Uploaded by Tuğba Mezlin

Muhsine Helimoğlu - Masallar ve Eğitimsel İşlevleri

advertisement
MUHS.İNE HELİMOGLU YAVUZ
VE
EGiTİMSEL İŞLEVLIERİ
MUHSİNE HELİMOGLU YAVUZ
MASALLAR
.....
.
.
VE
.
.
EGITIMSEL iŞLEVLERi
Kapak resmi
Kapak Fotoğraf
Firdevsi Feyzullah
Çerkez Karadağ
İlk . B asım
Şubat 1 99 7
�
ISBN: 9 75·7 1 45-20-3
Masallar ve Eğitimsel İ şlevleri/ Dr. Muhsine Helimoğlu Yavuz
Ürün Yayınları • Yöneten: Metin Turan
Yönetim Yeri: Meşrutiyet Cad. 17 /22, Kızılay-Ankara
Ofset Hazırlık: Ürün Ltd.Şti. Tel: 425 39 20 Telefax: 41 7 57 23
MUHSİNE HELİMOGLU YAVUZ
MASALLAR
v
•
•
•
•
EGITIMSEL iŞLEVLER/
VE
DİL ÖGRETİMİNE KATKILARI
YAZARIN ÖTEKİ KİTAPLAR!
1-
Diyarbakır Efsaneleri - 2 cilt, Ankara 1989-1990.
2-
Azerbaycan Halk Edebiyatı ile Türkiye Halk Edebiyatı
Arasındaki Benzerlikler, Ankara 1991.
3-
Kim Uyur Kim Uyanık - Masallar, Ankara 1992.
4-
Cigaramın Üstünde Bir Topal Karınca - Masallar, Ankara
1992.
5-
İlahır Çarşambalar - Çeviri, Ankara 1992.
6-
Şahmaran - Masallar, Ankara 1994.
7-
Arada Bir, Ankara 1994.
oğlum BORA'ya
yeryüzü çiçeklerle güler
gökyüzü yıldızlarla
ben seninle gülerim
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ
GiRiŞ
............................................................... . ........... . . .
11
13
1. BÖLÜM: MASAL NEDİR
a- Masalın Tanımı ve Tarihçesi
..
.
b- Araştırmada Yer Alan Masalların Sınıffandırılması ve
Bu Sınıffarın Genel Olarak Değerlendirilmesi
.
. .
c- Masallardaki iletilere Genel Bir Bakış . .
d- Masalların Masallarla, Öteki Bazı Türlerle ve Sanat
Dallarıyla Etkileşimleri
.
..
.
.............
.............
...
..................
......
.........
..
.........
....... . . .
......
...
.....
................
...
21
24
'27
31
11. BÖLÜM: MASALLAR VE İLETİLERİ (MESAJLAR)
a- Masalların Eğitimsel işlevleri ve ileti Dizini
39
b- ileti Dizininde Yer Alan Ana ve Ara Başlıklar
39
1 - Etik iletiler
.
.
.ıtO
2- Psikolojik iletiler .
.
.
41
3- Sosyolojik iletiler .
.
.
44
4- Ekonomik iletiler .
.
.
.
. ..
.
. 47
5- Oteki iletiler ...
. . .
...
. .
. 48
c- En Çok Verilen Ortak iletiler
.
. .
.
48
d- Ortak iletilerin Genel Olarak.... .. .
. . ... .
51
Değerlendirilmesi
..
e- N\asalların insan Kahramanlarının işlevsel Ozellikleri ve
iletileri Ulaştırmadaki Rolleri . . .. . . ... .
.
55
1 - Kadın Kahramanlar . . . .
..
....
. 55
2- Erkek Kahramanlar
.
.. .
. .
. .
. 70
3- Çocuk Kahramanlar
. .
74
...................
................
...
..
........................
......................................
...
...
...............
...................
...............
.....
....
.
....
..
.
.
..
...
...
.
...........
.......
...
.
.................
........
.............
...
....
.....
..
....
......
..............
....
...............
....
.................
..
............
.......
.
.
..
.
.. .
..................
. .. ..................
.
...
..
..
....
.........
..
....
.........
......
....
.........
.
...
.
......
.....
.......
.
............. . ........
111. BÖLÜM: MASALLAR VE DİL ÖÖRETİMİNE KATKILARI
a- Masalların Dil ve Anlatım Özellikleri.. .
.
81
1 - ikilemeler .
. .
.
.. . . .
. . ... . .
86
2- Peki�tir '!.' e S!farları
_..·:·······: :·························· 94
.
3- Tezlik Surerlık Yaklaşma Bıldıren Fııller. . .
95
4- Ses Taklidi Sözcükler . . .
.
..
97
5- Deyimler .
.. ... .
.. ..
...
. .
98
6- Atasözleri
. .
..
.
1 08
7- Benzetmeler
. .
. ..
.
.
1 08
8- Hayır Dualar Beddualar
. .
1 09
9- Masallarda Çok Kullanılan Konuşma Dili Söylemleri 1 1 O
...
..
.........
.
....
....
.
...
...........
..
..................
..........
.
....
.
.....
................
...
.
..
...
....
........
... .
..
.
....
.
...............
...
.
..
.
..
..
........
.........
.................
......................
.. ..
.......
..
.......
...................................
....
..
.....
..............
.
.................
...
.......................
..
1 0- Tekerlemeler .Ye İşlevler . .
.
. . . ....
.
..
.
. ..
.
. . ... .. 117
.....
...
. . ..
...
b- M.asalların Dilin Oğretilmesi ve Geliştirilmesi Bakımından
Onemi
.....................................................................
iV. BÖLÜM: MASAL METİNLERİ VE İLETİ DİZİNLERİ
1- OLAGANÜSTÜ MASALLAR
1 22
a- CiN PERi MASALLAR!..
.
.
.. ..
. 1 39
1 - Eşmanip......... .. .................................................. 1 39
2- Üç Yumurta . .... . ... .. .. ..... ... . . . .. .. ... .. 1 47
3- Çirkin Kız .. .. . ..... ... .. .. ... . .
. .. . . . . 1 49
4- Kötü Kral.. . ..... . ... . .
.. . .. . ... . . .
1 53
5- Uxkuşah.
.. .
.. .. . . . 1 54
b. OLACANÜSTÜ GÜÇLERE SAHiP iNSAN
MASALLAR!........... ..... .. .... ....... .... ... . .
..
1 57
6- Çömüdük .. . .. . .. . .... .. . . ...
.. .... .
. . .. .. .. 1 57
7- Padişah ile Çocukları .. ..
.
. .
.
... . ... 1 61
8- lsmail'in iyiliği........................ ................................ 1 65
9- Terzi ile Karısı . . . ..... .
. . . . . .
. . . .. .. . . 1 68
1 O- Mir Mehmet ile Altı Kardeşi................................ 1 71
1 1 - Saraydaki Eksik................................. ................. 1 74
1 2- Gülbahar..ile Gülbarin........... .............................. 1 79
c- SiHiR BUYU MASALLAR!. ... . . ...... . .. .. .... . . . 1 86
1 3- Gökbulut.. .. . ..
.
. . . ........... ... . .. . 1 d6
·· ·· ·· .......................................... 1 90
·· · · ı enen s uyucu
1 ......ı - s uyu
1 5- Avcı ile Çocukları............................................ 1 93
1 6- Geyik Sultan.................................................. 1 95
1 7- Çiğ Süt .. .
. . ...
..... ........ ...... .. . . ... . . 1 99
d- DEV CADI CANAVAR MASALLAR!.. . ... .. . .... .. 203
1 8- Fatma
. . . .
. .. .. ....
.
.. . . . ... .. 203
1 9- Üç Kardeşler. . . .... . ..... . ... .. . . . . .. . . . 208
20- Hasanıko ile Cıtto Pıtto.................................... 21 0
21 - Kül Eşek .... .. .. . .... .. .. . .... .
. .. .
.. 21 2
22- O.ev Anası .. .
.. .... ... . .. . . ...... .. . ... . 21 5
23- Uç Şehzade .
. .. .
.. ........ ... .. . . . 222
24- Şato. ... . . . . .
.. . . ... .... . .. . 226
25- Güzel Kız ile Yedi Kardeşi .... . . . . ...
...... ... 229
26- Yasemin .
. .
. ..
. . . . . . 232
27- Şehzade Hüdadat ile Kırkdokuz Kardeşi.. .
.. 234
28- Küçük Kardeş . .. .. .... . .
. . . ...
. 237
29- Padişah ile Üç Oğlu .
. . . . . . .. .. . . 243
30- Nartane . .. . . .. ..... ... . .
.
246
31 - Altın Bülbül... .. . . . . . . .. . ....... . ... ... . . . . .. 249
32- Bıra Mus. . .
. .. ..
..
252
.....
.
...
...
.
..
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.....
..
...
.........
..
.
. .......
..
.
.
...
...
.
.
......
.....
.
.
.
.
....
..
..
...
.
.
.....
.
.
.
...
.
.
.
.
..
..
.
..
.
....
.
.
.
..
....
.
..
.
........ . .
....
..
.
..
...
.
.
.
..
......
.
..
..
.
.
.
..
...
.
.
.
.
.
.
..
.
.
..
...
.
.
..
....
.
.
..
.
. ..
.
..
.
..
.
.
.
. ..
...
.
.
.
.
...
...
..
...
...
... .
...
..
....
..
.
.
...
.
........
.. .
.
.
.. . ..
.....
.
.
......
...
...
...
.....
..
.
.
.
...
.
.
.
.
.
..
.
...
.
.
...
....
.
.
.
...
.
... . ..
.
.
.
.
.
.....
.
.....
..
..
......
..
.
........
..
....
..
...
.
....
...........
..
..
..
..... . .
...
...
...
.......
...
..
.
...
.........
..
.....
.
.
......
.
.........
....
..
.
..
.
.
....
.....
.
.
....
.
...... . ...
.......
....
..... . ......
............
.
....
......
.
.
....
. ..
..
.
.
.....
..
..
....
.
.....
..
....
.
....
.
.
..
.
...
..............................
.
..
..
..
..
.
.
.
.
...
.
....
.
.
...........
.
....
..
... . ... . . ...... .
..
... .
.....................
.
.
..
...... .
il. GERÇEKÇİ MASALLAR
a- PADiŞAH SULTAN ŞEHZADE PRENSES VEZiR..............
MASALLAR!
.
.
258
33- Tüylü
258
34- Keşiş .
.. .
.
264
35- Ahmet Şah ile Kardeşi lbrahim
. . .
268
36- Y.edi Çingene
. .
..
272
37- Uç Şart . .
. . ..
.
.
277
38- Mirza Mehmet. ..
.
. .
..
279
39- Cesur Kız
. . ..
..
.
281
40- Elma Yanaklı Kız .
.
.
.
.
283
41 - Rüya ile Gelen Murluluk
.
. 291
42- Balığın Gülmesi
.
.
..
293
43- Boncuk Padişah. . . .
.
. . .... . .. .. 298
44- Uç Dil�k .
.
. . .
. .
. . 301
b- ZENGiN TUCCAR BEY A(;A MASALLAR!..
.
305
45- Gül Hanım.. . . . . .. . . . .
.
305
46- Kel Hasan ile ihtiyar Nine
.
308
47- Ağaoğlunun Kaderi . . .
.
.
. 31 1
48- Gülnazik .. . . .
...
..
.
.. .
. 31 3
49- Şirin ile Şevkerli .
.
..
.
. . . 31 5
50- Padişah �lu !le Dünya Güzeli
. 320
51 - Helvacı Guzelı
325
c- SIRADAN VE YOKSUL iNSAN MASALLAR!.. .
. 327
52- Kadının Çilesi
.
.
327
53- Evliya ile Kevliya
. . 332
54- Kurnaz Kan Kardeşler .. . .
. 335
55- Kel�lan
. .
.
.
.
. 337
.
56- Nar Tanem Bır Tanem
. . 340
57- Şerbetçi Güzeli
.
. .
344
58- Kırk OQlanın Bacısı . .
.
.. 348
59- Dertli F'atma .
. .. . . .
.
. . . . 352
60- Oduncu ve Kızları
.
356
61 - Nar Tanesi .. .
..
. . .. .
.
359
62- Mu�adı �a Ere!ller._�n Dilber .
.
364
63- Terlıklerın Getırdıgı Murluluk .
.
... 369
64- Rüxa .. .
. . .... . .
. .
371
65- Yecii Bacılar ... .
.
375
66- iyi Kalpli Kadın
.
.
.
. 377
.
.
380
67- Ali ile Musa . .
..........
..............................
...............
.
..............................................................
....
............
..
..
........
.................
....
...
...
..............
.............
......
..................
.............
......
...........
.........
...........
.
..............
............
...........
..
..
.....
.
...
.....
.......
...
..
....
.
..
.....
......
....
...
.
......
......
............
.........
.....
.............
..................
...
..
..
....
...
..................
.....
.
...
........
.......
.........
.
...
...................
.......
..
..
.
..
.......
..
...............................
...............
.
....
.
...
..........
.
..
.
.............
..
...
.
......
.....
.............
...
.
.
...
.......
.......
.........................
......
.....
....
.
...................
.......
.
..
...........
......
....
.
.
..
.........................
................................................
.......................
..........
.......
.
.
....
.....
.....
....
.
.
.
.....
.
.
....
....
..............
.......
...
..
.
.
.
...
...................
.
..
.
...............................
......................
...
..
........................
..
.....
.........
..........
..
..
..
....
.
....................................
.....
.
............
...
.
...
.
....................
...........
.....
..............
.......
.
......................................
...
..
..................
..
.......
..............................
.
.......
....
.
..................
.................................
.......
....
.......
......
...............
.
.........................
....
............
..............
........
..
......................
111. HAYVAN MASALLAR!
68- Çobanın Fendi Tilkiyi Yendi . . . .
. .
. . 383
69- Deve ile Tilki Çakal.......................................... 386
.
.
...
...
.....
..
......
..
70- Keçi ile Kurt .
.
. . .
. . . 388
71 - Ali Balo ile Akıllı Kedi
391
72- l::loca ile Tilki
.
393
73- Unlü Bey'........................................................ 394
. . . .
398
74- Nine ile Tilki
75- Aslan ile Tilki
.
.
400
.
. . ....
........
. .... . ..
...
..
. . . . . . . . . . . .. . . . . . . .
. . .
.
... . ............... . ...................
.............................. . . . .........
................................
...........
.. . ..
...
.
...
.........
.................................
iV. DEYİMLERİ VE ATASÖZLERİNİ KONU ALAN MASALLAR
76- Ölümsüzlüğü Arayan Adam
402
77- Yedi Deliler
.
404
78- Halik Bilmezse Mahluk Bilir............................... 406
79- Sihirli Yüzük
.
.
409
80- Ne idim Ne Oldum Ne Olacağım .
:......... 41 1
81- iki Kardeş . . .
.
41 4
82- Kıskançlık .
.
.
:......................... 41 7
.
.
. 41 8
83- lhtiY.a� Balıkp .
84- Akıllı ıle Delı Kardeş
.
. 420
85- Uç Kardeş
.
.
.
. .
424
86- Tuzun Değeri.................. ................................ 425
87- Yarış
.
.
. .
427
88- Keze Bacı
. .
.
428
89- Ay_şe Kız ile Fatma Kız
.
.
431
90- Esil ile Yesil..
.
.
434
.......... .............
...................
....
....
..
....
.......
...
.....
.............
..........
......
..
........
.....
........
........
.......
................. . ..... . . . . .
........
. . ..............
...
...
..... . . .. . . .......... . ...
................
...... . ...... . ..
..........
. ..... . ................
.... . ............ . ... . . ..........
.... . ..
..........
. .... . ........................
.......................
.............
..
...
.......
. .....................
. . . . . . ................
....................
.....
.........
.... . ......
...... ......................... . .
.........
SONUÇ
.............................................................................
KAYNAKÇA
...................................
.
......................... ..........
437
440
ÖNSÖZ
Bu araştırma, çocuk-yetişkin ayrımı gözetmeksizin,
masalları n halk eğitimi
öğretilmesine
ve
konusundaki işlevi ile
gelişmesine
katkı sını
dilin
göstermeyi
amaçlamaktadır.
Bu konuda, toplam 90 masal üstünde çalışılmıştır. Ma­
salların, Türkiye'nin her bölgesinden alınmasına özellikle
dikkat edilmiştir. Tamamı derleme ürünü olan ve ilk kez
sözden yazıya geçirilen masallar, bu yönüyle de özgündür.
Aynı masalı n,
bir ülkenin çeşitli yerle(inde,
ne gibi
değişimlere uğrayabileceğini göstermek için, biribirlerinin
varyantları olan 21, 25, 2 6, 28, 30, 32, 59, 61 numaralı ma­
sallara özellikle yer verilmiştir.
Araştırmanın "Giriş" bölümünden sonra, masalın ne
olduğu ve nasıl sınıflandırı ldığı belirtilmiş, araştırılması
konusundaki tarihsel gelişim verilmiş, sınıflar ve iletiler
üstüne genel bir değerlendirme yapılmış, öteki türlerle ve
bazı sanat dallarıyla karşı lıklı etkileşimleri gösterilmiş,
daha sonra da asıl konumuz olan eğitimsel işlevleri ve dil
anlatım özellikleri bölümüne geçilmiştir.
Üstünde çalışılan 90 masalda, toplam 517 ileti sap­
tanmı ştır. Bu iletiler içeriklerine göre A. Etik İletiler, B.
Psikolojik İletiler, C. Sosyolojik İletiler, D. Ekonomik
İletiler, E. Öteki İletiler olmak üzre 5 ana grupta toplanmış,
sonra da bu gruplardaki iletiler, kendi içlerinde 19 ana
başlık ve 162 ara başlık altında verilmiştir.
Bu 517 iletinin "İleti-Dizini" (Mesaj-Index) hazırlanmış
ve her masalın iletileri, bu dizindeki numaralarına göre be­
lirlenip, masaldaki olayın kendi özelini en iyi şekilde
yansıtacak biçimde ifade edilerek, metinden hemen sonra
gösterilmiştir.
11
Bu iletilerden yola çıkılarak,
işlevleri
belirtildikten
sonra,
masalların eğitimsel
dilin
öğretilmesine ve
gelişmesine katkısı üzerinde durulmuş, çeşitli araştırma ve
örneklerle bu katkı gösterilmeye çalışılmıştır.
Bu araştırmayı gerçekleştirirken, bana yardımcı olan,
Prof. Dr. Cahit Kavcar'a teşekkür ederim.
Ayrıca ABD
İndiana Üniversitesi Öğretim Üyesi,
değerli Halkbilimci Prof. Dr. İlhan Başgöz, bu araştırma ko­
nusunu,
ülkemizde ilk kez yapılacağı için heyecanla
karşılamış
ve
Amerika'dan
konuyla
ilgili,
araştırma
sırasında çok yararlandığım yabancı kaynaklar göndermiş,
Türkiye'ye geldiğinde de taslak çalışmamı inceleyerek,
üstünde çalıştığım masalların sınıflandırılması ve ileti dizi­
ninin
hazırlanması konularında yol göstermiştir.
Bu
değerli yardımlarından dolayı kendisine teşekkür ediyo­
rum.
Ankara 1996
Muhsine Helimoğlu Yavuz
12
Gİ R İ Ş
Bilindiği gibi, söz yazıdan önce gelir. Böyle olunca da yazı l ı
edebiyat ürü n l eri nden önce, sözlü edebiyat ürünleri yaratıl mıştır.
Türk h a l kı n ı n , batı l ı a n l amda yazı l ı edebiyatl a ta n ışmakta geç
kaldığı ise yi n e bilinen bir gerçektir. Batı l ı anlamda roman, öykü,
tiyatro, şiir, eleştiri vb. gibi edebi türlerin insanımıza ulaşması, Tan­
zimat'la başladığına göre, bun d a n önce özelde i nsan ı mız, genelde
d e yazı l ı edebiyat g e l işmeden ö n ce, tü m i n s a n l a r d uyg u ve
düşüncelerini nasıl anlatıyorlardı sorusunun yanıtı, sözl ü edebiyatla
a n l atıyorlardı olacaktır el bette . Bu sözl ü edebiyat ü r ü n l e ri n i n
başı nda d a masallar, efsaneler, tü rkü ler, destanlar, bil meceler, nin­
ni ler gelir.
Bunlar içinde masallar dil ve an latımları n ı n akıcılığı, rengi, kap­
sa m l a rı n ı n genişliği, olayl a r ı n o l a ğ a n üstü l ü ğ ü, ka h ra m a n l a rı n ı n
aklar-karalar, iyiler-kötüler olara k ya lın b i r şekilde i k i kutupta toplan­
malarıyla, halk içinde haklı bir önem kazanmışlardır. Bu önemleri ne­
deniyle de halk üstündeki etkileri yadsınamaz. Böylesine önem veriş
ve etki leniş ise masalların halka yönelik i letilerinden ve bu i letiler­
den oluşan eğitimsel işlevleri ile d i l anlatım özelliklerinden kaynak­
lan ır.
Bu konuda William R. Bascom, " Four Functions of Folklore" adlı
makalesinde, M.J. Herskovitz'i n şu görüşüne yer veriyor: " Ö nemli
sayıdaki halk anlatıları nın, halkın kendini edebi olarak ifade etme­
si nden daha fazla bir anlamı vardır. Aslı nda, gerçek anlamda halk
a n l atı ları sistematik olarak i ncelendi ğ i n de, bir halkın kend i yaşam
biçimiyle ilgili derinlemesine bilgi veren, etnografyasıdır." ( 1 )
Sonra da O.F. Raum'un şu görüşüyle devam ediyor:
" H a l k a n latı ları n ı n öteki işlevi, özellikle okum a-yazması ol­
mayan toplumlarda, eğitim konusunda oynadığı roldür. Pedagoj i k
araç olarak hal k a n latıları n ı n birçok formları n ı n önemi, d ü nya n ı n
birçok yerleri nde belgelen mişti r ama, belki d e b u konuda e n kap­
samlı olanı Raum'un Doğu Afri ka'da Chaga lar'da eğitim konusunda­
ki incelemesidir. Burada küçük çocukları disipline etmek için, bizim
gulyabani öykülerimiz gi bi, canavar masalları kullanılır ve on ları iyi
h uylu çocuklar ya p m a k i ç i n n i n n i ler söyl enir. D a h a sonra l a rı
çalışka n l ı k, evlat sevgisi gibi genel tutum ve ilkeleri fikirlerine sok­
mak; tembelliği, isya n karl ığı ve zü ppel iği aşağılamak i ç i n, a h l a ki
nokta lar içeren fabllar ve halk masalları sunulur?" (2)
Bu konudaki öteki bazı görüşler ise şöyledir:
13
"Fenikeliler ve İbraniler'de halkın eğitiminde masallar, bilmece­
ler ve görgüye ait atasözlerinin de eğitsel etkisinden fayda­
lanılmıştır." (3)
"Seçilmiş parçaların ezberletilmesi, ahlakın pek tabi bir
yardımcısıdır. Bundan çıkan ahlak dersi bir hikayeye, bir fıkraya, bir
masala karıştırılırsa, o nisbette daha iyi anlaşılır ve daha zevkli din­
lenir ve böylece öğrenciye somut ve cazip bir şekilde sunulmuş olur.
Fabl yazarının dediği gibi:
Kuru bir ahlak dersi kişinin
Canını sıkar oysa,
Masalın güzelliği ahlak dersinin
Kuruluğunu yok eder." (4)
Görüldüğü gibi genelinde edebiyatın, özelinde ise sözlü ede­
biyatın insan eğitimindeki rolü yadsınamaz. Bu "edebiyat-eğitim"
ilişkisi konusunda Cahit Kavcar şöyle söylemektedir: "... insanları
iyiye, güzele ve doğruya yöneltmede, psikolojik ve sosyal
bakımlardan etkilemede, onlara sorumluluklarını duyurmada, iyi
birer vatandaş olarak ve çağın gereklerine göre yetişmelerinde, yeni
fikirlerin telkininde ve sağlam bir kamuoyunun yaratılmasında, ede­
biyatın da büyük bir yeri vardır ve bu bakımlardan, edebiyatla
eğitim arasında, sıkı bir paralellik, bir ilgi ve yakınlık görülür." (5)
Masallar incelendiğinde, masal olaylarının hep toplumsal bir
gerçekten kaynaklandığını görürüz. Masalların bu gizli gerçeğinin
izi sürüldüğünde de bu iz sürme bizi pek çok toplumsal olayın,
yaşanmış gerçekliğin gelişmesine ve bu gelişmenin de insanların
beklentisine uygun, psikolojik dünyasını rahatlatacak bir şekilde
sonuçlanmasına götürür.
Otoriteye, güce çeşitli halk anlatılarıyla karşı çıkma ve bundan
da psikolojik .bir rahatlık duyma konusunda Bascom, şöyle bir örnek
veriyor:
"Ashantiler arasında, eski devirlerde köylü arkadaşına, bir reise
veya hatta Ashanti kralına karşı şikayeti olan kimsenin, onun isten­
meyen huylarını -açgözlülük, kıskançlık, hilekarlık gibi- sergileyerek
alay etme ve olayı bir anlatıya temel olarak oturtan yöntemler itibar
gören adetlerdi. Böylece bir köle kötü sahibini, tebaa da kötü reisini
sergilemiş olurdu. Anlatıcı oldukça yetkin bir kişiydi. Söylediklerinin
yalnızca uydurma olduğunu belirterek kendisini güvenceye alırdı. O,
aynı zamanda kişilerin isimlerini kullanmaktan kaçınırdı.
14
Bir anlatının ortasında veya iki anlatı arasında, aktörler devreye
girebilir ve anlatıdaki çeşitli karakterlerle ilgili olarak son derece
realist ve zekice taklitler yaparak, dinleyenlerin kahkahadan
kırılmalarına neden olabilirler. Gerçek hayatta gök tanrısı tarafından
cezalandırılmış olan bir kimseye insanlar böylesine gülemezler.
Ayrıca bu anlatılar insanlara papazların hile yapmaları, bir şefin­
reisin alçaklığı gibi herkesin bildiği ama söyleyemeyeceği konular
hakkında konuşma ve gülme fırsatı veriyor. Böylece Batı Afrikalılar
psikanalistlerin, 'baskı teorisinin gerçeği'ni keşfetmiş ve bu yollarla,
dışa vurulmadığında tehlikeli bir kompleks haline dönüşebilecek
olan bir durum için, çıkış yolu aramışlardırr" (6)
Bu konuda Üstün Dökmen ise "Masallarda İmalı İletişim (Örtük
Transaksiyon)" başlığı altında şöyle diyor: "..imalı/örtük iletişimler,
her halde insanların bir ihtiyaçlarına cevap vermektedir. Kişisel
düşüncelerin ifade edilemediği, yani yetişkin olmanın/kişi olmanın
yasaklandığı ortamlarda, insanlar imalı iletişime yönelmektedirler.
Akıllarına açıkça sergileyemeyenler, akıllarını, neyi nasıl ima ede­
ceklerine harcamaktadırlar." (7)
İşte insanoğlu kendi yaşam gerçeğini, çözüm önerilerini, bek­
lentilerini masal olaylarına ve masal kahramanlarına yükleyerek an­
latmış ve yüzyıllar boyu, bu yolla gelecek kuşakları uyarmaya,
eğitmeye, yaşamın zorluklarına karşı onları donanımlı kılmaya
çalışmıştır. Çünkü, masal kahramanlarının karşılaştıkları sorunların
hemen hepsiyle, yaşamın gerçekleri arasında koşutluk kurulabilir ve
o masallardan ait oldukları toplumun yaşam gerçeğine ul'aşılabilinir.
Çünkü, o toplumu eğiten temel ögelerden biri de masaldır.
"Bir halkın mitolojik sistemi, genellikle onların eğitim sistemidir
ve bir akşam masalını dinleyen çocuklar, bizim modern dersanemiz­
de, altıncı sınıf öğrencilerinden daha az olmayan ölçüde, geleneksel
bilgi ve davranış öğrenmektedirler." (8)
"Hayali olduğu düşünülen Afrika halk masalları bile, çocukların
eğitimi için önemli sayılır, çünkü bunların çoğu hayvan fablları veya
öteki ahlaki masallardır.
Üretici teknikler konusunda pratik talimatlara, öğretilere karşıt
olarak, halk anlatıları okuma-yazması olmayan toplumların genel
eğitimindeki temel unsurdur." (9)
Yine bu konuda Bascom, M.E. Opler'den şu alıntıyı yapıyor:
"Jicarillo Apacheleri arasında, sapkın bir davranışı azarlayarak
uyarmak için, hareketi yapana incitecek bir şekilde, sana hikaye an-
latacak büyüklerin yok muydu demek yeterli olabilir." ( 1 O)
Bu konuda Erol Yıldır ise şöyle söylüyor: "Masallar kadar insanı
hayata hazırlayan, duygularını besleyen bir başka tür yoktur. Bu be­
reketli kaynak, geleceğin insanını şekillendirir." ( 1 1 )
İşte bu savlardan hareketle bu araştırma, önemli bir dil ve ede­
biyat ürünü olan masalların, yetişkin-çocuk ayrımı yapmadan, tüm
bir halk eğitimindeki işlevini, dil öğretimi ve gelişimi bakımından
önemini göterip, dil-anlatım yönünden de özelliklerini incelemeyi
amaçlamaktadır.
Genellikle insanların masala bakışı, oldukça dar açılı ve eksik­
tir. Çünkü, masallar yalnızca çocuklara yönelik, onların hoşça vakit
geÇirmelerini sağlayan, olağanüstü hayali olaylarla örülmüş, sözlü
halk edebiyatı ürünleri olarak bilinir ve kabul görürler. Oysa, "Birçok
toplumda halk anlatıları, ötekilerin faaliyetlerini, ilk ninni söylendiği
veya ilk canavar masalı anlatıldığı zamandan itibaren kontrol etmek,
etkilemek ve yönlendirmeki çin de kullanılır.
Halk anlatıları, gençlerin aklına adetleri ve ahlaki ölçüleri
yerleştirmek ve bir yetişkin olarak kurallara uyduğunda onu övgüyle
ödüllendirmek, doğru yoldan saptığında onu eleştiri ve alayla ceza­
landırmak, kurumlara ve geleneklere hücum olduğunda veya bunlar
sorgulandığında akılcı bahaneler bulmakta ve herşeyi olduğu gibi
kabul etmek ve günlük hayatın güçlüklerinden kaçışı sağlamakta kul­
lanılır. Halk anlatılarının paradoksu buradadır. Öyle ki, bir kültürün
nakli, devamı ve korunmasında yaşamsal bir rol oynar ve bireyi bun­
lara uymaya zorlarken, aynı zamanda da aynı kurumların birey
üzerindeki baskısına karşı, toplumun kabul ettiği çıkış yolları sağlar."
(1 2)
Çoğu masalların içeriğindeki bu paradoksu, Dökmen'in masal
kahramanları konusunda yaptığı şu tiplemede de görebiliriz:
.
f
D
1
"lyi-Y ·-it Kahraman Tipi
(Kelo a n ve Tilki Masalları
dışın aki Türk Halk M asalları n­
daki kah rama nların öze l likleri)
Kötü Kurn az Kahraman Tipi
(Türk H a l k Masal larında
Keloğlan'ın ve
Tilki'ni n özellikleri)
- Fiziksel açıdan güçlü
- Otoritenin sözü n ü din leyen
- Otorite karşısında çocu k rol ünde
- Otoritenin aklına güvenen
- Otoriteyi bilgi kaynağı kabu l eden
- !lağımlı
. iyi niyetl i
- Fizi ksel açıdan zay ıf
- Otoriteyle iletişimı yok
Yetişkin rol ü nde
- Kendi a klına g üvenen
Sınama-yan ı lma yoluyla
yaşayara k öğrenen.
- Ozerk, birey selleşmiş .
- Kötü niyetli' (1 3)
16
Bu tiplemede görüldüğü gibi, birinci gruptaki otoriteye bağlı
tiplerle mevcut düzen sürdürülmek istenirken, ikinci gruptaki tiplerle
de bu otoriteden kurtuluş yolları gösterilmekte, ona karşı
çıkılabileceği iletisi verilmektedir.
Eflatun Cem Güney de bu konuda, " Masallar sadece hayal ve
fantazi mahsulü değildir, çeşitli motiflerle nice sosyal realiteler
çizgileştirilmekte ve hele çoğu insan ruhlarında yapılmış bir seyahat
hissi vermektedir" dedikten sonra olumlu ve olumsuz birçok masal
kahramanı sayıyor ve şöyle devam ediyor: "Görülüyor ki içlerinde
beğenilen, örnek edilmeye değenler de bulunuyor, beğenilmeyen,
şerrinden kaçınılması gerekenler de. İşte, masalların da asıl eğitim
değeri burada. Çocuklarınızın ruhunu, iyi örneklere göre inşa ede­
rek, onları inandıkları yolda güçlükleri yenecek şahsiyetli birer insan
yapmak. Dünya milletleri bu inanışla, çocuklarının ruhunu masallarla
besliyor." ( 1 4)
Öyleyse masallara, böylesine geniş bir perspektif dururken, çok
dar bir açıdan bakmak, halk kültürlerinin bu zengin kaynağına
haksızlık olur ve onu yeterince değerlendirememe tehlikesini de be­
raberinde getirir. Oysa bir ülkenin masallarında, o ülke insanının
psikolojik, sosyolojik, ekonomik, etik göstergeleri, değerleri kısaca
yaşam serüveni gizlidir. Ayrıca bir insana kendi anadilinin, konuşma
dilinin bütün inceliklerini masallardan daha iyi ne öğretebilir ki?
Tüm bunların üstünde de özellikle okuma-yazma oranı düşük,
dışa kapalı toplumlarda masallar başlıbaşına bir halk eğitimi
aracıdır. Masal analarının, başına toplanan insanlara anlattığı ma­
sallardaki olayları, sorunları ve çözümleri, dinleyenler kendi
yaşamlarıyla özdeşleştirip, gereken kıssadan hisseyi çıkarırlar ve
oradan ayrılırken daha bir mutlu, dingin ve doygun ayrılırlar. Çünkü,
kendileri gibi sorunları olan yoksul, zavallı ama haklı, iyi kalpli masal
kahramanları pek çok acılar çekmiş ama sonunda hak ettikleri mutlu
sona ulaşmışlardır. Mademki masallarda daima iyiler iyilik, kötüler
kötülük bulmaktadır, öyleyse kendileri de sabretmeli, umutsuzluğa
düşmemeli, hele hele özkıyımı (intihar) hiç düşünmemelidirler.
Dahası yalan söylememeli, kıskanç ve kötü kalpli olmamalı, de­
dikodu yapmamalı, dürüst ve çalışkan olmalı, büyüklere, yoksullara
karşı sevecen ve saygılı olmalı, tanımadık yabancılara çok
güvenmemeli, hep savunmada ve dikkatli olmalı vb. gibi iletileri
içinde taşıyarak, halkı eğitmeyi amaçlayan masalların, şimdiye
kadar pek üstünde durulmayan bu yönlerinin saptanarak göterilmesi
ve onların hedef kitlesinin yalnızca çocuklar değil, çocuk-yetişkin
il
tüm insa nlar oduğunun savlanması, bu ara�tırmanın en ön emli yönü
olarak. görülebilir.
Bu konuda, Bascom da yine aynı makalesinde A.I. Hallowell'in
şöyle dediğini belirtir: "Anlatılarda ifade edilen değerlerin, gerçek
hayattaki uygulama ve yaptırımlarla olan ilişkisi, başka bir önemli
konudur. Bu alanın hızla yok olduğuna ve kültür anlayışımızı derin­
leştirecek çok değerli malzemenin, toplumun her yönüyle ilgili olan
sözlü an latımların, sistemli bir şekilde inceleyenler tarafından,
keşfedilmeyi beklediğine inanıyorum." ( 1 5)
Şimdiye kadar, üstünde bu yönüyle pek durulmayan bir konu
olan, masalların eğitimsel işlevleri ile dil öğretimi ve gelişimine bu­
lunduğu kat kıya, bilimsel bir disiplinle yaklaşmaya çalışan bu
araştırmanın, A.I. Hallowell'in yukarıda sözünü ettiği " keşfedilmeyi
bekleyen " zengin masal kaynağının kapısını bu açıdan, bir ölçüde
de olsa aralayacağı sanılmaktadır.
DİPNOTLAR
l· William R. Bascom, "Four Functıons of Folklore", Journal of American
Folklore, 1954, vol. 67, s. 337.
2- B;ıscom, a.g.e., s.345
H. F ikr e t Kanat, Pedagoji Tarihi, M EB Yay., İst. 1963, s. I 04
34Ch. Charrier, R. Ozouf, Yaşanmış Pedagoji, Çev. Nejat Yüzbaşıoğulları,
MEB Yay., Ank. 1972, s.21 O
5�ahit �avcar, il. Meşrutiyet Devrinde Edebiyat ve E ğ i ti m 1908-1923,
lnönü Univ. Eğitim Fak. Yay., Malatya 1988, s. 13.
6Bascorn, a.g.e., s. 342-346
.
Üstün Dökmen, Sanatta ve G ünl ü k Yaşamda İl�tişim Çatışmaları ve Em­
7pa t i Sistem Yay., İst.1994, s. 173.
8A.H. G ayton, "Perspectives in Folklore", lournal of American Fol�lore,
1951, vol. 64, s.149.
9Bascom, a.g.e. s.346.
10- Bascom, a.g.e., s. 341.
11- Erol Yıldır, "Masallar ve Ç i z g i Roman;·, Töre, '), 13, Ocak 1984, s.5
12- Bascom, a.g.e., s.346-349
13- Dökmen, a.g.e., s.175-176
14- �flatun Cem Güney, Folklor ve Eğitim, MEB Yay., .A.nk. 1966, s.9-10
15 Bascom, a.g.e., s.338
,
18
1. BÖLÜM
'
.
MASAL NEDiR?
/
a- MASALIN TANIMI VE TARİHÇESİ
Dilimize "masal " olarak geçen ve Arapça bir sözcük olan
"mesel"in İngilizce'si "tale", Franca'sı "conte", Almanca'sı ise
"maerchen'dir.
Divanü Lügat'it-Türk'te "ödkünç" diye geçer. "Çağatay Türkleri
masala 'tumtak', Kerkük Türkleri 'matal', Azeriler 'nağıl', Teleüt
Türkleri 'çerçok', Kırgızlar 'ezteg', Şoz Türkleri 'libak', Balkan
Türkleri 'masal', Yarkent ve Kaçkar Türkleri de 'çöcek' derler." ( 1 )
Değişik bölgelerimizde metel, matal, metelok, mesel, misal,
mesele, meselok, nağıl, çirok, hikkaye, hekat, sanık, sanıka olarak
da söylenen masal, çeşitli sözlük ve ansiklopedilerde şöyle
tanımlanıyor:
Büyük Sözlük: " Düzyazı biçiminde söylenmiş, dinsel ve büyüsel
inançlardan ve törelerden bağımsız, bütünüyle düş ürünü olan,
gerçeklerle ilgisi bulunmayan, olağanüstü kişi, olay ve motiflerle be­
zenmiş kısa, birçoğu anonim anlatı türü. "(2)
Türkçe Sözlük: "Genellikle halkın yarattığı, ağızdan ağıza,
kuşaktan kuşağa sürüp gelen, çoğunlukla insanların veya tanrıların
başından geçen, olağandışı olayları anlatan hikaye." (3)
Kamus-ı Türki: "Çocuklara anlatılan, çoğu insanlarla ilgili,
olağan ve olağandışı hadiselere dayanan, öğüt verici hikaye. " (4)
Okyanus: "Çocuklara anlatılan ve çoğu olağanüstü olayla
süslenmiş bulunan ilgi çekici hikaye. " (5)
Türk Ansiklopedisi: "Olayların geçtiği yer ve zaman belirli ol­
mayan, peri ve cin, dev, ejderha, cadı karı, arap, padişah, vezir gibi
kahramanları, belirli kişileri temsil etmeyen hikaye." (6)
Meydan Larousse: ''Genellikle olağanüstü kahramanlara ve ma­
ceralara yer verilen, konusu hayali, kulaktan kulağa anlatılarak
geçen halk hikayesi. " (7)
Ana Britanica: "Olağanüstü öge, kahraman ve olaylara yer
veren öykü. " (8)
İslam Ansiklopedisi: "(A. cem. amsal), aslında iştikakına göre,
Habeşçe mesl-messale, Aramice masla ve İbranice maşal gibi, mu­
kayese ve karşılaştırma ifade eder tabirler mutad olarak bu şekli
aldıkları için, bu kelime de sonra umumi olarak, atalarsözü ve darb-ı
mesel manasını almıştır."(�
Pertev Naili Boratav ise "Nesirle söylenmiş, dinlik ve büyülük
inanışlardan ve törelerden bağımsız, tamamiyle hayal ürünü,
gerçekle ilgisiz ve anlattıklarına inandırmak iddiası olmayan, kısa
bir anlatı" olarak tanımlıyor masalı ve şöyle devam ediyor: "Hayal
21
ürünü sözünü sadece olağanüstü şeyler anlamına almamak gerekir.
Masal olağanüstü çeşidinde de gerçekçi çeşidinde de anlattığı olay­
ların gerçeğe uyarlık derecesi ne olursa olsun, onların hayal yarat­
ması oldukları izlenimini veren bir anlatı türüdür. Masalı efsaneden,
hikayeden, destandan ayıran niteliklerin başında bu gelir." ( 1 O)
Genellikle yaratıcısı belli olmayan, bu hayal yaratısı masal olay­
larının anlatımı da oldukça yalın bir konuşma diliyle gerçekleştirilir
ve sözlü anlatı türünün doğallığını, rahatlığını yansıtır. Böyle olunca,
öteki bazı edebi türlerde yer alan ve ancak yazı dilinin kalıcılığıyla
saptanabilen, uzun uzun doğa betimlemeleri ve ruh çözümlemeleri,
masalda pek görülmez. Bu tür betimlemeler, yalnızca birkaç sözle
geçiştirilir.
Masalda çoğunlukla olayların geçtiği yerler ve zamanlar da be­
lirsizdir. Bu nedenle de masallar "Zamanlardan bir zamanda", "Var
olan olmayan zamanın birinde", " Evvel zaman içinde", "Bir zaman­
lar", " Ülkenin birinde", " Dünyanın bir yerinde", "Uzak ülkelerden bi­
rinde", "Zamanın birinde bir memlekette" , '' Z a manın birinde
Kafdağı'nın ötesinde" gibi sözlerle başlarlar.
Kahramanları da yine çoğunlukla cin, peri, dev, ejderha, cadı­
karı, keloğlan, arap, padişah, şehzade, vezir, yoksul kız, akıllı küçük
oğlan gibi genel tiplemeler olup, belirli kişilerle sınırlı değildir.
Bu üçlü belirsizlik (yer, zaman, kahraman belirsizliği) nedeniyle
de masalın tarihi evrimini belirlemek, öteki edebi türlerin zaman
içindeki evrimini belirlemekten daha zordur. Fakat, bu zorluk, insa­
noğlunun kafasında, "Masallar nasıl doğmuştur, bunları yaratanlar
kimlerdi r, günümüze kadar nasıl gelip, hangi değişimle ri
göstermişlerdir" gibi soruların doğmasını engellememiştir. Çünkü,
insanoğlu daima en özelinden en geneline kada r, bilinmeyeni bil­
mek ister ve bu konuda, şu veya bu biçimde ama basit ama bilimsel
kafa yorar. Bu " kafa yormalar"ın sonucunda da masalların kaynağı
konusunda, ortaya çeşitli görüşler atılmıştır.
Arnold Van Gennep, 1 924 'te yayınlanan "Le Folklore" adlı ese­
rinde, bu konudaki çeşitli ekollerin görüşlerini şöyle anlatır: " Mitoloji
Mektebi, halk masallarını eski mitlerin parçalar halindeki ba kiyeleri
olarak görüyordu. Bu mektebin natüralist denilen bir şubasi, masal­
larda güneşe ve fecre yahut da bulutlara ve yağmura ait mitleri bu­
luyordu. Antropoloji Mektebi gösterdi ki, bizim kilerin aynı masallar
vahşiler arasında da vardır ve bir mitin, masal sınıfına düşmesine ait
kesin, açık örnek göterilemez. Edebiyat Mektebi ise, halk masal­
larının menşeini Hint'te aramıştır. Bazı İ ngiliz bilginlerinin temsil
22
ettiği Ritüal ist Ekol de halk masallarını, bugün terk edilmiş bi r ta kım
ri tle rin son izleri ve alametleri olarak görüyor. " Masallar üzerinde
yapılan i l k sistemli araştırmalar ise yine aynı kaynakta şöyle belirti­
liyor: " Batıda masallar üzerine ilk sistemli araştırmalar 19 . yüzyılda
başlamıştır. Masalların kökenin i ilk araştıran da Wilhelm Grimm'dir.
Grimm'in öncüsü olduğu Mitoloji k Okul, sonradan Max Müller gibi
araştırmacılarca geliştirilmiştir. Bazı başka araştırmacılar, Avrupa
masallarının kökenini H i ndistan 'da aramışlardır. Bu görüşün son tem­
silcilerinden Emanuel Cosqui n ise masalların birkaç büyük merkez­
den dünyaya yayıldığını, Hindistan 'ın da bu merkezlerden biri olabi­
leceğ i n i ileri sürmüştür. Masalların kökenini, toplulukların ayin ve
törenlerinde arayan araştırmacılar da vardır. Sigmund Freud masal­
ları, bastırılmış isteklerin, düş b i çimi nde ortaya çıkması olarak
açıklamış, kendisini izleyen Alman halkbilimci Friedrich von der
Leyen de masallarda ki düş öğesi ni vurgulayan bir kuram
g eliştirmi ştir. Freud'un yanısıra Cari Jun g ve Bruno Bettelheim gibi
20. yüzyıl psi kologları da masallarda işlenen öğeleri, insanın evren­
sel arzu ve korkularının ifadesi olarak yorumlamışlardır." ( 1 1 )
Türk masalları ise 18. yüzyılın sonlarında, batılı araştırmacıların
i l g isin i çekmeye başlamıştır. "Türk masalları üzerine yayınlanmış en
eski derleme, Fransa Kralı XVI. Louis'nin çevirmen ve yazmanı M .
Diegon 'a aittir. Nouveaux Contes Turc et Arabes ( 1 78 1 , Yeni Türk
ve Arap M asalları) adlı bu yapıtın i kinci cildinde, üç Türk masalı yer
alır. V. Radlov'un, Türk Halk Edebiyatından yaptığı derlemeleri
içeren 1 O ciltlik Proben der Volksliter der Türkischen Stamme ( 1 8661907, Türk Kavimleri nin Halk Edebiyatından Ö rnekler) adlı yapıtıyla,
Macar türkolog i. Kunos'un 1 8 8 7 - 1 907 arasında, beş cilt olarak
yayınlanan masal kitaplarında da Anadolu ve Rumeli 'den derlenmiş
ç"o k sayıda masal bulunmaktadır . Türk masallarını derleme,
yayın lama ve i n celeme çalışmaları, Cumhuriyet Dö nemi ' n de
yoğunlaşmış, Ziya Gökalp, Eflatun Cem Güney, Tahir Alangu ve
Naki Tezel derledikle ri masalları, edebi bir b i ç i m vererek
yayınlamışlardır. Başta Pertev Naili Boratav olmak üzere Mehmet
Tuğrul, Warren Walker, Barbara Walker ve Ahmet Edip Uysal gibi
yazar ve araştırmacılar da Türk masalları üzerine derleme ve incele­
meler yapmışlardır. Boratav, W. Eberhard'la birlikte hazırladığı
Typen Türkischer Volksmarchen (1 953, Türk Halk Masallarının Tiple­
ri) adlı çalışmada, 2500 Türk masalını inceleyerek, 3 7 8 masal tipine
yer verir." (1 2)
Saim Sakaoğlu "Gümüşhane Masalları", Bilge Seyidoğlu "Erzu­
rum H alk Masalları" üzerinde araştırmalar yapmışlar, bu
çalışmaları nda masal metinlerinin yan ısıra çeşitli açıklama ve tahlil­
lere de yer vermişlerdir. Umay Günay ise " Elazığ Masalları" üzeri ne
yaptığı çalışmasında, yetmiş masalı inceleyip, tahlil etmiştir.
"Milletlerarası Masal Kataloğu'nda (Antti Aarne ve Stith Thomp­
son, The Types of the Folktale, yeni basım Helsinki 1 964) masallar şu
ana çeşitlere ayrılmı ştır: 1- Hayvan Masalları , 2- Asıl Masallar;
Olağanüstü Masallar, Gerçekçi Masallar, 3- Güldürücü Hikayeler,
Nükteli Fıkralar, Yalanlamalar, 4- Zincirlemeli Masallar." ( 1 3)
ARAŞTIRMADA YER ALAN MASALLARIN
SINIFLANDIRILMASI VE BU SINIFLARIN GENEL OLARAK
DEGERLENDİRİLMESİ
Uluslararası Masal Kataloğu'ndaki sınıflandı rma temel alı narak
bu araştırmada yer alan 90 masal, içeriklerine ve dayandıkları temel
motiflere göre, önce dört ana gruba ayrılmıştır. Son ra da ilk iki ana
grup kendi içlerinde alt gruplara ayrılarak, şöyle bir sınıflandırma
yapılmıştır. (Masalları, çok kesin çizgilerle birbirlerinden ayırmak
mümkün değildir, bazan bir masalı n birden çok gruba girebilecek
özelliklere sahip olduğu görülür. Bu durumda olanlar, ağır basan
özelliklerine göre s ı n ıflandırılmışlardır):
1 - Olağanüstü Masallar
a- Cin Peri Masalları
b- Olağanüstü Güçlere Sahip İ nsan Masalları
c- Sihir Büyü Masalları
d- Dev Cadı Canavar Masalları
2- Gerçekçi Masallar
a- Padişah Sultan Şehzade Prenses Vezir Masalları
b- Zengin Tüccar Ağa Bey Masalları
c- Sıradan ve Yoksul İ nsan Masalları
3. Hayvan Masalları
4- Deyimleri ve Atasözlerini Konu Alan Masallar
Bu sınıflandırman ı n sayısal sonucu ise şöyledir: Toplam 90 ma­
saldan; 32 tanesi Olağanüstü Masallar (a-5, b-7, c-5, d-1 5), 35 tane­
si Gerçekçi Masallar (a- 1 2, b-7, c-1 6), 8 tanesi Hayvan Masalları, 1 5
tanesi ise Deyimleri ve Atasözlerini Konu Alan Masallar sın ıfında yer
almışlardır.
Bu sayısal tablodaki en büyük rakam olan 35 masalı n "Gerçekçi
Masallar" sın ıfında yer alması bir rastlantı değildir, çün kü toplumu­
muzun geleneği, sezgisi, yaşam felsefesi, değerlendirme ve yorum
b-
24
gücü e n masalımsı, e n olağa nüstü an latıları bile gerçeğe
yaklaştırma, gerçekle ilişkilendirme eğilimindedir. Bu nedenle de
masallardaki olağanüstü unsurlara, akıldışı bir nitelik vermemeye
özen gösterir. Yine bu sınıfta yer alan 35 masalın 16'sının, c grubun­
da yani "Sıradan Yoksul İ nsan Masalları" bölümünde yer alması da
bir rastlantı olamaz kanısındayız. Bu masalların kahramanlarından,
sıradan birisi olan yoksul delikanlı Keloğlan, aklıyla, kurnazlığıyla
zaman zaman da iyilikseverliğiyle edindiği, olağanüstü güçlere
sahip dostları aracılığıyla, padişahın bütün koşullarını yerine getire­
rek, onun kızıyla evlenebilir veya yoksul ama akıllı ve güzel bir kız,
yine böylesi yollarla, şehzadeyle evlenip, saraya gelin olabilir. "Türk
masallarının bu iki tipinin, yani en sonunda (olmazları olur yapıp)
bahtlarından gülen Keloğlan ile akıllı kızın, yüzyıllar boyunca köklü
bir değişikliğe uğramadan sürüp giden, Osmanlı toplum düzeninde,
gerçek örnekleri bulunmuş olsa gerek. Osmanlı toplumunda, kan soy­
luluğuna dayanan bir aristokrasi ve batılı anlamda bir burjuvazi
yoktu. İ kbal, servet, devlet oldukça geçici ve kökü hangi zümreden
olursa olsun, her işini becerenin erişebileceği mutluluklardı. Elbette
onlara ulaşabilmek için girişilecek savaş da çetindi. Masallarda
erkek olsun kadın olsun, bu çeşit olumlu kahramanların, yani sıfırdan
başlayıp akılları ve beceriklilikleri sayesi nde, keçeleri ni sudan
çıkarmasını, engelleri aşıp, muratlarına ermesini başaran tiplerin,
böylesine keskin çizgilerle canlandırılmış olmalarının bir nedeni de
bu olsa gerek. Osmanlı vaka-nüvisleri bize, kulluktan vezirliğe, sad­
razamlığa, padişah damatlı ğına cariyelikten gözdeliğe, kadın ­
efendiliğe yükselmiş, birçok ünlü kişileri haber verirler, ama kitap­
larında onların ancak, bu yüce makamlara eriştikten sonraki hayat­
ları anlatılmıştır. Masalda daha önceki maceraları yer alır. Sanki
masal, kalıplaşmış birer anlatı biçimi içinde, bu kişilerin, resmi tarih
kita plarında, baş tarafı anlatılmayan hayat maceralarını, tamamla­
mak vazifesini üzerine almıştır. " (1 4)
Günümüzde bir yerlere gelebilmek için verilen uğraşlarla, ma­
sallardaki verilen uğraşlar arasında bir koşutluk kurulamaz mı?
İ nsanların bu "yaşam pastası" ndan iyi bir pay alabilmek için, daha il­
kokul öncesinden başlayarak hazırlandıkları ve sırayla kazanmak zo­
runda oldukları sınavlar, masallardaki "mutlu son "a ulaşmak için
öldürülecek devlerden başka bir şey olmasa gerek. Ya acımasız iş
ortamında, açık veya gizli yapılan engellemeler; masa llardaki
cadıların, kötü kalpli büyücülerin, hain vezirlerin, uğursuz köselerin
yaptıkları kötülüklerden başka nedir ki . .. İ ş i n sevindirici yönü, ma­
sallarda çoğunlu kla iyilik, dürüstlük, adalet ve çalışkanlık gibi er25
demler üstü n gelmekte ve yin e çoğunlukla masalla r mutlu sonla
bitip, iyiler hak ettikleri yere ulaşı rke n , kötüler de cezaları n ı
çekmektedirler. N e yazık ki, gerçek yaşamda bu mutlu sona her
zaman ulaşılamamakta ve böylece pek çok g üzellik, "cadılar ı n",
"büyücülerin", "yeteneksiz padişah ve vezirlerin" elinde yok olup git­
mektedir. Ö yleyse bu bizi, her masalın bir gerçeği olduğu sonucuna
götürmeli değil mi?
Evet, her masal kaynağı n ı bir gerçekten almaktadır. Masal­
larımızdaki bu gerçekliğin ağır basması ndan olacak ki, genel olarak
masalların temel özelliğini oluşturan "üçlü belirsizlik" (yer, zama n,
kahraman belirsizliği), bazı masallarımızda yerini kahraman ve yer
belirlemelerine bı rakır. Çok az da olsa bu masallarda, kahrama n ı n
adı ve olayın geçtiği mekan belirlenir. Ö rneğin: "Va ktiyle H a rra n'da
oturan bir padişah varmış" [masal no: 27] (Masal numaraları dipnot
num ara larıyla k arışmasın diye, köşeli paranteze alınmıştır).
"Zamanın birinde Bağdat'ta bir genç yaşarmış'' [14], "Ülkenin birin­
de Gerge diye bir şehir, bu şehirde de Ağalar diye b i r aile varmış"
[79], "Bu orman ı n içinde oğluyla birli kte yaşlı bir ada m yaşarmış.
Adamın adı Ali, oğlunun adı da Gürbüz'm üş" [1 7], "Oğluna kızan
padişah, bir tabur askeriyle birlikte onu Kırklar Dağı'•rn (Diyarbakır­
Mardin yolu üstü nde bir dağ) sü rgün etmiş" (34].
Bu örneklemelere karş ı n, masalı ;rnlatan yine de zaman zaman,
düşgücü n ü n sın ı rları n ı çok fazla zorlayıp, akılcı d ü ş ü nceden iyiden
iyiye uzaklaştığı kaygısıyla olacak, bu anlattıkları n ı n hayal ve yalan
olduğunu belirtmeden edemiyor. Giderek bu anlattıklarıyla, hayatın
doğal akışı nı, ta nrının takdirini, insanlara çizdiği kader çizgisini
değiştirmeye kalkıştığı korkusuyla, tanrıdan af dilediği bile oluyor.
Ö rneğin: "Bizden yalan Allah'tan doğru, bu yalanlar için Allah'tan af
dileriz, amin" [71 ], "Masal bu ya, çocukların başına döktü kleri her
tas su altın olup akıyormuş" [36], "Masal bu ya, kızın duası kabul
olmuş ve birdenbire... " [12]
Baza n doğ ruda n deyimle ri ve atasözlerini konu ala n ve
taşıdı kları "kıssadan-hisse"yi özellikle belirten masallar ise, masal
geleneğimizde önemli bir yer tutarlar
Ö rneğin, dilimizde çok kullanılan "Kadının fendi, erkeği yendi"
söyleyişi bir başka deyişe dön üşüp "Çobanın fendi tilkiyi yendi" ola­
rak karşımıza çıkar ve kurnaz tilkiyi yenen bu fendli çobanın macera­
ları, masalın konusunu oluşturur [68]. Halk arasında çok kullanılan
"Ne oldum deme, ne olacağım de" sözü de "80-Ne İ dim, Ne oldum
N e Olacağ ı m" masalına konu olmuş ve insanları bu konuda
düşundürmeyi amaçlamıştır. "Az tamah çok ziyan verir" atasözümüz
26
de "79-Sihirli Yüzük" masalı na konu edilerek, insanlar fazla h ı rslı ol­
mamalı iletisi verilir. " Bir deli bir kuyuya taş atar, kırk a kıllı
çıkaramaz" sözü ise "84-Ak ıllı ile Deli Kardeş" masalına konu
olmuştur. Bu masalın kahramanı olan deli, masalı "Kuyuya bir taş
attım, yedi akıllı toplandı çıkaramadı" sözleriyle bitirir. " İ yilik yap
denize at, balık bilmezse halik bilir" sözü de " 78- Halik Bilmezse
Mahluk Bilir" masalına konu olmuş ve masalın sonunda değişerek,
" İ yilik yap denize at, halik bilmezse mahluk bilir" şe kline
dönüşmüştür. " İ nsanın kendi kötüsü, elin iyisinden daha yeğdir"
sözü ise "77-Yedi Deliler" masalında işlenmiş ve bu ileti, masalın so­
nunda "Yine en iyisi benim delilerim" olarak verilmiştir. "Başı na dev­
'
let kuşu kondu" deyimi, "8 1 - İ ki Kardeş" ve "35 -Ahmet Şah ile Kardeşi
İ brahim" masalında bir motif olarak işlenmiş ve bu deyimin nereden
gelebileceği sorusunun, yanıtlarından birisini oluşturmuştur.
Bazı masallar, doğrudan ders vermeye yönelik olup, çı karılması
amaçlanan " Kıssadan- Hisse" so nunda açıkça belirtilmiştir. "76Ölümsüzlüğü Arayan Adam", 1186-Tuzun Değeri", "85- Ü ç Kardeş",
"73- Ü nlü Bey", "83-İ htiyar Balıkçı", "44- Ü ç Dilek", "72-Hoca ile Tilki"
masalları, bunlara örnek gösterilebilir.
Öteki masallar ise, amaçladı kları "Kıssadan- Hisse"leri dolaylı
olarak verip, bunu anlamayı masal dinleyicisine veya o kuruna
bırak ır.
Masalların sonunda genellikle iyiler iyilik bulur, kötüler cezas ı nı
çeker ve böylece mutlu sona ulaşılır ama, çok az da olsa, bazı masal­
ların sonunda bu beklenen sonun tersine, kötülerin bağışlandığı da
olur. "28-Küçük Kardeş" ve "19- Ü ç Kardeşler" masalları bu "ayrı ksı"
sona örnek gösterilebilir. Dahası, "59-Dertli Fatma" masalı nda ise,
kötü kahraman bağ ı�lanma kla kalmam ış, kendik e ndine bir
"özeleştiri"ye giderek, k ıskançl ı k gibi köt ü bir h uydan da
vazgeçmiştir. Kötüyü veya suçluyu öldürerek, yok etmenin, yararsız
ve kolaycı bir çözüm olacağı, asıl güç olanın, onu yeniden kazana­
bilme k olduğunu içeren bu iletiler de oldukça ilgiye değer
kanısındayız.
c-MASALLARDAKİ İLETİLERE GENEL BİR BAKIŞ
Masallarda ait olduklar ı toplumların gelenek, görenek ve
inançlarını, sosyal, kültü rel, ekonomik yapılarını yansıtan pekçok
ileti vardır.
Güneydoğu Anadolu'dan derlenen masalların çoğunda, ''Su
27
içerken yılan yavrusu yutma" olayı yer alır (örneğin 1 8, 2 1 , 32 numa­
ralı masallar) ve masal bu temel olay üzerine kurulur. Bu masallarda
görümcelerini kıskanan gelinler, ona, testinin içine koydukları bir
yılan yavrusunu suyla birlikte içirirler. Yılan zamanla kızın karnında
büyür ve onu hamile sanan erkek kardeşleri de kızı götürüp ölmesi
için dağa bırakırlar. Bu masal olayının, bu bölgede en yaygın en bili­
nen olay olması şunları akla getirebilir:
Bu yörelerimizde pek çok köyde yakın zamanlara kadar, temiz
içme suyu yoktu. Günümüzde bile olmayan yerlere rastlanabilir.
Böyle olunca da insanlar zorunlu olarak, sağlıksız, birikmiş gölet suyu
içerler. Bunu içerken de içindeki küçük kurtçukları yutmamak için, su
tasının ağzına bir tülbent gererler. Bu önleme karşın, elbette ki yut­
tukları çok olmuştur. Hal böyle olunca, sanırız kafalarındaki en büyük
ve en korku dolu soru da "Ya bu yuttuğum kurtlar, zamanla karnımda
büyüyüp yılana dönüşürse, ben ne yaparım" olmuştur.
Ayrıca G ü neydoğu Anadolu 'nun kırk dereceyi aşan yaz
sıcaklarında, ortalıkta kaynaşan yılan ve a kreplerin (günümüzde
artık pek görülmese de eskiden böyle olduğu bilinen bir gerçek)
özellikle uyurken, insanların ağızlarından içlerine kaçacağı korkusu
da gözardı edilmemelidir. Bunun üstüne, bir de genç kızların,
karınlarında büyüyeceklerini varsaydıkları bu yılanlar nedeniyle, ha­
mile sanılacakları korkusu eklenince, bu korkunun sıradan bir korku
olmaktan çıkıp, bir karabasan boyutuna ulaşacağı ortadadır. Bu ka­
rabasanın altında ezilen ruhlar, masalları birer dışavurum aracı ola­
rak kullanıp, bu korkularını anlatarak, bir çeşit "özsavunma" meka­
nizması geliştirmiş olmuyorlar mı? Çevrelerini uyarıp, "Bakın öyle
durup dururken karnım şişerse, hemen üstüme gelip, namussuz kız
diye beni cezalandırmayın. Bu şişkinlik, suyla birlikte içtiğimiz
kurtçukların b ü yü y ü p yılana dönü şmesinden olabilir" diyorlar.
Çünkü, masallarda yer alan bir cezalandırma motifi de namusunu yi­
tiren kadının cezasının, beline kadar toprağa göm ülmesi ve
taşlanarak öldürülmesidir. [48, 52]
Bu korkulardan doğduğunu sandığımız yılan yutma olayı,
masalın içinde daha da 9eliştirilip, bu yılandan nasıl kurtulunacağı
sonucuna kadar ulaşır. işin burasında olaya "Halk hekimliği" de
karışır. Kızın karnındaki yılanı çıkarmak için yedi yıllık sirke içirmek
[32], tuzlu yiyecekler yedirdikten sonra, kızı başaşağı su dolu bir
leğenin üstüne asmak [ 1 8], sirkeyle ölü yılan suyunu karıştırıp
içirmek [2 1 ] gibi yöntemlerle, kız bu dertten kurtarılır. Çoğu zaman
da kurtarıcısıyla evlenip, kendisini haksız yere cezalandıra n
28
kardeşlerine de işin doğrusunu anlatma olanağı bularak, mutlu sona
ulaşır.
Masallarda, kadın ve erkeklerin iş bölümleri de kesin çizgilerle
belirlenmiştir. Çoğunlukla erkekler ava gider, kadınlar da evde kalıp
ortalığı temizler, yemek yapar ve en önemlisi de ocaktaki ateşi
daima yanık tutarlar. "Yılan yutma" olayının yer aldığı Güneydoğu
Anadolu masallarında bu "ateşin sürekliliği" de yer almaktadır. Ateş
söndüğü zaman, yenisini yakabilmek çok güç, giderek can
pahasınadır. Çünkü, ateş "Prometheus" mitinde olduğu gibi
olağanüstü güçlere sahip varlıkların (tanrıların, devlerin, ejderha­
ların) tekelindedir. Bu ateşi, tanrıların elinden alıp, insanlara ver­
mek, nasıl ki Prometheus'un ciğerlerinin parçalanmasına neden
olmuşsa, masal kahramanlarımızın da kanlarını, canlarını yitirmele­
rine neden olur.
Yine bu masallarda "Su başlarını devler tutmuş"tur [28, 29].
Tıpkı ateşi olduğu gibi, suyu da devlerin elinden almak can
karşılığıdır, özellikle de genç canlar karşılığı. Bu masal motiflerinin
yaygınlığı da ateş ve su gibi temel yaşam unsurlarının, eskiden beri
kutsal bilinmesi ve zor elde edilmesiyle açıklanabilir. Her zamanda
ve her koşulda, canı karşılığı da olsa, suyu ve ateşi devlerin elinden
alıp, insanların yararına sunacak "Yiğit Prometheuslar" olagelmiştir
ve hep olacaktır. Masallarımız ve insanlık tarihi bunların örnekleriyle
doludur. Ayrıca, bu masallardaki su başlarını tutan devlerin, ejderha­
ların bir genç kız karşılığında, suyu bir zaman serbest bırakmaları,
kızların bir gelin gibi süslenerek, bu canavarlara sunulması, çoğu
zaman da korkusuz bir delikanlının devi öldürerek, elde kalan son
kızı kurtarıp onunla evlenmesi olayı, gerçek hayatta bazı zengin ve
yaşlı adamların, büyük paralar karşılığında yoksul bir evin genç ve
güzel kızını alması (ki, o başkasını seviyor olsa bile) böylece yoksul
ailenin, kızlarını kurban ederek rahat bir yaşama kavuşmaları, bazan
da bu kızın sevdiği genç tarafından, tam gelin olacağı sırada
kaçırılıp kurtarılması olayını çağrıştırıyor.
Masallarda umut ve güzellik, hep "Kafdağı"nın ardındadır. Bu
nedenledir ki, masal kahramanlarımız ellerinde asa, ayaklarında
çarık, yollara düşüp, hiç durmadan dağlar aşarlar. Umudun ve
güzelliğin arayıcısı olurlar. Yine bu masallarımızda, hiç bitmeyen bir
"Hak, adalet, demokrasi" özlemi görülür. Bu özlem sonucu olsa
gerek, astığı astık kestiği kestik masal padişahlarının yanısıra, son
derece dürüst, hak tanır, menekşelerini bile kendi elleriyle sulayacak
kadar insan ve duyarlı [63], çevresindekilerin uyarılarına kulak vere-
cek kadar sağd uyulu, g i derek oylama yoluyla pad işah ol mayı kab u l
edecek kadar da halkın seçimine saygılı padişahlar vardır. Bunlar
çoğ u zaman " tebdil-i kıyafet" edip sokaklara düşerler ki, yönettikleri
insanların halini yakından görebilsinler ve çıplak gözle gördükleri bu
sorunlara çözüm getirebilsinler.
Masallarda erkeğin çok eşliliğine, birinci eşinin de rıza
göstermesi ve kumasıyla iyi geçinmesi [ 49] , ağabeyi ölen erkek
kardeşin yengesiyle evlenip, yeğenlerine babalık etmek zorunda kal­
ması [59, 61 ], haksız bile olsa kız çocuklarının, babalarının karar­
larına karşı gelmeyerek ölmeye razı olmaları [48], "ağzı var dili yok"
kadınların, her zaman kabul görmesi, kızların bekaretlerini canları
pahasına korumaları [34], kadınların çoğu zaman cinsel tacizle
karşılaşmaları ve bu güç du rumdan kurtulmak için, büyük uğraş ver­
mek zorunda kalmaları [52], hacca gidenin, geride bıraktıklarının
sorumluluklarını yüklenip geçimlerini sağlamaları [48], kesilen
saçların öyle gelişigüzel ortalığa atılmaması, (Halkımızın inanışına
göre kesilen saç ortalığa atılır ve ona basılırsa, sahibinin başı ağrır;
ayrıca saç tellerinden, cinci hocalar büyü yapıp, saçın sahibi kadını,
büyüyü yaptırana aşık edebilirler (1 5), köylünün mah kemesini kendi­
sinin kurması ve mahkeme heyetine rüşvet verilmesi [70], gelen
tanrı misafirinin sorgusuz sualsiz konuk edilmesi [43], hep toplumu­
muzun gelenek ve göreneklerini, sosyal ve kültürel yapısını yansıtan
olaylardır . Yukarıda belirtilen, geleneksel kadın kahramanların
yanısıra, güçlü kadın kahramanların yer aldığı "ayrıksı" masallar da
vardır . Eşinin karşılaştığı her sorunu çözen kadın kahramanın yer
aldığı masalla [9], başarılı bir kadın padişahın yer aldığı masal [52],
buna örnek olarak gösterilebilir . Ama, bu masallar her ne kadar
kadını yüceltiyor gibi görünüyorsa da sonunda yine de bir uyarını
bul u p, kadının pad i şahlık yetkilerini kocasına devredip, " hanım
hanımcık " evinin kad ı nı olmasıyla sonuçlanır [52] . Bu sonç, şu
kaygılardan kaynaklanmış olabilir: Masalda da olsa, kocası dururken
kadını başarılı bir padişah yapmak, feodal-ataerkil bir toplum u n
değer yargılarına ters düşecektir.
Ayrıca, gelene ksel bir anlatı türü olan masalda, erkek
üstünlüğüne dayanan, böylesine köklü bir gelenek yıkılmamalıdır.
Ama, kadının güçlü olabileceğinin de zaman zaman, erkeklere
anımsatılmasında yarar vardır.
Masallarda, g ü çlü kadın kahramanların bulunmasının nedenle­
rinden bir i n i d e Pertev Naili Boratav şöyle saptıyor: " Kadın kişiler
m a s a l d a , b i r de kadın c i n s i n i n haklarına ulaşmak içi n, girişmek zo-
30
run d a kaldığı savaşı temsil ederler. Gerçekten de olağanü stü masal­
la rd a olsun, gerçekçi masalla rda olsun, tuttuğunu koparan, gözünü
buda ktan sa kınmayan genç kız ve genç kadın tipleri, çok belirgin
olara k çizilmiştir. Bunun bir nedenini masalla rın hele olağanüstü ni­
telikte olanların, anla tılma ve yayılma işinin, daha çok kadınlarca
benimsenmiş olmasında aramak gerekir. Bu anlatı türünün, kocakarı
masalı diye adlandırıldığını unutmayalım." (1 6)
"50- Kadının Çilesi" masalında yer alan kadın kahrama nın,
çeşitli cinsel tacizlere uğramasına ka rşın, direnerek n amusunu koru­
masını ve bir zaman son ra da başarılı bir padişah olması sonucunu,
belki de zaman zaman kendisi de bu sıkıntıları yaşamış, bir kadın
masalcının ya ratısına borçlu olabiliriz. Kendilerine haksızlık yapmış
erkeklerden, zamanla g ü çlenerek öç alan kadın kahramanlara da
sıkça rastlıyoruz. Bunlar da yine kadın masalcıların, kendilerini ezen
erkeklere karşı, sembolik bir öç alma yolu olarak değerlendirilebilir.
Ayrıca, ezilen kadın dinleyicilerin de yine bu "mutlu-umutlu" sonla,
kendilerini, o kadın kah rama nla özd eşleştirerek, yüceltece kleri ve
böylece belli bir avunma ve iyimserlik sağlayabilecekleri de gözardı
edilmemelidir.
d-
MASALLARIN MASALLARLA, ÖTEKİ BAZI TÜRLERLE VE
SANAT DALLARIYLA ETK İ LEŞİ M LER İ
Ü l k emizi n t ü m böl g el e rindeki masallar doğudan-batıya,
gü neyd en-kuzeye (Diya rba k ır'dan derlenen "Nar Tanem Bir Tanem"
m a sa l ı , İ zmir 'den derlenen " G ül H a n ım" masalının; Zon gulda k 'tan
de rl e n e n " Evliya ile Kevliya " masalı da Mersin'den derlenen "Ali ile
M u s a " m a s alı n ı n v a rya n tl a r ı dır) birbirleri nde n etkilenmekle kal­
m a m ı ş l a r, başka ulusla r ı n masalla rı ndan d a etkilenmişler ve onları
etki l emişlerdir. M a salla r, yal n ı z masalla rda n değil efsanelerden, mi­
toloj ide n , h a l k hikayele rinden , h alk şiirlerinden, destanlardan,
atasözler i n d e n , deyimlerden, bilmecelerden de etkilenmişlerdir.
Mitol oj i k etkilere e n belirleyici örnek "42- Balığın Gülmesi"
m a salı nda ki kadın ka h ra m a nın başında n doğurması ile Zeus'un
başı nda n doğ u rması a r a sınd a ki be nzerliktir. Masalımızda ki kadın
ka h ra m a n , b u r n u n a kaçan k ü ç ü k bir maddeden dolayı hamile kalır
(Meryem Ancı da İ sa 'ya t a n rının nefesinden hamila kalmıştır) ve
za m a n ı geld i ğinde de b a ş ın d a n doğ u ru r . Yu n a n mitolojisindeki
Z e u s Baba 'ya gelin c ı> : '' Bu d e nli çapkın olan Zeus' u n kendisi de bir
g ü n d o ğ u m y a pa r . G ö k t a n r ı O k e a n u s ' u n k ı zı Metis tan r ıçayla
birleşi r . Akıl, us ve d ü ş ü n c eyi t e ı ı h i l e d e n M e t i s, h a m ile kalınca a kla
ve düşünceye bütünüyle sahip olmak için, onu yutar ve kendi içine
alır. Doğum günü geldiğinde akıl ve zeka tanrıçası Athena, babası
Zeus'un başından doğar. Efsaneye göre, bunu kıskanan Hera da
kendi başına doğum yapar ve demirci ustalarının tanrısı Hephais­
tos'u doğurur." (1 7)
"30-Nar tane" ile "26-Yasemin" masalları ise Pamuk Prenses ve
Yedi Cüceler'in varyantından başka bir şey değildir. Yedi cücenin
yerini erkek kardeşler, prensesin yerini sıradan bir kız, cadının sihirli
elmasının yerini de güzel bir yüzük almıştır. Hepsinin sonunda da kız
yeniden canlanır ve mutlu sona ulaşılır. "65-Terliklerin Getirdiği
Mutluluk" ve "82-Kıskançlık" masalları da Kül Kedisi masalını n birer
varyantı olarak düşünülebilir. "35-Ahmet Şah ile Kardeşi İ brahim"
masalı ile Hz. Yusuf Kıssası arasındaki benzerlik de açıktır. "6Çömüdük" masalındaki, doğar doğmaz konuşan, yürüyen, yemek
yiyen Çömüdük de Oğuz Destanı 'ndaki Oğuz'un bir benzeridir. "84Akıll ı ile Deli Kardeş" masalındaki " Ö lçeğe sıkışan altı n" olayı,
hemen akla Ali Baba ile Kırk Haramiler'i getirir. Anlatıcıların ekleme­
lerinden olsa gerek, masallarda yer yer çağdaş teknik araçlara da
rastlanır. "22-Dev Anası ve Cake" masalında yer alan "bomba", "35Ahmet Şah ile Kardeşi İ brahim" masalındaki "asansör", bu sapta­
maya örnek gösterilebilir.
Masallar bu etkileşimlerle sı n ırlı kalmamışlar, günümüz yazar­
larını, ozanlarını, senaristlerini dolayısıyla çağdaş sanat türlerini de
etkilemişlerdir . S çedrin (Büyüklere Masallar), Aziz Nesin (Büyükler
İ çin Masallar), Sabahattin Ali ( Sırça Köşk) gibi yazarlar, güncel so­
runları masal ögelerinden yararlanarak ortaya koymuşlardır.
Masallarda, dağ başına terkedilmiş zavallı, günahsız kızı daima
iyi kalpli bir çoban, bir çiftçi, bazan da bir şehzade bulur ve kurtarır.
Masalların bu çok yaygın motifini, 1 950 yapımı, siyah beyaz, lda Lu­
pino ' n u n yön ettiği " Ö fke" adl ı Amer ikan fi lminde görmek
mümkündür . Bu konuda masalla arası ndaki tek fark, filmde
haksızlığa uğrayı p, tek baş ı na yollara düşmüş zavallı kızı, çoban,
çiftçi veya şehzade değil de iyi kalpli bir ilahiyat doktorunun bulup
kurtarmasıdır.
Yönetmenliğini Mel Brooks'un yaptığı " Kokuşmuş Hayat" filmin­
de de sokaklarda yaşayan yoksul kadın kahramanın, yatak olarak
aynı mukavva kutuyu paylaşmak zorunda kaldığı erkekle arasına, ya­
tarken bir hançer koymasını ve böylece onun kendisine dokunmasını
önlemeye çalışmasını görünce, aslında bir şark masal motifi olan ve
yine bir şark geleneğinden kaynaklanan, kendisine nikah düşen bir
erkekle, aynı yatakta yatmak zorunda kalan kadının, namusunu ko­
rumak için, araya bir hançer veya kılıç koyması sembolünün, bu
Amerikan filminde ne işi var diye hiç şaşırmamak gerekir. Çünkü
artık, günümüzdeki iletişim ve ulaşım araçlarının, dünyamızı ne
kadar küçülttüğünü ve tüm kültürleri evimizin içine taşıdığını hepi­
miz biliyoruz.
Ayrıca " Masallardaki herhangi bir evrensellik, insanın biyolojik
kalıtımının, kendi doğal-çevresel konumunun ve kendi yaşamının
sosyo-kültürel yönlerinin ortak paydalarında aranmalıdır. " (1 8)
Yine masallarımızda çok görülen bir "Taş kesilme" motifi vardır.
( Ö rneğin; 1 2-Gülbahar ile Gülbarin) . Olağanüstü güçlerin taşa
çevirdikleri canlılar, daha sonra sihir bozulunca yeniden can lanırlar.
1 948 yapımı, siyah-beyaz, William A. Seiter'in yönettiği "Venüs Do­
kunursa" adlı Amerikan komedisinde, Venüz heykelinin canlanarak
Ava Gardner'in kişiliğinde, güzel bir kadına dönüşmesi ve olayların
bunun üzerine kurulması, bu masal motifine güzel bir örnektir.
Konusunu masallardan alan sinema, opera ve bale yapıtlarına
ayrıca şu örnekler de veri lebilir : Ö rneğin, " 2- Ü ç Yumurta"
masalındaki yumurtadan çıkan peri kızı, ünlü Rus bestecisi Proko­
fiyev'in " Ü ç Portakal Aşk Operası"nda portakaldan çıkıyor. Bu küçük
fark dışında olay örgüsü hemen hemen aynıdır. "86-Tuzun Değeri"
masalında padişahın en küçük oğlu, babasını tuz kadar sevdiğini
söylediği için ülkeden kovulur. Shakespeare'nin "Kral lear "
yapıtında da Kral Lear küçük kızı Cordelia'yı "Seni babam olduğun
için seviyorum, kral olduğun için ayrıca değil" dediği için ülkeden
kovar. Sonunda her ikisi de yani hem masaldaki padişah hem de
Shakespeare'nin kralı bu davranışlarının yanlış olduğunu anlarlar.
"8- İ smail'in İ yiliği" masalında yer alan ve genel olarak masallar­
da çok görülen "padişahın gülmeyen kızını veya oğlunu
güldürenlerin ödüllendirilmesi" mot ifi ise Şerif Gören ' i n
yönetmenliğini yaptığı "Abuk Sabuk" adlı Türk filminin hareket nok­
tasını oluşturur.
"48-Gülnazik" masalının sonunda, çeşitli haksızlıklara uğrayan
zavallı bir kız, şehzadeyle evlenip güçlenince kendisine haksızlık
edenleri bir odaya toplayarak, dışarıya çıkışı yasaklar ve onlara
yaptıklarını anımsatarak çeşitli cezalara çarptırır. Yönetmenliğini
Peter Zinner'in yaptığı "Semender" filminin son sahnesinde de her­
kes çıkışı kapatılmış bir salona toplanarak, onlara suçlarını gösteren
bir film izlettirilir.
33
"Pepug Kuşu" ( 1 9) masalı ile bunun varyantı olan "Gıdı Gıdı
Kuşu" masalında acımasız üvey annenin elinden kurtulmak isteyen
küçük kızlar tanrıya kendilerini kuş yapması için dua edip yalvarırlar.
Tanrı da onları kuşa çevirir ve göklere uçup içinde bulundukları kötü
koşullardan kurtulurlar. Böylece bir çıkış, bir kaçış yolu bulurlar. Ma­
sallardaki bu kuşa dönüşme dileği motifi, bir Amerikan filmi olan ve
yönetmenliğini Robert Zemeckis'in yaptığı "Forrest Gump"ta şöyle
kullanılmıştır. Sarhoş babasının dayağından kurtulmak, içinde bu­
lunduğu şiddet dolu yoksul yaşamdan kaçmak isteyen küçük kız,
tanrıya yalvararak, kendisini kuşa çevirmesini diler. Ayrıca, zeka
özürlü arkadaşı Forrest Gump'tan da kendisi için bu konuda dua et­
mesini rica eder.
" 1 8-Fatma", "48-Gülnazik", " 5 2-Kadının Çilesi", "66- İ yi Kalpli
Kadın" masallarında iftiraya uğramı ş ve ölümle cezalandırılmış iyi
'
kalpli, dürüst kadın kahramanlara cellatları kıyamaz ve onları serbest
bırakarak, giysilerini bir hayvanın kanına bulayı p kanıt olarak
götürürler. Bu motif, başta birçok kez filmi de yapılan "Pamuk Prense
ve Yedi Cüceler " olmak üzere, pek çok dünya masalında ortak
olduğu gibi, gerçek yaşamda da örneklerine rastlanır. Bu da gayet
doğald ır, çünkü masallar bir bakıma gerçek yaşamın bir yansısından
başka bir şey değildir, her masal bir gerçekten yola çıkar.
1 7 . yy. da yaşamış olan besteci, şarkıcı ve kemancı İ talyan
müzisyen Stradella'nın yaşam öyküsü buna ilginç bir örnektir. Şöyle
ki: "Yenedik'in çok varlıklı soylularından biri güzel şarkılar söylesin
diye sevgilisine, genç ve yakışıklı bir delikanlı olan besteci Ales­
sandro Stradella'yı şan öğretmeni olarak tutmuştur. Onyed•nci
yüzyılın başlarıdır, insan yaşamının pamuk ipliğine bağlı olduğu,
pusu ve cinayetlerin olağan işlerden sayıldığı çok tehlikeli bir za­
mandır. Oysa şeytan dürtmüş, Stradella, öğrencisi hanımefendiye
vuruluvermiştir . Hortensia da delikanlının duygularına karşılık verin­
ce, iki sevgili koruyucu efendilerinden kaçmaya karar verirler .
Terkedilen soylu öç almayı, aşıkları cezalandırmayı kafasına
koymuş, bu iş için iki de kiralık katil tutmuştur. O sırada da Stradel­
la'nın bestelediği bir oratoryo, Roma'nın San Giovanni laterana Kili­
sesi'nde selendirilecektir ve baş solo partisini de Stradella
söyleyecektir. Kiralık katiller . . . kurbanlarını gözden kaçırmamak için
saat beşe gelince kiliseye girerler, başından sonuna kadar salonda
otururlar . O yüzden ister istemez oratoryoyu sonuna kadar izlemek
zorunda kalırlar . Müziğin güzelliği ve Stradella'nın inanılmaz
34
güzellikteki sesi ve baş solo partiyi söyleyiş biçimi akıllarını
başlarından alır. Böyle bir insan hiç öldürülür mü diyerek karar­
larından vazgeçerler. " (20)
Masal ve efsanelerde çok yer alan ve umarsız insanların kurtu­
luş aradıkları "göl' motifi (2 1 ) ise Çaykovski'nin "Kuğu Gölü" balesin­
de şöyle yer alır: Prens Zigfirid ile büyücü Baron'un, büyü yaparak
kuğuya çevirdiği sevgilisi Odet, birbirlerine sarılarak, gölün
sularında boğulurlar ve böylece kavuşmuş olurlar�
Bu motif Chopin'in, esinini "Adam Miskiewicz"in şiirinden
aldığı bir baladında ise şöyle kullanılır: Bir Polonya köyünde tüm er­
kekler savaşa gitmiş ve hepsi de ölmüştür. Rus askerleri köye
saldırırlar. Korumasız ve umarsız kalan köy kadınları tanrıya, kendi­
lerini bu askerlerin eline düşürmemesi için yakarırlar. Duaları kabul
olur ve Rus askerleri geldiklerinde, köyün yerinde bir göl bulurlar.
Yine efsane ve masallarda bir anlatım yolu olarak çok kullanılan
"semboller" motifi (22) yönetmenliğini Jane Champion'un yaptığı
"Piyano" filminde yönetmen tarafından filmin kahramanı kadınla,
küçük kızının giysilerinde yansıtılmıştır. Çok iyi anlaşan ve bir bütün
oluşturan bu ana-kız, birbirlerine ters düştükleri, kadının yasak
aşkına gitmek istemesi, kızın da onu engellemeye çalıştığı sahneye·
kadar hep bir örnek giysiler içindedirler. Biribirlerine ters düştükleri
bu sahneden sonra, giysileri de farklılaşmıştır .
.Bu örnekler daha da çoğaltılabilir. Görüldüğü gibi masallar ede­
.
biyat, sinema, tiyatro, opera, bale gibi çağdaş sanatlar için de zen­
gin bir kaynak oluşturmaktadır.
Bu kaynağın farkında olan ve ondan yararlanmasını bilen
sanatçıların, ne denli özgün ve kalıcı yapıtlar yarattıkları ortadadır.
Ö yleyse yapılacak tek şey, derya içinde yüzen mahilerin de­
ryayı bilmeleridir. Yani sanatçılar, içinde yaşadıkları "halk kültürü
denizi"ni gerektiği. gibi tanımalıdırlar ve ondan sonuna kadar yarar­
lanabilmelidirler .
Dİ PNOTlAR:
2-
Cengiz Ketene, Kerk ü k H al k Edebiyatı ndan Seçme ler, K ü l t ü r Baka n l ı ğ ı
Yay., Ank. 1990, s . 1 9.
Büyü k Sözlük, C. 7, s . 1 472.
4-
Tü rkçe Sözlü k, C .2, s . 992.
Kamus-ı Tü rki, C.2, s . 8 3 0 .
5-
Okyanus, C . 6, s.1860.
13-
35
6-
7-
8-
Türk Ansiklopedisi, C . 2 3, s . 3 1 7 .
Meydan Larousse, C.8, s.425.
Ana Britaniça, C . 1 5, s.402.
9-
İslam Ansi klopedisi, C . 8, s . 1 20.
1 O- Pertev Naili Boratav, 1 00 Soruda Türk H a l k Edebiyatı, Gerçek Yay., İst.
1 969, s.80.
1 1 - Ana Britan ica, C . 1 5, s.402.
1 2- Ana Brinatica, C . 1 5, s.403.
1 3- Boratav, a.g.e., s . 84
1 4- Boratav, a . g .e., s.90.
1 5- M u hsine Helimoğlu Yavuz, Diyarbakır Efsaneleri, Doru k Yay., 2. baskı,
Ank. 1 993, s.230.
1 6- Boratav, a . g .e., s.90.
1 7- İ rfan Un utmaz- N u ray Mestçi, Tanrıların Karışık Aşkları, Tem po, S.28, 71 3 Temmuz 1 99 1 .
1 8- Bascom a . g . e., s. 344.
1 9- M u hsine Helimoğlu Yavuz, Azerbaycan H a l k Edebiyatı ile Türkiye Halk
Edebiyatı Arasındaki Benzerlikler, An Yay., An k. 1 99 1 , s.86.
20- M . H a l i m Spatar, " Klasik M üzik Üzerine Üçleme", C u m h u riyet Dergi, 22
Ocak 1 995, S.46 1 .
2 1 - M u hsine Helimoğlu Yavuz, Diyarbakır Efsaneleri, 2 . Baskı, Doruk Yay.,
Ank. 1 99 3, s. 1 94.
22- M u h sine Helimoğ l u Yavuz, a.g.e., s. 391 .
36
Il. BÖLÜM
•
•
•
MASALLAR ve iLETiLERi
(M ESAJ LAR)
a- MASALLARIN EG İTİ MSEL İŞLEVLERİ VE İLETİ DİZİ N İ (MESAJ­
INDEX)
Masallar eğitimsel işlevlerin i, dinleyiciye okuyucuya vermek is­
tedikleri i letiler aracılığıyl a g erçekleştirmektedirler.
Bu araştırmada, üstünde çalışılan 90 masalda toplam 51 7 ileti
sapta n m ıştı r. Bu i l eti lerin s ı n ıfl a n d ı rılması ve sayısat dökü m ü
şöyledi r:
A. ETİ K İ LET İ LER
3 ana başlık
1 7 ara başlık
9 ana başlık
B. PS İ KOLOJ İ K İ LET İ LER
59 ara başlık
C. SOSYOLOJ İ K İ LET İ LER
4 ana başlık
70 ara başlık
D. EKONOM İ K İ LET İ LER
2 ana başlık
1 2 ara başlık
E. ÖTEK İ İ LET İ LER
1 ana başlık
4 ara başl ık
Görüldüğü gibi i letiler 5 grupta, 1 9 ana başlık ve 1 62 ara başlık
a ltı nda toplanmıştır.
İ LETİ DİZİNİ (MESAJ-INDEX)
A. ETİK İLETİLER
A1 -A49. Yalan
A50-A99. Dürüstlük
Al 00-Al 49. Namus
B. PSİKOLOJİK İLETİLER
B l -B49. Sabır, kara rlılık
B50-B99. Umut, şans
B 1 00-B1 49. Kıskançlık, şantaj, korku, evham, merak
B 1 50-B1 99. Özeleştiri
B200-B249. İ yilik-kötülük, haklılık-haksızlık
B250-B299. Zeka, sağduyu, dikkat
B300-B349. Paylaşım
B350-B399. Bağışlayıcılık, i ncelik
B400-B449. Dostlu k, özveri, saygı
C. SOSYOLOJ İK İLETİ LER
C l -C49. Aile
C50-C99. Hukuk, adalet
39
Cl 00-Cl 49. Yönetim, yönetici
Cl 50-Cl 99. Ö teki i nsan ilişkileri
D. EKONOMİK İLETİLER
01 -049. Paranın gücü
050-099. Ekonomik dayanışma.
E. ÖTEKİ İ LETİLER
E 1 -E49 . Ö teki iletiler
İletilerin ana başlıklara göre sayısal dağılımı şöyledir:
Al -A49
:6
A50-A99
:7
:4
A1 00-A1 49
Bl -B49
B50-B99
B1 00-B1 49
B1 50-B1 99
B200-B249
B250-B299
B300-B349
B350-B399
B400-B44 9
:7
:7
:7
:2
: 11
13
:6
:2
:4
Cl -C49
C50-C99
C1 00-C1 49
Cl 50-Cl 99
: 21
:3
01 -049
050-099
:8
:4
El -E49
:4
:7
: 39
b- İLETİ DİZİNİNDE YER ALAN ANA VE ARA BAŞLIKLAR
1 - A. ETİK İ LETİLER
A1 -A49. YALAN
A 1 . Yalanın .ve kurnazl ığın getireceği mutl u l u k çok kısa sürer. "Ya­
lancının mumu yatsıya kadar yanar."
40
A2 .
A3.
A4.
AS .
A6.
Yalan söylemek, insanın başına büyük sorunlar açar, her
yalan yeni bir yalan doğ u rur.
Yapıcı yalan, yıkıcı doğrudan yeğdir.
Çocuklar, ailelerinden gizli işler yapmamalıdırlar.
Etik değerlerden yoksun insanlar, kendi öz çocuklarına bile if­
ti ra atabil irler.
Yalan, şantaj ve hile yol uyla haksız kazanç elde etmeye kal­
kanlar, sonunda yaşamlarını bile yitirebilirler.
ASO-A99. DÜRÜSTLÜK
ASO. Dürüst ve iyi yaşanmamış kötü bir geçmiş, bir yaşam boyu in­
A5 1 .
A52.
A5 3.
A54.
A55 .
A56.
sana utanç verir.
K i m seye ka rş ı kötü n iyet bes l e m e m e l i ve kötü söz
söylememe l i d i r, ç ü n k ü kötü n iyetl i insa n l a r, " kazd ı k l a rı
kuyuya kendileri düşerler."
İ nsan, yerine getiremeyeceği sözü vermemelidir, veri len söz
tutulmalıdır.
İ yilik bilmeli, nankör olmamalı, ekmek veren el ısırı lmamılıdır.
İ nsan en güç anlarda bile dürüst olmalı, onurundan ödün ver­
memelidir.
Sahtekarlar, çıkarları söz konusu olduğu nda, aralarında kolay­
ca iş birliği yapabilirler.
Alınan borç ödenmelidir.
A1 00-A1 49. NAMUS
A 1 00. Kız kardeşlerin namusu, erkek kardeşlerden sorulur.
A 1 01 . Eşlerin biribirlerine ihaneti, en çok çocukları incitir.
A 1 02. Kadınlar, kendi bedenlerine karşı saygılı olmalı ve onu herke­
se göstermemelidirler.
A 1 03. Açlığın olduğu yerde, etik değerler iflas edebilir.
2-8. PSİKOLOJİK İLETİLER
81 -849. SABIR, KARARLILIK
B1 .
Sabırlı, kararlı ve ces u r insan lar, amaçlarına ulaşa b i l i rler.
" Sabreden derviş, m u radına ermiş."
B2.
Mutluluğa giden yol uzun ve çetindir.
Başlanılan iş bitirilmelidir.
B3.
B4.
Sorunlardan kaçma k, bir çözüm yolu değildir.
İ nsan, sah i p olduğu g üzelliklerin değerini, ancak onu yitirB5.
di k-ten sonra anlar ve yen iden elde etmek için, büyü k bir
uğraş verir.
41
B6.
B7.
Güzele ulaşmak güçtür, her ödülün bir bedeli vardır.
Sınavlara sabırla katlanmalıdır, çünkü yaşam baştan sona
kadar bir sınavlar dizgesidir.
850-899. UMUT, ŞANS
B50. İ nsan h içbir zaman umudunu yiti rmemelidir, en u mutsuz
anda bile bir yardım eli uzanabilir.
B5 1 . Şans, en beklenmedik anda insana gü lebilir.
B52. Alın yazısı, kader değişmez.
B53. Ö lenle ölünmez, zaman bütün acıların i lacıdır.
B54. Mutluluk sürekli değildir.
B55. Şans iyi değerlendirilmelidir.
B56. Özkıyım (intihar), bir çözüm yol u değildir, insan umutsuzluğa
düşüp, canına kıymamalıdır.
Bl OO- B 1 49. KISKANÇUK, ŞANTAJ, KORKU, EVHAM, M ERAK
Bl 00. Kıskançlık, hırs ve şantaj bir bumerang gibi sonunda sahibine
geri döner.
B1 01 . Başarı, beceri ve güzellik kıskançlık uyandırabilir.
Bl 02. Korku ve baskı, insanları yalana iter.
Bl 03. Fazla evham, inanı huzursuz eder.
Bl 04. Gereğinden fazla meraklı olmak, insana zarar verebilir.
Bl OS. Korkunun ecele faydası yoktur.
B1 06. Sağlıklık düşünemeyenler, çözümü çok basit olan soru nları
bile, çok karmaşık bir hale getirebilirler.
81 50-8 1 99. ÖZELEŞTİRİ
Bl 50. Özeleşti ri yapmak, insanı d a h a iyiye götü rür, eğitir ve
yüceltir.
B1 5 1 . Olayla rdan ders almalı ve aynı oyuna iki kez gelmemelidir.
8200- 8249. İYİLİK-KÖTÜLÜK, HAKLILIK-HAKSIZLIK
B200. Köt ü l e r i n ya n ı s ı ra iyi l e r de vard ı r ve ta n r ı i y i l e r i n
yard ı mcısıdır.
B201 . Kötülük cezasız kalmaz, iyilik mutlaka kötülüğü yener.
B202. İ yiler iyilik, kötüler kötülük bulur.
B203. Haklı olan bir gün mutlaka hakkını alır.
B204. Haksızlı k yapan yalnız kalır ve mutsuz olur.
B205. İ yi huylu olmalı ve herkesle iyi geçinmelidir.
B206. Gökkubbenin altında hiçbir kötül ü k, sonsuza değin g izli kal­
maz.
42
B207. İ nsanlara kötül ü k yapan, kendisi de zarar görür. " Men dakka
dukka" (Çalma kapısını, çalarlar kapını).
B208. Helal mal çalınsa bile, döner-dolaşır yine asıl sahibini bulur.
B209. Altın çamura da düşse yine altındır, değeri er-geç anlaşı l ı r.
B21 O. Bazan sahtekarlar ve kurnazlar da mutlu sona ulaşabi lirler.
Bu, insanı yan ıltmamal ı ve örnek alınmamalıdır.
8250-8299 . ZEKA, SAGDUYU, DİKKAT
B250. Herşeyi n her işi n hayırlısı di lenmelidir. " H ayır d i l e işine,
hayır gelsin başına."
B25 1 . Deli, kendisinden daha deliyi görünce, sopasını arkasına sak­
larmış. "Her Firavun'un bir Nemrut'u vardır."
B252. Zeka, sağduyu, dikkat kaba gücü yener ve en karmaşık sorun­
ları bile çözer.
B25 3. Dikkatsizlik ve aceleci l i k, insanı ya n l ışa götü rür. "Acel.e işe,
şeytan karışır."
B254. Ne oldum dememeli, ne olacağ ım demel idir. Yarı n ı n i nsana
ne getireceği hiç belli olmaz.
B255. Kimseye karşı önyargılı olmamalıdır.
B256. Bazı kadınlar, düştükleri zor durumdan kurtulmak için, kur­
nazlı k ederek, cinsel l i kleri ni kullanabilirler.
B25 7. Yabancıların yardım önerileri kuşkuyla karşılanmalıdı r.
B258. İ nsan, tanımadığı kimselere, özel yaşamından söz etmemelidir.
B259. İ nsan, ne oldum delisi ol up, geçmişini un utmamalıdır.
B260. Zeka ve yetenek, zenginlikten daha önemlidir.
B261 . Öç alma duygusunun esiri olunmamalıdır.
B262. A kıllı olmayanlar, sır saklayamazlar.
8300-8349. PAYLAŞIM
B300. İ nsan duyg u l a r ı n ı, soru n l a r ı n ı yakı n l a rıyla pay l aşmal ı d ı r .
" Derdini söylemeyen, derman bulamaz."
B301 . Başkaları n ı n soru n la rı n ı görmeyen insan, kendi derd i n i en
büyük san ı r.
Ş302. İ nsanoğlu yal nızlığa dayanamaz.
B303. Beden ne denli rahat içinde olursa olsun, eğer ruh ezginse,
insan huzur içinde olamaz.
B304. Çok bencil, hırslı ve açgözlü olmak, insanı canından edebilir.
B305. Malın az da olsa, paylaşmayı bilmelisin.
43
8350-8399. 8AGIŞLAYICILIK- İNCELİK
B350. Bağışlamak, yüce bir duygudur.
B35 1 . Bazı yöneticiler, kend ilerinden beklenmeyecek boyutlarda,
inceli k ve d uyarlık yüklüdürler.
8400-8449. DOSTLUK, ÖZVERİ, SAYGI
B400. Ana-babaya karşı saygılı davranmalı ve onların beddularını
almamal ı d ı r.
B401 . Baza n, h ayva n l a r ı n d o stl u ğ u , i n sa n l a rı n ki n d e n d a h a
güçlüdür.
B402. Seven, sevd iği için, her zaman özverili olmalıdır.
B403. Anneler, çocuklarına karşı daha duyarlı ve özverilid irler.
3- C. SOSYOLOJ İ K İ LETİ LER
C1 -C49. AİLE
Cl .
H e r a i l e n i n b i r s ı rrı v a rd ı r ve h e r s ı r, çocu k l a ra
açı kl a n m a m a l ı d ı r .
Bazan, ana babanın kötü davranışları n ı n bedelini çocuklar
C2.
öder.
Ana baba, kendi eksiklerini çocuklarına tamamlatmaya kalk­
C3.
mamalı ve onları kaldıramayacakları yü keri n altına sokma­
malıd ırlar.
C4 .
Çoc u k l a r, a n a baba l a rı n ı n m a n t ı ksız iste k l e ri n e karşı
çı ka b i l m e l i d i rler.
Eş adayın ı iyi tan ımadan yapılan evl i l i kler, bazan ihanet ve
C5 .
fe-laket g etirebilir.
Aile ve toplum içinde büyü memiş, yaşam deneyimi olmayan
C6 .
kızla r, kolayca aldatılabilirler.
Ü vey a n ne l e r, çocu klara kötü d avra n a b i l i rler, b ab alar
C7.
çocukları n ı onlardan korumalıdırlar.
Bir ailede hem kız, hem erkek çocuklar olmalıdır.
CS.
Birlikte yaşayan kardeşler, daha mutlu ve g üvenli olurlar.
C9 .
C l O. Oğlan eve direk, kız ele dayaktır, soyun devamını erkek evlat
sürdürür.
C l 1 . Kızlar erkeklere evlenme teklifinde bulunma malı, bu öneri er­
kekten gelmelidir, yoksa kınanır ve geri çevrilirler.
Cl 2. Kadınlar her zaman, yönetimi kocalarına b ı rakmalıdırlar.
C l 3. Kızlar babaları n ı n, kadınlar kocaları n ı n b uyruklarına, haksız
bile olsa, karşı gelmemelidirler.
Cl 4. Poligami (çok eşlil ik), eşler a rası nda karşı l ı kl ı anlayış olu rsa,
sorun çıkmadan yürüyebilir.
44
Cl 5 .
Cl 6.
Cl 7.
C l 8.
C l 9.
C20.
C2 1 .
Doğacak çocu ğ u n kız veya oğlan olması değil, hayırlı insan
olması dilenmelidir.
Aileye giren yabancı, evi n dirliğini ve kardeşler arasındaki
dayanışmayı bozabilir.
Kadını olmayan evin tadı-tuzu, dirliği-düzeni olmaz.
Bir ailenin kutsal sayı lacak mirasları babadan oğula geçerek,
varl ığını sürd ürmelidir.
Kardeş sevgisi insana, pek çok zorl uğu göze aldırabilir.
Kardeş ka rdeşe, ne kadar kötü lük yaparsa yapsın, yine de bir
n oktada koru r. " Kardeş kardeşi itmiş, yar başında tutmuş."
Tembel ve niteliksiz kızlar, evde kalırlar ve bir aile kuramaz­
lar.
C50-C99. HUKUK, ADALET
C50. İ n s a n l a r, i ş l e d i k l e r i s u ç u n d e recesi n e g ö re ceza ­
l a n d ı rıl m a l ı d ı rl a r.
C5 1 . Yasa l uyg u l a m a l a r, kişilere göre değiştiri lebi l i r, saf adalet
yoktur.
C52. Her suçun bir cezası vardır.
C 1 00-C 1 49. YÖN ETİ M, YÖN ETİCİ
Cl 00. İ nsan padişah bile olsa, gücüne ve yetkisine daya n a rak,
�aksız işler yapmamalıdır.
Cl Ol . iyi yöneticiler, halkın soru nlarıyla ilgilenirler.
Cl 02. Yöneticiler, verdi kleri sözü tutmazlarsa, b u n u n son ucunda
toplu msal kalkışmalar olabilir.
Cl 03. Padişaha, yöneticiye yakın olmanın, iyi yan ları olduğu kadar,
tehlikeli yanları da vardır. " Kurb-ı sultan, ateş-i suzan."
Cl 04 . Ağalar, beyler çoğ u n l u k!� acı masız kimselerdir, onlara karşı
dikkatli olmak gerekir.
Cl 05 . Geleceğ ini, kendisinden çok daha zayıf kimselerin beli rle­
diği liderler başa rıl ı olamazlar. Değerli leri, değersizleri n elin­
d e oyu n c a k e d e n b i r d üzende, o n u r l u bir yaşa m
sürdürülemez.
C l 0 6. Zalim yöneticiler, hayatta kalmak ve hükümran olmak için,
çocukları n ı bile öldürebi lirler.
C 1 50-C1 99. ÖTEKİ İ N SAN İ LİŞKİLERİ
C l 50. İ n s a n l a r ı
ve o l a y l a r ı , d ı ş g ö r ü n ü ş l e r i n e g ö re
değerlendirmemek gerekir.
Cl 5 1 . İ nsan ları zorla d eğ iştirmeye kalkmak ve sı rla rı n ı açıklamak,
felaket geti rebilir.
45
C l 52. Ayn ı statüdeki i nsanlar biribirleriyle a nlaşabilirler, davu l bile
dengi dengine vurur.
Cl 5 3 . Büyük sözü dinlemeyen insanların, başlan dertten kurtulmaz.
cı 54. İ nsan, kimseyi küçümsememeli ve yardım önerisini elinin ter­
siyle itmemelidir, çünkü "Altın kapı ağaç kapıya muhtaçtır."
Cl 55 . Dünyada yaşayan herkesin, kendisine göre bir yeteneği ve
bir işlevi vardır.
Cl 56. İ nsan i lişkilerinde her zaman, her yerde, herkese karşı çok
dikkatli olmalı ve kimseye güvenmemelidir, bazan en büyük
kötülük en yakınından gelebilir.
C l 57. B�r şeyi n asl ı n ı aramadan karar vermemeli, ifti ra olası l ı ğ ı
hiçbir zaman gözardı edilmemelidir.
Cl 58. İ nsan düşman ıyla ancak, eşit güçlerde çarpışırsa başarılı ola­
bilir.
c ı 59. İ ş bölümünü, cinsiyetler bel irler.
c ı 60. İ nsan ların davranışlarını, asıl nedenleri n i b i l meden, kendi
doğrularımıza göre yargılar ve mahkum edersek, çoğu zaman
ya n ı l a b i l i riz.
C l 6 1 . Karşısındakiyle anlaşmak isteyen insan, kul landığı dile dikkat
etmel idir. "Tatl ı dil, yı lanı deliğinden çıkarır."
Cl 62. Büyüklerin öğütleri, bazı hallerde gerçeği yansıtmayabilir.
Cl 63. Umarsızl ıktan kabul edilen, bazı küçük iyil i klerin bedeli, çok
ağır olabilir.
Cl 64. Kesin ya rg ı l a ra daya n maya n ta h m i n i k a ra r l a r, i n s a n ı
ya n ı ltabi l i r.
C1 65 . En küçük d üşmanı bile küçümsememek gereki r, o da kendi
gücü kadar zarar verebilir.
C1 66. Kızlar da erkekler kadar, bazan da daha fazla cesur olabilirler, cesaret cinsiyetle ölçül mez.
C 1 67. Yoksulları hor görmemeli ve onlara yardım etmel idir.
C1 68. Güzelin al ıcısı çoktu r, onlar daha iyi koru n malıdır.
C 1 69. Her din adamı güvenilir değildir.
C 1 70. Hacca giden, geride bıraktığı bakıma muhtaç aile bireylerini
güven ilir kişilere emanet etmelidir.
C1 71 . Kadın, her zaman cinsel tacize uğrayabilir, d ikkatli olmalıdır.
C1 72. Kadınlar, iyi n iyetle elele verdiklerinde i nceliklerle örülmüş
m utluluklar yaratabilirler.
C1 73. H e r şey yol u n a -yord a m ı n a , kura l l a rı n a uyg u n o l a ra k
yapı l malıdır.
c ı 74. Ü l ke ve topl u m çı karları, kişisel ç ı karlardan ü stü n tutu l ­
malıdır.
46
C l 75. İ yi ün, insana nitelikli dostlar kazandırır ve onların
yardımıyla, sorunlar daha kolay çözülür.
Cl 76. Neyin, nerede, nası l kullanı lacağı n ı bil meyen ahmak insan­
lar, sonunda başarısız ve mutsuz olurlar.
Cl 77. B i r l i kten g ü ç d o ğ a r, o rtak a m a ç l a r i ç i n , g ü ç b i r l i ğ i
yapılmal ıdır.
Cl 78. iyi seçilmeyen arkadaşlar, her an kötülük yapabilirler, çıkara
dayanan ilişki, dostlu k değildir.
Cl 79. Anlamlı ve yerinde verilen armağan lar, iyi kabul görü r.
Cl 80. Her alma bir verme karşılığıdır, doğadaki .ve toplumdaki den9 eler karşılıklı bir alıp-verme üstüne kurulmuştur.
Cl 8 1 . insanlar ancak, büyük güçler ve tansıklar karşısında etkilenir­
ler.
Cl 82. Düşen in dostu ol maz, kardeşi bile ona bir tekme vurabilir.
Cl 83. İ nsan uzlaşmayı bilmeli, yenemeyeceği bir güçle karşılaşı nca
onunla anlaşma yoluna gitmelidir.
Cl 84. Emeksiz yemeğe kon mak, başkası nı söm ü rmek isteyen ler,
bunun bedelini ağır ödeyebilirler.
Cl 85 . Yerinde pa ra harcamayı bilmek, bir görgü yansımasıdır.
Cl 86. Armağan maddi değerine göre değil, içerdiği sembolik ileti­
sine göre d eğerlendi rilmelidir.
Cl 87. İ nsanlar arasında yapılan, b i zı yarışların kuralları a l ışılmışın
çok dışında olabilir, şaşırmadan bunun mantığ ı n ı anlamaya
çal ışan, yarışı da kazan ı r.
cı 88. İ nsanları fazla sınamak, felaket geti rebilir.
4- O. EKONOMİK İLETİLER
0 1-049. PARANIN G ÜCÜ
01 .
02.
03.
04.
05.
06.
07.
08.
Paranın açamayacağı kapı yoktur.
Para statü belirler.
Parasız aile dağılır.
Çalışan kazarıı r, para çalışanındır.
Para bazan felaket getirebilir.
Su, ateş ve ekmek gibi, insanların temel gereksinimleri dev­
lerin elindedir. İ nsanoğlu onlara ulaşmak için hep uğraş verir
ve acı çeker.
Hazıra dağ dayanmaz, geleceği düşünüp tutumlu olmalıdır.
Para hırsı na kapılanlar, ölülere bile rahat vermezler.
DS0-099. EKONOMİK OAYAN IŞMA
050.
Ailede herkes çalışara k, aile bütçesi n e katkıda bul unmalıdır.
47
051 .
052.
053.
Her şeyin bir bedeli vardır.
Miras eşit paylaşılmalıdır.
Ortaklı k denetim ister.
5- E. ÖTEKİ İLETİLER
E1 -E49. ÖTEKİ İLETİLER
Tam, mutlak güzellik yoktur, aranırsa her şeyin bir eksiği bu­
El .
l u n a b i l i r.
Yı l a n yuta n l arın midelerindeki yılan, çeşitli yöntem lerle
E2.
ç ı ka rı l a b i l i r .
Ruh hastaları yalnız ve denetimsiz bırakılmamalıdırlar.
E3.
E4.
R u h h a sta l a r ı n ı n d a v ra n ı ş l a r ı n ı n , ke n d i l e ri n e g ö re
. açıklanabilir, öznel bir iç mantığı vard ır.
c - EN ÇOK VERİLEN ORTAK İLETİLER
Ü stü nde çalışılan 90 masalda sapta nan, toplam 5 1 7 iletiden,
masallarda en çok verilen ortak ileti ler, veril d i kleri masal sayısına
göre şöyle sıralanabilirler:
1 - " İ yiler iyilik bulur, kötüler kötül ü k, haklı olan bir gün mutlaka
hakkı n ı alır."
İ letinih yer aldığı masal ve dizin numaraları : ( İ letinin yer aldığı
masalları n, önce "masal" numarası sonra da o masal metninin sonun­
da yer alan "i leti dizini" numarası verilmiştir).
4/2, 6/5, 7 /5 ., 8/6, 1 0/4, 1 1 /5, 1 2/1 2, 1 3/2, 1 3/8, 1 4/4, 1 7/5,
1 8/9, 1 9/ 3, 20/4, 21 /1 d, 23/4, 24/5, 29/4, 31 /5, 32/ 1 1 , 1 3, 35/6,
36/4, 7, 37 /4, 38/3, 40/9, 42/6, 43/4, 45/6, 48/ 1 2, 50/3, 4, 5, 51 /
1 2, 52/6, 5 3/4, 58/5, 60/9, 61 /5, 8, 62/5, 67 /5, 69/4, 70/7, 73/1 , 7,
76/1 , 2, 78/7, 80/8, 8 1 /4, 82/4, 85/4, 89/3, 4, 90/4
Bu i leti toplam 49 masalda yer almıştır. Görüldüğü gibi 36, 50,
61 , 73, 76, 89 numaralı masal larda ise birden çok yinelenmiştir.
2- " İ nsan, h erkese karşı çok di kkatli olmalı, en yakı n ı n a bile
güvenmemelidir, bazan en büyük kötülüğü onlardan görebilir, çünkü
onlara karşı savunmasızdır."
İ letinin yer aldığı masal ve dizin numaraları : 6/2, 7 /3, 1 1 /7, 1 2/
3, 1 3/4, 1 7/2, 1 8/5, 2 1 /6, 23/2, 27/4, 28/6, 3 1 /2, 32/7, 42/5, 45/4,
48/1 , 2, 49/4, 5 1 / 1 , 3, 9, 52/1 , 53/1 , 54/2, 56/5, 5 7/4, 58/3, 59/1 ,
60/5, 6 1 /1 , 4, 62/3, 66/1 , 67 /2, 68/1 , 69/2, 70/1 , 75/ 1 , 78/4, 80/2,
81 /1 , 88/2, 5.
Bu ileti topla m 38 masalda yer almış, 48, 5 1 , 6 1 , 88 numaralı
masallarda ise birden çok yinelenmiştir.
48
3- " M utl uluğa giden yol, uzun ve çetindir, her ödülün bir bedeli
vardır."
İ letinin yer aldığı masal ve dizin n u maraları : 1 /6, 2/4, 5/4, 8/3,
9/4, 1 0/6, 1 1 /6, 1 2/ 1 3, 1 3/7, 1 6/6, 1 9/5, 21 /1 1 , 22/5, 2 3/5, 26/4,
29/7, 30/5, 31 /1 , 32/ 1 2, 3 3/8, 34/4, 35/5, 36/6, 37 /1 , 39/5, 40/8,
45/5, 46/4, 50/6, 51 /1 1 , 52/8, 56/6, 57 / 1 2, 59/9, 62/4, 66/9, 72/3
Bu ileti toplam 37 masalda yer almıştır.
4- " U mutsuzluğa kapı lmamalıdır, yaşam yalnız mutsuzl uklarla
dolu değildir, insana en u mutsuz a n ı nda bile bi r yardım eli uzanabi­
lir."
İ letinin yer aldığı masal v e dizin n u maraları : 2/3, 3/4, 5 / 3 , 7 /2,
9/2, 1 2/9, 1 5/2, 1 8/7, 21 /8, 30/4, 32/9, 39/4, 48/8, 49/9, 5 1 /7, 52/
4, 53/2, 56/7, 58/4, 59/2, 6, 61 /3, 62/2, 66/3, 67/3, 80/5, 8 1 /2, 82/
3, 4, 83/1 , 85/2, 88/4, 90/2
Bu ileti toplam 3 1 masalda yer almış, 59, 82 numaralı masallar­
da ise birden çok yinelenmiştir.
5- " Bir şeyin asl ı n ı aramadan karar vermemeli, ifti ra olasılığı hiç
bir zaman gözardı ed ilmemelidir."
İ letinin yer aldığı masal ve d izin n umaraları : 1 2/4, 1 7 /3, 1 8/6,
2 1 /7, 32/8 35/4, 36/3, 42/3, 48/4, 5 1 /5, 52/2, 55/1 , 3, 5 7/5, 59/5,
61 /2, 66/2, 80/3
Bu ileti toplam 1 7 masalda yer almış ve 55 numaralı masalda yi­
nelenmişti r.
6- " Özeleştiri yapmak, olaylardan ders almak ve gere ktiğinde
özür d ilemek, insanı eğitir ve davranışlarını daha iyiye götü rür."
İ letinin yer aldığı masal ve d izin numaraları: '/3, 9/5, 28/9, 3 3/
6, 37 /3, 44/6, 49/5, 5 7 / 1 O, 59/7, 60/8, 69/3, 70/2, 6, 82/6, 86/3. Bu
ileti toplam 1 4 masalda yer almış ve 70 numaralı masa lda yinelen­
miştir.
7- " Sa b ı r l ı, tuta rl ı , k a ra r l ı i n s a n l a r a m a ç l a rı n a m u tlaka
u laşırlar."
İ letinin yer aldığı masal ve d izin numaraları: 1 /5, 7 / 1 , 8/3, 1 O/
7, 1 1 /9, 1 6/3, 1 9/1 , 2 3/1 , 3 3/2, 34/2, 39/2, 62/2, 63/4
Bu ileti toplam 1 3 masalda yer almıştır.
8- "Kıskançlık ve şantaj pek çok i nsana zarar verir ve sonunda
bir bumerang gibi sahibine geri döner."
İ letinin yer aldığı masa l ve d izin nu maraları: 3/2, 1 1 /8, 1 2/ 1 ,
49
1 9/2, 27/3, 28/7, 3 1 /3, 36/2, 5 3/3, 8 1 /3, 82/5, 84/5, 89/1
Bu ileti toplam 1 3 masalda yer almıştır.
9- "Zeka ve sağduyu, kaba gücü ve zoru yenerek, pek çok soru­
nu çözer . "
İ letin in yer aldığı masal ve dizin numaraları: 1 6/5, 22/4, 28/5,
29/6, 44/2, 46/2, 48/3, 51 /4, 55/6, 57 /8, 60/7, 69/3, 87 /2
Bu ileti toplam 1 3 masalda yer almıştır.
1 O- " Bağışlamak yüce bir erdemdir. "
İ letin i n yer aldığı masal ve dizin muraları: 1 9/4, 2 7 /5, 28/8, 3 3/
7, 52/7, 5 7/1 1 , 59/8, 66/7, 86/4
Bu ileti toplam 9 masalda yer almıştır.
1 1 - " Dış görünüşe aldanmamalıdır. "
İ letinin yer aldığı masal ve dizin numaraları: l /2, 8/4, 1 4/2, 3 3/
4, 48/6, 9, 49/8, 73/2, 74/3.
Bu ileti toplam 8 masalda yer almış v e 48 numaralı masalda yi­
nelenmiştir.
1 2- " İ nsan lar arasındaki iş bölümünü cinsiyetler belirler. "
İ letinin yer aldığı masal ve dizin numaraları: 1 2/8, 1 8/4, 2 1 /2,
25/ 1 , 30/2, 32/3, 34/1 , 42/1 .
Bu ileti toplam 8 masalda yer almıştır.
1 3- "Su ve ateş gibi, insanların yaşamsal gereksi nimleri nin
başın ı devler tutmuştur. Onlara ulaşmak için, i nsan lar öteden beri
acı çekerler. "
İ letinin yer aldığı masal ve dizin numaraları: 1 8/2, 2 1 /4, 2 3/3,
25/2, 26/3, 28/4, 29/5, 32/5.
Bu ileti toplam 8 masalda yer almıştır.
1 4- " Büyük sözü dinleyenler rahat ederler, dinlemeyenlerin ise
başları dertten kurtulmaz."
İ letinin yer aldığı masal ve dizin numaraları: 6/ 1 , 1 0/ 1 , 1 5/1 ,
2 1 / 1 , 2 8/2, 35/1 , 50/ 1 .
Bu ileti toplam 7 masalda yer almıştır.
1 5- "Yabancıların yardım önerileri, çekinceyle karşılanmalıdır,
her yüze gülen dost sanılmamalıdır."
İ letinin yer aldığı masal ve dizin numaraları : 20/2, 2 1 /5, 22/2,
30/3, 60/6.
50
Bu ileti toplam 5 masalda yer almıştır.
1 6- "Her canlı her canlıya muhtaçtı r, herkesin yardımına gerek­
sinim d uyulabilir."
İ letinin yer aldığı masal ve dizin n u maları : 8/4, 5, 1 0/3, 3 3/5,
50/2
Bu ileti toplam 4 masalda yer almış ve 8 numaralı masalda yine­
lenmişti r.
. . 1 7- "Ya l a n ı n ve kurnazl ı ğ ı n geti receğ i mutl u l u k çok kısa
sü relidir, yalancının mumu yatsıya kadar yanar."
İ letinin yer aldığı masal ve dizin n umaraları : 3/1 , 5/1 , 31 /4.
Bu ileti toplam 3 masalda yer almıştır.
1 8- "Eş adayını iyice tanımadan yapılan evlilikler, bazan fela ket
geti re b i l i r . "
İ letinin yer aldığı masal v e dizin nu maraları : 1 3/3, 1 4/1
Bu ileti toplam 2 masalda yer almıştır.
d- ORTAK İLETİLERİN (,ENEL OLARAK DEGERLEN DİRİLMESİ
Ortak ileti lerden birinci sı rayı " H aklı ola n ı n bir gün mutlaka
hakkı n ı alacağı, iyi leri n iyi l i k kötülerin kötü l ü k bulacağı" iletisinin
alması elbette bir rastlantı değildir. Bu ileti aynı zamanda bu masal­
ları yaratan topl umun en büyük beklentisi, umudu, yaşama bakış
açısıdır.
İ yilerin iyi l i k kötü lerin kötü l ü k b u l ması beklentisi nde zaman
la man kötü leri n cezalandırılmadığı, bir öze leşti ri ya para k ken d i
kendilerine doğru yolu buldukları d a görülür ki, b u d a o toplumun ce­
zadan çok hoşgörüden yana olduğunu göstere'n önemli bir noktadır.
Ö rneğin, "4- Kötü Kra l '' masal ında yer alan acımasız, geçimsiz, her
tü rl ü kötü lüğü yapabi len kral, masalın sonunda bakın nasıl ol uyor:
" Ö te yandan, tüm bu olup bitenlerden sonra, yaptığı kötü l üklerden
çok pişman olan kral da artık bundan böyle çok iyi bir kral olmaya
karar vermiş. Kızına da kırk gün kırk gece süren bir düğün yapmış. Bu
olanları uzaktan izleyen iyilik perisi de onlara yardımcı olduğu için
çok sev i n iyorm uş. Böylece, h e rkes mutlu o l m u ş . O n l a r ermiş
muradına biz çıkalım kereveti ne."
Görü l d üğü gibi halkın sağduyusu kötüyü cezalandırma n ı n çok
kol ay, ucuz bir yol olduğunun, aslol arı ı n onu bağışla mak, topluma
kazandırmak old u ğ u n u n gereğ i n e i n a n ma kta, çok az da olsa bazı
masa l l a rda böylesine "bağışlayı c ı - iyileşti r i c i " son l a r yaratmaktadır.
51
Ö rneğ i n şu masallar böyle son larla bitmekted i r: 4- Kötü Kral, 28Küçük Kardeş, 3 3- Tüylü, 40- Elma Yanaklı Kız, 52- Kad ı n ı n Çilesi,
66- İ yi Ka lpli Kadın, 82- Kıskançlık.
Ö zel l i kle " 82 -Kıskançlık" masa l ı n ı n son u n da, bu özeleşti riyl e
doğ ru yolu bulma davran ışı altı çizilerek şöyle belirtilir: "Aradan bir
zaman geçtikten sonra, Berivan 'a iyi bir talip çıkmış ve görkemli bir
düğünle evleni p mutlu olmuş. Ü veyanne ve kızı ise kıskançlığın ne
kadar kötü bir şey old uğunu görüp, bir daha ayn ı yan l ışı yapmamaya
karar vermişler." İ şte ası l özlenen sonuç budur, ama bunun için top­
l u m u oluşturan bi reyleri n i ntikam-öç beklentisi içinde değil, daha
üst bir düzeyde yapıcı, bağ ışlayıcı, hoşgörül ü bir tavır içinde olması
gerekmekted ir. ideal olan bu düzeye u laşabi l mek için de yaşa m
koş u l l a rı n ı n iyi leşti ril mes i n e, psikoloj i k beklenti leri n i n doyu ru l­
masına, dolayısıyla da zamana gereksinim vardır. Henüz bu düzeyde
o l u n a m a d ı ğ ı i ç i n de yukarıda da belirti l d i ğ i g i bi, yal n ızca yed i
masal böyle son lanmıştı r. Topl um bireylerinin sosyolojik, psikolojik,
ekonomik açılardan d üzeyleri yükseld i kçe böyle son ları n sayısı da
artacaktı r elbette. Yoksa, iyiler iyilik bulu rken, kötü lerin hep ya "kırk
katı rla" ya da "kırk satırla " cezalandırılmaları yöntemi sürüp gidecek­
tir.
" 5 9 - D e r l i F a tm a " m a sa l ı n d a ise ç o k i l g i n ç b i r son
geliştirilmekte, kötü nün ne olduğundan hiç söz edilmeyerek, bu ko­
nudaki sonuç d i n l eyiciye-okuyucuya b ı ra kı l m a ktad ır. Masalı d i n ­
leyen-okuyan herkes belki de kendi kafasında, yü reği nde, o n a farklı
bir son yaratacaktır. Bu da onun kültür d üzeyiyle orantı l ı olacaktır.
Böylece d i nleyici-okuyucu bir bakıma da ed i l g i n d u ru mdan çı kıp,
etkin d u ruma geçecek ve masalın yaratım süreci ne b i r ölçüde de
olsa, kendi yarattığ ı sonla katı lacak demektir.
En çok verilen ikinci ortak ileti olan " İ nsan, herkese karşı çok
di kkatli olmalı, en yakı n ı na bile güven memeli d i r, bazan en büyük
kötülüğü onlardan görebilir, çünkü onlara karşı savu n masızd ır" ileti­
sinin de ne kadar evrensel bir "insanlık sorunu" olduğu ortadadır.
Birçok ressama konu olan " İ sa ve Oniki H avarisinin Son Akşam
Yemeği " olayı, bu i l etinin evrenselliğine en iyi örneklerden birisidir.
İ sa'yı katiline, omuzundan öperek işaret eden en ya kın havarisi tüm
insa n l ı k alemine bu iletiyi, en çarpıcı şekliyle vermiş ve böylece
İ nci l 'de " İ nsa n a g üvenen insa n ı n vah h a l i n e " saptaması n ı n yer
almasın ı da sağlamıştır.
Bu iletiyi veren masallara baktığımızda, en yakın aile bireyleri­
nin ve öteki yakınların birbirlerine yaptıkları ihanetleri, attıkları ifti­
ra ları ve çeşitli kötül ü kleri görü rüz. Ö rn�ğ in kardeş i hanetleri [ 1 1 ,
52
1 2, 2 3, 2 7, 3 1 , 8 1 ), eş ihanetleri [ 1 3, 1 7, 42, 88), kardeş karısı iftira­
ları [1 8, 2 1 , 28, 32, 59), anne baba ihanetleri [6, 7, 49, 60, 78, 80),
kayın (kocanın kardeşi) ifti ra ları [52, 66), yenge (amca karısı)
kötülükleri [6 1 ], enişte (kardeş kocası) iftiraları (5 7), kan kardeşi, ev­
latlık, komşu, arkadaş, hizmetçi i hanetleri (45, 48, 5 1 , 5 3, 54, 5 6,
58, 62, 67, 68, 69, 75).
Özellikle anne, baba ve kardeş ihanetleri aile bağlarının güçlü
olduğunu varsaydığımız toplumumuz açısından düşündürücüdür. Ba­
baların o ğ u l l a rı n eşl e rine göz koymaları, anaları n çoc u kl a r ı n ı
öldürmeye kal kmaları v e bu "insana güvensizlik" i letisinin de i kinci
büyük ortak ileti ol ması, bu soru n u n boyutu nu daha da traj i k­
leşti rmektedir.
"80-Ne İdim, Ne Oldum, Ne Olacağım" masalındaki iftiracı ve
acımasız annenin (ki bu özannedir), kızına davranışı da özellikl e
üstü nde duru l maya değer bir olaydır. Burada savaşa g i d e n kral
kocasına, sarayda kalan keşişle ihanet eden kadın, kızının bu d u ru­
m u anladığını görünce, sevgi l isiyle birleşip, kızına iftira etmiş ve
onu ölüme terketmiştir. Çok "uç" bir örnek olmakla birlikte, bu iletiyi
en sarsıcı biçimde vermesi açısından, bu örnek üstünde özellikle du­
ru lmuştu r. İ nsanı bir anda büyük bir umutsuzluğa ve güvensizliğe
düşürebilecek bu i letiyi, dört ve beş nu maralı ortak iletiler "4U mutsuzluğa kapı l ma m a l ı d ı r, yaşam ya lnız mutsuzl u klarla d o l u
değildir, insana en umutsuz anı nda b i l e b i r yardım e l i uzanabilir",
"5-Bir şeyin aslını aramadan karar vermemeli, iftira olası lığı h içbir
zaman gözard ı edil memel idir" d iyerek dengelemektedirler. Zaten
masallar hep bu dengeler üzerine kurulmuştur. Çünkü yaşamın ken­
disi ve halkın yaşam felsefesi de bu dengeler üzerine kuru l muştur.
Böyle olduğu içindir ki masalın bir tanımı da şöyledir: "Mesel : Hik­
met'ül avam olan cümel ve ibarata denilir." (1 ) (Halkın felsefesi olan
cümlelere ve metinlere denir).
2 N u maralı orta k i l eti n i n karşısına, denge unsuru o l a ra k
koyduğumuz 4 ve 5 numaralı iletilere v e bunların oluşturduğu den­
geye "52-Kadının Çilesi" masalı ti pik bir örnektir. Burada olaylar
şöyle gelişir ve sonuçlanır:
- Kadın kocasının kardeşi tarafından cinsel tacize uğrar.
Karşı koyunca, iftiraya u ğ rayıp cezalandırı l ı r. (Beline kada r
toprağa gömülür.
+ Zengin bir tücar tarafından kurtarılır.
- Tüccarın kölesi tarafından cinsel tacize uğrar.
- Karşı koyunca, iftiraya uğrayıp cezalandırılır. (Ölümle)
+ Tüccar onu yine kurtarır.
53
- Kadın, iyilik yaparak idamdan kurtardığı bir adam tarafından
cinsel tacize uğrar.
- Karşı koyunca cezalandırılır. (Denizcilere satılır).
+ Kadın Allah'a yalvarır, fırtına çıkar, gemi batar, herkes ölür,
kadın kurtulur ve sonunda padişah olur.
Bunu şöyle bir şemayla gösterebiliriz:
iftira-cezalandırma-umutsuzlu k > +kurtuluş+ödül+umut
iftira-cezalandırma-umutsuzluk
ifti ra-cezalandırma-umutsuzluk > +ku rtuluş+ödül+umut
iftira-cezalandırma-umutsuzluk
ifti ra-cezalandırma-umutsuzluk > +kurtuluş+ödül+u mut
iftira-cezalandırma-umutsuzluk
Sonuç: Kurtuluş ve yükseliş (mutlu son).
Görüldüğü gibi insanın insandan umudunu kestiği ve tam her
şeyin bitmiş gibi göründüğü bir anda, devreye büyük ve mutlak güç
giriyor ve i nsanoğlunu elinden tutup hakkı olan yere yükseltiyor.
Çünkü d insel inanışlara göre, insan tanrının yarattığı en güzel, en
anlamlı varlı ktır, tan rı onda kendisini görü r ve hiçbir zaman onu
yüzüstü bırakmaz. Bu nedenle değil midir ki, o hep insanoğlunun
"güzel tanrısı"dır, insan da onun "sevgili kulu".
Bu kurgu şeması üç aşağı beş yukarı, bu iletiyi taşıyan öteki ma­
sallara da uygulanabilir.
4 ve 5 n umaralı bu ortak iletiler, aynı zamanda " 7-Sabırlı, tu­
tarlı, kararlı insanlar amaçlarına mutlaka ulaşırlar", "8-Kıskançlık ve
şantaj pek çok insana zarar verir ve sonunda bir bumerang gibi sahi­
bine geri döner", "9-Zeka ve sağduyu, kaba g ücü ve zoru yenerek,
pek çok sorun u çözer", " 1 7-Yalanın ve kurnazlığın getireceği mutlu­
luk çok kısa sürelidir, yalancının mumu yatsıya kadar yanar" ortak
iletileriyle de bir şekilde örtüşmektedi r. Ç ü n kü iftiraya, ihanete
dolayısıyla da haksızlığa uğramış masal kahramanı 7 ve 9 numaralı
ortak iletilerdeki özelliklere sahip olmasa, 8 ve 1 7 numaralı ortak ile­
tilerdeki gerçeği de bilmese kurtuluşa, m utl u sona da ulaşamaz.
Öyleyse bunlar biribirlerini tamamlayan ortak iletilerdir ve çok veril­
meleri de bir rastlantı değildir.
1 8 n u mara l ı " Eş adayı nı iyice tan ı madan ya pılan evli l ikler,
bazan felaket getirebilir" ortak iletisi de özellikle 1 4 numaralı masal­
da oldukça sarsıcı, çarpıcı olaylarla örneklenmiştir. Şöyle ki: Varlıklı
bir ailenin oğl u iyi tanımadığı bir kızla, güzel ve sessiz görünüşüne
aldanıp evlenince başına gelmedik kalmaz. Aslında bir büyücü olan
bu kız, geceleri mezarlığa gidip ölü eti yemektedir. Bir gece kendisi54
ni izleyen kocasının, bu sırrını öğrendiğini anlayınca da büyü yapa­
rak onu bir köpeğe 'dönüştürür. Adam, pek çok eziyetten ve uğraştan
sonra eski haline dönebilir, ama bu arada güzel bir halk deyişiyle de
"Anasından emdiği süt burnundan gelir."
İşte i nsanların analarından emdi kleri sütlerin buru n larından
gelmemesi için uyarıda bulunan bu masalı, şu atasözlerimiz de ne
güzel destekler: "Dış görünüşe aldanma, surat sofraya gelmez, dışı
değil içi güzel olsun, anasına bak kızını al kenarına bak bezini al,
dibini görmediğin kaptan su içme. " vb.
Görüldüğü gibi en çok verilmek istenen bu ortak iletiler, ayn ı
zamanda bu masalları yaratan toplumların yaşanmış deneyi m lerini
ve bunlardan doğan endişeleri n i, korkularını, beklentilerini, u mut­
larını, olumlu olumsuz değer yargılarını da yansıtmaktadır. Öyleyse
bu masallar birer araçtır. Onlar aracılığıyla sözü edilen, enine boyu­
na incelenen, yargılanan ve betimlenen hayatın ta kendisidir ve ma­
sallar hayatın yalan söylemeyen aynalarıdır.
e- MASALLARI N İNSAN KAHRAMANLARININ İŞLEVSEL
ÖZELLİKLERİ VE İ LETİLERİ ULAŞTIRMADAKİ ROLLERİ
Bu bölü mde, i ş l evsel özel l i kleri ve i leti leri d i n l eyiciye­
okuyucuya ulaştırmadaki rolleri açısından, masalların yalnızca insan
kahramanları incelenmiştir. Klasik masal öğesi olan "antropomor­
fizm" (insanbiçimcilik) yoluyla tıpkı insan gibi işlev yüklenen, öteki
canlı ve cansız kah ramanlar-varlıklar ayrıca incelenmemiştir. Çünkü,
onlara da sonuçta insa n kah ramanlarla ayn ı işlevler ve öze l l i kler
yüklenmiştir.
1- KADIN KAHRAMANLAR
İ n celenen 90 masaldan 4 5 ' i n i n ana kah raman ı n ı kad ı n l a r
oluşturuyorlar ve masalın a n a olayını d a onlar yönlendiriyorlar.
(1 , 3, 5, 7, 9, 1 2, 1 3, 1 4, 1 6, 1 7, 1 8, 20, 21 , 22, 29, 32, 3 3, 34,
35, 36, 39, 40, 42, 43, 44, 45, 48, 49, 5 1 , 52, 56, 5 7, 59, 60, 6 1 , 62,
63, 65, 66, 79, 80, 8 1 , 82, 8 7, 88 numaralı masallar].
Öteki masalların çoğunda da yan kahramanlar olara k yer alıp,
yine önemli işlevler yükleniyorlar. Masalların ana kahramanı olan bu
kadınları başlıca şu 7 grupta toplayabiliriz:
a- mutluluğu yakalamak için uğraş veren, olayların gidişini
yönlendiren akıllı, vefalı, özverili, direşken kadınlar (1 , 7, 9, 29, 3 3,
34, 39, 40, 43, 44, 49, 5 7, 63, 79 87].
55
b- Kıskanç ve iftiracı kadınlar [1 2, 1 8, 2 1 , 32, 36, 45, 56, 59,
61 , 62).
c- Kötü kalpli üveyanneler, büyücü kadınlar ve acımasız dev
analar [1 4, 20, 22, 60, 80, 82).
d- Cinsel tacizlere uğrayan kadınlar [1 6, 48, 5 1 , 52, 66).
e- Eşlerine ihanet eden kadınlar [1 3, 1 7, 35 , 42 ) .
f- Yalan ve kurnazlıkla mutluluğa ulaşmak isteyen kadınlar [3, 5,
88) .
g- Akılsız, beceriksiz, sağduyusuz kadınlar [65 , 8 1 ) .
a-
MUTLULUGU YAKALAMAK İÇİN UGRAŞ VEREN, OLAYLARIN
GİDİŞİN İ YÖN LENDİREN AKiLLi, VEFALI, ÖZVERİLİ,
DİREŞKEN KADINLAR
Bu masal tipi " 1 - Eşmanip" masalında, elinden kaçırdığı mutlu­
luğun ardına düşen bir kadın olarak karşımıza çıkar. Sırrını sakla­
mayı p annesine söylediği için dış görünüşü eşek olduğu halde,
aslında olağanüstü bir varlık olan kocasını elinden kaçırın padişahın
kızı, onu bulmak için yanına iki heybe altın alıp, bir ata binerek yol­
lara düşer. Pek çok ·uğraş verip, pek çok sıkıntı çektikten sonra, ona
yeniden kavuşur.
"İ nsan sahip olduğu güzelliklerin değerini ancak onu yitirdikten
sonra anlar ve yeniden elde etmek için, büyük bir uğraş vermesi ge­
rekir."
" Bazı sırların saklanmaması, çok merak ve kuşku felaket getirir."
" Mutluluğa g iden yol uzun ve çetindir."
" Sabırlı, kararlı ve cesur insanlar amaçlarına ulaşabilirler" gibi
iletileri de içinde taşıyan bu masalın konusu ile m itolojideki "Eros ve
Psıkhe" (Sevgi ve Ruh) arasında şöyle bir benzerli k vardır:
Psıkhe kocası Eros'la yalnızca, gece karanlığında birlikte olmak­
ta ve onun kim olduğunu bilmemektedi r. Eğer onun yüzünü görürse
bu sır bozulacak ve bu mutluluk bitecektir. Bir zaman bu sırrı sak­
layan ve çok mutlu olan Psıkhe sonunda, kıskanç ablalarının zorla­
malarına dayanamayarak bir gece, mumu yakıp, uyuyan kocasının
yüzüne bakar ve tıl�ım bozulduğu için de onu kaybeder. Eros ona
şöyle söyler: "Akılsız kız. Kuşkunun aşkı kaçırdığını bilmiyor musun?
Bana ilk bakışının son bakış olacağını sana öylememiş miydim? . . .
56
Seni kendime eş olarak seçtim . Buna layık olduğunu ispat etmiş
olsaydın, annem ve gökyüzü ndeki büyük tanrılar sana ölü msüzl ük
verecekler ve sen de benimle, sonsuzluğa kadar gökyüzü nün güzel lik
cen neti içinde yaşayacaktı n . Şimdi, her şey bitti . Seni b ı rakıp
ayrı lmam gerek.
Cesaretinin, inancın ı n üstün olması şartıyla bana tekrar varabi­
lirsin . Bu, deney ve acının, uzun ve zahmetli yoludur."(2)
" 7- Padişah ile Çocukları " masa l ı n ı n kahramanı olan, padişahın
akı l l ı kızı, babasının kocası n a sord u ğ u her soru n u n ya nıtını ona
öğreterek, oğlanı korur ve onunla mutlu olur.
"9- Terzi ile Karısı " masalında ise, terzin i n akı l l ı karısı, kend isi­
ne gözkoyan padişahın, kocası na koştuğu her koşul u yerine getirme­
sine ya rdımcı olarak, kocasıyla kalmayı başarır.
"29- Padişah ile Ü ç Oğlu" masalında Hasan'ın sevg i l isi, son una
kad a r ona bağ lı kalır ve bir başkasıyla evlen memek için direnir. Bu
uğraşının sonunda da Hasan'a kavuşur.
" 3 3-Tüylü" masal ı n ı n ana ka h ramanı olan, H i n t padişa h ı n ı n
güzel kızı, rüyasında görüp aşık olduğu, Yemen padişahının oğluna
evlenme teklif eder. Törelere aykı rı olan, bu kız tarafından gelen ev­
lenme önerisini doğru bulmayan ve hiç hoş karşılamayan oğlan onu
geri çevirince, kız oğ lanı bulmak için yollara düşer. Uzun ve zahmet­
li uğraşlardan sonra b u l u r ve elde etmeyi başararak mutlu sona
u laşır.
Gelenek ve göreneklerimize ters d üşer gibi görü nen bu ayrı ksı
masal, aslında çok önemli bir ileti içermekted ir. Birisiyle evlenmek,
mutlu olmak isteyen kad ı n pasif kalmama l ı d ı r . Ö neri n i n karşıdan
gel mesi ni beklerse, bu öneri hiç gelmeyebilir ve bu nedenle de elini
uzatsa tutabileceğ i mutl u l u k yanından geçer gider. Ayrıca, kad ı n
yal nızca evlenme önerisinde bulun makla ka lmamalı, kendisini g!! ri
çevi ren erkeği elde edebilmek için de uğraş vermelidir.
Görüldüğü gibi, toplumun erkeğe biçtiği bu rol ve ondan bekle­
diği bu da �anış biçimi, bu masalda altüst ed i l m i ş ve çok daha
gerçekçi bir işlevse l l i k kazandırıl mıştır. Bu masal da gösteriyor ki
halkın sağduyusu, eskimiş gelenekl eri yıkacak her yeni, güzel, ya­
rarlı yeniliğe, uyg u lamaya açıktır. Çok az da olsa böylesine ayrıksı
masal ların ol ması, değişti ri l mesi gereken ve istenen bazı değer
ya rg ı ları n ı n old u ğ u n u m üjdelemesi bak ı m ı ndan, o l d u kça i l g iye
değer ve önemli bir olgudur.
57
" 34-Keşiş" masalında ise sıradan bir halk çocuğ u olan akı l l ı ve
güzel kız, keşiş k ı l ı ğ ı n a giri p, bir süre kendisiyle beraber olarak
gön ü l eğlendiren, son ra da çeki p giden padişah oğ l u n u n ardına
d üşer, uzun uğraşlardan sonra onu kendisine aşık etmeyi başarır ve
mutlu sona ulaşır. Yin e buradaki ileti de kararl ı l ığın, a kıllıca verilen
u ğ ra ş ı n , s o sya l s ı n ıf l a r a ra s ı n d a ki u ç u r u m u yok edece ğ i
doğ rultusunda oluşu bakımından önemlidir.
" 39-Ces u r K ız" masa l ı n ı n i letisi de yine topl u m u n geleneksel
değer yargılarını değiştirmeyi amaçlayan, yal n ız erkeklere biçilen
"cesu r-korkusuz" olma rolünün yapaylığını a n latan, önemli bir ileti­
dir. Burada kızlar da erkekler kadar, bazan onlardan bile cesur korku­
suz olabi l i rler d e n mekte ve cesaretin erkeğ e veya kad ı n a değil,
aslında "insan"a has bir özellik olduğu anlatılmaktadır. Çünkü, öyle
kad ınlar vard ı r ki cesaret, tutarlı davranış, kararl ı l ı k açısından pek
çok erkekten daha önded i r. Ayrıca bizim toplu m umuz her ne kadar
"ataerkil " bir aile tipi görünümü sergilese de, özü nde "anaerkil" bir
topl umdur. Çünkü batılı halkların deyişiyle " beşiğ i sallayan el, evi de
yönetir." Bilindiği gibi bizde beşiği sallayan biricik el de kadır:ıdır.
Yine ayrıca, öteki bazı masallarda da gördüğümüz gibi, pek çok
olay karşısı nda çekince gösteren erkeği, kad ı n yüreklendi rmekte,
yön lendirmekte ve başarı l ı ol ması n ı sağ lamaktadır. (Bu işlev akla
ister-istemez, olumsuz bir örnek de olsa, Shakespeare'in ünlü yapıtı
"Macbeth'te, Macbeth "in Kral Duncan'ı öldürüp yerin e geçme konu­
s u n d a g österd i ğ i çeki nce ka rş ı s ı nda, Lady M ac beth ' i n o n u
yüreklendirmesi ve b u kararı gerçekleştirmes i n i sağlaması n ı geti­
riyor).
"40-Elma Ya naklı Kız" masal ı n ı n kah ra m a n ı olan, yoksu l ama
akı l l ı kız, dileye-isteye kendisiyle evlendiği halde, yoksu lluğu nede­
niyle onu aşağılayan padişah kocası na öyle bir ders verir ki, öcü nü
almakla kal mayıp tah tı n ı da elinden alır ve onun yeri ne padişah
o l u r . Yerleşi k g e l e n e ksel yarg ı l a ra ters d üşmesi ve ken d i n i
beğenmiş, sağ d uyudan, hoşgörüden uzak, akılsız b i r erkek yönetici
yerine, akıllı bir kad ı n yöneticinin geçmesin i n çok daha iyi olacağı,
hak etmeyen leri n yerleri n i koruyam ayaca kları i l etisi n i veren bu
"ayrı ksı " masal da iletisin i n işlevi açısından oldukça ilginçtir.
"4 3-Boncuk Padişah 'taki kadı n kahraman kendine g üvensiz, ev­
hamlı, sözleri ve olayları çarpıtan kocası n ı n kendisi n i dövmesi, ce­
hennem azabı çektirmesi üzerine, onun ilkel egosun u tahrik ederek,
bir başka amaca yön lendirir ve böylece ondan ku rtu l u r. Yaşadığı
olayl ar sonucu hatası n ı an laya n adam; giderek, karı s ı n ı e l i n den
58
kaçırıp, haketmediği bu mutl u l uğ u yiti rerek, cezasını çeker.
Öyleyse mutl u l u k, birliktel i k, evli l i k özen, sevg i, an layış ister.
Bunlarla beslenmeyen birliktel i kler ise er veya geç, bir gün yı kılır
gider. O zaman da hiçbir pişmanlık fayda vermez. Eldeki küçük mut­
l u l ukların değeri b i l i n meli, beslenip geliştiri l melidir. Yoksa, insanı
sonuçta bekleyen yalnızl ık ve acıdır.
"44- Ü ç Dilek" masal ı n ı n kahramanı olan, yoksul çoba n ı n akı l l ı
karısı, kendisine gözkoyan krala y ü z vermez. Kralın çobana koştuğu
her koşu l u yerine getirmesi i ç i n de kocasına yard ı mcı o l u r ve
böylelikle evlililerini kralın elinde kurtarı r. M utlu evl iliğin temeli pa­
rada değil, iyi anlaşmada ve sevgide gizlidir, i letisini taşıyan bu ma­
saldaki kadının ayrıca vefal ı, onurlu saygılı tutu mu ve namuslu bir
çoban olan kocası nı, başkasın ı n karısına istenmediği halde göz di­
kecek kadar a l ç a l a n b i r a d a m a -ki b u adam kra l b i le olsa­
değişmeyişi, asıl iletiyi oluştu rmaktadır.
G i d e re k, " p a ra n ı n a ç a m ayaca ğ ı kapı yoktu r" i l etisi n i n
yayg ınlaştığı bir d ünyada, b u tü r karşı "savu nma-iletileri " n e büyü k
bir gereksinim olduğu ortadadır. Zaten halk kültürlerinde hiçbir şey
rastlantılar son ucu yaratı l m a m ı ştır. Her ileti, sağ l ı kl ı b i r " neden­
sonuç" i lişkisi üstüne kurulmuştur.
"49-Şirin ile Şevketli"de poligami (çokeşl ilik) kon usunda olumlu
i l eti ler veri l mekte ve kurnaların birbi rleriyle anlaşma l a rı h a l i nde,
mutlu olabilecekleri örneklenmektedi r.
Halkın sağd uyusu burada, varolan ve önlenemeyen sosyoloj i k­
etik-ekonomik bir olg uya, bir soru na, olumlu açıdan bakmayı ve
bunu sorun olmaktan çıkarmayı yeğlemektedir. Çünkü, halk arasında
erkeklerin birden çok kadınla evlen mesi doğal karşı lanmakta, böyle
o l u n c a d a ka d ı n l a �a b u k o n u d a , s o r u n y a r a tm a m a l a rı
öğütlenmektedir. Ayrıca, bu tü r masallarda, kadının çok evli l iği hiç
sözkonusu bile edilmiyor. Halk kültü rümüzde poligaminin yalnızca
erkekler için geçerl i ve ka b u l edilebi l i r bir uyg u l a ma olduğu n u
görüyoruz.
Birden çok eşle evlilik giderek, erkek için öğ ünülecek olumlu bir
davranış olarak g österi l i rken, kurnaların iyi geçin mesi de onların
toplumdan "aferin" almaları n ı sağlıyor ki, bu çarpık değer yargısı da
to p l u mda pol i g a m iyi erkekler a d ı n a doğa l laştı rmakla ka l m ıyor,
yüreklendirip yayg ınlaştırma tehlikesi ni de içinde taşıyor.
Bu i letide halkın sağduyusu, belki de önleyemediği bir olumsuz­
luğu iyi leştirmeye çal ışmaktadır ama, ne olursa olsun yi ne de yanlış,
59
olu msuz bir iletidir ve bunun sağl ı kl ı aile yapısıyla, insan onuruyla
bağdaşır bir yön ü olmadığı için, savunulacak bir yönü de yoktur.
" 5 7-Şerbetçi Güzeli" masalında yer alan gelin-kaynana işbirliği,
kadı nların iyi n iyetle elele verdiklerinde, nasıl da incel ikli güzellikler
üretebilecekleri n i göstermesi bakı mından önemlidir.
H a l k k ü l t ü r ü m üzde ö n e m l i bir yeri o l a n ve g e n e l i n d e
al ışageldiğimiz gelin-kaynana kavgalarının temelin de, ekonomik ve
psikoloj i k nedenler yattığı b i l i nen bir gerçekti r. İ nsa nsal yaşamın
dramati k kurgusunu oluşturan bir "ezeli" gerçekl i k olan (ki "ebed i"
de olacaktır kanısındayız) anaların oğullarından, kadın ların da koca­
larından vazg eçememeleri nedeniyle çıkan, bu g e l i n -kaynana
çatışmaları n ı n, bizim .,g ibi toplumlarda gözard ı edemeyeceğimiz bir
de ekonomik boyutu vardır.
