MİRZAKAR İM NORBEKOV . . APTALIN DENEYiMi AKLINI BAŞINA TOPLAMA . REHBER! Aktif İyileşme ve Gözlüklerden Kurtulma Rusça aslından çeviren: Kabuljan Murzaev SİSTEM YAYINCILIK Sistem Yayıncılık: 496 Sağlıklı Yaşanı Dizisi Aptalın Deneyimi - Aklını Başına Toplama Rehberi Mirzakarim Norbekov Hop6eKOB M. C. Kitabın Özgün Adı Onı,ıT .ııypaKa, H.JIH Kmo•ı K npo3pcırnıo: KaK ın6aBHTbcıı OT O'IKOB ©Opıt Duraka ili Klyuç k Prozreniyu: Kak izbavitysa ot oçkov Rusça aslından çeviren: Kabuljan Murzaev Yayına hazırlayanlar: Seda Toksoy-Özlem Civelek Kapak resmi ve içindeki Çizimler: © M. C. Hop6eKoıı, 2000 e M. B. JlcHCKall, IL1JUOCTJ)3UKH, 2000 © M.S. Norbekov © M.B. Lenskaya ©Bu kitabın bütün yayın hakları Sistem Yayıncılık A.Ş. ye aittir. Yayınevimizden yazılı izin alınmadan kısmen veya tamamen alınh yapılamaz, hiçbir şekilde kopya edilemez, çoğalhlamaz ve yayınlanamaz. ' Birinci Basım: Ekim 2005/İstanbul - 3.000 adet ISBN: 975-322-396-X Dizgi: Zehra Doğan Basım-Cilt: Kurtiş Matbaacılık SİSTEM YAYINCILIK VE MAT.SAN.TİCAŞ. Yayın ve Dağıtım: Tünel, Nergis Sokak, Sistem Apartmanı, No: 4 34430 Beyoğlu/İstanbul Tel: (212) 293 83 72- pbx Faks: (212) 245 6614 E-posta: sistem@sistem.com.tr web: http:/ /www.sistemcom.tr Genel Dağıtım: İKİ A Yayın Dağıtım Tel: (212) 272 45 46 Faks: (212) 272 45 55 www.ikiayay incilik.com.tr izMiR SİSTEM YAYINCILIK BAYİİ VE KİTABEVLERİ : Sistem Kitabevi, 859 Sok No: 5/A Konak/İZMİR Tel: (232) 446 27 29-pbx Faks: (232) 446 75 67 ANKARA : Bilim Sanat Konur Sok No: 11/A Kızılay/ ANKARA Tel/Faks: (312) 418 75 22 Elinizdeki kitap alışılmışın hayli dışında... Görme yetısıne yeniden kavuşmanızda yardımcı -hızlı öğreten- bir ders kitabı ya da başarısız­ lıktan dolavı kronik hasta olanlar için felsefi bir eser değil yalnızca; daha ziyade bir harekete geçme kılavuzu. Burada, Uluslararası Bağımsız Uzmanlar Birliği tarafından 1998'e kadar bilinen alternatif tıbbi tedavi sistemleri arasında en iyisi olarak kabul edilen sistem anlatılıyor. Bu kitabın türünü belirlemek zor. Bunun nedeni belki de ben­ zeri bir kitabın olmaması. Kitabın yazarı, Mirzakarim Norbekov aydın ve güçlü bir şahıs. Ruhu canlılığını koruyan, kendini tanımaya adanmışlara hizmet ederek onları ileri götüren bir ışık, iyilik ve sevgi savaşçısı. Kesin olan bir şey varsa, bu kitabın, karşısında kayıtsız kalınmasına izin vermeyişi. Bazılarında antipati ve saldırganlık uyandıracak, benzer­ siz ifudesiyle bazılarının ise kendi gerçekliğini ve yüceliğini keşfetmesi­ ne yol açacak. Kısacası, elinizdeki kitap, sizin içinizde varolan satırlar arasını okuma yeteneğinizi keşfetmenize, gönül gözüyle görmenize, maddenin özünü ve derinliğini bulmanıza yönelik bir test kitabı. Testten iyi sonuçlar almanizı içtenlikle dileriz. Bu kitabın tüm yayın hakları saklıdır ve hiçbir bölümü telif hak­ kı sahibinin yazılı izni olmadan herhangi bir şekilde yayımlanamaz. Bu kitap, tıp ders kitabı değildir. Tüm tavsiyeler hekiminizin uy­ guladığı tedavi ile koordine edilmelidir. Dikkat!!! Uyan!!! Sadece Enstitü tarafından verilen ve bizzat Norbekov'un imzası' nı taşıyan sertifikası olan öğretmenler bu sistem ile kurs verme hakkına sahiptir. Bu koşulu yerine getirmeyen şahıslar tarafından bu kitaba daya­ narak düzenlenmiş kurslar neticesinde sağlığınızın bozulmasından M.S. Norbekov ve Enstitüsü sorumlu değildir. ELİNİZDEKİ KİTABIN REKLAMI Mizah duygusu ve iyimserliği yok edilen, son derece alıngan olan, ahlaki davranışlardan uzaklaşıp yalancı olmayı öğrenen, tüın insanların aşağılık herifler olduğunu bilen, işyerinden atılan ya da atılmak üzere olan, yaşlanan ya da yaşlanmayı düşünen, boşanan ya da boşanmayı kafasına koyan, cinselliğini bütünüyle kaybeden, karnı şişmekten eziyet çeken ukalalarm ve ÖZELLİKLE gözleri üzerinde modem bir tesisat taşıyan "GÖZLÜKLÜLER"in bu kitabı eline alması, okuması, daha da fazlası, onunla alıştırma yapmasını TAVSİYE ETMEM! Biz bütün bu problemleri kitabımızda çözüyoruz, ancak bunlar sizin için değil! . .. ....... ,,,,, .... ı�-· \�I 'i - Miruıkarim Sanakuloviç Norbelwv Psikoloji, pedagoji, tıp ve felsefe gibi ana bilim dallarında doktorasını yapmış, Rusya' da ve diğer yabancı ülkelerde akademisyen olarak kabul görmüş, çok sayıdaki keşif ve icatlarından dolayı patentler almış gerçek bir bilgin ve araştırmacıdır. Ama bunlardan sonra bahsederiz... (} erslerinde, Mirzakarim Sanakuloviç Norbekov sıkça tek­ rarlıyor: "Ben, herkes gibi sıradan bir insanım. Sizden daha iyi ve umarım daha kötü değilim.Ben hayattan ne­ ler kazanmışsam, sizler de bunları kazanabilirsiniz; önemli olan, bunu yalnızca istemek!" O gerçekten de pek çok şeyi elde etmiş birisidir. Profesör Mirzakarim Sanakuloviç Norbekov psikoloji, pedagoji, tıp ve felsefe gibi ana bilim dallarında doktorasını ysıpmış, Rusya'da ve diğer bazı ülkelerde akademisyen olarak kabul görmüş, çok sayıdaki keşif ve icatlarından dolayı patent almış gerçek bir bilgin ve araştırmacıdır ve ilgilendiği alanlar oldukça geniştir. Ancak, kendisi bütün bu unvanları " köpeklerin rütbeleri" ola­ rak adlandırıyor, çünkü takdir görmek için çalışmıyor. Çoğu kişi, tek bir insanın bunca niteliği barındırmasını hayretle karşılıyor. Norbekov ressam, bestekar, yönetmen, ar­ tist, sporcu, karatede siyah kuşak üçüncü dan ve sham chan do'da siyah kuşak dokuzuncu dan antrenörü; ama en önem­ lisi, yazar ve bugüne kadar varolan en eski Sufi, tıp alanında ve uygulamasında uzman birisidir. Bilgelik öğretisi olan Sufızm, Doğu'nun klasik felsefe gele­ nekleri arasında yer alır. 10 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Bu bilim dünyaya cebir ve yazıyı kazandırmıştır; üç büyük dinin temelleri de onda yatmaktadır. Çok dindar insanlar olan Sufilerin kutsal şehirleri, ibadet yerleri, hiyerarşisi, özel gereçleri yoktur. Onlara göre Allah'ın tapınağı insanın kalbindedir. Hiçbir dini reddetmezler, ancak Tanrı hakkında konuşmak onlarda ikiyüzlülük olarak kabul edilir; buna karşılık herkes iyilik üzerine konuşabilir! Bu insanlar eylemi lafa yeğlerler. Davranışlarıyla, çalışma­ larıyla ve kendine özgü yaşam tarzlarıyla sevgi dağıtıp çevrele­ rini saran tüm tanrısal ışıkları korurlar. Sufiler ışığın savaşçı­ ları, iyiliğin, sevginin, uyumluluğun, güzelliğin ve bilgeliğin muhafızlarıdır. Dış görünüşüyle onları sıradan insanlardan ayıran hiçbir özelliğe sahip olmayan Sufiler, alışılagelmiş bir yaşam sürdü­ rürler, çalışır, çocuklarını yetiştirir, akrabalarına özen göste­ rirler. Temel kuralları, gönül ile varılan Tanrı ve el emeğidir. Mirzakarim Sanakuloviç, bir Sufi ya da diğer bir deyişle gezgin bir derviş. Hocadan öğrenciye bilginin yaratıcılığının korunması, aktarılması ve binlerce yıl biriken bilginin öğren­ meyi hedefleyen insanlara ulaştırılması yolunu seçmiş biri. Bütün bu faaliyet alanlarında da Norbekov'un çalışmala­ rını devam ettirmekte olan öğrencileri mevcut.Bu da onun bir yerde duraksamasına imkan vermediği gibi onu ileriye gö­ türmeye, yeni sınırlar belirlemeye teşvik ediyor. Böyle bir insanın yanında bulunmak hiç de kolay değil. Onunla yan yana çalışarak sürekli gelişmeniz ve birlikte iler­ lemek için de içten değişmeniz gerekiyor. Ulaşılacak bir hedef söz konusu olduğunda Norbekov is­ tekli, ödün vermeyen, kararlı bir tavır'ortaya koyuyor. Her in­ sanın kendi ilahi doğasını keşfetmesi ve ifade etmesi için bir fırsat yaratıyor. Sevgili okurumuz, bu fırsat size elinizdeki ki­ tap vasıtasıyla sunuluyor. Yazar Hakkında 11 Eski Çağda insanlar, gökyüzünü birlik ve ebediliğin sem­ bolü olarak algılıyorlardı. İnsanlar birbirlerinden ne kadar uzak olurlar�a olsunlar, yıldızları seyrettikleri anda beraber­ dirler. Bu sayfalar, sağlık ve başarı yolculuğumuzda bizleri bir araya getiren küçük bir sembol olsun ve kitabı elinize aldığı­ nız her zaman bilin ki "BİZ" birlikteyiz. Norbekov Enstitüsü Yazı İşkri Müdürü (/ ayın okur! c) Elinizdeki eser, sizleri görme yetisine yeniden kavuştur­ ma, ruhunuzda saklanan yetenekleri uyandırma ve kendinizi bir birey olarak gerçekleştirmenize yardımcı olmak amacıyla sizin için yazıldı. Ancak kitabın ilk sayfalarının sizi şoka sokmasına, olum­ suz duygular fırtınası koparmasına hazırlıklı olun; çünkü ya­ zara karşı hoşnutsuzluk, düşmanlık, öfke, kırgınlık, saldırgan­ lık duyacaksınız. Bütün bunları üstlenmeye hazırım. Aslında böylelikle kendi vazifemi yerine getirmiş olacağım. Sizin, "K itap böyle yazılmaz!!!" diyeceğinizi şimdiden tah­ min edebiliyorum. Konuşma dilinde kabul edilen şeyleri, yazı dilinde yayım­ lamak imkansızdır!!! Tüm bu hakaretler ve kabalıklar, bayağılıktır ve yazara ya­ kışmaz!!! Kalemşor' dan, ''Yani Benden" 13 Herhangi bir durumda veya herhangi bir şekilde ahlak davranışlarının belli sınırlarını, normları aşmak yasaktır ve hiçbir şey bunu mazur gösteremez!!! Dahası, bütün bunlar daha nazik bir dille, uygarca anlatı­ labilir, ifade edilebilirdi, zaten bu takdirde herkes anlayacak­ tır, vs. Yirmi sene önce doktorlara, tedavilere, ilaçlara bağımlıy­ ken ben de bu kanıdaydım ve hayatta kendimi ifade edemi­ yor, geleceğim olmadığını hissediyor, hatta kendimi öldürme­ yi bile düşünüyordum. Evet!Böyle bir an da olmuştu. Birinci derecede özürlü olan, yapay yöntemlerle kanı te­ mizlenme cihazına bağlanmış olan insandan ne beklenebilir ki? Öyle ya da böyle ölüme mahkumsunuz!Ve sadece yirmi ya­ şındasınız! Tıp ilmi, bu hastalığı (glomerulenefriti, yani böbreklerin işlevini tamamıyla yitirmesi) tedavi edemiyor. Doktorlar, ya­ şamının sonuna gelen hastayı sadece gözetim altına alıp elle­ rindeki ilaçlarla ayakta tutmaya çalışıyor; ancak insanın yavaş yavaş nasıl eridiğini çaresizce izliyordu. Korkunç, değil mi?! Sizi hastalıklar ve kendinizi ifade edememe batağında tu­ tan zincirlerden kurtulmak için ani bir yardıma gereksindiği­ nizde de dalkavukluk ve yaltaklık etmeye hiç zamanım yok, çünkü hayata fazlasıyla değer veririm ben. Koşuşturuyor, bir şeyler yapıyor, daima bir yerlere acele ediyorsunuz ama bir durup kendinize, "Bütün bunlar ne uğ­ runa? Nereye gidiyorum, benden geriye ne kalacak?" diye sor­ mak için bir dakika bile ayırmıyorsunuz. Oysa kalbinizin de­ rinliklerinde, çok çok derinde bir şeyler bunun böyle olma­ yacağının haberini verir size sızıyla . .. 14 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Fakat vakit yok! Hep bir yerlere, daima koşmak gerekli. Bü­ tün soru, nereye ve niçin? Gerçekte yerimizde saydığımızı, kısır bir döngü içinde olduğumuzun farkında değiliz. üte yandan bütün çabalarımız bizi ilk hareket noktasına götürüyor. Sizin kısırdöngü halini alan bu problemlerinize ve başarı­ sızlıklar etrafındaki anlamsız dolaşmalarınıza son vermek ama­ cıyla ayaklarınızı yerden kesiyorum.Metodumun özü budur. Bu, kendini irade ve duygusal yollarla zorlayarak görme yetisini hızla, yeniden eski haline getirmektir. İnsanların çoğu, duygusal olarak bastırılmış ya da daha doğrusu, duygusal yönden köreltilmiştir. Evden-işe, işten-eve giderler, kurulmuş bir oyuncak gibidirler; ancak bütün üzün­ tüleri içlerinde saklıdır.Eğer dışarıya bir şeyler çıkacaksa bu sanki bir kural gibi her zaman " saldırı" olur. Benim görevim, içinizde en derinlere yerleşen ve sizi iç­ ten içe kemiren bu' kötülüğü dışarıya çıkarmak.Kalbinizde bu " çıbanı" taşıyorsunuz, oysa onu yarmak ve irini dışarı çıkar­ mak gerekir.Yani temizlemek! O zaman yaratma, hayal etme ve hayalinizi gerçekleştirme yetenekleriniz açığa çıkacak ve böylece yolunuz açık olacaktır. Kitabı okuduktan sonra ilgisiz kalmanızı ve dahası kullan­ dığınız gözlükleri taşımaya devam etmenizi gerçekten istemi­ yorum. Kitapta bilinçli olarak hedeflenen, duyguların inişli çı­ kışlı olarak kullanılmasına dayalı " cerrahlık" aletidir. KARAKTER ve KADER= HASTALIK diye ifade edilen ya­ lın bir formül vardır. Örneğin bir insanın basuru varsa, karak­ teri de böyle midir? Bunlar zaman içerisinde hem pratik olarak hem de şah­ sen denenmiştir. Kalemşor'dan, "Yani Benden" 15 Demek ki, sağlığımızı ve hayatımızı genellikle iyi yönde değiştirmek istiyorsak, karakterimizi değiştirmemiz gerekir; bunu sadece dil dökmeyle elde edemeyiz. Karakter, insanın içinde, doğrudan doğruya kendisinin katılımıyla gelişir. Ben sadece bunların açığa çıkmasını sağla­ yan bir rol üstleniyorum. Bunun için bu yayında sizin şahsı­ nıza yöneltilen beklenmedik ve geleneksel olmayan saldırılara hazırlıklı olun. İçinizde koca bir elmas mevcut.Onu bulmak, yontmak da yetmez, bu elmasın fasetalarının rengarenk ışıldaması için onu bir de güzelce yerleştirmeniz gereklidir.O zaman, çevre­ nize bambaşka gözlerle bakabilir, hayatta yeni ufuklar açabi­ lirsiniz.Ben ise bu yolda size hizmet etmeye hazırım! Hayat, o kadar da kötü ve karmaşık değildir. Hayat, hep neyse odur! En içten saygılarım ve bütün kalbimle, Mirzakarim Norbekov ff - • OtVtOZt/ERl!VE 14 do. ielfrlliefalftz ıpı�ılfott� ıffaJl'tf/�ll(tf /l(lpt�ız? D İKKAT! Kitapta, hızlı öğrenme teknikleri uygulanarak önemli bilgiler verilmiştir! Yazara karşı doğabilecek dargınlıklarınızı önlemek için, "Hızlı öğrenme teknikleri kızartması ve onu kullanma yöntemi! " bölümüyle tanışmanızı özellikle rica ederim. u anda elinizde ufak bir ders kitabı bulunuyor. Dahice yanı da tembeller için yazılmış olması. Yani, tam sizin için! Görmeyi geliştirmek, oldukça kolay ve basittir. Bunun için bir parça istek, beyin hücrelerinizi biraz çalıştırmanız ve küçük bir emek gerekecek.Eğer bunların hepsi size fazla gelmediyse o zaman tamam, amaca ulaştık demektir! Bizim hesaplarımıza Önsöz Yerine 17 göre, beynin b�ansı için talep edilen miktar 50 gram, bu da umanın vardır sizde. (Gerçi bir ümit bu, henüz gerçek değil!) Bugünlerde, uzmanlar için yakl�ık altı yüz sayfadan olu­ şan bir kitap yayıma hazırlanmakta. Orada her şey, psikolojik­ fızyolojik olarak ve neden-sonuç ilişkisine göre tasnif edildi. O kitap size lazım mı?Bence değil. Şu anki hedef, sizin yeniden görmenizi sağlamak. Elinizdeki ders kitabı, kendisini hayatta dört dörtlük bir İNSAN olarak gören, kendi çabalan ve emeğiyle görüşünde iyileşme ya da gözlerine yeniden kavuşmayı isteyenler için yazıldı. Bu yüzden burada en büyük koz anlatımın sade, herkesin anlayabileceği nitelikte, samimi, kısa, açık ve popüler olması. Yani tıpkı içindeymişsiniz gibi; yer yer �ralı sarhoşların kelime hazinesinden yararlanılarak şahsınıza yönelmeler olacaktır! Buna hazır olun. Hızlı öğretim tekniği, 500 sayfayı iki kelimeyle "kaba" ve kolay açıklamalarla anlatmak üzere tasarlandı! Korkmayın, fazla kabalık yapmayacağım. Sadece, bu kadar sene sırtınızda çözülmeyen problemleri taşıdığınız için sizin gerçekte kim ol­ duğunuzu söyleyeceğim! Kitap üzerinde çalışırken, onu hacim olarak mümkün ol­ duğunca dar tutmaya çalıştık. Ama tembellere daha çok yal­ taklanmak için daha da kısaltabilirim ve hatta görme yetene­ ğinizi yeniden kazanmayı amaçlayan betimlemeyi sadece üç kelimeye indirebilirim! Oldukça üstün yetenekli olan tembellere bu da çok geliyorsa, bu üç kelimeyi üç harfe indiriyor ve olabildiğince hızlı bir trenle oraya sürekli yaşamak amacıyla gitmelerini rica ediyorum!! 18 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Eeee .. . Nasıl? Bu hakaretleri okuduktan sonra ne hissedi­ yorsunuz? Küstünüz mü?Oh olsun size! Çünkü ilk olarak, kendinizle çoktan beri ilgilenmeniz ge­ rekiyordu! Ve ikincisi, sizi sevindirmek için acele ediyordum! Tuzağa düştünüz! Bu size dokunduysa demek ki siz kendinizi, yukarıda sö­ zünü ettiğimiz üstün yetenekli tembel olarak kabul ediyorsu­ nuz.İnsan, sadece kendi içinde olanı üstüne alır. Size yabancı bir dilde hakaret edecek olsam, bunu anla­ yamazsınız ve küsmek için hiçbir neden bulamazsınız.Bu, bir kanundur. Öyleyse, gelecekte böyle hatalaiı tekrarlamayınız! . .. İmparator hastalanmış. Halkı hem dehşete düşmüş hem de sevinmiş.İllet onu yatağa bağlamış, hekimler kolları sıvamış.Ellerinden geleni yapmışlar ama nafile, imparator hiç iyileşememiş! Günler, aylar, yıllar geçmiş, imparator önceleri nasıl yata­ laksa gene aynı durumdaymış.Kaç ülke fethetmiş, kaç milleti dize getirmiş oysa! Dünyanın yarısını ele geçirmiş; hastalık karşısında ise çaresizmiş. Günlerden bir gün, çaresizlikten çıl­ gına dönmüş ve şöyle buyurmuş: "Beni tedavi edemeyen bütün hekimlerin kellelerini kesin ve surlara asın!" Zaman geçtikçe kilometreler boyunca uzanıp giden sur­ lar, güneş altında bilginlerin kafatasları ile beyazlaşmış. Bir gün imparator başvekilini çağırmış: "Ey, başvekil! Nerede senin hekimlerin?" Önsöz Yerine 19 "Ooo, hükümdarım! Hiçbiri kalmadı. Öldürülmelerini buyurdunuz." " Sahi mi?Bir tane bile kalmadı mı?" "Evet. Bütün ülkede sizin dikkatinize değecek bir tane bi­ le hekim kalmadı." "Oh olsun onlara!.." Ve yine uzun, neşesiz günler geçmeye başlamış. Bir gün imparator tekrar sormuş: " Hatırlıyor musun, bana dikkatime değer hiçbir hekim kalmadığından bahsetmiştin? Ne demek istediğini anlatsana." " Hükümdarım!Bizim ülkemizde yalnızca bir hekim kaldı. Bu yakınlarda yaşıyor." " Tedavi sanatını biliyor mu?" "Evet, biliyor. Nice zaman önce gidip görmuştum onu ama o kadar terbiyesiz, edepsiz ve ilkel ki!Konuşmayı başladı­ ğında, ağzından sadece okkalı küfürler dökülüyor. Duydu­ ğuma göre geçenlerde, imparatoru tedavi etme sırrını bildi­ ğini söylemiş." "O halde neden bana söylemedin?!" "Onu buraya getirecek olsaydım tavrından ötürü kellemi uçururdunuz. . . " "Söz veriyorum, kelleni uçurmayacağını. Getir onu buraya!" Biraz zaman geçtikten sonra başvekil hekimi saraya ge­ tirtmiş. "Tedavi sanatını bildiğini söylüyorlar?" Sessizlik. " Neden susuyorsun? Cevap ver!" diye emretmiş imparator. 20 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi " Hükümdarım, ağzını açmasını ben yasakladım" demiş başvekil. " Söyle, izin veriyorum! Ne diyorsun? Vasıfların beni tedavi etmeye yetecek mi?" " Sana ne, it oğlu! Ülkeyi yönetme kabiliyetimden şüphe­ lenebilirsin, çünkü sen imparatorsun.Ama ne demeye devlet aklınla tıbba karışıyorsun ki sen? Ne anlarsın ki? Kendi işinde yüce olabilirsin, tıbba gelince, orada bir kunduracıdan hiçbir farkın yok." İmparator öfkeyle haykırmış: "Muhafızlar!! Uçurun kellesini... Hayır.. . Önce kazığa oturtun, sonra üzerine kaynayan yağ dökün, sonra da parça­ lara ayırın!" Bunca yıl hiç kimse sarayın kuralları dışına çıkacak, sara­ yın kurallarını bozacak şeyler yapmamışmış, nerede kaldı im­ paratorun kendisine böyle hitap etmeye cüret etmek! Muhafızlar hekimi tutuklamışlar ve kollarını arkaya kıvı­ rıp dışarıya sürüklemişler. O ise, yan gözle bakarak alaylı bir şekilde, " Hey!" demiş, "Ben senin son umudunum! Beni öldürebi­ lirsin, fakat seni tedavi edebilecek başka kimse kalmadı. Ben ise seni hemen bugün ayağa kaldırabilirim". İmparator derhal yumuşamış. "Başvekil!Onu hemen geri getirt." Hekimi geri getirmişler. " Tedaviye başla. Beni bugün ayağa kaldırabileceğinden bahsettin?." "Ama önce üç şartımı kabul etmen gerekiyor." Önsöz Yerine 21 İmparator, içinden yükselen öfkenin buhranını bastırıp hırsından sıktığı dişleri arasından söylenmiş: " Söyle!" " Saray kapıları önüne ülkenin en hızlı yarış atını getirme­ lerini ve küçük bir torbaya altın koymalarını emret!" " Niçin?" "Bunlar bana verilen hediye olacak, üstelik ben atları çok severım. " . "Beni iyileştirebilirsen heybeleri altın dolu kırk at hediye ederim sana." "Eee . . . onu sonra gönderirsin. İkinci şartım, tedavi sıra­ sında sarayda kimsenin kalmaması." "Bu da neden?" " Tedavi süresince acı çekebilir, bağırabilirsin, kimse seni bu aciz durumda görmesin." " Tamam.Başka?" " Üçüncü şartım, hizmetkarlarının ölüm korkusuyla senin çağrılarına gelmemeleri. Ama bir saat sonra emirlerini yerine getirebilirler." "Açıkla!" "Bana engel olabilirler; tedaviyi sonuna kadar götüremem o zaman da." İmparator hekimin şartlarını kabul etmiş ve herkesin sa­ rayı terk etmesini emretmiş. İkisi baş başa kalmış. "Başla!" " Neye başlayım, seni gidi yaşlı eşek? Kim sana benim seni tedavi edebileceğimi söyledi? Tuzağıma düştün. Bir saatlik zamanım var. Seni cezalandırmak için nicedir böyle uygun bir 22 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi fırsat kolluyordum, pis kan emici! Çoktan beri beslediğim üç arzum, üç emelim vardı. İlki bu; senin kral suratına tükür­ mek!" Ve hekim yaradana sığınıp tadını çıkara çıkara imparato­ run yüzüne tükürmüş. İmparator nasıl bir duruma düştüğünü anlayarak öfke ve çaresizlikten bembeyaz kesilmiş. Duyulma­ mış, görülmemiş bu kurnaz küstahlığa bir şekilde cevap vere­ bilmek için kafasını kımıldatmaya başlamış. "Vay, seni çürük tomruk, yaşlı kokmuş köpek, sen hala kımıldıyor musun? Al sana, bir daha bir tuu! İkinci arzum da. . . Ooo! Ne zamandır senin o çirkin imparator suratına işemek istiyordum!" Ve hekim, ikinci emelini gerçekleştirmeye koyulmuş. "Muhafızlar!! Hemen bana!!" diye haykırmış imparator, ancak sidiğe boğulmaktaymış.Kafasını fışkıran idrardan çekip kaçmaya başlamış, onu tahrik edenin ayağına dişlerini geçir­ mek üzere omuzlarını germiş. Hizmetkarlar hükümdarın çağ­ rısını duymuşlar duymasına ama aldıkları emre karşı gelmeye cesaret edememişler. ''Vay seni leş!" demiş hekim ve imparatora tekmeyi basmış. Tekmenin acısının vücuduna yayıldığı İmparator, yastığı­ nın yanında silah olduğunu hatırlamış birden. Kılıcına sarıl­ dığı gibi hekimin ayaklarını kesmeyi düşünmüş. Tek isteği, bu küstahı cezalandırmak, onun için de silahına uzanmakmış. "Vay, sen hala kıpırdayabiliyor musun?" demiş hekim hor­ görüyle ve eklemiş: " Üçüncü arzuma gelince . . . " Ama imparator onun üçüncü arzusunu duyduğu zaman, yaralı bir yırtıcı hayvan gibi böğürmüş, dişlerini gıcırdatmış! Olağanüstü bir gayretle yerinden kımıldamış, binbir zorlukla Önsöz Yerine 23 yataktan kalkmış ve dirsekleri üzerinde sürünerek kılıcının kı­ nına uzanmaya çalışmış . . . " Parçalayacağım!" diye kükremekteyınii/, "Kendi ellerimle küçük parçalara ayıracağım seni!!!" Yürümeye yürümeye pamuklaşmış bacakları üzerinde doğrulup duvarlara tutunarak silahına ulaşabilmiş. Titreyen elleriyle kılıcını çekmiş. Arkasını döndüğünde sarayda kimse yokmuş. . . Merdivenlere kadar zar zor ayaklarını sürükleyerek yürümüş. Bu aşağılık herifin tuzağına düştüğüne ve ona en hızlı ya­ rış atını verdiğine bin pişmanmış. Durumunun çaresizliğini anlayarak, ilk önüne gelen ata yaklaşmış ve binmeye çalışmış. Ancak eskisi gibi güçlü değilmiş! Dişlerini atın yelesine geçirip halsiz kollarıyla kendini eyere çekmiş. Büyük savaşçının, büyük hükümdarın, büyük komutanın ruhu uyanmış. " Nerede o!" diye haykırmış hizmetkarlarına. Ses bile çıkarmaktan korkan hizmetkarlar, kaçağın hangi yöne gittiğini göstermek için kafalarını sallamakla yetinmişler. İmparator, kovalamaya başlamış. Dakikalar geçtikçe, gü­ cünün çoğalmaya başladığını hissetmekteymiş. Şehir kapısın­ dan fırlayıp uçarcasına gözden kaybolmuş. Ve aniden, ''Yarabbi! Ben yirmi yıldır eyerde oturmadım! Yirmi yıldır önümde atın yelesini görmedim! Yirmi yıldır kılıç tutmadım! Yirmi yıldır rüzgarı hissetmedim!" diye geçmiş ak­ lından. Birden arkasında, çoktan beri unuttuğu o sesleri duymuş. Nal sesleri, coşkulu bağırtılar yaklaşmaktaymış. Atları sırtında yüzlerce komutanı kılıçlarını çekmiş arkasından geliyor, bir yandan da haykırıyorlarmış: 24 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi '' Yaşasın imparatorumuz!" Yanına geldiklerinde imparatorun, yolun tozu içinde elini kolunu sallayarak ardı ardına attığı kahkahalardan zor nefes aldığını ve, "Vay, seni hekim, senin ananı. .. Vay, seni it oğlu! Bir ker­ van yükü altını hak ettin!" diye söylediğini işitmişler. Şimdi, neyin ne için olduğunu anladınız mı? İçinizdeki gerçek hükümdarın ruhunu uyandırmak, onu toparlamak için ben de sizlere tükürüyorum, ama üzerinize işediğimi -ve daha fazlası!- söyleyemezsiniz . . . Şimdi ise gökyüzünden hükümdarın, yaratıcının tacını alıyoruz ve kulaklarımıza kadar kafamıza geçiriyoruz. Şu andan itibaren yaşama bir hükümdar gibi, bir yaratıcı gibi bakmak için omuzlarımızı irade gücüyle düzeltelim. Bana darılmayın. Ne de olsa moralinizi düzeltmek için sizi sinirlendirmek güldürmekten daha kolay. Benim vazifem, sizi dengelenmiş halden çıkarmak! Bembeyaz gömleğinizin üzerinde leke olduğu zaman ilk iş olarak dikkatinizi oraya yöneltirsiniz, öyle değil mi? Her neyse, zıt kutuplar birbirini çeker! Bu yüzden sizi darıltmak daha kolay. Size elmas olduğunuzu söylesem, bunu moralinizi yükseltmek için yaptığımı, iltifat ettiğimi düşünerek şüphelenmeye, inanmamaya başlarsınız. Sizi, " köpek pisliği" diye çağırdığımda ise, anında tepki ve­ rirsiniz ve bir dakikalığına bile şüphe etmeye vaktiniz kalmaz! Böylece biz sizinle gerekli olan duruma ulaşmış oluruz! Nedir bu durum? Bu, hızlı eğitme öğretmeninin bir sırrı olarak kalsın. .. - . lllZLI()�RE#;ilETEt';1/It'LERI itzfb'llKO.�I tJl(a iaffa.lflKfJ. jilfte1Ki . � // abancı bir dili öğrenmek ne f söyler misiniz? kadar· zaman alır, lütfen Bir sene? İki?Beİki, daha fazla? Cevap veriyorum! İçinizdeki gizli, üstün yeteneklerinizin yardımıyla bir ay zarfında penguenlerin dilini bile öğrenebilirsiniz! Bütün so­ run, bu yetenekleri keşfetmeniz ve çalıştırmanızdır. İşte sizinle bu iş için çalışacağız. Bu ders kitabı, okurun; sistemin tüm anahtar noktalarını kolayca çözmesi, ebediyen benimsemesi ve sıkı bir kontrol al­ tında tutması, kendisi için doğru ve faydalı kılması, gerekli bilgiyi iyice pekiştirmesi için hızlı öğretim kuralları gözetile­ rek ytı7'.!!mıştır. Bu yüzden, eğer karşınıza kaba ve sert (ah! Onlarla tanış­ tınız bile!) , saçma ya da şaşırtıcı ifadeler çıkarsa, bilin ki bu özellikle yapılmaktadır! 26 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Evet evet, ben özellikle ahlaki davranış kurallarını kaldırı­ yorum ve her şeyi doğal şekliyle söylüyorum! Eğer mizah duygunuz yoksa... İstediğiniz takdirde mut­ laka yapabileceğiniz ilk ev ödevini veriyorum. Dün otobüste, sokakta gördüğünüz insanları bütün ayrın­ tılarıyla hatırlamaya çalışın. Bu insanların giyimlerini, göz renklerini, saçlarını, ne hakkında konuştuklarını, vs. Temin ederim ki, elek gibi olmuş hafızanız bir güzel çu­ vallayacak. Ben ise bugün bir deneyim kazanmanızı ve sonuç­ larını değerlendirmenizi teklif ediyorum. Otobüse ya da otomatik kapı sistemi olan herhangi bir ta­ şıma aracına binin.İçeri geçin ve biraz bekleyin. Tam kapılar kapanmak üzereyken boynunuzun kapıda sıkışması için kafa­ nızı dışarıya çıkarın. Bu şekilde tam bir durak gitmeniz gerekir. Soru:Bu geziyi hiçbir zaman unutabilir misiniz? Hayır! Çünkü bu sıradan bir şey değil, olağanüstü bir olaydır! Sizin için kimin yardıma koştuğu, kimin aptallığınıza Hızlı Öğrenme Teknikleri 27 iltifat ettiği, kimilerinin ağzından gelen alkol kokulan, önü­ nüzden geçen her araç, kısacası, seyahatin tüm detaylan net ve sonsuza kadar hafızanıza kazınacaktır. Hızlı öğretim tekniklerinde tıpkı böyle bir mekanizma uygulanılıyor. Tabii, harfiyen değil, ama size de dokuna­ caktır! Stres altında bilgiyi kavrayıp benimseme ve hafızada tutmanın, yaklaşık bin misli arttığı sap­ tanmıştır! Bu da, herkesi kısa zamanda mükemmel hafı­ zalı ve mükemmel kavrayış yeteneği olan dahiya­ ne bir birey yapmak demektir ve böylece bu dün­ yada size denk birisi bulunmayacaktır! Öyleyse zihninizi hazırlayın, ben şimdi onu sulamaya başlayacağım. . . Eğer kendinizi kandırmayı bırakıp elinizi kalbinize koya­ rak kibrinizi, kırgınlıklarınızı unutarak kendinize dışarıdan bakmaya cesaret ederseniz neler üzerinde çalışmak gerekti­ ğini kabul edersiniz, bu da başarıya giden ilk adım olur. Yeni bir ev inşaatına başlamadan önce, eski konutu yık­ mak, yeni ev alanını temizlemek, tüm çöpleri atmak ve bun­ dan sonra temel atılacak yeri hazırlamak gerekir. Değerli okur, eğer yine de kırıldıysanız size bir şey söyle­ yeceğim: Birisine darılmak ya da çalışmamak için sebep ara­ yan ve kendi. . . kıpırdatmak istemeyen insanla . . . Neyle? Siz " beyninizle" diye düşündünüz, ben ise " popo ile". Ben gerçek kelimelerle konuşuyorum! Öyleyse siz, kendi yolunuza gidin! İyi yolculuklar! Ne gibi bir kitap ortaya çıksa çıksın, konulan derslerdeki gibi anlatacağım. 28 Aptalın D eneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Ve ORAYA gitmeyenler için değil de ileri gitmeye karar verenler için anlatmaya devam ediyorum! Akıl Hocam beni sık sık, "Başkasının sözlerini tekrarlaya­ rak beni zehirle besleme" diye uyarırdı. Avrupa'da büyük bil­ ginlerin sözlerinden yararlanmak, yani alıntı yapmak adettir. Doğu'da ise bu kötü bir tarzdır; çünkü konuşmacının bi­ lincinden geçen alıntı, ikinci el bilgi gibidir. Mideden geçen her yemek özünü değiştirmek zorundadır. Benimle aynı kanıda değilseniz harikulade bir pastadan bir dilim yiyin, hazmedildikten sonra aynı dilimi tekrar yemeyi deneyin. İşte alıntı budur. Eee . . . nasıl?Kokusu ve tadı hoşunuza gitti mi? Canım benim! Ömer Hayyam'ın sevgi ve sonsuzluk üze­ rine dörtlükleri, ruhun heyecanı sadece onun ağzından ger­ çektir. Fikir anlaşıldı mı? Eğer yine de anlaşılmadıysa dikkatinizi bir soruya yönelte­ ceğim: Dezdemona hayatının son anlarında ne düşünüyordu? Cevabın başka versiyonları var mı? Tabii, şimdi siz, " Hayat, hükümet, hava durumu" diyerek saçma sapan şeyler söylemeye başlayacaksınız. Eğer Othello sizi bizzat boğmamışsa bu konu hakkındaki her fikir sizin uydurmanız olacaktır! Eğer boğmuşsa -ki boğ­ malıydı!- bu durumda, ben sizin bu kitabı nasıl okuduğunuzu düşünüyor ve hayret ediyorum?! Ya da başka bir soru: Bir taş gibi onuncu kattan düşen in­ san ne düşünür? Hızlı Öğrenme Teknikleri 29 Bu soruyu sınıfta dinleyicilere sorduğumda, değişik cevap­ lar alıyorum: Bütün hayatları gözlerinin önünden geçiyor, dehset ve ürpertiye kapılıyorlar, vs. Verilen cevapların hiçbiri benim heyecanımla örtüşmü­ yor. Öğrencilik yıllarımdaki üçüncü kattan düşme deneyimim bana o anda ne düşündüğümü söyleme imkanı tanıyor. Topu topu bir kelime söyleyebildim, ondan sonra ise uzun uzun bekledim. Benim kültürümde bu kelimeyi söylemek olmasa da, yazmaya dilim varmıyor. Size, mini minnacık bir imada bulunacağım! Rus dilinde beyaz Sibirya tilkisinin adı nedir? Demek ki benim için varılacak nokta bu: İnsan, serbest düşüş anında ilimle uğraşmak istiyor, benim vakamda ise zoo­ loji ile! İşte bunun için bu kitapta sadece kişisel deneyimlerim, dinleyicilerimin ve hastalarımın başarılarından çıkan gerçek­ ler dile getirilecek! Akıl Hocalarımdan birine ilişkin bir hikayeyle başlayaca­ ğım. O, bana önce cömertçe tokatlarını sonra bilimi armağan etti ve bunlar sayesinde hayatta bazı şeyler kazandım. Seid Muhammad Hasan -mekanı cennet olsun- yaşama 1 12 yaşında veda etti. Özbekistan'da doğmuş, küçük bir çocukken diplomat olan ebeveyni ile kendini İngiltere'de bulmuştu. Orada mü­ kemmel bir eğitim aldı ve iyi bir kariyer sahibi oldu, ancak 46 30 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi yaşında hastalığından dolayıBüyük Britanya Kraliyet diploma­ sisinden ayrıldı. Doğu felsefesini derinlemesine öğrendi, kırk yedi sene Nepal ve Hindistan tapınaklarında bulundu ve on dokuz yıl yüksek dağlarda çırılçıplak, yalnız bir hayat geçirdi. 95 yaşında, vatanına, atalarının topraklarına geri döndü. Seçkin bir bireydi. Onun için insan, açık bir kitap gibiydi. Bazen iç çekerek, "Bu adamın ne kadar da etkileyici bir havası var. Ne yazık ki içinde kalın bir bağırsaktan başka hiçbir şey yok" derdi. Gençliğimde, onu ilk görüşümde söyledikleri hala kulak­ larımda çınlıyor: "Oğlum, yolun açık olsun. Ben ölüleri tedavi etmiyorum. Sen kendi gövdeni benim yaşlı boynuma asmak için geldin, ben ise seni hastalıktan kurtarma yollarını aramakla eziyet çe­ keyim -olmaz böyle şey! Dirildiğin zaman gel!" Ne yapabilirdim ki?Küfrederek oradan ayrıldım. Ancak hastalık, beni yine acımasız Akıl Hocasıyla buluş­ maya zorladı. Ona bir ay sonra tekrar gittiğim halde ihtiyarın söyledik­ lerini kavramam " çok yakın bir zamanda", yani bundan on sene sonra oldu. Kronik hastaların özelliklerini anlamaya baş­ ladığımda, onların yardımı daima dışarıdan beklediklerini, bununla içlerindeki yaratıcı bireyi bloke ettiklerini anladım. Tembelliğimi yenmenin ve Akıl Hocamın bütün tavsiye ve nasihatlerini yerine getirmenin ne kadar zor olduğunu söyle­ mem gerekir; fakat bu olgu, olgu olarak kalıyor. O, koca yü­ reği ve sevgisiyle kendi güçlerime inanmam için beni zorladı ve biz birlikte bir senede engelliliğimi yendik. Altı sene sonra ise ben, tamamıyla iyileşmiştim. Hızlı Öğrenme Teknikleri 31 Sonra öğrencisi olmak için ısrara başladım, o ise tabii bü­ yük bir keyifle beni kovdu! Ancak, yaııı ıı<la olup moralini bozmak için tekrar tekrar gidiyordum ve bir gün dayanamadı. Tanrı önünde benim için sorumluluk taşıyamayacağını, çünkü artık 106 yaşına girdiğini, bugün yarın öleceğini ve beni insanları sakat bırakacak yarı tahsilli bir kişi olarak bırakmak istemediğini açıklamak için 15 dakikasını ayırdı. Bunları söyleyerek ihtiyar beni yine kapıdan dışarı attı. Onu rahat bıraktığımı düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Bir tarafına (!) zamk gibi yapışmıştım, çünkü söylediklerinin bir kelimesine bile inanmamıştım. Nasıl ölebilirdi ki, sağlam ve dinçti. 86 yaşındaki büyük oğluyla tanışmasaydım, "zor­ bama" kesinlikle 60'tan fazla vermezdim. Sonunda onu bıktırdım! Aşırı ısrarıma dayanamayarak taktik değiştirmeye karar verdi. Beni arkadaşlarıyla tanıştıra­ rak öğrenci olarak kabul edeceğini tören havası içinde söy­ ledi, arkadaşlarının buna tanık olmalarını rica etti. İhtiyarlar kıs kıs gülerek başlarını salladılar, ben ise mutluluktan uçu­ yordum! Eh, nihayet! Gelecekteki Akıl Hocam, Abu Reyhan Biruni'nin kalın ki­ tabını çıkardı ve onu öğrenmemi buyurdu. Üstesinden gele­ meyecek olursam, ihtiyarlar önünde bir daha görünmemem için erkek sözü vermemi istedi. Hileyi anlamayarak razı oldum. Ne yapabilirdim ki? Tatlı tatlı gülümseyip elimi sıkarak beni sevindirmesinden ve de­ ğerli zamanı boşa harcamanın gereksiz olduğunu, sınavın... ertesi gün yapılacağını söylemesinden bir dakika sonra anla­ dım durumu. "Nasıııl?!" Ağzım bir karış açık kalmıştı. 32 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Oysa sürenin en az bir sene olacağını düşünmüştüm saf­ ça. Bir günde birkaç şiir ezberlenir, koca bir ilmi eser değil ki! Saçmalığın daniskası! Öfkeme hiç aldırmadan, "Razı değilsen git!" dedi sertçe. Ve ertesi gün için geçerli bir sebep -örneğin yarım asır ön­ ce ölen anneannemin cenazesi gibi- uydurmamam için sınava orada hazırlanmamı buyurdu! Beni avlu ortasındaki asma altında konmuş alçak masaya oturttu, arkadaşlarına döndü ve hiçbir şey olmamış gibi onlar­ la çene çalmaya koyuldu. Ben ise ... ezberlemeye koyuldum. Bir sayfayı bitirdim, ikinci, üçüncü, dördüncü sayfayı... Gece oldu. Akşam yemeğini çoktan yemişlerdi (beni davet etmediler) . Biri yatmaya gitti, diğer ikisi çay içmeye başladı ve beni sıkı bir gözetim altına aldılar. Biraz alıştırma yapmak is­ temiştim, fakat benimle sinsice alay ederek çabalarıma son verdiler: "Eee, bittin mi? Tükendin ha?" "Siz çaydan patlasanız da ben oturmaya devam edeceğim" diye düşündüm. Ertesi sabah ve öğleyin, görmeyen gözlerle kitaba bakar­ ken mutfaktan gelen kokuları istemeyerek duyuyordum; şu süt, bu pilav. Oh! Ah midem, başım dönüyor. .. İhtiyarlar bensiz yediler, içtiler ve keyifle bana bakarak dinlenmeye çekildiler. Sınavdan ise hiç ses yoktu. Akşam, göz­ lerimden uyku akmaktayken bir bekçi beni gözlüyor, ikisi ise rahatça uyuyordu. Kafamda sabaha kadar dayanma ve onların keçi sakalla­ rını yolma isteği yoğunlaşmaya başladı. Seyrek sakallarına ya­ pıştığım gibi sırayla sürüklediğimi ve sonunda asmaların al- Hızlı Öğrenme Teknikleri 33 tında ellerimi iki yana açarak serilip uyuduğumu açık seçik ha­ yal ediyordum artık. O geceyi nasıl geçirdiğimi bilmiyornm. Bağrımrla kin fo­ kur fokur kaynıyordu. Kitabı çoktan unutmuş, yükselen güneş ile beraber azgın boğayı andıran bir bakışla ilk olarak zalim öğretmeni mi, yoksa her dakika tek dişini avlunun yarısına reklam eden sivri dilli arkadaşını mı boğazlayacağımı düşün­ meye başlamıştım ki omzumu dürttüler. Bu bir davetmiş me­ ğer ama beni en sonunda davet ettiklerini anlayamamıştım. Ev sahibinin oğulları, torunları, komşuları ücretsiz oyunu sey­ retmek için avluda toplanmışlardı. Mağrur bir tavırla kalkmak istedim, ancak hemen ardın­ dan çuval gibi yana devrildim. Zihnimden bacaksız olduğum gibi korkunç bir fikir geçti. Korku içinde kendimi yoklamaya koyuldum; ayaklarım yerinde, ancak hareketsizdi. İki gün, iki geceyi kalkmadan oturarak geçirmek, şaka değildi. Doğruluyor, dizlerim üzerine çöküyor, dört ayak üzerinde duruyor ve seyircilerin sessiz gülüşmeleri altında tekrar yere düşüyordum. Kırgınlık ve acıdan dudaklarımı ısırarak bu za­ limleri ve bu kapının eşiğinden girdiğim günü lanetliyordum. Artık kendime hakim olamayıp lanetli kitabı sürükleyerek ihtiyarlara doğru süründüm. Gülümseyerek beni kaldırdılar ve soru yağmuruna tuttular. Kaç soru sordular, bilmiyorum_ Okuduklarımdan hiçbirini hatırlayamadım. Nihayet Akıl Ho­ cam sordu: "Hiç olmazsa kitabın adını söyle, o takdirde seni kendime öğrenci olarak alırım." Kendimi zorlayarak bir şeyler hatırlamaya çalıştım ama nafile! "Beyinsiz" diye yargıya vardı baş sömürücü ve diğerleri de hep beraber başlarını salladılar. Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi 34 Beni öğrenciliğe kabul etmesi ya da etmemesi artık umu­ rumda değildi. Bu rezaletten ve işkenceden uzaklaşmak isti­ yordum. Öğretmen ise arkadaşlarına danışarak aniden, beni kalın kafalı ve eşek inadına sahip bir öğrenci olduğum için ka­ bul ettiğini açıkladı. Onun için, Nasrettin Hoca gibi, iki ayaklı eşeği eğitmeyi denemek ilginç olacaktı. Geçen eğitim yıllan boyunca beni ne övdü ne de sövdü, sadece vuruyordu. Değneği ayaklarının yanında değil, sırtım­ da geziniyordu. Bir gün ona bir raporla geldiğimi hatırlıyorum. Yüz kişi arasından kırkını tedavi edebildiğim için o kadar seviniyor­ dum ki. Öğretmenim, söylediklerimi dinledikten sonra çalış­ mamın bilançosunu çıkardı: "Katil! Kırkını iyileştirdiğin için övünüyorsun, kalanlar ne olacak? Belki de iyileşmek için son ümitlerini öldürdün sen!" Bu hastalardan tıbbın artık vazgeçtiğini söyleyerek itiraz etmeye yeltendim: "Ama sizde de yüz kişi arasından iki üç umutsuz hasta çı­ kıyor... " Tartışmaya girmedi. Pat! Sopa bir kez daha sırtıma in­ mişti. O zaman, eğitimin bu yönteminden nefret etmiştim, an­ cak tamamıyla haklı olduğunu kısa zamanda anladım. Çalışma yıllarım boyunca elime sopa alma isteği birkaç defa doğdu. Ah! Kendi hastalığının nadir ve sıra dışı olduğu felsefesi güden ve iyileşmek için parmağını bile kımıldatmayan o uka­ lanın kafasına bir iki vurulsaydı! Hızlı Öğrenme Teknikleri 35 Onlar çalışmayı istemiyorlar. Tembellik! Hapı yutmak, popoya iğnt> vm<lmmtık çok ıfahtı koltıy! Ama sağlığı satın alamazsın ve onu çaba sarf etmeden beleş elde edemezsin. Ya alnının teriy­ le tabiat anadan kazanırsın ya da SSK' dan nah alırsın! Ben bunları inanarak söylü­ yorum, çünkü sızıldanan bir en­ gelli iken ordinaryüs profesörlüğe kadar olan yolu geçtim ve sizin dermansız bir hastalığınız olabileceğine inanmıyorum! İ-n-a-n-m-ı-y-o-r-u-m! Yolun üstesinden yüı Akıl Hocamın sayesine. Jışarak ölümün pençesinden kurtuldum. Daha sonıa ...,�._1.1<. çalışmaya başladığım­ da birkaç sene araştırma yaptım. On binlerce hastanın her türlü teşhis sonuçlarını, içinde bulunduğu süreci, hastalığın ağırlık derecesini gözlemledim, karşılaştırdım. Amaç, hastalığı yenebilecek insanların ortak özelliklerini bulmaktı. Onları diğerlerinden ayıran neydi? Diğer bir deyişle bana "Galip İnsanın" detaylı portresi ge­ rekiyordu. Tipik bir kronik talihsizin iyileşmek için yürüdüğü yolda yaptığı hataları bilmesi, bunların nedenlerini bulması ve on­ lardan kurtulması artık o kadar da zor olmayacaktır. Arayan bulur! Bulunan 11 yasa ile eğitim-sağlık ve diğer sistemler doğmuştur. • ttRO;V/,tllllnil!VI#, ıözfaifa· i1t�tı1tı1t 14 rltı tal'iMizı'tr/tJrtr�i Akrllı, ancak bedbaht, hasta ve bimz ölü olmaya aptal ama diri, sağf,ıklı ve mutlu olmak yeğdir! cf (Bu özlü sözü k-e-n-d-i-m buldum!) iz kendinizi hangi tip hasta grubuna koyuyorsunuz, ukalalar grubuna mı aptallarınkine mi? Aptalım diyor­ sanız, çoktan iyileşmeniz gerekirdi. Demek ki siz oldukça zeki ve eğitimli olup intihar edenler grubuna giriyorsunuz. Fakat vücudunuzda bahar, ruhunuzda bayram inşa etme­ ye ve yeniden görmeye karar verdiyseniz o zaman bu yolu bir­ likte katedeceğiz. Hayır derseniz bu sizin seçiminiz, saygı duyarım. Bunu bi­ linçli yapıyor, birazcık kayıpla yola devam ediyorsunuz, yani bu yolculukta siz artık yoksunuz -umarım! Hasta insanları bir araya getiren ölçütler vardır. Kronik Hastanın, Gözlüklü İnsanın ya da Talihsizin Portresi 37 Bunlar, tesadüfen hastaneye sevk edilenler ve kısa hir süre içinde sağlığına kavuşanlardır. Onları, şartlı olarak iyimser budalalar diye adlandıracağız. Neden mi? Çünkü moralleri, fiziksel durumlarına göre daiına yüksektir. Üzerinden asfalt makinesi geçmiş bir insan düşünün. Za­ vallıyı yapıştığı yerden kaldırmış, hasta kabul odasına götür­ müşler. Sedyede yatarken sormuş: "Doktor, beni ne zaman eve göndereceksin?" Klinik ve laboratuar değerlendirmeleri geceyi çıkarmaya­ cağını gösterse de o hemen o gün taburcu edilecekmiş gibi, ertesi gün kiminle ve hangi çalılıkta buluşacağını planlıyormuş. Yani "budalaların" fiziksel durumu gerçekten, morallerine kıyasla daha vahimdir. Böyle insanları köpekler kıskançlıkla birbirlerine anlatır: "Senin yaraların, Marya İvanovna'nınki gibi iyileşiverir!" Böyle insanlar arasında kronik hastalara rastlamak nere­ deyse imkansızdır. Ya sağlıklarına kavuşur ya da çok yaşlı ol­ duklarından dolayı ölürler!!! . . /iilftHfl"«/' u.ial'o.ftıl": /i;fı!4ilf eit1fe�t� �ft}ı�del( �l"tl'o.l(ftı/"tl(j'l"U.bfl. Bazı insanlar pek bir akıllı olup her şeyi bilirler. Ama, aşağı yukarı yirmi senedir hastalanmakta, kendi ifadeleriyle "pis koku yayarak" çevreyi zehirlemektedirler. 38 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Akrabalarını enfarktüse kadar sürükler, doktorları ise zı­ vanadan çıkarırlar. Budalaya, "Senin daha bir ay tedavi görmen gerekiyor" denildiğinde yüzünde buna uzun süre dayanamayacağı ifadesi belirir. O, gövdesinden kopmuş bir kafa için bunca zaman tedavi görmesi gerektiğine inanmaz. Ukalalar ise... Onların yüzüne sadece baktığınızda bile doktorların ca­ nını almaya geldiklerini anlayabilirsiniz. Bu insanların moralleri, fiziksel durumlarına kıyasla dalına çok alt düzeydedir. Örneğin, burnunda sivilce çıkmış bir ukala doktora gelir ve "Doktor, ben öleceğim, değil mi?" der. Ya da yüzünü buruş­ turarak, akıllı bir tavır takınır ve sorar (bu söylemi ne kadar güzel ifade ettiğine dikkat edin): "Doktor, meslek hayatınızda .. .'dan iyileşmiş olanlar ol­ muş muydu?" ve kendi sorununu ekler. Şudur bunun anlamı: "Ne yahu, belki meslek hayatınızda veya dünya tıp tarihinde benim hastalığıma sahip hiç kimse iyileşmemiştir." Ona, hastalığının bir hiç olduğunu, kolaylıkla tedavi edil­ diğini, onun gibi hastaların iyileştiğini ispat etmek için ter dökseniz de söylemeden duramaz: "Umut etmeyi umuyorum, ancak şüpheliyim." Ukalaların dünyası çok çeşitlidir. Kronik Hastanın, Gözlüklü İnsanın ya da Talihsizin Portresi 39 Ve "ukalalann" ilk grubu: Doğanın hatasıyla çoğalanlar Bu hastaların hayattaki tek amacı, iyileşmektir. İyileşme­ nin, yaşamın lek amdcı olduğunu düşünsenize? Bu amanı. hir kez ulaştınız diyelim, sonra ne olacak? Sabah kalkıyorsunuz. Hiçbir yeriniz ağrımıyor. Doktora gitmeye lüzum yok. Kapı komşunuza yakınmanız için de her­ hangi bir neden yok. Yapacak hiçbir şey yok. Bir boşluk hissi doğuyor, çünkü o ana dek bütün hayati iş­ lemler, bir merkez haline gelen hastalık etrafında gerçekleş­ miş. Şimdiyse amacınızı kaybetmişsiniz, bu ise bir trajedidir! Demek ki değişmeniz gerekiyor. Yıllar boyu sürmüş alı­ şılmış, klişeleşmiş yaşam tarzını değiştirmeniz gerekmekte. Daha da fazlası; sizi kendisine çeken dikkatsizliğin üstesinden gelmeniz gerekir. Kanını içeceğiniz hiç kimse yok. Rus deyi­ miyle, "açlık, teyzen değildir'', geçimini sağlamak için aramaya koyulmalısın. Hayır! İyileşmek ve hedefi kaybetmektense en azından uyum sağladığınız basura sahip olmak daha iyidir. Böyle bahtı karalar pek akıllı olduklarını ispat etmek için yıllarca uğraşırlar ve doktorlara hadlerini bildirirler. Hastalığın kıdemli olması şaka değildir! "Bütün doktorlar odun kafalı!!!" Onların, kendilerini ne kadar önemli, akıllı hissettiklerini gözünüzün önüne getirebiliyor musunuz? İyileştikten sonra da hayattaki bütün "sevinçleri" kaybolur. Böyle hastaların dış görünüşü tipiktir, onları kalabalık içinden hemen seçebilirsiniz. Hem de davranışlarıyla doktora ve bütün dünyaya kendi hastalıklarının benzersiz nitelikte ol­ duğunu ispat etmek arzusuyla yanar ve bunu çürütmeye çaba­ layan doktorları "iğrençler" listesine eklerler. · 40 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Ve işte o zaman birazcık mutlu olurlar. Bu onlara kısa bir süre için de olsa akrabaları, komşuları, arkadaşları ile ko­ nuşma fırsatı yaratır: "Gittim ben ona. Yeni hiçbir şey yok! Bel­ liydi zaten! Bunların bütün düşündüğü yoksulların, zavallı hastaların parasını nasıl çalacakları!!!", vs. Kronik hastaların bu grubu bizim derslerimizde nadir de­ ğil. Katılmıyor musunuz? O zaman sevinçle sizin de tam ola­ rak bu hastalar grubuna dahil olduğunuzu ilan edebilirim. Küstünüz mü? Küsmeyin, şaka değil bu! Mesele şu ki, bilinçaltı böyle çalışıyor ve onun "dalavere­ lerini" kontrol etmek bizim irademizde değildir. Hastalığı an­ cak, bilinçaltında özenle örtülmüş ve derinlerde saklanan bu şeylerin anlaşılmasıyla yenebilir, hayat karşısında mutlu, güzel, şanslı bir insan olabiliriz. İkinci tür "Ukalalar" günıhu: Beyni prezervatif kıvnmlılar Bunlar kendi hastalıklarından haz alırlar. Kısacası, ruhsal mazoşist-mas­ türbasyonculardır. Hayata karşı sızla­ nan, kendini suçlayan ve beyin hücre­ lerine mastürbasyon yapanlardır. Be­ yin kıvrımları daha çok olsa ne olur­ du? Fakat kıvrımları hepi topu birkaç tane, o kadar! Ve sonra kendilerine acıyorlar: "Ah, ben ne kadar bahtsız biriyim, kader ne kadar acıma­ sız, bu benim kaderim-kısmetim ve bunu hayatımın sonuna kadar taşıyacağım." Ama söz açılmışken hemen belirtelim ki, dünyada muci­ zeler olmuyor. Daha doğrusu, mucizeler olabilir, ancak sadece eğer biz onların gerçekleşmesi için bir şeyler yaparsak olabilir. Kronik Hastanın, Gözlüklü İ nsanın ya da Talihsizin Portresi 41 Üçüncü grup: Sapık-sadisiler Bu gruptakiler, çevrele­ onlar için endişe­ lendiği, azap çektiğinde bundan sadistçe zevk alırlar. Başka birilerinin kendileri­ ne göre daha kötü durumda olduğunu gördüklerinde kendilerini daha iyi hisse­ derler. riııdekilt:r Dördüncü grup: Tavusa benzeyen, timsah vampirler sürüsü Bu kendine özgü küçük vampirler grubunun özelliği, in­ sanların dikkatini, sevgisini ya da acıma duygularını Üzerlerine toplamalarıdır. Ve bütün bu ukalalar, sağlıklı olmak ister. Hepsi timsah gözyaşları döker ve hastalıklarının tedavi edilemeyeceğini is­ patlayarak kapris yaparlar. Diğer bir deyişle, hastalana­ rak siz kendi payınıza düşeni alı­ yorsunuz; bu da yasaya uygun­ dur. Bu yüzden iyileşmeye dire­ niyor, kabul etmiyorsunuz. Benimle aynı kanıda değil misiniz? Oo, benim çok değerli arka­ daşım, eğer insanların sağlıklı ol­ ması sizin razı olup olmamanıza bağlı olsaydı, sizi büyük bir tabip olarak kabul ederlerdi! 42 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Ukalalann zoolojik sınıflandırılması çok çeşitlidir. Biz sa­ dece bazı grupları gözden geçirdik. Siz büyük bir başarıyla kendi grubunuzu ya da yeni partinizi oluşturabilirsiniz. Ancak eğer jetonunuz düşmüşse, vücudunuzda bir enjeksiyon so­ nucu gibi oluşmuş şeyin hiçbir yere gitmeyeceğini de anlamış­ sınızdır. Böylece, kronik, talihsiz hastanın portresini tüm incelikle­ riyle öğrenerek konuşmanın ilk aşamasından başlayıp hangi gruba ait olduğunuzu, iyileşmenize nelerin engel olduğunu ve daha da önemlisi size nasıl bir yardım gerektiğini hatasız tes­ pit etme fırsatı doğuyor. Şimdi ise cevabı zor bulunan aynı soru. Siz kendinizi han­ gi sınıfa sokuyorsunuz? Lütfen söyleyin, sevimli olmak ister misiniz? Elbette! Demek ki o zaman önce kendinizi sevmeye, kendinize saygı göstermeye kendinizi zorlamanız gerekecek. Siz, o kadar harika bir .uzmansınız ki. Baba, anne, dede ya da nine olarak paha biçilmez bir insansınız siz! Ama şimdiye kadar kendiniz için zaman bulamadınız! Kendinize karşı ih­ malkar davranışlarınızdan dolayı mı bu hale geldiniz?! Bu konu üzerinde bir düşünsenize! • 11PTi1LI;1/OE;1/Et/!#! v-e14 bt!4(t/K iı(ı�e,fr/elfe,fl/Hrt/K Doğuştan aptal olan kendi hatalanndan ders alır, budala ise geri zekalılığı aptaldan öğrenir. Şahsi çamaşır makinemden yakalanmış bilgelik reçetesi L ütfen söyler misiniz, bu kitabı okumak için boşa harcaya­ cak zamanınız var mı? Kendinizi başarılı bir şekilde güvensizliğe yönlendirebi­ leceğiniz fazladan güveniniz var mı? Zararınıza yönlendirebileceğiniz fazladan gücünüz var mı? Eğer yoksa bu küçük bölümü okumanızı özellikle rica ederim. Ama belki çok inatçı, aptalsınızdır, ben de zamanında öyleydim. Peki, kendinizi hırpalamaktan kaçınmayacağınız faz­ ladan altı seneniz var mı?! 44 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Gücii!1üzü günde sekiz saatlik yoğun ırgat antrenmanların­ da harcamaya ve bu büyük macera sonrası elinizin boş kalma­ sına hazır mısınız?! Hastalığı, kuşkuları, kendine inanmamayı güçlendirmeye, kendi problemlerinizi yenilmez bir canavara dönüştürmeye hazır mısınız?! Her şeye olan inancınızı kaybetmek için bu kadar çaba harcadıktan sonra umutsuzluğa kapılmaya hazır mısınız?! Eğer cevabınız "hayır" ise sizi kutluyorum. Harekete geçin! Özellikle rica ederim, başkalarının hatalarından ders çı­ karın! Laboratuar masanızda bugün ben kobay olacağım. Canım benim! Ben de zamanında bir hasta olarak Akıl Hocamı dinlerken onun söyledikleriyle hastalığım arasında hiçbir bağlantı kuramıyordum. Bazen bu durum çok sinirime dokunuyordu. Ama şimdi, o anları hatırladığımda utancım­ dan ateş basıyor. O, ilk bakışta hep uzun ve can sıkıcı bir biçimde hastalı­ ğımla ilgisi olmayan şeyler üzerinde konuşurdu. Sevinç, tebessüm, keyif, tembellik, inançsızlık, kuşku, vb. şeylerden bahsederdi Düpedüz zamanımı alırdı! Meteorizma (karın şişmesi) hastalığına tutulmuş bu ihti­ yar adama, yalnızca yaşı hatırına katlanıyordum. Ben egzersiz yaparken o, "Baksana, senin yüzün soğudu. Yüzün, ölü yüzü gibi. Haydi, duruşunu mimiğini düzelt. Heye­ can yarat!" derdi bana. İhtiyarı darıltmamak için, bunların hepsini bir minnet göstergesi olarak yapar ve düşünürdüm: "Suratımla bu egzer­ sizlerin ne alakası var? Önemli olan egzersizdir!" Aptalın Deneyimi veya Benim Kişisel Deneyimim 45 Bunun sadece fiziksel yönünü anlıyor ve kabul ediyor­ dum: Isınmak, soğumak, dönmek, bir yere bakmak, vs. Ama bunları tamı tamına da yapıyordum, yani şöyle bir prensiple: "Daha fazla al, daha uzağa fırlat." Derken bu pratik idman, yerini yeniden bekleme işkence­ sine bırakıyordu. . Bir düşünsenize! İki saat anlaşılmaz bir şeylerden bahsedi­ yor ve sadece on beş dakika idman, sonra yine üç saat geveze­ lik. Gerilimin dozunu kaçırıyor! Bu felsefeden bana ne!! Artık çalışalım yaa!!! Oturup bekliyordum: "Ne zaman çenesini kapatacak?! Bıktırdı yahu!!" Bunların hepsini biliyor, hepsini anlıyorum, hepsi sıradan gerçekler. "Allah'ım, ona daha ne kadar dayanabilirim?!" Akıl Hocam durmadan tekrarlıyordu: "Önemli olan, ne yaptığın değil, nasıl yaptığındır." Ama şimdi, her gün binlerce insanda gördüğüm bu du­ rum eski "beni" hatırlayıp çileden çıkmama neden oluyor. Artık onlara işin esasını aktarmanın ne kadar zor olduğu­ nu anladım. Onlar, gizli bir öfkeyle benim içsel esas konusun­ daki gevezeliğime zoraki katlanıyor ve benden (tıpkı o za­ manki gibi) pratik şeyler bekliyorlardı. Gözlerinde tanıdık, acı bir ifade görüyordum, sanki bir yerlerine iğne batmış gibi. Ba­ na can sıkıcı bir şeye bakarmış gibi bakıyorlardı. Kendimi Akıl Hocamın yerinde buluverdim, toprağı bol olsun. Ve bütün kronik hastaların böyle olduğunu anladım. Siz arkadaşlar, belki de aynı sabırsızlıkla pratik şeyleri bek­ leme yolunu tutacaksınız! Sizlere ilgisiz şeylerden bahsedi- 46 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi yormuş gibi görünebilirim; ancak asıl problemi çözecek olan esas anahtar burada ise ne yapabilirim?.. Bir kez daha, benim altı yıllık ırgat emeğime mal olan kü­ çücük hatama dikkat etmenizi ısrarla tavsiye ediyorum. Dikkat, bireysel hata! ! Güç bela, Akıl Hocamın önderliğinde böbreklerimi iyileş­ tirdikten sonra çözülmemiş ve bahsetmekten utandığım bir problemle daha baş başa kaldım. Ama artık ondan rahatlıkla söz edebiliyorum. Ben iyileştim, iyileşmekle de kalmadım, kendi okulumu yarattım. Oraya erkekler akın ediyor ve ben onları sadece cinsel açı­ dan güçlü kılmıyorum; günde 25 saat, ayda 33 gün çalışan mo­ torlu makinelere dönüştürüyorum, Ama bu sonradan oldu. Önce, önemli olan egzersizin kendisi değil, senin ona verdiğin ruhtur. Bunun nasıl olduğu­ nu anlayana kadar ben yıllarımı harcadım. Dikkatli bir şekilde aşağıdaki maddelere bakın. Bu ÇOK önemli ! ! Aynı egzersizden alınabilecek sonuçlar: 1. Yarar 2. Zarar ya da 3. Hiçbir sonuç almamak. Meğer kendi problemim üzerinde çalışmam gerektiğini unutmuşum, dikkat etmemişim ya da daha doğrusu esas olup da benim açımdan ikinci derecede olan şeyleri ihmal etmişim. Söz konusu kurmaca, iyileşmek için gerekli olan içsel dü­ zenden geçiyor ... Aptalın Deneyimi veya Benim Kişisel Deneyimim 47 Akıl Hocamın bana gösterdiği egzersizleri bir hafta yapı­ yordum, bir ay yapıyordum ama sağlık durumumda hiç mi hiç düzelme olmuyordu. İşte o zaman, onun yöntemlerini yeni egzersizlerle "geliş­ tirmeye", "güçlendirmeye", "zenginleştirmeye" başladım. İlk eklediğim koşu oldu. Önce her gün 300-400 metre, derken bir sene içerinde koşu mesafemi 1 0 kilometreye kadar çıkardım ve bunu da her Allah'ın günü yaptım!. Bu da yetmedi! Daha da fazlası. Kışın bildik güzergahımda yalınayak ve spor fanilasıyla koşardım. Saçlarında donmuş ter buzlarının çıkardığı sesle yarı çıplak bir delikanlının koştuğunu gözünü­ zün önüne getirsenize. Bu da yetmezdi, buzda açılmış geniş delikte yüzerdim. Hiçbir işe yaramazdı!!! Odamda pencerelerin camını özellikle çıkarıp attım. O zamanlar doğanın koşullarıyla yaşadığımı söyleyebilirim. Dışa­ rıda eksi 20 derece, içeride ise aşağı yukarı aynı soğukluk. Ve bunların hepsi boşunaydı!. Bu emeğin tümü gün be gün bana karşı çalışıyordu. İyileşmek, benim için havada bu­ lut, sen bunu unut gibiydi. Sabah saatlerinde çalıştığımdan öğle vakti koşa koşa eve gelip dinlenmek için l x2 m ebadındaki çivili yatağa uzanıyor, bunda uyumayı başarıyordum bile! Serüvenim bu ana· kadar iki yıl sürdü. Eyvah, az kalsın unutuyordum. Akşamları da üç saatlik gö­ ğüs göğse çarpışma idmanıyla doluydu. Beni askerde döven aşağılık herifleri affedemiyordum... Şimdiye kadar onların beni niçin sakat bıraktıklarını bilmiyor­ dum. Kendimi korumak için, savaşmayı öğrenmem gerekiyor­ du! 48 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Sonradan karate dalında kendi sıkletimde Sovyetler Bir­ liği şampiyonasında gümüş madalya kazanacaktım. Antrenör­ lük yapıyor, başkalarına kazanmayı öğretiyor ama kendi hasta­ lığımı yenemiyordum ve bu boş uğraşlar için günde 6-8 saat zaman harcıyordum. Altı yıllık direncim hiçbir yarar sağlamadı. Nasıl iktidarsız­ sam, öylece de kaldım. Niçin? Başta bunları coşkuyla yapıyordum ve sonunda böbrekle­ rimi iyileştirmiştim! Hayretler içindeydim. Kendi üzerimde öncekinden de faz­ la çalışırken nasıl oluyor da yararı olmuyordu?!! Bu durum yerini kuşkuya, umutsuzluğa, içe kapanıklığa bı­ raktı ve sonunda kendime mazoşistçe azap çektirmeye başladım. lla.talftlf ta/ıf;f; Şimdi bakalım. Demek ki ben baştan beri vücudumu, ira­ demi, direncimi alıştırmışım. Allah'ım! İçsel öz, vücudumda eşdeğer olarak şekillenmiş. Önce idmanlar sırasında; - Kalbimde şaşkınlık ve kannaşayı son derece geliştirmişim. - İyileşme kuşkumu yenilmez bir canavar haline getirip kuvvetlendirmişim. - Bu da hareketlerimin başarısızlığa uğrayacağı gibi kalıcı bir inanca dönüşmüş. - Meğer ben umutsuzluğa düşmeyi alışkanlık edinmişim. - Gün be gün eşek inadıyla içe kapanıklığı derinleştinnişim. Aptalın Deneyimi veya Benim Kişisel Deneyimim 49 - Bu da kendimden nefret etmemle, kendime işkence edip kendimi tahrip etmemle sonuçlandı, hem de buna özel olarak ayrılan bir zamanda! Bir gün Akıl Hocam, "Oğlum, sana da bekarlığın çok fazla uzamış gifö gelmiyor mu?" diye sordu. Doğu'da 27 yaş olgunluk çağı sayılır. İşte o zaman Akıl Hocama içimi döküp derdimi anlattım. "Eyvah, beyinsiz eşek!" deyip değneğini sırtıma indirdi. "Yıllardır insanları tedavi ediyorsun, kendin ise hala hastasın! Onlara ne öğretiyorsun, biçarem benim?! Niçin bana bunu söylemedin?!" Utanıyordum. Erkek adam kendini iktidarsız olarak gös­ termektense ölmeyi tercih eder. Akıl Hocam yaptığım egzer­ sizlerin tahlilini yaptı. Bu arada değneğinin vuruşları nereye denk gelirse beni mükafatlandırıyordu. Benim sayın sohbet arkadaşlarım, tasavvur etsenize! O beni yine de insanlara öğrettiğim aynı egzersizleri yapmam için zorladı ve ders esnasında çok az dikkat ettiğim şeyleri daha fazla vurguladı. Ben de bunu osuruklu ihtiyarın kaprisi zannettim, Allah'ım bağışla beni! Bir zamanlar Akıl Hocamın derslerde bana aktardığı özü, gösteriş olsun diye anladığım ortaya çıktı, geçiştirdiğim anla­ şıldı. Hemen üçüncü günde iyileşmenin ilk belirtilerini hisset­ tiğimde ne kadar büyük bir hayrete düşmüştüm! Şimdi de bir kefeye 2.200 günü (bu yaklaşık 6 yıl eder), aptallığı çoğaltmak için genç, güçlü, enerjik, ısrarlı idmanı, diğerine de sadece üç günlük bilgeliği koyalım. İşte buna "Akılsız başın cezasını ayaklar çeker" denir. Kim ne derse de­ sin, ama bu tası ben dibine kadar içtim! 50 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Bir buçuk ay sonra eve döndüm ve evleneceğimi haber verdim. On ay sonra ilk oğlum, bir yıl sonra ikincisi, sonra da kızım doğdu. Allah hepsine sağlık, mutluluk versin. Bu sistem sayesinde binlerce çocuksuz aile, analık babalık sevincini yaşadı. Bunun için vıdı vıdılayacağım, defalarca anlatacağım, hav­ layacağım, gaklayacağım, size daima esas olanın egzersizler ol­ madığını hatırlatıp içsel hazırlığın gerekliliğini ifade edeceğim. Egzersizler kitabın sonunda yer alıyor ve gördüğünüz gibi çok az bir yer kaplıyor. Bu egzersizleri yapmadan önce uzun uzun konuşacağız, çünkü "düşmanımızı", yani karşımıza çıka­ bilecek hataları ve onları giderme yollarını iyi tanımamız ge­ rekiyor. İşte şimdi benim o zamanki durumuma düştünüz: Çabuk u-y-g-u-1-a-m-a-y-a geçin!! Başkalarının hatasını tekrarlamayın. Hata yapmanız gerekmez! Havalanmadan önce paraşütü­ nüzü on kere kontrol etmeniz daha iyi, çünkü o sadece bir kere açılmaz. Eğer benim deneyimim size yeterli gelmediyse tedavi ettiğim yaklaşık bir milyon hastanın deneyimi belki bu boşluğu doldurabilir. Çizfaifet"ilftZ� t/Rltt8/RZElllR.I , , , , 8 en, hiçbir zaman hekim, psikolog ya da pedagog, hele hele "milyoner üreticisi" olacağımı düşünmemiştim. Her Allah'ın günü insanların, aktif bir görünüm altında düştükleri pasiflik aptallığıyla karşılaştığımda bazen ben ol­ mak istemiyorum hala. Şimdi, hastalarla çalışır, onların beyinlerini irdelerken, kendimi dünyadaki yegane uzman psikolog-proktolog olarak hissediyorum. Proktoloğun kim olduğunu biliyor musunuz? Bağırsak uzmanıdır. Kronik hastaların düşüncelerini anlamaya çalıştığımda kendimi tamamen beynin kıvrımlan olarak adlandırdığımız kalın bağırsak içinde buluveriyorum ve onların düşünce şek­ line dönüşen gurultularını, "yel" çıkarır gibi gelen problemle­ rini, kendilerini haklı göstermeye çalışan ifadelerini dinlemek zorunda kalıyorum. Peki yıllar boyunca aktif bir şekilde iyileşmeye direnmiş, inanmayıp şüphelenmiş ya da en iyi olasılıkla kendisini mu­ cize beklentisiyle avutup "Ya beklenmedik bir anda birdenbire iyileşirsem?" diyen kronik hastalara nasıl davranmalı? 52 Aptalın Deneyimi ya da Aklıµı Başına Toplama Rehberi Bunlar öyle kocaman bir ordu ki bazen karşılarındaki bü­ tün çabamın yararsız, sevgimin faydasız olduğunu hissediyo­ rum. Bunun bilincine varmak çok acı veriyor, çünkü yegane hayatımı asıl bu insanlara adamışım. Tembeller ordusu her zaman var ve var olacak bu da kro­ nik hastaların, yoksullar ve kendilerini ortaya koyamayan in­ sanların varolduğu ve olacağı anlamına geliyor. Sayın sohbet arkadaşım, pek çok insan tıp ve hekimler kötü olduğu için değil, ellerindeki hayat ve sağlıklarına önem vermedikleri için hasta olmakta. Sağlığını kaybettikten sonra da insan beyinsiz bir eşek gibi ha­ reket ediyor. (Samimiyetimi bağışlayın!) "Diğerleri ölecek, ben ise kokarak ve çevreyi zehirleyerek 100 yıl daha yaşayacağım." Diğer insanların farklı düşündüğünü mü zannediyorsunuz? Tamam, o zaman sizi soru yağmuruna tutacağım. Lütfen söyler misiniz, diş doktoruna ne zaman gideceksi­ niz: Dişleriniz ağrı vermeden çürümeye başlarken mi, ağrır­ ken mi? Cevap verdiniz mi� Dişler kendiliğinden ağrır mı? Dişin ağrıması için, çürüyene kadar en az beş yıl geçmesi gerekir ki bu noktaya gelebilsin. Hayatınızda bir kez olsun bile dişleriniz ağrımış mıydı? Öyle mi? O zaman problem ne?! Sizden beklenen ne? Sağlı­ ğınıza karşı nasıl davranıyorsunuz?! Meğer hasta, hekimin yanına sağlık için gitmiyormuş, sa­ dece ağrılardan ve huzursuzluktan kurtulmak için gidiyor­ muş! Ve insanların büyük bir çoğunluğu da aynı sizin gibi dü­ şünüyor! Ama çoğunluktan ayrılma şansınız her zaman vardır! Önemli olan bunu istemektir! Kronik başarısızların yaşam tarzlarının ve karakterlerinin her yönden incelenmesi insanların davranışlarındaki toplumsal Gözlüklerinize Lirik Bir Zehir! 53 kuralları ortaya çıkardı: Onların yaşı, cinsi ve etnik kökeninden bağımsız olarak, hayatta önlerine koydukları hedeflerin gerçek­ leşmemesiyle eziyet çeken insanların davranışlarında. İşte bu yüzden size bu hastalığı getirmiş olan ve yıllarca onu sıkıca tutmuş karakterinizin özellikleri hakkında sizinle içtenlikle ve bütün kalbimle acımasızca konuşuyorum. Çünkü sizi her anlamda iyi tanıyorum, her yönünüzü eni­ ne boyuna, avucumun içi gibi biliyorum. Sizin gibiydim! Ve böyle durumlarda ben sizin bu kültürünüze sümküreceğim . . . Ne hissediyorsam onu acıyla ve sevgiyle anlatıyorum! Bu hakkı da bana veren, bu yoldan kendi isteğiyle, çabala­ rıyla, iradesiyle geçmiş ve görme yetisine yeniden kavuşmakla kalmayıp daha başka hastalıklardan da kurtulmuş olan pek çok sayıdaki hastam. Bu durum şimdiye kadar tıpta bile teda­ visi olanaksız sayılan hastalıklar için de geçerli. Bu hakkı bana bir zamanlar ilaçlar için zar zor para bula­ bilen, şimdi ise milyoner sayılan yüzlerce mezun veriyor. Pedagog olarak onlar adına bütün kalbimle seviniyorum ve gururla haykırmak istiyorum: "Bravo! Bu benim işim!" Ama Allah bir şeyleri isteyenlere verir sadece! Ben sadece yürütücü, yol gösterici oldum. Bu işi sizin için yapmaya imkan verdiği için Tanrıya min­ nettarım!! Eğer onların sınıfına girmek ve Kazananlar tarafında yer almak isterseniz, lütfen buyurun! Sağlıklı olmak çok kolay, çok basittir. Bu fikri durmadan tekrarlayacağım. İşin güç yanı da şu ki, siz nasıl sağlıklı, güzel, zengin, mut­ lu olunacağını biliyorsunuz. Siz her şeyi biliyorsunuz. Ana­ sını. . . Ama hiçbir şey yapmıyorsunuz. Anlıyor musunuz?! Be­ lanın kaynağı, sizin eylemsizliğiniz! 54 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Ölüm hariç, çıkmaz yoktur, çıkış yolu her zaman vardır. Boğazınıza kadar . . . . dolu olan kuyudan nasıl çıkacağınızı bildiğiniz takdirde (ben size, "Problemlerle dolu" diyorum. Ya sizin aklınızdan neler geçiyor?!) kalkmayı bile denemiyorsu­ nuz, nerede kaldı içinden çıkmak! O zaman öğretici kitaplarla yüklü bir eşekten ne farkınız kalıyor?! Donmuş, araştırılmamış bilgiler kendinizi ortaya koyma­ nıza, gerçekleştirmenize engel oluyor ve sizin de yardımınızla yavaş yavaş sizleri öldürüyor, isimsiz kalabalığın içindeki insan­ lar haline getiriyor, yani NORMAL insan haline. Peki siz kendinizi normal mi sayıyorsunuz? Tamamen nor­ mal mi? O zaman korkunç bir insansınız!!!. Neden? • !VOR#!VEOE#EtTIR? ile!°' 1�01"11(0.I'v-o.to.l(riar iı/l(rltiı- ? 8tio�ije �ejAhO.t Al orm çoğm:1:luk tarafından kabul edilmiş bir şeydir, öyle değil mi? insanı koç boynuzuna çevirir, kimdir bilin­ mez birileri tarafından ebedi olarak kurulmuş kalıplara sokar, yaratıcılığın yolunu keser. Bu bataklıktan çıkamayan ge­ leceğin dahileri, devleri, yaratıcıları onun içinde kavrulur gi­ derler. Çünkü her şey, kimin ve na­ sıl davranacağı önceden emre­ dilmiştir. Anneanne mutlaka elinde örgüsüyle gözlüklü olma­ lı. Dede, somurtkan ve elinde bastonuyla olmalı. Metrodaki vatandaş da ölü inek gibi gözle­ rini önüne dikip oturmalı. En iyi ihtimalde gazete ile yüzünü kapatabilir. Siz ise "bütün vagondakilere" gülümseyerek şarkılar söyle­ meyi deneyin. Hemen anormaller sınıfına girersiniz. Buna ra� zı mısınız? 56 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Şef olarak asık suratlı biri gibi akıllı bir görünüme bürü­ nüyor, gün boyu bir şeyler düşünüyormuş gibi yapıyor, yani bilgelik taslıyorsunuz! Doğru mu? Biraz abartıyorum elbette ama "normal" insan bu davranış çerçevesiyle bir karakter oluşturur. Buna uymamaya yeltendi­ ğimizde çevremiz bize kendi hareket tarzını kabul ettirir ve baskı uygular. Çoğunluğun kurallarını kabul etmiş kalabalık ise hiç kim­ senin bireyselliğini ortaya koymasını hazmedemeyecektir. D-o-ğ-u-ş-t-a-n k-ö-r o-1-a-n i-n-s-a-n-1-a-r-ı b-i-r k-e-z o-1-s-u-n g ö-r-d-ü-n-ü-z mü? Evet mi? Bu insanlara karşı ne hissediyorsunuz? Acıma, sempati? Ama onlarla irtibata geçtiğinizde bir şey keşfedersiniz. Onlar kendi içlerinde mutlular ve kendilerini normal hissediyorlar. Konferans salonunda ders verdiğim her zaman her ko­ nuda belli bir fikri olan bazı dinleyicilerin direncini hissetti­ ğimde sık sı� kendimi körler toplumunda gibi hissediyorum. Öyle bir izlenim var ki, sanki insanlık koskoca bir körler ordusu gibi. Onlar da kendi komitelerini, bakanlıklarını, kurullarını kurmuş bir şeyler yapıyor, bir yerlere atılıyor, yürüyorlar. . . İşte soru: Nereye? Eğer vücut büyürken bilinç beş yaşındaki bir çocuğun se­ viyesinde kalıyorsa, o zaman insan hep tüketici olarak kalacak­ tır ve böyle insanlar maalesef çoğunluktadır. Tarihi bireyler değiştiriyor. Firdevsi 'yi, Cengizhan 'ı, Bü­ yük İskender'i, Napolyon'u tarih sahnesinden çıkarmayı de­ nesenize ! Olur mu? Onların her biri bu dünyaya değişiklik getirmiş, kendin­ den sonra da iz bırakmıştır. Bin yıl önce Eski Çağın büyük ma­ tematikçisi ve bilgini Al Harezmi cebiri yaratmış, algoritma Norm Ne Demektir? Veya "Normal" Vatandaş Kimdir? 57 olarak adlandırdığı kavram ise bin yıl kimsenin gereksinim duymadığı bir faraziye olarak kalmıştı; şimdi ise bilgisayar teknolojisinin temelini oluşturuyor. Bilgisayar kullanıyor musunuz? .. Büyük kitle, yaratıcı insanlar mı diyorsunuz? Tüketiciler ! Kendi kafalarında hiçbir şey yok, her şey dışarıdan yerleştiril­ miş. Başkalarının fikirleri, kuralları, yargıları. Kendi kendilerine hizmet eden basit biyolojik robotlar topluluğu. Birbirine benzeyen bu binlerce insanı tarih sahne­ sinden kaldıracak olsak hiçbir şey değişmeyecektir. Varlıkları da yoklukları da birdir. Birey olmak çok zordur, çünkü yalnızlık korkunç bir şey­ dir! Evet yalnızlık, çünkü siz otomatikman dorukta oluveriyor­ sunuz. Birey yoksul, hasta ve kendini ifade edememiş olamaz. Ama daha da korkunç olanı, kişiliksiz bir toplum içeri­ sinde dalgalanmaktır. O kadar hüzün verici ki ! Hayat bunun için mi sunulmuş? ! Lütfen söyler misiniz, acaba kendinizle yalnız kaldığınız zamanlar, içinizdeki ses size "Ne yapıyorsun? ! Daha fazlasını yapabilirsin, sen daha fazlasına layıksın?" demiyor mu? Bütün hayatınızı bir meslek edinmek ve daha pek çok şey için harcıyorsunuz. Hiç kendinizle baş başa bir saat olsun oturup kendinizi tanımaya çalıştınız mı? Buna fırsat olmamıştır! Biz daha ziyade kendimizden korkuyor ve kaçmaya kalkışıyoruz. Pek çok şey biliyoruz ama kendimizi değil, bunun için de hayatta kör gibi oraya buraya çarpıyoruz. Kendini ispatlaya­ mamış, en basit problemi bile çözmeye muktedir olmayan ço­ cuklar benzeri ustaca çaresiz hasta rolü yaparak böbürlenip büyük amcalar ve teyzeler kılığına bürünüyoruz. Kimi aldatmaya çalışıyoruz? Kimi aldatmak istersek isteye­ lim, aldatılmış olan kendimiz oluyoruz. 58 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Aklınızda tutun! Çoğunluk her zaman rahatını arar. Ra­ hatın da bir son aşaması vardır: Ebedi istirahat. �aştan ölü olan kalabalık, O sadece zıkkımlanmayı ve . . . (siz ne düşün­ dünüz?) ... toplantılara gitmeyi biliyor. Demek ki sağlıklı olmak kolay. Bunun için tek gereken BİREY olmak. Herhangi bir zaferiniz ya da başarınız sadece size bağlıdır. Her şey kendinizi BİREY, sözün tam anlamıyla İNSAN olarak kabul etmenizle başlıyor. Güzelim benim, lütfen, kendi Kalbini, Ruhunu, Aklını çok dikkatle dinle. Bizi yaratanın "Büyük" içsel seslenişini du­ yacaksın. Yaratmak, yapmak, sevmek, sevilmek, her türlü ilişkide sağlıklı, mutlu, zengin olmak baştan beri size SUNULMUŞ! Daha ne kadar beklemek gerekir, sevgili okurum, zaman geçip gidiyor! Göz açıp kapayıncaya kadar hayat geçiyor! Size verilmiş kaç hayat var, söyler misiniz? Dünkü gün geçti, onu geri getirmeyi denesenize. Bitti! O artık tarih. Aynı kanıda mısınız? Daha dün çocuktuk, dört ayak üstünde yürüyorduk, masa altındaki oturağımızı oradan oraya sürükleyerek içindeki si­ diği etrafa sıçratıyor, ellerimizi yıkamak için banyoya götürü­ lüyorduk. Bir de şimdi aynaya bakın! Eveeet. Dün ya da ön­ ceki gün sevinçli ya da hü­ zünlü idik. Bu neyi değişti­ riyor? Yuvarlak hesapla hiç­ bir şeyi! Belki siz büyük bir pat­ ron olarak çalıştığınız için gurur duyuyor olabilirsiniz. Peki öyleyse ne olmuş! Norm Ne Demektir? Veya "Normal" Vatandaş Kimdir? 59 Belki de size gerekli olan bu değildir; belki kalbinizin si­ zin bile bakmaya cesaret edemediğiniz derinliklerinde aziz bir hayal gizlenmiştir. Hayattan pek memnunmuş gibi görüne'hi­ lirsiniz. Gerçekten de bu böyle midir? Her şeye kalbinizin gö­ züyle bir bakın! Hayat, özellikle şehir koca bir saçmalık tiyatrosu, orada herkes uydurulmuş değerler altında ve başkasının rolünü oynuyor ve o kadar kendini kaptırıyor ki benzersiz bireyliğini kaybediyor. Anlıyor musunuz? Herkes normal olmaya, normal yaşamaya, çalışmaya öze­ niyor, her şeyin başkalarınki gibi olmasına, yani herkesinki gibi olmasına gayret ediyor. O zaman "normal" vatandaşları­ mızı hatırlamaya çalışın, mesela Leo Tolstoy'u ama ne de olsa o normal bir insan değildi. Aynı fikirde misiniz? Prens olma­ sına rağmen yalınayak yürüyor, tarla sürüyor, bisiklete bini­ yordu. Hayatının sonunda ise evini terk etmişti. Çoğunluk için kınanacak biriydi. Peki ya o, normal bir ya­ şam sürdürüp kendilerini akıllı gösteren prensleri hatırlayan var mı? Yine bir kez olsun dünyayı Sheakspere'den, Konfüçyüs'den, Ömer Hayyam'dan, Hitler'den -zalim dehadan- yoksun bıraka­ cak olursanız ... Çoğunluk, bir boşluktur, ondan ayrılın! Sizin içinizde, insanın tembelliğinden ve hatalarından kaynaklanan yaygın "normlar", hareketler, davranışlar, ger­ çekler ve kavramlar çerçevesinde sıkışmış üstün yetenekli ve gerçekten güçlü bir şahıs gizleniyor. En zoru doğal olmak, kendin olmak, samimi duygularla yaşamak, dünyayı açık bir yürekle algılamak ve kimse tarafın­ dan onaylanmamış olmaktan korkmamaktır. Birey, her zaman bir ayrıkotu olmuştur. 60 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Bir soru: Kendinizi, kendi arzunuzla başarılı olmaya mah­ kum edecek koşullar içine sokmaya hazır mısınız? Sizden tek istenen, harekete geçmeniz. Bugünden itibaren şunu vurguluyorum ki yapay yolla dav­ ranışın, düşünüşün, değerlendirmenin, değerlerin, onaylama­ larm, fikirlerin, vs. basmakalıbından çıkacağız. Hastalık kronikse bu, insanın bütün düşünceleri ve hare­ ketleri yaratıcılığa uymuyor demektir. Eğer, insan hayatta Bi­ rey olarak gerçekleşmemişse, maddi sıkıntı çekip devamlı yö­ nünü kaybediyorsa demek ki hayata bakış açısı hatalı ve çoğu görüş açısı temelsizdir, hiçbir şeyle desteklenmemiştir. Onun için biz sizinle yaratıcı Birey rolünü üstlenmeliyiz. Doğada hiçbir yer boş kalmaz. Her çalışma sonuç verir ama nasıl sonuçlandığı Sizlere bağlı. Hiçbir şey yoktan var edilmez. İradenizin gücüyle kendinizde saygı uyandırdığınızda, ya­ pay yolla kendi değerinizi yükselttiğinizde, gücünüze inancı­ nızı genişlettiğinizde, o zaman bütün bunlar yayılarak vücu­ dunuzun her bir hücresine yansıyacak ve davranışınızda, ha­ reketlerinizde, işlerinizde iz bırakacaktır. . . Davranışın tekrarlanmasıyla alışkanlık doğar, karakter şe­ killenir, kader yaratılır. Bugün kendinize düne göre daha fazla saygı gösterirseniz bu sizi yarın bambaşka bir insan yapa­ caktır. Böylece yavaş yavaş hayatta niyet ettiğiniz insan olacak­ sınız ve hayattaki herhangi bir zorluğu sportif bir coşku ile aşacaksınız. · Kendi sağlığını ve kendisini en son düşünen insanları has­ talık "yalnız bırakmıyor". Kronik hasta, kendisine beş paralık değer vermeyen ya da tam tersine kendi yaralarına çok değer veren insandır. Böyle bir insanın yazlığındaki tahta perdenin bir parçası ya da evdeki paslanmış çivi bile kendi hayatından daha değerlidir. Norm Ne Demektir? Veya "Normal" Vatandaş Kimdir? 61 Niye bu kadar kesin konuşuyorum? Çünkü tecrübem ba­ na kendisini iyileştiremeyen hastanın olmadığını gösterdi! Ta­ bii ki, et bul yoksa diz kapağını tedavi etmek anlamsızdır. Bu­ nun haricinde ise. . . Demek ki biz mantıksız davranışın şekillenmesinden baş­ layacağız. Hemen bugünden itibaren sizin anormal bir insan olmanız gerekecek. Normal insan şöyle söyler: "Önce iyileştiğimi görmek isterim, sonra yürekten sevineceğim. Şimdilik bekliyorum." Konuya böyle yaklaştıkça hiçbir zaman sevinemeyeceksi­ niz; iyileşme gerçeği ortada yok, çünkü mantık gerçeklere da­ yanıyor. İşte bilge geçinen aptalları bekleyen tuzak! İyileşmek mi, yoksa iyileşeceğine sevinmek mi, hangisi da­ ha kolay, ne düşünüyorsunuz? Tabii ki kendini bir budala gibi zoraki sevinmeye zorla­ mak daha kolay ve aniden de yapılabilir. Oysa kendini iyileş­ tirmeye zorlamak emek ve zaman gerektirir. İşte bunun için elimizden geleni yapmaya başlayac;.ağız. Geriye çok ufak bir şey kalıyor: Neşeyi parmağınızdan emerek çıkartmak ve onu rol gibi sürdürerek iyileşinceye, so­ nuç alıncaya, bu durum özünüz olana kadar neşeli olmak. Na­ sıl mı? Kendinize yardımcı olmak için ilk buluşmanıza nasıl gittiğinizi hatırlayın. Ayaklarınız üzerinde mi yürüyordunuz? Belki uçuyor, belki de korkudan yerlerde sürünüyordunuz ya da altınıza kaçırıyordunuz? Kalbinizde ise kıpır kıpır oynayan fevkalade bir şeyin bek­ lentisi ile yüreğiniz mutluluktan donakahyordu ... İlk kez nasıl öpüştünüz? !. Ya da danslara nasıl koşturu­ yordunuz?!. Kısacası, kendinizi coşmuş, ilham dolu, mutluluktan gök­ yüzündeymiş gibi hissettiğiniz böyle bir durum bulun. 62 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Eğer zalim biriyseniz "aydınlık" bir tablo tasavvur edin. Bi­ rilerine kötülük edip sevinin! Var ya böyle insanlar, birileri kö­ tü olduğu için sevinen ya da birilerinin iyi olduğunu görüp de kederlenen! Diyelim, sağlık probleminiz eşinizin "besteci" Çaykovski'nin torunu olmasından kaynaklanıyor. . . Gözünüzün önüne getirse­ nize; onun müzik aletini... kemanını kaldırıp atıveriyorsunuz ... Ya da patronunuz emekliğe ayrılmıyor ve bundan dolayı tansiyonunuz yüksek. Benim emir vererek patronunuzu kov­ durduğumu ve onun yerine sizi tayin ettiğimi varsayın. Veya eşiniz çapkınlık yapıyor; onun bu ihtiyar hali ile hala bir değerinin olduğunu hayal edebiliyor musunuz! Aynı kanı­ da mısınız? Sevinç yaratın! Ya da komşunuz her gün matkap ve çekiçle çalışıp gürültü yapıyor. Hayal edin; elinize bir balyoz alarak arkasına geçip ka­ fasına bam!.. ve yerde yatıyor. Ne mutluluk! Aynı kanıda mısınız? Ya da daha iyisi! Eczaneden bir reçete alacaksınız. Ben de yazacağım: "Komşu için potasyum .iyanür, günde üç kere öğle yemeğinden önce... aç karına.. . N ıai hedefe ulaşana kadar!." Demek ki kendinizi mutlu edebilecek bir şeyler bulabili­ yorsunuz. Aynı kanıda mısınız? Ancak ben, bu sevinçten bahsetmiyorum! Sevgili okurum, eğer anne iseniz, ilk kez çocuğunuzu bağ­ rınıza bastığınızda neler hissettiğinizi hatırlayın? Bunu şimdi yaptığınızı tasavvur edin! Bütün vücudunuzu şefkat, ürperti, fevkalade bir mutluluk ve tatlı bir gevşeklik sarsın. Bu egzersizleri yaparken içsel coşkunluğu yaratmak başarı sağlayan bir anahtardır. Dışarıdan gelen veya getirilen hiçbir şey yok, bunların hepsi zaten sizde var; bu zenginliğinizi akıl­ lıca kullanın! . . - 8/ZI;et811Ti1ttt!ÇI;etiZ [)lflfil lt/1.1 • • Her horoz kendi çöplüğünde öter; inatçı bir şeydir. t ama gerçek, Sistem üzerine ağlığa, özellikle göz sağlığına yeniden kavuşma konu­ sunda çeşitli metotlar olduğunu biliyorsunuzdur mut­ laka, çok sayıda kitap da okumuşsunuzdur. Her biri kendi alanında iyidir ve elbette her birinin varolma hakkı var­ dır. Ancak başarının sırrı, metotlarda ve kitaplarda değil; bun­ ları kendi üzerinizde uygulayıp uygulamadığınızdadır. Eğer siz gayret etmezseniz hiçbir şey kendiliğinden düzelmez. Yıllar boyu süren çabalar sonucunda geliştirmiş ve size sunmuş olduğum sistem de fiziksel ve ruhsal yatırım talep edi­ yor. Buna değer mi, yoksa değmez mi, karar sizin. Ben sadece, bir diyoptri kazanmak için dinleyicilerime 3 ile 6 gün kadar süre tanıyorum. Görme yetisine 1 diyoptri kazandırmak için 3 ile 6 ay süre vaat eden başka metotlara ve çalışmalara göre bu sistem otuz misli daha verimli oluyor! Zaman, bunu sınamıştır. 64 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Ama yine de o, her derde deva değildir, çünkü hastalığa değil, kronik hastaya meydan okur! Katil olan, hastalık değil, kendisinde hiçbir şeyi değiştirmek istemeyen kronik hastanın ta kendisidir. İnsanların çoğu tembeldir. Kitapla uğraşmak, hele hele kitaba göre öğrenmektense dünyaya bir şeyin yardımıyla, yani gözlüklerin desteğiyle bakmak onlara daha kolay gelir. İnsan doğasını dışarıdan değiştirmek imkansızdır. İnsan isteğiyle, hevesiyle ve demir iradesiyle tavlanır. Sistem kuwetli insanlar için yaratılmıştır. Çünkü burada söz konusu olan, görme yetisine yeniden kavuşma sürecinde, burnunun üzerinde "yarış bisikletine" sahip mutlu insanın ak­ tif katılımıdır. Daha kuwetli olmanız için sizlere hizmet et­ meye hazırım. Allah'a şükürler olsun ki bu konuda, lazer ameliyatların­ dan cerrahın neşterine kadar pek çok deneyim vardır ama hastalığın kaynağı başka bir yerdeyken niye gözün içini karış­ tıralım ki? Evet, tam sizin düşündüğünüz yerde. Hastalığın nedeni yürekteyken hiçbir neşter yardım ede­ mez. Kabul ediyor musunuz? Hiçbir teknik cihaz insanın kalbini değiştiremez. Eğer hasta pasif ise ve damlalarla, tedavilerle, özel gözlüklerle "sağ­ lığını ne zaman kendisine geri vereceklerini" soruyorsa o za­ man ebedi beklenti içine girmeye mahkumdur; çünkü gele­ cek sefer "verecekler" diye umutlanır. Sonra da "almak" daha da zorlaşacaktır. Zira organizmanın dayanıklılık rezervleri hastalık tarafından zayıflatılır, azaltılır, azaltılır ve azaltılır. . . Hasta umutlanır v e hiçbir girişimde bulunmaz. Ama ken­ di çabalarıyla işe koyulduğu ve hekimle omuz omuza verdiği, hastalığa karşı koyduğu zaman zafer kesindir. Bizim Bataklığımız Daha .İyi! 65 Niçin bizim mezunlarımızın sağlığı üç dört yıl sonra da is­ ı tikrarlı kalıyor? Çünkü hastalık bilinç, yürek ve karakter seviyesinde ebediyen gidiyor. Organizmanın imkanları sınırsızdır. Beynin vücudu kavurabilecek kapasiteye sahip olduğunu biliyor musunuz? Eğer sizi hipnotize edip bir madeni para ya da demir par­ çası göstererek, "Şimdi bu şeyi akkor haline gelene kadar kız­ dırıp vücudunuza basacağız" deseler ve gerçekte sadece bir karton bassalar, dokunulduğu yerde gerçek bir yanık ortaya çıkar ve yara izi ömür boyu kalır. Yanık beklentisi, organizmanın dokusunu gerçekten ya­ kar. Bir iki yıl sonra geri geldiğinizde yine hipnoz halinde size, o zaman sadece ısıtılmış bir karton parçası konulduğunu söy­ leseler, iki hafta içinde yanığın izi ebediyen kaybolur, orga­ nizma sonuçları kendiliğinden yok eder. Benim böyle bir tecrübem oldu. Vücudu yüzde 60 ora­ nında birinci dereceden yanık yarası ve izlerle kaplı hastanın cildini tamamen temizleme çabam başarıyla sonuçlandı. Cildi düzgün ve pürüzsüz bir hale geldi. Bilmem anlatabildim mi? . .. . . - O, 8E!ll# 10ZLERl#l!llcfl11. S'k lfMelfıözf'd to.ittlftz? Çünkü, herkes takıyor. Me-eee Koyun Sürüsü Anayasasından . . . ..• (918. maddenin, 10. 1 bendi, sayfa 1846) // irmi yıl önce yaratılmış olan bu sistemde, ilk sonuçlar 7 ortaya çıktığı zaman bağırmaya başlamıştım: "Yaşasın! Evrekal Buldum!" Aslında yıllar içinde neler gerçekleştirebildim ki? Tamam! Yüz gözlüklüden yüzü de gözlüğü bıraktı. Ee? Meğer ben, cansız bir be­ bek yaratmışım, çünkü insanın tembelliğine karşı çıktım. Peki siz, niye gözlük takı­ yorsunuz, söyler misiniz? Göz­ lerinizin görme yetisine yeni­ den kavuşma yolları yok mu? O, Benim Gözlerimin Işığı 67 Bunlar o kadar çoktur ki! Adeta şöyle bir kavram vardır: "Talep, arzı doğurur." "Gözlüklü insan" mümkün olduğunca çabuk, çabasız, aynı zamanda da verimli bir biçimde kötü durumdaki görme yeti­ sini düzeltmek veya başka bir hastalıktan kurtulmak ister, he­ kim ise ilk önce.. . hastadan kurtulmak. Hekimin günde belli miktarda insanı kabul edip teşhis koymak, tedaviyi belirlemek ve gözlükler için gözlükçüye göndermek için "belli bir kon­ tenjanı" vardır. Size ayırabileceği sadece beş ya da on dakikası bulunur, düzen böyledir. Miyop ya da astigmat sorununuzla hekime gittiniz diye­ lim, sizi muayene ettikten sonra reçete yazıyor. On dakika son­ ra da gözleri sizi görmüyor ve başka hiçbir zaman da görme­ yecek. Tabii bu biraz abartılı görür, çünkü gözlükleri bir , leşmeye devam edecektir. un gözleri sizi daima .ız mı, gözleriniz kötü- Mecazi olarak söylersek hasta, bacağın ağırlığını değneğe verdikçe bacak kurumaya başlar. İki bacağın çabası yavaş yavaş dört ayak üzerine düşer; artık dört ayak üzerinde yürür, yani hasta tembelliğinden dolayı dört ayaklılar seviyesine düşer. Bu sistemde eğer gözleriniz eksi (ya da artı) 2 diyoptri ise görme yetisine yeniden kavuşmak için on gün, adaptasyon için de kırk günlük bir süreç gerekecektir. Haftada üç beş ke­ re 15-40 dakika arası çalışmak gerekir. Genelde insanlar bunu yapmaya yanaşmaz. Buna karşılık gözlük takıyor, paranızı durmadan tüketim mallarına yatırıyorsunuz. Siz bir yurtseversiniz, ülkenizin eko­ nomisine yardım ediyorsunuz. Mal-para-mal! Tüketicinin devamlı sunulan malla ilgilenmesi için her za­ man hasta olması, yani gözlük takması gerekir. Böylece hasta, 68 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi firmalara ve üretici şirketlere kazanç sağlarken devleti de zarara uğratan unsur haline gelir. İşte sizin gözlük takmanızın nedenlerinden bir tanesi. Bu çözüm hasta için en kolayı, şirket ve yatırımcılar için de en karlısıdır. Görme yetiniz kötüleşti ve siz beş dakika son­ ra burnunuzun üzerine "tekerlekli sandalyeyi" (gözlüğü) çeki­ verdiniz. Gözlükleri imal eden şirket yeni bir tüketici edindi, siz mutlusunuz, onlar ise sizden çok daha fazla! ! ! Zamanında yüzlerce ülkeye bu görme yetisine yeniden ka­ vuşma sistemi konusunda bilgi gönderdik. Sadece Japonlar ce­ vap verdi, onlara koca bir teşekkür. Teşekkür mektubu gönderip sonuçları bizlerle paylaştılar. ". . . Bir sosyoloji enstitüsünün -izin verirseniz kimseyi incit­ memek için, enstitünün adını açıklamayacağız- yaptığı araş­ tırma sonuçlarına göre bu yöntemle iyileşen hastaların oranı­ nın yüzde 80'in üzerinde olduğu bildirilmiştir. Ancak Japon ekonomisi şu anda bu y;ükü kaldıracak durumda değildir." Ekonomiyle bunun arasında ne gibi bir ilgi olduğunu an­ layamadım. Sonra da şu açıklama geldi: ". . . Görme bozukluğu olan altmış milyon Japon'un yüzde IO'u görme yetisine yeniden kavuşup gözlükleri bırakacak olsa 6 milyon gözlük ortada ka­ lacak. Bu da ekonomimizde hissedilir bir darbe olacak ve biz bu yöntemin Japonya için henüz erken olduğu kanaatinde­ yiz . . . " Dikkat, cevap! Ekonominin yasası şöyledir: Tüketici kaybolmamalı! Eğer iyileşir ya da Allah korusun ölürseniz gözlükleri al­ maya gidemeyeceksiniz, öyle değil mi? Görme bozukluğu olan O, Benim Gözlerimin Işığı 69 insanlarla bu durumdan çıkarları olan kurum ve şirketler ara­ sında güçlü bir bağ vardır. Birkaç sene önce öğrencilerimden biri görme yetisine yeni­ den kavuşmayı öğrenme merkezi açmaya karar vermiş, ve şansa bakın ki bu merkez "gözlük" firmasıyla yan yana düşmüş. Göz­ lük firması bu merkezi nazik bir şekilde işlerine karışmamala­ rını ve müşterilerini kapmaması konusunda uyarmış. Kıymetlilerim benim, sizleri kutluyorum, demek ki siz müşterisiniz! Sağlığınızın kimseyi ilgilendirmediğini düşünü­ yorsanız fena halde yanılıyorsunuz. Tam tersine, sizin kötü görüşünüz sayesinde gözlük ve ilaç üreticileri sanki sağlık, imaj, vs. konusuna duyarlıymış gibi gö­ rünerek büyük paralar kazanıyor. Her seferinde dış görünü­ şünüzü değiştirmeyi teklif ediyor, yapay olarak moda yaratıyor ve gözlüklerinizi durmadan değiştirme ihtiyacınızı özellikle destekliyorlar. Bizim sistemimizde yüz kişiden yüzü görme yetisine yeni­ den kavuşuyor ve bunu daha kolay bir şekilde yapıyorlar! Çoook daha kolay! İşin üzücü yanı da, bu şekilde bir görme yetisine yeniden kavuşmanın üstün bir zeka gerektirmemesi. Bizde varolan her­ kese yeter de artar bile! Bilgi ve dürüstçe çaba gerekli, hepsi bu kadar! Eğer siz ''Yeter! Gözlüklerden kurtulmak ve kendi çabam­ la görme yetisine yeniden kavuşmak istiyorum! " diye kesin ka­ rar verdiyseniz, bunun için de bir "puf' demenin gerektirdiği kadar enerji harcayacaksınız. Sadece nereye ve n asıl tüküreceğinizi bilmelisiniz o ka­ dar! Biraz çaba göstermeniz gerekecek elbette. Ağzınızda tü­ kürüğü toplamak için sadece beyninizi harekete geçirmeniz yetmez! • ()Zl1!/11;1/8E;1/t/ZE l(e iket"ı'trrle pat(Mtılftzpeittjı'tri t()t/LEt/EOEÇI!/ u � • Siz de cevap vereceksiniz: "Oof! OjJJ! Çalışmayı da ne kadar istemiyorum!!! " /; zerinde çalışmanız gerekenlerin Vf çok gizli belirtileriyle tanışmak. ilki, tembellik ve onun İkincisi, yaratıcılık sanatını öğrenmek. Üçüncüsü, hedefe giden yolda herhangi bir h ataya karşı kendinizi güvence altına almak. Dördüncüsü, vücudunuzu yerçekimine karşı dik tutan kas­ iskelet sistemini ve onun hareketini düzene sokmak, güçlen­ dirmek, iç organların işlevlerini görmelerini sağlamak, görme yetisini düzeltmek. Beşincisi, heyecanlarınızı, problemlerinizi ve isteklerinizi çözümlemektir. O Zaman Ben Size Ne Üzerinde Çalışmanız Gerektiğini Söyleyeceğim 71 "Benim miyobum, kataraktını, görme siniri körelmesi gibi bir sorunum varken niye omurgayla uğraşayım ki?" diye itiraz edebilirsiniz. Eğer siz bana gözlerinizin baska organlarınızdan tamamen ayrı olduğunu ve organizmanızın değil de konsolun bir parçası olduğunu kanıtlarsanız sözlerinize inanıyorum di­ yebileceğim. Yapamıyor musunuz? Bunu eşek olsa anlar. Bizim görevimiz, hastalığın nedenini ortadan kaldırmak­ tır. Eğer hastalığın nedeni "dar ayakkabı" sorunu gibi bir so­ run ise neden pahalı ilaçlarla kafayı tedavi edelim ki? Örneğin göz doktorunda, muayene için sırada on kişinin beklediğini varsayın. Herkese konan teşhis de aynı diyelim. Doktor, ufak tefek farklılıklar dışında herkese aynı tedaviyi uyguluyor. Ama insanlar birbirlerine benzemiyorlar ki, dolayı­ sıyla hastalıklarının nedenleri de farklı! Bir hastanın hastalığı enfeksiyon kökenli. Diğerinin ise kocası alkolik ve her akşam "radyo dinleyici­ lerinin isteklerine göre" konser veriyor. "Gözlerim onu gör­ mez olaydı! " diye geçiriyor kadın içinden. Üçüncüsü bütün dünyaya küsmüş evde kalmış kız. Bir de, beyin büyütmüş cılız, ürkek entelektüel. Yanında incecik hanımefendi, sadece 1 50 kilo ağırlığında, onun "midesi gözlerine bastırıyor". Ve hepsinin hastalığı aynı! O zaman hepsini aynı tarakla mı tarayacağız? Her bir so­ mut olayın neden sonuç ilişkisini görmezden gelemeyiz. İbni Sina'nın yeni ve çok çalışkan bir öğrencisi varmış. Bir gün büyük hekime bir kör getirmişler. Hoca, iki tane pide yapılması için gerekli malzemenin ka­ rıştırılmasını öğrencisine sövlemiş. O da her şeyi söylendiği 72 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi gibi tamı tamına yapmış. Gözlerine bu pideleri koydukları kör ertesi gün görme yetisine kavuşmuş. Bu yaramaz öğrencinin komşusu da körmüş. Çırak, böyle büyük bir başarıdan esinlenerek aynı şekilde pideleri yapıp komşusunun gözlerine koymuş. Ertesi gün kör komşusunun gözleri olduğu gibi akıp gitmiş. İşgüzar aptal ağlayarak koşmuş hocasına: "Nasıl olur Ho­ cam, her şeyi sizin geçen sefer söylediğiniz gibi yaptım! Neden böyle oldu?" Bilgin derin bir kederle cevap vermiş: "Körlüğün neden­ leri çeşitlidir: Organizmanın kuruluğu, nem, sıcaklık, soğuk, vs. bin bir nedeni vardır. Gidebilirsin oğlum, senden sadece fırıncı olur." Damarlardaltj varis oluşumunu örnek alalım. Nasıl tedavi edilir, ilaçla mı, merhemle mi, belki de neşterle? Hastalığı oluşturan neden leğen kemiğindeyse! Ya da cin­ sel organınızda aksaklıklar varsa nedeni o bölgedeki kanlan­ manın azalması olabilir. Ee? Cinsel organınızı mı, yoksa bağır­ saklarınızı mı tedavi edeceğiz? Ama nafile, bu organlar diğerlerinden bağımsız olamaz ki, iltihaplanma, belkemiğinde eğrilik, sinirlerin aşırı yorgun­ luğu, stres nedeniyle meydana gelmiş olabilir. Sinir sistemini tedavi etmek gerekir mi? Evet ama stres de bir şeylerin sonucu olarak meydana geliyor. Örneğin ailedeki, işyerindeki anlaşmazlıklar, vs. Kocası çapkınlık yapan kadının gerginliği reaksiyon zin­ cirleri halinde gelişiyor ve sonuçta damarlarda varise yol açı­ yor. Ne yapmak gerekir? Çoğunlukla hanımlar koro olarak ce­ vap veriyor: "Kocayı değiştirmek!" O Zaman Ben Size Ne Üzerinde Çalışmanız Gerektiğini Söyleyeceğim 73 "Sus be, kadın! " Bunu da bir erkek söylüyor! Kocanın ni­ çin çapkınlık yaptığını anlamak gerekir! Belki de "Karısının kokusu" çam kokusu gihi olduğu içindir? Çam köpüğü banyolardan bahsetmiyorum! Sadece genç­ liğinde aldığı çok sıkı terbiye yüzünden kocasının yanında kü­ tük gibi yatanlardan bahsediyorum. Sevgili hanımefendiler, sizin isyan haykırışlarınızı duyuyo­ rum, frijit kadınlar yokmuş da sadece hiçbir şey yapamayan, elinden bir şey gelmeyen erkekler varmış! .. Sizlerle Evliyim, ama istiyorum adlı, yayına hazırlanan kita­ bımda bu konuda iddiaya girerim. Ama asıl konumuzdan uzaklaştık. Tuhaf bir labirent oluşur; bacakları tedavi etmek için ka­ fadaki tuhaflığı gidermek gerekir ve her somut olayda bu böy­ ledir. İnsan organizması benzersizdir ve bütüncül bir yaklaşım gerektirir, orada ıvır zıvır bir şey yoktur ve olması da mümkün değildir. Yüzeysel bir yaklaşım kabul edilemez. Nedeni orta­ dan kaldırırsak sonuç da kendiliğinden yok olur. Bu iyileşme sistemi işte bundan ötürü bu kadar etkindir. Bu sistemi edinirseniz sağlığınıza kavuşmakla kalmaz, da­ ha da fazlası, kendinizi birey olarak geliştirip yaratıcı yetenek­ lerinizi ortaya çıkararak gönlünüzce bir iş bulursunuz ve hem manevi hem de maddi yönden zenginleşirsiniz. Ama bunu da sadece bir şartı yerine getirdiğinizde, yani kendinizi tanıdığı­ nızda elde edebilirsiniz. Kendinizi tanıyarak Allah'ı tanıyorsunuz! Burada hayali hiçbir şey yoktur, bir gerçek ve bunun pek çok örnekleri vardır. Bunlardan birisinden bahsedeyim. Bir defasında kurslarımızda bir hanımefendi, arzuların gerçekleşmesi doğrultusundaki gevezeliğime dayanamayarak 74 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi yerinden fırlayıp öfkeyle buraya maddi durumunu düzeltmek ya da görünüşünü değiştirmek için gelmediğini, böyle saçma sapan şeylere inanmadığını, burada olma nedeninin lanet olası hastalıktan kurtulmak olduğunu söylemeye başladı. Hayallerden söz etmeye ne hacet? ! Yalnızlık, kasvet, ne eşin ne de çocuğun var, cüzi bir emekli maaşı ve ömür geçmiş. Geriye, kalanı sürüklemek kalmış. O kadar kederli, dokunaklı ve aynı zamanda da o kadar kibirliydi ki bu ses, geriye sadece mendil çıkarmak kalıyordu. Az. kalsın ağzımdan kaçırıveriyordum: "Enayi! Eğer sızlan­ mak yerine beynini çalıştırsaydın . . . " Gerçi, o beynini kıpırdattı, hem de nasıl! Aradan sekiz yıl geçti, bugün bu hanımın görünüşü kırkını aşmaz. Evlendi ama mesele bu değil. Bu hanım, yedi mührün ardında gizlenmiş olan aziz düş­ lerini gerçekleştirdi. Üstün yetenekli öğrenciler için iki ücret­ siz özel okul açtı, orada da üstün vasıflı öğretmenler çalışıyor. Bunların hepsi için gereken parayı nereden buldu? Tabii ki, komodinden! Bu 62 yaşındaki can sıkıcı ve harabe halindeki kadın nasıl 0 enerjik ve sevimli iş kadını olarak ortaya çıkıverdi? Sadece şunu söyleyeceğim; o, öğrencilerimizden biri, ha­ yatta hayal bile edilemeyen büyük doruklara ve imkanlara ula­ şabilmiş pek çok öğrencimizden birisi. Hepsi de başlangıçta en önemli olan şeyden, yani tembelliğe karşı mücadeleden başladılar ve ZAFERE ulaştılar. Fakat tembellikten daha sonra bahsedeceğiz. Şimdi göreceğiniz sayılar, anında kuşkunuzu uyandıracak, çünkü böyle bir şeyin olması imkansızdır. Sizin yerinizde olsam ben de inanmazdım. O Zaman Ben Size Ne Üzerinde Çalışmanız Gerektiğini Söyleyeceğim 75 Ama ne yapalım, bu sonuç kalıcı ise, yani çeşitli göz hasta­ lıklarının yüzde l OO'ü iyileşiyorsa?! Sistemin etkinliğinin de en büyük kanıtı bu değil mi? Aslında bu pratik sonuçlar, onun dünya çapında ön sıra­ larda yer almasına yardımcı oldu. Bütün kalbimle, meslektaş­ larıma böyle başarılar diliyorum. Siz, nasıl olup da her hastalık için bir tane "ilaç" gerekir diyebiliyorsunuz? ! Bu saçma sapan bir şey! Evet, haklısınız, doğada her derde deva yoktur; ama sistemin özünde yatan en büyük sır da hastanın kendisine ve hayata karşı tavrıdır.. Hekimin uyguladığı tedaviye sizin bu tavrınızı eklersek has­ talığa karşı gücünüzü arttırırsınız. Başarınız garanti edilmiştir! Yaygın bir kanı olarak kabul edilmiş, bunun için de tıpta tedavi edilemez olarak görülmüş fakat yüzde l OO'lük rekor bir görme yetisine yeniden kavuşulmuş hastalıkların uzun listesin­ den bazılarını sunuyoruz. Görme sinirinin işlevini kaybetmesi, miyop, astigmat, çe­ şitli distrofıler, katara::ct (yapay mercek kullananlarda bile çok iyi sonuçlar elde edilmiştir) , daltonizm, glokom, vs. Belki "İnanmıyorum!" diyorsunuz. O zaman izin verin de medeni bir şekilde kuşkularınıza cevap vereyim. Kuşkularınıza sümkürmek istiyorum! Gerçek gerçektir! İnanıp inanmamanız sonucu değiştirmez. Ve tabii ki ben, tek bir inançsız gözlüklünün bile gözlüğü bırakmamasına kayıtsız kalamasam da, bu hiçbir şekilde sis­ temin verimliliğine yansımayacaktır. Siz inanmadığınız için yüz binlerce insan tekrar gözlüklü olamaz. Böylece siz kendi inançlarınızla baş başa kalabilir ve "apteshane" ya da "yarış bisikletinizi" veya onlarla aynı şey olan gözlüğünüzü burnunuzun üzerinde taşımaya devam 76 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi edebilirsiniz. Ders kitabınızı kapatın, ne bana ne de kendinize eziyet etmeyin! Hayatta sizin gibi insanlar zaten yeterince var. Birilerinin düşüncelerini etkileme veya dikkat çekme gibi bir vazife üstlenmiyorum, sadece deneyimlerimi ve başarıla­ rımı paylaşıyorum. Kendiniz için kararı siz vereceksiniz. Be­ nim omuzlarımda kimsenin benden alamayacağı, yıllar boyu süren ıstıraplı bir deneyim var. Tekrar ediyorum. Bu sisteme karşı tavrınız, onun verimli­ liğini hiç mi hiç düşüremez. Sizleri huzur içinde serbest bırakıyorum. Kendinize işken­ ce etmekten haz alıyorsanız hayatınızdaki her şeyi olduğu gibi bırakın! Yıllar boyu kronik hastalarla günde 10 saat çalışarak içsel bir kanıta ulaştım. Gözlüklü insan, sadece beynini değil, popo­ sunu da kıpırdattığı zaman gözlüklerini çamaşır sepetine bı­ rakacak. Olumlu sonuç ve başarı hayatta her şeyi, gölgesini bırak­ madan sarmaşık gibi saracak. Halk arasında böyle denilir ya. Laubaliliğim sizi öfkelendirmiş olabilir?! Ne yapalım!.. Rusça konuşan dinleyicilerime bazen acırga sözcüğünü kullanıyorum, sonra da soruyorum: "Bunun küfür olduğunu düşünen kimse var mı?" Birkaç dinleyici mutlaka parmak kal­ dırıyor. Onların kafasında bu sözle ilgili çağrışımlar oluşuyor. Oysa acırga, salçası yapılan acılı bir bitkidir. O zaman bi­ zim dinleyicilerimizin kafasında ne var? Bambaşka bir imge, yani kabahat imgesi. Sizleri sevindirmek için acele ediyorum. Bilincinizde ne taşıyorsanız, çevrenizde de onu görürsünüz, kendinize de onu çekersiniz. İhtiyar, yarı ölü bir ineğin gözleri gibi gözlerle neyi göre­ bilirsiniz? O Zaman Ben Size Ne Üzerinde Çalışmanız Gerektiğini Söyleyeceğim 77 İnsan kendi eylemsizliğini, tembelliğini haklı çıkarmak için dış nedenler arayacak, kim ya da ne olursa olsun, her şeyi suçlayacak ve mutlaka kendi başarısızlıklarının varsayımsal bir suçlusunu bulacak, anlıyor musunuz? Anladıysanız demek ki hiçbir şey anlamamışsınız. Anla­ manın olduğu yerde bilgi edinme yoktur. Anlamak değil, hissetmek gerekir! Eğer insan her bir hücresi, her bir damarıyla hayata aşıksa kalbinin her teliyle ve bütün iradesiyle hayatta kalmak için ça­ balıyorsa o zaman iyileşme şansından başka hiçbir şeyi görmü­ yordur. Bunun için hastaya, kibri ve- düşünceleri veya sağlığı ve İNSAN kelimesi ile tam anlamıyla değerli olan hayat arasında seçme hakkı tanıyorum. Nasıl mı? Şimdi anlatacağım. Aynı zamanda da denetlemeye geçip geçmediğinizi kontrol edeceğiz. Bunu belirlemeniz için size bir hikaye öneriyorum . Sovyetler Birliği döneminde meslektaşlarımızla bir iyileştir­ me eğitim kursu gerçekleştirdik. Altı ay içinde tamamlamayı planlıyorduk; sonuçta bu kurs vakla.Şık iki buçuk yıl devam etti. Kronik hastaların davranış kurallarını ve tabuta kadar elinde sancakla gitmelerine yol açan nedenleri daha o zaman­ lar fark ettim. Ve ilk olarak, anladığım şey kronik hastanın beyninin mi­ deye benzediğidir; oraya ne atarsanız atın her zaman aynı ni­ hai ürün çıkıyor. Bu kurslara çağdaş tıp tarafından ölüme mahkum edilmiş ama az da olsa ayakta durabilen hastalar davet edilmişti. Tıbbın çaresizliği nedeniyle korkunç hastalığın son evre­ sinde olan ve ölmek üzere olan insanlara altı yüz davetiye gönderdik. 78 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Onların içinden hayata sarılacak olanlarını toplamamız gerekirdi. Kim bilir ne büyük bir izdiham yaşandı diye mi düşünü­ yorsunuz? Davetiyede, "Sağlığınızı yerine getirmek için gerçek bir şan­ sınız var. Görüşme bir ay sonra, aşağıdaki adreste" yazılıydı, sağ­ lık bakanlığının şehir birimi uzmanlarının da imzası vardı. Kaç kişi dersiniz? .. Belirlediğimiz gün geldi. Psikologlar tarafından "karakter­ lerin bitliliğini" belirlemek için özel bir test hazırlanmıştı ve bu test yardımıyla davetliler daha ilk günden kalmaya ya da gitmeye karar vereceklerdi. Ama eğer gidiyorlarsa bu adımı, sadece ken�i içsel inanç­ larıyla attıklarının kanısında olarak. O zamandan beri bu dinleyici seçme yöntemini her Halk Gününde kullanıyorum. Bu yöntemin öğretmenlerimin sağlı; ğını koruyup kendilerini "sömürenlerden" kurtulmalarında ne kadar yardımcı olduğunu bir bilseniz·! Bu faaliyete yedi psikolog katıldı. Altı meslektaşımın gö­ revi girişte durarak çıkıp giden her insanla konuşmaktı. Dik­ kat ediniz! Gelenle değil, gidenle! Hekimler Kurulu geldiği zaman isyan etti: "Niçin salon bu kadar küçük? ! Size altı yüz insan davet edildiğini ama davetli­ ler mutlaka akraba ve yakınlarını da getireceği için bu sayının bin beş yüz ya da iki bine çıkacağını söylemiştik. Eğer bu izdi­ lıam içinde birileri fenalaşırsa, buradan doğru sanık sandalye­ sine gideceksiniz." Çünkü sadece elli kişilik salon ayarlanmıştı. Onlara, "Sayın meslektaşlarım, hangi hastaların çabala­ dıklarını, harekete geçeceklerini ve hastalıktan kurtulacakla­ rını, hangilerinin ise kurtulamayacağını bugüne kadar öğren- O Zaman Ben Size Ne Üzerinde Çalışmanız Gerektiğini Söyleyeceğim 79 dim. Eğer davetlilerden ellisi gelirse ben, hemen sizin önü­ nüzde inançlarımdan vazgeçeceğim" demek zorunda kaldım. Mülakata on iki kişi geldi. Davet edilen altı yüz insanın elliden fazlasının gelmeyece­ ğini nereden biliyordum? Dünya çapında yoğun bir şekilde vermiş olduğum ders­ lerdeki deneyimimden başarısız kronik hastaların karakterini araştırırken bunları öğrenmiştim. Bu insanların, etnik köken, sosyal durum, vs. özellikler­ den bağımsız, onları bir araya getiren ve sadece onlara ait bazı ortak özelliklerinin varlığı ortaya çıktı. Onların her biri kendi­ sini öldüren ya da aldatan insanlardandır. Siz kronik hastalar, kendinizin olağanüstü yalancı davra­ nan insanlar olduğunu kabul ediyor musunuz? Hayır mı? Bu gerçeği değiştirmez. Başarısızlıkla sonuçlanan deneyimimize geri dönelim. Et­ kinliği bir ay sonraya ertelemeye karar verdik. Yeni mektup­ davetiyeleri, ama bu sefer ihbarname eşliğinde göndermeye başladık. Bir ay sonra yetniiş sekiz kişi geldi. Şimdi de onlara sınavla seçim yaptırmalıydık. Hangi yolla? Düzenleyici olan benim görevim onları kışkırtmak ve kendi açıklamalarımla, hareketlerimle, davranışlarımla iyileşmele­ rine açıkça engel olan karakterlerinin olumsuz taraflarını or­ taya çıkarmaktı. Bu kışkırtmalar, açıkça abartılı, aynı zamanda da gizliydi; içten olduğu için herkes istediğini bulabilecek ve bir daha dönmemek için bahane yaratamayacaktı. Beş saat içerisinde herkes defalarca yaklaşık üç yüz kere seçim yapmak zorunda kalmıştı. 80 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Seç: ölüm ya da hayat, tembellik ya da hayat, dargınlık ya da hayat, kibir ya da hayat, kendi düşüncen ya da hayat, tekrar ve tekrar okunmuş dergiler ve kitaplar ya da hayat.. Ama doğrudan değil, dolaylı olarak, bilinçaltı seviyesinde. İşin saçma tarafı, nice zorlukla bir araya getirilmiş olan sohbet arkadaşlarını dağıtmak ve hekimin şahsiyetini ve diğer şartları bir kenara bırakarak sadece iyileşmek için çabalayan insanları seçmekti. Hedef, gelecek öğrencilerin içerisinde yarı yolda veya yo­ lun sonunda hastalığa teslim olup da eski yaşam tarzına döne­ rek ölmeye hazır olan dinleyicileri bu salondan göndermekten ibaretti. · Doğuda bir özdeyiş vardır: "Bebek çişini yapmak istiyorsa sen onu ne yapıp edip kandırmaya çalışsan ve nağmeler söyle­ sen bile o yine de çişini yapacaktır." Eğer hasta hayata sarılmıyorsa, kendisine yardım için uzanmış olan eli geri çevirmek için herhangi bir sebep bula­ caktır her zaman. Bu takdirde benim sunduğum imkanlar beş para etmeyecektir Yetmiş sekiz acemi için "kusur bulma" yöntemine böyle başladık: Psikolog hekimlerden biri onların önüne çıkarak şöyle dedi: "Kusura bakmayın, Norbekov ve ekibini bekliyoruz, biraz geç kaldılar." Oysa ben iki saattir oradaydım. On beş dakika sonra üçü kalktı ve öfkeyle çekip gitti; beklemeye zamanları yokmuş! Ve bunlar da ölüme mahkum olan hastalar! ! ! O Zaman Ben Size Ne Üzerinde Çalışmanız Gerektiğini Söyleyeceğim 81 Sadece yarım saat için tahammülü olmayan insandan ne beklenir ki? Yaşam için zamanı yokken, çalışma sırasında ona güvenebilir misiniz? Bu seçim esnasında bütün saçmalık ve kabalıkları özellikle seçtik. Rus dilindeki küfürlü sözcük dağarını çok yetersiz ol­ duğu için meslektaşlarım bana geniş bir küfür listesi hazırla­ mışlardı. Artık kime ne gerekirse! Yalandan molalar veriyorduk. İnsanlar kalkıp gidiyordu, sa­ londakilerin sayısı durmadan azalıyor, azalıyor ve azalıyordu. "Karakter kusurlarını" ortaya çıkarmak için beş yüz kışkırt­ ma planı yapılmıştı, üç yüzüncü plandan sonra ancak on yedi aday derslere devam etti. . . Şöyle bir sınama da vardı: "Beyefendiler! Bizim dersleri­ miz ücretlidir ve tutarı dört kavanoz tatlı süt fiyatıdır. " Böylece bilinçaltının bir tarafına dört kavanoz tatlı sütü, öbür tarafa da hayatı koymuştuk. Pek çok hasta, maalesef ilkini seçti ve moladan sonra kay­ boldular. Acımasız bir eleme yapmıştık. Yetmiş sekiz kişiden sonun­ da on beşi kalmıştı. İşte onlar kendi Üzerlerinde çalışmaya baş­ ladılar. Bu sınava dayanan hastalarla tam dokuz ay çalıştık, sonra da her yönden muayene ettik. On beş kişiden on üçü sağlı­ ğına kavuşmuş, kalan ikisi ise kanımı bir buçuk sene daha emmişti; ama onlar da şimdi iyileştiler ve bunca çabadan sonra sağ salim koşuyorlar. Diğerleri ise sadece kendi kibirlerinin arkasındaki ruhsal güçsüzlüklerini aklamak için duvarın dibinde ölmeye hazırdı. Aslında bunun temelinde ne vardır? Köpek tembelliği! 82 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Hasta, sadece kendi üzerinde çalışmamak için kendini beğenmişliğini, kibrini, uydurulmuş değerleri izleyip kendi­ sinden hoşnut olarak herhangi bir yola başvuruyor; fakat ger­ çekte onurlu bir şekilde kendi tabutuna doğru yürüyordu. Yedi yıl sonra, o zamanlar davet ettiğimiz ve razı etmeye çalıştığımız, hatta az kalsın tedavi kursunu geçmeleri için diz çökerek yalvaracak olduğumuz altı yüz insanın akıbetini öğ­ renmek istedik. On beş üstün vasıflı bireyim de dahil, toplam yirmi altı kişi hayatta kalmıştı. İşte bu en büyük trajediydi. Altı yüz insandan sadece on beşi hayata sarılıyordu. Bu da kırkta biri demek oluyor, kalan­ lar ise herhangi bir neden buluyor ve ölecek bile olsalar ha­ yatı reddediyordu. Ama bir yandan da, ''Yaşamak istiyoruuum! Ah, nasıl da istiyorum! Ne kadar talihsizim! " diye bağrışmak­ tan da geri durmuyorlardı. Onlara inanılır mı? İ-n-a-n-m-ı-y-o-r-u-m! Geçenlerde, iki yıl önce doktorların birkaç ay ömür biç­ tiği bir dinleyicimle konuştum. Beni sevindirmek, kendisine konulan korkunç teşhisin listeden silindiğini söylemek için gelmiş. Bu haberden büyük haz aldım. Sansasyon yaratmamak için adını vermiyorum. Maalesef bu hastalık günümüzde yaygın. Ama esas konu bu değil, esas olan her şeyi yenebilmektedir. Her şeyi! Dürüstçe söyler misiniz; siz gerçekten de istediğiniz gibi biri, yani sağlıklı birisi olmak istiyor musunuz? Amma da çoook istiyorsunuz, yalnız kılınızı kıpırdatmak istemiyorsunuz. Tamam! Öyle olsun. O halde şimdi istekleri­ nizin maddileştiğini göreceksiniz. Aptallar içi,n süper egzersiz. O Zaman Ben Size Ne Üzerinde Çalışmanız Gerektiğini Söyleyeceğim 83 Avucunuzu önünüze, yüzünüzün hizasına getirin, gözler­ den uzaklığı otuz santimden fazla olmamalı, elinizi öyle bir şekilde bükün ki parmaklar göğsünüı.e yönelsin. Onlan bi­ çimsiz bir tarzda açın. Yüzünüzün ifadesi akıllı, böbürlenmiş hindininki gibi olsun! Şimdi de başparmağınızı işaret parmağı ile orta parmak arasına sokun ve çabucak elinizi yumruk haline getirin. Dik­ katle bakın. Bu maddileşmenin sonucu nasıl, ha? İstemek, zararsızdır! Herkes sağlıklı, zengin, güzel, mutlu olmak ister. Ama iş somut adımlara geldiğinde . . . Koltukta oturuyorsunuz ve kalkmak istiyorsunuz diyelim, o ·zaman ne olur? Hiçbir şey olmaz, kalkmak için hareket ve poponuzu yumuşak koltuktan ayırmanız gerekir. İşte bu ka­ dar!. Kitabı okumaktan daha bıkmadınız mı? Cevabınız hayırsa, devam edelim. .. . .. O«et«;1/tE;1/iZE, ıözl'aifU"lfkiilrlkeriıfl/°1" ?/ /l(fl. F,ğeT' tencereyi güzelce başınıza, konserve kavanoz. /arım kulııklan:mza, süpürgeyi de burnunuza öküzün luıJknsı gibi, geçirip bir de ineğin � gibi, baygın bakımamz, siz de peeek etkileyici � dörtgöz! Demek yine de gözlükleri bırakmaya karar verdiniz! Ama neden? Bu "apteshane küvetleri" size yakışıyordu! Gözlüklerle daha da zeki görünüyorsunuz. Eğer onları çı­ karırsanız gerçek görünüşünüz hemen ortaya çıkar. Belki de gizlesek daha iyi olur? Sizler gözlüğün çok ya­ kıştığı insanlara rastlıyor . musunuz? Biz de bazen kendi dinleyicilerimiz ara­ sında böyle hastalara rastlı­ yoruz. Şöyle diyorlar: Düşünsenize, Gözlükler Yüzünüze Yakışıyor mu? 85 "Ben gözlüklerimi bırakmak istiyorum, çoook istiyorum! ! ! Ama biliyor musunuz, gözlüksüz daha çirkin görünüyorum! " Aptallık çok yaygınlaştığı zaman gelişme eğilimine sahip­ tir ve herkes bu alanda bir şey başarmak için elinden geleni yapar. Herkes tekerlekli sandalyede gidecek olsa onlar arasında da yarışma başlayacaktır. Kimin sandalyesi daha şıktır? Kim it­ hal sandalyedeki krom detaylarıyla yanındaki eski hurda san­ dalyede oturandan daha güzel görünüyor? Ama sandalyeniz ister elektrikli ister başka özelliklere sa­ hip olsun bu onun gerçek anlamını değiştirmez. Hiçbir şey, hiçbir zaman kendi ayaklarınızın yerini tutmaz. İnsan, koltuk değneği ne kadar güzel olursa olsun yine de kendi ayaklarına sahip olmak isteği ile yanar. İşte gözlükler de gözler için tam olarak koltuk değneğidir! İyi bir görme yetisine sahip olan insanların gözlüklü olan­ lara nasıl bir duyguyla yaklaşıyor olduğuyla ilgilendiniz mi hiç? Herkese sorabilirsiniz! Aslında, derin bilinçaltı seviyesinde hafif bir acıma duygusu uyanıyor, karşıdaki sanki biraz özürlü bir insan olduğu için. Gözlerinizdeki "apteshane küvetleriniz" ne kadar güzel olursa olsun yine de koltuk değneğidir onlar. Ne kadar efe­ lense de, gözlüklü insan fiziksel olarak kusurlu olduğunu ka­ bul etmek zorundadır. Yüzümüze gözlükler hiçbir zaman yakışmaz! Koltuk değ­ neklerinin yüze yakıştığı hiç görülmemiştir. Şimdi neyimiz var? Gerçek ortada ve yüzümüzde, bu ger­ çeğe de gözümüzü kapayamayız. Siz, uzun yıllardır gözlük ta­ kıyor ve uzun yıllardır da onlardan kurtulmak istiyor ya da istemiyor olabilirsiniz. Ama arzunuz hala gerçekleşmedi ki! Hataların sırrı nerede? t'efo.l(tzO. l"O.�l'e ft1tİ'-iv�et"rlt}ilfk fHJeu.i ot«!"o.jtlftlf cfEt'LI l/EIÇERIÇI . , . - , "Biz üçümüz: Sen, ben ve hastalık. . . " Belki üçümüz, hastalıktan kurtulmadan önce biraz içki alabiliriz? A_ rr damcağızı hastalığına tutsak kılan vakalardan birisini in­ celeyelim. Şöyle bir durumu inceleyelim. Hekim benim için bir hap belirlemiş. Ben kuyuyu, pardon ağzımı açtım, oraya hapı attım, onun cup diye düşmesini bekliyor ve oturuyorum. Bekliyoruuuz! Zihnimdeki en yaygın fikirler neler olabilir, ne dersiniz? "İşe yarayacak mı, yaramayacak mı? Ya yaramazsa?! Büyük bir ihtimalle yaramayacak, çünkü çoğu kez böyle olmuştu ve yar­ dımı dokunmamıştı." Soru: Ben iyileşmeye iştirak ediyor muyum? Hayır. Kafanıza Rasgele Geçiriverdiğiniz ç.ocuk Oturağının Şekli ve İçeriği 87 Dahasını söyleyeyim, benim pasif bekleyişim, daha da be­ teri şüphelerim hekimi hastalığımla baş başa bırakmakta. Eğer ben iyileşmeye katılmıyorsam, hekim hastalığı tek başına yenebilir mi? Çok ama çok yetenekli bile olsa, benim gibi bir hastayı iyileştirme konusunda başarısızlığa mahkum. Herhalde bir cerrah, sorup soruşturmadan hasta oldu­ ğunu düşündüğü bir organı çıkarıp attığında, başarılı olabilir. Organ yok, problem de yok. Demek ki ben, olumlu bir sonuç aldıktan sonra sevinece­ ğim. Şimdilik, bekliyoruuuz. Duruş ve mimik (yani "kas kor­ semiz") nasıl olacak? Düşüncelerimize uygun elbette: Bekliyo­ ruuz. Normal, kronik olarak başarısız insanın normal davra­ nışı budur. Ee, peki niçin böyle davranıyorum? Çünkü herkes böyle yapıyor. Me-eee! ! ! Bu, hastalığa saplanıp kalmanın kurallarından biridir. Akıl açısından mutlaka doğru davrandım. Akıl, yaratma yetisine sahip mi? Hayır! O sadece yaratılmış olanı saklıyor. Akıl mantığa dayanıyor, mantık ise olguya. İyileşme olgu­ su var mı, yok mu? Gerçek şu ki biz hastayız. Halka kapandı. Çıkış yolu yok. İşte bu büyüleyici, şeytani halkayı kırmak lazım. Onu nasıl kıracağız? Şöyle yapın: Mutluluğun görünüşteki kılığına bürünün, yani karnı tok yamyamın mimiğini ve böbürlenmiş hindinin duruşunu şekillendirin, dış biçimle içsel durumun uyumlaş­ ması bunu izleyecektir. Hapı yuttuktan sonra kalbinizde iyileşmenin sevinçli bir bekleyişini suni olarak yaratın. Yuttunuz mu? 88 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Şimdi ise kendinizi nasıl görmek istiyorsanız öyle tasavvur edin ve bu sevinçli durumu, ruhunuzun gücünü devreye so­ kup yapay olarak çoğaltmaya devam edin. Arzunuz gerçekleş­ meye başlayacaktır. Kronik hastayı iyileşmeden alıkoyan zincir nasıl bir şeymiş? Kronik hastanın davranışlarının gizli motiflerine bir bakalım. Onun bilinçaltı hareketleri, adımlan çoğunlukla kendi hastalığını savunmaya yöneliktir. Evet evet, ne kadar paradoksal gö­ rünse de bu böyledir! Onun bütün özü iyileşmeye karşı geliyor, demek ki ona yardım etmeye çalışan hekime karşı da bu böyle. O halde her ikisi de yenilgiye mahkumdur. Bu durum ay­ larca, yıllarca sürer. Her seferinde iyileşme şansınız daha azalacak, azalacaktır ve azalacaktır, çünkü hastalık bilincinize inecektir, bedenini­ zin her bir hücresine, kalbinizin her bir teline yayılacaktır. Yıl­ lardır hastalar aynı şeyleri tekrarlayıp duruyor: "Sağlıklı olmak istiyorum, istiyorum, istiyorum." Hasta, birisinin onu iyileştireceğine inanıp beklediğinde, hekim hastalıkla baş başa kalıyor. Hayatın her dalındaki kro­ nik başarısızlıkların sırlarından biri de işte burada gizli. Hayattaki yenilgilerin, hayatın gerisinde kalmanın ya da hayatın yıkılmasının ve çevredeki dünyayla anlaşmazlıkların prensibi, aşağı yukarı aynıdır, şekil benzerdir. Şimdi kendinizi dinleyerek aşağıdaki sınıflandırmadan iç­ sel durumunuza en uygun olan satırın altını çizin. Samimi olun. Listeden tek bir cevap seçin, aksi halde size bir teşhis daha eklenecektir: "Çift kişilik", yani şizofreni teşhisi. Demek ki siz: 1. Kör olmak istiyorsunuz. 2. Daha iyi görmek istemiyorsunuz. Kafanız.a Rasgele Geçiriverdiğiniz Çocuk Oturağının Şekli ve İçeriği 89 3. Daha iyi görebileceğinize inanmıyorsunuz. 4. İyi görebileceğinizden kuşkulanıyorsunuz. 5. İyi görebileceğinizi umut ediyorsunuz. 6. İyi görebileceğinize inanıyorsunuz. 7. İyi görebileceğinizi biliyorsunuz. 8. Daha iyi göreceksiniz. 9. İyi görüyorsunuz. Bu listeden seçiminizi yapmadan lütfen ileriye doğru atla­ mayın. Şu anda cetvelin hangi basamağında olduğunuzu tes­ pit etmeniz gerekir. Eminim "kör olmak istiyorum" satırının altını çizmemişsi­ nizdir. Belki de başka bir şeyi belirlemişsinizdir. Örneğin "umut ediyorum" veya "kuşkulanıyorum" ya da "inanmıyorum". O zaman bilin ki psikolog olarak, bu cevapların "kör olmak istiyorum" cevabından hiçbir farl<ı olmadığını söylüyorum. "İnanmıyorum" ile "kuşkulanıyorum" arasında fark yok­ tur. Onlar aynı kakadır, sadece ambalajı far�lıdır. Eğer "kuş­ kulanıyorum" dersem, daha akıllı görünürüm. Gerçekte ise aynı içeriği güzel ambalaja sarmışımdır, hepsi bu. Aslında öz değişmez! Sağlıkla sağlıksızlık arasındaki sınır, inançtır. Bu tarafsız bir bölgedir. Şimdi de dikkat edin, biri şöyle söylüyor: "Ben, iyi göreceğime inanıyorum . . . " Ona şu karşılığı verebilirsiniz: "Allah aşkına, inan!" Hayal edin, şimdi sizin yanınızda oturuyorum, tatlı bir şe­ kilde esneyerek, karnımı kaşıyıp uluyarak sonsuza dek çalacak plağa başlıyorum: 90 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi "Ben sağlıklı olacağıma inanıyorum." "Ben, zengin olacağıma inanıyorum." "Vay, ben mutlu olacağıma inanıyorum." Nerede benim yastığım? Bir şeylerin eksik olduğunu hissediyor musunuz? Aa? Neymiş?! EYLEM eksik! Kabul ediyor musunuz? Eğer bana "Ne zaman zengin olmak istiyorsun?" diye so­ rarsanız melemeye başlarım . . . Cevap vermek lazım ya! Kabul ediyor musunuz?! İNANÇ MECBUR EDİYOR! Eğer sağlıklı olacağınıza inanıyor ama parmağınızı bile oynatmıyorsanız demek ki siz eylemsiz birisiniz. Hekim, hastalıkla tek başına kaldığı zaman iyileşme olası­ lığı yoktur. Beklediğiniz ve umutlandığınız zaman sadece ey­ lemsiz kalmıyor, aynı zamanda hastalığın tarafına geçmiş de oluyorsunuz. Eğer kuşku duyuyorsanız o zaman iyileşmeye aktif bir şe­ kilde direniyorsunuz. İnanmıyor musunuz? O zaman kusura bakmayın, ne ko­ nuşabiliriz ki? ! . Eğer bu hastalık yüzünden gebermek istiyorsa­ nız, hangi iyileşmeden bahsedilebilir ki o zaman? ! Şimdi yerlerimizi değiştirelim. Siz hekimsiniz, ben de hasta. Size, "Doktor" diyorum, "Sağlıklı olmayı çook ama çok is­ tiyorum, ancak sizin beni iyileştirebileceğinizden birazcık kuş­ ku duyuyorum, anlıyor musunuz? Ama yine de sizden rica edi­ yorum, beni iyileştirin! " Eee, kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Suratımı dağıtma is­ teği doğmadı mı? Beni tedavi etmeye başlar mısınız? Cevabı­ nız evetse, yenilmeye mahkumsunuz! Kafanıza Rasgele Geçiriverdiğiniz Çocuk Oturağının Şekli ve İçeriği 91 Benim gibi bir hastayı iyileştirmek neredeyse imkansızdır, çünkü o, hastalığıyla birlikte hekimden kat kat güçlüdür. İbni Sina, "Biz üçümüz: Sen, ben tutarsan o taraf kazanacaktır" demiş. ve hastalık. Hangi tarafı Başka cevaplara gelince, örneğin "kuşkulanıyorum" "umut ediyorum", vs. bunların hepsi esasında birbirinden farklı de­ ğildir. Siz düpedüz hiçbir girişimde bulunmamak için, kaçmak için bir delik arıyorsunuz. Örneğin, kuşkulanmak için bütün bir tıbbı, psiko-fizyolo­ jiyi ve insanların gizli yönlerini bilmeniz gerekir. Bunlardan anlar mısınız? Hayır! O zaman böbürlenmeyin ve "kuşkulanıyorum!" demeyin. Bu sözlerin ardında hiçbir gerçek, hiçbir ispat yoktur, bunun kaynağında iyileşmemeye yönelik eylemlerinizi aklamak için bilinçaltı motivasyonunuz vardır. Eğer "umanın" cevabını seçtiyseniz, o zaman okurların en ilginç grubu içindesiniz demektir. Umudun neden en son öl­ düğünü biliyor musunuz? Nasıl olduğunu size göstereceğim. Bu, yanılsamanın en üst düzey şeklidir, büyük bir boşluk­ tur. İşte, şimdi umudun tatlı kılığına bürünerek herhangi bir sorunuza cevap vermeye hazırım! Bana sorular sorun: "Niçin?.", "Ne za­ man?.", "Nasıl?.'', "Nerede?.", vs. Soruların hepsine aynı cevap: "Bilmi­ yorum canım, bilmiyorum. Umut edin." Eğer hevesle masayı yumruklayarak ken­ dinizi parçalarcasına, "Ya .. ne zaman, ne zamaaan?!" diye bağırırsanız ben de sizin gibi haykırarak karşılık veririm: "Allah kahretsin! Umut edin! " 92 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Umut, hiçbir zaman hiçbir şeye mecbur etmez. "Hayat karşısında umutlan ve bekle! " Anladınız mı? Eeee, umut neden en son ölenmiş? Çünkü, bu yalancı pis" lik baŞka kimseyi öldüremez. Kendi sahibini öldürdükten sonra bu kancık, hangi dalda oturduğunu ve hangi dalı kesmiş ol­ duğunu anlayacaktır. Böylece umutlanın, umutlanın, umut­ lanın . . . Sizi soru yağmuruna tutacağım: Görme yetisine kavuştuk­ tan sonra gözlüklerinizi çıkarmak istiyor musunuz? Cevabınızı aklınızda tutun. - EfE�E!IEOE!I EfEtt()/t/()RLllR? • Bolca çiğnenmiş kamu sakızından dunnadan çıkan kemik /) erçekten, eşeğe neden 'f inatçılığından dolayı. eşek deniyor? Aptallığından ve Eğer onu incecik bir iple küçük bir ağaca bağlarsanız, çok geçmeden acıkıp susadığında pınara yönelecektir: ''Ye­ mek istiyorum, içmek istiyorum . . . " Toynaklarının altında çukurlar oluşacak ve bu durum geberinceye kadar devam edecek. Ona, "Vay EŞEK! Seni tutan şeyin ne olduğuna hiç ol­ mazsa bir baksana" demek istersiniz. Bunu kestirebilseydi, hiç olmazsa o tarafa bir göz atmayı düşünseydi, kendisini kurtar­ ması işten bile olmayacaktı ama olan oldu! O kalın kafalı inat­ çı ileri, daha ileri ve daha ileri uzanır. İstiyoruum, istiyo­ ruuum, istiyoruuuum. Eee? Siz niçin bu kadar sene sağlıklı olmak istediniz, ve hala da sadece istiyorsunuz? ! 