Ö zel l i kle kırsal kesi m lerdeki ataerkil ailel erde, evi n direği er­
kekti r. Baba ölü nce de bu "ev direkliği" işlevi, otomatik olarak oğula
yüklenmekted ir. Çünkü, "oğul eve direk, kız ele dayaktı r" . Ö yleyse
ana, sonuna dek oğulun sorumluluğ undadır, onun insanlık ve erkek­
l i k onuru n u n ayrı l m az b i r parçasıdır ve yi ne o n u n " e n sevg i l i "
insanıdır. (Oidipus kompleksi m i ) . . . Ayrıca, e v sarayı n ı n da "valide
sultan "ıdır. Yöneti m her ne kadar oğ ulda görünse d e dolaylı olarak
anadadır.
Yı l l a r ı n -yüzyı l l arı n , gelenek ve görenekl eri n i n o l u ştu ru p
güçlendi rdiği, böylesi ne katı laşmış bir düzen i n üstüne gelecek olan
gel inin, "valide sultan"la g i rişeceği bir çatışmada şansı n e olabilir.
O da eğer akıll ıysa, önce bir nabız yoklaması yapıp, ka rşılıklı güçleri
ölçer ve çoğu zaman da "Dur kendime yer edeyi m, gör sa na neler
edeyim" taktiğini kullanarak, bir süre herşeyi oluru n a bırakıp alttan
a l ı r. Bu sırada bir ya n d a n da i n ceden i nceye, deri n d e n deri n e
"Hürrem Sultan" oyun larını, yaptırı m alanına sürmeye başlar. Bunun
için de yapacağ ı ilk hamle, en güçlü silahı olan kadı nsı özellikleri n i,
bir "seks objesi" olarak eşine sunmak olacaktı r. Bu etki li silahı, doğru
zamanda ve doğru mekanda kullanabilmek için de en uygun zaman
geced ir, en uyg u n mekan ise yatak. Oğlunun daha son raki dav­
ranışlarından bu doğru seçilmiş zamanı ve meka n ı farkeden kayna­
nanın tepkisi de çoğu zaman, uzlaşıdan uzak, bir savaş ilanıdır.
Gün ışığına çıkan bu çekişmenin, giderek onul maz bir kin ve
nefrete dönüştüğü de görülür ki, bu öfke dolu, çözümsüz, yoğu n d uy­
gular aile içi h uzursuzlu kları, bazan da aile dağ ı l maları n ı beraberi n­
de getirebi l i r.
60
İ şte bu gelenekselleşmiş önemli ve yıkıcı didişmelere, bir "karşı
savunma" olarak halk kültürü, bu masalda görüldüğü gibi a nlaşmış,
biri b i rleri n i seven, aynı amaçlar doğru ltusunda işbirl i ğ i yapabilen
g e l i n -kay n a n a ö r n e k l e r i yaratm ı ş t ı r . Ç ü n kü , topl u m k e n d i
yapısındaki sorunların çözüm ü n ü de yine kendi içinde üretmek zo­
runda olduğunun bilincinded i r.
"63-Terli klerin Getirdiği M utl u l u k" masal ındaki akıllı kız, d i l i n i n
belasına düştüğü zindanda b i l e umutsuzluğa v e pa niğe ka pıl madan
kurduğu uzun vadeli akı l l ıca bir plan la, zindancıyı elegeçirir. Onun
aracı lığıyla pad işaha ulaşıp, onu kendine aşık eder ve son unda da
zindandan saraya taşınarak, padişah karısı olup, mutlu sona u laşır.
Hayat ne bir bayra m g ü n ü d ü r, ne de bir yas g ü n ü d ü r, tüm
sevi nçler ve acılar geçic i d i r, ö n e m l i olan her zaman, her yerde
i nsan ı n akl ı n ı kullanması, her güç d u rumdan çıkış yol u aramasıdır,
akıll ıca veri len her uğraş, kurtul uşa giden bir adımdır iletisinin veri l­
diği bu masal da yine, ne istediğini bi len, direşken kadınlara iyi bir
örnekti r.
Başı na gelen herşeyi a l ı nyazısı sayıp, bunun değişmezl i ğ i n e
inanarak kaderi ne razı olan i nsanların, özel likle de kad ı n l arın çok
olduğu bir topl umda, bu tür iletileri içeren masalların yaratıl ması çok
doğaldır ve çok gereklidir.
" 79-Sihirli Yüzük"te ise, ekonomik yönden sıkıntıya d ü şen bir
adam, karısının akıll ıca yol göstermeleri ve önerileri sayesi nde, bu
sıkıntıdan kurtulur ve duru m u n u d üzeltir. Toplumumuzda, kadı nların
sözü n ü n pek önemsen med i ğ i , eskiden mahkemede tan ıklıkları n ı n
b i l e ka b u l ed i l m e d i ğ i, s ı k s ı k " e l i n i n h a m u ruyla e r k e k i ş i n e
karışma " ması nın anımsatıldığı gözönüne alınırsa, bu ileti n i n de b i r
hayli "ayrıksı " old uğu ka bul edilmelidir. Aile birliğinin, kad ı n -erkek
işbirl i ğ iyle, ortaklaşa sağ lanması, önemli ka rarların ortak a l ı n ması,
evde erkek kadar kadının da söz sahibi olması, bazan kadınları n er­
keklerd�n daha uzakgörüşlü olduğu gibi, son derece yapıcı, olumlu
i leti ler içeren bu masal d a yine toplumun geleneksel i ç işlevi ne
karşı, bir tepki bir önlem olarak doğmuştur.
" 8 7-Ya rış" masa l ı nd a k i a k ı l l ı çoban kızı ise aklı sayesi n de,
karmaşık gibi görülen bir duruma çözüm geti rir ve padişah karısı
ol mayı başarır. Akl ı n ve yeteneğ i n; zengi n l i kten, makamdan daha
öneml i olduğu, akl ı n ve yete ğ i n zengi n l i k getirebileceği ama, zen­
g i n l i ğ i n akıl ve yetenek sağ l ayamayacağı i letisi n i n veri ld i ğ i bu
masal da topl u m u m uzun yaşad ığı deneyi mleri n sonucunda, halkın
61
oluşturduğu bir söz yaratısından başka bir şey değildir.
Osmanlı İ mparatorl uğu dönemi nde, halkın içinden toplanmış
pekçok "devşirme" çocuğun, Enderun'dan geçerek, akılları ve yete­
nekleri sayesinde, devletin üst kademelerinde görev aldıkları, gide­
rek vezi rliğe bile yükseldikleri, bazı güzel ve akıllı cariyelerin ise
başkadın ve valide sultan oldukları, öte yandan deli ve yeteneksiz
padişahları n, saltanatlarını sürd ü remeyip, başkalarına kaptı rdıkları
düşü n ü l ü rse, b u ileti n i n halk kültüründeki d aya nağı da daha iyi
anlaşı lmış olur san ıyoruz.
b- KISKANÇ VE İFTİRACI KADINLAR
B u gru ptaki masa l l a rda; g üzel ve yete n e k l i genç kızları,
kad ınları kıska nan hemcinslerinin, ablaları ve gelin leri gibi yakın ak­
raba larının, onlara verdikleri ölümcül zararları görüyoruz.
Bu masa l ların hepsinde de kıskanıldıkları için iftiraya uğramış,
zarar görmüş, acılar çekmiş bu kadınlar, son unda ku rtulup haketti k­
leri m u tl u l u ğ a kavuşu rlarken, kıska n ç ve ifti racı kadın ların bu
kötül ü kleri, bir bu merang gibi, 9 eri dönüp yin e kendilerini vu ruyor
ve son unda onlar zararlı çıkıyor. işte masalın i l etisi de tam bu nokta­
da oluşuyor.
Ne yazı k ki, toplumumuzda ötedenberi, bu tür olu msuz duyg u­
lar taşıyan ve onları zararlı davranışlara dönüştü ren, cahil, i l kel in­
sa nları m ız çoktur. Bunları n verdikleri zararların boyutları arttı kça,
h a l k kültürü m üzd e de onları eğitecek, zararsız kıl acak, zaman
za man da korkutacak iletiler içeren masa l l a r yaratı l mıştır. Bu b i r
bakıma hasta ruhlara karşı, masallar aracılığıyla yapılan, toplumsal
bir savunmadır. Bu tü r davranış bozukluğu gösteren ve başkalarına
zarar veren i nsan l ara "Di kkat et, son unda zararlı çıkacak olan yi ne
sensi n" denmekted ir.
Bu kıska n ç l ı k l a r ı n öze l l i kl e kız kard e ş l e r veya g e l i n l e rle
görü mceler arısında ol ması da ayrıca ilgiye değer bir noktadır. Ge­
linlerin görümceleri n i kıskanmaları ve on lara kötü l ü k yapmalarının,
belki mantıksal bir açı klaması bulunabilir ama, kardeşlerin biribirle­
rine ölümcül zararlar vermeleri nin neden leri herhalde ta "Habil"le
"Kabil "de aranmalıdır ve yine herhalde, ayn ı a n a karn ı n ı paylaşan,
bu "karı ndaş" insa n ların, bu yıkıcı yokedici duyg u ları n ı n ekonomik,
sosya l n e d e n lerden öte m u tlaka önem l i psikoloj i k n e d e n l e ri
o l m a l ı d ı r . Ç ü n k ü i n s a n , h e r t ü r l ü e ğ i ti l m i ş öz e l l i ğ i n d e n
62
arındırıldığında, kendisiyle başlayıp biten, her tü rl ü bağdan soyut­
lanmış, tek başına bir bireyd ir ve bir kocaman "yalnızl ık"tan ibaret­
tir. Öyleyse geliştirilmemiş, eğiti l memiş bu zava l l ı " ben " i n içinde
onu bağ layıcı, hiçbir bağa yer yoktu r, o kendi bütününü ya l n ızca
"ego"suyla doldurmuştur. Yine öyleyse, bu teh l i keli ega masallar
aracılığıyla bir ölçüde de olsa yenilmeli, eğitilmelidir. Halk çözümü,
bu tür olayları konu alan masallar yaratmakta bulmuştur.
Bu gruptaki masallardan olan " 1 2-Gülbahar ile Gülbarin"de ve
" 36-Yedi Çingene"de kızkardeşlerden tembel, beceriksiz ve kıskanç
olan a b l a l a r, g üzel ve yete n e k l i , iyi bir evl i l i k yapa n k ü ç ü k
kardeşlerinin mutluluğunu kıskanırlar v e tuzaklar kurup, ifti ralar ata­
rak ona büyük acılar çektirirler.
" 1 8-Fatma", " 2 1 -Kül Eşek", " 3 2-Bıra Mus", "59-Dertli Fatma" ma­
sa llarında kıska nç gelinler özveri li, iyi kal p l i görümceleri n e yılan
yavrusu içirip, sonra da karı n ları şişince hamile oldukları n ı söyleyip
iftira atarak, kocaları n ı kışkı rtı rlar ve bu zava llı, savu n masız kızların
ölüme terkedilmelerine neden olurlar.
"61 -Nar Tanesi" masalında bu kon udaki iletiler başka boyutlar
da kaza n ı r. Şöyle ki, kötü kalpli ve kıskanç amca karısı, güzel kız
Nartane'ye ifti ra eder ve namussuz olduğu konusunda, kızın erkek
kardeşleri n i k ı ş k ı rtı r. Erkek k a rdeşl er, ö l ü m e terketti kl eri kız
kardeşlerini bir gün karşı larında görünce, namus konusunda öyle çok
sınavdan geçirirler ki, sonunda dayanamayan kız, kendisi n i kuyuya
atarak i ntihar eder. Yaptı klarına çok pişman olan oğlanlar, kızın ce­
sedini kuyudan çıkartıp muayene ettird iklerinde "bakire" olduğunu
anlarlar ve olanları amcalarına an latı p, d uyd ukları acı ve öfkeyle,
hep birlikte yengelerini öldü rürl er. Görüldüğü g i bi, buradaki ileti,
insanı trajik boyutlarda rahatsız ederek, uyarmayı amaçlamaktadı r.
Ayrıca, kuyudan çıkarılan kızı n cesed i bakire olmasayd ı, acaba
ayn ı üzü ntü duyu lacak mıydı, yoksa "iyi oldu namusumuz temizlen­
di" mi denecekti? El bette ki ikincisi olacaktı, çünkü daha önce de kız
ayn ı nedenle ö l ü m e terked i l m işti . Ö yleyse, b u rada kızı n baki re
olması, yaşıyor olmasından çok daha öncelik kazan ıyor.
Bu masaldaki ileti, "Kıskançlık nedeniyle kimsenin namusuna if­
ti ra atma, yoksa o da ölür, sen de ölürsün" dediği için çok daha
sarsıcı, çok �aha çarpıcıdır. Çünkü, burada öteki masal larda olduğu
gibi, haklı hakkını almamış, iyi ler iyilik, kötüler kötü lük bulmamıştır.
Tam tersi ne iyi orta d a n kal kmıştı r. Böyle o l u n c a da m a s a l
yaratıcısı n ı n v e d i n l eykisi n i n ya pıcı beklentisi gerçekleşmem i ş,
63
kendisiyl e özdeşleşti rdiği, haksızlığa u ğ raya n iyi kahraman mutlu
sona u l a şa m a m ı ş ve göreceli de olsa psi koloj i k bir rahatl ı k
sağ l a n a m a m ıştı r.
Bu masal, öteki masalları n genelde içerd i ğ i, geleneksel sonuç
iletisini içermeyen, ayrıksı bir masaldır.
"62-Muradına Eremeyen Dilber" masal ında ise herşey yerli ye­
rindedir. Güzel kızı kıskanan cariye, onun gözleri ni köredi p son ra da
ölüme terkederek, yeri ne kendi çirki n kızı n ı koyar a ma, son unda
gerçek a n l a ş ı l ı nca cezası n ı çeker, güzel kız da çektiğ i pek çok
acıdan sonra hak ettiği mutluluğa ulaşır.
c-
KÖTÜ KALPLİ ÜVEY ANNELER, BÜYÜCÜ KADINLAR VE
ACIMASIZ DEV ANALARI
M a sa l l a rı m ız d a ki üvey a n nelerin h e psi de kötü ka l p l i ve
acımasız kadınlard ı r. Yı lların, yüzyılların ol uştu rageldiği bu yargı el­
betteki gerçektir a ma, acaba bu konuda istisnalar yok mudur? Ü vey
anne, önce insan sonra üvey anne oldu ğ u n a göre, acaba iyi bir
insan, ayn ı za m a n d a iyi bir üvey anne d e olamaz m ı ? Onu
kötü leşti ren, " üvey annelik" kavramının kendisi mi? Elbette iyi üvey
anneler de vardır çünkü, topl umumuzda iyi insanlar vardır. Fakat, bu
üvey anne sözcüğüyle "kötülük" kavramı öylesine özdeşleşmiştir ki,
bazı üvey a n neler bu özdeşleşmeyi aşıp, çocuğa u l aşamamakta ve
amaçl a d ı ğ ı iyi i l etişi m i k u ra m a m a ktad ı rlar. Ç ü n k ü , topl u m ve
dolayısıyla da çocuk, üvey an neden hep kötülük beklemekted ir.
Böyle ol unca da özanne ya ptığı zaman, gayet doğal sayı labi lecek
bazı eğitici, yönlendirici yaptırımlar, çocuğa üvey anne ta rafı ndan
uygulandığında, acı masızlı k olarak kabul edilebilmektedir. Öyleyse,
üvey anneleri hep kötü gösteren ve belirli bir kesi min davranışlarını
yansıta n bu masa l l a ra karşı, iyi üvey a n nelerin de olabi leceğ i n i
·
örnekleyen, başka masallar yaratılmalıd ır. Böylece, topluma bu konu­
da daha yapıcı iletiler verilmiş olacaktır ki, sanırız doğrusu da budur.
Masallarda yer alan büyücü kadınlarla, acımasız dev anaları ise
topl umdaki entrikacı, acımasız öteki kadınları simgeler ki, onlardan
daima sakı n ı l ma l ı d ı r uyarısını vermek için, bu ti plere özellikle yer
veri l i r.
Bu kad ı n tipleri n i kon u a l a n masa l l a rd a n " 1 4-Büyülenen
Büyücü"de bir adamın karısı büyücüdür ve sırrı n ı öğrenen kocasını
köpeğe dönüştürür. Bu masal, görüldüğü gibi içerdiği başka iletilerin
yanısıra, eş seçiminde özellikle dikkatli olmalıdır, entrikacı kadınlar
64
her türl ü gizli işi yapa b i l i rl e r ve kötü l ü kleri n i n fa rked i l d i ğ i n i
anladıklarında d a çok kıyıcı olabilirler, iletisini taşımaktadır.
"20-Hasanıko ile Cıtto Pıtto" masalındaki kötü kalpli üvey anne
kocasına, çok hasta olduğunu ve onun üç çocuğunun kanını içerse
iyileşebileceğini söyler. Buradaki ileti görüldüğü gibi, doğrudan ba­
balarad ı r ve çocu kların üvey a n n e lerden koru nması gerekti ğ i
anlatılmaktadır. Karısı n ı n h e r söyled iğine inanan saf adam, o n u n
için çocuklarını kurban etmeye hazırdır. Olayın b u türlü gelişmesi de
şu atasözlerim izi doğrulamaktadır: "Ananın sevmed iğini baba sev­
mez, babanın sevmediğini oba sevmez", "Anasız çocuğun babası da
olmaz" .
"22-Dev Anası ve Cake" masalında ise kötü kalpli dev anası, za­
vallı çocuk Cake'yi yok etmek için, elinden gelen herşeyi yapar ama,
Cake aklı ve kurnazlığı sayesinde sonunda onu yener.
Masallardaki devler ve cadı lar, çoğunlukla kadın olarak betim­
lenirler. Bunlar dış görü nüşleri bakı m ından; kocaman memeleri n i
omuzları na atmış, dağ ı n ı k v e g ü r saçlı, korkunç görün üşlü i ri-yarı
kad ı n lard ı r . Geleneksel h a l k k ü l tü r ü m üzde, bazı ya n l ı ş d i nsel
i n a n ç l a ra b a ğ l ı o l m aya, z a m a n zaman ka d ı n ı n şeyta n l a
özdeşleştirildiği ve her türl ü kötülüğün anası sayıldığı, b u nedenle
de örtü nmeye, iti l m eye, ikinci s ı n ıf vatandaş olmaya zorla n d ı ğ ı
düşünülürse, bu tür b i r betimlemeyi de doğal karşılamak gereki r.
"60-0duncu ve Kızları" masalında, üvey anne hem oduncunun
kızlarına çok kötü davranır, hem de on ları babaları na kötüler. So­
nunda adamın akl ı n ı çelerek, onu kızlarını ormana bırakmaya razı
eder. "Hasanıko ile Cıtto Pıtto" masalında olduğu gibi, buradaki ileti
de babaları uyarmayı amaçlamaktad ır.
"80- N e İ dim Ne O l d u m Ne Olacağ ı m " masa l ı ndaki, savaşa
giden padişah kocasına ihanet eden kadın ise eşine ihanet etmekle
kalmaz, buna karşı çıkan ken d i öz kızına da ifti ra atı p, o n u n
öldürülmesini amaçlar. B\Jrada, kızının ölümünü isteyen annenin öz
oluşu, babaları uyarma i letisin e başka bir boyut daha katmakta ve
namus değer yarg ı larını yitirmiş erdemsiz bir kad ı n ı n, ne kadar
düşkün ve acımasız olabileceği n i de göstermeyi amaçlamaktadır. Bu
tür kadınlardan erkekler, yalnız çocuklarının canını değil, kendi can­
larını da sakınmalıdırlar.
Masaldaki bu olay ve olaya bağlı olan iletinin bir benzeri de
Yunanlılar'ın ilk büyük trajedi şairi olan Aiskhylos'un "Agamemnon"
trajed isinde şöyle yer a lı r: Troya Savaşı'na başkomutan olarak
katılan Agamemnon, on yıl sonra evine geri döndüğünde, kendisinin
6S
amcaoğl u Aigisthos ile evlenmiş olan, karısı Klytaimestra tarafından,
bir h i l eyle öld ürülür. Agamemnon yokl u ğ u nd a, kendisine ihanet
eden karısı n ı n kurd u ğ u tuzağa, beraberi nde esir olarak getirdiği
Troya k ra l ı n ı n kızı Kass a n d ra ' n ı n uyarı l a r ı n a k a rş ı n , h i ç
kuşkulanmadan düşmüş ve canından olmuştur.
" 82-Kıskançlık" masalındaki üvey a n n e n i n, kötü davrandığı
kızın yaşında bir de kendi öz kızı vardır. Kendi kızına çok iyi dav­
ranıp, onu korurken, aynı yaştaki üvey kıza çok kötü davranması,
kıyaslama olanağ ı verdiği için, çocuğu daha çok yaralayacak ve
acısı bir kat daha artacaktır. Çünkü, burada eziyet edenin sayısı bir­
den i k iye ç ı k m a ktad ı r . Öyleyse, üvey a n n elerin b i r de kendi
çocukları n ı n olması sorunu daha da çözümsüz kılacak ve çok daha
acımasız boyutlara tı rmandıracak demektir. Masaldaki i leti de bir
bakıma çocukl u üvey annenin, daha teh likeli olabi lecğ ine dikkat
çekmesi açısından önemlidir. Bu masallarda yine ilgiye değer bir
başka nokta da üvey anneyle birlikte gelen çocu kların, çoğunlukla
erkek deği l kız olmaları ve kötülük yapma kon usunda anneleriyle
işbirl iği ya pmalarıdır.
d- CİNSEL TACİZE UGRAYAN KADINLAR
Bu konuyu işleyen masal ların bazılarındaki kad ı n lar babaları,
kayın l arı g i b i çok ya kın ları tarafı ndan cinsel tacize u ğ rarlarken,
bazı ları n ı da imam, yakı n komşu veya yönetici gibi görü n ü rde
güven ilir insanlar rahatsız ederler. Bazı kad ı n larsa iyilik yaptıkları er­
keklerin saldırısına uğrarlar ama, hepsinden de namusları n ı koruya­
rak kurtul ması nı bilirler.
" 1 6-Geyi k Sulta n " masalında, padişah babası n ı n kendisiyle ev­
lenmek istediğini öğrenen güzel kız, çok üzü l ü r ve akı l l ıca planlar
yaparak, kaçıp babası nın elinden kurtul mayı başarır. Masallara konu
olan bu olaylar, aslında topl umlarda var olan "ensest" i lişkileri n ma­
s a l l ara ya n s ı m a s ı d ı r . Ç ü n k ü , Lati nce " l e ke l e m e k - k i rletmek"
anlamına gelen ve baba-kız, kardeş-kardeş, ana-oğ ul, dede-torun,
amca-yeğen gibi aralarında çok yakın kan bağı olan, aile bireyleri
arasında yaşanan cinsel ilişki olarak tanımlanan "ensest" olgusu, in­
san l ı k ta ri hi kadar eskidir. Ö rneğ in; Eski M ısı r'da fi ravunlar soylu
aile yapı ları n ı bozmamak için, kardeşleriyle evlenmişlerdir. Kleopat­
ra'nın annesiyle babasın ı n kardeş olduğu, ken disi n i n de kardeşiyle
evli olduğu biliniyor.
Ekonomik ve top l u msal yapı değ işti kçe, aile içi evl i l i kler de
ka lkmış ve bu, bir cinsel sapma olarak kabul e d i l mişti r. Böylece
66
günümüzde bu i lişki giderek, aile içinden bir göbek daha dışarıya
atılmış ve a mca çocukları veya teyze çocuklarının birbirleriyle evlen­
meleri doğal kabul edilmiştir. Bu yakın a kraba evli l i klerinde "Kanın
bozulmaması" gerekçesi kadar, ekonomik gücün böl ü n me mesi,
malın dışarıya çıkmaması isteği de önemli rol oynar.
"48-G ü l n azi k" masa l ı n d a h acca giden baba n ı n , güve n d i ğ i
komşusuna, " 5 1 -Helvacı Güzeli"nde i s e i mama emanet edilen kızlar,
emanet edildikleri komşu ve imam tarafından, cinsel tacize uğrarlar.
Her i ki masalda da kızlar, akılları n ı kullanarak, bu adamların elinden
kurtu�mayı başarırlar.
Topl umun, yaşanmış olaylard a n hareket ederek yarattığ ı bu
masallardaki ileti görüldüğü g i bi, d i nsel geleneklerim izden olan,
h a cca giden bab a n ı n geride b ı ra ktı ğ ı kızı nı, karısı n ı çok iyi
ta n ı m a d ı ğ ı , ıyıce g ü v e n m e d i ğ i i n s a n l a ra b ı ra k m a m a s ı n ı
öğ ütlemektedi r.
"9-Terzi ile Karısı" ile "44- Ü ç Dilek" masallarında; yoksu l terzi
ile yoksul çoban ın güzel karılarına, padişah göz koyar ve ada mlara
y e r i n e g e t i r e m eye c e k l e r i b a z ı ş a rtl a r koşa ra k, b u n l a rı
gerçekleşti rem ezlerse, eşleri n i e l l erinden a lacağ ı n ı söyler. Akı l l ı
kadınlar, kocalarının yanlarında yer a larak, onların bu koşul ları yeri­
ne getirmeleri n i sağ larlar ve eşleriyle olan mutlu evl i l i kleri n i
sürd ürmeyi başarırlar.
"52-Kadı n ın Çilesi" ile "66- İ yi Kalpli Kad ı n " masal larında ise
kadın lar önce gurbete giden kocalarının kardeşleri yan �, kayı n ları
tarafından cinsel tacize uğrarlar, sonra da onlardan kaçıp kurtulmak
isterlerken, yolda karşılaştıkları her yabancı erkek, onlara sarkıntı l ı k
yapmak ister. Fakat, kadınlar hepsinden de kurtulmayı başarırlar.
Görüldüğü gibi bu masalların tüm ünde, kadınlar büyük uğraşlar
vererek namuslarını mutlaka kurtarıyorlar. Masalların bu m utlu son­
ları acaba gerçek son lar mıdır yoksa toplu msal vicdanı incitmemek
için ya ratıl m ış, olması isteni len, özlen ilen "masalsı" sonlar m ı d ı r?
Gerçek yaşamdaki kötü amaçlarına u laşan ilkel erkeklere, görüldüğü
gibi, m�S'allar geçit vermiyor. Onları hep başarısız ve yenik kıl ıyor.
Çünkü masallar, b i r bakıma topl u m ları n psiko-terapi uygu lama­
ları d ı r, rah atladı kları, yüceldikleri, m u tlu kah ramanlarla özdeşleşip
mutlu oldu kları "pembe d iziler"idir. Onlardaki i leti, kötü lerin başarılı
olacağı, haksızların m utlu, hakl ı l a rı n mazl um ların mutsuz olacağı
doğ rultusu nda olamaz. Zaten yeterince ezilen ve acı çeken halkın
olumlu ileti ler içeren, " masal sığınakları"na gereksinimleri vardır.
67
e- EŞLERİNE İHANET EDEN KADINLAR
İ nsanoğ l u n u n temel i n d e, "pol i g a m i " o l g u s u n a yatkı n bir
geçmişi ve eğ i l i m i olduğu, çeşitl i evrelerden ve eğitim basamak­
larından geçerek, tek eşliliğe ulaştığı gözönüne alınırsa, eş ihanetle­
rinin de insanlık ta rih i kadar eski olması doğaldır.
Zaman zamar:ı bu ihanetler, yalnızca ihanet olmakla kalmayıp,
son ucun yatattığı öfke ve öç alma duygu s uyla taraflar biribirlerine
başka yönlerden de zarar vermektedirler. Ö rneğin, bu kadın tiplerin­
den birisi n i n yer aldığı masallardan olan " 1 3-Gökbulut"ta padişahın
kızıyla evlenen oğla n ı n karısı, düşman kra l ı n ı n oğ l uyla sevişerek
kocasına i h a n et etmekle kalmaz, düşmanla savaş h a l i nde olan
babası n ı n ve kocasın ı n sırlarını da karşı ta rafa söyleyerek, onların
yenilgiye uğramalarına neden olur.
" 1 7-Çiğ Süt" masalındaki i hanet iletisin i n , tü m i nsanları kap­
sayan bir boyutu vard ı r. " İ nsanoğlu çiğ süt emmiştir" bu nedenle de
ihanet eder ya rgısına karşı, insan çiğ süt emse d e emmese de
yalnızca i nsan olduğu için i hanet eder savı geliştiril miştir. Buradaki
kadın yal nızca kocası na ihanet etmekle kalmaz, sevgi l isiyle birlikte­
liğine engel olmaması için, onu ortadan kaldırmayı amaçlayan bir
tuzağın içinde de yer alır.
" 35-Ahmet Şah ile Kardeşi İ brahim" masalındaki kadının ihane­
ti kurgusunda, Hz. Yusuf kıssasından izler görmek m ümkündür. Şöyle
ki, zengi n Yahudi tüccarın karısı, dürüst bir genç olan İ brahim'e göz
koya rak, kocas ı n ı o n u n l a a l d a tm a k i st e r . O n d a n k a rş ı l ı k
göremeyince d e edepsizlik edip, del i ka n l ıya ifti ra atar. Burada d a
görüldüğü gibi, yapılan kötü lük kendisiyle s ı n ırlı kal mamakta ve
öteki kötülükleri de beraberinde getirmektedir.
"42-Ba l ı ğ ı n G ü l mesi"nde ise pad i şa h olan kocası n ı a ldatan
kadın, bir de aşığını kadın kılığına sokup, sarayda saklamaktadır. Bu
olayın içerdiği ileti ayrıca, kendi sarayında kendi karısı tarafından
bile aldatılabilen bir padişahın, koca ülkeyi nasıl yöneteceği sorusu­
nu da g ü ndeme getirmekte ve halkı, bu yönde d e d üşündürmeyi
amaçlamaktadır.
f- KURNAZLIK VE YALANLA M UTLU SONA U LAŞ MAK İSTEY E N
KADINLAR
Bu tip kadınların yer aldığı masallarda ya kurnaz anneler veya
nineler n iteliksiz, çirkin kızlarını yalan söyleyip, g üzel ve özellikleri
68
o l a n kızlarm ı ş g i b i göstererek, zen g i n evl e re gel i n vermeye
çal ışıyorlar ya da kızlar bu uğ raşıya doğrudan doğ ruya kendileri
yöneliyorlar.
" 3-Çirkin Kız" ve 1188-Keze Bacı" masallarında, kurnaz ve yoksul
nine ve an neler çirkin, tembel kocayıp evde kalmış kızlarını, yalan
ve kurnazlıkla zengin evlere gelin etmeyi başarırlar sonra, ger,ek or­
taya çıkınca çok sıkıntı çekerler fakat, şans b i r şeki lde o n l arın
yüzüne güler ve mutlu sona ulaşırlar.
"5-Uykuşah" masalında ise yoksul kızın kendisi, söylediği yalan­
larla padişahın oğluyla evlenmeyi başarı r.
Bu masalların taşıdığı i letiler görüldüğü gibi, masalların alışıldık
idealize edilmiş, genel iletilerine bir noktada ters d üşen, ayrıksı ile­
ti l e rd i r . Baza n y a l a n l a ve k u rn a zl ı k l a d a m u t l u s o n a
ulaşılabilineceğ ini söylemektedir ki, bu ayrıksı olduğu kadar da top­
l umdaki değişen değer yargılarını yansıtan, gerçekçi bir i letidir.
g- AKILSIZ, BECERİKSİZ, SAGDUYUSUZ KADIN LAR
B u g ru pta ki ka d ı n l a rı kon u a l a n m a sa l l a rd a n " 6 5 -Yedi
Bacılar"da akılsız, beceri ksiz, sağduyudan yoksun, neyin nerede,
nasıl yapılaca ğ ı n ı b i l meyen yed i kızkardeşin, kocaları tarafından
evden kovul maları ve başkalarından soyutlanarak, ancak birarada
yaşaya b i l meleri kon u ed i l i rken, " 8 1 - İ ki Kardeş" masa l ı n d a ise
kıskanç ve sağduyusuz bir kadının, zengin olması için kocasını zorla­
ması son ucu, onun ölümüne neden oluşu anlatılmaktadır. Her ikisin­
deki i leti de kadı nları böyle olmamaları konusunda, erkekleri ise
böyle kadınlara karşı dikkatli olmaları konusunda uyarmaktadır.
Görüldüğü gibi, bir toplumun masallarında yer alan kadı nların
yansıması, aynı zamanda o toplumun kadınlarına bakış açısı n ı n da
bir yansımasıdır. Masal kadı n la rı n ı gerçek kadınlardan soyutlamak
olası değildir. Çünkü, bu masallar bir başka toplumun, bir başka ge­
zegen i n masa l l a rı d eğ i l d i r. Her masal ait o l d u ğ u topl u m u n
gerçekleri ni yansıtır.
Sonuç olarak, ne yazık ki, toplumumuzun masal kadınları da
gerçek yaşamda olduğu gibi, çoğunlukla herşeyi tırnaklarıyla kazan­
mak zorunda .ol d u kları için, tükenmez bir uğraş içinded i rler ve
yaşama karşı her zaman savunmadadırlar. Yine bu kadınlar mutsuz­
luğu mutluluğa dönüştürebilmek için, bir simyacı sabnyla, yaşamları
boyunca uğraşır d u rurlar ve yaşama öylesine bağlıdırlar ki, ondan
hiç vazgeçmezler.
69
Görüldüğü gibi, yaşanılan toplumsal yozlaşmalar, sarsılan güzel
değer yargıları sonucu, bu tür iletilere gereksinim duyulmuş ve bun­
ları içeren masallar yaratılmıştır. 45 masaldan, yalnızca iki tanesinin
kad ı n kah ra m a n ı i ntihar etmiştir (6 1 -N a rtanesi, 1 7-Çiğ Süt).
Ötekilerin hepsi direnmiş ve kazanmıştır. Masallarda intihar olayına
pek rastl a n maması n ı n bir başka neden i n i de h a l kı n d i nsel
inançlarında aramak gerekir. Çünkü, halk arası nda intihar edenin,
hem bu dünyasını hem de öteki dünyasını yıkacağı, orada da bir yeri
olmayacağı inancı yaygındır ve intihar etmek günah sayılmaktadır.
Toplam 90 masalda ise, 3 intihara rastlanır. N edeni ne olursa olsun,
90 masaldan yalnızca üçünde intihara rastlanması, insanımızdaki
özellikle de kadınımızdaki direşkenliği, yaşam a sevincini yansıtan,
güzel ve olumlu bir yansımadır ve bu açıdan sevindirici bir sonuçtur.
2- ERKEK KAHRAMANlAR
Üstünde çalışılan 90 masalın erkek ka hramanları n ı işlevsel
özellikleri ve iletileri taşımadaki rolleri bakımından şöyle gruplayabi­
liriz:
a- Kadınlar tarafından yönlendirilen pasif erkekler.
b- Akıllı, becerikli, özverili, cesur, iyiliksever erkekler.
c- Kolayca aldatılabilen erkekler.
d- Hilekar, kurnaz, açgözlü, kötü yürekli erkekler.
e- Bilge i htiyar erkekler.
a-
KADINlAR TARAFINDAN YÖNLENDİRİLEN PASİF ERKEKLER
[Yer aldıkları masalların numaraları : 9, 1 2, 3 3, 34, 40, 44, 63,
64, 79]
Bu gruptaki erkekler genellikle iyi yürekli, kendi halinde ama
yaşamın güçlükleri karşısında direnemeyen, kolayca yenilgiyi kabul
edip; panikleyen tiplerdir. Bunları düştükleri güç durumdan akıllı, ne
istediğini bilen, direşken, becerikli eşleri veya sevgilileri kurtarırlar.
B u yardı m bazan padişah gibi karşı konu lmaz bir güç-erk
tarafından erkek kah ramana koşulan koşul ların yerine getirilmesi,
sorulan güç soruların yanıtlarının bilinmesiyle [9, 44, 64], bazan
karşılaşılması olası güç durumlardan, tuzaklardan nasıl kurtulunula­
cağının öğretilmesiyle [1 2], bazan da ilk anda gerçeği göremeyen
erkeğe, çeşitli yollarla gerçeğin gösterilmesiyle [ 3 3 , 34, 40, 63, 7 0]
sağlanır.
70
Örneğin, 9 numaralı masalda padişahın oğlu, bir terzinin güzel
karısına, 44 nu mara l ı masalda da kral, çobanın güzel karısına
gözkoya r. Kad ı n l a rı n ı ellerinden a l m a k için, her i ki s i n e de
gerçekleştirilmesi hemen hemen olanaksız çok güç işler buyururlar.
Çoban da terzi de bu güçlük karşısında daha ilk anda pan i kleyip,
umarsızlığa düştükleri halde, akıllı karıları onlara, bu koşulları yerine
getirmenin yollarını gösterirler ve aile bütünlüğünü korurlar.
64 numaralı masalda kız sevgi lisine, padişah babası tarafından
sorulan güç soruların yanıtlarını öğreterek, sonunda ona kavuşur.
1 2 n umaralı masalda ise sevgilisi oğlanı, padişahın sofrasında
zehirlenme olasılığına karşı uyarır ve "Yemeği önce bir kediye yedir"
diyerek, onu ölümden kurtarır.
3 3, 34, 40, 6 3, 90 numaralı masallarda ise erkekler, ilk anda
olayları yüzeysel olarak değerlendirirler ve yanlış kararlar vererek, el­
lerindeki mutluluğu kaçırırlar. Onların eşleri veya sevgilileri olan
akıllı kadınlar, çok uzun ve zahmetli yollarla da olsa, bu ileriyi
göremeyen, yanlış kararlar veren erkeklere bir şekilde doğruyu,
gerçeği göstererek, onları yanlış yapmaktan korurlar.
Görüldüğü gibi, bu gruptaki masallar erkeklere; akıllı eşlerinin
sözleri n i dinlerler, onlara güvenirler, yardım önerileri n i kabul eder
ve yerine getirirlerse, yaşamda karşılaştıkları pek çok güçlükten kur­
tulup, mutl u olabilecekleri, dahası ailelerinin birl i ğ i n i koruyup,
ayakta tutabilecekleri iletisini vermektedir.
b- AKiLLi, BECERİKLİ, ÖZVERİLİ, CESUR, İYİLİKSEVER ERKEKLER
[2, 6, 7, 8, 1 0, 1 1 , 1 9, 2 1 , 23, 25, 28, 29, 3 1 , 32, 38, 5 1 , 59, 62,
80, 84, 85, 86)
Bu grupta yer alan erkek kah ramanların büyük çoğunluğunu,
padişa hların akıllı, becerikli, her zorluğu yenmesini bilen, yürekli,
cesur, iyiliksever küçük oğulları oluştururlar. 6, 7, 1 O, 1 1 , 1 9, 2 3, 29,
3 1 , 38, 5 1 , 86 numaralı masallarda görüldüğü gibi, padişahların or­
tanca ve büyük oğulları, kendilerine verilmek istenen sorumluluktan
kaçarken veya verilen görevleri yerine getirmezken, küçük oğulları
pek çok zahmetli maceradan sonra bu işi başarırlar ve hak ettikleri
mutluluğa da ulaşırlar.
Bu delikanlıların bazıları ise 25, 28, 84, 85 numaralı masallarda
olduğu g ibi, sıradan aile çocuklarıdır ama, olumlu özellikleri ve ma­
s a l lardaki işJevleri bakı m ı n d a n , h i ç de pad i şa h ların k ü ç ü k
71
oğullarından aşağı kalmazlar.
İyiliksever erkek kahramanlardan bazıları ise 8, 2 1 , 32, 59, 62,
80 numaralı masallarda görülen çoban, çiftçi, avcı gibi yine sıradan
yoksul insanlar olup, bunlar genellikle haksızlığa uğramış, acı çeken
ve çok güç duru mda olan genç kızlara ve kadınlara yardım ederek,
sonunda da çoğunlukla onlarla evlenirler.
Bu masalların hepsinde de m utlu son a ulaşı l ı r. Böylece
yardımsever, yürekli, akıllı, becerikli, özverili i nsanların amaçlarına
ulaşacakları ve yaptıklarının karşılıklarını görerek m utl u olacakları,
iletisi verilmiş olur.
c- KOLAYCA ALDATILABİLEN ERKEKLER
[3, 5, 1 2, 1 4, 1 7, 2 1 , 32, 36, 43, 45, 5 1 , 5 3, 56, 59, 60, 62, 67,
80, 88]
Bu gruptaki erkeklerden bazıları 3 ve 5 numaralı masallarda
olduğu gibi aldatılarak, çirkin kızlarla evlenmek zorunda bırakılan
şehzadelerdir. 1 2, 36 numaralı masallarda güzel eşleriyle mutlu bir
evl i l i k yapan şehzadeler, hain baldızları tarafından aldatılara k,
haksız yere eşlerini cezalandırırlar ve mutluluklarını bozarlar. 62 nu­
maralı masalda, cariyesi tarafından aldatılan şehzadenin mutluluğu
engellenmek istenir. 45, 56 numaralı masallarda hiç tanımadıkları
yabancı kızlar tarafından aldatılarak, asıl evlenmeleri gereken nite­
likli kızlardan uzaklaştı rılmak istenen genç ve zengin erkekler yer
alır.
Bazı erkekler ise 1 4, 1 7, 43, 80 n umaralı masallarda olduğu
gibi, eşleri tarafından başka erkeklerle aldatılırlar. Hatta bunlardan
bazıları 43, 80 n umaralı masallardaki gibi padişahtır.
Bazı erkeklerse, eşleri tarafından çok daha başka nedenlerle
aldatılırlar. Örneğin 60 numaralı masaldaki adam, karısı tarafından
çocukları konusunda yanıltılır ve onları terk etmeye zorlanır. 88 Nu­
maralı masalda aslında çok tembel olan kadın kendisini kocasına
çalışka n m ı ş g i b i gösterir. 2 1 , 32, 59 n u m a ra l ı masa l l arda
görümcelerin i kıskanan gelinler kocaları n ı yanıltı p, onlara karşı
kışkırtırlar. 5 1 n umara l ı masaldaki baba, çok g üvendiği mahalle
imamı tarafından, 5 3, 6 7 numaralı masallardaki babalar ise yine çok
güvend i kleri en yakın arkadaşları tarafından aldatı l ı p, kızlarının
kötü yol a d üştüklerine inandırı lara k, onl arı öldürtmek üzere
yanıltı l ı rlar.
Aldatılan erkeklerin yer aldığı bu masalların hepsinin sonunda,
erkekler aldatı l d ı klarını anlayarak, kendileri n i a ldata n ları cezan
l a n d ı m ve b u n d a n zara r g ö r ü p h a ks ı zl ı ğ a u ğ raya n l a rı d a
ödü l lendiri rl er.
Böylece; bir yandan ihanet eden, başkalarını aldatan kimsele­
rin, kısa bir zaman içi n başarı elde etseler bile, sonunda gerçeğin
anlaşılıp, cezalandırılacakları i letisi verilirken, öte yandan da böyle
erkeklere her söylenene aslını aramadan inanmamaları, acele karar
vermemeleri, sonunda hem kendilerine hem de başkalarına zara r ve­
rebilecekleri i letisi verilmektedir.
d- HİLEKAR, KURNAZ, AÇGÖZLÜ, KÖTÜ YÜREKLİ ERKEKLER
(4, 1 6, 44, 48, 49, 50, 5 1 , 52, 5 3, 54, 55, 66, 67, 83, 90]
Bu grupta yer alan negatif tipteki erkek kahramanlar, yaptıkları
kötü l ü klerin cezası n ı çekerler. K i mileri ise olaylardan d ers alara k
özeleştiri yapıp, kend i ,kendileri n i d üzelti rler. Şöyle ki : 4 n u mara l ı
masaldaki kötü ka l p l i, a c ı m asız kral, o l aylardan d e rs a l a ra k,
yaptıklarından pişmanlık duyar ve sonunda iyi bir yönetici olur.
Etik değer yargılarını hiçe sayan bazı erkekler ise 1 6, 49, 52, 66
numaralı masallarda görüldüğü gibi en yakın aile bireylerinden olan
kızları, gelinleri, yengeleri ile "ensest" ilişkiye girmek isterler fakat,
s o n u n d a kad ı n l a r ı n a kı l l ı ca d i re n mesiyle, ç i r k i n i s te k l e ri n i
gerçekleştiremezler ve hak ettikleri cezaları d a çekerler.
44, 48, 5 1 n u m a ra l ı m a s a l l a rd a k i erke l e r ise k e n d i
güvenceleri n e bırakılmış kadı n lara göz koyu p, cinsel tacizde b u l u­
nurlar ama, onlar da ötekiler gibi cezalarını çekerler.
Bir de 50, 5 3, 6 7, 8 3, 90 numaralı masallarda görülen kurnaz,
acı masız, emeksiz yeeğe kon mak isteyen, kötü kal p l i köseler,
açgözlü erkekler vard ı r ki, b u n l a r da sonunda gere ken cezal a ra
çarptırılırlar.
54 n u maralı masaldaki, b i ri b i rlerine bile hile yapan kurnaz
kardeşlerle, 55 n umaralı masaldaki Keloğlan ise öteki masallardan
farklı olarak, amaçladı kları mutlu sona ulaşırlar. İ l k bakışta, öteki
masal son larına aykırı d ü şüyor g i b i gelen bu "ayrıksı " son l a rı n,
açıklanabilir, mantı ksal bir nedeni vardır. Çünkü, her iki masaldaki
kurnaz kahramanların karşılarında yer alan "anti kahramanlar" da en
az onlar kadar kurnazdırlar ve bir bakıma bunlar, bir "özsavunma"da
b u l u n ma ktad ı rlar. Böylece öteki masal lard a kötü l ü k ya panların
kötülük bulacağı iletisi verilirken, bu iki masalla da bir oyunun kural­
larına göre oynanması gerektiğ i iletisi verilmektedir.
e- BİLGE İHTİYAR ERKEKLER
73
[2, 7]
Birçok masal ve efsanede yer alan bu "bilge ihtiyar" erkek tipi,
çoğunlukla "pozitif tipler" grubunda yer alırlar ve olaylarda, iyi kah­
ramana yol gösterici, yardım edici, sorunları çözücü bir rol oynarlar.
Masallardaki bu bilge, çok az da olsa bazan karşımıza i htiyar
bir kad ı n olara k çıkar ama, çoğ u n l u kl e erkektir. Aşağıdaki
örneklerde görüldüğü gibi, bunlar ak sakallı ihtiyarlar olup, masalın
olumlu kahramanının en sıkıştığı anda, birdenbire ortaya çıkıp, ona
yol gösterirler.
Örnek 1 : "Günlerce sonra karşısına ak sakallı, herşeyi bilen,
yaşlı bir bilge çıkmış ve oğlana, aradığı kızın çok uzaklardaki. . . . . "
.
[2]
Örnek 2 : ... . . bunu gören küçük oğlan üzüntü içinde yürürken,
karşısına çıkan ak sakallı bir i htiyar, 'oğlum biraz ilerde iki tane harabe var . . . . " [7]
Sonuç olarak, masallarımızın erkek kah ramanların ı da gerçek
yaşamdaki erkeklerden soyutlayamayız. Gerçek yaşamdaki erkekler
nasıl ki, içinde yaşayıp eğitildikleri toplu l u m ların kültür yapısına,
değer yargısına, eğitimlerinin yeterli olup olmayışına göre olaylara
tepki gösteriyorlarsa, bu toplumun yarattığı masallarda yer alan
erkek kahramanlar da onlardan pek farklı olmayacaklard ır. Onlar
gibi sevecek, kızacak, kıskanacak, iyilik veya kötülük yapacaklardır
ki, görüldüğü gibi de öyle yapmışlardır.
.
.
.
3- ÇOCUK KAHRAMANLAR
Bu araştırmada yer alan toplam 90 masaldan yaklaşık dörtte bi­
rinin kah ramanları çocuklardır ve ne yazık ki i ncelendiğinde, bu
çocukların çoğunlukla mutsuz oldukları görülür.
Geri kalan masallardaki yan olaylarda yer alan çocukların da
yine büyük bir bölümü, herhangi bir nedenle mutsuzdur ve bulun­
dukları kötü koşullardan kurtulmak için, olağanüstü bir uğraş vermek­
te oldukları görülür. Bu çocukların işlevsel özellikleri, verdikleri
uğraşlar içinde yansıtılmaktadır. Bu nedenle de, bu böl ümde
çocukların özell i kleri veril i rken m utsuz l u k nedenleri nden yola
çıkılmıştır. Masa llardaki bu çocukların mutsuzluk nedenlerini şu ana
başlıklar altında toplayabiliriz:
a- EKONOMİK .NEDENLER
1 - Yoksul ailelerin güzel kız çocuklarını, varsıl evlere evlatlık
veya gelin olarak verip, karşılığında maddi � ı kar sağlamaları.
Örneğin: 3-Çirkin Kız, 5-Uykuşah, 1 7-Çiğ Süt, 24-Şato masal74
larında olduğu gibi.
2- Yoksu l evlerde yaşanan h uzursuzluk nedeniyle, çocu kların
kend i aralarında anlaşıp, evlerini terketmeleri.
Ö rneğ i n : 1 8-Fatma, 2 1 -Kül Eşek, 5 7-Şerbetçi Güzeli, 89-Ayşe
Kız ile Fatma Kız.
Birinci g ruba örnek olarak göstereceğimiz masal lard a k i kız
çocukları, gittikleri evlerde öylesine güç durumlarda kal ı rl a r ve
eziyet çeke rler ki, sonu nda onları ya iyi kalpli bir peri, ya bir i htiyar
veya bir arap kurtarır. Bazan da kendi akı lları sayesinde bir yol bulup
kurtulurlar, ama mutlaka kurtulurlar.
İ kinci gruptaki masallarda ise, evi önce erkek çocuklar terkeder­
ler. Bunlar çoğl!nlukla üç veya yedi kardeştir. Daha sonra da geride
kalan tek kız kardeşleri onları bulur, uzun ve maceralı yılların sonu n­
da da hep birlikte ana babaları n ı n yanına dönüp mutlu olurlar. Bu
gruptaki masallarda, ekonomi k güçlükler nedeniyle önce parçalanan
aile bütünlüğü sonunda mutlaka yine kurulur ve mutlu sona ulaşılır.
Sosyo-ekonomik yaşamında "gurbetçilik" geleneği bulunan bir
toplumun yaratısı olan bu masallarda, aile bütünlüğünün korun ması
özlemi, elbette çok anlamlıdır. Bu masalları incelerken, toplumumuz­
da-Anadolu insanımızda, önceleri " İ stanbul" diye bilinen en uzak
g u rbetçiliğin adresi Al manya olarak değişince, parçalanan a i leleri
ve çocukları düşü n d ü ğ üm üzde gözlediğimiz acı gerçek, sevgisiz
kalan o çocukların yüreklerindeki boşluğu, gurbetten getirilen h içbir
pahal ı oyuncağın dolduramadığı olacaktır. Hele hele bir de geride
b ı rakılan çocuğa kardeşi terc i h ed i l m i şse, biri götürü l ü p b i ri
bırakılmışsa, geride kalanı n ruhunda, kişiliğinde onulmaz yaralar
açılmaktadır. Bu bakımdan, günümüz olaylarıyla araları nda koşutluk
kurduğumuz masallardaki çocukların, aralarında anlaşarak, evi hep
birlikte terketmeleri de oldukça anlamlıdır. Ayrıca, masallarda gur­
bete giden ana-baba değil çocuklar oluyor. Bunu da üstünde durul­
ması gereken bir olgu olarak düşünmeliyiz.
b- ÜVEY ANA ETKENİ
[1 5-Avcı ile Çocukları, 20-Hasanıko ile Cıtto Pıtto, 22-Dev Anası
ile Cake, 60-0duncu ile Kızları, 82-Kıskançlık]
Diğer ulusların masallarında da yer alan bu " üvey ana" motifi,
bizim masallarımızda da oldukça yaygındır. Çoğunlukla kötü kalpli
olan masalların bu üvey anaları, ellerine kalan öksüz çocuklara, en
acım-asız işkenceler yapmaktan geri durmazlar. Bu arada da, daima
şeytani zekaları ve bir seks objesi olarak sundukları bedenleriyle ko­
caların ı aldatıp etkileyerek, zavallı adamları kend i öz çocuklarına
75
düşman ederler. Bu şeyta ni uygulamalardan bazıları şöyledir: Ü vey
çocukları n ı ortadan kaldı rmayı amaçlayan, kötü ka lpli üvey ana,
yatağının altına iyi kızarmış gevrek yufkaları serip üstüne yatar ve
sağa-sola dön ü p onları çıtı rdatarak aptal kocaya, " Çok hastayım,
bak kemiklerim kırılıyor, iyi olmam için çocuklarının kanını içmem
gerek" veya "yüreklerini yemem gerek" der. Bu tehlikeyi çoğu zaman
bir kuş veya iyi kalpli bir peri çocuklara haber verir. Onlar da kaçıp
kurtu lmak isterler ama, bu kez de yollarda acımasız devleri n eline
düşerler.
Bazan bu üvey anaların, zulümleri ne zengi n köy ağaları n ı da
ortak ettikleri görü lür.
Bilinen başka üvey ana işkencelerinin başında ise dayak, aç
bırakmak, az uyutmak, babayı kışkı rtmak, çok çalıştırmak, sıcak
suyla haşlamak, soğukta bırakmak gelir ki, bu uyg ulamalar da elbet­
te, masa l ı ya rata n topl umun üvey a n a gerçeğ i n i n , masa l l a ra
yansımasından başka bir şey değildir.
c- CİNSEL TACİZLER
[48-Gülnazik, S 1 -Helvacı Güzeli 1 6-Geyik Sultan]
Masallarda çoğunlukla kız çocukları n ı n karşılaştıkları bu cinsel
tacizleri iki şekilde görüyoruz.
1 - Ensest i l işkilerden doğan tacizler: Ai l e b üyü kleri nden,
örneğin babadan kaynaklanan taciz. Bu masallara çoğunlukla şöyle
yansıyor: Bir bey veya padişah olan babanın, çok sevd iği karısı
ölürken, kol undaki bileziğ ini (Bu yüzük veya ayakkabı da olabilir)
kocasına vererek, " Ben öldükten son ra b u kimin bileğine olursa
onunla evlen" diyor. Bilezik, ü l kedeki bütün kadınlarda deneniyor
ama kimseye olmuyor. Bir gün baba küçük kızın ı bu bilezikle oynar­
ken izliyor ve hayretle bileziğin kızın bileğ i n e olduğunu görüyor.
Karısının vasiyeti gereği de kızıyla evleneceğini söylüyor.
Biraz büyüdükten sonra bunu öğrenen çocuk, başına gelecek bu
felaketten ku rtu l a b i l mek için önce babasına ya lvarı p, onu bu
kararı ndan vazgeçirmeye çalışıyor. Son u ç a l a m ayı nca d a kaçıp
uzaklara gidiyor ama, arkasını bırakmayan baba, onu her yerde iz­
l iyor. Ondan kurtulamayacağını anlayan kız da sonunda kendisini
öldürüyor.
Ekonomik nedenlerle evden kaçan çocukları konu alan masallar
mutl u sonla bittiğ i halde, cinsel taciz nedeniyle evden kaçan
çocukları konu alan masalların, ölümle sonuçlanmasın ı da yine,
masalı yaratan toplumun etik değer yargılarının bir yansıması olarak
görmek gerekir.
76
Ayrıca buradaki olayın, üstünde önemle d urul ması gereken bir
de psikolojik boyutu vard ır. Ekonomik sorunların çocuk ruh unda ya­
rattığı yıkımlar, zaman içinde bir şekilde onarılabildiği halde; cinsel
tacize, özellikle de bir ya kınının tacizine uğramış çocuğ u n ru hsal
yı kımı, hiçbir şekilde onarılamıyor. Son uçta tek çözüm yolu olarak
ölüm gösteril iyor. Masalı yaratan toplumun ahlak anlayışı da böyle
bir çirkinliği ancak ölümün temizleyebileceği doğrultusundadır.
Bazı masalların sonu ise bu konuda çifte ölümü yeğler. Şöyle ki,
kız kendini öldürürken, kızın koruyucusu da babayı öldürür. Böylece,
mazlumu ölüme iten zalim de cezalandırı larak, masal d i n leyicisi nin
vicdanında, görece bir rahatlık sağlanmış olur.
2- Ta nıd ıkları yetişk i n l e r tarafı ndan ci nsel ta cize u ğ rayan
çocu klar: Bu masallarda ise, çoğ u n l u kla H acca giden baba kız
çocuğunu ya çok güvendiği komşusuna ya da imama emanet eder.
Baba gider gitmez de bu emanetçi ler kıza gözkoyarlar ve çeşitli yol­
larla bu çocukları tuzağa düşürmek isterler. Ama, akıllı çocu klar, çok
büyük g üçlüklerle de olsa, onların elinden kurtulup, uzun ve çileli bir
yaşam serüveninden sonra, mutlu sona kavuşurlar.
Burada üstü nde d u ru l ması gereken bir nokta da, ya kınları
tarafından cinsel tacize uğrayan çocuklar bunu atlatamayıp kendile­
rin i öldürürken, yabancılar tarafından uğrayanların bunu bir şekilde
atlatabilmeleridir. Çünkü, toplumsal yargı ve kişisel d i renç, birinci
tip olayda "mutlu son"u olası kılmıyor.
d- KARDEŞ VE YAKIN AKRABA KISKANÇLIKLARI
[36-Yedi Çingene, 50-Dertli Fatma, 61 -Nartanesi, 27-Şehzade
H üdadad ile Kırkdokuz Kardeşi, 29-Padişah ile Ü ç Oğlu, 1 2-Gülbahar
ile Gülbarin].
Masallardaki akıllı başarıl çocukların, diğer kardeşler tarafından
kıskanılmasına çok rastlanır. Fakat, bu çocuklar zeka ve becerileriyle
bu sıkıntılardan, güçlüklerden kurtulup mutlu sona ulaşırlar ve çoğu
zaman da kendilerine kötü l ü k yapa n kardeşlerini bağışlarlar.
Masalların bir başka işkenceci akrabaları da kötü kalpli amca
karılarıdır ki, buradaki kötü kalpli yenge, kötü kal pli üvey ana motifi
ile özdeşleştirilebilir. Çün kü, bizim halk kültürümüzde, amca karısı
her zaman "potansiyel" bir üvey anadır. Bilindiği gibi kırsal kesimle­
rimizde, evli ve çocuklu erkek kardeş öldüğünde, onun ka.rısını evl i
b i l e olsa ölen erkeği n kardeşi a l ı r ki, çocuklar yabancı üvey babanın
eline düşmesin ve mal bölünmesin diye. Veya herhangi bir şekilde
ortada kalan çocuklar yine amcanın evine sığınırlar. Amca ailenin
e n ya k ı n erl<ek akra bası o l duğu için, çocuklara b a k m a k l a
77
yükümlüdür. Böyle olunca amca karısı, üstüne ek yük ve sorumluluk
getiren, bu öksüz çocu kları yüks ü n ü r, kocası n ı n onlara ilgisi n i
kıskanır v e bu çocuklara her fırsatta eziyet eder. Masallardaki b u
çocuklar d a yine, acımasız yengelerinin elinden b i r şekilde kurtul­
mayı başarırlar.
e- ÖTEKİ NEDENLER
Ebeveyni n kendi eksiklerini çocukları nda tamamlama istekleri
ve bu nedenlerle onları çok zor koşul ları yerine getirmeye zorlama­
ları . ( Ö rneğin, 3 1 -Altın Bülbül masalı). Bu da insanın aklına hemen,
aileleri n çocukları n ı iyi okullara sokabil mek için, daha i lkokulday­
ken, onları amansız bir yarışa sokmalarını getiriyor.
Ana-babaları n ı n birbirleri n i başkalarıyla aldattıkları n ı gören,
aile içi ihanetlere tan ı k olan çocukların mutsuzlukları ( Ö rneğin: 80Ne İ d i m Ne O l d u m N e Olaca ğ ı m masal ı), h a l k ı n a zul meden
acımasız yöneticilerin ölümünden son ra, h a l k ı n onların geride
bıraktıkları Çocukl a rından öç almak istemeleri, (Ö rneğin: Ahmet Şah
ile Kardeşi İ brahim masalı) alın yazısına bağl ı olarak mutsuz olmaları
gibi (Ö rneğin, 56-Nar Tanem Bir Tanem masalı) n edenler, bu gruba
örnek gösterilebil i r.
Görüldüğü gibi bir toplumun masalları nda, o toplumun yaşam
serüveni gizlidir. Ne acıdır ki, bu serüvende yer alan çocukların
büyük çoğunluğu mutsuzdur. Öyleyse, bu masalların aynası olduğu
toplumun çocuklarının büyük çoğunluğu mutsuzdur.
Ö nümüzde, çok önemli ve mutlaka çözüm bekleyen, çözülmesi
toplumumuzun geleceği için hayati önem taşıyan bir sorun duruyor
demektir.
Bu mutsuzl u k ibresini, mutl u l u ğ a çevirmek de san ı rı m bu
ü l kenin yetişmiş ekonomistleri n i n, .e ğ itimci leri n i n, psikologları n ı n,
yazarl a rı n ı n , h a l k b i l i mcilerinin, ayd ı n ları n ı n kısacası hepimizi n
işid ir, biri ncil görevidir.
DİPNOTLAR
1 - M uallim Naci, Lügat-i Naci, Maarif Vekaleti Yay., İst. 1 902, s . 5 90.
2- Buckley, M itoloj iden Masallar, Çev . :Orhan Petek, Sosyal Yay., İst. 1 985,
s.35.
78
111. BÖLÜM
MASALLAR
VE
DİL ÖGRETİMİNE KATKILARI
79
MASALLARIN DİL VE ANLATIM ÖZELLİKLERİ
Masal anlatan, kon uşma dilinin bütün rahatlığını ve renk­
liliğini kullanarak, anlatı m ı n ı ilginç bir hale getirmeye çalışır.
B u nedenle, derlenen bu masallar yazıya geçirilirken, halk di­
l i n d e olağan görülebi lecek ya p ı bozu kl u kları d üzelti l m iş,
kon uşma dilinin söylem lerine ve halk deyişlerine ise özellikle
yer verilmiştir.
Masallarda dil yal ı n bir Türkçe'dir. Anlatımda betim leme­
ler oldukça az yer alır. Masalın bütün üne hareketli bir dil ha­
kimdir. Böyle olu nca da beti m leme değil, eylem ağı rl ı klıdır.
Genel likle sıfatlar az kullanılırken, fiiller çok kullan ılır. Bu da
hareketliliği sağlayan temel öğedir.
M u han Bali'nin " Halk Edebiyatında Nesir" yapıtında veri­
len şu örnek inceleme, bu savı pekişti rmesi bakı m ından ilgi
çekicid i r:
"Bir ösgüz kız varımış, bir de anası varımış, beni m gibi
anası ölmüş. Bir zalım analığı varı m ış, benim analığım gibi.
Sabahtan kıza dem iş ki, 'Ne yaziysin gah' 'Neydem ana
neydem?' 'Gah' demiş. Bir torba tikmiş boynuna tahmış, 'Get
de' - Kend i n i n k i n i yol l a m iy, ken d i n i n ki n i göndermiy- g ız
ağliya ağliya gidiyor. Bir torba her şey toplip getiriyor. Gapiyi
vuruyor, gari gapiy açıyor, boşadıyor, bir daha yolluyor. Yol­
ladığı yerde mibarek caminin birinde bir hoca çıhıyor . . . .
a-
Toplam kelime olarak 6 9 kelime kullanılm ıştır, bunları n -o
da dini kelime olarak- 4 tanesi yabancı asıllıdır, kalan 65 keli­
me Türkçe'dir ve ora n ı şaşı lacak d üzeyde %94 civarındadır.
öksüz
kız
varm ış
bir
ana
varmış
benim
gibi
anası
ölmüş
bir
zal ı m
Masal Kavra m ları
öksüz kız
varmış
ana
varm ış
anası ölmüş
zalım analık
kıza demiş
ne edeyim
demiş
dikmiş
Sıfat
öksüz kız
zalım analık
mübarek cami
Toplam: 3
81
analık
var
benim
analığım
gibi
sabah
kıza
demiş
ne
yatıyorsun
kalk
ne edeyim
takmış
ağlaya ağlaya
toplayıp getiriyor
m übarek cami
bir hoca
toplam: 24
24/69, %34. 78
demiş
bir
Metin çok hareketli bir dille an latı l makta, oranı son derece
düşük olarak kullanılan 3 sıfata karşıl ı k, aşağıdaki sıra içinde oranı
yü ksek, 69 kelime içinde 2 1 defa kullanılarak, %30.4 3 gibi bir
düzeyde fiil kullanılmaktadı r.
varmış-1
varmış-2
ölmüş-3
demiş-4
yapıyorsun-5
ne edeyim-6
kalk-7
demiş-8
d ikmiş-9
takmış- 1 0
g it-1 1
yollamıyor -1 2
göndermiyor- 1 3
g idiyor-1 4
toplamak, 1 5
getiriyor- 1 6
vuruyor-1 7
açıyor- 1 8
boşaltıyor- 1 9
yollamak-20
çıkıyor-2 1
82
toplam: 2 1 /69
oran: %30.43
Türkçe: 56/69, %94
Masal kavramları : % 34. 78
Sıfat : %4. 34
Her edebi metnin nasıl kendisine has bir takım özel meseleleri
varsa, vokabüler gibi, en çok tekrarlanan kelimeler g ibi, kullanılan
kelimenin isim, sıfat ve fiil grubundan olması gibi, sözlü anlatımın
da kendisine has bir takım özellikleri bulunmaktadır." (1 )
Şimdi bu örnekten hareketle, üstünde çalıştığımız metin lerden
" 1 -Eşmanip" masalının başından iki paragraf inceleyelim:
"Zamanın birinde fakir, kimsesiz, garip bir sığır çobanı varmış.
Bunun karısından başka kimsesi yokmuş. Hiç çocukları olmamış.
Çoban sıcak bir günde, sığırları n ı g üderken bir eşek yavrulamış ve
sı pası sağa-sola koşturmaya başlamış. Bu n u gören çoba n ı n karısı
bakmış bakmış ve 'Ey Allahım, bari bize de şu eşek sı pası gibi bir
evlat ver' demiş.
Gel zaman git zaman bu dua kabul olunmuş ve kadı n hamile
kalmış. Günü gelince de bir eşek sıpası doğurmuş. Bunu gören karı
koca, Al lah Al lah şimdi ne yapacağız, doğdu boğmaya gelmez,
bizim de alnımızın yazısı buymuş, sürelim bu nu sığıra demişler ve
sıpayı sürüye bırakmışlar."
Sözcük sayısı: 96
Cümle sayısı: 8
Sıfat sayısı : 4
Fakir- 1 , kimsesiz-2, garip-3 (çoban), sıcak-4 (gün).
Fiilimsi sayısı : 3
Çekimli fiil sayısı: 1 2
varmış- 1
güderken-1
gören-2
yokmuş-2
gören-3
olmamış-3
yavrulamış-4
başlamış-5
bakmış-6
demiş-7
olmamış-8
kalmış-9
doğurmuş-1 O
demişler- 1 1
bırakmışlar-1 2
83
İ ki betim leme cümlesi (Faki r, kimsesiz, garip çoban- 1 , Sıcak
gün-2) dışında hep eylem, hareket sözcükleri ve cümleleri hakimdir.
Cümleler çoğ u n l u kla ardarda dizilmiş zincirleme-sı ralı cümlelerden
oluşur. Verilen örnekte yer alan, 96 sözcükten, yal nızca 8 cümle
yapılması da bunu açıkça göstermektedir.
Toplam fiil ve fiilimsi sayısı: 1 2+3=1 5, Oranı: 1 5/96, %1 5 .
Toplam sıfat sayısı: 4 , oranı: 4/96, %4.
Anlatımda hareketliliği ve ren kliliği sağl ayan bir başka ilginç
öge de anlatımın yer yer şiirlerle süslen mesid ir. Bazı masallarda
şiirle düz an latı m ı n bir arada yer aldığ ı n ı görürüz. Bu noktada
karşımıza şöyle bir soru çıkmaktadır. Anlatım özelliği böyle olan ma­
sallarda asıl unsur şiir midir yoksa düz anlatım mıdır? Şiir mi sonra­
dan gelip düz anlatıma eklenmiştir, yoksa d üz anlatım mı şiire eklen­
miştir?
Hangisi n i n hangisine sonradan eklendiği, hangisin i n asıl unsur
old u ğ u kon u s u n d a, Otto S pies şöyle demekted i r : " M anzum
kısımlarla mensur kısımlar arasındaki m ü nasebete gelince, burada
nesrin ve nazmın nasıl bir bağlantı dahilinde bulunduğu, yani men­
sur hikayenin mi, yoksa manzum parçaların mı daha eski, asli unsur
olduğu meselesi ortaya çıkar. Hint Catakalarından ve eski Arap kabi­
le efsaneleri nden biliyoruz ki, mensur h ikaye çok son ra i laveten
g e l m i ş ve manzum pa rça ları daha iyi ayd ı n latmak için, bu
parçalardan neşet etmiştir. Arap halk romanlarında ve 1 00 1 Gece'de
ise mesele tersine ve buralarda geliş yeri çok sonra olan ve mensur
hikayeyi süslemeye yarayan manzumeler ilavedir." (2)
Bed i a Aka rsu i se "Wi l helm Von H u m boldt'ta D i l Kültür
Bağ lantısı" yapıtı nda, şiir ve d üzyazıyı dilde bulunan iki fenomen
olarak görüyor ve bu konuda şöyle diyor: " H umboldt'a göre dilde iki
fenomen vard ı r. Şiir ve düzyazı .
Ş i i r, gerçekl i ğ i d uyu l u r görü n ü şü i ç i n d e kavra r, d üzyazı
gerçeklikte, kendisini yaşama bağlayan bağları araştırır.
Anak çoğu zaman ikisi karışmış halde 'Düzyazıya g iyd i rilmiş
şiir' denebilen bir biçimde ortaya çıkarlar
Şair, düzyazı i le başladığı şeyi d izelerle tamamlar. Bazan da
şair d uyguyu, katkısızlığı ve ,gerçekliği içinde ortaya koyabilmek için
düzyazı şekl ini kullanabilir." (3)
84
Böyle an latımında ş İ ir ve düzyazı birlikte bulunan masallara,
ü st ü n d e ç a l ı ştığ ı m ı z m eti n l erden b a zı l a r ı n ı ö r n e k o l a ra k
gösterebiliriz (30, 32, 35, 63 n u maralı masallar gibi). Bu masallarda
şiir, anlatım içinde oldukça az yer tutmaktadır ve düz anlatıma son­
radan eklendiği izlen i m i n i vermekted i r. Bu ş i i rler, aşağ ı d a k i
örneklerde de görülebileceği gibi, bazan b i r ninni, bazan da bir ağıt
olabilir.
Ö rnek: 1
Masal no: 30-Nartane
"Çocuk korkup a n nesi n i n yan ı n a kaçarak, anne pınara yedi
adam geldi, bana bakıp, gözleri N artane'ye ne kadar benziyor dedi­
ler, sonra da benden su isted i ler. Ben de korkup buraya kaçtım
demiş. Bunları duyan Nartane herşeyi anlamış ve kızına, koş o adam­
l ara:
Altı n tasım, altın tasım
Altı üstüne dönmez tasım
Yed i yıllık dayı larım
Gelin size altın tasımla su vereyim,
de demiş. Kız hemen koşup . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Ö rnek: 2
Masal no: 32-Bıra Mus
"Bu arada kız bu adamın, kardeşi Sıra Mus olduğunu anlamış ve
evinde kon u k etmiş. Gece o l u n ca da ağlayan çocuğa şu n i n n iyi
söylemiş:
Uyu yavrum uyu,
Bugün Bıra Mus gelmiş.
Uyu oğlum uyu,
Bıra Mus kız kardeşine misafir olmuş.
Bu n i n n iyi duya n Bıra M us, olanlara bir anlam verememiş.
Sabah olunca kadına, niçin böyle bir ninni söylediğini sormuş .... "
Ö rnek: 3
Masal no: 35-Ahmet Şah ile Kardeşi İ brahim
"Padişah olan Ahmet, kardeşin i hatırlayarak tellal çağırtıp her­
kesin mezarlığa g itmesini buyurmuş. Sabah olunca da herkesten
önce kendisi gidip, orada kardeşine şu ağıtı yakmış:
85
Göyde bulut bulum bulum bulanır,
Yaralarım gözgöz olup sulanır,
Gardaş gelir mezar sandık dolanır,
Mezar sandı k İ brahim'i neyledin .
Ayağımı yandırır selovun daşı,
Sinemi çürüttü didemin yaşı,
Hani Ahmet Şah'ın İ bram gardaşı,
Mezar sandık İ brahim'i neyledin.
Galalar içinde galasın gala
Garipler başına belasan gala
Veran gala İ brahim'i neyledin?
Her yan ı arayan Ahmet bakmış ki, kardeşi yok. Bir fatiha okuyup
gitmiş. Dönü p size İ brahim'den haber vereyim . . . . . . . . . . . . . . "
Ö rnek: 4
Masal no: 63-Terliklerin Getirdiği Mutluluk
" Padişah sohbet etmek istemiş ama kız, şimdi hemen gitmem
gerek babam bekler, deyip oradan uzaklaşmaya çalışmış. Padişah,
nereye gidiyorsun, bari adını söyle deyince de:
Adı m sarı çiğdem,
Sarmadı miğdem,
Sarsaydı miğdem,
Sarardım şimdiden,
demiş ve kaçıp g itm iş. Zindancı büyük bir merakla o n u n
dönmesin i bekliyormuş . . . . . . . . . . . . . . . . . . . "
Masal anlatı m ı n ı, konuşma dilinin bütün zenginliğiyle renklen­
diren öteki unsurları ise şöyle sıralayabiliriz: Kon uşma dilinde sıkça
ku llanılan ikilemeler, pekiştirme sıfatları, tezlik, sürerl i k, yaklaşma
bildiren fii l ler, ses taklidi sözcükler, deyimler, atasözleri, benzetme­
ler, hayır dualar, beddualar, masal söylemleri.
Şimdi, bu unsurları n kullanım şekil lerini, üstünde çalıştığımız
masal metinlerinde tek tek örnekleriyle gösterelim.
1 - İKİLEMELER
Tan ı m : "Anlatım gücünü arttırmak anlamı pekiştirmek, kavramı
zenginleştirmek a macıyla, aynı sözcüğü n tekrar edi lmesi veya an­
lamları biribirine yakın yahut karşıt olan ya da sesleri b i ri biri n i
86
andıran iki sözcüğün yanyana kullanılmasıdır." (4)
" Dilcilikte .hendiadyoin adını alan ve günlük yaşamda ev bark,
yol yordam, yarım yamalak g i b i sık kullanılan örnekleri, en başta
hatırlanabilecek olan bu ikilemler, çeşitli türleriyle anlatıma güç ka­
zandırma amacına yönelir." (5)
Masal metinlerindeki kullan ı lışlarını gösteren örnekler:
-"tıngır mıngır"
" . . . tıngır mıngır sallar iken ." [Kullanıldıkları masalların nu mara­
ları : 1 , 3, 4, 8, 1 1 , 1 9, 22, 36, 4 3, 46, 47, 49, 50, 55, 56, 6 1 , 62, 63,
67, 77, 8 1 , 82, 83, 84, 86, 89]
- "sağa sola"
" . . . . sağa sola koşturmaya başlamış." [1 ]
. . . . sağa sola dönerek . . . . " [20]
" . . . . sağa sola saçıldı." [68]
-"oğul uşak"
" . . . . oğul uşak yok m uydu . . . . " [ 1 ]
-"düşünüp taşınmak"
"Hepsi düşünüp taşınmışlar . . . . " [1 ]
" . . . . günlerce düşünüp taşınmış . . . . " [1 2]
"Adam düşünüp taşınmış . . . . " [24]
"Annesi de düşünüp taşınarak . . . . " [33]
" . . . . bilge kişiler, düşünmüşler taşınmışlar . . . . " [87]
. . . . kadın, düşü n ü p taşınarak, . . . . " [88]
-"olur biter"
" . . . . onu idam ederiz olur biter demiş . . . . " [ 1 ]
-"olan biten"
" . . . . olan biteni anlatmış." [2 1 , 40]
" . . . . bu olup bitenler karşısında . . . . " [1 O]
. . . . olup biteni anlatmış." [2 3]
. . . . olup biten olaylar .... n [54]
. . . . olanı biteni öğrenince . . . . " [5 7]
. . . . olup bitenlerden habersiz . . . " [ 6 1 ]
. . . . olup bitenleri merak ediyormuş." [61 ]
. . . . olup bitenleri öğrenince . . . . " [65]
.
-"duyduk duymadık"
" Duyduk duymadık demeyin ." [5]
87
-"eşi benzeri"
n
eşi benzeri görülmedik bir . . " [ 1 1 ]
• • • •
. .
-"yalan malan"
" . . . .yalan malan karıncaya vurdum
. . . .
" [32]
-"ağlaya ağlaya"
n
ağlaya ağlaya evine gidip, . . . . " [ 1 ]
••••
-"feryat figan"
n
.feryat figan etmiş . . . n [ 1 ]
. . . .feryat figan ederek, . " [68]
-"gide gide"
" . . . . g ide gide . . . . varmış." [1 , 1 1 , 1 2, 22, 30, 32, 50, 5 1 , 52, 5 7,
64, 86]
•••
.
. . .
-"yatıp kalkmak"
"yiyip içmek"
n
yatır kaldır, yedir içir gözetle
••••
....
•
[1 ]
-"düğün dernek"
"Düğün dernek kurulmuş, . . . " [3, 1 6, 1 9]
" . . . . düğün dernek kurdurarak " [63]
• . . . . düğ Ü n dernekle evlenen . " [88]
.
....
...
-"korka korka"
n
kız korka korka . . • [3]
• • • •
.
.
-"tıka basa"
" . . . . tıka basa bu üzümden yedirmiş . . . • [9]
.
-"ün şan"
" Ü nü şan ı her tarafa yayılan .. " [1 O]
" . . . . ünü şan ı çevre kentlere " [5 7]
.
....
.
-"eşi benzeri"
n · eşi benzeri görülmedik . . n [ 1 ı ]
· :·
.
.
-"kala kala"
" .... küçük oğlana da kala kala . . . " [ 1 1 ]
.
88
-"bir bir"
" . . . . başından geçenleri bir bir anlatmış." (1 1 /1 8 7)
-"sararıp solmak"
" . . . . günden güne sararıp solduğunu gören . . . . " [1 2]
.: .. günden güne sararıp soluyormuş" [40]
-"renk renk"
" . . . . ren k renk ve b üyüleyici. ... " [1 2]
-"doya doya"
" . . . . doya doya su içmişler . . . . " [1 5]
-"yorgun argın"
" .... yorgun argın eve geldiklerinde . . . " [1 8]
.
-"güç bela"
" . . . . kız güç bela evine gelip . . . n [1 8]
-"h ızlı hızlı"
" . . . h ızlı hızlı yürüyüp .... " [22]
-"çalı çırpı"
" Ben çalı çırpı toplamaya .... " [22]
-"aray_a sora"
" . . . . ve araya sora köylerini n . . . " [22]
-"etme eyleme"
" . . . . aman ağam etme eyleme . . . . " [22]
-"ağlayıp sızlamak"
" . . . . diye ağlayıp sızlamışsa da . . . . n [22]
-"etme eyleme"
" . . . . . anneceğim, etme eyleme . . . " [22]
-"araya araya"
" . . . . .-Sonunda araya araya bir çeşme . . . . . . " [2 3]
-"koşa koşa"
89
" Kız koşa koşa g iderken . . . . " [28]
" Koşa koşa n i nenin evine gelip, . . . . . " [40]
" . . . . . ve koşa koşa gidip . . . " [50]
-"düşüne düşüne"
" . . . . düşüne düşüne giderken, . . . . " [29]
-"silip süpürme"
" . . . . . ortalığ ı silip süpürmüş . . . " [30]
.
-"bakmış bakmış"
" . . . . . oğlan bakmış bakmış . . . . . " [30]
-"sara sara"
" . . . . . yumağı sara sara, . . . " [32]
-"eriyip çürüme"
" . . . . eriyip çürüdüğünü gören . . . " [33]
" . . . . hızla eriyip çürümeye başlamış." [ 3 3]
-"doğru dürüst"
" . . . . . doğru d ürüst bir cevap vermiyor . . " [ 3 3]
" . . . . doğru dürüst kim olduğunu . . . " [33]
. .
-"anlata anlata"
" . . . anlata anlata bitirememiş . . . . . " [33, 6 1 ]
-"çalı çırpı"
" ... çalı çırpı toplarlarmış." [34]
. . . . çalı çırpı taşıyan, . . . " [40]
-"üzgün üzgün"
" .... atını üzgü n üzgün sürüyormuş." [34]
-"düşünceli d üşünceli"
"Gün i lerleyince d üşünceli düşünceli, .... " [34]
-"yürüye yürüye"
"Yürüye yürüye bir mezarlığa . . . . " [35]
-"iş güç"
" . . . . hiç iş güç yapmamış." [36]
90
-"sora soruştura"
"Sora soruştura padişahın huzuruna çıkıp, . . . " [ 3 7]
-"bilse bilse"
" . . . . cevabını bilse bilse Sebi bilir . . . . . " [42]
-"ah vah"
ço� ah vah etti . . .. n [42]
n
••••••
-"bağı ra çağıra
" . . . . adam bağıra çağıra gelip, . . . . " [4 3]
öldü diye bağıra çağıra ağlamaya . . . . n [54]
il
•••••
-"sora sora"
"Sonunda sora sora . . . " [ 43]
"Sora sora dünya güzeli n i n sarayına . . . " [50]
" . . . . sora sora padişahın sarayın ı bulmuşlar." [66]
.
-"yat kalk"
" .... yat kalk karına dua et. " [4 3]
-"var git"
" . . . . hadi var git demiş." [44]
-"kap kacak"
" . . . . kabı kacağı saklayıp, . . . " [ 46]
-"bakar bakar"
;
" . . . . bakar bakar ağlarmış. n [49]
-"mal mülk"
" . . . . tüm malını mülkü n ü bırakıp . . . . " [49]
-"araya sora"
"Cadı araya sora . . . " [49]
-"yavaş yavaş"
" Sen yavaş yavaş geledur." [50]
-"arama tarama"
91
..
. . . . bütün gölü aramış taramış . . " [50]
-"süzüle süzüle"
" . . . . süzüle süzüle gelen kuşa, .. . " [50]
.
-"döne döne"
" . . . döne döne gelerek . . . " [52]
-"çatır çatır"
"çatır çatır çatlayarak . . . n [56]
.
.
-"çeki düzen"
" . . . . kahveye bir çeki düzen vermiş" [5 7]
-"çeşit çeşit"
" . . . . . çeşit çeşit takılar . . . " [5 7]
-"araya araya" ·
• . . . . araya araya bir s u kaynağı bulmuş." [59]
.
-"gele gele"
"Adam gele gele onların . . . . " [59]
-"sağ salim"
" . . . . . kızların ı sağ salim görünce, . . " [ 60]
.
-"yedirip içirmek"
" . . . . yedirip içirdikten sonra . . " [62]
.
.
.
-"gele gele"
" . . . . gele gele beş kişi mi geldiniz . . . . . " [64]
-"utana sıkıla"
n
adam, utana sıkıla . . . n [ 66]
••••
-"ev bark"
-"çoluk çocuk"
" . . . . evlenerek, ev bark, çoluk çocuk sahibi olmuş . . . " [67]
.
-"bir bir"
' . . . . . bir bir anlatmış . . . n [ 67]
.
92
-"sal laya sallaya"
" . . . . kuyurğunu sallaya sallaya . . . . " [68)
-"kurnaz kurnaz"
" . . . kurnaz kurnaz planlar h;ızırlıyormuş." [ 68)
-"yüzüne gözüne
" . . . . yüzüne gözüne çarparak . . . . " [68)
-"yüzüm gözüm"
" . . . . .yüzümü gözü mü yaraladı . . . " [68)
-"yalvarıp yakarmak"
" . . . . her ne kadar yalvarıp yakardıysa da . . . . " [68)
-"acı acı"
" . . . . acı acı gülerek . . . . " [68)
-"dağ bayır"
" . . . . birlikte dağ bayır dolaşarak . . . " [69)
" . . . . boşu na dağ bayır dolaşıp . . . . " [69)
-"aç aç"
" . . . aç aç dolaşıyoruz . . . . "[69)
-"toz toprak"
" . . . .toz toprak düşüren kim." [70)
-"yiyip içmek"
" . . . . köylüler, yiyip içtikten son ra . . . . " [7 1 )
"Yiyip içip geziyor, . . . . " [73)
" . . . yiyip içip, tembel tembel yatıyormuş." [88)
. . . . . yemişler içmişler, muratlarına geçmişler." [88)
-"uzun uzun"
" . . . . uzu n uzun düşünüp . . . . . " [73)
-"kat kat"
" . . . . . kat kat elbiseler diktirilmiş." [73)
93
-"dere tepe"
" . . . . dere tepe giderken . . . . " [ 74]
. . . . dere tepe aşarak, köyüne . . . . " [77]
.
-"kan ter"
" Kan ter içinde kalan . . . . " [74]
-"koşa koşa"
" . . . . . koşa koşa gidip . . . . . " [ 74]
-"bağıra bağıra"
" . . . . bağıra bağ ı ra ağlayan . . . . . n [77, 8 1 ]
- " a l ışveriş "
n
a l ı ş verişe göndermiş. n [78]
• • • •
-"karda kışta"
"Karda kışta her işi yapmak . . . . . " [82]
-"ardı arkası"
" . . . . tartışmaların ard ı arkası kesilmezmiş." [85]
-"ağlaya ağ laya "
"Ağlaya ağlaya yollara düşen oğlan . . . " [86]
.
-"tembel tembel "
" . . . . tembel tem bel yatmaktan ve . . . . . . " [88]
-"durup dinlenmek"
"Hiç durup dinlenmeden, . . . . . " [88]
-"katıl a katıla"
" .... katıla katıla g ü lmeye başlamış." [88]
-"aç susuz"
"Kız aç susuz perişan bir halde ... . " [89]
.
2- PEKİŞTİRME SIFATLARI
Pekiştirme sıfatları n ı n ' kullanılış örnekleri;
-"yemyeşi l"
94
" . . . . her yer yemyeşil miş." [6)
. . . . gür ağaçlı, yemyeşil . . . . " [1 7)
" . . . . her taraf yemyeşilken . . . " [22)
-"pırıl pırıl"
" ..... evi pırıl pırıl temizlemiş." [9]
. . . . . pırıl pırıl parlayan . . . " [40)
" . . . . . pırıl pırıl bir su . . . . " [48)
. . . . . beşiğin pırıl pırıl incilerle dolu . . . . " [62)
.
-"koskoca "
n
koskoca padişah . . . . . " [9)
• • • • •
-"güzeller güzel i"
"� .... güzeller güzeli iki kız . . " [1 8)
.
. . . . . güzel ler güzeli Acem şah ı n ı n . . . " [49)
" . . . . . güzeller güzeli bir kızla . . . " [49)
. . . . güzel ler güzeli kızlarını . . . " [62)
" . . . . . güzell e r güzel i bir peri kızı . . . . " [83)
.
-"zengin mi zengin"
• .... zengin mi zengin bir padişah .... " [ 3 1 ]
-"güzel mi güzel"
" . . . güzel mi güzel bir kızın . . . . . " [38)
" . . . . güzel mi güzel bir kızı varmış." [4 1 )
" . . . . . çoban güzel m i güzel . . . . " [87)
-"iyiden iyiye"
" . . . .iyiden iyiye g üzelleşmiş. " [4 7)
" . . . . iyiden iyiye gelişen . . . " [56)
.
-"çok mu çok"
" . . . . . çok m u çok güzel bir kızları varmış." [5 6)
.
-"zeki mi zeki"
" . . . . . çoban zeki mi zeki . . . . " [87)
3- TEZLİK SÜRERLİK YAKlAŞMA BİLDİREN FİİLLER
Tezlik bildiren fii llerin kullanılış örnekleri :
95
-"girer girmez"
n
.içeri girer g irmez . . . n [ 1 6)
. . . . saraya girer girmez . . . . " [3 1 ]
•••
-"gülüvermek"
" . . . . kız g ü l üvermiş. n [1 ]
-"yakıvermek"
" . . . . derisin i yakıver. . . . n [1 ]
-"buluvermek"
" . . . . . sarayın içinde buluvermişler." [1 2)
-"va rır varmaz"
" . . . . çad ırına varır varmaz hemen . . . . . " [3 3)
-"gider gitmez"
" . . . . çadırına gider gitmez de . . . . . " [33)
" ..... o gider gitmez de .... " [ 3 3)
" . . . . o gider gitmez . . . . " [48)
-"ayı lır ayılmaz"
"Ayılır ayılmaz, evdeki hizmetçilere . . . . " [49)
-"oturur oturmaz"
" . . . . . . oğlan da oturur oturmaz . . . . " [50)
-"çıkar çıkmaz"
" . . . . adamlar çıkar çı kmaz kız . . . . " [40)
" . . . . . dışarıya çıkar çıkmaz . . . . . " [5 6)
" . . . . kocası evden çıkar çı kmaz . . . . " [88)
" . . . . . paza r yeri nden çı kar çıkmaz . . . . . . " [90)
-"açar açmaz"
"Açar açmaz da üstlerine . . . . " [70)
-"çözer çözmez"
" . . . . . kendisini çözer çözmez, hızla . . . . . " [75)
-"eği rivermek"
" . . . . bir ara eği riveririm . . . . " [88}
96
-"söyler söylemez"
" . . . . bunları söyler söylemez . . . . . " [90]
-"çı kıvermek"
" . . . ortaya çıkıvermiş. n [90]
Sürerlik ve yaklaşma bildiren fiillerin kullanılış örnekleri:
-"yapadurmak"
" . . . . çıraklık yapadursunlar . . . . n [ 1 1 ]
-"çı kagel mek"
" . . . . . bir dev çıkagelmiş." [3 1 ]
-" uyuya kalmak"
" ... kümbette uyuyakalmış." [35]
" ... üstüne örtüp uyuyakalmış." [4 3]
. . . ağacın altında uyuyakalmış." [89]
.
.
-"gidedurmak"
"Ahmet gidedursun . . . . . " [35]
" Bunlar gidedursunlar . . . . . " [35]
"Onlar orada gidedursunlar . . . . . " [5 1 ]
-"yutayazmak"
" . . . . . . küçük dillerini yutayazmışlar." [1 8]
" . . . . hayretten küçük dilini yutayazmış." [40]
-"tutulayazmak"
" . . . . . neredeyse dili tutulayazmış." [73]
4- SES TAKLİDİ SÖZCÜKLER
Ses taklidi sözcüklerin kullanılış örnekleri :
-"pırr"
pırrr diye uçup gitmiş." [1 ]
n
••• • •
-"tuuu"
"Tuuu utanmaz ... " [1 ]
-"fokur fokur"
" . . . . . fokur fokur kaynayan . . . ." [ 1 8]
97
-"gürül g ürül"
" . . . . gürül gürü l yanan bir .... " ( 1 8]
. . . . . . g ü rül g ü rül akmaya başlamış." (28]
-"zangır zangır"
" . . . .zangır zangır titreyip . . . . " ( 1 9]
-"gak . . . . g u k . . . .
" . . . . gak deyi nce . . . . g u k deyince . . . . . " (1 9 ]
-"çıtır çıtır"
" . . . . . kemiklerinden çıtır çıtır sesler gel iyor. . . . " [20]
-" h oşş "
" . . . . hoşş deme . . . " (2 1 ]
-"ço ço "
" . . . ço ço de . . . " (2 1 ]
-" pisi pisi"
"Gel pisi pi s i d iye . . . . " [2 1 ]
-"çu çu"
" .... çu çu d iyeceksin . . . . n (28]
-"çatır çatır"
" . . . . . . sabır taşı çatır çatır çatlayarak . . .. " (56]
-"tak tak"
" . . . . tak tak diye ses çıkardıkça ... n (59]
-"mışıl m ı ş ı l "
" . . . . mışıl mışıl uyuduğunu görü nce . . . . " (68]
"üürüüüü üürüüüü"
" ... üün.iüüü üürü ü ü ü diye .... " (89/454)
5-- DEYİMLER
" Deyi m : Kendi öz anlamından az çok ayrı bir anlam taşıyan
kl ı ş e leşmiş söz. Tabir. Etekleri zil çalmak. Küplere binmek." (6)
" Her dilde belli bir durumu, bir kavramı, b i r duyguyu dile getir-
98
mek üzere, deyim adını verdiğimiz öğeler kullanılır. Genell i kle bir­
den çok sözcü kten kurulan d eyimler, seyrek olarak da tek b i r
sözc ü ğ ü n ya n a n l a m ı nda k u l l a n ı l masıyla oluşa bi l ir. Tü rkçe'den
örnek verecek olursak gözden düşmek, bindiği dalı kesmek, pişmiş
aşa su katmak, bir baltaya sap olı1ıak, ağzından girip burnu ndan
çı kmak . için binlercesini; tek ögeli olanlar ·için de göz�e, akşamcı,
gedikli, kaşarlanmış gibi deyimleri gösterebiliriz.
Deyi mler -bir başka ulusla olan kü ltü r i lişkileri son unda olan
çevrilme, alınma değilse- bir dili konuşan toplumun dünya görüşünü,
yaşam biçimini, çevre koşullarını, gelenek görenek ve inançlarını,
önem verd i ğ i varl ı k ve kavra m l a rı, kısacası maddi ve m a n evi
kültürü n ü yansıtan, o toplumun düşünce biçimi ni, hatta n ükte ve
buluşlarını ortaya koyan, dilbilim açısından da önemli olan sözlerdir.
Dilci ve halkbi limciler, yaln ızca deyimlerine dayanarak, bir top­
lumun bütün kültürünü inceleyebilir, önemli son uçlar çıkarabilirler."
(7)
Deyimlerin kullanılış örnekleri :
-" İ steyenin bir yüzü kara vermeyenin iki yüzü kara."
" İ steyenin bir yüzü kara vermeyenin iki" yüzü kara diyerek, almış
asayı eline . . . " (1 ]
. .
•
-"Etekleri tutuşmak."
"Etekleri tutuşan kadın evine gelmiş . . . . " (1 ]
-" Başa iş açmak."
"Yine başımıza ne işler açtı . . " [1 ]
.
-"El ayağın çekilmesi ."
" . . . el ayak çekilince, Eşmanip eşek kılığından çıkıp . . . " [ 1 ]
-"Yerin dibine girmek. "
" . . . . padişah utancından yerin dibine giriyormuş." [ 1 ]
-"Gam yemek"
.dünyada gam y e m e zd i m . '' [ 1 ]
-"Zekat keç i s i .
" . . . zekat keç i s i q i b ı t i trt:> v � n: k
99
[1 ]
-" Sızıp kalmak."
" . . . . . sızıp kaldığını gören . . . . " [1 ]
" . . . . uykuya yenilmiş ve sızıp kalmış." [1 O]
-"Başı sıkışmak."
"Başın sıkışınca bunları arkana at .... " [1 ]
" Başın sıkıştığı zaman . . . . " [6]
" Ne zaman başın sıkışırsa . . . . . " [1 O, 1 2, 50]
" . . . . babasının başı çok sıkışmış . . . . " [5 7]
-"B eşik kertme."
" Beşik kertme nişanlın olan .... " [2]
-"Kıvrılıp yatmak."
" Kıvrılıp yattığını görmüş .... " [2]
-"Evde kalmak. "
" . . . . . . eytje kalıp, kocamış çirkin . . . . " [3]
-" Kara sevdaya tutulmak."
" . . . . . . . kara sevdaya tutulduğunu söylemişler." [3]
-"Yataklara d üşmek."
" . . . . . hastalanıp yataklara düşmüş." [4]
-"Teki n olmamak."
" . . . . . hamam tekin olmadığı için .... " [5]
-"Sevinçten deliye dönmek."
"Sevincinden deliye dönen kız . . . . " [5]
-" Ü stüne yürümek."
" . . . . bağırıp üstüne yü rümüş." [6]
- " Bir dediğini iki etmemek. "
" . . . . babası onu n bir dediğini iki etmezmiş." [9]
" . . . . . . bir . dediğini iki etmeyeceğini . . . " [36]
"Haydi bir dediğimi iki etme demiş." [36]
.
-"Aklını başına almak."
aman oğlum aklını başı na al. .. " [9]
.
100
-"Aklını oynatmak."
"Aklını oynatacak gibi olan terzi ...." [9]
-"kuş uçmaz kervan geçmez"
" ... kuş uçmaz kervan geçmez yaylamda ..... " [1 O]
-"Uykuya yenilmek."
"Sızıp kalmak."
" ....... uykuya yenilmiş ve sızıp kalmış." [1 O]
-"Bıyık altından gülmek."
" ... kral bıyık altından gülerek . . . " [1 O]
-"Yola koyulmak."
"Yola koyulan oğlanlar .... " [1 1 ]
"dönmek üzere yola koyu lmuşlar." [ 1 1 )
-"Göz açıp kapayıncaya kadar."
"Arap, göz açıp kapayıncaya kadar oğlanı .... " [1 1 )
-"Ele avuca sığmaz."
" ..... Mehmet ele avuca sığmaz ve . .. " [1 2)
.
-"Helallık istemek."
" . . . . . . helallık isteyerek oradan ayrılmış." [1 2)
-"Kafasını karıştırmak."
"Oğlunun kafasını karıştırmış." [ 1 2)
-"İçine doğmak."
" .... beyin içine doğmuş. n [1 3)
-"gözalıcı ."
" ... ona, gözalıcı bir otağı kurmuş." (1 3)
-"Gönlünü yapmak."
" .... kızın gönlünü yapmış." [1 5)
-"Kara kara düşünmek."
" .... getiremediği için kara kara düşünüyormuş. n [1 6)
• . :.... oturmuş kara kara düşünürken .. " [90)
.
101
..
-"Yollara d üşmek."
" ..... bir kız bulmak için yollara düşmüş." [1 7)
-"Arkadan vurmak"
" ...... beni arl<adan vurup, tahtımdan . . . " [ 1 7)
-"Gözlerine inanamamak."
" ..... kardeşlerini görünce, gözlerine inananamışlar." [ 1 8)
-"Can yoldaşı."
" ..... tek can yoldaşı .... " [1 8)
-"Küçük dilini yutmak."
" .... görünce küçük dillerini yutayazmışlar." [ 1 8)
" .... padişahın karısı hayretten küçük dilini yutayazmış." [40)
. . . .. şaşkınlıktan küçük
dilini yutayazmış." [ 68)
•
-"Başbaşa vermek."
" Başbaşa veren üç kardeş . . .. " [20)
.
-"Akıl erdirmek-erdirememek."
" .... bir türlü akıl erdirememişler." [2 1 )
-"Kapısına dayanmak"
" ... takip ederek kapısına dayanmış .... " [2 1 ]
-"Gökte ararken yerde bulmak."
" .... sizi gökte ararken yerde buldum . . . " [22)
-"Bayram etmek."
" ... yeriz ve bayram ederiz . . .. . " [22)
-"Dilini tutmak."
" . . . . . . . . dilini tutamayan Cake .... " '[22)
-"Dil dökmek."
n
diye, dil dökmeye başlamış . • [22)
• •• •
-" Ö nüne düşmek."
" ... dev anasının önüne düşüp . . ... " [22)
-"Yer demir gök bakır."
102
.... oralarda yer demir gök bakırmış." (24]
-" Kıskıs gülmek."
" . . . . kıskıs gülen cadı ... " (24]
il
içinden kıs kıs gülerek .... n [40]
.
• • • •
-"Yürek yarası."
n
derdinin yürek yarası olduğunu ... . n (33]
•••••
.
-"Yüzsüzlük."
" .... bu yüzsüz kızı da istemem." ( 3 3]
-"Kalp kırmak."
" .... kalbini kırma demiş." ( 3 3]
-" Şaşkınlıktan donakalmak."
"Şaşkınlıktan donakalmış." (33]
" .... bir an şaşkınlıktan donakalmış." (83]
-"Yoldan çıkarmak."
" ..... karısı onu yoldan çıkarmak istemiş .... " (35]
-"Yüz bulamamak."
" .... hiç yüz bulamamış." (35]
..... ama yüz bulamayınca ..... " (48]
-"Göz koymak."
" .... bana göz koydu demiş." (35]
" .... Gülnazik'e göz koyup .... " [48]
.... ve kıza göz koymuş." (5 1 ]
. . . . ağabeyinin karısına göz koyarak . . . . n (52]
" .... yengesine göz koymuş .... " (66]
........ kadına göz koyarak .... " (66]
-"Kanı ısınmak."
" .... çocuğummuş gibi ona kanım ısındı." (36]
-"Kulak asmak."
" ..... yalvarmalarına kulak asmamış .... " (36]
-"Yollara düşmek."
" ...... ülkesinden ayrılıp yollara düşmüş." (36]
1 03
" ..... oğlan da kalkıp yollara düşmüş." (58]
" ..... yollara düşen tilki .... " [74)
"Ağlaya ağlaya yollara düşen . . . . " [86)
-"Can kulağıyla dinlemek."
"Nineyi can kulağıyla dinleyen kız .... " [40)
-"Açıkgözlük"
" . . . . padişahın açıkgöz oğlu . . . . . . " [40)
-"Geleceği görmek."
" . . . . . . onun geleceği gördüğüne inanmış." [42)
-"Yer yerinden oynamak.
" . . .sesi dağlarda yankılanmış, yer yerinden oynamış."[43)
-"Ayağının tozu olmak."
" . . . . padişahın ayağının tozu bile olamazsın . . . . " [43]
-"Anası bacısı olmak."
" . . . . karın, anam bacım olsun .... " [44)
-"Aklı yatmak."
" Buna aklı yatan nine .... " [46]
-"Göz kulak olmak."
" Karımla kızıma göz kulak ol...." [48]
" .... karıma göz kulak ol demiş." (66)
-"Pis pis sırıtmak."
"Adam pis pis sırıtıp ..... " [48]
-"Kötü yola düşmek."
" ...... kızın, kötü yola düştüğünü bildirmiş." (48)
-"Kurda kuşa yem olmak."
" ..... kurda kuşa yem olmamak için . . . " [48]
-"Emirler yağdırmak."
" .... adamlarına emirler yağdırarak.? .. " [49]
-"Gözden kaybolmak"
1 04
...... ve gözden kaybolmuş." [50]
..... kaçıp gözden kaybolmuş." [54]
..... hızla sürüp gözden kaybolmuş. n [61 1
sonra gözden kaybolmuş." [90]
....•
-"Kan temizler.
" .... namusunu ancak kan temizler diyerek ..... " [5 1 ]
-"Sokaklara dökülmek"
" ....... halkını, sevinçten sokaklara dökmüş." [5 3)
-"Oyun oynamak."
" Bize oynadı?jın oyunun hesabını ... " [55)
-"Oyuna gelmek"
" . . . . .yine oyuna geldiklerini anlamışlar." [55)
-"Aklı başından gitmek."
" ...... o?jlanın, aklı başından gitmiş." [5 7)
..... sevinçten aklı başından giden .... " [67)
-"Gönlü düşmek"
" ..... bunlardan birine gönlü düşmüş." [58)
-"Ölenle ölünmez."
"Ne de olsa ölenle ölünmezmiş." [60)
-"Namusu beş paralık olmak."
"Korkarım ki namusumuz beş paralık oldu .... " [ 61 ]
-"Küplere binmek."
" .... kızmış, küplere binmiş .... " (64)
-"Yüz vermemek."
"Kadın yüz vermeyince ... " (66)
.
-"Açgözlülük"
" ..... Musa açgözlülü?jün cezasını çekmiş." [67)
" . . . . . bencil açgözlü birisi. . .. " [83)
-"Acı acı gülmek."
" ... ve acı acı gülerek ..... " [68)
105
-"Aklınla bin yaşa ."
"Hay aklınla bin yaşa .... " [69)
-"Pabucun pahalı olduğunu anlamak. "
" .... pabucun pahalı olduğunu anlayan tilki. . . " [69)
.
-"Gözüne uyku girmemek"
" ... bütün gece gözüne hiç uyku girmeden . .. " [ 70)
-"Dili tutulmak."
" ..... neredeyse dili tutulayazmış ... " [ 7 3)
" ...... Ali'nin dili tutulmuş." [90)
..
-"Caka satmak."
" ....... herkese caka satıyormuş." [73)
-"Burnu büyümek."
"Zamanla burnu da çok büyümüş ... " [73)
.
-"Kan ter içinde kalmak."
"Kan ter içinde kalan tilki. .. " [74)
.
-"Arka çıkmak."
" .... sana arka çıkarı m demiş." [75)
-"Nur yüzlü."
" ...... nur yüzlü bir adam girmiş." [76)
-"Nur topu gibi."
" .... nur topu gibi bir oğlu olsa .... " [77)
-"Canı yan mak."
n
canı yanan til ki . . . . . " [8 1 ]
•••••
-"Canını atmak."
" .... ben de canımı buraya zor attım .. " [8 1 )
.
-"Para peşinde koşmak."
"Para peşinde koşan kötü kalpli ..... " [81 )
-"Mutluluğuna gölge düşmek."'
" ..... ailenin mutluluğuna gölge düşmüş." [82)
106
-"Evinin yolunu tutmak."
" ..... hemen evinin yolunu tutmuş." [83)
il
sevinç içinde evin yolu n u tutmuş. n [89)
• • • • •
-"Gözü doymamak"
"Senin gibi gözü doymayan .... " [83)
-"Elden gitmek."
" ..... inek de elden gitti.. .. " [84)
-"Yerde kalmak."
" .... bir türlü evlenemeyip yerde kalmış." [88)
-"Etekleri zil çalmak."
"Sevinçten etekleri zil çalarak . . . " [88)
.
-"Sabrı taşmak."
" ..... sonunda sabrı taşmış .. . " [88)
.
-"Kasılmak."
" ....daha çoğunu yaparım deyip kasılmış." [88]
-"Elini sıcak sudan soğuk suya sokmamak."
" ..... elini sıcak sudan soğu k suya sokmam .... " [89)
-" Boğaz tokluğuna çalışmak."
" . . . . . boğaz tokluğuna �alışırlarmış." [90)
-".Hor görmek."
" .....Ali'yle annesini hor görür .... " [90)
-"Yol göstermek."
sana yol göstereceğim." [90)
n•••••
-"Kuş sütü eksik olmak."
"sofraları n da kuş sütü eksikmiş." [90)
-"Bir bit yeniği olmak."
" Bu işte bir bit yeniği var ..... " [90)
1 07
6- ATASÖZLERİ
"Az kel i meyle a n latı l mış, halka mal olmuş h ikmetl i söze
·
(atasözü) den i r. Atasözleri an ıatım sanatlarına bürünmüş eski
sözlerdir. Bunlar kısatığı ve sadeli�i içinde bir takım gerçekleri
anlatır, fakat kimin ne zaman söylediği belli olmayan özlü sözlerdir.
Atasözleri, ataları mızın d ünya görüşünü özetleyen genel kurallardır.
Her biri birer hayat ışığı olan bu sözler, yolumuzu aydınlatır. Hayatın
binbir güçlüğü içinde kaldıkça, bir atalarsözü imdadı mıza yetişir,
bize ne yapmamız gerektiğini öğretir. Bu söıler en uzak nesillerin,
daha gençlerine miras bıraktıkları öğütlerle dolu bilgi hazineleridir.
Ağ la mayan çocuğa meme vermezler, kend i d üşen ağlamaz,
serçeden korkan darı ekmez, su bulanmayınca durulmaz gibi." (8)
Atasözlerinin kullanılış örnekleri :
-"Düşenin dostu olmaz." [72]
-"İyilik yap denize at, balık bilmezse halik bilir", "(Halik bilmezse mahluk bilir.)" [78]
-"Ne oldum deme ne olacağım de", "(Ne idim, ne oldum, ne
olacağım.)" [80]
-"Bir deli bir kuyuya taş atar, yedi akıllı çıkaramaz.", "(Kuyuya
bir taş attım, yedi akıllı toplandı çıkaramadı.)" [84]
-"Emeksiz yemek olmaz." [89]
-"Ava giden avlaff ı r . " [90]
-"İnsan kazdığı kuyuya kendisi düşer." [90]
.
7- BENZETMELER
" Söze kuwet ve güzellik vermek için, aralarında benzerlik bulu­
nan i ki şeyden, zayıfın ı kuvvetl isine benzetme; araları n daki ilgi
veya uygunluk bakımından biri ötekinin açıklanmasına yarayacak,
sözü veya yazıyı kuwetlendirmek için, edatlardan faydalanma.
Tilki kadar kurnaz adam, badem gözler gibi." (9)
•
Benzetmelerin kullanılış örnekleri :
-" . . . . . ayın ondördü gibi yakışıklı bir delikanlı . . . . . " [1 ]
"ayın ondördü gibi güzel bir kızın .... " [1 5, 61 ]
-" .... sayısı kum kadar çokmuş." [2]
1 08
... dünyalar kadar güzel bir kızım var. n [3]
-" .... o keçi sakalından utan demiş." [9]
-" ... gök gürlemesine benzeyen bir kahkaha atarak ... "[24]
-" ... .fidan boylu .... " [4 1 ]
-" .... perileri kıskandıracak kadar güzel bir kız ... " [44]
-" . . . sırma gibi saçları, kiraz gibi dudakları, yay gibi kaşları ve ok
gibi kirpikleri olan .... " [49]
-" .... altın saçlı . . . . n [83]
-" ..... gök gürleme·sini andıran bir kahkaha." [90]
-·
8- HAYIR DUALAR-BEDDUALAR
"Türkçe'de kalıp söz niteliği kazanmış bulunan ögeler içinden
bir çoğu aynı zamanda hayır dua örneği oluşturmaktaydı. Toplumun
maddi ve manevi kültürünü, inançlarını ve değer yargılarını yansıtan
hayır dualara da aynı çerçevede, kalıp sözler arasında değinebiliriz.
Ortak dilimizdeki . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Allah utandırmasın, Allah
n a m e r d e m u h ta ç e t m e s i n , A l l a h son g ü rl ü ğ ü versin . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . gibi hayır dualar, büyük çoğunluğuyla, Türkler'in
dini inanışlarından kaynaklanan kalıp sözlerdir.
Anadolu ağızlarında kullanılan beddualar içinde gerçekten sa­
natlı olan, çok değişik ve özgü n tasarımlar yaratan örnekler vardır.
Bu sözleri okur ya da dinlerken, etkili anlatım aracıyla, söyleyenin
duygularının gücü ve yürek yangını yeterince yansıtılmakta, şiir di­
lindeki sanatlarla açıklama biçimlerine başvurulmaktadır.
Beddualar içinde, ad aktarmalarından (metonymie'lerden) ya­
rarlanan aşağıdaki örnekler, ilgi çekicidir kanısındayız:
Beşik dibinde oturmayasın, nenn i demeyesin, . . . . . . . . . , karn ında
görüp de kucağında görmeyesice, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . , beşikte gör eşikte
görme." (1 O)
Kullanılış örnekleri:
-"Yemeden gidesice."
"Ye, yemeden gidesice, şun u da ye de ....... " [1 ]
-"Allah ikinizin de belasını versin .... " [8]
-" Kızım sen bir geyik olasın, dağlara düşesin ve bir i nsanoğ l u
seninle konuşana kadar h e p geyik kalasın .... " [1 6]
1 09
-"Öyle bir derde d üş ki, benim elim değmedikçe iyileşme" [1 8]
-"Ey kardeşim, • başına öyle bir dert gelsin ki, benden başka
kimse onu iyileştiremesin." [2 1 ]
-"İnşallah gidişin olsun da gelişin olmasın." [22]
-" . . . . . devler, tarağı çalanın erkekse kız, kızsa erkek olması için
beddua etmişler .... " [ 3 7]
-"Oh yarabbi, sana binlerce şükür, bu beladan kurtulduk." [59]
-"Kızınız hayırlı uğurlu olsun." [62]
-"Allah rahmet eylesin arkadaşların anne ve babalarına, lanetler
olsun şeytana, okuyanın da an latan ı n da d i n leyenin de anne
babasına Allah rahmet eylesin." [ 6 1 ]
-" ... .lanet olsun ..... " [68]
-"Allah seni eskisinden beter etsin." [85]
-"Allah seni daha iyi etsin ... " [85]
9- MASALLARDA ÇOK KULLANILAN KONUŞMA DİLİ
SÖYLEMLERİ
Kullanılış örnekleri:
-"doğdu boğmaya gelmez."
" .... şimdi ne yapacağız doğdu boğmaya gelmez .... " [1 ]
-" .... git Allah aşkına."
" ...... git Allah aşkı na, hiç eşek konuşur mu .... " [1 ]
-"olacak şey değil"
"Olacak şey değil ya, yine de .... " [1 ]
-"ıngır ıkış yol yokuş."
-"gavurun angarya gitmesi."
" . . . . ıngır ı kış yol yokuş, gavurun angarya gittiği gibi, sarayın
kapısına varmış." [ 1 ]
-"ulan oğlum"
" ... . . anası da, ulan oğlum, ne diyecek .... " [ 1 ]
-"ama n ı n "
" .... amanın, çok güzel giyimli b i r kadı n geliyor ..... " [1 ]
-"ne dedin ne dedin"
"Ne dedin ne dedin, bir daha de bakayım .. .. " [ 1 ]
.
1 10
-"onu ölmüş bil"
" .... yoksa onu ölmüş bil demiş." [1 ]
-"haydi bakalım"
it
haydi bakalım şimdi yen i bir çare düşünün .... n [1 1
••••
"Haydi oğlum ..... " [7]
"Haydi bir dediğini iki etme demiş . . . . " [1 ]
-"emriniz nedir?"
"Padişahım emriniz nedir?" [1 ]
-"eşek sıpası"
"Yine başımıza ne işler açtı bu eşek sıpası" [1 ]
-" . . . . verdim verişim yoktur dönüşüm, varıp gidip düğününüzü
yapın diyerek . . . . . " [1 ]
-"ah be"
"Ah be kızım ... " [1 ]
.
-"amanın"
"Amanın . . . . Aldırdım gitti yetişin ..... " [1 ]
-"bildiğin gibi değil"
n
senin bildiğin gibi değil diye ağlayarak . it [1 1
••••
...
-"bari"
" . . . . bari burada geceleyeyim .. . " [1 ]
.
-"Bunun üzerine"
"Bunun üzerine yanındaki ağaç . . . " [1 ]
"Bunun üzerine lsmail . . .. " [8]
"Bunun üzerine sadrazam .. " [1 4]
"Bunun üzerine padişahın oğlu . . . . " [36]
"Bunun üzerine sultanın . . . " [42]
"Bunun üzerine Hasan . . " [46]
"Bunun üzerine padişah .... " [49]
"Bunun üzerine köse ... " [50]
"Bunun üzerine akıllı kedi. . . " [7 1 ]
"Bunun üzerine tilki de . . " [8 1 ]
..
..
.
..
.
111
-"ne olursun "
" Nine, n e olursun .... " (1 ]
-"aman"
"Aman kızım ... " [1 ]
"Aman oğlum .. " [9]
"Aman ağam . . " [22]
"Aman keşiş .... " [34]
.
.
.
.
.
-"ah . . . yaktın beni "
"Ah kızım, yaktın beni...." [1 ]
-"atının terkisine atmak."
" ... kızı atının terkisine atıp ... " [2]
.
-"bir değil bin sevda ile yanmak. n
"Bir değil bin sevdayla yanmaya başlayan . " [3]
. . .
-"öte yandan"
"Öte yandan şehzadeyle evlenen ... " [3]
"Öte yandan bu ülkede .... " (1 2]
"Öte yandan büyük şehzade . " [31 ]
"Öte yandan aynı ülkede .... " [4 3]
"Öte yandan ağa . " [46]
.
. . .
. .
. .
-"meğer"
" Meğer Eşmanip ... " [1 ]
"Meğer bu tarak .... " [1 5]
"Meğer padişahın oğlunun .. " [5]
"Meğer sandıktaki adam ... " [ 1 7]
"Meğer bu adam ... " (36]
"Meğer sultanın hizmetçisi. .. " [42]
"Meğer bu oğlan .... " [45]
.
.
.
-"sabah ola hayır ola"
" . . . .sabah ola hayır ola deyip ... " [5]
-"bir günün beyliği beyliktir"
"Kız, bir günün beyliği beyliktir deyip ... " [5]
.
.
-"üç zaman sonra"
1 12
"Bundan üç zaman sonra . . . " [5]
-"gel zaman git zaman"
"Gel zaman git zaman çocuklar büyümüşler" [1 2]
"Gel zaman git zaman oğlanlar büyüyüp . . .. " [7]
"Gel zaman git zaman, günün birinde ... .. " (1 O]
"Gel zaman git zaman kız .. . . " ( 1 2]
"Gel zaman git zaman yakışıklı bir delikanlı . . . " [1 7]
"Gel zaman git zaman, zamanlardan bir zaman . . . " [1 8]
"Gel zaman git zaman, mevsimlerden bahar .... " [22]
"Gel zaman git zaman paşanın ... . " (50]
"Gel zaman git zaman bebek büyüyüp . . . " [58]
"Gel zaman git zaman ... . " [73]
"Gel zaman git zaman kral ölünce . .. " (86]
-"günlerden bir gün"
"Günlerden bir gün yine erkenden .... " [9]
"Günlerden bir gün padişahın karısı . . . " [1 6]
"Günlerden bir gün yine bu kasabada .... " (24]
"Günlerden bir gün Hint padişahının" [3 3]
"Günlerden bir gün oğluna kızan . . . " (34]
"Günlerden bir gün hastalanıp . . . " (35]
"Günlerden bir gün uzak diyarlardaki . .. . " [39]
" .... günlerden bir gün padişah . . . . " [39]
"Günlerden bir gün, pullarının her biri. .. " [42]
"Günlerden bir gün deden ... " (42]
"Günlerden bir gün o ülkede ... " (49]
n
günlerden bir gün, o ülkenin . . . " [52]
"Günlerden bir gün kötü kalpli..." (53)
"Günlerden bir gün komşu ülkenin ... " (64]
"Günlerden bir gün keçi. .. " [70]
"Günlerden bir gün oğlan . . . . " [78]
"Günlerden bir gün bu aileden ... " [79]
"Günlerden bir gün köy halkı . . . " (84]
•••••
-"bir koşu getirmek"
" .... bir koşu söylenenleri alıp gelmiş. n (9]
-"zamanın birinde"
"Zamanın birinde, büyük bir şehirde ... " (1 O]
"Zamanın birinde, gür ağaçlı . . . " (1 7]
"Zamanın birinde bir çakalla . . . . " (69)
113
" . . . . zamanın birinde bir ülkenin . . . . " [78]
" . . . . . zamanın biri nde yoksul bir köyde . . . " [90]
.
-"günün birinde"
" . . . . günün birinde, padişah ölmüş." [ 1 0]
"Günün birinde dayısına . . . " [42]
-"nereden gelip nereye gidiyorsun"
" .... nereden gelip nereye gittiğini sormuş." [1 1 ]
-"hele
" ... hele bekle, aradan bir . . . " [1 2]
" . . . hele bir de sen dene . . . " [32]
.
.
..
-"Allah kerim"
" ... gerisine Allah kerim . . . . " [1 2]
.
-"masal bu ya"
" . . . . . . . masal bu ya, açıl demesiyle . . . . . " [ 1 2]
-"fi l a n "
" . . . . öldüreceği filan yokmuş." [1 7]
-"o gün bu gündür."
" ... .işte o gün bu gündür . . . . " [1 7]
-"Zamanlardan bir zaman . . . . . "
" . . . . zamanlardan bir zaman, rahmet olsun . . . " [1 8]
"Zamanlardan bir zamanda bir paşa yaşarmış." [50]
-"Ey başımın belası"
" Ey başımın belası dev . . . . " [1 8]
-"Er doğdum bir doğdum"
"Anamdan er doğdum bir doğdum . . . " [1 9]
.
-"dile benden ne dilersen"
"Dile benden ne dilersen demiş." [3, 1 9,2 3,28,29, 77,88]
-"bir zamanlar"
"Bir �amanlar, bir kızla annesi yaşarmış." [2 1 ]
.
114
-"her ne kadar"
" ...... her ne kadar çalışıp ..... " [22)
" .... kızlar her ne kadar hiç kimse gelmedi. ... " [28)
"Etrafındakiler her ne kadar ..... " [42)
" .... buna her ne kadar karşı ... " [42)
..... her ne kadar buna yanaşmamışsa da ..... " [68)
" ..... her ne kadar yalvarıp yakardıysa da .... " [68)
-"hadi"
" .... hadi sen yat uyu .... " [22)
" . . . hadi oradan .. . " [44]
" .... hadi var git .... " [44)
"Hadi ardan, ben bir evin " [89)
.
. . . .
-"derken"
" .... derken büyük bir saray varmış." [25)
" .... derken yolda yaşlı bir adam . . . " [36)
" .... derken bir .... " [4 3)
"Derken, aradan günler .... " [61 )
" .... derken, yolda bir adama . . . . " [76)
"Derken her tarafi .... " [89)
"Derken birden .... " [89)
.
-" bari "
" .... bari yıkayıp gömelim demişler." [26)
-"vaktiyle"
"Vaktiyle Harran'da oturan ... " [2 7)
-"in misin cin misin?"
" .. .in misin cin misin diye sormuş." [30,48,63, 64)
.. .in misin cin misin sen kimsin?" [32)
.... in misin cin misin sen kimsin diye sormuş .... " [5 7]
"Kimsin nesin, in misin cin misi?" [6 1 )
-"az zaman geçmiş çok zaman geçmiş"
"Aradan az zaman geçmiş çok zaman geçmiş, küçük kız .... " [32)
.
-"yeni baştan"
" .... yeni baştan bir düğün yaparak .... " [34)
-"dönüp size"
1 15
"Dönüp size İbrahim'den başka haber vereyim." [35]
-"ne idiğü belirsiz."
" .... elin ne idiğü belirsiz çocuğunu .... " [35]
-"masal bu ya"
" Masal bu ya, çocuklara döktükleri .... " [36)
-"ne edip edip"
" ..... ne edip edip bu bülbülü ... " [36]
-"ah vah etmek"
" ..... çok ah vah etti ama . .. " [42]
.
-"gel vazgeç"
" .... öğrenmekten gel vazgeç sonra ..... " [42]
-"madem öyle"
"Madem öyle hemen gidip .... " (50/333)
-"İster kes ister as"
" .... ister kes ister as demiş." (66/39 1 )
-"vaktin birinde"
"Vaktin birinde, yoksul bir .. . " [67]
.
-"var git"
" ..... var git de uyu .... " [68]
-"dünyalar g üzeli"
" .... dünyalar güzeli bir kızın .... " [ 68]
-"günden güne"
"Günden güne iyice zayıflıyormuş." [69]
" ...... günden güne semirip gidiyor .... " [69]
.... günden güne erimeye ... " [4 1 ]
-"hay"
" Hay aklınla bin yaşa." [69]
-"behey"
" Behey kendini bilmez .... " [73]
-"ah anacağım"
"Ah anacığım, evine güneşi. . " [77]
.
1 16
-"oğul"
"Oğul seni bana Allah gönderdi." [77]
-"buyur etmek"
'Ev sahipleri onları buyur edip ... " [78]
-"eyvah"
"Eyvah, inek de elden gitti.. .. " [84]
-"ah"
"Ah şu taşlar ... " [85]
-"bir ara"
" .... bir ara hemen eğiriveririm .... " [88]
-"bir de ne görsün"
" ..... uyanmış ki bir de ne görsün ... " [89]
-"çıkmış çıkmasına ya"
" .... çıkmış çıkmasına ya biraz sonra da ... " [89]
Bu örneklerde de görüldüğü gibi bir dil, halkın ağzında en renk­
li, en canlı haliyle en iyi masallarda yaşar. Sözcük dağarcığı zengin­
leşir, yayılır, durmadan durmadan gür bir kaynak gibi çoğalarak yeni
ren klerle, seslerle, devinimlerle, yeni kuşaklara aktarılır.
Dil konusunda, Bedia Akarsu'nun şu saptamaları da bu kanımızı
güçlendirmektedir: "Sözcük dağarcığı, dilde son olarak olmuş bitmiş
bir sayıda değildir. Dilde durmadan yeni sözcük biçimleri kurulur. Bir
dil, halkın ağzında yaşadığı sürece o dilin sözcük dağarcığı
- d urmadan çoğalır, yen i sözcükler yaratılır. n (1 1 )
1 0- TEKERLEMELER VE İŞLEVLERİ
M asal tekerlemesi : " M asal tekerlemesi, masa l ı n başında,
ortasında uygun yerlerde ve sonunda söylenen, yerine göre uzunca
ya da çok kısa (Kimi kez birkaç kelimelik) kal ıplaşmış bir takım
sözlere verilen addır. Bu kalıp sözleri, gerektiği yerde yararlanmak
üzere, masalcı dağarcığında hazı r b u l u ndurur." (1 2) Masalların
çoğunlukla başında ve sonu nda, bazan da ortasında yer alan bu te­
kerlemeler, anlatıma ayrı bir tat vermek ve dinleyenin i l gisi n i
çekmek için, anlatıcının en büyük yardımcısıdır. Bunlar bazan uzun
117
(özellikle baştakiler), bazan da çok kısa olan söz kalıplarıdır. Masalcı
ası l masala başlamadan önce bir takım karışık, şaşırtıcı, akıld ışı
olayları sanki, kendisi yaşamış gibi anlatır ve bir dengine getirip, şu
örnekte görüldüğü gibi, asıl masalın konustına geçiverir:
Örnek:
" Ewel zaman içinde kalbur saman içinde, cinler cirit oynarken
eski hamam içinde. Enteşeden menteşeden, bir karpuzcu çıktı şu
köşeden. Karpuzcudan karpuz aldım, baktım baktı m bakakald ım.
Sonra aldım bıçağı elime, karpuzun içine daldım. Başladım oymaya,
ha oyuyorum, ha oyuyorum, ha oydum, ha oyuyorum, bir türlü sonu­
nu bulamıyorum. En sonunda bir küçük delik yaptım o delikten içeri
dald ı m . Aman efendim neler görüyorum neler . . . . Adıyla sanıyla,
yeşiliyle alıyla Zümrüdüanka dedikleri d u ru p d u rmuyor mu tam
karşımda. Kafdağı'nın üzerinden süzülerek bana doğru geliyor, ge­
liyor ha geliyor derken, tam yanıma inecekken, bir de baktım uzak­
laştı, yeniden uçuşa vardı. O uçarken ben koşarken, ben koşarken o
uçarken, vara vara bir dağa vardık ... Bir ulu dağ ki, aman efendim ne
dağ, ne dağ . . . . Dağ üstünde bir bağ, bağ dibinde bir dağ, daha nice
tepe n ice dağ . Derken derken, bir de baktı m bir değ i rmen,
değirmende var üç merdiven. Merdivenlerden bir tanesi taş, bir ta­
nesi toprak, bir tanesi tahta. Taş merdivenlerden çıktım, tahta mer­
divenlerden indim, toprak merdivenlere basa basa deği rmene gir­
d i m . G i rd i m ki n e göreyi m . . . Değ i rme n c i n i n biri d eğ i rmen
dönderiyor, karısı da oturmuş yün eğiriyor. İ kisinin arasında var bir
kara kedi, aman ne kedi, ne ked i . . . O kedideki gözler, o kedideki
kaşlar, o kedideki burun, o kedideki tüyler ve o tüylerdeki pırıltı.
Öyle bir pırıltı ki, b u rdan bakan ötelerdeki öteyi, Çini maçi n i
görüyor. Kara kedinin boynunda da bir kocaman b e n var. Aman
efendim o nasıl bir ben ben ki ne ben O bene baktıktan son ra,
artık ne değirmenciyi gördüm, ne karısını gördüm, ne ona baktım ne
buna, çıktım çardağa, taş attım çaylağa, sonra da aldım benl i kediyi,
düştüm yollara. Yollarda tozu dumana kattım, kedinin de ensesine
bir tokat attım, başladı miyavlamaya, öyle bir m iyavladı öyle bir
miyavladı ki, cümle alemi başına topladı. Kadın erkek, çoluk çocuk
her biri başıma bir taş attı, tümü bir ağ ızdan bağrıştı, korkudan
şaşırdım, Kafdağı'ndan aşırdım. Göründü dağlar, üzümlü bağlar. O
bağlara varalım, dağa taşa konalım, hemen şimdi şuracıkta duyul­
madık, işitilmedik güzelce bir masal kuralım .... " (1 3)
Bir masal başlangıç tekerlemesi olan bu tekerlemeyi, a nlatım
...
1 18
yönünden canlı ve ilginç kılan Qaşlıca ögeler, şöyle saptanabilir:
Yinelemeler:
içinden, içinden, içinden-3
karpuz, karpuz-2
baktım, baktım-2
ha oyuyorum, ha oyuyorum-2
neler, neler-2
geliyor, geliyor-2
o uçarken, o uçarken-2
ben koşarken, ben koşarken-2
vara, vara-2
ne, ne-2
dağ, dağ-2
nice, nice-2
bağ, bağ-2
dağ, dağ, dağ, dağ, dağ-5
derken, derken-2
bir tanesi, bir tanesi, bir tanesi-3
merdivenlerden, merdivenlerden-2
basa, basa-2
kedi, kedi, kedi-3
kedideki, kedideki, kedideki, kedideki-4
o, o, o, o, o-5
ben, ben, ben, ben, ben-5
ne, ne, ne, ne-4
gördüm, gördüm-2
miyavladı, miyavladı-2
Uyaklar:
enteşeden-menteşeden-köşeden
aldım-bakakaldım-daldım
oyuyorum-bulamıyorum
adıyla-sanıyla-yeşiliyle-al ıyla
derken-inecekken
uçarken-koşarken
bağ-dağ
derken-değirmen-merdiven
çıktım-indim-indim-girdim
döndürüyor-eğiriyor
çardağa-çaylağa-yollara
1 19
çıktım-attım-kattım-attım
miyavladı-topladı-attı
şaşırdım-aşırd ı m
dağlar-bağlar
varalım-konalım-kuralım
Olağanüstülükler:
-Eski hamamda cinlerin cirit oynaması .
-Karpuzun içinde, Zümrüdüanka'nın durması.
-Karpuzun içinde çıkılan yolculuğun, bir dağda sonuçlanması.
- K a ra ked i n i n tüyleri n i n parı l tı s ı n d a n , Ç i n ' i n maçi n i n
görülmesi.
-Ensesine vurulan kedinin, cümle alemi başına toplaması.
-Masal kahramanının korkudan Kafdağı'nı aşması.
Bu tekerlemede yer alan toplam sözcük sayısı: 3 1 4
Yinelenen sözcü k sayısı : 61
Kendi içlerinde uyaklanan sözcük sayısı: 44
; Olağanüstü olay sayısı: 6
Bu sayısal veriler, tekerlemedeki anlatımın neden bu kadar
renkli ve canlı olduğunu, yeterince açıklıyor sanırız.
Örnek: 2
"Bir varmış b i r yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman
içinde, o zaman idi ki bitten binek, pireden yedek, çavdardan kal­
kan, çöpten kargı olurmuş. Bu hal ile düştüm yola, vara vara vardım
bir Çamlıbel'e. Çamlıbel'de çamur dizde, yetmiş karga beni görünce
hep bir a 9 ızdan, gelen ağamız giden ağamız demezler mi? Armudu
taşlayalım, dibinde kışlayalım, uzun sözden birisi, ala tavşan derisi,
müsaade ederseniz masala başlayalım." [5 3]
"Bir varmış bir yokmuş" veya "evvel zaman içinde kalbur saman
içinde" d iye başlayan bu tekerlemeler, masal olaylarının geçtikleri
zam a n ı n b i r " b i l i n meyen zaman" old u ğ u n u ve çok eskilere
dayandığını anlatması bakımından işlevseldir. Ayrıca, yine baştan
söylenen bu tür tekerlemeler masalın gerçek olmadığı, eğlendirmek,
ders vermek amacıyla uydurulduğu konusunda, dinleyenleri uyarmak
işlevini de amaçlar.
Sonunda söylenenlerin işlevi ise, herş�yin olumlu masal kahra1 20
manlarının gönlünce sonuçlanıp, mutlu sona varıldığını belirtmek ve
din leyenlere de iyimserlik, umut aşılayıp, "İyilerin iyilik, kötülerin
kötülük bulacağı" i letisini vermektir. Bu nedenle de çoğu zaman,
özetleyici tek bir cümleden oluşur. "Onlar ermiş muradına, biz
çıkalım kerevetine" gibi. Bazan da anlatıcı, masalın sonunda anla­
tan, dinleyen ve söyleyen arası nda paylaşılmak üzere gökten üç
elma düştüğünü varsayar. Ayrıca kendisinin de orada bulunarak, bu
olaylara tanık olduğunu belirtir. Örneğin: "Bu masalı anlatan da o
düğünde oynaya oynaya, bugüne kadar gelmiş." [64]
Bu üç elmanın hepsini bir söz oyun uyla kendisine ayıran
anlatıclıır da vardır. Örneğin: " Kı rk gün kırk gece düğün ettiler.
Geçen gün ben de uğradım. Bana da üç elma verdiler. Birini bana,
birini Bölükbaşı'nın Yılmaz'a (Bu masalı anlatanın kendi adıdır), biri­
ni masalı söyleyene." [1 ]
Bazı masallarda ise istenen bu üç elma, "28-Küçük Kardeş"
masalının sonuç tekerlemesinde olduğu gibi, yerini "kuru üzüm"e
bırakır. "Masalımız gitti şambayata, bir tabak kuru üzüm gele bu ce­
maata . "
Zaman zaman masalın ortasında yer alan v e kahramanların
" Derelerden sel gibi, tepelerden yel gibi" geçtiklerini veya "Az gidip
uz gidip dere tepe düz gittik"lerini belirten tekerlemeler ise masal
olaylarının geçtiği o uzun zamanları kısaltmak içindir. Örneğin� "Az
gidip uz giden, dere tepe d üz giden oğlan, sonunda bilmediği bir
ülkeye varmış." [41 ]
Bazı masalların sonu da "Onlara 1<ömür, bize uzun ömür" diye
biter [1 3,45) . Anlatıcının araya girip "ölenle ölünmez" gibi, kendi
görüşlerini söyleyerek, dinleyenleri yönlendirdiği de olur [60) .
Çok bilinen bir masal kuşu olan "Anka" da bazı anlatıcıların
ağzında "Havva Kuşu" gibi, değişik isimler alır [28].
Hemen hemen bütün mascfllar, anlatıcının masal kahramanını
tanımlamasıyla başlar. Zaman zaman da anlatım, çelişkiler üstüne
oturtularak, dinleyicinin kafasında sorular oluşturur. Örneğin, masal
kahramanının sarayda oturabilecek olağanüstü bir gücü olduğu
halde, karnının aç olması veya geçim sıkıntısı çekmesi ve bu gücünü
niçin bu yolda kullanmadığı gibi [36].
Masallardaki padişahları n ve öteki güçlerin masal kah raman­
larına "Dile benden de dilersen" dediği zaman, aldığı "sağlığınız"
yanıtı da güzel bir söyleyiş biçimi olarak, günümüze kadar gelmiştir
ve aynı işlevini sürdürmektedi r.
1 21
l>
MASALLARIN DİLİN ÖGRETİLMESİ VE G ELİŞTİRİLMESİ BAKl­
MINDAN ÖNEMİ
Bir insana anadilini; anlatımı ikilemeler, benzetmeler, uyaklar,
deyimler, atasözleri vb. gibi konuşma dilinin bütün i ncelikleriyle
zenginleştirilmiş masallardan daha iyi, sözlü veya yazılı hangi ede­
biyat ürünü öğretebilir ki?
Bu konuda değerli halkbilimci Pertev Naili Boratav'ın şu belirle­
mesi ne kadar yerindedir: "Çocuğa anadilinin, bir işçi elindeki alet
gibi nasıl kullanıldığını ilk öğreten, ona bu dilin türlü hünerlerini;
kıvraklığı nı, zenginliğini, inceliğini ilk gösteren, kişiye kendi dilini
konuşmayan lardan uzaklaştırıcı, onu kon uşanlara yakınlaştırıcı duy­
guyu -ninnilerin, tekerlemelerin, tü rküleri n yanıbaşında, ama her­
halde onlardan daha geniş ölçüde- ilk aşılayan masallardır." (1 4)
Bu duru m, "Anaokulları Kılavuzu"nda da şu cümleyle belirlen­
miştir: "Masallar çocuğu anadili bakımından geliştirir kelime hazine­
sini zenginleştirir, hayal gücünü arttırır." (1 5)
Deyimler, atasözleri, bir dilin psikolojik yüzü, kültü rel tarihidir.
Bir yabancı dil öğrenirken, o dili konuşan toplumun yarattığı deyim­
lerle karşılaştığımızda nasıl da şaşırır kalırız, çünkü sözcük sözcük
çevirdiğimizde ortaya, konuyla hiç ilg isi olmayan ve i l k bakışta
saçma sapan bir anlam çıkar. Ancak o deyim i n anlamını bilirsek,
metin içindeki işlevini de anlayabiliriz. Bir yabancı dili öğrenirken
de önce o dilde yazılmış masal kitaplarını okuyarak yola çıkmak,
hem o dili bize daha çok sevdirecek hem de daha kolay öğretecektir
önerisi, fazla ayrıksı bir öneri olmasa gerek. Bu öneriyi yaşanmış
olan şu deneyim güçlendirecektir kanısındayız:
Almanca'dan Türkçe'ye çeviri çalışmaları yaparken, üstünde
çalışılacak metin olarak Franz Eppert'i n " Klei ne Deutsche Proza"
(Stuttgart 1 970) kitabından şu iki parçayı seçmiştim:
1 - "Marchen: Der Bauer und der Teufel"
2- " Legenden : Die Wegwarte"
(Çiftçi ile Şeytan Masalı ile Yolgözleyen Efsanesi):
Her i ki parçada da daha ilk paragraflarda olaya ilgi d uymak,
onu kavramak ve çözmek, bütün sıkıcı gramer kura llarını aşarak
anlatının esprisine ulaşmak, bana büyük bir keyif vermiş ve kitabı
zorlanmadan çevirirken, bu arada ister istemez gramer kurallarını da
öğrenmiştim. (Burada, çoğu efsane ve masal motiflerinin, dünya
uluslarında ortak olmasının da büyük rolü olduğu, gözardı edilmeme­
lidir elbette).
1 22
Mustafa Firengiz "Türkçe Eğiti m ve, Öğretiminde Önemli Dört
İlke" başlıklı yazısında bu ilkeleri şöyle belirliyor:
" 1 - Türkçe Eğitim ve Öğretiminde Kanunilik Yahut Devletimizin
Temel Felsefesine Uygunluk İlkesi .
2- Türkçe Eğitim ve Öğretiminde Amaç-Araç İlişkisine Dikkat
3- Türkçe Eğitim ve Öğretiminde Etkileşme İlkesi
4- Türkçe Eğitim ve Öğretiminde Motivasyonu Sağlama İlkesi"
(1 6)
Dil öğreti minde masalları bu i l keler açısından tek tek ele
alalım.
1 - Halkımızın yüzyılard ı r süregelen yaşam deneyimleri n i n,
süzülmüş kültürünün, duygu ve düşün dünyasının, düş gücünün
yaratısı olarak ortaya çıkan masallar "Genel ahlak ve adaba aykı rı
amaçlar" gütmezler. Her masal metninin sonunda verilen iletilere
bakıldığında bunu açıkça görebiliriz. Yine bu iletilere bakıldığında
"Herkesi n kanun önü nde eşit olduğu prensi bine aykırı a maç'"
gütmediklerini de görürüz. Tam tersine iyiden, doğrudan, haklıdan
yana tavır alırlar ve insanların eşitliği doğrultusunda mesaj verirler.
" Dini ve milli değerlerimizi aşağılayıcı ve kötüleyici amaç ve ifade"
taşımazlar. Tam tersine yüceltirler. Zaman zaman bu değerlere
eleştirel bir yergi yoluyla yaklaştıkları görülürse de bu tutum sonuçta
yine de bu değerleri korumak ve yüceltmek içindir.
2- "Türkçe derslerinin genel amaçları öncelikle öğrencileri okur,
dinler, anlar, konuşur, yazar hale getirmektir. Bunlara ilave Qlarak
Türk d i l i n i n i ncelikleri ni bilir, uygular, Türk dilini sever, Türk
kültürünü benimser, kelime hazinesi ve düşünceleri gelişmiş kişileri
yetiştirmek"tir.
Bu amaçlardan önce dinleme eylemini ele alalım: " Küçük bir
çocuk onsekiz aylık olduğunda yaklaşık elli farklı kelime ile iletişim
kurar. Dört yaş dolaylarında ise ikibin farklı kelimenin üzerinde keli­
me üretebilir ve bundan çok daha fazla sayıda kelimeyi anlayabilir."
(1 7) Öyleyse çocuk dört yaşında kendi düzeyinde anlatılacakları ra­
hatlikla dinleyip anlayacak bir durumda demektir. Bıkmadan, dikkat­
le ve zaman zaman da çeşitli sorularla katılarak dinlediği anlatıların
başında ise masal gelir. Bazan, ilgisini çeken bir masalı günlerce ye­
niden yeniden anlattırı p dinlediği olur. Bu dinleme eyleminde
öylesine ilgili ve dikkatlidir ki, anlatıcı farkında olmadan anlatısında
küçük bir değişiklik yapsa hemen onu düzeltir ve ilk duyduğu şekilde
anlatılmasını ister. Bu, aynı masalı günlerce yeniden dinleme konu123
suna, şu yaşanılmış örnek gösterilebilir: Üç buçuk yaşındaki oğlum
benden, yaklaşık bir hafta boyunca, "Masal masal meliki, oğlu kızı
oniki, masal başın ı bağlamış, döne döne ağlamış, derken de derken
bir Keloğlan varmış" tekerlemesiyle başlayan bir Keloğlan masalını
anlatmamı istemişti . Daha önce anlattığımı söyleyince da "olsun,
sen yine onu anlat" diyor ve sözcükleri hiç kaçırmadan dinlemeye
çalışıyord u . Öyleyse d i n leme ed i m i n i n gelişmesi n e masal ların
katkısı yadsınamaz.
Bu uzun dinlemelerin ardından da doğal olarak, eğer çocuğun
biyolojik-fizyolojik bir sorunu yoksa öğrendiklerini yineleme, anlat­
ma gelecektir. " Küçük bir çocuğun yen i öğrendiği bir kelimeyi, gün
boyunca durmadan yinelemesinin, onu dinleyen kadar çocuk için de
sıkıcı olduğunu düşünebiliriz. Oysa durum hiç de öyle değildir.
Çocuk için, öğrendiği bir kelimeyi yüzlerce kez yinelemek büyük bir
haz ve övünç kaynağıdır.
Çocuğun öğrendiği her yeni kelime ya da cümleyi kullamada
ustalaşma konusunda attığı her adım, onun içsel olara k doyum
sağlamasına da neden olmaktadır." ( 1 8) Özellikle zengin bir iç
ahenge sahip olan, eğlenceli tekerleme söylemleri çocuğa dilini sev­
dirmesinin yanısıra alışılmadık sözcükleri bile d üzgün söyleyebilme
yeteneği kazandıracaktır.
Çocuklardaki, bu duyduğu masalları yineleyerek anlatma, gide­
rek yerin i yen i masallar yaratıp anlatmaya bıra kacaktır ki, bu da
çocuğ u n düş g ü c ü n ü harekete geçi rmesi o n u yaratıcı kı l ması
bakımından, önemli bir olgudur. Bütün bu aşamalardan sonra, oku­
mayı öğrenen çocuğun en büyük keyiflerinden birisi de artık o çok
sevdiği masallara u laşmak için, bir aracıya rica etmek, zaman
zaman da " Ş i m d i olmaz çok işim var, belki sonra " gibi geri
çevrilmelerle karşılaşmak zorunda kalmadan, onları kolayca okuya­
bilmesi olacaktır. Bir masal kitabının kapağını açmak, onu yeni düş
dünyalarına götürmek için yeterli olacaktır. (Ya l n ız ü l kemizde ne
yazık ki, çocukların bu kitaplara kolayca ulaşabilme veya edinebilme
olanakları nın sağlan ması, hala ortada önemli bir sorun olarak dur­
maktadır).
Okuma a lışkanlığını böylesine besleyen masalların, sonuçta o
tadı alan kişiyi yazmaya da yöneltmesini beklemek doğaldır. Din­
leyen, okuyan, biriktiren, sözcü k hazinesi zenginleşmiş, düşün ve
düş gücü gelişmiş bir insanın son aşamada varacağı yer artık yaz­
maktır.
124
Öyleyse bilinçle kullanıldıkları zaman masalların, çocuklara dil
öğretiminde dinleme, anlama, konuşma okuma, yazma amaçlarına
ulaşmada ne denli önemli bir araç oldukları ortadadır.
3-4- Bütün bu edinimler gerçekleşirken "Etkileşme İ l kesi"de
gerçekleşiyor demektir. Şöyle ki :
Dinleme-okuma > etkilenme
Kon uşma-yazma > etkileme
Bu etkilenme ve etkileme yol uyla gerçekleştirilen etkileşme ilke­
si aynı zamanda "Motivasyonu Sağlama İlkesi"ni de içermektedir.
Çocuk masallar aracılığıyla, farkında olmadan bu dört edinime moti­
ve olmaktadır. Yani bir başka deyişle dil öğretimindeki bu dört temel
amaca ulaşmakta masallar, önemli motivasyon araçlarından birisini
oluşturmaktadırlar.
Masallar aracılığıyla anadilinin tadına varmış ve onu iyi kullan­
ma becerisi n i edi n miş bazı iyi hatipler giderek bu edi n imleri R i
konuşma tarzlarında, bazı iyi yazarlar d a biraz sonraki örneklerde
görüleceği gibi yazdıkları edebi eserlerinde yansıtmışlardır.
Masalları n, i nsa n ı n a nadi l i n i n tadına varması konusu ndaki
işlevi üzerine Mehmet H. Doğan'ın şu belirlemesi ilgiye değer:
" Masal herşeyden önce, bir dil tadıdır, gündelik kullanım dilinden
öte, yüzyılların içinden süzüle-durula gelen bir dil tadıdır bu. Onun
içindir ki, bir masalın tadına ancak, yazıldığı dilde varı labilir, tıpkı
şiirler gibi.
Masalların herşeyden önce bir dil tadı olduğu, masal anlat­
manın belli bir ustalık gerektirişinden belli. Herkes masal anlatamaz
ya da herkesin anlattığ ı masal, aynı keyifle dinlenemez. Masal
anlatıcılara 'masalcı' denişi de bundan. İnsanlar dillerinin tadını ilk
kez bu masal a na l a r ı n d a n a l ı r, yaşa m l a rı n ı n d a h a son raki
dönemlerindeyse şairlerden." (1 9)
Masallar d i l öğreniminde sağladıkları kolaylıkların d ışı nda,
çocuklarda kompozisyon yazımı için iyi bir gizilgüç oluşturur, edebi
zevki geliştirirler. Başta masallar olmak üzere, halk edebiyatın ı n bi­
timsiz kaynağından yararlanmasını bilenler, giderek edebi ve artis­
tik bir anlatıma ulaşıp, ölümsüz eserler yaratabilirler.
Örneğin; Prof. Dr. Niyazi Akı, Karaosmanoğlu'nun dilini bes­
leyen ve zenginleştiren unsurlar arasında, halk edebiyatından gelen­
leri şöyle sıralamaktadır: " Karaosmanoğlu'nun dilini besleyen ve
1 25
zenginleştiren unsurlar arasında şunlara rastlamak mümkündür:
a- Atasözleri
b- Halk deyimleri
c- Masal dili
d- Argo
e- Mahalli şive
f- Halk edebiyatından gelen unsurlar
g- Tekke ve tasawuf edebiyatından gelenler." (20)
Bu konuda Tah i r Alangu da Behçet N ecati g i l ' i n şunları
söylediğini belirtir: " Ben iki evin arasında büyüdüm. Anneannemin
birinci evi, babamın ikinci evi. İlk anamı iki yaşında kaybettim. An­
neannem beni masallarla büyüttü. Ben Üç Turunçlar'ı, Billur Köşk'leri,
Muradına Ermeyen Dilber'leri hep ninemden dinledim. Ben farkında
olmadan, masallar içime sinmiş. Bunu ancak otuzu ndan son ra
anladım . " (21 )
Başta masallar ve efsaneler olmak üzere, bu halk edebiyatı kay­
naklarından yararlanarak ölümsüz eserler yaratan yazarlarımızın
başında Yaşar Kemal gelir. Yaşar Kemal'in anlatımında sık sık sözcük
ve sözcük öbeği yinelemeleri görürüz. Kendisi, bu anlatıma türkü,
destan, efsane ve masallarımızdan yola çıkarak ulaştığını şöyle belir­
tir: "Epope ütüne çok düşündüm. Epopenin hala yaşandığı, kırıntıları
bile olsa da b i r d ünyada doğd u m . Ben i m ustalarım, ben i m
toprağımın sözlü edebiyatıdır." (22)
"Onaltı ya da onyedi yaşlarımda folklor derlemelerine başladım.
İlk kitabım Ağıtlar da bir derleme kitabıdır. Bir de tekerlemeler, des­
tanlar, masallar derledim.
Ben profesyonel destancılar geleneğinden geliyorum . Home­
ros'u sevmem, Stendhal'a büyük hayranlık duymam boşuna değildir.
Gençliğimde en sevdiğim yazar Stendhal'dı. Belki de o ekmeğini ya­
zarak kazanmıyordu Balzac gibi. Ama o herkesten daha çok profe­
syonel eski destancılar soyundandı." (23)
Yaşar Kemal bu kaynaklardan yalnızca yararlanmamış, ayrıca
kendisi de bu kaynaklara katkıda bulunmuştur. Bu konuda da şunları
söyler: "Onyedi yaşlarındaydım bir köyde kalabalık bir köylü toplu­
luğuna, eski bir destan anlatıyordum, birden bir köylü sözümü kesti,
sen dedi, yanlış söylüyorsun . Adamla tartışmaya başladık, öz olarak
doğrusunu ben söylüyordum, onun daha önce duydukları, aynı des­
tan uydurmaydı. Tartışmyı ben kazandım. Benim anlattığımın, des1 26
tanın özü olduğuna o kadar inanmıştım ki, tartışmayı yitirmemin bir
olanağı yoktu . Uzun bir süre sonra, benim anlatış biçimimi genç bir
Toroslu ozandan duyduğumda, hiç şaşırmadım. Bu böyleydi. Şim�i
destan, bu yönde gel işecekti, başka bir yaratıcıyı, ustasını bulun­
cuya kadar." (24)
Yaşa r Kemal, çocukların bu h a l k edebiyatı kayn a ğ ı n ı n
ürün leriyle yetiştiri lmeleri n i n önemini d e şöyle belirler: " B izim
köyde, çocu klar da i nsand ı . Bizi çok şeylerde, büyü klerden
ayırmıyorlardı. Büyük destancıları, bizler de büyüklerle birlikte sa­
bahlara kadar dinliyorduk." (25)
Aşağıda verilen örnekler, Yaşar Kemal'in efsane ve masallar­
dan, a n l atım ve kon u olarak nasıl ya ra rlan d ı ğ ı n ı göstermesi
bakımından ilgiye değer kanısındayız.
Örnek: l
Ağ rıdağı Efsanesi 'nde Sofi G ü l bahar'a şöyle seslenir: "Ol maz
güzelim dedi, olmaz sultanım. Bir can için değer mi? Sofi senin dille­
ri ne kurban olsun, güzel konuşan ballar akan. Sofi senin saçlarına
kurban olsun, sırma tel . Sofi senin gözlerine kurban olsun, ceren
bakışlım. Sofi senin boylarına ku rban olsu n suna boy. Sofi senin
yü reğ ine kurban olsun, Leyla sevda . Hem de bir ateş harmanı.
Herşeyin bir çaresi var, bu aşkın sonu yok. Sofi senin çaresizliğine
kurban olsun . Senin- için böylesi daha iyi . Sofi senin umupuzluğuna
kurban olsun." (26)
Bu ve aşağ ıda veril ecek öteki örnek parçalarda, masal
anlatımındaki sözcük ve sözcük öbeklerinin yinelenmesi, benzetme­
ler, hareket, akıcılık, şiirsel lik, olağanüstü l ü k ve konuşma dilinin
öteki özellikleri açıkça görülmektedir. Şöyle ki :
Yi nelemeler:
olmaz x 2
Sofi senin x 7
kurban olsun x 7
Benzetmeler:
saç . . . . . . . . . . . . . . . . . . sırma
göz . . . . . . . . . . . . . . . . . . ceren
boy . . . . . . . . . . . . . . . . . suna
yürek . . . . . . . . . . . . . . Leyla sevda, ateş harmanı
Örnek: 2
"Üç kere seslendim, üç kere ulu dağ sesime karşılık verdi. Som
1 27
kırmızı, som mavi, som sarı açmış çiçeklerin, som yeşilin üstüne
balkıyan, dağı n doruğundaki yıldız harmanının altına diz çöktüm.
Dağın sırtına, karlı yü reğine diz çöktüm . Büyü k sevdalara yüreğini
açmış dağın ayd ı n l ığ ına, ışığına diz çöktü m . Ulaşılmaz öfkenin
türküsünü söyledim. Karanlık bulutun altına, başımı döndüren korku­
nun içine diz çöktüm. Uçsuz bucaksız, dağdan akan bir ulu yalım se­
linin üstüne diz çöktüm . Üç kere seslendi m dağa, üç kere seslendim
bin yıllık sevda toprağının kulağına. Çoban dedim, çoban, nerdesin?
Çoban geldi karşıma dik•ldi.
Ve çoban beyin kızına aşıktı. Kız da çobana aşıktı ." (2 7)
Yi nelemeler:
üç kere x 2
som x 4
dağın x 3
diz çöktüm x 5
üç kere seslendim x 3
aşıktı x 2
Kişileştirme:
- Sese karşılık veren dağ
- Dağın karlı yüreği
- Bahar toprağının yüreği
- Sevda toprağının kulağı
- Büyük sevdalara yüreğini açan dağ
Örnek: 3
"Ulu Taşbaş alt yan ı, elleri, ayakları, gövdesi taşa kesmiş deli­
kanlıya yaklaşıyor, nedir senin bu halin diye soruyor. O da başına
geleni anlatıyor. Diyor ki, bir büyücü sevdiğime aşık oldu . Beni bu
hale getirip sevdiğime elimden aldı .
Ulu Memet . . . . . . . elini görünmezlere uzatıp Cen net'ten bir nar
çubuğu koparıyor.
Nar çubuğuyla üç kere taş bedene vuruyor. Birden gövde
çözülüyor. İnsan bedeni oluyor, et oluyor." (28)
Masallardaki, fii lleri n hakim olduğu eylemsel a nlatım, bu
parçada açıkça görülür. Şöyle ki:
1 28
Cümle sayısı: 8
fiil sayısı: 1 O
yaklaşıyor- 1
soruyor-2
anlatıyor-3
oldu-4
aldı-5
koparıyor-6
vuruyor-7
çözülüyor-8
oluyor-9
oluyor-1 0
Otağanüstülükler:
Delikanlının alt yanının, elleri, ayakları ve gövdesinin taşa
kesmesi .
- Onu bu hale bir büyücünün getirmesi.
- Ulu Memet'in, Cennet'ten bir nar çubuğu koparması.
- Nar çub.u ğuyla üç kez taş bedene vurunca, bedenin çözülüp et
olması .
Anlatı m ında masal lardan yararlanan, ülkemizin yüzakı, çok
değerli bir başka yazarımız da Sait Faik Abasıyanık'tır.
Sait Faik zaten, "gözleri" hep çocuk kalmış bir "çocuk-insan",
dolayısıyla da bir çocuk yazardır. Böyle olunca, onun ince duyarlıklar
yüklü anlatımında, masalımsı ögelerin bulunması da çok doğaldır.
Onun bu çocuk kalmış yönü n ü en g üzel, ölümünün birinci yıl
dönümünde 1 5.05 . 1 955 tarihinde "Vatan Gazetesi"nde yayınlanan,
Fazıl H üsnü Dağlarca'nın "Ağıt" "Şiirindeki şu dizeler betimler:
"Ölmüş Sait
Deniz mavisinden erken
Ölmüş annesini öperken
Ölmüş eli ayağı uzak
Camların üstü buğu
Ölmüş çocuklar izin vermeden
Yüzünde sarışın çocukluğu."
Sait Faik'in anlatımındaki masalımsı ögelerden örnekler:
Örnek: 1
"Su içmeye gelen bir tavşan, bir yılan, bir karatavuk, bir tilki,
bir keklik, Polenezköy'den şerefimize kaçıp gelmiş bir keçi ile altal-
ta, üstüste oynaşıyoruz. Panço Panço diye bağırınca yılan da keçi de
keklik de tavşan da oldukları yerde alçıdanmış gibi donup kal ıyorlar,
bembeyaz kesiliyorlar. Hemen keskin bir bıçak çıkarıp ce�imden ki­
minin kulağını, kiminin kanadının altını kesiyorum: Kan a kınca ha­
reket başlıyor. Beni bırakıp Panço'ya koşuyorlar .
..
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Top getirmiş, futbol topu . Ben kaleciyi m . Yılan d a kaleci .
Ötekiler yaprakların üzerine yatmış, gü neşin içinde oynuyorla r.
Yı1anla ben, top kalemize girerken ya na Çeki l i p seyrediyoruz.
Mızıkçılık ediyoruz." (29)
Yinelemeler:
bir x 6
de (dahi) x 4
kiminin x 2
top x 2
kaleci x 2
oynuyorlar x 2
Olağanüstül ükler:
Tavşan, ti lki, yılan, karatavuk, kekl ikle altalta ü stüste
oynaşma.
Panço Panço deyince yılanın, keçinin, kekliğin, tavşan in ol­
dukları yerde alçıdanmış gibi donakalmaları, bembeyaz kesilmeleri
Kan akınca, yeniden canlanmaları . (Kan akıtılınca sihirin bo­
zulması, yaygın bir masal motifidir).
•
Örnek: 2
"Dönüp bakmak istedim. Belki de çok istediğim için baka­
madım. Olabilir. Gökten bir kuş hişt hişt ederek geçmiştir. Arkamdan
yılan, tosbağa, bir kirpi geçmiştir. Bir böcek vardır belki hiş hi şt
diyen .
Belki bir kuştu r. Belki tosbağadır. Belki de kirpidir. Belki de yakın
denizden seslenen bir balık, bir canavardır. Karabataktır. M ihalaki
kuşudur.
Birdenbire önümde bir adamla bir kadın gördüm. Kalpazankaya
yolunu sordular. Üstü ndesi niz ded i m . Sanki yol hareket etti .
Yürümediler. İki adımda benden uzaklaştılar. n (30)
Yinelemeler:
geçmiştir x 2
hişt x 4
1 30
belki x 4
bir x 5
Fiil sa yısı : 6
gördüm-1
sordular-2
�(:fıı'n�3
q me � : �
\
t_ı 1 \
-fiat�et etti-4
yürümediler-5
uzaklaştı lar-6
. _ ,
.·
,,
1,
,
\ 1\
. •
i
.
ııı_s'a gü nlerden bir gün, · 'd�niz � � arında gezi, nirken, sandal. . büyük bir korkuyla bırakıp kaçarf 'balıkçılar görm q . Ne oluyor­
laıini
�
sunuz diye sorunca balıkçılara, aman demiş balıkçılar, elaman, ela­
man bu canava�dan. Sandalımızı kJrdı, arkadaşfanmızı parçalad ı .
1
Hepsinden köttisü, balık tutamaz orduk, : �çlıktan kınlı'rız.
İ sa, yal ı n ayak başı kabak, dü1g'e r balıkları ıl ı n yüzlercesinin
kaynaştığı denize doğru y ürürı:'µ ş En k p cam,a nını, uzun ·parmaklı el­
leriyle tutup sudan Çıkarmış. ; ı.�i elinin , bct$parmağı arasında sımsıkı
tutmuş, eğilmiş kulağına bir şeY,er söylem i ş.
O gün bu gündür, dülger balığı, denizlerin pek dehşetli, fakat
huyu pek uysal, pek zavallı bir yaratığıdır." (3 1 )
Masal söylemleri:
- Günlerden bir gün
Yalın ayak başı kabak
•
.
Yi nelemeler:
balıkçılar x 3
elaman x 2
Fiil sayısı : 1 1
görmüş-1
demişler-2
kırdı-3
parçaladı-4
kırı l ı rız-5
olduk-6
yürümüş-7
çıkarmış-8
tutmuş-9
eğilmiş-1 O
131
söylemiş-1 1
Olağanüstülükler:
-Dülger balığı adlı canavar sandallan kırar, balıkçıları parçalar.
- İsa uzun parmaklarıyla bunların en büyüğünü tutup, denizden
çıkarır.
- İsa balıkla konuşur.
- Canavar balık, bu konuşmadan sonra uysallaşır.
Örnek: 4
"Kiminle anlaştınız ded i m, sizinle ded i . Ne zaman dedim.
Güldü, kuş anlattı dedi. Ferahlayıverdim. Kuş anlattı ise herhalde iyi
şeyler anlatmıştır. Kuşlar kötü şey anlatır mı?
Kapı açıldı . Ağaç girdi. Ağacın arkasından kuş girecek diye
bekledim, girmedi. Ama bulut girdi.
Ağacı yerinden söküp balkon kapısından fırlattım . Dumanla
bulut da onun arkasından kendi kendilerine gittiler." (32)
Yinelemeler:
dedim x 2
dedi x 2
anlattı x 2
şey x 2
girdi x 2
Fiil sayısı: 1 5
dedim-1
dedi-2
dedim-3
güldü-4
anlattı-5
dedi-6
ferahlayıverdim-7
anlattı-8
açıldı-9
gird i-1 0
bekledim-1 1
girmedi-1 2
gird i-1 3
fırlattım-1 4
gittiler-1 5
Ola�an üstü lükler:
- Kuşun anlatması .
- A�acı n içeri girmesi .
- Bulutun içeri girmesi .
- Dumanla bulutun kendiliklerinden çıkıp gitmeleri .
Bunlardan başka, 1 982 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi, Kolom­
biyalı ü n l ü yazar Gabriel Garcia Marq uez de kendisiyle yapılan bir
söyleşide, çocukken teyzelerinden pek çok masal ve ola�anüstü olay
d i n led i � i n i b e l i rtmiş ve s ı k s ı k " Ü s l u b u n u n , teyzeleri n i n a n ­
lattıklarıyla biçimlendi�lni vurgulam ıştır?" (33)
Latife Teki n ' i n d i l anlatım öze l l i � i de yi n e bu ba� l a m d a
de�erlendiri lebil i r. (Özellikle " Sevgili Arsız Ölüm"de) .
Ça�daş yazarların masallardan böylesine yara rlanmaları kon u ­
sunda Pertev N a i l i Boratav şöyle söyler: "Masalları yalnız bir hareket
noktası, bir atlama tahtası olarak a l ı p, onun geleneklerine -üslup,
dil, l<onu ba�larına- esir kalmadan, o n u ta klit etmeden, tam bir
özgürlükle ve masalı duyguda da düşüncede de aşarak, ça�ımıza ge­
tirerek yepyen i yapıtlar ya ra tma yol u n u ça�daş yaza rı n h a l k
masalı ndan en önemli yararlanma yöntemi sayarım . Vaktiyle Reşat
N u ri Güntekin'in Kızılcık Dalları roman ı n ı bu niteli kte özg ür bir ya­
ratma yöntemine örnek olarak göstermi şti m . " (34) Boratav bu
sözlerini ayrıca şu örneklerle d e pekişti ri r: "Aziz Nesin'in masallara
özgü üslup ve teknikten yara rlanara k masal ların satir -sosyal yergi­
deki aracılı�ını ben imseyerek yazdı�ı h ikayeler (Memleketin Birinde
Hopti ri nam, vb. kitaplarda) bugüne kadar bu yoldaki denemelerin en
başarılısıdır. Bu çı�ırı i l k açanlar arası nda Refik Halit gösterilebilir.
Onun Ay Pe inde ve Memleket Hikayeleri adları altında toplan mış
h ikayeleri içinde bu tip anlatıya örnekler vardır." (35) Cahit Sıtkı Ta­
ra ncı, o hepi m izin çok iyi �ildi�i ve severek okudu�u "Abbas"
öykü s ü n ü ve . yine ayn ı a d l ı "Ab b a s " ş i i r i n i , çoc u kl u � u n d a
büyüka nnesinden d i n ledi�i, ola�anüstü "Ara p" kahrama n ı n ı n a d ı
Abbas o l a n bir masaldan esin lenerek yazmıştır. "Abbas" öyküsü n ü n
girişinde b u n u şöyle belirtir: "Çocukken büyükannemden dinledi�im
masallardan biri aklımda kaldı�ına göre şöyleydi:" (36)
Edebiyatı mızda " masal babası" olara k ta n ı n a n Eflatun Cem
G üney ise �endisine özgü bir masal dili ve an latımı oluşturmuş ve
yayın ladı�ı halk masa l larını bu biçem içinde kaleme alarak, sanki
Ş
yeni başta n yartmıştır. Bu an latım biçiminde öylesine do�al ve
başarılıdır ki, " Masallar" adlı kitabına yazdı�ı önsöz bile bir tekerle­
me havası içindedir.
1 33
ffi
$9�Q�l��,;�"�a;'
Ömeğin: "Bizim d e bir masal dünya ız v�f; '.uçsuz, ,bı,ıqıksız bir
pel{�i�)n ı ,d a iç ine
dünya bu . K eJ,og ı �n·ı d,� iç_i n�.,�lırt
alır, dev anasını c'ta;' seni ' ·Cıe ıçi1e· 1aM> b'enl ere; gene ele oir fındık
�.l> u ğ,1.m� 1 sığ ar, ,y�-�ı qür;ıyaya , s ığn)�· �tt�pi şu nı.� s at, PY,{1ya ş�n ı ·bir
�örıy·p , �ol�ha>'.i� ' ctrYe� dem}r. �ati�� ���ir a s�' }io!�, çfüŞSe):u�; .���f
yo,ı gi��rsinii - � �ca�.
bir. �9�1 g'�e�,iz�·,
d
,ı.� ıe,
:�epeler��"
��!�n, \��,reıe,r 1�ry,
ı�_isi
sumbu l _ derleyı , so�� � .su��fı w1e�� tı .d �ha
ın
X9r1Jl�rşan!,;
H�ır
�
,. s!ıı . Vay ne. IT),a şalı�r, n e
atın� . bırı�re�. bır t� ndır ba�ı n a 9otu,reyı'1'
m a saırar va r' ör� ;' ma� s.:
i�l;ıe�� tm� d ı �
u
z
. . B , . Qr:9P.�l�ç, , y,uk.�rı.�.� . sö ü �<:iilerı f,bµ q�_ğ�rli_ ya�e1.r.la.n,J1, d i l
anla�ıwıe1rı�: r9�V ş �r����' öta,J !J n �yrJ�nn� YPrıı sı ��. · �$��Q� ll.:d.a
l>PY.4� ö'����i n�ı!,ya ı:MJa nd ık.�rn�•n 1�çıkaı92şt�rwe�te �ur. . :, , ,ı
iyi ki, -mas.afljtr ,var , ve: ı iyi ki 1 Re1at Nuri Güntekln;i Ref;t.k: : Haltt
Ka ra.y; ıÇehjt . Sıtk�:..Tır,anc.ı, Efl�tun ; Cem: �üney; ;.Aıiız ':<Nesin/ Yaşar
Kemal; Sait. -falk; ı Betwet Ne�tigif, , latife Tekin1 , GabrieJ Garcia, Mar­
��z ve daha nice:y.azarlar, bu zengin masa l kaynağmd an yararlan­
maooJ bilmişler.
�epe . ��,\ ,_a!�r �yia
�i
.�{P.r �9Yll
·�et 9ibi�g��e,rWh
-��ri�ı�r,_,
�
.�,
k.e�.me?!,�,
�-���-''��r (,f):
_
·
. .
��
,
. .
1 34
1 6-
M ustafa F i reDg iz, "Tü rkçe Eğitim ve Öğretiminde Ön�_m l i Dört İ l ke",
Türk Dilinin Oğretimi Toplantısı 1 - 3 Ekim 1 986, Ankara Univ. Eğiti m Bil.
Fak. Yay., Ank. 1 988, s.92
1 7- Tanju q_ürkan "Çocuğun Dil Gelişim ve Eğitimi'"!_de Ailenin Rol ü ", Türk
P i l i n i n 'Oğretimi Toplantısı 1 - 3 Ekim 1 986, Ank. Univ. Eğt. Bil. Fak. Yay.,
Ank. 1 988, s. 30.
1 8- Tanju G ürkan a.g.e., s.28
.
1 9- Meh met H . Doğan, Yazıdan Bakmak, Adan:ı Yay.,. lst. 1 99 31. s . 1 3 7 .
20- N iyazi �kı, Yakup Kadri Karaosmanoğlu - insan· Eser F ikir Uslup, lstanbul
Matb., lst. 1 960, s.2 30
2 1 - T a h i r Alangu, Necati g i l ' i n Şiirlerind� Masal Teri m leri ve M otifleri,
Türkiye Folkloru El Kitabı, Ada m Yay., lst. 1 983, s.283
22- Yaşar. Kemal, Yaşar Kemal Kend i '"! i Anlatıyor Ala i n Boşquet ' n i n Yaşar
Kemal'le Konuşmaları, Toros Yay., lst. 1 993, s. 1 4 7
23- Yaşar Kemal, a.g.e., s . 1 0 7, 1 1 O
24 - Yaşar Kemal, a.g.e., s.91
25- Yaşar Kemal, a.g.e., s.48
.
26- Yaşar Kemal, Ağrıdağı Efsanesi, Toros Yay., lst. 1 990, s.56
2 7- Yaşar Kemal, a.g.e., s. 1 02
.
28- Yaşar Kemal, Yer Demir Gök Bakır, Toros Yay., lst. 1 992, s . 1 98
29- S a it F a i k Abasıya_n ı k, Seçme H i kayeler, Alemdağda Var Bir Yı lan, M i l l i
E ğ i t i m Bası mevi, lst. 1 9 72, s . 1 7 6
3 0 - Abasıyanık, a.g.e., H işt H işt, s. 1 79-1 80
3 1 - Abasıya n ı k, a.g.e., Dü lger Bal ığının Ölümü, s. 1 84
32- Abasıyan ı k, a.g.e., Yılan Uykusu, s . 1 92.
3 3 - Ga briel Garda Marquez'in Yeni Romanı "Aşk ve Öbür Cinler", Cumhu, riyet Kitap, 9 .5 . 1 994, Sayı 224, s . 2
34- Pertev N aili Boratav, Az Gittik U z G ittik, Bilgi Yay. Ank. 1 969, s .240
35- Boratav, a.g.e., s.422
36- Cahit Kavcar, a.g .e., s . 2 1 7
3 7- Eflatun Cem Güney, Masallar, Kültür Bakanlığı Yay., Ank. 1 992, s . I X
1 35
iV. BÖLÜM
•
•
MASAL METiNLERi VE
iLETi DiZiNLERi
•
•
•
•
(MESAJ·INDEX)
•
t- ·ot.AGA1'10sro
- 'MAS:ALtAR
.
.
'.
j?
ı '
t;
;J ;·
a- CİN�PEJd. M�SAq.ARI
'l
· 1.ıi EŞMANiP
·
' M�;�ıı� dtaehd;gt · yer
qirl�nen kdynağlri cidı
itiı.- : sı
ı
Aiy6rl-sandılcli'
Yılmaz Gütkan
.'..
Mesleği Çi�çi
'"Masal'. kimden din l dfğl
)
. ,
' ·
r ' ·i ) ' ' '
,·;
e
1
Aifrctmnddn
'
Evvef evvel ' i ken deve te ltal iken�· : si'nek 1 berber ik�h,
tosba ğ a kulakları ç rrı laya s ı c a ·ölçeı<ç r �i ken; tren'
tıngır m ı h'�Jtr s� l l a r
babam dilştü : b e ş kte'n ,
�
afn ı n ı ·y ardı' eşit<t ri, · a na m ·kapfi l maŞöyi, ' b'abam da 1<apb
meşeyi, ' bana da gosferôiler ' ka pir'rın ar'ditıdakt " kö'Ş eyt. . .
,Z� rf)�ri,n bi;ri tt de #k r, kltn1s �siz, ar\)51 - bir: sı � ı f çobali ı
beşi�ihl
babarhın
i
ik�n�
i
.ğ
.
,('
.
varmış. Suf)un kafisındah 'başka �frti-Sesl yökh'luş._ ' H iç ç9cuktarı
da �irr1�·rrı ı $. Ço ban ·sicalc biF g U nd e; :s)�' ı rıarı'ni · güderken b�r
eŞe_k' . yav rU.\ariı1Ş° v--e· sıp � s·r ' � � §a foia'. kbşturma y a ' 'baştarı:u Ş .
'
Buhu gören ço b anın' ka r l�ı bak mış b�kmtŞ ve '"Ey Attafı ı , bari
bize d_e 'Ş �. eŞe�1 :sıpası 9,fb i bir evt� t ver"' 'd� rf:'_I Ş'. .
c� er z ama�'. ,9i � za�ao� bu ��a ;k(JbuJ blun rn�ş ve ' ka � ı n ha­
.
F � n u _.9 e l\nce, ·?�.' bir ,���� sı p��· 'ttoğ_u rmuş. Bu �u
��leJ�_ ��r;nış,1
;
._
. ı .i
• •
.. •
•
�-
r .
r
J
'
.·•
--
•
m
' I
��f! �Qç a._ , )\ifa � A l �a h , ş ı m,dı n� yapaca� ız, do g d u
b o �m�y�,' ' geiı;n�z;' � izi � P.i � l h ımı �m y�i_ı � _buyrnuş s ür� !� m
b u:n u sı ğ ı ra d�mi,ŞJ�� ve ,S, !��x.ı' sd�üye .�/�c.t k fh ış ı.� �· '�e,rken �r�­
d,�� gü.IJ.�� r,jyr��, ,yıllar g��rri i ş ve . bu 9 � , bir a<;f 'k9yrnak şerek�.!�· . ��i:?�ı eş��- -�or�a� ,Y�-�-1�11l �1 ,a lrp a��: ·s�pf. , koys��i, . �ü,yüye
f;J�ren
büyüye e ş e k olacak, o da o maz, en iyısı Eşm a n ı p 1föya h m
demişler v e bundan böyle, çocuklarının a d ı Eşmanip o l m uş.
Aradan yıllar geçmiş ve Eşmanip okul çağına g e lmiş. Bir g�ce
1 39
anasına "Aha" diye seslenmiş. Bunu duyan kadı n sağına solu­
na bakıp kendisine kimin seslendiği n i ararken, Eşmanip yine
"Ana, babama söyle beni okula göndersin" demiş. Bunu duyan
kad ı n şaşkı n l ı k içinde, koşa koşa kocas ı n a g i d i p, "Aman
sorma bizim eşek oğlan konuştu" deyince, adam da ona, "Git
Al lah aşkı na eşek hiç kon uşur lTI U ? " demiş. Kad ı n yine
üsteleyi p, " Evet konuştu, okula g itmek istiyor" d iyer�k,
kocasını hocaya göndermiş. Olacak şey değil ya yine de gidip
bir kon uşayım diyen adam, medreseye giderek hocaya, "Hoca
hoca, sorma bizim eşek konuşup okumak istediğini söyledi ne
dersin" demiş. H oca da "Getir onu şuraya bağla, ben nasıl
olsa çocuklara ders veriyorum, o da dinlesin, öğrenebilirse
okumayı öğrensin" demiş.
Bunun üzerine adam, ertesi günü Eşmanip'i getirip boy­
nuna da bir torba takarak medresenin dir:eğine bağlayıvermiş.
Akşama kadar çocuklar okumuş o da dinlemiş. Akşam olunta
da yine a h ı ra bağlam ışlar. Böyle yıl la r geçm iş ve Eşmanip
yirmi yaşına gelmiş. bir gün yine anasına seslenip "Ana, ba­
bama söyle beni padişahın kızıyla evlendirsin " demiş. Anası
da her ne kadar "Oğlum sen delirdin mi" demişse de o yine
ısrar etmiş ve sonunda da kadın kocasına gidip, "Sorma bizim
Eşmanip yine konuştu, babama söyle bana padişahın kız l n ı
alsın diyor" demiş. Adam, "Aman hanım, sen ne d iyorsun, biz
kim padişah kim " deyince de kadın, "Ne yapalım, hadi sen
sığırını güt, ben varıp bir yol isteyeyim bakalım, isteyenin bir
yüzü kara vermeyenin i ki yüzü" diyerek, a l m ış asayı eline,
ıngır ı kış, yol yokuş, gavurun angarya g ittiği gibi, sarayın
kapısı na varm ış. Kapıcılar onu dilenci san ı p, koltu ğ u n u n
altına b i r ekmek sıkıştırarak, kimsin, necisin, niye geldi n de­
meden geri çevirmişler. Akşam olunca. kadı n kocasına olanları
anlatmış ama adam, "Eh ne yapalım, hak var hayırlısı var"
demiş ve yatıp uyum uş. Yatsı zamanı Eşmanip'e yem vermek
üzere kadı n a h ı ra gidince, o "Ana padişah ne dedi" diye
sorm uş. Anası da "Ulan oğl u m ne d iyecek, kapıya bile
1 40
yanaştırmadılar. Dilenci san ı p, koltuğumun altına bir ekmek
sı kıştırı p geri dönderd iler" dem iş. Bunun üzerine Eşmanip,
"Ana iyi d i n le, sa bah erkenden kal k, odadaki dolabı aç,
içinde bir kat elbise ile bir kese altın bulacaksın, elbiseyi giy,
keseyi cebine koy, saraya git, önüne çıkan kapıcıya bir altın
ver ve padişahın yanına kadar çık" demiş. Sabah koca�ı sığır
gütmeye gidince, kadı n da Eşmanip'in dedikleri n i yaparak,
saraya varmış. Daha ka pıya yaklaşırken onu gören kapıcılar
birbi rlerine, "Am a n ı n çok g üzel giyi m l i bir kad ı n geliyor
acaba bir vezir karısı m ı " d iye sorm uşlar. Yaklaşan kadın,
daha onlar birşey sormadan hemen çıkarıp avuçlarına birer
altın sıkıştı rmış. Onlar da " B uyur hatun geç geç" demişler.
Öteki kapıcıya, beriki kapıcıya derken, birine çift m i verd i
fazla m ı verdiyse artık h e r neyse, tam padişahın kapısına
vardığında altını bitmiş. Kapıcı onu içeriye almak istemeyin­
ce tartışmaya başlamışlar içeriden bu sesleri duyan padişah,
"Orada neler oluyor" diye sormuş. Kapıcı, "Bir hatun gelmiş,
sizinle görüşmek istiyor" deyince de "Bırak gelsin" demiş ve
kadın içeri girince ona ne istediğini sormuş. Kadı n da, " Efen­
dim, Allahın emi, peygam berin kavli ile ben kızınızı oğl u m
Eşmanip'e istemeye geld i m " demiş. B u n u n üzerine padişah,
"Ne dedin ne dedin bir dah� d e bakayım, kızım ı o eşek
sıpasına mı istiyorsun" d iye g ü rlem iş. Fakat, tüm memleket
halkı, padişa h ı n, kızı m o l u rsa onu ilk isteyenine vereceği m
diye b i r söz verdiğini biliyorlarmış. Kadın padişaha bu sözünü
hatı rlatı nca, çaresiz kal a n padişah, "Sen bu gün git, ben
yarına kadar bir düşüneyim, sana bir haber veririm" demiş ve
kadı n ı gönderi r göndermez de vezi ri n i vüzerasın ı Çağ ı rı p,
" Benim bu sözü m ü biliyord u n uz, siz de hiç oğul uşak yok
m uydu da şimdiye kadar gelip istemediniz. İşte görüyorsunuz,
kızım ı isteye isteye bir sığı r çobanı, eşek oğluna istedi, şimdi
ben ne yapacağım, haydi bakalım bam. bir akıl verin" demiş.
Hepsi düşünmüş taşınm ışlar ve içlerinden birisi, " Padişahım,
şu sarayın önündeki büyük dağın yüzünden, sabahları gün
ışığı saraya bir saat geç vuruyor. Eğer Eşmanip bu dağı yerin141
d e r)
k a l d ı rı rs a
k ı z ı ve re l i m .
N a s ı l olsa kald ı r a m ayacağ ı na
g ö r e . b i z d e o n u i d a m ederiz olu r b i te r " d e m i ş ve orada b u l u ­
n ;l n . fı� rf.€� df;!. b..Y
fikri p e 9 e nro i ş
.
• . . -. ,
Ert�si g i..i n ü sa r��� 9flerı �şı:f:lanip'.in �n�ı:na, padişah bu
şartı m söyle�p, ':Kı rk · g ün içinde oğlun b u dağı kald ı.nr�a
kal d ı rı.r· yokş� .onu ; Qlr,nüş. : b W .· dem iş.- Etekleri tut�ş�n �aqın
ev i n e g e l m i � ı v�·� ç�r:estıijok: i�jnde ;günJ�ri saym aya başt" m ış..
Bir, -beş, oı;ı derken otuzçtokuıuncu ..gü n gel m i ş ve ka d ı n son
,
d efa a hıra i n e rek, el i !'ld�ki yemi Eşnıanip'e verip; "Y� yem e�
den g i de s i c;e, ş u n u d a .ye de sabah leyin . .nasıl ols� sen, de
öJe,cek.sin biz (:i e'' d e m iş. Bunu qı.ı:yan Eşmanip, ne l er Ç>kiuğunu
sorunca, kadın da padişahın şa rtı n ı söyl e m i ş ve yarı n so n gün
hepimiz ö l eceğiz. d i ye re k �ğlamaya başlam ı ş.. . .An asın ı t�sel.li
ed e n Eşman ip, "An a sen . hiç üzülme, sabah k a l k saraya g i t ve
padişaha, emriniz ye r i n e g e lm i ş t i r padişahım d e g erisi ne de
ka rı şm a " d em i ş .
M eğer Eşm a n i p; eşe k ş ek li n de dünyaya gel m i ş .bir c i n
padişahıymış·. Gece o l u nca b ütün ci nl e r i toplayıp, "Şu d ağ ı·
buradan ka ldı rın • ve d eni z i n birine ada yapıverin" .d emiş ve
dağ hemen yo kolmuş. Ertesi sabah, pa d işa hı n sarayına g ü ne ş,
·
her za m a n ki nden erken doğ m uş. Şaşı ra n pad işah -hemen pen­
cereye koşup
dağ ı n yerinde .o l m a d ı ğ ı n ı g ö r ü n ce; be kç i ler e
neler old uğunu s orm u ş ama,, h e p si de " B iz birşey gö rm edik
d em i şl e r . B i r a z s o n r a Eş m a n i p i n a n as ı g e l i p ka p ıya
d a ya n ı n ca da padişah yine ona, K a d ı n ş i m d i g it, üç g ü n
sonra gel" d e m iş v e yine vezi rleri n i b aşı n a toplayıp, " O l a nları
gö rdü n ü z, h a yd i bakalım şimdi yen i bir çare düşünün" demiş.
İ ç ler in de n birisi, " Padişa h ı m, bu da ğ ın ye rin e, içinde her türlü
"
'
"
meyvesi butunan ba hçe l i bir saray ya pa rs a kızı vere l i m . Şi m d i
k ı ş , zem heri,
meyveli a.ğ acı nerede bulacak, nasıl olsa yapa­
maz biz d e ' bu defa ondan k u rtu l u r uz " d em iş . D i ğ e r l e ri de
bunu uygun bulmu şlar.
Ü ç g ü n sonra y i n e gelen kad ı n� " Padişa h ı m e m riniz ned i r"
d eyince, padişah da o na , " Bak kad ı n , b u d a ğ ı k a ld ı rd ı n ı z
1 42
ta m a m , neyle ka l d ı rd ıysa n ı z ka l d ı rd ı n ız a m a, ş i m d i b u raya
ben i m sa rayı mdan daha g üzel b i r saray ve bahçem g i b i de b i r
bah çe yaparsanız, kızı m ı veriri m . Kırk g ü n içinde bu dedikle­
ri m i gerç�kleştiremezsE;!niz ölü rs ü n uz" · demiŞ. B u n l a rı d uyan
kad i ri , "Yine başı m ıza ne işler aÇtl bu eŞek s ı pası " · diye ağ laya
ağ1aya evi ne gidip, ' o l a n l a rı k'ôca s ı n a a ıi l a, tm ı ş ve b i r11 kte
otuzdoklız günü sayıp ö gece; son defa 'eşe.ğe: yem vermek ! Ç in'
a h ı ra inm işler. Kad ı n yi ne yem i uzatıp, "Ye yemede n g i'd esi­
ce, n a s ı l olsa sa bah hepim izi ö l d ü rteceksi n " deyi n c·e sıpa,
"Ana pad işah ne dedi" d iye sorm uş. Kadı n d ıı ona padiŞa h ı n
i stE!di kleriıı.'i a n latm iş. ·Eşmanip, "Sen h i ç üzü l m e ana, sabah
kalk, içerdekl dolabi aç, o rada b i r' altı n tepsiyle bir altı n tabak
va r, içinde çata lı b ı ç a ğ ı d a h a z ı r . Git padiŞa h ı n o dediği
yerde, İsted iği bahçeyi b u lacaksın, o radan b i raz meyve top l a
ve padişaha götür" demiş. Kad ı n gidip yatm ış. Eşek de cinleri­
n i toplayıp ' onlard a n pad işah ın istediği gibi b i r bahçe l i saray
yapm a ları nı istemiş. C i n ler yok olmuş. Hemen isteneni ye rine
getfrrn işler. Sabah uya n a n he rkes b u g üzel bahçeye v e
içi n d eki sa raya hayra n l ı kla bakm aya başlam ışlar. Öte ya n1
dan, uya nan kadın da Eşm a n i p ' i n dediklerini yap ı p, altın ta­
b a kl a tepsiyi a l a ra k sa rayın b a h çesi n e m eyve to p l a m aya
gitmiş. Ama, padişa h ı n ya n ı n a varmadan, bu g üzel sarayı bir
dolaşay ı m baka l ı m n ası l b i r saray m ı ş ' d iyerek içeri gi r m iş .
Girmiş ama, girdiği kapıyı bul u p da çıkana kadar ikindi vakti
o l m uş . He men koş u p b i raz m eyve to playarak p a d i şa h a
götürmüş v e "Buyurun pad işa h ı m b u e m ri n izi de yeri ne g eti r­
dik" demiş. Çaresiz kal a n padişah da " Git kadın tamam, ver­
dim verişim, yoktur dönüşü m , vanp g idip düğün ü n üzü yapın"
d iyerek, üzüntü içinde a rkas ı n ı dön ü p yürümüş.
Oğlan ta rafı, k ı rk gün kı rk gece d üğ ü n yapı p padişa h ı n
kızı n ı g e l i n a l a ra k, geti ri p ke n d i sa rayl a rı n a otu rtm u ş l a r .
Eşeği de getirip sa ray m e rd ive n in i n d i reğine bağ l a m ı şl a r .
Akşam o l u p d a herkes evi ne d ağ ı l ı nca kız, " Babam b e n i b i r
eşeğe verd i " d iye a ğ l a m aya başıa·m ı Ş . G e c e ya r ı s ı o l u p
1 43
orta l ı ktan el ayak çeki li nce, Eşmanip_ eşek kılığından çıkıp,
ayı n ondörd ü gibi yakışı klı bir delikanlı olmuş. Gördükleri ne
inanamaya n kız, acaba bunlar hayal mi gerçek mi derken
Eşm a n i p ona, "Sen hiç üzü l ü p a ğ l a m a, aslında ben bir
insa n ı m, a m a eşek kılığında d ü nyaya geld i m . Şu anda
gördüğün gibi yine insan oldum" demiş.
Aradan günler haftalar geçmiş. Padişah, kızıyla damadını
yemeğe davet etmiş. Üç yakışıklı delika n l ı da kolkola girip
şarkılar söyleyerek bu davete katılm ışlar ve yemeklerini yiyip
gitm işler. Meğer Eşmanip, cin leri nden birisi n i eşek kılığına
sokup kendi yerine bırakıyor, kendisi de i nsan kılığında çıkıp
geziyormuş. O gece de eşek kılığına soktuğ u cini getirip or­
taya bağlamış. O anırdıkça padişah utancından yerin dibine
giriyorm uş. O sırada karşıdan yine deminki üç yakışıklı oğlan
görün m üşler. İçlerinden en yakışıklısı da ortada kiymiş. Kızın
anası o n u gösteri p, "Ah be kızım, şu ortadaki g i b i bir
damadım o lsayd ı, d ü nyada gam yemezd i m " deyince, kız
gülüverm iş. Anası niçin güldüğ ü n ü soru nca da "Asl ında o
sen i n damadın ama, eşek kılığında d ünyaya gelm iş" dem iş
işin aslını anasına anlatm ış. Anası da " Kızım sende hiç mi akıl
yok, o soyun u p yıkanmaya girdiğinde, derisini yakıver, bir
daha eşek kıl ığ ı n a g i rmesin" demiş. Davet dağ ı l ı p herkes
evine gidince, kız bir ateş yakm ış. Banyoda n çıkıp derisinin
yandığ ı n ı gören oğlan, üzüntüyle kıza dön ü p, " Hem bana
ettin, hem kendine ettin, eğer beni ararsan, cinliler diyarında
bulursun " demiş ve bir güverdn olup pırrr diye uçup gitmiş.
Bunu gören kız, "Amannn . . . Aldırdım gitti, yetişin" diye feryat
figa n etm iş a m a boşu naym ış. Kızı n ı n üzüntüsü n ü gören
padişah, " Kızım üzülme, ben seni başka bir delikanlıya veri­
ri m, hem iyi oldu, bu cinl iden kurtulduk" demiş a ma, kız
" Baba senin bildiğin gibi değil" diye ağlayara k, kocası nı bul­
maya g ideceğini söylemiş.
Yol hazırl ı kları n ı ta mamlayan kız, ya nına i ki heybe a ltın
alıp, bir ata binerek yola çıkmış. Gide gide bir şehre varmış ve
1 44
o rada b i r fırı n ya ptı rı p he rkese, parasız ekmek d a ğ ı t m aya
başlamış. Her ekmek a l m aya gelene de " Eşmanip adında b i ri­
ni d uyd u n m u " d iye soruyormuş. Böyle böyle eli ndeki pa rayı
bitirmiş. Son o l a ra k atı n ı sat ı p bir fırın daha yaptırmış a m a,
oğlanı yine b u la m a m ış. Çaresiz l i k içinde dolaşı rken k ı rd a bir
ev görm üş, ba ri b u rada geceleyeyim d iyere k oraya gitmiş ve
meyvelerle dolu bahçesindeki bir ağaçtan, bir elma koparmış.
Bunun üzeri ne yan ı ndaki ağaç, bu ağaca, "Tu u u uta n maz, bir
i n s a n oğ l u n a m eyve n i verm eye uta n m ıyo r m u s u n , ş i m d i
Eşmanip gel i rse n e der" demiş. B u n u duyan kız çok sevi n m iş
ve etrafı dolaşmaya başla m ı ş . Bahçenin b i r köşes i n d e c i n
kızları çapa yapıyorlarmış. O n ların yan ı na va rm ış. O n u g ö ren
cin kız l a r, "Am a n ı n b i r a d e m kızı g e l m i ş . K i m s i n , n e s i n,
nasılsın, nereden g e l iyors u n " dem işler. Böyle kon uşurla rken
a kşam o l m uş ve herkes evi ne dağ ı l m ış. Kızın gidecek bir yeri
o l m a d ı ğ ı n ı göre n kızl a r, o n u Eş m a n i p ' i n a h ç ı s ı n a götürüp,
"Aman nine bu kızı yatır ka ld ı r, yed ir içir, gözetle sana tes l i m "
d e m işler. Kız, a h ç ı n ı n ya n ı n d a ka l m aya başl a m ı ş . Ara d a n
ayla r geçm iş, b i r g ü n k ı z n i n eye, " N i ne ne o l u rsun, b u g ü n
ço rbayı ben pişi reyi m " d e m iş . Kad ı n , "Am a n kızı m , e ks i k
bi rşey ya p a rsa n Eşm a n i p b e n i keser" d iye karşı ç ı k ı nca da
"Yo k n i n e, ben se n i n ya n ı n d a öğre n d i m , hiç e ksi k ya par
m ıyı m " d iyerek kad ı n ı razı etm iş ve çorbayı pişiri p, içine de
Eşma n i p ' i n ke n d i s i n e ta kt ı ğ ı n i ş a n yüzüğ ü n ü ata ra k içeri
göndermiş. Eşm a n i p çorbayı içerken, kaşığ ına bu yüzük gelin­
ce, h e m e n a h ç ıyı çağ ı rtıp, bu ço rbayı ki m i n p i ş i rd i ğ i n i
sormuş. Kad ı n korkudan zekat keçisi g i b i titreyerek, "Am an
efendim beni bağ ışlayın, bir adem kızı va r o pişird i " deyince
d e "Çabuk onu b u raya geti ri n " demiş. Kad ı n ağlaya ağlaya
kızın ya n ı n a g i d i p, "Ah kız ı m ya ktı n be n i " diyerek, kızı a l ı p
Eşm a n i p'e götü r m ü ş . Ahçıyı d ışarı ç ı ka ra n Eşm a n i p kıza
dön ü p, " Evet hanım, buraya kadar gelip beni buldun, a m a bu­
radan kurtu l m a n ı n çaresi n i de b i l iyor m us u n . Ben c i n l i lerin
pad işa hıyım, o n l a r sen i n l e evl i o l d u ğ u m u b i l m iyo rla r, eğer
öğ reni rlerse seni de öldürürler beni de" demiş. Kız da o n a,
1 45
" Ben bu raya kad a r g e l d i m, b u ra d a n ötes i n i d e sen d ü ş ü n "
deyi nce, oğ lan cinlerin hepsini top l ayıp, " Ha d i hepinize uyku
verd i m " demiş. B u n u n üzeri ne t ü m c i n ler, kı rk g ü n sü recek
uzu n b i r uykuya yatm ı ş l a r. H e rkesi n o l d u ğ u ye rde sızı p
kaldığını gören oğlan kızı sırtı n a a l m ış, eline de b i r ayna, b i r
ta rak, bir testi veri p, " Başın sı kışı n ca b u n l a rı a rka na a t " d iye­
rek koşmaya başla m ış. S ı rtı nda kızla kı rk g ü n koşan oğlan,
kı rkbirinci g ü n uyanan cinleri, a rd ı n d a kend i le ri n i koval arken
b u l m uş. Kıza "Testiyi a rkana at" d iye sesl e n m i ş . Kız testiyi
atı n c a h e r ta raf d e n i z o l m u ş . C i n l e r d e n iz i n etrafı n ı
dolaşıncaya kadar oğ lan d a b i r hayl i yol a l m ış. Cin lerin yine
ke n d i l e ri n e ya k laştı kları n ı gören kız, b u kez d e a rkas ı n a
ta rağ ı atm ış. Atm asıyla da a rka l a rı n d a ç o k b üyü k b i r orman
o l u ş m uş. C i n l e r o rm a n ı geçen e kad a r yine bir hayli yol
a l m ı ş l a r a m a , c i n l e r vazgeç m iyo r l a r m ı ş . O n l a r ı n ç o k
yaklaştıkları n ı gören kız, aynayı a rkasına atı nca h e r ya n sırça
olmuş. Ci n ler kayıp kayı p d üşüyorl a r ve i le rleyem iyorlarmış.
Derken bu arada oğ lan d a sı n ı ra gelip b i r çizg i çekm iş ve
kıza, "Artık s ı rtı m d a n in. S ı n ı ra g e l d i k, o n l a r b u çizg iden
öteye geçemezler" demiş.
K ı z l a oğ l a n p a d i ş a h ı n s a rayı n a g e l m i ş l e r . Te l l a l l a r
" Pad işa h ı n kızıyla damadı g e l d i " d iye h erkese d uyurmuşlar.
G e l i p o ğ la n ı n g ü ze l l i ğ i n i g ö re n l e r, " K ı z o n u n peş i n e
d üşmekta haklıymış" demişler.
Kı rk g ü n kı rk gece d ü ğ ü n etti l e r. G eçen g ü n ben de
u ğ ra d ı m . B a � a d a üç e l m a v e rd i l e r . B i ri n i b a n a, b i ri n i
Bölü kbaşı ' n ı n Y ı l m az'a, b i ri n i m a sa l ı söyleyen e . . .
İ LETİ DİZİ N İ (MESAJ-INDEX)
1-
2-
8250. Herşeyin, her işin hayırlısı d ilenmelidir.
"Çobanın kansı, 'Ey Allah 'ım bari bize de şu eşek sıpası gibi bir
evlat ver'der ve duası kabul olup, bir eşek sıpası doğurur. •
C 1 50. Dış görünüşe aldanmama lıd ır.
"Eşmanip, aslında eşek şeklinde dünyaya gelmiş, bir cin
padişahıdır. "
1 46
C 1 5 1 . İ nsanları zorla değiştirmeye kal kmak ve bir sırrı açıklamak
felakete neden olabilir.
"Eşmanip 'in sırrını, karısı annesine anlatıp, onun eşek derisini
de ateşte yakınca, Eşmanip ortadan kaybolur. "
4- D l . Paranın açamayacağı kapı yoktur.
"Eşmanip 'in annesi, saray kapıcılarının eline birer altın
sıkıştırınca, bütün kapılar önünde açılır. n
5- B 1 . Sabırlı ve kararl ı insanlar amaçlarına ulaşırlar.
"Eşmanip, karşısına çıkan tüm engelleri aşıp, sorunları çözerek,
padişahın kızıyla evlenir. •
6- 82. M utluluğa giden yol uzun ve çetindir.
"Elindeki mutluluğu kaçıran padişahın kızı, çok büyük bir uğraş
verdikten sonra, kocasına kavuşur. •
3-
2- ÜÇ YUMURTA
r
Adıyaman - Gölbaşı
Mehmet Çağlayan
55
Emekli işçi
Komşusundan
'-.
Ewel za m a n içinde, saman kal b u r içinde, yine şimdi lerde
olduğu gibi eskiden de ü l kelerde yaşaya n insa n lar varm ış. B u
i n sa n l a rı padişa h l a r, kra l l a r yöneti rmiş. B u pad işa h l a r, soylu­
l u kl a r ı n ı koru m a k için, b i r b i rl e r i n d e n kız a l ı r-veri rlerm i ş .
Ü l kelerden b i r i n i n p a d i ş a h ı , h e r g ü n öğ l eden son ra sa rayın
oda ları ndan b i rine g i re r ve saatle rce ç ı kmazm ış. Başka l a rı n ı n
bu odaya g i rmeleri yasa km ış.
B u padişa h ı n b i r oğ l u va rm ış. B u öyle ya man b i r deli­
ka n l ıy m ı ş ki, U'Çan kuşu gözü n d e n v u r u r, kaçan cey l a n ı
aya ğ ı n d a n yaka l a rm ı ş . B a ş ka h i ç k i m s e b u n u n ya ptı ğ ı
yiğ itli kl e ri ya pamazm ış. İ şte b u oğ l a n, a n n esiyle babasından
başka kimse n i n g i remediği b u odayı merak etmeye başlamış
1 47
ve a n nesine o rada ne olduğunu sorm uş. An nesi de ona, orada
se n i n b e şi k . ke rtm e n i şa n l ı n o l a n , d ü nya g ü ze l i peri
padişa h ı n ı n kızı n ı n res m i var d e m iş . B u n u d uya n oğ l a n,
hemen odaya g i ri p n i şa n l ı sı n ı n res m i n i ya n ı na a l a ra k, o n u
a ramak üzere yollara d üşmüş.
Az g it m i ş, uz g itm iş, d a ğ l a r dereler aşm ış, yoru l d u ğ u
yerde ko n a k l a m ış, acıktığı yerde ka rn ı n ı d oyu r m u ş v e h e r
önüne ç ı ka n a bu peri kızı n ı n yeri ni sorm uş, a m a h i ç b i r yerde
o n u n izi n e rastlaya m a m ış. G ü n lerce son ra, ka rşısı n a a k sa­
ka l l ı , herşeyi b i l e n yaş l ı bir bilge çıkm ış ve o ğ l a n a a rad ı ğ ı
kızı n, ç o k uza klard a ki bir çöl ü n ortası nda b u l u n a n b i r sarayı n
içi n d e yata n , ka ra b i r y ı l a n a ait ü ç yu m u rta n ı n b i risi n i n
içinde olduğ u n u söylemiş. Ayrıca; peri kızı n ı b u yu m u rtadan
nasıl çı karaca ğ ı n ı da ayrı ntı la rıyla a n latmış.
Bilge i htiya rı n yan ı ndan ayrı lan şehzade, o n gün batı m ı
gittikten son ra, i htiyarı n an lattığ ı saraya u laşmış. Pencereden
içeriye ba k ı nca, sarayı n o rta s ı nda, kara b i r y ı l a n ı n kıvrı l ı p
yattı ğ ı n ı görm üş. Yı lanın oradan uzaklaşmas ı n ı beklerken, sa­
raya g i rip ç ı ka n eli sila h l ı cinler görm üş. B u n ların sayısı kum
kad a r çokm uş. Öğle va kti olu nca tüm cinler görü n m ez olm uş,
yı lan da su içmeye g itmiş. B u n u fırsat bilen p rens, hemen yu­
m u rtaları a l a ra k oradan kaçmış. Az gitmiş uz gitmiş, dere tepe
d üz g itmiş, d e rken çok susa m ış ama, çöl ü n o rtasında hiçb i r
yerde su yokmuş. Sonunda bu susuzl uğa dayanamayan oğ lan
yu m u rta l a rd a n b i ri n i kırmış a m a, kı rmasıyla yu m u rta n ı n da
toz o l u p uçması b i r o l m uş . Oğlan ça resiz yine yola koyu l m uş
ve bir zam a n gitti kten son ra, dayanamaya ra k ikinci yu murtayı
da kırmış. Bu yum urta da toz olm uş.
Sonunda s uya u laşan şehzade, e l i nde ka l a n son y u m u r­
tayı suya kırm ış. Bu yumurtan ı n içinden, b ütü n g üzel l iğiyle bir
peri kızı çıkmış ve delika n l ıya, önceleri bir padişa h ı n oğ l u n a
n işa n l ı o l d uğ u n u, a m a cinle ri n kra l ı n ı n d a ken d i siyle evlen­
mek istedi ğ i n i, kendisi bunu istemeyince d e ci n l eri n o n u bu
yu m u rtan ı n içine ha psettiğini an latm ış. Diğer i ki yu m u rtada
da ken d isi gibi kızların olduğ u n u söyl e m i ş . B u n l a rı d i n leyen
1 48
oğlan, peri kızına, seni n nişa n l ı n ben i m demiş. İ kisi de birbir­
leri n i buldu kları için çok sevin m işler.
Şehzade kızı atı n ı n terkisine atıp, saraya geti rmiş ve kı rk
g ü n kırk g ece süren b i r düğünle evlenmişler.
O n l a r ermiş m u radına, biz çıka l ı m kerevetine . . .
İ LETİ DİZİ N İ
1-
2-
3-
4-
C 1 52. Davul bile dengi dengine vurur.
"Padişahlar soyluluklarını koruyabilmek için, biribirlerinden kız
alır-verirler. •
C l . H e r evi n b i r sı rrı va rd ı r ve h e r s ı r çocu k l a ra
açıkla n mama l ı d ı r.
"Sarayda bir odaya girmek yasaktır. Padişahın karısı oğluna bu
odanın sırrını söyleyince, oğlan saraydan ayrılıp yollara düşer. •
850. Yaşam yalnız güçlüklerle dolu değildir. İ nsana en umutsuz
anında bile yardım edecek birisi çıkabilir.
"Oğlanın karşısına ak sakallı bir bilge ihtiyar çıkar ve ona
amacına ulaşmak için ne yapması gerektiğini söyler. •
82. M utluluğa giden yol uzun ve çetindir.
"Oğlan pek çok sıkıntı çek tikten sonra, nişanlısına kavuşup
mutlu olur. •
3- ÇİRKİN KIZ
Diyarbak1r
Suphiye Meral
44
Ev hammı
Büyüklerinden
"
Ewel za man içinde ka l b u r sa m a n içinde, develer tel l a l
i ke n , b e n n i n e m i n beşiğ i n i tı n g ı r m ı n g ı r sa l l a r i ken, b i r
ü l kede yaşayan yoksul b i r n i n eyle, o n u n evde kal ı p kocamış
1 49
çi rki n bir kızı va rm ı ş . Ya l n ızca bir i nekleri o l a n b u insanlar,
geçi m leri n i d i lenci l i k ya para k sağlarl a rm ı ş . H e r g ü n i n e kten
süt sağ ı p, yoğ u rt ya pan n i n e, bir g ü n yoğ u rt tutmayınca,
ekşiyen sütü ç ı ka rı p bahçeye dökmüş. O sırada, can ı sıkıldığı
için gezmeye ç ı ka n padişa h ı n oğ l u d a bunu g ö rü p, n i n eye
" H e m bu ka d a r y o ks u l s u n u z h e m d e s ü t ü b a h ç eye
-..
döküyorsu n uz b u nası l o l u r" demiş. N i neni n a k l ı n a şeytanca
bir fi kir g e l m i ş ve oğlana, " Benim
ç g ü n ışığ ı n a çıkmam ış,
d ünya l a r kada r g üzel bir kız ı m var. O her g ü n sütle ba nyo
yapa r, ben de o sütü götürür bahçeye dökeri m " · dem iş. Bunu
duyan oğlan, sütle y ı kanan bu kıza d a h a h i ç görmeden aşık
o l m u ş . B i r değil b i n sevda ile yan m aya başlaya n padişa h ı n
oğl u, giderek yatağa d üşmüş. Hemen ü l ke n i n e n iyi hekim leri
geti ri l m i ş ve o n l a r da şehzadenin ka ra sevdaya tutu l d u ğ u n u
söyle m işler. B u n u d uyan padişa h ı n karısı oğ l u n u sıkıştı ra ra k,
kime aşık olduğu n u öğre n m iş ve e rtesi g ü n ü de cariyeleri n i
ya n ı n a a l ı p, n i n e n i n evi n e gitmiş. G e l i ş n ed e n i n i söyleyip
kızı görmek isteyince de ku rnaz n i ne, " Be n i m kızı m, evlene­
ceği geceye kada r yüzü n ü kimseye göstermemeye yem i n l id i r"
demiş. D ü ğ ü n d e rn e k kurulm uş, n i n e ç i rkin kızı n ı n yüzü n ü
iyice ö rterek sa raya götü rm ü ş v e h erkes dağ ı l d ı ktan so n ra,
şehzade ile kız ya l n ız ka l m ı ş l a r. Oğ l a n b üyü k bir m e rakla
kızın duvağ ı n ı kal d ı rı nca, şaşkı n l ı kta n dona kal m ış ve "Sen de
kimsin, g e l i n nerede " demiş. Kız korka korka " G e l i n ben i m "
d eyince ç o k öfkelenen oğlan, tuttuğ u g i b i pencereden kızı
d ışa rıya fırlatm ış . S o n ra da a n a s ı n a ve babas ı n a ne d iye­
ceğini düşünere k yatı p uyum uş.
�
B u s ı rada, peri padişa h ı n ı n kızı bahçede d o laşıyormuş.
Boğazında b i r ya ra ç ı ktığ ı için, yed i yı l d ı r onun a c ı s ı n d a n
uyuyam az, böyle b a h çelerde gezerm iş. Ç i rkin ve yaş l ı kızı n
ağlad ığını görüp ya n ı n a g itmiş ve neden ağlad ı ğ ı n ı sorm uş.
Kız d a baş ı n d a n geçeneri ona a n latm ış. B u d uyd u kl a rı n ı çok
komi k bulan peri, kah kahalarla g ü lmeye başlam ı ş ve bu s ı rada
da boğazı n d a ki yara deşierek iyi leşm iş. B u n u n üzeri ne kıza
1 50
"Dile benden ne dilersi n " demiş. Kız da "Beni ona ltı yaşı nda,
etrafına ışık saça n çok g üzel bir kız ya p" demiş ve a n ı nda da
dediği o l m uş.
Sabah uya n a n şehzade, ba hçes i n d e parlaya n bir ı ş ı k
g ö r m ü ş ve g i d i p ba k m ı ş . B u ı ş ı ğ ı n çok g üzel b i r kızdan
geldiğini görünce de ona kim olduğunu sorm uş. Kız d a ona,
"Ben senin dün gece aşağ ıya fırlattığın eşi n4 m " demiş. B u n u n
üzerin e oğ lan, karıs ı n ı yan l ı ş l ı kl a çi rki n g ö rdüğ ü n ü sanara k,
o n d a n çok özü r d i l e m i ş ve m utl u b i r yaşa m s ü rm eye
başlam ışlar. Bu a rada, kızı n eski mahal lesi ndeki yaş l ı ve çi rki n
b i r a rkadaşı, b i raz mera kta n bi raz da kıska n ç l ı kta n sa raya
gidip kızı görmek iste m iş. Kızı bu kadar g üzel leşm iş görü nce
de " Eğer nasıl bu kadar g üzelleştiği n i bana söylemezsen, ben
se n i n yoks u l l u k g ü n lerinde d i le n i rke n k u l l a n d ı ğ ı n heybeni,
çarı kla rı n ı ve sopa n ı geti rip şehzaden i n önüne ata rı m " demiş.
Kız da ona, " Bahçıva na g it, sana kırk sopa vursun, o zam a n
ben i m gibi g üzelleşirsi n " dem iş. Eline de bahçıvan a vermesi
için bir kese altın verm iş. Ç i rkin kız, g i d i p bahçıva na, " Ş u
altı n l a rı a l d a b a n a kı rk sopa v u r" deyi nce ba hçıvan ona,
"Am a n sen ne d iyorsun ben sana kı rk sopa vursam ö l ü rs ü n "
d e m i ş a m a, k ı z ısra r edi nce d e vurmaya başla m ı ş . D a h a
ü ç ü n c ü sopada yeter d iye ba g ı ra n çirkin kız, a rkadaşı n ı n ken­
disi ni a l dattı ğ ı n ı a n l ayı p, yan ı na giderek ayn ı şeki lde tehdit
etm iş. Kız bu defa ona yine bir kese a ltı n veri p, " Hayva n ları n
deri l e ri n i yüzen l e ri n ya n ı n a git, se n i n de yüzü n ü n derisi n i
yüzs ü n ler o zam a n g üzel l eşi rsi n " dem iş, b i r yandan d a o n u n
ö l m esi i ç i n d u a ed iyo r m u ş . Ç i rk i n kız g i d i p, h ayva n l a rı
yüzenlere bir kese a ltı n vererek isted iğini söylemiş. O n l a r her
ne kadar ölürsUn dedilerse de ısrar etmiş ama, daha i l k bıc;.ak
darbesinde bağ ı ra ra k o ra d a n kaç ı p, yine kızın ya n ı na gide-.
rek, ken d isi n i a l dattığ ı n ı, gerçekleri şehzadeye a n latacağ ı n ı
söylemiş. B u n u n üzeri ne ça resiz kal a n kız, "Ta m a m bu defa
sa n a doğ ruyu söyleyeceği m . Ş u bir kese altı n ı a l, kalayc ı n ı n
yan ı n a g it, o b i r kaza nda ka l ayı kaynatıp, s e n i içine sokup
151
ç ı ka rs ı n " d e m i ş . Ç i rk i n kıı d a o n a, "Ta m a m i şte ş i m d i
doğruyu söyled i n . S e n ka laya battığ ı n i ç i n böyle g üzelleşmiş
olmalısın" d iyere k, doğ ruca kalaycıya g itm iş ve a ltı n l a rı verip
d i leğ i n i söylemiş. Ka l aycı her ne kad a r b u iste k ka rşısında
şaş ı rm ışsa d a a l tı n l a rı görünce, kızı n i sted i ğ i n i ya p ı p, onu
kaynayan kalay kaza n ı n ı n içine atm ış. Kız d a o anda ö l m üş.
Öte yan d a n şehzadeyle evlenen kız, kötü kal p l i a rka­
daşı n ı n öldüğüne sev i n m iş ama, o n u n g eti rerek tehdit ettiği,
d i lencil i k g ü n le ri n i h eybesiyle sopas ı n ı ve çarı k l a rı n ı nereye
koyacağ ı n ı bi lememiş ve son unda götürüp dolabına saklamış.
B i r yandan da Al lah'a d ua edip kendisini b u güç d u rumdan
kurtarması n ı d i l iyormuş. Saba h uyandığında dolaba bakmış ki
sopası, çarı kları ve heybesi altına dönüşm üş. Çok sevinen kız,
b u n l a rı b i r tepsiye koya ra k yi n e dola b ı na s a kl a m ı ş . Ertesi
g ü n ü Şehzade n i n a n nesi ve c a riye leri kızı g ö r m e k için
odası na gelm işler. Kız " Baston padişa h ı m ıza, b u a ltı n işlemeli
heybe sevgili eşi me, b u altın terli kler de size" d iyere k, orada­
ki l e ri n şaşkın b a k ı ş l a rı a l tı n d a, o n l a rı kayn a n a s ı n a verm iş.
Herkes çok memnun olmuş.
Buhdan son ra d a kız, öm rü n ü n son u n a kadar m utlu l u k
içinde yaşa m ış . . .
İLETİ DİZİ N İ
1-
A 1 . Yalan ı n v e ku rnazl ığın getireceği mutluluk çok kısa sürer,
yalancının mumu yatsıya kadar yanar.
2- B 1 00. Kıskançlık ve şantaj bir "bumerang" gibi, sonunda dönüp,
insanın kendisini vurur.
"Arkadaşın ı kıskanıp ona şantaj yapan çirkin kız, sonunda kalay
kazanında can verir."
3- A3. Kötü bir geçmiş, bir yaşam boyu insana utanç verir.
"Çirkin kız ş�hzade ile evlenen arkadaşı n ı , eskiden dilenci
olduğunu açıklamakla tehdit eder. "
4- 85 1 . İ nsan, en umulmadık zamanlarda sorunlarından kurtulabilir
ve eğer isterse eksiklerini meziyete dönüştürebilir.
"Dilenci kızı n; heybesi, sopası ve çarıkları bir g ecede değerl i
eşyalara dönüşür."
1 52
4- KÖTÜ KRAL
r
�
Mersin
Erdal Kaya
20
Serbes t
Büyüklerinden
�
Evvel zam a n içi nde ka l b u r sa m a n içinde, develer tel l a l
iken p i reler berber i ken, ben a n a m ı n beşiğ i n i tıng ı r m ı n g ı r
sallar i ken, b i r ü l kenin çok kötü b i r kra l ı varmış. Bu kra l kendi
h a l k ı n a h e p z u l m eder, ayrı ca ko m ş u ü l ke lerle de hiç iyi
geçi n e m ezm i ş . B a bası n ı n bu h a l lerine çok üzülen, kra l ı n
g üzel v e iyi ka l p l i kızı Z üleyha, hasta l a n ı p yata klara düşm üş.
Buna ço k üzülen kra l tel l a l l a r ç ı karıp, kızı n ı kim iyileşt i ri rse
ona vereceği n i ü l kesine d uyurmuş.
Kom ş u ü l kelerden birinde çok iyi ka l p l i bir kra l l a yine
onun çok iyi h uyl u o l a n oğlu yaşarlarm ış. Kızın h asta l ı ğ ı n ı
d uya n b u iyi l i ksever d e l i ka n l ı, o n u iyi leşti rmek için, ken d i
ü lkesi nden yaşlı bir bilgeyi oraya göndermiş. Kızı gören yaşlı
adam, " B u n u n iyi leşmesi için, Kaf Dağı'ndaki devler ü l kesi nde
bir orman var, o ormanda da sihirl i bir ot var. İşte o otun suyu­
nu içmesi gerekir" demiş. B u n u d uyan kra l ı n iyi ka l p l i oğlu,
h e m e n s i l a h ı n ı kuşa n ı p, u ç a n atı n a bi nerek Kaf D a ğ ı ' n a
gitmiş. Buradaki devler ç o k b üyükmüş v e sayı ları da çokm uş.
B u n ları gören oğ lan korkup, bir kayan ı n arkasına sakl a n m ış.
Bir yan d a n da otu götü rü p kıza yard ı m c ı olamayaca ğ ı için
'
üzül üyormuş.
B u a rada oğ l a n ı n ya n ı n a gelen iyi l i k perisi, " Sen h i ç
üzül me, sen in ne kadar iyi n iyetl i olduğunu bil iyoru m . O n u n
içi n de istediğin otu geti rd i m " dem iş v e oğlana veri p kaybol­
m uş. Sevinçle ü l kesine dönen prens, otu götü rü p yaşlı adama
vererek, b u n u hemen kız ı n ü l kesine götürmes i n i söylem iş.
Ada m otu g ötürü p, kaynata ra k suyun u kıza içirmiş ve o n u
1 53
iyi leşti rm iş. İyi l e ş i p ayağa ka l ka n kız, i h tiya rd a n kendisi n i
kurta ran delika n l ı n ı n k i m olduğunu öğre n m i ş v e o n u n l a evlen­
mek istemiş.
Öte ya n d a n, tü m b u olup bite n lerden sonra, ya ptı ğ ı
kötü l üklerden ç o k pişman olan kral çJ a a rtık b u nd a n böyle çok
iyi bir kral o l m aya kara r verm iş. Kızı na da kı rk g ü n kırk gece
süren bir d ü ğ ü n yap m ış . Bu olan ları uza kta n izleyen iyil i k pe­
risi de onlara ya rd ı mc ı olduğu için çok sev i n iyorm uş. Böylece
herkes m utlu o l m uş.
On lar erm iş m u radı na, biz çıka l ı m kerevetine.
İ LETİ DİZİ N İ
1- C2. Bazan a na-babaları n günahını, çocu kları çeker. Çocuklar
aile bireyleri n i n davran ışlarından çok etkilenebilirler.
"Zalim kralın kızı Züleyha, babasının yaptıklarına çok üzüldüğü
için, hastalanıp yataklara düşer. •
2- 8200. Tan rı, iyi niyetli olanların yardımcısıdır.
"Kralın iyi kalpli, yardımsever oğluna, iyilik perisi yardım eder. "
3- B 1 50. Ö zeleştiri yapmak ve olaylardan ders almak insanı eğitir
ve yüceltir.
"Zalim kral yaptıklarından pişmanlık duyarak, artık iyi kalpli bir
kral olur. "
5- UYKUŞAH
Diyarbak1r
İsmet Özbay
57
Ev hammı
Büyüklerinden
....
Bir varmış bir yokm uş, Allah'tan başka kimse yokm uş. Çok
yoks u l bir n i n e i l e b i r kızı varm ış. B u zava l l ıc ı kl a r, g ece
işled ikleri gergefi, g ü n d üz sata ra k geçi n i rlerm iş. G ü n l erden
154
bir g ü n, padişa h ı n oğ l u kaybo l m uş . Aram ışlar ta ra m ış l a r a m a,
oğl a n ı h içbir yerde bulamam ışlar. Davul u n a vura n tel lal, " D uy­
d u k d uymad ı k demeyi n . Bu gece oni kiden son ra, şeh rin bütü n
evl e rindeki l a m ba l a r sön d ü rü lecektir. N e rede ı ş ı k ya n a rsa,
padişah ı n oğlu da orada demektir" d iye bağ ı rm ış.
Gece olunca herkes ışığ ı n ı sön d ü rmüş ama, yoksul kız n i­
nesine, " N i neciğ im, biz b u g ece gergef işleyip, yarı n pazarda
satm azsak, ekmek a l acak pa ra m ız olmaz aç ka l ı rız. Ben m u m
ı ş ı ğ ı nd a g e rgefi m i i ş l eyeyi m . B u küçük m u m ı ş ı ğ ı n a s ı l sa
d ışard a n görü n m ez" demiş ve gergefi ni işlemeye koy u l m uş.
Gece ya rısı, padişa h ı n ada m la rı şe h i rde gezin i rlerken , kızı n
evi n deki b u ışığı görüp, hemen oraya gitmişler ve kulakla rı n ı
ka pıya dayay ı p içeriyi d i n l em eye başlam ışla r. O s ı rada çok
uykusu gelen kız da kendikendisine konuşup, uykusuna sesle­
n e re k, " a m a n uykuşa h ö teye g i t . İ ş i m az ka l d ı , e ğ e r
işlemezsem a ç kal ı rız" d e m i ş . M eğer, padişah ı n oğ l u n u n a d ı
d a Uykuşa h ' m ı ş . B u n l a rı d uya n a d a m l a r, o ğ la n ı n o evde
olduğu sonucuna varm ışlar ve sabah ola hayır ola deyip, evin
ka pı n u m a rası n ı alarak geri dön m üşler.
Sabah erkenden, n i n e n i n evi ne gelen padişa h ı n a d a m ­
l a rı, çuva l l a r dol usu yiyecek, g iyecek ve m ücevher getirip,
oğ l a n ı n b u evde o l d uğ u n u b i l d i kleri n i söyle m iş l e r. Ö n ce
ş a ş ı r a n k ı z, d u ru m u a n l ay ı n c a , n i n e s i n e h i ç s e s
ç ı ka rm a m a s ı n ı söy l e m i ş . N i n e, o ğ l a n ı n ken d i evl e r i n d e
olmadığını, böyle o l u nca d a b u yiyecekleri armağa n l a rı kabul
etm e l e ri n i n doğ ru o l m ayaca ğ ı n ı, kıza a n latmaya ça l ı ş m ı şsa
d a söz d i n letememiş. Kız, b i r g ü n ü n beyl iği beyliktir deyip,
a d a m l a ra p a d i şa h ı n oğ l u n u n g e rçekte n ken d i evl e ri n d e
o l d u ğ u n u söylemiş, b u n u n üzeri ne de sa rayda n h e r g ü n
a r m a ğa n l a r gel m eye b a ş l a m ı ş . S o n ra d a b i r g üzel köşk
yaptı rıp, n i neyle kızı n ı o raya taş ı m ; t a r. Padişa h b u n l a ra
aşçı l a r, uşaklar, h izmetçiler tutm uş. G ü n ler böyle geçerken,
b i r g ü n kız padişaha h a b e r g ö n d erip, oğ l u n d a n h a m i le
kal d ığ ı n ı bildirm iş. Bundan üç zam a n son ra, bir haber d a h a
1 55
gönderi p, bu kez de p�d işaha, bir oğ lan toru n u n u n olduğunu
söylemiş. B u ası lsız haberlere i n a n a n padişah çok sevinerek,
kıza ve ni nesine daha çok i l g i g östermeye başla m ı ş . Arada n
k ı r k g ü n g e ç i nce d e k ı z a b i r h a b e r g ö n d e re n p a d i ş a h ,
bebeğ in kırk ham a mından son ra oğ l u n u, gelinini ve torununu
sarayda görmek istediğini bildirm iş. B u haber üzeri ne ne ya­
paca ğ ı n ı şaş ı ra n kız, pad işa h ı n h a m a m a g ö n d e rd i ğ i b i r
ebeye, işi n asl ı n ı a n l ata ra k b i r çuval d a altın verip, ondan
yard ı m iste m i ş . Kız ı n h a l ine acıya n ve bir ç uva l a ltına d a
daya n a m aya n e be, kıza " H a m a m d a b e n b i r to kacı i n c i l i
kundağa sara ra k, bebekm iş g i b i emzi rmen için s a n a veririm,
sen d e elinden kaym ış g i b i yapara k onu yere d ü ş ü r. Ben,
hamam tekin o l m ad ı ğ ı için yere d üşen bebek tokaca dönüştü
d iye, çevredeki sa ray g ö rev l i leriyle padişaha haber sa larım,
sen d e böylece b u beladan kurtu l m uş o l u rsun" demiş. Son ra
da kız yıka n ı p, bebeği emzirmek üzere özel olara k h a m a m a
kon m uş tahta otu rm uş. E b e de san ki bebekm iş g i bi, büyük b i r
salta n atla, içi n d e tokaç sarı l ı inci l i kundağı ona uzatm ış. Kız
kazaymış g i b i kundağı e l i nden yere d üş ü rünce, b i rd e n b i re
tokaç b i r bebek o l u p ağlamaya başla m ış . Sevincinden del iye
dönen kız hemen bebek, ninesi ve h izmetçilerle bera ber sa­
raya g itmişler. O n l a ra kapıyı uzun boy l u, yakışıklı bir delika n l ı
a ç m ı ş . Padişa h ı n oğlu Uykuşah olan b u genci, m e ğ e r periler
kaçırıp o n u n l a evl e n m işler. Bebek d e işte b u peri l e ri n m iş.
Kız ı n h a l i ne acıyan b u iyi kal p l i periler h e m bebeğ i hem de
d e l i ka n l ıyı, kıza verm işler.
Sonuçta h erkes m utlu o l m uş. Yem i ş l e r içmişler m u rat­
l a rı n a geç m işler . . .
İ LETİ DİZİ N İ
1 - A2. Yal a n söylemek insa n ı n başı n a büyük soru n l a r açar,
her yalan yen i bir yalan doğ u ru r.
2-
" Yoksul klZln, padişahm kayıp oğlu konusunda söylediği
yalan, giderek başma pek çok sorun açar. "
85 1 .
Küçük
rastl a n tı l a r
1 56
baza n
i n sa n ı n
y a şa m ı n ı
değişti re b i l i r.
3-
" G e rg e f işleyen
kızm
k e n di
yaşammm akışım değiş tirir. "
k e n din e
k o n u ş m a s ı,
B-5 0 . İ nsan en güç anda b i l e u m u d u n u yitirmemelidir, hiç
beklenmedik bir şekilde yard ı m eli uzanabilir.
"Çok güç duru m da bulunan yoksul kıza,
yardım ederler. "
iyilik perileri
4- 82. M utlu luğa giden yol uzun ve çetindir.
" Yoksul kız, pek çok uğraştan sonra mutlu sona ulaşlf. "
b- OLAGAN ÜSTÜ G ÜÇLERE SAH İ P İNSAN
MASALLARI
6- ÇÖMÜDÜK
r Adana-Kadirli
'"
Şerife Erkaytran
60
Ev hammı
Büyüklerinden
.J
Ewel za m a n içinde kal b u r sa m a n içinde develer te l l a l
i ken pireler berber i ken, ava ç o k meraklı olan bir padişa h ı n üç
oğl u ile bir kızı va rmış. B u padişah ölmeden önce çocu kla rı na,
ka rş ı dağa ava g i tm e m e l e ri n i ve hayatta h iç b i r köse n i n
yan ı n a ya rdımcı olarak girmemeleri n i vasiyet etm iş.
Pad işah öld ü kten bir zam a n sonra, büyük oğlu ava çıkmış
a m a avlayacak bir şey b u l a m a m ış. Sonu nda da babası n ı n git­
m eyin dediği dağa g itmiş. O rada her yer yemyeşi l m iş ve yi n e
h e r yer a v hayvan l a rıyla doluymuş. B u n u gören oğ lan kol u nda­
ki atmacayı av yakalaması içi n havaya uçurmuş a m a, atmaca
hiçbir ava saldırmadan gidip bir mağaraya g irm iş. Onu merak
eden oğ l a n d a a rkas ı n d a n g i ri nce, m ağ a rada çok g a r i p
g ö rü n ü ş l ü koca m a n b i r a ra p g ö rm ü ş . Ara p, a t m a c ay ı
1 57
bağ l ay ı p , o ğ l a n ı d a b i r vu ruşta ö l d ü rerek, atı n ı d ışardaki
ağaca bağ l a m ı ş.
B üyü k oğ lan ı n dönmediğini gören diğer kardeşleri, ortan­
ca oğ l a n ı o n u a ra m aya gönderm iş l e r. Ağa beyi n i n izinden
giden o rta n c a o ğ l a n ı da a ra p ö l d ü rü p, a tı n ı d ı şa rıya
bağ l a m ış. O rtanca kardeşin de geri gel m ed i ğ i n i görünce, bu
defa da k ü ç ü k o ğ l a n o n l a rı a ra maya gitm i ş ve mağara n ı n
ö n ü ndeki ağaca bağ l ı atla rdan, kardeş l e ri n i n o m a ğ a rada
o l d uğ u n u sana ra k, içeri g i ri p, a ra b ı ö l d ü rm üş . B u rayı çok
beğenen küçük oğlan, gidip kız kardeş i n i de geti rerek oraya
yerleşm iş.
Ağa bey l e ri n i n öcü n ü a l m a k için, kız her gün a ra b ı n
meza rı n ı n üzeri ne b u laşı k suyu dökerm iş. Meğer bu laşı k suyu
a rabın tılsı m ıym ış, bu nedenle de kırk g ü n so n ra d i riler�k, bu
kızla evlen m iş . Z a m a n l a b u n l a rı n b i r çoc u kl a rı o l m uş . B u
çocuk, a n adan d o ğ m a posta l l ıym ış. Kızı n kardeşi, bu çocuğ u n
a d ı n ı ne koya l ı m d eyince, d i le gelen çoc u k, " Dayı ben i m
a d ı m Çöm üdük" dem iş. B i r gün son ra da Çöm ü d ü k dayısıyla
ava g itmeye başla m ış. B u a rada ara p, oğ l u Çömüdük'ün çok
sevd i ğ i d ayısı n ı ö l d ü rmek i ç i n p l a n l a r k u ruyo r m u ş a m a,
Çöm ü d ü k h e r d efa s ı n d a d ayısı n ı k u rtarıyo r m u ş . B u n d a
başarı l ı o l a m aya n a r a p ka rısıyla anlaşara k, hem Çöm üdük'ün
hem de dayıs ı n ı n yemeğ ine ze h i r koy m u ş a m a, Çöm ü d ü k
bunu a n l ayı p b i r oyu n ya parak, hem anası n ı hem ba bası n ı
öldürmüş.
Dayısı, kız ka rdeşi n i n ö l ü m ü nden Ç ö m ü d ü k' ü so ru m l u
tuttuğ u için, ondan ayrı lmaya ka rar vermiş. Çömüdük her ne
kadar, ayrı l m a m a la rı için dayısına ya lvarm ışsa da o n u razı
edeme m iş . Ayrı l ı rke n Çö m ü d ü k saçı n d a n b i r tuta m kesi p
dayı s ı n a vere re k, " Ba ş ı n sı kıştı ğ ı za m a n b u n u k o k l a , b e n
hemen yan ı nda o l u r u m " dem iş.
Yeğeninden ayrıldıkta n sonra dayısı, uzu n bir yol yürüyüp
bir köye varm ı ş ve o rada bir köse ada m l a ka rşılaşm ış. Köse
o n a b e n i m ya n ı m a yard ı m c ı o l a ra k g irer m is i n d eyi n ce,
1 58
baba m ı n vasiyeti va r g i rmem d e m iş. B i raz son ra karşısına bir
köse daha çıkmış ve ayn ı şeyi teklif etm iş. Oğ lan onu da kabul
etm emiş. O sırada ya n ı n a gelen başka bir köse de ayn ı şeyi
söy l eyi n ce, etrafı n a b a ka n o ğ l a n o köyd e herkes i n köse
olduğ u n u görm üş ve üçüncü kösen i n iş tekl ifin i ka bul etmek
zoru nda kal m ış. Köse onu ya n ı na a l ı p evine geti rm iş, sabah
o l u nca da eline bir külek yoğ u rtla b i r gevrek ekmek veri p,
"Yoğ u rd u ye dolu g etir, ekmeği ye tü m geti r, ala zağarı eve
kaçı rma, ö küzü de dağa kaç ı rm a, eğer kaçırırsa n ve ben de
b u n a kızı p öfkelenirsem, seni öld ü rü rü m " demiş. B u n ları din­
l eyen oğlan ta rlaya ça l ı ş m aya gitmiş a m a, a l a zağ a r ı da,
ö küzü de b i r türl ü zaptedem eye rek e l i nden kaçı r m ı ş . Eve
d ö n ü nce, köse ona, "Ala zağarı eve, ö küzü dağa kaç ı rd ı n
değ i l m i " d iye bağ ı rı p üstü n e y ü rü m üş . Ondan çok ko rka n
oğlan, hemen cebi ndeki saç tuta m ı n ı ça ka rıp kokl a m ış a m a,
yeğeni yetişemeden köse o n u ö l d ürmüş. Dayısı n ı n öldüğ ü n ü
gören Çömüdük o n u n öcü n ü a l m aya kara r vermiş v e g i d i p o
kösenin ya n ı na işçi olara k g i r m iş. Köse o n a da ayn ı şeyleri
söylemiş. Çöm ü d ü k ala zağa rı ve ö küzü ya n ı na a l ı p tarlaya
gitmiş. Kaçmaya ka l ka n zağarı da öküzü de öldü rmüş, saba n ı
da ta rl a n ı n ortasında yakıp köz ya para k, öküzün eti n i kebap
ed i p yem iş, bir bud u n u da a l ı p köseye geti rmiş. B u o l a n l a ra
çok kıza n köse, Çö m ü d ü k'ten korktuğ u için bir şey diyem e­
m iş. Ertesi gün, Çömüdük ağı ldaki koyun ların hepsin i n baş ı n ı
kesere k d uva rı n d i b i ne d izm iş. Köse y i n e bir şey söylememiş.
Böylece Çö müdük o evde her isted iğini ya pmaya başlam ış. Bu
köse n i n b i r oğ l u va r m ı ş . Bir gün Ç ö m ü d ü k'e onu h e l aya
götü rmes i n i söyl e m i ş l e r . B u n u d uyan Çö m üd ü k, h e m e n
çoc u ğ u g ötü rüp baca k l a rı n d a n i kiye ayı rm ış, g eti ri p b i r
p � rçası n ı köseye, bir parçası n ı da ka rısı n a vermiş.
B u o l a n lard a n so n ra, köseyle karısı Çömüdük'ü eşekle
od u n a g ö n d e r i p, k e n d i l e ri d e o r a d a n kaçm aya k a r a r
verm işler. On ların n iyeti n i a n l aya n oğlan bir giysi çuva l ı n ı n
içine g i rm iş. O n u n od una g itti ğ i n i sa n a n köseyle ka rısı da b u
1 59
çuva l l a birl i kte diğer eşya ları n ı alarak, o radan kaçı p uza k bir
köye va rm ışl a r. Köy ü n kö pekleri o n l a ra s a l d ı rı n ca, köse
ka rıs ı n a, " İ şte şlm d i Çöm üd ü k gerekl i o ld u " d e m i ş . B u n u
duyan oğla n, çuvaldan başın ı uzata ra k b e n b u radayı m dem iş
ve çıkıp bütü n köpekleri kova lamış. Sonra da hep birlikte yol­
larına devam ed i p, bir ırmak kenarına va rmışlar. Akşam o l u n­
ca köse Çö m ü d ü k' ü ı rm a kta n ya na yatı rı p, karısı na da ben
işa ret veri nce o n u ı rmağa at demiş. B u n u a n l aya n Çö müdük,
ke ndi yeri n e · ka d ı n ı yatı r m ı ş, kad ı n ı n yerine d e ke n d isi
yatm ı ş . Gece köse işa ret veri nce d e karıs ı n ı ı r m a ğ a iti p
öldürm üş.
O l a n l a rda n h a bersiz o l a n köse, sevi nçle " H a n ı m h a n ı m
işte ş i m d i Çöm üd ü k'ten kurtu lduk" diye seslen m iş. Çömüdük
de ona dön ü p " Ku rtulduk köse kardeş" dem iş, son ra da köseye
" s i n i r l e n d i n m i " d iye sorm uş. Köse d e ona, " S i n i rl e n mez
miyim el bette s i n i rlendim, beni evden, maldan, çocukta n, en
sonuda da ka rı d a n etti n " diye bağ ı rm ı ş ve çocuğa sa l d ı rm ış,
ama Çömüdük sonu nda köseyi de öldürerek dayısı n ı n öcü n ü
a l m ış.
İLETİ D İZİ N
1 - C l 5 3 . Büyük sözü dinlemeyen kimselerin başları dertten kurtul­
maz, yaşamlarını bile yitirebilirler.
"Padişahın büyük oğlu, babasının gitme dediği dağa gider ve
yaşamını yitirir. "
"Küçük oğlan babasının vasiyetini dinlemeyerek bir kösenin
yanında işe girer"
2- Cl 5 6 . İ nsan, en yakın ından bile kötü l ü k göreb i l i r, bu neden le
herkese karşı d i kkatl i olmalıdır.
"Kadın kocasıyla b irleşerek, kendi oğlunun ve kardeşinin
yemeğine zehir koyar. "
"Çömüdük anasını ve babasını öldürür. "
3- 825 1 . Del i kendisinden daha deli olan birisin i g örünce sopası nı
arkasına saklar, her Firavun'un bir Nemrut'u vardır.
"Köse, kendisinden daha belalı olan Çömüdük'ün karşısında pes
eder. "
1 60
4- AS 1 . Kötü niyetli insanlar, kazdı kları kuyuya kendileri d üşerler.
"Köse Çömüdük 'ü ırmağa atıp öldürmek isterken, kendi karısını
atar. •
5- 820 1 . Kötülük cezasız kalmaz.
"Çömüdük sonunda Köse'yi öldürüp, dayısının öcünü alır. "
7- PADİŞAH İ LE ÇOCUKLAR
r Erzurum- İspir-Başköy
\..
Binnaz Kul
28
Ev hammı
Annesinden
B i r varm ış bir yokm uş. Ewel za m a n içi nde ka l b u r sa m a n
içi nde, develer tel l a l iken p i reler berber i ken, bir za m a n l a r
ülkenin birinde, b i r padişa h l a üç oğl u yaşarm ış. G e l zaman git
za m a n , o ğ l a n l a r büyüy ü p babalarına evlenmek isted i kleri n i
söylem işler. B u n u n üzerine padişah büyük oğ l una, "Yayı n ı a l
ve oku n u istediğin yöne at" demiş. B üyük oğ l a n ı n attığ ı o k
g i d i p b i r sa rayın b a h çesi n e d ü ş m üş. Padişah da g i d i p o
sa rayın kızı n ı isteyerek, o ğ l uyla evlendirmiş. Sonra da o rtan­
ca oğ l u n u çağırı p ondan da okunu atması n ı istem iş. O rtanca
oğ l a n ı n oku da bir başka sarayın bahçesine düşmüş ve o da
sa rayın prensesiyle evlendiri l m iş. S o n u nda sı ra küçük oğlana
gel miş. Babası ona da " H aydi oğl u m sen de oku n u at baka l ı m "
demiş. Küçük oğlanın o k u gidip, b i r gölün ortasına düşmüş.
Bunu gören küçük oğ lan üzü ntü içi nde yürürken, ka rşısına
çıka n ak sa ka l l ı bir ihtiy�r, " Oğ l u m biraz ilerde i ki tane hara­
be var. B i risine atı n ı bağla, d iğerine de ken d i n g i ri p otu r.
Biraz sonra atı n ı görmeye git. Geri döndüğünde hazır bir sof­
rayla ka rşılaşaca ks ı n . Karn ı n ı doyurd u kta n son ra tekra r d ışarı
çık ve bekle. O sı rada sofrayı kaldırmak üzere bir kız gelecek.
Sen hemen bir ki brit ya ka ra k kızı n üstü ne at ve onu ya kala,
son ra alıp sa raya götür" demiş. O ğ l a n, i htiyarın ded i ğ i her
şeyi ya pmış ve sonunda kızı a l ı p sa rayı na götü rm üş. Padişa h
161
oğ l u n u n g eti rd i ğ i b u g"üzel kızı g o r u n ce, h e m e n o n a a ş ı k
olmuş v e karısı na, " O ğ l u m u n getirdiği k ı z çok g üzel o n u ben
ken d i m e a l a ca ğ ı m , g e re k i rse b u n u n i ç i n o ğ l a n ı b i l e
öldürebi l i ri m " demiş. Karısı d a pad işa ha, " Böyle d u ru p d urur­
ken ö l d ü remezsi n, önce oğ l u n a bazı şartla r koş, eğer onları
yeri ne getire mezse ö l d ü rü rs ü n " d e m i ş . B u n a a k l ı yata n
padişah da o ğ l u n a i l k şart o l a ra k, ken d i s i n e b i r " H ate m "
yüzüğü getirmesi ni istemiş.
O ğ l a n kıza g i d i p, ba bas ı n ı n b u şa rtı n ı söyleyi n ce, kız
ona, " Sana şimdi bir kağıt vereceği m . Bu kağıdı götü rü p göle
at. Gölden san a bir kita p gelecek, onu al, atı n a bin ve geri
dön, son ra kita p yere düşecek ve yürü m eye başlayaca k, sen
de o n u ta kip et, kitap gidip bir ada m ı n kuca ğ ı nda d u ru r, işte
sana hatem yüzüğ ü n ü verecek olan o ada m d ı r, a l ı r gel i rsin"
demiş. B u n l a rı d i n leyen oğlan, kızı n d e d i k l e ri n i n hepsi n i
yap m ış ve yüz ü ğ ü a l ı p babasına getirm iş. Fa kat, padişa� b u
durumdan h iç hoşlan m a m ı ş ç ü n kü o n u n a s ı l a m acı, oğ l u n u
öldürmekmiş. Oğ luna b i r şart d a h a koşa rak, " Ba n a b i r salkım
üzüm g eti r, onu kı rk asker yes i n a m a, yine de b itmesi n "
demiş. O ğ l a n yine gidip kıza olanları a n l atm ış. O da oğlana
yine b i r kağ ıt vermiş. O kağıdı göle atı nca b i r sa l k ı m üzüm
gel miş ve b u sa l kı m ı a l ı p babasına götürmüş. Kırk asker gelip
bu üzümden yem işler a m a, sal kı m h i ç e ksi l me m iş. Buna da
çok kıza n padişah b u kez de oğlu ndan, bütün askerler yed iği
halde, hiç bitmeyecek o l a n bir kaza n pi lav istemiş. Oğlan,
kızı n yard ı m ı)'la, yine ayn ı yol u izleyerek babası n ı n b u şartı n ı
da yerine getirmiş. İyice çi leden çıka n padişah son kez olara k
oğlundan, kendisi dört, ama saka l ı beş yaşında o l a n bir çocu k
geti rmesi ni iste m iş .
Oğlan y i n e karıs ı n ı n verdiği kağıdı göle atm ış v e gölden
gelen sand ı kta n bir çocuk çıkmış. Hemen o n u a l ı p padişaha
götürm üş, o da tutu p kendisi dört saka l ı beş yaş ı n d a ki bu
çocuğu tahtına oturtm uş. Çocuk, birde n b i re orada b u l u n a n
bir dem i r topuzu padişa h ı n kafasına vura ra k, o n u ö l d ü rmüş.
Daha sonra da oğ lanı tahta çıkararak padişa h ya pmış. B u ndan
so n ra d a o ğ l a n l a kız ev l e n i p m u ra tl a r ı n a erm i ş l e r ve
ömürlerinin son u na kadar, m utl u l u k içi nde yaşam ışlar.
162
İ LETİ DİZİ N İ
1-
8 L Bazı i nsanlar a m açl a rı n a ötekilerden daha zor u l aşırlar,
u m utsuzl u ğ a d üşmeden b u yolda u ğ ra ş veri rlerse sonuçta
kaza n ı rlar.
"Padişahın iki oğlu evlenecekleri kızı kolayca buldukları halde,
en küçük oğul bu konuda çok büyük güçlüklerle karşılaşıyor ama,
hepsinin üstesinden de geliyor. •
.
2- 850. Yaşam yalnız güçlüklerle dolu değildir, en umutsuz anında
bile, insana bir yard ım eli uzanabilir.
"Küçük oğlan üzüntü içinde yürürken, karşısına çıkan ak sakallı
ihtiyar ona yardımcı olur. •
3- C 1 5 6 . İ nsan en ya kınlarına ka rşı bile çok d i kkatl i o l m a l ı d ı r,.
bazan en büyük kötülüğü onlardan görür.
"Küçük oğlanı öldürmek için, anasıyla babası birlikte tuzaklar
kurarlar. n
"Padişah, oğlunun l'arısına göz koyar.
4- 8252. Zeki insanlar, çözülmesi olanaksız gibi görünen çok güç
sorunlara bile, bir çözüm bulurlar.
"Küçük oğlanın akl/ı kartsı, bütün sorunları çözer. •
5- 8202. iyiler iyilik bulur, kötüler kötülür.
"Oğlunun karısına gözdiken padişah ölrü, oğlan da onun yerine
padişah olur. •
8- İ SMAİ L' İ N İYİLİ G İ
r Elazığ
Suzan Yıldmm
60
Ev hammı
Annesinden
B i r varm ış b i r yokmuş. Evvel zam a n içinde kal b u r sa m a n
içinde, d eveler tel l a l i ken p i reler berber i ken, b e n a n ne m i n
beşiğ i n i tı ngır m ı n g ı r sa l l a r iken, ç o k uzak bir ü l kede, İsmail
adı nda b i r adam yaşa rm ış. İsmail her g ü n yola çıkı p, üç g ü n
üç gece gitti kten son ra bir şeh ri n girişine varm ış. O rada ü ç
1 63
tane adam bir cesedi dövüyorlarm ı ş . B u n a çok şaşa n İ s m a i l
ada m ların ya n ı n a varıp, "Ağ a l a r bu ya ptı ğ ı n ız nasıl ibr iştir,
bir ö l üden ne istersiniz" demiş. Onlar da " Bu adam ı n bize bir
a ltın borcu vard ı . Ödemeden öld ü . İşte o n u n içi n dövüyoruz"
dem işler. B u n u n üzerine İsmail, " Ben size bir a ltı n vereyim de
b u adamı tekra r kefen leyip g ö m ü n " demiş, b u n u kab u l eden
adamlar da altı n ı a l ı p, cesedi yeniden gömm üşler.
Yen iden yola çıka n İsmail'in peşine ta kılan bir fa re, " Beni
de yan ı n a al, bel ki sana bir iyiliğim doku n u r" demiş. İsmail de
fareyi cebine koym u ş ve şeh re birl i kte girm işler. Her taraf çok
sessiz m iş. Orda b u l u na n la ra İsmail b u n u n nede n i n i sorunca,
onla r d a " Padişa h ı m ız ı n kızı kon uş m uyor, o n u kon uştura na
pad i ş a h h e m kızı n ı ve rece k hem de mal m ü l k ve recek"
d e m i ş l e r. B u n u ö ğ renen İ s m a i l , h e m e n sa raya g i d e re k,
pad işa ha kızı n ı kon u şturabileceğini söylem iş. Pad işah da ona
"Oğ l u m sen daha çok gençsin, eğer konuştu ra m azsa n kellen
g ider, gel b u sevdadan vazgeç" demiş, ama İsmail kararı ndan
dön m e m iş . B u n u n üzeri ne İ s m a i l ' i a l ı p kızı n ka l d ı ğ ı odaya
götü rm üşler. B u rası m u h afızlarla koru n uyorm uş. İsmail'in ce­
b i ndeki fa re ona, " Sen kapıyı açtı ğ ı nda, ben senden önce
g i rer masa n ı n a ltına sakla n ı rı m . Sen i çeri g i ri nce m asayl a
kon u ş v e s a n a bir masal a n latmasını söyle. B u ndan ötesi n i d e
b a n a b ı ra k "
demiş.
İ çeri
g i re n
İsmail
m asaya
" Se l a m ü n a l ey k ü m e y m a s a " d ey i n c e, m as a d a o n a
"Aleykümselam ey İsmail" demiş. Masa n ı n kon uştu ğ u n u gören
kızın şaşkı n ba kışları a ltında, adam kon uşması n ı sürd ürü p ma­
saya, " Bana bir masal a n latsana" deyince, masa da ona " Sen
a n l at" demiş. İ s m a i l üsteleyerek, " Be n m isafi ri m sen a n lat"
deyi nce de m asa a n latm aya başl a m ış. " B i r m a ra n g oz, bir
terzi, bir de hoca bir gün yola ç ı km ışlar. Geceyi bir ormanda
geçirmek zoru nda kaldı kları için de s ı rayl a nöbet tutm aya
başlam ışlar. İ l k nöbeti tuta n m a rangoz, ca n sıkı ntısı n ı gider­
mek için, orada b u l u nan m eşeden g üzel b i r kad ı n heykeli
ya p m ı ş . D a h a so n ra nö bete ka l k a n te rzi de b u h eyke l i
1 64
görü nce, ona güzel b i r elbise d i kmiş. En son nöbete kal ka n
hoca, b u g üzel kad ı n ı g ö r ü n ce o n a doku n m uş v e a ğ a ç
olduğ u n u a n l ayınca d a o n a can vermesi i ç i n tan rıya d u a et­
meye başlamış. Sonunda heykel can l a n m ış. Sabah o l u nca her
üçü de bu ka d ı n ı n ke n d i s i n e ait o l d u ğ u n u söyleyip,
tartışmaya başlam ışlar. Şimdi sen söyle baka l ı m İsmail kardeş,
kad ı n ha ngisi n i n o l ma l ı . " Bu soru üzerine m asayla İsmail sa­
baha kadar tartışm ışlar. Son u nda buna dayanamayan prenses
"Al lah ikinizin de belası n ı versin, yeter a rtık. El bette ki kadı n
m a rangozu n . Eğer o heyke l i ya p masayd ı öbürleri hiçbir şey
yapamazlardı" demiş ve yine susmuş. Bunu d uyan m u h afızlar
hemen koşup padişaha, kızı n ı n kon uştuğu n u söylemişler. Bu
sırada m asa da prensese "Sen de inşa l lah İsmail kardeşin o l u r­
sun" demiş.
Üçüncü gece fare b u kez de şamda n ı n a ltına sak l a n m ış.
Yi ne İsmail'le aralarında ayn ı kon uşma geçmiş ve şamdan a n­
latmaya başlamış. " B i r evde yaşaya n a ltı kardeş, bir g ü n otu­
rup m a rifetleri n i a n l atm aya b aş l a m ı ş l a r. An nel eri d e b i r
köşede örgü örerek o n la rı d i n l iyormuş. En büyük ağa beyleri,
ben i m bir marifeti m var ki o n u ki m se yapamaz demiş. Diğer
ka rdeşleri ne olduğu n u soru nca da ben d ü nyan ı n öbür ucun­
daki .bi r iğneyi görürü m demiş. Diğeri, ben on günlük yol u bir
sa n iyede a l ı rı m deyj n ce, o n u n küçüğü de ben h a m i l e bir
kad ı n ı n karn ı ndan çocuğ u n u çalarım da kimsenin haberi bile
o lmaz demiş. Sonra d a s ı rayla ondan küçüğü, ben havadan
bir yı ldız kopa rırım ve i ncitmeden yere indiririm, diğeri, ben
havada uçan bir kuşu gözü nden vururum, en küçüğ ü de ben
bir taş o l u p, herkesi içimde saklayabi l irim demiş. B u n l a rı d i n­
l eyen a n ne leri, madem sizin b9yle ma rifetlerin iz var, çok
uzaklarda bir dev bir prensesi kaç ı rmış ve yemek üzereymiş,
gidip . on u kurtarsan ız ya, dem iş.
B u n u n üze ri n e b üyü k l<a rdeş uza k l a ra baka ra k, evet
görüyorum, dev o n u yemeğe hazı rlan ıyor dem iş. On g ü n l ü k
yol u b i r sa n iyede a l a n o ğ l a n diğer ka rdeşleri n i s ı rtı na a l ı p,
165
devin mağaras ı n ı n önüne getirmiş. İçeri g i ren diğer kardeş,
devin kollarından p rensesi ça lmış. Bu sırada uya n a n dev ha­
vaya fırl a m ış. O ğ l a n l a r dev görmesi n d iye p rensesi a ralarına
a l m ı ş l a r. Dev de çocuklara, eğer kız ö l mediyse parmağ ı n ı
gösteri n d e m i ş . O ğ l a n l a r da göstermişler. Dev p te nsesi
parmağ ı n d a n ka ptı ğ ı g i b i , havaya fırla m ış . O ğ l a n l a rdan
n işa ncı olanı, okla vurd u ğ u g i bi devi kızd a n ayı rm ış. Diğer
kardeş de kızı havada ka p ı p yere i n d i rm iş. E n küçük ka rdeş
ise, taş o l u p hepsin i içi nde sakla mış. Bu sırada taş ı n üzerine
düşen dev de parça parça olmuş. Kardeşler prensesi eve getir­
mişler a m a, h e r b i risi o n u n kendisine ait o ld u ğ u n u iddia
ediyorm uş. Şimdi söyle baka l ı m İsmail kardeş, p renses hangi­
sinin hakkı . " İ s m a i l ' l e şamdan yine b u ko n uyu sabaha kadar
ta rtış m ışlar. S o n u nda daya n a m ayan p renses, "Al l a h i ki n izin
de belas ı n ı versin, kesin a rtık. El bette ki kız, o n g ü n l ü k yol u
b i r san iyede a l a n oğlanın hakkı d ı r. Eğer o o l masaydı kızcağız
çokta n ö l m üş o l acaktı " demiş. Bu sırada şam d a n d a kıza yine
" Sen de inşa l l a h İ s m a i l kardeşin o l u rs u n " demiş. M u hafızla r
koşu p padişaha kızı n ı n yi ne kon uştuğ u h a be ri n i i letm işler.
Çok sevinen padişa h, kızı n ı ve değerl i armağ a n l a rı deve­
lere yükleyerek İsmail'e verm iş. Yola çıkan kervan biraz iler­
leyi nce, İsm a i l ' i n cebi ndeki fa re b i r i nsana d ö n ü ş ü p ona,
" He rşeyi paylaşacağ ız" demiş. İ s m a i l " Hepsi se n i n o l su n "
deyi nce de adam, h ayır herşeyi o rtası n d a n i kiye bö leceğiz
diye d i retm iş. S o n u nda eşyaları hatta develeri bile o rtasından
ikiye böl m üşler. S ı ra çok değerl i bir h a l ıya gelince, İsmail yal­
vara rak "Yazı ktı r al sen i n olsun ben istemiyorum " dem iş ama,
adam d i rettiği için h a l ıyı da i kiye bölmek zorunda kal m ışlar.
Da h a sonra adam p rensesi de i kiye bö lecekleri n i söylemiş.
Bunu d uya n İsmail ağlam ış, yalvarm ış, ya karm ış a m a, kab u l
etti remem iş. S o n unda a d a m kız ı n bir bacağı ndan, İsmail d e
d i ğ e r bacağından tutu p başaşaği çevi rm işler. Ada m h avaya
kadı rd ı ğ ı kı l ı c ı n ı tam indirecekken, kızı n ağzından b i r kara
yıl a n ç ı k m ı ş ve adam da kı l ı cı n ı i nd iri p bu y ı l a n ı ö l d ü rmüş.
Daha so n ra da İ s m a i l'e dönerek" Ben o dövü l m e kten kur-
166
tard ı ğ ı n cesedi m . Sen bana ya rd ı m ettiğ i n için, ben de sana
yard ı m etmek istedim ve fa re kı lığına gird i m . B uy yılan pren­
sesi çok seviyord u . Onu başka l a rı n a vermemek için bir gece
g izl ice ·kızın ağzı ndan g i rdi ve o n u n kon uşmas ı n ı engelledi.
Ben eşyaları bölerken, s ı ra n ı n ken d i s i ne geldiğ i n i a n l ayan
prenses çok korktu ve b u korkuyla içindeki yılanı dışa rı attı "
d e m i ş ve so n ra d a İ s m a i l ' e hoşçakal deyip, kendi yol u n a
gitm iş.
Prensesle evlenen iyi kalpli İsmail de bütün ömrü boyunca
m utl u l u k içinde yaşam ış.
İLETİ DİZİ N İ
1 - 826 1 . Ö ç a l m a d uyg usu, i l ke r insa n ı baza n mantı ksız dav­
ranışlara iter, o duyguya yenilmemelidir.
" Üç adam, kendilerine olan borcunu ödemeden öldü diye, bir
cesedi döverler. n
2- C l 54. İ n s a n h i ç k i m se n i n d ostl u k ve yard ı m ö n erisi n i
k9çümseyip, elinin tersiyle itmemelidir.
"lsmail bir farenin dostluk ve yardım önerisini kabul ederek, onu
alıp cebine koyar. "
3- B.1 . Sabırlı ve kararlı insalar a maçlatına ulaşırlar.
.
"lsmail k�llesinin gideceği korkusunu duymadan, padişahın
kızını konuşturmak için güç bir uğraş verir ve başarır. "
4- C 1 50. Dış görünüşe aldanmamalıdır.
" M i n icik fare, kendisinden u m u l m ayacak kada r, büyü k işler
yapar ve yard ımcı olur."
5- C 1 55 . Dünyada yaşayan herkesin kendisine göre bir yeteneği,
bir işlevi vardır.
"Kardeşlerden biri dünyanın ucundaki iğneyi görür, öteki on
günlük . yolu bir saniyede alır, bir başkası iyi avcıdır vb. •
6- B.202. iyilik mutlaka karşılık bulur.
"lsmail, iyilik yaptıklarının yardımıyla amacına ulaşır. "
1 67
9- TERZİ İ LE KARi Si
r
Diyarbak1r-Hani
Sevdet Örpek
28
Ev hanımı
Ninesinden
�
Bir varm ış b i r yokmuş, ewel za man içinde ka l b u r sa man
içi nde, devlerle i n sa n l a rın birarada yaşad ığı, g ü çl ü n ü n zayıfı
ezd iği, adaleti n o l madığı, zorba lığın önde o l d u ğ u b i r devi r­
de, bir terzi ile karısı yaşarm ış. B u kad ı n peri lerden bile daha
güzelmiş. Her gün erkenden ka l kar evi pırı l pırıl tem izlermiş.
G ü n lerden bir gün yine erkenden kalkıp, bütün işleri ya­
parak, kocası n ı da işe gönderd i kten son ra, e l i ne elişini a l ı p,
evleri n i n önündeki havuzun başına oturm uş. H avuzu soka ktan
geçe n l e r g ö re b i l i y o r l a r m ı ş . O s ı ra d a g e z m eye ç ı ka n
padişa h ı n oğ l u kad ı n ı görüp, g üzel l iğ i karşısında bayı l m ı ş .
Gözlerin i açtığ ı n d a kendisin i sarayında b u l m uş. Olayı d uyan
babası hemen o ğ l u n u n yan ı na koşup, neler o l d uğ u n u sorm uş.
Genç yarı bayg ı n bir halde olanları anlatıp, eğer o kızla evle­
n e m ezse, ke n d i s i n i ö l d ü receğ i n i s ö y l e m i ş . Ş e h za d e
babas ı n ı n tek oğl uym uş. Küçük yaşta a n nesin i kaybettiğ i için,
babası o n u n bir dediğ ini iki etmezmiş. Oğl u n u n gönül verdiği
k ı z ı n e v l i o l d u ğ u n u ö ğ re n i n ce, o n u bu sevd a d a n
vazgeçirmeye çal ı ş m ı ş, "Am a n oğ l u m, a kl ı n ı başı n a a l , elin
evl i karısı n ı nası l isteriz, hiç böyle şey o l u r m u, m i l let bize ne
der, koskoca padişah böyle yaparsa biz de neler yaparız de­
mezler m i " diye, çok .d i l ler dökm üş ama oğl u n a söz d i n lete­
rtıeyince, terziyi çağ ı rtıp d u ru m u ona anlatmış ve " Eğer şimdi
söyl eyeceğ i m ş a rtları yeri ne geti remezse n , karı n ı e l i nden
alacağ ı m " dem iş. Terzi padişahı şaşkı n l ı k, korku ve ki n l e din­
l iyorm uş. Padişah, " İ l k şartı m şu: Bana öyle b i r salkı m üzüm
geti rceksin ki, bütün şeh i r halkı yiyip doydu ğ u halde, yine da
1 68
a rtacak. B u n u n için de sana üç g ü n izi n yeriyo ru m " demiş.
Akl ı n ı oyn atacak g i b i olan terzi, ça resizl i k içinde eve g e l i p,
karıs ı n a o l a n l a rı a n latm ış. Ka rıs ı g ü lerek " Benim her şeyden
haberim var. Üzüldüğ ü n şeye bak. Sen hele önce bize fındık,
fıstı k, çerez getir de oturup yiyelim, gerisini son ra düşü n ü rüz"
demiş. Terzi bir koşu söylenen leri a l ı p gel m iş. Otu ru p yedi k­
ten son ra ka rısı, " Ş i m d i baba m g i l e g it, kızı n ız bağ d a n b i r
s a l kı m ü z ü m istiyo r d e " d e m iş . Terzi h e m e n karısı n ı n
babasıgile g i d i p, " Kızı n ız b i r sa l k ı m üzü m istiyo r" d e m i ş .
Kızı n a nnesi de bağdan b i r sal k ı m kesip vermiş. Terzi üzüm ü
a l ı p g e l i rke n yolda, e m i n o l m a k için, s a l k ı m d a n yemeğe
baş l a m ış. Bakmış ki, n e kadar yerse yesin salkım h iç e ks i l ­
m iyor. Sevinçle padişa h ı n h u z u r u n a varıp, sa l k ı m ı verm iş.
Padişa h, bütün şeh i r h a l kı n ı top latı p, herkese tıka-basa b u
üzüm den yed i rm iş a m a, sa lkım hiç eks�mem iş.
B u n a çok üzülen padişah terziye dönerek, "Ta m a m bu
şa rtı m ı yerine geti rd i n şimdi de sıra i ki nci şartı mda. Bana b i r
m e n d i l geti receksin, o n u gözle ri görmeye n lere s ü rd ü ğ ü m
za m a n hemen gözleri açılaca k . B u n u n i ç i n de sana yine ü ç
g ü n izi n veriyoru m " demiş. Terzi büyük bir üzü ntüyle evi ne
gidip o l a n ları ka rısına a n latm ış. O l a n lardan önceden h aber­
d a r o l a n karısı yine g ü l e re k o n a "Sen h i ç üzü l me, ö n ce git
fı n d ı k, fıst ı k, çerez geti r, gerisi k c:> lay" demiş. Terzi hemen
a l ı p gelm iş, beraber yed i kten s o n ra karısı ona, " Ş i m d i tey­
zemg ile git, yeğen i n iz oğ l u nuzun mend i l i n � istiyor de" demiş.
Gidip mend i l i alan terzi, gelirken o n u, yolda rastladığı kör bir
d i l e n c i n i n gözü ne s ü r m ü ş ve d i l e n c i bir a n d a görmeye
başla m ış. B u n u gören terzi sevi nçle padişahın h uzu ru na va rıp,
mendi l i vermiş. Padişah, ü l kede n e kadar kör i nsan varsa top­
laya ra k, m e n d i l i hepsi n i n gözl erine s ü r m ü ş ve hepsi öe
görmeye başlam ışlar.
Padişah, bu defa da terziye, "Tamam bunu da başard ın .
Ş i m d i s ı ra · Üçü ncü v e son şart ı m d a . Bana yeni doğ m u ş b i r
bebek getireceksin v e o, b u rada herkesin ö nünde kon uşacak"
1 69
d e m iş. Terzi yi n e evi ne d ö n ü p, o l a n l a rı a n latı nca, ka rısı
g ü l e rek, "Ta m a m ta m a m o l a n l a rı b i l iyoru m . Sen git y i n e
fı n d ı k, fıstık, çerez geti r. Önce yiye l i m de son ra düşünürüz"
demiş. Te rzi koşara k karıs ı n ı n isted ikleri n i a l ı p gelm iş. Yedi k­
te n so n ra karısı, "Ab l a m g i l e g it. Kard eş i n iz, yen i doğ a n
bebeğ i n izi istiyo r d e " demiş. Terzi bebeği al ı p g e l ir.ke n,
yo l d a m e ra kı n ı ye n e m eyip, bebeğ i n y ü z ü n d e k i ö rtüyü
kaldırı nca, bebek " Ka pat yüzüm ü " diye bağırmış. Çok sevinen
te rzi, pad işa h ı n h uz u r u n a varıp, be b e ğ i o n u n kucağ ı n a
koym uş. Padişah yüzünü açı nca bebek ona, "Uta n m az adam,
sen ki koskoca b i r padişa hsı n, ada leti n temsi lcisisin, zulnıet­
mek, g üçsüzü ezmek sa na ya kışı r mı, o keçi sa kalı ndan uta n "
demiş. B u d uyd u kları ndan ç o k utanan pad işah, korkusundan
altı n a kaçırmış . . sonra da oğl u na haber gönderere k, istediğini
ya p m ayacağ ı n ı, isterse kend isi n i öld ü rebi leceğ i n i söylemiş.
Öte ya n d a n sevinç içinde evi n e dönen terzi ka rısına,
b ütü n b u n l a rı nasıl yaptı ğ ı n ı soru nca, kad ı n ona, " Eğer b u
s ı rrı m ı açı k l a rsam, beni kaybeders i n b i r d a h a g ö re mezs i n "
demiş. Terzi de öu sır.fı b i r d a h a sorm a m ış. Ka rısı yine o n a
g ü le rek, " Hayd i g it, fı n d ı k, fıstı k, çerez g eti r de yiye l i m "
demiş. Terzi büyük b i r sevinçle ka rıs ı n ı n isted ikleri n i geti r­
m iş, birli kte otu rup yem işler ve ö m ü rleri n.i n son u na kadar,
m utl u l u k içinde yaşam ışlar.
İLETİ DİZİ N İ
1 - C l OO. İ nsanlar padişah b i l e olsalar, çocuklarının haksız istekleri­
ni yerine getirmemeli ve onları uyarmalılar.
"Padişahın oğlu, babasına, terzinin güzel karısıyla evlenmek is­
tediğini söyler"
2- 8252. İ nsan zeki ve sağduyulu ise güç sorun ları bile çözebilir.
"Terzinin akıllı karısı, padişahın yarattığı her soruna bir çözüm
yolu bulur. "
3- C l OO. Yöneticiler güçlerine ve makamlarına dayanarak haksızl ı k
yapmaya kalkarlarsa, g ü n ü n birinde onlara b i r ders verecek olan
ç ı kar.
"Bebek padişaha, 'Utanmaz adam, sen ki koskoca bir
padişahsın, adaletin temsilcisisin, zulmetmek, güçsüzü ezmek
1 70
456-
sana yakışır mı 'diye bağırır. "
82. Mutluluğa giden yol uzun ve çeti ndir.
"Terzi ile karısı, nice çetin sınavlardan geçtikten sonra, mutlu
sona ulaşırlar. •
8 1 5 1 . Olaylardan ders almak i nsanı yan lışlıktan korur.
" Yaptıklarından utanan padişah, oğli..m un haksız isteklerini yeri­
ne getirmeyeceğini söyler. •
C 1 5 1 . Bazı sırların bilinmesi, bilinmemesinden daha iyidir.
"Karısı terziye, 'Sana bu sırrımı açıklarsam beni kaybedersin, bir
daha göremezsin ' der. •
1 0- MİR MEH M ET VE ALTI KARDEŞİ
'
Mardin-Kızıltepe
Davut Ermi�
70
Esnaf
Babasından
B i r varm ış bir yokm uş. Ewel zaman içinde kal b u r sam a n
içinde, pireler berber i ken karşı h a m a m içinde. Za m a n ı n bi­
ri nde, büyü k bi r şeh i rde, b i r padişah yaşarm ış. Ü n ü şan ı her
tarafa yayılan bu padişa h ı n yedi oğ l u va rmış ve yedisi de be­
karmış. Gel zaman git zaman, g ü n ü n birinde pad işa h ö l m üş.
Yed i ka rdeş de a ra l a rı n d a to p {a n a ra k evl e n m eye ka ra r
verm işler. En küçükleri o l a n M e h m et, yörede yiğitl i ğ i ve
yü re kliliği ile tan ı n ı rm ış . Herkes onu " M i r" lakabıyla anarmış.
M i r M e h m et ka rdeşlerine, " Bi z i m evleneceğ im iz kızlar d a
ka rd eş o l s u n ia r, böylece a i l e m iz dağ ı l m az, h e p b i ra ra d a
yaşarız" demiş. B u öneriyi yeri nde b u l a n oğlanlar, nası l ederiz
de a k l ı başı nda yedi kız kardeş b u l u ruz d iye, d ü şü n m eye
başlam ışlar. Babal a rı n ı n ö l ü m ü nden son ra, bu şeh i rde ka la­
m ayaca klarını a n laya n kardeşl e r, başka bir şe h i rd e otu ra n
a m ca l arı n ı n ya n ı nda ka l m a k ü zere yola ç ı k m ışJa r. O raya
varışları n ı n üçüncü g ü n ü nde a m caları onlara, " Sizin bir derdi­
n iz m i var" d iye sorm u ş . Onlar da evlenme kon u s u n d a k i
d ü ş ü n ce l e ri n i a n l at m ı ş l a r. b u n u n üzeri ne a m ca l a rı , " Ş u
1 71
d üşü ndüğ ü n üz şeye ba kın h ele, ben i m yed i tane kızı m va r,
a l ı n o n l a rı g ötü rü n, ya lnız yolda giderken asla Üç Yayla'da ko­
naklamayı n " d e m iş .
Çok sevinen kardeşler, gereken yol h a z ı rl ı ğ ı n ı ta m a m ­
layıp, a m ca l a rı n ı n yedi kızı n ı da a l a ra k yo l a ç ı km ışlar. Az
g i d i p uz g itm işler, dere tepe düz gitmişler, so n u nda gece
bastı r ı r ke n , a m c a l a rı n ı n "As l a ka l m ayı n " d ed i ğ i yayl aya
gelm işler. M i r Mehmet'in bütün uya rı ları n a rağmen de orada
gecelemeye ka ra r verm işler. Ka rdeş l e ri n e söz d i n letem eyen
Mehmet, uyu m ayarak nöbet tutmaya başla m ış . Gece n i n bir
va kti nde, tüyler ü rperten korku nç b i r ejderha g e l i p, oğ l a n ı n
ka rşısına d u r m u ş v e " be n i m k u ş u ç m a z kerva n geçmez yay­
la mda, nasıl o l u r da konaklarsı n ız" d iye bağ ı ra ra k, M i r Meh­
met' i n üzeri n e yürüm üş. Sabaha kada r, ejderhayla dövüşen
oğ l a n , so n u nd a o n u ö l d ü re rek ya n l a rı nd a ki de reye atm ış.
Saba h o l u nca, her şeyden habersiz uya n a n ka rdeşlerine de
hiçbir şey söylem e m iş ve onlarla bera ber yo la deva m etm iş.
G ü n batarken ikinci yaylaya u laşmışlar ve M e h m et'i n dışında
herkes yine yatıp uyu m u ş . Gece n i n bir ya rısı nda, b i ri ncisin­
den daha korku nç b i r ejderha çıkage l m iş a m a, oğlan sabaha
kadar dövüşerek b u n u da öldürmüş ve yine kardeşleriyle birlik­
te yola deva m etm iş. Akşama kada r yü rüd ü kten son ra da hava
kara rı rken, üçüncü yaylaya ulaşmışlar ve yatı p uyu m uşlar. İ ki
gecedi r uykusuz ve yorg u n olan M i r M e h met de bir zaman
nöbet tuttu ktan sonra uykuya yeni l m iş ve sızıp kal m ış.
Gecen i n bir yarısında çıkagelen bir azg ı n ejderha, Meh­
met' i n boğazı n a sarı l ı p, "Yörede sözü ed i l e n ka h ra m a n sen
misi n " d iye sorm uş. O da " Be n i m " deyi n ce, "Öyleyse git ve
sana ta rif edeceğ i m ü l kenin kra l ı n ı n kızın ı a l gel, sana a ncak
o za m a n i n a n ı rı m " demiş. Saba h o l u nca, kardeşlerine ve
amca kızla rı na, uzun bir yolculuğa ç ı kacağ ı n ı söyleyen Meh­
met, dön ü p d ö n m eyeceği n i de b i l med i ğ i n i beli rterek, herkes­
le veda laşı p yol a koyu l m uş . Dere tepe giderken, küçü k b i r
a k a r suyun karşısına geçemeyen karı n ca l r ı n telaş ı n ı görerek,
hemen kı l ı c ı n ı çı karıp, suyu n üzeri ne uzatm ış ve karı ncaları n
karşıya geçmeleri n e yard ı mcı olmuş. B u ada m ı n M i r Meh met
o l d uğ u n u a n l aya n karı nca l a r da o n a i ki tüy vererek, " N e
1 72
zam a n başın sıkışırsa b u i ki tüyü birbirine sü rt, biz gelir sana
ya rd ı m ederiz" dem işler. Karı ncalardan ayrı l ı p, yol u n a devam
eden oğlan g iderken, den izleri n sularını ku rutabi lecek kada r
çok su içebilen bir a d a m a rastl a m ış. Ada m, bu yolcu n u n M i r
Mehmet o l d uğ u n u ö ğ re n i n ce, " Her zam a n sana hizmet et­
meye hazırım, ne zam a n başın sıkışırsa beni a ra" demiş. Yine
yol u n a g iden oğlan, bu kez d e çok obur ve ço k g ü ç l ü bir
ada m a rastl a m ı ş . O da ken d i s i n e ya rd ı m ed e b i leceğ i n i
söylemiş.
Mir M e h m et so n u nda, ejd e rh a n ı n ta rif ettiğ i ü l keye
va rm ış ve kra l ı n h u z u ru n a ç ı k ı p, kızı n ı istem iş. Oğ l a n ı d i n­
l eyen k ra l , b ıyı k a l tı n d a n g ü le re k, o n a bazı şa rtl a rı n ı n
o ld u ğ u n u söylemiş v e b u n la rı şöyle sıra l a m ı ş . " B i r: Sana üç
tan d ı r fı rı n ekmeği geti receğ i m , b u n ların hepsi ni bir oturma­
da yiyeceks i n . İ ki : Üç a raba od u n u ateşe vereceğ im, sen b u
ya n g ı n ı - bi r ç ı rpıda sö n d ü receks i n . Üç: Arpa, merc i m e k ve
b u ğ d ay ka rış ı m ı üç a ra b a ta h ı l ı, b i r gecede, b i rb i ri nden
ayı racaksı n . " Ça resiz kal a n o ğ l a n b u şa rtla rı ka b u l etm iş et­
m e s i n e ya, b i r ya n d a n da b u i ş i n as ı l başa ra c a ğ ı n ı
d ü ş ü n üyormuş. Ertesi g ü n, kra l ı n ö n ü n e koyd u ğ u ü ç fı rı n
e k m eğ i n b a ş ı n a o t u r m u ş a m a, b i ti r m e s i n i n m ü m k ü n
ol madığını görm üş. Ta m o sırada a kl ı na, yolda rastladığı obur
ve güçlü adam gel m iş. Hemen çağ ı ra rak bütün ekmekleri ye­
mesi n i istemiş. Ateşi de yi ne yolda rastladığı çok su içebilen
adama sö n d ü rtm üş. S ı ra, ta h ı l l a r ı n ayrı l m asına g e l i nce de
hemen ka rınca ları çağ ırmış ve o n l a r bir gece de bu üç araba
ta h ı l ı ayı rıp, ayrı ayrı kümeler h a l i nde yığ m ışlar. B ü tü n bu
o l u p-bitenler ka rşısında şaşkı n l ığa d üşen kral, son u nda kızı n ı
M i r M e h m et'e ve rm e k zo ru n d a ka l m ı ş . Kızı a l ı p ü l kesi n e
d ö n e n o ğ l a n ı, herkes b üy ü k b i r sevg iyle ka rş ı l a m ı ş . B ütü n
ka rdeşler, geri kalan ö m ü rleri n i m utl u l u k içinde yaşa mışlar . . .
İ LETİ DİZİN İ
1 - CS3 . Büyük sözü dinlemeyenlerin, başları dertten kurtulmaz.
" Yedi kardeşler, amcalarının uyarılarını dikkate almadan, onun
konaklamayın dediği yerde konaklarlar ve çeşitli sorunlarla
karşılaşırlar. "
2- C 1 56. İ nsan b i l med i ğ i yerlerde çok d a h a d i kkatl i o l m a l ı ve
1 73
başına gelebilecek her türlü kötü lüğe karşı gerekli olan önlemi
almal ıdır.
"Bütün kardeşleri uyuyan Mir Mehmet, sabaha kadar uyumadan
nöbet tutar ve kendilerini yok etm eye gelen ejderhalarla
dövüşür. "
C 1 54. Her varlık her varlığa muhtaçtır, her varlığın yardımına ye­
rine göre gereksinim duyulur.
4- 8202. İ yilik m utlaka karşılık görür.
"Karıncalar, kendilerine iyilik eden Mir Mehmet 'in yardımına
koşarlar. •
5- C l SS. Her insanın bir özelliği, işlevi vardır.
"Mehmet 'in karşılaştığı adamlardan birisi çok yemek yer, öteki
de çok içer ve bu özelliklerini Mehmet 'e yardım için kulfanırlar. •
6- 82. Mutluluğa giden yol uzun ve çetindir.
7- 8 1 . Sabırlı ve kararlı insanlar amaçları na ulaşırlar.
"Mir Mehmet akıllı, iyiliksever davramşlarıyla, önüne çıkan her
güçlüğü aşarak padişahın klZlyla evlenir. •
3-
.
1 1 - SARAYDAKİ EKSİK
Hatay-Dörtyol
Ali Say
75
Çiftçi
Büyüklerinden
r
...
B i r va rm ış bir yokm uş. Ewel za m a n içinde ka l b u r saman
içinde, develer tel l a l i ken, pireler berber i ken, ben babam ı n
beşiği n i tı ngır m ı n g ı r sal l a r i ken, bir pad iŞa h varm ış.
B u padişah, o za mana kadar eşi-benzeri görü l m ed i k bir
sa ray yaptı rm ış. İçinde kuş sütü bile varmış ama, padişah yine
de acaba bir eksiği va r mı diye d üş ü n ü rm üş. B u n u ö ğ renmek
için, ü l kedeki herkesi sa raya çağ ırıp, bir e ksiği va r mı d iye
sorm uş a m a, kimse bir eksik bulamamış. Padişah ta m ra hat­
layı p sevinecekmiş ki, b i r koca ka rı huzura gelip, " Padişahım,
üçyüz yı l l ı k yolda, tüylerinin her biri ayrı ses veren b i r kuş var
ki görü l m üş şey değ i l, işte sa rayın ızda bu eksik" demiş.
B u n u d uya n padişah, hemen büyük oğ l u n u huzuruna
1 74
çağ ı rı p, ondan b u kuşu b u l u p geti rmesi n i istemiş a m a oğlan,
" Babacığ ı m nasıl o l u r. B u kuşu b u l m a k için üçyüz yıl g ide­
ceğ i m , üçyüz yı l d a geleceğ im, buna benim ömrüm yetmez
ki " d iye ka rşı ç ı k m ı ş . S i n irlenen padişah, o n u h uz u r u n d a n
kovu p, o rtanca oğ l u n u çağ ı rtm ış a m a , o n d a n da ayn ı cevab ı
a l m ış . İyice kızan padişah o n u da kovup, b u kez de k ü ç ü k
oğ l u n u çağ ı rtm ış v e sarayın tek eksiği olan b u k u ş u g id i p ge­
tirmesi n i istemiş. Küçük oğlan, " Ö m rü m yeterse e l bette b u
kuşu sa n a geti ri r i m babacığ ı m " d e m i ş . B u na ç o k sev i n e n
p a d i ş a h , yo l hazı rl ı kl a rı n ı ya ptı rmış v e diğer iki oğ l u n u d a
küçüğe ya rdımcı o l m al a rı için birlikte gönderm iş. Her b i rine
de b i re r at, b i re r torba a ltı n ve çok m i kta rda d a yiyecek
verm iş.
Yola koyulan oğlanlar, az g itmişler uz g itm işler dere tepe
d üz g itm işler, derken ö n l e rine üçe ayrı lan bir yol çıkmış. Bu
yol l a rı n b i ri nde, " Gider g el i r", b i rinde "Ya gel i r ya gel mez"
diğerinde de "Gider gelmez" yazıyormuş. Büyük oğlan, hemen
atı l ı p, " Gider gel i r" yol u n u, o rta nca da "Ya gel i r ya gel mez" i
seçm iş. Küçük oğ l a n a d a k a l a ka l a " G i d e r g e l m ez" yo l u
ka l m ı ş . Ü ç ka rd.eş a ra l a rı nd a a n l aşa ra k, p a rm a k l a rı n d a k i
yüz ü k l e ri ç ı ka r ı p , o ra d a k i b i r kaya n ı n a l tı n a koy m u ş l a r.
Böylece kim önce dönerse, kendi yüzü ğ ü n ü o ra d a n alacak,
diğerleri de ki m i n d ö n ü p d ö n m ed i ğ i n i böylece a n l ayacak­
l a rm ı ş . Bu kara rd a n son ra, her b i ri ken d i yol l a r ı n a koy u l ­
m uşlar. B ü y ü k oğ l a n l a o rta nca oğla n ı n yol l a rı gide gide b i r
şeh re varm ış. Her i kisi de kısa b i r za riı a n içi nde, e l lerinde
avuçlarında ne varsa saçıp sav u rdu ktan sonra, b i ri b i r lokan­
tacıya, diğeri de b i r terziye ç ı ra k o l m uşlar.
O n la r çırakl ı k yapad u rs u n l a r, biz geleli m küçü k oğlana. O
da g i d e gide bir g ö l ü n kenarına va rmış. Torbası n d a ki k u ru ­
m uş ekmeği s u y l a ıslatı p yiyeceğ i sı rada, g ö l d e n b i r ağız
açı l m ış . Oğlan da "Bu sen i n kısmeti n m iş" d iye rek e l i ndeki
ekmeği g ö l e atm ış. To rba s ı n d a n ikinci bir ekmek çaka r ı p
ıslatmış v e tam yiyeceği sırada, bir ağız d a h a açı l m ış. " B u d a
1 75
sen i n kısmeti n m iş" d iyerek o n u da suya ata n oğlan, üçüncü
bir ekmek çıkard ı ğ ı nda, yine b i r ağzı n a ç ı l d ı ğ ı n görü n ce,
" B u n d a b i r h i kmet va r" diyerek o n u da s uya a t m ı ş ve
"Anlaşıldı, bugün ben b u rada ekmek yiyemeyeceğ i m " deyip,
yol u n a devam etmiş. Etmiş ama, bir yandan da bu üçyüz yı l l ı k
yol u aç susuz n a s ı l g ideceğim diye düşünüyorm uş. Bir zaman
gtitikten sonra, karşısına çıka n heybetl i bir a ra p, ona nereden
gel i p nereye gittiğ i n i so rm uş. Oğlan da başı ndan geçenleri
b i r b i r a n latm ı ş . B u n l a rı d i n leyen a ra p , "_Se n i n üç lokma
ekmeğ i n d a h a boğaz ı m d a d u ruyor" d iye rek, o n a yard ı m
edeceğ i n i söyle m i ş v e küçü k p rensi atta n i n d i ri p, gözü n ü
kapat demiş. Biraz sonra gözü nü açan oğlan kend isi n i h i ç bil­
med i ğ i b i r şe h i rde b u l m uş. Ara p o n a , a rad ı ğ ı k u ş u n bu
şeh i rde o l d u ğ u n u söyleyerek iki ta n e kı l ve rm iş ve " Ba ş ı n
sıkıştığı za m a n bu iki kı l ı birbirine sürt" deyip, o rtadan kay­
bol m uş. Oğl a n dolaşan dolaş kuşun bulunduğu saraya gelmiş.
Ta m kuşu ya ka l ayaca kken, o n u n tüyleri n i n ç ı ka rd ı ğ ı ses
yüzü nden, nö betçilere ya kalanmış.· Hemen o n u padişa h ı n hu­
zuru n a ç ı karm ışl a r. O ğ l a n ı n başı n d a n geçe n leri d i n leyen
padişah, ona bir şart koşup, " İ kiyüz yı l l ı k yolda bir at var. Eğer
o n u b u l u p bana geti ri rsen, ben de sa n a bu kuşu ve ri ri m "
demiş.
Şimdi ne yapacağ ı n ı d üşünen oğ lanın aklına ara p gel m iş
ve hemen cebi ndeki kı lları birbirine s ü rterek ondan yard ı m is­
temiş. Ara p, göz a ç ı p kapayıncaya kadar oğ l a n ı atı n b u l u n ­
d u ğ u sa raya geti rm iş v e o rtada n kaybol m uş. Sa raya g i ren
oğ lan, tam atı a laca kken yine ya ka l a n m ı ş ve b u kez de o
ü l ke n i n padişa h ı n ı n h uzu runa çı ka rtı l m ış. Oğ l a n ı n başı ndan
geçenleri d i n leyen bu padişah da ona bir şart koşup, "Yüzelli
yı l l ı k yolda bir p renses va r, eğer o n u bana geti ri rsen, ben de
sana bu atı veri ri m " d e m iş. Zava l l ı küç ü k şehza de yine
çeresiz kal ı p a ra ptan yard ı m istem iş. Ara p da o n u, p rensesin
bulunduğu sa raya getirmiş ve kızı bir o m uzuna oğl a n ı da bir
omuzuna alıp h ızla oradan uzaklaşmış. Bunlar ara b ı n o m uzun­
da giderken, birbirleri ne aşık olm uşlar. Kızı pad işa h a vermek
1 76
istemeyen şehzade, a raba ş i m d i n e ya pacağ ı n ı so rm uş. Arap
da ona, " Sen prensesi sakla, ben o n u n kı lığına girerim, sen de
padişa h ı n kızı yeri ne beni veri r atı a l ı rs ı n " demiş. Ara b ı n de­
di kleri n i ya pan oğlan, a ra b ı veri p atı alara k, kızla birl i kte ata
b i n i p yola çıkmışlar. Ama b u kez de oğ l a n, rüzgard a n daha
h ızl ı giden b u atı d iğer padişaha verm ek istememiş. Yine
ya rd ı m ı n a yetişen a ra p, " Be n at kı l ı ğ ı n a g i reri m, sen beni
padişa h a ve ri p kuşu a l ı r o ra d a n uza k l a ş ı rs ı n , so n ra ben
arka n ızda n size yetişiri m " demiş. At kı lığına g i ren a rabı veri p
kuşu a l a n oğlan hemen oradan uzaklaşm ış. B u arada padişah
da at sandığı ara b ı n boyn u n a bir yem torbası taktı rmış. Yem
to rbas ı n ı ka rıştı r ı p d u ra n a ra p, b i rd e n b i re herkes i n gözü
ö n ü nde aya kl a rı n ı to rbaya s o ka ra k o rtadan kaybo l uverm i ş .
Şaşkı n l ı k i ç i n d e ka lan padişah, daha ne o l d uğ u n u a n laya m a­
d a n , a ra p, kızla o ğ l a n a yeti ş m i ş ve h e p b i r l i kte üç yol
ayrı m ı n a g e l m i ş l e r . Kaya n ı n a l t ı n a bakıp da y ü z ü k l e r i n
d u rd u ğ u n u gören oğlan, prensesle a rabı bir çadı rda bıra kı p,
ağa beyleri n i a ra m aya g itm iş. Araya a raya büyü k ağa beyi n i
bir terzide b u l m uş ve kendisi n i hiç tan ıtmadan ona beş kat el­
b i s e ı s m a r l ay ı p, ç a d ı ra g eti r m es i n i i ste m i ş . O rta n c a
ağabeyi n i de b i r lokantada b u l u p, ona da b e ş kişi l i k yemek
ısmarlayı p çadıra dön m üş. Akşam o l u nca büyük oğ l a n el bise­
lerle, ortanca da yemeklerle çad ı ra gelm işler ve yüzükleri nden
birbirleri n i ta n ıyıp kucaklaşm ışlar, son ra d a yemekleri n i yiyi p,
yen i elbiseleri de g iyerek, babaları n ı n ya n ı n a dönmek üzere
yo l a koy u l m u ş l a r. Anca k a ğ a bey l e ri k ü ç ü k ka rdeş l e r i n i
kıska na ra k o n u o rta d a n ka l d ı rmaya ka ra r verm işler v e o n u
götü rüp b i r kuyuya atm ışlar. Kuyuda çırpı n ı p d u ra n oğ l a n ı n
a k l ı n a ce b i n deki kı l l a r g e l m iş v e a ra b ı h e m e n y a rd ı m a
çağ ı rara k o rad a n kurtu l u p, ağa beylerine yetişmiş. O l a n l a ra
çok kıza n a ra p i ki o ğ l a n ı da atları n ı n üzeri ne bağl aya ra k,
" Ceza n ız ı b a b a n ı z ve rs i n " d e m i ş ve h e p b i rl i kte s a raya
varm ışlar. Kuşu görü n ce çok sevinen padişah, i ki oğ l u n u n
niçin böyle atla rı na bağ l a n d ı kl a rı n ı sorm uş. Küçük oğlan da
o l a n l a rı n hepsini babasına a n latm ış. D uyd ukları ka rşısında
çok öfkelenen pad işah iki oğ l una, " K ı rk katı rı m ı istersi n iz
yoksa kırk satı r m ı " diye bağırmış. Oğ lanlar da " Kı rk satı r ne
1 77
ya pal ı m, k ı rk katı rı isteriz, h iç değilse o n l a rla od u n çekerek
sata r geçi n i riz" dem işler. Pad işa h da o n ları kı rk azg ı n katı rın
b u l u n d u ğ u bir a h ı ra h a pset m i ş . O n l a r o ra d a ceza l a rı n ı
çekerlerken, küçük oğlan dünya güzel i prensesle, kırk gün kı rk
gece süren b i r d ü ğ ü n le evlenerek, m u radına erm iş . . .
İLETİ DİZİNİ
1 - E 1 . Tam-mutlak güzellik yoktur. Aranırsa herşeyin b i r eksiği bu­
l u �abilir.
"Kocakarı, padişahm güzel sarayının bir eksiği olduğunu
söyler. •
,
2- C3. Ana-baba kendi eksikliklerini çocuklarına tamamlatmak iste­
memeli ve o n l a rı ka l d ı ramayaca kları yüklerin altı na sokma­
malıdırlar.
"Padişah oğullarından, üçyüz yıllık yolu g idip -gelerek
olağanüstü kuşu sarayına getirmelerini ister. •
3- C 4 . Çoc u k l a r a n a-baba l a rı n ı n m a n tı ksız istekl e ri n e karşı
çıkabi l m e l i ler.
"Padişahın büyük ve ortanca oğulları, babalarının bu olağandışı
isteğine karşı çıkarlar. n
4- 07. Hazıra dağ dayan maz, elindeki varlığı har vurup harman sa­
vuranlar sonunda bir lokma ekmeğe muhtaç olurlar.
"Padişahın b üyük ve ortanca oğulları ellerinde-avuçlarında ne
varsa saçıp-savurduktan sonra, biri bir terziye, öteki de bir lo­
kantacıya çırak olurlar. n
5- 8202. iyilik yap denize at, balık bilmezse halık bil ir, iyilik mutla­
ka karşılık görür:
"Padişahın küçük oğlu elindeki son lokmaları, aç ağızlara verir
ve karşılığında da bir arap yardım eder. •
6- 82. Mutluluğa giden yol uzun ve çetindir.
"Küçük oğlan pek çok sınavdan geçip, güçlükleri aşarak amacına
ulaşır. " .
7- C l 5 6 . i nsan en yakınına bile g üvenmemel idir, bazan e n büyü k
kötülüğü onlardan görür.
"Ağabeyleri, küçük kardeşlerini kuyuya atarlar. "
8- 8 1 00. Kıskançlık çok kötü bir d uygudur ve bir "bumerang" gibi,
sonunda geri dönüp, insanın kendisini vurur.
"Ka;deşlerini kıskanarak onu öldürmek isteyen ağabeyleri, so­
nunda bu kötülüklerini canlarıyla öderler. •
9- 81 . Sabı rlı ve kararlı insanlar a maçlarına ulaşırlar.
"Küçük oğlan aklı, iyilikseverliği, direşkenliğiyle tüm engelleri
aşıp dünya güzeli prensesle evlenmeyi başarır. "
1 78
1 2- GÜLBAHAR İ LE GÜLBARİN
Bir varm ış bir yokmuş. Ewel zam a n içinde kal b u r sa m a n
içi nde, bir ü l kenin zengin bir pad işa h ı i l e o n u n da yakışı kl ı b i r
oğ l u va rm ış. B u oğlan, zam a n z a m a n kı l ı k değ işti ri p, halkın
içine karışır ve onların dertlerin i öğrenmeye çalışırm ış.
Öte ya n d a n b u ü l kede, yoks u l bir kad ı n l a ü ç kı�ı
yaşa rm ış. B u kızlar el işi yaparak geçi m lerini sağ larlar ve blı
a ra d a d a b i rb i r l e r i n e h a ya l l e ri n i a n l at ı r l a rm ı ş . B i rg ü n
padişa h ı n oğ l u kı l ı k değ iştirip, ken a r mahal lelerde gezerken,
yol u bu kızların sokağ ı n a d ü ş m üş ve o n ları n kon u ş m a l a rı n ı
d uymuş. En büyük kız, "Ah kızl a r . . . . Padişa h ı n oğl u beni a lsa,
o n a altından bir halı dokurd u m " demiş. O rtanca kız, "Am a n
a b l a sen d e . . . O d a b i r şey m i, pad işahı n oğ l u beni alsa, o n a
saf a l tı ndan b i r takı m e l bise ya pa rd ı m " demiş. E n küçük kız
ise, "Am a n a b l a l a r ı m , sizi n haya l l e ri n iz de hep m a d d e
üstü ne. Padişa h ı n oğ l u beni a lsa, ona saçları n ı r:ı bir tel i a ltın,
bir teli g ü m üş olan çocuklar doğu ru rd u m . " demiş.
B u n ları d uyan padişa h ı n oğ l u, sarayına dönü nce g ü n lerce
düşünüp taş ı n m ış ve son u nda ba bası n a söyleyi p, büyük kızı
istemiş. Kırk gün kırk gece süren bir düğünle evlen m işler. Ara­
dan bir za man geçince oğlan karısına, " Ha n1 sen ben imle ev­
len i n ce, altı n b i r h a l ı dokuyaca ktı n . Aradan bu nca za m a n
geçti daha ortada b i r şey yok, n e za man dokuyaca ksı n " diye
sormuş. B u n u duyan kız da padişa h ı n oğ l u n a g ü l üverm iş ve
"Am a n sen de bey, n e ka d a r safs ı n , h e r d uyd u ğ u n a
i n a n ıyorsun, o ya l n ızca b i r haya l d i " de m i ş . B u n u n üzeri n e
oğ l a n d a h e men o n u boşay ı p , h izmetç i l e ri n i n a ra s ı n a
1 79
gönderm iş. B i r za m a n sonra o rtanca kızla evlenen oğlan, ona
da "Hani sen be n i m l e evl e n i nce altın b i r ta k ı m el bise ya pa­
ca ktı n h a d i göste r baka l ı m m a rifeti n i " d e m i ş . Kız da o n a
"Ama n bey, b e n i m a s ı l a m a c ı m sen i n l e evle n m e kti ne altı n ı,
ne ta kı m ı, sen d e her söylenene i n a n ıyors u n " demiş. B u kızı
da boşaya n o ğ l a n bu kez de küç ü k kızla evl e n m iş ve b i r
za m a n sonra o n a da ayn ı soruyu soru p, " H a n ı m h a n i bana,
saçları n ı n bir tel i altı n bir teli g ü m üş çoc u klar doğ u racaktı n n e
o l d u " deyince, a kı l l ı k ı z o n a , " Bey bey, sen i n çoc u k ded i ğ i n
öyl e şıp d iye o l m az ki, h e l e bekle a radan bir dokuz a y geçsin
baka l ı m da gerisi ne Allah keri m " demiş.
Gel za m a n git zaman kız hamile kal m ı ş ve dokuz ay son ra
da doğ u m sa n c ı l a rı başl a m ı ş . S aray h a l kı n ı b i r tel aştı r a l m ış
ve e n yakı n ı a b l a l a rı olduğu için de o n la rı a l ı p, kardeşleri n i n
ya n ı n a g eti r m i ş l e r . Ç o k kötü ka l p l i o l a n a b l a l a r ı k ü ç ü k
kardeşleri n i k ı s ka n d ı kl a rı i ç i n , o n u n d oğ u rd u ğ u a ltı n ve
g ü m üş s a ç l ı i k i çoc u ğ u a l ı p b i r sa n d ığa koya ra k, d e n ize
atm ışlar ve çoc u k l a rı n ı n ye ri ne de i ki ta n e köpek yavrusu
koym uşlar. S o n ra da gidip padişa h ı n oğ l u n a, " S e n i n o çok
g üve n i p, çok sevdiğin ka rın, a ltı n ve g ü m üş saçl ı çocuklar ye­
ri n e iki ta n e it yavrusu doğ u rd u " d e m i ş ler. Ayrıca oğ l a n a,
"Sen bu ka rdeşim izi bir inek derisi ne sard ı rı p dört yol ağzı n a
attı r, ö n ü n e de b u kad ı n la netl idir d iye yazd ı r, o radan h e r
gelip geçen yüzü ne tükürere k onu lanetlesi n " d iye de bir a k ı l
verm işler. O ğ l a n d a o n ları n dedikleri n i yaptı rmış. A b l a l a r bu
son uçtan çok mem n u n olm uşlar.
Öte ya n d a n d e n ize atı l a n çocu kların b u l u n d u ğ u sa n d ı k
gide g i d e b i r köy ü n kıyısına va rm ış o rada ba l ı k tuta n yoks u l
b i r b a l ı kç ı d a b u sa n d ı ğ ı b u l a ra k a l ı p, evi n e ka rı sı n a
götürmüş. Sandığın içinden çocukları n çıktığ ı n ı göre n bu karı
koca çok sevi n m işler, ç ü n k ü o n l a r ı n hiç çoc u kl a rı yokm uş.
Oğ l a n ı n a d ı n ı M e h m et, kızı n a d ı n ı da G ü l ba h a r koym uşlar.
Kad ı n h e m e n l e ğ e n geti r i p çoc u k l a rı yıkam aya başl a m ı ş .
Çoc u kları n başlarına su dökü l d ü kçe, leğen a ltı n ve g ü m üşle
1 80
dol uyorm uş. B u n a ço k sevinen yo ks u l ihtiya rlar, za m a n l a b u
s a y e d e ze n g i n o l m u ş l a r ve ra.h a t b i r h ayat yaşa m aya
baş l a m ışlar.
Gel zam a n git zam a n çocuklar büyü m üşler. Çok ya ra m az
o l a n M e h met e l e avuca sığmaz ve kom ş u l a rı n çoc u k l a rı n ı
dövermiş. B i r g ü n yi ne oyna rken b i r çocuğ u n kulağ ı n ı çekip
yırtm ış. Buna çok kıza n çocuğun a nnesi de Mehmet'e, " Kimin
dölü olduğu bel i rsiz çoc u k, sen ben i m oğ l u m u nası l d översi n "
d iye bağ ı rm ış . B u lafa çok içerleyen M e h m et, h e m e n a n a
b i l d i ğ i i h tiya r kad ı n ı n ya n ı n a g i d e re k, o l a n l a rı a n latm ış v e
"Ana ana . . . . Seni a n a bel ledim a m a, komşu kad ın böyle ded i .
N e o l u r bana gerçek a n a m ı n kim olduğ u n u söyle" d iye ya l­
varm ış. Kadı n da ona gerçekleri a n l atarak, asıl ana babas ı n ı n
kim o l d u ğ u n u ken d i leri n i n d e b i l medikleri n i söylemiş. B u n u
duya n oğlan son bir kez d a h a y ı ka n ı p, ihtiyarlara bolca altı n
bıra ktı ktan sonra, kız kardeşini de a l ı p, helal l ı k isteyerek ora­
dan ayrı l m ış.
İ ki kardeş gide gide ıssız bir yere varm ışlar ve yorg u n l u k­
ta n uza n ı p yatm ışlar. Oğlan hemen uylif!l!JŞ. Başları n a gelen­
lerd e n çok üzg ü n o l a n G ü l ba h a r ise ağ l ayara k, "Al l a h ı m ne
o l u r, bize acı ve padişa h ı n sa rayı n ı n karşısında tıpkı o n u n ki
gibi bize de bir saray ver de içinde rahatça otura l ı m " d iye yal­
va rm ış. Masal bu ya . . . Kız ı n duası kabul o l m uş ve birdenbire,
kendi leri n i padişa h ı n sarayı n ı n karşısı nda, yer alan, büyü k bir
sa rayı n içinde b u l uverm işler. Meh met ava gidiyor. G ü lbahar
da ev işlerini yapıyorm uş. G ü n ler böyle geçerken, bu saray za­
m a n l a herkesi n ilgisini çekmeye başla m ış . B u a rada h a i n kız
ka rdeşler de bu sa rayda oturan çocukların kendi yeğ e n leri
o l m a s ı n d a n ş ü p h e l e n m i ş l e r ve b i risi i htiya r kad ı n k ı l ı ğ ı n a
g i ri p sa raya g itmiş. O s ı rada Meh met avda o l d u ğ u için
G ü l bahar evde yal n ızmış. Ka� ı n kapıyı açması için kıza yalva­
ra rak, "Am a n kızım ca n ı m kızım, ben hacca gidiyord u m a m a,
diğer hacıl�r beni b ı rakıp gitti kleri için yal n ız kal d ı m . Kapıyı
aç da girip bir n a m az kı layı m " demiş. Kız da acıyı p o n u içeri
1 81
a l m ış. Kad ı n ona kim olduğunu, nereden geldiğ i n i sormuş ve
öze l l i kle de saçlarından ta h m i n i n i n doğ ru o l d uğ u n u a n l aya­
rak, kızı öldüresiye dövm üş. O gü nden son ra da her gün gele­
re k kızı s uya s o k u p, ö l m es i n e çok az ka l a ç ı karıyor ve
ka rdeşine bir şey söylememesi n i de iyice tem b i h ediyorm uş.
B i rg ü n kıza yine böyle işkence ettikten son ra, " Ka rdeşi n Meh­
met'ten G ü l ba rin çiçeği n i geti rmesini iste" demiş.
Kardeş i n i n böyle g ü nden güne sara rı p sold uğ u n u gören
M e h m et, ona derd i n i n ne o l d uğ u n u soru nca, kı.z d a " Ba n a
G ü l barin çiçeğ i n i getirirsen iyi l eşebi l i ri m " d e m i ş . Ka rdeş i n i
çok seven o ğ l a n hemen b i r ata binip, b u çiçeği b u l m a k üzere
yola çıkm ış. G iderken ermiş bir i htiyara rastl a m ış. İ htiyar ona,
"Oğ l u m Mehmet nereye gidiyorsun" demiş. Oğlan da olanları
a nlatm ış. B u n ları d i n leyen ihtiya r, " Oğ l u m sen i b u çiçeği b u l­
m a k için, g ö n deren her kimse ö l ü m ü ne g ö n d e r m i ş . Ama
madem ki gidiyors u n, ş u iki tel saçı m ı a l , ne za m a n baş ı n
sıkışırsa b i rbirine s ü rt, o zam a n i ş i n ko laylaşı r ayrıca, çiçeğ i
b u l u nca ü ç kere G ü l ba rin d iye seslen eğer, çiçek daha da
açı l ı rsa ku rtu l d u n demektir, açı l m azsa daha önce o raya gi­
denler gibi taş kesilirsi n " demiş.
İ h tiya rın b u öğ ütleri n i dinleyen M e h m et yol u na deva m
ed i p , b ü y ü k b i r d e n i z i n k ı y ı s ı n a g e l m i ş . K a rş ı ya
geçemeyeceği n i a n l ayı nca, i htiya rı n verd i ğ i saç tel leri ni b i r­
birine sürtm üş ve sürtm esiyle d e ken d is i n i ka rşı kıyıda b u l ­
ması bir o l m uş . Çiçeğ i n bulunduğu yere" geldiğ i n i an layı p ü ç
ke re, " G ü l ba ri n " d iye sesl e n m iş. B i ri n c i seslenişinde atı n ı n
ya rısı taş kes i l m iş, i ki nci seslen işi nde kendisi dizleri ne kad a r
taş kesi l m iş, üçüncü seslenişi nde ise, ren k ren k v e b üyüleyici
güze l l ikleriyle, G ü l ba ri n çiçekleri açıverm iş. Tekra r eski h a l i­
ne dönen oğ lan hemen bunlardan bir demet top layıp, cebin­
deki tüylerin yard ı m ıyla da denizi geçerek, evine dönm üş.
Mehmet' i n sağsa l i m eve dönd ü ğ ü n ü gören teyzeler çok
s i n i r l e n m i ş l e r ve bu defa da G ü l ba h a r' a , M e h m et'te n ,
G ü l ba r i n ç i ç e k l eri n i n s a h i b i o l a n , G ü l ba ri n k ı z ı n ı iste"
182
demişler. Zava l l ı oğlan kardeş i n i n b u isteği üzeri ne yeniden
yo l l a ra d üş m üş ve ceb i ndeki saç tel leri n i n ya rd ı m ıyla yi ne
oraya va rı p üç kere G ü l ba rin d iye seslen miş. Üçüncü sesle­
nişte, çiçekleri n açmasıyla bera ber G ü l barin kız da görü n m üş.