94 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi O zaman bu eşekten ne farkınız var ki? O iki gün sonra geberecek, siz ise daha 100 yıl şunu söylemeye devam edebilir­ siniz: "Ben sağlıklı olmak istiyorum. Ben gözlüklerimi çıkar­ mak istiyorum." Çok anıcı. çok istiyor musunuz?! Uzun zamandır mı istiyor­ sunuz! Öyle mi?!. Anlayın, ben sizin yargıcınız ya da eğit­ meniniz değilim! Siz yüksek tahsilli bir in­ sansınız ve kuşkusuz neden bahsettiğimi anlıyorsunuzdur. Peki, "istiyorum" demenin ne olduğu­ nu düşündünüz mü? Eğer yemek isti­ yorsam bilinçaltım bana sinyal verir: "Ben açım." Sonra ne olur? Her gün, "Akıllı, sağlıklı, zengi ı, mutlu olmak istiyorum!" dediğimde bunun da bilinçaltı sev ıesinde anlamını: "Ben geri zekalı, hasta, fakiı mutsuzum!" olarak tespit ederim. Bilinçaltı, etkisi açısından insanın özü olan bilinçten fev­ kalade üstündür; koskoca hayatımızın mutlak bilgisini içeren bir arşivdir o. Bilinçaltı aynı kişilik içerisindeki deha ve budalalık, güç ve güçsüzliik, zafer ve yenilgi, sağlık ve hastalıktır. Günlük eylem, davranış, alışkanlıklar, bilinçaltına girerek bilinçsiz bir şekilde, yani otomatik olarak eylemler deposuna yerleşir. Bisiklete binmeyi öğrenmeye başladığınız zamanı hatırla­ sanıza! Önce her şey bilinç seviyesinde oluyordu. Gidonu nasıl Eşeğe Neden �k Diyorlar? 95 tutacağınızı, pedalı nasıl çevireceğinizi, nereye gideceğinizi düşünüyordunuz. Doğrusunu söylemek gerekirse önceleri pek de iyi olmu­ yordu. Gidonu tutarken pedalları unutuyordunuz ya da tam tersi ve öyle oluyordu ki gidip yolunuzun üzerindeki yegane ağaca çarpıyordunuz, en yakın hendek de sizi dinlenmeye da­ vet ediyordu. Ancak her gün bisiklete binerek alışkanlığınızı geliştiri­ yordunuz, bu da zamanla bilinçaltınıza yerleşmiş oldu ve bir kez öğrendikten sonra bisiklet binmeyi unutmayacak hale geldiniz. Aynı şekilde, yüzmeyi de bir kere öğrendiniz mi bu beceriyi sonsuza dek korursunuz. Şimdi, kendinizi bunca yıl nasıl kandırdığınızı anlıyor mu­ sunuz? Sayın kandırma bilimleri doktoru, kendinizi o kadar kandırabilmişsiniz ki kendiniz bile haklı olduğunuza inanmış­ sınız! . cfllttll 8/R tf11!111/ cft�tt41(fl( 0.l(O.lıtrv-l'rv-tl(rial( bt�t,1 t(fV'O.fttH ıitt"rfrv-�tztJtl( teMef/fJ.�O.�I. "Kural" eşittir demir mantık. Dişinizi kırmayın! 8 enim yerimde olup uzun yıllar yüzlerce, binlerce insan­ la günbegün buluşsaydınız, sizin de hayatta çok tecrü­ beli olan talihsizleri başarılı ve aynı zamanda bu talihsiz­ ler tarafından kıskanılmaya mahkum insandan bir bakışta ayırt edebilme yetiniz oluşurdu. Önce de söylemiş olduğum gibi kronik hastaları, kronik bakımdan talihsiz insanı incelemek, aşina olduğum bir şey. İnceleyerek, karşılaştırarak ve genelleştirerek şöyle bir so­ nuca vardım: Herhangi bir davranış kalıbını bilinçli bir şe­ kilde değiştirerek kendi hayatımızı ve çevremizdeki dünyayla ilişkilerimizi iyileştirebiliriz. Cehennem, sadece öldükten sonra gidilecek bir yer diye mi düşünüyorsunuz? Yanlış, canım benim, yanlış! 97 Şaka Bir Yana! Cehennem ve cennet yeryüzünde, insanın kendi içinde ve çevresindedir. Kaynar kazanları, kızgın tencereleri, alev alev yanan ateş­ leri, gene tüzükleri, yasaları, kabul resmi ile cehennemi her gün insanın kendisi yaratıyor. Siz benim boynuzlum, kuyruklum, bu yaratılışa katılıyor­ sanız her gün cehennemin ge!lişlemesi için payınıza düşeni ekliyorsunuz. Başarısızlıklarla, nefretle, garezle, düşmanlıkla, sızlanma­ larla ve elbette hastalıkla o dünyayı zenginleştirerek kendinizi örnek gösteriyor ve deneyiminizi aktarıyorsunuz. Deneyiminizi yetkinleştirmek için sizleri mesleki yetkin­ leşme kurslarına davet ediyorum. Eğer daha önce bilinçsiz olarak size aşılanan akıl metoduyla yaratıcı birey olarak ken­ dinizi hadım etmişseniz, şimdi mantıklı düşüncenin oyunla­ rını öğrenerek kendi isteğinizle bilinçli şekilde hayatınızı tah­ rip etmenin verimli iş katsayısını artırabilirsiniz. Lütfen, ba­ caklarınızın arasındaki transistorda, pardon kafada kısa devre yapmış çok sesli biyolojik robotların koro konserine buyurun. Şeytanın armağanı biletlerle salondaki uygun yerinizi alın. Bacak bacak üstüne atın, kollarınızı kavuşturun, yüzünüz­ de çok okumuş, ukala, gözlerinizde ise temiz ve utanmaz bir ifade oluşsun. Dikkat! Perde açılıyor. Perde arkasında bütün dünya, yer­ kürenin yüzde 98'ini oluşturan bir yığın insan. Zarif yürüyüşü, şık smokini, dünyaya hükmeden hüküm­ darın tavrıyla sahneye şeytan çıkıyor ve lağımcılar derneğinin sendika eylemcisinin tatlı sesiyle ilan ediyor: "Mantık Aryası. Besteci Beyefendi Neandertal, (sözler hal­ kın) , sahne de bütün dünya." 98 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Haşmetli bir müzik çalıyor, koro başlıyor. Her tarafta fanfarların, kemanın, ofis kapılarının gıcırtısı, soprano, bariton ve tenorların bağırışları, kahkahalarla inle­ melerin geğirtilerle karışımı, ah-ohlar, iç geçirmeler, feryatlar, konuşmalar ve zaman zaman çekilen sifonun sesi. Bu bin bir sesli gürültü, şeytanın bir haykırışıyla koro ile birleşiyor: "Sen bana ver, sen bana ver, sen bana ver. . . O zaman ina­ nacağım, inanacağım, inanacağım . . . ve sevineceğim, avunaca­ ğım, yüzüm gülecek . . . Şimdilik ise umut ediyorum, umut edi­ yorum, umut ediyorum . . . bekliyorum! " Geç kaldım diye üzülmeyin; ebedi bu konser. Siz d e onun solistisiniz. #111/TIttLI t/11ttLl1cfI;fi P"._elf�'İ fa.· 1l?l(ee �el( bO.lfO. � bel( �Olfl"O. te.rei� erle!"ı#r. " - Mantık, sen bizi nereye götürüyorsun? - Çıkmaz sokağa! Ama zaten oradaysanız niçi,n oraya gidesiniz. ki?! /) erçekten de hiçbir şey almadan "teşekkür etmek" anormal 'f değil mi? Sonuç aldığınız zaman "teşekkür" edersiniz! Yıllardır hasta, sağlık problemlerine mantıklı yaklaşarak iyileşmeyi deniyor. Şöyle söylüyor: "Sen önce bana sağlığı ver, sonra ben neticeye inanacağım ve sevineceğim." Normal bir insanın bakış açısı ile o kesinlikle doğrusunu yapıyor, yani sadece sonucu gördükten sonra seviniyor. Bu mantıklı! Etki görülmüş; inanıyor, sonra keyfi yükseliyor ve tabii "kas korsesi" (duruş ve mimik) zaferi kazananınki gibi. Mem- 1 00 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi nun, yüzü gülüyor. Şimdi ise suratı akıllı bir soba küreği gibi: "Kuşkulanıyorum!" Ona normal, basursuz anüs verecekmişiz. İşte tipik mutsuz insanın davranış şeması: Kuşkulanıyorum, inanmıyorum, umarım, vs. vs. Sen önce: Bana sonucu ver sonra inanacağım J.. o zaman keyfim yerine gelecek J.. ve mutlu insana özgü "kas korsesi" bunu izleyecek. Gerçekten de iyileştiğime nasıl inanayım ki, kaç senedir sağlığımı, ancak kulaklarımı görebildiğim kadar görmüş isem. İnanmıyorum! İnanmıyorsam demek ki organizmam buna seferber olma­ mış, eğer seferber olmamışsa demek ki ben iyileşmeyeceğim ve inanmamak için de daha inandırıcı bir kanıt ortaya çıkacak. Bitti! Halka kilitlendi. Kapan, çat diye kapandı. İşte bu ölümün mantığı, kendini öldürenin, mutsuzun, başarısızın mantığı. O haklı, heeem de nasıl haklı, kendi açı­ sından, kendi çan kulesinden, kendi bataklığından. Ama bu bataklıkta durgunlaşmış pis kokudan başka hiçbir şey yok! • llEOErEÇIOE;1/ �Ot: Çitti� ÇEÇlcf;1/EREOE? 1/-""iarla, bel(t°"" D.l"iarfo..I • eo.1(111t il Nonnal insanların, yani hastalann, bakış açısıyla kaçık olmalı lazım er şeyi alt üst etmeye hazır mısınız? O zaman boşluk ka­ panacak. Hastalığın içine mantıklı görünen, kesinlikle mantıksız bir yaklaşım yerleştirelim. Önce "kas korsesine" bürünüyoruz, yani sırtımızı düzelti­ yor, omuzlarımızı doğrultuyor ve ağzımızı kulaklarımıza kadar geriyoruz. Başka bir deyişle bilinçli olarak "GALİBİN" duru­ şunu ve mimiğini yaratıyoruz. Sonra da yapay yolla içsel bir sevinç hali çağırıyoruz. Daha sonra ise iyileşmenin hayali imgesini şekillendiriyor, irademizin gücüyle iyileşebileceğimize kendimizi inanmaya zorluyoruz. Böyle davranmakla sonuç, sizden izin bile almadan kendi­ liğinden ve her zaman sizin olacak! 1 02 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Başarıya mahkum olan ve alışılmışın dışında olan insanın davranış formülüne bir bakın: iradenizin zorlaması kas korsesi moral inanç ,ı sonuç Moralin nasıl çalıştığını kontrol edelim mi? İşte, şimdi yü­ zünüzde bir gülümseme yaratın. Lütfen! Siz buna gülümseme mi diyorsunuz?! Eweeet! ! ! . . Bütün dişlerinizi gösterin. Dişleriniz yoksa, lütfen diş etle­ rinizi gösterin. Karnınızı çekin, onu diz kapaklarınızdan ayırın! Ayrılmı­ yor mu, öyle mi? Kafanızı tavana yöneltin. Gerinin, gerinin, tepenizle geri­ nin. Şimdi ise omuzlarınızla. Daha, daha yukarıya, yukarıya­ yukarıya. Çok iyi! Soru! Daralma nerde oldu? Teorik olarak belin olduğu yerde. Çok iyi! Öylece o aptal suni gülümsememizle oturuyoruz. Ne olacak? Ortaya dengesizlik çıkıyor. Haberleşme iletişim, işlem merkezi kaslarınıza �oruyor: Hedefe Giden Yol 103 "Siz ne demeye suratınızı şekilden şekle sokuyorsunuz?" Kaslar cevap veriyor: "Ne yapabiliriz ki? İrade merkezi zorluyor!" Eğer kas korsesi değişiyorsa, duygular ve fikirler de değiş­ mek zorunda kalır, çünkü onlarla duygusal merkez arasında bir uyum oluşacaktır. İşte mekanizmanın çalışma esasına geldik. Kasların, duyguların ve fikirlerin senkronlaşma merkezi vardır. Kısacası duygular beyine kan vasıtasıyla aktarılır ve bu şekilde bize etki ederler. Şöyle bir durum canlandırın. Gece saat üç, o hala eve dönmemiş. Siz öfkeyle Barbaros planını hazırlıyorsunuz: Onun nasıl geleceğini, ona neler söyleyeceğinizi ve neresine neyle vuracağınızı. . . Bir deneye katılmanızı öneriyorum. Aynanın önüne geçin, sahte bir tebessüm oluşturun ve böylece beş dakika durun. Beş dakika sonra sevinmeye başlar­ sınız ve fikirleriniz de size bir sürpriz yapar. Aniden bir şeyler değişir ve onun evde olmayışına sevin­ diğinizi fark edersiniz. Üç kardeş vardır. Düşünce merkezi, duygu merkezi ve "kas korsesini" yöneten irade merkezi. Onlar, hep birbirlerini onaylarlar. Eğer birisi bir yere "gidecekse" diğerleri de onu takip eder. Bu üçü, hep birlikte akıl yürütür. Eğer birisi "Bu aptal" diyecek olursa, kalan ikisi aynı fi­ kirde olmasa bile kafalarını sallayarak, "Evet evet, çok doğru, o kesinlikle aptal! " der. Şimdi ise sayın okur; soru yağmuru. Moral yükseltmek mi, fikir değiştirmek mi, yoksa kasları belli bir halde tutmak mı, hangisi daha kolay? Moral mi?! Yanlış! 104 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Morali, cıva damlasına benzetebiliriz. Herhangi bir kımıltıya uyum sağlayan ve aynı zamanda da zehirli olan (maalesef pek çok insanınki de böyle) morali sadece birkaç saniye tutabilirsiniz, sonra birazcık oyalanmaya görün, bir anda değişiverir. Bu arada, şu anda moraliniz nasıl? Düşünce mi diyeceksiniz?! Yine hayır! Düşünce süreci, işlek bir gündeki otogarı andırır! Herkes oraya buraya koşuşup durur, her şey devamlı bir kaos halin­ dedir. Orada gönlünüzce davranmayı ve kaosu biraz olsa da dindirmeyi denesenize. Boşuna! Sizi temin ediyorum, çabala­ rınız boşa gider. Otogarın ortasında durup herkese, "Sen oraya gitme, bu­ raya git. Burası benim yerim ve benim istediğim gibi olmalı" dediğinizi varsayalım. En iyi ihtimalle sizi dövmekle kalır, en kötü ihtimalle ise akıl hastalıkları hastanesine gönderirler! Genelde insanın düşünceleri mantıksızdır, her şeye bir mazeret bulur. Düşünceleri yönetmek çok zordur. ·Demek ki daha da az bir direnç yolundan ilerleyeceğiz. İrade gücümüzle kaslarımızı yöneteceğiz, yani "kas korse­ sini" sıkı tutacağız. Bir dakika, moralinizin iyi veya kötü olduğunu düşünme­ den bir elinizi cebinizde tuttuğunuzu farz edin. Çok mu zor, ne düşünüyorsunuz? Çok kolay. Örneğin va­ tan için sadece elinizi cebinizde tutmak, başka bir deyişle, herhangi bir hedef için! O halde sonuç; "kas korsesi" vasıtasıyla neyi yönetmeye başlıyoruz? Sadece görme yetisine kavuşmayı değil, bütün bir iyileşme sürecini. • cfERtE#LE;lfI� ıffif'O.ttjO.lfM!f to.v-acftU( ' ' teJe.r.riihril Jize l(rpei? """' "' � p imdi asıl konudan sola sapalım! � Umarım dağlarda dinleniriz. Zaµıanında, toplum vücudunda çıkan bazı şişleri, yani eski bürokratları iyileştirmek için hizmet veren bir kurumda çalışmak zorunda kalmıştım. Hepsi de emekli olmalarına rağmen kurumumuza böbür­ lenerek gelirlerdi. Yürüyüşleri, altlarına edeli çok olmuş da bunu unutmuş çocuklarınkine benzerdi, çok kibirli ve ağır­ başlıydı. Bir başka deyişle, attan inmiş ama bacaklarının ortasın­ daki eyeri çıkarmayı unutmuş olan insanlardı bunlar. Her bi­ rini avucumuzun içi gibi tanıyorduk. Bir gün meslektaşım bana bir hastayı işaret ederek "Bu adam sapasağlam" dedi. İnanamadım, çünkü onu iyi tanıyor­ dum. Eski bir bakandı. Uzun yıllardan beri Parkinson hastasıy­ dı. Bu hastalığın beyni bozguna uğrattığını biliyor musunuz? 106 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Hastalığın belirtilerinden biri de hastanın mimiklerinin kaybolmasıdır. Yüzü bir maskeye dönüşür. Onu bütün kontrollerden geçirdikten sonra sapasağlam olduğu kanaatine vardım. Sormaya başladım: "Nerede ve nasıl tedavi gördünüz?" Bir Tapınaktan bahsetti ama gerçeği söylemek gerekirse o zaman buna çok da dikkat etmemişim. Dediklerini yazmış ol­ sam da bir zaman sonra bunların hepsini unutuvermişim. Ertesi yıl, önleyici muayene sırasında ona dört saygıdeğer ihtiyarın katıldığını fark ettik. Yıllardır tedavisi olmayan hasta­ lıklardan muzdarip iken şimdi taş gibiydiler. Meğer emekli bakan onları da kendisinin tedavi gördüğü yere göndermiş. Çok şaşırmıştım. Bunların hiçbiri yıllar boyu pratik olarak edindiğim dünya görüşüme uymuyordu. Bu sefer, hepsine ayrıntılı sorular sordum, cevaplarını da özenle yazdım. Dağlarda Ateşe Tapanların Tapınağı varmış. Kırk günde bir, tedavi olmaya susamış adamları (özellikle de yaz aylarında, çünkü kışın oraya ulaşmak imkansızmış) kabul ediyorlarmış. Bu hayret verici iyileşmenin nasıl gerçekleştiğini bizzat görmek için oraya gitmeye karar verdim. Birlikte git­ mek üzere yönetmen ve 1V kameramanı arkadaşlarımla anlaş­ tık. Ulusal televizyonda çalışıyorlar ve "Çevremizdeki Dünya" programını hazırlıyorlardı. Sözleşmiş olduğumuz gün, gece inerken buluşma yeri­ mize vardık. Arabamızı gönderdik. Bundan sonraki yolculu­ ğumuz için bize araç vaat etmişlerdi fakat birden bire bu araç­ ların eşekler olduğunu öğrendik. Tapınağa giden yol dağlık olduğundan 26 kilometreyi ya yayan ya da eşek sırtında gitmek lazımmış. Son gelenler ara­ sında olduğumuz için üçümüze sadece iki eşek kalmıştı Sersemlemiş, Suratı Yanmış Tavusun Duruşu 107 Kandırma atağına geçtim. "Dağlarda yürümüş müydünüz hiç? Gelin deneyelim." Kameraman iri yarı, 1 30 kilo ağırlığında, beş gerdanlı ve koca göbekli biriydi. Buna rağmen romantik ruhu hala dipdi­ riydi. Çoğunluğun oyları ile bu ilk "engeli" başarıyla aşabildik. Bütün yükümüz eşek sırtına vuruldu, yola koyulduk. Sız­ lanıp yakınmaya ilk başlayan ben oldum; şehir pabuçlarım sürtünmeden delinmiş, ayaklarım ağrımaya başlamıştı. Yine de yürüyor ve düşünüyordum: "Eğer hastalar böyle iyileştiyse, ben de her tür reçeteyi yazarak şehirde büyük bir hekim olu­ rum artık." 10 kilometre yürüdükten sonra kameraman yolun ortasına oturdu ve, "Buraya kadar! Öldürseniz de geri dönüyorum" dedi. Onu razı etmeye çalıştık. "Hangi tarafa gideceğin ne fark eder ki, geri de dönsen de ileriye de gitsen aynı 10 kilometreyi yürümek zorunda ka­ lacaksın. İyisi ileri gitmek! " Razı ettik. Gece yarısı ulaştık, bizi yerleştirdiler, ertesi gün saat 1 1 'de uyandırıp hepimizi bir araya topladılar ve, "Sizlerden bu Tapınakla günah işlememenizi rica ediyo­ ruz. Kim bu ricayı yerine getirmezse bize ev işlerinde yardım edecek ve su taşıyacak" dediler. Meğer bu Tapınakta somurtup yürümek günah sayılırmış. Rahiplere bakarken bunu fark etmiştim. Yüzlerinde şöyle bir hafif gülümsemeyle yürüyorlardı. Endamları da selvi gibi, daha doğrusu sopa yutmuş gibiydi. Dolayısıyla sürekli gülümsememiz gerekiyordu. Bunları dinledikten sonra biraz gülümsedik. Ama iki dakika sonra şe- 108 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi hirdeki asık, ekşi ve hoşnutsuz suratımız, yani eski alışkanlı­ ğımız geri döndü. Altın süslemeli kubbeler ve ona benzer şeyler görmeyi bek­ lemiştim, ancak sadece küçücük düzenli evler vardı, hepsi o ka­ dar. Gerçi bu evlerde devamlı ateş yanıyordu. Buradakiler ateşe ve güneşe tapıyorlardı. Ama orası hiç Tapınağa benzemiyordu. Şöyle olmuş: Rahipler, yeraltından doğal gaz çıkan bir yer bulmuş ve buraya, dağın tepesine Tapınaklarını kurmuştu. "Ne zaman hastalan kabul etmeye, teşhis koymaya başla­ yacaksınız? Tedaviye ne zaman başlayacaksınız?" diye sordum. Burada kimseyi kabul ve tedavi etmediklerini öğrendim. Bu benim için ilk darbe oldu. İkincisi, araçlarımızı, yani eşeklerimizi ev sahipleri almış. Tabii bizimki gibi bavullarla uzaklara da gidemezsiniz. Yakayı ele verdik! Kimsenin kimseyi hiçbir zaman tedavi etmediği ve tedavi et­ meye de niyeti olmadığı bir Tapınağa düşmüşüz, dahası buradan aynlamayacaktık! İçim, öfke ve üzüntü ile fokur fokur kaynasa da yüzümde o aptal gülümseme ile yürümem gerekiyordu! Baktım, kameraman bana sanki bir şey düşünüyormuş gibi dikkatle bakmakta. Yönetmen ise alaycı bir tavırla, "Bed­ baht bilgin, sen bizi nereye getirdin? !." diye sordu. Amma zor durumdaydım ! ! ! Derken olan oldu. Otuz adamdan o n beşi hemen su taşı­ maya gitti, beni de öyle bir haşladılar ki, çünkü . . . Artık anla­ mışsınızdır niçin olduğunu! "Ev işlerine" yardım etmek zo­ runda kaldım. 600 metrelik sarp mı sarp bir kaya, kıvrımlı yol ise 4 kilo­ metre ileriye ve 4 kilometre geriye uzanıyor. Biz önceki gece bu yoldan mı tırmanmışız? ! Sersemlemiş, Suratı Yanmış Tavusun Duruşu 1 09 Bunu görünce az kalsın düşük yapacaktım! Tasavvur ede­ biliyor musunuz? Bu kayanın Ostankino Kulesinden (Moskova TV kulesi) <laha yüksek olmasına rağmen biz, kimi yerlenie kayaya çakılmış kütükler üzerinden geçmişiz. Bu kütükler za­ manında Tapınak yolunu düşmana kesmek için açılır kapanır köprü olarak kullanılmış. Yanımızda on altı litre su getirmemiz gerekiyordu. Küp de beş kilo çekiyordu. İşte tam bu şekilde yoldan yukarıya 21 kilo yük' taşımamız gerekiyordu. Böyle dunımlarda yükü başta ta­ şımak daha kolaydır, tam o sırada omurganın gerçek görevini anladım. Omurga, kafanın don içine düşme­ mesine yarar! Su taşımaya ilk gidişimde akşama doğru saat dört beş gibi çok yorgun bir h alde ama yine de her ihtimale karşı yü­ zümde bir gülümsemeyle Tapınağa dön­ düm. Rahiplerden birisi aniden yaklaştı ve güler yüzle şöyle dedi: "Lütfen, bir kez daha gidip gelin." "Niye? ! ! Gidip geldim ya! ! ! " Ve dehşetten, erkek olmama rağmen doğum sancılarımın başladığını hissetim! . ''Yokuşu çıkarken günahı da yanınızda getiriyordunuz." "Hayır, ben gülümsemiştim! " diye umutsuzluk içinde tar­ tışmaya başladım. Bir gün önce akşam yemeği yemeden, kahvaltı yapmadan ve öğle yemeği yemeksizin 26 kilometre, şimdiyse 8 kilometre yürümüştüm. Ayaklarım harap, şişmiş ve bitkin bir halde yor­ gunluktan sızlıyor ve "bir kere daha" gidip gelmemi söylüyor­ lar. Ee, tasavvur etsenize! 110 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Geberebilirsin! ! ! "Gelin, size bir şey göstereceğiz." Pencerelerin birinde elinde dürbünüyle bir gözlemci gör­ düm ve tartışmanın boşuna olduğunu anladım. Yokuştan çıkan herkes, onun avucunda gibiydi. Geri gitmek zorunda kaldım. Aşağı indim. Zaman zaman kendi aptallığımı hatırlayarak öfkeyle, "Aah! Ah! ! !" diye haykırıyordum. Böyle geri zekalıla­ rın olduğu bir yere düşmüşüm ve onlar benimle alay ediyor! ! ! Artık canavarca bir gülümseme vardı suratımda ve kar­ şıma çıkan herkese, "Gülümse alık, yukarıdan dürbünle izli­ yorlar! Sana yol gösterdiğim için benim küpüme de yarım lit­ re su koyuver" diyordum. Küpüm böylece doldu. Biraz vakit geçirmek için oturdum, sonra da geri döndüm. Hastalarıma nasıl ve neyle tedavi edildiklerini sorduğum­ da onların gülümseyerek cevap vermekten niçin kaçındıkları böylece anlaşılmıştı. Bunu anlatmanın zor olduğunu anlıyor musunuz? Kapının önünde karanlık bastırsa bile gülümsediğimi fark ettim. Böylesi de iyiydi, gece görüş aygıtları da vardı belki, bel­ li mi olur?! Aç, yorgun bir halde kendimi hücreme dar attım ve yü­ zümden o salakça gülümsemeyi indirirken (suratım yoruldu be! ) rahatlıkla iç geçirdim, aniden ensemde bir bakış hisse­ tim. Kalbim hopladı. Ağzımı yeniden kulaklarıma kadar gererek aniden dön­ düm, baktım ve gördüm . . . Kimi mi? Kendimi! Meğer duvarda ayna asılıymış. Yüzüm zayıflamıştı, terlerin yol yol iz bıraktığı bir toz tabakasıyla kaplıydı ve doğal olma­ yan geniş bir gülümsemesi vardı. Sersemlemiş, Suratı Yanmış Tavusun Duruşu lll İşte o an bir isteri nöbetine kapıldım, yüksek sesle kahka­ halar atıyordum durmadan. Elmacık kemiklerim kasıldı, kar­ nım ağrıyordu ama kendimi durduramıyordum . K('ndi ken­ dime yarattığım koşulların saçmalığına gülüyordum. Gürültüye yönetmen ve kameraman arkadaşlarım koşa­ koşa geldiler ve onlar da kahkahayı bastılar. Doya doya gül­ dükten sonra bana tuhaf tuhaf bakmaya başladılar. . . Gün geçtikçe su taşıyanlar azalıyordu. Bir cumartesi kimse kalmadı. Bizleri topladılar ve, "Tapınağımıza nur getirdiğiniz için teşekkürler. Eğer suya ihtiyacınız olursa oradan alabilirsiniz" dediler. Tapınağın içine açılan küçük kapıyı açtılar ve taştan ya­ pılmış küçük bir ev gösterdiler. Rahiplerle misafirler duvarla bölünmüş bölmelerde kalıyor, bu yüzden de misafirler evin içindeki çeşmeyi bilmiyorlardı. Bu evi çeşme kışın donmasın diye yapmışlar. Su ile küp ise, bu özel ama basit gerçeği kolay bir yolla, yani ayaklar vasıtasıyla beyne aktarma yöntemiydi. Meğer bu Tapınağa gelen herkes kendisini akıllı sanırmış ve herkesin kendine has bir kibri varmış. İçimizde olan ama bize özgü olmayan şeyleri kovmak için Tapınağın hizmetkarları böyle bir yöntemle kibri yok edecek "tedaviyi" uydurmuşlar. Ben de oraya kendi tüzüğümle, bilgilerimle ve başkala­ rında varolmayan yeteneklerle tıka basa dolu gelmiştim. Onlar aptal, bense nasıl da akıllıyım! Sadece bir hafta içinde benim de içimdeki tüm aptallığı "vura vura çıkardılar". Bir hafta içinde beni insan yaptılar! Orada ben, kendimi buldum. Çiçekler, böcekler, karınca­ lar yeniden ilgimi çekmeye başladı. Dört ayak üzerinde emek­ ledim ve onların da bu şekilde yürüdüklerini gözlemledim. 1 12 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Kendimi yalnızca bebek gibi hissediyordum, bana öyle geli­ yordu ama başkalarına da aynı şeyler oluyordu. Bütün unvan­ larımızı unuttuk, işin en ilginç tarafı da herkes gülümserken bir zamanlar alışmış olduğumuz şehirli mimiklerin artık bize aykırı geldiğini fark ettik. Siz, yetişkin insanların çocuk oyunları oynadığını hiç gör­ dünüz mü? Gülünç mü? Biz ise oynadık. Bu bizde doğal bir hal haline gelmişti. Ardından insanların söyledikleri dikkatimi çekmeye baş­ ladı. "Rahatladım", "İyileştim". Ben bunları hava durumuna, doğaya . . . ne olursa olsun dağlara bağlıyordum! Arıcak sonra­ dan asıl sırrın mimiklere ve duruşta olduğunu anladım. Kırkıncı gün Tapınağın baş rahibine giderek "Ben burada kalmak istiyorum" dedim. "Oğlum sen daha gençsin. Bizim iyi bir hayattan dolayı burada olduğumuzu düşünme. Buradaki rahipler zayıf insan­ lardır. Bu kirlenmiş dünyada temiz kalamazlar. Onlar hayata ayak uyduramaz ve güçlüklerden kaçmak zorundadır. Biz, siz­ lerin ışığı alıp kalbinizde daha ileriye götürmeniz için burada­ yız. Sizler güçlü insanlarsınız, bağışıklığınız var." Bir şeyler söylemeye başladım, sonunda ise şöyle dedim: "Ama belki de grup içinden size başvuran tek insan benim?" "Sen, en sonunculardan birisin." Meğer bizim gruptan neredeyse herkes baş rahibin yanına gelmiş ve burada kalmayı rica etmiş. Arılıyor musunuz? Kırk gün sonra Tapınaktan ayrıldık. Geri dönerken yolda bizim kırk gün önce iyileşmek istediğimiz gibi iyileşmek iste­ yen bir gruba rastladık. Vay be suratlara bak! Bunlar bir yam­ yam sürüsü idi ve bize hemen hücum ettiler: ''Yararı dokundu mu? Hastalığın neydi? Ne veriyorlar? Herkese yardımı oluyor mu?" Sersemlemiş, Suratı Yanmış Tavusun Duruşu 113 Cevap verdim: "Herkes layığını alacak! " Bir bize bir onlara bakıyordum. Hepimiz gülümsüyorduk . . . Aniden onlardan uzaklaşmaya çalıştığımı hissettim. Onlar da bizden cüzamlılardan kaçar gibi uzaklaşmaya başladılar. Benim yanımda oğullarının kollarına dayanarak duran seksen yaşındaki bir ihtiyar şöyle dedi: "Acaba biz de böyle miydik?! " Şehre döndüğümde ruhsuz, umursamaz ve kesinlikle ilgi­ siz bir tavırla hep bir yerlere acele eden ama niçin ve neden olduğunu kendilerinin de bilmediği insanlar sürüsü gördüm. Şehrin yaşam tarzına yeniden alışmak çok zor oldu. İçimde, bir şey bir kez ve sonsuza dek değişmişti. Kendimi absürd bir tiyatroda hissettim; şehirde geçip giden hayat ge­ reksiz ve boş gözüktü. Yüzlere bakmak imkansızdı. Kendimi ne kadar kötü hissediyordum bilseniz! Oysa çok yakın bir geçmişte ben de onlar gibiydim. Sonra işe döndüğümde iyileşmenin esasının gerçekten de gülümseme ve duruşta olup olmadığını sınamam gerekiyordu. Ya işin esası hava durumunda, iklimde veya diğer bir dış ko­ şulda ise?! Polikliniğin spor salonunda idmanlar düzenledik. Kayıtlarımızda yer alan gönüllü hastalarımızı davet ettik, onlara görevlerini anlattık ve idmanlara başladık. Günde bir iki saat idman yapıyorduk. Salonda sadece du­ ruşumuzu koruyup gülümseyerek yürüyorduk. Ama sürekli gülümsemenin ne kadar zor olduğunu biliyor musunuz?! inanmıyor musunuz? Sokakta gülümseyerek ve duruşunuzu koruyarak yürüme­ yi denesenize, hemen çevredeki dünyanın öyle bir baskısını 1 14 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi hissedeceksiniz ki! Sizin için çok zor olacak, özellikle de ilk za­ manlarda! Gidiyorsunuz gidiyorsunuz, sonra birden yine önceki çok­ bilmiş havanızla yürüdüğünüzü fark ediyorsunuz. Bir 1 5 da­ kika sonra vitrinlerin birinde size, yine bir asık suratın baktı­ ğını görüyorsunuz! . Sizi mücadele bekliyor! Çevrenizin sizi aşındırarak toz et­ mek için yaptığı baskıya dayanabilmeniz ve kendiniz kalabil­ meniz için iradenizi zorlamanız gerekir! İdmanlara başladıktan kısa süre sonra ilginç problemler ortaya çıkmaya başladı. Taraftarlarımızdan biri şöyle diyordu: "Gözlüklerimi kaybettim. Zamanında Fransa'dan getir­ miştim. Bunca yıl taktım, derken bir yerde bırakmışım." Niçin kaybetti? Çünkü onlara ihtiyacı kaybolmaya başla­ mıştı. Diğerinin bağırsakları çalışmaya başlamış. Üçüncüsü ise duymaya başlamış, oysa işitme problemi çocukluktan geliyor­ muş. İyileşme herkeste görülüyordu. Aldığım sonuçlardan ötürü "kafadan kontak" olmaya baş­ lamıştım. İ nsanların senelerdir hastayken bir aptal duruş ve gülümseme ile iyileşmesini anlayamıyordum. O zaman, laboratuar koşullarında organizmada ne gibi değişiklikler oluştuğunu araştırmaya koyulduk. Ve böylece bir vaka, ilimde temel bir keşfe yol açmış oldu. Yönetmenle kameramana ne oldu dersiniz? Kameraman kilo verdi. Şimdi ağırlığı yaklaşık 85 kilo civarında. Bütün has­ talıklarından kurtuldu. Ama en büyük başarıyı hepimizden çok yönetmen yaka­ ladı. Birkaç sene önce eşiyle boşanmıştı, çünkü her gün içi­ yordu. İ çkiyi bıraktı ve eski eşi ile yeniden evlendi. • • • • • Ptltt(}fi�l(}t()Jlt/E�EZ! rlo;ra�a /�ı�fkıolfilte "ofaeo.i. . imdi sizleri küçük bir geziye davet ediyorum. Hayır, me­ rak etmeyin, Ateşe Tapanların Tapınağına değil, psiko­ fızyolojiye. Bu gezi sizlere çok kolay ve basit gelecek. Madem basit­ miş, ben anladım; görme yetimiz kendiliğinden iyileşecek. Hiçbir şey kendiliğinden olmuyor, eğer kuş boku başınıza on senede bir kere düşüyorsa, bu da boşuna değildir. O zaman yolumuza koyulalım. Ama önce bir oturalım. İ zin verin de size bir iki kelimeyle keşiflerimden birisinin for­ mülünü anlatayım. Eritrosit ve kloroplast biyolojik sistemlerin diyafram bağ­ lanışlı asetilkolinesteraz katalitik aktivitesinin dış ve iç çevre ile adaptasyon değişme yasallığı. Formülün kısa özeti: "İç organların, hareket aktivitesinin, hücre bölünmesinin, fotosentezin ve biyosistemlerde daha başka fonksiyonların da aralıksız çalışmasını desteklemeye yö­ nelik olup alyuvar ve klor katmanlarının biyolojik aktivitesine bağlı olarak iç ve dış ortama uyumları esnasında biyolojik sis­ temlerin alyuvar ve klor katmanlarında zar bağlantılı asetilko- 1 16 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi linesteraz katalitik aktivite değişikliklerinde daha önce bilin­ meyen tabiat kanunlarına uygunluk tespit edilmiştir ki bu uy­ gunluk, biyolojik sistemlere (insan, üst kademe hayvan, bitki) zarar verici endüktörlerin (fiziksel, kimyasal) ve biyosistemler­ de dayanıklılığı düşürmekte olan iç ve dış ortam patolojile­ rinin etkisi altında alyuvar ve klor katmanlarında zar bağlantılı asetilkolinesteraz katalitik aktivitesi endüktör ve patolojilerin zarar verici etkisinin ağırlık derecesine orantılı olarak azal­ masından ibarettir." Şimdi ise aynını, fakat daha genişçe özetleyelim: "Bugüne kadar biyosistemle­ rin alyuvar ve klor katmanlarının biyolojik aktiviteleri göz önüne alınmamıştır." Gerçekleştirilen deneysel araştırmalar neticesinde, organizmanın yaşama kabili­ yeti üzerinde yüksek ve alçak ısı derecele­ rinin, zehirli kimyasalların, radyasyonun, psikolojik ve psikosomatik hastalıkların za­ rar verici etkisinin ağırlığının, alyuvar ve klor katman zarının "sertliği"nin artması ile ilgili olduğu tespit edilmiştir. Zarın bu durumu alyuvar ve klor kat­ manlarının biyolojik aktivitesinde azalmanın meydana gelmesi ile bağlantılıdır, yani söz konusu hücre ve organel zarın dış yüzeyinde bulunan fermentin, alyuvar ve klor katmanlarında zar bağlantılı asetilkolinesteraz (zar bağlantılı AHE) katalitik aktivitenin bastırılmasıyla bağlantılıdır. Burada, alyuvar ve klor katmanlarının biyolojik aktivite­ sini, patentine sahip olduğumuz ve tarafımızdan hazırlanmış olan kimyasal ve fiziksel metotların yardımıyla söz konusu fermentin katalitik aktivitesini ölçerek, laboratuar usulleri ile incelemiş olduğumuzu belirtmemiz gerekir. Psikofigiolojiye Gezi, Doğrusu "Psikofizyolojiye" Olacak.. 117 Bizim ve daha başka araştırmacıların elde ettikleri deney­ sel veriler bir bütün olarak değerlendirildiğinde, alyuvar ve klor katmanlarının hiyolojik aktiviteyi vönlendirilmesini, düz ve ters olarak, aktiviteleri dehidrogenez ile meydana gelen ok­ sitleme yenilenme reaksiyonlarıyla tespit edilen ve zar bağlan­ tılı AHE alyuvar ve klor katmanlarından katalize edilen, aynı şekilde kimyasal yollarla (hormonlarla) elde edilen asetilkoli­ nesteraz hidrolizinde ayrılan enerji kanalları ile gerçekleştiril­ diğini göstermektedir. Hareketlerin, niteliklerin, alyuvar ve klor katmanları zarı­ nın konumu sayesinde söz konusu bu enerji, tüm iç organla­ rın, hareket aktivitelerinin, hücre bölünmesinin ve biyosistem­ lerde daha başka fizyolojik fonksiyonların çalışmasında destek sağlayarak organizma içerisinde dağılabilmektedir. Zarın sert­ liğinin artmasıyla bu doğal yasalara uygunluk bozulmaktadır. Bu şekilde, alyuvar ve klor katmanlarının biyolojik aktivi­ tesi test sübjesi olarak kullanılabilir ve bu test sübjesinin yar­ dımıyla fiziksel ve kimyasal faktörlerin, aynı şekilde biyosistem­ lerin yaşama kabiliyeti ile ilgili psişik ve psikosomatik hastalık­ ların etkisi değerlendirilebilir. Netice itibariyle, alyuvarların ayarlama kabiliyeti üzerinde etki yaratına imkanını sağlayan bir sistem hazırlanmıştır, aynı istikamette, tedavisi daha önce mümkün olmayan hastalıkların tedavisi için umut verici sonuçlar elde edilmiştir. Her şey anlaşıldı mı? Bir başka deyişle, biz "kas korsesi" (duruş, mimik) ve duy­ gu merkezinin yardımıyla bilinçli yollarla bilinçsiz işlemlerin yönlendirilmesine başlayabilmekteyiz. Burada bilinmesi gere­ ken hususlar aşağıdaki şekilde: llll;1/�liiOl11111 IJ;f!E!fLI.: Zefe!" /I(� �l(ıt,ılfı'trl°ila;u. /l(fl. ? r Siz "zafeeer!" diyeceksiniz, ben de size cevap vereceğim: "Amma da aptalsın!" Eğer yenilgiye tek bir şans bile bırakmazsan zafer kaçınılmaz olacak. arz edelim dağlara tırmanmak istiyorsunuz. Tırmanma­ ya başlamadan önce adamakıllı hazırlanmamız gerekir. Şimdi kendinizi yormadan, hiçbir şey yapmadan şöyle diyorsunuz: "Ben bu zirveye çıkmak istiyorum!" Yani belirlediğiniz hedefe ulaşmak istiyorsunuz. "Ama orası soğuk olabilir! Sıcak tutacak giysiler nerede?" Siz: "Vay! O zirvede olmayı o kadar isterdim kil " "Orada gecelememiz gerekecek, yemek yememiz gerekecek." Ama siz dayatıyorsunuz: Hangisi Daha Ö nemli: Zafer mi, Yenilginin Yokluğu mu? 1 19 ''Yine de ben oraya gideceğim!" "Tamam gidin. Ben ise burada hazırlanacağım." Yolda aşılacak uçurumlar var. Eğer siz iskarpinlerle, terlik­ lerle, şort ve atletle, böylece hafif bir şekilde bütün hayatınız boyunca arzu ettiğiniz zirveyi fethetmek istiyorsanız o zaman ilk ve çok da önemli olmayan zorluklar sizi geri çevirir ve yu­ muşak bir yerinize tekmeyi basarlar: "Defol buradan! Bu sistem senin için değil!" Bu nedenle her şeyi göze almak lazım. Belki de kitaba şöyle bir baktınız ve hemen kimi bölüm­ leri atlatarak egzersizleri yapmaya karar verdiniz? Durun ! Kendi zirvenizi fethetmek istiyor musunuz? Cevabınız evetse, o zaman iyi bir görme yetisine kavuşmak için hazırlanacağız. Kendi alışkanlıklarınızla savaşmak zorunda kalacaksınız. Kronik hastaların karakteri, koca bir kurt inidir ve oradan çıkmak için çalışmak lazımdır. Çoğu hastalıklar, maddileşmiş karakterlerdir. İlk olarak kendinizi ve dünyaya bakışınızı iyi yönde değiştirmelisiniz. Et­ rafınıza gri, kirlenmiş, inançsız, şüpheci, kötümser, kuşkucu ve çevrenizden hoşnutsuz camlarla bakmayı bırakın. Gereken yalnızca, "camı güzelce yıkamak"tır. Demek ki zirveye giden yola hazırlanıyoruz. O zaman kav­ ramlarımızı ortaya koyalım. Hangisi daha önemli: Zafer mi, yoksa yenilginin yokluğu mu? Kronik hastalar başka insanlardan kesinlikle farklı oluyor ve bu da ilk olarak onların kendileri ve çevrelerindeki dün­ yaya karşı tavırlarıyla belli oluyor. Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi 1 20 Bu nedenle kronik hastalara hastalığa saplanıp kalmaları­ nın nedenlerini de göz önünde bulundurarak özel bir yakla­ şım göstermek gerekiyor. Akıl Hocam, "Eğer yenilgiye tek bir şans bile bırakmazsa­ nız zafer kaçınılmaz olur ve böylece ustaca bütün tuzakların etrafından dolanır, kendinizi yüzde yüz garanti altına almış olursunuz" derdi hep. Ö nemli olan zafer değil, yenilginin yokluğudur! Mağlubi� yetin olmaması, zafere mahkum olmak demektir! Siz durma­ dan parlak başarıyı düşünürken, başarısızlığı ve hataları he­ saba katmadığınız sürece, onlar çoğalacak ve sizin zafer şansı­ nız durmadan azalacaktır. Hastalığa karşı zaferi kaçınılmaz kılmaya karar verenler için olası başarısızlıkların en yaygın çeşitlerine bir bakalım. Bize yolumuzda engel olacak şeyleri tespit edelim. İlk kuyu: Şartlı refleks �u nasıl meydana gelir? Hiç ütü görmemiş olduğunuzu varsayın. Yanına geldiniz, dokundunuz ve elinizi yaktınız. Birden­ bire çıkan ağrıdan ya da güçlü stresten refleks aniden oluşu­ verır. Refleksin meydana gelmesinin diğer yolu da tekrarlama­ dan geçer. İ lginç bir manzara ortaya çıkıyor. Kötü görme bir hastalık değil, kötü bir alışkanlıktır; ondan kurtulmak için yenisini oluşturmak lazımdır, çünkü beyin onu "kabul" ettikten sonra kolay kolay geri vermez. Demek ki iyileşme, kötü görme refleksini gidermekle olu­ yor. Refleks nerede şekilleniyor? Hangisi Daha Ö nemli: Zafer mi, Yenilginin Yokluğu mu? 121 Vücut bir kaptır; içinde akıl, yürek ve ruh vardır. Akıl ve Yürek iki hasımdır, sonsuza dek birbirleriyle savaşırlar. Akıl, bütün bilimlere ve deneyime sahiptir. Büyük bir güç ve ısrarlı bir direnişle onları saklamayı kabul eder. Ama bir şeyi bir kez kabul etti mi hemen benimser ve siz dönüp "Geri ver bana onu, kararımı değiştirdim" diye geri almak istediği­ nizde sizi kovar: Hayat "Defol! Bu şey, artık benim bilan­ çomda" der. Aldın en yüksek amacı, mutlak bir düzen çabasıdır. Onun görevi hayatı ne pahasına olursa olsun korumak, deney ve bilgiyi düzene sokmak ve saklamak­ tır. O tutuculuğun ölçüsüdür. Aldın aşırı büyümesi her şeyin durdurulmasına, ya­ ni ölüme yol açar. O pratiğin bütünlüğünü saklar ve yüreğin yarattığı düzen­ sizliği, kaosu giderir. Yürek her zaman uçar. Yürek köşkler, havai malikaneler yapar, aşk uğruna kendi­ sini yakmaya; aklın sakladığı her şeyi aşk uğruna yıkmaya ve feda etmeye hazırdır. Ayakları hiçbir zaman yerde değildir, hep duygularıyla yaşar. Akıl ise hep fayda ve mantıkla yaşar. Yürek, patlaması tükenmez bir kaostur. Düşüncesiz ve düzensizdir. Orada yüce duygular, aşkın, şefkatin, yürekliliğin, yaratıcılığın ideali yaşar. Orada, hayal yaşar. Yürek durmaksızın arzular, tasarılar kurar. Akıl ise asla! O, rahatını arar ve bu onun doğal halidir. Yürek ise bu rahatı bozar. Yürek, "Yıldızlara gitmek istiyorum" der. 1 22 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Akıl, ''Yeri unutma" diye karşılık verir. Yüreğin en yüksek durumu, mutlak sevgi arzusudur! Bu ebedi yaratıcılık, hareket, üretkenliktir! Ama bu eylemlerin aşırılık kazanması da devrilmeyi ve ilkel kaosu, yani ölümü ge­ tiriyor. Akıl, her yeni şeye direnç gösterir, bir zaman saklamayı kabul ettiği şeyleri bakir halde tutmak ister. O, yere yakın ve bezirgan bir muhafazakardır. Akıl ve yaratıcılık kavramları birbirine uymaz. Akıl, aptal da değildir, dahi de. O sadece alışkanlıkların, düşüncelerin, arzuların, yaşanmış duyumların, sınanmış duy­ guların saklayıcısıdır. Her şeyin saklandığı koca bir arşivin müdürü! Çabaları öyle bir duruma getirebilir ki, saklamış olduğu her şey "çürüyebilir". Ama akıl ve yürek birbiri olmadan mahvolacaklardır. Sı­ caklık ve soğukluk da ayrı olduklarında ölüm getiriyor. Ateş, ebedi yangın, canlı olan her şeyi imha eder, buz, aşırı soğuk her türlü hareketi durdurur. Ruh, akıl ve yüreğin çelişkisinden doğan üçüncü bir güç­ Ruh, ilim edin­ meyle yaşar. Ruhun en yüksek amacı, mutlak gerçeği öğren­ mektir. Aldın ya da yüreğin ölümü, ruhu ölüme götürür. tür. Bu ikisini durdurur ve onlara uyum sağlar. Bu üç gücün birliği insan hayatını canlı tutar. Onların gö­ revi, birbirlerine karşı saygınlıklarını korumak ve dengeyi sağ­ lamaktır. Eğer denge bozulursa, aralarından birisi zarar göre­ cektir. Hayatı tanıma süreci durdurulduğu zaman, ruh sararıp kurur. İnsan, aslında sadece hayvana özgü olan ihtiyaçlarıyla hayvana benzemeye başlar. Hangisi Daha Önemli: Zafer mi, Yenilginin Yokluğu mu? 1 23 Yürek aşırı büyüyecek olursa, insan hep duygularıyla, ha­ yalleriyle yaşar; göklerde uçar ve aşağı "düşüp kırılabilir". Kendini koruma içgüdüsü yok olur. Böyle insanlar çok sık ruh hastası safhasında veya artık hastadırlar. Akıl aşırı büyüyecek olursa ve hayat sadece soğuk bir çıkar esasına dayanırsa, yürek yok olur, ruh ezilir. İnsan ruhsuz, ha­ yal gücünden yoksun, sevgisiz bir bilgisayara ya da hesap ma­ kinesine benzemeye başlar. Hastalık, vücudun ve ruhun ısrarlı talebi üzerine akıl tara­ fından edinilmiş olan kötü alışkanlığa benzer. Onun meydana gelmesine yol açan alışkanlığı ve hayat tarzını değiştirmek ge­ rekir. Bu ne kadar zaman sürer? Yaklaşık yirmi gün ile kırk gün arası. Bu arada yeni alışkanlık ruhsal bünyenin ve organizma­ nın ayrılmaz bir parçası olur, akıl tarafından bilançoya kabul edilir. Başta, akıl umutsuz bir direnişle karşı kanıtlar ileri sürüp önceki deneyimlerine, başarısızlıklarına, kuşkularına, inanç­ sızlığına dayanarak her şeyi sert bir dirençle karşılayacaktır. Yüreğin ısrarı ve ruhun gücü günbegün bu direnci azalta­ cak, azaltacak ve azaltacaktır, yaklaşık kırk gün sonra akıl tes­ lim olacak, yeni alışkanlığı, yeni bilgiyi kabul edecek ve fiya­ tını yapıştırarak rafa koyacaktır. Bundan sonra yürek, "Baksana Akıl! Benim sana her gün geldiğimi ve sana tek­ lif ettiğim şeyi reddederek bana kırk gün ıstırap çektirdiğini hatırlıyor musun? Artık bunu kabul ettin ama ben kararımı değiştirdim, bunu beğenmedim ve önceki halime dönmek istiyorum. Lütfen değiştir" diye rica etse bile akıl, "Defol buradan! Vermeyeceğim" diye karşılık verecektir. Yüreğin yine kırk gün gelip rica etmesi gerekecek: 1 24 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi "Lütfen alışkanlığımı değiştirsene." Kırk gün sonra akıl ona: "Neyse, al götür" diyecek. Yürek on adım "attıktan" sonra gene, "Ben yine kararımı değiştirdim" diyecektir. Ve yine o aklın tutuculuğunu yenmek için kırk gün çaba­ lamak zorunda kalacaktır. Bizim hayatımızda da örneğin insanın ölümünden ya da doğumundan sonra kırk günlük devrelerin varolması boşuna değildir. 8/r- fef t�tfitJFP.lf(1 tO.lfFI b/ftie- l(e ofduju.lf"' Qll(O. kı� !ıfrltjı#r, �oi ı�tifor-(Jj/(/(/ İkinci kuyu: Belirlenmemiş amaç Eğer biz hangi amaca yöneldiğimizi bilmiyorsak, o zaman ona ulaştığımız ANI nasıl belirleyeceğiz? ! ! Çalışmalarım sırasında ilginç bir şeyle karşılaştım . Önce bunlar bir tesadüftü, ardından olup bitenlerin normlarını be­ lirledim. Bir grubun içinde farklı bir hastalıktan iyileşenlerin, diğer grubun içinde ise başka hastalıktan iyileşenlerin yüzdesi yüksekti. Niçin? Özellikle araştırmaya, genelleştirmeye, çözümle­ meye başladım. İşte o zaman, insanın dikkatini vücudunun her yerine ve­ remediğini, yani gözleriyle, karaciğeriyle, eklemleriyle, vb. ay­ nı zamanda çalışamadığı sonucuna vardım. Hangisi Daha Önemli: Zafer mi, Yenilginin Yokluğu mu? 1 25 İşte bu da dikkatin odağının sınırlı olduğunu gösteriyor. Bu birincisi. İ kincisi ise, hastanın hedefi, içsel atılganlığı ya da iyileş­ meye yönelik çekim gücü varsa, işte o zaman iyileşiyor. Eğer insan her gün dikkatini hasta organına yöneltirse, oraya olumlu duygular gönderirse ve sonucunu denetlerse, iyi­ leşme mekanizması harekete geçer. Eğer hasta kendisine kesin formüle edilmiş bir amaç koy­ madıysa ve her gün vücudunun hasta bölümüyle çalışmıyorsa, hangi ilaçları verirseniz verin ya da onunla hangi egzersizleri yaparsanız yapın, iyileşmesi çok uzayacak hatta, Allah koru­ sun, hiçbir zaman iyileşemeyecektir. Daha iyi anlayabilmeniz için yerlerimizi değiştirelim: Siz öğretmen olacaksınız, ben de sizin asistanınız. Birlikte büyük olmayan ve birbirine yakın üç şehirde Kustanay, Rudnıy ve Lisakovsk'ta ders vereceğiz. Oralarda üzerimde çok tatlı izle, nimler bırakan çok iyi insanlar yaşıyor. Şimdi okuyacaklarınız gerçekten yaşandı. Kustanay şehrinde kürsüye çıkıyorsunuz ve adamakıllı hasta olan organlarınızla nasıl çalıştığınızı anlatıyorsunuz. Akıllı yüz ifadeleriyle ve kafalarını Çin biblosu gibi sallayarak dikkatle dinliyorlar sizi. Söz arasında, "Buna uygulamalı olarak görme ya da işitme örneğinde bakalım" diyorsunuz. "Sayın kursiyerler, kimin görme ya da işitme problemi varsa lütfen ayağa kalksın." Çalışmaya başlıyoruz ve görme yetisinde iyileşmenin ilk belirtileri ortaya çıkıyor. "Kimin görme yetisinde iyileşme var" sorusuna sevinçle eller kaldırılıyor. 1 26 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi "İşte buyurun. Size teori ve pratik. 3 ve daha düşük di­ yoptrisi olanlar dokuz on dersten sonra görme yetisinin ta­ mamen düzelmesi ile sınavı verir. Şimdi ise aynı bu şekilde burada ya da evinizde kendi başınıza diğer hasta organları­ nızla da çalışın." Bütün bu zaman zarfında siz, göz ve kulak problemi olan dinleyicileri iki kere yerinden kaldırmışsınız. Onlar da herke­ sin önünde görme ve işitme problemleri üzerinde çalışmış. Bağırsaklar ve uykunun da tıpkı da göz ve kulak gibi aynı şekilde çalışması gerektiğini, sonucu daha sonra kontrol ede­ ceğinizi sadece bir kez belirtiyor, bir daha da bunun sözünü etmiyoruz! Tiroit bezi, hipertansiyon, miyom, kist, kronik hepatit ve başka hastalıklardan hiç söz etmedik, sadece zaman ayırdık: • "Amaç, listenizde yer alan hasta organınızla bu şekilde beş dakikadan iki defa, ama kendi başınıza çalışacaksınız" dedik. Gerçekten de çalışıp çalışmadıkları sorusuna kafalarını sallayarak koro şeklinde "Çalışıyoruz!" diye cevap veriyorlar ve bu şekilde dokuzuncu ders geçmiş oluyor. Rudnıy şehrinde "ders aracı" olarak uyku veya mide ba­ ğırsak yollarında problemi olanları seçiyorsunuz. Onlara, "Ayağa kalkın, sizin dokuz dersiniz var. Dokuzuncu derste uykunuza kavuşmalı ve mide bağırsak sistemin faaliyetinin de normale döndüğünü ilan etmelisiniz" diyorsunuz ve aynı şe­ kilde onları da iki kez yerlerinden kaldırıyorsunuz. Lisakovsk şehrinde ise varisi, tromboflebiti, topuk kemiği mahmuzu, ayaklarında lekesi olanları, vb. seçiyorsunuz. Diğer bir deyişle, bariz bir hastalığı olanlar onlar. Bu şekildeki her bir hastaya dinleyicilerin arasından bir ya da iki gözlemci veriyorsunuz; iyileşmenin dinamik sürecini Hangisi Daha Önemli: Zafer mi, Yenilginin Yokluğu mu? 1 27 gözlemleyecekler, yani yanındakilerin sadece ayaklarına bak­ maları gerekiyor durmadan. Dokuzuncu ders geldi çattı. Şimdi nasıl bir tablonun or­ taya çıktığına bir bakalım! Kustanay. Gözlüklüler gururla ellerini kaldırıyor, görme yetileri iyi­ leşmeye başlamış, çoğu ise gözlüklerini kullanmayacak kadar olağanüstü bir sonuç almış. Uyku düzenleriyle bağırsaklarının ne alemde olduğu so­ rusu karşısında ise çoğunluk, soğuktaki meşe odunu gibi durmakta! Kaç senedir "gece bekçisi" gibi kalmışlar ve tuva­ lete (affedersiniz) senede bir vaat üzerine gidiyorlar. Hüzünlü bir sonuç! Diğer hastalıklardan da sonuç alamamışlar. Başka türlü de olamazdı! Rudnıy. Uyku düzeni ve mide bağırsak yollarında sürekli bozukluk olanları kaldırıyor ve işlerin nasıl gittiği ile ilgileniyorsunuz. Bazıları iyi bazılarını ise azarlamak gerekiyor, çünkü işler yürümüyor. Söz açılmışken, ileriye atılan küçücük bir adım, geriye atılan güzel mi güzel bir tekmenin sonucudur. Özellikle tekrarlıyorum; görme yetisine kavuşma ve orga­ nizmanın diğer problemleriyle dinleyicilerimizin evde ya da salonda kendi başlarına uğraşmaları gerekiyordu. Dokuzuncu dersimizde bağırsaklar saat gibi çalışıyor, uy­ ku ise dağ sıçanınınki gibi. Herkes neşeli ama yine tıpkı ilk günkü gibi gözlüklü. 1 28 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Soruyorsunuz: "Kimin varisi var, durum nasıl?" İyileşme ise nah alırsınız! On kişiden sadece ikisi ya da üçünde iyileşme var. Meğer kalanlar, kendilerine damarlarının iyileşmesi gibi bir amaç koymamışlar. Kendi alışkanlıklarıyla ve kibirleriyle oturmuş, koyunun kaval dinlediği gibi dinlemişler. Ne istedik­ lerini kendileri de bilmiyor! Olumlu sonuç beklenir mi böyle olduktan sonra, ne dersiniz? Lisakovsk. Her derse, "Hadi bakalım, ayaklarınızı gösterin" diye başlıyordunuz. Dokuzuncu derste gruptaki herkes size tezahü­ rat ediyordu. Çünkü çoğunun varisi geçmiş, diğerlerinin de damarlarının hacmi daralmıştı. Sayın doktorlar, meslektaşlar! Bunun ne olduğunu sizler anlarsınız! ! ! Dokuzuncu dersten sonra dinleyiciler varislerini yok etmişlerdi! Fizyolojik açıdan, tıp açısından onlar bir mucize yarattı­ lar! Aynı kanıda mısınız? Ama gözleri nasıl acınacak durumda idiyse yine öylece kalmış. Böbrekler ya da diğer organların iyileşmesi söz konusu bile değil. İşte size üç parametre. Şimdi ise analiz: Niçin böyle oldu? 1 . Hasta, amacını genel bir şekilde ortaya koymuş, "Ben sağlıklı olmak istiyorum" şeklinde. Diğer bir deyişle kesin, ya­ ratıcı bir programı yok. Hangisi Daha Önemli: Zafer mi, Yenilginin Yokluğu mu? 1 29 2. Bu programın gerçekleşme süresini belirlememiş. 3. Programı harekete geçirmemiş ve sadece "deniz kena­ rında oturup havaların iyileşmesini" beklemiş. 4. Her gün yaptığı işleri denetlememiş. Kafasında, "Ben sağlıklı olmak istiyorum" sloganından başka hiçbir şey olmayanın önünde sonuç için de herhangi bir hesap yoktur. İ şte bunun için diğer organlarıyla çabaları boşa gitmiş, heba olmuştu. Bu, kronik hastaların davranışlarında bir kural haline gelmiştir. Sayın doktor meslektaşlarım, sizleri haksız yere "gü­ nah keçisine" çevirebilirler. Durum aydınlandı ve biz hemen derslerde sonuçların analizini yaptık. Size Kustanay' da yapılmış olan derslerin stenografı kay­ dından bir kesit sunuyorum. Sayın okur, burada dikkatimizi görme yetisine yeniden kavuşmaya odakladığımızı hatırlatayım. (Kayıt kelimesi kelimesine verilmiştir.) (Norbeköv) . . . Ü ç sorumuz olacak: 1 . Kimin bağırsak faaliyeti düzeldi? 2. Kimin bağırsaklarının çalışması iyileşti? 3. Kimde hiçbir değişiklik olmadı? "Kimin bağırsaklarının faaliyeti düzeldiyse ellerini kaldır­ sın. 0-hoo! Sonuç kesinlikle Lisakovsk'ta olduğu gibi." "Kimin bağırsakları iyileşti, elini kaldırsın." 130 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi "Şimdi ise, hiçbir tarafında iyileşme olmayanlar el kaldır­ sın. Altı kişi kalmış." Şimdi orana dikkat edin. Otuz dinleyici içinden altı kişide değişiklik yok. Bu da yüzde 20 dinleyicimizin kendisine hiçbir amaç koymadığını gösteriyor. (Genç dinleyici kıza hitap ediyor:) "Prenses, siz görme yetisi üzerinde çalışıyor musunuz?" "Evet." "Başarı oranı?" "Bende iyileşme var." "Nereye dikkat ettiyseniz oradan sonuç alabilirsiniz. Görme yetisine yeniden kavuşma harekete geçti. Ama bağır­ saklarınızda niçin düzelme yok?" "Bilmiyorum." (Bir hanıma hitap ediyor:) "Güneşçiğim, siz 'görme' üzerinde çalışıyor musunuz?" "Evet ve iyileşme var." "Niçin bağırsaklarınızla çalışmadınız?" "Doğrusu, ben kendime bağırsaklarımı kaç günde iyileş­ tirmem gerektiği konusunda hedef belirledim." "Kaç günde imiş?" "Bir ay civarında." "Ben sizlere söylememiş miydim dokuzuncu gün bağırsak­ ların normale dönmesi gerektiğini! Hafızam delik olsa da o kadar da değil! Söylemiş miydim söylememiş miydim? !." "Söylemiştiniz." Hangisi Daha Önemli: Zafer mi, Yenilginin Yokluğu mu? 131 "O zaman, bir ayı nereden çıkardınız?!" (Bir erkeğe hitap ediyor: ) "Canım benim! Evet evet, siz. Görme yetisi ile ilgili olarak çalışıyor musunuz?" "Evet." "Ee? Nasıl gidiyor?" "Gözlüklerimi bıraktım. Eşim beni tanımadı ve kapıyı açmadı." (Salonda kahkahalar. ) "Oh olsun size! Bağırsaklarınızı niçin çalıştırmadınız?" "Ben, art arda yapmak gerekir diye düşündüm." "Art arda diye mi düşündünüz! Ee, teşekkürler! Böyle ce­ vaplardan sonra, ben uzman olarak gebermek istiyorum! Ama siz erkeksiniz! Hiç olmasa siz beni anlasaydınız! Biz, dersten derse her hasta organla çalışıyoruz ve hiçbir şeyi sonraya bırak­ mıyoruz diye defalarca tekrarladım! İşte bu teknik bir hata. Program art arda üç defa geldi. Şimdi görme yetisi, sonra ba­ ğırsaklar. Program değiştirilmişti bir ay içerisinde ikinci vaka ve sizin vakanız da ilki. Bağırsaklarınızı da tedavi etmeniz ge­ rektiğini siz bilmiyordunuz ve hedef belirlememiştiniz. "İşte size zaferden uzaklaştıran üç kaçış çeşidi. "İki kulağınızla dikkatli bir şekilde bir kez daha dinleyin! "Eğer bir ay içerisinde her gün organizmanıza bu programı zorla kabul ettirir ve ondan hesap sorarsanız, program bu koşullanma ile çalışmaya başlayacaktır. "Şimdi ise kimin varisi, tarak kemikleri, topuk kemiği mahmuzu, lekeleri, tromboflebiti varsa lütfen ayağa kalksın. "Dikkat ettiyseniz, bunları sizlere hiç hatırlatmadım. On sekiz kere görme yetisini hatırladık ve neredeyse herkeste iyi­ leşme görülmüş. 1 32 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi "Bir kere bağırsaklardan bahsettik ve sizin vicdanınıza bı­ rakarak özellikle bugüne kadar onu hiç hatırlamadık. Onların yüzde 20'si iyileşememiş. "Basurdan, herhangi kronik iltihaplanmalardan parodontoz, tromboflebit, vb.'den özellikle bahsetmedik. Çünkü biz burada her gün teşhislerin upuzun bir listesini sayıklamayacağız. O za­ man, siz sadece hastalıkların sıralanmasını dinlemiş olursunuz, buna bizim zamanımız yok!. Şimdi som: "Kimin ayaklarında varisi, tromboflebiti var, lütfen elini kaldırsın, sayacağız. Elli yedi kişi. Teşekkürler. Şimdi kendini­ ze karşı dürüst olun, sizden rica ediyorum! "Kim son bir hafta içinde ayaklarına hiç olmazsa bir kere baktı, lütfen elini kaldırsın. İşte böyle. Ee? Sadece beş dinleyi­ ci. Ya kalanlar?! "Çocuklar, delirdiniz mi siz?! ! Tam bir hafta içinde ayak­ larınızı bile yıkamadınız mı?" (Salonda canlanma ve kahkahalar.) "Yıkadık!" "Eğer bir kere bile bakmadıy­ sanız o zaman kimin ay;;ıklarını yı­ kadınız? Sizi gidi! Belki aranızdan bazıları yine de kendisine damar­ larla çalışma hedefi koymuştur? Al­ lah 'ım sadece ikisi! Sizinle ne ya­ pacağız? "Ah sizler?! . Gelin, bugün baş­ layalım. Önümüzde daha 1 2 ders var. Dokuz dersi sorumsuzca har­ cadınız. Hangisi Daha Önemli: Zafer mi, Yenilginin Yokluğu mu? 133 "Tepenize dikileceğim. Her bir hastalığınızı yüz yılda iyi­ leştirecek olursanız, Dezdemona'nın hayatının son anlarında ne düşündüğünü size hissettireceğim. (Salonda kahkahalar.) "Bu salonda görme yetinizi iyileştirmeyi ne şekilde ba­ şardınız? "Her derste içsel bakışınızı iki kere gözlerinize yönelti­ yordunuz. Dikkatinizi bağırsaklarınıza kaç kere yönelttiniz? "Siz, hiçbir şey yapmadınız. Gözleriniz üzerine çalışma, özellikle uydurulmuş bir kurnazlıktı. Amaç, sizlere kendinize karşı davranışınızdaki hataları görsel olarak göstermekti. Hiç­ bir şey akışına bırakılmamalı. "Bizler sizleri azar azar öyle bir duruma soktuk ki, gözleri­ nizle çalışırken bu çalışmanın sonucunu kontrol etmeden du­ ramıyordunuz. "Kontrol varsa sonuç da vardır! Dostum Horasyo, her şey basittir. "Adeta her derste iki kere, sizlerin sadece iyi görmeyi is­ temenizi ve bu yönde çalışmanızı sağladık. "Siz, içsel bakışınızı gözlerinize çevirdiniz ve gözlerinizin daha iyi görebilmesi için uydurduğunuz sevincinizi çağırdınız. Ortaya ne çıktı? "Görme yetisi iyileşti. Kurs süresince her defasında kendi­ nizi somut bir sonuç almak için zorladınız ve kendinize min­ net duymayı öğrendiniz. "Dikkat, anahtar! "'Teşekkür' ya da 'kendime minnettarım!' hissini sözde bı­ rakmamanız gerekir. İçinizde fiziksel, hissedilebilecek şekilde bir şükran duygusu yaratmanız lazımdır. 1 34 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi "Organizma, hemen yanıt verir. "Siz, amacınızı şekillendiriyor ve onun gerçekleşme me­ kanizmasını harekete geçiriyorsunuz. Ardından, işletme mü­ dürü gibi işlerin nasıl gittiğini kontrol ediyor, denetliyorsu­ nuz. Organizmanın ise boyun eğmekten başka yapacak bir şe­ yi kalmıyor. "Sonuç almak için ısrarla çalışmak zorundasınız. Allah'a şükürler oJsun her gün değil, ne kadar güzel, sadece haftada üç beş gün. "Bu dinleyici grubu sizler için örnek olsun. Ders çıkarın . . . "Demek ki sonuç: Amaçsız hareketin nereye gideceği belli değildir. Belirlediğiniz hedefin gerçekleşmesini de sıkı bir şe­ kilde kontrol altında tutmanız gerekir. Somut olarak bunu nasıl yapabiljriz? Aşağıda bunu öğreneceğiz." Üçüncü kuyu: Tembellik Bunun en basit ve samimi şekli çocukların "İstemiyo­ rum!", ''Yapmayacağım!"larına benzer. Bunun akıllı biçimi de çocuklaşmış yetişkinlerde ortaya çıkıyor. Onlar "Ben şu ya da bu nedenle yapamam, çünkü ya­ şım uygun değil, uzakta yaşıyorum, vs." der. Tembelliğin aktif şekli ise kendimizi "işgüzar" göstermek­ tir. "Ben çok çok meşgulüm, zamanım yok." Diğer bir deyişle: ''Yaşamak için kesinlikle zamanım yok. Zamanım yok!" demek oluyor. Tembelliğin saldırgan biçimi ise bütün güzelliğiyle ortaya şöyle çıkar: "Benim bahçeme sokulma, yoksa keserimm! ' Veya "İnanmıyorum, böyle olamaz, olması da imkansız, her şey fasafiso, saçmalık, şarlatanlık. 'Angara Nehrinin bir yerlerinde Hangisi Daha Önemli: Zafer mi, Yenilginin Yokluğu mu? 135 gün doğuşu ve günbatımı romantikliğinizle benim yumuşacık yatağımdan defolun ! ' " Kimlikleri olan ama kendilerini bilmeyen ve gerçekleştiremeyen, her şeye itiraz eden yüzsüz nesnelerin de­ vasa kitlesi vardır karşınızda. Rahatlığı bozanları yok etmek isterler, onlara göre her yeni, sıra dışı ve onların alı­ şık olduğu kavramlara uymayan şey de tehlikedir. Bu yüzden Giordano Bruno'yu yaktılar, İsa'yı çarmıha gerdiler, gene­ tikçileri mahvettiler, sibernetikçileri kurşuna dizdiler. Entelektüel rahatlık, yani tembellik uğruna onlar herhangi bir yeniliği yok etmeye hazırdırlar. Siz, ders yapmaya başladığınızda tembelliğin hemen yanı­ nıza gelip oturduğunu hissedeceksiniz. O vardiyaya girecek ve en hileli yollarla kendisini şiddetle savunacak. E;I( .fa.lıı'bıiı/I(.· Te/l(Jefftt /l(lıiı-a.rle ll(t? !Coff�tl(IZfO.lff�a./ Kendiniz üzerinde kontrol kurmak istiyor musunuz? O zaman küçük bir egzersiz yapın: "KOLlARINIZ YANlARA." Lütfen ayağa kalkın, kollarınızı dümdüz yanlara açarak omuzlarınızdan biraz daha yükseğe kaldırın, belden yukarını­ zın açısı yaklaşık 45 derecede olsun, elinizi yumruk yapın, başparmağınız dümdüz olsun. Şimdi kollarımızı başparmağı­ mız yere bakacak şekilde çeviriyoruz. Bu şekilde tam on da­ kika durmanız lazım. Egzersiz yaparken yorgunluk yavaş yavaş 1 36 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi çöküyor ve içinizde iki gücün savaşı başlıyor: Bunlardan biri hayat, diğeri ise ölüm. Onların mücadelesini daha iyi hisset­ mek için gözlerinizi kapayın. Kollarınızı askıda tutmak için size yardımcı olan duygu­ nun adı ise iradedir. Sağlığınızı asıl yaratacak olan odur. Diğer duygu ise ''Yoruldun, indir" diyen tembellik. Siz yıl­ lardır onu dinleyerek hastalık içindesiniz, maddi krizdesiniz, kendinizi gerçekleştirmemiş bir haldesiniz. Bu duygulardan hangisi daha cana yakın, daha öz ve daha fazla sizi yönetiyor, gün boyu daha sık önünüze çıkıyor, hangi­ sine daha fazla boyun eğiyorsunuz? "Tut" diyene mi, yoksa "indir" diyene mi? Kendi içinize bir bakın, duyumlarınızı dinleyin. Nasıl bir duyguyla kollarınızı on dakika sonra indireceğinizi gene de aklınızda tutun. Sizin üçüncü bir aziz isteğiniz daha ortaya çıkana kadar beklemeniz gerekir ve bu istek her geçen dakika daha da güç­ lenecektir. Önce bu egzersizi yapın, sonra kitabı okumaya devam edin. Böylece fikirleriniz ile aşağıda okuyacaklarınızı karşılaş­ tırmanız daha kolay olacak. Kollarınız yorulmaya başladıkça tembelliğinizin sizi kış­ kırtmaya başladığını fark ettiniz mi? "İndir!" Tatlı bir görü­ nüme bürünerek fısıldıyor: "Sadece bir saniye indir kollarını, sonra yine kaldırırsın." Böyle bir şey daha uyduracakken durup dururken bir ye­ riniz kaşınmaya başlıyor. O yeri kaşıdıktan sonra, başka bir ye­ riniz kaşınmaya başlıyor. Siz, sadece ona yüz verdiniz. Ama eğer kışkırtmalara uymadan sabrediyor, yani irade­ nizi kullanıyorsanız o zaman tembellik bambaşka bir şekle bü- Hangisi Daha Önemli: Zafer mi, Yenilginin Yokluğu mu? 1 37 rünerek saldırıya geçer: "Neymiş, önerdiği ne?! O kadar hasta bir insanım ki o ise han a eziyet çektiriyor! Benim hastalığım­ da fiziksel bir yük kaldırmam kesinlikle yasaktır." , İşte, o zaman bilincinizin derinlerinde benim suratımı dağıtmak gibi aziz bir emel doğar. Buna karşılık kollarınızı indirdiğiniz anda tembellik size haz şeklinde bir rüşvet verir. Şimdi soru: Hangisi daha kolay, tutmak mı, yoksa indir­ mek mi? Elbette indirmek! Ama siz yine de kollarınızı tutmak için zorladınız mı? Aynı şekilde duruşunuzu, mimiğinizi, sağlığı­ n ıza kavuşmak ve tabii görme yetinizi iyileştirmek için egzer­ sizleri yapmaya da kendinizi zorlamanız gerekir. Yüzünüzde aşık bir insan mimiği yaratın. Göğsünüz öne doğru çıksın, devam ediyoruz. Tembelliğin doğasında sinsiliğin, kurnazlığın açıkgözlülü­ ğün ve çevikliğin olduğunu fark etmişsinizdir. Belki de saldı­ rıya geçti bile. Söyler misiniz, bugün itibariyle bir şeyler anladığınız du­ yumu geldi mi size? Mükemmel! Altı sene öncesine bir dönüp baksanıza. O zaman da ha­ yatın her şeyini öğrenmiş ve her şey üzerinde bir fikir oluş­ turmuş olduğunuzu zannediyordunuz. 18 yaşındayken nasıldı?! Demek ki bugün de, yarın da, bundan sonra da hayata dair her şeyi anladığınızı sanacaksınız. Ee, bugünkü aklınıza on sene önce sahip olsaydınız, iyi olur muydu? Evv-eet! Demek ki tembellik, "Ben her şeyi anlıyorum" şeklinde geliyormuş. Bu gerçekten de öyle, ama herkesin anlayışı da farklıdır. 1 38 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Salonda, her zaman dinleyicilerime şöyle bir egzersiz teklif ediyorum: Lütfen herkes gözlerini kapasın. Bir şey hayal etsin. Herhangi bir yer, gece ve elinizde çiçekler var. Gözünüzü açın. Şimdi, hayal ettiğinizin nasıl bir yer, gecenin hangi saati, nasıl çiçekler olduğunu ve onların kokusunu tarif edin. Sa­ dece neyi hayal ettiğinizi tarif edin. Size söylediğim şeyi anla­ dınız mı? Sorular anlaşıldı! Anlamanın ne demek olduğuna dikkat edin şimdi. Dinleyicilere soruyorum: Hangi çiçeği hayal ettiniz ve neredeydiniz? "Yazlığımdaki laleler." "Hazar Denizinin kıyısındaki sanatoryıımdaki beyaz güller." "Çayırdaki karahindibalar." "Evin merdivenlerinin yanındaki leylak ağacı." Nasıl dağıldığımızı fark ettiniz mi? Birisi yazlığında oturu­ yor, birisi sanatoryuma gitmiş, birisi çayırda karahindiba top­ luyor, birisi ise leylak ağacına uzanıyor. Herkes sırası geldiğin­ de kendisine ait bir şeyi düşünmüş. Ben size "gece", "çiçekler" dediğimde yeni bir şey öğren­ diniz mi? Hayır hiçbir şey. Sadece daha önce görülmüş olan bir şeyi hatırladınız, o kadar. Ben ise size bunu söylerken çöldeki aydınlık geceyi hayal etmiştim. Çölde ilkbahar çok kısa ve öyle çılgınca güzel oluyor ki, yüzyıllık bir delikanlının ilk aşkı dersiniz. Böyle bir gecede ufka kadar her şey görünür. Yüzlerce kilometreye kadar tek bir canlı yoktur. Bütün tepecikler alçak ve hayatın azgın çiçek­ leriyle kaplıdır. Kokuları insanı şaşkına çevirir! Sessizlik! Her yerde sadece cırcırböceğinin sesi. Ay ışığıyla aydınlanmış yolda kenara çekildim, eğildim, el­ lerimle çiçeklerden bir demet topladım ve kokularını içime Hangisi Daha Önemli: Zafer mi, Yenilginin Yokluğu mu? 139 çektim. Ben, sizlerin de benimle birlikte bu gecede gezmenizi istemiştim, oysa siz kendi anlayışını1a göre nerelere dağılmış­ sınız. Ah sizler! ! ! Aynı bilgi bizi birbirimizden ayrı, uzak yerlere dağıtmış. İşte hata burada. Dinliyorsunuz, anlamını anlamaya çalışıyor­ sunuz, anlıyorsunuz. Gerçekteyse hafızanızı kurcalıyorsunuz: "A-ha -bildiğime- benziyor. Anladım! " Anlamanın n e demek olduğuna başka bir örnekle bak­ mak ister misiniz? Daha önce karakterin hastalığa eşit olduğunu söylemiştik. Karakteriniz karda, yağmurda su geçiren delik deşik bir ayak­ kabıya benziyor. Ayakkabıcıya geliyor ve şöyle diyorsunuz: "Sizde bana uygun bir ayakkabı bulabilir miyim?" Cevap veriyorlar: "Bulabilirsiniz. Lütfen, seçin!" Kendi deneyiminizden yola çıkarak "anladığınız" ayakka­ bıyı arıyorsunuz. Anlama ise sizde varolan bilimlerle yeni bi­ limlerin karşılaştırılmasıdır. Örneğin, "Dünya yuvarlak" diyorum. Beni anladınız mı? Evet. Ama niçin? Çünkü bugün her­ kesçe bilinen bir gerçek ve sizin kafanızda bu doğru bilgi var. Eğer, "Dünya kare" desem buna ne cevap vereceksiniz? "Amma da aptalsın!" Eğer kafada buna benzer bir bilgi yoksa o zaman hemen onun reddi oluşur ve siz her şeyi kulaklarınızın dışına atarsı­ nız. Kendiniz için yeni ne aldınız? Hiçbir şey! Yine "eski ayak­ kabı" önünde kaldınız. 140 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Sihirli bir döngü oluşur. Anlayışın varolduğu yerde ge­ lişme, büyüme, kazanma olmaz. İşte böyle bir özellik. Demek ki hayatta her şeye kendi ölçülerinizle yaklaşıyor­ sunuz, yani delik deşik ayakkabılar gibi. Tabanı aşınmış ayak­ kabıyı seçerken, "Bu tanıdık ve benim için anlamlı! " diyor­ sunuz. Dolayısıyla anlayış, tembelliğin bir şeklidir. Bunun anlamı ise sizi böyle bir hastalığa sürükleyen karakteri yeni bir amba­ laja sarmanız ve gururlu bir şekilde dünyaya gözlüklerinizin arkasından bakarak oturmanızdır. Şimdi ise, sıralamadaki hangi cevabın altını çizdiğinizi "iyi göreceğime inanmıyorum" veya "kuşkulanıyorum", vs.- ha­ tırlayın . Hatırlıyor musunuz? İnanç, sağlık ve hastalığın sınırı olu­ yor. Eğer cevabınız barikatın öbür tarafındaysa, demek ki siz düpedüz tembelsiniz! Kendi üzerinizde çalışmamak için kanıt­ lar ve açıklamalar ardına saklanıyorsunuz. Ee, tamam, kabul ediyorum ! Bunların hepsi sizin bugüne kadar tahmin bile edemediğiniz tembelliğin gizli şekilleridir. Ama şimdi siz, artık neyin ne olduğunu ve şu andan itibaren geri çekiliş için bütün yolların kapanmış olduğunu biliyorsu­ nuz. Aynı kanıda mısınız? Kuşkuıum ne olduğwıu görsellik açısından bir inceleyelim mi? Mecazi olarak söylersek, bunlar enseye yerleşmiş olan göz­ lerdir; sadece arkaya, yaşanıp bitmiş olan başarısızlık ve yenil­ gilere bakabilirler, öne doğru herhangi bir hareket ise kafa­ nın duvara yeniden çarpmasına eşlik eder ve ne kadar ilerler­ seniz o kadar fazla yumruk yersiniz. Olumsuz deneyimler çoğalmaya devam ederek bilinci­ nizde pekişir. Bunun sonucunda kendinize güvensizliğiniz ar­ tar. Siz, geçmişsiz geleceğin olamayacağına kendinizi ve çev- Hangisi Daha Önemli: Zafer mi, Yenilginin Yokluğu mu? 141 renizdekileri inandırarak daha da kesin bir şekilde düne bakı­ yorsunuz. Demek ki kronik talihsizlik, gerçekleşmiş olan bir kuşku­ dur. Kuşku ise tembelliğin sinirli biçimidir. İşte bir döngü daha kapandı. Demek ki siz hastalığınızı savunuyorsunuz. Kimse "Ben, sağlıklı olmak istemem" diyemez, sağlıklı ol­ mayı herkes ister de . . . Etek gi,ymiş, eğri bacaklı tembellik! Spor salonuna geldiniz. Niçin? Hangi amaçla? Altmış yaşınızda, bir erkekle ilk kez evlenmek için mi? Gerçekse şu: Size herkes, "Eğri bacak-eğri bacaak!" diyor. Antrenörün yanına gidip "Söyler misi­ niz, bacaklarım düzeltilebilir mi?" diye soru­ yorsunuz. "Evet, mümkün." "Ama nasıl?" "Her gün egzersiz yapmanız lazım." Tembellik ise size, "Eğer bir kereden ve beş dakikadan fazlaysa bizim işimize yaramaz. Zamanımız yok" diyor. "Tam olarak ne kadar sürer?" "Altı ayda bir buçuk saatten . . . " Tembellik: "Ee, anladın mı, geri zekalı? Çık git hurdan! " Antrenör: "Lütfen 50 kere oturup kalkın; bedensel hazırlığınızın başlangıç seviyesini tespit etmek istiyorum." 142 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Başlıyorsunuz: Biiir. . . ikiii . . . ve o anda içinizde tembellikle irade savaşmaya başlıyor. Tembellik: "Ooofl Daha ne kadar kaldı?" İrade cesaret veriyor: "Devam, devam.' U - uuç, - - . . . d oort. - - . . b eeeş . . . " O zaman tembellik gözünüzün önüne çeşitli tablolar ser­ meye başlıyor ve fısıldıyor: "Baksana, ne kadar fazla insan var etrafta, sokaklarda, metroda. Ee, onların hepsi aptal mı? Eğer bunların biraz ya­ rarı olsa burası tıklım tıklım dolu olurdu . . . " İrade: "Devam! Bir kez daha . . . bir kez daha . . . Gerekli! ! ! Haya­ lini hatırla!" O zaman tembellik her cepheden saldırıya geçiyor: "Madem öyle, kendine niçin işkence ediyorsun? Sen bit­ miş geri zekalı bir kadınsın! Elbette senin evlenmemiş olan arkadaşın da evlenme hayali kuruyor ve onun da bacakları eğri. Ancak seninkiler böyle ( ) , onunki ise böyle ) ( . Peki ne­ den seninle birlikte gelmedi?" Düşünmeye başlıyorsunuz: "Sahi neden?" Bu kanıt çok ağır basıyor. Tembellik ise işine devam ediyor: "Baksana! Nasıl bir zamanda yaşıyorsun?! Uydurduğun şeye bak, neymiş, spor salonuymuş! Bu çok eski ve işkenceli bir yön­ tem. Televizyona bak! Hap şeklinde özel yemekler hemen hazır, adına gıda takviyesi deniyor, sonra merhemler de var." Kanepeye uzanmışın, sana televizyonda pantolonları mer­ hemlerle birlikte gösteriyorlar. Merhemi sürüyorsun, panto- Hangisi Daha Önemli: Zafer mi, Yenilginin Yokluğu mu? 143 lonu giyiyorsun, yatıyorsun, sabahleyin Külkedisi olarak uya­ nıyorsun. İşte, gerçek bir reklam şaheseri! Sıradan bir vatandaşın is­ tekleri için çok isabetli bir vuruş! Hiçbir şey yapmamak ve aynı zamanda çok şey elde etmek! Talep arzı doğurur! Bu arada şunu da belirtelim ki bu, en iyi satılan üründü. Nereden mi biliyorum? Sır! Tamam! Şimdi anlatacağım! Tembellik devam ediyor: "Bir yere gitmen bile gerekmez, bu sihirli pantolonu evi­ ne getirecekler!" Bitti! Şimdi siz, yarın niçin gelmeyeceğinizi kesinlikle bili­ yorsunuz. Bir keresinde salonda buııU anlatmıştım, bir hanım, kah­ kahalar atıyor, kendisini durduramıyordu. "Ne oluyor?" diye sordum. "Ha-ha-ha ben bu programda çalışıyorum" dedi. •. "O zaman niçin gülüyorsunuz?" "Çünkü en çok bu pantolonlar satılıyor." "Durun bir dakika" dedim, "Söyler misiniz, bu pantolon­ ların yardımı oluyor mu?" "Bu, ticari bir sırdır." Kurslarımızın ikinci basamağına geldiğinde şöyle dedi: "Oradan ayrıldım. Neler olup bittiğini görünce dayanamadım. Bana göre değildi." Ya da başka bir örneği ele alalım. Sabahleyin işe giderken spor giysileriyle koşan birini gördüğünüzü hatırlasanıza. Tepkiniz ne olur? Aklınız, "Ben de istiyorum! " der. Bilincinizde ise: "Sen çok defa istemiştin canım, çok!" düşüncesi oluşur. 1 44 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Çok acı çekmemeniz için tembellik aniden bilincinize sa­ vunma perdesini indirir, yavrusunu herhangi bir saldırıdan koruyarak başınızı kendi solmuş göğsüne bastırır ve sıcacık bir şekilde fısıldamaya başlar: "Baksana, o deli, aptal, çıl­ dırmış! Nereye koşuyor?! Sapa­ sağlam geberip gidecek! Böbür­ leniyor! Yapacak başka şeyi yok ya! " Ya da buna benzer bir şey. Niçin böyle? Onun yanında yanın saatten fazla kaldığınızda kendinizi suç­ lu hissetmeye başlıyorsunuz. Bir­ denbire, "Bazıları yapabiliyor, ben ise kendimi zorlayamıyorum, istiyor ama yapamıyorum" di­ ye düşünüyor ve kendinizi suçlu ve incinmiş hissediyorsunuz, böylece kendi kendinizi aklamaya karar veriyorsunuz. Sonra ne yapıyorsunuz? Onun sersemin teki olduğuna karar verince, göbeğinizi asfalttan zor bela kaldırıyorsunuz, arkada ise kuyruğunuz ! . . Hooop ! ! ! Ve kendinizden hoşnut bir şekilde semiz bir hindi ya da ihtiyar bir inek gibi yolunuza devam ediyorsunuz . . . Ken­ dinizi tanıdınız mı, evet mi?! Tembellik, en ufak bir direnç fark edecek olduğunda hemen sizi pohpohlamaya, güler yüzle kandırmaya ve uyut­ maya başlar: " Öyle de yoruldun ki. Zor bir gündü. Ne fark eder ki, bir gün önce ya da bir gün sonra? . . Dinlen de hele, yarın dinç bir şekilde başlarız. Sana yardım ederim! " Size desteğini önererek kendisini dost gibi gösterir. Ertesi gün olacakları kestirebiliyor musunuz?! Hangisi Daha Önemli: Zafer mi, Yenilginin Yokluğu mu? 1 45 Tembellik, rahatlığa heveslenmedir. Rahatlık ela en büyük idealine, mutlak rahatlığa, ebedi istirahata yönelir. Tembellik, minyatür bir ölümdür. Asıl ölüm, tembelliğin kılığında si­ zi art arda oyuncaklara, danslara, güzel giysilere, saç yapımına, gezilere götü­ rür, yani sizi bütünüyle hayata bağla­ yan ipleri keser. Ölüm sizi kemikli elleriyle okşaya­ rak, "Sen ölmeyeceksiiin! Başkaları öle­ ceeek, sen yaşayacaksııın. Şimdi din­ leeen. Herhangi bir hapı yut ve uyu: Se­ nin için her şeyi o yapacak" der. Tembellik çocuklukta: "İstemiyorum!" Gençlik çağında: "Ben bilirim!" Orta yaşta: "Ben akıllıyım herkes aptal" der. Tembel insanlar sürüsü de, bunu halkın durumunun re­ faha yönelmesi olarak adlandırıyor. Tüm icatlar, sadece tembeller ordusunu tatmin etmek için yapılıyor diyebiliriz. Millet, eti dişleriyle parçalamaktan ve çiğnemekten bıktığı için birisi kıyma makinesini icat etmiş. Millet yürümeye üşenir olunca birileri çıkıp bisikleti, ara­ bayı, asansörü, vs. icat etmiş. İnsanlar akşam boyunca koltukta oturarak dinlenmek istiyor. Buyurun size uzaktan kumandalı televizyon, vb. Her şey mükemmel! Ama insanı güdüleyen ne ve nereye gidiliyor? Rahatlığa, rahatlığa, rahatlığa, ebedi istirahata! 146 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Eğer siz kendi tembelliğinize savaş açacaksanız, onun he­ men teslim olacağını düşünmeyin. Ellerini bağlayıp toprakla­ rını fethetmenize seyirci kalmayacaktır. Savunmanın en iyi yöntemi saldırıdır, dolayısıyla her cep­ heden aktif bir saldırıya geçecektir. Sizin zaferiniz, onun için ölümdür. Hele hele bunca yıl o sizi aktif ve ince bir şekilde yön etmişken. Onun için ev, ocak ve yemekten ibaret değilsiniz; sevdiği işle uğraşmak için bir fırsatsınız. İradenizi uyutarak, insan kalabalık­ larını oluşturan iradesiz bir "lokma et" haline getirir sizi. Bunun için tembellik ağır basacak kanıtlar bulacaktır ki, siz elinizi kaldırarak teslim olasınız. Koz olarak ise onun hayatı ortaya konmuştur! Onu yendiğinizi, egzersiz şiltesine kendinizi oturttuğu­ nuzu ve çalışmaya başladığınızı farz edin. Tembellik başlan­ gıçta size ödün verecek, o kurnaz gözleriyle bakarak size şef­ kat ve merhamet gösterecek: "Hadi, hadi, devam et, devam et, çabala! Aferiiin. Hadi bakalım, ne kadar dayanacaksın!" Bir yandan da size diyecek ki: "Sokaktan araba geçiyor, sana engel olu­ yor, geçene kadar biraz bekle. Bak, şu ilerde de kavga çıkmış. Vay vay, amma da patlattı � .1 . . " 1 yumrugu Ya da: "Vay anasını, bir yerlerde su damlıyor: Tıp, tıp, tıp . . . " Sizi çalışmaktan alıkoyacak, asabınızı bo­ zacak ve nihayetinde şöyle söyleyecektir: Hangisi Daha Önemli: Zafer mi, Yenilginin Yokluğu mu? 1 47 "Gel! Her şeyi daha iyi bir zamana bırakalım . . . Yazın iki­ miz Yillamızdan dışarı çıkar, okyanus kenarında oturarak ant­ renman yaparız . . . " Sizde hiç böyle fikirler oluştu mu? Yazın yazlık evinizde ant­ renman yapacağınızı düşünebiliyor musunuz? O zaman da sizi si­ nekler ya da sivrisinekler rahatsız edecek. Gözlerinizi kapatıyor­ sunuz, sivrisinek başlıyor: Vızzz . . . vızzz. Tembellik şöyle diyecek: "Gel! Bahama Adalarına gidelim, orada bizi hiçbir şey ra­ hatsız edemez . . . " • Koşullarınız evinizde egzersiz yapmaya uygun mu? Tem­ belin evinde elbette değil! Bu da ne biçim soru?! Her taraf dolu, boş bir köşe bile yok. Nasıl egzersiz yapılır ki?! Üstelik, komşularımız da çok gürültü yapıyor, şanssızlığa bak! Demek ki sizin egzersiz yapmanız için benim sizin evinize gelmem gerekiyor. Başıma miğferimi geçirerek, elimde tü­ fekle, bir tane de uçaksavarı ipinden çekip getirerek, ağzımı bir avlunun yarısı kadar açıp iç tırmalayan bir şekilde bağır­ mam gerekiyor: "Hadi herkes evden defolsun! Hadi . . . Hadi! . . Dışarııı! Kime söylüyorum! Saygıdeğer Manya teyze ya da Vanya dayı şimdi iki kulağın arasındaki 'radikülit' üzerinde çalışacak." Saat tam yedide mahalle sakinlerinin hepsi ellerinde bir afişle geçecek: "Manya teyze/Vanya dayı egzersiz yapıyor! Ev­ lerinden bir top atış mesafesi kadar uzaklaşın." Trafiği kapatmak için de sokağın her iki tarafına polisler­ den bir tabur koymak zorundayız. Egzersiz yapacaksınız da gökten bir uçak geçiyor. . . Uçaksavarımla ben emrinizdeyim . . . Ama sizi yine de alıkoyan bir şey bulunacak O zaman, özel koşulları beklemeyin. Eğer bir amacınız varsa her türlü imkanı ve zamanı kullanarak herhangi bir şart altında bile harekete geçin. 148 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Bu, tembelliği kandırma yollarından biridir. Eğer kendim­ le uğraşmaya zamanım yok derseniz, o zaman bilin ki, tembel­ lik size güzelce paketlenmiş, "işbilir" adında bir sürpriz ikram edecektir. Tembellik, ikiyüzlüdür ve her zaman egzersizleri durdur­ mak için bir neden bulacaktır. Dikkatli olun! Çömelme ve sınavlar esnasında öyle bir an gelir ki, kendi­ nizi zorlamaya başladığınızı fark edersiniz. Kaslar şöyle der: "Benden bu kadar! Nalları dikmeme ramak kaldı! İradeniz ise: "Sana bu gerek Fedya, bu! " Yararlı bir egzersiz için kendinizi zorlamaya başladığınız­ da, "yapamam" ya da "istemem"den geçerek yapacağınız şey tam o zaman başlar. Aksi takdirde iradesizliğinize, zayıflığınıza idman yaptırarak tembelliği teşvik edersiniz. Hayatın yasası böyledir: Hiçbir zaman yerinizde kalmazsı­ nız, ya ileri gidersiniz ya da geri çekilirsiniz. Günlük tembellik üzerinde kazanılan ufacık zafer, irademizi pekiştirir. Günlük tembelliğe verilmiş küçücük bir taviz ise onu güçlendirir. Hepsi bu! Başka seçenek yoktur! Ya yuvarlanmayı ya da tırmanmayı seçin. Herhangi bir eyleminiz �dılışa ya da yıkıma hizmet eder. Hayatta eylemsizlik yoktur. Aklınızda tutun! Ona yüz ver­ meyin ve kendi üzerinizde çalışın. Herkes tembelliği haklı çıkarabilir. Herkesin kendine gö­ re bir gerçeği vardır. Karı koca gerçeği, çocukların , milletle­ rin, insanoğlunun gerçeği; kavga, gerçekler birbirine dokun­ duğu zaman başlar. Hangisi Daha Önemli: Zafer mi, Yenilginin Yokluğu mu? 1 49 Zaman zaman iki komşunun haklılıkları birbirine uymaz, birisi dinlenmek isterken diğeri güniltühi hir şt>kil<le eğlen­ mek ister. O zaman ertesi gün ikisi de gözlerinde hak ettikleri bir çift morlukla gezer. Sokağın, şehrin , insanoğlunun hakikati vardır. Dolayısıyla istediğiniz takdirde herhangi bir hareketinize doğru diyebilirsiniz. Sizi bu hastalığa sürükleyen, tahrip eden, kendi kendinizle savaşmanıza neden olan, kendi adınıza bit­ mek bilmeyen 'lay lay lom'u yaratan bu hayatta kulaklarınıza kadar batıp oturmak ister misiniz? Genel olarak kabul gö­ ren kavramlar, düşünceler, davranışlar, eylemler top­ lumca kabul edilen bir çer­ çeveye sokularak sizi herkes gibi yaşamaya, düşünmeye, davranmaya zorluyor ve so­ nuçta çıkmaz bir sokağa sü­ rüklüyor. Sürüden ayrılın! Bu bataklıktan çıkın! Her birinizin içinde maalesef keşfedilmemiş dahi, güç­ lü, olağanüstü bir birey vardır. Derinliklerinizdeki İNSAN özünüzün dışarı vurmasına fırsat verin. Altın bir tepede otururken dilencilik yapıyor, boğazınıza kadar çeşme suyu­ nun içindeyken, susuzluktan ölüyorsunuz! Bu aşağılayıcı bir davranıştır! Kendimizi öğrenerek Tanrıyı da öğreniriz! Bunun anlamı da, Tanrının bizim içimize her şeyi sevmeyi, yapmayı, yaratma­ yı yerleştirmiş olduğu. Geriye sadece bunu kendimize itiraf et­ mek ve ortaya koymak kalıyor; bunun için de yolumuza devam etmeliyiz. Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi 1 50 Başansız kronik hastanın düştüğü dördüncü kurt inini incele­ yelim. En yaygın hata ve en büyük tehlike, kendinize karşı duy­ duğunuz hoşnutsuzluktur. Kendinizden nefretiniz, her türlü yaratıcılığı yok eden bir tuzaktır! Bu da özyıkımdır! Eğer aynı kanıda değilseniz o za­ man size ufak bir test teklif ediyoruz. Lütfen, şu soruya cevap verin: İşinizden, sağlığınızdan, gö­ rünüşünüzden, kişisel yaşamınızdan memnun musunuz? Ha­ yatta kendinizi ne kadar gerçekleştirmiş olduğunuzu düşünü­ yorsunuz? o 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 On puanlık cetvelde yaşadığınız hayatın puanını verin. Acele etmeyin, önce iyice düşünün, içinizdeki sesi dinleyin. Eee, yapabildiniz mi? O zaman sonuçların analizini yapalım. Karakterimizin tadına bakalım! Canım okurum benim! Bir kavanoz bal ya da sevdiğiniz bir reçel, küçük bir şişe potasyum siyanür ve küçük, temiz bir reçel tabağı hazırlayın . Şema çok basit. Kendinize bir puan verdiyseniz reçel tabağına bir kaşık bal, dokuz kaşık da potasyum siyanür koyun. İşte bu sizin ka­ rakteriniz. Eğer iki puan verdiyseniz, o zaman iki kaşık bal ve sekiz kaşık potasyum siyanür koyunuz; tadı biraz daha hoş olacak bunu nalları dikmeden anlayabilirseniz elbette. Kendinize dokuz puan verdiyseniz size aferin, çünkü balın içine sadece bir kaşık potasyum siyanür katacaksınız! Hangisi Daha Önemli: Zafer mi, Yenilginin Yokluğu mu? 151 Soru: Bunların arasındaki fark nedir? Kim daha fazla da­ yanabilecek? Demek ki kendisine sekiz ya <la rloknz puan ve­ renlerin diğer intiharcılardan hiçbir farkı yokmuş. Sizinki gibi karakterlerle irtibata geçtikten sonra benim halimin ne olacağının iyice aklınızda kalması için aşağıdaki­ leri yapın. Potasyum siyanürün yerine sizin yaşınız kadar eski olan kedi bokunu alın . . . Kendilerine bir puan verenler reçel tabağına bir kaşık bal, dokuz kaşık da bu boktan koysun. Diğerleri de kendilerini na­ sıl değerlendirdilerse aynı şekilde yapsın. Kiminki daha lezzetli? Dokuz puan verenin mi, bir kaşık bal ile dokuz kaşık gıda katkısı olanınki mi? Önemli olan iyice karıştırmak! Anlıyor musunuz? Sizlerle herhangi bir temas, ağzımda çok ilginç bir tat bırakıyor. Bu çirkef ebedi olarak aklınızda kalıyor. Bir seferinde bir hanım böyle bir dersten sonra yanıma gelerek, "Bana ne yaptınız? Tatlıya bayılırım ama üç gündür reçele kesinlikle bakamıyorum! " dedi. Meğer hayal gücü çok kuvvetli imiş. Böyle pislikleri aklı­ nızda daha iyi kalsın diye özellikle söylüyorum. Siz yetişkin bir insansınız, belki yaşça benden daha büyük­ sünüzdür, bana göre daha fazla şey biliyorsunuzdur ama kro­ nik hastaların işleri ve hayatlarında başarısız olduklarını daha iyi bildiğimi söyleyebilirim. Yirmi yıldır her gün, on saat bo­ yunca aralarında debeleniyorum! Sizin kendinizi aklamak için ilk kez söylediğiniz şeyleri ben binlerce kez duydum. Siz daha ağzınızı açmadan, sağlıklı 152 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi olamadığınıza dair söyleyeceğiniz bütün sözler bana malum olur. Bunların hiçbiri benim için yeni değil. İnsanlar nasıl aklanır, hastalığını nasıl savunur, sır değil bunlar benim için. Aslolan, benim onları hastalıklarından ve problemlerinden nasıl kurtaracağımı biliyor olmam. Evet, ay­ nen öyle! Bir türlü iyileşemeyen ve sürekli başarısız olan öğrencileri sınıflandırıyorum ve onların nasıl bahaneler öne sürecekle� rini, nasıl davranacaklarını biliyorum. Hastalıktan galip çıka­ cak insanların mimiklerini, tepkilerini ve davranışlarının nasıl olduğunu görüyorum. Sorulara, "İnanıyorum, umut ediyorum, kuşkulanıyorum, vs." diye cevap verdiğinizde siz bir kere karakterin bitlenmişlik testinden geçmiştiniz. O zamandan beri hiç mi değişmediniz! Başka bir şey de olamazdı! Hastalıktan sağ salim çıkan insanları incelediğimde onlar ile hastalığa saplanıp kalanlar arasında tuhaf bir fark dikkatimi çekti. İyileşen insanlar kendilerine saygı, minnet ve şükran du­ yuyorlar; her türlü eylemle kendilerini mutlu edebiliyorlar. Siz, kendinize puan verdiniz. Peki, hangi ölçütlere daya­ narak verdiniz bu puanı? Eee? Aslında, ölçüt sizin karakteri­ nizdir! Burada ölçüt sizin düşünce kalıbınızdır. Sevinç yö­ nünde atılan her adım sizin kederinizi çoğaltır. Tam bir mutluluk için gömme bir dolap satın almak iste­ miştiniz. Satın aldınız! Ah! İki gün sonra aklınıza daha iyisi olabilirdi gibi fikirler geldi. Biraz alçakmış, rengi de istediğim gibi değil, çok da fazla şey almıyormuş. Ve ona her bakışınızda sevinmek yerine üzülürsünüz. Onun daha iyi olmasını beklemiştiniz! Hangisi Daha Önemli: Zafer mi, Yenilginin Yokluğu mu? 1 53 ''Yaptırdığım evden pek memnun değilim. Daha yüksek, biraz <lalıa geniş olmalıydı. Yazık, sadece kırk odası var, keşke bir tane daha eklenseydi! .. " Ve bu yeni ev, basiretsizliğinizi yüzünüze ebedi olarak vur­ muş olur. Böyle bir insana daimi bir mutluluk için "birazcık, ufacık" bir şey yetmiyor. O aslında, birazcık mutsuzdur. Acaba, birazcık hasta insan olur mu? Birazcık ölü insan olur mu? Birazcık aşağılık herif? Birazcık hain? Birazcık insafsız? Birazcık gebe? Olur mu olmaz mı? Olmaz! Aynı kanıda mısınız? "Birazcık" mutsuz bir insan birdenbire şef olmak istedi varsayalım; sürekli mutlu olması için yalnızca bu eksikmiş. Ve diyelim oldu. Ama sadece birkaç ay mutlu olur. Bir süre sonra yine ek­ sik bir insan olduğu duygusuna kapılır. Lekesiz bir mutluluk için müdür olmak ister. Olur da ama bu ona mutluluk getirmez, hep bir şeyin eksik olduğu duygu­ suna kapılır. Peşini bırakmayan bu mutsuzluktan kendisini alıkoymak için genel müdür olmaya çabalar ve böylece ileri, ileri ve ileri . . . Durmadan bir şeyler uyduruyorsunuz, sinekten yağ çıkarı­ yorsunuz ve hoşnutsuzluğunuza bir neden buluyorsunuz, da­ hası bundan haz alıyorsunuz. 1 54 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Neymiş? Bu ukalalar slogan bile uydurmuşlar: Elde edilen şeyden hoşnutsuz olmak ilerlemenin yazgısıdır! Sabah kalkıyor ve ertesi gün mutlu olabilmek için gün boyu akşama kadar eksik olan hayali şeyin peşinde koşuşturu­ yorsunuz. Bu hayat boyu her gün böylece devam ediyor ! Siz, her zaman birazcık bir şeylerden hoşnutsuzsunuz ve bu­ nun için de sürekli mutluluktan bir gün geride kalıyorsunuz. Kendinden hoşnutsuzluk da her zaman yaratıcılığın yok olmasına neden oluyor. Bu bataklık, bütün girişimleri içine çeker. Bir elinizle inşa ederken diğer elinizle yıkarsınız. Ne zaman yaşayacaksınız? ! Ne zaman?! Ne zaman aldığınız her nefes için sevineceksiniz? ! Bir nefes alın-verin. O anda hissettiğiniz hiçbir şeyi geri getiremeyeceksiniz. Bitti! İkinci nefes alışverişiniz olmaya da bilir, düşünsenize. O anda ne hissediyor, ne görüyorsanız, yanınızda kim varsa, ha­ yatınız işte bunlardan oluşuyor. Sadece ertesi günü düşünme­ yin; bugün için de hayat karşısındaki iddialarınızı, kırgınlıkla­ rınızı, üzüntülerinizi uzaklaştırın. Hayatınızı yarınlara bırakmayın, yaşayın, sevinci yaratın, sevinin. Şimdi, bugün! Evet evet! Canım benim, asıl şimdi! Kendinize verdiğiniz puana göre "içinizi kötülük yöneti­ yor" diyebiliriz. Bir kez daha 'Biraz yetersiz! ' diye bağırarak kendi karakterinizi kendinizi ölçtünüz. Herhangi bir çıkar ya da hayattan elde edilen kazanç so­ nuçta size daha fazla mutsuzluk, daha fazla acı, hayal kırıklığı ve keder getiriyor. Ama en korkunç olanı da, hayat geçip gidiyor. İnsan ebe­ diyetin eşiğinde dururken arkasına dönüp baktığında, birden- Hangisi Daha Önemli: Zafer mi, Yenilginin Yokluğu mu? 155 bire çoğu emellerinin, kazanımlarının, çıkarımlarının anlam­ sız olduğunu anlamaya başlıyor. İşte o anda gerçek bir hayal kırıklığı ve keder bastırıyor ama artık geç. Büyük İskender ölümünden önce, neler yaptığını ve haya­ tını neler için harcadığını anlamıştı. O, neredeyse bütün dün­ yayı fethetmiş olan insan, elleri lahdin dışında gömülmek iste­ mişti. Onu mezarlığa taşırlarken ellerinin boş olduğunu her­ kesin görmesi için ellerinin lahitten çıkarılmasını, avuçlarının da yukarı çevrilmesini dilemişti. İnsanların onun yaptığı hata­ yı görebilmesi ve aynını yapmaması için böyle bir şey istemişti. Bu tarihi bir gerçektir. Yanınızda tek bir topluiğne bile götüremezsiniz. O halde, maddi şeyleri elde etmek için hayatı bu kadar didişmeyle har­ camaya değer mi? Kendi üzerinizde içsel bir şekilde çalışmayı unutmayın! Hastalık ile karakter, bunlar birbirlerinin ayna tersidir. Karakter ve kader gerçekte aynı şeydir: Karakterin değişmesi, kaderin değişmesini getirir. Bu yol­ da en büyük düşmanınız ise yine kendinizsiniz! Kendinize vermiş olduğunuz değerin düşük olması, en korkunç tahrip edici güç, bir ölümdür. Nefret, bir zehirdir. Kendinden nefret eden insan başkalarından da nefret eder. Siz de aynı kanıda değil misiniz? O zaman söyler misiniz, kendinizi sevmeden başka bir in­ sanı sevebilir misiniz? Kendisini kabul etmeyen ve sevmeyen insan başkasını sev­ mekten de acizdir. Kendinizde olmayan bir şeyi başkasına veremezsiniz. Al­ lah tarafından gönderilen kutsal kitapların birinde "Komşunu kendini sevdiğin gibi sev" denir. 156 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Şimdi biz, kronik olarak başarısız hastanın en yıkıcı yönle­ rini tartışıyoruz. Ama insan, irade ile çaba göstererek karakte­ rini olumlu bir yönde değiştirebilir. O halde ilk işiniz şu olsun: Bir sütuna karakterinizin bü­ tün olumsuz özelliklerini, yanındakine de geliştirmek ve güç­ lendirmek istediğiniz olumlu özelliklerinizi yazın. Bu ödev, aşağıda görülecek olan birçok egzersizin temelini oluşturuyor. Genç imparator, maiyetiyle birlikte şehri geziyordu. Halk, yerlere eğilerek ayaklarına kapanıyor, haykırıyordu: ''Yaşasın İmparator! ! !" Peşinden gelen muhasip, İmparatorun bakışlarına göre halka altın paralar saçıyordu. · Çamura düşmüş madeni paralardan bir tane bulabilmek için insanlar birbirlerinin kulaklarını dişleriyle koparmaya, gözlerini oymaya hazırdı. Coşkuyla bağırıyorlardı: ''Yaşasın İmparator! ! !" Muhafızlar, herkesin hünkara eğilip selam vermesını istiyor, baş eğmeyenleri ise sağa sola kırbaçlıyordu. Muhafızlardan biri, imparatora doğru mağrur bir şekilde başını kaldırarak yürüyen yalınayak, kirli ve paçavralar için­ deki itaatsiz dervişin kellesini uçurmak için kılıcına davrandı. O anda efendisinin bağırdığını duydu: "Duur! ! !" Muhafız, hayretle durdu. Neler oluyordu! Oysa imparator kendisi emretmişti ve şimdiye kadar bir değil, birçok özgür düşüncelinin kellesini uçurtmuştu. Hangisi Daha Önemli: Zafer mi, Yenilginin Yokluğu mu? 157 Olanlar herkeste büyük bir şaşkınlık uyandırmıştı. Genç imparator atından inmiş, o küstah herifin yanına koşa koşa gidip diz çökerek yağlı gömleğinin eteğini öpmüştü. Maiyetinin ağzı açık kalmıştı. Halk, ahlar çekti. Bu ne bi­ çim bir mucize! imparator gitmiş, yerine başka biri gelmişti. Derken beraberindekilerden birileri, bu dervişin onların ön­ ceki büyük imparatoru olduğunu hatırladı. Birkaç sene önce tahttan inerek hükümdarlığı oğluna bırakmış ve hakikati ara­ mak için dünyayı dolaşmaya çıkmıştı. "Merhaba baba. Hoş geldin . . . " "Hayır hayır, oğlum, ben daha dönmedim; dünyanın bir ucuna gittim, şimdi ise öbür ucuna gitmem gerek. Yolum se­ nin ülkenden geçiyor." "Bu diyarlar senin, baba! .." "Hayır oğlum, senin." Genç imparator babasına, "Çok solgun gorunuyorsun, çok zayıflamışsın" dedikten sonra yanındakilere buyurdu: "İmparatorun atını getirin! " "Hayır hayır, gerekmez. Biliyorsun, yürümeye ve dilencilik etmeye yemin etmiştim. Eğer ihtiyar ve hasta babana yardım etmeyi çok istiyorsan şu kaseme birkaç bakır para koy ekmek alabilmem için. Babana başka hiçbir şey gerekmez." O küçük, kirli, ahşap sadaka kasesine bakarken oğul mah­ cup oldu. "Muhasip! ! !" Koşa koşa geldi muhasip. "Kaseyi doldur!" "Oğlum, şu kasenin aldığından gayrı sadaka alamam." 1 58 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi İlk avuçtan sonra, halk bir dilenciye bu kadar servet bağış­ landığını görüp mırıldanmaya başladı. Bu çulsuzu boğazlama­ ya hazırdılar. Haykırdılar: "Yaşasın İmparator! Böyle bir dilenciye bu kadar servet!" Muhasibin gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Paralar dökülü­ yor, kase ise boş kalıyordu. "Nasıl mucizevi bir kapmış, baba? Muhasip, ne bakıyor­ sun?! Doldur! ! !" Her bir avuçta şaşkınlığı daha da artıyordu. Bir çuval do­ lusu para dökülmüştü bile ama kase hala boştu. "Amma da tuhaf bir kase imiş, baba? !" "Oğlum görüyorsun, baban nasıl bir belaya düşmüş? Eğer yapabiliyorsan bugün benim karnımı doyur." Oğlu kaseyi eline aldı, hayretle evirip çevirdi, her tarafın­ dan baktı ve öfkeyle tozlu yola çalıp buyurdu: "Doldurun! ! !" Muhasip, "Efendimiz! Altın bitti ! ! " diyene kadar hizmet­ karlar çuval ardına çuval taşıdılar. "Ulakları gönderin, daha getirsinler! Bu pis kase dolduru­ lana kadar yerimizden kıpırdamayız! " Kırkıncı çuvalda oğul artık dayanamadı: "Ne kadar şeytani bir kapmış bu? Nasıl bir iblis kasesi ge­ tirmişsin baba! Kırk at yükü altın gitti ama o hala boş! Nasıl ve neyle dolduruluyor?" "Ah oğlum! Benden daha anlayışlı çıkmana çok, pek çok mutlu oldum. Sen kırkıncı çuvalda 'Nasıl bir kase bu?" diye sordun. Benim ise bunu anlayabilmek için hayatımı, dünyanın yarısını, binlerce kadını, dünyanın akla getirilebilecek ve geti- Hangisi Daha Önemli: Zafer mi, Yenilginin Yokluğu mu? 159 rilemeyecek olan servetini içine attım. Oğlum, sağlığımı da bu­ m m içine attım . Be n HER ŞEYİ buna attım ama boş kaldı, çünkü bu kase benim arzularımdan yapılmış. Arzular kasesi bu . . . " Sizin de, sayın okur, böyle bir kaseniz var. Arzularınızın peşinden koşarak bu kasenin içine gençliği­ nizi, sağlığınızı, güzelliğinizi ve mutluluğunuzu atmışsınız. O, sizin huzurunuzu, yaşam sevincinizi yuttu, gerçek ve aziz hayallerinizi gerçekleştirmenize izin vermedi. Bu kasenin içine siz hayatınızın tümünü attınız. Önünüzde belki üçte biri kalmıştır. Eğer onu şimdi kapat­ mazsanız, kalan hayatınızı da yutacak. Bunu görmüyor musunuz? ! Her seferinde "az!" diyerek olumsuz tavır ve davranışları sürdürüyor, böylece geride kalan yıllarınızın ve hayatınızın de­ ğerini düşürüyorsunuz! Kendinizde kusur bularak, iyi olmayan taraflarınızı diğer insanlarla karşılaştırmaya devam ediyorsunuz! Kendinize ver­ diğiniz değerin küçültülmüş oluşu da bu mutsuzluğun, hoş­ nutsuzluğun, başarısızlığın esası olan kaseden çıkıp geliyor. İçinize bir bakın ! Eğer görme yetinizi bir günde yüzde yüz iyileştirebilseydi­ niz de memnun olmayacaktınız. Öyle değil mi? Çok geç olmadan kendinize, çevrenize ve hayata karşı tav­ rınızı değiştirin; kendi içinizde gerçek, değerli, samimi ve ebedi bir şey bulun ve geliştirin. İşte, şimdi sağ elinizi kaldırın. Hiç olmazsa bu kitabı oku­ yarak kendi sağlığınız üzerinde çalışmak ve görme yetisine ye­ niden kavuşmak üzere kolları sıvadığınız için kendi başınızı okşayın. 1 60 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Bir şeyleri beceremeseniz bile bu sadece bir başlangıçtır. Ufak hatalar ve gaflardan ötürü kendinizi bağışlamayı öğre­ nin. Sadece varolduğunuz için kendinize minnet duyun. Her zaman kendinizi övmek için bir neden bulmanız mümkündür. Kendiniz için bir şeyleri değiştirmek istiyor ve aynı şekilde kalarak yanılsamalarla avunuyorsunuz. Kusura bakmayın ama içinde paslı bir çivi varsa yaranın üzerine merhem sürmek hiçbir işe yaramaz; yara yine açılacaktır. Bedeninize yerleşmiş olan paslı karakter de onu bu duruma getirdi. Ne kadar zor olursa olsun her gün, her yaptığınız iş için irade gücünüzü kullanarak kendinize saygı duymak için ken­ dinizi zorlamalısınız; çünkü Bireyin yaratılışı asıl bu noktada başlıyor. Sadece sizin mi sorunlarınız var sanıyorsunuz? Herkesin yeteri kadar problemi var. "Her evin bir derdi vardır" sözü boşa söylenmiyor. Ama şöyle bir önemli kural vardır: Durumu değiştiremiyorsan, ona karşı tavrını değiştir. Her şeyin değeri kıyaslamayla anlaşılır. Aslında bu ne­ denle hayatın her yönüyle güzel olduğu söylenebilir. Belki kocanız yok ve bu yüzden acı çekmektesiniz. Peki, evli olan "ezilmiş beygirlere" bir bakar mısınız! Siz, gerçekten çok mutlu bir insansınız! Belki kocanızdan memnun değilsiniz. O zaman yalnız ya­ şayan kadınlara bir bakın; kocanıza nasıl da aç gözlerle bak­ maktalar. Her şeyin değeri kıyaslamayla anlaşılır. Eğer kendinizi çok yaşlı sayıyorsanız, sizinle yirmi yıl sonra görüştüğümüzde, "Vay be, ne kadar gençmişim o zamanlar, kendi başıma tuvalete gidebiliyordum ! " dersiniz. Hangisi Daha Önemli: Zafer mi, Yenilginin Yokluğu mu? 161 İşte bu hayattır! Bugünün sevincini yaşayabilmek ve değerlendirebilmek için yirmi sene beklemeyin. Belki ağır bir hastalıktan ötürü kederleniyorsunuz. Ama hastalıktan hastalığa fark var. Diyelim mide ülseriniz var, doktora gidiyorsunuz. O da size: "Uzun zamandır doktora gitmediniz mi?" diye soruyor. "Ben doktora gitmem ki" diye karşılık veriyorsunuz. İşte başınıza geldi. "Son aşamasına gelmiş habis bir tümörünüz var" diyor hekim. Ağlamaya başlıyorsunuz: "Doktor, lütfen söyler misiniz, belki sadece ülserdir, ha?" Bu durumda hastalığınızın sadece ülser olduğunu öğrenmek sizi sevindirirdi. Oysa yıllardır size acı vermekteydi ama birden onu arzu etmeye başlardınız! Bilinciniz yoğun bir sis perdesi altında evinize gidiyorsu­ nuz. Başka hiçbir şey sizi ilgilendirmiyor. Yaşamak için çok az zamanınızın kaldığını biliyorsunuz ve çevrenizde her şey an­ lamını yitiriyor. İnsanların sizin için ne düşündüğü, niçin komşunun size selam vermediği, evinizdeki halının yeni mi yoksa eski mi ol­ duğu şu andan itibaren sizi hiçbir şekilde ilgilendirmiyor! Satın alabilmek uğruna sağlığınızı kaybetmiş olduğunuz kıymetli eşyaların hepsi bir seraptan ibarettir! Demir parçası paslanır, kaybolur; oysa siz kendi hayatınızı bir demir parçasına çevirmişsiniz. Mobilya kırılabilir ve siz hayatınızı onun için boşu boşuna h arcamış olabilirsiniz! Bu dünyada her şey boş, çürük ve yanıl­ samadan ibarettir! 162 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi İnsandan geriye ne kalıyor? İyi bir hatıradan başka hiçbir şey! Olaylan yeniden değerlendirdiğinizde dün size acı veren şeyler bugün çocuk oyunu gibi görünür. Eşyaların ve olayların hayattaki gerçek değerini ancak şim­ di anladınız, ama heyhat. . . İki hafta sonra poliklinikten çağrılıyor, kalkıp gidiyorsu­ nuz. Doktor diz çökerek yalvarıyor: "Allah aşkına! ! ! Beni affedin! ! ! Laboratuarda analizleri karıştırmışlar. Sizinki sadece mide ülseri." Sokağa çıkıyor ve sevinçle bağırıyorsunuz: "Benim ülserim var! ! ! Benim ülseriiimm var! ! ! . . . " Canım benim, her şeyin bedeli kıyaslamayla anlaşılır! Bü­ tün hüzünlerimiz ve sevinçlerimiz bir yere kadardır. Hayatını­ zın her bir dakikasını değerlendirmek için çabalayın. Her şey bir anlıktır, o da geçer! Gelin, en kötü şeyde bile iyi taraf bulmayı öğrenelim. Aynı probleme farklı yönlerden bakılabilir, farklı değerler verilebi­ lir ve çözümlenebilir. İşte size bir örnek: Sigara içen iki öğrenci bahçede gezinir ama sigara içmeye cesaret edemez. Sigara içip içemeyeceklerini ertesi gün öğ­ retmene sormaya karar verirler. Ertesi gün biri, morali çok bozuk bir halde gelir ve diğerinin sigara içtiğini görür: "Nasıl?! Sen içiyor musun?" Hayretler içindedir: "Öğret­ men bana izin vermedi." "Ona ne sordun?" "Meditasyon yaparken sigara içebilir miyim diye sordum. Beni kovdu, çok da bozulmuş görünüyordu." "İşte sorun burada! Ben ise, sigara içerken meditasyon yapabilir miyim, diye sordum. O da 'Evet' dedi." Eğer bu açıklamalar size az geldiyse ve hti/a anlamadıysanız ıffEt!ZEBiR11;1/llllTi1R!Jllllll tiKolfa rla{iiJr/q-�lf l(e �ı:r�el1tol"�Mta? (J imdi de hayal gücümüzün nasıl çalıştığına bakacağız. Te­ <;' reddüt ve inanç iyileşmenizi nasıl etkiliyor? "LİMON ÖRNEGİ" ile buna bir bakalım. Rahatlayın lütfen. Gözlerinizi kapatın, yok yok, pardon bekleyin; önce gözleriniz kapalı iken ne yapacağınızı okuyun. Hayalinizde olgun, sulu bir limonu canlandırın. Onu elinize alın, limonun biraz pürüzlü, gözenekli, esnek yüzeyini, ağırlığını ve hacmini, hatta rengini, kokusunu, üze­ rindeki ışık yansımalarını hissedin. Onu yüzünüze yaklaştırın, güzel kokusunu derin bir ne­ fesle içinize çekin. Limonun içinin ne kadar serin, nemli, ne­ fis ve sulu olduğunu aklınıza getirin. Hayalinizde ağzınızı kocaman açıp büyük bir lokma ısırın. 1 64 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Ağzınızı kapatın! Ben, hayalinizde açmanızı rica etmiştim! Limonu tıpkı elma gibi yiyin . So­ ğuk, ekşi, buram buram kokan suyu ağ­ zınızı buruşturur. Onu yutun ve limo­ nu kabuğuyla birlikte şekersiz çiğne­ meye devam edin. Bir lokma daha ısırın. Fevkalade! Sonuna kadar yediniz mi? Yapabi_ldiniz mi? Aferin! Şimdi organizmanızın bu hayali li­ mona nasıl tepki verdiğine bakalım. Ağzınızda tükürük oluştu mu? Öyle mi?! O zaman, size bir soru: Tükürük bezleriniz üzerinde baskı kurdunuz mu? Onlara: "Hadi, salya oluşturun!" dediniz mi? Midenize dönüp, "Hadi mide, suyunu çıkar şunun! " dediniz mi? Bunların hiçbirini yapmadınız, sadece limon yediğinizi farz ettiniz ve organizma kendiliğinden bütün bu işleri ger­ çekleştirdi. Mide varolmayan limonu hazmetmeye hazırlandı ve şimdi de aşağıdan yukarıya, yemek borusuna bakarak size darılmış bir halde oturuyor: "Seni sersem ! Hani limon vaat etmiştin! Nerede o?" "Limon örneği" kendi üzerimizde çalışacağımız mekaniz­ malardan ve bu kitapta verdiğimiz anahtarlardan sadece biri­ ne ilişkin! Yetişkin insanların beyinlerinin çalışma prensipleri aynı­ dır, yani beyin arabulucular vasıtasıyla çalışır, onların rolünü de sözler gerçekleştirir. "Sağlık" sözü tam bir arabulucudur, onun yardımıyla siz sağlık denilen şeyi kazanmak istersiniz. İşte Size Bir Anahtar Daha 165 Şimdi gözlerinizi kapatıp sağlık doğrultusunda düşünmeyi deneyin. Düşünün, düşünün. Kafanızrla olmayan şeyi, yani beyninizin kıvrımlarını gerin, hem de kuwetli bir şekilde. Ne de olsa üzerinde idman yapılan şey gelişir. Vücudunuzda ve kafanızda ne oluşuyor? Eee? Eee, hiçbir şey! ! ! Geli n , konusu "Ben sağlıklı olmak istiyorum" adlı bir kü­ çük deneye katılalım. Yine şahane bir "yiyecek" ile bilimsel bir egzersiz. Gözlerinizi kapatarak kocaman, olgun bir Bengal cevizi hayal edin, ağzınızı açın ve büyük bir lokma ısırın, kocaman olsun! ! ! Çiğneyin, çiğneyin, sonsuza kadar sürecek olsa bile çiğneyin! Nasıııl, oldu mu? Kafanızda nasıl bir soru oluştuğunu çok iyi biliyorum. Bengal cevizi de ne demek? Bir erkek olarak size tam ve kesin bir biçimde söyleyece­ ğim: Acırga bilir ne olduğunu! Bilsem mutlaka tarif ederdim. Bu deyimi kendim uydurdum! Siz, kendinize "Ben sağlıklı olmak istiyorum" gibi bir he­ def belirlediğinizde organizmanız da tıpkı sizin şimdi "Bengal cevizine" şaşırdığınız gibi hayretle tepki gösteriyor ve soruyor: "O da ne? Efendim ne istiyorsun, anlatsana! Bana anlaya­ cağım bir şekilde tarif et." Organizma limona neden tepki veriyordu? Çünkü litnonu düşündüğünüzde, ilk olarak onun hacmi­ ni, ağırlığını, rengini, kokusunu canlandırdınız, öyle değil mi? Demek ki fark burada, hasta insan sağlıklı olmak istediğini 166 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi söyleyerek organizmasını bir çıkmaza sokuyor. Öyle oluyor ki o bir şey istiyor, ne olduğunu kendisi de bilmiyor! "Sağlıklı olmak istiyorum" şeklinde dile getirdiğiniz her­ hangi bir düşünceniz organizma tarafından "Benimki senin­ kini anlamıyor" olarak algılanıyor. Soruyor: "Söylesene, ne istiyorsun? Ne yapmam gerektiğini bana göstersene?" Onun için "sağlık" sözcüğü fasafısodur, çünkü bu sözcük ikinci sinyal sistemine dahildir, bu sistemin de iyileşme işlem­ lerinde çok zayıf bir etkisi vardır. Ama "Donunuzda hamamböceği var" diyecek olsam tüyle­ riniz anında diken diken olur. Diken diken oldu mu, olmadı mı?! Eğer olmadıysa o zaman şişman bir böcek yakalayın ve pantolonunuzun içine atın. Aklınızda tutun! İşte böyle! ! Ama büyük bir ihtimalle siz, biz sizi gözetlemeden bile her şeyi çok güzel hissedebilirdiniz! Çünkü hamamböcekle­ rini görmüştünüz, pantolon giyiyordunuz. Böylece hemen ha­ yal edebildiniz ve tepki verdiniz. İşte bir kez daha hastanın hastalığa saplanıp kalmasının nedenini buldum. İyileşmeye yönelik tek başına iyi bir niyet ve hevesle ulaşabildiğiniz yer hiçbir yer oluyor. Dikkat! Görme yetisine kavuşma çalışmasına başlarken kendinize açık, net ve somut bir amaç koyun. Organizma, he­ men bunu gerçekleştirmeye başlayacaktır. İyileşmenin şeklini ve iyileşme sonucunda oluşan sevinci yapay olarak yaratırken bilinçli olarak organizmanızı yönet­ meye başlarsınız, çünkü böylece ona somut bir görev verirs· İşte Size Bir Anahtar Daha 1 67 niz. Organizmanız da sağa sola sapmadan buna boyun eğmek ve yerine getirmek zorunda kalır. "Limon örneğinde" tükürüğü düşünmediniz bile, tepki kendiliğinden oluştu. Organizma, örnekten etkileniyor. Sonuç şudur: Düşünce ve örnek maddi şeylerdir. Demek ki bir örneğin yardımıyla bütün organizmayı kendi yönetiminize alıyorsunuz. Bu, hükümdarın esas buyruğudur. Şimdi ise, bir hazırlık egzersizi daha: "BEŞ PARMAK ÖRNEGİ" Elinizi önünüze koyun ve parmaklarınızdan birini seçin, ona dikkatle, gözlerinizi ayırmadan bakın. Sevgiyle incele­ meye, her yönden seyretmeye başlayın . Düşüncelerinizi gözle­ rinizden, kalbinizden, ruhunuzdan bu parmağınıza aktarın. Egzersize en derin ve samimi duygularınızı katın . Gülümse­ meyi unutmayın. Neyi fark ediyorsunuz? Bu parmağın duyarlığı diğerlerine oranla nasıl? Duyarlığı her geçen saniye diğerlerine göre daha farklı bir hale geliyor. Tam olarak neyi ile? Orada ne hissediyorsunuz? Sıcaklık? Ağırlık? Sancı? Kabarma? Nabız atışı? Bunların hepsi doğru. Daha başka bireysel duygular da olabilir! Kurslarda bazı katılımcılar, "Sadece bu parmağı hissediyorum, diğerleri sanki yokmuş gibi" diyor. 1 68 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Dikkatin vücudun herhangi bir bölümünde yoğunlaşması ek alıcıların devreye girmesini sağlıyor, onun bilgi alma kabi­ liyetini yükseltiyor, sizin dikkatiniz de yöneldiği yerin duyarlı­ ğını değiştiriyor. Böylece siz bu bölgeyi, getirdiğiniz duygu ve düşüncelere göre hem olumlu hem olumsuz açıdan etkiliyorsunuz. Gözlerinizle çalışırken aynı mekanizma devreye giriyor. Buna da düşünceleri organizmaya aktaran ideomotor tepkisi deniliyor. Sırtınızı hissediyor musunuz? Beklenmedik bir soru mu? Tabii ki, evet! Eğer sırtınıza herhangi bir böcek sürünüyorsa dikkatiniz oraya yoğunlaşıyor ve oradan böceğin ayaklarının dokunma­ sıyla ilgili tam bir bilgi alıyorsunuz. ' Demek ki vücudun herhangi bir bölümüne dikkatin yoğunlaşması, beyinde bu bölgeyle ilgili yüksek bir bilgi alma kabiliyeti doğurur. Bu da yüksek duyarlık olarak ortaya çıkar. . . Ya da başka bir örnek -örneklerimle sizi bıktırmadım ya? Peki! Dere ya da denizde suya girdiniz mi? Aptalca bir soru, tabii ki evet! O zaman gözlerinizi kapatarak sıcak bir öğle vaktini anım­ sayın . Masmavi bir gökyüzü, su güneşin parlak ışıkları altında ışıldıyor, bembeyaz martılar uçuşuyor, uzaklarda yelkenler gö­ rünüyor ve müziğin sesi duyuluyor. Kıyıda çocuklar sevinç do­ lu çığlıklar atıyor. Omuzlarınıza kadar suya giriyorsunuz, dalgalar art arda geliyor ve vücudunuzu okşuyor. Bunu yoğun bir şekilde hayal ederseniz vücudunuz buna cevap verecektir. İ şte Size Bir Anahtar Daha 1 69 Bu nasıl bir zevktir! Hafif bir rüzgar, ıslak yüzünüze üflü­ yor. Gö.dcrinizi kapayın Ye suyun içimif" olduğunuzu farz edin. Şimdi bir motor geçti ve büyük bir dalga yaklaşıyor. Kal­ biniz çarparak onu bekliyorsunuz. Ondan sonraki dalga . . . Keyfiniz yerinde, timsah ise neredeyse kendinden geçmiş bir halde, dişlerini, çenesini poponuza geçirmeye hazırlana­ rak suyun altından yavaş yavaş size yaklaşıyooor! Ne hissediyorsunuz? Hafif sancılar . . . ve sımsıcak öğle vaktinde ürperiyorsunuz! İşte bu, ideomotor cevaptır. Düşüncelerinize vücudunuzun her bir hücresi tepki gösterir. Demek ki kendi gücünüze duyduğunuz güven her yere yansıyacak, bütün vücudunuza, her bir hücrenize! Siz gerçek anlamda İNSAN ve dünyanın en güzel kadını ya da en güçlü erkeği olduğunuza inandığınızda dış görünü­ şünüz, davranışınız, çabalarınız ve aldığınız sonuçlar da iç dünyanıza uygun olur. Düşünceler maddidir, sevgilim, bunu unutmayın ! Eski çağlarda şöyle derlerdi: "Düşünmeden önce düşün! " . - . . . . . - 1E/1/ÇLl11/1/tll'f1Etl/1/l11t/ELI#, erkeritrtt.1 t ayın okur! Beş sene öncesine göre insanlar şimdi daha kötü, kara vicdanlı, sinirli, kıskanç olmaya başladı, değil mi? Aynı kanıda mısınız? O zaman işte size cevap. Eğer etrafta herkes kötü ise ce­ vabı kendi içinizde arayın. Siz nasılsanız etrafınızdakiler ve çevrenizdeki dünya da öyledir. Benzer benzeri çeker. Kendi­ niz gözlemleyin! Sadece güçlü olan insanlar hiçbir zaman darılmıyor ve hiçbir zaman saldırmıyor. Doğaya bir baksanıza, daha yüksek sesle havlayıp herkesin üstüne atılan hangi köpek? Küçük Juçka kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırarak bir köşeye sinmiş, savunmanın en iyi yöntemi olan saldırma prensibiyle yaşıyor. Kendisine beş paralık değer vermeyen, kendisini çok zayıf bir birey olarak gören insan da tıpkı bu küçük köpeğe ben­ zemeye başlıyor. Havlıyor, oraya buraya saldırıyor ve ona göre etraftaki herkes manyak. Ruhun güçsüz olduğu yerde öne sal­ dırganlık çıkar. Gençliğin Simgesini Giyelim 1 71 O zaman gelin, zayıflığımızı göstermeyelim ve içimizde mükemmelliği yaratmaya başlayalım. Katılıyor m 11s11n11z? O halde şu soruya cevap verin: Yetişkin insan ile çocuğun düşünüşü arasında ne fark var? Cevap verdiniz mi? Cevabınız nasıl? Çocuklar örneklerle, yetişkinler ise sözlerle fikir yürütür. Bu nedenle şimdi çocuklar bizim öğretmenlerimiz olacak ve biz ço­ cukluk çağımıza, gençlik zamanımıza yolculuk yapacağız. Hazır mısınız? Size biraz zor gelecek, çünkü bizim yetersiz bir algılayışı­ mız var, sizlerle birlikte ayazda kalmış eski, çürük kütük gibi olgunlaşmışız. Bu egzersiz özellikle muhasebecilere, iktisatçılara, mü­ h endislere ve bağırsakları çok ağır çalışanlara zor gelecektir. Şimdi sizlerle bidikte, dışarıdan bakıldığında da tam bir uyum içerisinde olac.ak ve hastalıkları kökünden yok edecek ideal bir örnek yaratacağız; yüzünüz yaşlı ve somurtkan değil, tam tersine genç ve iyi niyetli olacak, yanaklarınız ise sırtınız­ dan bile pembeleşip ışıldayacak! Doğallığa yaklaşmak için çabalayın. Çocuklar örnekler ara­ cılığıyla hayal eder, düşünür, yetişkinler ise sözler vasıtasıyla. Salatalık dediğimizde, çocuk esnek, yemyeşil, güzel ko­ kulu salatalığı hayal eder. Yetişkin ise sözlüklerde yer alan bi­ çimi ile tarif eder: "Bir bahçe bitkisi olan salatalık kabakgiller ailesinden uzun yeşil bir sebzedir", ardından, bu nesnenin ta­ rifine göre anlamını anlamaya, tasavvur etmeye çabalar. Fark var mı? Gençlik, "sağlık" sözcüğünün eşanlamlısıdır. Bengal cevi­ zini hatırlıyor musunuz? İştee! 1 72 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi "Bengal cevizi" ile "sağlık" sôzcükleri aslında aynıdır. Demek ki şimdi hayal edeceğiz ve taklit edeceğimiz he­ defi, idealimizi yaratacağız, sonra da ondan dış ve içsel an­ lamda örnekler alacağız. Bunu çocuklunuzdaki gibi yapmaya gayret edin. Lütfen, çocukluğunuzda nasıl dans ettiğinizi, nasıl oyun oynadığınızı hatırlayın. Ya da çocukların oyununu gözlemleyin? Dünyaya açılan bir pencere olmuştu bu benim için. Bir gün evde, masamın başında çalışıyordum, çocuklar ise (kızım ve komşu evden arkadaşı) saklambaç oynuyordu. Odanın içinde bir tane koltuk, köşede de bir iki tane yor­ gan vardı. Birbirlerini nasıl arıyorlardı, biliyor musunuz? Birisi başını kapatmış, vücudunun geri kalanı açıkta, di­ ğeri ise onu arıyor ama görmüyor! ! ! Anlıyor musunuz?! Görmezden geliyor! İçeri giriyor, bakıyor ama görmüyor. Görmezden gelmesi yalan mı, ne dersiniz? Biraz zaman geçtikten sonra buluyor. Bulunmuş olan ise o kadar korkuyor ki çığlıklar atıyor! Oysa kafasını yorganın al­ tına sokarak ç,ok iyi saklanmıştı. Onlara baktığımda yüzlerindeki ifadenin gerçek korku ve gerçek sevinç olduğunu gördüm. Her şey "gerçek"ti. Birdenbire neden bunu hatırladım ve çocuklardan bah­ setmeye başladım? O zaman şimdi yapacağımız egzersizin ne olduğu konu­ sunda ufacık bir açıklama. 1 73 Gençliğin Simgesini Giyelim Bir gün gazetede çalışan bir arkadaşım telefon etti ve, "Hadi, denize gidelim. Zamanın var mı?" <li yc �onlu. "Var! " dedim. "Bir grup psikolog gidiyor, gazeteci olarak onlara katıla­ cağım. İstersen seni de listeye dahil edeyim, nasılsa psikolog­ sun. Düşünebiliyor musun? Devletin parasıyla Kırım' da otuz beş gün. Deniz, şarap, kebaplar, kızlar, tatil terapisi . . . " Kabul ettim. Beleş kimin hoşuna gitmez, söyler misiniz lütfen? ! O tatlı "be-leş" sözcüğü. Gittim ve kendimi okul öncesi dönemdeki sakat, öksüz ve şeker hastası çocukların dinlenme ve bakımevinde buldum. İlk gün öyle bir şok geçirdim ki!.. Deniz nerdeee? ! ! Kızlar nerede? ! ! Tatil terapisi nerede?! ! Niçin buraya geldiğimizi kendime sormaya başladım. Psi­ kologların burada ne işi vardı? Meğer kıyıda, birbirinin eşi üç dinlenme ve bakımevi varmış. Hepsi ilaçları aynı eczaneden, erzakları da aynı depodan alıyormuş. Hava, deniz hepsi için aynıymış! Niçin yalnızca bir dinlenme ve bakımevindeki çocukların şeker hastalığı iyileşiyor da diğer ikisinde iyileşmiyordu? Nedeni ortaya çıkarmak üzere oraya komisyon ardına komisyon gönderilmiş ama her şeyi kontrol edip hiçbir şey bu­ lamamışlar. Sonunda, "Sadece psikologlar bu dinlenme ve bakımevindeki çocukların iyileşme nedenlerini ortaya çıkara­ bilir" denilmiş. "Beleş" olarak bu psikologlar grubuna katıldı­ ğım için başımı büyük bir derde sokmuştum. Moskovalı psikologlar iki hafta çalıştılar, bir şeyler yazdı­ lar, dinlendiler ve gittiler. Ben ise orada üç ay saplanıp kal­ dım, çünkü gerçeği kazarak bile olsa bulmam gerekiyordu. Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi 1 74 Ayrıca, dört beş yaşındaki çocuklar beni babalan sanarak kulaklarıma ve boynuma atılıyordu. Belki de bunun için on­ lardan üçünü evlat edindim. Çocukların iyileşmesinin gerçek nedenlerini bulmam ge­ rekiyordu. Buldum. Bu sayede siz de iyileşeceksiniz. Yaklaşık bir, bir buçuk ay süren gözlemlerim sonucunda bu çocukların oyunlarının diğerlerine göre farklı olduğunu gördüm. Çocukların algılayışında, samimiyetinde ve hayal gücünde bir sır gizlidir. Onlar nasıl iyileşiyor? Çocukların hayal gücü nasıl çalışı­ yor? Çocuklar hastalığı nasıl karşılıyor? Hiç! Kısa bir sürede, aşağı yukan on gün içinde hastalığa kısa pantolonları gibi alışıyor ve her şeye uyum sağlıyorlar. Yaratılıştan itibaren değişmeyen bir çekim gücü ile çocuk­ ların ana baba sevgisine ve korumasına duydukları içgüdüsel ihtiyaç, yokluğuna alışamadıkları yegane şeydir. Doğa ana öyle düzenlemiş ki, çocuklar daima yetişkinlerin yanında olmalı. Dikkat, anahtar! Çocukların nasıl bir özelliği vardır? Onlar, özellikle küçük çocuklar, daima ilgiye, sevgiye okşamaya açtır. Ne kadar sever­ seniz sevin, çocuğa az gelir. İki dakika sonra yine sevilmeye ge­ reksinim duyar. Farz edin baba eve dönmüş, TV'yi açmış, çocuk babasına yaklaşıyor. Baba: "Ee, nasılsın bakalım? İşler nasıl gidiyor? Günün nasıl geç­ ti? Gel buraya babana bir öpücük ver. Mucuk! Hadi şimdi an- Gençliğin Simgesini Giyelim 1 75 nenin yanına git, babacığını rahatsız etme. Anneannene git!" divor. Bitti! Büyük bir gereksinim duyduğu şeyi çocuk alamadı. Annesi ense köküne bir şaplak indiriyor: "Sıcak fırına sokulma, yanarsın." Anneanne ise sevmek, okşamak yerine oturduğu yerden terbiye ediyor: "İyi kızlar şöyle olmalı. İyi oğlan çocukları böyle davranmaz." Çocuk hastalanınca birdenbire bir mucize gerçekleşiyor. Babası TV'yi unuttu bile, çocuğun istediğini yapmaya hazır. Kafasını sıcak fırına sokmasına izin vermeyen, her fırsatta poposuna tokadı basan anneciği çocuğun etrafında dört dö­ nüyor, ona bakıyor, meraklanıyor. Anneanne ise masallar okuyor, şarkılar söylüyor. Dede de bir yerlerden oflayıp puflayıp gelmiş ve herkes çocuğun başu­ cunda. Çocuk kaydediyor: Sevgiye açlığı ve susuzluğu hastalık va­ sıtasıyla doyuruluyor! Bakımevindeki yavrulara sormuştum: "Lütfen söyler misin sevgili yavrum, sen başın okşanmak istediğinde ve iyi bir şey duymak istediğinde ne yapıyorsun?" Üç çocuktan ikisi şöyle cevap veriyordu: "Başım ya da karnım ağrıyor diyorum." Öyle oluyor ki çocuk kendini yalanla ifade ediyor. Aynı kanıda mısınız? Ama . . . Çocuk kendini yalanla gösteremez, bu yüzden de düşün­ celeri aniden vücudunda somutlaşıyor ve gerçekten ağrılar duymaya başlıyor. 