Oğlan ona olanları an latıp b i rl i kte gelm.esini istemiş ve yola
ç ı k m ı ş l a r . S i h i rl i o l a n G ü l ba ri n yo l l a rı ü st ü ndeki, d a h a
önceden taş kesilen d e l i ka n l ı la ra üfürerek, o n l a rı ye nide"
ca n l a n d ı rm ı ş . M e h met'le G ü l ba ri n , yine o iki tel s a ç ı n
ya rd ı m ıyla denizi geç i p, kardeşlerin i n sarayına d ö n m üşler.
İşin asl ını b i len G ü l ba rin, .ha i n teyzeyi eve a l m a m ış. Ondan
kurtulan G ü l bahar da yine eski sağl ığına kavuşm uş.
Bir g ü n G ü lbarin Mehmet'e bir demet çiçek vererek, bun­
l a rı yo l üstü ndeki inek derisine s a rı l ı kad ı n a koklatması n ı
söylemiş ayrıca, kad ı n b u çiçekleri kokla rken ne d iyecek o n u
da iyice dinle demiş. Oğlan götü rüp çiçekleri kadı na veri nce,
onları koklaya n kad ı n, " O h ayn ı M e h m et' i m l e, G ü l ba har' ı m
gibi kokuyor" demiş. B u d uyd u kları n ı Gülbarin'e anlata n Meh­
m et, b u sözlerin ne demek o l d uğ u n u sorunca, G ü l barin de
ka rdeşlere bütün gerçekleri a nlatm ış ve o kadı n ı n asıl an nele­
ri olduğ u n u söylemiş. B u n la rı öğ renen çocuklar, hemen gidip
a n neleri n i eve geti rerek iyice y ı ka m ış•a r, tedavi etm işler ve
birl i kte yaşam aya başlam ışlar.
·
G ü n lerden b i rg ü n, Meh m et' l e babası ka rşılaşm ı ş l a r ve
babası o n u bil meden yemeğe davet etm iş. Oğlan yemeğe g i­
derken, G ü l barin ona bir kedi yavrusu vermiş ve· " Kedi hangi
yem e kten yerse sen de ondan ye, ç ü n kü zeh i r l i o l a b i l i r"
d e m i ş . Ta m ye meğe baş l a n a c a ğ ı s ı rada, Meh met ked (yi
ç ı karı p masa n ı n üzerine koym uş. Ked i de ya l n ızca padişa h ı n
oğl u n u n yediğinden yemiş. Meğer Mehmet'in önüne koyulan
yemekler zeh i rl iym iş, çünkü teyzeleri o n u zeh i rlemek istiyor­
larmış. B u ndan bir za man son ra padişa h ı n oğ l u Mehmet'i i kin­
ci kez yemeğe çağı rmış. G ü l barin oğlana bir yüzük verip yine
bazı tem b i h lerde b u l u n m uş . Ta m yemek yeneceğ i s ı rada
oğ lan b u yüzüğü çıka rı p m asaya b ı rakmış. Babası ona neden
1 83
yemediğini sorunca da " Benim yeri m e yüzü ğ ü m yiyor efen­
d i m " demiş. Şaşıra n adam, "Ama n o ğ l u m , hiç yüzük yemek
yer m i ? " dey i n ce de, M e h m et d a h a ö n ce G ü l ba ri n ' i n
öğütlediği gibi, "Am a n efendim, siz daha önce h i ç it yavrusu
doğ u ra n bir kad ı n görd ü n üz m ü, eğer ona i n a nıyorsanız, bu
y ü z ü ğ ü n ye m e k yed i ğ i n e de i n a n m a l ı s ı n ı z " d iyerek,
padiŞa h ı n oğl u n u n kafası n ı karıştı rm ış. G iderken de babasını
ve askerleri n i ken d i sarayına yemeğe çağ ı rm ış.
B u davete gidenler, oğlanın bu kadar insana nasıl yemek
yetişti receğ i n i m era k ederken, M e h m et e l i nde b i r kutuyla
içeri g i rm i ş ve m a s a l b u ya, "Aç ı l " d e m esiyle, o rtaya
görü l m ed i k b i r sofra açı l m ış . Yem e kten sonra ne ya ptıysa
sofra ka pa n m a m ış . B u n u n üzerine M e h m et, sofra d a n b i r
kaşığ ı n ça l ı n d ı ğ ı n ı söyleyerek, h erkes i n üstü n ü a ra m ış ve
kaşı ğ ı babası n ı n üstü nde b u l m uş . Tü m bu o l a n l a r karşısında
hayretler içinde kalan padişa h ı n oğlu, bir kutudan nasıl böyle
bir sofra n ı n ç ı ktığ ı n ı soru nca M e h m et de o n a yine, " Peki
efendim siz hiç bir kad ı n ı n it yavrusu doğurd u ğ u n u gördünüz
m ü " demiş ve son ra da başı ndan beri bütü n o l u p bitenleri,
he rkesi n ö n ü n d e a n l a ta ra k, a n n e s i n i , kız ka rd eş i n i ve
G ü l ba ri n ' i içeri çağırı p babası na gösterm iş.
B ütün b u o l a n l a ra bir daha şaş ı ra n padişa h ı n oğ l u,
karısı n a ve çoc u kl a rı na sarılara k, binbir pişm a n l ı kl a o n l a rdan
af di lem iş. H a i n k ız kardeşleri de, kı rk g ü n aç b ı ra kı l m ış atlara
bağlata ra k pa rçal atmış. G ü l ba ri n ' i Meh met'e, G ü l ba h ar'ı da
p a d i şa h ı n vezi ri n e ve re re k k ı rk g ü n kırk g ece d ü ğ ü n
ya p m ışlar.
Onlar erm iş m u rad ına biz çıka l ı m kereveti ne . . . .
İ LETİ DİZİ N İ
1 - AS2. İ nsan yerine getiremeyeceği sözü vermemelidir.
"Ortanca ve büyük kız, padişahın oğtuna verdikleri sözü tutmaz­
lar•
2- 8 1 0 1 . Başarı kıskançlık uyandırır.
184
"Ablaları küçük kız kardeşlerini kıskanıp, ortadan kaldırmak is­
terler. "
3- C . 1 56. İ nsana en büyük kötül ü k, bazan en yakınlarından gelir.
"Ablaları, küçük kız kardeşlerinin bebeklerini, köpek yavru­
larıyla değiştirirler. n
4- C l 5 7 . Bir şeyin aslını aramadan karar vermemeli, iftira olasılığı
hiçbir zaman gözardı ed ilmemelidir.
"Padişahın oğlu, işin aslını aramadan, baldızlarının iftiralarına
inanıp karısın cezalandırır. n
5- 851 . Yoksul insanlara bazan hiç ummadıkları bir zamanda şans
gülebi l i r.
"Yoksul balıkçı ile karısı, nehirde buldukları çocuklar sayesinde
varsıl/aşırlar. n
6- 8206. Gökkubbenin altında h içbir gerçek sonuna kadar gizli ka­
lamaz.
"Çocuklar bir gün balıkçı ile karısının kendi öz ana-babaları
olmadıklarını anlarlar. n
7- C l 58. İ ı4san düşmanıyla ancak eşit güçlerle çarpışmalıdır.
"Kız Allah 'a, padişahın sarayının karşısında tıpkı onunki gibi
bizim de bir sarayımız olsun diye yalvarır. •
8- C 1 59. İ ş bölmünü cinsiyetler belirler.
"Gülbahar ev işlerini yapar, Mehmet ise ava gider. •
9- C 1 56. Tanımadık kimseleri n her söyledi klerine inanmamak ve
onları eve almamak gerekir.
"İhtiyar kadın kılığına giren hain teyze, kendine acındırarak,
Gülhabar'ın kapıyı açmasını sağlar ve ona işkence eder. •
10- 850. İ nsanların en dar zam a nlarında bile onlara bir yard ı m eli
uza n a b i l i r.
" Ö lümcül bir yolcuğuluğa çıkan Mehmet 'e ermiş bir ihtiyar
yardım eder. •
1 1 - 8252. Akı l l ı ve ted birli i n s a n l a r hem kend ileri n i h e m de
yakı nlarını çeşitli tehl i kelerden koruyabilirler.
"Gülbarin, ziyafete giden Mehmet 'in zehirlenmesini önlemek,
için ona bir kedi yavrusu verir ve yemeklerini önce kediye yedir­
mesini söyler. •
1 2- 8202. İ yiler iyilik bulur, kötüler kötülük.
"Kötü ve kıskanç ablaları ölürken, suçsuz kız hak ettiği mutlu­
luğa ulaşır. •
1 3- 82. M utluluğa giden yol uzun ve çetindir.
"Küçük kız kardeş pek çok acı çektikten sonra mutlu sona
ulaşır. •
1 85
c-
S İ H İ R-BÜYÜ MASALLAR!
1 3- GÖKBULUT
rızmir
Pembe Kale
61
Emekli
Ağabeyinden
Ewel zam a n içi n de, ü l ke lerden birinde, zeng i n b i r bey
yaşa rmış. Bu bey ayn ı zamanda erm iş bir insa n m ış. Beyin iki
karısı ile delika n l ı bir yard ı mcısı varm ış.
Birg ü n hava çok soğ u k m uş ve sabah erkenden delika n l ı
d a ğ a od u n a g it m iş. O ğ l a n "Al l a h ' ı m · h avayı ısıt da işi m i
yapayı m " d iye d u a etmiş. Biraz son ra hava ısın m ış ve işin i ta­
m a m l a m ış fakat, eve döner dönmez u şaklıkta n ayrı l ı p oradan
gitmeye kara r vermiş.
Del i ka n l ı n ı n bu ka ra rı, ö nceden beyi n içine d o ğ m u � .
H a n ı m l a rı n a " O d ayı iyice ısıtı n, g üzel yemekler hazırlayın,
yardımcım eve gelince ona çok iyi davra n ı n ve ikra m larda bu­
lunun" demiş. Oğlan eve gel i p de kendisine gösterilen bu ilgi
ve i k ra m ı görü n ce, ayrı lacağ ı m d e m eye u ta n m ı ş, g i d i p
yatm ış.
Ayn ı d u rum ikinci gün de tekra rl a n m ış. Oğlan ayrı l m a
kararı n ı y i n e söylemem iş. Fa kat, ü ç ü n c ü g ü n hava öylesine
soğ u k m u ş ki, o gün ne o l u rsa o l s u n kara rı n ı a ç ı k l a mayı
düşün m üş. Erm iş bir kişi olduğu için, oğlanın bu d üşüncesi n i
önceden an layan bey, han ı m la rına, " B u a kşam ben gel meden
oğlana yemek vermeyi n " dem iş. Beyin eve d ö n m es i n i bek­
leyen oğlan da ayrı l m a ka ra rı n ı ona açıklam ış.
Bey de sen bana çok yard ı m ettin, seni severi m demiş ve
ona b i r göm lek, b i r kutu ve GÖKBU LUT adı ndaki cins atı n ı
arm a ğ a n etm i ş . B u g ö m l e k s i h i rl i y m iş, g iy e n e ku rş u n
1 86
işlemezm iş. Gökb u l ut'a ise kimse yetişe mezmiş. Kutu d a n da,
ka pağ ı n ı açınca bir a ra p ç ı ka r, sahibi n i n istediği herşeyi ya­
parm ış.
Del i ka n lı, sihirli göm leği g iym iş, Gökbul ut'a b i n m iş, kutu­
s u n u da alarak, beyi n elini ö p ü p g itmiş. Bir hayl i yol aldıktan
son ra, uzakta iki o rd u n u n savaştığ ı n ı görmüş. Hemen kutusu­
n u açm ış, içinden bir d udağ ı yerde bir d udağı gökte bir a ra p
çıkmış v e e m ri n i sorm uş. O ğ l a n da o n d a n görkem l i bir çad ı r
istemiş. Arap o n a göza l ıcı b i r otağı ku rm uş. Çad ı rı n kapısı nda
ve içinde i ri-ya rı a ra p nöbetçiler varm ış. Biraz ötede savaşa n
askerlerden bir ta r.atı n padişah ı b u çadı rı görüp, ne olduğ u n u
a n la m a k i ç i n ada m l a rı n ı g ö n d e rm i ş . Gelen ada m l a r, a ra p
n ö betç i l erden k o rk u p ya k l a ş a m a m ı ş l a r v e g e ri d ö n ü p
padişaha görd ü kleri n i a n.latm ışlar. B u n u n üzerine padişah ve­
z i ri n i göndere rek, d e l i ka n l ıyı kend i çad ı r ı n a d avet etmi ş .
O ğ l a n d a " Be n p a d i şa h ı n çad ı rı n a g ideceğ i m e o ben i m
çad ı rı m a gelsi n " dem iş . Padişa h d a " Eğer ben i m çad ı rı m l a
kendi çad ı rı a rası nda h a l ı serer v e kendiliğinden g i d i p gelen
bir fayton koyarsa gideri m " demiş. Oğlan kutusun u açıp çıka n
a raba, padişahın b u d i leğini bildirmiş ve a ra p d a hemen yeri­
ne geti rm iş. Padişah, savaşa a ra veri p oğlanın çad ırı n a gelmiş
ve o n u n l a ta n ı ş m ış. Sava ş ı kaybet m e k üze re o l d u kl a rı n ı
söyl eyere k, d üştü ğ ü g ü ç d u ru md a n ya k ı n m ı ş O ğ l a n d a
padişaha, " S iz hemen savaşı yen iden başlatın, korkmayın ka­
za nadı ks ı n ız" demiş ve kutus u n u açıp, ç ı ka n a ra pta n g ü ç l ü
btr ord u isteyerek, karşı kra l ı n o rd usu n u yen m iş. Buna ç o k se­
vinen pad işah, oğ l a n ı sa rayına götü rerek, iki kızı ndan küçü k
o l a n ı ona verm iş v e görke m l i b i r d ü ğ ü n yapm ış. Fakat, ne var
ki küç ü k kızla, d ü ş m a n kra l ı n ı n oğ l u sevişiyorl a rm ı ş . Aradaıi
b i r za m a n geçi nce, k ra l ı n oğlu kılık değişti ri p b i r k u m a ş
satıcısı g i b i, kızın sarayına g e l m iş. Kız o n u tan ıyara k hemen
içeriye a l m ış. Oğlan kıza " Sen koca n ı n s ı rrı n ı öğren, n a s ı l
oldu da bir a n d a b i z i m o rd u m uzu yendi, b a n a a nlat" demiş.
Kız d a kocas ı n ı n g ö m leğiyle kutus u n u n s i h i r l i o l d u ğ u n u
1 87
o g re n i p , sevg i l is i n e söyl e m i ş . İ ki sevg i l i a n laşa ra k, si h i r l i
göm lekle kutu n u n ayn ısı n ı yaptırı p, oğlan bir g ü n ava gidin­
ce, ası l l a rıyla değ işti rm işler. Kra l ı n oğ l u , sevg i l isiyle beraber,
s i h i r l i g ö m l e k l e , kutuyu d a a l a ra k, b a b a s ı n ı n ü l kesi n e
d ö n m üş, o rada kızla evlenerek, ba bası n a d a hemen düşman
p a d i şa h ı n ü l ke s i n e, savaş a ç m a s ı n ı söyl e m i ş . P a d i şa h ,
oğ l a n ı n s i h i rl i gücüne güvendiği için, b u savaş önerisin i kor­
kusuzca ka b u l etm i ş . Savaş s ı rası n d a sahte kutu d a n a ra p
çıkmad ı ğ ı içi n yen i l m işler. O ğ l a n d a esir d ü ş m ü ş . Çok a ğ ı r
ya ra l ıy m ı ş , o n u ö l d ü s a n ı p, a t ı n ı n ü s t ü n e a ta ra k
b ı ra kıverm işler. Atı Gökb u l ut o n u, eski ya n ı nda ça l ıştığı, beyi­
n i n evine götü rm üş.
B ey, o ğ l a n ı bu halde görü n ce çok üzü l m üş . Yara l a rı n ı
sarı p, g ü n l e rce baka ra k o n u iyi l eşti rm iş. Oğlan kendisine ge­
l i nce başı ndan geçenleri beye a nlatmış. Bey d i kkatle d i n led i k­
ten so n ra, o n a verd i kleri n i a kı l l ıca ku l l a n ı p, koruya m a d ı ğ ı n ı
a n la m ı ş v e a k l ı başı n a g e l s i n , ken d i h ü n e rl e ri n i ö ğ re n s i n
d iye, d e l i ka n l ıya şiddetli b i r tokat v u rm uş . O ğ l a n to ka d ı n
şidd etiyl e, h avaya u ç u p g e r i d ö n m ü ş . B ey o n a " B i r şey
öğrendin mi?" d iye sorm uş. Bey ona "Birşey öğrendin m i " d iye
sorm uş. Oğlan " hayır" demiş. Bey bir daha vurm u ş, oğlan yine
haval 'mış. Bey soru s u n u tekrar ed i nce, o l a n " b i raz" demiş.
Bey üçi.ıncü defa ve şiddetle bir daha vurmuş ve yine oğ lana
" Bi rşey görü p öğrendin m i " d iye sorm uş. Oğlan d a b u defa
"Ta m a m , h e rşeyi g ö rd ü m ve öğrend i m " demiş. B u ceva p
üzeri n e bey, o n a b i r h eybe dolus u a ltı n verip, " Haydi atı n a
binip git bakalım, b u defa ne öğrenmişsin göre l i m " demiş.
�
Oğlan a ltın l a rı a l ı p, beyin i n elini öpmüş ve doğ ruca, ken­
d isine b u oyu n u yapan kra l ı n o ğ l u n u n ü l kesi n e va rmış. Bir
yoks u l n i n eye kon u k o l m uş. Ertesi sabah n i n eye " N i ne ben
şimdi g üzel bir at o lacağ ı m, sen beni götü r, sarayı n seyisleri­
ne sat, ya l n ız sakın yuları m ı verme, sonra, o n ları n a rd ı nd a n
saraya git. K ra l ı n oğ l u n u n karısı beni kestirecek, ben i m kesi l ­
d i ğ i m yerden bir selvi çıkaca k, kadın o n u da kesti recek, s e n o
188
selviden sıçraya n i l k yon g ayı a l, götürüp hamama at" dem iş.
N i n eye bir avuç altın verd i kten sonra da cins bir at o l m uş .
Nine de götü rüp b u atı, sarayın seyisleri n e satm ış. Atı göre n
kra l ı n oğlu, h e m e n ka rısı n ı çağ ı rı p " Ba k karıcığ ı m , s a n a n e
kada r g üzel b i r a t a l d ı rd ı m . " demiş. Kız atı görür görmez kor­
kuyla i rki l m iş ve b i r çığ l ı k atı p "Aman o ben i m eski koca m ,
o n u hemen kestir" demiş. O ğ l a n da atı kesti rmiş. Ertesi sa bah
atı n k�sildiği yerden çok g üzel b i r selvi çıkm ış. Sabah uya n ı p
da selviyi gören kra l ı n oğ l u karısına seslenip " Ba k ka rıcığ ı m
ne kadar g üzel b i r selvi" d e m iş. Selviyi gören kız yi ne ç ı ğ l ı k
atıp "Aman, o ben im eski koca m, hemen bu selviyi d e kestir"
d e m iş. Selviyi de kes m i ş l e r . N i n e kes i l e n i l k yo ngayı a l ı p
götürerek, hamama atm ış.
B i r za man so n ra, kra l ı n oğlu hamama gitmiş. S ı rtı n d a n
h i ç çıka rmadığı sihirli g ö m lekle, ya n ı ndan hiç ayı rmad ı ğ ı s i ­
h i rl i kutuyu, soyu n u p ya n ı n a koym uş. O sırada hamamda b i r
ö rd e k yüzüyo r m u ş . Ö rd e k k ı l ı ğ ı n a g i re n o ğ l a n , b i r s ü re
yüzd ü kten son ra, sihirli kutuyla göm leği, sahtesiyle değ iştiri p,
atı G ö k b u l ut'a b i n e re k, dostu ve eski kayı n pederi o l a n
padişa h ı n ü l kesi n e gitmiş. O l a n l a rı padişa ha a n latıp, d ü ş m a n
kra l ı n ü l kesi ne savaş açm a s ı n ı iste m iş. Savaş a ç m ı ş l a r ve s i ­
h i rl i kutu n u n sayesinde kaza n m ışlar.
Yenilen kra l ı n oğ l uyla, �en d i ü l kesi ne iha net eden karısı,
ya ka l a n ı p ceza l a n d ı rı l m ı ş l a r. O ğ l a n da, kendisi n i ötedenberi
seven, padişa h ı n büyük kızıyla evl e n m iş ve kırk g ü n kırk gece
düğün yapıp, g ü n ü m üze kadar m utluluk içinde yaşa m ışlar.
O n lara köm ü r, bize uzu n ö m ü r . . .
İLETİ DİZİ N İ
1 - A53. Ekmek veri len el ısırılmaz.
"Delikanlı kendisine çok iyi davranan beye, ayrılma kararını
söyleyemez. •
2- 8202. İ yiler iyilik bulur, kötüler kötülür.
"Bey, kendisine yardımcı olan delikanlıya üç tane sihirli
armağan verir. •
1 89
CS. Eş adayı nı iyi tanımadan yapılan evlilikler, bazan ihanet ve
felaket getirir.
"Oğlanın evlendiği padişahın küçük kızı, düşman ülkenin
kralının oğluyla sevişmektedir. •
C 1 56. İ nsan bazan en büyü k kötü l ü ğ ü en yakınından görür,
çünkü onlara karşı savunmasızdır.
"Padişahın kızı hem kocasına hem babasına ihanet ederek,
ülkesinin sırlarını düşman padişahına açıklar ve o ülkeye
kaçar. •
8 1 5 1 . İ nsan yenilgi lerinden ders a l m a l ı ve deneyim kazan­
malıdır.
"Esaretten kurtulan genç, bundan ders alarak, artık çok dikkatli
davranır ve aynı yanlışa bir daha düşmez. "
C l 58. Bir oyun kazanılmak isteniyorsa, kurallarına göre oynan­
malıdır.
"Delikanlı, kendisinden hile ile alınan sihirli eşyalarını, karşı hi­
lelerle geri alır. •
82. Mutluluğa giden yol uzun ve çetindir.
"Delikanlı çok zorlu bir uğraştan sonra mutlu sona ulaşır. •
8202. İyiler iyilik bulur, kötüler kötülük.
"Kocasına ve 'babasına ihanet eden padişahın küçük kızı, sevgi­
lisi ile birlikte cezalandırılırken; iyi niyetli delikanlı padişahın
büyük kızıyla evlenerek mutluluk içinde yaşar. •
3-
4-
5-
6-
78-
1 4- BÜYÜLENEN BÜYÜCÜ
r
Diyarbaktr
İsmail Can
80
Çiftçi
Babasmdan
Za m a n ı n birinde, Bağdat'ta bir genç yaşarmış. Bu gencin
çok g üzel ci ns bir atı varm ış. Bir gün Bağdat halkı, şeh i r mey­
danından genç bir adamın, g üzel bir atla d ö rtnala geçtiğini
görm üş. Ada m atı insafsızca kırbaçl ıyormuş. B u olanları seyre­
denler a rası n da, el biseleri n i değiştirerek esnaf kı l ı ğı n a g i ren
Sadraza m M a h m ut da va rm ı.ş . Etrafta ki i n sa n l a ra b u za l i m
1 90
a d a m ı n k i m o l d u ğ u n u s o r m u ş a m a , h i ç k i m se o n u
ta n ı m ıyorm uş. B u n u n üzeri n e sad razam, yanı ndaki yard ı mcısı
Cafer'e a tı n ı acı m asızca d öven b u a d c;> m ı , h e m e n e rte s i
sabah �araya geti rm esini e m retm iş. Cafer de söyleneni yapa­
rak genci h uzura getirmiş. Sadraza m adama atı n a niçin b u
kadar eziyet ettiğini sorm uş. Genç de sadraza ma ş u n ları an­
latmış: " Be n i m a d ı m S a i d i N u m a n v a rl ı kl ı bir a i l e n i n
çocuğuyu m . Baba m la a n n e m öldükte!') sonra, evim iz yen iden
şenlensin d iye evlend i m . Ka rı m güzel, sessiz bir kad ı ncağ ızd ı .
Ya l n ız bazı garip davra n ı ş l a rı vard ı . S ofrada h i ç yem e k ye­
m ezd i . O rtaya p i l av g e l i n ce, b i rkaç p i r i n ç ta n e s i a l ı p
b ı ra k ı rd ı . G a l i ba b a n a a l ı şa m ad ı , za m a n l a d üze l i r d iye
d üş ü n üyo rd u m . Ama a ra d a n uzun bir za m a n geçmesine
rağmen, bizim hanımda h i ç bir olumlu değişikl ik o l m ad ı . Bir
gece eve yo rg u n d ö n ü p, e rkenden yattı m . Yattı m a m a, bir
tü rl ü gözü m ü uyku tutmad ı . Karı m ı n ya n ı m d a n yavaşça
ka l ktığını gördüm, ben de ka l ka rak onu izled i m . Giyi n i p ç ı ka n
ka rı m epeyce yü rü d ü kten so n ra m eza rl ı ğ ı n sol u n a sa ptı v e
o rada y e n i ka patı l m ış bir m eza rı açara k içindeki ö l ü n ü n eti n i
yem eye başlad ı . Dehşet içinde ka l m ıştı m . Ertesi g ü n yine ye­
m ekte b i r şey yem eyen ka rı m E m i ne'ye, niçin yem iyo rs u n ,
yoksa işta h ı n ı g e c e ziyafeti n e m i sakl ıyors u n dedi m . S ı rrı n ı
b i l cl iği m i öğrene ka rı m ı n, a n iden bütün g üzel liği bozu ldu ve
o b i r cad ıya d ö n ü ştü . So n ra da siniden bir tas su a l a ra k
yüzü me fırlatı p, "Sen b u cezayı h a k etti n, beni izled i ğ i n ve
s ı rrı m ı öğrendiğ i n için, b u n d a n so n ra köpek ol" dedi ve o
anda ben bir köpeğe dön üştü m . Karı m beni dövmeye başla d ı .
C a n d e rd i y l e ke n d i m i sokağa att ı m . G ö rü n ü ş ü m kö p e k
o l m uştu a ma, akl ı m ı norm a l b i r insan g i b i ku llanabiliyo rd u m .
Hemen fırı n ı n önüne gitti m . Fırı ncı bana acıyara k, ö n ü m e b i r
e k m e k attı . B e n d e e k m e ğ i yemeden ö n ce, ba ş ı m ı v e
kuyru ğ u m u sa l l ayı p fırı n c ıya teşe kkü r etti m v e so n ra d a
ekmeği yed i m . F ı rı n c ı benden ç o k hoşl a n m ıştı, a rtık o n u n
ya nı nda kal m aya başlam ıştı m .
B i r g ü n müşteri sahte para verd i . Kasadaki a d a m d a b u
parcı n ı n sahte olduğ u n u ve b u n u bir köpeğ i n bile a n l aya bile­
ceğ i n i söyl ed i. O b u n u lafı n gelişi olara k söylem işti ama, ben
1 91
h e m e n m a sa n ı n üstüne çıkara k, sahte pa rayı diğerleri nd e n
ayı rı p aya ğ ı m l a öne sürd ü m . O rada b u l u na n h erkes şaşkı n l ı k
içinde ka l d ı v e b u olay d uyu l u p, tü m şeh i rde ko n uşu l m aya
başla n d ı .
B i r g ü n fı rı n a g e l e n b i r kad ı n e l iy l e işa ret ede re k,
a rkasından g itm e m i isted i ben de g itti m . Kad ı n beni evine
götürdü. O rada g üzel bir kız otu ruyord u . B u kız eline bir tas su
alara k ba n a d ö n d ü ve " Eğer i n sansan yi ne eski h a l i ne dön,
hayva nsan o l d u ğ u n g i b i ka l " d iye re k üstü m e döktü . Ben
hemen eski h a l i m e dönd ü m ve başı m d a n geçenleri anlattı m .
G üze l k ı z da b üyücü l ü ğ ü karı m l a ayn ı ye rde ö ğ rend i ğ i n i
söyleyerek, e l i m e bir tas su verdi ve b u n u götürüp, hakettiğin
cezayı bul diyerek ka rı n ı n yüzüne fırlat ded i . Hemen eve gi­
derek kı z ı n d e d i k l e ri n i yaptı m . K a rı m , i şte her g ü n
kamçılaya ra k b i n i p koştu rduğum b u ata dön üştü. B u nedenle­
d i r ki, ona çok acımasız davra n ıyoru m . "
B u n ları a n l atan adam, bundan son ra yine, sad raza m ı n da
rızasıyla atı ölene dek, hep ağır işlerde çal ıştı rmış.
İLETİ DİZİN İ
1 - C S . E ş adayını iyice tan ı mada n yapı l a n evlili kler, bazan felaket
geti rir.
"Saidi Numan 'ın güzel ve sessiz diye evlendiği karısı, ölü eti ye­
mektedir, sırrını öğrenen kocısını da köpeğe çevirir. "
2- C 1 50. Dış görü n ü şe aldanmamalıdır. H ayvan ı n alası dışında
insa n ı n ı n alası içindedir.
"Adamın acımasızca binip koşturduğu at, aslında hain bir
büyücü olan karısından başkası değildir. "
3- C 1 60. İ nsa n l a r ı n d avra n ı ş l a rı nı, a s ı l nedenleri n i b i l meden,
kend i doğru larım ıza göre yargılar ve mahkum edersek, çoğu
zaman ya n ı l ı rız."
"Halk, a tını kırbaçlayan genç adamı zalimlikle suçlar. •
4- 8202. İ yiler iyilik bulur, kötüler kötülük.
"Adam sadrazamın da rızasıyla atını ölene dek hep ağır işlerde
çalıştırarak, kötü bir yaratık olan karısının cezasını verir. •
192
1 5- AVCI İLE ÇOCUKLAR!
Samsun-Bafra-Köseli Köyü
Hatice Tombul
65
Ev hammı
Babasmdan
...
B i r varmış b i r yo k m u ş . Karısı, kızı ve o ğ l uyla b i r l i kte
yaşayan bir avcı varm ış. G ü n lerden bir g ü n avcı n ı n ka rısı h as­
ta l a n m ı ş ve kocası na, ca n ı n ı n tavşan eti isted iğini söyle m iş.
B u n u n üzerine avcı kızı n ı ve oğ l u n u yan ı na alara k ava çıkmış.
Yolda giderken, çoc u klarına, "Sakın geyik ve tavşan izinde
birikmiş o l a n s u l a rd a n iç meyi n, yoksa siz de o h ayva n l a ra
dönüşürsün üz" diye tem b i h etm iş. B i r a ra babaları o n l a rdan
uza klaşı nca, çok s usayan oğlan bir geyi k izi nden su içmek is­
te m iş. Kız kardeşi, b a ba l a rı n ı n tem b i h i n i hatı rlata ra k o n u
uya rmış a m a, oğlan y i n e d e eğ i l i p içmiş. İçmesiyle de geyi k
olması bir o l m uş. Çaresiz kal a n kız sağa sola koşarak babası n ı
a r a m ı ş a m a b u l a m ayı nca kayboldukları n ı an layıp, ağlamaya
başlam ışlar. O n u n yüzü ne bakan geyik kardeşi de ağlıyormuş.
B i rl i kte yürümeye başl a m ış. Kızı n cebinde s i h i rl i bir ayna
va rm ış. Çıkarıp ona bakayı m derken aynayı yere düşürm üş ve
hem'l:!n o racıkta bir göl o l m uş . İki ka rdeş o gölden doya doya
su içmişler ve yol l a rına deva m etm i şler. Derken, b i r za m a n
so n ra kız saçları n ı ta ra m a k iste m iş v e ce b i n d e n tarağ ı n ı
çıka rm ış. Meğer b u tarak d a sihirl iymiş ve kızın eli nden düşüp
kocaman bir ormana dönüşmüş. B u ormandaki meyve ve hay­
va n l a r l a k a rı n l a rı n ı doyu rm u ş l a r . Akş a m o l u p d a h ava
ka ra rı nca kız geyi k o l a n kardeş i n e, " Ben ç ı k ı p şu a ğ a c ı n
üstü nde uyuyacağ ı m , sen de b u ra l a rd a n ç o k uza k l a ş m a "
dem iş v e p ı narın kenarındaki ağaca ç ı k ı p uyu m uş.
Sabah erkenden, padişa h ı n oğ l u atı n ı s u l a m a k içi iı bu
p ı n a ra gel m iş a ma, s uya eğ i len at ürküp, geri çeki l m iş. Ne
o l d uğ u n u m e rak ed e n şehzade, eğ i l i p s uya bakı nca ayı n
1 93
ondörd ü gibi g üzel bir kızı n görü nıüsüyle karşılaşmış. Başı nı
ka l d ı rı p yukarı bakmış ki, kız o rada otu ruyo r ve kendisine
bakıyor, hemen o n a aşağ ıya inmesin i söylem iş. Kız korkup in­
meyi n ce de b i r baltayla ağacı kesmeye başl a m ı ş . Akşa m o l u p
.hava kara rı nca d a e rtesi sa bah gel i r, kesmeye devam ederi m
diye b ı rakıp gitmiş. Kız b i raz son ra gelen ka rdeşine o l a n l a rı
a n latı p, padişa h ı n o ğ l u, ben i sarayına götü rü p evle n mek is­
tiyor, b u n u n içi n de ağacı kesiyor, demiş. Geyi k kesilen ağacı
üç kere yalayarak, yine eski h a l i ne geti rmiş ve üzü l memesini
söylemiş . .
E rtesi saba h yi ne gelen padişa h ı n oğ l u, ağacın eski hali­
n e g e ld i ğ i n i g ö rü n ce, ko n uş u p ya lva ra ra k kızı n g ö n l ü n ü
yapmış ve o n u a l a ra k sarayı n a götü rm üş. Kırk g ü n kı rk gece
düğ ü n ya para k kızla evlen m i ş . Bu sırada kardeşi de eski hali­
ne dönüp i nsan o l m uş. Herkes buna çok sevin m iş.
Onlar erm iş m u rad ı n a biz çıka l ı m kereveti n e . . . .
İ LETİ DİZİ N İ
1- C 1 53. Büyük sözü dinlemeyenler başlarına dert açarlar.
"Babasının öğüdünü dinlemeyen oğlan, geyik izindeki suyu içer
ve geyik olur. n
2- B.50. Yaşam yal n ız mutsuzl uklarl a dolu değ ildir. En u mutsuz
anda bile, insana bir yardım eli uzanabilir.
"A tını sulamaya gelen şehzade kızı görüp o n u sarayına
götürür. "
3- C 1 61 . Tatlı dil yı lanı deliğinden çı ka rır.
"Ö nce ağaçtan inmek istemeyen kızı, şehzade konuşup yalvara­
rak yola getirir. •
1 94
1 6- G EYİ K SULTAN
İzmir
Pembe Kale
61
Emekli iJçi
Annesinden
Ewel zaman içinde, kal b u r saman içinde. Bir ü l kenin bir
padişa h ı varm ış. Bu padişa h ı n da çok güzel bir karısı ile, çok
güzel bir kızı varm ış.
G ü n lerden bir g ü n, padişa h ı n karısı ö l m üş . Ö l ü rken de
kocası na, " Benim bileğ i m deki incili b ileziğim, ki m i n bileğine
olursa, sen onunla evlen" diye vasiyet etm iş.
Kad ı n ö l d ü kte n so n ra, s a ray ı n ad a m l a rı , b u b i l eziği
ü l kedeki tüm kızla rı n b i leklerinde denem işler fa kat, hiç kim­
seye o l m a m ış . Çaresiz ka l a n padişah, çok sevdiği ka rısı n ı n
vasiyeti n i yeri ne geti remediği içi n, kara kara d ü ş ü n üyorm uş.
Padişa h ı n g üzel kızı bir gün, b u bilezikle oynarken, birdenbi­
re bileziğ in kendi bileğine olduğ u n u görm üş ve dadısı n a "Ne
g üzel bi lezik değ i l m i ? " d iye gösterm iş. B u d u ru m u g ö ren
kad ı n , h e m e n koş u p p a d i ş a h a, b i l ezi ğ i n ke n d i k ı zı n ı n
bileğine olduğunu söylemiş. Ö nce çok üzü l ü p, n e ya pacağını
şaşı ra n padişah, bir süre sonra " Eh ne yapa l ı m , ka rı m ı n va­
siyeti va r, kızı m ı n bileğine old uysa, ben de o n u n la evlenirim,
kızımsa kızı m " demiş. Bu d u ru m u kıza a n l atm ışlar. Şaşıran
kız. " Babam çıldırmış m ı ? Nasıl o l u r? H iç, bir baba kızıyla ev­
l e n i r m i ? " ded iyse de b a b a s ı n a l af a n l ata m a m ı ş . Ç o k
g eç m e d e n d e p a d i ş a h , sa rayd a d ü ğ ü n h a z ı rl ı k l a r ı n ı
başlatm ış.
B u d u ruma bir çare düşünen kız, ha b er gönderi p, büyük
vezirin kızı nı, birl ikte inci dizmek için, sa raya davet etm iş.
H izmetçi lere de gelecek kıza, hiçbir şey ikra m etmemeleri n i,
yemek za manı, kapıdan işa ret etmelerini, ke nd isi n i n b i r a ra
1 95
çıkıp, yemeğ i n i yiyi p geleceğ ini tem bih etm iş.
Büyük vezirin kızı, padişa h ı n kızıyla i nci dizmek için,
sevi nçle sa raya gelmiş. Akşa ma kad a r s ü re k l i inci dizmiş.
Fakat, kendisine hiçbir şey i kram edi l i p, hiçbir a rmağan veri l­
med i ğ i g i bi, üste l i k b i r de aç b ı ra k ı l m ı ş . Akşa m o l u nca,
padişa h ı n kızı dad ı sı n ı çağ ı r ı p, "Vez i r i n kızı n ı evi n e sen
götür. Eve g i ri p ka p ıyı kapatınca da hemen oradan ayrı l m a,
içerideki konuşulanları d i n le. Baka l ı m kız, a i lesine neler a n la­
tacak" demiş. Kızı evi ne götü ren dadı da kapıyı d i n lem iş. Kız,
daha içeri g i rer g i rm ez, a n nesi babası ve kardeşleri, sarayda
n e l e r g ö rd ü ğ ü n ü, n e l e r yiy i p - i çti ğ i n i ve ne a rm a ğ a n l a r
a l d ı ğ ı n ı , h e p b i r a ğ ı zd a n so rm u ş l a r. K ı z d a " A m a n ,
armağandan vazgeçtim, üstelik b i r d e a ç kald ı m . Hemen bana
bir sofra hazı rlayı n " demiş. B u n l a rı d i n l eyen dadı, d uyd u k­
ları n ı gelip kıza a n latmış.
Kız, bu ben i m işime yara m az deyip, e rtesi g ü n, orta nca
veziri n kızı n ı sa raya, inci d izmeye çağ ı r'm ış ve aynı şeki lde
o n u d a denemiş. O da a kşam evine gittiği nde, ayn ı şeyleri
söylem iş. B u n u n üzeri ne padişa h ı n kızı, üçüncü g ü n de küçük
vezirin kızı n ı çağ ırmış.
O l a n l a rı d uyan ve çok a kı l l ı olan k üç ü k vez i r i n kızı,
b u n u n bir sa b ı r s ı n avı o l d uğ u n u a n l a m ış . Sa raya g iderken,
g i z lice ya n ı n a b i r p a rça yiyecek a l m ı ş . Ö ğ l e yemeğ i
sırasında, padişah ııı kızı yemek için d ışarı ç ı k ı p da kendisi
odada ya l n ız ka l ı nca, hemen geti rd i ğ i yiyeceğ i çıkarıp yem iş.
Böylece, akşa ma kadar hiç zorlan madan ve neşesinden hiçbir
şey kaybetmeden, inci dizerek p rensese a rkadaş l ı k ya p m ış.
Akşa m d a evi n e g i d i n ce, ne o l d u ğ u n u sora n a i l es i ne,
g ü n ü n ü n sa rayd a çok iyi geçtiğ i n i, ken d is i n i çok g üzel
a ğ ı r l a d ı k l a rı n ı , çeşitl i i kra m larda b u l u n d u kl a rı n ı , padişa h ı n
kızı n ı da ç o k sevd i ğ i n i söylem iş. Ka p ı d a n b u n ları d i n leyen
dadı, hemen koş u p olanları padişa h ı n kızı na a n latmış.
Buna sevi nen kız, ertesi g ü n ü, küçük veziri n kızın ı tekra r
sa raya çağ ı rtm ış. O n u, g üven ilir bir i n sa n b u l d u ğ u n u, kendisi-
1 96
ne a rkadaş seçtiğini ve kend isiyle b i rl i kte uzun bir yolculuğa
çıkıp çıkamayacağ ı n ı, b u kon uyu iyice düşün mesini söylem iş.
Kız da hiç düşünmeden, hemen kab u l etmiş.
B u n u n üzerine, padişah ı n kızı, babasına haber gönderi p,
ke n d i siyle evle n m eyi k a b u l etti ğ i n i , fa ka t o n d a n , s u d a
yüzebilen v e içine h i ç s u a l m aya n b i r fayton ya ptı rması n ı
ise m i ş . Padişah da, " D i le ğ i n b u o l s u n ", demiş v e hemen
kızı n ı n istediği fayton u yaptı rm ış.
Kız bir gece gizlice, b u fayton u yiyeceklerle dold u rm uş.
Kendisi de küçü k vezi rin kızıyl a içine giri p, kapısını kapatm ış
ve adam l a rı na, fayton u götü rüp, nehire . atmaları n ı söylemiş.
Onlar da gizlice götürüp atm ışlar.
N e h i r, fayto n u çok uzaklard a ki bir ü l keye sürü klemiş. O
ü l kenin padişahının oğ l u da uza ktan, suda parlaya n bu fayto­
n u görüp, merak etm iş ve kıyıya çekti rm iş. Bir de içi n i açıp
bakmışlar ki, iki dünya g üzel i kız. Oğlan bir görüşte padişa h ı n
kızı na aşık o l m uş. Kız da başı ndan geçenleri o n a a nl atmış.
Padişa h ı n oğ l u , hemen kızla rı a l ı p, sa raya götü rmüş ve
babasına olanları a n lata rak, bu padişa h ı n kızıyla evlenmek is­
tediğini söylemiş. Sarayda d ü ğ ü n hazırl ıkları başl a m ış.
Öte ya.ndan, kızı n ı n kaçtı ğ ı n ı henüz h aber a l a n Padişah
.
da, çok s i n i rlenip, kızı n a bed d u a ede rek, " Kızım sen, b i r
geyik olup dağlara d üşesi n v e b i r insanoğl u seninle kon uşana
kadar, hep geyik kalası n " demiş.
Bu beddua üzeri ne, padişa h ı n · kızı tam gel i n l i ğ i n i giye­
ceği sırada, bir geyik o l u p, dağlara düşmüş. Vezirin kızı, onun
a rkası ndan çok ağ l iftn ı ş sızl a m ı ş . G eyi k olan kız, g ü n d üzleri
d a ğ l a rda geziyor, g ece yarı s ı n d a n son ra da vezirin kızı n ı n
penceres i n i n altına g e l i p o n a , "Vezi ri n kızı, veziri n kızı,
konuş ben i m le" d iye yalvarıyorm uş. Fakat o zamana kadar,
penceres i n i n ö n ü nde, g eyi ğ i n g e l m esi n i bekleyen, vezi rin
kızı, o saatlerd e uyuyu p ka l d ı ğ ı için, bir tü rl ü g eyi kle
konuşam ıyor ve kız da bu büyüden kurtul u p, tekrar eski haline
dönemiyorm uş.
1 97
Bu böyle g ü n lerce sürm üş. Sonunda veziri n kızı n ı � akl ına,
uyu m a m a k için, b i r çare ge l m iş . P a rm ağ ı n ı bıçakla kes i p,
ya rasına da tuz basm ış. Böylece ca n ı n ı n acısı n d a n, sabaha
kada r uyuya m a m ış. Sabaha doğru geyik olan kız, penceresi­
nin altına g e l i p d e "Veziri n kızı, vez i ri n kızı, ne o l u r, konuş
beni m le" deyi nce hemen d uyup, pencereyi açmış ve onunla
konuşmuş: Kendisiyle bir i nsanoğ l u kon uştuğu için, büyü bo­
zu l m uş ve padişahın kızı geyik olmaktan kurtul u p, tekrar eski­
si g i bi, g üzel b i r kız o l m uş . Veziri n kızı, sevi n ç l e koş u p,
padişa h ı n oğl u na d u ru m u an latm ış. Buna, sarayda herkes çok
sevin m iş. Yen iden d ü ğ ü n-dernek kuru l m uş ve kırk gün kı rk
gece yen i l i p içi l m iş. Böylece, padişa h ı n kızı da m u ra d ı n a
erm iş . . .
İLETİ DİZİ N İ
1 - C 1 5 6. En yakınları tarafından cinsel tacize uğ rayan kızların­
kadınların kendilerini korumaları çok daha zordur.
2- 8252. İ nsan, en güç anlarda bile soğukkanlılığını korumalı ve
akı l lıca davranmalıdır.
"Padişahın kızı, babasının elinden kurtulmak için, akıllıca plan­
lar yapar. •
3- 8 1 . Sabırlı, tokgözlü ve akıllı olmak gerekir.
"Küçük vezirin kızı, bir sınavla karşıkarşıya olduğunu anlar ve
akıllıca davranıp, padişahın kızının dostluğunu kazanır. •
4- 8400. Ana-babaların bedduaları tutar-gerçekleşir.
"Babası beddua ettiği için kızı geyik olur. •
5- 8252. İ nsan, en güç anlarda bile soğu kkanlılığını korumalı ve
akı l l ıca davran malıdır.
" Vezirin kızı uyumamak için, parmağını kesip yarasına tuz
basar. •
6- 82. Mutluluğa giden yol uzun ve çetindir.
"Padişahın kızı pek çok güçlüğü aştıktan sonra, mutlu sona
ulaşır. •
1 98
1 7- ÇİG S ÜT
r
Diyar
Kemal Dindaroğlu
55
Emekli memur
Babasmdan
Za m a n ı n birinde g ü r ağaç l ı , yemyeşil, içi nde dereleri n
a ktı ğ ı b i r orman varm ış. B u orm a n ı n içinde oğ l uyla b i rl i kte
yaşl ı b i r a d a m yaşa r m ı ş . Ad a m ı n a d ı Ali, oğ l u n u n a d ı
G ü rbüz'müş. G e l zam a n g i t zam a n ya kışıklı b i r del i ka n l ı olan
G ü rbüz'ün evlenme za m a n ı g e l m iş. O g ü n lerde de G ürbüz'e
her zaman, çiğ süt e m m e m iş bir kızla evlenmesini söyleyen
ihtiyar babası ö l m üş. Oğlan evleneceğ i uygu n bir kız b u l m a k
i ç i n yol l a ra düşm üş. Az gitmiş uz g itmiş, dağlar tepeler aşıp
çok yoru l u nca, bir m ezarl ı ğ ı n yan ı nda d i n len meye otu rm uş.
Biraz ötesinde bir m ezarı n başında ağ layan bir adam görm üş.
Gidip ona neden ağlad ı ğ ı n ı sorunca, adam ondan., ö n ü ndeki
m ezarı açması n ı i ste m i ş . M eza rd a çok g üzel b i r kad ı n
yatıyorm uş. Ada m G ü rb üz'e " Eğer beni öldürü r ve bu m ezara
koyarsan sa n a k ı l ı c ı m ı , atı m ı ve altınları m ı veriri m " d e m iş.
Şaşıra n oğlan niçin ö l m ek isted i ğ i n i soru nca adam, " B u me­
zarda gördüğün kadı n beni m a m ca m ı n kızı Zeynep'ti. Biz bir­
birim izi seviyord u k a m a, a m ca m o n u yaşlı bir zengine verd i,
o da canına kıydı, şimdi ben de ölüp ona kavuşmak istiyorum .
Eğer, sen beni ö l d ü rm ezsen b e n sen i öld ü rü rü m " d e m iş.
As l ı n d a , a d a m ı n ö l d ü receğ i fi l a n yo k m u ş . B u s öz l e ri
çaresizliği nden ve üzüntüsünden söyl üyormuş.
G ürbüz, adam ı n isteği n i kab u l etmeyerek yürüyüp gitmiş
ama, biraz sonra bir ses duyup arkasına bakınca, ada m ı n kan­
lar içinde yattığ ı n ı görüp, h e m e n yan ı n a koşm uş. Ada m ı n
kendi can ı na kıyd ığ ı n ı görünce, o n u mezarda ki kızın yan ı na
göm üR, b u iki tal i hsiz sevg i l i n i n ruh larını n birleşmesi için d u a
1 99
ederek, ada m ı n atı n ı, kılıcını ve a ltı n ları n ı a l ı p, o radan uza k­
laşmış.
B i r za m a n geçti kten son ra, h a m i l e b i r kad ı n l a kocasına
rastlayı p, o n l a rl a yol arkadaşı o l m uş. Dinlenmek için oturd u k­
l a rı b i r yerde kad ı n bir kız çoc u ğ u doğurmuş. B u n u gören
G ü rbüz' ü n a kl ı n a, babasın ı n kend isine verdiği öğüt gelmiş ve
bebeğ in a nnesiyle babasına, eğer b u bebeği bana verirsen iz,
ben de size altı n la rı m ı veririm demiş. Çok yoksul o l a n bu aile
üzü l erek de o lsa, b u tekl ifi ka b u l etm işler. Altı n l a rı veri p,
bebeği a l a n o ğ l a n ona Ayyüzl ü ad ı n ı vererek, bir mağaraya
götürm üş. B u rada bebeği, hiç çiğ süt içirmeden b üyütm üş.
Bebek za m a n l a b üyüyerek, g üzel bir kız o l m uş . G ü rbüz
Ayyüzl ü 'yü ken d i s i nden iste m i ş ve evl e n m i ş ler. M u tl u l u k
i ç i n d e yaşay ı p g i derl erken, b i r g ü n kasa baya i n e n oğ l a n
karısına b i r çift altın terli k getirmiş. K ı z b u n a ç o k sevin m iş.
Her zam a n ki g ibi, ertesi saba h da ava ç ı ka n oğl a n g iderken
karısı na, kapıyı kimseye açma m ası n ı ve yakındaki dereye su
a l m aya g it m e m es i n i tem b i h l e m i ş . B i r za m a n so n ra ca n ı
sıkı l a n kız, eline bir kova a lara k dereye s u getirmeye g itm iş.
Tam suyu a lacağ ı sırada, ayağı ndaki altın terl i klerinden birisi
d e reye d ü ş m ü ş ve a ka n su o n u uza k l a rd a ki b i r sa ray ı n
bahçesine götü rm üş. O sırada orada gezin mekte olan kral, bu
terl i ğ i göre re k dereden ç ı ka rm ış ve b u n u n sah i b i m utla ka
soylu bir ailenin kızı o l m a l ı d iye düşünm üş. Sonra d a b u kızı
b u l u p, oğl u n a a l m aya �ara r vermiş. Kızı b u l m a k için de saray
b üyücüsünü görevlendirm iş; Büyücü çok h ü nerleri o l a n yaşlı
bir kad ı n m ış . Ara d a n çok g eçmeden d e k ı z ı n oturd u ğ u
mağarayı el iyle koymuş gibi b u l m uş. Mağara n ı n ö n ü nde otu­
ran kıza, "Çôk yoks u l bir ihtiyarım, çok da acıktı m bana biraz
yiyecek ver" demiş. Kız da verm iş. Karn ı n ı doy u ra n b üyücü,
kızı baştan ayağa süzd ü kten sonra, "Senin kad a r g üzele b i r
k ı z böyle dağ başlarında yaşa m a m a l ı, s e n sarayla ra l ayıks ı n "
demiş. B u sözlerden ç o k hoşlanan kız, b üyücü kad ı n a daha
çok ilgi gösterince de kad ı n "Gel sen G ü rb üz'ü b ı ra k, bizim
kra l ı n oğl uyla evlen, ben hemen gider, kra l ı n oğl u n u bu raya
200
geti ri ri m . O g ü n d ü z l e ri i ns a n o l u p se n i n ya n ı n d a ka l ı r,
a kşa m la rı koca n geli nce d e b i r eşek kı l ı ğ ı n a g i rer o n u b i r
ağaca bağ l a rs ı n . N a s ı l o l sa koca n g ü n d üzleri ava g i d iyor,
kra l ı n oğ l u n u göremez, a kşa m l a rı da yorg u n dön üyor eşeği
farketmez" demiş. B u n a aklı yatan Ayyüzlü, ayrıca b üyücüyle
birl i kte şöyle bir plan yapmış: G ü rbüz avdan dönünce, kız ona
hasta n u m a rası yapacak ve h asta l ığ ı n ı n çaresi n i n d e kra l ı n
kal bi olduğunu, o n u kendisi n e geti rmesi ni söyleyecek, oğlan
o n u g eti rmeye g i d i n ce, k ra l ı n a d a m l a rı onu ya ka l ayı p
ö l d ü receklermiş. Kız kararlaştırdı kl arı gibi yapınca, kra l ı n ka l­
bini getirmeye giden G ü rb üz, i ki gece iki gündüz yol gidip sa­
raya varm ış ve içeri g irmek isterken de yakalanıp, kra l ı n h uzu­
run a ç ı ka rı l m ış. Kra l oğ l a n a neden sarayına g i rmek isted i ğ i n i
sorm u ş . B u soruyu sorarken de e l indeki bir çubukl a, s ü rekli
ya n ı nda d u ra n kafeste ki kara ka n a rya n ı n kafa s ı n a v u ra ra k,
o n a eziyet ediyormuş. B u n u gören oğl a n da krala, " Eğer siz
e l i n izdeki ç u b u kl a n i ç i n bu ka n a ryaya sürekli vurd u ğ u n uzu
söylerseniz, ben de bu raya gelişi m i n nedenini size söyleri m "
demiş. Kral d a " B u b i r sırd ı r. B u n u sana söylersem ölmen gere­
kir" demiş. Oğlan ö l ü m ü kab u l edince de "Görmüş olduğun bu
kanarya benim karı m d ı . İ ki yıl önce, i ki cins at aldım ve atlara
bakması için de bir seyis tutmuştu m . Atlardan b i risi gelişip
güçlenirken diğeri d u rm a d a n zayıfl ıyord u . B u n u n neden i n i
seyise sorduğumda, bana, karı n ıza soru n efendim d ed i . Ben
de çokta n d ı r ka rı m d a n ş ü pheleniyord u m ç ü n kü, o n u n her
a kşa m yemeğ i m e uyku ilacı koyd u ğ u n u öğren m işti m . O
a kşa m yem eğ i m i ye meyere k, gizl ice karı m ı izled i m . A h ı ra
giden karı m, zayıf ata b i n i p, dört nala sürmeye başladı, ben
de peşinden g itti m . Bir yıkıntıya vararak içeri gird i . Ben de
a tı m d a n inip vira n e n i n penceresi nden içeri ba ktı m·. Ö nce
gözl e ri m e i n a n a m a d ı m . Ç ü n kü , k a r ı m d üş m a n ü l ke n i n
kra l ıyla beni a rkadan vuru p, tahtımdan i ndirmek için planlar
yapıyo rd u . Tam o sırada ben i görd üler. Karı m elindeki sihirli
değ nekle doku n a ra k ben i bir deveye dönüştü rdü, sonra da
çöle götü rüp açlığa ve susuzl uğa terketti . Çölde çaresizli k
201
içinde ka l a ka l m ıştı m . Üstü mde a kbaba l a r dön üyord u . Ta m
hayattan u m u d u m u kes m işken, i ki g üve rcin geld i . B i ri beyaz
biri siya htı . Beyaz g üvercin ka rı m ı n kız ka rdeşiymiş. Bana,
" Eğer ben i m le evlen i rsen sen i eski h a l i n e dönderiri m " ded i .
Kabul ettim . B e n i eski halime getirirken, karı m ı da kara b i r ka­
n a rya k ı l ı ğ ı n a so ktu . O b u n l a rı ya p ı nca ben h e m e n e l i m i
çab u k tutup o n u öldürd ü m v e karım ı da b i r kafese koydu m .
İşte o gün bu gündür, b i r çubukla karı m ı n kafası n a vuruyorum
ve böylece o n a, yaptı ğ ı i h a n eti n cezası n ı ç e kti riyo ru m "
demiş. Sonra d a oğlana, sı rrı n ı öğrendiği için o n u öldürmek
zorunda olduğunu söylemiş. Oğlan da " Önce dışarıdaki dere­
den bir a bdest alayım da öyle öldür" d iyerek d ışarı ç ı km ış ve
orad a n da kaçarak m ağaras ı n ı n yol u n u tutm uş. Yolda gider­
ken bir kadı n l a kocasına rastla m ış. Bun ların yan ı nd a bir eşek,
eşeğ i n üstünde de b i r sa n d ı k varm ı ş . O n l arla b i r zam a n
yürüyen G ü rb üz, ken d i ev i n e m i safi r o l a b i l e c e k l e r i n i
söylem iş. Mağaraya varınca d a Ayyüzl ü'den a ltı kişil i k yemek
hazırla ması n ı iste m i ş . Kız ona, biz d ö rt kişiyiz, n i ç i n a ltı
kişil i k yemek istiyorsun deyi nce de, " Dö rt kişil i k ye mek bize,
beşi n c i · yem e k d ı ş a rı d a eşek k ı l ı ğ ı n d a bağ l ı d u ra n kra l ı n
o ğ l u n a, a ltıncı yem e k ise eşeğ i n s ı rt ı n d a d u ra n sa n d ı kta ki
a da m a " d e m i ş . Meğer sand ı kta k i a d a m , m isafi r kad ı n ı n
kocası n ı a l d attı ğ ı a da m m ış. B u n u öğrenen a d a m , karısı n ı
hemen o racı kta ö l d ü rm üş. Ayy üz l ü ise kocası n ı n her şeyi
bildiğini a n l ayınca dön üşü o l m ayan bir hata işlediğini görü p,
kocası n ı n belindeki h ançeri çekerek, kendi can ı n a kıym ış.
B u o l a n l a rd a n son ra G ü rbüz, babas ı n ı n öğüd ü n ü n boş
olduğ u n u, i nsa nları n iyi ya da kötü o l m a la rı n ı n, çiğ süt emip
emmemeleriyle bir ilgisi olmadığ ı n ı a n l a m ış . . . .
İ LETİ D İZİ N İ
1- C6. Toplum içinde büyümemiş, yeterli yaşam deneyimi ol­
mayan kızlar kolayca aldatılabilirler.
"Toplum içinde yetişmeyen Ayyüzlü, büyücü tarafından kolayca
aldatılır. •
2-
C l 56.
İnsana bazan en büyük kötülük, en yakınlarından gelir,
202
3-
4
5-
çünkü onlara karşı savunmasızdır.
"Gürbüz'ü karısı aldatarak onu ölüme gönderir. •
"Kralı uyutan karısı da, düşman ülkenin kralıyla buluşur. •
C 1 60. Neden leri n i b i l me d e n , b i r o l ayı yarg ı l a m a k i n s a n ı
yanılgıya götürür.
"Kralın bir çubukla, sürekli dövdüğü kara kanarya, aslında onun
hain karısıdır. •
C 1 62. B üy ü k l e r i n ö ğ ü tl e r i b a z ı h a l l e r d e, g e rçe ğ i
yansıtmayabilir.
"Babasının G ürbüz'e söylediği, çiğ süt emmiş kızla evlenme
öğüdü, iyi sonuç vermez. •
8202. İ yiler iyilik, kötüler kötül ü k bulur.
"Misafir adam, kendisini aldatan karısını öldürür. "
"Ayyüzlü, hataları n ı n ve köt ü l ükleri n i n bedelini kendi can ı n a
kıyarak öder."
d- DEV CADI CANAVAR MASALLARI
1 8- FATMA
r
Van- GevaI-Siyavan Köyü
Hawa İdikut
42
Ev hammı
Teyzes inden
Gel zaman git zaman zamanlardan bir zaman, rah met
olsun d i nleyenlerin an nesina babasına, bu rahmetin dışında
olsun duvar dibindeki şeytanlar, başlayalım masalımıza . . . .
Zamanın biri nde, eski v e yoksul b i r kasaban ı n dışı nda,
yoksul a ma, sevilip sayıl a n bir aile oturu rmuş. Bu ailenin
Yusuf, H üseyin ve Fatma adında üç yetişkin çocukları varmış.
O zamanlarda yaşanan kuraklık ve bunun getirdiği açlık, yok­
sulluk nedeniyle Yusuf ile H üseyin, anne ve babalarından izin
alara k, uzaklarda bulunan bir ormanda oduncu l u k yapmak
203
üzere yo la ç ı k m ışlar. Aradan g ü n ler ayla r geç m iş. An ne ve
ba ba g u rbette b u kadar uzun za m a n ka l a n o ğ u l l a rı n ı n ev
işleri n i ya p m a s ı i ç i n , kızları n ı o n l a rı n ya n ı n a gönderm eye
ka ra r verm işler ve kızları Fatma'yı bi kerva n a tes l i m ed i p
gönderm işler. Kervan, kızı ağabeyleri n i n b u l u n d u ğ u yere geti­
ri p b ı ra k m ı ş . Kardeşleri n i n otu rd u ğ u eve g i ren Fatma, her
tarafı darmadağ ı n ı k b u l m uş. O rtada bir de ked i dolaşıyorm uş.
H e m e n kol l a r ı n ı s ıvayan kız, o rta l ı ğ ı tem iz l eyi p, yem e ğ i
p i ş i re re k heyeca n l a, a ğ a b ey l e ri n i b e k l e m eye b a ş l a m ış .
Oğ l a n l a r, yorg u n a rg ı n eve gel d i klerinde, ka rşı larında çok
sevdi kl e ri kız kardeşleri n i görünce, gözlerine i n a n a m a m ışlar.
O a kşam ı, geç saatlere kadar kon uşarak geçirm işler. G ü n ler,
ayla r böyle geçmeye başlamış. Kız evde ev işleri n i yaparken,
ağabeyleri de o rm a nda od u n c u l u k ya pıyorlarmış. Fatm a ' n ı n
evde, tek can yoldaşı, orta l ı kta dolaşa n s i n s i kediym iş. Kız ne
yese yarısını da o n a verirmiş. B i r gün çamaşır yıkayan Fatma,
oca kta k i a teş i n s ö n m e m es i i ç i n , ü s t ü n ü k ü l l e m i ş ve
çamaşırl a rı sermek için d a m a çıkmış. Ked i de her za manki
g i bi, a rkası nda d o l aşıyorm uş. Yerde b i r k u ru üzü m ta nesi
bulan kız, onu ağzı na atm ış. Bunu gören kedi, üzü m ü kendisi­
ne verm e d i ğ i içi n kıza çok kıza rak, aşağ ıya i n i p ocaktaki
ateşi n üze ri n e i ş e m i ş ve s ö n d ü rm ü ş . Akşa m ye m eğ i n i
pişirmek isteyen Fatma, ateş i n söndüğ ü n ü görünce n e yapa­
cağ ı n ı b i l e m e m i ş . D ışarı ç ı k ı nca, u za k l a rd a y ü kselen b i r
duman görmüş. Hemen eline b i r kürek a l ı p, o d u m a n ı n çıktığı
yere doğru koş m uş. O eve varınca, o rtada g ü rü l g ürül yanan
bir ocak, üstünde de fokur fokur kaynayan bir kazan görm üş.
Kaza n ı n ya n ı nda, korku nç h o ru ltu l a rl a uyuya n bir devle,
yemek pişiren g üzeller güzeli i ki kız va rm ış. Kızl a r telaş içinde
ona, " Her kimsen, derha l buradan yok ol. Dev anam ız uyanırse
seni hemen yer" demişler. Fatma çok yalvarı nca da dayana­
m ayı p ona b i raz ateş verm işler ve " Dev a n a m ı z uya n ı nca
senin koku n u a l ı r ve peşine düşer. Ş u s u testisini, tarağı ve sa­
b u n u yan ı n a a l . Devin yaklaştığı n ı görünce, b u n l a rı sırasıyla,
bir bir a rkana at, o za man sana yetişemez" dem işler ve kızı
aceleyle oradan uzaklaştırmışlar.
D ev uya n ı nca, o raya b i r i nsa n ı n g e l d iğ i n i a n layı p,
204
kızlarına sorm uş. O n la rd a n b i r cevap alamayınca da kokuyu
i z l eyere k k ı z ı n a rd ı n a d ü ş m ü ş . Fatma, dev i n ken d i s i n e
yaklaştı ğ ı n ı görü nce, e l i ndeki sab u n u, arkasına atm ış. B i rden­
b i re her taraf kayga n bir hale gel m i ş ama dev yi ne de d ü şe
ka l ka kızı izlemeye d eva m etm i ş . Kız da a rka s ı n a ta ra ğ ı
atm ış. H e r taraf orm a n v e d i kenlerle dolm uş. Dev bundan da
kurtul u p kızı izlemeyi s ü rd ü rü nce, Fatma bu defa · da eli ndeki
s u testisi n i atmış. Atm asıyla d a her ta rafı sular kap l a m ış. Kız
g ü ç b e l a evi n e g e l i p ke n d i s i n i içeriye atm ı ş . B i raz so n ra
ka p ı n ı n önüne gelen dev o n a, " İ çe rde o l d u ğ u n u bi l iyorum,
kap ıyı aç, yoksa kıra rı m . " d iye bağ ı rm ış. Kız kapıyı açmayınca
d a " Öy l eyse ka p ı n ı n d e l i ğ i n d e n parmağ ı n ı uzat" d e m i ş .
Çaresiz k a l a n k ı z da ben i yiyeceği ne, bari parmağ ı m ı yesin
d iye d ü ş ü nerek uzatmış. Dev, kızı n parmağ ı n ı del i p, ka n ı n ı
içmiş. H a lsiz düşen kız, bay ı l m ış. B u kan e m m e işi g ü n lerce
deva m etm iş. Kız da g ü nden g ü ne zayıfla m aya baş l a m ış. B u
d u r u m u fa rked e n a ğ a bey l e ri , " Fatma, sen bizi m b i ri c i k
kardeşi m izsi n . Derd i n neyse söyle, eğer istiyorsa n s e n i geri
evi m ize g ö n d e re l i m " d e m i ş l e r . B u n u n üzeri n e kız d a
ağa beyleri Yusuf i l e H ü seyi n 'e herşeyi an latm ış. B u n u d uya n
o ğ l a n l a r, ertesi g ü n işe gitmeyerek, evi n kapısına büyü k bir
del i k açm ışlar ve içerde beklemeye başlam ışlar. B i raz son ra
gelen dev, kapıdaki b u deliğe bir a n lam verememiş ve kıza
" Parmağ ı n ı uzat ben geldi m " d iye bağı rm ış. Yusuf ve H ü seyi n,
kap ı n ı n içi nde, ellerinde kılıçlarla bekl iyorlarmış. Kız içerden,
" Ey başı m ı n belası dev. Hiç ayağa kalkaca k h a l i m ka l m a d ı .
Başı n ı içeriye sok da parmağ ı m ı öyle em" diye seslenmiş. Dev
başı n ı uzatı nca da içerde bekleyen oğla nlar, kılıçları n ı i n d i re­
re k, o n u n baş ı n ı g övdes i n d e n ayı rmışlar. S o n ra da d evi n
evine g iderek, i ki g üzel kızı n ı a l ı p geti rmişler ve b u kızlarla
evlenm işler. Gün ler aylar böyle geç i p g iderken, devi n kızla rı,
a n neleri n i n ö l ü m ü ne neden o l a n Fatm a'dan öç a l m a k için
planlar kurmaya başlam ışlar. Bir g ü n Fatma su isteyi nce, testi­
n i n içine küçük b i r y ı l a n yav rusu koy u p ona içirm işler. Kız
boğazı ndan garip bir şeyin geçti ğ i n i h issetm iş, fa kat devi n
205
kızları olayı g eçişti rm i şler. Aradan g ü n l e r ayl a r geçmiş ve
Fatm a ' n ı n ka rn ı büyümeye başlamış. Devin kızları, Fatma'nın
o l m ad ı ğ ı b i r g ü n , Yusuf ile H üseyin'e " G a l i ba kız ka rdeşiniz
birisiyle yatm ış ve hamile kal m ış. Karn ı b üyüyor, o n u hemen
ö l d ü rü p, n a m u s u n uzu tem izleme l isi n iz" d e m işler. H ü seyi n ,
" Haklısınız, o n u hemen öldürel im" demiş. Kız kardeşini çok
seven küçük �ğ l a n Yusuf ise, " Ben yarın o n u dağa götürür ve
ö l d ü r ü rü m " d e m i ş ve ertesi g ü n kız ka rdeşi n i a l a ra k yola
çıkmış. Öğ leye kadar yürüdükleri için, çok yorulan Fatma, bir
ağacı n altında uyuyaka l m ış. O n u n h ı rkası n ı alan Yusuf da
sessizce uzaklaşmış. B i r kuşu ö l d ü rü p, ka n ı n ı kızı n h ı rkasına
s ü rm ü ş . Evdeki l e re de Fatmayı ö l d ü rd ü ğ ü n ü n ka n ıtı olarak
b u n u g österm i ş . H iç b i r şeyde n ha beri o l m aya n kızcağız
uya n d ı ğ ı nda, a ğ a beyi n i ya n ı nda göre m eyc i ne, ka rdeş i n i n
kendisine ya ptığı oyu n u a n lamış ve o n a , " Öyle b i r derde düş
ki ben i m e li m değ medikçe iyi leşme" d iye bed d u a etm iş,
son ra da başı n ı a l ı p dağlara doğru yürü m eye başlamış. Biraz
son ra b i r çobana rastla m ı ş ve ondan s u iste m i ş . Çoban da
h e m e n o ra d a k i b i r su b i ri ki ntisi n i göstere rek, o ra d a n
içebi leceğ i n i söylemiş. Fatma suya eği l i nce s u d a b u l u na n b i r
yılan kendi d i linde kon uşara k, kızın karn ı n d a ki yı l a n ı ya n ı na
çağ ırm ış. O d a yine kendi d i l i nde ceva p verm iş. B u sesleri
duya n çoban, kıza b u n u n ne demek olduğ u n u sorm u ş Fatma
başı ndan geçen l eri çobana anlatınca, ona çok acıyan çoban,
kızı evi ne götürmüş ve çok tuzl u yiyecekler yedi rm iş, son ra da
baş a ş a ğ ı b i r ağaca a s ı p a ğ a c ı n a ltı n a da b i r leğen su
b ı rakm ış. Fatm a ' n ı n ka rn ındaki yılan, ağzı ndan çıkıp bu suya
düşmüş, çoban da hemen onu öldürerek, kızı b u dertten kur­
ta rm ış. Fatm a b u ndan son ra, yıl l a rca çoba n l a ' baba kız olara k
b i rl i kte yaşa m ış.
Öte ya n d a n , Yusuf' u n ayağında bir ya ra çıkmış ve b i r
tü rl ü iyileşmemiş. Sonunda dağda, bu işlerden anlayan bir he­
k i m i n b u l u n d uğ u n u d uyup o raya g itmiş. Ka rşısında kardeşi
Fatma'yı görünce çok şaşırmış, ço ban da kızın ka r n ı ndaki
206
y ı l a n ı n a s ı l ç ı ka rd ı ğ ı n ı a n l a t m ı ş . B u n l a rı d uy a n Y u s uf
ağlayara k kardeşinden af dilem iş, kız da ağabeyinin yarasına
dokuna ra k onu iyileştirm iş son ra da iki kardeş çobandan izi n
a l a ra k evleri ne d ö n m üşler. Ka rd eş l e ri . H ü seyi n ve devi n
kızları, Fatma 'yı görünce küçük d i l leri n i yutayazm ışlar. Yusuf
o l a n ları ağabeyi H üseyin'e a n latm ış sonra da i kisi b i rleşip,
h a i n karı l a rı n ı ö l d ü rerek, y ı l a n l a r ı n b u l u nd u ğ u bi r kuyuya
atm ışlar. Üç kardeş, a n n e ve b a ba l a rı n ı n yan ı na dönere k,
bundan son ra, yıllar yıl ı m utlu bir yaşam sürmüşler.
O n l a r ermiş m u radına biz çıka l ı m kerevetine.
Gökten üç elma d üşm üş, biri a n lata n ı n başına, biri din­
leyenin başı na biri de o n l a rı n başı na . . .
İ LETİ DİZİ N İ
1 - 0 5 0 . Ekonomik sıkıntıya d üşen ailelerde, çocuklar çalışarak,
büyüklerine destek olmalıdırlar.
" Yusuf ile Hüseyin, yoksul ailelerine yardım edebilmek için,
uzak bir ormana çalışmaya giderler. •
2- 06. Su ve ateş gibi, i n sa n l ı ğ ı n yaşa msal gereksi n i m l e ri n i n
başı n ı devler tutm u ştu r, i n s a n l M b u n l a ra u l a ş m a k i ç i n
ötedenberi acı çekerler.
"Dev, a_teşinden bir parça alan kızın kanını emer. •
3- 8300. i nsan, dertlerin i yakınlarıyla paylaştığı zaman daha kolay
bir çözüm yolu bulabilir.
"Kız, devin gelip kanını emdiğini erkek kardeşlerine söyler onlar
da devi öldürürler. •
4- C 1 59. İ ş bölümünü cinsiyetler belirler.
"Erkek kardeşler oduna giderler, kız kardeşler ise ev işlerini
yopar l(e ateşi ocağı yanık tutarlar. "
5- C 1 56. i nsana yakınlarından kötü l ü k gelebil ir, dikkatli olmalı .
6- C 1 57. Bir şeyi n asl ı n ı ara madan acele karar vermemeli, ifti ra
olasılığı gözard ı edilmeme l i .
"Gelinler, görümceleri Fatma 'nın içeceği suya yılan yavrusu
koyarlar ve kocalarına da giderek karnı şişen Fatma 'nın hamile
olduğunu söylerler. •
7- 850. U mutsuzluğa düşmemelidir, en sıkışık anlarda bile yardım
edecek birisi çıkar.
"Fatma 'yı kurtaran çoban, ona kızıymış gibi davranır. •
8- E 2 . Yılan yuta n l arın m i delerindeki yı l a n çeşitl i yönteml erle
ç ı k a rı l a b i l i r.
"Çoban karnında yılan olan kıza, tuzlu yiyecek1er yedirir ve · onu
.
207
9-
, su dolu bir leğenin üstüne başaşağı asar. Yılan bu suyun içine
düşer. �
8202. iyiler iyilik bulur, kötüler kötülük.
"Kötü kalpli gelinler öldürülür, kardeşler de biraraya gelip, aile­
leriyle birlikte, mutluluk içinde yaşarlar. "
1 9- ÜÇ KARDEŞLER
Adana-Kadirli-Harkaçtığı Köyü
Şerife Güngören
70
Ev hammı
Annesinden
B i r varm ış b i r yokmuş. Ewel �aman içinde ka l b u r saman
içi nde, develer tel l a l i ken, pireler berber i ken, ben a n ne m i n
beşiğini tı ngır m ıngır sallar i ken, bir ada m ı n üç oğl u ile bir de
elma bahçesi va rm ış. Elmalar olgunlaşı nca, bir dev gece gele­
rek o n la rı yermiş. Ada m o ğ u l larını ya n ı n a çağ ı rıp, " B u devi
öldürü p, elmalarım ızı kurta rı n . Siz de başka la rı gibi, b u n ları
satara k para kaza n ı n " demiş.
O ğ l a n l a r ba h çeye bir çard a k ya p a ra k, devi beklemeye
kara r verm işler. İ l k gece büyük oğlan beklemiş. Gece yarısına
doğru, gözleri ışık saçan, ku lakla rı yerlerde s ürü nen, korkunç
bir devin gediğini gören oğlan, za ngır zangır titreyip, ne ya­
pacağ ı n ı şaşı rm ış ve koşup babası n a giderek görd ü kleri n i an­
latm ış. Ertesi gece orta nca oğlan beklemeye başlam ı ş ama, o
da devi görünce korkup kaçm ış. Sıra küçük oğlana gelince, o
uyu m a m a k için p a rm ağ ı n ı kesip, yarasına da tuz bas m ı ş ve
korkusuzca beklemeye başlam ış. Gecen in bir yarısı gelen dev,
ağaçlara saldırınca d a o k u n u atıp, o n u v u rm uş. Acı s ı ndan
bağ ı rara k kaçan dev, kendisini, yol u n u n üzeri ne çıkan bir kör
kuyuya atmış. O ğ l a n geri dönüp babasına, olanları a n latmış
sonra da diğer ka rdeşleriyle birlikte kuyun u n başına gel m işler.
önce büyük oğlahı, beli ne bir ip bağ layı p kuyuya sarkıtm ışlar
ama, daha yarıya bile gel meden oğlan, " Beni yuka rıya çeki n "
208
d iye b a ğ ı rm aya b a ş l a m ı ş . G e ri ç e k i p , o rt a n c a o ğ l a n ı
sa rkıtmışlar. Biraz son ra o d a bağırıp geri çıkmış. İ ş yine· küçü k
o ğ l a n ı n b a ş ı n a ka l m ı ş . O, " B e n n e ka d a r bağ ı r ı rs a m
bağ ı rayım, g e ri çekm eyi n " demiş v e kuyuya i n m iş. Kuyu n u n
d i b i nde h a l ı do kuya n üç kız ka rdeş varmış. O ğ l a n ı görünce,
" B u raya n iye geld i n, şimdi dev g e l i rse sen • � er, hemen kaç
g i t " d e m i ş l e r . O ğ l a n da kızl a ra d evi n n e rede o l d uğ u n u
sorm u ş . Kızlar gösterince d e ona b i r o k daha atm ış. B u n u n
üzeri n e dev " O ğ lan b a n a b i r o k d a h a at" d iye i n lemiş a m a
oğ lan, "Anamdan er doğdum, b i r doğd u m b i r daha vurm a m "
d e m i ş . Dev ka n l a r i ç i n d e yı ğ ı l ı p ka l m ış v e i n l eye i n l eye
ölmüş.
Ye n i d e n kızl a r ı n ya n ı n a g e l e n o ğ l a n ,
b üyü k
a ğ a bey l e ri n i n a d ı n ı b üyük kızla rı n avucu na, ken d i a d ı n ı d a
kü ç ü k kızı n a v u c u n a yaz m ı ş, s o n ra da ö n ce b üyü k kızı,
a rkas ı n d a n d a orta n cayı y u ka rı gönderm i ş . S ı ra küçü k kıza
geli nce o, "Ö nce sen ç ı k, eğer ben ç ı ka rsam, ka rdeşlerin sen i
b u rada b ı rakır g iderler" demiş a m a oğlan " B e n i m ka rdeşleri m
öyl e şey ya p m azlar" diyerek kızı gönderm i ş . S ı ra ken d i s i n e
gel i n ce de ka rdeşleri ipi kesip o n u kuyuda bı ra karak kızları d a
a l ı p, h ız l a o ra d a n uza k l a ş m ı ş l a r. Eve d ö n ü nce b a b a l a rı n a
" Ka rd e ş i m iz bizi m l e d ö n m e k istemediği için, kuyuda ka l d ı "
demişler. B a b a l a rı da o n l a ra, " Ka rdeşi niz kuyudan çı kıp, b u ­
raya g e l m eden sizi evlendirme m " demiş.
Ö te yandan, kardeş l e ri n i n i h a neti ne u ğ rayı p, kuyu n u n
d i b i n d e ka l a n zava l l ı oğlan, ne yapacağ ı n ı b i l mez d u ru m d a
yürü rke n, b i r eve rastla m ış v e i ç i n d e otu ra n l a ra, yeryüz ü n e
nas ı l ç ı ka b i l eceğ i n i sorm uş. Onlar da " U l u b i r ağacın başında
b i r kuş yuvası va r. B i r ejderha gelerek bu yuvadaki yavru l a rı
yiyo r. Eğ er se n b u n ları ejderhada n kurta rı rsan, on ların a n a l a rı
o l a n kuş d a seni isted i ğ i n yere götürü r" dem işler. O ğ l a n
hem e n g i d i p ağacın dibine sakla n m ış ve b i raz so n ra yavrul a rı
ye m eye g e l e n ej d e rhayı da o kuyla ö l d ü rm üş . O s ı ra d a
yuva s ı n a g e l i p o l a n l a rı gören ana kuş, oğ l a n a " D ile benden
ne d i l e rse n " d e m iş. Oğlan, yeryüzü ne ç ı k m ayı isteyince de
"On okka etle, on okka süt al gel ve sırtıma bin ben gak deyi n­
ce ağzı m a et ver, guk deyi nce de süt" demiş. Kuşun dedi kleri-
209
n i ya pan o ğ l a n yeryuz u n e ç ı kı p, doğruca evleri n e gitm iş.
Kızların evle n m ed i ğ i n i görü n ce çok sevi n m iş ve kardeşleri n i n
kendisine ya ptı ğ ı kötü l ü ğ ü de bağışl a m ış.
Hemen düğün dernek kuru l m uş ve üç oğlan kardeş, üç kız
l<erdeşle evlen i p m utl u o l m uşlar.
Onlar ermiş m u rad ı n a, biz çıka l ı m kereveti n e . . .
İLETİ DİZİNİ
1 - 81 . Sabırlı ve kararlı insanlar, amaçlarına ulaşırlar.
"Küçük oğlan, büyük bir kararlılıkla, kuyunun dibine kadar iner. "
2-
8 1 01 . Başarı kıskançlık uyandırır.
"Büyük kardeşler, becerilerini kıskandıkları k ü çük kardeşlerini
kuyunun dibinde bırakırlar. "
8202. İ yiler iyilik bulur, kötüler kötülük.
"Anne kuş, yavrularını ejderhadan kurtaran delikanlıya yardım
eder. "
8350. Bağışlamak yüce bir duygudur.
"Küçük kardeş, kendisini ölüme terkeden ağabeylerini bağışlar. "
82. Mutluluğa-amaca giden yol uzun ve çetindir.
"Küçük oğlan pek çok güçlüğü yenerek, mutlu sona ulaşır. "
3+
5-
20- HASAN I KO İ LE CITTO PITTO
,
Muş-Ziyaret Köyü
Amine Şimşek
75
Ev hammı
Büyüklerinden
�
B i r va rm ış b i r yokmuş. Ewel za m a n içinde ka l b u r sa man
içinde Hasa n ı ko, Cıtto ve p ı tto a d l a rı n d a ü ç oğlan ka rdeş
yaşa rmış. B u n l a r ı n kötü ka l p l i üvey b i r a n n e l e ri va rm ış. Bu
kötü kalpli kad ı n , g ü n lerden bir g ü n, yatağ ı n ı n altı n a kıza rm ış
bir yufka ekmek koyup, sağasola dönerek o n l a rı çıtırdatm ış ve
kocasına da "Görd ü ğ ü n g i b i ben çok h a stayı m , ke m i kleri m -
210
d e n çıtır çıtı r sesler gel iyo r, a ncak se n i n ü ç oğ l a n ı n ka n ı n ı
içers e m iyi leşe b i l i ri m " d e m i ş . B u n l a rı d uya n b i r serçe, b u
s ı rada damda oynamakta olan ü ç ka rdeşin yan ı n a gelere k o n ­
l a ra, " Üvey a n n eniz sizi n ka n ı n ızı içecek" d iye h a be r verm iş.
Bunu d uyan çocuklar da hemen oradan kaçarak, dağda oturan
dayı l a rı n ı n ya nına gitmek istem işler. Az. gitmişler uz gitmişler,
dere tepe düz gitmişler a ma, dayı larının evi n i b i r tü rl ü b u l a ­
m a m ışlar.
Akşa m ka ra n l ığ ı i n e rken uza kta bacası tüten b i r ev
görm üşler ve hemen oraya gitm işler. Burası kör bir devin eviy­
m i ş . Ç Q k aç o l a n çocuklar o n d a n yiyecek iste m işler. Dev
o n l a rı içeri a l ı p, ta n d ı rı n ya n ı n a oturta rak b i raz yiyece k
verm iş. Ası l a macı, ü ç çocuğ u d a tan d ı rda pişirip yem e k m i ş .
Ka rı n ları doya n çocu klar, ta n d ı rı n ken a rı n a kıvrı l ı p yatm ışlar.
B i ra z s o n ra ya n l a rı n a gelen d ev, " Ki m yattı k i m yatm a d ı "
demiş. Hasa n ı ko d a " Herkes yattı ben yatmad ı m " d iye ceva p
verm iş. B u n u d uyan dev, gidip b i raz son ra gelerek yi n e ayn ı
şey l e ri sorm u ş . H a sa n ı ko yatm a d ı ğ ı n ı söyleyi n ce d e y i n e
d ışarı ç ı k ı p o n u n uyu masını beklemeye başl a m ı ş . Öte ya n ­
d a n , d e v i n a m a c ı n ı a n l aya n H a sa n ı ko, ka rdeş l e ri C ı tto ve
Pıtto'yu uya n d ı rarak onlara çok alçak bir sesle, devi n ken d ile­
ri n i yem e k isted iğini anlatmış. Başbaşa veren ü ç ka rdeş d eve
karşı bir plan hazırl a m ışlar. B i raz son ra dev b u n ların uyuy u p
uyu m a d ı kl a rı n a ba km aya g e l i n ce, üçü de gözleri n i yu m u p
uyu r g i bi ya p m ı ş l a r. B u n l a rı n uyud u ğ u n u sa n ı p çok sevi n e n
d ev, a rkası n ı dön ü p ta n d ı rd a ki ateşi ka rıştı rm aya başl a m ış .
Ta m b u s ı rada üç ka rdeş o n u ateşe iterek, ta n d ı rı n ağzı n ı
kap a m ışlar. Sonra d a devi n b ütü n m a l ı n ı n m ü l kü n ü n üstü n e
ko n u p, ö m ü rlerinin sonuna kad a r ra hat yaşa mışlar.
İ LETİ DİZİ N İ
1- C 7 . Babalar çocuklarını, üvey annelerden korumalı ve onların
2-
h �r dediğine inanmamalıdırlar.
"Uvey anne kocasına, hasta olduğunu ve evin üç çocuğunun
kanım içerse iyileşebileceğin i söyler. "
8 257. Yabancıların yardım önerileri şüph eyle karşılanma-lıdır
21 1
bu iyi görü n üşün altında bir art n iyet olabilir.
34-
"Kör dev, aç çocuklara yiyecek verip uyumalarını bekler, çünkü
asıl amacı onları yemektir. "
8252. Zeka ve ön lem, kaba g ücü yener.
"Üç çoçuk kör devi tandıra atarlar.
8202. iyiler iyi lik, kötüler kötü lük bulur.
"Kötü kalpli dev yanarak ölür,
çocuklara kalır. "
tüm malı m ülkü de zavallı
21 - KÜL EŞEK
Ev hammı
Büyüklerinden
'titt"-:lMt"l"tft11'tt1'11'-t'ttf'-ttt7'tft-ftt'm11 S i yaşa rmış.
Kız her za man a rkadaşların ı n ya n ı n a g iderm iş. B i r g ü n ken d i n i tuta m aya ra k
yel lenmiş. O radaki le r, b u n u ki m i n ya ptığ ı n ı a n l aya m a m ış l a r.
B u n u n üzeri ne, b i risi b a b a s ı n ı n , b i risi a n n e s i n i n , b i risi de
inekleri n i n üze ri n e yem i n e d e re k ke n d i l e ri n i n ya p m a d ı ğ ı n ı
söylemişler. S ı ra b u kıza g e l i nce, " Be n i m a n nemden başka
üzerine yem i n edeceğ i m ki m se m yo k" d e m iş . Diğer kızl ar da
ona, "Senin yed i e rkek kardeş i n var o n l a r ı n üstü ne yem in
edebilirs i n " dem işler. Bunu d uyan kız, h e m e n eve koş up an­
nesi ne, gerçekte n yedi kardeş i n i n o l u p o l m a d ı ğ ı n ı sorm uş.
An nesi de o n a, " Evet kızı m , sen i n yedi erkek kardeşin var
a m a, o n l a r uza k l a rd a b i r m a ğ a ra d a yaş ıyo rla r" deyi n ce,
"An ne bana külden b i r eşek yap, hemen o n l a rı görmeye gide­
ceğ i m " demiş. An nesi de o n a bir k ü lden eşek ya p ı p, " Sa k ı n
yo lda giderken yü rüye n eşeğe hoşş d e m e, d a i m a ço ço de,
yoksa yıkı l ı r" demiş.
Yola çıkan kız, b i raz g itti kte n so n ra yerde b i r düğme
görm üş ve onu a l m a k için a n nesi n i n d e d i k l e ri n i u n utup,
" h oşş" d iyerek eşeğ i d u rd u rm a k i s te m iş, eşe k h e m e n
yıkıl ıverm i ş . Ü z ü ntü içinde eve dö n e n kıza a n nesi b i r eşek
21 2
daha ya p m ı ş ama, b u kez de yerde bir boncu k gören kız, o n u
a l m a k isteyince, y i n e eşeğ i y ı k ı l ıvermiş. Yine eve geri d ö n e n
kıza a n n esi, " Ba k kızım, a rtı k kü l ü m üz iyice aza ldı, sana son
bir eşek yapacağ ı m b u n u d a bozarsan sen b i l i rs i n a rtı k, b i r
başkası n ı ya pamam, o n a göre d ikkatl i o l " demiş. B u defa son
derece d i kkatl i olan kız, yo lda altın bir para görm üş a m a, bu
kez eşeği n i d u rdurmadan eğ i l i p o n u a l m ı ş ve yol u n a deva m
etm i ş . G ü n l e rce g i tti kte n so n ra, ka rdeş l e ri n i n yaşad ı ğ ı
m a ğ a raya varm ış . l çe rde k i m se l e r yokm u ş v e etraf d a çok
dağ ı n ı k m ı ş . Orta l ı ğ ı to p layan kız, bir ke n a rda d u ra n kekl i k
tüyleri n i n a rasına saklanıp, bekl e m eye başla m ış. Akşa m a eve
dö.n en ka rdeşleri, o rta l ı ktaki değ işikl i ğ i a n l a m ışlar a ma, b u nu
ki m i n ya p m ış olacağ ı n ı b i r türlü a k ı l e rd i re m e m işler. Ertesi
g ü n de ayn ı şeyle karşı l a ş ı nca, b u n u y a p a n ı a n l aya b i l m e k
için, en küçü kleri o l a n Dörtgöz Yusuf' u nöbetçi b ı ra km ışlar.
Bir ke n a ra sakla n a n oğ l a n , b i raz son ra, ke k l i k tüy l e ri n i n
a ra s ı n d a n b i r kızı n çı k ı p , etrafı d üze n l e d i ğ i n i g ö rü n ce,
hemen ortaya fı rlayıp kızı n bileğinden tuta ra k ona,
"Buraya, kuş kuşluğundan korkar gelmez
Cin bizden korkar gelmez
Sen ne kuşsun ne de cinsin
Söyle bana sen kimsin "
demiş. Kız da " Ben sizi n kız kardeşiniz G ü l l ü'yü m . B u raya sizi
görmeye geldi m " d iyerek başı n d a n geçe n l e ri kardeş i n e a n ­
latm ış. Akşa m eve g e l e n diğer oğ l a n l a r d a d u ru m u öğre n i p,
kız ka rdeşlerine sarı l a ra k hasret giderm işler. Ertesi sabah ava
giden oğ l a n l a r evde ka l a n kıza, o rad a ki kediyi göste re rek,
"Yiyecek b i r şey b.u lduğun za m a n , yarısı n ı m utlaka b u ked iye
ver" d iye tem bih etm işler. Etrafı toplayan kız bir kuru üzü m ta­
nesi b u l m u ş ve hemen " G e l pisi p i s i " d iye kediyi çağ ı rm ış
a m a, m ağ a ra n ı n d a m ı n da yata n kedi çağ rıyı · d uy m as·ı n a
rağ m e n , tem bel l i ğ i nden ka l kı p g i tm e m i ş . Ked i n i n g e l m e­
diğini gören Güllü de üzü m ü kendisi yem iş . B u n a çok kıza n
ked i, bacadan ocağa işeye re k, ateşi s ö n d ü r m ü ş . Ç a resiz
ka l a n kız ateş ara maya ç ı k m ı ş ve çok uza kla rd a bir d u m a n
g ö rerek o raya g i tm i ş . G itti ğ i evi n o c a ğ ı n d a b i r ateş
ya n ıyorm uş ve etrafı nda d a yedi kız otu ruyorm uş. O n l a rdan
21 3
ateş isteyince kızla r, "Ateşte n b i razc ı k a l ve h e m e n bura d a n
git, yoksa d ev a n a m ız se n i görü rse ö l d ü rür" d e m işler. Ateşi
a l ı p, h e m e n o ra d a n uza klaşan G ü l l ü evi n e g e l i p ka p ı s ı n ı da
iyice kapatm ış. Bi raz so n ra evi ne d ö n e n d ev a n ası, kız ı n ko­
kusu n u a l ı p, o n u ta kip edere k ka p ı s ı n a daya n m ış ve " Kızım
biraz d ış a rı ç ı k, s a n a bir şey söyleyeceğ i m " dem iş. Kız, " İşim
v a r ç ı ka m a m " d eyi n c e d e " Öy l eyse ka p ı n ı n del i ğ i n d e n
parmağ ı n ı u z a t d a s a n a b i r yüz ü k ta kay ı m , o za m a n ç o k
g üzelleşi rs i n " d e m iş. B u tekl ife daya n a m aya n k ı z parm a ğ ı n ı
uzatınca, d ev h e m e n b i r i ğ n e batı rı p, açtığı d e l i kten, o n u n
ka n ı n ı e m m iş . Akşa m eve d ö n e n o ğ l a n l a r ka rdeşleri n i ye rde
bayg ı n b u l m uşla r. Biraz so n ra ayı l ı p, kend i n e gelen kız, on la­
ra o l a n ı biteni a n latmış . B u n a çok kıza n oğla n l a r hemen devin
evi ne g i d i p, uykudayken o n u ö ld ü rm üşler ve yedi kızı n ı da
alıp g eti rere k, o n l a rla evl e n m işler.
G ü n ler böyle gelip geçerken, b u yedi gelin görümceleri n i
kıska n m aya başl a m ışlar. B i r g ü n ta rlada ça lışıp yo rulara k eve
dönen G ü l l ü, g e l i n lerden su isteyi n ce, o n a içinde yılan yavru­
su o l a n b i r kova verm işler. O da h i ç içine bakmadan kovayı
başına d i km iş. Boğazı n a bir şeyin ta kı l d ı ğ ı n ı fa rketm iş a m a,
fazl a ö n e m se m e m iş . Ayl a r s o n ra k ı z ı n ka rn ı b üyü m eye
başl a m ış . B u n u g ö ren ye n g e leri, o ğ l a n l a ra, kardeşleri n i n ha­
m i l e o l d u ğ u n u söylem işler. B u n a çok kıza.n Dörtgöz Yus uf,
G ü l l ü 'yü götürü p b i r d ağ ı n başına b ı ra km ış. Kız o rada korku­
dan ve a ç l ı kta n a ğ la rken, bir çoban o n u görü p, " Bacım n iye
ağlıyorsu n " d iye sormuş. G ü l l ü de o n a başından geçenleri an­
latm ış. O l a n ları d i n leyen ço ban, " Eğer seni iyi leştirirsem, be­
n i m l e evle n i r m is i n " d e m iş. Kız da ka b u l etm iş ve ka rdeşi
Yusuf'a, " Ey kardeş i m , baş ı n a öyl e büyü k bir dert gelsin ki,
benden başka ki m se onu iyi leşti remesi n " diye beddua etm iş.
Akı l l ı bir a d a m o l a n ç o b a n, s i rkeyle ölü y ı l a n s uyu n u
karıştırıp, G ü l l ü 'ye i ç i rm i ş . B i raz s o n ra kız ı n ağzı nda n koca­
man bir y ı l a n ç ı km ış. Ad a m h e m e n o n u öld ü rm üş. Kız da
iyi leşmiş. Daha so n ra çoba n l a evle n i p bir köye yerleşm işler.
Za manla çocukları da o l m uş. Bir gün b u çocuklar, sdka,kta oy­
n a r l a rke n , köye eşek üstü n d e b i r y a b a n c ı n ı n g i rd i ğ i n i
görm üşler. B u ada m ı n aya ğ ı n d a d a sapla n m ış b i r ağaç parçası
21 4
va rm ış. Hemen koş u p görd ü kleri n i a n nelerine a n latm ışlar. O
da bu ada m ı eve getirm eleri n i söylemiş. G ü l l ü gelen i n ka rd�şi
Dörtgöz Yusuf o l d uğ u n u a n l a m ı ş ve aya ğ ı n a ne o l d u ğ u n u
sorm uş. O d a , "Yı l l a r ö n c e aya ğ ı m a b i r a ğ a ç battı, hiç kimse
ç ı kara m a d ı . Sen ç ı ka ra b i l i rsen çok sevi n i ri m ? " demiş. Kad ı n
da e l i n e b i r iğne a l ı p, Yusuf' u n ayağ ı n a kök sa l m ış o l a n b u
a ğ a c ı ç ı ka r m ı ş . S o n ra d a ke n d i s i n i ta n ı ta ra k, b a ş ı n d a n
geçen l e ri a n latm ı ş . Ya ptı kl a rı n a ç o k p i ş m a n o l a n oğ l a n ,
kardeşinden kend isi n i b a ğ ı ş l a m a sm ı d i l e m i ş v e o n u n ya n ı n a
ye rleş m i ş . B u n d a n s o n ra h e p b i r l i kte m u tl u b i r ö m ü r
sürmüşler . . . .
İLETİ DİZİNİ
1 - Cl 5 3 . Büyük sözü dinlememek soru n yaratı r.
23-
4-
5-
6-
7-
8-
9-
"Kız annesinin öğüdünü dinlemeyip eşeğe 'hoşş ' der ve eşek
oracıkta yıkılıp kalır.
C 1 59. İ ş bölümünü cinsiyetler belirler.
"Kız ev işlerini yapar, erkek kardeşler ise çalışmaya giderler. "
C l 65 . En büyü k düşmanı bile küçü msememelidir, zarar verebilir.
"Kıza kızan kedi, ocaktaki ateŞ i söndürür. "
06. Ateş ve su gibi insa n l ı ğ ı n temel gereksinim leri n i n başını
·
devler tutmuştur. Bunlara ulaşmak için i nsanlar öteden beri acı
çekerler.
"Dev, ateşinden bir parça alan kızın kanını emer.
8257. Yabancıların her sözü n e inanmamak gerekir.
"Uzat parmağına yüzük takayım diyerek kızı aldatan dev, onun
parmağını delip kanını içer. "
C l 56. İ nsana en büyük kötül ü k, bazan en yakı nlarından gelir.
"Gelinler görümce/erini kıskanıp, ona yılan yavrusu yuttururlar. "
'
C l 5 7 . Bir şeyi n as l ı n ı a ramadan karar vermemeli, iftira olasılığı
gözardı edilmem�li .
"Ağabeyleri, karnı şişen kız kardeşlerini hamile diye bir dağın
başına götürüp, ölüme terkederler. "
850. İ nsan umutsuzluğa kapı lmamalıdır. En dar zamanında bile
bir yardım eli uzanabilir.
"Bir çoban zavallı kızı bulup, onunla evlenir. "
E 2 . Y ı l a n yuta n i n s a n l a r ı n m i d e l e r i n d e k i y ı l a n , çeş i t l i
·
215
yön temlerl e çıkarı l a b i l ir.
"Çoban, sirkeyle ölü yılan suyunu karıştırıp, Güllü 'ye içirince
kızın karnındaki yılan çıkar. "
10- 8202. Doğruluk ve iyilik, son unda mutlaka ödüllendiri l i r.
1 1 - B2. M utl uluğa giden yol uzun ve çetindir.
"Kız pek çok sıkıntı çektikten sonra, kardeşini bulur ve onunla
mutlu bir ömür sürerler. "
22. DEV AN..ı)SI VE CAKE
r
Hakkari- Ördekli Köyü
Fatma Kara
37
Ev hammı
Büyüklerinden
B i r va rmış b i r yokm uş, evvel za m a n içinde kal b u r saman
içinde, pireler berber iken, ben anam ı n beşiğini tı ngır m ı n g ı r
sal l a r i ken, eski zam a n la rda köyün birinde, h e m öksüz h e m d e
yeti m bir g e n ç yaşa rmış. Bu gencin bir üvey anası va rm ış. Ad ı
Cake olan b u d e l i ka n l ı, her ne kada r ça l ışıp ailesine ya rdımcı
o l u rm u şsa d a ü vey a n nesi o n u h i ç b i r za man sevememiş.
Ü s te l i k de C a ke ' n in bütün s ı r l a rı n ı köy ü n a ğ a s ı n a
a n l atıyo rm uş. Tü m köy h a l kı, b u del i ka n l ı n ı n zeki ve ku rnaz
olduğ u n u b i l i rmiş.
G e l za m a n g i t za m a n , . m evsi m lerden b a h a r, ayl a rd a n
mayıs v e her taraf yemyeşilken, köy kızları b i r gün pancar top­
lamaya g itmişler. Cake de bir eline bıçak alarak, üvey a n n esi­
ne " Köyü n tüm kızları pancar toplam aya gidiyor, izin verirsen
ben d e gideyi m " dem iş. Kad ın da ona " İ nşallah gidişin olsun
da gelişin o l m ası n " d iye beddua etm iş. Cake seslenmeyerek,
hızlı h ızlı yürüyü p kızla ra yetişmiş. Kızlar da onun gel mesin­
den çok m e m n u n o l m uşlar. Hepsi b i r l i kte az g i tm işler uz
216
gitmişler ve ço k uza kl a rd a ki b i r d a ğ a v a rm ış l a r. İ ki g ü n i ki
gece .bu dağda ka l ı p, pancar top l ad ı kta n son ra, geri dönmek
istemişler a m a, dönüş yo l u n u bir türlü b u la m a m ışlar. Bütün
bunlar o l u p biterken, Cake kızl a rı n içinde b u l unan ağası n ı n
g üzel kızı Hed i k'e aşı k o l m uş . B u kaybo l m a o l ayı n ı e rkekl i k
g u ru ru n a yed i re m eyen C a ke, kızl a ra " Ben i izleyi n " d iyerek
yola d ü ş m ü ş . Gide g id e uzaktan b i r ışık görüp ona d o ğ ru
koşm uşlar. Meğer orası bir dev anası n ı n eviymiş. Onları gören
dev a nası büyük bir sevi nçle, " B uyurun h oşge ldin iz, ben sizi
gökte a ra rken yerde b u l d u m g e l i n , d i n l e n i n " d iyerek o n l a rı
içeriye a l m ış, b u arada d a ken d i çoc u k l a rı ı:ı ı sakla m ı ş . İçe ri
g i re n çocuklar yem e k yed i kten so n ra çok yorg u n o l d u kları
için, hemen yatı p uyu m uşlar. Ya l n ız Cake uyu mayara k, uyu r
g i b i ya p ı p, dev a n a s ı n ı gözetl e m eye b a ş l a m ı ş . H e rkesi n
uyudu ğ u n u sanan dev a n ası, çoc u kl a rı n a seslenip " Ben çal ı ­
ç ı rpı toplamaya gidiyoru m . S iz 'de b u n ları kesip kaza na doldu­
ru n . Ben dön ünce pişirip yeriz ve bayra m ederiz" demiş. Bun­
l a rı d uya n Cake dev a n ası g i d i n ce, bıçağ ı n ı çekip onun tüm
çocu k l a rı n ı kese rek kaza n a d o l d u r m uş ve daha son ra d a
kızları uya n d ı rı p, bana b i r tarak, b i r s a b u n, bir avuç d a tuz
b ul u n demiş. Kızlar tüm evi a raya ra k b u n ları bulm uşlar. Sonra
tam kaçarlarken dev a nası dön m üş ve o n ların peşine düşm üş.
Cake hemen tarağı ç ı karıp a rkas ı n a atmış. B i rden bire her yeri
diken ka plam ış. Bu d i ke n l erin üze ri nde g üçlükle yürüyen dev
anası yine onlara yaklaşı nca; C a ke tuzları atmış. Her yer bem­
beyaz tuz o l m u ş v e d a h a ö n ce d i ke n l e rd e n aya k l a rı
p a rça l a n a n dev a n a s ı bu tuzl a ra b a s ı n c a çok ca n ı ya n ı p,
b a ğ ı r m aya b a ş l a m ı ş a m a y i n e d e ç o c u k l a r ı n p e ş i n i
b ı rakm a m ış. Onlara çok ya klaşı n ca, Cake b u sefer d e cebinde
saklad ı ğ ı sa b u n u ç ı ka rı p a rkas ı n a atm ış ve bir anda her yer
kayg a n laşara k yürü n m ez h a l e g e l m i ş . Koca gövdesiyle dev
anası her a d ı m atışta kay ı p ye re d üş üyorm uş. Bu a rada
gençler de koş m a kta n çok yoru l m uş l a r ve ön lerine çıkan bir
köprünün üstüne otu ra ra k d inlenmeye başlamışlar. B i raz sonra
onlara yetişen dev anası da g e l i p köp rü n ü n altı na otu rmuş ve
o n l a ra " B e n i m ye m i n l i o l d u ğ u m u ve b u kö p rü d e n
geçemeyeceğ i m i nereden b i l iyord u n uz" d iye seslen miş. B u n u
21 7
d uya n çoc u k l a r, d ev a n ası n d a n kurtu l d u k l a r ı n a çok sev i n ­
m i ş l e r ve a raya s o ra köy l e ri n i n yo l u n u b u l u p, ev l e r i n e
d ö n m üşler. B u olaydan a i lelerine söz etmeme ko n us u nda d a
a ra l a r ı n d a a n l a ş m ı ş l a r . Ç ü n kü a ğ a n ı n , k ı z ı H e d i k ' i n
g i d i ş i n d e n h a b e ri yokm u ş . " Eğ e r b u o l a n l a rı d uya rsa bizi
öldürü r" diye d ü ş ü n m üşler.
Evi n e d ö n e n C a ke, yatacağı s ı rada "An ne a n ne, b i l iyor
m ı:ı s u n biz pancara g i ttiğ i m izde dev anası n ı n evi n e de g itti k,
o n u n a ltın yu m u rtlayan bir tavuğu vard ı " d e m iş . Kad ı n da " İyi
etm işs i n iz, h a d i sen yat uyu, ben sana, dev a n as ı n ı n evi n e
n a s ı l g i d i l i rm i ş g ö steri ri m " d e m i ş . B u n u d uya n Ca ke,
ağzı n d a n kaçırd ı kl a rı için çok üzü l m üş a m a, a rtı k bir şey ya­
p a m ayacağı i ç i n yatı p uyu muş. Üvey a nası de hemen koş u p,
köyü n ağası n a d uyd u kları n ı a n latm ış. B u n u n üzeri ne ağa, , e r­
tesi g ü n ü C a ke 'yi ko n a ğ ı n a ç a ğ ı rtm ı.ş . Üvey a n n esi o ğ l a n a
"Ağ a s e n i çağırıyo r hemen git, eğer g itmezsen ken d i n i ö l m üş
b i l " demiş. C a ke a ğ a n ı n, kızı H ed i k'le olan i l işkisini öğrendiği
i ç i n ke ndisi n i ç a ğ ı rttığ ı n ı s a n a ra k çok korkm uş a m a, d a h a
evi n b a hçesinde o n u ka rşılayan Hed i k " H i ç korkma, b a b a m bi­
zi m le ilgili bir şey b i l m iyor. Üvey a n nen dün b u raya geldi a m a
b i z i m ilişkim izd e n h i ç söz etmedi" dem iş. B u n u d uya n o ğ l a n
rah atlaya ra k içeriye g i rm iş v e kap ı n ı n a rkas ı n a otu r m u ş . Ağa
C a ke 'ye " Ba k o ğ l u m , sen dev anası n ı n a l tı n y u m u rtlayan
tavu ğ u n u görm üşs ü n , şimdi git onu bana geti r, yo ksa kend i n i
ö l m ü ş bi l " d e m iş. Korkusundan ç o k a ğ l ayıp yalva ra n Ca ke,
a ğaya söz d i n letem eyince, dev anası n ı n evi ne gitmek zoru n­
d a kal m ış .
Yo l a ç ı ka n C a ke az g i t m i ş uz g i t m iş, so n u n d a dev
a n a s ı n ı n evi n e va ra ra k, k i mseye görü n m ed e n içeri g i ri p,
ça l m a k üzere a l t ı n y u m u rtlaya n tavuğa doku n u nca, tavu k
" A n n e a n n e, C a ke g e l d i " d iye b a ğ ı r m aya b a ş l a m ı ş .
Yata ğ ı n d a n fı rlayan dev anası, her tarafı ara m ış a m a, oğ l a n ı
bir t ü r l ü b u l a m a m ış. G e l i p geri yatm ış. Aradan b i raz za m a n
geçince C a ke s a kl a n d ı ğ ı yerden ç ı k ı p yi n e tavuğa uza n m ış
ve tavu k y i n e " A n n e a n n e, Cake g e l d i " d iye b a ğ ı r m ı ş .
Yatağ ı n d a n fırl aya n dev anası yi ne h e r ta rafı a rayıp da · ki m ­
seyi b u l a mayı n ca, sen benimle nası l a l ay edersin d iye bir so-
218
payla tavuğ u n u iyice qöv m ü ş ve son ra da yine yatı p uyu m uş.
B u n a çok sev i n e n Cake, b i raz b e k l ed i kte n so n ra tavuğa
uza n m ış. Yed iği dayağ ı n korkusu n d a n bu defa tavuk hiç ses­
len m e m i ş . O ğ l a n da o n u a l ı p, h ızla o ra d a n uza klaş m ış .
Köyüne varıp, a ltın yu m u rtl aya n tavuğu a ğaya tes l i m etm iş.
Ağa b u n a ço k sevi n i p o ğ l a n ı öd ü l lendirmiş. Bu �rada g izl ice
o n u n l a b u l uşa n Hedik de " S a k ı n b i r daha dev anas ı n ı n evine
gitm e . O sen i yerse ben sensiz yaşaya m a m " dem iş. Oğlan da
ona " Be n sen i n i ç i n , her t ü rl ü te h l i keyi göze a l ı rı m " d iye
cevap verm iş.
Ara d a n bir za m a n geçti kte n so n ra, d i l i n i tuta m aya n
Cake, yine b i r g ü n ta m yatacağı s ı rada, üvey a n nesi ne sesle­
n i p, "An n e c i ğ i m b i l iyor m u s u n, dev a n a s ı n ı n evi nde a ltın
kaşı kla, altın ta bak var. Ben o n l a rı ke ndi g özü m le görd ü m "
demiş v e yatı p uyu m u ş . Üvey a n n esi d e hemen ağa n ı n evi ne
koş u p, b u d uyd u k l a rı n ı a n l atm ı ş . Ertes i sabah ağa Cake'yi
çağ ı rtıp " Ba k oğ l u m ben se n i n g i b i a kı l l ı ve zeki insa n l a rı se­
veri m . Ş i m d i g i d i p b a n a dev a n a sı n ı n a ltı n kaşığ ıyla tabağ ı n ı
getireceks i n , yoksa s e n i ö l d ü rü rü m " d e m iş . Cake "Am a n
a ğ a m etm e eyle m e, eğer d ev a n ası ya ka l a rsa ben i bu defa
sağ b ı ra k m az" d iye a ğ layıp sızl a m ışsa da ağa o n u n üstü ne
y ü rüy ü p, "Ya h e m e n g i d e rsi n, ya da ş i m d i a d a m l a rı m ı
çağ ı rtıp sen i öldürtürü m " d iye b ağ ı rm ış. Çaresiz ka lan oğ lan
"Ta m a m a ğ a m gideceğ i m a ma, size bir şartım var. Bir ayak­
ka b ı n ı n i ç i n e b o m b a yerleştireceks i n iz, o n u da altı n b i r
ça ntaya koyacaksı n ız" demiş. A ğ a Cake' n i n bu şartı n ı yeri ne
geti r m i ş ve o da yo la ç ı k m ış. Az g itmiş uz gitm iş, sonunda
va rı p dev anasının kap ı s ı n ı ça l m ış. Ka pıyı aça n dev anası o n u
görü nce "Yin e m i s e n geldin Cake, ama bilmiş ol k i a rtı k e l i m ­
d e n k u rtu l a m ayaca ksı n , b u d efa sana ne yapacağ ı m ı ç o k iyi
biliyoru m " d iye b a ğ ı r m ı ş . B u n l a rı d uya n o ğ l a n hemen o n a
sa r ı l ı p, " Ba k a n neciğim, sen b e n i m a n nemsin, b e n de sen i n
oğ l u n u m, sen i çok seviyo ru m , yaptıkları mdan dolayı se nden
özü r d i lemeye geldi m " d iye dil dökmeye başlam ış. Fakat dev
anası o n a a l d a n m aya ra k- " Bo ş u n a ko n uşuyo rsun, b u defa
e l i m d e n k u rtu l a m azs ı n, se n i p a ra m pa rça edeceğ i m " d iye
bağ ı rı nca, Cake, "Ta m a m o l d u beni ye ama, önce bana b i r
219
ye m e k h a z ı r l a o n u a ltı n ta bak ve a l tı n ka ş ı k l a getir, b e n
yiyey i m , so n ra d a s e n be n i aya kl a r ı m d a n başl aya ra k yersi n "
demiş. Dev a n ası oğ l a n ı n b u şartı nı kabul ed ip o n a a ltı n ta bak
ve a l tı n kaş ı kl a yem e k verm iş. So n ra d a Ca ke ayağ ı n a, içi
bom ba l ı aya kka b ıyı g iyip y ü ksek b i r rafa çı kara k, yemesi için
ayağ ı n ı d ev anasına uzatm ış. Devin, ayağ ı n ı ısı rm asıyla bom­
b a n ı n patl a m ası b i r o l m uş. Dev a nası n ı n ağır yara l a n d ığ ı n ı
g ö r ü n c e de a l t ı n ta bakla kaşı ğ ı a l a ra k, o rad a n h ızla uza k­
laşmış ve o n l a rı g etirip ağaya verm iş. Bu olayd a n so n ra Cake
ağa ta rafı n d a n çok itibar görmeye başl a m ış.
G ü nler böyle geçip giderken, dilini tuta m aya n Ca ke, yine
bir g ü n, "Ah a n neci ğ i m , keşke sen de dev anası g i b i g üzel
yem e k ya pabilseyd i n , ne iyi o l u rdu" demiş . Kad ı n d a bu d uy­
d u kl a rı n ı, · h e m e n g id i p a ğ aya yetişti rm i ş . Ağ a da C a ke'yi
çağ ı rtıp, o n d a n dev anası n ı kend i s i n e g eti rmes i n i iste m i ş .
B u n u d uyan Hed i k, Ca ke'ye " G e l bera b e r kaça l ı m , b u defa
dev anası sen i yer, g itme" demiş ama, o g l a n g itmek zoru nda
o l d u ğ u n u söyl e m i ş . B i rb i rleri n e s a rı l a ra k, a ğ l a ş ı p, veda­
laşm ışla r. C a ke a ğ aya, "Sana dev ana�ı n ı geti rece ğ i m a m a,
sen d e b a n a sağ l a m d e m i rlerden ya p ı l m ış yed i bö l m e l i b i r
oda, etrafı d e m i r şişlerle çevri l i b i r yatak, b i r balta, b i r zincir
ve bir kilit vereceks i n " demiş. Ağa n ı n, h e m e n b u istekleri n i
yeri n e getirmesi üzeri ne, yola çıkan Ca ke, ya n ı n a a ld ı ğ ı b u
m a l ze m e l e r l e b i r l i kte d ev a n as ı n ı n evi n e g e l i p, ka p ı s ı n ı
ç a l m ı ş . Z a te n ç o k öfke l i o l a n dev a n a s ı ka p ıyı a ç ı p d a
ka rşısı nda Ca ke'yi görü nce, öfkeyle üstü n e sald ı rı p, "Yine m i
s e n g e l d i n , b u d efa s e n i p a rça p a rç a edeceğ i m " d iye
ba ğ ı rm ı ş . Cake " Am a n a n neciğ im, etme eyleme, ben se n i n
oğ l u n u m, s e n d e ben i m a n nemsin, se n i n baş ı n a ç o k işler
açtı m , b i l iyo ru m a m a, çok pişm a n ı m , b u ndan s o n ra sen b u
yata ğ ı n i ç i n d e yatacaksın, b e n de sen i n her isted i ğ i n i yeri ne
geti r i p, sana h izmet edeceğ i m " d iyerek, dev a n ası n ı aldatı p
ya n ı n d a geti rd i ğ i yatağa yatm aya razı etm iş. S o n ra d a kilidi­
n i k a patı p, kafes g i b i o l a n yata ğ a b i r z i n c i r ta karak,
s ü r ü k l e m eye b a ş l a m ı ş . Dev a n a s ı n ı n ç ı ğ l ı k ve te h d itleri
a l t ı n d a o n u k ö p rüye ka d a r s ü r ü kl e m iş . Ta m k ö p r ü d e n
geçecekleri s ı rada, dev a n ası ona yalva ra ra k " Am a n Cake
220
etme eyl e m e, ben ye m i n l iyim, beni bu kö prüden geçi rme"
demiş a m a, oğ lan o n u hiç dinlemeyerek götü rü p ağaya teslim
etm i ş . B u n a çok sevi nen ağa, " Hemen kafesin ka pısı n ı a ç ı n .
D e v a n a s ı b a n a ç o k g üzel b i r ye m e k yaps ı n " dem iş, a m a
Cake, ben gitti kten sonra açars ı n ız d iyerek, Hedik'i de yan ı n a
a l ı p, h ız l a o ra d a n uza k l aş m ı ş . K ı z l a b i r l i kte gidip, d a h a
ö n ceden h azı rlattı ğ ı dem i r şişli oda n ı n içine girmiş v e ba ltayı
da e l i n e a l ı p beklemeye başla m ış. Öte yanda n, ağanın adam­
ları kafes i açı nca d ı ş a rı ç ı ka n dev a n ası, başta ağa o l m a k
üzere köyde b u l u n a n tü m ca n l ı l a rı yem iş. Çevrede ya l n ız b i r
ked i ka l m ış . Dev a n ası o n u d a kova l a m aya başlayı nca, ked i
b i r a ğ aca ç ı k ı p sakla n m ış . Ağa c ı n altına g e l e n d e v a n a s ı ,
" Ba n a b a k ked i, eğer Ca ke' n i n yeri n i bana söylersen, se n i
ye m e m " d e m i ş . B u n un üzeri n e ked.iı, dev a n as ı n ı n ö n ü n e
d ü ş ü p, o n u Cake' n i n o l d u ğ u yere g eti rmiş oğ lanı gören dev
a n ası, o n u n sakl a n d ı ğ ı oda n ı n i l k altı bö lmesinin d e m i rlerini
kı rı p, yed i nci böl m eye d aya n m ı ş ve " Benden ku rtu lam azsınız,
köyde n e kad a r c a n l ı v a rsa yed i m , ş i m d i s ı ra sizde" d iye
b a ğ ı r m ı ş . B a l tas ı n ı e l i n e a l a n o ğ l a n ka p ı n ı n a rkası n a sa k­
l a n ı p, " Dev a n a g ö re l i m baka l ı m ne kadar güçlüsün, baş ı n l a
b u ka p ıy ı k ı ra bi l i r m isi n " d iye ses l e n m iş . B u n u duyan dev
a n as ı g e ri geri ç e ki l i p, h ızla koşarak kafası nı demir ka p ıya
vurmuş ve kafası ka pıdan g i ri nce de Cake ba ltasıyla ona vura­
ra k, gövdesi nden ayı rm ış.
Dışarı ç ı ka n Cake ile Hedik, köyde bir ked iden ve kendi­
lerinden başka k i m s e n i n ka l m a d ığ ı n ı görü nce, gidip ağa n ı n
evi n e y e r l eş m i ş l e r ve ö m ü rl e ri n i n s o n u n a ka d a r m u t l u
yaşa m ı ş l a r.
O n l a r erdi m u ra d ı na, biz ç ı ka l ı m ke revetine . . .
İLETİ DİZİNİ
1 - C l 5 6 . İ nsan dos�unu düşmanını iyi seçmeli ve herşeyini herkese
2-
s �ylememelidir. insanın çektiği dili belasıdır.
"Uvey annesi, ' Cake 'nin bütün sırlarını köyün ağasına anlatır,
ağa da Cake 'nin başına olmadık işler açar. "
8257. Yabancıların yardım önerilerinin arkasında bir artniyet
olabilir, dikkatli olmalı.
221
3-
4-
5-
" Çocu klara yiyecek veren ve yatacak yer g österen dev i n ası l
n iyeti, uyu d u kları sırada on ları yemektir."
A4. K i mseye kCi rşı kötü n iyet beslememel i d i r, ç ü n k ü kötü ler
çoğu zaman kazdıkları kuyuya kendileri d üşerler.
"Misafir çocukları öldürmeyi düşünen devin, kendi çocukları
ölür. "
8252. Zeka ve sağduyu, kaba gücü yener.
"Cake uyur . gibi yapıp uyumaz ve aldığı öteki önlemlerle arka­
daşlarını devden kurtarır. "
82. Mutluluğa giden yol, uzun ve çetindir.
"Cake karşısına çıkan pek çok g üçlüğü aştıktan sonra, sonunda
.
Hedik 'le evlenip, m utlu sona ulaşır. "
23- ÜÇ ŞEHZADE
Amasya- Merzifon
Aşir Sartgül
44
Astsubay
Annesinden
Bir va rm ış b i r yokmuş, evvel zam a n içinde ka l b u r sa m a n
içinde, ü l kenin b i rinde bir padişah yaşa rmış. B u n u n ü ç ta n e
o ğ l u i l e sa rayı n ı n önünde de b üyü k ve g üzel b i r bahçesi
va rmış. Bu bahçede bulunan bir elma ağacı, her yıl g üzel el­
m a l a r veri rm iş a m a, ta m e l m a l a r kızarm aya başl a d ı ğ ı nda,
bahçeye gelen b i r dev onları yer g iderm iş. Pad işa h bir g ü n
o ğ u l l a rı n ı yan ı n a çağ ı rıp, onlardan bu devi ö l d Ü rm eleri n i iste­
miş.
O gece b a h çede sakl a n a n büyü k o ğ l a n d e v i bekl e m iş
a m a , dev g e l i nce de ko rkup sa raya ka ç m ı ş . Ba bası n a o k
attı ğ ı n ı a m a v u ramadğını söylemiş. İ kinci gece bekleyen or­
tanca oğlan da korku p kaçarak babasına ayn ı ya lanı söylem iş.
Ü ç ü n c ü gece d evi bekleyen küçük o ğ l a n ise, ko rkusuzca
yayı n ı geri p o k u n u atm ış ve devi ya ra l a m ış, son ra d a sa raya
222
g i d i p o l a n ları ağa beylerine a n l atmış. Ertesi sabah ü_ç ka rdeş,
ka n izleri n i ta kip edere k devi b u l maya çalışmışlar. izler g i d e
gide b i r kuy u n u n başına varm ış. Önce b üyük o ğ l a n ı n be l i n e
b i r i p b a ğ l ayı p kuyuya i n d i rm i şler a m a , o d a h a kuyu n u n
yarısı n a g e l m eden "Ya n ıyoru m " d iye bağ ı rı n ca geri çekm e k
zo ru n d a ka l m ışlar. S o n ra o rta n cayı i n d i rm işler. O i s e d a h a
k u y u n u n a ğ z ı n d a i ke n , " D o n uy o ru m " d iye b a ğ ı rm aya
başla m ış. O n u d a geri çekm işler. S ı ra kendisine gelen küç ü k
o ğ l a n a ğ a beylerine, " Ben ya n ıyoru m d a desem, don uyoru m
d a desem, sakın geri çekmeyin " demiş ve kuyuya i n m iş . D i be
va rıncaya kadar don uyorum, yan ıyorum diye bağ ı rsa da kimse
onu geri çekmed iği için kuyu n u n d i bine u laşabi l m iş . Orada
pek ç o k oda varm ış. B u n l a rd a n b i ri n i açınca dev i n o ra d a
uyud u ğ u n u g ö rü p, h e m e n o n u ö l d ü rm üş . S o n ra ya nya n a
d u ran ü ç odayı açı p bakınca birbirinden g üzel ü ç kız görm ü ş .
B u n ları d a ya n ı na a l ı p ağa beylerine seslenerek ö n ce b üy ü k
kızı son ra d a o rtanca kızı i pe bağlayıp yukarı gönderm iş. S ı ra
k ü ç ü k k ı za g e l i nce, oğ l a n a " Ö nce sen ç ı k e ğ e r b e n i
g ö nderirsen ağa beylerin sen i b u rada b ı rakıp giderler" d e m i ş
a m a o ğ l a n , ağa beyleri n i !1 böyle bir şey ya pacakla r ı n a i n a n ­
m a m ış . B u n u n üzeri ne kız saç ı ndan i ki tel ko para ra k oğ l a n a
vermiş ve "Ağabeylerin seni b u rada b ı ra kaca k o l u rlarsa, b u i ki
tel i birb i rine sürt o rtaya bir a k koyun l a bir kara koyun ç ı kacak.
Ak koyu n a binersen yeryüzü n e dönersin, kara koyu na b i n e r­
sen, yeri n yed i kat d i bine i n e rsi n " demiş. Te l le ri a l a n o ğ l a n
k ı z ı y u ka rı g ö n d e rm iş. Ağ a beyleri de o n u kuyuda b ı ra k ı p
g itm işleı:.
B i r s ü re ç a resiz l i k i ç i n d e ka l a n o ğ l a n ı n a kl ı n a k ı z ı n
ve rdiği saç tel l eri g e l m iş ve b u n ları b i rbirine s ü rtm üş. O rtaya
i k i ta n e koy u n ç ı k m ı ş a m a , ne var ki o ğ l a n ke n d i s i n i
ye ryüzü n e ç ı ka raca k koyu n u n ren g i n i hatırlaya m a d ı ğ ı i ç i n
k a ra koyu n a b i n m iş v e y e r i n yed i k a t d i b i n e i n m iş . Ç o k
susad ı ğ ı i ç i n b i r çeşme a ra m aya başl a m ış . S o n u n d a a raya
a raya b i r çeşme b u l m uş a m a, o n d a n da su yeri n e ka n
a kıyorm uş. Oradan geçen yaşlı bir kad ına bunun nede n i n i so­
runca kad ı n da ona, "Oğ l u m b izim çeşmelerim izden nehirleri­
m izde n y ı l ı n yal n ızca üç g ü n ü su akar, d iğer zama n l a rda ise
223
ka n akar. Ü l ke m izi n başı n a b i r dev m us a l l a t o ld u . Yı l ı n bel l i
g ü n ü nde o n a b i r kız veriyoruz. O da ka rşı l ı ğ ı n d a bize ü ç g ü n
su veriyo r. S o n ra y i n e ka n a kıyo r. G i d e re k, m e m le keti m izde
kız ka l m a d ı . Ya rı n da so n o l a ra k p a d işa h ı m ız ı n kızı n ı ve re­
ceğ iz" d e m i ş . B u n l a rı d i n leyen o ğ �a n, " B u d e v l e k i m s e
sava ş m a d ı m ı ? " d iye so ru n c a d a kadı n, " B u yo l d a n i ce
yiğitleri m iz öldü a m a devi yo ketm eyi başa ra m a d ı l a r" demiş.
O gece kad ı n ı n evi nde kalan oğlan ka rn ı n ı doyurm uş, d i n len­
miş ve ertesi sa bah da doğruca devin b u l u n d u ğ u yere g itmiş.
Ta m o s ı ra d a d ev de p a d i ş a h ı n k ı z ı n ı y e m eye
hazı rl a n ıyormuş. Hemen saldırıp devi ö l d ü r m ü ş . K u rtulan kız
da sevi nç içinde sa rayı n a d ö n ü p, babası n a o l u p bite n i an­
latm ış. Padişah hemen kızı nı kurta ra n b u ka h ra m a n ı h uzuruna
çağ ı rtarak oğ l a n a, d i l e b e n d e n ne d i l e rs e n d e m i ş . B i r
d i l eğ i n i n b u l u n m a d ı ğ ı n ı söy l eye n o ğ l a n , s a rayd a n ayrı l ı p
g itm iş.
Aradan uzunca bir za m a n geçrrıiş. Oğlan b i r g ü n kırlarda
dolaşı rke n, yavru kuşların yuvasına sa l d ı ra n b i r yılan görüp,
onu öldürerek, yavru ları kurta rm ış. Ta m b u s ı rada gelen anne
kuş, oğ l a n ı n yavru larına zarar verm ek isted i ğ i n i s a n a ra k, ona
s a l d ı r m a k iste m i ş a m a, d i l e gelen yavru l a r a n n e l e r i n e, b u
ada m ı n ken d i leri n i y ı l a n d a n ku rta rd ı ğ ı n ı söyle m iş ler. B u n u
duyan kuş d a oğlana, " Dile benden n e d i lersen " demiş. Oğlan
kuşa ke n d i s i n i yeryüzüne ç ı ka r ı p ç ı ka ra m ayacağ ı n ı sorm u ş .
Kuş, eğer ke n d i s i n e yüz kü p e t l e , y ü z k ü p s u geti rirse
çıkarabi leceğ i n i söylem iş. Oğlan hemen padişaha g i d i p b u n ­
l a rı a l a ra k kuşa geti r m i ş . Kuş d a o n u s ı rt ı n a b i n d i rerek
g ü n lerce sürecek bir yo lcu l uğa çıkm ı ş l a r. Yo lda kuş et ve su is­
ted ikçe oğlan ona veriyorm uş ama, yo l u n biti m i n e ço k az kala
et bitm i ş . B u n u b i l m eyen kuş y i n e et istey i n ce, o ğ l a n
bacağ ı n d a n b i r pa rça keserek o n u n a ğ z ı n a verm iş. S o n u nda
yeryüzü ne varm ışlar ama oğlan yü rüye m iyorm uş. B u n u gören
kuş, hemen, yemeyi p d i l i n i n altında saklad ı ğ ı son et parçasını
oğ l a n ı n bacağ ı n a yap ıştı ra ra k d i l i y l e ya l a m ı ş ve böylece
ayağı iyi leşen o ğ l a n da koşa ra k b a b a s ı n ı n s a ray ı n a g itmiş.
Ta m o sırada da sa rayda, b üyük ağa beyi i l e ken d i sevg i l i si
olan küçü k kız ı n d ü ğ ü n l e ri ya p ı l ıyo rm u ş . O ğ l a n ba bası n ı n
224
ya n ı na koş up, ona o l a n l a rı a n latm ı ş . D uyd u k l a rı karş ı s ı nda
çok s i n i rlenen pad işa h da öte ki i ki oğ l u n u sa rayd a n kovu p,
küçük oğ l uyla sevd iği kıza kırk g ü n kırk gece süren bir düğ ü n
ya pm ış.
Onlar ermiş m u radma biz ç ı ka l ı m kereveti ne . . .
İ LETİ DİZİ N İ
1 - 8 1 . Sabırlı ve kararlı insanlar amaçlarına ulaşırlar.
2-
3-
4-
"Küçük oğlan kararlılık ve sabır g östererek, büyük ağabeylerinin
inemediği kuyuya iner. "
C 1 5 6 . İ nsanlara bazan en büyük kötülük yakınlarından gelir,
çünkü onlara karşı savunmasızdır.
"Ağabeyleri, ken dilerine çok g ü venen ve onlardan h içbir
kötülük beklemeyen küçük kardeşlerini, kuyuda bırakarak ölüme
terkederler. "
06. Su ve ateş gibi insanlığın yaşamsal gereksinimlerinin başını
devler tutmuştur, bunlara ulaşmak için insanlar ötedenberi acı
çekerler.
" Yaşlı kadın delikanlıya, çeş m e lerin in başını bir devin
tuttuğunu ve yılda üç g ün bir g enç kız karşılığında, onlara su
verdiğini söyler. "
8202. İ yilik mutlaka karşılık görür. İ yiler iyilik, kötüler kötülük
bulur.
"Anne kuş, yavrularını yılandan kurtaran oğlana yardım eder. "
"Padişah kötü yürekli iki büyük oğlunu cezalandırırken, küçük
oğluna görkemli bir düğün yapar. "
5-
82. Mutluluğa giden yol uzun ve çetindir.
"Küçük oğlan karşısına çıkan bütün güçlükleri yendikten ve pek
çok acı çektikten sonra, sevdiği kızla evlenip mutlu sona ulaşır. "
225
24- ŞATO
r
.
Dlyarbak1r
Tevfik Altm
35
İf çi
Büyüklerinden
Evvel za m a n içinde küçük bir kasa ba n ı n ya n ı nda, koca­
m a n b i r şato varm ış. Bu şatoda da kötü ka l p l i b i r c a d ı
yaşarmış. G ü nlerden birgün, yine b u kasabada yaşaya n yoksul
b i r kad ı n, çok hasta l a n m ış. Kocas ı n a "Canım m eyve istiyor"
demiş. Fa kat, ora l a rda yer dem i r gök bakırmış. Hiçbir yerde
de m eyve yokmuş. Hasta kadın, her g ü n kocasından meyve is­
temeye devam ed ince, çaresiz ka l a n ada m g i d i p, bu konuda
komşularından yardım istemiş. Ada m ı n h a l i ne acıyan yaşlı bir
ko m ş u kad ı n , " Ka rı n ı n isted iği her türl ü m eyve şato n u n
ba hçesi nde var, fakat oraya girmek çok teh l i keli, gidersen b i r
d a h a dönemeyeb i l i rs i n " demiş. Zava l l ı a d a m , ça resiz o g ü'n
de evi ne eli boş dönmüş. Bütün gece karısı n ı n sızl a n malarına
daya namayarak, e rtesi sa ba h güneş doğar doğ maz yola çıkıp,
şatoya varm ış. Her tarafa mis g ibi m eyve kokul a rı saçılıyorm uş
ama, ne va r ki, şatonun etrafı yü ksek d uva rla rla çevri l iymiş.
Ada m u ğ raşa d i d i n e so n u n d a b a hçeye g i rm iş ve ta m
ağaca uza n ı p bir elme koparacağ ı s ı rada, karşısına çıka n cadı
ona, " Be n i m e l m a l a rı m ı ç a l m aya u ta n m ıyo r m u s u n ? " d iye
bağ ı rı nca, adam da "Benim bir hasta karı m var her gün meyve
istiyor, sızl a n ıyor, götü rürsem belki iyi leşir. Lütfen izin ver de
onun için b i r kaç tane meyve koparayı m " demiş. Ada m ı n yal­
va rm a l a rı n a kıs kıs g ü len . cad ı , b i r ya n d a n d a kafa s ı n d a
şeyta nca p l a n l a r tasa rl ıyormuş. Sonra d a adama, " Peki bunca
zaman içi nde, kasa badan benim şatoma h iç gelen o l m uş m u "
d e m i ş . Ada m , " hayır" deyi nce, " Öyleyse s e n hangi cesaretle
gel iyors u n " d iye bağ ırmış ve ard ı n d a n da g ö k g ü rlemesine
22.6
benzeyen b i r ka h ka h a ata ra k, "Ta m a m, sa n a iki ta ne e l m a
vereceğ i m . B u n lard a n birisi n i s e n ye, birisi n i d e ka rı n yesi n .
B u elmaları yedikten son ra i ki ç �cuğ u n uz olacak. B u n l a rd a n
b i ri n i getiri p şatoya b ı rakaca ks ı n . Eğer b ı rakmazsan başı n a
büyük bela lar gelecek, haberin olsun" demiş. B u n la rı dinleyen
adam elmaları alıp evine gitmiş ve o l a n lardah hiç söz etme­
den, b i risi n i ka rı s ı n a verm iş. Kad ı n da bü� ü k b i r sevinçle
yemiş. Aradan b i r zaman geçti kten sonra, ço k g üzel iki kız
çocukları doğ muş. Biri n i n ad ı n ı Den iz, diğeri n i n ad ı n ı da G ü l
koym u ş l a r. Ad a m b u n l a rd a n b i ri n i c a d ıya ve r m eye
kıya m a m ış. B u n u n üzerine her gece rüyasına g i ren cadı ona,
" Ba n a verdiğin sözü ne ça b u k u n uttun, çocu klardan birisi n i
h e m e n şa toya geti r i p b ı ra k" d iyere k, ra hatsız etm eye
başla m ış . B u n a daha fazla daya n a m aya n adam, karısına el­
m a ları nereden bulduğunu a n latarak, "Şimdi benden elma n ı n
b i rsi n i geri istiyorl a r" deyi nce, o l a n l a rı a n lamazl ı kta n gelen
kad ı n, "Am a n adam sende, şi m d i nerden elma b u l u p da
götüreceks i n " demiş. Karısı n d a n a n l ayış göremeyen adam,
beş yaşı n a gelen kızla rı n ı ya n ı na çağ ı r ı p, i k i n izden biri n izi
b üyü ka n n e n ize vereceğ i m d ey i nce, m e ra k eden çoc u kl a r,
b üyü ka n n e l e ri n i n ki m o l d u ğ u n u ve n e rede otu rd u ğ u n u
sormuşlar. Ada m d a büyüka n neleri n i n çok zengin olduğ u n u,
b üyük bir şatoda yaşad ığ ı n ı, ba hçesinde her türlü meyven i n
b u l u nd u ğ u n u söylemiş. B u n u n üzeri ne kızları n h e r ikisi d e
o raya g itmek istem işler. Ada m d ü şü n ü p taş ı n ı p, sarı saç l ı
m avi gözl ü, g üzel Den iz'i götü rmeye kara r verm iş.
Şatoya gidip cad ıyı göre n Den iz, ağlayarak orada kal m a k
istememişse d e babası o n u b ı rakıp dön mek zoru nda ka l m ış.
O n d a n so n ra ki g ü n le rde, G ü l rüyas ı n d a hep kız kardeşi
D e n iz' i görüp, o n u n s ı kı ntı i ç i nde o l d u ğ u n u a n l a m ış ve
ya n ı n a gitmek istemiş. Ama n e var ki, babası onun çok uzak­
l a rd a o l d uğ u n u o raya gidemeyeceğ i n i söyleyerek, o n u a l ­
datmış.
G ü n ler böyle geçip giderken, b i r gün G ü l ' ü n rüyası n a
g i ren, ak saka l l ı b i r i htiya r o n a , " Kızı m sen i n ka rdeşi n b i r
L
227
şatoda esi r. O n u k u rtarmak istiyorsan o raya g it. B u şatoda
bütü n sesler ya n k ı ya pa r. Ne o l u rsa o l s u n, a rka n a bakm a .
Ağaçlar s i h i rl i d i r. O n l ard a n ko pa rd ı ğ ı n m eyve l e ri ısırma v e
h i ç bir! n i de beğenme. O radaki cadı, sa na ne derse desin,
tam tersi n i ya p. Bu ded i kleri m i yapa rsan, kardeşini kurtarırsın
yoksa, sen de esi r ol ursu n" demiş. İ ki gün üstüste ayn ı rüyayı
gören kız, a n n esiyle babasına, kardeşinin ya n ı n a g itmek iste­
diğini söylemiş a m a, onlar yine izin vermem işler. O da gidip,
ihtiya r komşu kad ı na rüyas ı n ı a n latm ış. Kad ı n d a " Şato çok
ya kında fa kat, sen daha küç ü ksün o raya ya l n ız gidemezsin "
dem iş . B u n u n üzeri ne çocu k eve d ö n ü p tekra r babasına ya l­
va rmış ve görd ü ğ ü rüyayı ona da a n latm ış. B u olan ları d i n­
leyen babası, " H aydi sen bu gece erkenden yat, sabah olu nca
şatoya bera ber g ideriz" demiş. Ertesi sa bah da erkenden yola
çıka n ba ba-kız şatoya va rm ışlar. Cadı ada m ı görünce çok
kızı p, " S e n i n b u ra l a rda n e işin var" d iye bağ ı r m ı ş . Ada m,
"Öbür kızı m ı d a sana geti rd i m " deyince de " Kızı b ı ra k ve
ça b u k b u radan uzaklaş" demiş. Kızı içeriye bırakan adam, git­
meyere k şato n u n ka pısında beklemeye başl a m ış. İ çeri g i rin­
ce, her yerde kardeşi nin sesi nin ya nkıland ı ğ ı n ı d uya n G ü l, hiç
dön ü p a rd ı n a b a k m a m ış. �ad ı ona, " G e l i sted i ğ i n m eyveyi
kop a r ye" d eyi nce de " H ay ı r, iste m iyo r u m bu m eyvelerin
hepsi kötü, bizi m bahçemizdekiler d a h a g üze l " demiş. Buna
sinirlenen cadı ona, b u kez de " Ben m i g üzel i m yoksa annen
mi?" d iye sorm uş. Kız, "An nem güzel sen çi rki nsin" deyi nce
de " Sen mi g üzelsin, ka rdeşi n m i?" demiş. Kız bu soruya da
"Aynı g üze l l i kteyiz" d iye cevap verm iş. B u n u n üzeri ne cadı,
De n iz'i çok yaşlı ve ç i rkin bir kad ı n kı l ı ğ ı n a sokup, G ü l ' e
göstermiş. Kız y i n e " Kardeşim g üzel " deyince, b u n a çok kızan
cadı öfkesinden d üşüp ö l m üş. Kız hemen kardeşi ne, ne yap­
ması gere ktiğ i n i a n latıp, e l i nden tutara k ka pıda on ları bek­
leye n b a b a l a r ı n a doğru koşm aya başla m ı ş l a r . O n l a r d ışarı
çıkı nca, si h i ri bozu l a n şato, bir anda çöküve rm i ş . B u ndan
son ra kızlar da anne ve babala rıyla m utl u bir ö m ü r şürm üşler.
O n l a r ermiş m uradına biz çıka l ı m kereveti n e . . .
228
İ LETİ DİZİN İ
1 - A1 03. Açl ı ğ ı n olduğu yerde etik değerler iflas eder. İ nsan
umarsız kaldığı zaman her yola başvurabilir.
"Hasta karısının acıları karşısında umarsız kalan adam hırsızlık
yapar. •
2- C l 6 3 . Umarsızlıktan kab u l edilen bazı küçük iyil i kleri n bedeli
çok ağır olabilir.
"Cadı, adama iki elma verir ama karşılığında da çocuklarından
birini ister. "
DS 1 . Her kazanımın bir karşılığı vardır ve bu bedel ödenmelidir.
3"Adam cadıya verdiği sözü tutup, ona olan borcunu ödemek is­
temez, ama cadı onu buna mecbur eder. •
4- C 1 9. Kardeş sevgisi, insana pek çok zorluğu göze aldırır.
"Kardeşinin cadının elinde olduğunu öğrenen kız, onu kurtar­
mak için herşeyi göze alır. n
5- 8201 . İ yilik kötülüğü yener.
"İyi insanlar, kötü cadıyı ve şatosunu yerle bir ederler. •
25- G ÜZEL KIZ İ LE YEDİ KARDEŞİ
r
Mardin-Midyat
Hazari Sayar
85
Ev hammı
Büyüklerfnden
�
�
Bir varm ış bir yokmuş. Ewel zaman içinde, kal b u r saman
i ç i nde, deve l e r tel l a l p i re l e r berber i ken, •ü l ke n i n b i ri nde
masal a n latan bir bitle bir p i re va rm ış. B u n l a r masal a n l at­
m aya çoğ u n l u kla şöyle başlarlarm ış:
Gün ve gece boyunca yeri kazm ışlar
Tul u m dolusu nohut b u l m uşlar
Dem işim, ben de yiyeceği m p ayı m nerde?
Dövdüler, kovd ular, dediler: işte.
Dedim ki: İşte babanız geliyor yolda
Bakı.n ız çok yorg u n . Bir çuval un var sırtında.
Yan ı nda koca man bir tazı
229
Tazıya gerek ekmek,
Ekmeğe gerek tandır,
Ta_nd ı ra gerek odun,
Oduna gerek balta
Ba lta dem i rcide fa kat
Demirciye gerek yum u rta.
Tavuk yum u rta vermiyor,
Ç ü n kü yem i n i istiyor,
Yem sand ı kta kilitli,
Sandığ ı n ana hta rı nerede peki?
İşte b u sand ı ğ ı n anahtarı çok uzu n süre ö nce, yürekli ve
hayı rsever b i r padişa h ı n yö nettiği, m utl u i n sa n l a r ı n çok
olduğu bir ü l kedeym iş. Bu ü l kede ayn ı zamanda çok g üzel bir
kız ve b u n u n yakışıklı yed i erkek kardeşi yaşa rm ış. Za m a n l a
b u kız d a h a g üze l l eş iyo r, erkek kardeşleri d e d a h a b i r
yiğitleşiyorlarm ı ş .
Az. za m a n son ra mı, çok zam a n son ra m ı bilemeyeceğiz
ama, bir zam a n son ra bu ü l kede, halk geçi m i n i sağ layam az
olmuş. Ü l kenin üstü ne lanet m i yağ m ı ş b i l i n mez a m a, bura­
dan kaça n k u rtu l uyor, ka l a n ö l üyorm u ş . İ n sa n l a r ı n ki m i
doğ uya, kimi batıya bizim sekiz kardeş ise b i l i n meyen bir
yön e kaç m ış l a r. Az gitmişler uz gitmişler ve b i l i n m eye n
d a ğ l a rı n , b i l i n m eyen q i r köşesi n d e yerleş i p, avc ı l ı kl a
geçi n m eye başla m ı şlar. Saba h ı n erken saatleri nde ava gider,
geç saatlerde de dönerlerm iş. G üzel kız kardeşleri ise, her
sabah erkenden uya n ı r, oca kta ki kül lerle örttüğ ü ateşi çıkarır
ve ka rdeşleri n e çorba pişiri r m i ş . B u n la r ı n bir de ked i leri
varm ış.
G ü n lerden bir g ü n kız yine çorba pişirmek için erkenden
ka l km ış fa kat, ked i n i n üzeri ne işeyerek, ateşi sön d ü rd ü ğ ü n ü
görm üş. Ne yapacağ ı n ı bilemeyen kız, ateş bulabil mek için,
uzağ a b a k m ı ş, ya k ı n a bakm ış de rken u za k l a rda bir ı ş ı k
görm üş. H e m e n o raya gitmeye ka ra r verm iş. Az. g,i tmiş uz
gitm iş, uzunca bir yol gitmiş, derken büyük bir saraya varm ış.
Bu sarayda kırk canavarla, o n l arı n insa n kı l ı k l ı anaları otu rur-
230
m uş. G üzel kız, bu kad ı n da n b i r p a rça ateş istemiş. Kad ı n o
sırada uyuya n ca navar yavru l a rı n a .!:>akara k, veremem ç ü n kü,
çoc u kl a rı m uyu m a d a n önce ko rla rı tek tek sayd ı l a r d e m i ş .
Ocakta kı rk tane büyük kor v e üstünde d e kırk kulplu büyük bir
kazan varm ış, bu kazanda da yemek kaynıyorm uş. Kızı n ya l­
varm a l a rı n a dayanamaya n kad ı n, eline m a ka s a l ı p, her kor­
d a n bir pa rça keserek kıza verm iş. Ayrıca pişen yemekten de
kızın peşte m a l ı na bir pa rça koymuş. Kız sevinçle orada n uza k­
laşıp evlerine dön m üş. Bu a rada peştemalı yırtı k olduğ u nd a n,
içi ndeki yemekler de g ittiği yol boyu nca dökü l m üş
B i r zam a n sonra canavar yavrul a rı n ı n en büyü ğ ü uyana­
ra k a n nesine, b i r insa n kokusu a l d ı ğ ı n ı söylemiş. Annesi ona,
yav rum b u rada i nsan kokusu n e a rasın, bu raya kim cesa ret
ed i p g e l e b i l i r, ded iyse de o n u i n a n d ı ra m a m ış . Çevreyi
a raştı ra n canavar, görd ü ğ ü yem e k izleri'n i ta kip ederek, sekiz
ka rde ş i n evi n e varm ış ve içerd e ki kıza, " Eti n i mi yiyey i m ,
ka n ı n ı m ı emeyi m " d iye seslen m iş. Çok korka n kız da ka n ı m ı
e m d iyerek, a nahta r deliğinden p a rm a ğ ı n ı uzatm ış. Canavar
bund a n sonra her g ü n gelerek kızı n ka n ı n ı emmeye başlam ış.
Kardeşleri n i n '.:' Ü nden g ü ne zayıfl a d ı ğ ı n ı göre n oğ lanlar, ona
b u n u n nedenini sorm uşl a r kız her n e kadar olanları a n latmak
istem e m işse d e sonunda daya n a m ayı p kardeşlerine her şeyi
a n l atm ış. Bu d u ruma çok üzü len ka rdeşler sı rayla nöbet bek­
leyerek, canava rı ö l d ü rm eye ka ra r verm işler. İ l k g ü n büyük
ka rdeş beklem iş ve canavar gelince kı l ı c ı n ı çekerek sa ldırmış
ama ödürememiş. Diğer kardeşler d e sı rayla beklem işler a m a,
onlar da başa ramamışlar. Sonunda sıra küçük kardeşe gelmiş.
Pusuya yatan oğlan canavar g e l in ce, kılıcını çektiği gibi onu
öld ü rm üş. O g ünden son ra da sekiz kardeş, hep birarada m ut­
l u l u k içinde yaşamışlar. Ne kimse onları rahatsız etmiş, ne de
onlar ki mseyi.
G ö kten üç elma d üş m ü ş . B i ri masa l ı a n l ata na, i kisi de
d i n l eye n l e re . . . .
D i l e ğ i m iz, he rkes sekiz ka rdeş g i b i ö m rü n ü n so n u na
kad a r m utlu yaşasın . . . .
23 1
İ LETİ · DİZİN İ
1 - C l 59. İ ş böl ü m ünü cinsiyetler beli rler.
"Sekiz erkek kardeş ava giderler, g üzel kız kardeşleri ise
evi temizleyip onlara yemek pişirir. "
2- C l 6 3 . U m a rsızl ı kta n ka b u l edi len, bazı küçük iyi l i klerin
bedeli, çok ağ ı r olabi lir.
06. Su, •ateş ve ekmek g ibi, i nsa n l a rı n yaşamsal g�reksi­
n i m leri n in b aş ı n ı devle r tutm uştur. O n l a ra u l aşa b i l mek
için, insa n l a r öteden beri acı çekerler.
"Cana vardan bir parça a teş alan kız, karşılığında kanını
verir. •(
4-
8 3 0 0 . İ n sa n d uyg u l a rı n ı , s o r u n l a rı n ı y a k ı n l a rı y l a
paylaşmalıdır. Derdini söylemeyen, derman b u lamaz.
"Kız, erkek kardeşlerine, canavarın h er gün gelerek kanını
emdiğini söyler, onlar da canavarı öldürürler. "
26- YASEM İ N
r
�
Şan/1Urfa
Hatice Müsri
62
Ev hammı
Büyüklerinden
�
�
Ewel zaman içinde bir varm 'Ş bir yokm uş. Bir a nanın yed i
ta ne oğ l u varm ış. B i r gün b u oğ l a n l a r ana larına, " Bizim h i ç
kızkardeşimiz y q k m u " diye sorm uşlar. A n a da "Yok oğ ullarım"
demiş. B u n u d uyan oğ lanlar, "Öyleyse bizim b u ralarda yeri­
miz yok" deyi p geçip gitmişler. O n l a r gitti kten bir za m a n
son ra kad ı n ı n bir kızı o l m uş v e ad ı n ı Yasem i n koym uş. Kız
b üyüyüp serp i l m i ş ve bir g ü n, "Ana, herkes i n ağa beyleri,
erkek ka rdeşl e ri va r, ben i m n iye yok" d iye sor m u ş . Ana,
" Kızım, sen i n d e yed i erkek ka rdeşi n va rd ı, ama bir kız
ka rdeşleri ol madığı için dağlara uzaklara g itti ler" deyince kız,
232
"Anaca ğ ı m ben ka rdeşleri m i b u l m a l ıy ı m " demiş ve yo l l a ra
d ü ş m ü ş . D a ğ l a r o rm a n l a r aştı kta n so n ra , ka rd e ş l e ri n i n
yaşa d ı ğ ı k u l ü beye g el m iş . Ocağ ı n ya n ı n d a yed i tu rn a n ı n
d u rd u ğ u n u görü n ce, b u ra n ı n ka rdeş leri n i n evi o l d u ğ u n u
a n l a m ış v e o rta l ı ğ ı tem izleyi p yemek pişirm iş. Son ra d a yor­
g u n l u ktan uyuyaka l m ış.
Akşam eve gelen oğ l a n l a r, görd ü kleri ka rşısında, b u n u
ki m i n yaptığını d üşü n ü rken, içerde uyuya n kızı görmüşler ve
h e m e n ka l d ı rı p, k i m o l d u ğ u n u ve b u ra d a ne a ra d ı ğ ı n ı
sorm uşlar. Kız da o n lara kim olduğunu söylem iş ve çok sevi­
nen oğ l a n l a r, kardeşlerine s a rı l ı p m utl u lu k içinde yaşa m aya
b a ş l a m ı ş l a r. Oğ l a n l a r ava g i d iy o r, kız da evde i ş l e ri
ya p ıyormuş. Kıza, ormanda b i r dev anası n ı n o l d u ğ u n u o n a
ka rşı d i kkatl i davra n m as ı n ı te m b i h etm işler. G ü n le r böyle
geçip giderken, bir gün kedi oca kta ki ateşi sönd ürmüş. Kız da
ateş b u l m a k için evden uza klaşı p, dev a n ası n ı n otu rd u ğ u
k u l ü beye gidere k o n d a n ateş iste m iş. O n u gören dev a n ası
kızın üstüne atı l ı p, bütün kan ı n ı e m m iş. Eve dönen o ğ l a n l a r,
ka rdeşle ri n i n kaybo l d u ğ u n u görünce, hemen dev a nası n ı n
ku l ü besine koşm uşlar. O h a l a kızın ka n ı n ı emiyormuş. Eve
g i ren o ğ l a n l a r devi bağ layı p kardeşleri n i de götü rm e k iste­
mişler ama, tam o sırada kızı n ayağına orada bulunan b üyü l ü
b i r çuva l d ız batm ı ş ve kız ö l m üş . Kardeşleri o n u n neden
öld ü ğ ü n ü a n l aya m a mışlar, toprağa da gömmek istemedikle­
rinden bir tabuta koyu p, eşeğ in s ı rtına bağ l a m ışlar ve eşeği
de serbest bırakm ışlar. Bir köye varan eşeği, köyl üler d u rd u ru p
s ı rtı n d a ki ta b utu açı nca, kızı n ö l ü s ü n ü görm üşler ve b a ri
yı kay ı p g ö m e l i m d e m işler. Kızı n ö l üs ü n ü y ı kayan kad ı n,
top u ğ u n d a ki çuva l d ızı görü p ç ı ka rm ış ve kız hemen d i ri l i p
ka l k m ı ş . Köyl ü l e r b u n a ç o k sev i n m iş l e r v e o n u ke n d i
köyl ü lerinden biriyle evlendirm işler.
Aradan za m a n geçmiş ve Yasem i n ' i n bir kızı o l m uş. Bir
g ü n yedi kardeş bu köyde n geçerlerken, çeşme başında oy­
n aya n b i r çoc u ğ u kardeş l e ri n e benzeti p, b i rbi rlerine, " N e
233
kad a r d a g ü z e l , a y n ı k a r d e ş i m i z Y a se m i n ' e b e nziyor"
demişler. Sonra da çoc uğu sevmek iste m işler a ma, kız korkup
eve g itm iş ve o l a n l a rı a n nesi ne a n l a t m ı ş . Gerçeğ i a n l aya n
Yase m i n, " Korkma o n l a r sen i n d ayı ları n d ı r" demiş ve hemen
koşu p ka rdeşl e ri n e sarı l m ı ş . Bi rbirleri n e kavuşa n kardeşl e r,
ka lan ö m ü rleri n i hep birlikte m utl u l u k içinde yaşa m ışlar . . . .
İLETİ DİZİN İ
1 - C8. Bi r ailede h e m kız, hem erkek çocuklar olmalıdır.
"Yedi erkek kardeş, bir de kız kardeşleri olsun isterler. "
2- C9. Birlikte yaşayan kardeşler, daha mutlu olurlar.
"Kız, erkek kardeşlerini bulur ve onlarla birlikte yaşamak ister. "
3- 0 6 . Su ve ateş g i bi, i nsan l a rı n yaşamsal gereksi n i mleri n i n
baş ı n ı devler tutmuştur. O n l a ra u l a ş m a k i ç i n , i n sa n l a r
ötedenberi acı çekerler.
"Dev anası, kendisinden ateş isteyen kızın üstüne atılıp, kanını
emer. "
4- 82. Mutluluğa giden yol uzun ve çetindir.
"Yasemin pek çok acı çektikten sonra, kardeşlerine kavuşup
mutlu olur. "
27- ŞEHZADE HÜDADAD İLE KIRKDOKUZ KARDEŞİ
r
Diyarbaktr-Çermik
İsmail Can
73
Çiftçi
Babasmdan
�
Va ktiyl e H a rra n ' d a otura n b i r p a d i ş a h v a r m ı ş . B u
padişa h ı n e l l i ta ne ka rısı v a r m ı ş a m a , h iç erkek çocu ğ u
yokm uş. B u n a ç o k üzülen padişah gece-g ündüz ta n rıya ya l­
varıp bir oğl u n u n o l m asını istiyormuş. B i r gün rüyasında ih­
tiyar, saka l l ı bir adam görmüş. Bu adam ona, kı rkdokuz ta ne
erkek çoc uğ u n u n o lacağ ı n ı, yal n ız en genç ka rısı olan Fi ru-
234
ze' n i n çoc u ğ u olmayacağ ı n ı söylem i ş . B u n u d uyan pad işa h,
kı rkdokuz karıs ı n a hediyeler göndermiş . F i ruze'yi S u riye'deki
kardeşinin ya nına sürgün etm iş.
Bir za m a n sonra padişa h ı n -kırkdokuz ta ne oğ l u o l m uş,
a m a öte ya ndan F i ruze' n i n de b i r oğ l u o l m uş. B u d u ru m u
pad işa h a b i l d i rm e m işler. Dayısı b u o ğ l a n a H üdadad ad ı n ı
verm iş v e o n u tam bir şehzade gibi yetiştirmiş. H üdadad yiğit
bir d e l i ka n l ı o l u nca d a a n n es i ne, a rt ı k babası n ı görmek,
ta n ı m a k ve o n u n i ç i n savaşmak i sted i ğ i n i söylemiş. İ steğ i
ka b u l edilen H üdadad, savaşlarda büyü k başarılar kaza nara k,
pad işa h ı n gözdesi o l m u ş . Pad işah oğ u l la rı n ı o n u n e m ri n e
verm iş. B u n a kıza n oğ l a n l a r, a ra l a rı nda a n laşa rak Hüdadad ' ı
ö l d ü rt m eye k a r a r v e r m i ş l e r . Y a p t ı k l a r ı p l a n a g ö re ,
H üdadad ' d a n izi n a l ı p ava ç ı kaca k l a r v e b i r s ü re sakla n ı p,
g e r i d ö n m eyec e k l e r, p a d i ş � h d a e n d i ş e l e n i p o ğ l a n ı
ö l d ü rtecekm iş. H e r şeyi p l a n l ad ıkları g i b i gerçekleşti rmişler.
O n l a rı n d ö n m e d iğ i n i g ö re n p a d i ş a h , Hü d a d a d ' ı ya n ı n a
çağ ı rtı p, hemen oğu l ları n ı b u l u p geti rmesini yoksa, kel lesin i n
g ideceğ i n i söyle m i ş . O ğ l a n l a rı a ra m a k içi n yo l l a ra d üşen,
H ü d a da d , ova l a r, d a ğ l a r a ş m ı ş ve s o n u n d a bir g ö l ü n
kenarı nda, mermerden bir sa ray görm üş. B u sarayın pencere­
sinde genç bir kız ağlıyormuş. Oğlan, çok g üzel olan bu kıza
aşık o l m uş ve neden ağladığ ı n ı sorm uş. Adı Deryaba r olan b u
kız o n a , sa rayın b i r deve ait o l d u ğ u n u ve devin b u radan
geçen herkesi içeriye hapsetti ğ i n i söylem iş. Tam o sırada dev
gel m i ş . D e l i k a n l ı akı l l ı b i r dövüş yönte m iyle o n u öld ü rm üş.
S o n ra d a saraydaki dev i n esi rleri n i ku rta rm aya gittiğ i nde,
kardeşl e ri n i de o n l a rı n a ras ı n d a görm üş ve o n l a ra gerçek
ki m liğini açıklayarak, ben sizi n kardeş i n izim dem iş, so n ra da
g i d i p D e rya b a r ' l a evl e n m i ş . D i ğ e r ka rd e ş l e r, b a b a m ız
H üd a d ad ' ı n ke n d i oğ l u o l d u ğ u n u öğreni rse, biz gözd e n
d üşeriz, ta hta da o otu rur d iye d ü ş ü n m üş l e r. Ara l a rı n d a
a n l aş ı p, gece oğ l a n ı n çad ı rı n a sa l d ı ra ra k, o n u ka nlar içinde
b ı rakmışlar. O l a n l a rı gören Derya bar hemen en ya kın köye
ya rd ı m bulmaya giderek, oradaki yaşlı büyücü kad ı n ı a l ı p ge-
235
ti rmiş ama, H üdadad yeri nde yokm uş. B u n u n üzeri ne büyücü,
kızı a l ı p H a rran ' a padişa h ı n ya n ı n a götü rmüş ve o l a n l a rı an­
latm ış. B u n l a rı d uyan padişah hemen oğ u l l a rı n ı z i n d a n a
attı ra ra k, onları astı rmaya karar verm iş. E rtesi g ü n, oğlanları
asma k içi n, meyd a n a geti rdi keri s ı rada, düşm a n ı n Ha rran'a
sa ldırdığı h aberi gelmiş ve oğlanları yeniden zi ndana koyup,
savaşm aya başl a m ı ş l a r. S a ld ı ra n d ü ş m a n sayıca çokmuş.
Padişah oldukça güç bir d u rumdayken, d üşmana a rkadan bir
g ru b u n sal d ı rd ı ğ ı görü l m üş. Böylece şeh i r k u rta rı l m ış. Daha
son ra, ya rd ı m a gelen kuvveti n kom u ta n ı n a teşekküre giden
padişah, b u kom uta n ı n o ğ l u, H üdadad olduğ u n u görmüş ve
çok sevi n m iş .
O l a n la rı ö ğ re n e n H üd a d a d b a b a s ı n d a n ,
ka rdeşleri n i b a ğ ı ş l a m a s ı n ı iste m i ş . Padişah da ka b u l etm iş.
Böylece kardeşleri n i kurta ran H üdadad, babası n ı n isteğiyle
padişah o l u p, onun yerine geçmiş . . .
İLETİ DİZİN İ
1 - C l O. Oğlan eve direk, kız e l e dayaktır, soyun varl ı ğ ı n ı erkek
evlat sürdürür.
"Elli tane karısı olan padişah, bir tane oğ l u olması için tanrıya
yalvarı r."
2- C 1 64. Kesin ya rgılara dayanmayan, tahmini kararlar yanlış ola­
bilir.
" Padişah rüyasına dayanarak en genç karısı F i ruze'yi sürgün
eder, ama ya nılmıştır."
3- B 1 O 1 . Başarı l ı i nsanlar kıskançlık uya n d ı rırlar ve bu neden le
yaşamlarını bile yitirebilirler.
4- C 1 56. İ nsana en büyük kötülük bazan en yakınlarından gelir.
"Hüdadad'ın başarılarını kıskanan padişahın öteki oğulları, onu
öldürmeye karar verirler. "
5- 8350. Kendisine yapılan kötülüğü bağışlamak, kötü lüğe karşı
iyilik yapmak büyük bir erdemdir.
"Hüdadad padişah babasından kendisine kötülük yapan öteki
kardeşlerini bağışlamasını ister. •
236
28- KÜÇÜK KARDEŞ
r
Adwaman- Tekpmar Köyü
Ane Akar
62
Ev hammı
Annesinden
�
B i r varmış bir yokm uş, zam a n ı n birinde, üç kız a rkadaş
varm ış. Bu üç kız bir gün ormanda dolaşırken, içlerinden bi risi
g ö rm eden b i r kuş u n yerdeki yuvas ı na bas mış. Biraz so n ra
g e l e n kuş, y uvas ı n d a ki b ü tü n y u m u rta l a rı n k ı rı l d ı ğ ı n ı
görü nce, o radaki kızların yan ı na gelerek, " Benim yuva ma kim
bastı " demiş. kızlar " Biz basmadık" deyi nce de "Öyleyse bas­
m a d ı ğ ı n ıza yem i n e d i n " demiş. Kızlardan i kisi, kardeşleri n i n
başı n a yem i n etm işler. Üçüncü k ı z ise, " Benim kardeşi m yok,
o n u n için de ben ineğ i m izin başı n a yem i n edeceği m " dem iş.
Buna kızan kuş, '!N için ya lan söyl üyorsun, senin üç tane erkek
ka rdeşi n var" deyi nce çok şaşıran kız, koşara k an nesi ne gelip,
" O rm a ndaki kuş ben i m üç ta n e e rkek ka rdeşi m o l d u ğ u n u
söyl üyor doğru m u, eğer doğ ruysa ben onların yan ı n a g ide­
ceğ i m " d iye tuttu rm uş. Kızı n ı n zorl a m a l a rı n a daya n a m aya n
kad ı n, o n u n gitmesine izi n vermiş ve külden bir eşek yapa ra k,
" B u eşeğe hep çu, çu, çu d iyeceks i n . Sakın çüş deme, yoksa
eşek bozu l u r" demiş. Eşeğe b i n e n kız, a n nesiyle h e l a l leş i p
yol a çıkmış. Ç u , ç u , ç u , diye giderken, birden yerde bir bon­
cuk görmüş ve inip onu a l m a k için çüş demiş. Demesiyle de
eşeğin dağıl ıvermesi bir o l m uş . Üzü lerek eve dönen kıza, an­
nesi yeni bir külden eşek yapmış ve yine h iç "çüş" dememesi­
ni te m b i h lemiş. Kız bu defa eşeğ i n e çu, çu, ç u d iyere k,
ka rdeşleri n i n yaşad ı ğ ı m a ğ a raya varm ış. H e r taraf d a rm a ­
dağ ı n ı kmış. K ı z etrafı toplam ış, b i r de yemek pişirerek ortaya
koym uş ve gidip sakl a n m ış. Herg ü n üç kardeşten birisi sı rayla
g e l i r ve yemeğ i pişirirmiş. O g ü n ye mek sırası en büyük
237
ka rdeşteymiş. Her ta rafı tem izle n m iş ve yemeği d e pişmiş bu­
l u nca, bi raz şaşırmış a m a, ki m i n ya ptı ğ ı n ı da pek m era k et­
m e m i ş . Akşa m g e l e n d i ğ e r ka rd e ş l e ri n e de b i r şey
söyl emem iş. E rtesi g ü n s ı ra orta nca o ğ l a n d ay m ış. O da
herşeyi h a z ı r b u l u nca çok sev i n m i ş a m a, ki m i n yaptığ ı n ı
mera k etmed iği gibi d iğerlerine d e b u konudan h i ç söz etme­
miş. Sonunda sıra küçü k kardeşe gel m iş. O da herşeyi hazır
b u l u nca çok şaşı rm ış ve bunu yapa n ı mE:ra k ed i p, her tarafı
iyice arayara k kızı bulm uş. Ona kim olduğu n u ve b u rada ne
a ra d ı ğ ı n ı soru nca o da, ben sizi n ka rdeşi nizim d e m iş ve her
şeyi a n latm ış. Akşa m o l u nca diğer kardeşler de g e l m işler ve
olanları ö ğ re n i nce çok sevi n m işler. Kız, " Be n b u rada ka l ı p,
sizi n işlerin izi yapacağ ı m " d e m iş. Onlar d a b u n u kab u l ed ip
ona " Herg ü n tava ndan bir ta ne kuru üzü m d ü şer, o n u sakın
yem e, a l ı p evdeki ked iye ver" dem işler. G ü n le r böyle geçip
gitmeye başlam ış. Kız her gün evi süpürü rken tavandan d üşen
kuru üzü m ta nesi n i a l ı p ked iye veriyorm u ş . Yi n e b i r gün,
üzü m ü verm e k için, ked iyi a rad ığında b u l a m a m ış ve kend isi
yem iş. Bi raz so n ra gelen kedi, kızın etrafı nda dola n ı p, üzü m ü
vermesi n i beklemiş. Vermeyince de kızı n boyn u n n d a ki bon­
cukları koparı p yere saçm ış. İçlerinden e n parlak olan kı rm ızı
boncuğu d a a l ı p, oca kta ki ateşi sön d ü re rek, yeri ne b u n u
koymuş. Kız d a dökülen boncukları toplay ı p yen iden d izmek
için, mağara n ı n ağzı n a otu rmuş. B u a ra d a da oca kta ki par­
l aya n bo n c u ğ u , a teş sa n ıyorm u ş . B o n c u k l a rı n ı d i zd i kten
son ra, yemek pişirmek için ocağ ı n başı n a geldiğ i nde, ateş i n
sön d üğ ü n ü, o parlaya n ı n da b o n c u k o l d u ğ u n u görüp çok
üzü l m üş. Ateş b u l m a k için, d ışarı ç ı k ı p etrafı n a bakı n ı rken,
uza klarda bir d u m a n görmüş ve hemen o tarafa doğru gid ip,
d u m a n ı n ç ı kt ı ğ ı eve varm ı ş . O ra d a üç kız b u l g u r kay­
natıyorlarmış. O n lard a n bir parça köz iste m iş. Kızla r, " B u ateş
devindir. O da közleri saya r. B u n lardan birini sa na veri rsek,
gel i nce a n l a r ve bizi yer, o n u n için veremeyiz" dem işler. Kız
çok ya lva r ı n c a da, b i r közd en k ü ç ü k b i r pa rça m a kasla
kes m işler ve bi raz da bulgurla birlikte kıza ve'rm işler. Kız koşa
238
koşa g i d erken b u l g u rl a rı d ö k m ü ş, ayağ ı n ı da taş kes i p ka­
natmış.
B i raz sonra uya n a n dev, etrafı n ı koklayıp, kızlara " B i r ya­
bancı i nsan kokusu a l ıyorum, b u raya kim geldi" diye sorm uş.
Kızla r her ne kada r hiç kimse gelmedi demişlerse de dev b u r­
n u n u h avaya diki p, kızın ayağ ı n d a n akan kanı ve bulgur ta ne­
lerini ta kip ederek, o n l a rı n m a ğ a rasına gelmiş ve içeri bakıp,
ocağ ı n başında otu ra n kızı görmüş. Korkunç bir sesl e kıza,
" Parmağını- uzat da kan ı n ı emeyi m " d iye bağ ı rmış. Kız d a çok
ko rktu ğ u i ç i n uzatm ı ş . Dev a rtı k her g ü n g e l e re k kızı n
p a rmağ ı n ı e m m eye başl a m ı ş . G ü n d e n gü ne zayıfl a m aya
b a şl aya n kıza kardeşleri, " S e n i n bir d e rd i n mi va r, n i ç i n
g ü nden g ü n e zayıfl ıyors u n " d iye sormuşlar. K ı z korkusundan
h i ç b i r şey söy l e m e m i ş . B u n u n ü ze r i n e k ü ç ü k ka rd e ş
d i ğ e rlerine, " Ben b u g ü n i ş e g i tm eyeceğ im, biraz hastayı m,
siz g i d i n " demiş ve onlar g i d i nce de kızı sı kıştı rı p, neler
olduğ u n u öğren miş. Ona, "Ben şimdi saklanacağı m . Dev gelip
d e sa n a pa rmağ ı n ı uzat deyi nce, sen de ona, baş ı n ı b i raz
uzat dersin" demiş. B·i raz son ra gelen dev, yine her zam a n ki
g i b i kıza parma ğ ı n ı uzat demiş. Kız da ona, "Sen başı n ı b i raz
uzat da daha ra hat em" dey i nce, dev başı n ı uzatm ış, içerde
saklı d u ran oğlan da k ı lıcıyla bir vu ruşta onu öldürm üş. Diğer
ka rd e ş l e r d ö n ü n ce, o n l a ra · d a o l a n l a rı a n l atm ı ş l a r . K ı z
üzülerek, " B u devi n üç ta ne kızı vard ı . B a n a ateş verd i kleri
i ç i n , d ev m utlaka o n l a rı da ceza l a n d ı rm ı ştı r" demiş. B u n u
d uyan oğlanlar hemen yola çı km ışlar. Büyük ve ortanca kard�ş
küçük kardeşleri n i kıska n d ı kl a rı ndan, o n a bir oyu n oyn a m a k
iste m işler v e ona, " S e n bu yoldan git, b i z d e ş u yoldan g ide­
l i m, b a ka l ı m h a n g i m iz d a h a ça b u k va raca ğ ız" d e m i ş l e r .
K ü ç ü k de ka b u l etm iş. Diğer i kisi b i rl i kte gid erler �e ıi a ra ­
l a rı nd a a n l aş ı p, k ü ç ü ğ e b i r t u za k hazı rla m ı ş l a r. Son u n d a
d evin mağarasına varm ışlar a ma, o rtada kimsecikler yokmuş.
Çevreyi a rayı nca bir kuyu g ö r m üşler. Kızl a r b u kuyu n u n
i ç i n deym i ş . B i raz so n ra ya n l a rı n a gelen küçük kardeşleri n i n
beline bir i p bağlayıp, .on u kuyuya indirmişler. Kuyuya inen
239
oğlan, önce b üyük kızı dışarı çıka rıp, en büyük ka rdeş i ne, " Bu
sen i n " demiş. S o n ra o rta nca kızı çı karara k, d iğ e r kardeşine
de " B u da seni n " d e m iş. En son u nda da küçük kızı gönderip,
" B u da ben i m " d iye bağırmış. Kızları n üçü de çıkı nca, diğer
ka rdeşleri, küçük oğl a n ı yu ka rı çekmemişler ve kuyuda bırakıp
gitmişler. Ya l n ız k ü ç ü k kız oradan ayrı l m a m ış ve aşağ ıya
oğ lana seslenere k " Kuyu n u n içinde bi risi beyaz, b i risi siya h
iki tane koç var. Eğer ken d i n i beyaz koçu n üstü n e ata rsa n,
ayd ı n l ı k d ü nyaya, siya h koç u n üstü n e ata rsa n kara n l ı k
d ü nyaya ç ı ka rsı n . S a k ı n şaşı rma" demiş. Biraz son ra i k i koç
g e l m i ş . O ğ l a n h eyeca n l a n a ra k, ke n d is i n i ya n l ı ş l ı kl a siya h
koçun üstü n e atm ış ve ka ra n l ı k d ü nyaya g itmiş. Çok ka ra n l ı k
tünel lerden geçerek, bir köye varm ış. Bir i htiya r kad ı n ı n evine
giderek ondan bir tas su istemiş. Köyde h iç s u o l m adığı nda n,
htiyar kad ın tasa işeyerek su yeri ne oğlana verm iş. Oğ l a n da
içip, "Teyze suyu nuz niçin tuzl u " diye sormuş. Kad ı n d a ona,
" Oğ l u m , doğ ruyu m u yoksa eğ riyi mi söyleyeyi m " demiş.
Oğ l a n, " Doğruyu söyle" deyi nce de kad ın, " B izi m çeşm e n i n
başı n ı b i r ejderha tuttu, B ize, b i r leğen h a m u r ve b i r kız
ka rşı l ı ğ ı n d a , h afta d a b i r g ü n su veriyor. Yarı n da s ı ra
padişa h ı n kızında" d e m iş . B u n u duya n oğlan, kad ı ndan, ke n­
disini padişa h ı n kızı n ı n ya n ı n a götürm esi n i iste m i ş . O da
götürmüş. Oğlan kıza, " Ejderha sa na, gel sen i yiyeyim dediği
za man, sen de o na, beni yemek istiyorsa n başı n ı b i raz daha
uzat d e, ben ta m o s ı rada k ı l ı c ı m la v u r u p o n u n başı n ı
gövdesinden ayı rı rı m " demiş. � u n ları d i n leyen padişa h ı n kızı,
ertesi sabah b i r leğen h a m u rl a birl i kte s uy u n başına g e l i p
be klemeye baş l a m ı ş . B i raz so n ra g ö rü n e n ej d e r h a kıza,
"Yaklaş da seni yiyey i m " deyi nce kız d a ona, " Başı n ı b i raz
daha uzat, o za m a n beni ko layca yersi n " d e m i ş . Ejderha
baş ı n ı uzatı nca d a oğlan onu ö l d ü r m ü ş . B u n u göre n kız,
hemen e l i n i ejderh a n ı n ka n ı na sürerek, oğla n ı n s ı rtına vurup
işa ret koymuş. Sonra oğlan yine i htiyar kad ı n ı n evine g itmiş.
Bu a rada s u l a r da g ü rü l g ü rü l akmaya başla m ı ş . Babası n ı n
ya n ı n a koşa n kız, " Ba ba h e r ta rafı s u bastı, h a l k sev i n ç
240
ç ı ğ l ı kl a rı atıyor ka l k d ışa rı ç ı k d a o l a n l a rı gör" demiş. B u n a
i n a n m ayan padişah ise, " Kızım bu h aya l leri bıra k d a g i t ejder­
h a sen i yesi n suyu b ı ra ks ı n , susuzl u kta n öl üyo ru m " d e m i ş .
B u n u n üzeri ne kız, babas ı n ı n kol u nd a n çekişti rerek pence­
reye götü rmüş. Her ta rafı n s u l a r a l tında o l d u ğ u n u göre n
p a d i ş a h , kızı n d a n o l u p b i te n l e r i d i n l eyi n c e, ej d e r h ayı
ö l d ü reni ödüllendireceğ i n i d uyurm u ş, Şehirdeki bütün erkek­
ler, sarayın ön ünden gelip geçmiş. Kız bunlardan hiçbirisi n i n
ejderh ayı öld ü ren g e n ç olmadığ ı n ı söylemiş. Padişah vezi rle­
ri ne, şeh i rde başka erke k ka l ı p ka l madığ ı n ı sorm uş. Onlar da
" İ htiyar yoksul kad ı n ı n evinde bir adam va r ama, hiç de öyle
ka h ra m a n l ı k ya paca k b i rine benzem iyo r" d e m işler. Pad işa h
o n u n da geti ri l mesini e m retm iş. O ğ l a n ı n s ı rtında ejderh a n ı n
ka n ı n d a n o l a n işareti göre n k ı z " İ şte ejderhayı öldüre n bu
gençti " dem iş. B u n u d uyan padişa h oğla na, " D ile benden ne
d i lersen, istersen sana kızı m ı vereyim, istersen mal m ü l k ve­
reyi m " demiş a m a o ğ l a n " H iç b i r şey istem iyo rum, ya l n ızca
ayd ı n l ı k d ü nyaya ç ı k m a k istiyo ru m " deyi n c e p a d i ş a h
"Ayd ı n l ı k dü nyaya seni ya l n ız Havva Kuşu götü rebilir" demiş.
S o n ra d a ada m l a rı n a, " Kırk ta ne d o m uz kesin, derilerine su
dold u run, götürüp Kırklar Ağacı'na ası n " demiş. Adamlar deni­
leni yap m ışlar, oğlan da ağacın a ltı nda beklemeye başl a m ı ş .
O s ı ra d a gelen bir ejderha, h e r za m a n y a p t ı ğ ı g i b i y i n e,
Havva Kuşu ' n u n yavruları n ı yemek istemiş. B u n u gören oğ lan
hemen o n u vurup öldürmüş sonra da çok yorg u n olduğ u için
yuva n ı n içine yatıp uyu m uş. B i raz so n ra gelen Havva Kuşu,
yuvasında bir ya banc ı n ı n yattı ğ ı n ı görünce şaşı rmış ama, yer­
deki ejderha ölüsünü görünce, o l a n l a rı a n layıp, oğlana " D ile
benden ne dilersen " demiş. Oğlan d a " Beni ayd ı n l ı k dü nyaya
götü rmeni istiyo ru m " deyince, hemen oradaki etleri, suları ve
oğ l a n ı s ı rt ı n a a l ı p u ç m aya b a ş l a m ı ş ve so n u nd a oğ l a n ı,
ayd ı n l ı k d ü nya n ı n ka p ı s ı o l a n o kuyu n u n başına g eti ri p
bırakmış. Küçük kız hala kuyunun baş ı nda oğ l a n ı n dön mesi ni
bekliyo rm uş. Kızı görünce çok sevinen oğlan, o n u da a l a ra k,
kardeşleri n i n b u l u n d u ğ ô yere gitmiş ve oradaki diğer iki kızı
241
da a l a rak o ra d a n uza klaşm ış� Eve d ö n ü p d e kim seyi bula­
maya n iki oğ l a n hemen atlarına b i n i p, o n l a r ı n a rkasından
yetişm işler. Küçük kardeşlerinden çok özü r d i leyerek, bundan
son ra onun m utlu l uğ u için her şeyi yapacakları konusu nda söz
verm işler. O da b u n l a rı bağışla m ış ve hep birlikte m utl u l u k
içinde, yaşa m l a rı n ı sürdürm üşler.
Dileğ i m iz, sizin de m utlu l u k içinde yaşayı p, m utlu sona
ulaşm a n ızd ı r . . . .
Masa l ı m ız gitti Şam bayat'a
Bir tabak kuru üzüm gele bu cemaata . . .
İLETİ DİZİ N İ
1 - C9. Birarada yaşayan kardeşler daha m utlu olurlar.
"Kız, erkek kardeşlerini bulup, onlarla birlikte yaşamak ister. •
2- C1 53. Büyü k sözü dinlememek, yaşam ı daha da g üçleşti rebilir.
"Annesinin sözünü dinlemeyen kız eşeğine 'çüş ' der ve eşek
dağılıverir. "
3- Cl 65. En küçük düşmanı bile küçümsememek gerekir, zarar ve­
rebilir.
"Kıza kızan kedi, ocaktaki ateşi söndürür. •
4- 06. Ateş ve su gibi insanların temel gereksi nimleri devleri n elin­
dedir, onlara u laşmak için insanlar ötedenberi acı çekerler.
"Dev, ateşinden bir parça alan kızın kanını emer. •
5- 8252. Zeka, kaba gücü yener.
"Küçük kardeşin kurduğu tuzağa düşen dev, canından olur. "
6C 1 56. İ nsana bazan en büyük kötül ü k en yakı nından gelir.
7- 8 1 0 1 . Başarı kıskançl ık uyandırır.
"Küçük kardeşlerini kıskanan ağabeyleri, onu kuyuda bırakarak
ölüme terkederler. •
8- 8350. Bağışlamak, kötü lük yapana iyilik yapmak yüce bir duygu­
dur.
9- 81 50. Özeleştiri yapmak insanı eğitir ve iyiye götü rür.
"Kötü kalpli ağabeyler, küçük kardeşlerinden özür dileyerek,
bundan sonra iyi insanlar olacaklarını söylerler. O da onları
bağışlar. •
242
29- PADİŞAH İ LE ÜÇ OG LU
r
Mardin-Nusaybin
Şaha Çetin
46
Ev hammı
Babasmdan
Evvel zam a n içinde, bir padişa h ile üç oğlu varm ış. Bu
padişah oldukça iyi yürekli ve halkının m utl u l uğunu düşü nen
biriymiş. G ü n ü n birinde, yaşl ı bir kad ın, padişa h ı n h uzuruna
ç ı kı p, " Pa d i şa h ı m, ne o l u r d e rd i n e bir ça re b u l " dem iş.
Padişah derd i n i n ne olduğunu soru nca da " Benim g üzel bir
bahçem var, fa kat her g ü n bir cana var gelerek meyveleri m i
ça l ıyor v e bahçeme zara r veriyor" dem iş. İ y i yürekli padişah
d a kad ı na, bahçesini bu canavard a n ku rtaracağı konusunda
söz verm iş. Kad ı n gidi nce de üç oğl u n u yan ı na çağ ı rtıp olan­
l a rı a n lata ra k, gidip sırayla, yaş l ı kad ı n ı n bahçesinde nöbet
tutu n, kim bu canavarı öldürü rse ona ödül vereceğim demiş.
O gece ilk nöbeti, büyük oğu l Mehmet tutmuş ama cana­
va r geli nce korkusundan sakla ndığı yerden çıkamam ış. Sabah
o l u nca da ba bası n a g i d i p, o gece canava r ı n g e l m e d i ğ i n i
söylemiş. İ kinci gece ortanca o ğ u l Ahmet nöbet tutm uş. O d a
c a n a va rı n ka rş ı s ı n a ç ı k m aya cesa ret edem eyerek, g e l m e­
diğini söylemiş. Sonu nda sıra en küçük oğlan Hasan'a gelmiş.
Hasan gece o l u nca, eline kılıcı alıp nöbet tutmaya başlamış.
Gece yarısı na doğ ru canavarın. bahçeye g i rdiğini görünce de
sakl a n d ı ğ ı yerden çı kı p, canavara sessizce yaklaşa ra k, k ı l ı c ı n ı
sa l l a m ış. Oldukça a ğ ı r bir yara a l a n canava r, hemen o radan
uza klaşm ış. Onun yarası n ı n ağ ı r olduğ u n u gören Hasan da
i ki n c i kez ona sa l d ı rm ış . Ka n lekeleri n i izleyerek o n u n
m a ğ a ra s ı n a va rm ı ş . İçeri g i ri n ce c a n ava rı n yerde ka n l a r
içinde ö l üsü n ü görm üş. Mağara n ı n iç-inde ü ç tane oda varmış.
Odaları tek tek aça n oğlan, üç ta ne g üzel kızla ka rşılaşmış. Bu
çok g üzel kızl a rı n b i rine aşık olan Hasan, hemen onunla ev-
243
len mek istedi ğ i n i söylemiş. Kız H asan'a " H e r cuma g ü n ü bura­
da b i r ak koçla bir ka ra koç döğüşü rler. Döğ üş başladığında,
eğer a k koçu n ü stü ne atlamayı başarı rsan, b u radan ku rtul u ruz
ama, yan l ışl ıkla ka ra koçu n üstü ne atl a rsan yeri n yed i kat di­
b i n e g i d e rs i n ve ö m r ü n ü n s o n u n a k a d a r d a o ra d a n
ç ı ka mazs ı n " d e m iş.
B u teh l i keyi göze a l a n Hasan, sa b ı rsızl ı kl a c u m ayı bekle­
miş. Koçlar dövüşm eye başlayı nca, ak koç u n üstü ne atla mak
isterken de beceremeyi p, kara koçun ü stü ne atla m ış ve kendi­
ni yeri n yed i kat d i binde bulmuş. B u ra d a n nasıl kurtulacağ ı n ı
düşüne d üşüne giderke n, yo ru l d u ğ u n u a n l a m ı ş v e b i r ağacın
altı n a uza n a ra k, deri n bir uykuya d a l m ı ş . B i raz so n ra, ağacın
üst ü n deki ka rta l yavru l a rı n ı n ç ı ğ l ı kl a rıy l a uya n a n H as a n ,
ağaca t ı rm a n ı p, yavru ları yemek isteyen b i r y ı l a n g ö r m ü ş .
Yerdeki b i r s o p a y ı a l a ra k, b i r vu ruşta yı l a n ı ö l d ü rm ü ş. O
s ı ra d a yuvası n a d ö n mekte o l a n ka rta l , H a sa n ' ı n yaptığ ı n ı
göre rek o n a, " Dile benden ne d i lersen " d e m iş. H asa n d a ş u
anda b i r d i leği o l m a d ı ğ ı n ı, gelecekte yard ı m a i htiyac ı o l u rsa
ona b i l d i receğ i n i söyl eye rek o ra d a n ayrı l m ı ş ve uzun b i r
yü rüyüşten sonra, b üyük b i r şeh re varm ış. Aç v e susuz olan
genç görd ü ğ ü i l k eve girip bir tas su iste m iş. Evi n sahibi olan
ihtiya r kad ı n, ona bir tas suyla b i raz yiyecek geti rmiş. Suyu n
çok b u l a n ı k o l d u ğ u n u gören H a san, kad ı n a b u n u n nedenini
sorm uş. Kad ı n da ona " B u şehrin bir su kuyusu vard ı onun da
başı n ı b i r dev tuttu . Biz her hafta yem esi için ona, süsleyerek
bir g e n ç kız veririz. O da b u n u n ka rş ı l ı ğ ı nda b ize b i raz s u
veri r. E l i m d e k a l a n bütün su b u , ister i ç , ister i ç m e " demiş. O
h afta deve v e ri l ecek kız d a p a d i ş a h ı n kızıym ı ş . B u n l a rı
öğrenen delika n l ı, hemen ayrı l ı p pad işa h ı n h uzuruna çıka rak,
" Ben b u devi öldürebiliri m . Sen kızı na ya ptı raca ğ ı n gelinliğin
eteğ i n i b i raz bolca ya ptı r ve o n u deve götü rürken, beni de
eteğ i n i n a ltı na saklaya ra k götü r. Dev kızı n ı yemek isteyi nce
ben d e ona sa l d ı rı r ve öldürürü m, eğer öldüremezsem, kızınla
bera ber ölürüm" demiş. Padişah, Hasa n ' ı n bütün b u ded ikleri-
244
n i n yap ı l m a s ı n ı e m retm iş. Dev ta m kızı yiyeceği sırada, o n u n
eteğ i n i n a l t ı n a g izlen m i ş o l a n Hasan, k ı l ı c ı n ı çekerek devi n
kel l es i n i koparmış.
Dev i n ö l ü m ü bütü n şeh i rd e b üyü k b i r sevinç yaratm ış.
Padişah kızı n ı ve şeh ri bu devden kurtaran del ikanl ıya, ne is­
terse v e receğ i n i s öy l e m i ş . B u n u n üzeri n e H a sa n d a
pad işa hta n, k ı rk ta ne koyun eti, kı rk ta n d ı r ekmek v e kı rk
tu l u m s u istemiş. Bütün istekleri hemen gerçekleştiri len oğlan,
a l d ı ğ ı b u yiyecek ve i çeceklerle b i r l i kte, hemen daha önce
karş ı l a ş m ı ş o l d u ğ u ka rta l ı n ya n ı n a gitmiş ve geti rd i kl e ri n i
göstere re k, o n d a n ke n d is i n i yed i kat yu ka rıya, yeryüzüne
ç ı karmas ı n ı iste m i ş . H asan'a iyi l i k borc u n u ödemek isteyen
ka rta l da o n u s ı rtına a l ı p, yed i kat yuka rıya çıkarmış. Kendi
d ü nyas ı n a d ö n m e n i n sevi n c i i ç i n d e o l a n oğlan, ka rta l a
teşekkür ederek, ü l kesine g itmek üzere yola çıkmış.
Az g itmiş uz g itm iş, dere tep� düz gitm iş, g ü nlerden bir
g ü n bir köye varm ış. Köy meydanı çok kalabalıkm ış. Bunun ne­
denini soru nca, ada m ı n biri ona, " B u rada bir kızı zorla evlen­
d i riyo rlar. Kız da odasına kapan ı p, ğer ya n ı m a yaklaşa n o l u r­
sa inti h a r ederi m d iyo r, biz de o l a nları seyred iyoruz" demiş.
B u kızı mera k eden H asa n, yaklaşıp da pencereden ba kınca,
b u n u n m a ğ a radayken aşık o l d u ğ u kendi sevg i lisi o l d uğ u n u
g ö rm ü ş v e kızın m a ğ a radayken kendisine verdiği yüzüğü,
köy ü n e n g üven i l i r adam ıyla, kıza göndermiş. Adam d a
götürüp, ka pı n ı n a ra l ığ ı ndan içeriye atm ış. Yüzüğü gören kız,
H a sa n ' ı n g e ri dönd ü ğ ü n ü a n l aya ra k, d ışarı çıkıp köyl ü l e re,
" Evlen m eyi ka b u l ediyorum, a n c a k d ü ğ ü n ü m ü ş u tepe n i n
a rkası nda ya paca ksı n ız" d e m i ş . Kızın bu isteğ i n i kab u l eden
köylüler, o tepeye doğru uzaklaşınca, köyde yal n ız kalan kızla
Hasan b i r b i rlerine sarı l a ra k, o ğ l a n ı n ü l kesine kaçm ışlar ve
o rada ö m ü rlerinin sonuna kad a r mutl u l u k içinde yaşam ışla r . . .
İ LETİ DİZİ N İ
1 - C 1 0 1 . İ yi yöneticiler halkın sorunlarıyla ilgilenirler.
"Halkın mutluluğunu düşünen padişah çok iyi yüreklidir ve yaşlı
245
2345-
6-
7-
kadının sorunuyla yakından ilgilenir. "
8.1 02. Korku ve baskı, insan ları yalancılığa iter.
"iki büyük oğlan, babaları ve canavardan korktukları için yalan
söylerler. •
253. Dikkatsizli k ve acelecil i k insanı yan l ışa götü rür.
"Hasan, dikkatsizliğinden kara koçun üstüne atlar ve yeri n yedi
kat dibjni boylar."
.
8202. iyilik karşılıksız kalmaz. iyiler iyilik bulur, kötü ler kötülük.
" Yavrularını yılandan kurtardığı kartal, Hasan 'ı yeryüzüne
çıkarır. •
06. Su ve ateş gibi insanların temel gereksinimleri devlerin elin­
dedir, onlara u l aşmak için, insanlar acı çekerler.
"Kadın Hasan 'a, su kuyularının başını bir devin tuttuğunu, her
hafta bir kız yiyerek, karşılığında da çok az su verdiğini söyler. •
8252. Zeka, kaba gücü yener.
"Hasan, kızın çok bol olan giysisinin altına saklanarak,
görünmeden deve yaklaşır ve onu öldürür. "
82. Mutluluğa g iden yol uzun ve çetindir.
"Hasan pek çok güçlüğü yendik ten ve eziyet çektikten sonra
sevgiliine kavuşup, mutlu sona ulaşır. "
30- NARTAN E
r
Mersin-Silifke
Eşe Afacan
46
Ev hammı
Halasmdan
\..
Evvel za m a n içi nde, b i r va rmış b i r yokm uş. B i r kad ı n ı n
yed i ta ne oğ l u va rmış. B u yed i o ğ l a n, b i r g ü n a n nelerine
"An ne bizim hiç kız ka rdeşimiz yok mu?" diye sorm uşlar. An­
neleri, " O l madı a yavru l a rı m " deyince de, " Eğer bizim kız
ka rdeş i m iz yo ksa, daha biz buralarda ne yapa l ı m " d iyerek
orayı terketm işler. Gide gide bir orm a n a va rm ışlar ve orada
buldukları bir ku l übeye yerleşmişler.
O n l a r gitti kten sonra a n neleri n i n bir kızı o l m uş, adını
Nartane koym uşla r. Kız büyüyünce, "Anne ben i m h i ç oğ lan
ka rdeşi m yo k mu" d iye sorm uş. An nesi de "Senin yed i ta ne
246
o ğ l a n ka rdeşi n vard ı ama, hiç kız kardeşleri o l m a d ı ğ ı için
b u rayı terkedi p gitti ler" dem iş. B u n l a rı duyan kız, "An ne ben
ka rdeşleri m i b u l m a k istiyorum, o n l a rı b u l u n caya kad a r da
a rayacağ ı m " demiş ve yola koy u l m uş. Dağ l a r tepeler aştı kta n
s o n ra, kardeşleri n i n yaşa d ı ğ ı k u l ü beye gelmiş. Ka p ıyı a ç ı p
b a kı nca, ocağ ı n b aş ı n d a yed i t a n e kekl i k g ö r m ü ş ve
o ğ l a n l a rı n b u rada otu rd u kl a rı n ı a n la m ış . Kız o rta l ı ğ ı s i l i p
s ü p ü r m ü ş ve yed i çeşit ye m e k ya p ı p o rtaya koy m u ş,
ka rdeş l e ri n i n g e l m e za m a n ı yaklaş ı n ca d a çuva l d ız o l u p
kaşıklığa g i rm iş. Eve gelen oğ l a n l a r görd ü kleri karşısında çok
şaşırm ışlar. B u d u rum birkaç gün daha böyle devam edi nce de
en b üyük oğ lan olanları öğrenm e k için bir gün ava gitmemiş,
evde beklemeye başla m ı ş . Bekleye bekleye de uykusu gelip
uyuyakalmış. Ta m o sırada ortaya çıkan kız bütün işi görü p,
ta m ağa beyi uyanacağı s ı rada yine çuva ld ız o l u p, kaşıklığa
g i rm iş. Biraz son ra kal ka n oğ lan bir de bakm ış ki bütü n işler
ta m a m l a n m ış. E rtesi g ü n o n u n küçüğü beklemiş ama o da
uyuyaka l m ış. S ı rayla hepsi beklemeye başlam ışlar ama, hepsi
de uyuyaka l m ışlar derken, sıra en küçüğe gelm iş. O çok akı l l ı
b i r çoc u k m u ş . Uyu m a m a k i ç i n , serçe pa rm ağ ı n ı kesm i ş ve
beklemeye başla m ış. Beklemiş beklemiş a m a g iden geien
yokmuş. Bakmış ki olacak gibi değH, " Bari uyur gibi yapayı m "
d iyerek, gözleri n i kapatm ış. O n u n uyuduğ u n u sanan k_ız, or­
taya ç ı kı p, ça b u k ç a b u k bütü n işleri ya p m aya baş l a m ı ş .
Gözü n ü n a ra l ı ğ ı ndan o n u izleyen o ğ l a n , ta m k ı z işi n i bitirip
kaşıklığa g i receğinde onu yaka l a m ış ve "İns m isin, cins m isin"
diye sorm uş. Kız da " He m i nsim, hem cinsim, yedi oğ lanın bir
tek kızkardeşiyim " demiş. D u ru m u a n laya n oğlan çok sevi n m iş
ve a kşam eve gelen diğer kardeşlere de o l a n ları a n l atm ış.
Bütün ka rdeşl e r, sevinç içinde b i rbi rlerine sarı l ı p güzel b i r
yemek yemişler ve yatı p uyu m uşlar. Sabah o l u nca hepsi ava
g itm işler ve giderken de kıza, "Am a n Nartane kapıyı ki m seye
açma" diye tembih etm işler. G ü n ler böyle geçmeye başla mış.
O ğ l a n l a r ava g i d i p gel iyo rlar, a kşama da N a rtane' n i n g üzel
yemekleri ni yiyorlarmış.
Öte ya n d a n , ayn ı o rm a n d a kötü ka l p l i bir c a d ı
yaşıyormuş. Bir g ü n gel i p kapıyı çal m ış ve " N a rta ne N a rta ne
1
247
aç kapıyı" d e m i ş . Kız a ç m a m ış. Cad ı b u n u n üzerine, " E n
küçük ka rdeşinin sela m ı var, sana b i r yüzük gönderdi, madem
ka pıyı açm ıyorsun, bari parm a ğ ı n ı a n a hta r deliğinden uzat
da yüzüğü takayım " demiş. Kız en küçük oğlan ka rdeşini çok
sevd iği için daya n a m a m ış ve parmağ ı n ı a n ahta r deliğinden
uzatm ış. Cadı kızı n parmağ ı n ı ya kaladığı g ibi, iğ neyle dele­
rek bütün ka n ı n ı e m m iş. Zava l l ı kızcağız, ka p ı n ı n a rkasına
cansız yığı l ı p kal m ış . Akşam eve gelen oğ l a n l a r ka rdeşleri n i
bu halde görünce çok üzü l m üşler, ağlamışlar v e a ltından b i r
ta b u t ya p a ra k, N a rta n e ' y i i ç i n e koy m u ş l a r . Ta b u t u
götürü rken, bir köprüden geçmeleri gerekiyorm uş. O rada ta­
butu suya düşü rm üşler. Bu olanlara daha çok üzülen oğ lanlar,
artık kız ka rdeş i m iz ol madan biz bura l a rda ne yapa l ı m d iye­
rek, kulübeyi ve ormanı terkedip, dağa çıkm ışlar.
S uya d üşen tabut, gide gide b i r adaya varmış. Ta m o
sırada öküzleri n i sulamak için ı rmağa geti ren bir çiftçi tabutu
görm üş ve adaya geçi p onu açmış. Yüzü n e h ava v u ra n kız
canlanıp gözü n ü açm ış. Çiftçi de onu a l ı p eve götü rm üş. İ kisi
evlenm işler ve bir kızları doğ m uş . Zamanla b üyüyü p yürüyen
kız, hep evleri n i n b i raz ilerisindeki p ı n a rı n başında oyn uyor­
muş. Acı larından s ü rekli dağ taş gezen o ğ l a n kardeşler, b i r
gün buraya da geli p o pı nardan s u i ç m e k istemişler. O sırada
elinde bir a ltı n tasla pınarda oynayan küçük kızı görm üşler. En
küç ü k oğlan bakm ış bakmış ve " B u çocu ğ u n gözleri N a rta­
ne'ye ne kad a r benziyor" demiş. Bu benzerlik d iğerleri n i n de
i lgisi n i çekm iş. ve kıza, "Tasınla bize su veri r misin" dem işler.
Çocuk korkup a n r:ı esi n i n ya n ı na kaçarak, "An n e p ı n a ra yed i
ada m g e l d i , bana bakıp, gözleri Na rta ne'ye n e kad a r ben­
ziyor dediler, son ra da benden su istedi ler. Ben de korkup bu­
raya kaçtı m " dem iş. Bun ları d uyan N a rta ne herşeyi anlamış ve
kızı na " Koş, o ada m lara,
Altm tasım altm tasım
Altı üstüne dönmez tasım
Yedi yıllık dayılartm
Gelin size altm tasımla su vereyim
de" d e m i ş . Kız h e m e n koşup bu tekerlemeyi söyleyi nce,
248
o ğ l a n l a r g e rçeği a n l a m ı ş l a r ve yeğenlerine sarı l ı p öpere k
" H ayd i bizi evi n ize g ö t ü r " d e m işler. Kız o n l a r ı evleri n e
g ö t ü r m ü ş . B i rb i rl e ri n i ye n i d e n b u l a n ka rdeşl e r, s a rı l ı p
sevinçten a ğ l a m ışlar. Daha son ra eniştel e riyle d e tan ışara k,
a nneleri n i n ya nına g itm işler. Sonra da hep birl i kte, m utl u l u k
içinde yemişler içmişler, m u ratlarına erm işler . . . .
İLETİ DİZİ N İ
1 - C8. Ailede h e m kız, h e m erkek çocuklar olmalıdır.
"Yedi oğlan, kendilerinin bir kız kardeşleri olsun isterler. "
2- C9. Kardeşler birarada yaşarla rsa daha mutlu olurlar.
"Nartane, erkek kardeşlerini bulup, onlarla birlikte yaşamak
ister. "
3- 8 2 5 7 . Yaba ncı l a ra kapı a ç ı l m a m a l ı ve o n l a rd a n armağan
alınmamalı, bu iyi yaklaşımın gerisinde bir a rtniyet olabilir.
"Cadı kadın Nartane 'ye yüzük takacağını söyler, ama parmağını
uzatınca onun kanını emer. "
4- 850. En umutsuz anda bile bir kurtarıcı çıkabilir.
" İ yi kalpli bir çiftçi Nartane'yi ölümden kurtarır ve onunla evle­
nir."
5- 82. Mutluluğa giden yol uzun ve çetindir.
"Nartane pekçok acılar çektikten sonra ailesiyle yeniden bir
araya gelip, mutlu sona ulaşır. "
3 1 - ALTIN BÜLBÜL
r
Diyarbak1r-Dicle
Yılmaz Arat
51
Serbes t
Dedesinden
Bir varm ı Ş bir yokm uş, ewel zaman içi nde kafüur saman
içinde, zeng i n m i zen g i n b i r pad işah va rmış. Dünyadaki iste­
d i ğ i her şeye sa h i p o l a n bu padişah, bir g ü n kızı n ı evlen d i r­
m e k istemiş. Bu g üzel kızı isteyenler a rasında seçme yap ı l m ış
249
ve en sona, b i r başka ü l ke n i n b i rbirinden yakışıklı, üç kardeş
şe hzadesi ka l m ış. Padişah bu gençleri ka rşısı n a a l ı p, " H a ngi­
niz bana a ltı n b ü l b ü l ü getirirse, kızı m ı ona vereceği m " demiş.
Bunu d uyan üç ka rdeş hiç vakit yiti rmeden yola koyu l m uşlar.
Az g itmişler uz g itm işler dere tepe düz g itmişler, iki ova bir
d e n iz g eç m i ş l e r ve üç yola ayrı l a n b i r yo l ağzı n a g e l i p
durm uşlar.
S a ğ d a k i yo l a b üy ü k şe hzade, 0 rta d a k i yo l a o rta nca
şehzade, soldaki yo l a da küçük şehzade g itmiş. Yol boyu nca
b i rçok te h l i keler atlatan küç ü k oğ l a n , so n u nd a h a ra p b i r
ku l ü beye va rmış. B u rada yaş l ı b i r cad ı otu ruyormuş. Oğ l a n
ona altı n b ü l b ü l ü a ra d ığ ı n ı söyleyi nce, cadı yol u ta rif etm iş
a m a , i ç i n d e n de n a s ı l olsa bata k l ı ğ a sa p l a n ı p ö l ü r d iye
d üş ü n üyo rm u ş . A m a , küç ü k oğ l a n ı n atı b a ta k l ı ğ ı u ç a ra k
geçmiş v e g üzel b i r sa rayı n ö n ü nde gel i p d u rm uş. Saraydan
çok g üzel ve nari n b i r prensesin çıktığı n ı gören oğlan hemen
o n u n ya n ı n a yaklaşıp, altın b ü l b ü l ü n e rede b u l a bi leceğ i n i
sorm uş. B u n u d uyan kız telaşlanara k, altın b ü l b ü l ü koruya n ca­
navarla rd a n birisi olan ejderh a n ı n, her an gelebi leceğ i n i, o ra­
dan hemen uzaklaşmasını söylemiş. Ta m o sırada d a yer gök
sa l l a n ı p, ej d e rh a n ı n n a ra l a rı d uyu l m aya b a şl a m ış . O ğ l a n
h e m e n u ç a n atı n a b i n i p, a l t ı n kı lıcını d a eline a l a ra k, ejder­
hanın yed i başı n ı da b i rer birer koparı p b i r kuyuya atm ış ve
prensesi atı n ı n terkisine atı p oradan uzaklaşmış. Yolda birçok
engel a ştı kta n so n ra daha büyü k ve d a h a g üzel b i r sa raya
gelmiş. B u rada da çok güzel bir prenses varm ış. O da oğlana
altın b ü l b ü l ü koruyan canava rlardan birisi olan ve insan yiyen
devin biraz son ra o rada olacağını, eğer o n u öldürmek istiyor­
sa, kılıcı n ı ka lbine sokması gerektiğini söylemiş. Daha sözü n ü
ta ma m l a m a d a n d a y e r sa rsı ntısı v e g ö k g ü rü ltüsü a rasında,
ko rku nç b i r dev ç ı kagel miş. Atına atlaya n şehzade, kı l ıcı n ı
devin kalbine sa playarak, o n u da öldürm üş. Daha son ra, pren­
sesleri o sa rayda b ı ra karak yo l u n a devam etm iş. Artık, sıra
altın bülbülü koruyan son canavardaymış. B u can avar yedi yıl
250
uyu r, so n ra da yed i yıl uya n ı k ka l ı rm ış . Şe hzade, yed i yı l1 ı k
uykus u n d a n uya n m a k üzere o l a n c a n ava rı n, b a ş u c u n d a
d u ra n kafeste ki altın b ü l b ü l ü ka ptığı gibi, koşmaya başl a m ış.
Canavar uyandığı nda, şehzade çokta n ka rdeşleriyle ayrı l d ı ğ ı
y o l ayrı m ı n a u laşm ış. B u ra d a d u rup-d i n lenen k ü ç ü k o ğ l a n ,
g i d i p ağabeylerini de b u l m ayı, yol u n a ondan son ra devam et­
m eyi d ü şü n m üş ve gidere k, b i r zindanda tutsak olan büyük
a ğ a beyi ile bir n a l ba n t ı n ya n ı nd a ç ı ra kl ı k ya p a n o rta n c a
a ğ a beyi n i k u rta r m ı ş . Ü ç ü b i r l i kte m e m l e ketleri n i n yo l u n u
tutm uşlar. Yo lda çok susaya n kardeşler, kovası n ı n d i b i d e l i k
b i r kuyuya rastgelm işler. O rtanca v e b üyü k o ğ l a n kuyuya i n ip
s u içm işler. S ı ra küçük oğ l a n a g e l i nce o n u da kuyuya i n d i r­
m işler a m a yuka rı çekmeyip, kuyuda b ı rakm ışlar. Sonra a ltın
b ü l b ü l ü de alıp, oradan uza klaşmışlar. Aradan gün ler haftal a r,
ayl a r geç m iş . Kuyud a ö l m e k üzere o l a n k ü ç ü k şehzadeyi,
tesad üfen o radan geçmekte o l a n yaşlı bir cad ı k u rta rm ış.
Kuyud a n ç ı ka n şehzade, a tı n a atladığı gibi yol a koyu l m uş .
Öte yandan büyük şehzade de o rta nca kardeşi ni öldürüp, sa­
raya tek başına varm ış.
B üyü k oğlanın e l i nde altın b ü l b ü l ü göre n padişah, d iğer
oğlan ların öldüğ ü n ü öğ re n i nce, hemen düğün hazı rl ıkları n a
başl a n m ası n ı e m retmiş. Ama, b ü t ü n d ü ğ ü n hazırl ı kl a rı ta­
mamlandığı halde, altın b ü l b ü l bir türlü ötmüyormuş. B u n u n
neden i n i ka h i n lere sora n padişah, b ü l b ü l ü b u l a n ı n b üy ü k
oğlan o l m adığını, o n u asıl b u l a n saraya geld iği nde, b ü l b ü l ü n
d e öteceğ i n i ö-ğ re n m iş . B u n u d uyan p a d i şa h , d ü ğ ü n
h azı rl ı kl a rı n ı d u rd u rup, kızı n ı, b ü l b ü l ü n ötmes i n i sağ l ayan a
vereceğ i n i d uyu rm uş. Aradan yed i g ü n g e ç m i ş . B ü l b ü l h a l a
susku n m uş . Yed i nci g ü n ü n a kşa m ı na, küçü k şehzade sa raya
g i re r g i rm ez, b ü l b ü l de şa kımaya başl a m ış. Oğlan başı ndan
geçenleri birbir padişaha a n latm ış. Bunları d uyan padişah da
büyük ka rdeşi zi ndana attı rı p, kızı n ı küçük oğlana ve rm iş.
Kırk gün kırk gece düğün yap m ışlar.
Onlar erm iş m u rad ına biz ç ı ka l ı m kerevetine . . .
251
İLETİ DİZİ N İ
1 - 82. H e r ödülün bir bedeli vardır, emeksiz yemek olmaz, mutlu­
luğa giden yol uzun ve çeti ndir.
"Padişah üç şehzadeye, hanginiz bana altın bülbülü getirirseniz
kızımı ona vereceğim der. "
2- C l 56. İ nsana en büyük kötülük bazan en yakınlarından gelir.
3- 8 1 0 1 . Kıskançlık kardeşi kerdeşe düşüren çok kötü bir duygudur.
4-
5-
"Küçük kardeşlerini kıskanan ağabeyleri, onu kuyuda bırakarak
ölüme terkederler sonra, büyük ağabey ortanca kardeşini de
öldürüp, saraya tek başına varır. •
8206. Hiç bir günah-yalan gizli kalmaz.
"Bülbül ötmeyerek asıl sahibini bekler, onun gelişiyle de büyük
oğlanın yalanı ortaya çıkar. "
802. İ yiler iyilik bulur, kötüler kötülük.
"Padişah büyük oğlanı zindana attırır, küçük oğlana da kızını
verir ve görkemli bir düğün yapar. "
32- BiRA MUS
Elazığ-Maden- Topa/uşağı Köyü
Habibe Alp
53
Ev hammı
Babasmdan
�
Bir varm ış bir yokm uş, ewel zaman içinde, ka l b u r sa man
içinde, ya lan malan ka rıncaya vurd u m palan, a ltmışa ltı yer­
den çekti m kolan, deveyi ka rıncaya yüklerken, kurd u köpeğe
boğduru rken b u d a mı ya l a n . Uzak ü l kelerden b i ri r'ıde, bir
anne ile kızı ya l n ız başına yaşarlarmış. B i r gün b u kız a rka­
daşlarıyla b i rl i kte, kuzu larını otlatmaya g itm iş. Otlakta hep
b i rl i kte oyna rl a rken, o rta l ı ğ a pis bir koku yayı l m ış . Hepsi
kardeşleri n i n üstü ne ye m i n ederek, bunu ken d i l e ri n i n yap­
madığ ı n ı söylem işler. Kız da "Siyah kuzu m u n üstü ne yem i n
ederim ki b e n yapmad ı m " demiş. Bu yem i n i d uya n çocuklar,
252
hiç ka rdeşi o l m ad ı ğ ı için o n u n l a a l ay etm işler ve bu işi o n u n
ya ptığ ı n ı söylem işler.
Kız eve döndüğünde çok üzg ü n m üş. An nesi bunun nede­
n i n i ö ğ reni nce ona, " Üzü l m e se n i n aslında yedi ta n e e rkek
ka rd e ş i n va r a m a yı l l a r ö n c e ava g i tti l e r ve b i r d a h a
d ö n mediler" demiş. B u n l a rı d uya n kız, ben de onları n yan ı n a
g itmek istiyoru m deyi nce, a n nesi ona külden bir eşek ya p m ı ş
v e kıza " Eşeğe bin v e o n a , b e n i B ı ra M us'un kapısına götü r de
fa kat, yolda eşeği hiç d u rdu rma " d e m iş. B u n la rı dinleyen kız,
külden eşeğ ine binerek yol a ç ı k m ı ş . Az g itmiş uz g itm iş der­
ken, yolda bir boncuk görm üş ve o n u almak için eşeği d u rd u ­
r u n c a , kü lden eşek d a ğ ı l ıverm iş. Annesi eve geri d ö n e n kıza,
k ü l d e n bir eşe k daha ya p m ış. Kız yi ne az gitm iş, uz gitm iş,
dere tepe d üz g itmiş, gide gide yıkık bir bağ evi n i n ö n ü n e
v a r m ı ş . İ çe ri g i ri p ba k m ış k i , h e r ta raf pisl i k içinde. H e m e n
o rtalığı tem izleyi p bir de g üzel çorba pişirerek sofraya koymuş
ve eyva n d a k i ağaca "Ağ a ç a ğ a ç, ya rı l d a içine g i reyi m "
d e m i ş . Ağaç a ç ı l m ış, kız d a içine g i ri p sakla n m ış. Ara d a n az
za m a n , çok za m a n geçm iş, kız b i r de bakmış ki, içeriye yed i
kişi g i rmiş. üÇ g ü n b u böyle s ü rü p gitmiş. Üçüncü g ü n, e n
küçük ka rdeş B ı ra M u s, diğer ka rdeşlerine, " Siz yatı n, ben iki
g özle yata r, i ki gözle d e bekleri m , baka l ı m b u işleri k i m
ya p ıyor" d e m i ş . K ı z o n l a r ı n uyud u ğ u n u sa narak a ğaçta n
çı km ış, işleri ya pm ış, ta m ağaca g i receği sırada, B ı ra M us kızı
ö rü klerinden tutup, " İ n m is i n c i n m isin, sen kimsi n " d iye
s o r m u ş . K ü ç ü k kız da o l a n l a rı a n l atıp, o n l a r ı n ka rdeşleri
o l d u ğ u n u söy l e m i ş . Buna ç o k sevi n e n B ı ra M u s, öyleyse
ya n ı m ızda ka l demiş ve b ütü n kardeşlerini uyan d ı rı p, o l a n l a rı
a n l atm ış,
O n d a n so n raki g ü n lerde, kız ka rdeşlerine arkadaş o l s u n
d iye b i r ked i geti rm işler, kıza d a " Sakın ked iden ayrı bir şey
yem e " diye, sıkı sıkı tem b i h le m işler. Bir g ü n kız, ked iden ayrı
bir üzüm ta nesi yemiş. S o n ra da kediye, git bak baka l ı m ocak­
ta ateş var m ı demiş. Kendisi n e ü z ü m vermed iği i ç i n kıza
253
kızan ked i g i d i p, oca kta ki ateşi söndürmüş. Ateşi n söndüğünü
g ö ren kız, del iye d ö n m üş ve ateş bulmak için, çok uzaklarda
görd ü ğ ü d u m a n a doğru yürümeye başla m ış. Az gitmiş uz
g itm iş, gide gide b i r dağa varmış. O radaki ateş i n etrafında
yed i kız otu ruyo r m u ş . O n l a rdan b i raz ateş isteyince kızla r
ona, " B.u radan h e m e n uza klaş, bizim a n a m ız yed i başlı b i r
devd i r, ş i m d i g e l i rse seni de bizi d e yer, h e m ateşi m iz de
sayı l ı d ı r sana vere m eyiz" dem işler. Kız ısra r ed i nce de bir
ko run üstü nden, m a kasla b i razc ı k keserek verm işler. Ateşi
alan kız çok sevi n m iş ama, b u arada şalva rı n ı n cebindeki yün
yumağ ı n ı n d üştüğü n ü hiç farketmemiş. Acele eve gelip, ocağı
yakara k yemek ya p m ış.
Bir zaman son ra, kızları n ı n ya nına dönen dev a nası olan­
l a rı a n layıp, kızd a n d üşen yumağı sa ra sara, onun ka pıs ı n ı n
ö n ü n e va rmış v e bağırıp çağ ı ra rak, o n d a n ka pıyı açmasını is­
temiş. Çok korka n kız açmayınca, " Eğer ka p ı n ı açm ıyorsa n,
anahta r deliğinden parmağ ı n ı uzat da ka n ı n ı emip gideyi m "
demiş. K ı z da başı ndan g itsi n d iye, pa rmağ ı n ı uzatm ış. Bun­
d a n so n ra h e r gün gelen dev, kız ı n p a r m ağ ı n ı e m m eyi
sürdürm üş.
G ü nden güne zayıflaya n kıza, kardeşi Bıra M us bunun ne­
deninin sorm uş. Kız da olanları an latm ış. Bunun üzerine oğlan
" Be n yarı n s a kl a n ı p bekleyeceğ i m . Dev g e l d i ğ i n d e y i n e
parmağ ı n ı uzat emsin" demiş. Ertesi g ü n g e l e n dev, her za­
m a n ki g i b i kızın parma ğ ı n ı e m m eye başlayı nca, arkasından
ya klaşan B ı ra M us, bir vuruşta o n u n yeç H başı n ı b i rden ko­
parm ış. Kız da gidip, devin yed i g üzel kızı n ı ağa beylerine ge­
ti rmiş.
B ı ra Mus ka rdeşi ne, sakın bu yed i kıza g üven m e d iye
te m b i h ederm i ş . Ara d a n az za m a n geç m iş, ço k za m a n
geçm iş, küçü k kız b üyüyü p g e l i n l i k çağ ı n a gel m iş. B i r g ü n
yedi gelin leriyle birlikte, dereye yıka n m aya gitm işler. O rada
çok susaya n kız, küçük gel i n lerine, şuradan testiyi ver de bir
su içeyi m demiş. Küçük gelin de hemen, testinin içine küçük
254
b i r yı l a n yavrusu atara k verm iş. B i l m eden y ı l a n yavru s u n u
yuta n kızın karnı, b i r za m a n so n ra şişmeye başla m ış, ç ü n kü
karn ındaki yılan h ızla büyüyormuş. B u n u göre n gel inler koca­
l a rı na, " S izin kız kardeş i n iz h a m i l e " demişler. B u n u d uya n
B ı ra M us kıza, "Ya rı n gidip a n n e m izi ziya ret edel i m " demiş.
Kız a s l ı n da, kardeşi n i n kendisi n i götürüp, bir dağ ı n ba·ş ına
bıra kacağını a n lamış ama gene de o l u r demiş.
Ertesi sabah yola çıkm ışlar. Az g itmişler uz g itm işler, gide
gide b üyük bir dağa va rm ışlar. Gece olu nca, oğlan kıza b u ra­
da yata l ı m d e m iş . K a rdeşi ne g üve n m eyen kız, uyu m a d a n
önce, o n u n a bası n ı n kol u n u, başı n ı n a ltı na koyup öyle yatm ış.
Biraz son ra, kızı n uyud uğunu gören B ı ra M us, yavaşça kol u n u
çeke rek oradan uzaklaşmış. S a b a h uya n a n k ı z terked i ld i ğ i n i
an layı nca kardeşi ne, " Ey B ı ra M u s, B ı ra M us, . . Sen git, evi n i n
ö n ünde ayağ ına b i r yı lan kemiği bats ı n, kimsenin eli ona ilaç
ol masın, ya l n ız benim ki olsun" d iye beddua etmiş ve dağdan
aşağ ıya i n m eye başl a m ış.
Gide gide, tarla s ı n d a öküzleriyle çift s ü re n b i r çiftçiye
rastl a m ı ş. Yıla n l a rı n d i l i n de n a n laya n bu adam, kızı ya n ı n a
otu rta ra k, o n a e k m e k verm i ş . Ta m b u s ı ra d a , ta rl a n ı n
ya n ı n d a ki ça l ı l ı kl a rda b u l u n a n b i r y ı l a n l a, kızı n ka r n ı ndaki
y ı l a n ko nuşmaya başl a m ışlar. Ç a l ı l ı klardaki yılan, " H ey kızı n
karn ı n d a ki yılan, şimdi sen i n l e ben i m d i l i m den a n l ayan biri
olsayıd ı da, o kıza yed i yı l l ı k si rke içiri p seni pa rça pa rça et­
seydi " demiş. B u n u d uya n, kızın karnı ndaki yı lan da ona, " Hey
ça l ı l ı kl a rd a ki yı lan, ş i m d i sen i n l e benim dilimden a n layan biri
olsayd ı d a o ça l ı l ı kl a rla b i rl i kte sen i de yakıp, orada b u l u nan,
yedi kulplu a ltı n d o l u kazan ı b u l u p çıkarsayd ı " d iye ceva p
verm iş .
B u n l a rı d uya n çiftçi, hemen kıza yed i yı l l ı k si rke içirip,
ka rn ı n d a ki yı l a n ı öld ü rm üş. S o n ra da çal ı l ı kları ya kı p, yed i
k u l p l u a ltın kaza n ı ç ı ka rm ış ve b u g üzel kızla da evlen miş.
M utl u b i r hayat sürmeye başla m ışla r, a m a kız d a i m a sol u k
yüzl ü v e üzg ü n m ü ş .
255
B i r g ü n köye, d e rdine derman a raya n hasta b i r a d a m
gel miş. B ü t ü n evlere gitti kten sonra kızı n evi n e de gelmiş ve
" Kardeş kardeş, y ı l l a r önce ayağ ıma bir yı l a n kemiği batm ıştı.
Gitmed iğim yer ka l m a d ı a m a hiç ki mse çıka ra m adı, hele bir
de sen dene belki çıkarırsın" demiş. Kız iğ neyle b i raz iteleyi n­
ce, kem i k hemen çıkm ış. Bu arada kız bu ada m ı n, kardeşi Bıra
Mus o l d u ğ u n u a n la m ış ve evi nde kon u k etm iş. Gece o l u nca
da ağlaya n çocuğuna şu n i n n iyi söylemiş:
" Uyu yavrum uyu,
Bugün Bıra M u s gelmiş.
Uyu oğlum uyu
B ı ra M us, kızka rdeşine m isafi r o l m uş . "
B u n i n n iyi d uyan B ı ra M us, olanlara b i r a n l a m verememiş.
S a b a h o l u nca ka d ı n a, n i ç i n böy l e b i r n i n n i söy l e d i ğ i n i
sorm u ş . B u n u n üzeri n e kad ı n, ken d isi n i ta n ıta ra k başı nd a n
geçe n leri a n latm ı ş v e i ki ka rdeş birbirleri n e • s a rı l m ışlar. Eve
geri dönen B ı ra M us, devin yedi kızı nı da kovm uş, so n ra da
bütü n ka rdeşler bira rada, mutl u bir hayat sürmüşler.
İLETİ DİZİ N İ
1- C9. Kardeşler birarada yaşarlarsa daha mutlu olurlar.
"Kız, erkek kardeşlerini bulup, onlarla birlikte yaşamak ister. "
2- C 1 5 3 . Büyük sözü dinlememek sorun yaratır.
"Kız annesinin sözünü dinlemediği için, eşeği yere yığılıp
kalır. "
3- Cl 59. İ ş bölümünü cinsiyetler belirler.
"Kız ev işlerini yapar, ağabeyleri ise ava gider. "
4- C 1 65 . En küçük düşman bile önemsenmelidir, çünkü zarar vere­
5-
6-
bilir .
"Kıza kızan kedi, ocaktaki ateşi söndürür. "
06. Su ve ateş gibi insanların yaşamsal gereksinimlerinin başını
devler ·tutmuştur. Bunlara ulaşmak için, insanlar ötedenberi acı
çekerler.
"Dev, ateşinden bir parça alan kızın kanını emer. "
8300. Yakınlarla paylaşılan sorun daha kolay çözülür.
"Kız, devin yaptıklarını kardeşine söyler ve o da devi öldürür. "
256
7-
8-
91 01 11 21 3-
C l 56. İ nsana en büyük kötü l ü k bazan en ya kı n ı nda olanlardan
gelir.
"G elinler görümce/erine, içinde bir yılan yavrusu bulunan su
içirir/er. "
C 1 57. Bir şeyi n asl ı n ı aramadan karar vermemeli.
"Oğlanlar kardeşlerinin hamile olduğuna inanırlar. "
850. En dar zamanlarda bile insan umutsuzluğa kapılmamalı, or­
taya bir kurtarıcı çıkabilir.
"Kızı yılandan kurtaran çiftçi, onunla evlenir. "
E2. Yılan yutanlar, çeşitli yöntemlerle bundan kurtulabilir.
"Çiftçi kıza, yedi yıllık sirke içirip, karnındaki yılanı öldürür. "
8202. İ yiler iyilik bulur, kötüler kötül ük.
"Kıza iyilik yapan çiftçi, yedi kulplu bir altın kazan bulur. "
82. Mutl u luğa giden yol uzun ve çetindir.
8202. İ yiler iyilik bulur, kötüler kötülük.
" İ ftiraya uğrayıp pek çok acı çeken kız sonunda kardeşlerine
kavuşarak mutlu sona ulaşırken, Bıra Mus devin kötü kalpli yedi
kızını evden kovar. "
257
i l - G ERÇEKÇİ MASALLAR
a-
PADİ ŞAH, SULTAN, ŞEHZADE, PRENSES, VEZİ R
•
MASALLAR!
33- TÜYLÜ
,
Diyarbak1r
Esma Ocak
61
Yazar
Annesinden
\..
Bir varm ış, bir yokm uş . . .
Al lah'tan başka kimse yokm uş . . .
Evvel za m a n içinde, ka l b u r sa m a n içi nde, g ü n le rden bir
g ü n , H i n t p a d i şa h ı n ı n g ü z e l kızı, rüya s ı n d a Ye m e n
padişa h ı n ı n oğ l u n u görü p, o n a aşık o l m uş. B u aşk derdiyle de
g ü nden g ü n e s a ra rı p so l m aya b a ş l a m ış . D e rd i n i kimseye
açamadığı için de bir derman b u la m ıyormuş.
Kızı n ı n, g ü nden g ü ne, eriyi p-çü rüdüğ ü n ü g ö re n H i nt
padişa h ı , ü l ke n i n h e r yeri nden heki m le r g eti rtere k, kızı n ı
iyi l eşti rm e leri n i iste m iş. Gelen d o kto rl a r, k ı z ı n vücud u n u n
hasta o l m a d ı ğ ı n ı , o n u n ası l derd i n i n yüre k yarası olduğunu,
pad işa ha söyle m işler. Bunun üzeri ne padişah, kızı n ı n oda hiz­
metç i l e ri n i çağ ı ra ra k, o n l a ra kızı n ı n derd i n i n ne o l d uğ u n u
soru p a n l a m a l a rı n ı buyurm uş. Günlerce u ğ raşıp, ya lvaran hiz­
metçilerden kend isine en yakın bulduğu b i risine, son u nda kız
derd i n i söylem iş. Hemen padişa h ı n ya n ı n a koşan hizmetçi de
bu d u ru m u ona bildirmiş.
B u n u duya n padişah, "Şu kızı m ı n üzü l d ü ğ ü şeye de bak,
ondan kolay n e var. Ben şimdi hemen, Yem e n padişahına bir
mektu p yazıp, d u ru m u anlatı rım ve o ğ l uyla kızı m ı n evlen me258
sini isteri m " demiş. Demiş ama, işler hiç de öyle u m d u ğ u g i b i
g itmemiş. M e ktubu a l a n Yemen padişah ı, oğ l u n u çağ ı rı p, d u ­
ru m u o n a a n l atm ış. B u n a ç o k sinirlenen oğlan, " B u nasıl ters
b i r işti r, kızla rın oğla n l a rı isted iği nerde görü l m üş, ben evle­
n eceğ i m kızı ke n d i m seçeri m , b u yüzsüz kızı da iste m e m "
d iyerek, kesi p atm ış. Padişah ba bası da mektuba, o l um suz b i r
ceva p yazmış.
M e kt u b u n ceva b ı n ı n o l u m s u z o l d u ğ u n u g ö re n k ı z
üzü ntüden çok daha h ızla eriy i p-çürümeye başlam ış. Padişa h
ba bası, b u d u ru m k a rşısı n d a ç a resiz ka l m ı ş. B i r g ü n kız,
babasına dadısını göndere rek, " Babam ba na kırk g üzel cariye
ve gereken m a lzemeleri versin, ben uzun bir seya hate çıkmak
istiyorum, bel ki o za m a n iyi l e ş i ri m " d e m i ş . Ç a resiz ka l a n
padişah d a kızı n ı n b u d i leğ i n i ka b u l etm iş v e h e m e n yol
hazırlı kları başla mış. Kız b u a rada kendisine, ya l n ı z gözleri n i
açı kta bıra ka n v e bütün vücud u n u sıkıca ö rten, uzun tüylü bir
el bise yaptı rmış. B ü t ü n hazı rl ı k l a rı ta m a m l a d ı kta n so n ra da
b a bası n ı n e l i n i öpm üş, k ı rk g üzel ca riyes i n i ya n ı n a a l a ra k,
atı na atl a m ı ş ve dönüş za m a n ı bel l i olmayan, uzun b i r yolcu­
luğa çıkmış.
Az. gitmişler, uz g itm işler, dere tepe d üz g itmişler, g ü n ler,
ayla r, son ra o ğ l a n ı n ü l kesi ne ya n i Yemen'e va rmışlar. Şehrin
ya n ı n a çad ırları n ı kurup, kon a k l a m ışlar.
Ertesi sabah kız, tüyl ü e l b isesini giyip, oğl a n ı n sa rayı n ı n
ö n ü nde dol aşmaya başla m ı ş . O n d a n so n ra da h e r g ü n, b u
dolaşma l a rı n ı sürd ü rm üş. İ nsa n g i b i ko nuşan b u g a r i p tüy l ü
yaratı k, sa ray bekçi leri n i n d i kkati n i çekm iş. Gidip, pad işa h ı n
ka rısı n a, "Sarayın ö n ü nde h e r g ün, insan g i b i ko n uşan, tüyl ü
a c a i p b i r ya ratı k d o l a ş m aya başlad ı " d e m işler. Padişa h ı n
ka rısı d a m e ra k edip, o n u içe riye a l d ı rmış. S a raya g i ren kız,
tü rlü şakla ba n l ı klar ya pa rak, kend isi n i sevd i rmeyi başa rmış ve
o n a "TÜYLÜ" adını takara k, sa rayda alakoym uşlar. Böylece sa­
rayda ka l m ayı başa ra n kız, her g ü n sevd iği padişa h ı n oğ l u n u
d a g ö rüyor ve g ü n d e n g ü n e iyi l eş i p, e s k i sa ğ l ı ğ ı n a ,
259
g üze l l iğ i n e kavuşuyorm uş. Tüyl ü g ü n d üzleri sarayda kal ıyo r,
akşa m o l u nca d a o rtadan kaybo l u p, herkesten h a bersiz ca­
riyeleri n i n ya n ı n a d ö n üyormuş. Geceleri nereye gitti ğ i n i so­
ranlara da, doğ ru d ü rüst bir cevap verm iyor ve böylece asıl
ki mliğini ustaca gizl iyorm uş.
Tüylü, g ü n l e rd e n bir g ü n, padişa h ı n karıs ı n ı n, h a m a m
d a m a n edeceği n i ( h a m a m ka patacağ ı n ı) d uy m u ş . S a rayda
herkes bu ham a m sefası n ı n hazı rlığı içindeyken, o hemen or­
tadan kaybol u p g i d e rek, k ı rk ca riyesine, e rtesi g ü n i ç i n e n
güzel g iysileri n i v e e n g üzel e n gösterişli h a m a m takı m la rı n ı
hazırlamaları n ı söyle m iş. Son ra yine, tüyl üsü n ü g iyi p sa raya
g itmiş. Sa rayd a d a h a m a m h azırl ı k l a rı bitmek üzereym iş.
Tüyl üye, "Sen d e bizi m l e beraber hamama gel" dem işler. O
da " Be n gel meyeyi m, yı ka n ı rsam tüylerim d ö kü l ü r, siz gidin,
ben sarayda ka l ı r, sizi n dönüşünüzü bekleri m " dem iş. Herkes
gidince o da koşu p cariyeleri n i n yanına g itmiş. Bütün ca riye­
ler, beyaz e l biseler g iyi n m iş, süslenm iş, h a m a m ta kı m larını
da hazı rlam ış olara k, onu bekl iyorlarmış. Kız d a çok g üzel bir
pem be el bise g iymiş. Ca riyeleri onun saçı n ı n her tel i n i, a ltın,
güm üş, yakutlarla süslem işler. Kız çok göz a l ıcı, can ya kıcı bir
g üzel o l m uş. Bütün hazırl ı kl a r bitince, kırk ca riyesi ni ya n ı n a
a l a n kız, doğruca s u lta n ı n d a m a n ettiğ i (ka pattı ğ ı) h a m a m a
gitmiş. Hamam ı n ka pısında bulunanlara, yıka n m aya geldikle­
rin i söylemiş. Görevliler de o g ü n h a m a m ı n , padişa h ı n karısı
ta rafı n d a n d a m a n e d i l d i ğ i n i , y a b a n c ı l a r ı n i ç e riye
a l ı n m ayacağ ı n ı söyl em işler. Bunun üzeri n e, kız ke n d i s i n i n
ç o k soylu zen g i n b i r beyi n kızı o l d u ğ u n u c a riye leriyle b i r
seya hate çıktığ ı n ı, y o l yorg u n l u ğ u nedeniyle de b u h a m a mda
yıka n m a k isted ikleri n i söylemiş. Cariyeler, bu d u ru m u su lta na
iletmişler, su ltan da onları içeriye ka b u l etm iş.
Kız, bütün görke m iyle içeriye girince, h a m a mdaki herkes
büyük b i r şaşkı n l ı k ve hayra n l ı k içinde d o n a ka l m ış l a r. Kız
yıka n m aya başl a m ı ş . Ca riyeleri, üstle ri ço k değerli taşlarl a
işlen miş altın tas l a rla, o n a su döküyor, ayağ ına zü m rüt taşlı
260
g ü m üş n a l ı n l a r g iydi riyo rl a r m ı ş . O n l a rı g ö re n p a d i şa h ı n
ka rısı, b u güze l l i k v e zen g i n l i k karşısında şaşı ra ra k, kızı o n beş
g ü n so n ra, yen iden d üzen leyece ğ i h a m a m törenine d avet
etm iş. Kız da " Bakalım, bu yakı n l a rda olursak gel i ri m " diyerek,
yine geldiği g i bi, tü m haşmetiyle çıkıp gitmiş. Kız çad ı rına
va rı r varmaz, hemen üstü n ü d e ğ i ş i p, tüyl üsünü g iym iş ve
koş u p sultan, hamamdan dön m eden saraya girmiş. Büyük bir
h eyeca n la, o l acakları gözlem eye başl a m ı ş . Pad işa h ı n karısı
döner dönmez, oğl u n u yan ı n a çağ ı rı p, o gün hamamda çok
g üzel, çok zeng in bir kız görd ü ğ ü n ü, onu kendisine almak is­
tediğini fa kat, doğru-d ürüst ki m olduğunu ve nereye gittiğini
öğrenemediğ i n i söylem iş. O rtad a dolaşır g i b i yaparak, bun­
l a rı d i n l eyen tüyl ü, m üthiş keyifle n m iş. O n beş g ü n so n raki
h a m a m daveti ne, daha büyük bir görkemle hazırlan ı p gitmiş
ve p a d i şa h ı n ka rı s ı n ı n , kendi�i n e o l a n h ayra n l ı ğ ı n ı bir kat
d a h a a rttı rmış. Yıka n d ı kta n son ra da yine geldiği gibi esra­
ren g iz bir şekilde, çıkıp gitmiş ve yi ne üstün ü değişip, saraya
koşa ra k o l a c a k l a r ı g ö z l e m eye b a ş l a m ış . O ğ l u n u ya n ı n a
çağı ra n kra l içe, yine kızın güzel l i ğ i n i, zeng i n l iğini a n l ata an­
lata bitire m e m iş ve oğ l u n u n m utla ka b u kızla evlen m esini
söyl e m iş . Çok mera k l a n a n oğlan, a n nesi n e, b u kızı nası l
görebileceğ i n i sorm uş.
An nesi de d üşünü p-taşınarak bir yol b u l m uş. On beş g ü n
son raki h a m a m daveti i ç i n , oğl u n a b i r kad ı n elbisesi g iyd i ri p
o n u h a ma m ı n, kahve pişiren kad ı n l a r böl ü m ü ne oturtacağını,
böylece o n u n da kızı görebi leceğ i n i söylemiş. Bunu d uya n
tüyl ü, b u defa hamama giderken, bütün gayretin i gösterip,
her zamankinden çok daha g üzel ve görkemli olm uş. Hamama
g i ri p, kad ı n k ı l ı ğ ı n d a k i o ğ l a n ı n b u l u n d u ğ u kahveci l e r
bö l ü m ü n ü n ö n ü n d e n geçerke n , b i razc ı k yavaşl a m ı ş . B u
g üzel l iğ e i l k bakışta a ş ı k o l a n o ğ l a n , b i r ah çekerek, düşüp
bay ı l m ı ş . Kız, h i ç fa rkı n d a d eğ i l m iş g i bi, geçi p gitm i ş .
Yıkandıktan son ra, serin leme yeri ne otu rup meyve yen ili rken,
kız m eyve b ıçağıyla parmağ ı n ı kesm iş. Padişa hın ka rısı da
I
261
hemen, i n c i l i m e n d i l iyle, kızı n ka n aya n p a rm a ğ ı n ı sa r m ı ş .
H a m a m d a n son ra kız, padişa h ı n karısı n a çok teşekkü r ed i p,
ben a rtık memleketi m olan H i nt'e dön üyorum d iyerek, veda­
laşıp ayrı l m ış. Çad ı rı n a gider-gitmez de yine tüyl üsü n ü giye­
rek sa raya koş m u ş . H a m a m d a n d ö n e n padişa h ı n ka rısı ve
oğl u, a ra l a r ı n d a ko n uş m aya başla m ış l a r. O ğ l a n a n n esine,
kızı n nereye gitti ğ i n i sorm u ş . Annesi d e h a m a m d a o l a n l a rı
a n latıp, kızın kes i l e n parm a ğ ı n a kend isi n i n i n c i l i m e n d i l i n i
sard ı ğ ı n ı, sonra d a o n u n teşekkür ederek, H i n t ü l kesine git­
mek üzere, ora d a n ayrı l d ı ğ ı n ı söyle m i ş . B u n u d uya n oğlan,
"Tez yol hazı rl ığı ya pılsın. Ben o kıza b i r görüşte aşık oldum
a rt ı k, o n s u z ya p a m a m, a rd ı n d a n g i d i p, onu b u l a cağ ı m "
demiş. Oğ l u n u d u rd u rm a n ı n m ü m k ü n o l m a d ı ğ ı n ı gören,
p a d i şa h ı n ka r ı s ı h e m e n e m i r ve r i p, yo l h az ı rl ı k l a r ı n ı
başlatm ı ş . S a ray m utfa ğ ı na, hazı rl ı k l a rı d e n etl e m e k üzere
giden oğlan, o rta l ı kta gezi nen tüy l üy ü görünce, " S e n i n ne
işin var b u ra d a aya k a l t ı n d a d o l aş m a " d iye aza rlaya rak,
kovmuş. Tüylü de s ultana gidip, "Ahçıl a r bana da biraz hamur
vers i n ler, ben de şehzadeye yol l u k çöre k ya p m a k istiyo ru m "
demiş. B u n u d uyan oğlan iyice sinirle n i p, b u defa o n u daha
çok azarl a m ış ve yine orada n kovmuş. An nesi de, " G ü nahtı r
oğl u m, b a k o da sana h izmet etmek istiyor. B ı ra k ya psın, ka l­
bini k ı r m a " d e m i ş . Oğlan " Boşuna ya p ma s ı n , ben b u pis
tüyl ü n ü n yaptığ ı çöreğ i yeme m " dem iş. Annesi, " Bı ra k oğl u m
ya psın, torba na koya rız, sen yemezsen yeme, yolda ata rsın
a m a şimdi, zava l l ı n ı n ka lbini kı rm a " d iye öğ üt veri nce oğ l a n
da " İyi ne yaparsanız ya p ı n " deyip m utfağ ı terketmiş.
B ü t ü n h a z ı r l ı k l a r ı ta m a m layı n c a o ğ l a n , a n n es i n i n
babası n ı n e l i n i ö p ü p, adam ları n ı ya n ı n a a l a ra k, H int ü l kesine
doğru yola çıkmış. Tüylü de, oğl a n g itti kten so n ra sa rayda
ka l ı p, olacakları beklemeye başlamış.
Ara d a n g ü n le r g ü n l er geçmiş. O ğ l a n d u rm a d a n yo l
a l ıyo rm u ş . B i r g ü n yiyeceğ i bitm i ş . To rba s ı n a b a k ı nca,
yal n ızca tüylü n ü n yaptığı çöreklerin ka l d ı ğ ı nı, bundan başka
262
d a h i ç b i r şey i n ka l m a d ı ğ ı n ı görm ü ş . Ö n ce bu çöre k l e ri,
ka l d ı r ı p atmak iste m i ş so n ra da a ç l ı k duyg usu ağır bastı ğ ı
içi n, istemeye istemeye de olsa, yemeye karar verm iş. Çöreği
i kiye bölü nce bir de ne görsün, çöreği n içi nden, a n nesi n i n ,
kız ı n kesilen p a rm a ğ ı n a bağ l a d ı ğ ı, i n c i l i m e n d i l i ç ı km a m ış
m ı . Şaşkı n l ı ktan d o n a ka l m ış. Sonra, d u rum u bir a n d a kav­
rayan oğlan, h ızla geri dönmüş ve saraya varıp olanları a n ne­
sine a n latm ış. Kad ı n da hemen, o rta l a rd a d o l aşan tüyl üyü
ya n ı n a g eti rtm iş. Tüylü, b i r a n d a üstündeki tüylü e l biseyi
ç ı ka r ı n ca, içinden d ü nya g üze l i b i r kız ç ı k m ı ş . Padişa h ı n
karısı v e oğ l u, tüyl ü n ü n o hamamda gördü kleri kız old u ğ u n u
bir kere daha g ö r ü p a n l a m ışlar. K ı z da o zaman, asıl kim l iğ i n i
ta n ıtm ış v e geçm işteki, babas ı n ı n mektubunun n a s ı l olu msuz
karşı l a n d ı ğ ı n ı hatırlatm ış. B u n u n üzerine oğ l a n, kızın ayak­
l a r ı n a ka panara k, o n d a n kendisi n i bağışlamasını d i lem iş ve
hemen evlenmeleri n i iste m iş. Kız, "Olmaz, beni daha önce is­
tem eyen, aşağ ı l ayan birisiyle evle�mem" demiş. Oğlan hasta­
l a n ı p yataklara düşm üş, B u n a daya n a m ayan kız da sonunda
onunla evl e n m eyi ka b u l etm iş. K ı rk g ü n kı rk gece d ü ğ ü n
ya p ı l m ış . . . .
Yem işler içmişler, m u ratların a geç mişler.
İLETİ DİZİN İ
1 - ' Cl l . Kızlar erkeklere evlenme teklifinde bulunmamalı, bu öneri
erkekten gelmelidir.
" Yemen padişahının oğlu, Hint padişahının kızının kendisiyle
evlenme önerisini öğrenince; bu nasıl ters bir iştir, kızların
oğlanları istediği nerede görülmüş, ben evleneceğim kızı ken­
dim seçerim, bu yüzsüz kızı da istemem der. •
2- B 1 . Sabırlı ve kararlı insa n lar amaçlarına u laşabilirler.
"Hin t padişahının kızı ,büyük bir kararlılıkla, kendisini
aşağılayan oğlanın ardına düşer. •
3- D l . Zengi nliğin, paranın açamayacağ ı kapı yoktur.
"Kızın zenginliği, sultanın onu hamama kabul etmesini sağlar
ve sultan bu gösterişten, görkemden çok etkilenir. •
4- C 1 50. Dı ş' görün üşe aldanmamalıdır.
"Padişahın oğlu, aslında bir prenses olan Tüylü'yü tanımadığı
için çok horlar. •
263
C 1 54. "Al t ı n k a p ı ağaç kap ıya m u h taçtı r . " H e r varl ı ğ ı n
yardımına gereksinim vardır, h i ç bir öneri küçümsenmemelidir.
"Aç kalan oğlan, beğenmediği Tüylü 'nün çöreklerine muhtaç
olur. •
8 1 50. Ö zeleştiri ve pişmanlık insanı eğitir ve iyiye götürür.
"Oğlan yaptığı yanlış davranışlardan pişmanlık duyarak, kızın
ayaklarına kapanıp af diler. •
8350. Bağışlamak yüce bir duygudur.
"Kız oğlanı bağışlar ve onunla evlenmeyi kabul eder. •
82. Mutluluğa giden yol uzun ve çetindir.
"Kız pek çok güçlüğü yendikten ve pek çok eziyete sabırla kat­
landıktan sonra, sevdiği oğlana kavuşup, mutlu sona ulaşır. •
5-
�
78-
34- KEŞİŞ
r
...
Diyarbaktr
İsmet Özbay
57
Ev hanımı
Büyüklerinden
Bir va rm ış bir yokm uş. Allah'tan gayrı kimse yokmuş. Bir
padişahla bir oğ l u varmış. G ü nlerden b i r g ün, oğ l u n a kızan
padişah, b i r ta b u r askeriyle b i rl i kte o n u , K ı r k l a r Dağ ı ' na
sürg ü n etmiş. Dağa gelip, çadı rları n ı kura n askerler, g ü n boyu
kuş avlayıp, a kşa m l a rı da o n l a rı pişiri p yiyerek, g ü n leri n i
geçirmeye başlam ışlar.
B u dağ ı n a rkası nda bir köy varm ış. B u köyü n çok güzel
olan kızla rı, her g ü n köyün d ışındaki koru l u kta n çal ı-çırpı top­
larl a rm ış. Bu kızla rdan birisi öylesine g üzel ve akı l l ıym ış ki,
aya sen doğ m a ben doğayım dermiş. Bu kız, yine bir gün koru­
da ça l ı -ç ı rp ı topla rken, padişa h ı n oğl u n u n çad ı rı n ı görmüş.
İçeri g i r i p bakm ı ş ki, her ye r darmadağın ı k m ı ş . H e m e n
orta l ı ğ ı s i l i p-sü p ü ren kız, kenardaki sepette dura n avlan m ış
kuşları da tem izleyip kızartmış ve iki tanesin i de yiyip gitmiş.
Akşam çad ı rı na dönen pad işa h ı n oğlu, o rta l ı ğ ı tem izlen m iş,
264
kuşları da pişiri l m iş görünce, çok şaşı rmış ama, d iğer askerle­
re hiçbir şey söylemem iş, Bu d u ru m , g ü n lerce böyle deva m
etmiş. B u işin sırrı n ı çözmek isteyen padişa h ı n oğlu, bir g ü n
h a sta o l d u ğ u n u söyleye re k ava g itm e m i ş v e çad ı r ı n b i r
köşesine saklanıp, beklemeye başlamış. Biraz son ra gelen kız,
yine her tarafı tem izleyip, kuşları da pişirdi kten son ra, g it­
m eye kalkınca, saklandığı yerden Çıka n oğ lan o n u kol u n d a n
ya ka l a m ı ş v e g üze l l iğ i karş ı s ı n d a hemen ona aşık o l a ra k,
"Am a n kız, sen ben imsin ben sen i n " demiş. O g ü nden son ra
da oğla n ı n çad ı rında, gizlice b i rl i kte yaşamaya başla m ışlar.
Kız çadı rdan hiç çıkm ıyor ve kimseye görü n müyorm uş.
Oğla n ı n, sürg ü n süresi olan kırk gün dolunca, pad işa hta n
h a ber gel m iş ve o da uyuyan kızı n yastı ğ ı n ı n altına, b i r kese
a ltı n b ı ra ka rak, askerleriyle beraber babası n ı n sarayına doğ ru
yola çıkmış. Biraz son ra uya n a n kız bir de bakmış ki, çadı rlar
to p l a n ı p g itm i ş . O d a yastı ğ ı n ı n a l t ı n d a ki a l tı n l a rı a l ı p,
hemen yola çıkara k arkalarından gitmeye başlamış. Yolda b i r
atl ıya rastlaya n kız, ona ki m o l d u ğ u n u sorm uş. O da ben
keşişim deyi nce, ona iki a l t ı n vererek e l b iseleriyle a tı n ı
satı nalm ış, ayrıca b u keşiş kıza, gelirken yolda bir tabur aske­
re rastladığ ı n ı da söylemiş. Keşiş kılığına g i ren kız, aldığı ata
atlayı p, askerlere yetişm iş. Padişa h ı n oğ l u, askerleri n i n e n
a rkas ı n d a g idiyo r v e atı n ı ü zg ü n üzg ü n s ü rüyo r m u ş . Kız
yanı n a yaklaşmış a m a, oğ lan o n u tanımaya ra k, "Sen de kim ­
s i n " d iye sorm uş. Kız, " Ben keşişim" deyince, oğl a n " Keşiş n e
gördün" demiş. Keşiş kı lığındaki kız da bu soruyu,
" Yar yatar gördüm
G ül kucak gördüm
Naz/mm uykudu btrakmış
Kendisini göçer gördüm "
d iye yan ıtla m ış. Bu sözlerden çok hoşlanan oğlan, ayn ı soruyu
b i r daha sorm uş ve yi ne ayn ı ya n ıtı a l m ış. B u n u n üzeri ne
oğlan keşişe, " Ben sen i n gözlerini birisine benzetiyoru m a ma,
b i r tü rl ü ç ı karta m ıyoru m " d eyince, kız b u n u d uymazl ı kta n
265
g e l i p, o ğ l a n a n e reye g i ttiğ i n i so rm u ş . O n u n g i tti ğ i yeri
öğ re n i nce de " Be n d e o raya g i d iyoru m " d e m i ş . B u kez de
oğ l a n keşişe, o ra d a n e iş yaptığ ı n ı sorunca, keşiş " Be n i m
orada şapkacı d ü kka n ı m var" deyi p, oğ lana bir d ü kkan adresi
verm i ş . Bu kon u ş m a d a n so n ra, şehre v a ra n a kad a r, o ğ l a n
keşişe hep, " Keşiş ne görd ü n " diye sorm uş v e h e r defasında , o
da,
" Yar yatar gördüm
G ül kucak gördüm
Nazf1S1m uyku du blfakmış
Kendisini göçer gördüm "
d iye ya nıtla m ı ş .
Şehre varınca, o ğ l a n sarayı na gitm iş, kız d a o ğ l a n a adre­
sini verd iği, şapkacı d ü kka n ı n a g i d i p o n u satı n a l m ış ve tez­
g a h ı n başına otu rm uş. Ertesi g ü n bütü n şeh i rde, padişa h ı n
oğ l u n u n, a mcası n ı n kızıyla evl eneceği d uyu l m uş . O ğ l a n
keşişi n d ü k ka n ı n a gelip, o n u da d ü ğ ü n e davet etm iş. Düğün
g ü n ü kız, keşiş kı l ı ğ ı nd a n çıka rak, bir güzel süslenip g iyi n m iş
ve saraya gitmiş. O n u n güzelliğini gören herkes kim olduğunu
soruyor, kız da kendisinin ya bancı olduğ u n u ve b u raya gez­
meye geldiğ i n i söyl üyorm uş. Öte ya ndan, padişah ı n oğ l u n u n
evleneceği k ı z ç o k çirki n miş, üstelik bakire de değ i l m iş. B u na
b i r çare a raya n kad ı n l a r, b u g üzel kıza " S e n i b u gece
padişa h ı n oğl u n u n yatağına soka l ı m, o uyuyunca d a sabaha
doğru seni a l ı r, yeri n e asıl gelini koya rız. Razı olur m us u n "
demişler. O d a ka b u l etm iş. G ece o l u p, ı ş ı k l a r sö n ü nce,
damadın odası n a g e l i n yeri ne bu g üzel kızı koym uşl a r. Bi raz
son ra gerdeğe g i ren oğ l a n l a birl i kte m eyve yiyen kız, bilerek
parm a ğ ı n ı kes m i ş . O ğ l a n da hemen cebinden ipek m e n d i l i
ç ı ka ra ra k, o n u n parmağ ı n ı sa rııı ış, so n ra yatm ışlar. O ğ l a n
uyuyunca da d ışarda bekleyen kad ı n l a r, kızı o d a d a n çı karıp,
yeri ne ası l çirkin g e l i n i koym uşlar. Sa ba h o l u p d a yan ı nda,
geceki g üze l kız ı n yeri nde b u çirki n kızı g ö re n o ğ l a n çok
şaşıra ra k, bunun ne demek olduğ u n u sorunca, g ece çok içip
266
s a r h o ş o l d u ğ u i ç i n , ç i rki n kızı g üzel g ö rm ü ş o l a b i leceğ i
ya n ı tı n ı a l m ış.
Gün i lerleyi nce d üş ü nceli d üş ü nceli, keşiş i n d ü kka n ı n a
g i d e n oğlan, o n u n e l i n i cebine sokmuş, sızl a n ı p d u rm a kta
olduğ u n u görünce, neyi n var d iye sormuş. Keşiş de elim kesil­
d i de ondan sızl a n ıyo ru m deyince oğlan, uzat da ba kayı m
dem iş. Kız uzatmayınca da zorla çekip eline bakmış. Bir de ne
görs ü n, keşişi n parmağ ı nda, d ü n geceki sa rdığı kendi mendili
yok m uymuş. Akl ı başı ndan giden oğlan, "Ama n keşiş" d iye
inlemiş ve uza n ı p onun başı ndaki şapkayı çeki p almış. B i rden­
b i re saçları o m uzları na dökülen kızı, hemen ta n ıyan oğlan,
fı rlayı p ona sarı l m ış ve a l ı p sarayı n a götü rmüş. Yeni başta n
b i r d ü ğ ü n ya para k evlen m işler, yem işler içmişler, m u ratla rına
geçm işler.
İLETİ DİZİN İ
1 - C 1 59. İ şbölümünü cinsiyetler belirler.
"Kız, ava giden oğlanın çadırını temizler. "
2- 8 1 . Kararlı ve sabırlı insanlar amaçlarına ulaşırlar.
"Kız, büyük bir kararlılıkla, kendisini terkeden oğlanın ardına
düşer. •
85. İ nsan, sahip olduğu güzell i klerin değerini, ancak onu yitir­
3di kten son ra anlar ve yeniden elde etmek için büyük bir uğraş
veri r.
"Oğlan terkettiği kıza yeniden aşık olup, ona ulaşmak için
uğraşır. •
4- 82. Mutluluğa giden yol uzun ve çetindir.
"Kız, pek çok güçlüğü yenerek ve karşısına çıkan her zorluğa
sabırla katlanarak sonunda sevdiği oğlana kavuşup, mutlu sona
ulaşır. •
267
35- AHMET ŞAH İLE KARDEŞİ İBRAHİM
r
Kars-lğdlf-Evci Köyü
Saadet G ülsüm Okut
55
Ev hammı
Babasından
�
Bir varm ış b i r yokmuş, ü l kenin birinde bir padişah varmış.
B u padişa h ı n Ah met ve İ b ra h i m adlarında iki o ğ l u varm ış.
G ü n l e rd e n b i rg ü n h a s ta l a n ı p yata ğ a d ü ş e n p a d i ş a h ,
oğ u l l a rı n ı ya n ı na çağ ı rı p, " G ö rdüğ ü n üz g i bi b e n ç o k has­
tayı m , pek ya kında ölebil iri m , h a l k ben i m tahtı m için sizi
öldürebil i r, iki insa n ı n kon uşu rken, sizi nle ka rşılaşınca hemen
sustu kları n ı g ö r ü rsen iz, hiç za m a n yiti rmeden te rk-i d iyar
ed i p ü l keden uza klaşı n " demiş. Bir za m a n ' sonra ecel gelmiş
ve padişah Al l a h ' ı n ra hmeti n e kavu şrııuş. İ ki oğlan, baba­
ları n ı n ded iği g i bi, sokaktaki insa n ların kend i leri n i g ö rü n ce
sustu kları n a ta n ı k o l m uşla r ve hemen hazi n eden b i r • elmas
a l ı p, ü l keleri nden g izl ice ayrı l m ışlar. Yü rüye yü rüye b i r me­
za rlığa varm ışlar. Padişah çocuğu old u kl a rı için de güçlüklere
pek a l ışkı n değ i l lerm iş o nedenle h e m e n yoru l uverm işler.
Uzakta n bir ışık göre n b üyü k oğlan Ah m et, küç ü k kardeşi
İ bra h i m ' i bir m eza r kü m beti nde b ı ra k a ra k, o raya doğru
yürü m eye başlam ış.
A h m e t' i n
İ b ra h i m'den . . .
g i d e d u rs u n ,
ben
s i ze
haber
v e reyi m
İ b ra h i m b e k l e m i ş bekl e m iş Ah m et g e l m e m iş, o da
küm bette uyuyaka l mış. O sırada o raya gelen yed i hara m i,
ara l a rı nda gani meti paylaşmaya başl a m ışlar. B i ris i n i n payı na
az düşm üş. Hiç çocuğ u olmaya n bu hara m i de o rada uyuya n
İbrahim'i a l ı p götürmüş.
B u n lar gided u rsunlar, ben haber vereyi m Ah m et'ten . . . .
Ahmet gittiği yerde h a l k, devlet k u ş u u ç u r u p padişa h
268
seçiyo r m u ş . B u kuş g i d i p, Ah m et' i n başı na ko n m uş . H a l k
Ah m et'i ta n ı madığı için, döv ü p b i r yıkıntıya atm ışlar v e kuşu
yeniden uçurmuşlar. Kuş g i d i p, yine Ah m et'i b u l m uş . O n u n
a rd ı nd a n yıkıntıya g i d e n ü l ke n i n i h tiya rla rı, Ah m et' i n kuşa,
" Ey A l l a h ı n h ayva n ı, git başı m d a n , beni rahat b ı rak. Ben
pad işah olmak isteseyd i m , ke n d i baba m ı n ta htı n a otu rur,
kend i ü l kemi yöneti rd i m " dediği n i d uymuşlar. Bunun üzerine
h e m e n At.ım et' i ora d a n ç ı karı p, özü r d i l eye rek, ken d i leri n e
p a d i şa h ya p m ı ş l a r . P a d i ş a h o l a n A h m e t, ka rdeş i n i
h a t ı r l ayara k, te l l a l çağ ı rt ı p h e r ke s i n meza r l ı ğ a g itmesi n i
b uy u rm uş. Sabah o l u nca d a herkesten ö nce kendisi g i d i p,
orada kardeşi n e şu ağ ıtı yakmış:
Göyde bulut bulum bulum bulanır
Ya ralarım göz göz olup sulanır
Gardaş gelir meza r sandı k dol a n ı r
M eza r san d ı k İ bra him'i neyled i n .
Ayağı m ı yandırır selovun daşı
Sinemi çü rüttü didem in yaşı
Hani Ah met Şah'ı n İ bra m Gardaşı
M eza r san d ı k İ bra h i m ' i neyled i n .
Galalar içinde galasan gala
Garipler başı na belasan gala
Veran gala İbra h i m ' i neyled i n .
Her ya n ı araya n Ahmet bakmış k i ka rdeşi yok, bir fati ha
o kuyu p gitmiş.
Dön ü p size İ brahi m 'den haber vereyim:
Bir ya h u d i olan h a ra m i İ b ra h i m ' i götü r ü p ke n d i'S i n e evl a t
ed i n m iş. Aradan y ı l l a r geçmiş v e İ brahim büyüyüp ya kışıklı b i r
d e l i k a n l ı o l m uş . B u a rada İ bra h i m 'e a ş ı k o l a n h a ra m i n i n
karısı, o n u yoldan ç l karmak iste m i ş ama, oğlandan h i ç yüz
b u l a m a m ış. Buna çok kızan kadın, a kşa m olup da kocası eve
geli nce ona, " Sen gidip, elin ne idüğü beli rsiz çocuğunu geti­
ri p bize evlat ya ptın a ma, işte o da b üyüyü nce bana göz
koyd u " dem iş. B u n u n üzeri ne adam da İ brahim'i evde n a l ı p,
269
çarşıdaki helvacı d ü k ka n ı n a oturtm uş ve ona helva sattı rm aya
b a ş l a m ı ş . O ra d a b i r b a şka ya h u d i d a h a va r m ı ş ve Ç i n
pad işa h ı n ı n kızı Ş e ra ba n 'a aşıkm ış, a m a ç o k ç i rkin o l d u ğ u
i ç i n k ı z o n u iste m iyormuş. İ bra h i m ' i n g üzel l i ğ i n i göre n b u
a d a m , kızı n o n u seveceğ i n i d ü ş ü n e rek, g i d i p oğ l a n ı üvey
babası ndan istemiş ve a l ı p evine götü rmüş. Ö n ü n e b i r s ü rü
kağ ıt koyup, b u n l a ra yazı yaz demiş. İ bra h i m de yaza yaza
uyuya ka l m ış. O n u a l ı p b i r sa n d ı ğ a koya n ç i rk i n ya h u d i ,
sevd iği kıza götü rmek üzere b i r gem iye b i n m iş . Yed i ayl ı k
yolc u l u kta n so n ra , Ç i n p a d i şa h ı n ı n s a ray ı n a varm ı ş l a r .
İ b ra h i m ' i gören Şereban, o n u ç o k beğ e n m iş v e o n l a rl a gel­
meye razı o l m uş . Geri dön ü ş yol u nda, gemiciyle a n laşa n ya­
h udi, İ brah i m 'i den ize attı rm ış. Böylece kız da ona ka l m ış. Va­
raca k l a rı yere varınca Şera b a n ada m a, " Ba n a bu kıyıd a b i r
saray ya ptı raca ks ı n ve b u sa raya asa nsö rl e i n i l i p ç ı k ı l ac a k "
d e m i ş . Ad a m d a h e m e n yaptı rm ı ş . Asa nsöre b i n i p yUka rı
ç ı ka n Ş e re b a n , o n u y u ka rd a tutu p a d a m a sesl e n e re k,
İ b ra h i m ' i hemen b u l u p gel m esi ni, yoksa zeh i r içerek kend isi­
ni ö l d ü receğ ini söylem iş.
Ben size haber vereyim İ brah i m 'den:
Denize atılan İ brahim kendisine şöyle bir ağıt yakmış:
İrey gabağmda zümrüt tepeler
G öğden yere abu-nesan sepeler
Ağa galdım bu deryanm üzünde.
Men ölende gebirimi gen gazm
Kelime-i şeh a deti annıma yazın
Sana gurban olum Mirseyi Kazım
Ağa galdım bu deryanm üzünde.
Ali minip atına düldülü de yanıcak
Onlarda kokular müskünen amber
Sana gurban olum Hızır Peygamber
Ağa galdım bu deryanın üzünde.
270
B u a ğ ı d ı söyled i kte n s o n ra, Al l a h ta rafı ndan b i r rüzg a r
e s m i ş ve İ b ra h i m ' i kıyıya atm ış. B u s ı rada ka rdeşi Ah m et
Ş a h ' ı n çoba n l a rı da sü rüyü suya i n d i rm işlermiş. Bakm ışlar ki,
kıyıda b i r karaltı öylece yatı p d u rm a kta a m a, i n sa n a benzer
yeri ka l m a m ı ş . D a h a ö n ce d e n A h m et Ş a h , " Be n i m b i r
kardeşim va r, gözleri gözüme benze r, yüzü nde d e beni va r,
o n u kim bulup bana getiri rse, d ü nya malına doyaca ktı r" d iye
d uyurmuşmuş. Bu çoba n l a rdan b i ri a k ı l l ı öteki deliym iş. Deli
olan varı p İ bra him'e bir değnek vurmuş. Akı l l ı varı p kurtarmış
ve onun insan olduğ u n u görünce de kon uşturup, çoban olmak
isteyip iste m ed i ğ i n i sorm uş. İ bra h i m d e ka b u l e d i p, ayl ı k
ücret olarak b i r keçiye çoban olm uş. Üç a y son ra d a kazandığı
keçileri satm a k için kasaba götü rm üş. O rada İ bra h i m 'i, deni­
ze ata n ya h ud i görmüş ve ö l d ü rm e k için kasap l a a n laşmış.
İ b ra h i m ' i kesm e k üze re baş ı n ı y u ka rı ka l d ı ra n kasap, o n u n
g özleri n d e n Ahmet Ş a h ' ı n ka rdeşi o l d uğ u n u a n l a m ı ş ve
İ bra h i m ' i a rka ka p ı d a n kaç ı rı p, g ö m leğ i n i d e h ayva n l a r ı n
kan ı n a bulayarak yah udiye verm iş. Ku rtulan İ brahim, doğruca
Şereban ' ı n ya n ı n a gitmiş. O s ı rada elinde kan l ı göm lekle ya­
h u d i de k ı z ı n ya n ı n a g e l m iş ve İ b ra h i m ' i ö l d ü r d ü ğ ü n ü
söylemiş. Kızı n yan ı nda bir yabancı görü nce d e hemen Ahmet
Ş a h ' ı n ya n ı n a koşup, bir yabancı n ı n gelere k, kendi karı sı n ı
e l i n d e n a l d ı ğ ı n ı söy l e m i ş . Ş a h d a ada m l a rı n a, Şereba n ' ı n
sa rayı n ı yı kma l a r ı n ı em retm iş. Ama adam ları böyle o l m aya­
cağ ı n ı , ö n ce a d a m ı s o rg u la m a l a rı g e re ktiğ i n i söy l e m i ş l e r .
Ş a h ı n h uz u r u n a getiri l e n İ b ra h i m , d e rd i n i ş u dizelerle a n ­
latm ış: ·
Ziyat Han oğluyduk biz iki gardaş
Hazineden götürdük bir kıymetli daş
Yahudi deyi/ene kim olar gardaş
Sen de yetiş şahı dadı dilime
İ brahim 'em ben de ey G arabağlı
İ tirdim gardaşı üreğim dağlı
B u n u d uya n Ah met Ş a h hemen kardeşini ta n ı m ış. Ya h u -
271
d iyi ö l d ü rtmüş, son ra da Şereba n ' ı geti ri p, kardeşiyle ikisine
g üzel bir düğün yaptırmış.
Gökten üç elma düştü, biri masa l ı d iye n i n, b i ri yazanın,
biri de din leyen lerin . . . .
İLETİ DİZİ N İ
1 - Cl 5 3 . Büyük s özü dinlemek, insanı felaketlerden kurtarabilir.
2- DS. Mal mülk saltanat, bazan başa bela getirir.
"Padişah ölünce, tahtta gözü olanlar, onun çocuklarını
ödürmeye kalkarlar, bunu hisseden iki kardeş de babalarının
öğüdünü dinleyip ülkelerinden kaçarlar. •
3- 8209. Altı n ç a m u ra da d ü şse yine a l tı n d ı r, değeri er-geç
a n l a ş ı l ı r.
"Devlet kuşu uçup, aslında bir padişah oğlu olan zavallı yoksul
Ahmet 'in başına konar. •
4- C 1 5 7 . Her söylenene inanmamalı ve ifti ra olası l ı ğ ı h i ç bir
zaman gözardı edilmemelidir. .
"Haraminin karısı, aşık olduğu lbrahim 'den yüz bulamayınca,
ona i�ira atar. •
5- 8.2 . Mutluluğa giden yol uzun ve çetindir.
"lbrahim pek çok acı çektikten sonra, Şereban 'la evlenip, mutlu
sona u,laşır. •
6- 8202. iyiler iyilik bulur, kötüler kötülük.
.
"Ahmet Şah, hain yahudiyi öldürtür, suçsuz kardeşi Jbrahim 'i ise
sevgilisiyle evlendirip mutlu kılar. •
36- YEDİ ÇİNGENE
Evvel zam a n içinde ka l b u r saman içinde, develer tel l a l
i ken pireler berber iken, b e n annemin beşiğ i n i tı n g ı r m ı n g ı r
sal lar iken, ü l kenin b i rinde bir padişah varm ış. B u padişa h ı n
ç o k d ü rüst, yakışı kl ı bir de oğ l u varm ış. Evl i l i k çağı gelen b u
272
d e l i ka n l ıya, uyg u n bir eş aramaya baş l a m ışlar. O sırada b u
ü lkeye, nineleriyle birl i kte gelen yed i çi ngene kız, çad ı r kurup
otu rm u ş l a r . B u k ı z l a rd a n i l k a lt ı s ı , çok çirki n lerm i ş . En
k ü ç ü k l e ri o l a n yed i n c i kız ise, b u n l a r ı n ta m ters i n e çok
g üzel m i ş .
Pad işah ı n oğl u n u n evleneceği n i duya n bu çingene kızlar,
b i r g ü n çad ı r l a rı nd a otu ru rla rken, a ra l a rı n da bu kon uyu
kon uş m aya başla m ı ş l a r. Çok çirkin o l a n kızl a rdan b i ri ncisi,
" Eğer padişa h ı n oğl u ben i m le evlense, her gün onun eline su
dökeri m " demiş. İ kinci kız da ken disiyle evlense, hergün o n u n
g iymesi için ceketi ni tutacağ ı n ı söylemiş. Üçüncüsü ise, b e n
h e r g ü n aya kka b ı l a rı n ı g iyd i ri r i m d e m i ş . Dörd ü ncüsü o n a
g üzel yemekler ya pacağı n ı, beşi ncisi b i r dediğini i ki etmeye­
ceği n i, a ltı ncısı da herg ün ona ka pıyı kendisi n i n açacağ ı n ı
söyle m işler. K u m ral saç l ı, yeşil gözlü, beyaz ten l i, g üzel m i
g üzel olan yedi nci kız ise, " Eğer pidaşa h ı n oğlu benimle evle­
nirse, ona i ki tane altın çocuk doğ u racağı m " demiş.
Ta m b u sırada oradan geçme kte olan padişahın oğ lu, bu
kon u ş m a l a rı d uyarak, hemen birinci çingene kızı huzuruna
çağ ı rtı p, " H aydi sen i n l e evlenelim, sen de her g ü n e l i m e su
dök" demiş ve evlen m işler. D ü ğ ü nden son ra kız g ü l m üş ve
oğ l a n a "Bir ya l a n attı m, b i r koca a l d ı m " diyerek, hiç iş güç
yap m a m ış. Bunun üzerine oğlu ikinci kızla evlenip ona " H aydi
her g ü n ceketi m i tut" demiş. O da ayn ı büyük kız g i b i " B i r
ya l a n attı m , bir koca a l d ı m " deyince, üçüncü kızla evl e n i p
" H aydi aya kkabıları m ı g iyd i r" d e m i ş . Üçüncü kız d a oğ l a n a
" B i r ya lan attı m, bir koca aldım" d e m iş. Dördüncü kızla evle­
nen o ğ l a n ona " H ayd i her g ü n bana g üzel yemekler ya p "
d e m i ş . O n d a n da ay n ı ceva b ı a l ı nca, beşinciyle evl e n i p"
" H aydi b i r ded i ğ i m i i ki etm e " d e m i ş . O da ayn ı söz l e ri
söyle m iş. Altı ncı kızla evlenen oğlan ona "Haydi her g ü n bana
kapıyı sen aç" deyince o da diğerleri gibi, "Bir yalan attım, bir
koca a l d ı m " demiş. Tü m bu o l a n l a rdan son ra, yed inci g üzel
kızla evlenen padişa h ı n oğlu ona " H aydi bana iki a ltın çoc u k
273
ver" d e m i ş . Kız d a çok terbiye l i b i r şeki lde c�va p vererek,
" H e rşeyin b i r za m a n ı va r. H e l e b i raz b e k l eyi n efe n d i m "
dem iş. Ara d a n b i r zam a n geçti kten sonra kız h a m i l e kal m ış.
S o n ra d oğ u m za m a n ı ya klaşı n ca, d i ğ e r ka rd e ş l e ri, o n u n
d o ğ u m u n d a y a rd ı m c ı o l a c a k l t1 rı n ı , s ö y l eye re k kü ç ü k
kardeşleri ne, " Doğ u m sı rasında sen bacada olacaks ı n, biz de
ocakta d u racağız. Bebekler bacadan ocağa, şu kal b u ru n içine
düşecekler" d e m işler. Küçük kız da kab u l etm iş. Doğ um va kti
gelince kızı bacaya oturtm uşlar ve beklemeye başla m ışlar. B i r
za m a n son ra, bacadan ka l b u ra i ki ta n e a l tı n g i b i çoc u k
düşmüş. Altı kötü ka lpli kız hemen bu bebekleri i k i köpek yav­
rusuyla değişti rerek, o n l a rı bir sandığa koyup n e h re atm ışlar.
Biraz sonra gelen padişa h ı n oğ l u, çocu k yerine kö pek yavru­
l a rı n ı görü n ce, hemen karısı n ı sa rayd a n kovup, yedi yo l u n
birleştiği b i r m eydana göndermiş v e ya n ı n a da b i r sopa koy­
du rmuş. Gelen geçenin, bu sopayla kızın kafası na v u rması n ı
emretm iş. B u cezayı oğla na, diğer altı k ı z önermişler.
Öte ya n d a n başka b i r yerde, yaşl ı bir a d a m l a yaş l ı b i r
ka d ı n , n e h i r k ıy ı s ı n d a k i k u l ü b e l e r i n d e ya ş ı yo r l a r v e
geçimleri n i b a l ı k avlaya rak sağ l ıyo rlarmış. Y i n e b i r g ü n yaşl ı
a d a m bal ı k avl a rken, oltasına bir şey ta kı l m ış. B üyük bir bal ı k
ya kaladığı n ı sa n a n adam, oltası n ı sevi nçle çeki nce, ucunda
bir sa ndık görm üş. Al ıp eve geti rerek, içinde, hazine olduğu
u m u d uyla açmış. Sandığın içinden biri kız biri oğ l a n altın g ibi
iki çocuk çıkm ış. Hiç çocukları olmaya n ihtiyarlar b u na çok se­
vi nerek, ö nce çoc u kl a rı yıka m ış l a r. M as a l bu ya, çocuklara
döktükleri her tas su, altın o l u p akıyo rm uş. Zam a n l a b üyüyüp
güzelleşe n b u çocukfa r, ihtiya rla r ö l ü nce o rad a n ayrı l ı p uza k­
l a ra gitm işler ve o rada ya ptırd ı kları b i r s a rayda ya şam aya
baş l a m ışlar. O ğ l a n her g ü n kekl i k avı n a ç ı kıyor, kız da ev
işlerini yapıyormuş. Yine bir g ü n ava çıkan oğ l a n, hiçbir şey
ya ka layam a m ış. E l i boş geri dönerken, yolda e l i n d e avla n m ış
keklikler o l a n b i r a d a m a rast l a m ı ş . Ada m çoc u ğ a " H ayırd ı r
yavrum i ç i n böyle üzg ü n görün üyors u n " d e m i ş . Çocuk d a
274
" Bu g ü n h i ç kekl ik avlaya m ad ı m . Evde kız ka rdeş i m aç ben i
b e kl iyor, işte o n u n için üzg ü n ü m " d eyi nce, adam acıya ra k
e l i ndeki kekli kleri o n a verm iş. O da sevinçle teşekkür edi p ev­
lerine gitmiş. Meğer bu adam, -çocuğ u n asıl ba basıym ış a ma,
b u n u her i kisi de b i l m iyorlarmış.
Ada m saraya eli boş dönünce, küplere binen altı çingene
" N ed e n eli boş d ö n d ü n , ş i m d i b i z n e yiyeceğ iz" d iye
bağ ı rm ışlar. O da "Sormayı n, yolda altın gibi bir oğ lana rast­
ladım, sanki kendi çocuğ u m m uş gibi ona kan ı m ısınd ı . Hiçbir
şey avlaya m a m ış, evde b i r d e kız ka rdeşi varmış. E l i mdeki
kekllkleri ona verd i m " demiş. B u sözleri duyan çingeneleri n
içlerine b i r kurt düşm üş. B u n ların, padişa h ı n oğl u n u n gerçek
çocu kları o l a b i leceğ i nden şü phelen m işler ve büyük bir kor­
k uya ka p ı l a ra k, n i n e l e r i n e çoc u kl a rı b u l u p yo k etm es i n i
söyl e m işler. Bu işi siz ba n a b ı ra k ı n d iyen nineleri, çocu kların
evi n i bulup ka pıyı ça l m ış. Evde yal n ız olan kız, kim o diye so­
r u n c a da " Be n h a c ı ya m , h a c ı l a rd a n ka l m ı ş a m , yo l u m u
şaşm ışa m, sizi n eve gelmişe m " demiş. Kız, b u yaşl ı kad ı n a
i n a n m ayara k, o n u n başla rı n a i ş açacağ ı n ı sezi n leyi p ka p ıyı
açm a m ış. Akşa ma kadar ka pıda bekleyen kad ı n, oğ lan gelin­
ce, ona da ayn ı şeyleri söyleyip, ken d i s i n i içeri a l m ası için
yalva r m ı ş . Kız ka rdeş i n i n b ü tü n uyarı larına rağ m e n oğ l a n,
"Am an can ı m, ne olacak, işte ken d i h a l i nde zava l l ı bir ihtiya r
kad ın, bize ne yapa b i l i r ki" d iyerek, o n u eve a l m ış. İçeri g i ren
kad ı n, çoc u kların verdiği yemeği yed i kten so n ra, etrafı na d i k­
katl ice bakı n ı p, " Eviniz çok g üzel, çok g üzel a m a, içinde b i r
b ü l b ü l ü e ksik" deyi p g itmiş.
B u n l a rı d uyan oğlan, n e ed i p ed i p bu b ü l b ü l ü m utl a ka
b u l u p geti receğ i n i söyleyi p, kardeş i n i n bütün ya lva rm a l a rı n a
ku l a k asma m ış v e yol a çıkm ış. Az g itm iş u z gitm iş, dere tepe
düz g itm iş, derken yolda yaşlı b i r ada ma rastlam ış. Adam ona
n ereye g itti ğ i n i sorup da b ü l b ü l ü geti rmeye ceva b ı n ı a l ı nca,
oğlana "Oraya giden, bir daha geri dönemez, bu çok te h l i kel i
b i r işti r, vazg eç" d e m i ş a m a, söz d i n l ete m e m i ş . B u n u n
275
üzerine ihtiyar, oğlana "Öyleyse şu yoldan g it. Yo l u n sonunda
küçü k bir ku l ü be göreceksin. Arad ı ğ ı n bülbül o rad a . Sen ona
b ü l b ü l d iye sesle n . Eğer kendisi geliyoru m d e rse g e l i r, yok
eğer gel m iyoru m d e rse, vücud u n u n yarısı taş o l u r. Sonra
bülbüle bir daha seslen. Gel iyorum derse, vücud u n u n taş olan
yarısı yine eski h a l i n e gelir. Ama yine gel m iyoru m derse, ta­
mamen taş o l u rsun" demiş. Bunları d i kkatle d i n leyen çocuk,
kul ü beye varı p " b ü l b ü l " d iye ça ğ ı rm ış . B ü l b ü l "gel m iyo ru m "
demiş v e çocuğun vücudunun yarısı taş olm uş. Tekra r " bülbül"
diye seslenmiş. Bülbül yine "gel m iyoru m " demiş ve vücud u n u n
ta m a m ı t a ş o l m u ş . Ara d a n b i r za m a n g e ç i p d e erkek
ka rdeşi n i n d ö n m ed i ğ i n i g ö ren kız, onu a ra m aya ç ı k m ı ş .
Yolda o d a ayn ı yaş l ı a d a m a rastla m ış ve o n d a n o l a n ları
ö ğ re n m iş . Çok üzülen k ız, b ü l b ü l ü n ku l ü besi n e g id i p
a ğ l a m aya başl a m ı ş . Kızı n a ğ l a m a s ı n a d aya n a m aya n b ü l b ü l
d ışa rı ç ı k ı p, o r a d a b u l u n a n bütü n taş l a r ı , b u a rada kızı n
kardeşini d e eski h a l i n e döndermiş. Çocu klar sev i n ç içi nde,
bülbülü de ya n larına alarak evlerine d ö n m üşler.
B ü l b ü l b i r g ü n çoc u k l a rd a n , p a d i şa h ı n o ğ l u i l e � l tı
çingeneye bir ziyafet vermeleri ni iste m iş. O n l a r da vermişler.
B ü l b ü l " M isafi r l e r i n atl a rı n ı n ö n ü n e ot ye ri n e taş koyu n "
dem iş. Çocuklar "Ama b u doğ ru olmaz, nasıl o l u r da m isafi rle­
ri m iz i n atları n ı n ö n ü n e ot yerine ta ş koya rız"' d iye karşı
çıkı nca da onlara, " Peki bunun doğru olmadiğ ı n ı b i l iyorsunuz
da n için gerçek a n nenizle baba nızın kim o l d u ğ u n u b i l m iyor­
sunuz" demiş ve başından başlaya ra k, bütü n gerçekleri onlara
a n latmış.
Bunun üzerine, ba baları na g iden çocuklar o n a da gerçeği
a n l atı p, a n neleri n i kurta rm ışlar. Altı çingeneyi de bi rbi rleri ne
ters d u ra n atla rı n a ra l a rı n a, aya k l a rı n d a n bağ l ay ı p, atları
kırbaçlamışlar. O n la r pa rça l a n ı p ceza ları n ı b u l m u şl a r. B u n l a r
da m utl u l u k i ç i n d e yaşam ışlar.
O n l a r erm iş m u radına biz çıka l ı m kereveti ne. Gökten üç
elma düşm üş, b i ri ka h ra m a n ları m ız ı n başı na, biri a n lata n ı n,
biri de d i n leye n l e ri n başına . . .
276
İ LETİ DİZİ N İ
1 - A52. İ nsan gerçekl eşti remeyeceği sözler vermemelidir, verilen
sözlerin tutulmaması kötü sonuçlar doğurur.
"Çingene kızları, padişahın oğluna verdikleri sözleri tutmazlar,
bu nedenle de üstlerine kuma gelir. "
2- 8 1 0 1 . Başarı kıskançlık uyandırı r ve kıskançlık kardeşleri bile bir­
birine düşüren kötü bir duygudur.
"Kıskanç ve kötü kalpli ablalar, küçük kız kardeşlerinin
çocuklarını köpek yavrularıyla değiştirirler. "
3- C l 5 7 . Bir işin asl ı n ı aramadan karar vermemeli, iftira olasılığı
gözardı edilmemelidir.
"Padişahın oğlu, işin aslını arayıp sormadan, karısını saraydan
kovar. •
4- 8202. İ yiler iyilik bulur kötüler kötülük.
"Çocukları evlat edinen iyi kalpli ihtiyarlar, onların sayesinde
zengin olurlar. •
5- 825 7. Tanımadık yabancı l a ra kapı açmamalı ve onları içeriye
almamalıdır.
"Kapıya gelen kötü niyetli ihtiyarı, kız eve almaz ama oğlan
acıyıp alır ve başlarına iş açar. •
6- 82. Mutluluğa giden yol uzun ve çetindir.
"Küçük . kız pek çok acı çektikten sonra mutlu sona ulaşır. •
7- 8202. iyiler iyilik bulur, kötüler kötülük.
"Kötü kalpli altı çingene kardeş atların arkasında parçalanırken,
iyi kalpli küçük kardeşleri kocasına ve çocuklarına kavuşup,
mutlu olur. "
3 7- ÜÇ ŞART
r
Diyarbak1r
Turgut Tel
25
Esnaf
Dedesinden
B i r varm ış bir yokm uş. Ewel za man içinde kal b u r sa man
içinde, birbi rinden çok uza k, biri doğuda biri batıda i ki büyük
ü l ke varm ış. Bu ü l kelerden doğudaki n i n padişa hı n ı n bir oğlu,
batıdakinin de bir kızı varm ış. B u n lar zamanla büyüyüp evlen-
277
me çağına gel d i kleri nde, birb i rleri n i rüya larında görmüşler ve
aşık o l m u ş l a r . B u n u n üzeri n e, doğuda b u l u n a n padişa h ı n
oğ lu, batıda b u l u n a n padişa h ı n kızın ı b u l m a k için, ü l kesinden
ayrı l ı p yol l a ra d üşmüş. Dağ lar aşm ış, nehirler geçm iş, ova lar­
da yürümüş ve son u nda, batıdaki padişa h ı n ü l kesi n e varm ış.
Sora soruştu ra padişa h ı n h uzuruna çıkıp, ondan kızı n ı iste­
m iş. Padişah da ona kızı n ı vermek için, üç şart koşm uş. İ l k şart
olara k, delika n l ıdan, ü l keyi rahatsız eden, gözü kan l ı b i r devi
öldürmesi n i istemiş. B u dev suları ku rutup, hayva n l a rı yiyor,
insa n l a ra d a sa l d ı ra rak, b üyü k za ra r veriyormuş. O k u n u a l ı p
kı l ı c ı n ı kuşa n a n o ğ l a n , ü l ke n i na kuzeyi ndeki S i n a Dağı'nda
b u l u n a n b u d ev i n ka rşı s ı n a ç ı k m ı ş ve o n u n l a kıyas ıya
dövüşerek, gözü n ü okla kör etti kten son ra, boyn u n u kılıçla
kesi p, ü l keyi bu beladan kurtarmış.
Padişa h ı n ikinci şa rtı, devleri n şimşir ta rağ ı n ı n kendisine
geti ri l m esiym i ş . B u ta ra kla ta ra n a n saç l a rd a n , i n c i l e r ve
p ı rla ntalar dökülürmüş. Yola ç ı ka n genç, uzu n ve yorucu bir
yo l c u l u kta n s o n ra, devleri n ü l kesi n e v a r m ı ş . O s ı ra d a
yıka n m a kta o l a n devlerin, kayaları n üstü ne b ı ra ktıkları şimşir
tarağı alara k kaçm ış. Biraz son ra yıka n ı p ç ı ka n devler, tarağın
ça l ı nd ı ğ ı n ı görünce, ta rağ ı ça l a n ı n e rkekse kız, kızsa erkek
o l ması için bedd u a etm işler ve genç b i rd e n kız o l uverm iş.
Buna çok üzülen oğlan, kimseye bir şey bel l i etm eden ta rağı
götürüp, padişaha verm iş.
Padişa h üçüncü şart olara k da devleri n sih irli aynasını is­
tem i ş . Bu ayna, b a kı l ı nca iste n i len ye ri ya nsıtı r ve baka n
insa n ı da çok güzel gösterirm iş. Oğ lan yine yola koyu l u p, dev­
lerin ü l kesi ne varm ış. O s ı rada dev l e r uyuyorm u ş . Oğlan
hemen aynayı alıp kaçmak istemiş a m a, tel aşta n b i r devin
kuyruğ u n a bas m ı ş . Uya n a n devler, ayn a l a rı n ı n çal ı n d ığ ı n ı
görü n ce yi ne, çala n ı n kızsa erkek, erke kse kız o l ması için
beddua etmişler. B u n u n üzeri ne, yeniden erkek o lan genç çok
sevinmiş ve götü rüp aynayı padişaha verm iş. Ama n e var ki,
adişah ona kızı n ı verme yeri ne tutuklatı p, zindana attı rm ış.
278
B u n u göre n kız, vezi rler a ra c ı l ı ğ ıyla, b u olayı tüm ü l keye
yaymış. H a berin yayı l m asında n son ra h a l k, ü l ke leri için b u
kada r fed a karl ı k ya pan bu gencin, zindandan çıkarıl ması v e o
ü l keye padişa h ya p ı l ması için aya kl a n ı p, saraya yürüm üşler.
D u ru m u n önemini anlayan padişa h, hemen oğlanı. zinda ndan
ç ı karıp, kızıyla evlendireceği n i ve tahtına da va ris yapaca ğ ı n ı
ilan etmiş. Oğlanla kız, kırk g ü n k ı rk gece süren bir törenle ev­
l e n m işler.
Onlar ermiş m u radı na, b iz ç ı ka l ı m kerevetine . . .
İ LETİ DİZİ N İ
1 - 86. Güzele ulaşmak güçtür, h e r ödülün b i r bedeli vardır.
"Padişah, oğlana kızmı vermek için üç şart koşar. •
2- C l 02. Yöneticiler verdi kleri sözleri tutmazlarsa, bunun sonucu
olarak toplumsal kalkışmalar doğabilir.
"Verdiği sözü tutmayan padişahın, haksız eylemi karşısında,
halk ayaklanarak saraya yürür. • .
3- 8 1 50. Ö zeleştiri ve pişmanlık, kişiyi iyiye yöneltir.
"Padişah yaptığı yanlışı anlayıp, oğlanı zindandan çıkarır ve
kızıyla evlendirir. •
4- 8203. Haklı olan, bir gün mutlaka hakkını alır.
"Oğlan zindandan çıkar, padişahın varisi olur ve onun kızıyla
evlenir. "
38- MİRZA M EHMET
r
Batman
Abdullah Özdemir
21
Serbes t
Annesinden
"
Bir varmış bir yokm uş, evvel za m a n içinde bir kralla üç
oğ l u varm ı ş . K ra l ö l ü n ce, k ü ç ü k oğ l u M i rza M e h m et'e
m i ra s ı n d a n pay b ı ra k m a d ı ğ ı a n l a ş ı l m ı ş . B i r za m a n l a r
babası n ı n yönettiğ i ü l kede p a rasız ka l a n M i rza M e h m et,
hayatın ı kazanmak içi n g urbete çıkmak zorunda kal m ış.
279
Yol hazı rl ı ğ ı yapan d e l i ka n l ı , az g it m i ş uz g itmiş, dere
tepe d üz g itm iş, G iderken de yolda b i r til kiye rastla m ış. Ti l ki,
" Ey m i rastan pay a l a m ayan M i rza M e h m et, n ereye gid iyo r­
s u n , ben i de yan ı n a al, sen i n a rkad aşı n o l ayı m " demiş. B u
sözleri d uyunca şaşı ran M i rza Mehmet, " B i r kere adım ı v e m i­
rasta n pay a l a m a d ı ğ ı m ı nereden b i l iyors u n " d iye sorm u ş .
Ti l ki, "Sen i n b u a c ı k l ı h a l i n i d uymaya n m ı ka l d ı . B e n i yan ı n a
a l ıyor m usun s e n o n u söyle" deyi nce, genç o n u ya n ı n a a l m ış
ve beraberce yol l a rına deva m etm işler. Ayn ı şeki lde bir a rs­
lan, b i r şa h i n ve b i r ayıyı da ya n l a r ı n a a l ı p, l a netl i dağ ı n
eteğ indeki b i r mağaraya yerleşmişler.
Ara d a n u z u n ca bir za m a n g eç m i ş . B i r g ü n, t i l k i ve
d i ğ e rl e ri , M i rza M e h m et' i n evi n d e n g e t i rd i ğ i eşya l a r ı n ı
karıştı rırken, g üzel m i g üzel b i r kızı n, ta h ta üzeri ne çizi l m i ş
resm i n i g ö rm üşler. H e m e n ken d i a ra l a rı n d a yem i n ederek,
eğer bu res m i n sahibi yaşıyorsa, onu getirip M i rza Meh met'l e
evlendirmeye kara r verm işler. Böylece oğ l a n ı çok m utl u ede­
cekleri n e i n a n ıyorlarmış. Res m i n b u l u n d u ğ u ta h tayı a l a ra k,
cad ı l a r k ra l içes i n e g i t m i ş l e r ve o n d a n b u k ı z ı n yeri n i
sorm uşlar. Cadı önce on ları denemek için, çok zor şartlar i leri
sürerek, isteklerinde içten o l u p o l m ad ı kl a rı n ı a n l a m ış . Son ra
d a " B u k ız, sizin otu rd u ğ u n u z d ağ ı n ka rşısı n d a ki ü l ke n i n
kra l ı n ı n kızı d ı r" demiş. Fedakar a rkadaşl a r, cad ı n ı n b u sözü
üzerine hemen o radan ayrı l m ışlar ve a ra l a rında konuşup, her­
kes ke n d i c i n s i n den yüzer ta ne savaşç ı geti rs i n demişl er.
Hepsi hazı r o l unca da komşu kra l ı n ü l kesi n e sald ı rm ışlar. Her
şeyden h a bersiz g afil avla n a n kra l ı n askerleri, d ostla rı o l a n
ü l ke l e rd e n ya rd ı m iste m işler. B u a rada, M i rza M e h met' i n
kardeşleri n i n ü l kesinden d e askerla r yard ı m a gelm işler, çt:inkü
hepsi d e kra l ı n kızıyla evl e n m e k istiyo rla rm ı ş . Ş iddetl i b i r
savaş başla m ış . B aykuşlar h ava l a n ıyo r, askerle r i n yüzleri n i
gözleri n i pa rça l ıyo rlarmış. Ayı lar, asl a n l a r, ti l ki l e r de şaşkına
dön m ü ş b u askerleri öldürüyorlarm ış. Çaresiz ka l a n kralın as­
kerleri, son u nda dayanamayıp barış isteyerek, beyaz bayrak
280
ç e k m i ş l e r. B u a ra d a kra l d a esi r a l ı n m ı ş . Ti l ki e s i r kra l a ,
" Kı zı n ı M ı rza M e h m et'e vereceks i n v e tahtı n ı d a o n a
b ı ra kacaks ı n " d e m i ş . Kra l zoru n l u o l a ra k b u şa rt l a rı ka b u l
etm iş.
K ı rk gün kırk IJece düğün ya p ı l m ış. Kısa bir s ü re son ra,
ölen kra l ı n yeri ne de M i rza Mehmet geçmiş.
Onlar ermiş m u ra d ı n a, biz çıka l ı m kerevetine . . .
İ LETİ DİZİ N İ
1 - 052. Babalar mirasları n ı çocukları arasında eşit paylaştırmalıd:r.
"Kral, küçük oğlu Mırza Mehmet 'e mirasından pay bırakmaz, o
da hayatını kazanmak için gurbete çıkmak zorunda kalır. "
2- 84 0 1 . Bazan h ayva n l a rı n dostl u ğ u, insa n l a rı n kinden d a h a
güçlüdür.
"Mirza Mehmet 'in arkadaşları olan tilki ve diğer hayvanlar,
onun sevdiği kw bulup getirmeye karar verirler. "
3- 8203. Haklı bir gü n mutlaka hakkını alır.
"Mirza Mehmet ölen kralın yerine geçer. "
39- CESUR KIZ
r
Diyarbakır-Dicle
Hanefi Akgüne�
50
Şoför
Babasmdan
Evvel za m a n i ç i n d e ka l b u r s a m a n i ç i n de, şim d i l e rde
o l d u ğ u g i b i eskiden de ü l kelerde yaşaya n insanlar varm ış ve
bu i nsanları padişa h l a r yöneti rmiş. B u padişa h ların b az ı l a rı
çok cesu r, bazıları ise çok korka k olurlarm ış.
G ü nlerden bir g ü n, uza k d iyarl a rdaki padişahlard a n b i ri­
si, kendisine b i r koruyucu tutacağ ı n ı d uyurmuş ama, b u işe
hiç kimse gön ü l l ü o l m a m ı ş ç ü n kü, padişaha korumacı olan,
daha a radan bir hafta geçmeden öldürü l üyorm uş.
281
B u a ra d a p a d i şa h ı n i l a n ı n ı, yiğ i t fa kat yaş l ı b i risi d e
duym uş. B u i htiya r kah ra m a n ı n üç k ı z ı va rmış. Ada m da bu
d u ru m u kızl a rı n a açmış. Kızl a rı d a b a b a l a r ı n a " Ba b a sen
üzü l m e, biz e rkek k ı l ı ğ ı n a g i re r padişaha koruyucu ol uruz"
demişler. Baba l a rı kızları n ı n bu öneri leri ne, istemeye rek de
o lsa katı l m ış. B üyük kız h iç zam a n yiti rmeden, erkek kılığına
girip padişa h ı n sarayına doğ ru yola ç ı k m ış. Ba bası da onun
cesa reti n i ö l ç m e k için, a rkası n d a n gitmiş ve b i r köprü n ü n
altına sa kl a n ı p, garip ses ler çı kara ra k kızı n ı korkutmak iste­
m iş. Gerçekten de çok korka n kız, b u işi başaramayacağ ı n ı
a n laya ra k g e ri evi n e dön m üş . B u k e z o rta nca k ı z e rkek
kıl ı ğ ı na g i ri p, padişa h ı n sarayı n a doğru yola ç ı km ış. Babası
büyü k kızı na uyg u ladığı cesa ret sınav ı n ı o n a da uyg u lam ış.
Orta nca kız d a a b lası gibi korkup geri d ö n ü n ce, s ı ra küç ü k
kıza gel m iş . Babası önce ona izin vermek istememişse de kız
babas ı n ı razı edere k, giyi n i p yo l a ç ı k m ı ş . Kö p rüdeki garip
seslerden d e hiç korkmayarak, sa raya va rm ış. Saraydaki cesa­
ret sı n av l a r ı n d a da başarı gösterince, pad i şa h ı n koru m ası
o l m u ş . Z a m a n l a p a d i ş a h b u koru m a s ı n ı n e r k e k o l u p
ol mayışı ndan şüphelen m iş ve d iğer m u h afızla rı na e m i r vere­
re k, o n u b i r e r ke k l i k s ı navı n d a n g e ç i r m e l e ri n i iste m iş.
Sı navda neleri n ya p ı l acağ ı n ı öğrenen ve kızı çok seven b i r
köpek, gel i p k ı z a neler ya p m ası gere kti ğ i n i a n latm ış. Kız
böylece, bu sınavdan da başarıyla ç ı k m ı ş ve ya ptığ ı kah ra­
m a n l ı klarla herkesin ilgisini çekmiş.
G ü nlerden bir gün padişah, yapaca ğ ı bir hamam sefası na
diğer askerleriyle birli kte, bu m uhafızı n ı n da katı lması n ı iste­
m iş. Telaşl a n a n kız bu ha beri geti re n e, b u g ü n gelemeye­
ceğ i n i a n c a k, y a r ı n g e l e b i l eceğ i n i s öy l e m i ş . S o n ra d a
padişa h a b i r n o t b ı rakıp, acele ora d a n uza klaşara k evi n e
dön m üş. Kızın yazdı klarından gerç�ği öğrenen padişah, cesa­
reti nedeniye bu kıza aşık o l m uş ve her yerde onu aratm ış, bu­
lunca da kırk gün kırk gece düğün yaparak o n u n la evlenm iş.
O n l a r ermiş m u radına biz çıka l ı m kereveti ne . . .
İLETİ DİZİN İ
1 - C 1 03. Padişaha yakın olmanın iyi yanları olduğu kadar, teh likeli
282
2-
3-
4
5-
yanları da vardır.
"Kurb-ı sultan, ateş-i suzan "
"Padişaha korumacı olan, aradan bir hafta geçmeden
öldürülür. •
8 1 . Kararlı ve cesur i nsanlar amaçların � u laşabilirler, korkaklar
ulaşamazlar.
"Büyük ve ortanca kız korkarak geri dönerler. •
C l 66. Kızlar da erkekler kadar bazan da daha fazla cesur olubi­
lirler. Cesaret cinsiyetle ölçülmez.
"Yürekli olan küçük kızı, hiç bir korku yolundan dönderemez ve
padişaha korumacı olur. •
850. En sıkışık zamanlarda bile insana bir yardım eden buluna­
bilir.
"Kız, bir köpeğin yardımıyla, sınavdan kolayca geçer. "
82. Mutluluğa giden yol uzun ve çetindir.
"Küçük kız pek çok sınavdan sonra padişahla evlenir ve mutlu
olur. "
40- ELMA YANAKLI KIZ
Ewel zaman içinde ka l b u r saman içinde, ü l kelerden biri­
n i n padişa h ı n ı n, çok g üzel bir elma bahçesi varm ış. Bahçıva n
b i r g ü n, b i r a ğ ac ı n te pes i n d e, p ı r ı l p ı r ı l parl aya n ve
g üzelliğiyle göz alan, pem be-beyaz bir elma görmüş. Hemen
o n u koparıp, pad işa h ı n d e l i ka n l ı o ğ l u n a götü rmüş E l m aya
hayran olan oğlan, an nesine gidip, " Bana bu elma gibi g üzel
ya n a k l ı b i r kız b u l u n, ben o n u n l a evl e neceğ i m " d e m i ş .
Pad işa h ı n ka rısı da ü l kesindeki bütün g üzel kızla rı sarayına
283
çağ ı rtm ış. Fa kat, bir türl ü oğ l u n u n istediği, e l m a ya naklı güzel
kızı b u la m a m ış .
Ç a resiz ka l a n kad ı n , so n u nd a te b d i l - i kıyafet (kıyafet
değişti rerek) edere k, kend isi ü l keyi d o l a ş m aya başla m ı ş . Bir
g ü n, yoks u l b i r ken a r m a h a l leden geçiyo r m u ş . Karşıdan,
sı rtında çalı-çırpı taşıya n, çok yoks u l b i r kız gelmiş. S ı rtındai\.i
yükü, b i r ku l ü be n i n ö n ü ne yıkıp baş ı n ı kal d ı rı nca, padişa h ı n
ka rısı, h ayretten k ü ç ü k d i l i n i yutaya z m ı ş . Ç ü n kü, b u yo ks u l
k ı z , ta m o ğ l u n u n i sted i ğ i e l m a ya n a k l ı g ü � I k ız m ı ş .
padişah ı n ka rıs ı hemen sa raya koşu p, o l a n bite n i oğ l una an­
latm ış. Son unda d a " B u kada r yoksul b i r kızı, sa n a nasıl a l ı rız
oğ l u m, gel sen bu işten vazgeç" demiş. Oğlan "Vars ı n yoksul
olsun, git s e n o kızı b a n a iste" d e m i ş . P a d i şa h ı n karısı
hazı rla n a ra k g i d i p, kızı a i lesinden iste m iş . Kız da, a n a - ba bası
da, b u işe çok şaşırm ışlar. Ayrıca, "Ama nasıl o l u r, bizim gibi
yoks u l b i r evi n kızı, bir pad işa h ı n oğ l u n a nasıl gelin olur" d iye
de o n l a rı uya r m ı ş l a r. So n u nda kırk g ü n , k ı rk gece d ü ğ ü n
yap ı l m ı ş v e k ı r k g ü n ü n son u n d a d a o ğ l a n gerdeğe g i rm iş.