1 76 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Anne babasıyla yaşayan çocuklar hastalığı okşama, merak, ilgi ve sevgi kaynağı olarak algılıyormuş meğer. Öksüz çocuk­ ların da sevgiye, koruma altında olmaya, doğuştan gelen deva­ sa genetik bir ihtiyacı vardır. Bu yavrular, dinlenme ve bakımevinin çalışanlarına soru­ yormuş: "Niçin onun ana babası var da benim yok?" Bakıcılar, "Senin anne baban zaten yok" diyemiyor ve şöy� le cevap veriyorlarmış: "Senin de var." "Benimkiler nerede? Neden gelmiyor, beni almıyorlar o zaman?" "Anneannem ne zaman gelecek? Ya dedem?" "Sen şimdi hastasın, iyileştiğinde gelir, seni alırlar" diye karşılık veriyorlarmış. Bu yalanın çocukların iyileşmesine yardım edeceğini ora­ da çalışanlar bile bilmiyormuş! Onların bildiği, hastalığın te­ davisi olmadığıydı. Ve çocuklar sevgiye kavuşabilmek için içgüdüselce yol ara­ maya başlamış. Bu büyük içsel çağrı her türlü korkunç hastalığı yok etmeye muktedirmiş. İki üç yaşındaki bebek sormaya başlar: "Hastalık nedir? İyileşmek ne demek?" Ona, "Senin kanında fazla şeker var, anlıyor musun? Sen şeker yeme! " derler. Çocuklar, hemen kendilerini sevgi, şefkat, koruma ve hu­ zur kaynağından ayıran hastalık adındaki "Öcü"nün ne oldu­ ğunu anlamaya çalışır. Gençliğin Simgesini Giyelim 1 77 Orada üç yaşındaki, civciv gibi bir kızla ahbap olmuştum. "Hastalığının ne olduğıımı an l atır mısın. lütfen?" dedim. Anlattı: "İçimde pek çok küp şeker birbiri ardından yürüyor. Bu­ nun için de annemle babam bana gelmiyor." "Anneni ve babanı çok özlediğin zaman onların çabuk gelmesi için ne yapıyorsun?" Serçe parmağımı avucuna alarak beni avluya götürdü. Orada yaklaşık yetmiş tane rengarenk plastik küvet vardı. Sabahleyin bu dinlenme ve bakımevinin çalışanı küvetlere hortumla deniz suyu dolduruyor, güneş suyu ısıtıyor, öğle vakti çocuklar kurbağa gibi suda debeleniyordu. Kız, küvetlerden birine girip bir şeyler söylenerek sallan­ maya başladı. Güçlükle anladım. Meğer durmadan "Ben şeke­ rim, ben şekerim, ben şekerim . . . " dermiş. Sordum: "Niçin 'ben şekerim' diyorsun?" O kocaman açılmış gözlerini hatırlıyorum, bir aptala ba­ kar gibi bakıyordu. Nasıl oluyor da bu yetişkin insan en an­ lamlı şeyi anlamazdı! Şeker, suyun içinde kaybolur! Çocukların hayal gücü sonuna kadar çalışıyor, hepsi ken­ dine has bir şekilde oynuyor, oyun da onları iyileştiriyordu. Bunu bakıcılara anlattığımda hep bir ağızdan bağırdılar: "Demek bu yüzden pek çok çocuğumuz aynı suya ikinci bir kez girmek istemezmiş!" Onlar "düşmanlarının" orada eridiğini görüyor ve bu su­ yun yok olmasını umut ediyordu. Anlıyor musunuz? Konuşa konuşa çabucak iyileşme deneyimini, yani kendi "ebeveyn edinme" yollarını birbirlerine aktarıyorlardı. Ben 1 78 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi onlardan birkaç yöntem öğrendim, bunlardan birini sizlerle paylaşacağım. Demek ki bugün biz, çocuklar gibi hayal edeceğiz. Hayal gücünüzü serbest bırakmaya özen gösterin, bu fan­ tezi içinde kendinizi uyumlu ve mükemmel bir insan olarak görmeye, duyumsamaya ve hissetmeye çalışın, Anlaştık mı? O zaman çocukluğumuza döneceğiz. Bu bize niçin gerekli ki? İşte! Dikkat etsenize! Sizlerle konuşuyor, sizlere bir şeyler anlatıyorum, kanıtlıyorum. Siz ise tereddüt ediyor, inanmıyor­ sunuz, bir şeyleri düşünüyormuş gibi yapıyorsunuz . . . Ben ise çocuklarla çalışırken bir şeye dikkat ettim. GOzlük takan yüz çocuktan yüzü de çabuk iyileşiyordu. Derse geliyor, dikkatlerini en fazla beş dakika toplayabili­ yor, beş dakika sonra ise dikkatlerini başka şeylere yöneltiyor, durdukları yerde duramıyor, birbirleriyle konuşuyorlardı. Sa­ dece dinlermiş gibi yapıyor, aslında hiçbir şey anlamıyor, an­ lamaya da çalışmıyorlardı. Düşünceleri bambaşka yerde idi. Neden bahsedersem bahsedeyim, sadece son iki kelimeyi hatırlıyor, diğerlerini akıllarında tutmuyorlardı. Çünkü onlar için, akıllıca yapılan işler ispat gerektirmez. Söylenenlerden hiçbir şey anlamıyor ve hiçbir şey sormu­ yor, kesinlik ve açıklık istemiyorlardı. işin paradoksal tarafı da budur. Onlara: "Çocuklar, evinize! " dediğimde sevinçle kayboluyorlardı. O halde, nasıl herkes görme yetisine yeniden kavuşuyor? İki yüz çocuktan iki yüzü görme yetisine kavuştu. İki yüz ço­ cuktan yüz doksan dokuzunda bile değil, iki yüzünde de aynı sonuç. Gençliğin Simgesini Giyelim 1 79 Kulakları duymayan yüz çocuğun yüzünün kulakları "duy­ maya" başladı. Söylediklerimi anlam ıyor olsalar hile sonuç yüz­ de yüzdü. Bir gün derste onlara, "Biliyor musunuz çocuklar; yetişkinler, anne ve babaları­ nız, dede ve anneanneleriniz yara izlerini yok ediyorlar. Sizler de yara izleri üzerinde çalışacaksınız, özel egzersizler yapacak­ sınız" dedik. Ertesi gün bir çocuk geldi ve, "Benim yara izim kayboldu! " dedi. Onlara sadece bir kez yetişkinlerin kendi yaralarını iyileş­ tirdikleri, yok ettikleri söylendi ve olay bitti! Bu, onlara kafi geldi. Onlarla hiçbir egzersiz yapılmadı ama yara izleri kay­ boldu . . . Bu da ne? Çocuklar adeta imgesel düşünüyor, arzuları, istekleri de daima kendiliğinden gerçekleşiyor. Çocukların ikinci sinyal sistemi çok gelişmemiştir. Allah'a şükürler olsun! İkinci sinyal sistemi olan dil, dünyayı algılamamızda bir arabulucudur. Konuşma dili, temasların en basit, kolay ve ilkel biçimidir. İşte yetişkinlerin saplanıp kaldığı yer, bu ilkelliktedir. Çünkü sizlere neyi nasıl yapmanız gerektiğini bir gaz maskesi üzerinden söylüyorum: "Baksanıza, ne kadar güzel ve misk kokulu bir çiçek! " Siz bakıyor, gaz maskesi üzerinden kokluyor ve, "Anlamadım ! Bir kez daha anlat! " diyorsunuz. İkinci sinyal sistemi, mecazi bir ifadeyle istediğimizde ko­ ku alabileceğimiz gaz maskesidir. Çocukluğunuzu hatırlamaya çalışın . 1 80 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Örneğin ben, geçen sene kendi çocukluğumla tekrar bu­ luştum. Büyüdüğüm eve geldiğimde tavan arasına çıktım ve birden odamın orada olduğunu hatırladım. Otuz sene önce bu koca odayı adımlıyordum. Burası benim köşkümdü. İçeri girdim ama gizli mahzenimi bulamıyordum. Kalın toz tabakasından başka hiçbir şey yoktu. Derken aniden kenarda duran eşyanın siluetini gördüm. · Yaklaştım, çömeldim ve böylece oraya girebildim. Meğer boyum o zamanlar o kadarmış. Burada başımı eğmeden yürü­ yebilirdim. Servetimi sakladığım yeri buldum. Kutuyu açtığımda por­ selen çaydanlığın parçalarını, dağılmış şişe mantarlarını, pul­ ları, çay kutuları folyosunu, "Altın Anahtar" şekerlerinin kağıt­ larını, yeni yılda hediye olarak aldığım "Martı" çikolatasının ambalaj kağıdını buldum. Hepsini yanımda taşırdım, ceple­ rim hep şişkin olurdu. Hatırlıyorum, bir oyuncağım vardı, benzeri kimsede yok­ tu. Gerçek bir arabaydı, her yerde gidebiliyordu, pencerelerin kenarında, radyatörlerin üzerinde, istediğin her yerde. Ger­ çekte ise bir motosiklet aküsünün parçası idi. Çocukların hayal dünyasının ne kadar zengin olduğunu anlıyor musunuz? Kendi çocukluğunuzu hatırlayın; sizin açıl­ mamış servetiniz, gömülmüş hazineleriniz nerede kaldı? Hayal kurduğunuzda çocukluğunuzdaki gibi kurmayı de­ neyın. Bu fantezi içinde kendinizi nasıl biri olarak görmek isti­ yorsanız öyle görmeye, duyumsamaya ve canlandırmaya gayret edin ve ayaklarınızın, kollarınızın, gövdenizin, yüzünüzün, gözlerinizin nasıl göründüğünü canlandırmaya çalışın. İçiniz, kalbiniz nasıl? Hafifliğin, uyumluluğun, huzurun, mutluluğun doyumu . . . Gençliğin Simgesini Giyelim 181 Şimdi bir ressam gibi çiziyoruz. Cildimizin kadife, bede­ nimizin esnek, kalbimizin de huzurlll olrluğıımı. vs. aklımızda tutuyoruz. Şimdi ise sadece gözlerle değil, bütün organizmay­ la çalışmayı deneyeceğiz. Hayal kurmaya başlıyoruz. Ölümsüz olduğunuzu farz edin. İnsanlara sırrınızı açabilir miydiniz? Ölümsüz olduğunuzu herhangi birine söyleyebilir miydiniz? Ha? Hayır! Sizi, laboratuar ortamında analiz edip araştırmak ve kendilerini de ölümsüz kılabilecek yöntemi bulmak için binlerce parçaya bölerlerdi. Sonsuza dek sürecek deneyler yapmaya başlarlar, siz de hiçbir şekilde bu yamyamlar sürüsüne engel olamazdınız. İşte bunun için insanlar arasında herkes gibi görünmek, herkes gibi yaşlanmak, sonra da bu dünyadan göçüp mekanınızı de­ ğiştirmek zorunda kalır; sonra tekrar bu dünyaya aynı soya sa­ hip olarak geri dönmek zorunda olurdunuz . . . Şimdi ise sıra sizin nasıl ölümsüz olabileceğinizde. On binlerce yıl önce kabilenize düşman saldırmış, herkes yok edilmişti. Bu soykırımda yalnız siz hayatta kalmıştınız; ya­ ralı bir halde kaçıyordunuz. Düşman peşinizdeydi, sıcak nefe­ sini ensenizde hissediyordunuz. Bir ok bir bacağınıza saplan­ dı, ikincisi diğerine . . . Dehşet içinde bir mağaraya emekleye­ rek girip yaklaşan adımlardan kendinizi korumak için kayaya yaslandınız. Meğer burası paralel bir dünyanın sınırdaki zayıf noktası imiş. Yaşadığınız dehşet, bir mekanizmayı harekete geçirmiş ve birdenbire dar bir yarığın içine sıkışarak girmiş, oracığa çökmüşsünüz; komşu mağarada imişsiniz, orada birkaç gün oturmuşsunuz. 1 82 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Yaralarınız gayri tabii yollarla hızla iyileşmiş, gücünüz geri gelmiş. İyileştikten sonra yeryüzüne dönmüş, bir de bakmışsı­ nız ki çevrenizdeki her şey, bildiklerinizin ayna tersi gibi. Güneş, başka taraftan doğuyor, zaman geri akıyormuş. Bir tepenin arkasında köyünüzü aramış ama bulamamış­ sınız. Azgınca büyümüş otlardan başka hiçbir şey yokmuş! İn­ san varlığından eser yokmuş. Mağaraya geri dönmüş, buraya nasıl geldiğinizi, iki dünya arasındaki aralığı nasıl bulduğunuzu hatırlamaya başlamışsı­ nız; o andan itibaren sizin hayatınız başlamış. Siz de bu dünyadaki herkes gibi yaşlanıyor, hastalanıyor, acı çekiyor, kederleniyorsunuz, sıradan insanlara özgü şeyleri yaşıyorsunuz. Ama hayatın canınıza tak ettiği bir anında, saçı­ nıza ak, yüzünüze kırışıklar düştüğünde dağlara geliyor, başka bir dünya�ıın "kapısını aralıyor", zamanın tam tersine aktığı bir dünyaya giriyorsunuz. Kisa bir zaman içinde yenilenmeye başlıyorsunuz, çünkü orada tazminat yasası yürürlükte. Sorun şu ki o dünya, yal­ nızca size açık. Başka hiç kimse oraya giremez ve insan yalnız­ lığa dayanamadığı için tekrar tekrar insanlara dönmek zorun­ da kalırsınız. Siz, Piramitlerin nasıl inşa edildiğini, Piramitleri kaplayan tertemiz, mavimsi ak sırlı tuğlaların nasıl yağmalandığını gör­ müştünüz. Babil'in yıkılışına tanık olmuş, Cengizhan'ın safla­ rında yer almıştınız . . . Ve orada binlerce yıl önce kendi çabalarınızla yaptığınız bir ev var. İki katlı küçük bir ev, dört tarafı doğaya açılan bir yerin ortasında. Orada toz ve çürüme yok, her şey el değmemiş bir halde durmakta. Her bir çivi, her bir tahta parçası ilk günkü gibi. Bu Gençliğin Simgesini Giyelim 1 83 halıyı size İmparatorun kendisi hediye etmişti. Şövalye giysileri ise 1 4. Henri'nin babasına ait idi. İkinci katta yatak odanız var. Pencereleri dört bir tarata açı­ lan. . . Hayal edin!.. Bir tarafta okyanus, diğer tarafta ufka uzanan uçsuz bucaksız tarlalar, başka bir tarafta güneş ışığında çiçekleri ışıldayan hoş kokulu ormanlık, bir yanda da dağlar. Akşam eve döndünüz, yıkandınız ve yatağınıza uzandınız. . . Uyanış anınızdan başlayalım. Pencereler ardına kadar açık. Organizmanızda gece boyu yenilenme başlamış. Beyaz, ince tül perde pencerede dalgalanıyor. Gözlerimizi kapatıyoruz. Okyanus. . . sabah. . . yataktasınız. . . pencereler ardına kadar açık. Hafif, serin rüzgar toprağın, çiçeklerin, dağların, iğne yapraklarına çiy düşmüş ormanın, okyanusun kokusunu getirerek özen ve sevgiyle saçlarınızı, yüzünüzü okşuyor ve size fısıldıyor: "Günaydın sevincim benim! Günaydın aşkım benim! Hoş geldin! Gözlerini aç! Seni sihirli bir gün bekliyor!" Tasavvur edin! Zihninizle yarattığınız bu dünyada şefkat ve hazla gerini­ yooor, gözlerinizi açıyor ve güneşin yükseldiğini görüyorsu­ nuz. Yavaş yavaş çocuk gibi uyanarak, başınızı buluttan yapıl­ ma yastığınızdan kaldırıyorsunuz. Etrafta kuşlar sevinçten delirecekmiş gibi ötüyor, çünkü siz oraya uğradığınız zaman o dünyanın canlıları ve varolan her şey sizden kuwet alıyor. Siz, bu dünyada gençleşme etkisi yaratıyorsunuz. O da size aynı şekilde tepki veriyor. Ayağa kalkıyorsunuz. Hayal edin! Ayaklarınız serin bir ze­ mine basıyor, merdivenlerden iniyor, adımınızı eşiğe atıyor ve. . . Aman tanrım, ne kadar temiz, ne kadar taze, ne kadar gü­ zel! .. Dünkü yorgun argın hal gitmiş. Bir kez daha uzuuun uzun geriniyorsunuz . . . 184 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Karşınızda okyanus, kumsal ve suyun ayna gibi yüzeyi . . . Havlunuzu alıyor, patikadan, çiy düşmüş otların üzerine basıp sabahın tazeliğini, çiçeklerin güzel kokularını soluyarak at­ mosferin coştuğu yere, şelale tarafına gidiyorsunuz! Ve bu basit bir şelale değil! Kayaların arasından doğarak kendisine yol açmış ve o kayaların, sarp yamaçların gücünü kendisinde toplamış, kuvvetli bir sele dönüşmüş bir çağlayan. Her bir damlası yollardaki zorlukları aşarak temizlenmiş ve si­ hirli bir güç bulmuş! Şelalenize, kayanın eteklerine yaklaşıyor, suyun billur ser­ pintileri üzerindeki güneşin oyununa hayran kalarak bakıyor, havanın arılığını ve nemini zevkle içinize çekiyor, onun içinde "eriyip gidiyorsunuz". Her bir damlada güneş ışığını tasavvur edin! Her bir dam­ lada gökkuşağı! Bu çağlayan size avuçlar dolusu temizlik, gençlik, tazelik, dinçlik ve gökkuşağının güzelliğini getiriyor . . . Zihnen üzerinizdeki giysileri, onlarla birlikte de geçmişinizi atıyorsunuz. Yaşınızı, hayatın zorluklarını, dargınlıkları, kuşkula­ rı, gerginlikleri . . . Yıllar içerisinde birikmiş olan her şeyi. Güneş ve hafif rüzgar bedeninizi okşamaya başlıyor, Derin bir nefes alarak şelalenin altına giriyorsunuz. Ü zerinize sevincin katmerli çağlayanının, dinçliğin, mut­ luluğun, tazeliğin, gençliğin basamaklı şelalesinin dökülüver­ diğini hayal edin. Sihirli damlaların dokunuşu bedeninizi tit­ retiyor, cildiniz ise pürüzsüz, esnek, kadife gibi; tıpkı bir ço­ cuğun cildine benzemeye başlıyor! Suyun sahte olan her şeyi yıkayarak teninizden aktığını hissedin. Her geçen saniye daha fazla ve daha fazla hafiflik, dinçlik, temizlik hissediyor, bu olanlardan zevk alıyorsunuz ve . . . Gençliğin Simgesini Giyelim 185 Bu bir mucize! Aniden su, sağlığa, huzura, düzene uyuma yabancı olan her şeyi götürerek boydan boya akmaya başlıyor! Yitirdiklerinizin, incinmelerinizin, hayal kınl<lıl<lannwn, yenilgilerinizin, hastalıklarınızın yoğun siyah sümüğünün ayaklarınızın altından aktığını ve bu sihirli suda eriyip sonsuza dek kaybolduğunu görüyorsunuz! Her geçen saniye daha fazla hafiflik, tazelik, dinçlik, gör­ kemli bir güzellik ve bununla birlikte güç, güven, sonsuz bir huzur kazandığınızı hissediyorsunuz! Şelaleden çıkıyorsunuz. Bedeninize bir bakın ! Ayaklarını­ za, kollarınıza, sırtınıza, göbeğinize, göğsünüze, boynunuza, yüzünüze, kendinize şöyle bir bakın. Bu bir mucize! Ne kadar mükemmel! Ne kadar güzel! Ama en önemlisi. . . biraz dinleyin; kalbinizde ne kadar uyum, aklı­ nızda ne kadar nur, ruhunuzda ne kadar kuvvet olduğunu. Siz, yaratıcılık ve üretkenlikte kudretlisiniz ! . . Siz, Nurun Meleğisiniz! Siz, İyiliğin Meleğisiniz! Siz, Sevginin Meleğisiniz! Yeniden doğuşunuzu kutluyorum! İnsanlara ışık, iyilik, sevgi, esin ve kuvvet kaynağı olabil­ mek için bu halinizi aklınızda tutun. Çünkü size düşen görev, insan kalbi için sonsuza dek savaşacak olan iyiliğin ve kötülü­ ğün savaş meydanına geri dönmektir. Şimdi ise gökyüzüne dikkatle bakıyoruz. Gökyüzünde sü­ zülen kuşları net bir şekilde görüyorsunuz. Zihninizde gökyü­ züne uçma arzusu uyansın. Gökyüzünün tazeliğini içmek için yükseklere uçup gittiğinizi farz edin. Omuzlarınızı düzeltiyor, uçuşa hazırlanıyor ve iradenizle küçük bir gerilim yaratıyorsunuz. Heyecan, bekleyiş ve uçuşun emredilmesi! Ayaklarımızı yerden kesiyoruz. Hafif hafif, özgür bir şekilde yükseğe ve ileriye uçuyoruz. 1 86 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Bedenimiz rüzgarla titriyor, uçuş hissiyle kalbimiz sevinçle doluyor, irademiz bayram ediyor! İleri, atmosferin coştuğu ye­ re doğru atılıyorsunuz! Ve zihnen ak bulutların tazeliğini, gökyüzünün uçsuz bucaksızlığını içinize çekiyor ve her bir hücrenizde onu ?issediyorsunuz! İşte arzunuz, istediğiniz ve siz yükseğe, yükseğe, yükseğe uçuyorsunuz ... Hayal ediyoruz! Uçuşun resmini yaratıyoruz. Karşımızda beyaz, gri ve kara bulutlar ama aynı zamanda güneş parlıyor. Yıldırım uzaklarda ama fırtına yaklaşıyor. İlk damlalar . .. Güneşin ışığını, anlığını, tazeliğini içimize çekiyor, güzelli­ ğin simgesini, gençliğin simgesini, keskin görme gücünün sim­ gesini soluyoruz. Geçen her dakikayla, her saniyeyle bedeninizin hayal ettiğiniz kişinin kimliğine büründüğünü tasavvur edin. Uçuşu hayal ediyoruz! Çocukluğun, gençliğin masalını, o ilk tertemiz ve yüce aşkı, yıldızlı geceleri taşıyan ak bulutlara yaklaşıyoruz. . . . . ve onları boydan boya geçiyoruz. . . Gençliğin büyük marşını, kaygısızlığını, özgürlüğünü içeri alıyorsunuz! Sağanak yaklaşıyor, fırtınanın geldiği artık görü­ lebiliyor! Uzaklarda ise gökkuşağı! İşte hayal ettiğiniz tarlalar ve siz nemli samanın, tanıdığınız ve tanımadığınız o mis ko­ kulu çiçeklerin kokusunu içinize çekiyorsunuz! Ve uçuştası­ nız! Özgürsünüz! Siz, iki BÜYÜK AŞIK OLAN GÖKYÜZÜ İLE YERYÜZÜ­ NÜN buluştuğu doruk noktasına, kuduran fırtınanın karşısına uçuyorsunuz!!! Ve sanki kendisinden geçmiş bir şekilde gök­ yüzünde fırtına kopuyor. Sağanak, yıldırım ve gök gürültüsü! Canlandırın! Fırtınanın sesini hatırlayın, onu duymak için gayret edin. Yıldırım bir an için komşu, harikulade bir dünyaya pencere açıveriyor ve net bir şekilde manzarayı görüyorsunuz. Gökyüzünde, azgın doğal bir afetin tam ortasında oldu­ ğunuzu, yıldırımın gücünü içinize çektiğinizi tasavvur edin. Gençliğin Simgesini Giyelim 187 Sağanak, üzerinizden geçmişiniz olan her şeyi yıkayıp gö­ türüyor ve sizi ilkbahar tazeliği ve temizliğiyle dolduruyor. Uçuşta kollarınızı gererek fırtı n an ı n sihirli gücünü, sevgi seli ve yaratıcılığın boranını ve uzun zaman sabırsızlıkla beklenen temizliği, dinçliği, tazeliği, hafifliği, cömertliği, iyiliği içinize çekiyorsunuz! .. Her bir kılınız, her bir hücreniz, dalga dalga yükselerek bu kudreti topluyor. Özgürlüğün içsel duyumunu aklınızda tutun! Aklınızda tutun! Bu hayali uçuşta mükemmel olan her şeyi içinize çekin! Bravo! .. Aferin! .. Seni babayiğit! .. Hayal kurun ve aklı­ nızda tutun! Mükemmel olduğunuzu görüyorsunuz! .. Daha, daha . . . Dahi bir ressam gibi detaylar ekliyoruz! Hayal kurmaya devam ediyoruz! Küçük evinize döndüğü­ nüzü canlandırın. Fırtına çok gerilerde kaldı. Kapının önün­ deki küçük merdivenlere oturuyorsunuz. Duyumsayın, hisse­ din! Eve girin, aynanın karşısına geçin ve kendinize bakın. Kendinizi kuvvetli, genç, sağlıklı, keskin gözlü bir insan olarak görüyorsunuz. Kendinize hayran hayran bir bakın! Şimdi ise dans! Bu hayali dansta prenses, kraliçe hüküm­ dar, sultan veya istediğiniz herhangi bir kimse olmaya gayret edin! Tasavvur edin. Devasa bir salon, ışıl ışıl parkeler, sütunlar ve sütunların ardında deniz, yıldızlı ve mehtaplı bir gece. Gökyüzünde her birini net olarak görebildiğiniz yıldızları sa­ yabilirsiniz. Beyazlar giymiş müzisyenler, size zeki ve iyilik dolu göz­ lerle bakıyorlar. Sadece sizin için çalacaklar. Balo giysilerinizle geliyorsunuz ve oradaki herkes hayranlık dolu bakışlarını size çeviriyor. Müzisyenler sanki bu anı beklemiş gibi sizin gelişinizle görkemli bir vals çalmaya başlıyor. 1 88 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Sevdiğiniz insanla birbirinizden şefkat, sevgi, mutluluk, umut, arzu ve heves dolu bakışlarınızı ayırmadarı darıs ediyorsunuz. Zaferi andıran bir valsı başlatıyor, kapalı gözlerle dans ediyorsunuz. Hayali bir dansın içindeyiz. Hayal gücümüzü serbest bırakıyoruz! İç dünyamızı görü­ yoruz. Aklımızda tutuyoruz! Her şeyi aklımızda tutuyoruz. Şe­ laleyi, uçuşu, dansı! En önemlisi de içsel durumumuzu, kal­ bimizin durumunu aklımızda tutuyoruz! Şimdi de tango! Hazırlanın! Yüzünüzde hafif bir tebes­ süm, omuzlarınız kuşların kanatları gibi gerilmiş, gözlerinizde pırıltı, coşku, gençlik, mutluluk, aşk! Bravo! ! ! Aferini Şimdi iki kolumuzu yukarı kaldırıyor, geriniyor ve gözle­ rimizi açıyoruz. "Miyav" diyebilirsiniz! Dediniz mi? Normal bir insan gibi konuşmayı hala unutmadığınız için Allah'a şükürler olsun. Şimdi ise bugünkü görünümünüzle hayal ettiklerinizi kar­ şılaştırın, fark var mı? Var, öyle mi? İşte bu fark, tam olarak, bir buçuk iki ay içinde yapmamız gereken işin hacmidir. Ve şunu unutmayın! Sevginiz, kendinize saygınız ve kendi­ nize göstermiş olduğunuz herhangi bir ilgi asla sonuçsuz ka­ lamaz. • • • • • • llER8/Rl;tfIZ/;1/IÇ/;1/()E ÇtfÇÇIZLI •• ç • oğu insan iç dünyasını tanımıyor. Onun için herkesin içinde varolan bu şeyleri uyandırmayı bilmemiz ve bu­ nun için kendimizi çalışmaya zorlamamız gerekir. Hayatta edindiğiniz her şey, içinize yerleştirilmiş olan po­ tansiyelin küçük bir parçasından ibarettir. Bunu, deneyimli bir uzman olarak söylüyorum. Kanıtı ise yaşadığım olağanüstü durumlar. İşte birkaç örnek. 70 yaşındaki bir kadının 40 yaşındaki oğlunu bir kere bile yere indirmeden sırtında, 13 kilometre karlı, engebeli bir ara­ zide taşımak için nereden güç aldığı konusunda ne düşünü­ yorsunuz? Oysa bu bir gerçek! Kar arabasıyla kaza yerine traktör altında kalan insanları kurtarmak için gelen kurtarma ekibi bütün yol boyunca sa­ dece bir çift ayak izi görebilmiş. San Petersburg'da bir kadın sadece orta ve işaret parmak­ larıyla pencerenin pervazına tutunup diğer eliyle de 2 yaşın­ daki çocuğunu tutarak binanın yedinci katında cankurtaran­ lar gelene kadar dayanabilmiş. 190 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Ve onu indirirlerken, kadın parmaklarını gevşetememiş. Birkaç saat sonra çocuğunun elini bırakabilsin diye sakinleşti­ rici vermek zorunda kalmışlar. İşte bu kadar doğaüstü bir güç! Ama bu güçler uyku halinde. Bağırsakları çalıştırmak ise fazla akıl gerektirmiyor! Bu nedenle beynin sadece yüzde 34'ü çalışmış oluyor. İnsan çok şey yapabilir; zihin okuyabilir, geleceği görebilir, vs. Sayın okur, bütün bu güçler sizde de var. Yalnızca bu güç­ lere giden yolu bulmamız gerekiyor. Ama sadece "yemek isti­ yorum" gibi tüketici bir arzu ile bu kapı açılmaz, çünkü o sizi, eıiıellerinizi gerçekleştirebileceğiniz sihirli bir dünyaya gö­ türüyor. Bu dünya, sizin hükümdar olduğunuz bir dünya ve kapı­ ları üç anahtarla açılıyor: İrade gücü, yürek ve akıl. Bunların hepsini bir araya getirmek gerekiyor. Hazır mısınız? O zaman gidelim! E,ejilfpeiı�altıp.lf {erp.rlt. ' , , . ()t7i1f!: !Verit� bu.? 8 u, herkeste doğuştan varolan ve sizi iyileşmeye götüren o gizli gücü uyandırmaya yönelik bir egzersizdir. Egzer­ sizin temel anlamı nedir? Yirmi senelik çalışma hayatım · içinde pek çok kez "OK­ TAV"ı anlatmıştım ama hiçbir zaman yaptığım beni tatmin etmemişti. Niçin? Çünkü ancak bir deli mutluluğun, şefkatin, aşkın ne olduğunu anlatmaya kalkışır!.. Lütfen söyler misiniz, en yüksek ve parlak ruhsal heyecanı sözlerle ifade edebilir misiniz? Denesenize! Zorlanıyor musu­ nuz? İşte benim için de bu çok zor bir şey. Yine de deneyeceğim, çünkü başka çarem yok. "OKTAV" nasıl bir şeymiş? OKTAV, ruh antrenmanı için özel bir egzersizdir! Ne gibi duygulara ve duyumlara ihtiyacınız olduğunu sizlere anlat­ maya çalışacağım. Diyelim yolda yürüyorsunuz ve karşınızda 1-2 yaşlarında bir bebek . . . koşuyor. Şimdi koşarak yanınıza gelecek ve onu kollarınıza alacaksınız, sizi ufacık kollarıyla kucaklayacak, sarı- 192 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi lacak ve sıcak, tombul, nemli dudaklarıyla sizi öpecek. Yüzü­ nüzde bir çeşmenin vereceği ferahlığı hissedeceksiniz; çevre­ nizdeki başka her şey kaybolup gidecek! Ufaklığın karşısında kendinizi güçlü, kudretli, koruyucu hissedeceksiniz. Bu sırada yüreğiniz temiz bir duygu, şefkat, olağanüstü bir mutluluk ve sevgi ile dolacak ya da dolmaya­ cak? ! Evet! ! ! Ve önünüzde yürüyen oğlunuza bakıyorsunuz, yüreğiniz gururla dolup taşıyor: "Bu benim oğlum!" İşte bu duygular ve heyecanlar amacınızın ve arzularınızın temelini, içsel desteğini oluşturuyor. "OKTAV'' aynı zamanda da amacın gerçekleşmesinin itici bir gücüdür. "OKTAV'' bedeninizi yönetme yolunda bir sanattır; bede­ ninizi verdiğiniz kom� tları. ıerine getirmeye zorlamanız ve ya­ vaş yavaş istediğiniz KlMLIGE bürünebilmeniz için onu yeni­ den şekillenmek zorunda bırakmanızdır. ASLINDA SİZİN İSTEDİGİNİZ GİBİ OLACAK! ! ! Bu bir onaylama, içsel bir duyumdur. OKTAV yüreğinizdeki güvenin, gücün, kudretin bilinçli bir şekilde şekillendirilmesidir! Eskiler şöyle demiş: "Evren, tanrının yansımasıdır." Bu fikri biraz değiştirerek aktaracak olursak şöyle diyebiliriz: "Dış dünya da iç dünyamızın yansımasıdır. İç dünyamız dış dün­ yaya katkı sağlar." Siz, erkekler, söyler misiniz, erkek olduğunuzu düşünüyor musunuz, erkek olduğunuza inanıyor musunuz, erkek oldu­ ğunuzu umuyor musunuz ya da daha doğrusu; erkek olduğu- Eşeğin Yürek Paralayan Feryadı. .... 193 nuzdan kuşkulanıyor musunuz, erkek olduğunuzu biliyor mu­ sunuz?! ! Cevaplardan hangisini seçiyorsunuz? Benzer soruları kadınlara da soracağım. Kadın olup da erkek olmadığınızdan kuşkulanacak mısınız? Hayır! ! ! Bir şeyden tam olarak emin olduğunuz ve bir şeyi tam olarak bildiğimiz zaman içinizde nasıl bir duyum oluşuyor, işte bunu yakalayın ! Sanki siz sihrinizden, gücünüzden emin olan iyi bir sihirbazsınız da sadece emir veriyor ve geçip gidi­ yorsunuz! O kadar güçlüsünüz ki bütün emirleriniz hemen yerine getiriliyor. İyileşeceğimize dair aynı onaylamayı artık suni olarak içi­ mizde yaratmamız gerekiyor. OKTAV kararlılığın, gücün, kudretin, kuwetin, metanetin ve şefkatin, sevginin, iyiliğin, heyecanın, uçuş hissi ve sevincin bütünleşmesidir. OKTAV, hoşgörülü dinginliğin ve istediğiniz gibi biri ol­ manızın sakin ama güvenli bilgisidir! Peki bütün bunlar nasıl kazanılır? Yaşadığınız deneyim­ lerden! Sizlere bir hikaye anlatacağım. Bir gün yaşları yüzü bulmuş ihtiyarlar buluşmuş, bif yerde oturup çaylarını yudumlayarak hangi müzik aletlerini:q daha iyi olduğunu tartışmaya başlamışlar. Birisi: "Flütten iyisi olamaz" demiş. İkincisi, "Pek de zevksizmişsin. Flüt beni ishal ediyor. . . Keman öyle mi ya! . . " diye cevabı patlatmış. 194 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Üçüncüsü, "Dostlarım ! Senin kemanın erkekçe kahramanlıklar yap­ mana yardımcı oluyor mu veya sen; flütünün sana yardımı dokunuyor mu?" diye sormuş. · İkisi birden atılmış: "Sen kafayı mı sıyırdın? Biz müzikten bahsediyoruz, geçmiş zamanlardan değil. Ben yirmi senedir kadınlara bakmıyorum, o ise otuz senedir bakmıyor. Ya sen?" "Ben, sizlere benim için her şeyin yolunda olduğunu söy­ lüyorum ya. Senin karın altmış sene önce ölmüştü, onunki on beş sene önce, benimki ise hala süsleniyor. . . Ona daha dün 'Troynoy odekolon' parfümü satın aldım." Berikiler konunun üstüne atlamış: "Hadi anlat, nasıl bir müzikmiş o? Teybiyle torunumu ge­ tireceğim, kaydetsin bakalım o müziği, belki bizim de işimize yarar." "0-hoo! Bu müzik gece geç saatlerde bizim köyün her ta­ rafından işitiliyor. Pencereleri açıp dinliyorsunuz ama son zamanlarda daha nadir duyuluyor." "Nasıl bir müzikmiş?" "Bu ilahi müziği dinlediğimde . . . " "Eziyet çektirme hadi! Nasıl bir müzik? !" "O müzik, geceleyin eşek anırması.. Eşek gece vakti anırdı­ ğında kendimi on sekizinde bir delikanlı gibi hissediyorum." Diğer ikisi, köyün üç ihtiyarından geriye sadece ikisinin kaldığını düşünmüş; zira üçüncüsünün aklını kaçırdığı orta­ daymış. "Bana öyle bakmayın . Karımla ilk buluşmamıza gidişimi hatırlıyor musunuz?" Eşeğin Yürek Paralayan Feryadı. .... 195 "Hatırlıyoruz. Nöbeti bize tutturmuştun ya! " "Duvardan atladığımda geceydi. Karanlıkta ilerlerken eşeklerinin kuyruğuna basmışım . . . O pislik bir anırmaya baş­ ladıydı ki! Kızın babası da ne zalimdi, hatırlıyor musunuz? .. " ''Ya, evet!" "Pencereyi tıklattım, onu kollarıma alıp bahçeye gotur­ düm. Ah, nasıl mehtaplı, yıldızlı bir gece idi! Çiçek açmış elma ağacının altında Allah beni onun dudaklarının balıyla ödüllendiriyordu. Saçlarındaki cennetin kokusunun ne kadar fevkalade olduğunu anladım. "Ama o pis eşeğin anırması yüzünden köydeki eşeklerin hepsi uyandı ve onlar da anırmaya başladılar. Aii-Aii-Aii! Par­ çalayabilirdim eşekleri! Buluşmamızı mahvetmişlerdi. "Bugün ise geceleri pencereleri açıyor, ellerimizi kulakla­ rımıza götürerek oturup bekliyoruz. Eşekler anırmaya başla­ dığında, bizim de gerdek gecemiz başlıyor . . . " Demek ki "OKTAV" dediğimiz şey ne imiş? .. Herkesin bir örneği vardır. Tıpkı eşek anırmasında ol­ duğu gibi. Aydınlığı, iyiliği, sevgiyi, gücü, gençliği, sağlığı çağ­ rıştıran şeylere yönelik, yaşamı onaylayıcı bir istektir bu. Bu bizi yaratıcılığa, yapıcılığa götüren herhangi bir ey­ lemdir. Siz bütün içtenliğinizle, "Bitti ! Yeter artık, hastalığın, yoksulluğun kölesi olmayı bırak! " dediğiniz anda, işte bu, OKTAV'ın ta kendisidir. OKTAV'ı her şeyde bulabilirsiniz; bir çocuğun attığı se­ vinç çığlıklarında, yürekten söylenmiş bir şarkıda, iyi duygu­ larla söylenmiş olan bir sözde veya bir heyecanda ve ... Herkesin kutsal özlemleri vardır. 196 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Egzersiz sırasında önce suni olarak bir gam yaratıyorsunuz, ardından yavaş yavaş yoğunlaşıyorsunuz. Bütün vücudunuzda, özellikle de hasta organınızın üzerinde yaratıcılık �arşı çalınsın ve vücudunuzun her bir hücresinde yankılansın diye! İçsel arzu, vücudun içinde hükümdar olmalı ki yaratıcı­ lığa, yapıcılığa yabancı olan diğer fikirler ve duygular bastırıl­ sın, yok edilsin, toz olsun! Güvensizliğinizi, kuşkularınızı, korkularınızı "OKTAV''ınız tam anlamıyla bozguna uğratmalı. Onları SONSUZA DEK yok etmeli! Kendi öneminizi, gücünüzü, kudretinizi, güzelliğinizi his­ setmek, bütün bunlara sahip olduğunuzu onaylamak ve adım adım amacınıza doğru ilerlemek için gayret edin. Bu duyumu her gün yeni ayrıntılarla, yeni duygularla ta­ mamlamaya çalışın. Egzersizleri yaptıkça daha sakin, güçlü, kendine güvenli, etrafınızdakilere destekçi, koruyucu bir in­ san olacaksınız. Onlar için çöldeki vaha olacaksınız, onlara ışık, iyilik ve sevgi getireceksiniz. Gözlerinizle çalışmaya başladığınızda da gözlerinizin nasıl olmasını istiyorsanız onlara o şekilde duyu, onay buyruk, emir verir, hükmedersiniz. Orada sevinç yaratırsınız ve bu doğrul­ tuda tepki alırsınız. Sıcaklık, hafif bir kalp atışı ve diğer fiziksel etkiler görüle­ bilir. "OKTAV'' bir an önce yaratmış olduğunuz gençliğin simgesiyle ta kendinizin içsel birleşmesidir. Her zamanki gibi kurallara özen gösterin. Yüreğinizin sa­ kin, kafanızın net, nefesinizin de düzenli olmasına dikkat edin. İçinizde hoşgörülü dinginlik ve her şeyin istediğiniz gibi olacağına dair mutlak bir bilgi . . . Bilmelisiniz ki herhangi bir probleminizi sakince çözebi­ lirsiniz ve siz her yönden en en en iyisiniz . . . Eşeğin Yürek Paralayan Feryadı. .... 197 Gerginliğe yer yok! Başka bir deyişle organizmanızı sakin bir şekilde kontrol altında tutmanız iyileşmeyi beraberinde getire­ cektir. Bu sakinlik; hükümdarın, yaratıcının, sevenin ve sevilenin, kudretli insanın sakinliği olmalıdır. Bunu tasdik edin! Omuzlarınızı dikleştirin, yüzünüzde onurlu bir gülüm­ seme yaratın. İşte başladık! Bakışlarımızı gözlerimize yöneltiyoruz ve orada yoğunlaşı­ yoruz. Limon ve beş parmak örneklerini hatırlayın. Organizma nasıl tepki vermişti? Şimdi bunları gözlerimizle gerçekleştire­ ceğiz. İsteğimiz çok güçlü olmalıdır. Bu şu şekilde bir içsel onaylamadır: BEN İRADEYİM BEN GÜCÜM BEN SEVGİYİM BEN BAGIŞIAMAYIM BEN KUDRETİM BEN GENÇLİGİM BEN SAGLIGIM BEN BİLGELİGİM BEN YAŞAMA SEVİNCİYİM BEN HER ŞEYİN GÜZELLİGİYİM HER ŞEY BANA BAGLI HER ŞEY BENİM ELLERİMDE Bu arzu o kadar güçlü olınalı ki içinizdeki kuşkuyu yok etmeli. Kuşkunun, giderken size şu sözleri söyleyip ayrılmasını beklemeyin: "Hadi hoşça kal, ne yapalım sen beni kovuyorsun, ben de gidiyorum." 198 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Bilincinize dişleriyle, tırnaklarıyla yapışacaktır. Siz sadece: "Tuu sana!" deyin ve gençliğin, dinçliğin, sağlığın, diren­ cini güçlendirin. O'key? Kendinizi tam anlamıyla bir BİREY, bir İNSAN olarak his­ setmek için zorlayın. Dünyada sizden daha iyi başka hiç kim­ senin olmadığına kendinizi inandırın. Çelik ellerimize yumu­ şak kadife bir eldiven geçiriyor ve yönetimi kontrolümüz al­ tına alıyoruz. Oldu mu? Mükemmel! Gözümüz ve diğer rahatsız organlarımız için kullanılacak olan bu egzersizleri çamaşır yıkarken , evi temizlerken, şehir otobüslerinde sallanırken, vb. durumlarda kullanabiliriz. Özellikle de patronla hiç hoş olmayan bir konuşma yaptıktan sonra veya benzer durumlarda. Bu egzersizi sokakta insanların arasında da yapmak gerekir. Üzerinizde baskı kuracak, bu yaptıklarından bihaber, sizi de kendilerine benzetmeye, yani türdeş kitleye katmaya çalışacaklardır. Sokakta somurtkan insanları gördüğünüzde kendinizi na­ sıl hissediyorsunuz? Onlardan farklı olduğunuzu seziyor mu­ sunuz? Öyle mi?! Neyinizle? Onların hepsinin çirkin, basmakalıp suratları ve kalkık burunları var. Niçin böyle? Çünkü böyle kabul edilmiş artık ve herkes bu şekilde yürüyor! Siz ise BİREYSİNİZ! Çok önemli bir düşünce! Egzersizleri yaparken kafanız hiç alakası olmayan fikirlerle meşgulse çabalarınızın hepsi boşa gitıniş olacaktır! Eşeğin Yürek Paralayan Feryadı. .... 199 Böyle yapıldığı zaman emekleriniz otomatikman okkanın altına gidecektir. Egzersizleri OKTAV halinde yapmak gere­ kir! Sadece o zaman başarıya ulaşabilirsiniz! Diyelim dizkapağımda problem var. Zihinsel olarak o bölgeye yoğunlaşıyorum ve o kadar güçlü tasavvur ediyorum ki (tıpkı Gençliğin Simgesi içinde uç­ tuğumuz zamanlardaki gibi) bunu dizkapağıma gönderiyo­ rum. Sonra da bilinçli olarak bu hissi büyütüyor, olumlu du­ yumları çoğaltıyorum ve orada bir fiziki tepki seziyorum. "OKTAV'' sizin için hem eski hem yeni bir şey, iradenizin gayretiyle yaratma, kendinizi yeniden istediğiniz insan olarak şekillendirme sanatıdır. Bu dışarıdan hiçbir şekilde belli olmaz, sadece yüzünüzde hafif bir tebessüm ve sakinlik olmalı. Sırtınız dümdüz, kafanız açık ve net, nefesiniz sakin, kalp atışlarınız düzenli. "OKTAV'' içerden çalışıyor! Bu kişi bugünlerde Orta Asya' da meşhur bir besteci. Oysa sadece birkaç sene önce gözleri eksi 18 diyoptriydi ve ona şöyle denmişti: "Size her gün antrenman yapmayı öne­ ririz: Kör olduğunuzda bu duruma alışmanızı kolaylaştırmak üzere eşyaların yerlerini hafızanıza yerleştirmek için evinizde şimdiden kapalı gözlerle dolaşmalısınız." Başka bir deyişle körlük için yavaş yavaş hazırlık yapmasını önermişler. 200 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Canına kıymak istemiş. Erkek adam için en verimli ça­ ğında geçiminin karısı tarafından sağlanması korkunç bir şey! Ama yine de kendisine kıyamamış. Yaşadığı heyecan, bir İyileşme Marşı haline gelen bestesinde yer almış. O müziği sizlere, yani hastalığa direnen, teslim olmak istemeyen ve hayatta Galip olmak isteyenlere armağan etmiş! Bu müziği sadece bizim derslerimizde dinleyebilirsiniz. Biz, bu marşa egzersizin adı olan "OKTAV' ismini verdik. Beste iki bölümden oluşuyor. İlk bölümü hastalık zama­ nında, birkaç ay içerisinde yazmış ve bu bölümde umutsuzluk seziliyor. Sonrasını şöyle anlatıyor: "TV'de sizin görme yetisine yeniden kavuşma sisteminizi duydum. Moskova'ya geldim ve ders almaya başladım. Umut­ suzluğum yerini hemen sükunete bıraktı. Derken içimde iyile­ şeceğime dair çığ gibi büyüyen güçlü bir his uyanmaya baş­ ladı. Bütün vücudum diken diken oluyordu! "Daha sonra gözlerimin iyileşmeye başladığını fark ettim. Bir umut doğdu. Acaba görebilir miydim?! Ama zaman zaman içimden şöyle bir cevap geçiyordu: 'GÖRECEGİM! ! ! ' " Bestenin ikinci bölümünde sakinlik hissediliyor; fırtına dinmiş de şu vurgulanıyormuş gibi: BEN GÜÇ! BEN KUD­ RET! BEN SAGLIK! BEN DİNÇLİK! Ve Marş bir emirle biti­ yor: BÖYLE OLSUN! O, Galip geldi! Siz de geleceksiniz! Geçen yıl bu adam, Orta Asya'da yılın en iyi bestecisi un­ vanı ve ödülünü aldı. Zamanında ise onu konservatuarın ikinci sınıfında yeteneksiz bulup kovmuşlardı. Hastalıktan kurtulamayacak hasta yoktur! Eşeğin Yürek Paralayan Feryadı. .... 201 Her yönden zengin olamayacak insan yoktur! Kendisini gerçekleştiremeyecek insan yoktur! Galip olamayacak insan yoktur! Mutlu olamayacak insan yoktur! Bu yolda siz ne ilksiniz ne de son olacaksınız. Hayatınızı yaratma sanatı kendi ellerinizdedir! Diğer olumsuz fikirler yok olmalıdır! Anlaşıldı mı? Yolun üstesinden, yürüyen gelir! O halde kendimize bu GALİP İNSAN simgesini alalım. Biz bu savaşa, kötü gören gözlerle gidiyoruz; siz şimdiden kendinizi Galip olarak hissetmelisiniz! Bu duyguyu içinizde yaratmalısınız! Biraz zor mu? Önemli değil! Üzerinde antrenman yapılan şey gelişir! Her gün kendimize olan güveninizi, Galip olacağınıza, güçlü olacağınıza, hayatın akışını yönetebilecek kapasiteye sa­ hip bir insan olacağınıza dair inancınızı şekillendireceğiz. Her sabah iradenizin gücünü kullanarak kendinizi aşağı­ daki duyguları hissetmek için zorlayın: sakinlik, samimiyet, yaşama sevinci, şefkat, güzellik, büyüleyicilik, iyilik, güç, aşk, kudret! Sadece, yaratın bunu! 202 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi OKTAV sizin Yaratıcılığınızın temelidir. Şimdi, bu kadar anlatımdan sonra bir soru: "OKTAV'' di­ lenci gibi söylediğiniz "ben sağlıklı olmak istiyorum" ifadesine benziyor mu? ! ! "OKTAV'ı uygularken emir veriyor ve kendinizi yaratıyor­ sunuz, her şey yalnızca size bağlı! İşte buna dikkat edin! Kazanan teknik değil de, ruh! Şimdi "OKTAV'' yardımıyla ruh antrenmanına başlıyoruz! Demek ki "OKTAV'' kendinizi yalnızca, kelimenin tam anla­ mıyla İNSAN, YARATICI, YAPICI olarak tanımanız değildir. O sizin kendinizi iyi, güçlü, şefkatli, bağışlayabilen, insan­ ları sevap ve günahları ile olduğu gibi kabul edebilecek nite­ likte bir insan olarak YENİDEN ŞEKİLLENDİRMENİZ'dir; sağlığa, güce, güzelliğe, iyiliğe, umuda, sevgiye, mutluluğa ve­ rilen içsel bir EMİR' dir . . . İradenizin gücüyle iyileşmeye yönelik bir atılım, bir özlem ve kendi üzerinde çalıştığınız için iyileşeceğinize dair bir coşku yaratmayı deneyin! Anlıyor musunuz? Toplumumuzda tereddüt ve inançsızlık fazlasıyla mevcuttur. On yıllık hastalığının deneyimi nereye gidecek? Tabii ki kendili­ ğinden hiçbir yere gitmeyecek! Onları kendimize olan saygımızla, gücümüze olan inancımızla bozguna uğratmamız gerekir! "OKTAV'' kuşkunun, inançsızlığın tam tersi olan aktif bir yaratıcılıktır! O halde başlıyoruz! Birazcık mizah. İhtiyarlığın budalaca bir belirtisi olan o peeek akıllı ifadeyi yüzümüzden kaldırıyoruz. . . En, en, en mükemmel insan olduğunuza dair bir his yaratmayı deneyin. Sadece güç, iyilik ve gençlik olduğunuza dair his yaratın; ama çocuk durumuna da düşmeyin! Eşeğin Yürek Paralayan Feryadı . .... 203 Göğsünüzü dikleştirin. Yoo. . . ellerinizle değil ! ! ! Sadece omuzlarınızı indirin, sırtınızı düz tutun. Kürek kemiklerinizin a rasına hir ceviz sıkı�tırın. yere düsmemesi için sıkı sıkı tutun orada ve sürekli böyle yürüyün. Mimiklerinizi kontrol edin. Gülümsüyor musunuz? Pekala! Sağ elinizi kaldırıyorsunuz, gökyüzünden Hükümdarın, Yaratıcının tacını alıyor ve onu sallayarak kulaklarınıza kadar indiriyorsunuz, tamam mı? Şimdi bir sihirbaz gibi emellerimizi yerine getirmeye baş­ layacağız. Komut verilir verilmez başlayacağız. Bu komut bir babanın ricasına benzer şekilde olmalı ki çocuklar seve seve yerine getirsinler. Bu buyruk, annenin şefkat ve sevgi dolu buyruğudur. Bu emir, Sihirbazın, Yaratıcının, Yapıcının "BÖYLE OLSUN! " emirleri gibidir. Kendi içinizdeki Galibi tanıyın! ! Tamam mı?! O halde harekete geçelim. Sizi heyecanlandıran, yaşama isteği ve yaratma hevesi uyandıran bir müzik seçin. Orrieğin Bach'ın Toccata ve Fugue adlı ünlü Re minör (BWV 565) bestesini ya da ke.ndi seçimi­ nize göre başka bir şeyi. Bu müziği içinizden geçirin ! Başlangıçta gözlerinizi kapayarak çalışmanız daha kolay olacaktır, çünkü böylelikle dikkatiniz başka şeylere kaymaz. Gözlerimizi kapatıyoruz. Gözlerimiz üzerinde yoğunlaşıyoruz. Hah işte! Duruşunuzu kaybettiniz! Hadi, omuzlarınızı gerin! Omurganız dümdüz! Lütfen ba­ şınızı kaldırın! Yüzünüzde güçlü, kudretli bir insanın mimik­ leri olsun! 