Gerdeğe g i re rken de ya n ına, bir gün önceden, h avuzda bek­
letip, iyice sertleştird i ğ i, kırk hazi ra n a ğ a c ı n d a n ya p ı l m ış,
ç u b u k a l m ış . Zava l l ı yoks u l kızı, b u kı rk ç u b u k, üstü nde
kırı l ı n caya kadar dövm üş. Kız son u nd a, b u dayağa dayana­
m aya ra k, bayı l ı p d üş m ü ş . Oğlan d a ç ı k ı p, ken d i odası n a
gitm iş. B u geceden son ra, bu dayak olayı her gece tekrarlan­
maya başl a m ı ş . Ç ü n kü oğ lan, her ne kada r ken d i isteyerek
aldıysa da, b u yoks u l kızla evlenmeyi kendisine yakıştı ra m ıyor
ve öfkesi n i ondan a l ıyorm uş. Kız, kimseye b i r şey söylem iyor
fa kat, g ü n d e n g ü n e sararıp soluyo r m u ş . So n u nda b i r g ü n
daya n a mayıp, o l a n la rı a n nesine a n latm ı ş . B u d u ru m a çok
üzü len a n nesi, kızın a, "Bu gece de sen i dövmeye gelince elin­
den çubuğu a l ve beni kim olsa döver, ben yoksul zava l l ı bir
kızı m . Eğer sen erkeksen g i t, Yem e n pad işah ı n ı n kızı n ı al,
onu döv de görelim baka l ı m de" demiş.
Kız, o gece oğ l a n kendisini dövmeye g e l i n ce, a n nesi n i n
284
öğ retti kleri ni, ona söylemiş. B u sözlere çok s i n i rlenen oğlan,
kızı dövemeden çıkıp g itmiş ve e rtesi saba h annesine, hemen
hazırl ı k yaptı rmas ı n ı , ç ü n kü Yem e n 'e gidip, padişa h ı n kızı n ı
a l ı p geti receğ i n i v e o n u n la evleneceğ i n i söylemiş. B u n a çok
şaşıra n padişa h ı n ka rısı, oğluna her ne kada r, "Sen evlisin ya "
d eyip, o n u b u işten vazgeçirmek istediyse de, başarı l ı ola­
m a m ış . S o n u nda, gerekl i yol hazırl ı kları ya p ı l m ış ve o ğ l a n
Ye m e n ' e doğ ru yol a ç ı k m ı ş . Ara d a n ayl a r yı l l a r geçm iş,
oğlandan hiçbir haber gelmemiş.
Kocas ı n ı n dö n m ed i ğ i n i g ö re n kız, bir gün o d a h iz­
m etçisine, " Bana bir e rkek el bisesi ile iyi bir at hazı rla . Bece­
ri kli lerinden i ki seyis seç ve b i r h eybeye de a ltı n doldu r. Ben
uzu n bir yolculuğa çıkacağ ı m . S a raydan ayrı l d ığ ı m ı da kim­
seye söyleme. Ben d ö n ü nce, a rkadaki gizli ka pıyı çalarım, sen
de hemen açar ben i içeri a l ı rs ı n " dem iş.
H iz m etçi gere ke n l e ri hazı r l a m ış, kız da e rkek e l b isesi
g iyip, erkek kı l ı ğ ı n a b ü rü nere k, Yem en'e doğru yol a çıkm ış.
Aylarca yol gitti kten son ra, Yemen'e va rı p, şeh i rde dolaşmaya
başlamış. Kenar mahallelerden birinde, bir evin önü nde, yok­
s u l ve i h tiya r b i r kad ı n görm üş. B u kad ı n çı krı k (pa m u k
eğirmeye ya rayan a raç) çevi rip, i p l i k eğ i riyormuş. Fakat, evi o
kad a r küçükmüş ki, ken d isi içerde, çıkrığı d ışard aym ış. Kız
ona selam verip, buraların yabancısı olduğ u n u, bu gece onda
kon u k ka l ı p kalamayaca ğ ı n ı sorm uş. Kadın da ona bakıp, "Ah
o ğ l u m, ben seni nerede kon u k edeyim, h a l i m i görüyo rsun,
b e n içerdeyim, çıkrı ğ ı m d ışard a " dem iş. Kız da kad ı na, hey­
besinden çıka rı p pir avuç altın verm iş. Altı nları gören n i n e se­
vi n c i nden hoplayı p', "Oy sana kurban, çıkrığıma da lanet, gel
o ğ u l, gel " demiş. Ç ı krığ ı n ı kaldırıp atm ış, kızı içeriye a l m ış.
Kız da n i neye, kendisi n i n aslında bir padişah oğl u olduğ u n u,
b u raya d a Y e m e n p a d i şa h ı n ı n kızı n ı a l m aya g e l d i ğ i n i
söyl e m i ş . B u n u d uya n n i n e, üzü ntüyle başı n ı sa l l ay ı p "Ah
oğ u l, ah . . . B u im kansız bir şey. Padişa h ı n kızı, hiç ko nuşmaz.
Padişa h da kızı n ı isteyen l e re, önce o n u kon uştu rm a l a rı n ı şart
285
koşar. Ko n u ştu ra b i l e n e kızı n ı verecekti r, ko n uştura m aya n ı n
d a h e m e n oracı kta kel lesi n i u ç u rtur. Ş i m d iye k a d a r, kimse
kon u ştura m a d ı . Pek çok genç öldü . Karşıya baksana, b i r kale
başta n, bir kal e leşten" demiş.
Kız n i n eye yalvarıp yaka ra rak, kızı n a s ı l kon uştu ra b i ­
l eceğ i n i sormuş ve ona b i r avuç a l t ı n d a h a verm iş. N i n e de
" B u rada, fi lan m a h a l lede bir kahveci va r. B u ka hvecin i n d e
ç o k marifetl i b i r d u d u kuşu va r. Bu k u ş çok g üzel kon uşur. O
kuşu a l ı p, kızı n ya n ı n a götü re b i l i rsen, kuş kızı ko n u şt u ru r"
demiş.
Bunu d uya n kız, o gece yatıp, ertesi sabah e rkenden kah­
veciyi bu l m uş ve b i r fi nca n ka hve içm iş. Boşalan finca n ı n içini
de a ltı n l a dold u ra ra k, fi nca n ı ters çev i r i p ka patm ış. Fincanı
a l maya gelen kahveci, kal d ı rıp da içi n i n altı n l a d o l u olduğunu
görünce, çok sevi n m iş. Kız her gün b u ka hveye g i d i p, b i r fi n­
can kahve içiyor ve fincanı da altınla doldu ruyorm uş. B u d u ­
ru m d a n çok m e m n u n o l a n kahveci, yaba n c ı d e l i ka n l ıya,
b üyü k bir yakı n l ı k göste riyo rm uş. Bir g ü n d e onu, evi n e
yemeğe d avet etm iş. Ka rı s ı n a g üzel b i r sofra hazı rlatm ış.
Yemeğe giden kız, sofraya oturm uş fakat hiçbir şey yememiş.
Bunu gören ka hveci, " H aydi beyim buyrun . Sizin bize o kada r
bağışınız o l d u , s i z de bizi m b i r yemeğ i m izi yiyi n " dem iş. Kız,
" Be n i m s a n a b i r şart ı m va r, eğer o n u ya p a rsan, yem eğ i n i
yerim, yoksa ka l k a r g ideri m " d e m i ş . Kahveci d e " B uyru n
söyleyin, elimden geleni ya pa rı m " deyi nce, kız ondan, kafes­
te dura n d u d u kuşu n u, üç g ü n lüğüne ken d isine vermesini is­
tem iş. Kahveci, h e r ne kad a r, bu k u ş u n ken d isi i ç i n çok
önem l i o l d u ğ u n u, o n u ki mselere verem eyeceğ i n i söyled iyse
de son u n d a kızın ı s ra rl a rı n a daya n a m ayı p, vermeye razı
olmuş. Buna çok sevinen kız, yemeği yem iş, d u d u kuşu n u da
a l ı p g itmiş.
Koşa koşa n i n e n i n evi n e g e l i p, kuşu a l d ı ğ ı n ı, b u nd a n
so n ra n e ya p m ası ge re kti ğ i n i sorm u ş . N i n e d e o n a , " Se n
şimdi kuşu n u koyn u n a koya r, sa raya gidersi n . S e n i padişah ı n
286
h uzuruna ç ı karırlar. O rada otu rmak için b i r a ltı n kürsü, b i r de
g ü m ü ş kürsü (Arka l ı ksız küçük iske m le) vard ı r. Kız istem eye
g e l e n l e r, a l tın kü rsüye otu r u rl a r, başka d i lekleri o l a n l a rs a
'
. g ü m üş kü rsüye otu rurlar. Sen gider a ltın kü rsüye otu ru rs u n .
Çevreden sana, oradan kal k yan l ış yere otu rd u n d iyen ler ola­
b i l ir. O za m a n sen, hayır doğru yere otu rd u m ç ü n k ü ben,
padişa h ı n kızı n ı istemeye g e l d i m , ders i n . Pad işah d a sa na,
'Yaaa öyle miiii' der ve şartı n ı söyler. Sonra seni tek başına,
b üyük bir odaya a l ı rl a r. B u oda, ortası ndan b i r ta hta perdeyle
böl ü n m üştür. Diğer ta rafta padişa h ı n kızı durur. Sen perden i n
b u ta rafı nda d u ru p, hiç yüzü n ü görmeden, padişa h ı n kızı n ı
ko n u şturm a l ıs ı n . İçeri g i ri n ce, kendi böl m ü nde, b i r g ü m üş
çekm ece g ö receks i n . K u ş u koy n u n d a n ç ı ka r ı p, b u g ü m üş
ç e k m ece n i n üstü n e koya rs ı n, so n ra d a kuşla ko n u ş m aya
başlars ı n . Kuş sana ceva p verecekti r. Öte taraftan b u n u d uyan
kız da kon uşaca ktı r. K ı z ı n kon uştu ğ u n u d uyu nca, h e m e n
kuşu n u koynuna sakla v e odad a n d ışarı ç ı k" demiş.
N i neyi, can k u l a ğ ıyla d i n l eye n kız, ertesi sa b a h , kuşu
koynu n a saklayı p saraya varm ış. Bir de görm üş ki ne görsün . . .
Kocası sa rayda, eski elbisel e r içinde, ç o k pe rişa n b i r halde
seyisl i k ya p m a kta d eğ i l m i . . . Meğer kızı n ı ko nuşturam aya n
b ütü n d a m a t aday l a r ı n ı , h e m e n oracı kta ö l d ü rten Yem e n
padişa h ı, o n a a c ı m ış d a ö l d ü rtm eyi p, sa ray ı n d a at uşağı
yapm ış. Yoks u l olduğu için, her g ü n kendisinin üstünde, kırk
h az i ra n ç u b u ğ u k ı ra n , k e n d i n i beğ e n m iş, p a d i şa h oğ l u
kocası n ı n, b u zava l l ı h a l i n i g ö re n kız, içinden kıs kıs g ü l e rek,
gidip a ltın kürsüye otu rmuş. Etraftan, ya n l ış yere oturduğu ko­
n usunda ya pılan uya rı l a ra ka rşı da, doğ ru yere oturd u ğ u n u,
ç ü n kü· padişa h ı n kızı n ı iste m eye g e l d iğ i n i söylem iş. B u n u n
üzeri ne, pad işah h e m e n o n a şa rtı n ı söyleyip, ö n c e kızı n ı
kon uştu rm a s ı n ı iste m iş. S a rayı n ada m l a rı, erkek kı l ı ğ ı nd a k i
kızı a l ı p, prensesi kon uştu racağı odaya götü rm üşler, ka pıyı d a
ü stü nden örtüp, o n u ya l n ız b ı rakmışlar. Ada m l a r çıka r çı kmaz
k ı z, koy n u n d a ki d u d u k u ş u n u ç ı ka rı p , o d a d a k i g ü m ü ş
287
çekmece n i n üstü n e koymuş ve biraz g e ri çeki l i p kuşa, " Se n
bir padişa h ı n oğ l u o lasın, bir k ı z için kal kı p Yemen'e gelesi n,
sen i bir odaya kitleyeler, ki m se de sen i n l e ko n uş m aya, b u
hakta n reva m ı d ı r" demiş . B u n u d uya n k u ş d a ç o k g üzel bir
sesle kıza, "Sen h i ç can ı n ı sıkma, sağolsun g ü m üş çekmece,
sa b a h a kad a r s e n i eğ ler" demiş. Perd e n i n d i ğ e r ta rafı nda
d u ra n p a d işa h ı n kızı, g ü m üş ç e k m e c e n i n , d i l e g e l i p
kon uştu ğ u n u sa n m ış v e b i rde n b i re ç o k şaşı rı p korka ra k,
d ışa rıya " G ü m üş çekm eceyi tutu p, m erd ivenden atı n " d iye
bağırmış. Bunu d uyan kız, hemen kuşun u koynuna koyup oda­
dan ç ı km ış, öte tarafta n d ışarıda bekleyen adam l a r da koşup,
padişa h a kızı n ı n ko n u ştu ğ u n u m üj d e l e m iş l e r. B u n a ca n ı
sıkılan padişah, " O l m az, ben b u n u saymam, a n c a k, b i r kere
daha kon uşturu rsa kızı m ı veri ri m " demiş.
Kız da ertesi g ü n ü yi ne kuşu n u a l ı p sa raya gitmiş. Yine
odaya a l m ış l a r. Kız b u kez kuşu, odadaki g ü m üş ayn a n ı n
üzeri ne koyarak, aynı, bir g ü n önceki g i b i o n u n l a ko nuşmuş.
Diğer ta rafta n, şimdi de g ü m üş ayna n ı n kon uştu ğ u n u sanan
pad işa h ı n kızı, ayn ı korku ve şaşkı n l ı kla, d ı şa rıya " G ü m üş
aynayı kal d ı rıp, m e rdive n lerden atı n " d iye bağırmış.
Pad işah bunu d a saymamış. Ertesi gün kız, kuşun u odada­
ki g ü m ü ş şa m d a n ı n üstü n e koya ra k yi n e ay rı ı ş e k i l de,
konuşmaya n kızı, üçüncü defa kon uştu runca a rtık padişa h ı n
da diyecek bir sözü ka l m a m ış v e kızın ı b u yaba ncı delika n l ıya
verm e k zoru n d a ka l m ı ş . Erkek k ı l ı ğ ı n d a ki k ı z, Y e m e n
padişa h ı n ı n kızı n ı a l ı p, ta m yo la çıkaca ğ ı nda, o rta l ı kta zava l l ı
bir ha lde a t uşa ğ ı o l a rak dolaşan kocası n ı d a , yolda kendileri­
ne h izmet etm e k üzere bera berinde g ö t ü r m e k isted i ğ i n i
söylemiş. Padişa h d a " Ben s a n a kızı m ı verd i kten so n ra, b i r
seyis parçasının n e önemi var, a l götür" demiş.
Kız ve ya n ı n d a ki l e r yol a ç ı km ışla r. G ü n lerce ayl a rca yol
a l d ı kta n so n ra, m e m leketlerine yaklaştı kl a rı bir g ece, bir
yerde kona klamışlar. O gece kız, seyise bir uyku i lacı içirmiş.
Gece yarısı o l u p, he rkes deri n uykuya d a l d ı kta n so n ra da
288
ka l k ı p, kocası n ı n üstü n d e k i seyi s e l b i s e l e ri n i s oy m u ş,
a rkasına da bir damga v u ru p, kendi elbiseleri n i ona giyd i r­
m i ş . Seyis el biseleri n i d e bir bohçaya sarı p ya n ı n a a l m ış ve
h ızla oradan uzaklaşı p, saraya g e l m iş. Daha önce, oda hiz­
m etçisiyle a n l aştığı g ibi, gizli ka pıyı çal m ış. H izmetçi hemen
ka p ıyı a ç ı p, o n u içeri a l m ış ve bu nca za m a n d ı r nerelerd e
o l d uğ u n u sorm u ş . Ona, h i ç b i r açıkl a m a ya pmaya n kız,
h e m e n yatı p uyu m uş ve e rtesi g ü n olacakları bekl e m eye
başla m ı ş.
Sabah uyanan seyis, b i r d e bakm ış ki üstündeki e l bise,
efendisinin el bisesi ve efendisi d e ortada yok. B u işe pek akıl
erd i rememiş ama, etrafa da olup biteni sezd i rmemiş. Kafile­
deki herkes, seyisin ortadan kaybo l d u ğ u n u sa n m ışlar ve bu
işin üstü nde de pek o kadar d u rmam ışlar.
Bu d u rumdan yararlanan padişa h ı n açı kgöz oğ l u, hemen
sa raya ha berciler gönderi p, Yem e n padişa h ı n ı n kızı n ı a l ı p
getirdiğini v e düğün hazı rlı kları n ı n başlaması n ı söyle m iş .
Sarayda herkes padişa h ı n oğl u n u n geri dön üşüne çok se­
v i n m iş, eğlenceler ya p ı l m ış, ziyafetler veri l m iş, kırk g ü n kı rk
gece d ü ğ ü n dernek o l m uş . O ğ l a n ta m gerdeğe g i receğ i
s ı rada, y i n e e l i n e k ı rk h a z i ra n değ neği a l ı p, eski yoks u l
karıs ı n ı n odasına g i rmiş v e ona, " H a n i bana, erkeksen g i t d e
Yemen padişa h ı n ı n kızın ı a l d iyord u n, işte a l ı p geld i m " demiş
ve yine kızj dövmek iste m iş. Bunun üzerine kız, oğla n ı n elin­
deki sopayı çekip alara k g ü l m üş ve ya nındaki bohçada b u l u ­
nan, seyis el biseleri n i çıka rı p ö n ü n e atıvermiş. Ne olduğuna
şaşıra n oğ la n ı n, daha bu şaşkı nlığı geçmeden de üstü ne atı l ı p
o n u soymuş v e arkasındaki, ken d i vurduğu damgayı oğlana
göstermiş. B i r anda her şeyi a n l ayan oğlan, kızın aya kl a rı n a
ka p a n a ra k ke n d i s i n i ba ğ ı ş l a m a s ı ve b u s ı rrı k i m seye
söylememesi için ona yalvarm ış. İsterse kendisiyle de yen iden
hemen evleneceğ ini söylemiş. Kız gülmüş " H ayd i va r git, sen
b e n i m , d ü nya a h i ret kardeşi m si n . B u sı rrı n ı da sa k l a rı m ,
ya l n ız bir şa rtla, bu ü l keyi b e n yöneteceği m . Sen de Yem e n
289
pad işa h ı n ı n kızıyla evlenip sa rayda otura b i l i rsin fa kat, hiçbir
şeye karışmayaca ks ı n " demiş. Oğlan ça resiz, buna razı olmak
zorunda kal m ış. Kız da o ülkeye sµltan o l m uş . . . .
İLETİ DİZİN İ
1- C 1 67. Kimse yoksul olduğu için suçlanamaz.
"Padişahın karısı oğluna, istediğin kızı sana alamayız, çünkü
çok yoksul der. Buna karşın oğlan o kızla evlenir ama, onu her
gün döver. n
2- C 1 5 8 . H e rkes dengiyle u ğ raşma l ı d ı r, ta rafl a r a rasındaki
eşitsizlik dövüşü onursuz kılar.
"Yoksul kız padişahın oğluna, eğer sen erkeksen, git Yemen
padişahının kızını al, onu döv de görelim der. •
3- 0 1 . Paranın açamayacağı kapı yoktur.
"Kız, yanına aldığı bir heybe altınla önüne çıkan engelleri aşar. •
4- C 1 03. Padişah kızlarına tal i b ol mak baza n kellenin gitmesine
neden olabilir.
"Padişah, kızını konuşturana onu verecektir, konuşturamayanın
ise kellesini kestirecektir. n
5- 8300. Her derdin bir çaresi bir sırrı vardır, iş onu arayıp bulma­
dadır.
"Padişah kızını ancak, kahvecinin dudu kuşu konuşturabilir. •
6- 8254. Ne oldum deme, ne olacağım de.
"Kızın zalim kocası olan padişahın oğlu, Yemen padişahının
sarayında at uşağı olmuştur. •
7- AS2. Verilen söz tutulmalıdır.
"Padişah istemeyerk de olsa sözünü tutarak kızını verir. •
8- 82. Mutluluğa giden yol uzun ve çetindir.
"Kız pek çok güçlüğü yendikten sonra amacına ulaşır. •
9- 8202. İ yiler iyilik bulur, kötüler kötülük.
"Oğlan tahtını kaybederken, kız onun yerine padişah olur. •
290
41 - RÜYA İLE G ELEN MUTLULUK
' Siirt-Kozluk
Sevgi Aydm
19
...
.
Öğrenci
Ninesinden
Bir varm ış bir yokm uş, evvel zaman içinde, kal b u r sam a n
içi nde, develer tel l a l i ken, p i reler berber iken, annem eşikte,
babam beşikte, a n n e m ka ptı m aşayı, babam ka ptı sopayı,
ta m ben i kova la rken d uymuş, ü l kenin biri nde yaşaya n b i r
kra l ı n, ka ra kaşl ı, kara gözlü, uzun boyl u, yakışıklı dil lere des­
ta n bir o ğ l u va rm ış. Başka b i r ü l kenin kra l ı n ı n da sa rı saç l ı ,
m avi gözlü, fidan boyl u güzel m i güzel bir kızı varm ış. Bu h e r
i ki g üzel gencin de parm a kl a rı nda, çok sevdikleri v e h i ç
ç ı ka rm a d ı k l a rı yüz ü kl e ri va r m ı ş . B i r g ece h e r i ki s i d e
rüya l a rı nda, b i r o d a d a ka rş ı l ı k l ı uzunca söyleşti kten son ra,
yüzü kleri değişti rdiklerini görm üşler. Sabah uya n d ı klarında
d a parm a klarında gerçekten , değişti kleri yüzükleri va rm ış.
S o n raki g ü n lerde birbirleri n i a ra m aya başl a m ışlar a ma, b i r
tü rl ü b u l a m a m ışlar. O ğ l a n g ü nden g ü n e eri meye, k ı z da
sararıp solmaya başlam ış. B u n u gören kızın babası, ü l ke n i n
dört bir yanına haber salara k, kızım ı n derdine derm a n bulanı,
o n u n la evlendireceğ i m dem iş. B u haber üzerine, hekim olan
o l m ayan herkes sa raya akın etmeye başlamış ama, h i ç ki mse
kra l ı n kızı n ı iyileşti remem iş.
Öte ya ndan, diğer ü l ke n i n kra l ı n ı n oğlu ise, derdini bir
tü r l ü b a b a s ı n a söy l eye m iy o r m u ş . Oğ l u n u n bir s o ru n u
o l d u ğ u n u fa rkeden b abası, b i r g ü n o n u yan ı na a l a ra k ava
çıkmış ve yolda, ü l ke soru n l a rı n ı n kendisini çok yord uğ u n u,
b u neden le de çok üzüldüğ ü n ü söylemiş. Bunun üzeri ne oğl u
d a o na, " Baba keşke h e r dert böyle olsa, benim başımda öyle
b i r dert var ki dermanı yok" deyi nce, ba bası hemen b u n u n ne
291
old u ğ u n u sorm uş. Oğlan, " Rüyamda bir kız görd ü m ve aşık
old u m . Gerçekten de böyle bir kızı n varl ı ğ ı ndan eminim ama,
onu bir türlü b u l a m ıyoru m " demiş. B u n u d uya n kra l oğ l u na,
" Ben sana cins bir atla, bir sa ndık altın vereyim git bu kızı a ra
b u l " d iyerek ona ya rdımcı o l m uş. Saraya dönünce de oğ luna
söyledikleri ni verip o n u yolcu etm iş.
Az gidip uz g iden, dere tepe d üz giden oğlan, son u nda
b i l m e d i ğ i b i r ü l keye varm ı ş . O rada g ö rd ü ğ ü h e rkes çok
üzg ü n m üş . B u n u n neden i n i so runca ona, " B izim ü l kemizin
kra l ı n ı n kızı rüyasında bir genç görü p ona aşık oldu ve yatak­
lara d üştü . O n u iyileştirene kra l kızı n ı verecek a ma, ki mse
iyi leşti remedi, kız her gün ö l ü m e biraz .daha ya klaşıyor, işte
o n u n için ço k üzg ü n üz" d e m işler. Oğ l a n a rad ı ğ ı kızın b u
olduğ u n u a n l ay ı p h e m e n saraya koşm uş. " Be n heki m i m , kızı
iyi leşti rmeye g e ld i m " deyip içeri gire re k bir kına yoğ u rmuş,
içine de kızı n rüyasında kendisine verd i ğ i yüz ü ğ ü koyu p,
odasına göndermiş ve bunu. eline yaksın dem iş. Kız " B u kadar
üzü n tü m ü n içi nde ben kınayı ne yapaca ğ ı m " d iyere k geri
gönderm işse d e oğ l a n ı n zorlama ları ka rşısı nda kınayı eline
yakmaya baş l a m ı ş . Tam o sırada da kı n a n ı n içi ndeki kendi
yüzü ğ ü n ü g ö rü p, b u h e ki m i n , rüyas ı n d a g ö rd ü ğ ü genç
o l d uğ u n u a n l a m ı ş ve hemen o n u görmek iste m iş . Oğlan
koşa rak g e l m i ş . Y ü z ü k l e ri n i yine b i rb i r l e ri n e v e re re k
sarı l m ışlar. Son ra d a kı rk g ü n kı rk gece süren bir düğünle evle­
nip, m u ratları n a ermişler . . . .
İ LETİ DİZİ N İ
1- 8300. Derdini söylemeyen derman bulamaz.
"Dertlerini babalarına söylemeyen kız ve oğlan sararıp solarlar? "
2- 8301 . Herkes, kendi derdini en büyük sanır.
"Padişah derdini söyleyince, oğlan kendi derdinin daha büyük
olduğunu söyler. •
3- 852. Alın yazısı, kısmet değişmez.
"Birbirlerine yazgılı olan kızla oğlan sonunda kavuşup, evlenir­
ler. "
'192
42- BALIGIN G Ü LMESİ
r
Diyarbak1r-Ergani-Şölen Köyü
Mehmet Güzel
83
Çiftçi
Büyüklerinden
Ewel za m a n içinde, ka l b u r saman içinde, ben baba m ı n
d ü ğ ü n ü nde oynarken, cebimden cevizim düşüp çam u ra sap­
landı yeşerd i . Dalları yerde, kökleri gökdeyken memleketin bi­
rinde a pta l bir pad i şa h la, yaş l ı bir ba l ı kç ı varm ış. B ütü n
h ayatı n ı bal ı k tutma kla geçiren bu balıkçı, günlerden bir g ü n,
p u l ları n ı n her biri ayrı bir ren kte olan, olağan üstü g üzel l i kte
b i r bal ı k ya ka l a m ış ve karısı n a gösteri p, b u n u padişa h ı m ıza
götü relim, bel ki beğenir de bize biı' kese altın verir dem iş.
Karr koca hemen yol a koyul u p, az giderek uz g idere k,
dere tepe düz gidere k, varıp sarayın kapısı n a daya n m ışlar ve
o l u p biteni kapıdakilere a n l atı p, padişa h ı görmek istedi kleri­
n i söylem işler. Ka p ı c ı l a r da o n l a rı a l ı p padişa h ı n huzuru n a
götü rm üşler. Balıkçıyla karısı padişaha b a l ı ğ ı gösterip, kendi­
sine a rmağan etmek istedikleri n i söyleyince padişah, " Karıma
g ötürün, eğer o beğenirse ben de beğeniri m " dem iş. B u n u n
·
üzeri n e, s u l ta n ı n o d a s ı n a g i d i p kapıyı ç a l m ışlar. İ çe rd e n
ç ı ka n h izmetçi, " B u b a l ı k erkek m i d i ş i m i , e ğ e r e rkekse
h a n ı m ı n odasına giremez" demiş. O sırada bal ı kçı sıktığ ı için,
b a l ı ğ ı n ağzı açı l m ış. B u n u g ö ren h izm etçi bu ba l ı k g ü l üyor
d iye bağ ırm ış. Bal ı kçı her ne kadar bal ı ğ ı n gülemeyeceğ i n i
a n l atm aya ç a l ı ş m ışsa da ki m seye l af d i n l ete memiş v e b u
h aber tüm sa raya yayılara k, padişa h ı n ku lağrna kadar gitmiş.
Padişah da vezi rleri n i çağ ırıp, bu balığ ı n g ü lmesi n i n sırrı n ı n
ne olduğ u n u, kı rk g ü n e kadar öğren melerini, yoksa kel lelerini
vurd u racağı n ı s�ylem iş.
293
Öte ya ndan bu ü l kede, dağdaki bir ku l ü bede a n ne ve ba­
ba ları ol maya n b i ri erkek b i ri kız i ki kardeş yaşa rm ış. Erkek
ka rdeş ava gider, kız da o n u n geti rd i kleri n i pişirir böylece
hayatları n ı sürd ü rü rlermiş. Bir gün oğ l a n yolda bir kuru kafa
b u l a ra k, geti ri p evi n kapısı n ı n üstü n e asmış. E rtesi sabah
oğ l a n ava gittikten sonra, d ı şa rı çıkıp bu ku ru kafayı gören
kız, o n u e l i n e a l a ra k o ras ı n a b u rası n a bakmaya baş l a m ı ş .
Tam o sırada, kuru kafadan sıçrayan mercimek büyüklüğünde
bir şey kızı n ağzın a kaçarak karnına g i rm iş . O g ünden sonra
da kızı n ka rn ı şişmeye baş l a m ış . B u n u g ö re n o ğ l a n o n a,
"Ka rdeşim, ikimiz d e biliyoruz ki buraya hiç kimse uğra maz,
biz de hiç insan i ç i ne ç ı k m ayız, öyleyse sen i n bu ka rn ı n
günden g ü ne niçin böyle şişiyor" dem iş. Kız da " Ben h i ç ki m­
seyle yatmadım, b u n u sen d e bil iyo rsu n . Ya l n ız geçen gün
senin getirdiğin kuru kafaya bakarken, ondan sıçrayan merci­
mek ta nesi büyü kl ü ğ ündeki bir şey ağzıma kaçtı, ondan son ra
da ka rn ı m böyle şişmeye başlad ı " d e m i ş . B u n u n üzeri n e
kardeşi de o n a " İyi öyleyse, g i rdiği ye rden d e çıka r" diye
karşı l ı k verm i ş . Doğ u m za m a n ı g e l i nce, kız çocu ğ u n u
ağzından doğurm uş, adı n ı d a yetim a n l a m ı n a gelen "Sebi"
koym uşlar. Aradan g ü nler, aylar, yıl l a r geçmiş ve çocuk yedi
yaşına gelmiş. Geleceği önceden görebilen bu çocu k, olacak­
ları daha olmadar:ı haber veriyorm uş. G ü n ü n biri nde dayısına
" Dayı b u g ü n ava g itme, hiçbir şey yaka l aya m ayaca ks ı n "
demiş ve söyled iği gerçekleşmiş. B i r başka g ü n d e " Bu g ü n
evden çıkma, b i r fırtı na çıkacak v e çok z o r geri döneceksin"
dem iş, bu söylediği de gerçekleşmiş. Yi ne bir başka gün de
"Dayıcığım, bug ü n üç tane kın a l ı keklik vuracaks ı n, bunlardan
yal n ızca bir ta nesi senin kısmetin o laca k, diğer ikisi n i bir
ağacın altında uyurken, çaldıracaksın" dem iş. Bu söylediği de
gerçekleşince, artık dayısı onun geleceği görd ü ğ ü n e i n a n m ış.
Bir g ü n Sebi dayısına " Dayı bug ü n ava gitm e, m i safi rleri­
miz gelecek" demiş, dayısı da gitmemiş.
Öte ya ndan, padişa h ı n vezirleri n e ta n ı d ı ğ ı k ı rk g ü n l ü k
sürenin dolmasına, bi rkaç g ü n kalm ış. O güne kadar ba l ı ğ ı n
294
neden g ü ldüğü sorusu n u n ceva b ı n ı bir türl ü b u l a m a m ışlar.
Köy köy, şe h i r şe h i r gezip, b u n u n ceva b ı n ı bilen b i ris i n i
a rıyorlarmış. B u arada Sebi'leri n köyüne d e gel m işler. O köyü n
ihtiyarları, bu soru n u n cevabını bilse bilse Sebi bilir dem işler
ve vezirl eri o n ları n evine götü rm üşler. Vezirler Sebi'ye olan­
ları a n l atı p, balığın nasıl o l u p d a güldüğünü sorunca, çocuk
d a o n l a ra " Ben bu soru n u n cevabını ancak sarayda veririm "
demiş. Vezirler de a n nesiyle v e d ayısıyla birlikte onu a l ı p sa­
raya götü r m ü ş l e r . Padişa h ı n h uz u r u n a ç ı ka n Sebi o n a
" Pa d i şa h ı m, g e l sen b u so ru n u n ceva b ı n ı ö9ren m e kten
vazgeç, çünkü işin asl ı n ı öğre n i nce çok pişmal) olabilirs i n "
demiş a ma, padişah vazgeçm eyince anlatmaya başlam ış.
" Padişahım, senin bir deden vard ı . Onun da cins akı l l ı bir
atı vard ı . G ü n lerden b i r g ü n deden çölde susuz ka l d ı ve
yü rüye mez hale g e ld i . O s ı rada o radaki b i r kayadan, ne
olduğunu bilmediği bir sıvı n ı n a ktığını görd ü . B u n u Sl,I sana­
ra k, avu c u n u doldurup içmeye kaJktı . Tam bu sırada o n u n
a kı l l ı atı, başıyla vura ra k o s ıvıyı döktü. B u n a ç o k s i n i rlenen
deden, hiç düşünmeden oracı kta atının öldürdü, son ra d a bu
suyu n kaynağı kaya l ı kların a rkası nda olmalı d iye düşünerek,
y u ka rı doğru tı rmandı. Arkaya dolaşınca, akan su sa ndığı bu
sıvı n ı n o rada ölüp ka l a n b i r d evin, g üneşte eriyen yağ l a rı
o l d uğ u n u görd ü . Aşağ ıya i n i p ö l d ü rdüğü akı l l ı atı n ı başına
otura ra k, pişma n l ı k gözya ş l a rı d ö ktü " . Anlatı m ı n ı b u rada
kese n S e bi, " Ey p a d i şa h ı m , i ş i n asl ı n ı ö ğ renen deden,
pişm a n l ı k gözyaşları döktü a m a, bunun hiç faydası olmadı.
Sen de gerçeği öğrenince üzülebi l i rsin, gel istersen b u işten
vazgeç, gerisi n i a n la tmayay ı m " demiş a m a, pad işa h a n l at­
m as ı n ı isteyince o da şöyle s ü rd ü rmüş. " Padişa h ı m , sen i n
ba ba n ı n g üzel bir şa hini vard ı . G ü nlerden b i rg ü n b u şahin,
kafesinde a l ışılmad ı k bir biçim d e çırpınarak, dışarı çıkmak is­
ted i . Baban ona " N iye ç ı rp ı n ıyors u n " d iye sorunca, şa h i n
(
.
"Ya rı n benim kardeşimin düğ ü n ü var, ona yetişmeliyim, l üften
beni serbest bırak. Eğer izi n veri rsen, dönüşümde, sa n a çok
295
güzel bir şey geti receğ i m " dedi . Baban da kab u l ederek o n u
bıra ktı. Ş a h i n d ö n üşü nde babana a rm a ğ a n o l a ra k b i r elma
çeki rd e ğ i getirdi ve " Pa d i şa hı m b u n u e k, ü ç yıl içinde
büyüyec;:ek ve meyveye durup, bir elma verecek. B u elma sihir­
lidir, olgunlaştığ ında ken d i l iğ inden d ü şer. S a k ı n daha önce
koparmaya kal km a, yoksa bütün sihiri boz u l u r. E l m a olgun­
laşmaya başl ayı nca, ya n ı nda sürekli b i risi b u l u nsun. Olgun­
laşınca d üşen elmayı, daha toprağa değmeden havada tut­
mak gerek. Eğer yere değerse onu yiyen ö l ü r. H avadayken
yakalanırsa, o n u yiyen gençleşip ondört yaşındaki ber gence
dönüşür" ded i . B u d uyduklarına çok sevinen baban da hemen
çekirdeği ektird i . Üç yıl içinde büyüyen fida n b i r elma verd i .
Bu e l m ayı havada yakala ması için başı na b i r nöbetçi koydu­
l a r, a m a e l m a o l g u n l aşıp, daha nöbetçi farkı n a va rmadan
yere d üşüverd i . Pad işah ı n gazabından çok korkan nöbetçi de
hemen onu yerden a l ı p babana götü rd ü . Padişah i l k anda bu
elmayı yemekten kaçı n a ra k, ü l kesinde yaşayan b i r i h tiya rla
oğ l u n u sa raya çağ ı rttı ve ona " Eğer bu e l m ayı yersen ve
ö l ü rsen, oğ l u na b i r çuva l dolusu altı n vereceği m . Ö l m ezsen
bu a ltı n ları yi n e vereceğ i m ayrıca, sen ondört yaşında b i r
genç olacaksın" ded i . İhtiyarla oğl u b u n u kab u l ettiler. Adam
elmayı yed i ve ö l d ü, oğl u da altınları a l ı p gitti . B u n u gören
padişah çok sinirlenerek küplere bindi ve demek amacın beni
ö l d ü rm e k m i ş d iyerek şa h i n i n başı n ı ko pa rttı . A rd ı nd a n
bekçiyi d e öldürttü . E l m a ağacı ertesi yıl yine bir e l m a verdi.
Padişah b u n u n d a başına bir bekçi koyd u . Çok a kı l l ı olan bu
bekçi, ağacın altı n a bir bez gere re k, e l m a n ı n toprağa
düşmesin i önled i . Zamanı gelince de beze düşen b u e l m ayı
silip parl ata rak, getirip padişaha verdi. Padişah b u n u da önce
bir i htiya ra yed i rd i . Bu defa s i h i r gerçekl eşti ve i htiya r
g e n ç l eşti . B u n u g ö re n b a b a n , şa h i n i n i h a ks ı z yere
öldürdü � ü n ü a n l aya rak pişman o l u p çok a h vah etti ama
boşuna . " Sebi b u rada a n l atı m ı n ı kesip pad işa h ı tekra r uyara­
rak, " Padişa h ı m bu işin aslı n ı öğrenmekten gel vazgeç. Sonra
sen de bab a n g i b i gerçekleri öğ renince piş m a n o l a b i l i rsin"
296
demiş, ama padişah a n latması n ı isteyince, "Öyleyse b ü tü n
sa ray h a l kı b u sa l o n d a to p l a ns ı n, gerçeğ i açıklayacağ ı m "
d iyerek herkesi ortaya toplamış. Saraydaki bütün insa n l a r sa­
lona gel m işler, yal n ız padişa h ı n ka rısıyla o n u n h izmetçisi gel­
memişler. Sebi "Ortaya, herkese yetecek büyüklükte kocaman
b i r ka rp uz getirin, o n u ben k�n d i bıçağ ı m la keseceğ i m "
d e m i ş . Etrafı n d a k i l e r h e r n e kad a r b i z kesi p g eti re l i m
demişlerse d e o , kendisi kesmekte ısrar etm iş ve ortaya g etiri­
l e n koca m a n ka rpuzu, ken d i k üç ü k b ı çağıyla kesm eye
başla m ış ama, bıçak karpuzun içine düşüp kaybo l m uş. Sebi,
" Eğer bıçağı m bulunmazsa, ben de bu işin sırrı nı söylemem "
demiş. Hemen karpuzu açıp bakmışlar ama, içinde b ıçağı bu­
l a m a m ışlar. Bunun üzerine Sebi " B urada bulunan herkes top­
tan soyunsun, üstü n üzü a rayacağım " dem iş. Orada bulunan­
J a r, buna her ne kada r karşı çıkm ışlarsa da son u nda oğ l a n ı n
d ed i ğ i n i ya p m a k zoru n d a kal m ı ş l a r. B ı ç a k y i n e k i m sen i n
üstünde çıkmamış. Sarayda soyunmayan yal nızca padişa h ı n
karısıyla, o n u n h a n ı m hizmetçisi ka l m ı ş . S e b i o n l a r ı n d a
soyu n ma s ı n ı istemiş. Padişah, " H iç öyle şey o l u r m u, ben
karı m ı n odası na erkek sinek bile sokmuyorum, sense soyun­
ması n ı istiyorsun" demiş. O ğ l a n soyunmazsa an latmam d iye
d i reni nce, padişa h ı n karısıyla h izmetçisi de soyunmak zoru n­
da kal m ışlar. Meğer sulta n ı n h izmetçisi, kadın kılığına g i rmiş
b i r erkekmiş. Bu görü ntü karşısında Sebi, " Ey padişahım, işte
sen i n karı ndan bile h a beri n yok. Onlar sen i kandırara k g izlice
sevişiyorlar. Bal ığın gülmesine gelince, bu da oyunları n ı n or­
taya ç ı kma ması için, h izmetç i n i n o rtaya attığ ı bir yalandı r.
Yoksa bal ı k h iç g ü ler m i " demiş.
Gerçeğ i gören padişah, hemen oracı kta hem ka rıs ı n ı n,
hem de h izmetçisin i n başı n ı kestirmiş . . . .
İ LETİ DİZİNİ
1- C l 59. İ ş bölü ryı ünü cinsiyetler belirler.
"Kız kardeş kulübede kalıp yemek pişirir, erkek kardeş ise ava
gider? "
2.97
2-
C 1 5 1 . Bazı şeylerin gerçek neden lerihi bil memek, bilmekten
daha iyid ir, bazı sırları bilmek insanı mutsuz eder.
"Sebi padişaha, sen bu sorunun cevabını öğrenmekten vazgeç,
çünkü işin aslını öğrenince çok üzülebilirsin der. n
C l SO. Bir şeyin aslını aramadan görünüşe göre karar vermemeli.
"Padişa h ı n dedesi, işin aslını aramadan a kı l l ı atını, babası da
yine aynı nedenle cins şahinini öldürür."
8 1 02. Korku yalan, yalan da felaket getirir.
"Bekçinin korkudan söylediği yalan, zavallı bir ihtiyarın ve cins
bir şahinin ölümüne neden olur. n
C 1 56 . İ nsana bazan en büyük kötülük en yakınından gelir.
"Karısı kendi sarayında, padişaha ihanet etmektedir. •
8201 . Kötüler kötülük bulur.
"G erçeği öğrenen padişah, hain karısının ve hizmetçisinin
başlarını kestirir. •
3-
4-
56-
43- BONCUK PADİŞAH
r
\..
Adana-Kadirli
Melahat Yüksel
62
Ev hammı
Büyüklerinden
B i r varm ış bir yokmuş, vakti zama n ı nda, deve tellal iken,
sıçan berber i ken, anam baba m ı beşi kte tıngır m ı ng ı r sallar
i ken, va r varandan sür sürenden, destursuz bağa girenden, az
g ittim uz g ittim, altı ay bir güz g itti m, derken bir e m mi kızı ile
emm ioğlu, birbirlerine aşık olup, Alla h ı n e m riyle evlenmişler.
Mtıtl u bir ö m ü r sü rmeye başla m ışlar. Bir g ü n karı-koca has
b a h ç e d e d o l a ş ı r l a rke n , kad ı n el i n i n kı n a s ı n ı koca s ı n a
gösterip, "Siyah l a beyaz ne d e g üzel · uyuyor" demiş. Tam o
sırada, oradan bir köle geçiyorm uş. Ada m b u sözü, karısının
köleye laf atm a k için söylediğ i n i sa n m ış. Çok öfkelenerek,
298
kad ı n a kırk sopa vurm uş. O günden son ra da her gün karısı na,
n a r çubuğuyla kırk sopa vurmaya başlamış.
Öte yandan aynı ü l kede, çocu kla rı o l m ayan bir karı koca
va r m ı ş . O rm a n ı n içi ndeki ku l ü beleri nde yaşıyo r l a rm ış. Za­
manla bir oğu l l a rı o l m uş. Buna çok sevinmişler. Ada m her gün
c ey l a n av ı n a ç ı k ıyo r, d ö n ü n c e d e ka r ı s ı y l a b i r l i kte
çoc uklarıyla oyn uyorlarm ı ş . Ara d a n y ı l l a r geçm iş ve çoc u k
yed i yaş ı n a g e l m iş. B i r g ü n b a b a s ı ava çıkı nca, çoc u k d a
ya n ı n a b i r cey l a n derisi a l ı p, o n u n a rd ı ndan d a ğ a g itm iş.
B i rat yürüdü kten son ra yoru l u nca da ceylan derisi n i üstü ne
ö rtüp uyuya ka l m ış . Uzaktan o n u bir ceylan sanan ba bası, bil­
meden oğ l u n u v u rm u ş . Gelip de ceylan diye vurd u ğ u n u n,
kendi oğl u olduğ u n u a nlayı nca acısından öyle bir bağı rmış ki,
sesi d ağ l a rda ya n k ı l a n m ış, yer yeri nden oyn a m ış . "Al l a h ı m
h e m verd i n, hem d e a l d ı n " d iye a ğ l ayara k, ceylan derisine
s a rd ı ğ ı oğ l u n u n ö l ü s ü n ü, kuca ğ ı n a a l ı p, evine götü rmüş.
O l a n l a rı ka rısına bir türl ü a nlata m a m ış. Yal n ız ona, " B u cey­
la n ı, h i ç derd i o l m aya n bir evde n a l acağ ı n bir te ncerede
pişir" d e m iş . B u n u n üzerine kad ı n ı n a kl ı n a, em m i kızı i l e
e m m i o ğ l u g e l m i ş . O n l a r ı n h iç b i r · d e rd i o l a m a z d iye
düşünere k, gidip em m i kızından b i r tencere istemiş ve nede­
n i n i de a n latm ış. B u n l a rı d i n leyen emmi kızı "Sana tenceremi
veririm ama, biraz bekle kocam gelsin, o zaman ben i m derdi­
m i n o l u p olmadığ ı n ı a nlarsın" demiş ve kad ı n ı götü rüp, ya n
o d aya g i z l e m i ş . B i raz son ra, a d a m bağ ı ra çağ ı ra g e l i p,
karısı n a kırk çubuk vurmuş ve çıkıp g itmiş. Ya n odan ı n a ral ı k
ka p ı s ı n d a n, o l a n l a rı izleyen ko m ş u , yerde bitk i n yata n
kad ı n ı n ya n ı n a koş u p, b u o l a n l a rı n nede n i n i ve n i ç i n karşı
ç ı k m a d ı ğ ı n ı so rm u ş . Başına gelen leri a n lata n kad ı n, karşı
ç ı km a s ı n ı n pek b i r şeyi d e ğ i ş ti r m eyeceğ i n i söy l e rl\İ ş .
Anlatı l a n la rı üzüntü içinde d i n l eyen ko mşu kad ı n , " Kocan
geldiğinde o n a, sen boncuk padişa h ı n, ayağ ı n ı n tozu bile
o l a m azs ı n d e " d e m i ş ve evi n e d ö n m ü ş . Dön ü n ce de
çocuğ u n u n ölüsünü görerek, her ne kadar ağlayıp sızladıysa
299
da başkaları n ın, kendisi nden daha dertli o l d u ğ u n u düşünerek
avu n m uş.
E rtesi g ü n kocası eve geldiğinde, e m m i kızı o n a, " Sen
bo n c u k p a d i şa h ı n aya ğ ı n ı n tozu bile o l a m azs ı n " dem i ş .
Adam, d a h a ö nce hiç böyle bir şey d uymadığı için, bu boncuk
padişah ı n kim olduğunu çok mera k edi p, a ramaya çıkmış. Az
gitm iş uz gitmiş dere tepe düz gitm iş, a ltı aylı k yol gitmiş.
Geçtiği yerlerde çok garip olaylarla karşılaşm ış. Bir yerde, atın
önüne et, itin önüne ot koydukları n ı görmüş. Başka bir yerde
de tüm d ünyaya h ü kmeden bir akrep görm üş. Görd ükleri onu
hem şaşı rtmış, hem de korkutm uş. Son u nda sora sora boncuk
pad işa h ı n yeri n i b u l m uş. Bo ncuk padişah, sorg usuz sualsiz,
o n u ü ç g ü n kon u k etti kten sonra, g e l i ş neden i n i sorm uş.
Ada m da ö n ce, karıs ı n ı n kölesine aşı k o l d u ğ u n u, b u nedenle
ona her gün kırk çubuk vurduğ u n u, karı s ı n ı n da kend isine
bon c u k padişa h ı n ayağ ı n ı n tozu bile o l a m azsı n dediğini an­
latm ış. Bunun üzerine boncuk padişah, "Senin derdin de dert
m i, sen yat-kal k karı na dua et. Beni m karım da e m m i m i n kızı,
birb i ri m izi çok severek evlendik a ma, daha son ra öğrendim
ki, karım ben i ilaçla uyutup, alan kuşuyla İ ra n kra l ı n ı n yan ı na
gidiyorm uş, ondan d a iki çocuğu o l m uş . Ben de g idip, İ ra n
kra l ı n ı v e çocu kları öldürdüm a m a karı m a doku nmadım, o n u
bağ ışladı m . N e var k i , ka rı m beni ba ğ ı ş l a m a d ı v e gece
g ü n d üz tan rıya yalva ra ra k, kendisi n i gözleri nden yaş yerine
kan a k a n bir sarı i n e k· ya p m ası n ı d i l e d i . Ta n rı da o n u n
d i l eğ i n i yeri n e geti rd i " demiş v e o ra d a d u ra n sarı ineği
gösterm i ş . B o n c u k padişah b u n l a rı a n l atı rken , sarı i nek de
durmadan başı nı sal l ayarak o n u onayl ıyormuş.
B ütü n b u n l a rı d i n l eyen e m m ioğ l u, "Yin e en iyisi ben i m
ka rı m m ış, varı p evi me g ideyim " diyerek, i z i n istem iş. Boncu k
pad işah da ona, bir altın tara.k la, bir çift altı n pabuç vererek,
"Al b u n ları karına göt�r, beni m armağan ı m olsun" demiş. Bun­
l a r ı a l a r a k ev i n e d ö n e n a d a m , k� rı s ı n d a n ke n d i s i n i
bağ ışlamas ı n ı istemiş ve padişa h ı n armağan ları n ı ona verm iş.
300
B u o l a n l a ra sevi n e n kad ı n, a ltı n ta rağı saç l a r ı n a ta kı p,
p a b u ç l a rı d a aya ğ ı n a g iyere k koca s ı n a göstermek iste m iş,
fakat pabuçlar kad ı n ı hava l a n d ı rd ı kl a rı g i bi, uçurup bon c u k
p a d i şa h ı n sa ray ı n a götü r m ü ş l e r. B u n d a n so n ra b o n c u k
pad işa hla e m m i kızı, büyük b i r m ut l u l u k içinde yaşarla rken,
e m m ioğ l u ömrünün son u na kadar, yal n ız ve m utsuz yaşam ış.
İ LETİ DİZİ N İ
1 - 8 1 03 . Fazla evham, yanlış davranışlara yol açar.
"Adam, karısının söylediği sözü yanlış anlayarak onu döver. "
2- 8301 . DÜ nyada dertsiz kul yoktur, herkes kendi derdini en büyük
sanır.
"Çocuğunu kaybeden kadının acısı, komşusunun derdini
anlayınca hafifler. •
3- 8204. Haksızlık yapan yalnız kalır ve mutsuz olur.
"Karısına haksızlık yapan emmioğlu onu elinden kaçırır ve
yalnız kalır. n
4- 8203. Haklı olan sonunda kazanır.
"Emmikızı, Boncuk Padişah 'la evlenerek mutlu sona ulaşır. •
44- ÜÇ DİLEK
r
Diyarbaktr-Ergani-Bahçeba.Jı Köyü
Nazire Çalı.Jkan
39
Ev hammı
Büyüklerinden
'I
Ü l ke n i n birinde, ka r ı n to kluğuna h ayva n l a rı güden bir
çoban varmış. Bir g ü n ak sa ka l l ı bir ihtiyar bu çobanın ya n ı na
gel m iş ve yan ı ndaki katı rıyla o n u n üstü ndeki sandığı çobana
e m a net ederek, b i raz son ra döneceğ i n i söylemiş ama, b i r
d a h a g e ri dönmem iş, İ ki g ü n bekleye n çoban, ihtiya r geri
301
d ö n m eyince sa n d ı ğ ı a ç m ı ş . İ ç i n d e n perileri kıska n d ı ra c a k
ka d a r g üze l b i r kız ç ı k m ı ş ve o n a , ke n d i s i n i n k ı s m e t i
o l d u ğ u n u söylemiş. Bu kızla evlenen ç o b a n , yaşa m ı n ı mutlu­
l u k içinde sürd ü rmeye başlamış.
G ü nlerden bir gün, çevreyi dolaşmaya çıkan memleketin
kra l ı, çoba n ı n g üzel karısını çamaşır yı karken görmüş ve ona
hemen a ş ı k o l m u ş . S a rayına dön ü nce çoba n ı h uzuru n a
çağ ı rtara k o n a "Senden üç dilekte b u l u nacağ ı m . Onları yeri­
ne geti r i rs e n ca n ı n ı bağ ı ş l ayacağ ı m , g eti r m ezsen se n i
öldüreceğ i m " demiş ve i l k dileğini bel i rterek, " Bana b i r salkım
üzü m getireceks i n . Herkes ondan yiyecek a m a, yine de bit­
meyeçek" dem iş. Buna çok üzülen çoban eve gelip, olanları
ka rısına a n latınca, karısı ona, "sen h i ç üzül me, hemen yüce
dağa g it. Oradaki dilek taşı n ı n ya n ı n d a gözü n ü ka pata ra k
kı rka kada r say. Açtığ ı l"\da karşında ü ç tane g üzel kız bula­
caksın. Onlar ben i m kardeşleri mdir. Ablan ız sizi n bağdan bir
salkım üzüm istiyor de. Sonra da onların vereceği salkım ı a l ı p
kra l a g ö t ü r " d e m i ş . Ç o b a n söylenen l e ri ya p m ı ş v e üzü m
sa l kı m ı n ı a l ı p krala götür" dem iş. Çoban söylenenleri yapmış
ve üzü m salkı m ı n ı a l ı p krala götü rm üş.' Sa rayda b u l u na n her­
kes, b u ü z ü m d e n yed i ğ i h a l d e y i n e d e b i t m e m i ş . B u
görd ü kleri karşısında can ı sıkılan kral, ikinci şartı n ı beli rterek,
" Ba n a b i r y u m u rta geti r ve sa rayı n b a h çesi n d e yere v u r.
İ ç i n den b i r at ç ı ks ı n ve b a h çede b u l u na n h i ç k i mseye
değ meden çıkıp gitsi n " demiş. Yine çok üzg ü n bir şekilde eve
gelen çoban, olanları ka rısına a n latınca, kad ı n " Ş u üzü ldüğ ü n
' şeye bak. Sen h e m e n yine yüce d a ğ a g it. Ka rdeşleri m i bul ve
onlara, a b l a n ı z sizi n tavuğ u n yu m u rtasından bir ta ne istiyor
de ve verecekleri yu m u rtayı a l ı p krala götür". dem iş: Adam da
bu söylenenleri yaparak yu m u rtayı krala götürm üş ve sarayın
bahçes i n d e yere v u ru p kı rm ı ş . İ ç i n d e n bir k ı ra t ç ı k m ı ş .
Bahçedeki kalaba l ı ğ ı n içi nde hiç kimseye dokunmadan b irkaç
tu r atmış ve son ra da çıkıp gitmiş. Bu görd ü kleri karşısında
şaşkı n l ığa d ü şen ve sinirlenen kral, bu defa çok zor b i r d i lek
302
d i l eyere k çoba na, " Ba n a üç g ü n içind�, a n ne ve babam ı n
cen nette m i yoksa cehen nemde m i olduklarını söyleyeceksi n "
demiş. Ada m gidip bu d i leği ka rı s ı n a a n latı nca, ka rısı o n a
yine yüce dağa çı kması n ı ve ka rdeşleri nden üçü ncüsün e, b u
soru n u n yanıtı n ı n n e olduğunu sorması n ı söylemiş. Ada m d a
gidip so ru nca, kız ona, "Geçitsiz dağa git orada bir mağara
göreceks i n . İçine g i rmeden önce cebine kı rk tane ça kıl taşı
koy ve gözü nü ka patarak yürü . Giderken de her adımda a rka�
na b i r tane taş at. Cebindeki çakı l l a r bittiğ i za man d u r ve
gözün ü aç, işte tam o rada bu soru n u n yanıtı n ı bu laca ks ı n "
demiş.
Çoba n denilen leri yapmış ve taşların bittiği yerde gözünü
açınca, b i raz ötede süt sağan ve sağdı ğ ı bu sütü d u rm a d a n
bir oğlağ ı n ağzı na döken bir kad ı n la, bütün sütü içtiği h a lde
d u rmadan bağ ı ra n bir oğlak görm üş. Çoban bunun nede n i n i
sorunca kad ı n da ona, " Bizi m öbür d ü nyada p e k ç o k hay­
van ı m ız vard ı . Onların sütlerinden yağ yaptı ktan son ra kal a n
ayra n ı yoks u l ko m ş u l a rı m ıza vermez, ka p ı n ı n ya n ı n d a ki b i r
çatlaktan içeriye dökerdik. İşte görd ü ğ ü n b u oğlak, o çatl a ktır
ve doymak bilmiyor" demiş . .
B i raz daha yü rüyen çoban, yine koyun sağa n b i r kad ı n a
rastlamış. B u kad ı n ı n yal nızca iki koy u n u olmakla birlikte sütü
h iç bitm iyorm uş ve çok bolmuş. O da b ı,.ı n u n nedenini şöyle
açı klaya ra k, " B izi m öbür d ü nyada da hayva n ı m ız çok azd ı
a ma, sağdığı m ız sütleri herkesle paylaşırd ı k. Bu nedenle b u
d ü nyada hiç darl ı k çekmedi k, herşeyimiz var" demiş. Yi ne yo­
l u n a ·devam eden çoban, bu kez de önünde ham uru çok a m a,
tahtasında ekmeği yok olan b i r kadı n görmüş. Kadın bu d u ru­
mu çoba n a açıklaya ra k, " Ben öbür d ü nyada çok ekmek ya­
pa rd ı m a m a, bi risi isteyi nce yok der ve hiç kimseye vermez­
d i m . İşte bunun için bu d ü nyada da hiç ekmeğim yok" demiş.
Oysa biraz ötedeki kad ı n ı n ö n ünde, çok az bir hamur olduğu
h a lde ta htasında dağ g i b i e k m e k yığ ı l ıy m ı ş . O ka d ı n d a
b u n u n nedenin.i, " Ben öbür d ü nyada da ç o k yoksuldum a ma,
303
iki ekmeğim olsa b i ri n i yoksul lara veri rd i m . İşte b u neden ledir
ki, ta n rı ben i bu d ü nya d a bol l u k i ç i n d e yaşatıyor" d iye
aç ı k l a m ı ş .
Çoban tü m b u gördüklerini düşünerek yürü rken, ö n ü nden
geli p geçenlere havlayan b i r köpeği n bağlı o l d u ğ u, bahçeli
bir köşk görm üş. O · s ı rada içerden bir kad ı n çıkıp, " Hoşt, hadi
oradan, öbür d ü nyada i nsanlara rahat vermezdi n, bu dü nyada
da bağ ı rı p d u rm a " d iye köpeği aza rl a m ı ş . S o n ra da adama
kim olduğunu ve b u rada ne a radığını sorm uş. Çoban d a ona
başı ndan geçen l e ri a n latınca, " Ben o padişa h ı n a nasıyı m, bu
ka pıdaki bağ l ı kö pek de babası . O d ü nyada i n sa n l a ra çok
eziyet eder hiç ra hat vermezdi, b u d ü nyada da işte b u hale
geld i . Git bu görd ü klerini oğluma anlat. Eğer sa na inanmazsa,
annen kapı n ı n eşiğine bir küp altın göm müş de. Kazıp baksın,
altı n l a rı görünce sana inanacaktır" demiş.
Gel i rken yo l a attığ ı çakı l l a rdan, d ö n ü ş yol u n u b u l a n
ço b a n m a ğ a ra d a n ç ı k ı p, kra l ı n sa ray ı n a va r m ı ş ve o n a,
"Baban cehen nemde annen ise cennette" dem iş. B u d uyd u k­
ları ka rşısında öfkeden küplere binen kra l, hemen çoba n ı n
b a ş ı n ı v u rd u rm a k i s te m i ş a m a ç o b a n , " Eğ e r b a n a
i n a n m ıyorsa n a n nen kapı n ı n eşiğ ine b i r k ü p altın g ö m m üş,
kazd ı r da b a k " d e m iş. Eş i ğ i kazd ı rı p da a l tı n l a rı b u l a n
padişah, b i raz d üşündükten so n ra çoba na d ö n e re k, "Çoban
ben sen in karı n a g öz koyd uğum için, seni o rtadan kal d ı rmak
üzere b u d i lekl eri d i l ed i m . Ama şi m d i ka r ı n anam bacı m
olsun, hadi var git" demiş.
B u olayda n son ra, b u ü l kedeki insa n l a r d a h a m utl u ve
daha özgü r yaşa m ışlar . . .
İLETİ DİZİN İ
1 - 85 1 . Bazan e n beklenmedik anda, şans insanın yüzü ne gülebilir.
"Sandığın içinden, periler kadar güzel bir kız çıkar ve çobanla
evlenir?. •
2- 8252. Zeka ve sağduyu kaba gücü ve zoru yener.
"Çobanın akıllı karısı, padişahın kocasına koştuğu her koşulu
yerine getirir. •
304
C 1 67. Yoksullara yardım etmelidir.
"Yoksullara yardım etmeyenler, öbür dünyada cezalandırılırlar. "
8305. M a l ı n az da olsa paylaşmayı bilmelisi n . Paylaşılan malın
bereketi artar.
" Yalnızca iki koyunu olan kadının sütü ile az hamuru olan
kadının ekmeği hiç bitmez, çünkü onlar başkalarıyla
paylaşf!! a sını bilmişlerdir. "
8205. ly huylu olmalı ve herkesle iyi geçinmeye çalışmalı.
"Bu dünyada insanlara rahat vermeyenler, öbür dünyada da ken­
dileri rahat bulamazlar. "
8 1 50. Ö zeleştiri yapmak insanı daha iyiye götürür.
"Padişah yaptığı işin yanlışlığını anlayıp vazgeçince, o ülkenin
insanları çok daha mutlu olurlar. •
34-
5-
6-
b- ZENG İ N TÜCCAR, BEY, AGA MASALLARI
45- GÜL HAN IM
'
İzmir
Kadir Kale
63
Emekli İ�çi
Büyüklerinden
Evvel zam a n içinde, ü l ke n i n b i rinde, zengin bi r adamın,
G Ü L HAN I M adında g üzel bir kızı va rm ış ve her gün pencere­
n i n önünde oturur gergef işlermiş. B i r g ü n penceresine bir kuş
ko n m uş. Kıza "Gül Hanım, G ü l H a n ı m, sen bu gergefi ister işle
ister işleme. Kırk g ü n, kırk gece bir ö l ü n ü n başını bekleyecek­
sin, ondan son ra m u rada ereceksin" demiş ve uçup gitmiş.
Kız kuş u n söyl e d i k l e ri n i a n asıyla babasına a n l a tm ı ş .
O n l a r da hemen, göçleri ni toplayı p kızları n ı da a larak o kenti
terketm işler. Yolda giderlerken, gece olu nca ağaçlık � ir yerde
ko n aklayıp uyu muşlar. Gece kara n l ı ğ ı nda, herkes uykudayken
birileri kızı kaç ı rı p, içinde hiçbir ca n l ı n ı n bulunmadığı bir sa­
raya ka patm ışlar. Sabah o l u p da kız uya n ı nca, ben neredeyim
305
d iye ş a ş ı rm ış, ka l k ı p sa rayı d o l a ş m aya b a ş l a m ı ş . Oda l a r
bo m bo ş m u ş . Ya l n ız son açtı ğ ı odada, b i r d e l i ka n l ı ö l üsü
yatıyorm uş ve yan ı nda da pek çok yiyecek va rmış.
Kız kuşun söylediği, kırk g ü n b�leyeceği ö l ü n ü n bu güzel
d e l i ka n l ı o l d u ğ u n u a n l aya ra k, o ra d a b u l u n a n yiyeceklerden
yiy i p, sa b ı rl a b e k l e m eye baş l a m ı ş . S a ray b i r d e n izi n
o rtası ndaym ış. G ü n le r geçti kçe, kızı n ca n ı ya l n ız l ı kta n çok
sıkıl maya başl a m ış. Bir g ü n den izde n bir g e m i n i n geçtiğini
görm üş. B a l ko n d a n mendil sa l laya ra k, g e m i n i n yaklaşmasını
beklemiş ve kaptandan kendisine a rkadaşl ı k yapaca k bir ca­
riye iste m iş. Kapta n da o n u n ya l n ız l ı ğ ı n a acıyıp, bir cariye
a rmağan etm iş. Bundan son raki g ü n lerde ö l ü n ü n baş ı n ı i kisi
bekl e m eye başla m ı ş l a r. G ece g ü n d üz uyu m a d a n bekl iyo r­
l a rm ı ş . Kı rkı ncı g ü n ya klaşı rken, ca riye G ü l H a n ı m 'a " Ha n ı m
sen uyu kı rkı n c ı g ü n d o l u p o ğ l a n uya n ı n c a , b e n s e n i
ka l d ı rı rı m " d e m i ş . Ç o k uykusuz o l a n k ı z da yatıp deri n bir uy­
kuya d a l m ı ş .
K ı k ı n c ı g ü n d o l u p da oğl a n gözleri n i açınca, başı nda ca­
riyeyi görmüş ve ona kim olduğ u n u sormuş. Ca riye de " Kırk
g ü n d ü r sen i n başı n ı bekleyerek, yen iden dirilmeni sağl ayan
G ü l H a n ı m be n i m . Şu kenarda uyuyan da b e n i m cariye m "
d e m i ş . M eğer b u oğ lan bir prensmiş ve b i r b üyü nedeniyle
öyle uyuyup kal m ış. Kız başını bekled iği için, büyü bozul u p
d a oğlan uya n ı nca, saraydaki herşey v e herkes eski g ü nlerine
d ö n ü p can la n m ış. P rens g üzel bir d ü ğ ü n ya p a ra k cari ryeyle
evlenmiş. Sonradan uyanan Gül H a n ı m, ola n l a rı görm üş ama
bir şey söyle m e m i ş . Ca riye prensle evle n i p, kra l içe o l u nca,
Gül H a n ı m ' ı ken d isine cariye ya p m ış ve ona çok eziyet et­
meye baş l a m ış.
Günlerden bir gün, prens gemisine b i n i p, uzak bir ülkeye
gitmek üzere yola çıkmış. Giderken de sa raydaki he rkese ne
isted ikleri ni sorm uş. Gül H a n ı m 'a gelince kız ondan, kend isi­
ne bir sa bır taşı geti rmesi n i istemiş. Bey g ittiği ü l kede gezmiş
eğ l e n m i ş, h e rkes i n iste d i ğ i a rm a ğ a n ı a l m ı ş, ya l n ı z G ü l
306
H a n ı m ' ı n sa b ı r taş ı n ı u n utm uş. Ü l kesi ne geri dönmek için ge­
m isine b i n m iş fakat, gemi bir türlü hareket etmiyorm uş. Prens
kapta na nede n i n i soru n ca " S iz b i ris i n i n a rm a ğa n ı n ı u n u ttu­
n uz, gemi ondan yürüm üyor" demiş. Bey o zaman, neyi u n ut­
tuğ u n u hatı rlayıp geri dön m üş ve bir sa b ı r taşı a l m ış . Taşı
sata n adam p rense, "Sen, b u taşı vereceği n her kimse o n u iyi
gözle, baka l ı m neler olacak" demiş.
Prens dönü nce h e rkes i n a rmağa n ı n ı dağıtm ış, sonra d a
sab ı r ·taşı n ı a l ı p hemen odas ı n a koşan kızın arkasından g i d e­
rek, o n u gözetlemeye başlamış. Kız taşı önüne koym uş, eline
d e b i r ha nçer a l m ı ş . G özyaş l a r ı içinde başı ndan geçen l e ri
sab ı r taşına anlatmaya başlam ış. An lattı kça taş şişm iş, son u n ­
d a da dayanamayıp ç a t d iye ortasından çatl a m ış. Herşeyi an­
l a ta n kız, b u çektiği a c ı l a r ka rş ı s ı n d a sa b ı r taşı n ı n b i l e
çatlad ı ğ ı n ı görünce, e l i n deki h a nçerle kendisini öldürmek is­
te m iş . O s ı rada ka p ı a ra l ı ğ ı n d a n herşeyi gören ve d uyan
prens, gerçekleri öğre n i n ce, hemen odaya g i ri p, ha nçeri G ü l
H a n ı m ' ı n e l i nden a l a rak o n a sarı l m ış, son ra d a yan l ı ş l ı kl a ev­
lendiği cariyeyi çağ ı ra ra k, sa rayından kovm uş. Kı rk g ü n kı rk
gece düğün yapara k, G ü l H a n ı m ' l a evlenmişler ve g ü n ü m üze
kadar hep m utl u yaşam ışlar.
Onlara köm ü r, bize uzu n ö m ü r. . .
İ LETİ DİZİ N İ
1 - 852. Alınyazısından, kaderden kaçılmaz.
"Kuş, Gül Hanım 'a ktrk gün ve gece ölü başı bekleyeceksin der,
ailesi btf kötü geleceği önlemek isterler ama başaramazlar.
2- 8 3 02 . i nsanoğlu yal n ızlığa dayanamaz, yalnızlık Allah 'a has bir
özelliktir.
"Gül Hanım, kaptandan kendisine arkadaşlık yapacak bir cariye
altr? "
3- 83. Başlanılan bir iş, sonuna kadar götü rül melidir.
4- C 1 56. i nsana bazan en büyük kötülük en yakınındakinden gelir.
"Gül hanım ktrkıncı gün yaklaştrken cariyeye güvenerek yatıp
uyur. Uyandığında ise cariyenin kendi yerini almış olduğunu
görür. 11
11
307
82. Mutluluğa giden yol uzun ve çetindir.
"Gül Hanım sabırla uğradığı haksızlık/ara katlanır ama sonunda
mutlu�uğa kavuşur. n
6- 856. i nsan umutsuzluğa kapılıp canına kıymamalıdır, haklı olan
sonunda kazanır.
"Gül Hanım, kendini öldürmek üzereyken, prens gerçeği anlar,
kötü kalpli cariyeyi saraydan kovup onunla evlenir. •
5-
46- KEL HASAN İLE İHTİYAR N İ N E
r Elazığ
Turabi Tekin
53
Emekli İlÇİ
Babasmdan
B i r varm ış b i r yokm uş. Evvel za m a n içinde ka l b u r sa man
içi nde. Deve l e r tel l a l i ken p i reler berber i ken, ben anam ı n
beşi ğ i n i tıng ı r m ı ng ı r sa l l a r i ken, ç o k uza k l a rda b i r köyde
yaşaya n bir ağa i l e onun da yard ımcısı bir Kel Hasan varm ış.
Ağa bir gün Kel Hasa n'ı ya nına çağ ı ra ra k, ona "Git bana
büyüc ü i h tiya r n i n e n i n a l tı n kaşı k l a r ı n ı geti r" d e m i ş . Kel
Hasan da "Ağ a m ben o n u n ya n ı na nasıl gideri m . Gidersem
nine beni keser yer" demiş. Demiş ama, bunları d i n leyen ağa,
eğer g itmezsen seni ben öld ü rürüm deyince, çaresiz ka lan Kel
Hasa n gidip n i ne n i n ka pısı n ı ça lmış. Kapıyı aça n ihtiyar nine,
Hasa n ' ı görünce çok sevi n m iş ve o n u içeri a l ı p, " Hoş geldin
Kel Hasan, iyi ki geldin, be n i m de böylece a kşam yem eğ i m
çıktı" dem iş. B u n u n üzeri ne Kel Hasa n da ona " N i n e ben çok
zayıfım, yesen de ka rn ı n ı doyurm a m . sen ba n a önce yağ l ı bir
göme ya p da yiyip şişmanlayayı m . Beni ondan sonra yersi n "
demiş. B u n a a k l ı yatan n i n e ka l k ı p göme ya pmaya gidince,
Kel H asan da o rtad a ki bütü n ka bı-kacağı sa klayıp, görü n ü rde
ya l n ızca bir ka l b u r b ı ra k m ı ş . B i raz sonra n i n e n i n getird i ğ i
gömeyi yemiş ve ç o k susa d ı ğ ı n ı söyleyerek, biraz s u istemiş.
308
Evde hiç su olmadığını gören nine, o rtada d u ran kal b u ru ala­
rak, çeş m eye su geti rmeye g itmiş. Saatlerce uğraştığı halde
ka l b u ru d o l d u ra m a m ı ş . B u s ı ra d a Hasa n d a kaş ı k l a rı a l ı p
kaçm ış . Eve gel i p d e altın kaşı kları n ı v e Hasan'ı b u l a m aya n
n i n e ken d i kendi n e dövü n ü p, "Va h altı n kaşıklarını, vah Kel
Hasa n " demiş.
Öte ya ndan kaşı kları a l ı p ağaya götü re n Hasan, ta m
ra hat b i r nefes alacağı sırada, b u sefer de ağa ondan, i htiyar
n i n e n i n kızları ndan Kutiye'yi ken d isine g etirmes i n i istemiş.
Bunu d uyan Hasan çok delaşa kap ı l ı p, "Am a n ağam etme ey­
l e m e, zaten kaşı kları n ı ça l d ı m d iye i h tiya r n i ne b a n a çok
kızm ıştı r, şimdi beni görü rse b u defa m utla ka yer gidemem "
d e m iş a m a ağa, " Eğer gitm ezse n seni hemen ö l d ü r ü rü m "
d e y i n ce, g i tmek zoru n d a ka l m ı ş . Va rd ı ğ ı n d a h ava ka­
ra n l ı km ı ş . Ka pıyı ça l ı nca yine nine açmış ve "Yata rken ben
b u n u yeri m " d iye d üşünere k, hiçbir şey söylemeden Hasa n ' ı
içeri a l m ış. N i n e kızla rı Kutiye i le S utiye ' n i n yatakları n ı ya­
nya na, Hasa n ' ı n yatağ ı n ı ise bi raz daha uzağa serip, bıçağ ı n ı
bilemeye gitmiş. N i nenin g ittiğini gören Hasan hemen kalkıp,
S utiye'yi ke n d i yata ğ ı n a yatı rm ış, kend isi de o n u n yeri n e
yatm ış. B i raz son ra d ö n e n n i ne, Hasan sa ndığı ken d i kızı n ı
kesi p, son ra da gidip yatm ış. Sabah olunca d a kızları n a sesle­
n e re k, " Ben tarlaya g i d iyor u m , siz öğleye Hasa n ' ı pişirerek
bana g eti ri n " demiş. N i n e gitti kten sonra Kel Hasa n, hemen
Kutiye'yi alıp ağaya götürm üş.
Öğleye doğru gelen giden o lmadığ ı n ı ve evin bacasından
d a d u m a n çıkmad ı ğ ı n ı göre n n ine, merak ed ip eve gelmiş.
Ke l Hasa n ' l a Kutiye ' n i n kaçtı kları n ı, d iğer kızı Sutiye' n i n de
ölü o l a ra k o rada yattığını görü nce kendi kendine dövünerek,
"Va h altın kaş ı klarını, vah Kel Hasan, vah Kutiye'm, vah Su­
tiye' m " dem iş. Öte yandan ağa, b u sefer de Kel Hasan'dan,
i h tiya r n i n e n i n ken d isi n i g etirmes i n i iste m iş . Hasan "Ağam
onu n e yapaca ksı n, zaten e l i ndekilerin hepsini aldık, geti rir­
sem başım ıza bela olur" dem iş, ama ağaya söz dinletemem iş.
309
B u n u n üzerine H asa n, ağadan her ta rafı z i l l i bir e l b iseyle bir
sa n d ı k iste m i ş ve b u n l a rı a l a ra k ninenin evi ne g e l i p d a m ı n a
ç ı km ış. Bacad a n a ş a ğ a seslenerek, " Be n azra i l i m c a n ı n ı a l ­
maya geldim, hayd i ç a b u k şu sa ndığa g i r" demiş. B u n u d uyan
n i n e d e " Ey Azra il, Kel Hasa n ' ı ö l d ü rmeden b e n i m ca n ı m ı
a l m a " d iye sesle n m iş . H asa n hemen g i rmesini söyleyince d e
çaresiz ka l ı p sa n d ı ğ a g i rm iş. Hasan d a sa n d ı ğ ı n ağzı n ı kil it­
leyerek, o n u a l ı p a ğaya götü rm üş. Ağ a sandığı açı p ni neyi
ç ı ka r m a k istey i n c e de "Am a n a ğ a m , sen b u n u ç ı ka r ı rsan
bütü n kon a k h a l kı n ı öldü rür, sakı n ç ı karma" demiş a m a, ağa
onu d i n le m e m iş . Hasa n da "Öyleyse bana yed i d e m i r ka p ı l ı
bir o d a ya ptı r da öyle b ı rak" d e m i ş v e h e m e n g i ri p, b u yedi
dem i r kap ı l ı odaya sakl a n m ış.
Ağa n i n eyi sa n d ı kta n çıkarınca, n i n e başta ağa o l m a k
üzere bütün konak h a l k ı n ı öld ü rm üş v e g e l i p yedi d e m i r ka pılı
odaya d aya n a ra k, s ı rasıyla b ütü n ka p ı l a rı kı rm ış. Yed i n c i
ka p ıyı d a k ı r ı p i ç e r i g i rd i ğ i n de, ka p ı n ı n a rkas ı n d a d u ra n
Hasa n, kılıcıyla vurup onu öldürm üş. N i n e ona seslenerek, " B i r
kere d a h a vu r" d e m i ş ama, Hasan " İ ki nci defa vurursam d i ri l i r­
sin" d iyerek ona bir daha vurmam ış.
B u n d a n s o n ra K utiye'yle evl e n e n Kel Hasan, yaşa m ı n ı
m utl u l u k içinde sürd ü rm üş . . . .
İLETİ DİZİN İ
1 - C 1 04. Ağalar-beyler çoğunlukla acımasızdır.
"Ağa, Kel Hasan 'dan ihtiyar büyücünün kaşık/arım getirmesini
ister. Eğer getirmezse kendisini öldüreceğini söyler.
2- 8252. Zeka kaba gücü yener.
"Kel Hasan zekasıyla, büyücüyii etkisiz bırakır. •
3- 8304. Çok hırslı ve açgözlü olmak, insanı canından edebil ir.
" İstekleri bitmeyen ağayı sonunda büyücü ihtiyar, bütün konak
halkıyla birlikte öldürür. •
4- 82. Mutluluğa giden yol uzun ve çetindir.
"Kel Hasan, pek çok zorlu sınavdan geçtikten sonra, Kutiye 'yle
evlenip mutlu olur. •
310
47- AGAOG LU NUN KADERİ
r
Diyarbaktr- Çermik-Akpmar Köyü
Emine Karaalp
49
Ev hammı
Annesinden
�
Bir varm ış bir yokmuş. Evvel za man içinde, kalbur saman
içinde, p i reler berber i ken, develer tellal i ken, ben baba m ı n
beşiğini tı n g ı r m ı n g ı r sallar iken, b i r ağanın b i r oğ l u varmış.
B u oğlan, anne ve babası n ı n tüm zorlamalarına rağ men
evle n m iyorm uş. B i r gün i htiya r bir derviş ev ev gezi p, insan­
l a rı n fa l ı n a b a k a ra k g e le c e k l e ri n i söy l e m eye baş l a m ı ş . .
Ağ a n ı n oğ l u n u n d a fa l ı n a b a k ı p, " S e n i n kaderin, ç o b a n
kızı n ı n a l n ı n a yazı l ı " d e m i ş . B u n u d uyan ağa n ı n oğl u hemen
yola çıkıp, sora sora çoba n ı n evi n i b u l m uş. Çoba n ı n kızı evde
ya l n ızmış. B i r memesi yara l ıy m ı ş ve samandan b i r yata kta
yatıyormuş. İçeri g i ren oğlan " N eyin var?" diye sormuş. Kız da
" Göğsü m d e n ya ra l ıyı m " d iye cevap verm iş. B u n u d uya n
ağa n ı n oğlu, kıza çokça a ltı n vererek, " Bu altınlarla annenle
baban ö m ü rleri boyunca rahat yaşası n l a r" dem iş, sonra d a
bıçağ ı n ı çekip yara l ı göğsüne v u ra rak, k ı z ı öld ü rmek istemiş.
Onun ö l d ü ğ ü n ü sa n a n oğ lan g i d ince, ya rası ndaki i rin a ktığı
için kız iyi leş m iş ve a kşam eve dönen a n n esiyle babas ı n a
artık, ç o k iyi olduğ u n u söylem iş. Ailesi bunun nedenini sorun­
ca da olanları anlatm ış.
Bunları d i n leyen karı-koca kızla rı n ı bir eşeğ i n sırtına bin­
d i re re k, . so ra n l a ra d a kızı m ı z iyileşmed i ğ i için b u radan gi­
diyoruz deyip, köylerinden ayrı l m ışlar, gidip ağa oğlunun bu­
lunduğu köye yerleşmişler. Burada o alttnlarla çok güzel bir ev
yaptı rm ı ş l a r, ra h ata e re n k ı z d a g i d e re k, iyi d e n iyiye
g üzel leşm iş. B i r g ü n çeşmeye su geti rmeye g iden kız, oğl a n ı
31 1
atla gezerken görmüş. Kızı n sudaki yansı masından ü rken at,
oğ l a n ı atla gezerken görm ü ş . Kızın s u d a ki ya n s ı m a s ı n d a n
ü rken at, su içmeyerek ken a ra çeki l miş. O ğ l a n atı n ı n n i ç i n su
içmediğini düşü n ü rken, kız çeşmenin köşesinden çıkıp, "Atı n,
herhalde benim sudaki görü n tümden ürkmüş olacak" demiş.
Kızı gören oğlan, b i r bakışta ona aşık o l m uş, son ra da gizlice
onu izleyerek evini öğre n m iş.
Ağa bir g ü n yi ne oğl una, "Oğ l u m daha evlenme zam a n ı n
g e l medi m i " d iye sorunca oğlan, " Ba ba, çok g üzel b i r kız
gördüm, o n u n l a evleneceğ i m " demiş. B u n u d uya n ağa i l e
ka rısı, sevinç i ç i n d e kızı iste m eye gitm işler. O n l a r da o l u r
deyince, kızla oğ lan, kırk g ü n kırk g ece süren bir d ü ğ ü n l e ev­
l e n m işler. Aradan seneler geçmiş. B u n l a rı n b i r de çocukları
o l m uş. B i r g ü n o ğ l a n l a ka rısı evleri n i n ö n ü nd e g ü neşe karşı
otu ruyorl a rm ış. Bu sırada çocuk ağlayı nca a n nesi onu emzir­
m i ş . Oğ l a n b i rden baş ı n ı çevi rince, karıs ı n ı n m e m esindeki
ya ra izi n i g ö rerek o n u ta n ı m ış ve memene ne oldu d iye
sorm uş. Kad ı n da " boşver" dem iş, ama oğlan ısra r edince, kız
dayanamayı p a n latm ış. B u n u n üzerin e oğlan ken di-kendine,
" B i r zam a n l a r ben dervişi n söyled i k l e ri n i değişti rmek iste­
m i şti m . Şu kadere b a k ki, çoban kız ı n d a n kaçarken, yine
onunla evlend i m " demiş . . . . .
İ LETİ DİZİ N İ
1 - 852. Alınyazısı, kader değişmez.
"Falcı ağaoğluna, senin kaderin çoban kwnın alnına yazılı der
ve oğlan da bu yazgıdan kurtulamaz. "
2- C l 6 7 . İ nsanlar, ekono m i k yönden yoksu l l u kl a rı nedeniyle
suçlan mamalıdırlar.
"Ağanın oğlu, yoksul diye kızı öldürmek ister. •
3- D l . Paranın açamayacağı kapı yoktur.
"Yoksul kız zenginleşince ve güzelleşince, ağanın oğlu ona aşık
olur ve onunla evlenir, oysa kız aynı kızdır. •
312
48- G ÜLNAZİK
'
Denizli
Ümmühan Ok
71
Ev hammı
Büyüklerinden
Bir varmış bir yokm uş. Bir zamanla r köyün biri nde, Ali Ağa
ile Mehmet Ağa adları nda iki komşu yaşarla rmış. Bir g ü n Ali
Ağa h acca gitmeye ka ra r verm iş. Kızı G ü l nazi k'le karısı n ı da
komşusu Meh met Ağa 'ya e m a net ederek, " Ka rı m la kızı m a
g öz-kulak o l , onlar sana emanet" deyip, aylarca sü recek olan
hac yolculuğuna çıkmış. Ç ı km ış çı kması na ama, daha o gider
g itmez, Mehmet Ağa g üzel G ü l n azik'e göz koyup, ona tuza k­
l a r hazı rl a m aya başlam ış. O köyde "Şeytan tuzağı" yapan bir
b üyücü kad ı n varm ış. Ona g iden adam, " Eğer bana Gülnazik'i
g eti rirsen, sana bir kese a l tı n ve riri m " demiş. Altı n ı d uya n
cadı kad ı n da "Sen a l tı n l a rı ver, g erisin i bana b ı ra k, h a d i
ş i m d i git, şehir ha mamını toptan ki rala" demiş. Kendisi de b i r
koşu A l i Ağa'nın karısına gidere k, " H a n ı mcığ ı m h a n ı mcığım,
b u g ü n kızlar hamamı var, seni n GCılnazik'i de götürmeye gel­
dim, a rkadaşlarıyla g ü lsün söylesin, biraz içi açılsın, ben elim­
l e götürür getiririm, sen hiç m erak etme" demiş. Kad ı n da
i n a n ı p izin verm iş. Cadı, kızı alıp hamama götürm üş ve ken­
d isi o rtadan kaybolm uş. Kız, içerde yalnızca komşuları Meh­
m et Ağa ' n ı n oturd u ğ u n u görü nce şaşı rmış ve "Mehmet a mca
b u rası kızl a r hamamı, sen ya nlış gel mişsi n" demiş. Ada m pis
pis sı rıtıp, " H ayı r G ü l nazik, ya n l ı ş gelmedim, b u rada ya l n ız
s e n ve b e n i ki m iz y ı k a n a c a ğ ız" d eyi n ce, kız tuza ğ a
d üştü ğ ü n ü a n l a m ı ş v e a kı l l ı davra n ı p " İyi öyleyse g e l ö nce
ben seni yı kayayım , sonra da sen beni yı ka rsın " demiş. Ada m
sevinçle soyunup oturunca, k ı z onu iyice sabunlayı p, son ra da
suları kesmiş ve taku nya larıyla başına başına vuru p sersem le­
terek, o radan kaçı p evlerine gelmiş.
B u n a çok içerleyen M e h m et Ağa, kızdan öcü n ü a l m a k
313
için Ali Ağa 'ya b i r mektu p yazarak, kızı G ü l nazi k ' i n kötü yo l a
düştü ğ ü n ü bildirm iş. Mektub u alan adam karısı na, " Kızı cel la­
da ver kafası n ı ko pars ı n, ka n l ı g ö m l eğ i n i de geti rs i n " d iye
haber göndermiş. Kad ı n çok üzü l m üş, b u n u n nede n i n i sora n
kız ı n a da o l a n l a rı a n latm ış. Kız, " Be n baba m ı n buyru ğ u n a
karşı gelemem, cel ladı çağ ı r da baş ı m ı uçursu n " demiş. Kızı
a l ı p, uza k l a ra götü ren ce l l at, o n u n s u ç s u z o l d u ğ u n u
a n l ayınca, " Ben seni öldürmeyeceğ i m . Bana g ö m l eğ i n i ver,
sen de uza klara g it, bir d a h a evine dönme" demiş ve kızı n
gömleğini bir hayvanın kan ı n a batırıp, geri götü rm üş.
Yal n ız kal a n kız ne ya pacağ ı n ı düşü nerek yü rü rken, b i r
çobana rastlam ış. İyi ka l p l i çoban yiyeceğini kızla paylaşmış,
son ra da onu a l ı p evine götürmüş. Çoban ı n a n n esiyle babası,
"Tek başına kı rda gezen ne idiği bel i rsiz bir kızın bizim evi­
m izde işi yo ktur" diyerek onu eve a l m a m ışlar. Zaval l ı kız yeni­
den yol lara düşm üş. Akşam olup her yandan vahşi h ayvan ses­
leri gelmeye başlayınca da kurda kuşa yem olmamak içi n, bir
Ağacı n tepesine çıkıp, o rada saba h l a m ış . ağacı n d i binde de
pırıl p ı rı l b i r su akıyorm uş. Sabah e rkenden, papişah ı n oğ l u
buraya atı n ı sulmaya gelmiş. S uyun üstünde g üzel bir kız yüzü
gören oğ l a n baş ı n ı kaldırı n ca, kızla g özgöze gelmiş ve ona,
"Sen in misin cin m isin" diye sorn:ıuş. Kız d a " İ n de değilim,
cin de değ i l im, ben de sen i n g i b i b i r i n sa n ı m " d iye karş ı l ı k
verm iş v e başı ndan geçenleri oğ lana a n l atm ış. Şehzade d e
onu atına a l ı p sarayına götürm üş v e babası na, b u g üzel kızla
evlenmek isted i ğ i n i söylemiş. Pad işa h, kırk g ü n kı rk gece
düğün yapara k onları evlendirm iş.
Aradan bir za m a n geçi nce G ü l n azik, a n nesi n i babas ı n ı
v e komşu l a rı n ı özlemeye baş l a m ış. B u n u a n layan şehzade,
ada m ları n ı göndere rek, onları sa rayın a geti rtmiş ve en g üzel
köşkte misafi r etm iş. Onlar daha ne o l d u ğ u n u a nlayamadan,
ya n l a rı n a gelen G ü l nazik, " Ş im d i size bir şey a n latacağ ı m ,
sözüm bitene kada r kimse d ışa rıya çı kması n " demiş ve gidip
kapı n ı n arkasına otu rmuş. O rada b u l u n a n l a rdan, ö nce Meh­
met Ağa 'yı ortaya çağ ı rara k, " Sen Al i Ağa ' n ı n kızı G ü l n azik'i,
hamama g etirerek sarkı ntı l ı k yapmak isted in a m a, yüz b u la­
mayı nca ona ifti ra atıp, ö l ü m e g i tmesine neden o ld u n "
314
demiş. B u n u duyan Meh met Ağa fı rlayıp d ışarı ç ı kmak istemiş
a m a, kız ona izin ve r m e m i ş . Sonra cadı kad ına dön ü p, " Sen
de beni aldatıp hamama götü rerek, tuzağa düşürd ü n " demiş
ve d ışa rı ç ı k m a k isteye n i htiya r cad ıya d a izi n vermem iş.
Sonra d a babasına dön ü p, " Ba bacağım, işte bu namussuzların
sözüyle, sen i n cel lada verdiğin kız ı n ben i m " demiş. An ne ve
b a b a s ı k ı z l a r ı n a s a r ı l a ra k a ğ l a m ı ş l a r ve ken d i l e ri n i
bağış l a m ası n ı iste m işler. İ htiya r cadı Hatice kad ı n ile Meh­
met Ağa cezaları n ı b u l u rlarken, G ü l nazi k de ana ve babası ile
birl i kte, geri kalan ömrünü sarayda m utl u l u k içi nde g e çi rm iş
O n l a r ermiş m u radına biz çıka l ı m kerevetine . . .
.
İ LETİ DİZİ N İ
1 - C 1 56. İ nsan, dostunu düşmanını iyi seçmeli.
"Ali Ağa hacca giderken karısı ile kızını çok güvendiği komşusu
Mehmet Ağa 'ya emanet eder, oysa Mehmet Ağa daha o gider
gitmez,. kızına gözkoyar. 11
2- 825 7. i nsan tanımadığı kişilere güvenip, çocuğunu emanet et­
memel i .
"Anne cadıya inanıp, kızının onunla hamama gitmesine izin
verir. •
3- 8252. Kötü olaylar karşısında, paniklemeden akılcı davranmalı,
zeka kaba gücü yener.
"Akıllı Gülnazik, hain komşularının elinden zekası sayesinde
kurtulur. •
4- C 1 57. Bir şeyin aslını aramadan karar vermemeli, iftira olasılığı
hiç bir taman gözardı edi lmemeli .
"Ali Ağa işin aslını aramadan, hain komşusunun attığı iftiraya
inanıp, kızını öldürtmek ister. •
S- C l 3 . Kızl a r ve eşler babaları n ın-kocaları n ı n buyruğuna haksız
bile olsa karşı gelmemeliler.
"Haksız olduğu halde anne kocasının, kız da babasının ölüm
buyruğuna karşı gelmezler. •
6- 8255. Kimseye karşı önyargılı olmamalı, cellatlar bile iyi yürekli
olab i l i rler.
"Cellat, kızın suçsuzluğunu anlayıp, onu özgür bırakır. 11
7- A3. Yapıcı yalan, yıkıcı doğrudan yeğdir.
"Cellat, kızın gömleğini bir hayvanın kanına batırıp ailesine
götürerek, kızı öldürdüğünü söyler. •
8- 850. Yaşamdan hiç bir zaman umudu kesmemelidir, her zaman
bjr kurtarıcı çıkabilir.
"iyi kalpli bir çoban kızı evine götürüp, yiyeceğini de onunla
paylaşır. Daha sonra da şehzade kıza aşık olup onunla evlenir. •
9- C 1 50. Dış görünüşe aldanmamalı .
"Çobanın anası ve babası, tek başına kırda gezen, n e olduğu
belirsiz bir kızın bizim evimizde işi yok diye, onu eve almazlar. •
315
10- 8303. Beden ne denli rahat içinde olursa olsun, eğer ruh ezginse
insan h uzur içinde olamaz.
"Sarayda çok rahat olan kız, ailesinin ve komşularının özlemi
içindedir. n
1 1 - 8206. Hiç bir kötülük sonsuza dek gizli kalmaz.
"Kız herkesi bir salona toplayıp, kendisine yaptıkları kötülükleri
yüzlerifJe vurur. •
12- 8;202. iyiler iyilik, kötüler kötülük bulur.
"ihtiyar cadı ile hain Mehmet Ağa cezalarını bulurlarken,
Gülnazik ailesine kavuşup, mutluluk içinde yaşar. "
49- ŞİRİN İ LE ŞEVKATLİ
'
Diyarbak1r-Silvan
Ane Kılıç
48
'"
Ev hammı
Amca kızından
Evvel zam a n içinde ka l b u r sa m a n içinde, develer tel l a l
i ken p i reler berber i ken, ben ni nem in beşi ğ i n i t ı n g ı r m ı n g ı r
sal l a r i ken, dört tarafı dağlarla ka plı bir köyün içinde, oğl u ile
birl i kte yaşaya n, çok zengin bir adam varm ı ş . O ğ l a n ı n adı
M i rza M uh a m met' m iş. Ada m her gün e rkenden evden ç ı kar
akşam geç vakit dönermiş, çünkü bu adam her g ü n, sırma gibi
saçları, ki raz g i b i d udakları, yay gibi kaşları ve o k gibi kirpik­
leri olan, g üzel l e r g üzel i Acem şa h ı n ı n kızı Ş i ri n ' i a rarmış,
a m a b i r türl ü b u l a mazm ış. Elinde ya l n ızca o n u n b i r resm i
varmış. Zava l l ı adam, h e p bu resme bakar bakar ağlarmış.
B u ada m ı n oğlu olan M u ha m m et ise, o n dokuz yaşına
gel miş ol masına rağ men, hiç d ışarıya çı kmazm ış. G ü n lerden
bir gün M uham met, kendi odasından çıkıp babasının odası na
g i r m i ş ve d uvarda a s ı l ı o l a n Ş i r i n ' i n res m i n i g ö rm ü ş .
Gö rmesiyle b i rl i kte, d ü ş ü p bayı l m ası d a b i r o l m uş . Ayı l ı r
ayı l m az, evdeki h izmetçilere bu resimdeki kızın k i m olduğ u n u
sorm u ş . Öğ ren i n ce de o n u b u l m a k i ç i n yo l l a ra d ü ş m ü ş .
G ü n lerce yü rüyü p dağ l a r tepeler aştıkta n sonra, b i r yaylaya
316
varm ış. Oradaki bir çeşmenin başı nda, güzel bir kız görm üş.
Yakı n ı n a gelince b u n u n resi mdeki kız olduğ u n u anlamış ve
o n a, "Yayla n ız neden bu kadar ıssız, niçin ortalarda kimseler
görü n m üyor" diye sorm uş. Şiri n de "Yaylamız saldı rıya uğradı,
b a ba m ve ağa beyleri m yağ m a l a n a n m a l ları m ızın peş i n e
d üştüler" diye cevap vermiş. B u n u d uyan oğlan, hemen kestir­
m e yollardan geçip yağ macıları yakalamış ve malları geri ge­
tirmiş. Bu delika n l ıyı çok beğenen Şirin'in babası, ona ki m
olduğunu sormuş. Nereden ve niçin geldiğini öğrenince de
kızı n ı ona vermiş. Böylece m u ra d ı na eren oğlan, bir zaman
o ra d a ka l d ı kta n s o n ra , e v ı n ı ö z l e m eye b a ş l a m ı ş .
Kayı n b a b a s ı n d a n izi n isteyip, karı s ı n ı d a ya n ı n a a l a ra k
köyüne g itmiş. Onları gören köy halkı, hemen koşup oğlan ı n
babasına m üjdeyi vermişler. Şirin'i oğl u n u n elinden almak is­
teyen adam, hizmetçisine hemen zeh irli bir kahve yapması n ı
v e gelir gelmez onu o ğ l u n a ikra m etmesini söylemiş. Böylece
oğl u n u öld ü rüp, Şirin'le kendisi evlenecekmiş ama, hizmetçi
gidip M uhammet'e babasın ı n n iyeti ni anlatmış. Oğ lan inan­
m ayınca da getirdiği ka hveyi, odada bulunan. kekliğe içirmiş.
Kekli k hemen oracıkta ölüvermiş. Olanlara çok üzülen oğlan,
hemen karısı nı alıp, baba evinden uzaklaşmış. Karı koca bir
zam a n gitti kten so n ra, bir köye varm ışlar. Oradaki bir ayak­
ka b ı c ıya ayakka b ı s ı n ı ta m i r etti re n oğlan, bu s ı rada d a
başı ndan geçenleri o n a anlatmış. Ayakka bıcı da ona, kendisi­
nin aslında zengin bir bey olduğ u n u, ama halka çok kötü dav­
ra n d ı ğ ı n ı, za manla bundan piş m a n l ı k d uyarak, tü m m a l ı n ı
m ü l kü n ü bırakıp, ayakkabıcı lığa başladı ğ ı n ı böylece insanla­
ra kendisini bağışlatmaya çal ıştı ğ ı n ı söylemiş ve iste rsen iz
be n i m evi m d e ka l a b i l i rsi n iz d e m iş. Aya kkabıcı n ı n tekl ifi n i
ka b u l eden oğ lan, karısıyla birlikte o n u n evi ne yerleşerek
h uzur içinde yaşam aya başla m ışlar. Yıllar böyle geçi p gider­
ken, g ü n lerden bir g ü n o ü l kede savaş çıkmış. Savaşta bu
ü l ken i n aske rleri büyük kayı plar verm işler. Ta m padişa hları
yen ileceği zaman, savaşa giren M uham met, büyü k bir kahra­
manlık göstererek düşman ları yen m iş. Bunun üzerine padişah,
sa rayı nda M u ham met' i n o n u ru n a bir ziyafet vererek o n u n
kızıyla evlenmesi n i istemiş. O ğ l a n evli olduğ unu söyleyerek
31 7
b u n u ka b u l e t m e m i ş a m a, ka r ı s ı Ş i ri n ' i n zorl a m a s ıyla,
pad i şa h ı n kızıyla da evlenmek zo ru nda ka l m ış. Ad ı Şevketl i
olan bu kız da çok g üzelm iş. Ü çü b i rl i kte m u tl u l u k içinde
yaşamaya başlam ışlar.
G ü nlerdena bir g ü n Şirin ile Şevketli sarayın bahçesinde
gezerlerken, ç ı ka n şiddetli bir rüzgar, Şevketli'nin elinde bu­
lunan Şirin'in resmini uçurup, cad ılar d iyarı na götü rmüş. Bu
güzel resm i bulan bir çoban da hemen onu ü lkenin kralına
götürüp, karşılığında yükl üce bir öd ül almış. Şirin'in resmine
ba ka n kra l h e m e n ona aşı k o l m uş ve bu aşkın şiddetiyle
bayıl ı p düşmüş. Ö m ründe ilk kez bu kadar güzel bir kız resm i
görüyorm uş. Kendisine geld i kten son ra, h e m e n etrafı ndaki
adamlarına emirler yağdırarak, bu resimdeki kızı bulup getir­
melerini istem iş. Bütün a rama lara rağ men bulunamayınca da
sonu nda bu işi bir cadı üstlen m iş.
Cadı a raya sora, Şirin ile Şevketl i ' n i n b u l u n d u ğ u yere
gel miş ve kendisini ki msesiz bir yaşlı olara k tan ıtıp, bir süre
onların konuğu olmuş. B u arada da Şirin'i kandırarak, onu bir
sa ba h, ta h ta d a n yap ı l m ış bir a rabaya b i n d i rm i ş ve ta m
Şevketli evden dışarı çıkıp neler olduğ u n u anlamaya çal ıştığı
sırada da a raba hava l a n ıverm iş. Ş i ri n ' i n a rd ı n d a n ağ layı p
sızlayan Şevketl i, hemen koşup ola n l a rı kocasına a n latm ış.
B u n u n üzeri n e atı n a atlaya n M u h a m m et, cad ı l a r d iyarı rfld
gitmiş. Şehri n girişine vardığında eğlence sesleri d uyup, atını
sarayın yanına doğru sürmüş ve yolda d u ra n yaşlı bir kadına,
sarayda neler olduğunu sorm uş. Yaşl ı kad ı n ı n ona, krallarının
güzel ler g üzel i b i r kızla evleneceğ i n i söylemesi üzeri n e,
oğlan bunun kendi ka rısı olduğ u n u anlayara k, saraya gizlice
girmenin bir yol u n u aramaya başlamış. Olanları öğ renen yaşlı
kad ı n, ona ya rd ı m edebileceğini söyleyerek, oğ l a n ı g izl ice
saraya sokm uş. Sonra da onun pa rmağındaki yüzüğ ü n ü is­
teyerek, b u n u b i r yoğ u rt taba ğ ı n ı n içine �oyu p, Şirin'e
götürmüş. Ondan bu yoğurdu y,emesini istemiş. Tam o sırada,
Şirin de e l i ndeki ba rdakta bulunan zeh iri içmek üzereymiş.
Yaş l ı kad ı n ı n yalvarmalarına daya n a m ayarak, yoğ u rd u ye­
meye başlayı nca, kocas ı n ı n yüzüğ ü n ü görüp ta n ı m ı ş ve
kad ı na, bu yüzü ğ ü n sa h i b i n i n şu a n d a nerede o l d uğ u n u
318
sormuş . Kad ı n da ona olan ları a n lata rak, gece ya rısı n ı bekle­
m esini söylem iş.
O s ı rada sarayın içinde b i r yabancı d a ha varm ış. B u ya­
b a n c ı, e rkek kı l ı ğ ı na g i r m i ş o l a n Şevketl i 'y m i ş . D ü ğ ü n
e ğ l e n cesi bitti kten s o n ra, h erkes d ağ ı l ı p gitmiş. Sarayda
yal nızca kral, Şirin, M uhammet, Şevketl i ve kralın muhafızla rı
ka l m ışlar. Kral Şiri n ' i n odasına g i rince, daha önceden oraya
saklanan M u ha m m et, hemen kı lıcını çekerek onu öldürmüş.
O l a n l a rd a n h a berdar olan kra l ı n askerleri, oğla nla Ş i ri n ' i n
etrafı n ı sarm ışlar. Ta m bu s ı rada onların ya rd ı m ı n a gelen
Şevketli, askerlerin hepsini öldü rmüş. Sonra da üçü birden sa­
raydan kaçm ışlar. Birlikte bir hayli yol gittikten sonra, yabancı
kıl ı ğ ı n daki Şevketl i, m utluluk dileyerek onlardan ayrılmış ve
daha çabuk eve gelerek üstü n ü değ işti ri p, onları ka rşılamaya
hazırl a n m ış. Daha önce, Şevketli sa rayda savaşı rken kolun­
dan yara l a n m ış ve M uham met de onun ya rasını kendi mendi­
liyle sarmış. İ şte Şevketl i bu m e n d i l i, yarasından çözmeyi
u n utmuş. Onlar eve gelince Şevketli neler olduğunu sorm uş
ve a nlatılanla rı hiçbir şey bilm iyormuş gibi dinlemiş. Yol yor­
g u n u olan Muhammet, Sevketli'den bir kova su isteyerek elini
ve aya ğ ı n ı yı karken, b i rden kad ı n ı n kol u nd a sarı l ı d u ra n
kendi mendilini görü p, kurtarıcıları n ı n o olduğunu anlamış.
Gerçeğ i daha fazla g izleyem eyeceğ ini gören Şevketli de
olanları doğrulamış.
Bundan son ra üçü bir a rada, ömürleri n i n son una kada r
m utlu l u k içinde yaşam ışlar . . .
İ LETİ DİZİN İ
1 - C l . Bazı sırların gizli kalması, bilin mesinden d a h a iyidir.
"Oğlan, babasının sırrının saklı olduğu odaya girince, gördüğü
kız resmi karşısında aklı başından gider ve yollara düşer. "
2- 86. Her ödülün bir bedeli vardı r.
"Şirin 'in babası, mallarını yağmalanmaktan kurtaran delikanlıya
kızını verir. "
3- 8 3 0 3 . İ nsanların beden leri ne kadar rahat içinde olsa da ru hları
memleket özlemi içindedir.
"Bülbülü altın kafese koymuşlar, ille vatanım demiş. "
"Kayınbabasının yanında çok rahat olan oğlan bir zaman sonra
kendi evini özler. "
4- C 1 56. İ nsana en büyü k kötülük, bazan en yakını ndan gelir.
319
"Oğlunun karısına gözkoyan baba, oğlunu öldürmek ister. "
5- 8 1 50. Ö zeleştiri yapmak ve kötü davranışlardan pişmanlık duy­
mak insanı yüceltir.
"Halka çok kötü davranan zengin bey, yaptıklarından pişman ola­
rak malını mülkünü bırakıp ayakkabıcı olur. "
6- C 1 4. Poligami (çok eşle evli l i k), eşler arası nda karşı l ı kl ı anlayış
olursa sorun çıkmadan yürütülebilir.
"Şirin ile Şevketli, biribirleriyle çok iyi anlaşarak, ortak olan
eşleriyle birlikte, mutlu bir yaşam sürerler. n
7- C l 7 1 . Güzelin alıcısı çoktur, dikkatli olmak gerekir.
"Şirin 'in resmini gören kral ona aşık olur ve adamlarına onu
bulup, getirmelerini emreder. •
8- C1 56. İ nsan, iyi tan ı madığı kimselere güvenmemeli ve evine al­
mamalıdır.
"Şirin ile Şevketli, zavallı bir kadın sandıkları cadıyı evlerine
alırlar, o da Şirin 'i kaçırır. •
9- 856. İ nsan yaşamda hiç bir zaman umutsuzluğa kapılıp intihar et­
memeli, son anda bile olsa bir kurtuluş yol u bulunabilir.
"Şirin umutsuzluğa kapılıp, intihar edeceği sırada kocasının
yüzüğünü görüp, kendisini kurtarmaya geldiğini anlar. •
10- 8402. Seven sevdiği için her zaman özveri gösterebil melidir,
çünkü özveri mutluluğu korur ve geliştirir.
"Şevketli çok sevdiği kocasını ve kumasını kurtarmak için çetin
bir savaşı göze alır. Bunun sonunda üçü bir arada, mutlu bir
yaşam sürerler. "
50- PAŞAN I N OG LU İLE DÜNYA GÜZELİ
r
Elazığ
Hüsniye Tekin
48
Ev hammı
Büyüklerinden
Evvel zaman içinde ka lbur saman içinde, deve tel lal iken
pire bakkal i ken, ben babam ı n beşiğini tı ngır m ı ng ı r sal l a r
iken . . . O yalan bu yalan, fili yuttu b i r yılan, karınca n ı n beline
vurd u m palan . Karıncaya bindim, deveyi kucağıma aldım bu
da mı yalan . . . Bir va rm ış bir yokm uş, Alla hın k u l u darıdan
320
çokmuş, masal anlatan yok, dinleyen çokmuş . . .
Zamanlardan bir zamanda bir paşa yaşarmış. B u paşa bir
g ü n, hamile olan karısına, " Ben yakında başka bir ülkeye gi­
deceğim, yokluğumda bir oğlum olacak. O büyüdüğü zaman
benim yanıma gönder, ama yolda körlerle ve köselerle arka­
daşlık etmemesini söyle" demiş.
Gel zaman git zaman paşanın bir oğlu olmuş, büyümüş ve
babas ı n ı n yan ı na gitmek üzere hazı rlan m ış . Yola çıkmadan
ö nce annesi .o na, babasının isteği olan körlerle ve köselerle
arkadaşlı k etmemesi öğüdünü -söylemiş. Anasının elini öperek
yola çıka n oğlan giderken, bir köseye rastlam ış. Köse o na,
" Beni yan ı na al, senin eşyaları n ı taşırım, her işini yaparım "
demiş. Oğlan d a bun u n n e zararı olacak d iye düşünerek, onu
yan ı n a alm ış. Yol ları na devam ederlerken, oğlan köseye, bir
paşanın oğlu olduğunu fakat babasın ı hiç görmediğini, şimdi
onun yanına gittiğini anlatm ış. B u n ları dinleyen köse, " Sen
yavaş yavaş geledur. Ben önden gidip konaklayacağımız yeri
hazırlayayı m " demiş ve koşa koşa gidip ilerde d inlenmeye
uygun bir yer bulmuş. Hemen oraya bir çukur kazmış, üstüne
de ceketini sererek beklemeye başlamış. Biraz sonra gelen de­
likanlıya da ceketini göstererek, " Buyur sen şöyle otur" demiş.
Her şeyden habersiz olan oğlan da oturur oturmaz çukura
düşmüş. Aşağ ıya bağıra n köse, " Ben senin yerine geçeceğim,
sen d e benim ye ri m e geçeceks i n . Ka b u l edersen seni
çukurdan çıkarırım, yoksa orada kal ı r ölürsün" demiş. Çaresiz
kalan paşanın oğl u da bu öneriyi kabul etmek zoru nda kal m ış
ve kendisini çukurdan çıkaran kösenin uşağı olmuş.
Gide g ide paşa n ı n konağ ına gel m işler. Köse kendis i n i
paşaya oğl u diye tan ıtm ış. Gerçek paşa oğ lunu d a uşağı ola­
rak tan ıtı p ahıra gönderm iş. G ü n ler böyle geçip .giderken, bir
gün paşa n ı n tı raş olmak istediğini gören köse, "Sizi ahırdaki
beni m uşağı m tı raş ets i n " demiş ve haber gönderip o n u
çağ ı rtm ı ş . O ğ l a n ba bası n ı tı raş ederken, gökten b i r kuş
geçmiş. Oğlan başın ı kaldırı p kuşa bakınca, ·köse onun ağzına
321
bir şa m a r vurmuş ve ta m o sırada d a j ilet kayıp, paşan ı n
yanağını kesmiş. B u n u n üzerine köse paşaya " B u uşağ ı hemen
asalım" demiş. B u n u duyan oğlan da babasına bir açıklama
yaparak, " Paşam ben sizi tıraş ederken gökten, gagasında
dünya g üzel inin saçı olan bir kuş geçti . Ben ona bakarken,
oğl u n uz ağzım a vurunca, elim kaydı ve yan ağ ı n ız kesildi"
demiş. Bunu d uyan köse "Madem öyle hemen gidip size, bu
sözün ü ettiği d ünya güzelini getirsin" demiş. Paşa da getirsin
deyince, oğlan çaresiz yollara düşmüş.
Yolda g iderken, bir su birikintisinin başına birikmiş olan
bir grup karı n ca n ı n karşıya geçemedikleri n i görmüş. B u na
üzü len paşa n ı n o ğ l u, hemen ceb i n d e n çakı s ı n ı çı ka rarak
suyun üstüne koymuş ve bunun üstünden geçen karıncalar,
karşıya ulaşmışlar. Karı ncaların başı ona " Ey i nsanoğ l u bize
yard ı m etti n sağ o l . Al şu topal ka rı n cayı, ne zaman başın
sıkışırsa onu cigaranın üstüne koy, biz o anda yan ı nda oluruz"
demiş. Topal karı ncayı cebine koyu p yol u n a deva m eden
oğlan, biraz ilerde de çam u ra saplanıp çıkmaya uğraşan bir
balık görmüş. Hemen onu kurtarıp çam u rları n ı tem izlemiş ve
suya atmış. Bal ı k dile gelip " Ey insanoğlu benim can ı m ı kur­
tardın sağol. Şu pulumu al, ne zaman başın sıkışır da bana ih­
tiyaç duyarsan, cigaranın üstüne koy, hemen yan ı nda olurum"
demiş ve gözden kaybolmuş. Yine yol u na devam eden oğlan,
biraz son ra, kanad ından vurulmuş bir kuş görerek onun da
yarasını sarmış. Kuş da ona bir tüy vererek, "Ne zaman başın
sıkışırsa, bunu cigaranın üstü ne koy, ben geliri m " demiş. Sora
sora dünya güzelinin sarayına gelen oğlan, ne ya pması gerek­
tiğini daha önceden bildiği için, içeri g i ri p altın sandalyeye
oturm uş. Hizmetçiler gelip, ona gümüş sandalyeye oturmasını
söylemişler a m a, oğlan " Ben doğ ru sanda lyeye otu rd u m "
demiş v e yerinden ka lkmamış. B u n u n üzeri n e, oğ l a n ı a l ı p
dü nya g üzeli n i n h uzuruna çıkarmışlar. D ünya g üzel i oğlana,
"Eğer beni alıp götürmek istiyorsan, ileri süreceğim üç şartımı
yerine getirmen gerekir. Eğer getiremezsen kafan ı vurduru­
rum " demiş. Oğlan da kabul etmiş.
322
Birinci şart, bir odada bulunan, buğday arpa karışı m ı dağ
g i b i bir yığ ı n ın, üç g ü n içinde birbirinden ayrı l m asıym ış.
Oğlan, bunu ancak karı ncaların yapabileceğ i n i düşünerek,
hemen cebindeki topal karıncayı cigarası nın üstüne koymuş
o nlardan ne istediğini söyleyince, " Sen hiç merak etftıe biz
hemen yaparız" demişler. O da yatmış uyum uş. Uyandığında
arpaların bir yerde, buğdayları n da bir kenarda, iki ayrı yığın
halinde durduklarını görm üş.
Dünya g üzelinin iki nci şartı ise, ninesinin yıllar önce kay­
bolan küpesinin bulunmasıymış. Oğlan, bunu da balığın ya­
pabileceğini düşü n m üş ve cebindeki pulu çıkarara k ciga­
rasın ı n üstüne koymuş. O anda yan ında olan bal ığa derdini
a nlatm ış. Hemen işe koyulan balık, bütün gölü aramış taramış
ama küpeleri bir türlü bulamayara k, oğlana " Her yeri aradım.
Bakmadığım çok kuytu bir köşe kaldı. Eğer orada da yoksa bu­
lamayacağız demektir" demiş ve o köşeye gitmiş. Küpe, ora­
daki kör bir balığın kulağındaym ış. Etrafında toplanan diğer
bal ıklar da, kör balığın a nlattı kları n ı dinliyorlarmış. B u bal ı k
da dinleyic.i gibi o n u n yanına yaklaşarak, kulağındaki küpeyi
kapıp oğlana getirmiş.
Dünya güzelinin üçüncü şartı ise göğün yedinci katında
b u l u nan, hayat suyun u n getirilmesiym iş. Paşa n ı n oğlu, bu
şartı da kuşu n gerçekleştirebileceğini düşünerek, ceb i ndeki
tüyü ç ı karı p cigarısı n ı n üstün e koymuş ve gökten süzüle
süzüle gelen kuşa, derdini anlatm ış. Kuş da ona, "Sen biraz
pam u kla bir şişe bul ve onları kanadıma bağla, ben gider geti­
ririm, hiç merak etme" demiş. Oğlan onun dediklerini yaparak
kuşu uğurlamış ve beklemeye başlamış. İ kinci günün sonunda
kuş, şişeye koyduğu hayat suyun u getirip oğlana vermiş.
Bütün şartlarının yerine getirildiğini gören dünya g üzeli,
oğl a n la g itmek üzere hazırlan m ış ve birlikte yola çıkm ışlar.
Yolda oğlan, başına gelenleri ve kösenin kendisine yaptığ ı
haksızlıkları kıza bir bir a nlatmış.
Sonunda konağa varmışlar. Oğlanın sağsalim, hem de
y a n ı n d a d ü nya g ü ze l i - i l e g e l d i ğ i n i g ö re n köse,
kıskançlığından ve öfkesi nden çılgına d ö n m ü ş ve o gece
adam ları n a emir verer� k oğlanı parçalatıp öldürtm üş. Bunu
.
gören dünya g üzeli, h e men oğlanın parçaları n ı biraraya top­
layarak üstüne de hayat suyunu dökmüş ve onu yeniden dirilt­
miş. Ertesi g ü n ü paşaoğl uyla d ü nya g üzeli n i n d ü ğ ü n ü ola­
cakmış. Kız paşaya, d üğünden önce kend isine bir masal
anlatacağını, masal bitene kadar orada bulunan hiç kimsenin
dışarı çıkmamasını söylemiş. Sonra da oğlan ı n kendisine an­
l a tt ı k l a rı n ı , b i r m a sa l m ış g i b i a n l a t m aya b a ş l a m ı ş .
Anlatılanları orda bulunan herkesle birl i kte din leyen köse, so­
n u nda kel lesin i n g ideceğini an laya ra k, çok sıkıştığı n ı ve
dışarı çıkmak istediğini söylemiş ama, kız buna izin verme­
miş.
Masal bitince gerçek ortaya çıkm ış. Paşa köseye kırk katır
mı yoksa kırk satır m ı istediğini sormuş. O da kırk katır isteyin­
ce, köseyi kırk katı rı n kuyru ğ u n a bağlayıp, dağ taş
süründürerek öldürtmüş. Sonra da oğlu ile d ü nya g üzeline,
kırk g ü n kırk gece s ü ren bir d üğ ü n ya p m ı ş . Böylece
ömürlerinin son u na kadar m utluluk içinde yaşamışlar.
İLETİ DİZİ N İ
1 - C 1 53. Büyük sözü dinleml!yenin, başı dertten kurtulmaz.
"Oğlanın, babasının öğüdünü dinlemeyer�k, yanına aldığı
köse, yolda onu bir kuyuya atar ve onun yerine geçer. "
2- C 1 54. Her varlık, her varlığın yardımına muhtaçtır.
3- 8202. İ yiler iyilik, kötü ler kötülük bulur.
"Oğlanın yolda iyilik etitği karınca, kuş ve balık, günü gelen de
oğlana yardım ederler. "
4- 8206. Hiç bir kötülük sonsuza dek g izli ve cezasız kalmaz.
5- 8202. İ yiler iyilik, kötüler kötülük bulur.
82. Mutluluğa giden yol uzun ve çetindir.
6"Kız paşaya, kösenin kötülüklerini anlatır. Köse öldürülürken,
çok acı çeken oğlan da sevdiği kızla evlenip mutlu sona ulaşır. "
324
51 - H ELVACI G ÜZELİ
r
Adana- Osmaniye
Sevim Altmparmak
50
Ev hammı
Babasından
Bir . varm ış bir yokmuş. Allahın kulu çokmuş. Çok demesi
günahmış. Develer tellal iken, pireler berber iken, usturayla
orman kırar, baltayla baş yararken, ha yalan hu yalan, fili
yutmuş bir kör yılan, hani bu da m ı yalan.
Ewel zaman içinde, M ısır'ın bir köyünde, Hasan Efendi
derler bir adam varmış. G ünlerden bir gün bu Hasan Efendi,
karısı ve oğluyla birl i kte Hacca gitmeye karar verm iş. Kızı
Zeynep'i de köyün imamına emanet etmiş ve yola çıkmışlar.
Onlar orada gidedursunlar biz kalal ı m Zeynep'le. Çok
a kıllı ve güzel kız olan Zeynep, evden hiç çıkmıyor ve kimsey­
le görüşmüyorm uş. Dışarıyla olan tüm bağlantısın ı imam
karşılıyormuş. Günler böyle geçip giderken, imamın aklına
şeytan girmiş· ve kıza göz koymuş. Yaşlı bir kadına para vere­
rek, hamamın boş olduğu bir' gün Zeynep'i oraya getirmesini
istemiş. Yaşlı kadı n kızın kapısına gel i p, " Kızım bu g ü n
hamam şenliği var, bütün kızlar gidiyor, haydi sen d e gel"
·demiş. Bu işe önce yanaşmayan kız, sonra kadının zorlama­
l a rına dayanamayarak gitmiş. Hamama varınca, etrafta kim­
senin olmayışından ·şüphelenmiş ve o anda da çarşaf giyerek
h a m a m a gelen i m a m ı görü nce, b i r tuzağa d üştüğ ü n ü
a n l a m ış. Akı llı kız oradan h i ç b i r yere kaçamayacağını . ve
a d a m l a da başedemeyeceğ i n i an layınca in:ıama, " Zaten
benim de gönlüm sendeydi, gel önce seni iyice bir yıkayayım"
deyip, adamın yüzün ü gözün ü sabunla köpürttükten sonra,
ayağından çıkardığı nalınıyla kafasına kafasına vurarak, ser­
semletinceye kadar dövmüş. Sonra da kaçıp evine gelmiş.
325
Olanlara çok kızan ve suçun u n ortaya ç ıkmasından kor­
ka n i m a m , Z eyne p ' i n babası na b i r m e kt u p gönd�rerek,
kızı n ı n kötü yol a d üştüğ ü n ü bildirm iş. B u n u d uyan zaval l ı
Hasan Efendi çılgına dönüp, namusu m u ancak kan temizler
diyerek, kızı n ı öldürtmek için oğ l u n u gönderm iş. Bir gece
yarısı eve gelen oğlan, kız kardeşini alarak Şahmaren Dağı'na
götürm üş ve öldürmek için bıçağı n ı çekmiş a ma, kardeşine
kıyamayarak, en iyisi onu öldürmeyip tek başına bırakayım da
yı lana-çiya na, kurda-kuşa yem olsun deyip, oradan uzak­
laşm ış. Oğlanın gitmesiyle beraber de kızın karşısına dev bir
yı lan çıkmış. Uğradığı bu haksızlı klar � a rşısında artık ölümü
isteyen kız, hiç korkmadan yılana b a kı p, onun kendisin i
öldü rmesin i beklem iş. Kızın b u halini gören yılan, " İ nsanoğl u
s a n a acım a m ış, b a r i b e n acıyayı m " d iyerek o n u serbest
bırakm ış.
Yalnız kalan kız ağlayarak, rasgele yürü meye başlamış ve
gide gide ıssız b i r orm a n a varm ı ş . Meğer o gün de
şehzaden i n av g ü n üymüş. B i r hıçkırı k sesi d uyan şehzade
geli p bakmış ki, d ü nyalar güzeli bir kız ağlamaktaymış. Bir
görüşte ona aşık olup, niçin ağladığını sormuş. Kız başından
geçenleri anlatınca, onu alıp sarayına götürmüş ve babasına
bu kızla evlenmek istediğini söylemiş. Padişah da onları, kırk
gün kırk gece süren dillere destan bir düğünle evlendirmiş.
Arada n yıllar geçmiş ve Zeynep'in üç oğlu olmuş. Kız çok
m utl uym uş m utlu olmasına ama, hep m e m le ket hasreti
çekiyorm uş. Bunu anlayan kocası Zeynep'i köyüne götürmek
üzere bir kervan hazırlatm ış ve karısıyla birl i kte vezirini de
göndermiş. Meğer Zeynep'te vezirin gözü varm ış. Yolun biti­
mine çok az kala bir gece bıçağını çekip, çocuklarıyla beraber
yatmakta olan kadının çadırına girerek, ona "Ya benim olur­
sun ya da üç çocuğunu birden keseri m " dem iş. Çocuklarının
öldürülmesini bile göz� alan kadın, vezirin bu isteğine karşı
çıkmış ve bir yolunu bularak kaçıp köyü ne gelmiş. Yolda rast­
lad ığı bir çoba n ı n giysi leri n i satı n a l a ra k, erkek kı l ı ğ ı n a
326
girmiş ve bir helvacı d ü kkan ında iş bulup çalışmaya başlam ış.
Zeynep'in işe başlamasıyla beraber bu dü kkan da tem izl iği ve
helvaları n ı n g üzelliğiyle ta n ı n m aya başla m ış. Çevrede herkes
ondan sözediyor ve kendisine de " Helvacı Güzel i " d iyo r­
larmış.
Gün lerden bir g ü n, padişahla vezirinin oraya gelecekleri
d uyu l m uş. Ustası da Zeynep'e, pad işahla veziri n i n, H asan
Efendi'n i n evine kon u k olacakları n ı, helva h � zı rlayarak oraya
götürmesini söylemiş. Bu padişah asl ında Zeynep'in kocası,
konuk olacağı ev de babasın ı n eviymiş. Akşam olunca helvayı
götüren kad ı n, i k ra m ı da ke n d i s i ya p m a k isted i ğ i n i
söyleyere k, orada ka l m ış . Helva l a r yen i l d i kten son ra d a
" Padişa h ı m b e n g üzel hikayeler bilirim, isterseniz size birisini
a·n ıatayım " demiş. Padişah anlat deyince de "Ama bir şartım
var, hikayem bitene kadar h iç ki mse d ışarıya çıkamayacak"
demiş ve a n latmaya başl a m ış. Anl attıkları kendi başında n
geçenlermiş. Tam i m a m la vezi rin ya ptı kları na sıra gelince,
o n l a r ra h a tsızl a n d ı kları n ı ve d ışa rıya çıkmak istedi kleri n i·
söylemişlerse de kadı n buna izin vermeyip, hikayenin sonu n u
beklemeleri n i iste m iş . S ö z s ı rası, helvacı d ü kka n ı n a ve
padişa h ı n ziyaretine gelince de Zeynep, başındaki şapkayı
çı kararak kendini tanıtm ış. Babası ve kocası ona sarıl ırken,
suçlular da cellada verilmiş. Sonunda kötüler cezalarını bul ur­
ken, Zeynep'le padişah da uzu nca bir ayrılıktan sonra yeni­
den b u l uşman ı n sevinciyle, kırk g ü n kı rk gece süren bir
eğlence d üzenlemişler.
Onlar ermiş m u radına, biz çıkalım kerevetine . . .
İ LETİ DİZİ N İ
C 1 69. Her din adamı güvenilir değildir.
12- C l 70. Hacca giden, geride bıraktığ bakıma muhtaç aile bireyle­
rini g üvenilir kişilere emanet etmelidir.
"Hasan tfendi hacca giderken, klZI Zeynep 'i köyün İmamma
emanet eder, ama imam kıza göz koyar. •
3- 8257. İ nsan tanımadığı kişilerin sözlerine inanmamalıdır yoksa
327
çeşitli tuzaklara d üşebilir.
"Kız, tanımadığı yaşlı kadının sözüne inanıp hamama gider ve
imamın tuzağına düşer. •
4-
8252. Zeka ve sağduyu kaba kuweti yener.
"Zeynep düştüğü güç durumdan zekası sayesinde kurtulur. •
5-
Bir şeyin aslını aramadan karar vermemelidir, iftira
olasılığı gözardı edilmemelidir.
C1 57.
"Hasan Efendi, imamın iftirasına kanıp kızını öldürmeye kal­
kar. •
�
840 1 . Bazan hayvanlar insanlardan daha anlayışlıdırlar.
"Yılan kıza, insanoğlu sana acımamış, bari ben acıyayım diye­
rek, zarar vermez. •
7-
850. Hiç bir zaman umutsuzluğa kapılmamalıdır, her dar zaman
da bir kurtarıcı çıkabilir.
"Ava çıkan şehzade, zavallı kızı kurtarıp onunla evlenir. •
g.
8303 . Beden rahatlığı, ruh dingin değilse, mutluluk için yeterli
değildir.
"Şehzadeyle evlenen kız, bütün rahatlığına karşın evini ve aile­
sini özler. •
9-
C 1 56. En yakın çalışma arkadaşına bile güvenme.
10-
A54.
"Vezirin Zeynep 'te gözü vardır. •
dir.
İnsan en güç anlarında bile, onurundan ödün vermemeli­
"Zeynep, vezirin çocuklarını öldürme tehdidine karşın onunla
yatmaz ve bir yolunu bulup kaçar. •
1 1 - 82. Mutluluğa giden yol uzun ve çetindir.
1 2- 8206. Hiç bir kötülük sonsuza dek gizli kalmaz. Bir gün mutlaka
ortaya çıkar.
•Zeynep başından geçenleri padişaha anlatınca, kötüler cellada
verilir, Zeynep ise çektiği bunca acıdan sonra padişah kocasına
yeniden kavuşup mutlu olur. •
328
c-
SI RADAN VE YOKSUL İ N SAN MASALLARI
52- KADIN I N ÇİLESİ
Diyarbakır
M. Emin Kara
45
Esnaf
Babasmdan
Ewel zaman içnde, kalbur saman içinde. Bir varmış bir
yokm uş. Zamanın birinde iki kardeş varmış. Bunlardan birisi­
n i n uzak bir yere gitmesi gerekm iş. Giderken de karısın ı
ka rdeşine emanet etm iş. B i r za m a n sonra b u ka rdeş,
a ğ a beyi n i n ka rısı n a göz koy a ra k o n u ra hatsız etmeye
başlamış. Kadın buna karşı koyunca da ona iftira atarak, ken­
disi gibi bir kaç nam ussuzu d a şahit gösterip kadı n ı ceza­
landırarak, beline kadar toprağa gömdürmüş.
Oradan geçen zengin bir tüccar, kadının haline acımış ve
onu topraktan çıkarıp beraberinde' götürmüş. Kad ı n uzunca
bir zaman, bu zengin tüccara h izmet etmiş. Bu tüccarın �ötü
kalpli bir kölesi varmış. O da kadına g�zkeyup bera b er olma­
larını istemiş. Kadın kabul etmeyince de evin küçük çocuğunu
kesi p, kan l ı bıçağı kadının yastığının .altına saklam ış. Son ra
da gidip olayı tüccara haber vermiş. Olayı öğrenen ev halkı
tüccara; bu kadını öldürmesini söylemişler ama, tüccar: onun
_
böyle bir şey yapacağına inanmadığı için, zavallı kadını uzak
bir yerde serbest bırakmış ve eline de kırk altın vermiş.
Yal n ız kalan kadın, bir zaman yürüdükten sonra, dağlar
tepeler aşıp bir şehire varmış. Meydanda toplan m ış bir kala­
balık, ortalarında da boyun nda ip, asılmak üzere bir adam du­
ruyormuş. Bu adam ı, devlete olan borcunu ödemediği için
asacaklarm ış. Ada m ı n haline acıyan kadın, onun borcunu
ödeyerek hemen oradan uzaklaşmış. Adam, kendisin i kim in
329
ku rta rd ı ğ ı n ı sorup da h ızla g iden kad ı n olduğ u n u öğrenince,
'
h e m e n a rd ı n a d ü ş ü p o n a yeti ş m i ş . B i r za m a n b e raber
yürü d ü kten s o n ra, bu adam da kad ı n a b i rl i kte o l m a l a rı n ı
önerm iş. Kad ı n ka b u l etmeyince d e o n u götürü p, l i m a ndaki
den izci lere satm ış. Kad ı n ı alan denizciler biraz sonra den ize
açı l m ışlar. Kad ı n kendisi n i kurtarması için Al l a h a yalvarm ış.
Bunun üzeri ne bir fı rtı na çıkm ış ve gemi batm ış. Bi r tahta
pa rçasına tutun a n kad ı n karaya çıka ra k, o rada b u l d u ğ u bir
erkek e l b ises i n i g iy i p, saç ları n ı da keserek, erkek k ı l ı ğ ı nda
yoluna devam etm iş. Gide gide başka bir şehire varmı ş ve bir
kahveye oturm uş. Vakit epeyce geç olmasına rağ men oradan
ka l km ayı nca, kahveci gelip ona a rtı k kahveyi kapatacağ ı n ı
söyl e m iş . Ka d ı n d a ka hveciye gidecek yeri o l m ad ı ğ ı n ı
söyleyi nce, ka hveci o n u ya nına çıra k a l m ış. G ü n le r böylece
geçip giderken, g ü nlerden bir gün, o ü l ke n i n padişa h ı ölmüş.
·
Ora n ı n adetine göre, padişa h öldüğü za m a n havaya bir kuş
uçururlarm ış. Kuş gidip kim i n başına konarsa, yen i padişah o
olurm uş. Herkes meydanda toplanmış. Yal n ız bu kad ı n gitme­
mif. Uçuru l a n kuş, meydandaki h i ç kimsen i n baş ı n a kon­
mayıp, döne döne gelerek bu kadının başına kon m uş. Böylece
onu padişah yapmışlar. Bu padişahın ü n ü her yere yayı l m ış.
İyi yönetici l iğ i n d e n . b a ş ka, eli h a n g i h astaya değse
iyileşiyormuş. B u a rada, kadına kötül ü k yapa n la rı n hepsi has­
tal a n m ı ş .
Öte yandan, yolculuktan dönen kad ı n ı n kocası, kardeşine
.karısı n ı sorduğu zaman, kardeşi onun namuss uzlu k yaptığını,
son ra da ortadan kaybol d uğ u n u söylemiş. Sen n iye hasta­
land ı n deyi nce de bi l m iyoru m, birden b i re o l d u d e m iş. Za­
manla bu şifa dağıtan padişahın ününü, bunlar da d uymuşlar.
Kad ı n ı n kocas ı hasta kardeşini, tücca r hasta köles i ni, bir
başkası da yine h asta olan asılaca k adam ı alıp iyilşetirmesi
için, bu padişah ı n h uzuruna getirm işler. Padişa h onların hep­
sini tan ım ı ş ve önce ya ptı ğ ı n ız kötü l ü kleri a n latın demiş.
Yoksa iyi leşemeyecekleri n i söylemiş. B u n u n üzeri ne, hepsi
330
b i rb i r yaptıkları kötü l ü kleri a n l a t ı p, kad ı n ı n h i ç s u ç u
olmadığını, bütün kötülüklerin kend ilerinden kaynaklandığı n ı
söylemişler. Padişah yine de bunları iyileştirerek, evlerine yol­
lamış. Yalnız kocasına orada kal masını söylemiş ve kendisini
tanıtıp, onu padişah yapmış. Sonra da kalan ömürlerini m utlu­
luk içinde yaşamışlar.
Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine . . .
İLETİ DİZİNİ
1C l 56. İ nsan bazan en büyük kötülüğü en yakınları
an görür.
nErkek kardeş, ağabeyinin karmna gözkoyarak onu rahatsız
eder. n
2C 1 S 7. Bir işin aslını aramadan karar vermemeli, iftiracı lar her
zaman vardır.
nKaymı, yengesine iftira atarak, onu beline kadar toprağa
gömdürür. n
C l 7 1 . Kadın her zaman cinsel tacize uğrayabilir.
3nrüccarm kölesi, kadma gözkoyar amacı gerçekleşmeyin ce de
iftira a tar. n
4 8200. Yaşamda kötülerin yan ısıra iyiler de vardır, bu nedenle
umutsuzluğa düşmemelidir.
nrüccar kadmm suçsuzluğuna inamr ve onu serbest btraktr. "
�
5-
İyi lik bilmeli, nankör olmamalı, ekmek veren el
ısırı l mamalıdır.
A5 3 .
"İpten allp,
camm kurtardığı adam kadma gözkoyup,
kötülük yapar. n
6-
7-
8-
8202. İ yiler iyilik bulur, kötüler kötülük.
"İyi kalpli suçsuz kadm padişah olurken, ona kötülük ya­
panlarm hepsi hastalantrlar. n
8350. Bağışlamak yüce bir erdemdir.
"Kadm, kendisine kötülük yapan/an iyileştirerek evlerine
gönderir. n
82. Mutuluğa giden yol uzu n ve çetin di r.
"Kadm çok güç ve ae1ll olaylar yaşadıktan sonra, kocasma
kavuşup mutlu olur. n
331
53- EVLİYA İ LE KEVLİYA
r
Zonguldak-Karabük
Kemal Karakaş
�
36
Belediye iş çisi
Ninesinden
Bir varmış bir yokm uş, ewel zaman içinde kalbur saman
i ç i nde, o za m a n i d i ki, b i tten b i n e k, p i reden yede k,
çavdardan kal kan, çöpten karg ı olurmuş. B u hal ile düştüm
yola, vara vara vard ı m bir ça m l ı bele. Çam l ı belde ça m u r
dizde, yetm iş karga ben i görü nce h e p b i r ağızdan gelen
ağamız giden ağam ız demezler mi. .. Arm udu taşlayalım, di­
binde kışlaya l ı m , uzu n sözden b i risi ala tavşan derisi,
m üsaade edersen iz masala başlayalım . . .
Evl iya i l e Kevl iya a d l a rı nda i k i a rkadaş, çalışmaya
Bağdat'a g itmek için yola çıkm ışlar. Yolda yem ek üzere de
yanlarına yüklüce bir azık a l mışlar. Ç ü n kü, o zaman yol çok
uzun m uş ve yaya gidilirmiş. Bir zaman gittikten son ra Kevliya
Evl iya'ya, " Ö nce senin azığını y iyelim, sen i n ki bitince de be­
·
nimkini yeriz" demiş. Evliya da kabu l etm iş ve önce o n u n
azığı n ı yiyip bitirmişler. Yine acıktıkları nda, Evliya Kevliya'ya
"Hadi çıkar şimdi de seni n azığını yiye1 i m " demiş ama, Kev­
liya hiç oralı olmayarak oturup kendisi yem iş ve hiç değilse
bir parça ekmek ver diyen Evl iya'ya da " Eğer gözünün birini
bıçakla çıkarmama izin verirsen sana yiyecek veriri m " demiş.
Çaresiz kalan Evliya, bir gözün ü verip, karşıl ığında da karn ı n ı
doyurm uş; B i r i ki g ü n b u n u n l a i d a re e d e n Evl iya, yi ne
acıkınca Kevl iya'ya yalvarıp, " Bana biraz yiyecek ver, son ra
para kazan ı nca sana öderi m " demiş. B u n u fırsat bilen kötü
kalpli Kevliya da ona "Diğer gözünü de verirsen, karnını doyu­
rurs u n " demiş ve böylece i ki gözün ü de a l ı p o n u yalnız
bırakarak, h ızla oradan uzaklaşmış.
Çaresiz bir başına kalan Evliya, oradaki bir ağacın dibine
332
otu rara k, ne yapacağı n ı düşünmeye başta m ış. Akşam olunca
da kurda kuşa yem o lmayayım d iye ağaca tırmanmış. Gece
ya rısı a ğ ac ı n d i b i nde top l a n a n c i n ler, b i r za m a n ça l ı p
oynadıkta n sonra, a ralarında şöyle konuşmaya başla m ışlar.
"Bu i nsanoğ ulları ne kadar cahil ve bilgisizler. Dü nyada bu
kadar kör insan var. Oysa şu dibinde oturduğumuz ağacı n
yapra klarından birini alıp gözlerine sürseler, hemen görmeye
başlarlar. Şu Bağdat halkı ne kadar akılsız. Bağdat'ın çıkışnda,
sah i psiz yı kılmış bir bina var, hara be bir yer oysa, orada tüm
Bağdat'ı besleyecek kadar altın var. Aynca Bağdatlılar susuz­
l u ktan kırılıyorlar ve kaç günlük yoldan katırlarla su getiriyor­
l a r . Oysa Bağdat' ı n o rtası n d a k i kaya n ı n d i b i nde, b i r
değirmeni döndürecek kadar s u var. Orayı bir-iki metre kazsa­
lar fışkıracak." Bütün bu konuşulanları ağacın üstünde otura n
Evliya d uymuş ve sabah olup periler dağılınca, hemen bir yap­
rak kopara rak gözlerine sürm üş. S ü rer sürmez de görmeye
başlamış. Sonra da aceleyle Bağdat'a varı p bir hana inmiş ve
bir bardak su istemiş. İ çinde kurtçuklar yüzen pis bir su getir­
mişler. S uyun niçin böyle olduğunu sorunca da hancı, " H iç
suyumuz yok. Katırla suya gittiler, kırk gün oldu daha gelme­
diler a ma, akşa ma sabaha geli rler" demiş. Bun ları d i nleyen
Evliya, Bağdat'ın yöneticisine gidip, " Eğer ben Bağdat'ı suya
kavuşturursam, ödülüm ne olur" demiş. Yönetici de " Hele sen
b i r suyu b u l da ne istersen veriri m " deyince, Evl iya şehrin
ç ı kışındaki yıkı k bi nayı istediğini söylemiş. Bu istek karşısında
şaşıra n yön etici, " N a ya pacaks ı n o y ı kı ntıyı, istiyo rsan al
senin olsun " demiş. Evliya yanına iki adam alıp, suyun bulun­
d u ğ u yeri kazd ırmış ve fışkı rı p çevreye yayı lan su, bütün
Bağdat halkını sevi nçten sokaklara dökmüş.
Ö te yandan yıkı ntıdaki altın ları alan Evliya, yoksullar için
hanlar hamamlar yaptı rmış, körlerin gözlerine o ağacın yap­
rakları n ı sürerek iyileştirm iş ve böylece çevrede sayı lan sevi­
len birisi olmuş. Aradan uzun yıllar geçtikten sonra, günlerden
b i r gün, kötü kalpli Kevliya ' n ı n yol u Bağdat'a düşmüş. Ev-
333
l iya ' n ı n yaptı rd ı ğ ı hanl ard a n birinde yemek yerken, orada
otu ran Evliya'yı görü nce çok şaşı rm ış ve yanına g idip, "Senin
adı n ne, ben seni birisine benzetiyoru m " demiş. Evliya kendi­
ni ta n ıtınca d a " Sen na� iyi leştin, nasıl bu kadar zengin
oJdun" diye sorm uş. İ yi kalpli Evliya başından geçenlerin hep­
sini a nlatm ış. B u n ları d uyan Kevl iya o n u çok kıska n m ış ve
hemen sözü edi len ağacın tepesine çıkıp saklanm ış. Gece
yarısı gelen cinler aralarında kon uşarak, " Biz yıllar önce bura­
da, bu ağac ı n yap rakları ndan gözü ne süren körler iyi leşir
dedik, sürüp iyileştiler, Bağdat'ın ortasında su var dedik kazıp
çıkardılar, şeh ri n d ışındaki yıkmtıda altı n var ded i k buldular.
Öyleyse bizi bir dinleyen var, çevreyi arayıp o n u bulalım"
demişler ve ağacın üstündeki, kendilerini din leyen Kev l iya'yı
bulup, boğara k öldürmüşler.
Böylece, Kevl iya Evl iya'ya çekti rdiği acıları n cezası n ı bu­
lurken, Evl iya da geri kalan ömrü n ü m u tl u l u k içinde tamam­
lamış. . .
.
.
'
. .
iLETi DiZi N i
1- C 1 56. İ nsan en yakın arkadaşına bile güvenmemeli.
"Kevliya yakın arkadaşı Evliya 'yı aç bırakıp gözlerini oyar ve onu
ölüme terkeder. •
2- 850. İ nsan hiç bir zaman umutsuzluğa kapılmamalıdır, en güç
anlarda bile bir umut doğabilir, bir kurtarıcı çıkabilir.
"Çaresiz kalan Evliya, cinlerden öğrendiği bilgilerle iyileşir ve
zengin olur. •
3- 8 1 0 0 . Kıska n ç l ı k ve h ı rs b u d uy_g uyu taşıyan insanların
ölümlerine neden olabilir.
"Kötü kalpli, kıskanç ve hırslı Kevliya sonunda bu hırsının kur­
banı olur ve cinler tarafından öldürülür. •
4- 8202. İ yiler iyilik bulur, kötüler kötülük.
"Kevliya Evliya 'ya çektirdiği acıların cezasını bulurken, Evliya
geri kalan ömrünü mutluluk içinde yaşar. •
334
54- KURNAZ KAN KARDEŞLER
B i r va rm ış bir yokm uş. B i r köyde i ki ku rnaz kan ka rdeş
yaşa rmış. B u n la r sık sık b i ra raya gelirler ve çevreleri n deki
o l u p-biten olaylar hakkında kon uşurlarmış. Yine bir gün böyle
ko n u ş u rlarken birisi diğeri ne, " D uyd u n mu ko mşu köy ü n
patriği ö l m üş. H ı ristiya n adeti ne göre gömerken aya klarına
a ltın terli kler giydirmişler, ayrıca öbür d ünyada dağıtması için
de yan ı na bir torba altın koym uşlar" demiş. Diğer kardeş, " Ne
yapa l ı m " d ey i n ce d e "Ya n ı m ıza azığ ı m ız ı a l ı p, o köy ü n
ya kı n ı nda bekleye l i m . Gece o l u nca da m ezarı açar a ltın l a rı
a l ı rız" demiş.
İ ki kardeş hazırl a n m ış l a r ve yola çıkıp az gitmişler uz
gitmişler son u nda köyün yakı n ı n a va rıp gizlenerek, gece n i n
o l m asını beklem işler. O zamana kadar h'er şey yol unda gitmiş
a m a, gece o l u p da s ı ra m eza r ı n açı l m as ı n a gelince, b i ri
diğeri ne, " Hadi mezara önce sen g i r" dem iş. O da " H iç sen
va rken bana önce g i rmek yakışır m ı, hadi önce sen buyur"
deyi p, onu mezara indirmiş. Mezara inen, altınları yu kardaki­
ne verince de yuka rdaki, hemen meza rdaki nin üstüne toprak­
l a rı yığ ı p, a ltı n ları da alara k oradan uzaklaşmış. Fakat acele­
sinden, yolda giderken altın terli klerden birisi ni d ü ş ü rm üş.
Onu a ramak için geri dönd üğünde de diğerini kaybetm iş. So­
n u nda bu altınlar beni yorduğu için rahat arayamıyoru m diye­
re k, altınların bulunduğu çantayı bir taşın ya nına koymuş ve
a ramasını sürdürmüş.
Öte ya ndan, diri diri mezara gömülen ka rdeş, binbir zor­
l u kla meza rdan çıkmış ve köyüne dön'mek üzere yol a koyul�
335
muş. Giderken yolda hem terlikleri hem de a ltın dolu çantayı
bulara k sevinç içinde köye d ö n m ü ş . Baş ı ndan geçe n leri
karısı n a a n lata ra k, " a u d u ru m d a k a rd eş i m b e n i ra hat
bırakm az. En iyisi ben ölü numarası yapayım, sen yarın dama
çıkara k kocam ö l d ü d iye bağ ı ra çağ ı ra ağla, ama sakın
kardeşimi yakı n ı m a yaklaştırma, ölmediğ i m i a nlar. Sonra da
götürüp beni gömü n, sen gece olunca gel, mezarım ı açıp git.
Sabah o l u nca ben eve geliri m ve bu a lt ı n l a rı da öbür
d ü nyad a n getirdiği m i söylerim " demiş. Ertesi sabah kad ı n
kocasıyla a nlaştıkları gibi yapmış. Tam o sırada kaybettiği
altı n la rı n ı a ra m a kta n dönen adam, kardeş i n i n i n ö l üsüne
yaklaş�ra k, ona bir çimdik atm ış ve "Vah ben i m sevg i l i
kardeşim ölmüş" diye ağlamaya başlam ış. Bunu gören kad ı n
hemen koşarak, o n a " Hemen ö l ü n ü n yanı ndan uzaklaş, yoksa
onun hastalığı sana da geçer" d iyerek, adamı oradan uzak­
laştırm ış. Köylüler götürüp ölüyü göm m üşler .ama, olanlardan
şüphelenen kardeşi meza rı a ç m ı ş ve o radaki ağaçları n
arasına gizlenerek o l acakları gözlemeye başla m ış . Ta m o
sırada başka bir köyü soymaktan gelen h ı rsızlar, mezarlı ktaki
bir ağacı n a ltına otu ru p altınları n ı saymak istem işler. Bunu
göre n adam hemen sakla ndığ ı yerden ç ı k ı p, " Ey ö l ü ler,
h ı rsızlara saldı rı n !' d iye bağı rm ış. Meza rdaki kardeşi de kefe­
n iyle çıkıp saldı rı nca, h ı rsızlar korku larından her şeyi bırakıp
kaçm ışlar. İ ki ka rdeş de onları n altı n la rı n ı a l ı p köylerine
dönm üşler, diğer altı n l a rı da a raları nda paylaşıp, yine eskisi
gibi birlikte yaşa m ları n ı sürdürm üşler, vesselam . . .
=
İLETİ DİZİ N İ
1- 08. Para hırsına kapılan insanlar ölülere bile rahat vermezler.
"Kurnaz kan kardeşler, patriğin altınlarını almak için, mezarını
soyarlar. n
2- C 1 56. İ nsana en büyük kötülük, bazan en yakınından gelir.
"Bir kardeş diğerini diri diri meza;a gömer. •
3- ASS . Sahtekarlar ·çıkarları söz konusu olunca, aralarında kolayca
336
4-
güç birliği oluşturabilirler.
"Birbirine düşman iki kardeş, öteki hırsızları soymak için işbirliği
yaparlar. "
821 0. Bazı insanlar sahtekarlık ve kurnazlı k yoluyla kendilerine
rahat bir yaşam sağlarlar.
"Kardeşler, çaldıkları altınlarla rahat bir yaşam sürdürür/er. "
55- KELOGLAN
r Ankara-Şereflikoçhisar
"
Dudu Yılmaz
52
Ev hammı
Annesinden
Evvel zaman içi nde, ka lbur saman içinde. Develer tellal
iken, ben ninemin beşiğini tıngır m ı ngır sallar iken, dünya n ı n
ş i ri n b i r köşesinde, yoksul a n asıyla b i rl i kte bir Keloğ l a n
yaşarmış. Bu Keloğlan'ın babası daha küçükken ölm üş. B i r g ü n
Keloğ lan a n nesine, el leri ndeki tek varlıkları olan eşekleri ni
satacağını söyleyerek, şehrin yolu n u tutm uş. Giderken yolda
iki kardeşe rastlamış. Bunlardan büyüğü "Hey Keloğlan nereye
g i d iyo rs u n " d iye seslen m iş . Keloğ l a n eşeğ i n i satm aya
götürdüğünü söyleyi nce de ona, " Böyle satarsan eşeğin ucuza
gider, o n u n kulakların ı ve kuyruğunu kes öyle sat, o zaman
d a h a çok para verirler" demiş. Onun dediklerine inanan
Keloğlan da tutup eşeğinin kulakları n ı ve kuyruğunu kesmiş
ama, bu haliyle onu kimseye satamamış. Bu olanlardan son ra,
kendisine oyu n oynandığını anlayan Keloğlan, o iki kardeşten
öcü n ü almak isteyerek geri dönmüş ve onları takip ederek ev­
lerinin yerini öğrenmiş. Akşam olu nca büyük kardeşin ahırına
giderek, ineği çözüp, yerine kendi eşeğini bağlamış ve ineği
de a l ı p, köyüne dön m üş. B u n u nereden bulduğunu sora n
a n a s ı n a d a eşeğ i b u inekle değ işti rd iği n i söylemiş. Anası
buna çok sevinip, oğluna aferin demiş.
Ertesi gün ava çıkan Keloğlan, ikiz iki ti lki yavrusu yaka­
layıp getirmiş. Bunlardan birisi ni evi n önüne bağlamış. An ne337
sine de " Bugün p ı rınç pilavı pişir" d iyerek, d iğer ti lkiyi de
ya nına a l ı p, tarlaya çalışmaya gitmiş. Ö te yandan i neklerinin
çal ı nd ı ğ ı n ı gören kardeşler, bunu Keloğlan'ın yaptı ğ ı n ı an­
layarak, o n u n köyüne gidip, çift sürdüğü tarlayı bulm uşlar.
Adamların çok kızgı n olduğunu gören Keloğlan, daha onlar bir
şey söylemeden "Buyrun kardeşler, hoşgeldiniz" demiş. Büyük
kardeş de ona, " H iç de hoş gelmedik. Bize oynadı ğ ı n oyunun
hesabı n ı sormaya geldik" deyince, "Tamam anlaşırız. Ö nce
misafirim olun bir yemek yiyelim" diyerek, yanındaki tilki yav­
rusu n a d ö n ü p, "Ti l ki, hadi eve g it, a n neme m isafiri m iz
olduğunu ve yemeğe etli pirinç pilavı pişirmesini söyle" demiş
ve tilkiyi çözüp göndermiş. İ pten kurtulan tilki doğruca dağ ı n
yol u n u tuta rak, kaçı p gitmiş. Arada n bir za m a n geçince,
Ke loğlan, m isafi rl e ri n i a l ı p, evi n e g ö t ü rm ü ş . Eve gelen
ka rdeşler, til kinin kapıda bağ l ı, yemeğ i n de etli pirinç pi lavı
olduğunu görünce çok şaşı rm ışlar ve Keloğlana " Bii inekten
vazgeçtik, sen bu tilkiyi bize sat" dem işler. Ö nce b i raz nazla­
nan Keloğlan, kardeşlerden yükl üce para alarak, ti lkiyi onlara
satm ış.
Ti l kiyi alıp sevinçle yola çıkan ka rdeşler, b i raz gittikten
son ra, "Ti lki hadi bizi m eve g it, h a n ı m larım ıza söyle d e
akşama tavuklu pilav pişirsin ler" d iyerek, til kiyi b ı rakmışlar.
Serbest kalan tilki, h ızla kaçıp gözden kaybolm uş.
Akşa m eve geldi klerinde ti l ki n i n gelmediğini, yemeği n
de tavu klu pi lav olmad ı ğ ı n ı göre n kardeşler, b i r ya ndan
eşleri n i döğerken, öte ya ndan da yine oyun a geldike ri n i
anlam ışlar. Sabah erkenden gidip Keloğlanı yaka layara k, b i r
çuvala koym uşlar v e ağzı n ı da sı kıca bağ lamışlar, sonra d a
onu sırtlarına a l ı p yola çıkm ışlar. Biraz son ra d i n lenmek için,
bir köprü n ü n üstü ne oturm uşlar, çuva l ı da b i raz ötelerine
koym uşlar. Bu sırada çuvaldaki Keloğ lan " İ stem iyorum, iste­
miyoru m . Ben padişahın kızıyla evlenmek istemiyoru m " d iye
bağ ı rmaya başla m ı ş . O s ı rada o radan geçmekte olan b i r
çoban bu sesi d uyup, çuvalın yanına gelerek Keloğlana, "Neyi
istemiyorsun" diye sormuş. Keloğlan da "Beni zorla padişahın
kızıyla evlendi rmek istiyorlar, onun içn bu çuva l ı n içine koy­
dular, oysa ben istemiyorum" demiş. Bunu duyan çoban, " Ben
338
isteri m . Hadi sen çuvaldan çık da yerine ben g ireyi m " diye­
rek, Keloğ l a n ı ç ı ka rı p, kendisi çuva la g i rm iş. Keloğ l a n d a
çoba n ı n koyunları n ı alarak h e m e n oradan uzaklaşmış.
Bu sırada yemeklerini yiyen, biraz d a uyuyu p dinlenen
ka rdeşler, gelip çuva l ı a l a ra k, götü rüp kö prüden aşağ ıya
atm ışlar. Sonra da keyifle yol la rı na deva m etm işler. B i raz
sonra, ö n ü nd e zeng i n b i r s ü rüyle Ke loğ l a n ' ı n ka rş ı d a n
geldiğini gören kardeşler büyük bir şaşkınlıkla, "Keloğlan biz
seni biraz önce dereye atıp boğm uştuk, sen bu sürüyü nere­
den buldun böyle" diye sormuşlar. Keloğ lan da "Sizin beni
attığınız derede bu koyunlard a n daha çok var, hatta daha
b üyükleri bile var a m a, ben o nların hepsin i çıka ramadı m "
demiş. B u n u duyan iki kardeş hemen geri dönüp, kendilerini
dereye atm ışlar. Keloğlan d a s ü rüyü önüne katıp köyüne
dönmüş.
Annesiyle birlikte, ömürlerinin geri kalan kısm ı n ı m utlu­
luk içinde geçirmişler.
İ LETİ DİZİ N İ
825 7 . İ nsan, tan ı madığı kimselerin h e r söyled iğine inanma­
1malıdır.
"Keloğlan tanımadığı insanların önerilerine uyarak, eşeğinin
kuyruğf:lnU ve kulağını kesince, onu satamaz. "
2- 8207. insanlara zarar veren kendisi de zara r görür. " Men dakka
d u kka" (Kapı çal a n ı n kapısını çalarlar-Çal ma kapısını, çalarlar
kapı n ı )
"Keloğlan kendisini aldatanların ineğini, kendi sakat eşeğiyle
değiş tirir. "
3- C 1 50. Birşeyin aslını aramadan her gördüğüne ve her söylenene
inanma.
4- 8 1 5 1 . Olaylardan ders almalı ve aynı oyuna iki kere gelmemel i .
"Kardeşler, Ke/oğlan 'ın hazırladığı tuzağa ikinci kez düşerler
çünkü gördüklerine hemen inanırlar. "
5- 8304. Az. ta mah çok ziyan verir, açgözlülüğün bedelini bazan
yaşa m ı n l a ödeyebil irsin .
"Kardeşler, bir koyun sürüsüne sahip olmak isteğiyle Keloğlan 'ın
oyununa gelir ve yaşamlarını yitirirler. "
8252. Kurnazl ık ve zeka kaba kuweti yener.
6"Keloğlan, kardeşleri yok edip, kendisi annesiyle birlikte mutlu
yaşar. "
339
56- NAR TAN EM BİR TANEM
r
Diyarbaktr
Ayfer İnal
18
Öğrenci
Ninesinden
""
Bir varm ış bir yokm uş, ewel zaman içinde kalbur saman
içi nde, develer tellal iken, pireler berber iken, ben a n a m ı n
beşiğini tıngır m ı n g ı r sallar iken, varmış yokm uş, Al lahın kul u
çokm uş, ç o k demesi günahmış.
Kasaban ı n b i risinde bir karı-koca yaşa rm ış. B u n ların da
çok mu çok güzel bir kızları varmış. Bu kızı n g üzelliği kasaba­
da nam sal m ış. An nesi ve babası tek çocukları olduğu için ona
çok özel b i r i s i m ve rmek istemişler ve a d ı n ı N a rtanesi
koym uşlar. N a rtanesi için babası bir elma fid a n ı d i km i ş .
Büyüyüp iyiden iyiye gelişen bu genç kız, a rtı k g ü nleri n i n
büyük b i r böl ü m ü n ü bahçede b u ağacın altında geçiriyormuş.
Bir gün ağacın dalına konan bir serçe, kıza seslenerek, "Nar­
tanem bir tanem, sen kırk gün kırk gece ölü başı bekleyecek­
sin" demiş ve u ç u p gitm iş. Bundan son ra da her g ü n gelen
serçe, kıza ayn ı şeyleri söylüyor ve uçup gidiyorm uş. Günler
böyle geçip giderken, havanın güzel olduğu bir gün kız yine
ba h çeye ç ı k m a k iste m iş fa kat, serçen i n söyleyecekleri n i
düşün ünce vazgeçm iş. En yakın kız arkadaşın ı alara k atla ge­
zintiye çı km ışlar ve hiç farkına varmada n kasabadan oldukça
uzaklaşm ışlar. Biraz sonra kaybold u kları n ı anlayıp, dönüş yo­
lunu aramışlar a ma, bulamam ışlar.
Atl arı n ı rastg e l e sürmeye başlayıp, az g i t m i ş l e r uz
gitm işler, bir de bakmışlar ki, yüksekçe bir tepenin üzerinde,
uzunca bir ev duruyormuş, hemen atlarını oraya sürm üşler. Bu
evin kapısı ve penceresi yokmuş. Yal n ızca yüksek bir yerinde
küçük bir delik varmış. Nartanesi içeri girmek zorunda kalmış.
340
B u garip evin ortasında büyük bir salon, sa l o n u n ortası nda da
kırk tane oda varm ış. Hepsinin kapısı kapal ıymış ve ortalarda
d a kimsecikler yokmuş. Kızla r e n baştan başlaya ra k, bütü n
odalara bakmaya başlamışlar. Baktıkları otuzdokuz odada bir
şey yokmuş. Kırkı ncı odada ise bir yatak bu yatakta da ölü
gibi yatan çok yakışıklı bir delika n l ı varm ış. Ayrıca yatağın
yanındaki seh pa n ı n üstü nde d u ra n vazoda, henüz yen i
koparı l m ış gibi taze bir gül varm ış, yine yatağın yanı nda, bir
de sandalye duruyormuş. Nartanesi bir görüşte bu uyuyan de­
l ikan l ıya aşık olmuş ve başuc u n a oturup uya n masın ı bekle­
m eye başlamış. Arkadaşı ise geri döneceğini söylemiş. Narta­
nesi kıza, geri dönünce ai lesine, o n u n uçurumdan d üşerek
öldüğünü söylemesini ve ona a rada sırada yiyecek getirmesi­
ni tembihlemiş.
Kız arkadaşı gitti kten sonra, N a rtanesi oturup bu g üzel
gencin başını beklemiş. Aradan tam otuzdokuz gün geçmiş
a m a, delikanlı uya n ma m ış. Kırkı ncı gün arkadaşı ona yiyecek
getirmiş ve tam kalkıp gideceği zaman da, Nartanesi kendisi­
n i n yeri n e b i raz bekle m es i n i, d ışa rıya ç ı k ı p h e m e n
dö neceği n i söylemiş. Narta nesi d ışarı çıkar çı kmaz oğlan
uya n m ış ve kırk g ü n d ü r kendisi n i bekleyenin başındaki kız
olduğ u n u sa narak ona sarı l ı p, hemen evlen melerini istemiş.
Bu sırada geri dönen Nartanesi, kapıda duru p şaşkınlıkla olan­
lara bakıyorm uş. Onu gören genç kim olduğunu sorunca, ar­
kadaşı hemen o benim hizmetçim demiş. Nartanesi hiç sesini
çıkarmamış ve hep birlikte delika n l ı n ı n evine gitmişler. Adam
çok zenginmiş. Ü ç g ü n üç gece düğün yaparak, Nartanesi'nin
a rkadaşıyla evlen m iş. N a rta nesi de o n l a rı n yan ı nda h iz­
m etçi l i k ya pmaya başla m ış. Arkadaşı na hiç bir g ü n niçin
böyle yaptığını sormamış.
G ü n ler böyle geçip g iderken, bir gün oğlan bir iş yolcu­
luğuna çıkacağı n ı ve getirmek üzere kendisinden ne istedik­
leri n i sorm uş. Karısı elbiseler, m ü cevherler istemiş. Sıra Nar­
tanesi'ne gelince, o kendisine bir sabır taşı getirmesini, eğer
341
geti rmeyi u n utursa yol u n u n toz duman ol ması için beddua
edeceğini söylemiş. Gittiği yerde işini bitiren adam, karısı n ı n
istediklerini a l m ış a m a, Nartanesi'nin ne istediğini u nutm uş.
Çok düşün ü p hatı rlayamayınca ona da bir elbise a l ı p, dönüş
yoluna çıkm ış. Çıkmış ama, d ışarda öyle bir fırtına patlamış
ki, tozdan dumandan göz gözü görmez olmuş. Bunun üzerine
kızın söyledikleri n i h atı rlaya n oğlan, hemen geri d ö n ü p
sabırtaşın ı almış v e evine varm ış.
Aradan günler geçm iş, adam yin e yolculuğa çıkacağ ı n ı
ve kendilerinden ne istediklerini sormuş. Karısı da yine pahalı
giysiler m ücevherler isterken, Nartanesi bir bülbül bardağı is­
tem iş ve eğer getirmezsen dönüş yo l u nda, d a l g a l a rda
boğulman için beddua edeceğim dem iş. Gideceği yere gidip
işini bitiren adam, karısının istedikleri n i almış a m a yine kızı n
istediklerini unutup ona da bir mücevher alarak, dönüş yoluna
çıkmış. Yolda birden dalgalar kaba rı p, bindiği gem iyi salla­
m aya başlayı nca, ada m ı n a k l ı n a h e m e n N a rtanesi ' n i n
söyledikleri g e l m i ş v e geri dön ü p o n u n istediği b ü l b ü l
bardağı n ı almış.
Aradan zaman geçmiş, adam yine iş gezisine çıkmış ve
onlara ne istediklerini sorm uş. Bu defa da Nartanesi ondan bir
ustura istemiş. Yine kızın ne istediğini u nutan adam ona bir
çift ayakkabı almış ama, dönüş yolu toz duman olunca kendi­
sinden istenileni hatırlayıp, usturayı alarak kıza götürm üş. Bir
yandan da kızın, bu getirdiklerini ne yaptığını merak ediyor­
muş. O gece uyumayan adam Nartanesi'nin odası na gizlen­
miş. N a rtanesi odasına g i rip masa n ı n üzeri n e önce sabır
taşını, sonra bülbül bardağı nı, sonra da usturayı dizmiş ve on­
lara başından geçen leri birbir anlatı p, sonunda sabır taşına
"Bu d urum karşısı nda sen olsaydın ne yapard ı n dayanabilir
m iyd i n " d iye sorm uş. Bunları duya n sabır taşı çatı r çatı r
çatlayarak tuz gibi dağılmış. Kız daha son ra bülbül bardağına
ayn ı şeyi soru n ca, bard a k hemen b ü l b ü l gibi şakımaya
başlamış. Bunları gören kız usturayı a l m ış ve artık sizin gibi
342
ben de dayanamayacağı m diyerek boğazın a dayayıp kendisi­
n i ö ld ü rmek istem iş. B u olan ları d uyup gören oğlan, sak­
landığı yerden fırlayı p çı kara k kıza engel olm uş. Sonra da
ona, tü m bu gerçekleri niçin bu güne kadar kendisine a nlat­
madığ ı n ı sora rak ondan af dilemiş ve hemen kendisin i a lda­
tan hain karısın ı evden kovarak, yeniden kırk gün kırk gece
düğün yapıp Nartanesi ile evlenm iş.
Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine . . .
Gökten ü ç elma düşmüş. B i risi onları n başı na, biri a n la­
tan ı n, diğeri de bu masalı dinleyenlerin başına . . .
İLETİ DİZİ N İ
1- 852. Al ınyazısı-kader değiştirilemez.
"Serçe, kıza sen kırk gün kırk gece bir ölü başı bekleyeceksin
der ve kız bu kaderden kurtulamaz. "
2- 8 1 04. Bilmediğin yere girme, çok merak bazan insana zarar ve­
rebi lir.
"Kız bilmediği garip evin içine girer ve orada kalır. •
3- A4. Çocuklar ailelerinden gizli i Ş yapmamalılar.
"Kız arkadaşından, ailesine kendisinin uçurumdan düşüp
öldüğünü söylemesini ister. n
4- 83. Başladığın işi sonuna kadar götür.
5- C 1 S6. İ nsana en büyü k kötül ü k bazan en yakını ndaki lerden
gelir, bu nedenle kimseye güvenmemek gerekir.
"Kız, son gün delikanlının başından ayrılınca, arkadaşı onun ye­
rine geçer, kızı da hizmetçi yapar. •
6- 8 1 . Sabrın sonu selamettir.
"Kız, kendisine yapılan haksızlığa büyük bir sabırla katlanır."
7- 856. Hiç bir zaman umutsuzluğa kapılıp intihar etmemelidir, en
güç anlarda bile bir kurtarıcı bulunur.
"Kız tam intihar edeceği sırada, oğlan gerçeği anlayıp onu kurtarır. "
8- 8202. İyiler iyilik bulur, kötüler kötülük.
"Nartanesi hak ettiği mutluluğu bulurken, hain arkadaşı evden
kovulur. •
343
57- ŞERBETÇİ G ÜZELİ
r.
lzmir
Kadir Kale
�
63
�
Emekli işçi
Komşularmdan
�
Bir varmış bir yokmuş. Ewel zaman içinde, ülkelerden bi­
rinde yoksul bir aile yaşarmış. Bir g ü n bu ailenin babası nın
başı çok sıkışmış ve komşusundan borç almış. Adam bu borcu­
nu ödeyemeden hastalanmış ve ö l m üş. Komşu da gelip
alacağ ı n ı ada m ı n karısı ndan istemiş. Adam ı n bir de oğl u
varmış. Oğlu anasına " Komşuya söyle bir kaç a y sonra öderiz"
demiş. Komşu gidince de anası na, " Ben g urbete g ideyim,
çalışayı m, san a para göndereyi m, borc u m uzu ödeyel i m "
demiş v e anasın ı n elini öpüp, gitmiş.
Delika n l ı g ide gide bir şeh rin girişine varm ış. Orada ih­
tiyar bir adam, küçük bir kahve işletiyorm uş. Oğlan ona "Dede
ben sen i n çırağ ı n olayım, her işi n i yaparı m, sen de rahat
edersin" demiş ve ihtiyara çırak olmuş.
Oğlan, çok çalışkan ve çok g üzel bir delikanlıymış. Kısa
za manda kahveye bir çeki-düzen verm iş. Kahvenin ü nü-şanı
çevre kentlere bile yayılmış. Bu kahveye her yerden müşteriler
gelmeye baş l a m ış. Oğ lan isteyene kahve, isteyene soğ u k
şerbet veriyorm uş. M üşteriler oğlana "Şerbetçi Güzeli" adını
takmışlar. Oğlan giderek kahveyi büyütmüş ve kazancı da de­
deyle pay l a ş m aya başla m ış l a r. D e l i ka n l ı a n a s ı n a para
göndererek, komşularına olan borçla rı n ı ödemiş.
Şerbetçi G üzeli'nin ü n ü o kadar yayı l m ış ki, ü l kenin
padişa h ı n ı n kızı da bu delikanlıyı çok mera k edip, görmek
üzere kılık değiştirerek, kahveye gelm iş. Delika n l ı o sırada
arkası d ö n ü k çal ıştı ğ ı için, kız o n u n yüzü n ü bir türl ü
görememiş. Ondan sonraki gelişlerinde d e oğlan yine yüzünü
344
göstermemiş. B u n u n üzerine kız, oğla n ı n aşkı ndan hasta­
l a n ı p, kara sevdaya tutu lara k, yataklara düşmüş. Padişah,
kızı n ı n d u ru m u na çok üzülüyorm uş. Kız bir g ü n babasına,
" Be n i bir sandığa koy ve adamları nla, Şerbetçi G üzeli'ne
armağan olara k gönder, o san d ı ğ ı açınca, ben de onun
yüzün ü görürüm ve iyileşirim demiş. Çaresiz kalan padişah,
hemen b üyükçe bir sa ndığa yarıya kadar altı n doldu rm uş,
üstün e de kızı n ı koymuş ve delikanlıya gönderm iş. Oğlan,
kendisine armağan gelen bu san dığı, nasılsa benim burada
bir şeye ihtiyacım yok diye, hiç açmadan anasına göndermiş.
Oğla n ı n a nası, sandığı açı p da dünya g üzel i bir kızla,
altı n ları görü nce şaşırı p kalmış. Kıza, " İ n m isin cin m isin, sen
ki m s i n " d iye sorm uş. Kız da " N e inim n e cinim, ben bir
pad işa h kızıy ı m " d eyip, olanları kadına a nlatm ış ve oğl u n a
d uyduğu derin aşkı belirterek, ondan yardım istemiş.
İ ki kadı n elele verip, hemen o kulübeyi yıktırarak, yerine
bir saray yaptırm ışlar. Ayrıca oğlana da anan çok hasta, ölüm
döşeğinde, hemen gel diye bir haber gönderm işler. Oğlan
ustasından izin alara k, koşu p gelmiş fakat, evlerini bir türlü
yeri nde bulamam ış. Mahallenin çocuklarına, evlerinin yeri n­
deki bu sarayın kim i n olduğu n u sormuş. Çocuklarla da senin
ananın dem işler. Oğlan şaşkı n l ı kla, sarayın ka pısı n ı ça lmış.
Kapıyı padişa h ı n kızı açm ış, oğlanı içeri almış. Oğlan
anasıyla kızdan, olanı-biteni öğrenince çok sevinmiş ve kızla
evlenerek oraya da büyük bir kahve açmış. Anası ve karısıyla
beraber, m utl u l u k içinde yaşam aya başla m ışlar. Padişa h ı n
kızı, çeşit çeşit ta kılar yüzükler takıp, ç o k g üzel g iysi ler
g iyiyormuş. Zengin bir hayat yaşıyorlarmış.
Bir gün, oğlanın eniştesi, bunlara konuk gelmiş. M utluluk­
larını görüp çok kıska nmış ve bozmak için bir plan düşünmüş.
Kızla yalnız kaldığında ona, "Sen o yüzükleri niçin takıyorsun,
bizi m burada onları fahişeler takar" demiş. Kız da korkuyla,
hemen parm ağ ı ndaki yüzükleri çı karıp fırlatm ış. Kız dışarı
çıkı nca, adam hemen o yüzü kleri toplayıp, oğlanın yanına
345
koşmuş. Ona " S e n i n ka rın fa hişedir, kend isiyle yatmam için,
bana bu yüzü kleri verd i . İ n a n mazsa n işte b a k " d e m i ş .
Karısı n ı n yüzükleri n i gören öğlanın, a k l ı başı ndan g itmiş ve
hemen eve koşup karısını bıçaklayara k, öldü diye bir tarlaya
atm ış.
Orada n g eçen bir arabacı, ağı r ya ra l ı olan kızı, bayg ı n
b i r durumda bulmuş ve arabasına a l ı p doktora götürmüş. Dok­
tor kızın güzelliğine hayran kalmış ve onu iyileştirince, kendi­
siyle evle n m e k i sted i ğ i n i söylem i ş . Kız, gizlice kaçara k
babasının sarayı na varmak üzere yola çıkmış. Saraya varınca,
kızı tanımaya n saray bekçisi, onu içeriye sokm a m ış. Kız da
bekçiye, " M adem yabancı d ı r diye beni içe riye a l m ıyorsun,
öyleyse ikimiz evlenelim de beraber yaşaya l ı m, beni m hiç
kimsem yok. Yal n ız, nika hsız ol maz. Git iki tane ta n ı k bul gel
de nikahlanal ı m, ben sen i b u rada bekliyoru m " demiş. Kıza
inanan bekçi, sevi nçle orada n uzaklaşı nca, kız d a h ızla sa­
raya girip, babasın ı n yan ı na koşm uş ve başı nda n geçen leri
ona anlatmış. Padişah kızın ı n başına gelen lere çok üzü l m üş.
Kız babasına, " Dört yol ağzına bir çeşme yaptır, bu çeşmenin
üzerine benim resmimi işlet, başına da bir bekçi koy, oradan
geçip, bu çeşmeden su içenlerden, resmimi gören her kimse
ahhh çekerse, bekçi hemen onu yakalayı p getirsin " demiş.
Padişa h, kızı n ı n d edikleri n i ya ptı rm ış ve beklemeye
başla m ışlar. B i r g ü n, çeşmeden su içen yo lc u l a rd a n biri,
başın ı kaldı rı p çeşme duvarı ndaki kızın resmini görünce, bir­
den irkilip, derin b i r "ahhh" çekmiş. Bekçi de o n u yakalayı p,
saraya götürmüş. Kız onu uzaktan görüp, tanımış. B u, ona ifti­
ra ata n enişteymiş. Kız " atı n bu a d a m ı z i n d a n a " demiş.
Götürüp zindana atmışlar. Ondan son raki günlerd e de bekçi,
çeşmeden su içerken, resmi görüp ah çekenleri getirmiş. Bun­
lar sırasıyla, arabacı, doktor, bekçi ve kocasıymış. Kız bunları
zindana değil, sarayın konuk odasına koydu rm uş.
Hepsi toplandıktan sonra, kız yüzün ü ö rtüp, onları huzu­
r u n a getirtm i ş . Ö n c e zi n d a n d a n g eti ri l e n e n i şteye,
346
" Çeşmedeki resm i gorunce n ıç ı n a h çekti n " diye sorm uşlar.
Ada m da " Ben o resimdeki kıza ifti ra atıp, kocası n ı n o n u
ö l d ü rmesine neden old u m, o n u n i ç i n " deyince, kız "Verin
ş u n u cellada" demiş ve boyn u n u vurdurm uş. Aynı soruyu a ra­
bacıya da sormuşlar. Ara bacı " Be n bu resimdeki kızı, ölmek
üzereyken, baygın bir halde tarlada bulup, doktora götürd ü m .
O n u n için resmini görünce üzüntümden a h çektim " dem iş.
Arabacıya yüklüce bir altın verip, o radan göndermişler.
Doktor da kızı iyi leştirdi ğ i n i, g üzel liğine hayran o l u p,
o n u n la evlenmek istediğini fa kat, o n u n kendisinden kaçıp
g ittiğini söylemiş. Doktora da altın, inci verip gönderm işler.
Ayn ı soruyu, bekçiye sorunca, bekçi de "Bu resimdeki kız
saraya girmek istedi, ben içeriye almayınca de seninle evle­
nelim d iye, beni tan ı k bulmaya gönderip, kendisi kaçtı . O ra­
d a n tan ıyorum, o n u n için resm i görünce ah çektim " demiş.
B u n u n üzerine, bekçiyi de sa raya, baş bekçi ya pmışlar. Bir
daha bu kadar saflı k edi p, her şeye kolayca i na n m a ması n ı
söylem işler.
Bütün bunları d i nleyen Şerbetçi G üzeli, kenarda, karısına
yaptığ ı haksızlığı görerek, pişm a n l ı k göz yaşları döküyormuş.
S ı ra kocasına gel ince, kız yüzü n ü a ç ı p ona g ü l ü m se m i ş .
Ada m da göz yaşları içinde, karısı n ı n ayaklarına kap a n ı p,
o n d a n ke n d i s i n i, b a ğ ı ş l a m a s ı n ı d i l e m i ş . Kız d a o n u
bağ ışlamış. Yen iden evlenip, kırk g ü n kırk gece, eğ lence
d üzenlemişler ve bu güne kadar hep m utlu yaşamışlar.
İ LETİ D İZİ N İ
1 - A1 2. Borç ödenmelidir.
"Borçlu ölen adamın oğlu, bu borcu ödemek için gurbete
çalışf!1aya gider. "
2- 04. i nsan kendi iş alanında en iyi olmaya çalışırsa, sayg ı n l ı k
kazanır v e ekonomik yönden de güçlenir.
"Şerbetçi Güzeli çok iyi bir kahveci olur ve ünü çevreye yayılır,
giderek padişahın kızı bile ona aşık olur. "
3- C 1 7 2 . Kad ı n l a r iyi n iyetle el ele verd i kleri nde, i n celi klerle
örülmüş mutluluklar yaratabilirler.
"iki kadın elele verip, oğlan için beklenmedik güzellikler
347
yaratırlc;ır ve üçü birarada mutlu bir yaşam kurarlar. "
C 1 56. i nsana en büyük kötülük, bazan en yakınından gelir.
"Kıskanç enişte, kayınının karısına iftira atar. •
5- C 1 57. Bir şeyin aslını aramadan karar vermemeli, iftira olasılığı
hiç bir zaman gözardı edilmemeli.
"Oğlan, işin aslını aramadan, iftiraya inanıp karısını bıçaklar. •
� Cl 71 . Güzel kadınlar daha çok cinsel tacize uğrarlar.
"Her gören erkek, güzel kadınla birlikte olmak ister. •
7- 8256. Bazı kadınlar, düştükleri güç d u rumlardan, cinselliklerini
kullanarak kurtulabilirler.
� 8252. Zeka ve sağduyu, kaba gücü yener.
"Akı llı kadı n her kezinde, kendisiyle bera ber olmak isteyen er­
keklerd�n kurtulmayı başarır."
9- C 5 0 . i n s a n l a r, işledikleri suçun d e reces i n e g ö re ceza­
landırı l m a l ı d ı rlar."
"Kadın, kendisine haksızlık edenleri belirli oranlarda ceza­
landırır. "
10- 8 1 5 1 . Olaylardan ders almak ve pişmanlık d uymak, i nsanı daha
iyiye götürür.
1 1 - 8350. Bağışlamak yüce bir d uygudur. Seven sevd i ğ i n i daha
kolay bağışlar.
1 2- 82. Mutluluğa giden yol uzun ve çetindir.
"Kadın pişmanlık gözyaşları içinde ayaklarına kapanan kocasını
bağışlar ve çektiği onca acıdan sonra yeniden mutluluğu yaka­
lar. "
4-
58. KIRK OGLANIN BACISI
r
Kayseri- Pmarba�ı
Hatice Ergün
63
Ev kadım
Ninesinden
�
Bir varmış bir yokmuş. Bir adamın kırk keçisi, kırk koyunu,
kırk atı ve kırk oğlu varmış ama hiç kızı yokmuş. Her zaman
Allah'a ke ndisine bir kız vermesi için yalva rı rm ış. Sonunda
duaları kabul olmuş ve bir kızı doğmuş.
Günlerden bir g ü n, ağabeylerinden birisi bu kızı, ahırda
348
bir koyu n u yerken görmüş ve babasına olanları an latıp, "Sen
benden m i geçersin, yoksa kızı ndan mı" demiş. Ba bası da
o na, " S iz kırk oğlansın ız, o bir ta ne, o n u n içi n kızı m d a n
vazgeçmem " diye cevap verm iş. Bunu duyan oğlan " Öyleyse
ben başımı alır giderim, siz de ne yaparsanız yapı n " diyerek,
bahçelerine dört tane hurma ağacı dikip, yola koyul m uş. Gide
gide bir dağa varm ış. Orada bir aslan yavrusu ile bir kaplan
yavrusu bularak, onları büyütüp, kendisine alıştırm ış. Böylece
yaşayıp giderken, bir g ü n oğlan, a n nemle babam nasıllar bir
g i d i p gör e yim d iye d ü şü n m ü ş ve köyüne dön m üş. Köye
vardığı nda, orta l ı kta kız kardeşinden başka hiç bir ca n l ı n ı n
o l madı ğ ı n ı görerek çok şaşı rm ış. Kız kardeşi b i r kara kediyi
kovalayarak "Kedi karadır a m a eti tatlıdı r" diye bağırıyormuş.
Ağ a beyi n i n g e l d i ğ i n i g ö r ü n c e, kediyi kova l a m a kta n
vazgeçi p, onun atı n ı a h ı ra götü rerek, bir bacağı n ı yem i ş ve
g e l i p ağa beyi ne " Se n i n atı n ı n b i r aya ğ ı yoktu değ i l m i "
demiş. Olanları tahmin eden oğlan d a "Evet yoktu" diye cevap
vermek zorunda kal m ış. Biraz son ra ahıra giden kız, atın diğer
ayakları n ı da yemiş ve yi ne gelip ağabeyi ne, "Senin atı n ı n
h i ç ayağı yoktu değil mi" demiş. Ağa beyi d e yine " Evet yoktu"
d eyince de bu kez gid ip, atın hepsin i yemiş ve yine gel i p
"Ağabey senin h i ç atın yoktu değil mi" d iye sormuş. Çaresiz
kalan oğlan da yine "Evet yoktu" demiş.
Akşam oğlan ayakları n ı yıkarken, kız onun yan ı n a gelip
"Ağa bey ayakları ndan bi risin i yesem " demiş. Oğlan, "Şimdi
yata l ı m, sabah abdest a l ı nca yersin " diyerek yatm ış. Kız ise
hiç uyu madan, sabırsızl ı kla sa bahın olmasını beklemiş. Sabah
o l unca oğlan kardeşine, "Haydi git kuyudan bana kalburla su
getir de abdest alayım, sen de benim ayakla rı m ı ye" demiş.
Kız su geti r de a bdest alayı m, sen de benim ayaklarım ı ye"
demiş . Kız dönünce onu ağaçta görüp, hemen ağacı kem i r­
m eye başlam ış. Oğlan ikinci ağaca atlamış. Kız onu da kem ir­
m iş. Tam bu sırada köyün g i rişinde bir toz bul utu belirmiş.
Oğlan ağaçtan kıza seslenip, " Ba k karşıdan iki koyun geliyor,
349
önce onları ye, s o n ra da beni yersin " demiş. B u n u duyan kız,
hem e n o ta rafa doğru koşm uş, a m a gelenler koyun değil,
oğl a n ı n aslan ı ile kaplanıymış. Kız onlara yaklaşınca, aslan bir
bacağ ından, kap l a n d a diğer bacağ ından yakalam ışlar. Kız
"Ağa bey kurta r, b u n l a r ben i yiyecekler" d iye b a ğ ı rm ı ş .
Ağabeyi de o n a " S e n koskoca b i r köyü yedin, bırak onlar d a
sen i yes i n " diye cevap verm iş. Ku rtu lamayaca ğ ı n ı a n laya n
kız, son nefesinde "Ağabey ben i m d i l i m i keserek ya n ı nda
taşı" demiş. Oğlan da onun dilini kesi p, yanına aslanıyla kap­
lanını da alara k, yine geldiği dağa dönmek üzere yola çıkmış.
Yolda bir kerva na rastlamış. Kerva n ı n s a h i b i oğlana,
" Eğer sen beni m yükü m ü n ne olduğ u n u bilirsen, kerva n ı m ı
sana vereceği m . Eğe r b e n senin cebinde ne old u ğ u n u bilir­
sem, ya n ı ndaki ka p l a n l a aslanı alacağ ı m " demiş. Oğlan ne
yapacağ ı n ı d ü ş ü n ü rken, ya n ı ndaki dil ona g izlice, kerva n ı n
yükü n ü n pam uk olduğunu söylemiş. Oğ lan da kerva n sahibi­
ne, senin yükü n pam u ktur diyerek, kerva n ı a l m ış. Oğlan ker­
van, aslan ve kaplanla yoluna devam edip, dağdaki yerine ge­
lerek, o rada b i r çiftl i k kurmuş. Bu çiftli kte yal n ız e rkek
h izmetçisiyle birl i kte yaşıyormuş. Kendisi de yard ı mcısı da
bekar oldu kları için, hayvanların bakı m ı çok zor oluyormuş. Bir
gün yardımcısı oğlana, "Ağa ne sen i n karın var n e de beni m .
Bu işler böyle yürümüyor, birimizin evlenmesi gerekir" demiş.
Bunun üzerine oğlan da kalkıp yollara d üşmüş. G iderken, yol
kenarı nda bir kad ı n ı n doğum yapmakta olduğ u n u görmüş ve
ona " Eğer b i r kızın o l u rsa o n u a l ı p, evim e g ötü receğ i m "
demiş. Ta m bu s ı rada o raya gelen kad ı n ı n kocası oğ lana,
"Bebeği büyütelim de ondan sonra sa na verel i m " dediyse de
oğlan ka b u l etm eyere k, " H ayır o l m az, bebek a n nesi n i n
kucağ ı n ı tanımadan a l ı p götü rmeliyi m " dem iş v e doğan kız
bebeği a l ı p evine götürm üş. Bebek d u rmadan a ğ l ıyormuş.
Bunu gören yard ı mcısı, " Bu ne ağa, ben sana kad ı n geti r
dedim, sen gidip ağ layan bir bebek getirdin" demiş.
Gel zaman, git zaman bebek büyüyüp, g üzel bir genç kız
350
olmuş. Adam baza n onun kolları n ı bağlayarak, kızla oyu n oy­
narmış. G ü n lerden bir g ü n, kız evde yal nızken dağdan yedi
tan e eşkıya gelm iş ve kızı n gönlü bun lardan birine düşmüş.
B u ndan son ra da bu eşkıyaları orada saklamaya başlamış. Bir
gün babası olara k bildiği ağaya, "Hep sen benim kolları m ı
bağlıyorsun, b i r de ben senin kollarını bağlayayım d a öyle oy­
naya l ı m " d iyerek, ada m ı n kolları n ı bağlam ış, sonra da gidip,
eşkıya l a rı geti rm iş. Eşkıya l a r kıza, " B u n a ne ya pa l ı m " d iye
sormuşlar. Kız da "Gözlerini kör ederek, sağ gözünü sağ cebi­
n e, sol gözünü sol cebine koyu n " demiş. Eşkıya lar da öyle
yapıp, kızı da yan larına alara k dağa çıkm ışlar.
Ö te yandan, oğlanın haline acıyan tan rı, onun yanına bir
kad ı n yol l a m ı ş . Kad ı n a d a m a " B e n i tan rı gönderdi, sen i n
gözleri n i yeri ne koyaca ğ ı m , fakat yan ında ki aslanla ka plan­
dan korkuyorum " demiş. Adam, korkma onlar bir şey yapmaz
deyin ce de yaklaşı p, " Gözlerin nerede" diye sorm uş. Adam,
" B i risi sağ cebimde, bi risi sol cebimde" deyince kadı n onları
a l ı p, yerlerine koyarak gitmiş. İ yi leşen adam, hizmetçisinden
kızın eşkıyalarla birlikte dağa gittiğini öğrenmiş ve ona, "Sen
ateşte bir demir kızd ı r" d iyerek, dağa g i d i p, eşkıya l a rı
ö l d ü rm ü ş . Kızı d a g eti rip, k ı zg ı n dem i rl e d a ğ l ay a ra k
öldürm üş.
Bu olanlardan son ra adam, yardımcısıyla birlikte ömrünün
sonu n a kadar, çiftliğinde h uzur içinde yaşamış . . .
İ LETİ Dİti N İ
1 - C l 5 . Doğacak çocuğ u n k ı z veya oğlan o lması değil, h ayırlı
i nsan olması dilenmeli d i r.
"Ktrk oğlu olan adam, bir kızının doğması için tanrıya yalvarır.
Kız doğar ama diğer canlıları yer. "
2- C20. Kardeş kardeşe ne kadar kötü lük yaparsa yapsı n yine de
o n u bir nokta d a korur. " Ka rdeş kardeşi itmiş, yar başı nda
tutmuş."
"Ağabeyini yiyemeyeceğini ve öleceğini anlayan kız, ona sihirli
dilini verir. "
3- C 1 56. İ nsana en büyük kötül ü k, bazan en yakınlarından gelir.
351
"Kız, eşkıyalara babasının gözlerini oydurur. "
850 . En güç anlarda bile bir kurtarıcı çıkabi l i r, u mutsuzl uğa
kapılmamak gerekir.
"Adamın haline acıyan tanrı, ona yardım etmesi için, bir kadın
yollar. •
8202. İ yiler iyilik, kötüler kötülük bulur.
"Adam, hain kızı öldürür, kendisi de çiftliğ inde huzur içinde
yaşar. •
4-
5-
59- DERTLİ FATMA
r
Adıyaman-Boğazözü Köyü
Emin Kaya
20
Öğrenci
Ninesinden
�
Bir varm ış bir yokm uş, ewel zam a n içinde kalbur saman
içinde, bir köyde Fatma ve Meh met adlarında i ki kardeş
yaşarlarm ış. Fatma daha büyü kmüş. An ne ve baba ları ol­
m ay a n b u ka rdeşler, a m c a l a rıyla yengeleri n i n ya n ı n d a
ka l ıyorlarmış.
Çok kötü kalpli olan yengeleri çocuklara az yemek verir,
az uyutur ve çok çal ıştı rır, çok dövermiş. Bir g ü n yengesi
Fatma'ya, gidip pınardan su getirmesin i söylemiş. Kız da ge­
tirmiş. Amcasıyla yengesi bu suyu kaynatmaya başlamışlar. Bu
sırada evin saçağına konan bir kuş, yengesi nin göremeyeceği
bir yerden Fatma'ya "Yengenin bu suyu neden kaynattığı n ı
bil iyo r m us u n " d iye sorm uş. K ı z d a, kardeşi m le ben i m
baş ı m ı z ı y ı kaya c a k d a o n d a n d eyi nce " H ay ı r, o suyu
kardeşi nle senin başı n ızdan aşağ ı dökerek sizi haşlayacak ve
böylece yükünüzden kurtu lacak. Şimdi beni iyi dinle. Yengen
tam kardeşini soyup leğene oturttuğ u zaman, sen kardeşinin
giysilerini alarak kaçmaya başla. Kardeşin sa na, bacı giysile­
rimi ver dediği zaman da gel beni ya kala da vereyim de ve
352
koşmaya devam et" demiş, sonra da uçup gitmiş.
B u s ı rada da su kayna m ış ve yengesi Meh met'e " U l a n
M e h m et, g e l bu raya, şu meret fista n ı n ı ç ı ka r da s e n i
yıkayayım " demiş. Kad ı n soyunan oğ lanı leğene oturtunca,
Fatma o n u n g iysilerini a l ı p kaçmaya başlam ış. Kardeşi " Bacı
fista n ı m ı ver" deyince de, beni yakala da vereyim diyerek,
koşmasını sürdürmüş. Bunu d uyan oğlan da leğenden fırlayıp,
bacısın ı n arkası ndan koşmaya başlamış. Ne olduğunu a nlaya­
mayan yengeleri de onların peşine d üşmüş. Fatma arkasına
bakınca, yengesin i n kendilerine oldukça yaklaştığın görmüş
ve "Ya rabbi, bu tarlayı tuz yap " demiş. Allah da tarlayı tuz
ya p m ı ş . Ya ra l ı aya klarıyla tuza basa n kad ı n ın, duyd u ğ u
acıdan dolayı attığ ı çığlıklar gökyüzüne çıkmış a ma, yine d e
çocu kların peşini bırakmam ış. Fatma bu defa da "Yarabbi bu
ta rlayı sa b u n ya p" demiş. Sabun o l a n ta rlaya giren kad ı n
kayıp d üşmüş ama, kalkıp yine çocukları n arkasından koşmuş.
Çaresiz kalan Fatma yine Tanrıya yalvarıp "Yarabbi bu tarlayı
deniz yap" demiş ve birdenbire denize dönüşen tarlaya giren
kadın, boğulara k ölm üş. Bunu gören Fatma, "Oh yarabbi sana
binlerce şükür, son u nda bu belad a n kurtu lduk" demiş ve
kardeşinin g iysilerini giydirmiş.
İ ki kardeş ne yapaca kla rını, nereye gideceklerini bilme­
den öyle rasgele yürümeye başlam ışlar ve gide gide hiç bil­
medi kleri bir köye varm ışlar. O rada zengin bir eve hizmetçi
g i re n Fatma, b u işte n elde ettiğ i g e l i rle kendisine ve
kardeşine bakmaya başlamış.
G ü n l er ayla rı, ayl a r yı l l a rı kova l a m ı ş ve iki kardeş
büyü m üşler. Çok yakışıklı bir delika n l ı olan Mehmet, a blasına
evlenmek istediğini söylemiş. Fatma da köyden bulduğu bir
kızla k a rdeşi n i ev l e n d i rm iş ve üçü b i rl i kte yaşam aya
başlam ışlar. Kardeşi nin karısı, Fatma 'yı hiç sevmemiş ve onu
yanlarından uzaklaştırmak için planlar kurmaya başlam ış. Bir
gün Fatma, gelin lerinden bir tas s u istem iş. Gelin de onfl
göstermeden suyu n içi ne, ikisi beyaz birisi siyah olmak üzere
353
üç ta n e kıl atm ış. Fatma sudaki" siyah kı l ı görüp almış ama,
beyazları göremidiği için içmiş. O g ü nden sonra da her g ü n
biraz d a h a şişmanlamaya başlamış. Bu d u rumdan şü phelenen
kardeşi, bir g ü n ka rısına, " Bacım neden böyle şişma n l ıyor"
diye sormuş. B u n u fırsat bilen karısı da, " Bacın hamile, o kötü
bir iş yap ı p, bizim namusum uzu iki paralık etti. O n u götür,
uzak bir yere atıp gel" demiş. Bu d uyd u klarına çok üzülen
Mehmet, kardeşini uzak bir dağa bırakmaya kara r vermiş ve
ona "Haydi Fatma, yanına biraz yiyecek al da dağa oduna gi­
delim, ben od u n keserken, sen de çam kozalağı toplarsın,
so n ra da o n l a rı sata r sa na ayakka bı a l ı rız" d e m iş. B u n u n
üzerine o da yan ı n a a ncak iki tane ekmek alara k, kardeşiyle
dağa gitmiş. Orada kardeşi Fatma'n ı n elindeki s u kabını a la­
rak, bir ağaca asmış ve sen kozalak toplarken, ben de ağaç
keseyim deyip oradan uzaklaşmış. Bir hayli koza lak toplayan
kız, hava n ı n kara rd ı ğ ı n ı görü nce, çevresi ne bakıp kardeşini
aramış ama görememiş. Su ka bı rüzg a rd a sallanarak ağaca
çarp ı p "ta k tak" d iye ses çıka rd ı kça, kız b u n u ağaç kesen
kardeşinin balta sesi san ıyormuş. Hava iyiden iyiye kararı p da
kardeşinin o rtalıkta görü n mediğini farkeden kız, onun kendi­
sini terkedip kaçtığını anlamış ve kardeşine "Sen evine gider­
ken, yolda ayağına bir yılan kem iği batıp yaralasın . O yara da
ancak benim elimden iyileşsin " diye beddua etmiş. Gerçekten
de kardeşinin ayağına bir yılan kemiği batmış ve açtığı yara
bir türlü iyileşmemiş.
Ö te yandan, dağın başında yapayal n ız kalan Fatma çok
korkarak orada gördüğü bir ağacın kovuğuna girip, birkaç gün
yanındaki ekmekle idare etmiş. Daha son ra da yiyecek ve su
a ramak için d ı şa rı çıkmış ve a raya a raya b i r su kaynağı
bulmuş. Tam eğilip su içeceği sırada, boğazından iki ejderha
kayıp çıkm ış. Bunlar gelinlerinin ona içirdiği iki beyaz kılm ış.
Bunu gören Fatma korkuyla bağırı nca, sesini d uyan bir çoban
koşu p gelerek, o ejderhaları öldürm üş, son ra da kızı alıp evine
götürm üş. Kız ona başından geçen leri a nlatm ış. Fatma'ya çok
3':4
acıyan ve seven çoba n o n u n l a evlenmiş. M utl u l uk içinde
yaşamaya başlamışlar, zamanla d a iki çocukları olm uş. Fatma
çevres i n deki i n sa n l a rı n ya rd ı m ı na koşuyo r o n l a rı n has­
tal ı kları n ı, yara ları n ı iyileştiriyor ve herkes tarafı ndan da çok
se'(iliyormuş. Bu ko nudaki ünü her yere yayılmış.
Fatma bir gün evinin önünü süpürürken, sokakta oynayan
oğlu koşarak gelip, "Ana ana bak, bir adam topallayarak bu­
raya gel iyor" demiş. Ada m gele gele onları n evinin ö n ü n e
g e l m i ş . Ya kından b a k ı n c a kad ı n, o n u n ka rdeşi old u ğ u n u
a n l a m ı ş a ma, ta nıdığını bel l i etmem iş. Ada m Fatma'yı h iç
tanıyamamış ve " Bacı şu ayağı m daki yara yıllardır iyileşmiyor,
belki sen iyileştirebilirsin, bir bak da yoluma gideyim " dem iş.
Kadın da ona, "Şimdi olmaz, bekle kocam eve gelsin ancak, o
zaman bakarı m " demiş. Akşam olm uş, kocası eve gelm iş, hep
birlikte yemek yem işler, son ra da Fatma, " Benim size bir hi­
kayem var, onu anlatayım da ayağına öyle bakayım" diyerek,
başından geçenleri anlatmayı başlamış. Onun a nlattı kları n ı
dinleyen Mehmet, bacısın ı tan ı m ış v e ağlayarak ondan kendi­
sini bağışlamasını istemiş. O da bağ ışlamış. Sonra hep birlik­
te yine eski günlerde olduğu gibi, m utl uluk içinde yaşamaya
başla m ışlar.
Onlar ermiş m u radına, Qiz ç ı kalım kerevetine . . .
Gökten ü ç elma düşmüş. Biri anlatana, biri yazana, biri
de d i nleyene . . .
İ LETİ DİZİ N İ
1 - Cl 56. İ nsana en büyük kötülük, bazan e n yakınlarından gelir.
"Yengeleri çocuklara çok kötü davranır. "
"Gelin.feri Fatma 'ya içinde yılan yavrusu olan su içirir. "
2- 850. insanın en güç anlarında bile bir yardımcı çıkabilir.
"Kuş, Fatma 'yı yengesinin kötülükleri konusunda uyarır. "
3- C 1 9. Kardeşler biribirlerine karşı özverili olmalıdırlar.
"Fatma çalışarak, kardeşini büyütür. "
4- C l 6. Aileye giren yabancı, evin dirliğ i n i ve kardeşler arasındaki
daya n ışmayı bozabilir.
"Erkek kardeşinin karısı, Fatma 'yı istemez ve ona iftira atar. "
355
S-
C l 5 7. Bir işin aslını aramadan karar vermemelidir, iftira olabi­
l i r.
"Karısının sözüne inanan oğlan, ablasını dağ başında ölüme ter­
keder. "
8200. Dünyada kötülerin yanısıra iyiler de vard ır.
Çoban, kızı yılanlardan kurtarıp onunla evlenir. "
8 1 5 1 . Olaylardan ders alıp hatasından pişman olan insan iyiye
yönelir.
"Erkek kardeş ağlayarak, ablasından af diler."
8350. Bağışlamak yüce bir duygudur.
"Ablası Mehmet'i bağışlar ve birlikte mutlu olurlar."
82. Mutluluğa giden yol uzun ve çetindir.
" Kız pek çok haksızlığa uğrayıp, acı çektikten sonra mutluluğa
ulaşır."
�
789-
60- ODUNCU VE KIZLAR
r
Aydın-Bozdoğan-Çamlıdere Köyü
Remzi Yıldmm
'I
48
Esnaf
Ninesinden
Bir varm ış bir yokm uş. Ewel zaman içinde, kalbur saman
içinde, üç kızı ve karısıyla birl ikte, m utlu l u k içinde yaşayan
bir oduncu varm ış. Fakat ne yazık ki bu m utlulukları pek uzun
sürmemiş. G ü n lerden bir gün, ada m ı n karısı bilinmeyen bir
hasta l ığa ya ka l a n ı p ölm üş. Oduncu ve üç kızı g ü n lerce
ağlayı p, yas tutm uşlar. Aradan biraz zaman geçi nce, acı ları
giderek hafiflemiş. Ne de olsa ölenle ölün mezmiş.
Kad ı n ı o l m aya n evin, tad ı n ı n tuzu n u n d a o l m a d ığ ı n ı
gören adam, b i r sabah kalkıp dağları n ardına g itm iş, akşama
yanı nda kıska nç bir kadınla geri dönmüş ve kızlarına da " İ şte
bu sizin yen i anneniz" demiş. Oduncu her sabah erkenden
evde n çı ka r, a kşa m da geç vakit dönermiş. B u arada üvey
anne, evi n bütün işleri n i kızlara yaptırıyor ve o n l a ra hiç
3.56
yemek verm iyormuş. Bu yaptıkları yetm iyor gibi, ayrıca akşam
kocası eve gelinc e ona, kızların hiç iş yapmadıklarını ve ken­
disini çok üzdüklerini söylüyorm uş. Bir zaman sonra da adam ı,
kızlarını ormana bırakmaya razı etmiş. Adam bir g ü n ormana
g iderken, üç kızı nı da birlikte götürm üş. Kızları n eline, altı
delik bir çuval verip, bunu çam kozalaklarıyla doldu rduktan
sonra beni çağırın demiş ve oradan hızla geri dönüp, m üjdeyi
karısına vermiş.
Çocuklar durmadan kozalak topladıkları halde, çuval bir
türlü dolm uyorm uş. Karanlık basmış ve kurt ulumaları duyul­
m aya başlamış. Korkuyla birbirlerine sokulan çocuklar, boşuna
ba ba l a rı n a seslenm işler. Seslerine kimsenin cevap verme­
d i ğ i n i gören büyü k kız, başları na gele n i anlayıp, ağlayan
ka rdeşleri n i b i r ağacı n üstü n e ç ı ka ra ra k, geceyi o rada
geçirmeleri n i sağ lamış. Sabah o l u nca d a nereye g ittiklerini
bilmeden yürümeye başlamışlar. Uzakta bir ışık görmüşler ve
o raya gitm işler, b u rada yaşayan yaşl ı kadına başlarından
geçe n leri a nlatı p, ağlayarak ondan yard ı m istem işler. Kadı n
b u üç kayıp kıza çok iyi davra n ı p, onlara yemek v e yatak
verm iş. O gece rahatça uyuyan çocukla r, ertesi sabah evin
a rkasındaki kü llerin içi nde, kem i k parçaları görüp, i htiyar
kadına bunların ne olduğunu sormuşlar. Kadın, oğlunun kasap
olduğunu, dükkandan artan kemikleri, bu kül lüğe döktüklerini
söylemiş, son ra da kızları banyoya çağırıp yıkamak istemiş.
Ası l a macı onları kaynar suyla haşlayıp öldü rmekmiş. Bunu an­
l aya n büy ü k kız, önce sen yı ka n demiş. Kadı n da onları
şüphelendirmemek için soyun u p banyoya girmiş, kızlardan da
sırtın ı yıkamalarını istemiş. Bunu fırsat bilen büyük kız, kaynar
suyu kadı n ı n başından aşağıya dökerek onu haşlamış. Canı
çok yanan ve çok öfkelenen kadı n, yine de b ir şey belli et­
m eyerek, a kşamın olmasını bekleyip, küçük kızı diğerlerinden
ayırarak başka bir odaya yatırm ış. Bu d u rumdan şüphelenen
öteki kızl a r, uyu r g i b i ya p a ra k, o l a c a kları gözlemeye
başlam ışlar. Aradan bir za.man geçince, herkesin uyuduğunu
357
sa nan kad ı n, küçük kızı alıp evin arkasına götürmek istemiş
ama, çocuk uya n ı p bağ ırmaya başlam ış. B u n u d uyan öteki
kızla r, hemen yataklarından fı rlayıp, ka rdeşlerin i a l m ışlar,
kapıyı d a kad ı n ı n üstün e kilitleyere k, o ra d a n kaç m ışlar.
Ö n leri ne bir nehir çıkmış. Birbirleri n i n el lerinden tutara k
karşıya geçip, orada dinlenmeye başlam ışlar.
Ö te ya ndan, yaptı kları na pişm a n o l a n babaları d a
kızları nı a ramaya çıkm ış. Bunu gören üvey an neleri ise baba­
larından ö nce kızları bulup öldürmek için, erkenden yola çıkıp
nehir kenarına varm ış. Karşı kıyıda oturan kızları görü nce on­
lara, "Güzel kızlarım, siz nasıl oldu da kayboldunuz, günlerdir
sizi arıyoruz, ka rşıya nasıl geçti niz bana da söyleyin de
yanı nıza gelip, bir an önce sizi kucaklayayı m " demiş. Ü vey
anneleri n i n n iyetin i an layan kızl a r, " İ şte, bu sabuna basa
basa geçti k" d iyere k, karşı kıyıya l?ir sa b u n fı rlatm ışlar.
Kad ı n ı n bu sabun u nehire atıp, üstü ne basmasıyla birlikte,
ayağının kayıp suları n içinde kaybolması bir olmuş. Bir zaman
son ra, nehire u laşan babaları, kızları n ı sağ-sa l i m görü nce,
çok sevinmiş ve o nlardan, kendisini bağışlamaları n ı istem iş.
Babalarıyla birlikte evlerine dönen kızlar, üvey annelerinden
kurtu l m a n ı n sevinciyle, ömürlerinin sonu n a kadar m u tl u l u k
içinde yaşam ışlar . . .
İ LETİ DİZİN İ
1 - 853. Ö lenle ölünmez, zaman bütün acıların ilacıdır.
"Anneleri ölen kızların ve babanın aetsı zaman geçtikçe hafif­
ler. •
2- C l 7. Kadını olmayan evin tadı-tuzu, dirliği-düzeni olmaz.
"Kansının ölümüyle, evinin düzeni bozulan adam, ikinci bir eşle
evlen ir. •
3- C7. Ü vey anneler çocuklara kötü davranırlar. Zayıf karakterli in­
sanla r, üvey annenin etkisiyle, kendi öz çocukları n ı bile har­
caya b i l i rler.
" Ü vey anne, kızlan çok çalıştmr, aç btraktr, babalarına şikayet
eder. •
4- C 1 56. İ nsana en büyük kötülük bazan en yakınlarından gelir.
"Adam kansının etkisiyle çocuklartnt, ormanda btrakıp ölüme
terkeder. •
358
5-
8257. Yabancıları n yardım önerileri kuşkuyla karşılanmalı .
"Çocuklara yemek ve yatak veren ihtiyar cadının asıl amacı,
çocukları yemektir. •
8252. Zeka ve tedbir kaba gücü yener.
"Uyur gibi yapıp uyumayan kızlar, cadıdan kaçıp kurtulurlar. "
8 1 5 0 . Kötü davra n ışları ndan pişm a n l ı k duymak insanı iyiye
götürür.
"Çocuklarına yaptığı kötülüklerden pişmanlık duyan baba,
onları çırayıp bulur ve kendisini bağışlamalarını ister. •
8202. iyiler iyilik, kötüler kötülük bulur.
" Üvey anne suda boğulup ölürken, çocuklar babalarına kavuşup
mutluluk içinde yaşarlar. •
6-
7-
8-
61 - NARTANESİ
r
Mardin-Mazıdağı
Emine Üre
49
Ev hammı
Annesinden
Bir varmış bir yokmuş, ewel zaman içinde kalbur saman
içinde, pireler berber iken develer tellal iken, ben baba m ı n
beşiğini tıngır m ı ng ı r sallar iken, b i r yetim kız varmış. B u kızın
a d ı N a rta nesi'ymiş. Amcası n ı n yan ı nda yaşıyorm u ş ama,
amcası n ı n karısı ona çok kötü davra nıyorm uş. Hep azarlıyor,
bazan da dayak atıyormuş. Kızın amcası, bütün bu olanlardan
habersizmiş. Bir gün yengesi, Nartanesi'ni kendi kızı ile birlik­
te odu n a gönderm iş. İ ki kız, yeterince od u n topladıkta n
son ra, bir suyun kenarına oturup yemeklerini yemişler, sonra
da dönmeye karar vermişler. Eve gelinceye kadar hem çok yo­
rulm uşlar, hem de çok susamışlar. Kadı n onları n dönme za­
manlarına yakı n eline i ki testi a l ı p, beklemeye başlam ış. Bu
testilerden eski olanında berrak temiz bir su, yeni olanında
ise kirli bulanık bir su varmış. Ayrıca bu bulanık suyun içine,
kadı n bir de küçücük yılan yavrusu koymuş. Kızlar gelip de su
isteyince, içi n de yılan yavrusu b u l u nan yeni testiyi Nartane'
359
si'ne, temiz su bulunan eski testiyi de kend.i kızı na verm iş.
Nartanesi'nin aklına hiç kötülük gelmem iş, çü nkü kendisi çok
iyi ka l p l i o l d u ğ u için, herkesi de öyle san ıyormuş. Ama,
amcasının kızı a nnesine darılıp, " N iye ba na eski testiyle su
veriyors u n " demiş. Kad ı n da "Sen i n yükü n az, çok yorul­
mamışsı n . Nartanesi çok yorulmuş, hem q yetimdir, zavallıdır,
bıra k yen i testiyle o içsin " demiş. N a rta nesi testiyi başına
dikip suyu içtikten son ra, yengesine, " Sa n ki bir saman çöp ü
yuttum, boğazım yandı" deyince, kadın da o n a "Yok kızım, s u
tem izdi bir şey olmaz" demiş ve onu yatıştırmış.
Derken a radan g ü nler, haftalar, aylar geçmiş. Bu zaman
içinde Nartanesi'n i n karnı deva m l ı büyü m eye başlam ış. B u
olacakları önceden hesaplayan yenge, h e m e n kızı n e rkek
ka rdeş l e ri n i ç a ğ ı rı p, " Ka rdeşi n i z i n k a r n ı g ü n g eçtikçe
büyüyor, bir şeyler yap m a n ız lazı m . Yoksa bize söz gelir.
Kon u komşuya rezil o l u ruz. Korka rı m ki, n a m us u m uz beş
paralık oldu, kardeşinizin birisiyle ilişkisi olmalı" demiş. Kızın
e n büyük kardeşi, N a rta nesi ' n i uza k b i r yere g ötü rü p
bıra kmayı d ü şü n m üş ve ona, " H aydi, dayım la rı n d ü ğ ü n ü
va rmış, o n l a r ı n köyle ri n e gideceğ iz, kal k g iyin, süslen,
hazırlan" demiş. Kız olup-bitenlerden habersiz hazırlanırken,
ağabeyi de atı n ı hazırlamış. Ö nce kendisi atın sırtına binmiş,
kız kardeşini de arkasına alıp yola çıkm ışlar. Yolda kızın uyu­
masına hiç izin vermemiş. Günlerce at s ı rtında yol aldıktan
sonra, son unda hiç bilinmeyen uzak bir yere varm ışlar. Din­
lenmek üzere orad� durunca kız ağabeyine, "Dayım lara daha
ne zaman varacağız" demiş. Ağabeyi de " Daha çok yolumuz
var, burada biraz yatıp dinlenelim" demiş ve atı n ı bir ağacın
a l t ı n a b a ğ l a m ış . Yatm aya h a z ı r l a n d ı kl a rı s ı ra d a , kız
ağabeyine " Kemerinle elini elime bağla, çünkü senin beni bu­
rada bırakıp g itmenden korkuyoru m " demiş. Oğlan da onun
isteğini yerine getirmiş. Hemen oracıkta uyuyakalan Nartane­
si, biraz son ra uyanınca, ne �ğabeyini ne de atı n ı görebilmiş.
Bileğinde, ağabeyinin bıçakla kestiğ i kemeri n i n bir parçası
duruyorm uş. Yal n ız ve çaresiz bir başı na kal a n kız, rasgele
yü rüyerek, yiyecek bir şey aramaya başlam ış. B i raz son ra,
yağm u r suları n ı n oluşturduğu küçü k bir su birikintisi görmüş.
360
Koşup içmek istemiş. S uyu n içinde de b i r yılan va rmış. Kızı n
ka rn ı ndaki yılan, sudaki b u yılana seslenerek, " B u gölde tek
başına rie yapıyorsun, hadi benim ya n ı m a gel " demiş. Sudaki
yı l a n da ona, "Asıl o daracık yerde sen ne yapıyorsun, b u rası
g üzel ve geniş, sen b uraya g e l " demiş. Kızı n içi ndeki yı l a n
d ı şa rda o l u p-bitenleri ç o k merak ediyormuş. Bunun i ç i n kızın
ağzı ndan çıkıp suya d a l m ış. Ayağa ka l ka n kız, ka rn ı ndaki
şişl iğin kaybolduğunu görmüş. Etrafta kimseler yokmuş. Yırtıcı
hayva n lardan korkan kız, bir ağaca çıkıp, etrafı n ı seyretmeye
başl a m ış. Bir zaman son ra uzakta bir atlı görmüş. Bu ava çıkan
bir beyin oğ.l uymuş. Atı n ı s u l a m a k için, suya doğru sürm üş
a m a, at ü rküp geri çeki l m iş . B u n u göre n beyoğ l u şaş ı r ı p
etrafı na bakmış. K i mseyi g ö remeyince d e , başı n ı ka l d ı r ı p
y u ka rı bakm ış. Ağaçta ayı n ondördü gibi g üzel bir kızın otur­
d u ğ u n u ve suya v u ra n görüntüsü nden de atı n ü rktü ğ ü n ü
a n l a m ış. Sonra kıza, " Kimsin nesin, i n m isin cin m isin, sen i n
g i bi güzel bir kız, tek başı na b u ralarda ne a rar" diye sorm uş.
Kız da ona başı ndan geçenleri bir bir a n latmış. Bir görüşte
N a rta nesi'ne a ş ı k o l a n beyoğ l u, o n a " Eğer ki m i n ki m sen
yo ksa, sen i n l e evl e n m e k i stiyo ru m . Seni şu a n d a atı m ı n
a rkasına a l ı p götürü rüm a m a , b u ben i m şa n ı m a yakışmaz
sonra, herkes beyoğ l u düğü nsüz derneksiz bir kız alıp geti rdi
der. Sen b u rada bekle, ben gidip davu l l u zu rnalı bir düğün
a l ayı getireyim de sen i öyle götü reyim " demiş ve atı n ı h ızla
sürü p, gözden kaybol m uş.
Beyoğ l u gitti kten sonra, bir çingene kerva n ı gel i p, o
suyun başı nda konaklamış. İçmek için su başına yaklaşan hay­
va n l a r ü rkerek geri çeki l m işler. S uda g üzel bir kızın yüzü n ü
g ö ren kerva n ı n kad ı n l a rı ise, b u görü ntü n ü n kendi lerine ait
o l d u ğ u n u söyleyerek, birbirleriyle kavga etmeye başla m ışlar.
B u n u n üzerine, çingene kadı n l a rına seslenen N a rtanesi, " B i r­
birinizle boşuna kavga etmeyi n, o görüntü benimdir" demiş.
B u n u d uyan kad ın!ardan birisi ağaca tı rm a n ı p, kızı n ya n ı n a
ç ı k m ı ş ve ona k i m olduğunu, b u rada ne aradığını sorm uş. Kız
da başından geçen her şeyi olduğu gibi anlatmış. Bunları din­
l eyen çingene kad ın, N a rtanesi ' n i suya itip, kendisi onun ye­
rine oturmuş. Bu sırada da uza kta n, düğün alayı görü n m üş ve
361
davu l zurna sesleri d uyu l m uş. Düğün a layı ndakiler gelip de
a�açta ki çirkin çingeneyi görünce çok şaşırm ışlar. Ç ü n kü,
beyoğlu herkese kızın güzelliğini a nlata anlata bitirememiş.
Alayd a k i l e r, " B u mu bize çok g üzel dediğ i n kız" d iye
söylenmeye başlayı nca, oğlan hemen ağaca tırm a n ı p, orada­
ki çingeneye, "Sen de kimsin, d udakların niçin çatlak" diye
sormuş. Çingene de ona " Ben senin aşık olduğ u n kızım, seni
beklerken sa bırsızl ı kta n dudaklarıma çok doku n d u ğ u m ve
beyoğlu ne zam a n gelecek diye çok sorduğum için, dudak­
larım böyle çatlad ı " demiş. Beyoğl u bu defa da " Peki, ayak­
ların niçi n çatlak" d iye sorm uş. Çingene de "Düğün a layı n e
za m a n g e l e c e k d iye sa b ı rs ı z l ı kta n aya kl a rı m ı a ğ a c a
vurduğum için çatladı" demiş.
Ö te yandan, suya düşen yetim kız, çok g üzel bir g ü l
olmuş . D ü ğ ü n a l ayı, gelin diye çingene kızı n ı g ötü rürken,
a laydan birisi bu g ü l ü görüp, kopararak a l m ış. B u n u gören
çingene, "O gülü sa kın yan ı n a alma, yere at" d iye bağ ırmış.
Ada m yere atınca, gül çok g üzel bir tay olmuş ve düğün
a layı n ı izlemeye başla m ış. B i r süre son ra şeh re varmışlar.
Beyoğl u o gece, bütün olup bitenleri rüyasında görmüş ve
sa b a h erke n d e n ka l k ı p ada m l a rına, iki at geti rmeleri n i
söylemiş. Sonra d a " B u atlardan birini ü ç g ü n aç, diğerini d e
ü ç g ü n susuz bırakın" demiş. Dördü ncü g ü n ü çingenenin bir
ayağ ı n ı bir ata, diğerini de öteki ata bağlamış. Sonra da
susuz olan atın önüne ot, aç olan atı n önüne de su koydu r­
muş. S usuz olan suya, aç olan da ota doğru koşunca, çingene
kadın iki parçaya ayrı l ı p ölmüş.
Bir taya dön üşen Nartanesi ise, düğün alayı ndan ayrıl ı p
eski köyü ne dönm üş v e yine insan görüntüsünü a l m ış. Köyde
akrabalarından ki m seyi b u l a m a m ı ş ç ü n kü tü m ya kı n l a rı,
söylentilerden dolayı, başka yerlere taşın m ışlar. Komşular da
n e rede o l d u kl a rı n ı b i l m iyorl a rm ı ş . Oysa N a rta n es i ' n i n
kardeş l e ri nden h e r b i ri kı l ı k değ işti ri p, başka b i r işte
çalışmaya başlam ışlar. Birisi çoban, birisi gemi kapta n ı, birisi
de balıkçı olmuşlar ve üçü de g � rür görmez kızı tanıyı p, onu
bir namus sı n avı n d a n geçirmeye kara r verm işler. On ları
tanı mayan kız önce gidip çobana, "Benim akrabaları m ın ne362
reye gitti kleri ni biliyor musu n " demiş. Asl ında kızın ka rdeşi
olan çoban da ona, " Eğer kendini bir kere öptü rürsen, akraba­
l a rı n ı n n ereye gitti ğ i n i söyleri m " d e m iş . Kız da " D ü nyada
böyle bir şey mü mkün olamaz. Kendimi kuyuya atarı m, ama
yine sana b i r öpücük verm e m " d iyerek oradan uza klaşı p,
gemi kapta n ı n ı n yanına varmış ve "Ailemin nereye gittiğini
biliyor m usun, belki senin gem inle gitmişlerdir. Biliyorsan ne
o l u r ba n a söyle" dem iş. Gemi kapta n ı da " Eğer bana bir
öpücük veri rsen söylerim" deyince, kız ona da olmaz deyi p,
bu defa da balıkç ı n ı n yanına gitmiş ve ona da akrabaları n ı n
yerin i bilip bilmediğini sormuş. Ba l ı kçı da diğerleri gibi bir
öpücük isteyince, u m utsuz l u k içinde kala n kız, kendisini
ö l d ü rm e k için orada bulunan bir kuyuya doğru koşmaya
başla m ış . O n u n n iyeti n i a n l ayan kardeşleri, a rkası n d a n
koşara k, " B iz sen i n kardeşleri n iziz, seni denemek i ç i n böyle
yaptı k" diye seslen m işler ama yetişemedikleri için, kız kendi­
sini kuyuya atm ış. Ü züntü içinde, kardeşlerinin cesedini kuyu­
d a n çıka ra n oğlanlar, onu m uayene etti rip, bakire olduğunu
a n l ayınca, d u ru m u a m ca l a rı n a söyl em işler. Amcaları da
karısın ı param parça etmiş.
Masa l ı m ız dağlara, Allah ra h met eylesin a rkadaşları n
a n ne ve babaları na, lanetler olsun şeytana, okuyanın da anla­
tan ı n da dinleyenin de anne babasına Allah rahmet eylesin . . .
İLETİ DİZİNİ
1- C 1 56. İ nsana en yakınları bile çok kötü davranabilirler.
"Amcasının karısı Nartanesi'ne çok kötü davranır ve ona yılan
yavrusu içirir. •
2- C 1 5 7 . B i r i ş i n asl ı n ı a ramadan karar vermemeli d i r, ifti ra
olasılığı gözardı edilmemelidir.
"Oğlanlar yengelerinin iftirasına kanıp, kızı dağ başında ölüme
terkederler. •
3- 850. İ nsan umutsuzluğa kapılmamalıdır, en dar zamanlarda bile
bir kurtarıcı çıkabilir.
"Zaval/� kızı gören beyoğlu ona aşık olur. •
4- 8258. insan, tanımadığı kişilere özel yaşamından söz etmemeli­
dir.
"Kız başından geçenleri anlatınca, çingene kadın onu suya itip,
yerine kendisi geçer. •
363
5-
678-
8206. H iç bir kötülük sonsuza dek g izli kalmaz ve kötüler ceza­
ları n ı çekerler.
"G erçeği rüyasında gören beyoğlu, çingene kadını atlara
bağlayıp öldürtür. "
8.7. Yaşam baştan sona sınavlarla doludur.
"KIZI, bµtün kardeşleri ayrı ayrı namus sınavından geçirir. "
C l 88. insanları çok fazla sınamak felaket getirebilir.
"Kardeşleri tarafından pek çok sınanan kız, sonunda dayana­
mayıp �endisini kuyuya atarak ölür. •
8256. i ntihar bir çözüm yolu değildir, kötüyü cezalandırmak
öleni geri getirmez.
"Kızın intiharına neden olan amca kar/Si öldürülür, ama sonuç
değişmez. •
62- MURADINA EREMEYEN DİLBER
r Afyon- Çay
Tevekkül Göçmen
52
Ev kadım
Büyüklerinden
Bir varm ış bir yokmuş, deve tellal iken, pire berber iken,
ben annemin beşiğini tıngır m ıngır sallar i ken, fakir bir karı
koca varmış. Bunlar küçücük bir ahşap kulübede yaşıyorlarmış.
Günlerden bir gün bunların bir çocukları doğmuş. Doğumdan
hemen sonra da eli yüzü nurl u ak sakallı bir dede gelip, elin­
deki tasta bulunan şekerli sütü kadına içirerek, " Kızın ız hayırlı
u ğ u r l u olsu n . Ağ l a d ı ğ ı n d a gözü nden i n c i l e r dökülsün,
g ü ld ü ğ ü n d e ya n a k l a rında g ü l ler açsın, bastı ğ ı ye rlerde
çi men ler yeşers i n " demiş ve bebeğ i n kol u n a bir b ilezi k
takmış. Sonra da "Bu bilezik kolunda olduğu sürece yaşasın "
deyip ortadan kaybolmuş.
Bi raz sonra bebek ağlamaya başl a m ış. Susturmak için
yanına gittiklerinde, beşiğin pırıl pırıl incilerle dolu old�unu,
göz yaşı olarak çıkan her damlanın kocaman bir inci tanesine
364
dön üşüp, beşiğe d üştüğünü görmüşler. Buna çok sevinen karı
koca, bu incileri satı p kısa s ü rede zeng i n olara k, küç ü k
kulübeleri nin yeri ne, saray yavrusu b i r ev yaptırmışlar.
Aradan aylar yıllar geçmiş ve bebek büyüyüp çok güzel
b i r kız o l m uş. G ü ze l l i ğ iyle, ya n a klarında açılan g ü l leri,
gözlerinden dökülen incileriyle bütün ülkeye ün salm ış. Her­
kes bu kızdan söz ediyorm uş. B u söylentileri duyan padişahın
oğl u da o n u görmeye gelmiş ve görür görmez de kıza aşı k
olm uş. Saraya dönünce babasına m utlaka bu kızla evlenmek
isted i ğ i n i söylemiş. Biricik oğ l u n u n b u isteğ i n i sevinçle
karşılayan padişah, hemen kızı ailesinden istetmiş. Kızın aile­
si de memnurtiyetle olur deyince, sarayda düğün hazırl ı kları
başlamış. Her şey hazırlamış ve bir cariye gidip kızı saraya ge­
tirmekle görevlendirilmiş. Bu cariye çok kıskanç ve kötü kalpli
bir kad ı n mış.
Ayrıca, şehzadenin kendi kızıyla evlen mesini istiyor ve
b u kon uda uzun zamandır planlar ya pıyormuş. Kızın ya nına
giderken, çok tuzlu yiyecekler hazırlamış ve kızın evine gidip
onu a l m aya geldiğini söylemiş. An nesi ile babası, g üzeller
g üze l i kızla rı n ı, göz yaşl a rı içinde ca riyeye tes l i m edip
uğurlamışlar. Biraz gittikten sonra, dinlenmek için oturunca
cariye, kıza daha önceden hazırladığı çok tuzlu yiyecekleri
yedirmiş. Bir zaman sonra tuzlu yiyeceklerin ve sıcak havanın
etkisiyle çok susayan kız, ca riyeden su istemiş, ama o bir
damla bile vermemiş. Kız çok yalvarınca da " Eğer gözünün bi­
risini verirsen sana biraz su veriri m " demiş. Çaresiz kalan kız
b i r göz ü n ü çıkarıp uzatm ış, ca riye de ona bir yud u m su
vermiş. Biraz sonra yine susayan kız, bir yudum su karşı lığı nda
iki nci gözü n ü de vermek zorunda kalmış. Kızı nı iki gözün ü de
a l a n ca riye, kızı orada b ı ra ka ra k h ızla sa raya dön m ü ş ve
kendi çirki n kızın süsleyip giydirerek, padişahın yanına getir­
m iş. Ç i rkin kız padişah o ğ l uyla evleneceğ i için sevin iyor,
g ü l üyor a ma, bir türlü yanaklarında güller açmıyorm uş. Ayrıca
y ü r ü rken de bastı ğ ı ye r l e rd e b i r tek o l s u n ç i m e n
365
y e ş e r m iyo r m u ş . B u d u ru m u g ö re n p a d i ş a h l a o ğ l u
a ldatı l d ı kl a rı nd a n ş ü phelen m i ş l e r a m a y i n e d e d ü ğ ü n ü
yapm ışlar.
Bu arada dağ başında yalnız kalan kör kız, ağlayarak ne­
reye gittiğini bilmeden yürüyorm uş. O civarda avlanan bir
avcı, onu görerek yanına gelm iş ve kim olduğu n u, burada ne
aradığını sormuş. Kız da başı ndan geçenleri ona tek tek an­
latm ış. Çok iyi ka l p l i olan b u avcı, kıza acıya ra k, onu a l ı p
kendi evine götürmüş. Karısına da kıza iyi davra n masını ve
ona yiyecek vermesi n i söylemiş a m a, karısı yiyecekleri n i n
yal nızca kendilerine yeteceği n i, o n a bir şey veremeyeceğini
beli rtince adam kendi yiyecek hakkı n ı a l ı p kıza verm iş. Ye­
me kte n s o n ra, avc ı n ı n karısı kıza, " N e d e n bu h a l l e re
düştüğü n ü " sorunca, k ız başı ndan geçen leri a ğ l ayara k an­
latm ış. Bu arada d a gözlerin d en inciler dökülmeye başlamış.
Bunu gören kad ı n ı n sevinçten gözleri parlamış ve kızı teselli
ederek, b u n d a n böyle ona ken d i kızla rı g i b i b a kaca ğ ı n ı
söylemiş. D uyd u ğ u bu g üzel sözler karşısında sevi nen kız
gülümseyince, yanaklarında al al güller açmış.
Aradan bir zaman geçince kızı n uğrad ığı bu h a ksızlığı
düzeltmek isteyen avcı, onun yanağı nda açan g ü llerden birini
alıp, sarayın önüne gitmiş ve gül sattı ğ ı n ı söylemiş. B u n u
gören kötü kalpli cariye hemen gelip, bu gülü almak istemiş.
Avcı da bu gülü parayla değil, bir göze sattığını söylemiş. Ca­
riye gidip, kızd a n a l d ı ğ ı gözlerden b i risini geti rerek g ü l ü
almış. Sonra d a kızına götürerek b u n u kocana gösterip gülüm
açtı de demiş. Karısının verdiği gülü koklayan şehzade "Gülü
geldi inşallah kendi�i de gelir" demiş. Ertesi g ü n avcı, kızdan
bir gül daha a l ı p yi ne ayn ı yere gitm iş. Bunu gören cariye,
kızın ikinci gözü karşılığında bu gülü de satın a l m ış. Gözlerin
ikisini de alan avcı sevinç içinde evine dönerken, b u d urum­
dan şüphelenen ca riye onu izlemiş ve kör kız ı n yaşadığını
öğrenmiş . " B u kız yaşadığı sürece bana ve kızı ma rahat yok"
d iyerek, o n u ö l d ü rm eye ka ra r verm iş. Bu arada avcı da
366
gözleri n i kıza vererek, o n u n yeniden görmesi ni sağ l a m ış. B u
kızı nası l öldüreceğ i n i a ra ştı ra n cariye o n u n ko l u n d a ki bi le­
ziği a l ı rsa, öleceğ i n i öğre n m i ş . K ı l ı k değiştirerek avcı n ı n evi­
nin önüne gel miş ve onlara yolda kaldığını söyleyip, kendisini
b i r gece l i k misafir etmelerini istemiş. Avcının ai lesi de acıyıp
o n u içeri a l m ış, yedi rip içfrd i kten sonra yatması için bir de
oda gösterm işler. Gece herkes uyud u kta n sora, sessizce kal­
k a n kad ı n kızı n odası n a g i re re k, ko l u n d a k i b i lez i ğ i a l ı p
kaçm ı ş .
S a b a h o l u p g ü n eş d oğ d u ğ u h<!lde, kızı n uya n m a d ığ ı n ı
gören avcı n ı n ka rısı, odası n a g i ri nce kızı n öldüğ ü n ü görüp
avcıya h a ber verm iş. B u na ç o k üzülen adam, daha öncede n
kızı n vasiyet ettiğ i g i bi, o n a y ü ksek b i r tepede, ka pısı açı l ı p
kapa n d ı kça " M u ra d ı n a ere m eyen d i l ber" d iye ses vere n b i r
türbe ya ptı rmış v e kızı oraya koymuş.
G ü n lerden bir gün, padişa h ı n oğl u atıyla dağ larda. gezer­
ken bu tü rbeye rastla m ış. Esen rüzga r türbenin ka pısı n ı açıp
kapatıyormuş ve her defası n d a ka pı " M u radına eremeyen dil­
ber" d iye ses veriyormuş. B u n u d uya n padişa h ı n o ğ l u çok
m e ra k ederek içeri g i rm i ş ve o ra d a kızı n ö l üsü i l e o n u n
yanında yatan b i r bebek görmüş. Bebeği alarak saraya dönen
oğlan, karısına ona çok iyi bakm ası n ı söylemiş. Bebek d u rma­
d a n ağl ıyor ve odadaki b i r dolaba ba kıyorm uş. N e ya ptılarsa
be�eği susturamam ışlar. B u n u n üzerine bebeği kucağına a l a n
ş e h z a d e , o n u deva m l ı b a kt ı ğ ı d o l a b ı n ö n ü n e geti re re k
ka pa ğ ı n ı açmış. Bebek h e m e n uza n ı p o rada d u ra n a n nesi n i n
bi leziğ i n i a l m ı ş ve ağlaması kesi l m iş . Biraz son ra bileziği elin­
den alıp yeri ne koyunca yine bağ ı rara k ağlamaya başla m ı ş .
N e ya parlarsa yaps ı n l a r s u s m ad ı ğ ı n ı görünce, bi leziği yen r­
den eline verm işler. Bir zam a n son ra şehzade, bu çocuğu ora­
d a n h iç a l m a m a l ıyd ı m d iye d ü ş ü n e re k, yen i d e n t ü rbeye
götü rü p a n nesi n i n ö l üsü n ü n ya n ı n a bırakmış. Bebek e l i ndeki
bi leziği a n nesi n i n ö l ü s ü n ü n ü stü n e koymuş ve kız da hemen
ca n l a n ı p ka l k m ı ş . B u görd ü kleri nd e n dolayı şaşkı n a d ö n e n
367
şehzade, kıza b u n l a rı n ne demek olduğ u n u, ke n d isi ö l ü
old uğu halde bebeğinin nasıl yaşad ığını sorm uş. K ı z da ona,
bu bebek seni n çocuğ u n . Ka rı n ı n sana getirdiği g ü l ler de
benim yanağ ı m ı n g ü lleriydi . Sen bu gül leri koklarken, "Gülü
geldi, inşallah kendisi de gelir" demiştin ya, işte ben o zaman
bu çocuğa hamile kaldı m . Senin asıl evlenmek istediğ i n kız
benim " demiş ve başından geçenleri anlatm ış. Bun ları d uyan
şehzade, kızı ve bebeği yan ı n a a l ı p sa raya gelerek padişah
babasına her şeyi a n latm ış. Gerçekleri öğrenen padişa h çok
öfkelenmiş ve kötü kalpli cariyeyi yanına çağ ı rta ra k ona "Kırk
katı r m ı istersin, kırk satı r m ı " demiş. Kad ı n kı rk katı r iste­
diğini söyleyince de kızıyla birlikte onu kı rk katırı n kuyruğuna
bağlayıp, katırla rı ü rkütmüşler. Cariye ile kızı parça parça ola­
rak yaptı kları n ı n cezası n ı çekerken, padişah da kı rk g ü n kırk
gece süren dillere destan bir düğün yaparak, oğlunu bu dünya
güzeli kızla evlendirmiş.
Onlar ermiş m urad ı na biz çıkalım kereveti ne . . .
İLETİ DİZİN İ
1 - 8 1 0 1 . Güzel özelliklere sahip insanlar kıska n ı l ı rlar v e herkesin
gözü onlarda olur, bu nedenle onlar daha dikkatli olup daha iyi
korunmalıdırlar.
"Olağanüstü özellikleri olan kızın ünü, tüm ülkeye yayılır,
kıskanç ve kötü kalpli cariye ona kötülük yapar. •
2- 8200. Yaşamda kötülerin yanısıra iyiler de vardır.
"İyi kalpli avcı, kör kızı alıp evine götürür ama çıkarcı karısı ona
yemek vermek istemez. •
3- Cl 56. İ nsan tan ı madığı kimselere güveni p evine almamalıdır.
"Avcı ailesinin, acıyıp eve aldıkları kötü kalpli cariye, kızın
ölümüne neden olur."
482. Mutluluğa giden yol uzun ve çetindir.
"G üzel kız, pek çok acı çektikten sonra hakettiği mutluluğa
ulaşır. "
5- 8202. İ yiler iyilik, kötüler kötülük bulur.
"Kötü kalpli cariye ile kızı kırk katırın kuyruğunda parçalanırken,
güzel kız şehzadeyle evlenip mutlu sona ulaşır. "
•
368
63- TERLİKLERİN G ETİ RDİGİ M UTLULUK
r Elazığ-Maden
Sevgi Topçu
40
Ev hammı
Ninesinden
�
�
Bir varm ış bir yokm uş. Evvel zam a n içinde ka lbur saman
içinde, develer tellal i ken, p i reler berber i ken, ben a n a m ı n
beşiğini tı ngır m ı n g ı r sa llar iken, ü l kenin birinde yaşayan ih­
tiya r bir ada m ı n üç kızı varm ış. Bu üç kız, birgün oturup ara­
larında kon uşmaya başlam ışlar. Ta m o sırada kılık değ iştirip
h a l k ı n a ra s ı n a karışa n p a d i ş a h , b u n l a r ı n kon u ş m a l a rı n ı
duym uş. Büyük kız; "Ah, pad işah ben i fırı ncısına alsa d a doya­
na kadar bir ekmek yesem " demiş. Orta nca kız da " P, adişah
beni kasabına alsa da doya na kadar et yesem " demiş. Uçüncü
kız ise, " Padişah ben i kendisine a lsa da onun ensesine bir
tokat atsam " demiş.
B u n ları d uyan padişah, hemen emir vererek, bu kızları
sarayına getirtm iş. B üyük kızı fırınc ısına, orta ncayı kasabına
ve r m i ş . Küç ü k kızın d i l e ğ i n e s i n i rlenerek, o n u z i n d a n a
attırm ış. Zindan sarayın bahçesi ndeki bir ku l übeymiş. Aylarca
b u ra d a kal a n küçük kız, b i r g ü n zindancıya yalvarara k,
ba hçeyi gezmek istedi ğ i n i söylemiş. Zindancı da ona izi n
vermiş. Dolaşıp gelen kız zi ndancıya, kendisine yün ip geti r­
mesi ni, onları örünce de götürü p pazarda satmasını söylemiş.
Kaza n ı l a n parayla da kendisine sarı bir elbisel ik kum aş, sarı
bir mendil ve sarı bir terl i k aldırmış. kız bu kumaşta n diktiğ i
elbiseyi g iym iş, mend i l i e l i n e a l m ı ş, terlikleri d e ayaklarına
geçirmiş ve gece olu nca, yine zindancıdan izin alıp bahçede
gezmeye çıkmış. O sırada gezmeye çıka n padişah da kızı
görm ü ş a ma, ta n ı maya ra k " S e n i n i m isi n cin misin" d iye
sorm uş. Kız, " Ben bir c i n i m , sakı n bana doku n m a yoksa
hemen kaybo l u rum, doku n m azsan sen i n l e soh bet ederi m "
d iyerek padişah ı a ldatm ış. Pad işa h soh bet etmek istem iş,
ama kız "Şimdi hemen gitmem gerek, babam bekler" deyip
orada n uza klaşmaya ça lışmış. Padişah, " Nereye gidiyorsun,
ba ri ad ını söyle" deyince de,
369
"Adım sarı çiğdem
Sarmadı miğdem
Sarsaydı miğdem
Sarardım şimdiden "
demiş ve kaçı p g itmiş. Zindancı büyük bir m era kla o n u n
dönmesini bekl iyorm uş. Kız, sonra ki g ü n lerde ördü kleri n i
sattı rarak, onların parasıyla m o r b i r elbiselik kumaş, m o r bir
mendil ve mor bir terlik aldırmış ve o n la rı giyerek bir gece
yine gezm eye ç ı km ış. O s ı rada m e n e kşeleri n i sulayan
padişah la karşılaşmış. Padişah onu görünce çok sevinip içeri
giderek, kıza içecek bir şeyler geti rmek istemiş ama, daha o
dön meden kız yine kaçı p g itmiş. Buna çok üzü len pad işa h
" M o r menekşe, gel ben i o kşa " d iyerek etrafta koşm aya
başl a m ı ş . B u n u gören saray h a l kı, padişa h ı n ç ı l d ı rdığ ı n ı
sa n m ışlar.
Kız bir başka gece de beyazlar giyerek, bahçeye çıkmış
ama bu kez, padişahtan kaçarken, terliğ i n i n tekini d üşürmüş.
Bu terliği bulan padişah, "Yasemin el çekme, yar senin" diye­
rek dolaşmaya başlamış. Sonra da ü l kesi nde ne kadar kız
varsa sarayına çağ ı rı p, bu beyaz terli k ki m i n ayağına olursa
o n u n la evlenece ğ i n i d uyurmuş. Terl i k k i m s e n i n aya ğ ı n a
olmamış. B u n u n üzerine k ı z zindancıya yalvararak, padişa ha
kendisi ni hatı rlatması n ı istemiş. Zindancı da kızı n yalvarma­
ları n a daya na maya rak, gidip pad işa h l a kon uşmuş. Padişah,
zindanda un uttuğu bu kızın da gelip terl iği denemesine izi n
verm iş. Kız hemen, beyaz elbiseleri n i g iyerek, padişa h ı n hu­
zuruna çıkmış. Bunu gören pad işa h ı n, şaşkı n l ı kta n dili tutu­
layazm ış. Hemen düğün-dernek kurdurarak kızla evlenmiş.
Ev l e n d i k l e ri i l k gece, kız p a d i ş a h ta n e n s e s ı n ı
göstermesin i istemiş. Gösteri nce d e kuvvetl i bir tokat indir­
m iş. Padişah da "Vur kız demiş, vur bir daha" ve ö m ü rlerinin
son una kadar mutluluk içinde yaşam ışlar. ..
İ LETİ DİZİ N İ
1 - A 5 1 . Kimse
2-
için kötü niyet besleme meli v e kötü
konuşmamalıdır, çünkü kötü niyetli insanlar kazdıkları kuyaya
kendileri düşerler.
"Padişah, ensesine tokat vurmak istediğini söyleyen kızı, zinda­
na attırır. "
8 3 5 1 . Bazı padişahlar menekşelerini kendi elleriyle sulayacak
kada r duygu ve incelik yüklüdür .
370
"Kız, m_enekşelerini sulayan padişahla karşılaşır. "
C S O . i n sa n l a rı k ü ç ü k n e d e n l erden dol ayı b üyü k ceza l a ra
çarptırmamak gerekir.
"Padişah, kıza verdiği cezanın yersizliğini anlar ve ensesine
vuran kıza, 'vur kız bir daha vur' der. "
8 1 . Akı llı, sabırlı ve kararlı i nsanlar amaçlarına ulaşırlar .
"Zindandaki kız, akıllı bir planla padişaha ulaşmayı ve onunla
evlenmeyi başarır. "
3-
4-
64- RÜYA
r
�
İzmir
Pembe Kale
61
Emekli işçi
Komşusu Bilal Dede 'den
�
Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde, bir ülkede, bir
çiftçi karı-koca ve bir de oğu lları yaşarm ış.
O ğ l a n bir sa bah uya n ı p a nası na, "Ana ben bir rüya
görd ü m " d e m i ş . Anası, " a n lat" dem iş, o ğ l a n " a n latm a m "
demiş. Anası d a " iyi öyleyse, tarlaya git, baban çift sü rüyor
ona a n lat" dem iş. Oğlan tarlaya koşm uş, " Baba ben bir rüya
görd ü m " dem iş. Babası da "anlat" deyince, oğlan yine "anlat­
m a m " d e m i ş . Ora d a n oku l a gitmiş. Hocas ı n ı b u l m uş ve
" H ocam ben bir rüya gördüm" demiş. Hocası da "anlat" dem iş,
oğ lan ona da an latm a m ış ve oradan uzaklaşmış. Gide gide o
ü l ke n i n padişa h ı n ı n sa rayı n a va rmış. Padişa h ı n h u zuru n a
çı kıp, " Padişa h ım, ben bir rüya görd ü m " demiş. Pad işah da
" N e görd üysen an lat" demiş fakat, oğlan ona da a nlatmam ış.
B u n a çok sinirlenen padişah oğ l a n ı zinda na attı rm ış. Çocuk
zi ndanda çok acıkmış ve bel i n deki bıçağıyla bir tü nel kaz­
m aya başla m ı ş. Kazd ı ğ ı tü nel, padişa h ı n kızı n ı n odasına
çıkmış. Kız odada yokm uş. Oğlan masada duran güzel yemek­
lerd e n yiyip, bir perdenin a rkasına sa kl a n m ış. Kız odasına
d ö n ü p, yemekleri n i n yendiğ i n i görü nce, . etrafı araştı rm ış ve
perden i n a rkası nda oğ lanı bul m uş. Ona "in misin, cin m isin"
d iye sorm uş. Oğ lan da in, c i n olmayıp bir i nsan olduğunu
söyleyerek, başından geçeni kıza an latm ış ve sonunda ona da
371
bir rüya görd ü ğ ü n ü söylemiş. Kız hemen " H ayırl a ra çıks ı n,
anlat rüya n ı " deyi nce, oğla n da " Ş i m d iye kadar bana h i ç
kim se hayır d i lemediği i ç i n a n latmad ı m ama, s e n hayıra yor­
d u n öyleyse sana a n lata b i l i ri m " d e m i ş ve rüyası n d a b i r
tarafında ay, b i r tarafı nda g üneş gördüğünü söylemiş. Kız d a
bu rüyanın neye çıkacağını, h e l e bekleyip görelim demiş.
Kız, o g ü nden sonra, odasına hep çift kişi lik yemek is­
teyip oğla n ı beslem iş ve onu çok büyük bir dikkatle odasında
saklamış. Aradan yıllar geçm iş, çoc u k büyüyü p, bir delika n l ı
olm uş. Gün lerden bir gün, komşu ü l kenin kra l ı, kızın babası
ola n padişa ha, dış görünüşleri birbiri n i n ayn ı olan i ki elma
göndermiş ve "Bu elmalardan hangisi bu yılın, hangisi geçmiş
yıl ı n ürünüdür" diye, bir de soru yöneltmiş. Gelen elçiler, "Bu
soru n u n cevabını bilemezsen iz, bizim kra l ı m ız, sizi n ülkenize
savaş açacak" dem işler.
Padişah, ü l kesin i n i leri gelenlerini top l a m ış. G ü nlerce
kafa yorm uş akıl yürütm üşler, bir çözüm bulamam ışlar. Bunun
üzerine kız gizlice gelip, oğlana bu soruyu sorm uş. Oğlan da
" B u ndan kolay ne var, bir kovaya s u koyun, e l m a ları içine
atı n, bu yı l ı n elması içine çöker, geçen yılınki ise üste çıkar"
demiş. Kız hemen koşup babasına bu çözüm ü sanki, kendi fik­
riymiş gibi söyle m iş. Bunu uygulam ışlar ve sonucu, ko mşu
ülkenin elçileri ne söylem işler. Böylece ülke de savaş teh l i ke­
sinden ku rtu l m uş. Aradan üç yı l geçince, komşu ü l kenin kralı
bu defa da padişah a, dış görü nüşleri birbiri n i n aynısı olan iki
at göndererek, bun ların hangisi ana at, hangisi yavru at diye
bir de soru yöneltm iş. Padişah yine diva n kurup, ülkenin aklı
eren lerine danıştıysa da bir çözüm bulamamışlar ve çaresiz
ka l m ışlar. Kız yine g izlice g idip, oğ lana sorm uş . Oğ lan da
" B u ndan kolay n e var atların i kisi n i de bir a h ı ra kapatı p
dövsün ler. Atlard a n yavru olanı, anası n ı n karn ı altı na sokul­
maya çal ışaca ktı r, oradan an larsın ız" dem iş. Kız bu çözü m ü
koşu p babası na söyleyerek, ü l kesi n i i kinci kez savaş felake­
ti nden kurtarmış. Fakat, komşu ü l ke n i n kralı bu kez de kırk
ta ne pulluk bıçağı (paleşnik) göndererek, elçileriyle padişa ha
şu şartı koşmuş: "Senin ü l kende, bu kırk p u l l u k bıçağ ı n ı bir
kurşunda delecek bir delikanlı çıkarsa, kızımı ona vereceği m
v e seninle h e p dost yaşayacağı m . Çıkmazsa, sen i n kızı nı ben
a l a c a ğ ı m ve ü l ke n e d e sava ş a ç ı p, ta h tı n ı yerle b i r
edeceğ i m . "
372
B u haber üzerine padişah, ü l kesindeki bütün deli ka n l ı ları
toplayıp, ha beri duyurmuş ve tek kurşunda, bu kırk pulluk
bıçağ ı n ı delecek bir yiğit istemiş. Fakat, hiç ki mse bu işi be­
cerememiş. Babasının çok çaresiz kaldığın ı gören kız " Ben bir
delika n l ı ta n ıyoru m, bu işi yapsa yapsa o ya pa r" d iyerek,
odasında sakladığı oğlanı ortaya ç ı karm ış ve bu d u ru m u
babası na an latm ış. Oğ lan b i r atışta kırk dem iri de delmiş.
Padişah onu yanına çağı rara k kutlam ış ve " Haydi şimdi komşu
ü l keye g it, kral kızı n ı sana verecek" demiş. Padişa h ı n kızı
buna çok üzüldüyse de bir şey yapamamış. Delikanlı zoru nlu
olarak orada n ayrılıp, tek başına yola çıkmış. Oğlan yolda gi­
derken, çanta diken biri n i görmüş. Ona, n için o çantayı
diktiğ ini sorm uş. Adam da "Bir lokma ekmek alsın diye dikiyo­
rum " deyince oğlan, "Aferin sana" demiş. Adam "Aferin diye
ba na demezler, bir atışta k ı rk p u l l u k dem i rini del i p krala
damat olacak olan, o delikanlıya derler" demiş. Bunu d uyan
oğlan, "O delikanlı benim, kra l ı n kızını almaya g idiyorum, is­
tersen sen de benimle gel" demiş ve adam da ona katılmış.
Birlikte giderlerken yolda, göl ü n suyun u bir nefeste içen
ve yine bir nefeste içtiği suyu geri çıkara n bir adama rast­
lam ışlar. Oğlan ona " Ne kuvvetl i nefesin var, aferin" demiş.
Ada m da ona "Aferin diye bana demezler, bir kurşun atışta,
kı rk p u l l u k demirini delen, kra l ı n damadına derler" demiş.
Oğlan kendini tan ıtmış ve o adam da onlara katılmış.
H epsi beraber giderlerken, yolda ağır bir kantarın topuzu­
n u , b i r parmağıyla atıp-tutan , çok güçl ü bir adama rast­
lamışlar. Delikanlı ona da !'Aferin sana" deyi nce, adam "Afe­
rin d iye bana demezler, bir k u rşu nda, kırk pulluk demirini
d e l i p, padişaha damat o l aca k olan o delika n l ıya derler"
demiş. Oğlan kend ini tanıtınca, b u adam da büyük kulaklı,
yer d i nleyen bir arkadaşını da yan ı n a alıp onlara katı l m ış.
Beşi birden, kızın ı almak üzere kralın h uzuruna varmı şlar.
Kral " Ben kızı m ı n düğünü içi n bu kadar hazı rlı k yaptırd ı m,
gele gele beş kişi m i geld iniz, şimdi bu hazı rl ıkların h epsi
boşa gidecek" d iye kızmış, küplere binm iş, fa kat yine de
düğün kurulmuş.
Bu beş kişiden çanta dikeni, b i r oturuşta bir fırı n ekmeği
yemiş ve " Daha yok m u " demiş. Bir nefeste gölü söm ü re n de
tepeler gibi yığılmış düğün yemekerin i yiyerek, ağzın ı silmiş
ve " Ben bundan bir şey anlamad ı m " demiş.
373
Kızı n ı, verm e k istemeyen kra l bir şart koşarak oğlana,
"Çok uzak bir dağda bir elma ağacı va r, ağacın ya n ı nda, bir
de ihtiyar nine var. Gidip o ağaçtan bana bir elma koparır ve
nineden önce getiri rsen, kızım ı sana veririm " demiş.
Oğlan tek başına yola çıkmış ve günlerce yürüyüp o dağa
va rmış fakat, çok yorgun olduğu için, elma ağacı n ı n a ltında
uyuyup kal m ış. O uyu rken, ihtiyar nine bir elma koparı p sa­
raya doğru koşmaya başlam ış.
Ö te ya ndan, oğla n ı n arkadaşları ndan yer d i n leyen, bir
tıp ı rtı d uymuş ve b u n u n oğlanın değil, ninenin aya k sesleri
olduğunu diğer arkadaşlarına söylemiş. Oğla n ı n, yo rg u n l u k­
tan uyuduğunu tah m i n etmişler. Kantar topunu bir parmağıyla
atıp-tutan, topu h ızla oğlanın altında uyuduğu ağaca doğru
fırlatm ış. Oğ l a n ı n başına, ağaçtan bir e l m a d üş ü p o n u
uyandırmış. Oğlan da elmayı alıp, koşara k yola çıkm ış v e ni­
neden önce krala getirmiş.
Kral bu sefer de oğlana, kızı i le güreşmesin i, eğer onu ye­
nerse a ncak, o za m a n kız ı n ı ona vereceğini söylemiş. Kızla
oğlan güreşe tutuşmuşlar. Kız çok iyi güreşiyorm uş. Bir ara de­
l i ka n l ıyı zor d u ru m d a b ı rakmış. Arkı. daşı n ı n zo r d u rumda
olduğunu göre n nefesi güçlü adam, bul u nd u ğ u yerden kıza
doğru h ızla üfürm üş ve kız yere düşüp yen i l m iş. Kra l kızı n ı ve
çok yüklü bir çeyizi de oğlana vermek zorunda ka l m ış. Oğlan
v e a rka d a ş l a rı çeyizi y ü k l ey i p , g e l i n i de a l a ra k,
padişah ları n ı n ü l kesine geri dönmüşler.
Dönüşlerine çok sevinen padişah, kendi kızın ı da oğlana
verm iş. B u her i ki g e l i n için, kı rk g ü n kırk gece d ü ğ ü n
ya p ı l m ı ş . Oğ l a n b i r ta rafa kra l ı n kız ı n ı, b i r ta rafı na da
padişahın kızın.• alarak, m utlu yaşam ış.
Böylece, " i ki tarafında gördüğü ay ve g ü n eş rüyası " da
yıllar sonra gerçekleşmiş.
B u masa l ı a n latan da, o düğü nda oynaya oynaya, bu
güne kadar gelmiş . . .
İLETİ DİZİ N İ
1- Cl 73. Her şey yoluna-yordamına göre yapılmalıdır.
"Oğlan, gördüğü rüyayı, 'hayra çıksın ' demeyenlere anlatmaz. •
287. Yaşam baştan-sona bir sınavlar dizgesidir, akıllı insanlar
başarılı olur.
"Komşu ülkenin kralının yarattığı sorunları-sınavları, kız oğlanın
aracılığıyla çözer. •
374
C l 74. Ü lke ve topl u m çıkarları, ki şisel çıkarlardan üstün tutu l­
malıdır.
"Padişahın kızı üzülse de sevdiği oğlanın, komşu kralın kızıyla
evlenm�k üzere gitmesine razı olur. "
C l 75. iyi ün, i nsana nitelikli dostlar kazar1d ırır.
"Oğlanın başarılarını duyan, olağanüstü niteliklere sahip kimse­
ler, yardımcı olmak üzere ona katılırlar. •
C 1 4. Anlaşma olursa, poligam evlilikler de iyi yürüyebilir.
"Oğlan iki padişah kızıyla evlenerek, onlarla birlikte, mutlu bir
yaşam sürer. "
3-
45-
65- YEDİ BACI LAR
,
.
Dtyarbaktr
Lütfiye Katlar
"'
70
�
Kuran hocası
Büyüklerinden
�
Bir varmış bir yokmuş, Allahtan başka kimse yokm uş. Za­
m a n l a rd a n birinde yedi bacı va rm ış. B u n larda n b i risi n i n
kocası a t cam bazıymış. Ada m b i r gün eve çok güzel b i r a t ge­
ti rerek, ka r ı s ı n a da bu ata g öz k u l a k o l m as ı n ı ve
kaçırmamasını söylemiş. Kocası gittikten son ra, atın sün net
o l u p o l m a d ı ğ ı n ı mera k eden kad ı n, bakıp da s ü n n etsiz
olduğunu görünce, atı bağlayara k sünnet etmiş ama, hayvan­
cağız ölmüş. Akşam eve gelen adam, atın öldüğünü görünce,
öfkelenerek karısını önce dövüp, sonra da evden kovmuş.
İ kinci bacının kocası kasap m ış. Bir gün eve kuyruk getir­
miş. Kadı n kuyruğun yum uşak olduğunu görünce, bundan bir
yastı k ya pmış ve kocas ı n ı n başı n ı n altına koymuş. İ çinde ne
olduğunu bilmeyen adam, bu yumuşak yastıkta keyifle yat­
maya başla m ış ama, aradan bir kaç g ü n geçince yastık kurt­
l a n ı p kokm uş. B u n u gören a d a m çok sini rlenerek, ka rısı n ı
dövüp evden kovmuş.
Ü ç ü n c ü bac ı n ı n kocası tüccarm ı ş . K ı n a ve sa b u n
satıyorm u ş . B u n la rı d a evd e depol uyorm uş. B u n l a rı n n e
olduğunu bilmeyen kadın, sabunu kerpiç, kınayı d a toprak sa375
narak, suyla karıştı rı p bunlardan bir oda ya p m aya kal km ış .
Eve gelen a d a m o l a n l a rı görünce, kad ı n ı n a h m a kl ı ğ ı n a
kızarak, o n u dövüp evden kovm uş.
Dörd ü ncü bacı n ı n kocası değirmenciymiş. U n çuvalları da
evde duruyorm uş. Akşama karısından un çorbası pişirmesin i
istemiş. Çorba pişirmeye ka l ka n kad ı n, bahçedeki su kuyu­
sundan buhar çıktığı n ı görünce, galiba bu kuyuda kaynar su
var, öyleyse yen iden kaynatmaya gerek yok diyerek, evdeki
un çuva l la rı n ı n h e p s i n i ço rba p i ş i r m e k üze re kuyuya
boşa ltm ış. Akşam eve g e l i p de bütü n u n l a rı n ı n kuyuya
boşaltıldığ ı n ı gören değirmenci de öfkesinden saçın ı saka l ı n ı
yolara k, kadı n ı dövüp evden kovmuş.
Beşinci bacın ı n kocası cam bazmış ve her za man karısına,
onun üstüne kuma getireceğini söylerm iş. Bir gün eve bir keçi
getirerek, " İ şte sen i n üstüne bir kuma getird i m " demiş. Saf
kad ı n buna inanarak çok üzü l ü p ağlam ış, kocası gidince de
bütün altın takı ları n ı keçiye ta karak, onu komşuya gitmesi
için kapıdan çıka rm ış. Keçi bir daha geri dönmemiş. Akşam
olup da eve dönen adam olup bitenleri öğrenince, büyük bir
öfkeyle kadının üstüne saldırmış ve onu dövüp evden kovmuş.
Altıncı bacı n ı n kocası bakkalmış. Bir gün eve çok fazla
yiyecek getirerek, ka rısına bun ları ram aza nda yemek üzere
saklaması n ı söylemiş. Kocası evden gidince, kad ı n bütün bu
yiyecekleri götürüp komşuları olan Ram azan Efendi'ye vermiş.
Eve gelen koca s ı n a da yaptı klarını a n latm ış. B u n u d uyan
adam, kadını döverek evden kovmuş.
Yedinci bacı n ı n kocası da işçiym iş. Bir gün işe g iderken,
karısına dolma yapmasın ı söylemiş. Kad ı n dol m ayı pişirmiş,
üzerine de dağ ı lmasın diye bir tezek koymuş. Kocası a kşam
eve gelip de yemeğin halini görünce, m ide bulantıları içinde,
karısın ı döverek evden kovm uş.
Sonunda bu bacıları n hepsi biraraya topla n ı p, ayn ı evde
yaşamaya başlam ışlar. Bir g ü n bir adam evleri n i n önünden
geçiyormuş. Bunların hepsini birarada görünce neden evlen­
medikleri n i sorm uş. Bacılar da başla rı ndan geçen leri birbir
anlatm ışlar. B u n ları dinleyen adam, içinden kocalarına hak
vererek, hemen h ızla kaçıp oradan uza klaşmış . . .
376
İ LETİ DİZİ N İ
1- B 1 04. Gereksiz merak ve b i l i n çsiz davran ış, zararlı son uçlar
doğurur.
"A tın sünnetli olup olmadığını merak eden kadın, sonunda atı
sünnet etmeye kalkınca, ölümüne neden olur ve evden kovu­
lur. "
2- Cl 76. Neyin, nerede nasıl kullanılacağını bilmeyen ah mak in­
sanlar sonunda başarısız ve mutsuz olurlar.
"Birbirinden tutarsız, akılsızca işler yapan yedi kız kardeşi koca­
ları evden atar ve onlar da birarada yaşamlarını sürdürürler. "
66- İYİ KALPLİ KADI N
Adıyaman-Cölbaf ı
Meryem Parlak
46
Ev kadım
Büyüklerinden
Bir zamanlar köyün birinde iki kardeş yaşarlarmış. Bir gün
büyük kardeşin, uzak bir ü lkeye çalışmaya gitmesi gerekmiş.
Karısını küçük kardeşine emanet ederek, " Benim karı ma göz
kulak ol" demiş ve g itmiş. Ağabeyi gittikten bir zaman son ra,
küçük kardeş yengesine göz koymuş ve ona birlikte olmaları n ı
önermiş. Yengesi o n u reddedi nce, g ü n lerce kadı n a baskı
yapmış. Sonuç alamayınca da "Ya benimle olursun ya da sana
iftira ata rı m " diyere k, onu tehdit etm iş. Kad ı n yine razı
o l m ayı n ca, adam b i r g ü n erkenden cami avl usuna varıp,
"Ağa beyi m i n ka rısı eve bir ya bancı erkek a l m ış, gözüm l e
görd ü m " d iye bağ ı rmaya başlam ı ş . O n u n sözün e i n a n a n
köylüler, "Biz köyüm üzde böyle namussuz b i r kadı n istemeyiz"
diyerek, kad ı n ı götürüp bir dört yol ortasında, beline kadar
gömm üşler. Oradan her geçen, zava l l ı kad ı n ı taşl ıyor ve
yüzüne tükürüyormuş. Bir zaman sonra da öldü diye oracıkta
bırakıvermişler. O sırada oradan geçmekte olan bir kervan ı n
kervancı başısı, zava l l ı kad ı n ı böyle kanlar içinde görü n ce,
o n a acıy ı p topra kta n ç ı ka r m ış ve bera beri nde uza kl a ra
377
götürerek, bir padişaha hizmetçi olarak satm ış.
Aradan çok geçmeden bu saraydaki bir köle, kadına göz
koyarak, ben i m le beraber ol demiş. Kadı n yüz vermeyince de
ondan intika m almak için, padişahın çocuğu n u öldürü p, kanlı
bıçağ ı n ı da kad ı n ı n yastığının a ltı na koymuş. Çocuğu n u n ke­
sildiğ i n i gören padişa h ı n ka rısı, ağ l ayı p bağ ı ra ra k etrafı
a ra m ı ş ve ka n l ı bıçağı, kad ı n ı n yastığ ı n ı n a ltında b u l m uş.
Padişaha, " Hemen bu kad ı n ı cezaland ı rmalısın, ister kes ister
as" demiş. Padişa hsa çocuğ u n u bu kad ı n ı n öld ürmediğ ini
a n l a m ış. Onun için de kad ı n ı bir kayı kç ıya e m a net ed i p,
" Bu n u götü r uza kça bir yere bırak" dem iş. Kayı kçı ile kadı n
denizde giderlerken, kayıkçı kadına sa ldırmak istemiş fa kat,
tam o sırada gelen bir dalga kayığı devirmiş ve kayıkçı ölm üş.
Yalnız kalan kadın da onun giysi lerini g iyip, kıyıya çıkmış.
Tek başı n a kal a n kad ı n, az gitmiş uz g itm iş, dere tepe
düz gitmiş ve bir şehre va rmış. Orada da o g ü n padişah
seçim i varm ış. M eydanda toplanan halk, bir kuş uçuruyor, o
kuş da gidip kim i n başına konarsa onu padişah seçiyorlarm ış.
Kuş gidip, kadı n ı n başına kon muş. Bunda bir yan l ışlık olmalı
deyi p, kuşu b i r d a h a uçurm uşlar. Kuş yi ne gidip kad ı n ı n
başına konm uş. B u defa da kad ı n ka bul etme m iş v e " Ben
b u ra n ı n ya ba ncısıyı m , siz kendi a ra n ızda b i risi n i seçi n "
demiş. B u n u n üzerine kuşu b i r d a h a uçurmak zoru n d a
kal m ışlar. K u ş yine kadının başına kon u nca da artık kimseni n
diyecek b i r şeyi kalmamış v e kadı n padişah olup, tahta otur­
muş.
Padişa h l ı ğ ı s ı ra s ı nda, kad ı n h e ki m l i k ko n u s u n d a d a
olağan üstü b i r g ü ç ed i n i p, bütü n dertle re çare b u l m aya
başla m ı ş . Ü n ü h e r ta rafa yay ı l ı nca, d ü nya n ı n d ö rt b i r
ya n ı nd a n g e l e n yatalak hastalar, o n d a n yard ı m istemeye
başlam ışlar. Hiç bir hastayı geri çevirmeyen kadı n ı n tek şartı,
gelenlerin hayatlarında _ yaptıkları kötül ü kleri a nlatmalarıym ış.
B u a rada kad ı n padişa h ı n ü n ü n ü, eski kocasıyla, za manla
gözleri kör o l a n kayını da d uym uşlar. Kör olan kardeşi n
gözleri n i açtı rmak için, bu iki kardeş yola ç ı km ışlar. Yolda
karşılaştıkları, kötü n iyetli kölenin de gözleri görm üyorm uş.
O n u n da hekim padişaha g ittiğini öğrenince, hepsi birden
378
yolları n a devam edi p, sora sora padişahın sa rayı n ı bulm uşlar.
Kad ı n bir de bakmış ki, kendisi nden ya rd ı m isteyen leri n birisi
n a m ussuz kayını, diğeri de ona iftira ata n köle. H içbir şey
bel l i etmeden onları h uzuruna kabul etm iş ve eski kocasına
derdinin ne olduğunu sormuş. O da " Benim bir şikayetim yok.
Kardeşi m i n gözleri görm üyor onu getirdim" demiş. Kadı n bu
sefer de kö r kayı n ı n a dön ü p, " Ö nce hayatında yaptı ğ ı n
kötü l ükleri anlat" deyince, adam utana sıkıla yıllar önce yen­
gesine yaptığı kötüliikleri anlatıp, son ra " Kardeşim gelince de
ona, karın seni aldattı, ben de onu kovdum dedim, en büyük
kötü l ü ğ ü m budur" demiş ve susm uş. Kad ı n, " H aydi gözlerin
açılsı n " demiş ve sonra da kölen i n yaptığı kötül ükleri an lat­
ması n ı istemiş. O d a kad ı n a yaptı kları n ı b i rbir an latı nca,
" H ayd i senin de gözleri n açılsı n " dem iş, sonra da kocasına
dönüp, "Sen beni tan ı m a d ı n a m a, kardeşin i n ve bu kölenin
sözü n ü ettikleri kadın benim, şimdi sen benim tahtı m a geçi p
padişah olacaks ı n, ben d e y i n e eskisi g i b i se n i n ka rı n
olacağ ı m " demiş. Kayı n ı ile köleyi de bağ ışlaya rak, sarayda
ka l m a larına izin vermiş ve ka l a n ö m rü n ü m u tl u l u k içinde
geçirm iş.
Onlar ermiş m u radı na, biz çıka l ı m kerevetine . . .
İ LETİ DİZİ N İ
1 - C 1 56. İ nsana bazan e n büyük kötül ü k e n yakınından gelir.
"Büyük kardeşin kansına, küçük kardeşi gözkoyar ve ona iftira
atar. •
2- C 1 5 7 . Bir işin aslını aramadan iş yapmamalı, iftira olasılığı hiç
bir zaman gözardı edilmemeli.
"Hain oğlanın iftirasına inanan köylüler zavallı kadını ceza­
landırırlar. "
3- 8200. Yaşamda kötülerin yan ısıra iyiler de vardır, umutsuzluğa
kapılmamalıdır.
"Zavallı kadını, bir kervancı kurtarıp, götürür. •
4- 854. Mutluluk sürekli değildir, iyi ve kötü olaylar biribirini izler.
"Saraydaki köle kadına gözkoyup, karşılık göremeyince de iftira
eder. n
5- 8203 . Değerli ve haklı insan er geç gerçek değerini bulur, haket­
tiği yeri alır.
379
6-
7-
8-
9-
"Kadın padişah olur. "
8206. Yapılan kötülükler sonsuza dek gizlenemez.
•Adamlar, yaptıkları haksızlıkları birbir anla tmak zorunda
kalırlar. •
8350. Kötüler de bağışlanabilir. Bağışlamak cezalandırmaktan
daha zor, ama daha erdemli bir davranıştır.
"Kadın, kendisine kötülük yapan herkesi bağışlar ve sarayda kal­
malarına izin verir. •
C 1 2. Kadınlar, yönetimi kocalarına bırakmalıdırlar.
"Padişah olan kadın, kocasına kavuşunca, padişahlığı ona
bırakır. •
82. Mutluluğa giden yol uzun ve çetindir.
"Kadın pek çok güçlüğe katlandıktan ve pek çok acı çektikten
sonra padişah olmanın yanısıra, kocasına da kavuşup mutlu
olur. •
67- ALİ İ LE MUSA
r
�
Mersin -Silifke
Şerife Beslen ti
40
Ev hammı
Büyüklerinden
�
Bir varmış bir yokmuş, ewel zaman içinde kalbur saman
içinde, pireler berber iken, develer tellal iken, ben anam ı n
beşiğ ini tı ngır m ıngır sal lar i ken, ta nrı n ı n k u l u çokm uş, çok
yemesi, yok demesi g ü nahmış.
Vaktin biri nde, yoksu l bir ana ile Ali adında bir oğ l u
varmış. Bunlar öyle yoksul öyle yoksul bir hayat sürüyorlarm ış
ki, delikanlılık çağına gelen Ali, buna dayanamaz o l m uş ve
bir iş b u l u p çal ışarak para kazanmak için, azı ğ ı n ı sırtı na
vurup, yollara d üşmüş. Dere dememiş tepe dememiş, uzunca
bir yol gitm iş. Giderken de kendisiyle ayn ı amaçla yollar
d üşm üş olan, M usa adında bir delikanlıyla karşılaşmış.
Ali ile M usa kısa zamanda çok iyi arkadaş olm uşlar ve
380
y o l a b i r l i kte deva m etm i ş l e r . B i r za m a n g itti kte n so n ra,
karı n l a r ı a c ı k m ı ş . Ta m azıkl a rı n ı açtı kl a rı nda, M usa A l i 'ye,
"Ö nce sen i n azığ ı n ı yiyelim, son ra da ben i m k i n i yeriz" demiş.
B u n u ka b u l eden Al i ' n i n yiyecekleri n i önce tü ketm işler. S ı ra
M usa' n ı n yiyecekleri n e g e l i nce, o Ali 'ye vermek iste m e m i ş .
Ç o k acıka n A l i , tekra r yiyecek isteyince de " Eğer bir gözünü
ba n a verirsen, ben de sana yiyecek veri ri m " demiş ve çaresiz
ka l a n Al i ' n i n b i r gözü ka rş ı l ı ğ ı n d a ona yiyec e k verm i ş .
Ka r ı n l arını doyuru p, y i n e yo l l a ra düşm üşler v e a z g i d i p u z
g i d i p, dere tepe d üz gitti kte n son ra yi ne acıkmışlar. M usa b u
k e z d e Al i 'ye ikinci gözü n ü n karş ı l ığ ı nd a b i r pa rça yiyecek
verm iş, sonra da bir ağacı n tepesi ne onu çıka rıverip, yolcu­
luğunu tek başına sürd ü rm üş .
G ece g e ç va ki t, A l i a ğ a c ı n a lt ı n d a b a z ı i n sa n l a r ı n
ko n uştu kl a r ı n ı d uy m u ş v e d i n le m eye başl a m ış. B u ada m l a r,
b i r b i rleri ne, a ltında b u l u nd u kl a rı ağacın s i h rinden sözetm işler
ve b u a ğ a c ı n ya p ra k l a rı n ı kör bir i nsan, gözü ne s ü re rse
g ö r m eye başl a r, d e m i ş l e r so n ra d a b i raz ötede b u l u n a n
m a ğ a ra n ı n ö n ü n e g i d i p, "Aç ı l susam a ç ı l " d iye seslen m işler,
içerden bir şeyler a l d ı kta n son ra çı kıp, " Kapan susa m ka pa n "
dem işler v e orada n ayrı l m ışlar. B u n ları d uyan Al i, onlar g i d i n ­
ce h e m e n ağaçta n i k i ya p ra k ko parıp gözlerine s ü r m ü ş v e
görmeye başlam ış . Sonra da m a ğ a ra n ı n önüne gelerek, "Aç ı l
s u sa m a ç ı l " d e m i ş . Ka p ı a ç ı l ı n c a m a ğ a ra n ı n a l tı n d o l u
o l d u ğ u n u gören Ali, içe rden ya l n ızca kendisine y�tecek kadar
altın a l m ış ve " Ka pa n susam ka pa n " deyi p, yol u n a deva m
etm iş. Ka rş ı s ı n a ç ı ka n i l k köye yerleşip, evlenerek ev- bark,
ço l u k-çoc u k sa h i b i o l m u ş ve m u t l u b i r hayat s ü rm eye
b aş l a m ı ş .
G ü n l e rd e n b i r g ü n, Al i ' n i n evi n e g e l e n b i risi, çok a ç
o l d u ğ u n u söyleye rek, ondan ekmek istemiş. İyi ka l p l i o l a n Ali
h e m e n , onu içeri a l ı p ye m e k verm i ş . Ad a m bir ya n d a n
ye m e ğ i n i yiyo r, b i r ya n d a n d a d i kkatl i d i k k a t l i Al i 'ye
ba kıyormuş. Sonra ken d i s i n e yem e k ve ren bu ev sa h i b i n i n,
za m a n ı nda iki g öz ü n ü a l ı p o rta l ı kta b ı ra ktı ğ ı Ali o l d uğ u n u
a n l a m ı ş . Son ra d a ona, gözleri n i n nasıl iyi leştiğ i n i ve nasıl b u
kada r ze ngi n o l a b i l d i ğ i n i sorm uş. A l i d e başınd a n geçe n l e ri
381
M u sa 'ya b i r b i r anlatmış. Bunları duya n M usa d u rur m u ? Ertesi
s a b a h h e m e n i l k i ş i, Al i ' n i n sözün ü ettiğ i mağaraya gitmek
olmuş. Açı l susam açıl diyerek içeri g i rm iş. Altı n l a rı görünce
a k l ı başı n d a n giden M usa, onların hepsi n e b i rd e n sa h i p
olmak istemiş. O böyle altınlarla boğ uşurken, hazinenin asıl
sahipleri gelmiş ve hemen onu oracıkta öld ü rm üşler.
Böylece, kötü ka l p l i M usa aç gözl ü l üğ ü n ü n cezası n ı
çekm iş . . .
İLETİ DİZİ N İ
1 - 0 5 0 . Yoks u l a i lel erde çocu klar ça l ı ş ı p, ana-babalarına bak­
malıdırlar.
"Ali yoksul anasına bakabilmek için çalışmak üzere g urbete
çıkar. "
2- C l 56. İ yi ta n ı madığın insanlara güvenme.
"Ali yolda tanıştığı Musa 'ya g üvenir, karşılığında g özlerini kay­
beder. "
3- 85 1 . Hiç beklenmedik bir anda şans i nsana gülebi lir.
"Zavallı Ali, en beklemediği bir anda iyileşir ve zeng in olur. "
4- 8304. Açgözlülük ve hırs, insanın ölümüne neden olabilir.
"Altınların hepsine sahip olmak isteyen Musa, yaşamından
olur. "
5- 8202. İ yiler iyilik bulur, kötüler kötülük.
"Ali zengin ve mutlu olurken, kıskanç ve kötü kalpli Musa
öldürülür. "
382
1 1 1- HAYVAN MASALLARI
68- ÇOBANIN FENDİ Tİ LKİYİ YEN Dİ
r
Diyarbaktr-Dicle-Altay Köyü
Abdülvahap Tetik
�
22
Öğrenci
Ninesinden
Evvel za man içinde ka l b u r saman içinde, develer tellal
iken pireler berber iken, bir ka plum bağa, bir kene ve bir kur­
naz ti l ki a rkadaş o l m aya ve b i r orta k l ı k kurm aya ka ra r
verm işler. İ l k i ş o l a ra k da o rtak b i r ta rla a l a ra k b u ğday
ekmişler. Hasat za m a n ı geli nce de buğdayları biçip kümeler
hali nde yığmışla r. Akşa m olup h ava kararınca, işlerine ertesi
sabah devam etmek üzere evlerine gitmişler. Yatınca her üçü
de sa bah erkenden kal ka rak buğdayları yükleyip, diğer i kisin­
den h abersiz kaçmayı d ü ş ü n m üşler. Sabah herkesten önce
uya n a n ku rnaz ti l ki, kapl u m bağa ve kenenin yataklarında
mışıl mışıl uyud uğunu görünce, bu iş ta mamdır diye sevinçle
kuyruğunu sallaya sal laya d ışarı çıkmış. Tam o sırada uyanan
kene de koşu p tilkinin kuyru ğ u n a saklanarak, onunla birlikte
harman yeri ne varm ış. Ti lki buğdayların büyük b i r kısm ı n ı
ke n d isine ayı ra ra k gitm eye hazırl a n ı rken, harm a n yeri ne
gelen kaplumbağa bu duru m u görüp itiraz etmiş ve tartışmaya
b a ş l a m ışlar. S o n u n d a h e r i kisi de ke neden gizli o l a ra k
buğdayları eşit şekilde araları nda paylaşmaya ka rar verm işler.
B u n u d uya n kene til k i n i n kuyru ğ u n u ısırıp, bunu bana nas ı l
ya pa rsın ız diye bağ ı rara k ortaya fı rlamış, suçüstü yC)ka lanan
ka pl u m bağa ile ti lki çok g ü ç d u ru mda ka la rak, ne yapacak­
ları n ı bilemem işler.
Sonunda bir avuç buğday alarak oradan uzaklaşa n ti lki,
h e m g i d iyo r hem de a k l ı n d a n kurnaz kurnaz p l a n l a r
h azırl ıyorm uş. Yo lda rastladığı b i r çobana ya lvara rak, ondan
b i r tu l u m a l m ı ş . B u tu l u m u iyice şişirip içine de b i r avuç
383
buğday koyduktan sonra, değirmene götü rerek değ i rmenciye,
" Ben kasaba gidiyorum, sen benim şu bir tu lum buğdayım ı
öğütüver, dönüşte a l ı rı m " d e m i ş v e g itm iş. Ti l ki g itti kten
sonra, değ irmenci tulumun ağzındaki ipi açınca, içindeki ha­
vayla birlikte birden dışarı fırlayan buğdaylar, deği rmencinin
yüzüne gözü ne ça rpa rak can ı n ı yakm ışlar. B u olanlara bir
anlam veremeyen değirmenci, ti l kinin dönmesi ni beklemeye
baş l a m ı ş . Akşa m a doğ ru dönen ti l ki u n u n u n hazır o l u p
olmadığ ı n ı sorunca, değirmenci, " Sen hangi undan
sözediyo rsu n, tul u m undan b i r avuç buğday çıktı o da sağa
sola saç ı l d ı , üstel i k benim de yüz ü m ü g özü m ü yaralad ı "
demiş. Demiş a ma, ti lki hiç o ra l ı o l m aya rak, b e n sana bir
tulum buğday bıraktım, şimdi de bir tulum unumu isterim diye
tuttu runca, ça resiz kalan değirmenci tilkiye bir tu l u m un ver­
mek zoru nda ka lmış.
Değ i rm enciden aldığı bir tu lum u n la, keyif içinde yola
çıkan til ki, a kşama doğ ru bir köye varmış. Ö nüne çıkan ilk
evin kapısı n ı çalarak, geceyi o rada geçirip geçiremeyeceğini
sorm uş. Ev sa h i b i de a h ı rda yatabi leceğ i n i söyleyi nce, til ki,
"Sakın öküzünüz u n u m u yemesin" demiş. Adam da "Olacak iş
m i, h iç öküz un yer mi hadi var git de uyu " d iyerek tilkiye
g üvence verm iş. Ah ı ra giden kurnaz ti l ki biraz uyuduktan
son ra, gecenin bir vakti nde kalkıp, tu lumdaki u n u n u öküzün
üzerine serperek, yine yatı p uyumuş. Sabah da feryat figan
ederek, öküzün u n u n u yediğini söylemiş. Onun sesine koşa n
ev sa h i b i h e r n e kad a r b u n u n m ü m kü n ola m ayacağ ı n ı
söy l e m i şse de, ö k ü z ü n üstü n d e ki u n l a rı öste re n tl i k,
söyled ikleri n d e ısra r ederek, ununa karşılık öküzün kend isine
verilmesi gerekti ğ i n i öne sürmüş. Ev sa hibi önceleri her ne
kadar buna ya naşmam ışsa da sonunda, ti l kinin zorla ma ları na
daya nam aya rak, lanet olsun deyip, öküzün ü vermek zorunda
ka l m ı ş .
Ö küzü önüne katan ti lki büyük b i r keyifle yoluna devam
ederek, b i r başka köye varm ış. Köyde davul z u rna sesleri
insan seslerine ka rışıyormuş. Bunun bir düğün old uğunu an­
layan ve çok aç olan tilki, hemen gidip düğün evi ne kon uk
olmuş. Gece yatarken de düğün sahibi ne, gelinin öküzü ye-
384
mesinden korktuğ unu söylemiş. Düğün sahibi de ona, bunun
m ü m k ü n o l m ay a c a ğ ı n ı , ra h a t l ı k l a y a t ı p uy u m a s ı n ı
öğ ütleyince gidip yata n ti l ki, gece n i n bir va kti nde ka lkıp
ahırdaki öküzün ü keserek, kan ı n ı bir tasa koymuş ve odasında
uyumakta olan gelinin üstüne ve yatağına dökmüş. Sonra geri
dönüp yatm ış. Sabah erkenden de a h ı ra gidip feryat figa n
ederek, d ü ğ ü n sahibine, gelinleri n i n öküzü kesip yediğini
söylemiş ve orada b u l u n a n l a rı g e l i n i n odas ı n a götü rerek,
o n u n üstü ndeki ka n lekeleri n i gösterm iş. H e rkesin şaşkın
bakışları a ltında, öküzünün yeri ne gelini a lacağı n ı belirtmiş.
Düğün sahibi her ne kada r yalva rıp yaka rdıysa da para etme­
miş ve son unda gelini til k iye vermek zorunda kal mış. Gelini
alan tilki o n u bir torbaya koya ra k, ağzın ı sıkıca bağlamış ve
sırtı na vurup oradan h ızla uzaklaşmış.
Az g i d i p uz giden, dere te pe d üz giden til ki, yo lda
sürüsü n ü otlatan bir çobana rastlamış ve çok susad ığı için
ondan bir tas süt istemiş. Onun haline acıyan çoban da uzak­
ta ki sürüsün ü göstererek, gidip istediği koyunu sağıp sütünü
içe b i l eceğ i n i söyl e m i ş . Ti l ki torbas ı n ı ço b a n a b ı ra ka ra k
koyu n l a ra doğru koşmaya başl a m ış. Ya n ı ndaki torba n ı n
kı m ı ldad ı ğ ı n ı gören çoban önce biraz korkm uş, son ra d a
merak ed ip torbayı açmış. Torbada dünyalar güzeli bir kızın
olduğ u n u gören çoban, şaşkın l ı ktan küçük dilini yutayazmış.
Şaşkı n l ı ğ ı geçti kten son ra hemen kızı çıka rı p, sakl a m ı ş ve
onun yeri ne de torbaya bir koyun koya rak ağzını yine sıkıca
bağlam ış. Bir zaman son ra geri dönen tilki, torbası n ı o m uz­
laya ra k o rad a n uzaklaşm ış. B i r m a ğ a raya va rıp torbas ı n ı
açı nca, gelin i n yeri ne koyu n u görmüş. Çoba n ı n kendisine
ettiği oyun u a nlayıp, öfkesinden koyunu parçalamış. O sırada
uza kta n gelen davul zurna sesleri n i n, kendisinin onca kur­
nazlı k ve ça basıyla elde ettiği, gelinle çobanın düğününden
geldiğini a n l a m ış ve acı acı g ü lerek "Çoba n ı n fend i ti l kiyi
yendi" demiş . . .
İLETİ DİZİN İ
1 - 0 5 3 . İ ş ortaklı kları nda, tarafla r biribirlerini aldatabilirler, di kkatli
olmalıdır.
" Üç ortaktan her biri, diğerlerinden habersiz buğdayı alıp
kaçmayı düşünürler. "
385
2- A 1 . Yalanın ve kurnazlığın getireceği mutl u l u k çok kısa sürer.
"Yalancının m u m u yatsıya kadar yanar."
"Biribirini aldatmak isteyen üç ortak da suçüstü yakalanırlar. "
3- 82 1 0. Kurnaz kötü i n sa n l a r, yayg a ra yaparak üste çı kmayı
başarabilirler.
"Kurnaz tilki hile ile bir tulum un, bir öküz ve bir gelin sahibi
olur. "
4- AS 1 . Herkes kendi silahıyla vurulur, kazı:hğı kuyuya düşer.
"Çoban tilkinin elinden gelini alır. "
5- A 1 . Yalanın ve kurnazl ı ğ ı n getireceği mutl u l u k çok kısa sürer.
"Yalancının m u m u yatsıya kadar yanar."
"Tilki kendisinc/.en daha kurnaz birisiyle karşılaşınca, elindeki
her şeyini yitirir. n
69- DEVE TİLKİ ÇAKAL
r
Diyarbak1r- Çermik-Aynall Köyü
Emine Yıldmm
36
Ev hammı
Annesinden
�
Zamanın biri nde, bir çakalla bir ti l ki a rkadaş o l muşlar.
Birl i kte avlan ı p, birlikte yemeğe başla m ışlar. Ti l ki n i n kur­
nazl ı ğ ı , çaka l ı n g ücüyle bi rleşi nce, avla n m a l a rı n ı kolay­
laştırıyormuş. Yaşamları böyle sürüp g iderken, bu iki arkadaş,
gü nlerden bir g ü n, bir deve ile karşılaşmışlar ve o n unla da
anlaşıp, arkadaş olmuşlar. Bundan son ra da hep birlikte dağ­
bayır dolaşara k, karınlarını doyurmaya başlamışlar.
B u dolaşmaları sırasında tilki ile çaka l, çok zor yiyecek
bulurlarken, deve g üzel kokulu ince otlar bulup yiyor, g iderek
de sem i ri p g üçleniyorm uş. Deve böylece h ayatı n tad ı n ı
ç ı ka r ı rken, ti lki i l e çaka l g i derek d a h a d a zorla n m aya
başlam ışlar. Sa n ki dağlardaki, ormanlardaki avla nacak tü m
canlılar yok oluyorm uş. Gü nden güne iyice zayıfl ıyorlarm ış.
Buna bir çare d üşünen tilki, bir gün çakala, "Çakal kardeş, biz
boşu na dağ bayır dolaşıp av arıyoruz. Ü stelik de bulamayıp aç
aç dolaşıyo ruz. Bu gidişle açlıkta n öleceğ iz, . oysa deve
386
g ü nden güne sem irip gidiyor. Ondan güzel av mı olur, niçin
onu yem iyoruz" demiş. Bunu d uyan çakal da " Bak ben bunu
hiç d üşünmemişti m . Hay aklınla bin yaşa sen tilki kardeş, onu
yemek için hemen bir yol bulalım" diye cevap vermiş.
Bunun üzerine günlerce d üşünen tilki, bir gün üçü de bi­
ra rad ayken, " Herkes şi m,c:H, b u g ü ne kadar yemiş olduğu
şeyleri n adları n ı saysı n . E ğer saya mazsa diğerleri onu yesin"
demiş. Bunu bir oyu n sanan deve de kabul etmiş. Ö nce til­
kiye, " Say bakalım, şimdiye k a dar neler yedin" dem işler. O
da, "Tavuk, üzüm, kaz, tavşan " de m iş ve kurtulmuş. Sonra da
deveye dönüp, "Haydi bakalım sıra sana geldi. Şimdi sen ye­
dikelrini say" demişler. Deve " Ben de ot yedim" demiş ama,
" O l maz, yed i ğ i n otların adarı n ı say" dem işler. O zam a n
düştü ğ ü tuzağın korkunçluğ u nu anlayan deve, "Sayamam ve
siz b i l iyoru m ki beni yiyece ksi n i z a m a, ye meden önce
nalımda babamın vasiyeti yazılı, onu bir o kuyun da ölmeden
önce, ne olduğ u n u öğreneyim " demiş. Til ki okuma bilme­
diğini söyleyip geri çekilince, iş çakala kalmış ve okumak için
nala bakmaya başla m ış. O l a n l a rı fırsat bilen deve çiftesi n i
öyle b i r savurmuş ki, çaka l h e m e n o racıkta cansız kal m ış.
Bunu gören ve pabucun pahalı olduğunu anlayan tilki hemen
oradan kaçıp uzaklaşm ış. Arkadaşları n ı n ihanetine u ğ rayan
deve de oradan ayrıl ı p, Kerovosiya Dağı'nın ardındaki g üzel
bir ülkeye yerleşerek, ömrünün sonuna kadar mutlu yaşamış . . .
İLETİ DİZİ N İ
1 - C l 7 7 . Birlikten güç doğar.
Tilkinin kurnazlığı, çakalın gücüyle birleşince yaşamları daha
kolaylaşır. •
2- C l 78. I Y.i seçilmeyen arkadaşlar her kötülüğü yapabilirler.
"Çakal ıle tilki, arkadaşları olan deveyi yemek isterler. •
3- 8252. Zeka ve sağduyu, kurnazlığı ve kaba gücü yener.
"Deve kendisine kurulan tuzaktan, aklı ve zekası sayesinde kur­
tulur. • .
4- 8202. iyiler iyilik bulur kötüler kötülük.
"Çakal ölür, tilki kaçar, deve ise güzel bir ülkeye yerleşip, mutlu
bir ömür sürer. •
387
70- KEÇİ İLE KURT
r
Batman-Sason-Tekevler Köyü
Nurettin Yalar
39
Esnaf
Büyüklerinden
....
�
Bir varmış bir yokm uş, Allahtan büyük hiçbir şey yokmuş.
Bir keçinin, adları Şembi lilik ve Dem bililik olan iki oğlağı
varm ış. Her gün çayıra gidip otlayan a n ne keçi, oğlaklarına
" Ben gidip otlaya ra k, size süt getireceği m . Sakın ka pıyı hiç
kimseye açmayın . Ben gelip kapıyı vurduktan son ra,
Şembililik Dem bililik
Ana n ız gitti yaylaya
Memeleri süt dola
Ananız size kurbaJl ola
Açı n kap ıyı a n a n ıza
derim, siz de geleni n ben olduğumu anlayıp, kapıyı açarsınız"
demiş.
Günlerden bir g ü n, keçi yine yavrularına bu öğüdü verir­
ken, evi n a rkasına saklanan hain kurt, bunları d i n lemiş. Keçi
otlamaya g ittikten bir zaman sonra da gelip kapıyı çalarak, bu
tekerlemeyi söylemiş. Bunu duyan küçük oğlak Dembililik, an­
nesi nin geldiğ i n i sa nara k, hemen koşup ka p ıyı açmak iste­
miş. Ağa beyi Şem bililik ise onu uyararak, " B u ses a n nemizin
sesine hiç benzemiyor, hem o bu kadar erken dön mez, sakın
kapıyı açma" demiş. Onun sözünü dinlemeyen ka rdeşi, "An­
nemiz otu bol bir otlak bulup, yeterince sütlenerek erken
gelmiş olacak" d e m iş ve ka pıyı açmış. Aça r açmaz da
üstlerine atı l a n aç kurt, her ikisini birden çiğnemeden yuta­
rak, büyük bir keyifle evin yolunu tutmuş ve yatıp uyumuş.
Akşam o l u p otlaktan dönen keçi, evin kapısın ı vurup te­
kerlemeyi söylem iş ama, içerden hiç bir ses ve hareket gelme­
m iş. B u n u n üzeri n e kapıyı itip içeriye g i rmiş. Yavru ları n ı
göremeyi nce, h e r yerde onları ara m ı ş, fa kat b u l a m a m ış .
388
Üzüntüsünden ne yapacağ ı n ı bilemeye n a n ne keçi, ö n ce
ayıdan şüphelen m i ş . Ayı n ı n evi ne giderek, d a m ı n a çıkmış ve
tep i nerek g ü rü l tü y a p m ı ş . Ayı, " Evi m i n d a m ı n d a tepi n i p
g ü rü ltü ya p a ra k, çocul<la rı m ı n a ş ı n a taş to pra k d ü ş ü ren,
m ü nasebetsiz de ki m " d iye bağırmış. Keçi de " Benim, niçin
oğlakları m ı yed i n " dem iş. B u n u d uya n ayı, oğ lakları kendisi­
nin yemediğ i n i, g i d i p til kiye sormasın ı söylemiş. H akkında
yan l ış düşündüğü için, ayıdan özü r dileyen keçi, bu kez de til­
kini n d a m ı nda tepinerek g ü rültü ya pm ış. Til ki içerden, " Evi­
min dam ında tepinip g ü rü ltü ya parak, çocukları m ı n aşın a toz­
topra k d üş ü ren ki m " d iye sesl e n m i ş . . Keçi o n a da " Benim,
niçin oğlakları m ı yed i n " demiş. Til ki, "Tövbeler tövbesi. Ben
sen i n oğlakları n ı yemedi m " d iye, ka rşı l ı k verm iş. B u n a pek
i n a n m ayan keçi, yine de özü r d i leyerek orada n ayrı l m ış ve
so n bir u m ut o l a ra k, kurd u n evi n e gitmiş. O n u n ya ptığı
g ü rültüye uyanan ku rt, " Ki m o, beni uykumdan uyandırı p ra­
hatsız eden, n e i stiyo rs u n " d iye bağ ı rm ış . Keçi o n a da
"Gürü ltü yapan beni m . N için oğlakları m ı yed in" deyince, Kurt
d a " El bette yeri m , şimdi gel i p se n i de yiyeceğ i m " d iye
g ü rl e m i ş . B u n u d uyan keç i, " Be n de g i der se n i köy ü n
büyükleri ne şikayet ederi m " diyerek o radan ayrı l m ış v e köyün
ileri gelen lerine o l a n l a rı a n l atmış. Onlar da ertesi g ü n ü b i r
mahkeme kurarak, kurd u yarg ı l a m aya karar vermişler. Ayrıca
kurda haber göndererek, bu m a h kemeye m utlaka katıl m asını,
yoksa ormandan kovul acağ ı n ı bildirm işler.
Keçi, memelerinde biri ken sütü sağ ı p, g üzel bir yoğ urt
mayalayarak, ertesi g ü n ü, m a h keme heyetine sunmak üzere
hazırl a n m ış. Sonra da bütün gece gözüne hiç uyku girmeden,
bir o yana bir bu yana dön ü p, hep yavruları n ı düşü n m üş. Kurt
i se e rte s i g ü n , m a h ke m e üye l e r i n e n e g ö t ü receğ i n i
düşünerek, evin içi ndeki çöpleri bir keçi derisine sarıp, içine
de bir avuç nohut koymuş ve onu götürmeye karar verm iş.
Ertesi g ü n, divan kuru l m uş, keçi ile kurt da geli p yerlerini
a l m ışlar. M a h keme başka n ı olan m u hta r, i l k sözü keçiye
vermiş. Keçinin a n lattıkları n ı kurt olduğu g i bi kab u l etmiş ve
hiç karşı çıkmam ış. Mahkeme üyeleri, kararı kendi a ra l a rı nda
tartışmak üzere d u ruşmaya a ra verm işler ve bu a rada da
davacı ve �ava l ı n ı n getirdiği yiyecekleri yemek için, çıkı n ları
açmışlar. Önce keçinin geti rdiği mis gibi yoğurd u, b üyük b ir
389
hoşnutl u k içinde yemişler. Sıra kurd u n çıkı n ı n ı açmaya gelin­
ce, her tarafı pis bir ko ku. sarmış. Bu koku n u n etkisiyle, diva n
üyeleri n i n saçla rı, b ıyı kları ve dişleri d ö kü l m üş. B u n a çok
öfkelenen üyeler, öğleden sonra kurt ile keçinin dövüşeceğini
ilan ederek, oturum u kapatm ışlar. Diva n ı n aldığı karara göre
b u dövüşte, keç i n i n boyn uzları n ı n u ç l a rı sevri lti lere k,
başlarına çeli k başlıklar geçirilecek ve boynuna da demir bir
tasma takılacakm ış. Ku rd u n ise bütün d işleri sökül ecek ve
dişlerinin yeri ne hamur yerleştirilecekm iş. Keçi bu karardan
çok memnun olmuş. Kurt her ne kadar memnun değilse de ben
bu keçi gibi neleri boğup yedim, nası l olsa bunu da hakları m
diye düşünerek pek aldırmamış.
Dövüş zamanı gelince, gereken koşul lar yerine getirilip,
kurtla keçi meydana salınmış. Orma.n halkı da halka olup otu­
rarak, o nları izlemeye başlamışlar. i l k saldırı hakkı keçiye ve­
rilmiş. Çeli k uçlu boynuzlarıyla, kurda bir darbe vura n keçi,
onun karn ında bir delik açmış. Saldırıp sırası kendisine gelen
kurt, büyü k bir güvenle keçiye saldırı, boğazından yakalaya­
rak, o n u boğm a k istem işse de o l maya n d işleriyle, b u n u
başaramamış. içine d üştüğü bu açmazdan kaçıp kurtulmak is­
terken, birdenbire keçinin iki nci saldırısıyla karn ı baştan başa
yarılmış ve Şem bililik ile Dembililik fırlayıp dışarı çıkarak, an­
nelerinin yanına koşm uşlar. Keçi köy heyeti ne teşkkür edip,
yuvruları n ı yan ı na alarak evi ne dönmüş. Kurt ise cezası n ı
canıyla ödemiş.
Sevi nç içinde evine dönen keçi, yavru ları n ı bir g üzel
yıkayıp, sıcak bir çorbayla da karı n ları n ı doyurd u ktan sonra,
onları bir daha böyle bir hata yapmamaları n ı öğütlemiş. Yav­
ru tm da bundan böyle, onun sözünden hiç çıkmayacaklarına
söz vermişler.
M asalımız çalı-çırpıda kalsın .
Duvar dibindeki şeytan ların dışında
Bizi hazır dinleye nlerin
Anasına babasına rah met olsu n . . .
İ LETİ DİZİ N İ
1 - C l 5 6 . İ nsan kimseye güven memeli v e iyice anlayıp dinlemeden,
evin i n kapısını her çalana açmamalıdır.
"Oğlaklardan biri kapıyı açınca, içeri giren kurt onları yer. •
2- 81 50. Yanlışını anlayıp özür dilemek güzel bir davranıştır.
"Keçi, rahatsız ettiği için ayıdan özü� diler. •
390
3- C l 79. Anlamlı ve yerinde veri len armağanlar iyi kabul görür.
"Keçinin mahkeme heyetine sunduğu armağan hoş karşılanırken,
kurtunki çok kötü bir etki yapar. "
4- C 1 65. Düşman ne kadar güçsüz olursa olsun önemsenmelidir.
"Kurt keçinin gücünü küçümser ama, sonunda yenilen kendisi
olur. •
5- CS 1 . Yasa l uygulamlar kişilere göre değiştirilebi l i r, saf adalet
yoktur.
"Mahkeme heyeti, kurdu keçinin karşısında güçsüz kılmak için
her yolu dener. •
6- B 1 5 1 . Olaylardan ders almak gerekir.
"Oğlaklar bir daha aynı yanlışı yapmayacak/arı konusunda, anne­
lerine söz verirler. •
7- 8202. İ yiler iyilik, kötüler kötülük bulur.
"Hain kurt ölürken, keçi yavrularına kavuşup, mutlu olur. "
71 - ALİ BALO İ LE AKiLLi KEDİ
r
Diyarbakır-Hani-Aml Köyü
Osman Kılıç
41
Köy bekçisi
Dedesinden
�
Bir varm ış bir yokm uş, ewel zaman içinde kalbur saman
içinde, tüm canlıların çok kon uşka n olduğu bir zamanda, yaşlı
bir nine ve akıllı bir ked isi varm ış. Bir g ü n kedi ocaktaki sütü
dökmüş. Buna kızan n ine, basto n u n u ind irdiği gibi kedinin
kuyru ğ u n u koparm ış. Kedi kuyru ğ u n u geri alabi lmek için,
çeşitli yollara başvurm uş, ancak bir türl ü alamamış. Nine ke­
d iye, döktüğ ü sütü geri geti ri rse, kuyru ğ u n u vereceği n i
söylemiş. Kedi d e gidip, inekten b i r tas süt istemiş. İ nek, eğer
sen bana ot verirsen, ben de sana süt veri rim demiş. B u n u
d uyan kedi gidip otlaktan o t istemiş. Otlak d a eğer sen bana
su verirsen, ben de sana ot veririm demiş. Kedi, çeşmeden su
istemiş. Çeşme de ona, git kızlara söyle, gelsinler başımda
h alay çeksinler işte o zaman sana su veririm demiş. Çaresiz
ka lan ked i, bu sefer de kızlard a n, gelip çeşmenin başında
391
halay çekmelerini istem iş. Kızlar da ona, oyna rız a m a, bizi m
çarıkları mız yok, git çarıkçıdan çarı k geti r de öyle oynaya l ı m
demişler. Kedi çarıkçıdan çarık istemiş. Çarı kçı da eğer bana
yum u rta verirsen ben de sana çarık veririm, demiş. Kedi ta­
vuktan yum u rta isteyince, tavuk da ondan yem istemiş. Kedi
bir küpe gidip, içinden biraz yem a l m a k istediğini söylemiş.
Küp kediye, eğer içi mi dışı m ı iyice tem izlersen ben de sana
yem veririm dem iş. Kedi sevinçle küpü tem izleyerek, ondan
a l d ı ğ ı yem i tav u ğ a götü r m ü ş . Tavu kta n y u m u rta a l ı p
çarıkçıya, çarıkçıdan çarık alıp, kızlara verm iş. Kızla r d a gidip
çeşme başında oynamışlar. Kedi çeşmeden su alıp otlağa, ot­
laktan ot alıp ineğe, inekten süt alıp nineye vermiş ve böylece
n i n eden kuyru ğ u n u a l ı p m u ra d ı n a erm iş. B izden ya l a n
Allah'tan doğru .
Ö te yandan Ali Balo Köyü'nde, D ı l bo Cevzi adında bir
adam yaşarmış. Çok zavallı olan bu ada mla herkes alay eder­
m iş. B u n a dayan a m ayan zava l l ı D ı l bo, bir g ü n başı n ı a l ı p
köyden g itm iş. Giderken, yolda bizi m a k ı l l ı kediye rastlayı p
ona olanları a n latm ış. Zavallı Dılbo'yu dinleyen kedi, ona çok
acıyarak yard ı m etmeye karar verm iş. Adam kediyle birlikte
köyüne geri dönerek, herkese bir ziyafet vereceği n i duyur­
m uş. B u n u n üzeri ne toplanan köyl üler, yiyip içti kten sonra,
D ı l bo'ya neden bu kada r masraf ed i p ziyafet verd iğ i n i
sormuşlar. Dılbo da, " Bugüne kadar, hepiniz ben i m le alay etti­
n iz, asıl ad ı m D i l ber olduğ u halde, D ı lbo ded i n iz. Bundan
son ra sizden saygı görmek ve bana Dilber diye seslenmenizi
sağlamak için, bu masrafa katlandım" demiş. Fakat ne var ki,
köylüler bu ziyafetten son ra da D i l ber'e karşı tutu m la rı n ı
değ iştirmem işler.
Bunun üzerine a kı l l ı kedi Dılbo'ya, ziyafette kestiği hay­
va n l a rı n k e m i kl e ri n i ç u va l l a ra d o l d u ra ra k, h e rkes i n
görebileceği bir saatte köyden çıkıp gitmesini söylemiş. Kedi­
nin önerisin i dinleyen adam, yolda giderken, yükleri ipek ve
a ltın olan bir grup kaçakçıya rastlamış ve yolculuğunu onlarla
b i rl i kte s ü rd ü rm eye başl a m ı ş . Ko n a k yerl e ri n d e D ı l bo,
çuvallarından hiç ayrılmıyorm uş. Bunu gören kaçakçılar, onun
yükü n ü n çok değerl i olduğunu sanara k, bir kon a k yerinde
kendi değerli m a l la rla dolu çuvalla rıyla, onun kemik yüklü
392
çuvalları n ı değiştirip, gizlice orada n uzaklaşm ışlar. Bu değerli
malları alarak, köyüne dönen Dılbo, çok zengin olmuş ve her­
kesten saygı görmeye başlam ış, artık ona Dilber diyorlarm ış.
Böylece Dilber m u ra d ı n a ermiş. Akı l l ı kedimiz ise ya­
lanmış. Bu yalanlar için Allah'tan af dileriz, amin . . .
İLETİ DİZİ N İ
1- C52. Her hatanın bir cezası vardır.
"Nine, sütünü döken kedinin kuyruğunu koparır. •
2- C1 80. Her alma bir verme karşılığıdır, doğadaki denge karşıl ı kl ı
b i r alıp-verme üzerine kuru l muştur.
"Kedi kimden bir şey istese, karşılığında bir şey vermesi gerek­
tiğini gÇkür. "
3- C l 8 1 . i nsanlar ancak büyük güçlerden etkilenirler. Küçük bir
rüşvetle saygınlık kazanılmaz.
"Köylülere ziyafet veren Dilber, yine de ancak çok zengin olduk­
tan sonra saygı görmeye başlar. "
72- HOCA İ LE TİLKİ
r Diyarbak1r-Dicle-Altay Köyü
Halime Yıldmm
"
80
Ev hammı
Annesinden
""
Bir varm ış bir yokm uş. Var olan ve olmayan zaman ı n bi­
ri nde bir hoca yaşarm ış. B u h oca, bir gün köyü n dışı ndaki
çeşmede abdest a l ı rken, o radan geçen bir ti l ki kem erin i
çalmış. B u n u gören hoca hemen tilkinin peşine d üşmüşse d e
ondan kemeri n i b i r türl ü geri a l a m a m ış. Hoca, ça resizl i k
içinde köyüne geri dön m üş . B u n u d uyan b i r eşek hocaya
g i d i p, " Be n sen i n kemeri n i geri getiririm ama, b u n u n
karşılığında beni bir ömür boyu beslemelisin" demiş. Hoca da
bu şartı kabul etmiş.
Eşek iz sürerek, kardeşi ile birlikte yaşayan tilki n i n inine
varm ış. Onları tuzağa d üşürmek için de geceyi beklemiş. Til­
ki ler u5'uyunca, i nlerinin ö n ü n e ölmüş g i bi yatm ış. Saba h
393
kapıları n ı n ö n ü nde ö l m üş bir eşek gören tilkiler " Kısmeti m iz
aya ğ ı m ıza geld i " d iye çok sevi n m işler. Eşeğ i yem e k için,
,sürükleyerek içeri taşı mak istem işler . . Hoca n ı n kemerini getiren ti l ki o n u n bir ucu n u eşeği n boynu na, diğer ucunu da
kendi boynuna bağlayarak sürümeye çalış m ı ş . Fakat birden
ayağa fırlayan eşek, dört nala koşu p til kiyi de a rkasından
sürükleyerek köye getirm iş ve hocaya teslim etm iş. Buna çok
sevinen hoca, til kinin diri diri derisini yüzüp tuzlam ış.
Derisiz kalan tilki, büyük acılar içinde ve binbir zorlukla
inine dönebi l m iş. Onu çok uzakta n gören kardeşi, "Galiba
hoca kard eş i m e kı rm ızı b i r k ü rk a r m a ğ a n etm iş" d iye
düşünm üş. Yan ı na gelip gerçeği öğreni nce de d i kkatsizliği
için kardeşine çok kızıp, onu ateşte kızartarak yemiş.
İ şte böyle. . . Masal bu ya . . . Düşe n i n dostu o l maz, bir
tekme de kardeşi vurmuş.
İLETİ DİZİ N İ
1 - 05 1 . H e r şeyin b i r bedeli vardır.
"Eşek hocaya, kendisini ömür boyu beslerse tilkiden kemerini
geri alabileceğini söyler. •
2- AS 1 . Kurnazlıkla kazanç sağlamak isteyen, daha kurnaz birisinin
oyununa gelip, zararlı çıkabilir.
"Eşek, tilkiyi aldatarak yakalar, hoca da onun derisini yüzer. •
3- C 1 82. Düşenin dostu olmaz, kardeşi bile ona bir tekme vurabilir.
"Derisiz kalan tilkiyi, kardeşi kızartıp yer. "
73- ÜNLÜ BEY
rTunceli- OvaClk- Çat Köyü
Veli Markaya
"'
65
Çiftçi
Annesinden
Bir varmış bir yokmuş, ewel zaman içinde, kalbur saman
içinde, uzak d iyarların birisinde, oğlu ile birlikte yoksul ve
yaşl ı bir adam yaşarm ış. B u n ları n geçim lerini sağ ladıkları
küçük bir tarlaları ile bu tarlada da birkaç tane meyve ağacı
394
yine bir kaç tane asma varm ış. Elde etti kleriyle karı nları n ı zor
doyuruyorlarmış. B i r g ü n bu yoksul adam ölm üş, tarla da
oğ l u n a kal m ış a m a, bu tarla g iderek öyle verimsizleşmiş ki,
ağaçla r m eyve vermez, asmalar üzüm tutmaz olm uş. Böyle
olunca da oğlan pazara satmak için ürün götüremiyormuş. Ne
yapacağ ını düşünürken, tarlasına giren bir tilki görmüş ve onu
yakalayara k, öldürmek istemiş. Til ki d i le gelerek, " Eğer beni
ödürmezsen sana yard ı m ederim, ikimiz kardeş oluruz" demiş.
Oğlan da onu öldürmemiş. Til ki gerçekten de sözünü tutm uş
ve oğlanın her işin i görmeye başlamış. Gelirlerinin karı n ları n ı
doyurmad ı ğ ı n ı görünce de oğla na, buradan bize hayır yok,
g urbete gidip çalışa l ı m demiş. Oğlan da bunu kabul edi nce,
yollara düşüp yedi g ü n, yedi gece giderek son u nda bir çöle
gelmişler. Til ki, "Burada yatıp biraz uyuyalım" demiş.
S a ba h uya n d ı k l a r ı n d a, başları n ı n üstü nde y ü kselen,
muhteşem bir saray görm üşler. Oğlanın şaşkınlıkta n neredey­
se d i l i t u t u l ay a z m ı ş a m a, ti l ki p e k ş aş ı r m Lş g i b i
görü n m üyormuş. Ç ü n kü, b u ti l ki aslında Ü n l ü Bey adında
ermiş bir insanm ış ve istediği yaratı ğ ı n kı l ı ğ ı na g i rebil iyor­
m uş. Amacı insa n la rı sınamakm ış. B u sa rayı da elbette ki o
yaptırm ış. İ ki arkadaş girip bu saraya yerleşmişler. Til ki saray­
da da oğlanın her işi n i yapıyor ve ona çok yardımcı oluyor­
muş.
Gel za m a n g i t za m a n , böyle yaşay ı p g i d e rl e rken,
g ü nlerden bir g ü n til ki oğlana, " Ka rdeşim, bu eve bir kadı n
gerek, g e l sen i evlendirelim. S e n bu kon uda da h i ç d üşünme,
her şeyi bana b ı ra k, Ya kın bir ü l kede bir padişa h l a üç kızı
yaşıyor, ben giderim bu kızlardan birisini sana isterim" demiş.
Oğlan ln kab u l etmesi üzeri ne de yola ç ı kı p, sözü n ü ettiği
padişa h ı n h uzuruna ç ı karak selam veri p, kendi n i tan ıtm ış.
Gelenekleri de çok iyi bilen Ü n l ü Bey, oradaki iki kürsüden bi­
risi olan altın kürsüye oturmuş. Çünkü, o ülkenin adetine göre
gelen ko n u k söyleşm eye g e l m işse g ü m üş, kız istem eye
gelmişse g ü m üş, kız istemeye gelmişse altın kürsüye otu rur­
m uş. Padişah ona yan lış kürsüye oturduğunu söylemiş. O da
padişaha doğru k ü rsüye oturd u ğ u n u söyleyerek, "Al l a h ı n
e m ri, peygamberin kavl iyle kızın ızı istemeye geldim" demiş.
Bunu d uyan padişah, çok kızarak ona, " Behey kendini bilmez,
395
sen kim oluyorsun da benim kızım ı istiyorsun" d iye bağ ırm ış.
Ü n l ü Bey, her ne kadar kızı kendisi için değil, kardeşi için is­
tediğini söylemişse de padişa h onu dinlememiş ve saraydan
kovmuş.
Evine dönen Ü n l ü Bey oğlana olanları anlatıp, "Ama, sen
hiç üzül me, ben ne yapar ya par o kızı sana a l ı rı m " demiş.
Sonra da üç tane büyük akbaba çağı rarak onlara, " Padişah bu
g ü n evi nde yemek verecek. Yemekten son ra d a a rtıklar
dışarıya atılacak. Gidip bu a rtı kları n üstünde boğuşun . Sizin
g ü rü ltün üzü duyan kızlar bal kona çıkarlar. Onları n içlerinden
en h afif olan ı n ı a l ı p getiri n " demiş. Akbaba lar söylenenleri
yapıp, kızı kaptıkları gibi oğlanın sarayına getirmişler. Bu işin
Ü n l ü Bey ta rafı n d a n ya p ı l d ı ğ ı n ı a n l aya n p a d i ş a h çok
öfkelenerek, ne o l u rsa olsun, kızın ı geri alaca ğ ı n ı s öylemiş.
Bunu d uya n kızların tek erkek ka rdeşleri de o rtaya fı rlayıp,
" Babacığım sen hiç üzülme, ben gidip kardeşimi geti rerek na­
m usum uzu kurtaracağı m " demiş.
Ö te ya ndan Ü n l ü Bey de a rkadaşına, o g ü n o raya
padişa h ı n oğl u n u n geleceğini o geli nce, kendisin i n alt kata
gidip gizlenmesin i, oğlan içeriye girince de onun atı n ı çözüp
oradan uzaklaştırmasını söylemiş. Oğlan söylenenleri yapmış.
Ü n l ü Bey de eline bir topuz alıp, kapının arkasına saklanmış.
Padişa h ı n oğ l u içeri g i ri n ce, kız kardeş i n i oda n ı n ta m
karşısındaki ocakta yemek yaparken görüp çok üzü l m üş \le
ona, "Va h ben i m g üzel ka rdeş i m , sen b u h a l l ere m i
d üşecektin, ama sen hiç merak etme ben seni kurtaracağı m "
demiş. Bu arada kız işaretlerle kardeşine, kapın ı n arkasındaki
Ü n l ü Bey'i anlatmaya çalışmış a m a başaramamış. Tam b u
sırada Ü nlü Bey de elindeki topuzu oğlanın başına vurmak is­
temiş, ama oğlan kaçıp kurtularak olanları padişah babasına
a nlatm ış. Bunun üzerine padişah büyük bir ord u toplayarak,
kızın ı kurtarmaya gitmiş. Buna karşılık Ü nlü Bey de bütün hay­
vanları toplayarak, padişaha karşı savaşa sokm uş. Büyük bir
savaş başlamış. Kuşlar topladıkları taşları havadan askerlerin
ü s t ü n e a tıyo r, d i ğ e r h ayva n l a r d a o n l a rı g e riye
püskürtüyorlarm ış. Padişahın ordusu yenilmiş. Gidip olanları
padişaha anlatm ışlar ayrıca, Ü nlü Bey'i n " Daha bu olanlar
396
ned i r ki, siz bana sabah ka hvaltısı gibi geldiniz. Padişa h ı nıza
söyleyin gelecek sefer bana öğle yemeği göndersin " dediğini
de söylemişler. Bunları dinleyen padişah, uzun uzun düşün ü p,
büyüklerine danışmış ve Ü n l ü Bey'le a nlaşmaktan başka ç ı kar
yol u olmadığını görmüş. Sonunda Ü nlü Bey'e haber gönderip
eğer damat adayı bir insansa onu kabul edeceğ ini ve eğer
gelip kızıyla bera ber kendi sa rayında yaşarsa, onlara b üyük
bir düğün yapacağı n ı söylem iş. Eşyalar m ücevherlerle yü kl ü,
büyük bir deve katarıyla giden ha bercilerin, bu haberini ka rşı
ta raf büyük bir sevinçle karş ı l a m ış. Ayrıca padişah g iymesi
i ç i n d a m a dı na, özel k u m aşta n ya p ı l m ı ş bir e l bise de
gönderm iş. Elbiseyi g iyen oğl a n, daha önce hiç bu kadar
g üzel bir giysi giymediği için, hep üstüne bakıyormuş. B u n u
gören Ü n l ü Bey o n u, " Başın ı d a i m a dik tut, durmadan orana
burana bakıp durma" diye uyarmış.
Yo la ç ı kan Ü n l ü Bey'le a rkadaşı uzun bir yolcu l ü kta n
so n ra p a d i şa h ı n ü l kesi n e v a r m ı ş l a r . H a l k b u g e l e n l e ri
sasbırsızlı kla bekliyormuş. B u a rada padişah da damadı n ı çok
m e ra k e d iyorm u ş . D a m a t ise d u rm a d a n g iysi l e ri n e
bakıy o r m u ş . B u n u g ö ren p a d i ş a h Ü n l ü Bey'e " Doğ rusu
damad ı m ı n bir insan olduğuna sevindim ama, neden d u rma­
dan üstü ne baktı ğ ı n ı bir tü rl ü a n layamadım" deyince, o da
"El biseler üstüne büyük geld iği içi n ondan rahatsız ol uyor"
demiş. Bunun üzeri ne terziler çağrı l ı p, damada kat kat elbise­
ler d i ktiri l m iş. Sözünde d u ra n padişah da büyük bir d ü ğ ü n
ya pıp, kızıyla damad ı n ı sar� ya yerleştirm iş. Padişah damadı
olan oğ lan, hayatı ndan çok memnunmuş. Yiyip içip geziyor,
herkese caka satıyormuş. Zamanla da burnu çok büyümüş ve
Ü nlü Bey'i bile görmez olmuş. B u duruma çok üzülen Ü nlü Bey,
bir g ü n onun odasına girip yatağının üstüne oturmuş ve onun­
la konuşmak istemiş. bunu gören oğlan çok sinirlenerek " Sen
nasıl olur da benim odama izi n almadan girer ve yatağ ı m a
oturursun " diye bağırmış v e onu odasından kovmuş. B u n a çok
kızan Ü n l ü Bey de gidip kendini çamura bulamış ve gelip uza­
narak yatağın her tarafını çam u rla kirletmiş. Bunu gören oğlan
büyük bir öfkeyle onu kolundan tutup dışarıya fırlatmış.
Tüm bu olanlardan son ra Ü n l ü Bey, "Sen insanlıkta n ve
kardeşlikten bir şey anlamıyorsun, hiç bir zaman da adam ola397
mazsın . Öyleyse sen eski haline ben de yoluma "demiş ve or­
tada n kaybol m uş. O n u n kaybolmasıyla birlikte, b i rden bire
d ünyası değişen oğlan bir de bakm ış ki, yine eski köyü, eski
tarlası, eski yoksul l u ğ u . . .
İLETİ DİZİN İ
1 - 8202. İ yiler iyilik, kötüler kötülük bulur.
"Oğlanın hayatını bağışladığı tilki, ona her konuda yardımcı
olur. •
2- C l 50. Dış görü nüşe aldanma ve kimseyi küçümseme.
"Tilki aslında, Ü nlü Bey adında ermiş bir kişidir. •
3- 87 . Yaşam sınavlarla doludur.
" Ünlü Bey, çeşitli olaylar karşısında oğlanı sınar. •
4- Al OO. Kız kardeşin namusu, erkek kardeşlerden sorulur.
"Kaçırılan kızın erkek kardeşi; babacığım sen hiç üzülme, ben
gidip kar,deşimi getirerek namusumuzu kurtaracağım der. •
5- C l 8 3 . i nsan uzl a şmayı b i l meli, yenemeyece ğ i b i r güçle
ka rşılaştığında, onunla anlaşma yoluna gitmelidir.
" Ünlü �ey'i yenemeyeceğini anlayan padişah, onunla anlaşır. •
6- 8254. i nsan, ne oldum delisi olup, geçmişini unutmamalıdır.
"Oğlan padişaha damat olunca, kendisini oraya yükselten eski
arkadaşını horlamaya başlar. •
7- 8202. iyiler iyilik, kötüler kötülük bulur.
" Ünlü Bey'e kötü davranan oğlan, birdenbire kendisini yine eski
yoksul dünyasının içinde bulur. •
74- N İ N E İLE TİLKİ
r
�
�
�
Diyarbak1r-Ergani-Dağarası Köyü
Serdar Demir
50
Çiftçi
Ninesinden
Bir varmış bir yokm uş. Ewel zaman içinde kalbur saman
içinde, şirin m i şirin bir köyde ihtiyar bir nine yaşarmış. Bu
köyün dışındaki ormanda da çok kurnaz bir tilki varmış. Nine
tek varl ığı olan birkaç keçisini sağıp, sütlerini de bir küpe bi­
riktirirm iş. B u küpün yerini öğrenen kurnaz tilki, her gün belli
398
bir saatte gelip, bu sütleri içer giderm iş. Sütünün ça lındığını
g ö re n n i ne, eline b i r balta a l a ra k, pusuya yatm ı ş . Etraf
kara rı nca ti l ki yine gel i p, sütü içmek istemiş ama, ihtiya r
kadı n baltayla tilkinin kuyru ğ u n u koparm ış. Tilki, kuyruğunu
vermesi için nineye çok yalvarm ış. O da "Sütüm ü getirirsen,
kuyruğunu alırsın" demiş.
Süt a ramak için, yollara d üşen tilki dere tepe giderken,
yolda bir keçiye rastlam ış ve ondan biraz süt istemiş. Keçi de
ona, eğer bana yaprak geti rirsen veririm demiş. Tilki ya pra k
ararken, meşe budayan b i r adam görüp, ondan biraz yapra k
istemiş. Adam d a yum u rta getiri rsen veri rim demiş. Tilki ta­
vuklara g idip, yumurta isteyince, tavukla r da kendisinden darı
iste m işler. K�n ter içinde ka l a n til ki, d a rı ekili bir tarlaya
varı p, başından geçenleri a n lata rak, "Ama n tarla ka rdeş, ne
olursun bana biraz darı ver" demiş. Tarla da ondan gübre iste­
m iş. Ti lki g übre için i neğe gidince de inek ondan ot istemiş.
Tilki bakmış ki dürüstlü kle bu işin olacağı yok, gizlice bir
sa manlığa girip biraz ot çal mış. Bunu gören samanlığın sahi­
bi, tırpa n ı eline a l ı p a rd ı n d a n koşm uşsa da yetişe memiş.
Kuyruğumu kurtaracağı m derken, neredeyse canından da ola­
cak olan til ki, koşa koşa gidip otu ineğe vererek, ondan gübre
a l m ış . G ü b reyi a l ı p, tarlaya va rm ış. Ta rladan darı a l m ı ş .
Darıyı tavuklara verm iş. Tavu klardan yu m u rta almış, yumur­
tayı adama götürm üş. Ada mdan yaprak alm ış, ya prağı a l ı p
keçilere götürm üş. Keçilerden s ü t a l m ı ş v e büyük b i r sevinçle
g etiri p sütü n i n eye verm iş. N i n e de altı n larla süsled i ğ i
kuyruğu o n a geri v�rm iş. Til ki kuyruğuna kavuşman ı n sevin­
c iyle, arkadaşları n ı n ya n ı n a varm ış. Arkadaşları b u g üzel
kuyruğa nasıl sahip olduğ u n u sormuşlar. Kurnaz tilki de onla­
ra, "Kuyruğumu sabaha kadar göldeki suyun içine sarkıttım,
son unda işte böyle old u" demiş. Bunu d uya n tilkiler hemen
göle koşm uşlar. Su çok soğu kmuş. Sabah olduğunda kim i
kuyru ğ undan, kimi aya ğ ı n d a n o l u rken, kim i d e ca n ı nd a n
olmuş.
Ö lenleri n varlığına konan kurnaz til ki i s e, ömrünün sonu­
na kadar büyük bir rahatlık içinde yaşamış.
İ LETİ DİZİ N İ
1 - C 1 84. Emeksiz yemeğe kon m a k isteyen ler, b u n u n bedelini ağır
öpeyebi l i rler.
"ihtiyar nine, sütlerini çalan tilkinin kuyruğunu baltayla keser. 11
2- C 1 80. Her almanın bir vermesi, her şeyin bir bedeli vardır ve
doğada her şey biri birine muhtaçtır.
"Tilkinin istekte bulunudğu herkes, karşılığında ondan bir şey is­
terler. "
3- C 1 50. Bir şeyin asl ı n ı aramadan dış görün üşe aldanmamalı ve
s<?y lenene kan mamalı d ı r.
"Oteki tilkiler, kurnaz tilkinin söylediği yalana inanırlar. "
4- 8304. Az tamah çok ziyan verir.
"Kuyruklarını güzelleştirmek isteyen tilkiler bir de canlarından
olurlar. "
5- 82 1 0. Kurnazlıkla ve hileyle mutluluğa ulaşanlar da olabilir.
"Kurnaz tilki, aldatıp ölümlerine neden olduğu öteki tilkilerin mal­
larına konup, rahat yaşar. 11
75- ASLAN İLE Tİ LKİ
,
Diyarbaktr-Silvan
Fatma Gidi�
53
Ev hammı
Dedesinden
Bir varm ış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman
içinde, tilkiler bey iken, günlerden bir gün bir aslan gezr:neye
çıkmış ve yolda bir til kiye rastlam ış. Tilki ona, "Aslan kardeş,
eğer beni arkadaşl ı ğ ı n a ka bul edersen, düşmanlarına ka rşı
sana arka çıkarı m " demiş. Aslan da bun u kabul etmiş ve birlik­
te gezmeye devam etmişler. Biraz son ra yorulup bir derenin
kıyısına oturmuşlar. Ti l ki aslana, "Sen çok yoruldun, istersen
biraz yatıp uyu. Ben başında nöbet bekleri m " demiş. Buna
mem n u n olan aslan uyuyu nca, tilki onu iyiyce bağlamış.
Uya n ı p da kendis i n i bağ l ı bulan asla n til kiye, " H ey til ki
kardeş, h a n i zor g ü n ümde bana ya rd ı mcı olacaktın, hani
d üşmanlarıma karşı arka çıkacaktı n. Şimdi bu yaptığın da ne
400
demek ol uyor" demiş. B u nları d uyan ti lki cevap bile verme­
den, yatıp uyumuş. O sırada oradan geçen bir fareye seslenen
aslan, ondan kendisi ni çözmesin i istemiş. Fare de " Eğer be­
n i m le arkadaş olur ve beni d üşman larıma ka rşı koru rsan seni
çözeri m " demiş. Ça resiz ka b u l eden aslan, fa re ken disi n i
çözer çözm ez, h ızla o ra d a n uzaklaşmaya başla m ı ş . F a re
a rkasından, " H ey aslan kardeş, hani arkadaş olacaktık, hani
beni d üşmanlarıma ka rşı koruyacaktın, şi mdi nereye gidiyor­
sun" d iye seslenince de aslan "Tilkinin aslanı bağladığı, fare­
n i n de çözdüğü bir yerde yaşamak, bana haram olsun " demiş
ve hızla o rayı terketmiş.
İ LETİ DİZİN İ
1 - C l 78. Herkesin dostlu ğ una güvenme, çı kara dayanan ilişki dost­
luk de ğ ildir.
"Aslanla dost olmayı başaran tilki, uyuduğu sırada onu bağlar. "
2- A52. Namussuz insanların verd i kleri sözleri tutmalarını bekle­
mek boşunadır.
•Aslan tilkiden, verdiği dostluk sözünü tutmasını ister ama tilki
hiç oralı bile olmaz. "
3- Cl 05. Gelece ğ ini, kendisinden çok daha zayıf kimselerin belir­
ledi ğ i l iderler başarıl ı olamazlar. Güçlü leri g üçsüzlerin elinde
oyuncak eden bir düzende, onurlu bir yaşam sürdürülemez.
"Aslan; tilkinin aslanı bağladığı, farenin de çözdüğü bir yerde
yaşamak bana haram olsun der ve oradan ayrılır. •
401
iV- DEYİM LERİ VE ATASÖZLERİ N İ AÇIKLAYAN
MASALLAR
76- ÖLÜMSÜZLÜGÜ ARAYAN ADAM
Elazığ-Maden
Mehmet Akgül
60
...
Emekli i�çi
Büyüklerinden
Za m a n ı n birinde, b i r köyd e, b i r a d a m yaşa rm ış. B u
adamın tek derd i ö l ü m korkusuymuş. B ü t ü n za manını ölüme
çare aramakla geçirirmiş. Her şeyde ölümü gören bu adam,
yeşil bir ağaca baksa, bir g ü n ku ruyu p öleceğ ini düşü nerek
h ü z ü n l e n irmiş. B u n u n için de her yerde ve her şeyd e
ölümsüzl ü ğ ü a rıyorm uş. B u arad ı ğ ı n ı, köyünde bulamaya­
cağını anlayınca da orayı terkedip yollara d üşm üş.
Az gitmiş uz gitm iş, derken yolda bir adama rastlamış.
Ada m ona nereye gittiğini soru nca o da t ü m korku ları n ı
anlatıp, ölümsüzlüğü aramaya gittiğini söylemiş. Bu iki yolcu
birlikte yollarına devam etmişler. Yol a rkadaşı adama, seninle
birlikte yolculuk yapacağız a ma, sen benim kim olduğumu ve
nereye g itti ğ i m i asla sormaya c a ks ı n d e m i ş . B i r l i kte az
gitmişler uz gitmişler, son unda bir köye varmışlar. Yol a rka­
daşı adamdan ayrı l ı p başka bir yöne giderek, ona da bir ev
gösteri p, sen bu evde kal demiş. Ada m arkadaşının gösterdiği
evin kap ı s ı n ı çal m ış. Ev sa h ipleri bu ta n rı m isafi ri n i çok iyi
ka rşılayı p m isafi r etm işler. Ev sa h i b i n i n babası hastaym ış,
ancak h asta olmasına rağ men o da m isafire h ü rmette kusur
etm emiş. Gece o l u nca adama, hasta n ı n odasında yatak
serm işler. Yata n adam çok h uz u rsuzm uş ve b i r türlü
uyuyam ıyorm uş çünkü, gece azrailin gelip yan ı ndaki hastanın
ca n ı n ı a l m a s ı n d a n korkuyorm u ş . Derke n , gece n i n bir
yarısında ka pı açılmış ve içeriye n u r yüzl ü bir adam girm iş,
hasta n ı n ruh u n u hiç acı vermeden a l ı p gitmiş. Sabah olunca
402
da yol arkadaşıyla yeniden karşılaşıp, yine birl i kte yola devam
etm işler. B i r h ayli yol g itti kten sonra da bir başka köye
varm ışlar. Arkadaşı yi ne adama kal m ası içi n bir ev gösterip,
yan ı ndan ayrı l m ış. Adam çaresiz evin ka pısını çal m ış. Ev sa­
h i p l e ri o n u n g e l i ş i n d e n h i ç m em n u n o l m a m ış l a r ve
gönü lsüzce içeriye alm ışlar. B u evin sahibinin babası da has­
taym ış. Bu hasta adam bile m isafire iyi d avranmamış. Gece
olunca ada ma, hastanın odası nda yatak serilmiş. Adam yine
uyu m adan, ya azra i l gelir de bu hasta n ı n can ı n ı alırsa d iye
beklemeye başla m ış. Derken b i r de bakmış ki, gece ya rısı
ka pıdan ko rkunç görü n üş l ü b i risi g irmiş ve büyük azaplar
çektirerek hastanın canını a l ı p g itmiş.
Çok büyük bir korkuya kapılan adam, sabahı beklemeden
bu evden kaçm ış. Sabah yol a rkadaşını görü nce gece olanları
ona bir bir anlatmış. Arkadaşı d a ona, " Sen in köşe bucak
kaçtığ ı n o azrail ben i m . Görd ü ğ ü n ilk ada m hayatın ı iyilik ya­
p ara k geçi rd i, ben de onun ru h u n u hiç acı vermeden aldım.
i kinci adam ise hayatı n ı kötü l ü kler yapara k boşuna harcadı .
O n u n ru h u n u d a aza p çekti rerek a l d ı m . Ö yleyse s e n de
ölümsüzl ü k peşinden koşmayı bırak. Sa na elli yıllık bir ö m ü r
bağ ışlıyorum . Hayatı n ı h a n g i yolda harcarsan, senin ruh u n u
da o n a göre alacağı m " demiş v e ortadan kaybolmuş.
Bunun üzerine adam da a rtı k, ölümden korkmayı bırakıp,
h ayatın ı en iyi şekilde değerlendirmeye çal ışmış . . .
Anlamış ki, " Ko rkunun ecele faydası yoktu r. "
İ LETİ DİZİ N İ
1 - 8202. İ yiler iyilik, kötü ler kötülük bulur.
"Hasta olan ev sahibi, tanrı misafirine çok iyi davranır ve hiç acı
çekmeden de ölür. •
2- 8201 . Kötü insan, ölürken bile acı çeker.
"Konuğu iyi karşılamayan ev sahibi, çok zor can verir. •
3- 8 1 05 . Korkunun ecele faydası yoktur, önemli olan an laml ı bir
yaşam sürebilmekti r.
•A dam ölümden kork m ayı b ıra kıp yaş amını en iyi
değerlendirmeye çalışır. •
403
77- YEDİ DELİLER
' Adana
Ercan inanç
29
Serbes t
Babasmdan
Zam a n ı n birinde vaktiyle, anam baba m ı beşi kte tı ngır
mıngır sa l l a r i ken, kendi lerine yedi deliler denen bir aile
varm ış. B u evde baba, anne ve gelin deliym iş. Ya l n ız oğ ul
a kı l l ıy m ı ş . Ailesi n i n b u d u ru m u n a üzülen o ğ l a n , çok
düşünüyor ama bir çözüm bulamıyormuş.
Bir gün oğla n ı n an nesi ile karısı evin bahçesinde su birik­
tirip, içine de bir kayık koyarak binm işler. Sanki büyük bir de­
nizde gezdiklerini sa nıyorlarmış. Oğlan, onlara ne yaptıkarı n ı
sorunca, d ünyayı g eziyoruz demişler. B u duruma ç o k üzülen
oğlan sonra da ba bası n ı n ya n ı n a ç ı km ış. Babası da sarı
ineğiyle oyn uyorm uş. Bunları n arasında daha fazla kal m aya
dayanamayan delika n l ı ça reyi oradan kaçmakta b u l m uş. Az
gitmiş uz gitmiş, dere tepe d üz gitmiş, bir de ne görsün, bir
kad ı n evin i n ö n ü nd e d u ruyor, eli ndeki çuva l ı n ağzın ı açıp,
güneşe bakıyor, son ra da torbayı doluymuş gibi kaldırıp içeri
taşıyorm uş. Biraz son ra ağlayarak d ışarı çıkıyor ve aynı hare­
keti tekrarl ıyorm uş. Bu olanlara bir anlam veremeyen oğlan,
kad ı n a ne yaptı ğ ı n ı sormuş. Kadın da "Ah evlad ı m . Evi me
g ü neş g i rm iyo r, ben de to rbaya g ü neş d o l d u ru p içeri
götürüyorum, ama birdenbire kaybol uveriyor, işte qnun için
ağlıyoru m " demiş. Bunları din leyen oğlan baş ı n ı sal l ayarak,
"Ah a nacığım, evi n e g ü neşi böyle g i rdiremezsin, d u r ben
sana yardım edeyim " demiş ve evin g üneşe baka n d uvarı nda
bir pencere açmış. Evi nin içine g üneşin dold u ğ u n u gören
kadı n, sevin d n d e n ne yapacağ ı n ı şaşırm ış ve "Oğ u l sen i
bana Al lah gönderd i . Burada n gitme, yan ı mda kal, dile ben­
den ne dilersen" demiş. Oğlan da ona, " Senden h içbir şey is­
temiyorum anacığım, ama kaç gündür bir lokma ekmek yeme­
dim" deyi nce, kad ı n hemen bir sofra hazı rl a m ı ş . Yemeğini
404
yiyen oğ l a n yi ne yola koyu l m uş. Az gitmiş uz gitmiş, derken
b i r d ü ğ ü n a l ayı g ö rü p o n l a ra katı l m ış ve a l ayın g ittiğ i yere
kadar g itm iş. O rada b i r tartışma çıkınca, oradakilere b u n u n
nede n i n i sorm u ş . O n l a r d a g e l i n i n boy u n u n çok u z u n
old u ğ u n u, kapıdan g i remediğ i n i, gelinin acaba aya klarını mı,
yoksa başı n ı m ı kesel i m de içeriye soka l ı m diye tartıştı kları n ı
söylem işler. B u n u d uya n oğ l a n, hemen· ta rtışa n la rı n ya n ı n a
gidip, b u n u n aslı nda çok kolay olduğunu söylemiş ve gelinden
başı n ı eğ m esi n i iste m iş. G e l i n de başı n ı eğip, içeri g i rm iş.
O ra d a k i i n sa n l a r, soru n u n b u kad a r ko l ay çözü l d ü ğ ü n e
şaşırm ışla r v e oğ lana, "Seni bize Allah gönderdi, d i l e bizden
ne d i lerse n " dem işler. Oğlan " H içbir şey istem iyorum, ya l n ız
önüme b i r sofra koyu n yeter" demiş. Ka rn ı n ı doyu ran oğlan,
kendisi n i b ı rakmak istemeyen b u insanların elinden zorla kur­
tul u p kaçm ış. Az g itmiş uz gitm iş, dere tepe düz gitmiş, altı ay
b i r güz g itm iş, derke n, nehir kenarı nda bağ ı ra bağ ıra ağlaya n
iki kişi görmüş. B u n l a r b i r a n a i l e kızıym ış. Ana, " B u yü rek
acısına d aya n ı l maz kızı m " d iye a ğ l ıyormuş. Oğ l a n kad ı na,
"Bu ne yürek acısı d ı r anacı ğ ı m " d iye sorm uş. Kadın da "Sorma
oğl u m . Eğer kızı m padişa h ı n oğ l uyla evlense, ondan nur top u
gibi b i r o ğ l u olsa, o da ı rmağa d ü ş ü p ölse, bu yürek acısına
daya n ı l ı r m ı " d e m i ş . B u n u d uyan oğ l a n "An a cı ğ ı m , kızı n
padişa h ı n oğ l uyla evlendi m i " d iye soru n ca, kadı n "evlenme­
di" demiş. Oğlan b .. defa da " Peki evlenmeyen b u kızı n ı n, b i r
oğl u o l u p da öld'u'm ü " demiş. Kadı n " H ay ı r ölmedi" demiş.
Oğlan d a "Öyleyse o rtada bir yürek acısı da yok" deyi nce,
a n ayla kız b i rden ayağa ka lkıp, " Doğru ya, o za m a n yü rek
acısı olmaz" demişler ve oğ lana " Bizi bu acıdan ku rtard ı n, dile
b izden n e d i lersen " d iye sa rı l m ışlar. Oğ l a n "Anac ı ğ ı m , kaç
g ü nd ü r ekmek ye m ed i m , bana bir p a rça ekmek verse n iz
yete r" d e m i ş . Kad ı n h e m e n o ğ l a n a çok g üzel b i r sofra
h azı rl a m ı ş . Karn ı n ı iyice doyu ra n oğlan "Yi ne en iyisi ben i m
delileri m " d iyerek, yola koyu l m uş . Dere tepe aşara k köyüne
d ö n m üş. Eve va rd ı ğ ı nda karısı, a n nesi ve ba bası yi ne ayn ı
şeyi ya p ıyorlarmış. Oğla n ı n g id i p döndüğ ü n ü fa rketmem işler
bile. O ğ l a n tekra r "Yine en iyisi ben i m deli lerim, bu ben i m
kad e ri m , çekmek zoru nday ı m " d iyere k, ö m rü n ü n so n u n a
405
kada r, onlarla beraber yaşamış . . .
Hani derler ya " İ nsan kendi derdini en büyük sanırm ış. "
İLETİ DİZİ N İ
1- 84. Sorunlardan kaçmak bir çözüm yolu değildir.
"Aile bireylerinin deli olmasına çok üzülen oğlan, onları bırakıp
kaçar. "
2- 8301 . Herkes kendi derdini en büyük sanır, oysa dertsiz kl!l 1yok­
_
tur.
::
"Evinden uzaklaşan oğlan çok daha aztlı delilerle karşı/aşıt.·"·
3- 81 06. Sağlıklı düşünemeyenler, çözümü çok basit olan sorunları,
çok karmaşık hale getirebilirler.
"Oğlan, çuvalla içeriye güneş ışığı taşımaya kalkan kadının
evine, güneşe bakan bir pencere açar. "
4- 8 1 0 3 . Gelecek kon u s u nda, olmamış olayl a r ı n ol ab i l eceği
evhamına kapı larak, yaşanan an karartılmamalıdır.
"Oğlan, hiç olmamış şeylere olacakmış gibi üzülen anayla kıza,
bunun yersizliğini anlatır. •
5- 8 30 1 . i nsan, gezi p gördü kçe, başkası n ı n dertlerin i n yanında
kendi soru nları n ı n hiç de önemli olmadığını anlar.
"Oğlan başkalarını görünce, yine en iyisi benim delilerim der ve
yaşamını onlarla birlikte sürdürür. •
.
·'
78- HALİK BİLMEZSE MAHLUK BİLİR
r
Diyarbak1r
Ali Bayram
68
Esnaf (otelci)
Babasmdan
Zam a n ı n birinde, bir ülkenin hasta bir padişa h ı varm ış.
Bu padişahın h astalığının ilacı da g üzel, parlak bir balıkm ış.
Ü lkedeki herkes b u balığı aramaya koyul m uş. B u arada, deni­
ze açılan padişa h ı n oğl u da bu balığı bulup babasının derdini
iyileştirmek istiyormuş. Sonunda da bu ba lığı bulmuş. Herkes
koşu p padişaha m üjdeyi vermiş. Padişa h ı n oğ l u çok güzel
olan bu balığı öld ürmeye kıyamam ış, yine den ize bırakmış.
Bunu d uyan padişah çok öfkelenerek, "Oğ l u m u öldürün ve
406
ka n l ı gömleğini bana getiri n " d iye e m retm iş. Bunu d uya n
padişa h ı n karısı, oğlunun öldü rü l m esine razı olmamış ve ona,
"Al sa na bir küp altın, var git oğ u l " demiş. Padişah ı n oğlu,
yola ç ı k ı p uzunca b i r za m a n gitti kten son ra, bir ü l keye
yerleşmiş. Yanına da bir h izmetkar a l m ış. Ona bir miktar para
vererek alış-verişe gönderm iş. Alış-verişi yapan adam, artan
parayı getirip oğlana geri vermiş. B u n u gören padişahın oğl u,
sen işime ya ramazs ı n d iyerek o n u kovmuş. Son raki aldığı
yard ımcı da artan parayı getirince onu da kovmuş. Sonunda
bir a ra p hizmetkar b u l m uş. Çarşıya giden arap, dönüşte hiç
para getirmemiş ç ü n kü, artan pa rayı yoksullara dağ ıtm ış.
B u n u gören oğlan, sen işime yara rs ı n diyerek, arabı yanında
a l ı koym uş .
G ü nlerden b i r gün oğ lan a ra ba, "Gel seninle ava çıkalım,
ne yakalarsak hepsi ni paylaşırız" d e m iş. Yola çıkıp, uzun bir
yürüyüşten son ra bir eve varm ışlar. Ev sahibi on ları buyur
edip, içeri alm ış. Meğer o akşam, bu evi eşkıya lar basa­
cakmış. Bunu bilen ev sahibi, ben sa klanayım, nasıl olsa evde
birileri var, eşkıyalar beni aramazlar d iyerek gidip saklanmış.
Olacakları bilmeyen padişa h ı n oğlu yatıp, deri n bir uykuya
d a l m ı ş a m a, arap uyu m a m ı ş . Gecen i n b i r yarısı eşkıya l a r
kapıya dayanmış. Arap da bu ka pıyı aralayıp, kafası n ı içeriye
soka n her eşkıya n ı n kafası n ı b i r b i r uçurmuş. Derke n kırk
eşkıyadan otuzdokuzun u n kellesi üstüste yığılmış, yal n ız so­
n uncu, " Eğer beni öldü rmezsen san a kırk çuval altı n ı n yerini
söyleri m " demiş. Ara p ka b u l ed i n ce d e altı n ların, şehrin
dışındaki mağarada old u ğ u n u söyle m iş ama, kellesinden ol­
maktan da kurtulamamış.
Ara p, pad işahın oğ l u nd a n kırk katı r istemiş. Ne ya pa­
caksın deyinc de " Sen gönder ben yapacağımı biliri m " demiş.
Sonra da kırk küp altı n ı kırk katıra yükleyip, oğlana, "Hani her
şeyi paylaşacaktık ya, işte al bu altı n ların yarısı senin" demiş.
Padişahın oğlu bir berber d ü kka nına gitmiş. Duvarda çok
güzel bir kızın resmi asıl ıymış. Hemen ona aşık olup, bu kızın
kim i n nesi olduğunu soruştu rm uş. Sorduğu i nsanlar, "Bu kız
bizim kadı n ı n kızıd ı r, şimdiye kadar kim i n le evlendiyse, da­
matların hepsi, evlendikleri gece ö ld ü ler" demişler. B u n ları
407
d i n l eyen oğ l a n kad ıya varıp, kızıyla evle n m ek istediğ i n i
söylemiş v e hemen düğ ü n ya pılmış. Gerdek gecesi kız yatı p
uyu m uş, oğ lan da uyumuş a m a a ra p uyu m a m ış . B i r zaman
sonra, uyuyan kızı n ağzından çıkan bir yılan, oğl a n ı n boynu­
na sarılmaya başlarken, arap hemen fırlayıp yılanı öldürmüş.
Bu arada kızla oğlan da uyanm ışlar. Arap, padişa h ı n oğluna,
"Hani her şeyi ikiye bölecektik ya, işte şimdi bu kızı da benim
altınlar gibi i kiye bölü p paylaşacağ ız" demiş ve kılıcı n ı kızın
boynuna daya m ış. Kız korktuğu için, m idesinde kalan, yılan ı n
yum u rtaları n ı da kusara k dışarıya atmış v e böylece yılandan
tamamen kurtu l m uş.
Uzun bir zaman son ra, oğlanın babası olan padişah ölmüş
ve annesi oğl u n a, "Gel tahta otur" diye, h a ber sa l mış. Oğlan
altı n la rl a yüklü kırk katı rı� kızı, b i r d e arabı ya n ı n a a l ı p
ülkesine varm ış v e tahta oturmuş. Sonra da a ra b ı çağı rarak,
" Padişah o l d u m d iye sözü m ü u n utmad ı m, h a l a h e r şeye
ortağız, bu tahtı n yarısı da senindir" demiş. Ara psa, "Hayır
ben h içbir şey istem iyorum, her şey senin olsun, ben o, senin
denizden tutup da öldürmeye kıyamadığ ı n balığı m " demiş ve
" İ yil i k yap denize at, halik bilmezse m a h l u k bilir" dedikten
sonra, yine g üzel bir balığa dönüşüp, denize girerek kaybol­
m uş . . .
İLETİ DİZİ N İ
1 - C 1 06. Zalim yöneticiler hayatta kalmak v e h ü k ü m ranlıkları n ı
sürdürmek için çocuklarını bile öldürebilirler.
"Padişah, oğlunun öldürülmesini emreder.
2- 8403. Analar çocukları na karşı, babalardan daha duyarlıdır.
"Oğlanın anası onun 'öldürülmesine kıyamaz ve bir küp altın
verip, onu uzaklara gönderir. "
3- C 1 85. Yerinde para harcamasını bilmek bir görg ü yansımasıdır.
"Padişahın oğlu, paranın üstünü getiren uşakları işe almaz, yok­
sullara dağıtanı işe alır. •
4- C 1 56. Bilmediğin yerde rahatça yatıp uyuma, herkese karşı dik­
katli ol.
"Gittikleri yabancı yerde oğlan yatar uyur ama arap uşak uyu­
mayarak, onun canını kurtarır. "
5- A52. Verilen söze, yapılan anlaşmaya bağlı kalınmalıdır.
408
�
7-
"Arap uşak anlaşmaları gereği, her şeyin yarıs ını oğlanla
payla ş ır. •
C 1 75 . Çevresinde güveni l i r ve seçki n dostları olanlar anları n
yardımıyla pek çok beladan kurtulurlar.
"Oğla nın evlendiği gece uyumadan bekleyen Arap, onu
yılandan kurtarır. •
B202. İ yiler iyilik, kötü ler kötülük bulur.
"Oğlana iyilikler yapan arap uşağı, aslında vaktiyle öldürmeye
kıyamayıp, denize geri attığı balıktır. •
79- SİHİRLİ YÜZÜK
,
�
�
�
Ankara-Kızılcahamam
Gökhan Bozdoğan
19
Öğrenci
Arkada�mdan
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, deve tellal ike n
pire berber i ken, ü l kenin biri n d e Gerge diye bir şeh i r, bu
şehirde de Ağalar diye bir aile varm ış. Günlerden bir gün, bu
aileden olan Hasan'ın düğünü başl�m ış ve yedi gün yedi gece
sürmüş. Çok m utlu olan bu ailenin babası, bir zaman sonra
h astalanarak yatağa d üşm üş. Son anları n ı yaşadığ ı n ı anlaya n
adam, oğl u Hasan'ı yanına çağ ı rarak bir yüzük verm iş ve bu
yüz ü ğ ü iyi saklaması nı, çünkü sihirli olduğunu söyleyerek
ölmüş.
Aradan bir zam a n g eçtikten son ra Hasan, bir d ü kka n
açmak istemiş fakat parası yokmuş. Gerge'ye son radan gel i p
yerleşen b i r S ü rya n i 'd e n borç iste m iş. Ada m d a ona,
" D ü nyada en değer verdiğin şeyi bana ver, onun karşıl ığında
sana isted iğin kada r borç vereyim " demiş. Çaresiz ka l a n
H asan, babasının kendisine bıra ktığ ı değerli yüzüğ ü vererek,
karşılığında borç para alıp bir d ü kkan açmış. İ şlerini yoluna
koyup, iyi para kazanmaya başlad ı ktan sonra, gidip yüzüğünü
geri almak istemiş ama, onu h ı rsızları n çaldığını öğrenmiş.
409
Ö te ya n d a n b u yüzüğü ça l a n h ı rs ı z l a r, b i r d e n i z
kena rında, ça l d ı kl a rı m a l l a rı paylaşı rke n a ra l a rı n d a kavga
çıkm ış ve ka rgaşada yüzük de denize düşmüş. O n u bir ba lık
yutmuş, o balığı da bir bal ı kçı yakalayarak, satma k üzere pa­
zara getirm iş. Ayn ı g ü n de Hasan'ın karısı balık a l m a k için pa­
.
?� ra gitm iş ve h a n g i bal ı ğ ı a lacağı n ı d ü ş ü n ü rken, yü z üğü
yuta n balık o n a yavaşça " Beni al, beni a l " demiş. Balığın
konuştuğu n u gören kadın çok şaşıra rak hemen o n u almış ve
eve getirip tem izlemek üzere ka rn ı n ı açtı ğ ı nda, yüzüğ ü
bulmuş. Kocası na gösterince her ikisi de çok sevin mişler.
Za m a n l a H a sa n ' l a ka rısı n ı n bir oğlu o l m uş, büyüm ü ş,
yürü m üş ve göz açıp kapayıncaya kadar geçen zaman içinde
de evlenecek çağa gel m iş. Herkes ona Vel i Ağa diyorm uş. Bu
a rada i htiyarlayan Hasan Ağa ile ka rısı, oğ ulları Veli'yi evlen­
dirm işler. Aradan çok zaman geçmeden Hasan'ın karısı ölm üş,
buna dayanamayara k kendisi de yatağa düşmüş ve ölürken de
babas ı n ı n ken d isine b ı raktı ğ ı o sihirli yüzüğ ü o ğ l u Vel i'ye
verm iş.
Duru m u o l d u kça iyi olan Veli g iderek, işleri n i daha da
büyütmek istemiş ve bir sürü borca girm iş, zam a n l a da işler
boz u l d u ğ u i ç i n b o rç l a rı n ı ödeyem e m i ş . O n u n ca n ı n ı n
s ı kı l d ı ğ ı n ı gören karısı b u n u n n ed e n i n i sorm u ş . Ö nce
söylemek istemeyen Veli Ağa, karısının üstelemeleri sonucu,
içinde bulunduğu güç durumu ona anlatmak zorunda kalmış.
Bunun üzerine karısı da ona, " Babandan kalan uğurl u yüzüğü
parmağına ta k, belki işlerin düzel ir" demiş. Yüz ü ğ ü ta kan
Veli'nin işleri gerçekten de d üzel m iş. Borçları n ı ödeyerek, ye­
niden Gerge' n i n sayılı zenginleri arasına girm iş.
Karı koca m utlu l u k içinde yaşıyorlarmış. B i r gün kı ra
ç ı k m ı ş l a r ve eğ i m l i b i r yerd e n geçerlerken, Vel i ' n i n
.parmağındaki yüzük düşüp yuvarlanmış, gidip b i r ağacın di­
binde durmuş. Arkası ndan giden adam, ağacın üstünde bir
h azi n e h a ritası görm üş. B u h a ritada g österi l e n h azi neyi
çıkarıp evine getirmiş. Aradan bir zaman geçi nce, hazinenin
gerçek sahibi gelip o n u geri istemiş. Veli Ağa vermeyince de,
beddua ed i p h azineyi yı l a n ve a krebe dön üştü rm üş. B u
yılanlar, o sırada evde bulunan Veli Ağa ' n ı n karısını sokarak
410
ö l d ü rm üşler. Böylece Vel i Ağa, fazla h ı rs l ı o l m a n ı n zararlı
olduğ u n u çok acı bir şekilde anlamış ve " Fazla hırs zarar geti­
:fa ta m a h çok ziya n verir" sözle ri n i n doğru l uğ u n a
ı n _9 n m ış . . .
�·· ,
İLETİ DİZİ N İ
1 - 8208. Helal m a l çalı nsa bile, döner dolaşır sonunda sahibine
geri
döner.
"Hasan 'ın çalınan sihirli yüzüğü, karısının satın aldığı balığın
karnından çıkar. "
2- C l 8. Bir ailenin kutsal sayı lan mirasları, babada n oğula geçerek
varlığını sürdürür.
" H asan ölürken, babasın d a n kalan sihirli yüzüğü, oğ l u Vel i 'ye
b ı rakır."
3- 8304. Başkasın ı n malına göz dikmek ve mal hırsına kapılmak fe­
laket geti rir.
" Başkası n ı n hazi nesine s a h i p ç ı ka n Vel i ' n i n karısını, yı l a n l a r
sokup öldürür."
80- NE İDİM NE OLDUM NE OLACAG IM
Bingöl
Zarife Mollaoğlu
50
Ev hammı
Büyüklerinden
Çok uzu n yıllar önce, küçük bir ülkede, b ir kral karısı ve
kızıyla birl i kte, m utl u l u k içinde yaşıyormuş. G ü n ü n birinde
kra l, komşu ülkeyle savaşa g i ri nce, geride ka lan karısı onu,
keşişiyle a ldatm ış. B u n u n farkı na varan prenses, a n nesi n i n
i h a n eti n e ç o k üz ü l m üş . D u ru m u, babas ı n a söylemekle
söylememek konusunda bir türlü karar veremiyorm uş. Çünkü
söylese babası annesini öld ü rü r diye korkuyorm uş. Söylemese
de babasının onuruyla oynanmasına razı olamıyorm uş.
Keşiş prensesin bu i lişkiyi öğrendiğini anlamış ve bundan
41 1
kra l i ç eyi d e h a be rd a r etm i ş . Kra l sava şta n d ö n ü nce,
yaptıklarının d uyulmasından korkan kad ı n , kendi ya ptı kların ı
san ki kızı yapmış gibi kocası na a nlatm ış. B u n u n üzeri ne çok
sinirlenen k ra l, avc ı l a rı n ı çağ ı rara k, kızı n ı orm a n a götürü p
öld ü rmelerini istem iş, ama prensesi çok seven avcı lar, onu
öldürmeye kıyamayıp, serbest bırakmışlar. Sonra da bir gey ik
vurup, kız ı n g iysi l e ri n i o n u n ka n ı n a b u l aya ra k, kra l a
gösterm işler.
Ü zerinde g iysisi olmayan p renses, g ü n d üzleri g izlenip,
geceleri yol alıyo rmuş . Yine bir g ü n kız, bir ağacın üstü nde
otururken, orada koyu nlarını otlatan bir çoba n ı n köpeği, onun
varl ı ğ ı n ı h issederek, ağacın altı na gidip havlamaya başlamış.
Başı n ı kaldırı p d a ağaçta ki çıplak kızı gören çoban, hemen
kendi g iysileri n i ona vererek, kızı evine götü rm üş. Prenses
başından geçe n l eri a n latınca, çoba n ı n ağas ı n ı n h a n ı m ı kızı
çok beğenere k, o n u n oğluyla evlenmesi n i istem iş, fakat kız,
"Çoba n beni çıplak görd ü, bunun için de yal n ız onunla evle­
n e b i l i ri m " d e m iş. Ağa n ı n ka rısı pre n sese h a k verm iş ve
çobanla prenses evlen m işler.
Aradan yı llar geçmiş ve üç tane oğ u l ları olm uş. Prenses
birinci oğl u n a " N e idi m ", i kinci oğluna " N e old u m ", üçüncü
oğluna da "Ne olacağı m " adlarını koymuş. Bir gün bu çocuklar
sokakta oynarl a rken, prensesin babası olan kra l d a askeriyle
o radan geçiyormuş. Yolda önlerine bir engel çıkmış. B u n u
n a s ı l aşaca k l a rı n ı d üş ü n ü rl e rken , b i ri b i rl e ri n i isi m l e riyle
çağı ran çocuklar, krala yardıma koşm uşl a r. Çocukların adları
kra l ı n çok hoşuna g itmiş ve onlara, bu adları kendilerine
kimin koyduğunu sormuş. Çocuklar da a nnelerinin koyduğunu
söylem işler. Bunu d uyan kral, çocuklara a nnelerini görmek is­
tediği n i söyleyince, oğlanlar da gidip olan ları a n nelerine an­
latm ışlar. Pre nses, çocukları n tarifinden, bu gelenin babası
olduğ u n u a n la m ı ş ve krala, şu anda evi n reisi n i n evde
olmad ığ ı n ı, o n u anca k kocası geldiği za m a n kab u l edebile­
ceğini söylemiş. Akşam olunca da eşiyle birlikte, kra l ı evine
kabul etm iş. Kız babası n ı n neleri sevdiğini bildiği için, o ye­
mekleri hazırl a m ı ş . Kra l da ka rşısı n d a k i n i n , b i r za manlar
ö l ü m e gönderd i ğ i kızı olduğ u n u a n l a m ı ş ve çoç u klarına
41 2
neden bu isim leri koyduğunu sorm uş. Prenses de bu soruyu,
" N e idi m : Kral kızı idim. Ne old u m : Çoban karısı oldu m . Ne
olaca ğ ı m : Belli değil" d iye cevaplamış. Sonra da kız, bütün
gerçeği ve a n nesi n i n ihaneti ni babasına a n latm ış. Kızı ndan
af dileyen kral, ülkesine dönünce karısını öldürtmüş. Artık çok
yaşlandığı için tahtı n ı çobana bırakmış. Böylece prenses de
sonunda kraliçe olmuş . . . .
Görüldüğü gibi, insan " Ne oldum dememeli, n e olacağım
deme l i . "
İLETİ DİZİ N İ
1- A 1 0 1 . Eşlerin biribirleri ne ihaneti, en çok çocukları n ı hırpalar.
"Prenses, annesinin savaşa g i den padişah babasını, keşişle al­
dattığını görünce çok üzülür."
2- A S . Eti k (a h l aki) değerlerd e n yoks u n i n s a n l a r, ken d i öz
çocuklarına bile iftira atabilirler.
" Padişahın hain karısı, kendi öz kızına iftira atar."
3- C 1 57. Bir işin aslını anlamadan karar vermemeli, ifti ra olabile­
ceği her zaman düşünülmelidir.
" Kra l karısına inanıp, kızı n ı n öldürülmesin i emreder."
4- A3. Yapıcı (hayırlı) yalan, yıkıcı doğrudan daha iyidir.
5- 8200. Yaşamda kötüleri n yan ısıra, iyi ler de vardır.
"Avcılar kızı öldü rmezler ama, vurdukları bir geyiğin kan ı n ı giy­
silerine sürü p, öldürdükleri n i söylerler."
6. A 1 02. Kadınlar kendi bedenlerine karşı saygılı olmalı ve o n u
herkese göstermemelidirler.
" Kız, ağ a n ı n oğ l uyla değ i l , ke ndisi n i çıplak görd ü ğ ü i ç i n
çobanla evlen ir."
7- 8254. İ nsanlar gelecekte nelerle karşılaşaca klarını bilemezler.
"Kralın kızı, çoban karısı, çoban ise kral ol ur."
8- 8202. İ yiler iyilik, kötüler kötülük bulur.
"Prenses kraliçe olurken, kötü kalpli hain annesi öldürülür."
41 3
81 -İKİ KARDEŞ
r
Malatya - Doğan�ehir - Koçdere Köyü
Ane Mutlu
75
Ev hammı
Büyüklerinden
....
B i r varm ış b i r yokm uş, evvel za m a n içinde ka l b u r sa man
içi nde, develer tel l a l i ken, pireler berber i ken, ben a n ne m i n
beşiğ i n i tı n g ı r m ı n g ı r sa l l a r i ken, küçü k b i r köyde iki ka rdeş
yaşa r m ı ş . Evl i o l a n b u ka rdeşler ayrı evle rd e otu rurlarmış.
Büyü k ka rdeş, ku rnazlığı nedeniyle za m a n l a küçü k kardeşi nin
sırtı ndan zen g i n o l m uş. Çok yoksul olan küçük kardeş ise, in­
sa nlara ka rşı son derece sevecenmiş a m a, onun d a ka rısı çok
k ı s ka n ç m ı ş . Kocas ı n ı n a ğ a beyi ze n g i n o l u n ca o n u da
kıskanan kad ı n, hemen kocasını zorlaya ra k, g i d i p çal ışmasını
ve ağa beyi g i b i zeng in olmasını iste m i ş . Karıs ı n ı n zorlama­
larına daya n a m ayan adam, g u rbete ç ı ka ra k ça lışmaya karar
verm iş ve ka rısıyla ağabey, ine veda ederek köyünden ayrı l m ış.
Ağa beyi o n u n a rd ı ndan 'Sen kim, pa ra kaza n m a k ki m " d iye
alay ederek g ü l m üş.
Yo l a çıkan oğlan, az g itmiş uz g itm iş, dere t ep e düz
gitm iş, altı ay b i r __g üz gitmış ve son u nda eski b i r deg i rmene
varm ı ş . Yo ru l d u g u ve h ava kara rd ı ğ ı i ç i n , g eceyi b u
değ i rm ende geçirmeye ka ra r verm iş. içeri g i ri p b i r köşey e
uza n m ış. Tam uykuya dalacağı sırada bazı sesler d uyarak dın­
lemeye başlam ış. Bir ayı homurdanara k içeri g i rmiş. Oğlan da
hemen ordaki un teknesine sa klanmış. Ayıdan son ra bir ku rtla
bir ti l ki de değirmene gelmişler ve üçü kon uş m aya başlayarak
o rtaya da büyü kçe bir ateş ya k m ı ş l a r . Söze ö n ce ayı
başlaya ra k, " O rm a n d a ki büyü k ağ açta b e n i m a rı l a r ı m var.
Çok çal ışka n o l a n b u a rı l a r, her gün tenekeler dol usu ba l
ya pıyo rlar. Ben de her saba h � i d i p b i r teneke bal yiyo ru m "
demiş. Sonra söze karışan ku rt, Benim d e şu ilerde b i r yaylam
va r. Bu yaylada d a yüzlerce koyunu o l a n kör bir çoban var.
Çoba n kör olduğu için ben i görem iyor, ben de her gün beş
tane koyun a l a ra k yiyoru m " demiş. Sonra da ayıyla l<urt, til­
kiye dönerek, " Ey tilki ka rdeş, biz bütün sırlarım ızı söyledik.
Şimdi de sıra sende, hayd i sen de a n lat" dem işler. B u n u n
üzeri ne ti l ki de " Be n i m şu ka rşıdaki dağda b i r mağaram va r.
Bu mağarada da çuva l lar dolusu altınları m var. Her g ü n oraya
gidip bu altınları m ı sayıyorum, sonra da onlarla beş taş oy­
nuyorum " demiş. Bu arada u n teknesine g izlenen oğlan, bun41 4
l a r ı n ko n uş m a l a rı n ı n hepsi n i d uym u ş . O n l a r g itti kten s o n ra
sevinç içinde yatı p uyu m uş. Saba h o l u nca da erkenden kal ka­
rak, o r m a n d a ki sözü e d i l e n b üyü k ağacın ya n ı n a g itm iş.
A�acı n a ltında oturan ayı keyifl e m ı rı l danara k b a l yiyo rm uş.
Oglan e l i ndeki s i l a h l a ayıyı a � a ğ ı nd a n y a ra l a m ış. Çok ca n ı
ya n a n v e ko rka n a y ı " A fı aya g ı m a h " d ıyerek, a rkas ı n a bile
bakmadan ka �mış. Oğ l a n orad a n o n teneke bal alarak, kur­
d u n ta rif ettig i yaylaya g itmiş. Ta m o s ı rada kurt da kör
çoba n ı n koyu n l a rı n ı ça l ıyorm uş. O ğ l a n o n u da ayağ ı nd a n
vurm uş. Can ı çok yanan kurt a rkası na bile bakmada n kaçm ış.
Kör çoban, her g ü n başına bela olan bu h ı rsız kurd u yaka­
ladığ ı için, ödü l o l a ra k o � lana yüz tane koyun verm iş. Koyun­
l a rı d a yan ı n a a l a n o g l a n , d o ğ ruca ti l k i n i n tarif etti ğ i
m a ğ a raya � itm iş. O s ı rada ti l k i de a l tı n l a rı n ı sayıyo r m u ş .
Tüfeğiyfe n lj an a l ı p, ayağından v u rm u . Çok can ı ya n a n ti lki
b a �ı ra b a g ı ra o ra d a n ka ç m ı ş . O l a n d a i ç e r i g i ri p ,
m a g a radaki t ü m altı n l a rı çuva l l a ra do d u ra ra k oradan uzak­
laşmış.
Artı k zen g i n o l a n oğlan, köyüne dön üp, karısıyla birlikte
m utlu l u k içinde yaşam aya başlam ış . Kıska nç ve para düşkü n ü
o l a n b üyü k k a rd eş, k ü ç ü k ka rd eş i n i n böyles i n e zeng i n
olduğunu görünce, o n u çok kıskanara k nasıl zengin olduğ u n u
sorm uş. O da bütün olup bite n leri başından son u n a kad a r
ayrı ntıla rıyla ağa bey i n e a n l atm ış. B u n l a rı d i n l eyen b üyü k
kardeş hemen fıazı rfa n ı p, o değ i rmene g itmeye ve daha çok
zen Q_i n o l m aya ka ra r vererek yola ç ı kmış. Kardeşi onları yara­
l a d ıg ı n ı , b u n u n ke n d i s i ı ç i n t e h l i ke ya rata b i l eceğ i n i
söylediyse d e söz ü n ü d i n l etemem iş.
�
Yol a çıkan büyü k ka rdeş az g itmiş uz gitm iş, a l tı ay bir
g üz g itm iş, so n u n d a ka rd eşi n i n sözü n ü ettiğ i m a ğ a raya
va r m ı ş ve un te k n e s i n e 9, i ri p s a kl a n m ı ş . B i raz so n ra
değirme.rıe, bağ ı ra bağ ı ra a g l ayan b i r ayı, bir k u rt ve ti l ki
g i rm iş . ü nce tifki ayıya, "Ayı ka rdeş n için ağl ıyors u n " demiş.
O da " H iç sorma ti l ki kardeş, bir sabah bal yerken, adamın bi­
risi ateş edip ayağ ı m d a n yaraladı, ben de ca n ı m ı bu raya zor
attı m, acımdan ve öfkemden n e yapacağ ı m ı bilem iyo ru m "
dem iş. Ayrıca bütün ba l l a rı n ı d a götürdü � ü n ü söylemiş. Sonra
d a til kiye " Peki sen n i ç i n ağ l ıyorsun ya d iye sorm uş. O da
" H iç sorma ayı kardeş. Ben m a ğ a ra mda altı n ları m ı sayarken
b i ri s i g e l i p ateş e d e rek, aya ğ ı m d a n ya ra l a d ı, b ü t ü n
altı n la rı m ı da a l ı p kaçtı " demiş. Ayıyla ti l ki bu kez de kurda
niçiri ağlad ı ğ ı n ı sorm uşlar. Kurt da " H iç sormayı n ka rdeşleri m .
B i r g ü n yaylada koyun çala rken, ada m ı n birisi ayağ ı m a ateş
e tti b e n de d eğ i r m e n e kaçtı m " d e m i ş . B u n u n ü zerine,
41 5
içleri nden en kurnazla rı olan til ki, " Bakın geçen gün biz bura­
da oturup kon uşurken, birisi bizi din lemiş olacak. Fazla uzağa
gitmiş olamaz. Geli n hep birl i kte dejj irmeni araya l ı m belki de
burada gizlen iyord u r" demiş ve degırmenin her ta rafı n ı iyice
arayı P. , un teknesinde bulunan adam ı bulup çıka rm ışlar. En
g üçlüleri olan ayı, tek e l iyle onu tekneden çıkarara k ortaya
fırlatm ış. Ada m her h e kadar onlara " Beni öldürmeyin, sizi
vuran ve mallarınızı çalan ben de !) ilim, kardeşim d i r" dediyse
de inandıra m a m ış. "Artı k sen bizı bir daha kand ı ra m azsı n "
demişler ve o n a sa ldırmışlar. Ti lki adam ı n gözü n ü çıkarm ış,
kurtla ayı da ayakla rıyla kolları n ı yem işler.
Para p eşinde koşa n, kötü kalpli ve h ı rslı büy ü k ka rdeşin
yaşamı bbylesine kötü sonuçlanırken, daha akı l l ı ve iyi kalpli
olan küçük kardeş, karısıyla birlikte, ömrü n ü n kal a n ı n ı m utlu­
luk içinde geçirm iş ve "Az ta mah çok za ra r veriyor" d iye
düşünmüş.
İ LETİ DİZİ N İ
1-
2.
3.
4.
C 1 56.Çok iyi niyetli insanlar d ikkat etmezlerse en ya kınları olan
kardeşleri ve eşleri tarafı ndan bile ku llanılabilirler.
"Küçük kardeşin sırtından ağabeyi zengin olurken, kıskanç
karısı da onu gurbete çalışmaya gönderir. •
8 5 1 . Sazan, hiç u m u l madık bir za manda şans i n s a n ı n yüzüne
g ü lebi lir.
"Küçük kardeş, hayvanlardan öğrendiği sırlar sayesinde zengin
olur. "
8 1 00. Kıskançlık ve h ı rs, son unda insa n ı n ,yaşa m ı n ı yiti rmesine
neden olur.
"Kıskan_ç büyük kardeş, hırsının bedelini yaşamıyla öder. •
8202. iyiler iyilik, kötü ler kötülük bulur.
"Kötü kalpli büyük kardeş ölürken, iyi olan küçük kardeş zengin
olur ve karısıyla birlikte mutlu yaşar. •
82- KISKANÇLI K
Bitlis
A. Ahmet Demir
21
Öğrenci
Dedesinden
Bir varm ış bir yokm uş, evvel zaman içinde kal b u r sa man
içi nde, develer tella l iken pireler berber i ken, ben n i n e m i n
416
beşiğ i n i tı n g ı r m ı n g ı r sa l l a r i ken, bundan yı l l a rca önce köyün
b i ri nd e, Berivan aôında b i r kız l a rı o l a n , çok mutlu bir a i l e
yaşarm ış. G e l za m a n Qj t za m a n , b u evi n ��n ı m ı ö l m ü ş ve
böylece ailenin m utl u l uguna gölge düşmüş. O ksüz kalan Beri­
van ' ı n babası, bir başka kad ı nla. . evle n m iş. Bu kad ı n ı n da Beri­
van yaşlarında bir kızı varm ış. Uvey ana kötü ka l p l i bir kadı n
o l d u ğ u için, evi n bütün işleri n i Be riva n ' a yüklemiş. Karda
kışta her işi yapmak, hayvan l a rı otlatma k, kıza çok ağ ı r ge­
l iyorm u ş . Yine bir g ü n hayva n l a rı otlatı rke n, kızı n ya n ı na
yaklaşan b i r inek, o n u n l a kon uş m aya başlam ış ve bu inekle
B. e riva n ' ı n dostl u ğ u z a m a n l a i l e r l e m i ş . B i r g ü n i ne k kıza,
"istersen sü rüyü ben otlatabilirim, sen i n yorul mana gerek yok"
demiş.
O g ünden sonra büyük ölçüde rahatlayan Berivan, bir g ü n
çeşm e n i n başında otu rurken, ya n ı n a yaşlı bir dede ya klaşı p
o n u n d e rd i n i d i nlemiş ve " G i d ip, ş u i l e rdeki derede yıka n "
demiş. Dereye girip yıkanan Berivan, eskisinden bin kat daha
fa z l a , g ö z ka m a ştı r ı c ı bir g ü ze l l i ğ e sa h i p o l m u ş . Eve
döndü ğ ünde, onun bu halini gören üvey anne ve kızı, büyü k
b i r k ı s ka n ç l ı k i ç i n de, o n a b u n u n n a s ı l g e rçekl eşti ğ i n i
sorm uşl a r. O d a bütün olanları a nlatm ış.
B u n u n üzeri ne üvey a n n e, e rtesi � ü n ü hayvan l a rı otlat­
m aya, yan ı na bol yiyecek koyarak kendı kızın ı gönderm iş. Be­
rivan ' ı göremeyen inek çok üzü l m üş ve b u kıza h iç ya rd ı mcı
o l m a m ış . B i r kaç gün son ra, yaşl ı adam bu kıza da görü n ü p,
d e rede yıkan ması n ı söylem iş, a m a ne var ki derede yı ka n a n
kız, ç ı kt ı ğ ı n d a eskisi nden d e çirkin o l m uş . Ağ layara k eve
dönü p, onlan ları annesine a n latmış.
Aradan bir zaman geçtikten son ra, Berivan'a iyi bir ,tal i p
çıkmış ve o � örkem li bir düğünle evlenip m utlu olmuş. Uvey
a n ne i l i kızı ıse, kısk�nçl ı ğ ı n ne kada r kötü bir şey old u ğ u n u
g ö rü p, b i r daha ayn ı yan l ı ş ı ya p m a m aya karar verm işler ve
Fıerkes " e ktiğini biçer" demışler . . .
İ LETİ DİZİN İ
1 - C l 7 . Annesini yiti ren aile mutsuz olur.
"Evin hanımı olan Berivan 'm annesi ölünce, ailenin mutluluğuna
gölge düşer.
2C7. Ü vey anneler çocuklara kötü davranırlar.
"Acımçısız üvey anne, Berivan 'a çok kötü davranır. "
3-
850. i nsan umutsuzl uğa kapılmamalıdır, en güç anlarda bile bir
Y!'lrd ı m eli uzanabilir.
4-
8202. iyiler iyilik, kötüler kötülük bulur.
"inek B,erivan 'm en yakm dostu ve yardımcm olur. "
41 7
"Yaşlı dede Berivan 'ı bir kat daha güzelleştirir. "
"Berivan iyi bir evlilik yapar. "
B 1 00. Kıskançlık, i nsana felaket geti ren kötü bir d uygudur.
"Berivan 'ı kıskanan üvey annesinin kızı, b ir kat daha
çirkinle1 ir. •
'
8 1 50. Ozeleştiri yapmak insanı iyiye götürür.
• ü vey anne ile kızı, kıskançlığın ne denli kötü bir şey olduğunu
görüp, bir daha aynı yanlışı yapmamaya karar verirler. •
5-
6-
83- İ HTİYAR BALI KÇI
r
Manisa-Salihli
Hüseyin Kara
53
'"
Nakliyeci
Büyüklerinden
Bir varm ış bir yokm uş, ewel zaman içinde kalbur saman
içinde, develer tellal iken pireler berber iken, ben n inemin
beşiğini tıngır mıngır sallar i ken zamanın birinde, bir köyde,
i ki çocuğ u ve karısıyla birlikte ihtiy�r bir ba l ı kçı yaşar·m ış.
Çocu kları n ı n biri kız, biri e rkekm iş. ihtiya r adam günlerini
hep nehirde geçirerek, balık tutup evinin geçimini saolamaya
ça hşırmış. Karısı da evdeki i ki keçiyi a l ı p, dağa otTa tmaya
götürürm üş. Çocuklar da sokakta yaşıtlarıyla oynarlarmış.
Günler böyle ge5 ip giderken, ihtiyar balıkçı yine bir gün
teknesine binip balıga çıkmış ve farkın a varmadan bir hayli
uzaklaşmış. Oltasını sulara atan bal ı kçı, balıkları n gelip ona
takılması n ı bekliyormuş. Bir hayli bekledikten son ra oltanın
kıpırdadığını görmüş ve sevinçle çekmiş. Oltanın ucunda altın
saçl ı, güzeller g üzel i bir peri kızı d u ruyormuş. Bunu gören
bal ı kçı bir an şaşkınlıktan donakalmış. Peri kızı balıkçıya ses­
lenerek, " Benden korkma, sana ya rd ı m etmek için oltana
ta kı l d ı m " demiş. Ama, ba l ı kçı ko rku d a n n e ya paca q ı n ı
şaşırarak, h ızla kü rekleri çekip oradan uzaklaşm ış . Eve gi a in­
ce karısı na bu olanla rı anlatm ış. Ka rısı sevinçle ona, bunun
Allah'ın bir ödü l ü olduğ u n u, yarın yine oraya giderek, peri
kızın ı beklemesi ni söylemiş. Karısın ı n sözün ü dinleyen bal ı kçı
ertesi g ü n yine ayn ı yere gidip oltasını atm ış ve beklemeye
başlam ış. Bir zam a n son ra, ihtiyarın yanına gelen peri kızı,
ona ne di lerse yerine geti receğ i n i söylemiş. Ada m b i raz
düşündükten son ra, ailemle birlikte yiyebi leceğim g üzel bir
418
yemek isterim demi !. Peri de ona, akşam evi ne gittiği nde
yemeğe hazır bulacag ını söy�emiş. Gerçekten de evi ne dönen
b a l ı kç ı , çok ze n g i n b i r · sofra n ı n baş ı n d a, karı s ı n ı v e
� ocu kları n ı ken d i s i n i bekler b u l m uş. Yemekleri n i sevinç
ıçinde yedi kten sonra, periden daha başka neler isteyecekleri
kon usunda konuşmuşlar.
Ertesi sabah yine aı n ı yere gidip, peri kızından bir saray
istemiş. Dileğinin olacagı n ı söyleyen peri ortadan kaybolunca
da hemen evi nin yol u n u tutmuş. Evinin yerinde, kralları bile
hayra n bırakacak güzellikte bir sarayın durduğunu görüp,
sevinçle içeriye g i ren balıkçıya karısı, periden daha başka
Şeyler de istemesini söylemiş. B u n u n üzerine ertesi g ü n i h ­
ti y a r, peri kızı n d a n .köy ü n efe n d isi o l m ayı v e Flerkese
h ü kmetmeyi istemiş. işte o za man, bu ada m ı n başkalarını
d ü şü n m eyen, benci l , aç gözlü birisi olduğu n u anlayan peri
kızı, öncelci verdiklerini de ada m ı n elinden g eri alıp, onu yine
eski yoksul hayatına gönderm iş, sonra da "Şimdi dersini aldın
m ı, sen i n gibı gözü doymayan, bencil bir i nsan ancak kötü
şeylere layılctır" diyerek, ortadan kaybolmuş.
Bu olanlara çok üzülen i htiyar balıkçı, kendisini tekneden
atarak intihar etm iş · ve böylece, bu olay da herkese ders
olmuş.
Hani ne demişler "Aç gözlü i nsanın gözün ü toprak doyu­
rur."
İ LETİ DİZİ N İ
1 - 85 1 . H i ç beklenmedik bir anda, şans insanın yüzüne g ü lebilir.
"Bir gün, ihtiyar balıkçının oltasına, bir peri kızı takılır ve ona
dile benden ne diler der. •
2- 855. İ nsanlar şansları n ı iyi yolda değerlendirmeli ve fazla zorla­
mamalrd ı r.
"İhtiyar balıkçı, karısının da zorlamalarıyla, her gün peri kızının
karşısına yeni isteklerle çıkar. •
3-
8304. Aç gözlülük ve hırs, insana zarar veren kötü duygulardır.
"Peri kızı kendisinden, herkese hükmetme gücü isteyen
balıkçıyı cezalandırarak, yine eski yoksul yaşamına dönderir, o
da buna dayanamayarak intihar eder. •
41 9
84- AKiLLi İLE DELİ KARDEŞ
...
Elazığ-Haput-Kurtdere köyü
Nezaket Çimen
38
Ev hammı
Büyüklerinden
Bir .varm ış bir yokm uş. Evvel za m a n içinde kal b u r sa man
içinde, develer teHa l i ken pireler berber iken, ben a n ne m i n
beşiğ i n i t ı n g ı r m ı n g ı r sa llar i ken, i k i oğl uyla birl i kte y aşaya n,
yaş l ı bir kad ı n va rm ış. B u oğ l a n lard a n birisi akı l l ı d ı ğerı ise
del iym iş.
G ü n lerden bir gün köy h a l kı, kasabaya tuz a l m aya gi­
diyorlarmı ş . Evde tuz ka lmadığı n ı . gören a kıl l ı oğ lan d a on larla
beraber g ıtmek istem iş. Deli oğlan, ben gideceği m d iye tut­
tu rd uysa da a kı l l ı o n u n gidemeyeceğ i n i söyleyerek, kendisi
gitmiş. Buna çok si n i rlenen deli oğlan, " Ben sana yapacağ ı m ı
b i l i r i m " d e m i ş v e gidip ocağa b i r kazan su koymuş. S u iyice
kaynayı nca "An ne sen çok l<ırlend i n, gel sen i yıkayayım " ôiye
tuttu rmu1 . Zava l l ı kad ın, " Ben kirli değ i l i m, y ı ka n m a k iste­
m iyoru m demi şse de deliye söz geçirememiş. Deli de an nesi­
ni tuttu ğ u g i b ı , kaynaya n kaza n ı n i ç i n e otu rtm u ş . Kad ı n
anında haşlanara k ö l m üş. B u n u a n lamayan deli, a n nesin i n h iç
kon u ş madığını görünce, "An neciğim, sen ba na darı l d ı n gali­
ba, şımdi ben sana g üzel el biselerini giydiri rim, süsler köş�ye
otu rtu ru m " demiş. Sonra da ded i kleri n i yapmış. Kadı n cagız
haşlanara k öldüqü için, ağzı ve gözleri açıkmış. Bunu gören
deli, "Annem o l<adar mutlu ki, hep g ü l üyor" d iye düşünmüş.
Sonra a h ı rdaki hayvan ları n ı a l ı p otlatmaya götü rm üş. Daqda
bir yaban armudu varm ı�. Hemen ağaca çıkıp, hem armutları
hem de yap rakları n ı aşagıya indirmiş. Bir ta rafta n da hayvan­
l a ra, "Arm utlar ben i m, ya p ra k l a r sizi n " d iye b a ğ ı rıyorm uş.
Ağaçta bir ley kal m ayı nca aşağıya i n m iş . Hayvan ların a rmut­
ları da yed i g i n i görü nce, öfkelenip hepsin i kesmiş. Yal n ız bir
teke kalm ış. O n u da keseceği sırada, boyn uzları na takı l m ış iki
a rm ut � örmüş ve "Bu teke beni düşündüğü için iki a rm ut
ayırm ış· diyerek, o n u kesmekten vazgeçm iş. Bu a rada, daha
uzak bir çay ı rd a otlaya n inek de . kesi l me kten k u rtu l m uş.
Akşam o l u nca deli, tekeyle i neği önüne katıp eve getirmiş. O
sırada, tuzd a n dönen akı l l ı oğl a n d a evi n kapısı ö n ü n deym iş.
Del e, diğer hayva n ların nerede olduğ u n u sorm uş. O " kes­
ti m deyi nce de, neden i n i so rm uş. Deli de o n a, "Arm ut
!Y
420
a ğ a c ı n a ç ı k ı p, m u m u l i k i n i to p i l i k i n i aşağ ıya d ö ktü m .
Dökerken d e m u m i liği size, top i l iği bana dedi m ama, o n l a r
beni h i ç düşün meyi p hepsini yediler, ben de on ları kestim,
bana a rm ut ayı ra n tekeyi kesmed i m " demiş. Bu olan lara çok
üzülen a kı l l ı · kardeş, "Olan o l m uş a rtı k" diyerek, tuzla rı içeri
taşı m ı ş so n ra d a a nası n ı o rta l a rd a g ö re m eyince, nerede
o l d u ğ u n u sorm uş. Deli oğ l a n , "Anam ızı b i r g üzel yıkad ı m,
yen i el biseleri n i giydird i m, köşeye oturttum, öyl e mem n u n
o l d u k i sevinci nden hep g ü l üyor, ina n m azsa n git de bak"
demiş. Bunları d uyan akıllı, hemen içeri koşmuş ve a nnesin i n
kaskatı kesi l m iş ö l ü s ü n ü g ö r ü n ce, a ğ l ay ı p döğ ü n m eye
başl a m ı ş .
O n u n feryad ı n a g e l e n ko m ş u l a r, o l a n l a rı
üzü l m üşler ve hep birlikte cenazeyi kaldı rm ışlar.
görüp
B u o l ayda n so n ra a kı l l ı kardeş, h ayatl a rı n ı ye n i d e n
d üzenleme gereği d uym uş v e ineği sata rak oradan $!itmeye
kara r verm iş. Bu fikri n i deli kardeşine söyleyi nce o, Madem
beni tuza göndermedin, bu defa ineği ben satacağ ı m " d iye
tuttu rm uş. Akı l l ı onunla başa çıkamayaca ğ ı n ı anlayınca, i neğ i
satmasına izin verm iş ve en az beş altı n a satmasın ı sö�lemiş.
Eqer beş altından aşağ ıya sata rsan, sen i gönderir inegi geri
a rd ı r ı rı m d iye eklemiş. B u n l a rı d i n l eyen deli ineği alıp yol a
çı kmış a m a çok yoruldu 9 u için, kasa baya g itmekten vazgeçip
i neği, 'yolda rastlad ığı bırisine satmaya ka ra r vermiş. O sırada
bir mağara görere k, i neği b u evde otu ra n l a,ra satayım d iye
d üşü n m ü � ve mağara n ı n a �z ı n a yaklaş ı p, " i nek satıyoru m "
d iye b a g ı rm ı ş . S e s i m a g a ra d a i n e k satıyo r u m d iye
ya n k ı la n m ı ş . B u n u n üzeri n e d e l i , " Kaça a l ı y ors u n " d iye
bağırmış. B u da mağarada ya n kı l a n ı nca, deh " Beş a lt ı n a "
d e m i ş . Mağaradaki yankı da beş altı n a deyi r:ıce, d e l i b i risi­
n i n ken d isiyle paza rl ı k yaptı ğ n ı sa n a ra k, " i neği sana be1
a l tı n a satıyo ru m, p a ras ı n ı da b i r h afta son ra gel i r a l ı rı m
demiş ve ineği orada b ı ra k ı p köye dönmüş. Kardeşi, i ne g i
sattı n m ı parası nerede, diye sorunca da " Beş a ltına sattım, bır
h afta son ra gidip altınları alacağ ı m " demiş. Bunu duyan a kı l lı,
" Eyva h inek de elden gitti " d iye düşünmüş. Bir hafta son ra,
del iye " H aydi sen gidip ine � i n p a rasını getir, ben de eşyaları
topl ayayı m da b u radan g ı d el ı m " d e m i ş . Yol a çıkan d e l i,
m a ğ a raya va rı n c a , k u rt l a r ı n yed i ğ i i n eğ i n ke m i kleriyle
kar� laşm ış, ama yine de " Beş altı n ı m ı ver" ,diye bağı rm ış. Ses
m agarada ya n k ı la n ı nca çok s i n i rlenen deli, " Hem ineğ i m i
a l d ı n, h e m d e üstü ne beş a ltı n m ı istiyorsun" diyerek, öfkeden
mağara n ı n d uvarla rı n ı tekmelemiş. Bu sırada d uvardan kayan
bir taşın arkası ndan, altı n lar dökül meye başlamış. Bunu gören
421
deli, " Ben sana i neğ i yal n ızca beş altına sattım, fazlasını iste­
mem" d iyerek, beş altın a l ı p eve d ö n m üş. O l a n l a r ı a kı l l ı
ka rdeşine anlatıp, daha o rada çok altın var demiş. B u işin
aslını iyice sorup a n l ayan a kı l l ı, ya n larına torba, heybe ala­
ra k, deliyle bi rli kte o mağaraya gitm iş. Altı n l a rı g ö rü n ce
kardeşi ne, haydi ya rd ı m et de bun ları torba l a ra dofd u ra l ı m
d e m i ş a m a d e l i o l m az, ö n c e sa h i b i n e s o ra l ı m d iyerek
mağara ya, "Bu a ltın l a rı bize veriyor m us u n " d iy e bağırmış.
Ses gerı yan kı l a n ı nca da "Ta m a m veriyor" demış ve altınları
çuvallara doldurup eve dönm üşler.
Eve gel i n ce deli, g i d i p m u htardan bi r ö lçek � eti rerek
a l t ı n l a rı m ı z ı ö l çeceğ i m d iye tuttu r m u � . Akı l l ı, 'M u hta r
altı n larım ızı görü r v e ortak o l m aya ka l ka r d iye o n u engel le­
mek istem işse de başa ra m a m ış. Deli ded iğ i n i ya parak gidip
m uhtardan ölçek � eti rm iş ve a ltı nları ölçm üş. Geri götürürken
de ölçeöi boş getı rdi demesin ler diye, a k ı l l ıdan g izli, ölçeğ i n
altına i ki ta ne altın sı kıştı rmış ve 9 ötü r ü p verm iş. M uhta r,
" Deli oğlan, ölçeğ i m i boş m u geti rd ı n " deyi nce de "Altı na ba­
ka rsa n boş geti rmed i ğ i m i a n l a rs ı n " d e m i ş . Altı n l a rı göre n
m uhtarın, şaşkı n l ı ktan gözleri fal taşı gibi açı l m ış. Hemen de­
l i n i n a rkasından giderek, " Siz altın b u l m uşsun uz, ya yarıs ı n ı
bana verirsiniz ya da sizi i kayet ederim " demiş. B u n u d uyan
deli a kı l l ıya " Mu htar biz en ne istiy or" d iye sorm uş. O da
" Kardeşim, mu htar bizde altı n oldugunu sanıyor, oysa bizim
gibi yoks u l insa n l a rda altı n ne gezer değ i l m i " d iye cevap
verm i ş . B u n a ç o k s i n i rl e n e n m u h ta r, e l i n d e k i a l tı n l a rı
göstererek, "Yoksa bunlar ne ya" diye bağı rm ış. Deli altı n l a rı
l<ardeşinden g izli götü rdüğü için, sı rrın ı ortaya çıka ra n m u h ­
ta ra ç o k kızarak, e l i ndeki sopayla sa l d ı r ı p ada m ı ö l d ü rm üş .
B u n u gören a k ı l l ı hem çok korkm uş, hem de çok üzü l m üş,
sonra aa m u htarın ö l üsünü götürüp bir kuyuya atm ış. Aradan
bir zaman geçince, köye tansildar gelm i ş v e doğ ruca m u h­
tarı n evine g i d i p o n u ara m ı ş a ma, b u l a m a m ış . Candarmaya
haber vermişler. Candarma da m uhtarı en son ki m görd ü, ona
ne oldu diye herkesi sorg uya çekm iş. S ı ra del iye gelince o,
"Muhtarı ben ö l d ü rd ü m, sonra da b i r kuyuya attık" demiş.
Akıl l ı, " Böyle bir şey o lmadı, o delidir, ne ded i ğ i n i bilm iyor"
diyerek d u ru m u ku rtarmak iste m iş. Hemen o gece kuyudan
muhtarın ölüsünü ç ı karıp başka bir yere g ö m m üş, yerine de
tekeyi keserek kuyuya atm ı ş . Ertesı g ü n de m u htarı b u l a ­
maya n candarma çaresiz kalınca deliy e, " H aydi g it, m u htarı
hangi kuyuya attınsa çıka r getir" demış. Sonra da he p birl i kte
kuyun u n başına gelip, beline bir i p bağ layara k, deliyı aşağıya
sarkıtm ışlar. Suyu n içinde elini dolaştıran del i n i n eli ne, teke-
J
422
n i n boynuzla rı geli nce, d ışard a k i l e re, " Ey a h a l i, sizin m u h ­
ta rı n ız boyn uzl u m uyd u yoksa boyn uzsuz m uyd u " d iye
bağırmış. Dışa rdakiler birbirlerine bakıp g ü l m üşler. B u sırada
den n i n e l i n e tekenin kılları gelmiş: B u defa da " Ey a h a l i sizin
m u h ta r k ı l l ı m ıyd ı yo ksa k ı l s ı z m ıyd ı " d iye ses l e n m i ş .
Dışard a k i l e r del i n i n b u sözleri n e g ü l e rken, o aşağıdan b u
sefer de " Ey ahali sizin m u hta r iki aya klı m ıyd ı yoksa dört
ayaklı m ır, d ı " diye bağı rmış. Artık sinirlen meye başlayan köy
halkı da Ne bulduysan yukarı gönder de i ki ayaklı mı yoksa
d ö rt aya k l ı m ı o za m a n a n fa rız" demişler. Del i n i n i pe
baq l ad ı ğ ı şeyi y u ka rı çekince d e b u n u n şişmiş bir teke
olcfu ğ u n u görüp, g ü l m üşler. Yukarı çıka n deh kuyudan muh­
ta rı n d e ğ fl de teke n i n ö l ü sü n ü n ç ı ktı ğ ı n ı g ö r ü n c e d e
şaşkın l ı kl a etrafına bakı n ı p, " Kuyuya bir taş attı m, yedi a kı l l ı
toplandı çıka ramadı" demiş.
Daha son ra iki ka rdeş eşya l a rı n ı toplayı p, altınlarıyla bir­
l i kte büyük bir şeh i re göçmüşler ve orada bol l u k, zeng i n l i k
i ç i n d e yaşa m ışlar . . .
İLETİ DİZİ N İ
1- E3. Ru h hastaları yalnız v e denetimsiz bırakı lmamalıdırlar.
"Akıllı kardeş deli kardeşi evde bırakınca, o da sıcak suyla anne­
sini haşlayıp öldürür. •
2- E 4 . R u h h a s ta l a rı n ı n davra n ı ş l a r ı n ı n , k e n d i leri n e göre
açıklanabilir "öznel" bir iç-mantığı vardır.
3-
456-
"Deli kar�eş, yaptığı her şeye bir açıklama getirir. •
C 1 6 0 . i nsan davra n ışları n ı b e l i rl i kal ı pl a ra g öre çok fazla
ya rg ı l a m a k doğru değ i l d i r, topl u m u n yarg ı l a rına uymayan
ayrıksı davranışlar da bazan iyi sonuçlar verebi li r.
"Deli kardeşin bazı davran ışları sonunda, aile zengin olur."
8262. Akı l l ı olmayan insanlar sır saklayamazlar ve bundan da
zarar görürler.
"Deli kardeş muhtara, altın bulduklarını söyler. •
A6. Şantaj yol uyla kaza n ç elde etmek i steyenler, son unda
yaşaml a rı n ı yitirebilirler.
"Altınlara ortak olmak isteyen muhtar, bunu canıyla öder. •
C 1 60. R u h h a sta l a rı n ı n d a v ra n ı ş l a r ı n ı ken d i m a n t ı k
değerleri m izle açıklamaya kalkarsak, bir sonuca varamayız.
"Bir deli bir kuyuya taş atar yedi akıllı çıkaramaz. "
"Deli kardeş, kuyuya bir taş a ttım, yedi akıllı toplandı
çıkaramadı der. n
423
85- ÜÇ KARDEŞ
r
Balıkesir - Burhaniye - Pelitköy
Senem Çetinmeıe
�
38
Ev hammı
Amcasmm karmndan
....
Bir varm ış bir yokm uş. Ewel zaman içinde kalbur saman
içinde, bir ülkede fakir bir ailenin uç oğlu varmış. Bu evde
yoksu l l u ktan dolayı tartışm a l a rı n a rd ı arkas ı kesi l m ezmiş.
Günün birinde üç kardeş evden ayrıl maya karar vermişler ve
hazırlıkları n ı yapıp yola çıkm ışlar.
Bir za man g itti kten son ra bir dağa varm ışlar. Burada
beyaz ren kli pek çok taş varm ış. Büyük oğlan bunlara bakıp,
"Ah şu taşlar koyun olsa da ben de onlara çoban olsa m " demiş
ve dileği o anda gerçekleştiğ i için, büyük kardeş o dağda
kal m ış.
Diğer iki oğlan yolculuklarına devam etmişler. Biraz git­
tikten sonra, ön lerine çıkan çeşmede n su içen iki kardeşten
büyük olanı, "Ah şu çeşmeden su yerine rakı a ksa da ben de
burada bir meyhane açsam" demiş. Bu dilek de gerçekleşmiş
ve ortanca oğlan da orada kalmış.
Küçük oğlan tek başı na yolc u l u ğ u n u sürd ü rü rken, bir
köyün yakınında bulunan ormanlara oakıp, "Ah şu ormanlar
m eyve ağacı olsa da ben d e b u rada b i r iş k u rsa m "
demiş. Bunun dileği d e gerçekleşmiş ve küçük oğlan da oraya
yerleşmiş. Aradan uzun bir zaman 9 eçmiş ve her ü5 kardeş de
ışlerini ilerletmişler. Bu üç kardeşın n iyetlerini ögrenmek is­
teyen tan rı, bunları sınamak üzere bir görevli göndermiş. Bu
görevli yaralı b.!r i htiyar kılığı ndaym ış. i htiya r üç ka rdeşi de
ziya ret etm iş. O nce büyük oğlan kardeşe g id i p, "Çok uzak
yoldan geldim, çok da susadım, bana bir bardak ay ran verir
misin?" demiş. Oğlan da ona " Parasın ı ver, ayran ı ıç" demiş.
Bunu duyan ihtiyar, "Allah sen i eskisinden beter etsin"diyerek
ayrı l m ış �e o anda orada b u l u nan her şey yin e eski ·haline
dönmüş. ihtiyar sonra meyhane açan oğlana gitmiş ve ona da
"Çok uzak yoldan geldim, bana bir yuaum rakı verir misin?"
demiş. Ondan da aynı cevabı alınca, yine ayn ı - dilekte bulun­
muş ve orada da her şey eski haline dönmüş. Son u nda ihtiyar
küçük oğlanın yan ı na gıtmiş. Oğlan, adam ı böyle yara içinde
424
görü nce "Senin y�raların iyileşm iyor mu, dermanını aramad ı n
m ı " diye sormuş. i htiyar d a "Aradım, benim dermanım, bu ya­
ralara süreceğim, senin çocuğu n u n kanıdır. Eğer sen oğl u n u
kesip fırına koyarsan, ben d e o n u n ka n ı ndan ya ralarıma
sürersem iyileşeceq i m " demiş. Oğlan karısıyla kon uŞtuktan
son ra, çocuğu n u keserek fırı n a koym uş. Aradan bir za man
ı;ı eçip de hep birlikte fırını açıp baktıklarında çQcuğu kitaplar
ıçinde, bir masa başında otu ru rken görmüşler. i htiyar herke­
sin şaşkın bakışları içinde, küçi,jk oğ fa na, "Allah seni daha iY.i
ets i n " demiş ve kaybo l m u ş . i şte böyle, " iyilik. yapan iyi l ı k
bulur. "
Anlayana d a bu nıasal burada bitmiş.
İ LETİ DİZİ N İ
1 - 03. Yoksulluk, b i r ailenin dağı l masına neden olabilir.
"Yoksulluk nedeniyle, tartışmaların ardı arkası kesilmeyen aile­
nin çocukları, evi terkederler"
2- BS 1 . Hiç beklenmedik bir anda, insanın yüzüne şans g ü lebilir.
"Kardeşf.erin dilekleri gerçekleşir. •
3- C l 6 7 . i nsanlar varsıllaşınca, geçmişte çektikleri yoksullukl a rı
hiç unutmadan, öteki yoksullara yardımcı olmalıdırlar.
" Yoksul ihtiyara yardımcı olmayan kardeşler, yine eski yoksul­
luklarına dönerler. •
4-
B.202. İ yiler iyilik, kötü ler kötü l ü k bulur.
"ihtiyara yardım etmeyen oğlanlar eski yoksul yaşamlarına
dönerlerken, yardımcı olan küçük oğlan durumunu korur. •
86- TUZUN DEGERİ
r
Samsun - Kurugökçe köyü
Saffet Erdem
48
İi çi
Büyüklerinden
Evvel za man içinde ka l b u r saman içinde, develer tel lal
i ken pireler berber i ken, ben a n a m ı n beşiği n i tın_g ı r m ı n g ı r
sallar iken, b i r varmış b i r yokmuş, b i r kralı n yedi ogı u varmış.
Kral bunlardan en büyük oğlu n u severmiş.
B i r g ü n oğ ulları n ı n da ken disi n i ne kadar sevdikleri n i
öğrenmel< isteyen kral, onları karşısına çağ ırarak birer birer
sormuş. Her biri babaları n ı n e kadar çok sevdiklerini, en g üzel
425
varl ı k l a rla se m bo l l eşti re rek a n latmaya ç a l ı ş m ı ş l a r . K i m isi
babasını bal kadar sevdi � ini, kimi şeker kadar sevdi 9 ini, kimi
de d ünya kadar sevdiğinı söylemiş. Sıra en küçük o� lana ge­
lince, o biraz düşünmüş ve babasına duyduğu sevgıyi" "Seni
tuz kadar seviyo ru m " d iye belirtmiş. Bunu kendisi ne hakaret
sayan kral, çocuğu evden kovmuş. Ağ laya ağlaya yol l a ra
düşen oğlan, gide gide sonunda bir ülkeye varmış. Hiç çocuğu
olmayan o ü ll<enin kra l ı, bu çocuğu evlatl ı k a l m ış. Gel zaman
git zaman kral ölünce, çocuk bu ülkeye kral olmuş.
Bir gün babası n ı n kendisine yaptığı haksızlığı d üşünerek,
ona bir ders vermek istemiş. B üyük bir ziyafet hazı rlayı p,
bütün yemekleri de tuzsuz ya ptırm ış. Sonra da ba basına
elçiler göndererek o n u yemeğe davet etmiş. Komşu kra l ı n bu
davetin i kabul eden m isafir l<ra l bakmış ki, bütün yemekler
tatsız. Nedenini sorunca, tuzsuz da onda n demişler. Biraz ge­
tirin koyalım deyince de hiç tuzumuz yok demişler. Bu g üzel
yemekleri tuzsuz oldukları için yiyemeyen kral, tuzun değerini
o zaman anlam ış. Bunu gören çocuk d a kendisin i babasına
tan ı ta ra k, "Şimdi neden seni tuz kadar sevdiğimi a n la d ı m
m ı ? " d e m i ş . işin asl ı n ı a n layan baba, oğlu n da n kendisi n i
bağışlamasını istemiş v e biribi rlerine sarılm ışlar.
Onlar erm iş m u radı na, darısı bu kıssadan, hisse a lacak­
ları n başına . . .
İLETİ DİZİN İ
1- Cl 86. Armağan maddi değeri ne göre değil, içerdiği sembolik
iletiye göre değerlendirilmelidir.
2-
"Kral çocuklarının sevgisini, onların kendisine verdiği sözlü
armağanlara göre ölçer ve tuz vereni evden kovar. •
85. Günlük yaşamda hiç önemsemediğimiz küçük ayrıntıları yi­
tirdiğimiz zaman, onların yaşamın g üzel li klerini ol uşturduğunu
a n l a rız.
3-
"Yemeğine koyacak tuz bulamayan kral, o zaman tuzun insan
yaşamında ne denli önemli bir madde olduğunu anlar. •
8 1 50. Ö zeleşti ri yapmak, h atası nı anlamak ve özü r d i lemek
4-
"Kral yaptığı yanlışı anlayarak, oğlundan af diler. •
8350. Bağ ışlayıcılık yüce bir erdemdir, sevilen insan daha kolay
insanı yücelten bir d avranıştı r.
.
bağışlanır.
"Oğul babayı bağışlar ve biribirlerine sarılıp mutlu yaşarlar. •
426
87- YARIŞ
'Ş. Urfa Siverek
llyas Gezen
-
40
Ç iftçi
Büyüklerinden
Zam a n ı n birinde, Kafdağ ı ' n ı n ötesinde, i nsa nların m utl u­
luk içinde yaşad ıkları bir ü l kede, at yarışları n ı çok seven bi r
padişah varm ış. B u padişah, yeri ne gelecek olan oğ l u n u da
böyle bir at yarışı son u nda seç mek istem iş, fa kat bu yarış
fa rklı b i r ya rışmış. Ç ü n kü bu ya rışta atı biri nci olan şehzade
değil, en sonda kalan şehzade padişah olacakm ış.
Bu kura l ü l kede herke,ş i şaşırtm ış. Buna itiraz eden vezir­
ler zinda n la ra atı l m ışlar. U l ke n i n bilge kişi leri, düşü n m üşler
taşı n m ışlar bu yarış kon usunda bir ç ı ka r yol b u l a m a m ışlar.
"Hem yarış ya pılaca k, hem de sonda kalan sultan o lacak, bu
yarış nasıl yapılacak" diyorlarm ış. B u n a bir çare bulana öd üller
veri leceğ i d uyuru l m uş. B u haberi d uyan herkes, ü l kenin dört
bir ya n ından saraya akın etmeye başlam ışlar, ama bir çözüm
yol u bulamamışlar.
Öte ya ndan bu ü l kede b i r · ı rm a9. ı n "ıyısında, ye myeşi l
ovaların m asmavi gökyüzüyle b irleştigi yerde, çok yoks u l bir
çoban g üzel mi güzef, zeki mi zeki kızıyla birl i kte y aşarm ış.
Çoba n ı n kızı bu tıaberi d uyunca babası na " Ben bu ışin sırrın ı
b i l iyoru m " demiş. Babasıyfa kız bir şafak va kti yol l a ra düşüp
az gitmişler uz gitmişler, dere tepe d ü z gitmişler ve b i r
a kşa m ü stü saraya varm ışlar. S a ray görevli leri kızı n ne için
� eld iğ i n i öğrenince, hemen o n u a l ı p h uzura çıkarm ışlar. Kız,
Padişa h ı m bu işi n çözü m ü çok kolay. Her şehzade ken d i
atın a deq i l d e b i r başkas ı n ı n atı n a bindirilsin. O zaman her­
kes ken a i sa h i b i o l d u ğ u a s ı l atı n ı � eride b ı ra k m a k için,
b i n d i ğ i atı var gücüyle koştu raca ktı r ' demiş. Bunu d uya n
şehzadelerin hepsi, l<ızı n güze l l iğ i ne ve zekasına h ayra n
ka l m ı ş l a r v e o n u n l a evl e n m e k isted i kleri n i söylem işler. O
zam a n kız söze karışara k, " Ben ancak padişa h olacak şehzade
i l e evle n i ri m " demiş. O za m a n padişa h, "Atı sonda kalan,
h e m padişah olur hem de b u g üzel kızla evleniP. , m u rad ı n a
erer" demiş. Yarışın son unda kız, padişah olan og lanla evlen­
m iş. Görüldüğü gi bi, "Akıl yaşta değil, baştadır"
O n l a r ermiş m u radı n a, biz ç ı ka l ı m kereveti ne . . .
427
İ LETİ DİZİ N İ
1- C 1 8 7 . Bazı ya rışların ku ra l l a rı, alışılmışın çok d ı şında olabi l i r.
Buna hemen karşı çıkmak yeri ne a rd ı n d a yata n asıl nedeni
bulup ona göre çözüm ü retmek gerekir.
"Yarışta, en arkada kalan at birinci sayılacaktır, zeki kız bu ku­
rala uygun bir yarış kazanma yolu bulur. •
2-
8260. Zeka ve yetenek, varsı llıkta n daha önemlidir, çünkü zeka
ve yetenek insanı va rsıllaştı rı r, ama varsı llık zeka ve yetenek ka­
ta ndıramaz.
"Yoksul çoban kızı, zekası sayesinde padişahla evlenir. •
88- KEZE BACI MASALI
'
Diyarbak1r
Esma Ocak
63
Yazar
Annesinden
...
Evvel zam a n içi nde ka l b u r sa man içi nde, b i r va rmış bir
yo1cmuş. Allah'ta n başka hiç ki mse yokmuş. Bir ü l kede yaşaya n
çok ku rnaz bir kad ı n ı n, çok tem bel ve çok obur bir kızı varm ış.
Bu tem bel l i ğ i yüzü nden de bir türlü evl e n e m eyip, yerde
kalmış. (Evde kal m ış).
G ü n lerden bir g ü n, b u nların mahallesine çok zeng i n bir
pa m u k tüccarı taşı n m ış . Bunu gören kız ı n a n n esi, tücca rı n
evi ne gidiş-d ö n ü ş saatlerinde, l<endi evi n i n d a m ı n a ç ı k ı p,
kızı na şöyle ��sle n m eye başl a m ış. " Sa ba hta n ö ğleye kadar,
yatan kızı m . Oğleden son ra kalkıp, bir batm a n atan (Bir bat­
man 8 ki lodur) kızı m . " B u sözler, bir g ü n pam u k tüccarın ı n il­
gisini çekmiş ve ya rım g ü nde, bir batm a n p a m u k e�iren bu
l<ızın, kendisi için idea l bir eş olacağ ı n ı düşünerek, g ıdip kızı
anası ndan istem iş.
Tücca rı n, kurduğu tuzağa düştüğü n ü gören kad ın, önce
usulen bi raz nazl a n ı p, son ra da etekleri zil ç a l a ra k, kızı n ı
gelin etmiş. Gösterişli b i r düğü n-dernekle evlenen kız, sabah­
tan akşama, a kşamdan sabana, tem bel tem bel yatmaktan ve
yemek ye mekten başka b1 r şey y a p m ıyorm u ş . Tüccar i l k
g ü n l e r, d a h a ye n i g e l i n d i r d ıye k a r ı s ı n a h i ç b i r şey
söylememiş. Fakat, cici m ayları geçti kten son ra " Hadi baka l ı m
428
hanım, hani sen yarım günde, bir batman pamuk eğiriyordun,
eğir de görelim" demiş ve her gün bir batman pamuk getirip,
karısı n ı n önüne koymaya başlamış. Kız ise bu pamuklara hiç
doku n muyor, yine � le, y!).' ip-içip, tembel tembel yatıyormuş.
Kocası ne zaman egirecegini sorunca da " Biriks.i nfer bakalım,
beni m için bir günfük iş, bir a ra hemen eğiriveririm, sen hiç
merak etme" diyormuş. Böyle böyle bir oda dolusu pamuk bi­
ri kmiş. Bu kon uda, karıs ı n ı n kendisi n i a ldattı ğ ı n ı an layan
ada m ı n, son uııda sabrı taşmış ve bir sabah evaen çıka rken
karısına, "Ya bu gün akşama kadar bu pam u kları eğ iri rsin, ya
da sen i boşarı m" demiş. Artık, bir kaçış yol u olmadıgını gören
kız çok korkmuş ve ağlayarak anasına gidip, d urumu anlatm ış.
D u ru m u n ciddiyeteni a n layan a nası da çok telaşl a n m ış ve
" Başka çare m iz yok, h e m e n avl uya pa m u kları taş ıya l ı m,
ç ı k rı ğ ı k u ra l ı m ve sen e ğ i rm eye b a ş l a . H iç d u ru p­
d i n lenmeden, akşama kadar eğ iri rsen, belki bitirirsin " demiş.
Kız " Be n bütün g ü n aç d u ra m a n " d iye yine ağlamaya
başlamış. Anası, ona da bir çare bulmuş. " Sus ağlama, ben
şimdi bir kazan bulamaç pişiriri m . Sen hiç durmadan çı krığı
çevi rirken, ben de bulamacı kaş ı kla bir, bir omuzu na, bir
diğer o m uzuna dökeri m . Sen de işine hiç ara vermeden,
başı n ı bir o yana, bir bu yana çevirerek, om uzları ndaki bula­
macı yalarsın ve böylece zaman yitirmemiş olursun" demiş.
B u n u n üzerine kız, pam u ğ u eğirmeye başlamış, bir taraftan
da baş ı n ı bir sağa, bir sola çevi rerek, anasın ı n arkasından,
om uzlarına döktü ğ ü bulamacı yalayı p, ka rn ı n ı doyu rmaya
çal ışıyormuş.
Kızın bu gülünç duru m u n u gören peri padişahının hasta
oğl u, katıla katıla g ü lmeye başlamış. Günlerdir boğazı şişen,
peri padişa h ı n ı n oğlunu n bademcikleri patlamadığı için, bir
türlü iyileşemiyormuş. Kızın durumuna çok fazla gülünce, pat­
l a m ı ş ve iyi leşmiş. B u n u g ö re n peri padişa h ı, oğ l u n u n
iyi leşmesi n e öyle çok sevi n miş k i hemen kıza geli p "Sen
benim oğl u m u güldürerek iyileşmesine yardımcı oldun, ben
de sa na bir iyilik yapm � k isterim, dile benden ne di lersin"
demiş. B u n u d uyan kızla a nası çok sevin m işler ve avl udaki
bütü n p a m u kların eğri l i p, i p l i k ol ması n ı d i lem işler. Peri
padişahı "Bundan kolay ne var" demiş ve pamuklar bir anda
ipliğe dönüşmüş.
Bunu gören anayla kız, sevinçlerinden oynamışlar, hemen
i p l i k yumakları n ı ken a ra dizi p, avl uyu yıkam ışlar. Akşa m
429
yaklaşırken ana evi ne gitmiş. Kızına da, pam u kları kendisinin
eğ i rdiğ i n i söyl e m esi n i tem b i h etm iş. Akş a m eve dönen
tüccar, bütün pam u kların eğrildiğini görünce, gözlerine ina­
namamış. Karısına "Bir g ünde bu işi nasıl yaptın " demiş. Karısı
da " Benim için b u n lar iş değil, daha çoğu n u bile yaparı m "
deyip, kasılmış. B u n a çok sevinen tüccar, e rtesi g ü n ü eğirmesi
için, yine karısına pam u k getireceğini söylemiş. Bundan çok
telaşl a n a n kız, e rtesi sa bah kocası evden ç ı ka r ç ı kmaz,
hemen anasın ı n evine koşmuş ve bu defa ne yapacakları n ı
sorm uş. Kurnaz kadın, düşünüp taşınarak, b i r çare bulmuş ve
kızına ne yapması gerektiğini iyice öğ retip, onu evi ne geri
göndermiş ve olacakları beklemeye başlam ış.
Akşam o.l unc� adam, pam u klarla eve dön m üş. Yemekten
sonra otururken, kız an nesin i n öğrettiği g ibi, daha önceden
küçük bir kutuya koyup hazırlad ığı bir " keze" yi (Karafatma
böceğ i) kocası görmeden kutudan çıkarı p, ortaya sal ıverm iş.
Böcek yürümeye başlayı nca da böceğe eğilip, yüksek sesle
" Kız teyze teyze, ku rban, nereye gidiyo rsun, geç öyle otur
biraz" demiş. Karıs ı n ı n böcekle kon uştu ğ u n u gören adam
şaşırarak, " Sen ne yapıyorsun, kiminle kon uşuyorsun öyle, ne
teyzesi" demiş. Kız da böceği göstererek, "Bu benim teyzem­
di. Biz ailece böyle çok çalışkanız. Fakat çok çal ışmaktan, so­
nunda işte bir kezeye dönüşüyoruz. Teyzem de çal ışmaktan
böyle oldu" demiş.
B u n a i n a n a n ve çok üzülen adam, karısı n ı n da çok
çalışmaktan, kezeye dön üşeceği korkusuyla, "Aman, ben pa­
mukların eğrilmesinden vazgeçtim, sakı n sen çalışıp da, so­
nunda bir keze olma karıcığım" demiş.
Böylece, tembel kız da kurnaz anası nın verdiği akıl saye­
sinde, bu işten kurtulmuş ve istediği rahat hayata kavuşm uş.
Anasıyla birl ikte yem işler içmişler, m u ratlarına geçm işler ve
adama bakıp, içleri nden kıs kıs gülerek "Bir adam eşek olursa
sırtına binen çok olur" demişler.
İ LETİ DİZİ N İ
1 - C21 . Tembel v e niteliksiz kızlar evde kalırlar.
2-
"Obur ve tem bel kız, koca bulamayıp evde kalır."
82 1 0 . Kurnaz ve yalancı insanl ar, gerçeğ i ta m tersine çevirip,
başkaları n ı n sırtı ndan geçinebil i rler.
"Kurnaz kadın, tembel kızını çok çalışkan gösterip, bir tüccarla
evlendirir. "
430
"Tembel kız, kurnaz anasının oyunlarıyla kocasını aldatır ve
rahat bir yaşama kavuşur. "
A 1 . Yalan mutlaka ortaya çıkar, "yalancının mumu yatsıya kadar
3-
ya n a r . "
"Kızın. tembelliğini gören adam, onu boşamaya kalkar. "
BSO. i nsan yaşamda hiç umutsuzluğa kapıl mamalıdır, en beklen­
4-
med i k anda bir kurtarıcı çıkabilir.
"Peri padişahı kıza yardımcı olur. •
89- AYŞE KIZ İ LE FATMA KIZ
r
Isparta
Selahattin Sağda�
70
Elektrikçi
'" Büyüklerinden
Bir varmış bir yokm uş. Deve tellal iken pire berber iken,
ben babam ı n beşiğini tıngır m ıngır sallar iken, i ki ko_mşu aile
varm ış. B u ailelerin birer de kızları varmış. Birinin adı Ayşe
öte k i n i n k i i s e F a t m a 'y m ı ş . F a tm a l a r Ayşe l e r ' i h i ç
çekemezlermiş. Ayşeler yoksul ama, iyi kalpli insa n l a rm ış.
Yoksul l u klarına b i r çare bulmak isteyen Ayşe evden ayrı l ı p
yollara düşmüş. Az. g itmiş u z gitmiş, dere tepe düz gitm iş der­
ken bir armut ağacına rastlamış.
Ağaç Ayşe'ye nereye gittiğini sorunca o da çalışmaya
demiş. Bunun üzerine ağaç, "Şu dallarımı budayıp toprağ ı m ı
çapala, bir g ü n o l u r a rm ud u m u yersi n " demiş. K ı z da
söyleneni yapıp yine yoluna devam etmiş.
Az. gitmiş uz gitmiş her yan ı yıkık dökük bir çeşmeye rast­
lamış. Çeşme de ona " Beni tem izle tamir et, gün gelir soğuk
suyumdan içersin " deyince, Ayşe onun söylediğini de yapmış
ve yine yürümüş gitmiş. Derken, her tarafı küllerle kaplı o i r
fırı n görmüş v e isteğ i üzerine onu d a tem izlemiş. Bundan
son ra yol u üzeri n e çıkan bakımsız bir kuzuyla, hasta bir ata
431
da yard ı m etti kten son ra, çok yorulan Ayşe kız bir ağacın
altında uyuyaka l m ış.
Bir zaman sonra, bir at kişnemesiyle uya n m ış ki bir de ne
görsün, daha önce yard ı m ettiği at gayet sağlıklı bir halde ve
sırtında da altın dolu bir heybeyle karşısında d u rm uyor mu . . .
Kız şaşkı n l ı kla o n a b a karken at, " H a n i sen ba na ya rd ı m
etmiştin ya, ben de şimdi seni evine götüreceğim, haydi bin
sırtı ma" demiş. Ata binen Ayşe sevinç içinde evi n yolunu
tutmuş. Derken birden çok üşümeye başladığı bir anda el inde
sıcacık bir kazak tuta n kuzu karşısına çıkmış ve ona "Ayşe kız
sen bana ya rd ı m ettin, ben de sana yünlerimden bir kazak
yaptım, al giy de üşüme" demiş. Kazağı giyen kız biraz sonra
da çok acıktığı n ı h issettiği bir sırada, etrafa nefis çörek koku­
ları saçan fı rı n la karşılaşmış. Fırın da ona ." Sen bana yardım
etmiştin, a l şimdi istediğin kadar çörekle r imden ye" demiş.
Ayşe sevinçle b i raz fazla çörek yiyin ce, bu kez de çok
susamış. Tam o anda daha önce temizleyip onard ı ğ ı çeşme
ona buz gibi suyundan ikram etmiş. M utl u l u k içinde yoluna
devam eden Ayşe bu kez de di binde bir sepet armut duran
armut ağac ı na rastl a m ış. Ağaç da ona " Sen bana yard ı m
etmiştin, şimdi de b e n sana armutlarımdan armağan veriyo­
rum, al bu sepeti evine götür" demiş. Sonunda Ayşe evine
ulaşm ış. Onun geldiğini gören çil horoz "Ayşe kız geliyoooor,
bir ata binm iş geliyooor, ü ürü üü . . . Atı n heybesi d e a ltı nla
dolu üürüüüü, diye bağı rmaya başlamış. Bunu d uyan a nnesi
çok sevinmiş ve koşup kızın ı kucaklamış.
Bu olanları göre n kıskanç komşuları ise "Ne olacak onun
yaptığını benim kızım da yapar" diyerek hemen Fatma'yı yola
çıkarmış. Az giden uz giden Fatma da yolda a rm ut ağacına
rastla m ış. Ağaç " Fatma kız beni budar m ıs ı n " d eyi nce de
"Hadi ordan, ben bir evin bir kızıyım, elimi sıcak sudan soğuk
suya sokmam, işim yok da sa na m ı bakaca ğ ı m " demiş ve
söylenerek oradan uzaklaşmış. Giderken de Ayşe'nin geçtiği
yol lardan geçerek ka rşısına çıkan her şeyi bu sözlerle azar­
lam ış. En son unda atı da tersleyi p ağac ı n altında uyuya­
kalmış. Biraz son ra da atın kişnemesiyle uya n m ış. At ona
"Hadi Fatma kız, sen bana bakmadı n ama, ben yine de seni
432
e v ine götü receğim, bin sırtım a " demiş. Meğer atın sırtındaki
h eybe bu sefer yılanlarla çiyanlarla dol uym uş. Ata binen kız
yol a ç ı k m ı ş, çıkmış çıkmasına a m a bi raz sonra ü ş ü m eye
başlam ış. Karşısına çıka n kuzu " Ü şü Fatma kız üşü, sen bana
yard ı m etmediğin için ben de sana kazak vermiyorum" demiş.
Ö fkeyle yol alan kız biraz sonra da acıkmış ama, karşısına
ç ı ka n fı �ın ona bir tane bile çörek vermeyeceğini söylemiş.
Daha ilerdeki çeşme de susayan kıza suyundan vermemiş. Kız
aç susuz perişan bir halde giderken, dibinde bir sepet dolusu
armut dura n ağaca rastlamış ve hemen uzanıp onu almak iste­
m iş. İ stemesiyle de ağacın, sepeti kızı n başı ndan aşağıya
boşaltması bir olmuş. Bunun üzerine daha çok üzülen kız so­
nunda evine ulaşmış. Onu gören Horoz " Fatma kız geliyooor,
atı n üstünde geliyooor, üürü ü ü, atın heybesi de yılanlarla
çiyan la rla dolu üürü üü . . . d iye bağı rmaya başlam ış. B u n u
d uyan a n n esi koş u p Fatm a 'y ı kucakl a m ı ş v e heybes i n i
boşaltm ı ş, boşa ltmasıyla d a o rtaya d a ğ ı l a n yı l a n l a r ı n
çiyanların a n a kızı sokup öldürm eleri bir olmuş.
İ şte böyle "Emeksiz yemek olmaz. n
Ö te yandan ise iyi kal p l i, yard ımsever Ayşe ile a nnesi
ömürlerinin geri kalanını mutluluk içinde sürdürmüşler. Onlar
ermiş m uradına biz çıka l ı m kerevetine . . .
İ LETİ D İZİN İ
1 - 8 1 00. Kıskançlık kötü b i r huydur v e insana zarar verir.
"Fatma 'nun ailesi, Ayşe 'nin ailesini kıskanırlar ve başlarına iş
23-
4-
açarla r . "
050. Yoksul aileleri n çocukları çalışarak a i le bütçesine katkıda
b u l u n malıd ırlar.
"Yoksul evin kızı Ayşe, çalışmak için uzaklara gider. •
C 1 80. Her almanın bir vermesi vardır, emeksiz yemek olmaz.
"Ayşe 'nin karşılaştığı her varlık, ondan karşılığını ödemek üzere
yardım isterler ve zamanı gelince de borçlarını öderler. •
8202. İ yiler iyilik, kötüler kötülük bulur.
"Ayşe ile annesi zengin ve mutlu olurlarken, Fatma ile annesini
yılanlar sokup öldürür. n
433
90- ESİL İLE YESİL
'
Niğde-Aksaray
Ramazan Mutlu
40
Banka müfettifl
Ninesinden
Zamanın biri nde, yoksul bir köyde, yaşlı annesiyle birlik­
te yaşayan Ali adında bir çocuk va rmış. Babası ·g enç yaşta
öldüğünden, köylüler onu Yetim Ali diye çağı rı rm ış.
Yeti m Al i'yle a nnesi, köyde onun b u n u n h izmetinde
boğaz tokl uğuna çalışırlarmış. Yoksullukları yetmezm iş gibi,
insa n lar Ali'yle a n nesi n i hor görür, adam yerine koymaz­
larm ış.
B üyüdükçe b u d u ruma giderek daha zor katlanan Ali,
akşam karanlığı basınca evlerinin mahzenine iner, orda saat­
lerce oturur, bu yoksulluktan kurtulmanın m utlaka bir çaresi
olmalı diye d üşünürmüş.
Bir akşam yine mahzende oturmuş kara kara düşünürken,
bir köşede dedesinden kal m a sandık g özüne i l işmiş. Can
sıkıntısından sandığı açı p karıştırmış. Sandığ ı n içi kitap do­
l uym uş. Ali'nin dedesi d ünyayı gezmiş, M ısır'a kadar gidip
orada öğrenim görmüş alim bir adammış.
Ali ka l ı n e l yazması kita plard a n birini ka rıştı rırken,
içinden sararmış bir kağıt parçası düşmüş. Yerden alıp kağıtta
yazı l a n ları heceleye heceleye o ku m u ş . " Es i l Yes i l Lef! "
yazıyormuş. Ali bunları söyler söylemez kara n l ı k mahzenin
içinde iki cin ortaya çıkıvermiş. Z � val l ı Ali'nin dili tutulm uş.
Cinlerden biri ak, diğeri karaymış. Once ak cin konuşmuş: " Ey
insanoğlu, ben iyi bir cinim. Adım Esil. Ancak, sen Yesil'i de
birlikte çağı rdı.n . O kötü bir cindir. Birimizi seç. Birimiz gitsin,
diğeri kalsı n . i kimiz aynı insanın hizmetinde olamayız." Kara
cin de "Benim adım Yesil. Evet, ikimizden birini seçmen gere­
kiyor. Yap seçimini" demiş.
Ali, korkusu biraz geçince, "Ben ve annem çok yoksuluz.
Yoks u l l u kta n bizi hangi n iz ku rta rabilirs i n i z ?" d iye sorm uş.
434
Esil, " Be n sana dü rüst ve başarı l ı bir insan olmanın yol larını
ö ğ rete b i l i ri m . Ama çok ç a l ı ş m a n gerekir. B u n u n kol ay
olacağı n ı sanma" demiş.
Yesil ise, "Yoksulluktan seni kısa zamanda kurtarabiliri m .
Bunun için çok fazla beklemen v e fazla b i r şey yapman gerek­
mez" şeklinde kon uşmuş.
Ali bir an düşü n ü p hemen kararını vermiş. " Benim artık
dayanacak g ücüm kalmadı. Bir an ewel bu durumdan kurtul­
mak istiyoru m . Yesil kalsın" demiş. Demesiyle birlikte Esil adlı
cin gözden kaybolm uş. Yesil gök gürlemesini andıran bir kah­
kaha ata ra k "Aferin" demiş. " Doğru bir seçim yaptın . Şimdi
d i leğini gerçekleştirmen için sana yol göstereceğim. Dikkatle
dinle. "Alaza Yalaza Zulem" bu sihirli sözü söylediğin anda,
'i stediğin bir hayvana dönüşeceksin . Annen bu hayvanı kasa­
badaki pazara götürüp satacak. Ancak yuları alıcıya vermeye­
cek. Köye dönünce yuları tutu p bUt sihirli sözü tekrarlayacak.
Sen de yeniden eski haline döneceksin. Böylece çok para ka­
zanacaks ı n ız. Yal n ız, sakı n sihirl i sözü u nutmayın ve yuları
�
a l ıcıya vermeyin . "
Cin b u n ları söyledi kten son ra gözden kaybolmuş. Al i
hemen koşu p olanları annesine anlatm ış. Cahil kadı n, kolay
yoldan para kazanacakları n ı d uyunca çok sevinmiş.
İ l k denemeyi ertesi gün yapmışlar. "Alaza Yalaza Zulem "
d iyen Ali, gösterişli bir ata dönüşmüş. Annesi de yularından
tuttuğ u gibi, atı pazar yerine götürüp satm ış. Köye dönünce
yan ı nda getird iği yuları tutup sihirl i sözü söylemiş. Bir kaç
saat sonra Ali dönüp gelmiş.
O g ü nden son ra Ali'yle a n nesin i n hayatla rı değişm iş.
G üzel bir eve taşın m ışlar. Pahalı giysiler almışlar. Sofraları nda
kuş sütü eksikmiş.
Yetim Al i'yle a n nesi n i n böyle a nsızın zeng in olmaları,
köyde herkesin d i kkati n i çeker o l m u ş . Para n ı n nereden
geldiğini kimse anlayamıyorm uş. Yaşlı bir tüccar "Bu işte bir
bit yeniği var" diyerek Ali'yle a nnesini izlemeye başlamış. Bir
s ü re izled i kten ve o l a n l a rı g ö rd ü kten son ra, işin sırrı n ı
anlamış. B i r son raki pazarda kadı n ı n getirdiği öküzü yüksek
bir fiyat vererek satınalmış. Ancak, yuları almakta ısrar etm iş.
" Bacım ben yaşlı bir adam ı m . Bu hayvan ı yularsız zaptede­
m e m . Evi m e va rır varmaz yuları sana gönderiri m " demiş.
·
435
Ali'nin annesi " Nasıl olsa işin sırrını bilmez" diye düşünerek,
öküzü yularıyla birlikte adama verm iş. Yaşlı tüccar pazar ye­
rinden çıkar çıkmaz, yuları öküzün boynundan çıkarıp hemen
oracıkta yakm ış. Böylelikle, tekrar i nsan olma olanağı kal­
mayan Ali, ömrünün kalan kısmı n ı bir öküz olarak geçirmiş.
Hani derler ya "Ava giden avlanır, insan kazdığı kuyuya
kendisi düşer" miş.
İ LETİ DİZİNİ
1- C 1 67. Yoksul insanlar hor görülmemelidir.
2-
3-
4-
"Yetim Ali'yle a n n esi yoks u l oldukları i ç i n , öteki i n sa n l a r
tarafıl'!dan h o r görülürler. n
850. i nsan u mutsuzl uğa kapılmamalıdır, en umulmadık zaman­
da bir kurtarıcı çıkabilir.
"Al i ' n i n karşı s ı n a iki cin çı k ı p, ona ya rd ı mcı o l a c a k l a rı n ı
söylerler."
A6. Kısa yoldan başka ları n ı aldatarak zengin olmaya . kalkmak,
sonunda insa n ı felakete sürükleyebilir.
8201 . Kötüler kötülük bulur.
"İnsan/art aldatarak zengin olmaya kalkan Ali, sonunda bir öküz
olarak yaşamak zorunda kaltr. •
436
SON UÇ
Görüldüğü gibi, gelenekler i letileri oluşturuyor, iletiler de
g e l e n e kl e r i peki şti riyo r. Ö y l eyse m a sa l l ar g e l e n e k l e r
doğrultusunda gelişiyor. Bununla birlikte arada b i r gelenekleri
zorlayan, .ayrıksı iletiler de çıkıyor. Belki de bir bakıma bu ile­
ti l e r a racı l ı ğ ıyla to p l u m u n, geçersizmiş geleneklerden
vazgeçmesi gerektiği doğrultusunda, bir gönderme yapılıyor,
bir sosyal denetim oluşturulmak isteniyor da olabilir.
Bu konuda Bascom şöyle diyor: "Halk anlatılarının bazı
form ları, yalnızca kuru m ları onaylamak, haklı kılmaktan çok,
sosyal baskı uygulama ve sosyal baskı düzenleme araçları ola­
rak önemlidirler. Bu nokta, Rau m ' u n Chaga eğitimi etüdünde
a ç ı kca o rtaya ç ı kıyo rsa d a b u n u n, eğiti m i n işlevi n d e n
ayı rted i l mesi gerekir, ç ü n kü b u yal n ızca yetişkin l i k hayatı
boyunca devam eden birşey değil, fakat a lışık oldukları top­
l umsal kurallara, aykırı davranmaya teşebbüs edenlere karşı
k u l l a n ı l a n bi rşeyd i r. Böyle b i r d u ru m ortaya ç ı ktı ğ ı nda,
hoşnutsuzluğu belirtmek için, göndermeli (imalı) bir şarkı, bir
atasözü, bilmece veya bir halk masalı kullanılabilir. " (1 )
B u a raştırmada, üstünde çalışılan masallardaki ortak ileti­
l e r sayısa l ç oğ u n l u kl a r ı n a g ö re d e ğ e rl en d i ri l d i ğ i n d e,
görüldüğü gibi, insanlara herşeyden önce kötülüğün cezasız
kal m ayacağını, iyilerin ve haklıların bir g ü n mutlaka kazana­
cakları n ı söylüyor.
Bu i letiler insanı hep savu n m ada olmaya çağ ı rıyor ve
yaşa m ı n uğraşlarla dolu, çetin bir yoldan oluştuğu kon usuna
d ikkat çekiyor, ama bu yol un sonu nda da kurtuluş vadediyor.
Bir olayı, bir konuyu iyice araştırdıktan sonra karar veril­
m esi gerektiği de önemli bir uyarı.
Ö zelleştiri yapmak, sabırlı, kararlı, tutarlı olmak, kıskanç
olma mak, şantaj yapmamak, kaba gücü zeka va sağduyuyla
yen mek, bağışlayıcı olmak, dış görünüşe aldanmamak, büyük
sözü d i nlemek, kolayca ulaşıverilen yaşam için temel gereksi­
n i m maddelerinin değerini bilmek (Çünkü, onları çok zor elde
437
eden ler de var), her yüze g ü leni dost san ma m a k, ama bu
arada kimseyi de küçümsememek, evlilik gibi önem li konular­
da iyice a nl�yıp dinlemeden karar vermemek gibi, son derece
önemli uyarılar da öteki ortak iletileri oluşturuyorlar.
BlJ iletilerde de görüldüğü gibi, masallar ü rü n ü oldukları
toplumları n sosyo-kültürel aynalarıdır. Onlarda bir toplu m u n
tüm geleneklerini, göreneklerini, ekonomik yapısını, ü retim tüketim i lişkileri n i, eti k değer yargılarını b u l a b i l i riz. Ama,
masallar bunları doğrudan değil de çoğu zaman bazı sem bol­
lerle a n latı rlar. Ö nemli olan, gerçek yaşa m l a masal olayla rı
arasındaki koşutluğu kurabilmek ve onları n üstündeki g iz per­
desini kaldırabilmektir. O perdenin altında ileti yükJü, büyül ü,
olağanüstü, olağanüstü olduğu kadar da gerçek bir dünyanın
durduğunu görürüz.
Bu n o ktada şöyle b i r soru akla gelebi l i r: M adem ki
yaşamın kendisinde yer alıyorlar, öyleyse bu gerçeklere bir de
masallarda yer vermeye ve onları yeniden bulup çıkarmaya ne
gerek var? Gerek var çünkü, masal imbiğinden geçerek, yeni­
den yaratılan bu kah ramanlar ve olaylar aracılığıyla, topluma
gerekli iletilerin verilmesi amaçlanmaktadır. Nasıl ki, yaşamın
gerçeği ile sanatın gerçeği ayn ı değilse ve sanatta yer alan
gerçeğin artık başka bir işlevi, iletisi, başka bir boyutu varsa,
masallarda yer alan gerçekler de aynı bağlamda d üşünülmeli
ve bu boyuttan bakılarak, halk eğitimindeki işlevleri gözard ı
edil memelidir.
Ö yleyse bir kere daha söylemek gerekir ki, m asallar ve
iletileri tüm bir halkın yaşam deneyim lerinden, yaşam mace­
rasından damıtı l m ış, geçmişi değerlendiren, g ü n e ışı k tutan
geleceğ i yön lendire n altı n dam lalard ı r. B u altı n iletiler iyi
değerlendiri lmelidir.
Ö te ya n d a n b u ça l ı ş m a n ı n ikinci ö n e m l i boyutu n u
oluşturan masalların dil anlatım özellikleri, d i l öğretimine ve
gel işimine katkıları bölüm ünde görül d üğü gibi, b i r insa n ı n
a n a dilinin tadına varmasını masallardan d a h a iyi hangi ede­
biyat ürü n ü sağlaya bilir? Ana dilinin incelikleri n i, kon uşma
dilinin bütü n özel l i kleri n i kendisinde toplayan masa l l a rdan
438
daha g üzel, daha doğru ne öğretebilir'!
Çocuğa din leme, okuma, konuşma, yazma edinim leri ka­
za ndırmakta masalları n motivasyon u yadsınamaz. İ kilemeleri,
pekişti rme sıfatları n ı, tezlik, sürerlik ve yaklaşma fiillerini, ses
taklidi sözcükleri, deyi m leri, atasözlerini, duaları, bedduları
ve b i ri b i ri nden g üzel ren k l i, inceliklerle yüklü h a l k d i l i
söylem lerini anlatım biçimleri nde barındıran masallar, bireye
ya l nızca dilinin tadı n ı vermekle kal m az, sanatçıların, yazar­
ları n gelecekte o dili geliştirip edebi-sanatsal ürünler verme­
lerine de katkıda bulunur.
Sonuç olarak, bu a raştı rmada saptanara k sınıflandırılan
söz değerleri ile 5 1 7 ileti, ülkemizin eğitimcilerine, toplumbi­
l imcileri n e, psikologlarına, yazarları n a, sanatçıları na, halkbi­
l i m ci lerine yeni ve özgün bir kaynak oluşturacak demektir ki,
zaten a raştı rman ı n temel hedeflerinden birisi de budur ..
Dip notlar:
1 - Bascom, a.g.e., s. 346
439
KAYNAKÇA
- Abasıyanık, Sait Faik, Seçme Hikayeler, M.E.B. Yay., İ st. 1 9 72
- Aiskhylos, Ag amemnon, Çev. A. Cevat Emre, T. D . K . Yay., An k.
1 980
- Akalın, L. Sami, Edebiyat Terimleri Sözlüğü, 2. baskı, Varlık Yay.,
lst. 1 9 70
- Akarsu, Bedia, \Vilhelm Von Humboldt'da Dil··Kültür Bağlantısı,
Remzi Kitabevi, lst. 1 984
- Akçın, Faik, "Dede ve Nenelerimizin Ağzından Masallar: Üç Kuzu
ile Ku rt", T. F .A . , C. Vl l, S. 1 60, Kasım 1 962
- Akşit, Bahattin, Köy Kasaba ve Kentlerde Toplumsal Değişme, Tur­
han Kitabevi, Ank. 1 985
- Aksan, Doğan, Türkçenin Gücü, Bilgi Yay., Ank. 1 990
- Aksoy, Ö mer Asım, Atasözleri �e Deyim ler Sö�lüğü 1 Atasözleri
Sözl üğü, Genişletilmiş 5 . baskı, i n kılap Kitabevi, lst. 1 989
·
- ................... , Atasözler� ve Deyimler Sö�lüğü i l Deyimler Sözlüğü,
Gen işletilmiş 1 . baskı, i n kılap Kitabevi, lst. 1 989
- Akural, Sabri, Turclc Culture Continulty and Change, l n diana University Turkish Studies: 6, Bloomington - l ndiana 1 987
- Alangu, Tahir, Türkiye Folkloru El Kitabı, Ada m Yay., İ st. 1 98 3
- Ana Britanica, "Masal" mad., C. 1 5, İ st. 1 989
- Attar, Handan, Okulda Öğretmeyi Geliştl!"f'lek, Maltepe Askeri Lisesi Komutanlığı Araştırma ve Rehber Yay., lzmir 1 987
- Avcı, A. Haydar, Halkblllml Konuları ve Araştırma Yöntemleri, Ber­
hem Yay., Ank. 1 992
- Azadovski, Mark, Slbirya'da Bir Masal Anası, Çev. İ l h a n Başgöz,
K.B. Yay., Ank. 1 992
- Bali, Muhan, Halk Edebiyatında Nesir, Atatürk Ü niv. Yay., Erzurum
1 982
- Başgöz, İ lhan, Folklor Yazıları, Adam Yay., İ st. 1 986
. . . . . . . . . . . . . . , Türk Bilmeceleri, 2 Cilt, K.B. Yay., Ank. 1 99 3
- Bascom, William, "Four Functions of Folklore", Journal of American
Folklore, Vol . 67, 1 954
- Baykurt, Fakir, Dünya Güzeli - Masallar, OberhaL1sen 1 985
. . . . . . . . . . . . .. , Sa�a Kuşları - Masallar, Oberhau�en 1 985
- Boratav, Pertev N a ili, Folklor ve Edebiyat, Arkadaş Yay., İ st. 1 939
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . , Zaman Zaman İ çinde, Remzi Kita bevi, İ st.
1 958
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . , Az Gittik Uz Gittik, Bilgi Yay., An k. 1 969
.
.
.
.
.
440
:· · · · · · · · ·
. . . . . . . . . . . . . . . . , 1 00 Soruda Türk Halk Edebiyatı, Gerçek Yay.,
lst. 1 969
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . , 1 00 Soruda Tü rk Folkloru, Gerçek Yay., İ st.
1 973
- Buckley, Mitolojiden M asallar, Çev. Orhan Petek, Sosyal Yay., İ st.
1 985
- Campbbel), Joseph, İlkel Mitoloji Tanrının Maskeleri, Çev. Kudret
Emiroğlu, imge Yay., Ank. 1 992
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ._, Yaratıcı M itoloji Tanrının Maskeleri, Çev.
Kudret Emiroğlu, imge Yay., Ank. 1 994
C h a rrier, Ch- R. Ozouf, · Yaşa n m ı ş Pedagoji, Çev. N ejat
Yüzbaşıoğ ulları, M . E.B. Yay., An k 1 9 72
- Cumhuriyet Kitap; "Bir Ma�al H ı rsızı ve Sözcük Satıcısı: İ sabel Ai­
lende" S . 64, 1 8 Mayıs 1 994
- Çelikkol, Nermin, Annemin Masalları, Özal Mat., İ st. 1 986
-Çokek, Hüseyi n, " B�r Konya Masal ı : Uyusun da Güllere Boyansı n ",
T.F .A., C.V, S . 1 07, Haziran 1 95 8
- Çotu ksöken, Yusuf, Atasözlerimiz Varlık Yay., İ st. 1 988
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . , Deyi m lerimiz, Varlık Yay., İ st. 1 988
- Dodd, E.F., Homerostan
Öyküler, Çev. Sevim Raşa, M ay Yay., İ st.
.
1 982
- Doğan, Mehmet H ., Yazıdan Bakmak, Ada m Yay., İ st. 1 99 3
- Dökmen, Ü stün, Sana�a v e Günlük Yaşamda İletişim Çatışmaları ve
Empati, Sistem Yay., lst. 1 994
E n g i n ün, İ nci, "Çocuk Edebiyatı n a Topl u Bir Bakış", Türk Dili,
S.400, N isan 1 985
- Eppert, Franz, Kleine Deutsche Prosa, Ernst Klett Verlag, Stuttgart
1 970
- Er, Tülay, Kemal Tahir'ln, Altı Romanının Halkbilimsel Açıdan
Değerlendirilmesi, Feryal Mat., Ank. 1 986
· ·
·
·
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ,, Türk Halk Kültürünün Bazı Sözlü Ü rünlerine
Yansıyan Kadın Erkek İlişkileri, Sistem Ofset, Ank. 1 989
Ergenç, İ clal, "Yu rt dışındaki Türk Çocu klarının Ana di l i ° Soru n u ",
Dilbilim Araştırmaları, H itit Yay., Ank. 1 99 3
- Evl iyaoğlu, Sait-Şerif Baykurt, Türk Halkblllml, Ofset Reprodüksiyon
M at., Ank. 1 987
- Eyüboğlu, İ smet Zeki, Anadolu İnançları Anadolu Mitol�jisi İnanç
Söylence Bağlantısı, Geçit Kitabevi Yay., lst. 1 987
Fi ren giz, M ustafa, "Tü rkçe Eğitim ve Ö ğreti minde Ö nemli Dört
İ lke", Türk Dilinin Ö ğ reti mi Toplantısı 1 - 3 Ekim 1 986, Ank. Ü niv.
Eğit. Bil. Fak. Yay., Ank. 1 988
, 441
- Gayton, A. H ., " Perspectives in Folklore", J9urnal of American Folklo­
re, Vol . 64, 1 95 1
- Goldstein, Kenneth S., Sahada Folklor Derleme Metodları, Çev.
Ahmet E. Uysal, K.T. B. Yay., Ank. 1 98 3
- Günay, Umay, Elazığ Masalları, Atatürk Ü niv. Yay., Erzurum 1 975
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . , Çocuk Eğitimi ve Masallar, Divan, S . 8, Haziran
1 979
- Güney, Eflatun Cem, Folklor ve Eğitim, M . E.B. Yay., İ st. 1 966
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . , Folklor ve Halk Edebiyatı M . E . B . Yay., 1 9 71
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . , Masallar, K.B. Yay., Ank. 1 992
- Gürkan, Tanju, "Çocuğun Dil Gelişim ve Eğitiminde Ailenin Rol ü "
Tu rk Dill n i n Ö ğretimi Toplantısı 1 -3 E ki m 1 986, Ank. Ü niv. Eğt. Bil.
Fak. Yay., Ank. 1 988
- Harris, Marvin, . Yamyamlar ve Krallar Kültürlerin Kökenleri, Çev. M.
Fatih Gümüş, imge Yay., Ank. 1 994
- Hassafl, Ü mit, Eski Türk Toplumu Üzerine İncelemeler, Kaynak
Yay., lst. 1 985
- Hati boğlu, Vecihe, Türkçenin Sözdizimi, D .T.C. F . Yay., 2. baskı
Ank. 1 982
- Helimoğlu Yavuz, M uhsine, Kim Uyur Kim Uyanık, Utku Yay., Ank.
1 992
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . , Diyarbakı r Efsaneleri, 2. baskı, Doru k Yay.,
Ank. 1 993
- tı omans, George, İ nsan G rubu, Çev. Oğ�z Onaran, Baskı n Oran,
Unsal Oskay, Türkiye ve Ortadoğu Amme idaresi Yay., Ank. 1 9 7 1
- Jacquin, Guy, Çocuk Ps�kolojislnin Ana Çizgileri, Çev. Mehmet
Toprak, Remzi Kita bevi, lst. 1 969
- Kanat, H. Fikret, Pedagoji Tarihi, M . E.B. Yay., İ st. 1 96 3
- Kantarcıoğlu Selçuk Eğitimde Masalın Yeri, M . E.B. Yay., İ st. 1 99 1
- Karaalioğlu, S�yit Kemal, Edebiyat Terim leri Kılavuzu, İ n kılap ve .
Aka Basımevi, lst. 1 9 75
•
- Kavcar, Cah it, I�. Me��utiyet Devrinde Edebiyat ve Eğitim 1 9081 923, 2. baskı, l nönü U niv. Eğt. Fak. Yay., Malatya 1 988
- Kayaoğlu, Gündağ, Folklor ve Etnoğrafya Ara�tırmaları 1 985, Ana­
dolu Sanat Yay., lst. 1 985
- Ketene, Cengiz Kerkük Halk Edebiyatından 'seçmeler, K.B. Yay.,
Ank. 1 990
- Kunos, lgnacz, Türk Masalları, Çev. Gani Yener, Sosyal Yay., İ st.
1 987
. .
442
- Kuram, " M asal - Mit Dosyası", S.6, Eyl ül 1 994
- K.D., Türk Masal.l an, Yeni Yazıya Aktaran İ brahim Aslanoğlu, Anadolu Sanat Yay., lst. 1 99 1
- Mardrus, Binbir Gece Masalları, 1 6 Cilt , Çev . Alim Şerif Onaran,
Afa Yay. İ st. 1 992 - 1 993
- Ma'rriott, Alice"Carol K. Rach lin, Kızılderili M itolojisi, Çev. Ü nsal
Özünlü, İ mge Yay., Ank. 1 994
- Mehmet Ali - Hilmiye Ekrem, Tepegöz Dobruca Masalları, Kriterion
Kitabevi, Bü kreş 1 985
- M eydan Larousse, "Masal" mad., C.8, İ st. 1 979
M i l l iyet Sanat, " Değişen Çocuklar ve G ü n ü müzde Çocuk Ede­
biyatı ", S . 3 1 0, Nisan 1 99 3
- Morgan, Clifford T., Psikolojiye Giriş - 7. Bölüm D i l v e İ letişim-, 1 O.
baskı, Çev. Giray Uraz, Ank. 1 99 3
- M utluay, Rauf, 1 05 Soruda Halk Edebiyatı, Sabah Yay., İ st. 1 990
- Oğuzkan, A. Ferhan, Çocuk Edebiyatı, Emel Mat., An k. 1 983
- . Okyanus, " Masal" mad . • C.6, İ st. 1 98 3
Ö zdemi r, Hasan, "Yaşl ı la r ı n Ö l d ü rü l mesiyle İ l g i l i Tü rkçe H a l k
An latıları", iV. M i lletlerarası Türkiye H a l k Kü.l türü Kongresi Bildirile­
ri, i l . Cilt Halk Edebiyatı, K.B. Yay., Ank; 1 992
- Propp, Vladimir, Masalın Biçi�billml, Çev. Mehmet Rifat-Sema
Rifat, Bilim Felsefe Sanat Yay., lst. 1 985
- Sakaoğlu, Saim, G ü müşhane Masalları Metin Toplama ve Tahlil,
Atatürk Ü n iv. Yay., Ank. 1 97 3
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .: , Kıbrıs Türk Masalları, K.T.B. Y-r.y., Ank. 1 986
- Sarıyüce, H asan Latif, "Halk Kaynağından: Ders Veren Türk Masal­
ları, Fabllar, " T. F .A .. 1 C .XVl l l, S . 359, Hazi ra n 1 979
- Schein, E�gar, Örgütsel �sikoloji, Çev. Ayltn Sağtür, Şan Ö z-Al p,
Eskişehi r i ktisadi ve Ticari ilimler Akademisi Yay., Ank. 1 9 76
- Seyidoğlu, Bilge, Erzurum Halk �asalları Üzerinde Araştırmalar Me­
tinler ve Açıklamalar, Atatürk U n iv. Yay., Ank. 1 975
- Spies, Ott�, Türk Halk Masalları, Çev. Behçet Gönül, Eminönü Hal­
kevi Yay., lst. 1 941
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ,, Türkische Marchen, Eugen Diederichs Verl ag,
Köln 1 986
- Sural, Mahm ut, " Konya Metelleri (Masalları) Na kert ile Cömert",
T.F.A., c. ıx, S . 1 84, Kasım 1 964
-- Şçedri.n, Saltıkov, Büyüklere Masallar, Çev. Mazlum Beyhan, Sosyal
Yay., lst. 1 984
- Taner, Nuri, Masal Araştırmaları - Folktale Studies 1 , Art-San Yay . ,
443
i st. 1 988
- Tezel, Naki, Türk Masalları, 2 Ci lt, K.B. Yay., Ank. 1 992
- Thompson, Stith, Motif lndex of Folk Literature, 6 Ci lt, lndiana
1 955
- Tuğlacı, Pars, Türkiye'de Kadın / Women in Turkey, Cem Yay., İ st.
1 985
- Türk Ansiklopedisi, " M asal" mad., C.23, Ank. 1 9 76
- Ulusoy, Hamdi, "Tarsus'tan Bir Eğitim Masa l ı : Padişa h ile Bezirci ve
Oğlu", T.F .A., c.xvı, S . 308, M a rt 1 9 75
- Unutmaz, İ rfan - N u ray Mestçi, "Tanrı ları n Karışık Aşkları", Tempo,
S. 28, 7- 1 3 Temmuz 1 99 1
- Uyg u ner, M uzaffer, Yaşar Ke·m al Yaşam ı Sanatı Yapıtlarından
Ses:meler, Bilgi Yay., Ank. 1 99 3
Va rlık, " M asa llar Söyl enceler v e Çağdaş Edebiyatı mız", S . 1 001 ,
Şubat 1 991
- Yansıma, Çocu k Eğitimi ve Edebiyatı, "Günü müz Türk H ikayeleri ve
Masalları", S .4 3,44,45, Temmuz, Ağustos, Eylül 1 975
- Yaşar Kemal, Ağrıdağı Efsanesi, Toros Yay., İ st. 1 990
Yer Demir Gök Bakır, Toros Yay., İ st. 1 992
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . , Yaşar Kemal Kendini �nlatıyor Alain Bosquet'in
Yaşar Kemal'le Konuşmaları, Toros Yay., lst. 1 99 3
- Yıldır, Erol, "Masallar v e Çizgi Roman", Töre, S . 1 3 Ocak, 1 984
- Zeyrek, Den.iz, "An Analysis of the Textual Pattern of the Turkish
Folktale", Hacettepe Ü niv. 1 990 (Yayınlanmamış doktora tezi) .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . , " Eylemlerle An latı l a r, D i l b i l i m Araştı rma l a rı,
Hitit Yay., An k. 1 99 3
.
C')
1
o
C\I
1
l!)
-.::t"
Download