204 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Gidelim! Yaratmayı deneyin!.. Bütün dikkatimizle vücudumuzun, kollanmızın, ayaklanmı­ zın, özellikle de hasta organlanmızın üzerinden geçiyoruz. Gözleriniz, kulaklarınız, boğazınız, yutak, burun boşluğu, karaciğer ve böbrekleriniz kesinlikle dikkatinizden kaçmasın. Görme yetiniz için bu çok önemli. Kendinizi nasıl görmek istiyorsanız o şekilde bir duygu, heves, istek, arzu yaratın ! Yavaş yavaş bu içsel duyguyu, isteği ve hevesi güçlendiri­ yor, büyütüyoruz. Şimdi, içinizde özlem duyduğunuz insan örneğini yaratın! Ve bütün vücudunuza isteğinizi, arzunuzu, emrinizi gönderin! Güzelliğin, sağlığın, kendine güvenin emrini yağdırın, rezo­ nans, yankı yaratın ! Ve buna kendi gücünüzü, kudretinizi de ekleyin! Daha! Daha! Güçlendirin. İçinizde ilkbaharı yaratın ! Yaratıcılığın baharını, yapıcılığın, onaylamanın, uyanmanın baharını . . . Daha! Seni babayiğit! Bravo! Daha, daha, daha! Duyumla­ rımızı giderek tırmanan bir şekilde güçlendiriyoruz! Şimdi ise yine bütün vücudunuza emredin! Emir ve onay­ lama, sizin istediğiniz gibi, yani BÖYLE OLACAK! Vücudu­ nuzla ruhunuzun nasıl tepki verdiğini hissedin. Güzelliğe, yaratıcılığa, yapıcılığa, kudrete duyduğumuz is­ teği güçlendiriyor, güçlendiriyoruz! Daha, daha, daha! Hasta organınızın her bir parçasına şefkatinizi, gelecek günlerinizi, isteğinizi, emrinizi ve onaylamanızı gönderin. Buyruklarınızı onun üzerine çığ gibi yağdırmak için idea­ linize duyduğunuz arzuyu daha da kuvvetli bir biçimde şekil­ lendiriyoruz. Eşeğin Yürek Paralayan Feryadı. .... 205 İyileştiğimizi zihinsel olarak görüyor ve bunu kendimize kabul ettiriyor, emrediyoruz . . . veee BUYRUK! Güzel ve mutlu olmaya yönelik arzunuzun yeni bir dalgası ve onayınız: BÖYLE OLSUN! İdealimizi vücudumuzun her bir hücresine, bedenimizin her bir tüyüne, kalbimizin her bir teline gönderiyoruz . . . . . . Görme, hissetme, yaşama arzusu . . . veee BUYRUK ! Gelecekteki halimizi gözümüzün önüne getiriyoruz, kendi­ mizi gözlüksüz, etrafı ise net, açık, parlak istediğimiz gibi görüyo­ ruz. Görüyoruz, gayret ediyoruz ve hedefe kilitleniyoruz. Her bir hücremizle sevgiyi emiyoruz, gelecek günlerimizi emiyoruz, yüreğimizin gücünü, zihnimizin nurunu ve ruhu­ muzun kudretini hissediyoruz ki vücudumuzun her bir hücre­ sinde, yüreğimizin her bir telinde yankılansın! Bahar fırtınasına benzeyen öyle bir arzu yaratın ki her bir dokunuş goncaların, baharın ilk çiçeklerinin vücudunuzda, dokunduğunuz her yerde açmasını sağlasın. Öyle hissedin ki bu duygu size kendinizi bayağı, sıradan olan her şeyden daha üstün hissettirsin . siz iyiliksiniz siz sevgisiniz siz delikanlılıksınız siz gençliksiniz siz sağlıksınız siz anlayışsınız siz bağışlamasmız siz İNSANA özgü olması gereken HER ŞEYSİNİZ! B ÖYLE OLSUN! Plteio.l(tl"o;/ÖZ/ilr/ilr t/lltttllfItt11;1/1117J;lfiti teol"{?e bel(zel" Jır;l"rıtii • 8 ilindiği gibi göz, bir sindirim organıdır. Özür dilerim, galiba karıştırdım; görme organı, ışık yansımalarını al­ gılayan organdır. Normal insanlarda çoğunlukla göz şekli küre biçiminde, daha da normal olanlarda ise cam düğ­ me şeklindedir! Fiziksel bir alet olarak fotoğraf makinesine benzer. Ruhun bulunduğu karanlık bir oda! Ön kısmında ışınları içeri alan bir delik (gözbebeği) vardır. Aşağılık okur­ larda ise bu nur tam tersine, bazen lazer ışınları gibi içeriden dışarıya çıkıyor! Göz, çok katmanlı bir organdır, çok çok katmanlı. Şekle bir bakın. Göz, göz küresinden ve yardımcı parçalardan, göz kapa­ ğından, yaş akıtan aygıttan, göz küresini harekete geçiren kas­ lardan ve tabii ki iki tane apteshane küvetinden, yani ithal gözlüklerden oluşur. İyice bakın ! Göz küresi görme sinirleri yardımi.yla beyne bağlanıyor ama bu son organ herkeste bulunmuyor! Pitekantrop Gözünün Yaklaşık Anatomisi Kirpiksi cisim 207 Gôzakı Alt düz kas Göz üç bölümden oluşur. İçindeki camsı cisim ışığı kıran bölümlerden biridir. Dış protein kabuk, mekanik ve koruma rolünde ve gözü hareket ettiren kasların birleştiği yerdir. Proc tein kabuğunun ön kısmı daha dışbükey olup adına da say­ dam tabaka denilir. Niçin saydam tab<!ka deniliyor? Çünkü kimi hanımlarda hastalık derecesinde kocasına boynuz takma alışkanlığı vardır. Bu da apaçık bir şekilde şeffaf olarak ışığı daha fazla kıran bir ortamda olur. Protein katmanının altında damar katmanı vardır; onun içinde de gözün bütün dokularını, aynı anda da ağtabakasını besleyen kılcal damarlar bulunur. Gözlük takanların bu tabakası beyinlerini de beslese idi beyinleri varsa tabii- ne iyi olurdu! 208 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Ağtabakasının çok karmaşık bir yapısı vardır ve temel sinir hücrelerinden oluşur. Kaynağı ise beynin öne doğru çıkmış olan parçasıdır. Ağtabakası hücreleri görme siniri dokularının kökünü oluşturur. Ağtabakası da görebilmemizi sağlayan gözün bir bölümü­ dür, onun yardımıyla biz, gerçekten de görüyoruz, ama bazen gördüğümüz şeyi anlamak istemiyoruz. Bu tabaka göz küresinin arka cephesini sımsıkı kaplar. İş­ levi duyarlı kamera aygıtınınki gibidir. Işık ağtabakasına ulaş­ tıkça, ağtabakası görme siniri vasıtasıyla beyne sinyal gönderir. Alınmış olan bilgiyi beyin işler ve sıkça anlamayıp tekrarlar: "Vay anasını?!." Sevincim benim, damarlı tabakanın ön kısmını iris taba­ kası oluşturur. İrisin içindeki kaslar gözbebeğini genişletip da­ raltır. İris tabakası diyafram rolünü oynar, ışık akımının gücü­ nü ve görüş açısını ayarlar. İris tabakasının kaslar toplamı gözün uyum mekanizma­ sını oluşturur. Uyum (akkomodasyon) , bu gözlerin sarhoş ba­ lığın bulanık kürelerinden sap gibi bir gövdeye sahip gözleri olan aşık bir Marslı haline gelebilme yetisidir. İris tabakasının kasları irademizden bağımsız olarak refleks­ lerle harekete geçer! Ve o hain sı14ıkla yakayı ele vermemize se­ bep olur. Aynca belirttiğimiz gibi, gözlerimize rengini veren pig­ ment hücreleri içerir. Merkezinde gözbebeği yer alır. İris tabakasının arkasında ona bitişik olarak mercimek şeklinde şeffaf bir billurcisim vardır. Mercek, gözün ışığı kıran esas parçasıdır, esneklik niteliği sayesinde baktığı nesnenin uzak ya da yakın olmasına göre dışbükeyliğini artırabilir ya da azaltabilir, yani yarım kafa ka­ dar büyüyüp semirmiş bir pire kadar da daralabilir! Bu da gö­ zün uyumudur. Pitekantrop Gözünün Yaklaşık Anatomisi 209 Yaşlı insanların akkomodasyon yetisi azalır ve yaşlılıkla be­ raber hipermetropluk gelişir. Uzaktaki, hatta sisin arkasında olan şeyleri çok iyi görebilirler. Buna karşılık, burunlarının dibindeki şeyler onlara geçit vermeyen çalılıklar gibi görünür! Göz küresinin büyük bir kısmı özel bir ovada, yani göz çu­ kurunun, göz evinin içindedir. "Gözleri yuvasından fırladı" sö­ zü boşuna söylenmiyor. Ön kısmı şeffaf sümüksü bir dokuyla, konjonktivle kaplı­ dır. Bu, göz küresini enfeksiyonlardan, toz ve pislikten korur. Gözler sadece rengi ve ışığı algılamakla kalmaz. Bize nes­ nelerin şekli, mekandaki konumları hakkında da bilgi verirler. Bu da göz kasları sayesinde mümkün olur. Gözün etrafında dört çift kas vardır. İlk kas çifti gözün sağa-sola, ikincisi aşağı-yukarı hareket et­ mesini, üçüncüsü gözlerin optik eksen etrafında dönmesini, dör­ düncüsü ise gözün yatay-dikey ve çapraz hareket etmesini sağlar! Kaslar, sadece hareket sinirleri değil, hissetme sinirlerine de sahiptir. Göz küresinin her bir hareketinde sinirlerin özel uçları tahriş olur. Ortaya çıkan asabi heyecan, sinirler vasıta­ sıyla beyne gönderilir. Demek ki gözlerimizle çalışırken, kaslarımızla antrenman yaparken beynimizin çalışmasını da etkiliyoruz. İşte bu neden­ le göz kaslarına antrenman yaptırmak çok önemlidir. • •• • �(}R;tfEt/ET!t/;1/E t/E;f/l()E;f/t'll(l?fcf;tfll ;tfEt'l1;1/IZ;tflltl • • Yedek parçalar, cıvatalar, küçük vidalar, lavman aygıtı yağlama sıvısıyla birlikte bu mekanizmaya dahil edilmiştir. tornavidalar ve "Uf!! . Ya, bu Norbekov da çok can sıkıcı! Sonunda gönne yetisine yeniden kavuşma mekanizmcisına ulaştık! Yaklaşık iki yüz sayfa gevezelik!" . Bu satırlar okurlann fikirlerinden posalardır. Beynin kabuğu, alın kısmı 2 no 'lu kıvnm (son). Jf/ eyi, nasıl yapmamız gerekiyor? Bugün görme yetisini / nasıl "ça�ıştıracağımızı" enine boyuna ele alacağız. V Dikkat! iyileşme süreci, yönetim mekanizmasının ira­ deye bağlı duygu aracılığıyla kendini zorlamaya dayandığın­ dan bütün organlar için aynıdır, çünkü bu çalışma kan vasıta­ sıyla yapılır. Elimizin, başparmak ve kulağımızın kan dolaşım sistemi yaklaşık olarak aynıdır. Görme Yetisine Yeniden Kavuşma Mekanizması 211 Şimdi, görme yetisi üzerinde çalışacağız. Ama bunun, or­ ganizmanın gençleşmesi, dış dünya ve çevrenizle ilişkileriniz ve hayatın diğer yönleriyle ·dolaysız bir ilgisi var. Görme yeti­ sinden bahsederken, hastalık ve problemlerinizin hepsini kas­ tediyoruz. Kocaman, eşsiz bir elmas var. İşte o sizsiniz! Doğada böyle bir elmas daha yok. Düşünebiliyor musunuz, iki tane kıvrımı olan bir elmas! Bu elmasın bir yüzeyi diğer insanlar, dış dünya ve kendi­ mizle ilişkileri düzenlememizi sağlar, ikinci yüzeyi kuwete ve gençliğe yeniden kavuşmamızı, üçüncü yüzeyi . . . dördüncü . . . beşinci . . . Bu yüzeylerin parlaması ve ışıldaması için harekete geçme zamanı geldi. Diğer bir deyişle, görme yetisine yeniden kavuşma örne­ ğiyle biz, bir Birey olmanın, zafer kazanma sanatının genel şemasına yaklaşımı çiziyoruz. Bu sanatı pratiğe geçirerek hayatta pek çok hedefe ulaşa­ bilirsiniz. Ve ilk göreviniz, doğanın size vermiş olduğu büyük, üstün gücü keşfederek ortaya koymaktır. Onun yardımıyla hastalıkları tam anlamıyla bozguna uğratabileceksiniz. Her şey Sizinle başlıyor. Sağlığınıza kavuşmak son hedefiniz değildir, bu sadece hayatın yeni bir dönemine, başka amaçların ve hayalinizin gerçekleşmesine bir hazırlıktır. Eğer bu formülü doğru olarak yerine getirirseniz içiniz­ deki yankısı gözlerinize yansıyacaktır ve inancınızdan ya da inançsızlığınızdan bağımsız olarak görme yetiniz iyileşmeye başlayacaktır. O zaman artık işimize bakalım. 212 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Hizmetkarınızın formülünün pratik bir uygulaması. Görme yetisi sürecini başlatma mekanizması basit bir şema ile tarif edilir: "Kas korsesi"� moral � sonuç. (Üçüncü kıvrım oluşana kadar özellikle bunu tekrarlaya­ cağım. Kafatasınızda varolan derin boşluğu doldurabilmek için bir şeyler söylemem gerekiyor ya! ) Demek ki ilk olarak size gereken "kas korsesini" giyiyor­ sunuz. Bunun ne olduğunu artık biliyorsunuz. İkincisi moralinizi, görme yetiniz iyileşinceye kadar yüksek tutuyorsunuz. Bitti! Anlaşılmayan bir şey var mı? "Kas korsenizi" koruyor, tabloya bakıyorsunuz (Ek 2) , mo­ ralinizi görme yetiniz iyileşene kadar yüksek tutuyorsunuz. B�nun için sadece birkaç dakika gerekli. Ya görme yetimiz iyileşmeye başlamazsa? .. Aklınıza böyle bir soru geliyor mu? O zaman moralinizi biraz daha yükseltin. Gözünüzün iyileşeceğine dair bir tereddüdünüz var mı? Eğer tereddüdünüz varsa, görme yetinizde hafif bir iyileşme oluşuncaya kadar moralinizi biraz daha yükseltin. Eğer bana inanmıyorsanız, umurumda bile değil. "Kas korsenizi" kuşanın, moralinizi yükseltin ve bitti! Baş­ ka soru var mı? Üç sözle anlattım. Geriye ne kalıyor ki? Sadece pratik yapmak! Görme Yetisine Yeniden Kavuşma Mekanizması 213 !V�� bu.ıö�/I(��tir/ ta.Jfo.ru., v-� ol(a.l(fa. l(a..rılya.!trılt�? Görme yetisini düzeltme tablosu sizin duygularınızla çalı­ şıp çalışmadığınızı gösteren bir göstergedir, yani kontrol için gerekli olan bir şey. Tablo size bir şey ifade etmeyebilir, o bir kağıt parçasın­ dan ibarettir. Mucizeyi ondan beklemeyin , kendiniz yaratın! Göreviniz, çabalarınızın yüzde 90'ını "kas korsenize" ve moralinize vermektir. Tamam! "Kas korsenizi" koruyorsunuz, görme yetinizi yakalayana kadar moralinizi yükseltiyorsunuz. Çalışıyor musunuz, yoksa bir şey görebilir miyim diye tab­ loya mı bakıyorsunuz, bunu tablo gösterecek. Eğer içten bir şekilde çalışmıyor, gerekli olan keyfi yarat­ mıyorsanız iyileşmek için yüz yıl bile bekleseniz hiçbir şey elde edemezsiniz! Demek ki başka bir deyişle bu kağıt, sizin ka­ rakterinizin göstergesidir. Karakteriniz bitliyse, o zaman . . . Ama kendinizi kelimenin tam anlamıyla güçlü bir İNSAN ve kendisine güvenen bir BİREY olarak kabul ettiğinizde görme yetiniz size boyun eğmeye başlayacak ve sonuç çığ gibi büyüyecektir. Demek ki tabloyu elinize aldığınızda, ilk olarak duruşu­ nuzu ve mimiğinizi kontrol ediyorsunuz. Tabloya ise üstün­ körü bakıyorsunuz. Gözlerinizi ona dikmeyin. Keyfiniz yükseldiğinde görme yetinizde iyileşmenin anın­ da başladığını fark edeceksiniz. Nasıl bakmanız gerektiğini er­ keklere vereceğimiz bir örnekle açıklayalım. 214 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Diyelim caddede karınızla yürürken, karşıdan gelen bir­ kaç güzel kız görüyorsunuz. Karınız yanınızdayken onların ayaklarına nasıl bakarsınız? Doğru! Belli etmeden, gizlice! İşte tabloya da aynı böyle bakışlar fırlatmanız gerekiyor. TaJfoıa. lftJ..fıl'ta.t/lfaft v-e lıer- bir- Jeftit-ft·clll.l"fJ./lfcio. lfO.�ıl'yaftr/lfaft? 1 . Gözleriniz hipermetropsa (yani gözlüklerinizi yakını görmek için kullanıyorsanız ) , tabloyu gözünüzden 1 5-20 cm uzakta tutun. 2. Gözleriniz miyopsa (yani gözlüklerinizi uzağı görmek için kullanıyorsanız) , tabloyu elinizi ileriye doğru uzatarak tutmalısınız. Eğer miyobunuzun derecesi düşükse ve bu mesa­ feden tablonun son satırını iyi görebiliyorsanız, tabloyu du­ vara asın ve kendi çalışma satırınızı bulun. Bunu nasıl yapaca­ ğınızı aşağıda okuyun . Görme Yetisine Yeniden Kavuşma Mekanizması 215 3 . Yakını da uzağı da kötü görenler, yani astigmat olanlar, sizler hipermetrop ya da miyoplar gibi çalışabilirsiniz, fark etmez; çünkü sizin sonucunuz huna bağlı değil<lir. 4. Bir gözünüz normal diğeri ise kötü görüyor. Normal gören gözünüze bir bant takın ya da elinizle kapatın. Gözünü­ zün derecesine göre tabloyu kendiniz ayarlayın. 5. İki gözünüz de kötü görüyor, ama birisi daha da kötüyse iki gözünüzle de çalışın. Birisi daha çabuk iyileşecek­ tir, o zaman bir önceki maddedekilcri uygulayın. 6. Bir gözünüz miyop diğeri ise hipermetropsa, her sefe­ rinde bir gözünüzü kapatarak tabloyla çalışın; günde iki defa bu şekilde çalışıyoruz. 7. Glokom, katarakt, görme sinirinin körelmesi, ağtabaka­ sının dejenerasyonu, gelişmemesi gibi durumlarda genel şe­ mayla çalışıyoruz ama özellikle gözü rahatlatma egzersizlerine özen gösteriyoruz. Baştan uyarıyorum, sizler başkalarına göre daha yavaş ilerleyeceksiniz ama bu problem değil! Her şey kendinizi ayarlamanıza ve arzunuza bağlı. Demek ki artık tabloyu nasıl tutacağınızı anladınız? Şimdi: Tabloya en üst satırdan başlayarak bakıyorsunuz ve yavaş yavaş bakışınızı aşağıya indirerek bir satır buluyorsunuz, onun üstündeki satırı iyi görüyorsunuz, altındaki satırı ise o kadar değil, yani sınırdaki satırı buluyorsunuz. İşte bu sizin çalışma _ satırınız. O satırı da iyi görmeye başladığınızda sınırı daha da aşa­ ğıya çekiyorsunuz. Dikkat! 216 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Gözleriniz bunu "talep etse" de satırı değiştirmekte acele etmeyin. Sonucu pekiştirin! Tabloyla çalışırken sıkça içinizde bir coşku belirecek, an­ cak bu coşku burada yersizdir. Eğer görme yetinizin iyileşme sürecinizi frenlemesini istemiyorsanız coşkuyu dizginlemeniz gerekecek! ! ! Bu, yaptığınız işin güvenliği için bir kuraldır. Yavaş giden çok yol alır. Eğer miyopsanız ve tablonun en alt satırını kol uzaklığın­ dan net görebiliyorsanız, o zaman tabloyu duvara asın ve ça­ lışma satırınızı yukarıda anlatıldığı gibi yeniden tespit edin. Gözlerin beynin bir parçası olduğunu biliyorsunuz. Onlar dolaylı olarak bütün organlarla bağlantılıdır. İnsan, bilgisinin yaklaşık yüzde 80'ini gözleriyle, kalan yüzde 20'sini de diğer duyu organları vasıtasıyla edinir. Gözlerimiz sağlığımızı, kalbimizin durumunu, moralimizi de yansıtır. Bir insanın gözlerine bakarak onun iyi ya da kötü oldu­ ğunu, hasta ya da sağlıklı olduğunu öğrenebilirsiniz. "Gözler kalbin aynasıdır" diye söylenmiyor boşuna. Gözleriniz sizin gösterdiğiniz ilgiye çok çabuk "tepki gös­ terir", dolayısıyla onlarla çalışmayı başladığınızda iyileşmek için hızlı bir adım atmış olursunuz. Diğer organlarımızda ise bu o kadar çabuk belli olmaz ve biz sık sık eski alışkanlıklarımızdan dolayı kendimize çamur atarak şikayet etmeye devam ederiz: "Üff. benimki olmuyor, ben diğerleri gibi değilim" vs. . . . . Ama yaptığınız işin semeresini hemen aldığınızda kendi gücünüzden kuşkulanmaya hiç hakkınız yok! Görme Yetisine Yeniden Kavuşma Mekanizması 217 O halde formülü uygulamaya geçiyoruz. İrade gücümüzün atılımıyla sağlam, mutlu ve bu hayata karşı cambazlık yapabilen insanın duruş ve mimiğini, erkek­ seniz genç bir beygirin, kadınsanız da neşeli bir kısrağın "kas korsesini" üzerimize geçiriyoruz. Hoplaa! .. Boyunuz iki metre oluyor, göğsünüzü öne çıkarıyor, gö­ beğinizi de omurganıza doğru çekiyorsunuz! Eğer oturuyorsanız sandalyenizin üzerinde sırtınızı doğ­ rultun. Arkanıza yaslanmayın ! Leğen kemiğiniz sandalyede ka­ lırken başınız yukarı, yukarı ve yukarı uzanıyor . . . Neyi fark ediyorsunuz? Göbek küçülmeye, bel incelmeye başlıyor. Yüzünüzde aptal bir gülümseme! Mükemmel! Sonra iç dünyanızı dış maskenize uydurmaya başlıyor, bilinç­ li olarak içsel bir sevinç yaratıyorsunuz. Niye seviniyoruz sorusu­ na (?) "Artık gözlüksüz görebilmeme" diye cevap veriyoruz! Ne oluyor? Görme yetiniz hemen tepki vermeye, harfler ve nesneler sizinle "saklambaç oynamaya" başlar. Birdenbire ya çok net ya da çok bulanık görünürler. Bu netlik durup dururken bir be­ lirir, parlar, bir kaybolur. Antrenman tablosundan bu parla­ manın iyileşmeye işaret olduğunu görebilirsiniz. Çok geçme­ den bu bir kerelik parlama, sürekli bir dalga halini alacaktır. Tek tek boncuklardan nasıl gerdanlık yapılırsa sonuç da öyle çoğalmaya başlayacaktır. İçsel yankılanmanızı gereken dereceye yükselttiğiniz za­ man görme yetiniz iradenize boyun eğmeye başlayacaktır; zira bu yankılanma diyapazon etkisi yapacaktır. Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi 218 İrade, duyguları harekete geçirir, duygular ise iyileşmeyi, yaratmayı veya duyarsızlığı yıkmayı harekete geçirir. Ne eker­ seniz onu biçersiniz! İç dünyanız harekete geçer ve her seferinde daha da kuv­ vetlenerek güı ırn:: ye:tiniziu. kafüc:;ir:.e yansır. Bizim terminolo­ jide buna "görme yetisi yürürlüğe girdi" denir. O halde görme yetisi yürürlüğe girdi! Bitti! Şu andan itibaren moralinizi yükseltmeye gerek yok, çün­ kü gereken "frekansı" yakaladınız. Şu andan itibaren göreviniz, bu keyfinizi sadece on daki­ kaya sığdırmak ve bu durumu aklınızda tutmaktır. Bilincinizin teybine kaydedip sonra da bunları bilinçli olarak ortaya koy­ maktır. Görme yetiniz sürekli iyiye gidecektir. Demek ki biz duygularımız aracılığıyla hareket ediyoruz. Duygu, en güçlü aletlerden biridir! Gerekli teori sizde minimum da olsa var, geriye sadece bunu pratiğe dökmek kalıyor. cfillfrfttefefÖ�llferttcrı�erl(ldel( iatN�fllf0. lfO.ıfıfıe��eifecrljo�? Bu işin mekanizmasını harekete geçirdikten, yani siz tablo üzerinde çalışırken anlık parlamalar yaşadıktan sonra, görme ye­ tisine yeniden kavuşma inişli çıkışlı bir şekilde gerçekleşecektir. Dikkat! Görme yetisine yeniden kavuşma mekanizması şöyledir: Bir iki saat içerisinde iyileşme, iyileşme ve iyileşme olur; son- Görme Yetisine Yeniden Kavuşma Mekanizması 219 raki yarım saat ya da bir saat içerisinde ise kötüleşme, ardın­ dan yeniden iyileşme, vs. Bu dalgalanmalar herkeste farklı şek.ildedir. Saniyelerle ölçülebilir. 5-6 saniyelik bir netlik, derken 2-3 saniyelik bir dü­ şüş, sonra yeniden yükseliş . . . Kimilerinde bu yükseliş 1 0 da­ kika sürebilir, bunu 2-3 dakikalık bir düşüş izleyebilir. Kimile­ rinde ise görme yetisinin dalgalanışları saatler, günlerle ölçü­ lebilir . . . ama genel eğilim şöyledir: _____, _ sonucun istikrarı Görme yetisinin iyileşme süreci daima kötüleşme sürecin­ den daha uzundur! Daima başınızı dik tutun! Genelde, böyle dalgalanmalara rağmen görme yetisi iyileşir ve iyileşme çizgisi hep yukarıya doğru yükselir. Önemli olan çalışmalara devam etmektir. Günbegün görme yetisine yeniden kavuşma süreci kuvvetle­ necektir. Her şeyin bir süreci olduğunu unutmayın. Bir tekerleği harekete geçirdiğinizde onun hareketini sürekli desteklemeli­ siniz, diğer bir deyişle bu bir süreç gerektirir, aksi takdirde te­ kerlek durur. Dikkat! Tehlike! Bir hanım sormuştu: "Gözlerim +7 diyoptri hipermetrop idi. 5 diyoptrisini yok ettim, 2 diyoptriyi ise edemiyorum. Niçin?" 220 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Nedeni şu: "Sağlık" için işe koyulmuş ama bu işi bitirirken de "istirahat" etmek için yapmış gibi rehavete kapılmış, egzer­ sizleri otomatikman ve sadece kendini avutmak için yapmış, duygulan yetersiz kalmış. Otomatiklik, her iyi başlangıcın düşmanıdır! Üzerinize çöken rehavete "defol! " deyin. Önce işi sonuna kadar getirin. Anlaştık mı? Mükemmel! O halde, tabloyu elinize alın, çalışma satınnızı bulun, "kas korsenizi" kuşanın! Tebessümü de yüzünüze geçirivermeyi unutmayın! Şimdi görme yetiniz iyileşeceği için sevinin. Her şeyi tam tersinden yapıyoruz! Bunun ardından moralimizi görme yetimiz iyileşinceye kadar yüksek tutuyoruz. Bu belli belirsiz netlik, size fotoğraf makinesinde netlik ayan yapmak ya da radyoda kanal yakalamaya çalışmak gibi gelecektir. İyileşmenin ışığını fark ettiniz mi? Çok iyi! Hemen bu du­ rumu kaydedin: "Evet! Gerekli frekansı yakaladım!" İyileşme­ nin net bir şekilde ortaya çıkmaya başlaması kesinlikle tabloyla otuz saniye çalıştıktan sonra olacaktır. Görme yetisi geliyor! Kutluyorum sizi! Şimdi göreviniz kendinizi dinlemek, görme yetinizin size baş eğmesi için ne yaptınız ve iç dünyanızı nasıl değiştirdiniz ise bu duyumları ya­ kalamak ve akılda tutmaktır. Gelecek sefer egzersizi yaparken iç dünyanızın bu duru­ munu bilinçli olarak meydana getirin ve bu süreyi uzun tut­ maya çalışın. Görme Yetisine Yeniden Kavuşma Mekanizması 221 Kendi başınıza çalıştığınıza göre sizin yerinize bir şey ya da birisi saniye tutmalı. Teybe birden otuza kadar sayın ve kaydedin (bk7. a�ağırlaki, "Üç <lefa 30 saniyeli 3 manevra" bölümü).* Bu sırada göreviniz moralinizi yükseltmektir. İyileşmenin ilk belirtileri oluştuğunda iç dünyanıza dikkat edin ve bunun ne zaman ortaya çıktığını aklınızda tutun. Örneğin başlangıçta iyileşme 20. saniyede ortaya çıkmışsa, bir dahaki sefer bunu 15. saniyeye, daha sonra da 10. saniyeye düşürmeye çalışın. 30 saniye sonra da iç dünyanızın durumuna dikkat edin. Görme yetisi hep iyiye, daha iyiye gidecektir. Gelecek sefer ha­ fif bir ek iyileşme daha almamız gerekir, mesela iyileşmenin 5. saniyede ortaya çıkması. Süreç dalgalı bir şekilde geçiyor: Görüntü bir geliyor bir gidiyor ama her yeni günle ve her yeni antrenmanla netleşme daha erken ortaya çıkıyor ve daha kalıcı oluyor. Ayrı ayrı unsurlar ve parçalar zamanla aynı çalışma satı­ rında birleşecektir. Demek ki "kas korseniz" ve duygular yardımıyla görme ye­ tinizi düzeltmede kendinize benzersiz bir alet yaratmış oluyor­ sunuz! Görme yetinize yeniden kavuşmak için günde 10 dakika süre ile iki kere egzersiz yapmanız yeterlidir. Gözlerinizi nasıl iyileştirdiniz, aklınızda kaldı mı? Peki bu nasıl elde tutulur, o da aklınızda mı? Her seferinde, "Evet! Gereken frekansı yakaladım!" şeklinde kaydetmeniz gerekti­ ğini aklınızda tuttunuz mu? Sizi babayiğit! Mükemmel! Editörün notu: Ben çizelgeyi bir karton kutuya, saniyeli, büyücek bir saati de hemen yanına raptiye ile tutturdum. Böylece bakışımı hafifçe kaydırarak zamanı izleyebiliyorum. Bir süre sonra bu süreler içinizde bir saat şaşmazlığıyla kendiliğinden belirginlik kazanıyor. • 222 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Şimdi ise yine iş ahlakı kuralları. Hayatta ilginç şeyler oluyor. Naberejnıye Çelnı şehrinden bir erkek çok titiz idi. Beş dersin sonunda hep el kaldırıyordu. İyileşmesi tam gaz ilerliyordu, derken birden durdu. Sordum: "Neden gerilediniz? Ne oldu?" "Son satırı görmüyorum." "Hangi satırdan başlamıştınız?" "Üstten ikinci satırdan." Meğer, elini ileriye doğru uzatarak tuttuğu tablonun üst­ ten ikinci satırını zar zor görüyormuş ve sadece beş gün içinde en alt satıra kadar gelmiş. Bu kesinlikle yasaktır! İş ahlakı kurallarını çiğnemiş, görme yetisine yeniden ka­ vuşma süreci bu yüzden durmuştu. İşte böyle! Dikkat edin! Gözlerinizi zorlamayın, ivmeyi yavaş yavaş kazanın. Bir sır öğrenmek ister misiniz? Görme yetisine yeniden kavuşma ile herhangi bir hastalığı yok etınenin prensipleri aynıdır. Siz esas olarak kendi yaratıcı ruhunuzu kullanıyorsunuz. Gereken duyguları yaratarak, dolaşım sistemi üzerinden organizmanızı iyileşmeye zorluyor, yani bu süreci yönetmeye başlıyorsunuz. · •• • • • ÇOR#Et/fflcfIilEt/E!llOE!I ttl11/tff#l1 [)(}!/E#LERI •• Ç • alışmanın bütününü dönemlere ayırıyoruz. Birincisi, kü­ çük 2-3 günlük bir dönem, buna "çalıştırılma dönemi" diyoruz. Bunun hemen ardından göz sağlığımıza yeniden kavuşma dönemi başlar. Bu herkesin kendine has çok özel bir dönem­ dir. Kimilerinde 2 veya daha az diyoptrisi olanlar için 8 gün­ dür. Bundan söz etmiştik. 8 gün içerisinde görme yetinize kavuşuyorsunuz ve doku­ zuncu günden itibaren üçüncü, yani normal görme yetinize alışma dönemine geçiyorsunuz. Asıl, bu dönemde çalışmala­ rınızı durdurmamanız çok önemlidir. Kimileri, gözlükleri çıkardık, bu kadar, daha ne isteyebili­ riz ki diyerek hata ediyor. Ama normal olarak görebilmek için şartlı refleksin meydana gelmesi, yani organizma için bunun bir alışkanlık haline gelmesi ve beyin tarafından da tespit edilmesi gerekir. Şartlı refleksin oluşması için 20 ile 40 gün arası bir zaman gerekir. Şöyle bir durum varsayın. Çalışmaya başladınız. İlk so­ nucu elde ettiniz. Mecazi olarak söylersek envanter kurumun­ dan stok defteriyle geliyorlar ve şöyle diyorlar: 224 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi "Bize söylenmiş olana göre iki adet göz ve katarakt var: Gösterin!" Kontrol edildi. Her şey yerli yerinde. Mükemmel! Yolu­ muza devam. Bunun üzerine siz çalışmaya koyuldunuz, katarakt da yok olmaya başladı. Sonraki kontrolde: "Şimdiii! Bize söylenmiş olana göre iki adet göz ve kata­ rakt vardı. . . " Sonuçları önceki kontrolün sonuçlarıyla karşılaştırıyorlar: "Gözler sağlam, katarakt nerede? Hemen onu yerine ko­ yun! O kayıtlarımızda 761 200-08 numara olarak geçiyor." Organizma karşı koyınaya ve kendi sonucunu savunmaya başlar. Fiziksel olarak bu geçici bir kötüleşme olarak görünür (durumun kötüleşmesi ) . En önemlisi, durmamaktır. Çalışma­ larınızı sürdürürseniz, gelecek sefer sonuç beyin tarafından da bilançoya alınır: "Gözler iki adet, sağlam." Bu, yaklaşık kırkıncı günde gerçekleşir. Artık gözlerle ilgili bir problem çıksa da beyin bunu he­ men ortadan kaldıracaktır, çünkü "envanter listesinde" gözler norm olarak da tespit edilmiştir. İşte böylece iyi görebilmenin şartlı refleksi oluşur. İyi görebilen gözler, mecazi olarak söylersek beyninizin bilançosuna yerleşmiştir ve envanter numarasına sahiptir. Körler derneğinde bu sistemle çalışmak zorundaydım. Görme siniri körelmiş olan hastalar galip çıkıyordu. Siz, kendi teşhisinizle onların yanında yalandan zavallı bir hastasınız! Anlaşıldı mı? İşte böyle! Görme Yetisine Yeniden Kavuşma Dönemleri 225 Sayın okur, kendinizi gözlüksüz nasıl hissediyorsunuz? So­ kakta pantolonsuz gibi mi? Olabilir. Onlarsız yaşayamıyor mu­ sunuz? Üzülmeyin, yalnız değilsiniz. Bu soruyu bir keresinde sormuştum. Birkaç kişi parmak kaldırmış, hatta bir hanım, "Ben kendimi rüyamda bile göz­ lüklü olarak görüyorum" demişti. Ne yapmak gerekir? Bu durumdan kurtulmak için iyi bir çıkış yolu var. Bugün ya da yarın kendinize düz camlı, süs maksatlı bir gözlük ayarlayın, örneğin güneş gözlüğü, yalnız açık yeşil camlı olsun. Ya da kendi gözlüklerinizdeki camlan numarasız camlarla değiştirin. Bebeklerin emzikten ne kadar zor ayrıldığını görmüş müydünüz? Burnunuzun üzerinde bir şey eksik olduğu için kendinizi rahatsız hissedeceksiniz. Demek ki siz, kendinizi normal hissetmek için burnunu­ zun üzerine "kuru emziği" geçiriveriyorsunuz. Uyuşturucu kullanan var, alkol alan var, bir de "gözlük kullanan" var. (Hah-ha, bunu ben uydurdum! ) Bugünden başlayarak, daha düşük numaralı gözlük kulla­ nıyorsunuz, yani daha zayıf bir gözlük. İki, üç gün sonra gözlükler size tam tamına oturacaktır. On­ lar size layık olduğu zaman, siz daha düşük olanını takmalısınız. Üç dört gün içinde bir anda onlarla da iyi göreceksiniz. Dolayısıyla siz fiziksel rahatsızlığı gidermek için burnunuzun üzerine "yalancı bir emzik" geçiriyorsunuz. Anlaşıldı mı? Dikkat! Bir numara düşürmek için 4-6 günlük bir süre veriliyor. Diyoptriyi daha hızlı azaltmak yasaktır, çünkü çok hızlı ve ger- 226 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi gin çalışma görme yetisine yeniden kavuşma sürecinin frenlen­ mesine neden olabilir. Doğa aceleciliği sevmez. Yeni, genç filizleri daha hızlı bü­ yüsün diye yukarı çekmek gülünç bir şeydir. Eğer 20-30 yıl gözlük taşıdıysanız birkaç gün daha taşımak bir şeyi değiştir­ mez. Bu nedenle sabredin, kurallara dikkat edin ve acele et­ meyin. Eğer -12 ya da + 12 ya da astigmatınız, kataraktınız, vs. var­ sa kesinlikle hiçbir önemi yoktur! Hepiniz aynı şema ile çalışacaksınız ve görme yetisinin normalleşmesi için aynı ölçütlerle sınav vereceksiniz. İyi okuyanlar için ortalama şöyledir: İki günde 1 diyoptri. "Kaçaklar" için ise altı günde 1 diyoptri. Demek ki ortalama dört günde bir diyoptri düşüyor, yani bir günde 0,25 diyoptri. Kafanızda "Ya ben yetişemezsem, geride kalırsam?" gibi­ sinden kuşkular oluşuyor mu? Sayın okur, bunlar beni ilgilendi.mez, umurumda bile de­ ğil! Kuzu kuzu sınavları vereceksiniz. Öğrencinin üç görevi vardır: Öğrenmek, test çözmek, sınavlardan geçmek. Geride kalan cezalandırılacaktır. 2 diyoptriniz varsa 8 günlük bir zamana ihtiyacınız var demektir, yani normal gör­ me yetisine kavuşmak için tam 8 gününüz var. Bunun ardından zorunlu adaptasyon dönemine geçiyor­ sunuz, elde ettiğiniz sonuçları korumak isterseniz elbette. •• tfÇOErll JO �0.lf�ft·J 0.lfWl"O. . �Öl"/lfertt�ı'trlr/;ae&lf(e, llf Nihayet pratiiik! Dört gözle bekledik! {? ayın okur! Gönül yaşınız kaç? Eğer 1 6 yaşından fazlaysa demek ki siz bir ölüsünüz. c.) Gelin, gönlümüzün 16 yaşında olduğu konusunda anla­ şalım. Omuzlarınızı düzeltin. Şimdi bir bacağınız üzerinde durduğunuz yerde zıplayın. Ben "babaanneyim" ya da "patronum" ya da "bilim adamı­ yım" . . . gibi saçma sapan şeyleri kafanızdan çıkarın. Şimdi ise gamı, kaygıyı bir kenara atın, huzurlu olun. Yü­ zünüzden o peeek bilmiş, sanki apteshane küveti üzerinde oturuyormuş ve kabızmışsınız gibi ifadeyi silin! Yerine galip bir insanın duruşunu, gülümsemesini koyun! Gözlüklerinizi bir kenara fırlatın ! Yüzünüzü yeni yılı ilk kez kutlayan 5 yaşındaki bir çocu­ ğun ifadesi kaplasın. Kirpiklerinizi kırpın. 228 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi İçsel dünyanızın bakışıyla bütün vücudunuza bir göz atın. Duruşunuz mimiğiniz nasılmış?! İçinizde, şimdi biraz daha iyi görebileceğinize dair titrek bir beklenti yaratın ve bundan aldığınız sevinci dalga dalga bütün vücudunuza yayın . Daha! Biraz, birazcık daha duygu ekleyin! Seni babayiğit! Şimdi elimize tabloyu alıyor ve kendi mesafemizde tutu­ yoruz, aşık gözlerle çalışma satırımıza bakıyoruz. Oluşturduğumuz morali yavaş yavaş yükseltiyoruz. Kalbi­ mizde ise alacak olduğumuz sonuç için bir haz var. Hiç objektif ayarı yapmış mıydınız? Bulanık olan görüntü gittikçe netleşmeye başlar ve sonunda net olarak görünür! Çok keyifli bir şeydir. İşte böyle bir parlak ve net görünümün heyecanlı bekle­ yişi içinde 30 saniye boyunca iki gözümüzü hafif ve akıcı bir şekilde çalışma satırımızın üzerinde sağdan sola, soldan sağa, başka hiçbir şeyin üzerine bakışımızı yöneltmeden, duraksa­ madan, detaylara takılıp kalmadan kaydırıyoruz ve her 2-3 sa­ niyede bir yine moralimizi yükseltiyoruz. Gözlerimizle hafif hareketler yapıyoruz ama temel olan ne? Sevinciii yaratıyoruz! En önemlisi, sevinçli bir durum yaratıyor ve bu duyguyu gözlerinizin üzerinden geçiriyorsunuz, kendinize minnet ve zafer kazanacağınıza dair güven duyuyorsunuz! Yani satın takip etmiyorsunuz! Satıra bakın ama içinizden gelen sesi dinleyin, gözlerinize bir şans tanıyın; onlar buna ayak uydurmaya çalışacaktır. Eğer pasif bir şekilde durup gözlerinizin iyileşmesini bek­ lerseniz, o zaman kocaman bir hiç alacaksınız! Elinizde hayal Ü ç Defa 30 Saniyeli 3 Manevra 229 kırıklığından başka hiçbir şey olmayacaktır! Tüketici muame­ lesi olmamalı! ! ! Zihniniı.<len saymamak ve kendinizi alıkoymamak için da­ ha önce sayıları kaydettiğiniz kaseti koyun. 30'a kadar dokuz kere . . . Üç manevrayı 30 saniyeden üç kere yapacağız. Moralinizi yeterince yükselttiyseniz, görme yetisinin iyi­ leşme pırıltıları sizi bekletmez. Görüntüde ani bir netlik ve parlaklık meydana gelmeye başladıktan sonra moralinizi aynı seviyede tutmaya çalışın ve sonraki 30 saniyede de bu yükse­ lişte çalışmaya devam edin. Oldu mu! Aferin! İçinizde kendinize karşı minnet ve saygı dalgası uyandırın, kendi üzerinizde çalıştığınız için sevinci ve gururu ortaya koyun! Yalnız çok rica ederim, gözlerinizin al­ nınıza fırlamaması için gözünüzü kırpmayı unutmayın! Eğer çalışmamızda hiçbir değişiklik olmuyorsa, o zaman du­ yumlarımıza yeni bir tanesini daha ekliyoruz ta ki iyileşmenin ilk pırıltıları ortaya çıkana kadar! İç dünyanızı izleyin, unutmayın, siz 5 yaşında, dünyaya hayran hayran ve meraklı gözlerle bakan _ bir çocuksunuz. Bu rolün içine girin ve çocuk olun. Ya da canlı renklerde hayatın en güzel ve parlak anlarını h atırlayın: İlk aşkınızı, çocuğunuzu ilk emzirişinizi, ona banyo yaptırışınızı, dokunuşunuzu, şefkatinizi veya harika bir günba­ tımını, güneşin doğuşunu, vs. Hoş anılara dalıverin, kalbi­ nizde hafiflik ve aydınlık oluşsun! . . Böylece ilk 3 0 sa�iyeyi çalıştık. Gözlerinizi hafifçe kırpın. Sonraki 30 saniyeyi de aynı şekilde çalışıyoruz. Kırpmayı u nutmayın! Ve son kez bu manevrayı 30 saniye çalışıyoruz. Daha sonra "Umru-umru-umrumda değil" özel egzersi­ ziyle gözlerimizi rahatlatıyoruz. (Bunlar aşağıda verilmiştir. ) 230 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Mimiğinizi ve duruşunuzu kontrol edin. "Kas korsesini" kontrol edin. Kaybetmiş misiniz?! TRA-TA-TA! Siz rehavete kapılmaya başladınız, anlıyor musunuz?! Ken­ di kuyunuzu kazmaya başlamışsınız. Buna meydan vermemek lazım! Zamanından önce rahatlamak olmaz ama çabuk yol almak da olmaz!!! Naberejnıye Çelnı şehrinden gelen dinleyiciyi hatırlıyor musunuz? Bunun ortasını bulun. En önemlisi! İş güvenliği kurallarına uyacak olan işin kalitesidir. İkinci manevra önce bir gözümüz, sonra diğer gözümüzle sırayla yapılır. Her bir göz için kendi satırını yukarıda anlatıl­ dığı gibi buluyorsunuz. İlk otuz saniye bir gözle, ikinci otuz saniye diğer gözle çalışıyoruz. Ardından mutlaka rahatlatıcı egzersizleri yapıyoruz ve daha sonra iki gözümüzle de çalışıyoruz. Ve yine gözlerimizi rahatlatıyoruz. Gözlerimizin huzurunu kaçırmamaya çalışarak yavaş ve sakin bir şekilde açıyoruz ve . . . Bir sürprizle mi karşılaştınız? Sizi babayiğitler! ! ! Durumumuzu kaybetmeden yeni bir güçle "30 saniyeden üç kere" egzersizin üçüncü ve sonuncu manevrasına başlıyoruz. Tabloya düşen ışığın açısını değiştirmek için dönün. Yeni­ den başlıyoruz! Ü ç Defa 30 Saniyeli 3 Manevra 231 Göğüs! Gülümseme! Hazır ol! "30 saniyeden üç defa" üçün­ cü adımı gerçekleştiriyoruz. Kendiniz için ilave bir iyileşme kat edin. Her seferinde ileriye doğru küçük bir adım atın. (Teybi açın.) Çalışmaya devam ediyoruz. Tabloyu bir kenara koyuyoruz ve rahatlatıcı egzersizleri yapıyoruz. Sağlığa ve mükemmelliğe doğru attığınız yeni adım için kalbinizde kendinize bir minnet duygusu yaratın. • ÇEl/cfE;tfEEÇZERtlZLERI 1 . Gözlerinizi yavaş ve sakin bir şekilde açın, zorlamadan, hafif hafif, kelebeğin kanatları gibi kırpın. 2. Şimdi de bilimsel bir adı olan egzersiz: " Umru-umru­ umrumda değil " Önce sakinleştirici ve hoş bir müzik açın. Avuçlarınızı enerji akımını güçlendirmek için ısıtın. Bu­ nun için ellerinizi çakra (göğsünüzün altında kaburgaların tam bitişiğinde) seviyesine kadar indirin, böylece enerji daha iyi akacaktır. Ovuşturmaya devam ederek ellerimizi gözlerimi­ ze yaklaştırıyoruz. Avuçlarımızı birbiri üzerine koyuyoruz, parmaklar bitişik, alnınıza çapraz şekilde, serçe parmakların altları ise bir nok­ tada buluşmuş ve burnun üst kısmına, yani gözlüklerin burun üstündeki yerine yerleşmiş. Avuçlarınızı, içine bir şey koya­ cakmış gibi bombeli bir hale getirerek gözlerinize kapayın. Ellerinizi sıkı tutun, aradan ışık sızmasın ama bu sırada avuçlarınız da kirpiklerinize dokunmasın. Artık gözlerinizi ka­ patabilirsiniz. Avuçların ortasından çıkan enerji doğruca göz küresine akacaktır. Enerjinin bir engele takılmadan geçmesi için kafa ile omurganın aynı düzlemde olması gerekir. Gevşeme Egzersizleri 233 Göz kürelerinizi geriye ve aşağıya indirin, göz kapakları­ nızı, yüzünüzü gevşetin. Çeneniz açılmış, diliniz ortada, omuz­ larınız inmiş, kollar gerilmemiş olsun. Dirsekleri de yanlara doğru açmalısınız. Bütün vücut kaslarınız gevşemiş olmalı. Lütfen sakin, rahat ve huzurlu olun. Hiçbir şey umru­ umru-umrunuzda değil! Karanlığı ya da aklınızdan geçen herhangi bir film şeri­ dini seyrediyoruz. Zihnen, hareket eden objeleri fiziksel olarak kötü göre­ bildiğiniz mesafede ne kadar uzak olsa bile çok net bir şekilde görene kadar seyredin. Sonuç beklediğiniz düzeyde ise sırayla nesneyi bir uzak bir de yakın mesafeden seyredin. Rahatlama sırasında, görme yetisini düzeltme tablosunda kendi çalışma satırınızı seyretmeniz ve onu çok net ve açık bir şekilde gördüğünüzü farz etmeniz çok yararlıdır! Dikkatinizi göbeğinize yönlendiriyorsunuz, içinizde tam bir rahatlık ve gevşeme yaratın. Fikirleriniz kendinize, gözle­ rinize, hayatın kendisine sevgiyi ifade ediyor. Bundan sonra dikkatinizi karaciğerin olduğu yere (sağ kaburga altı) yönlendirin ve oraya yaratabileceğiniz bütün şefkatinizi aktarın. "Beş parmak" örneğinde olduğu gibi vücu­ dunuzda fiziksel olarak bir etki uyandırın. Sonra aynı şekilde dikkatinizi böbreklerinize (sırtınızda, belin biraz yukarısında) yönlendirin ve oraya da bütün kalbi­ nizle sevgi, şefkat ve sağlık dileklerinizi gönderin . Vücudunu­ zun "cevabını" yakalayın ve minnet hissi uyandırın. Kollarınızı indirin ama gözlerinizi açmayın. Tam anlamı ile dinlenmeye başlayın. Rüzgarın usulca bedeninize dokunduğunu hayal edin; hafifçe iki yana sallanıyor ve gevşiyorsunuz. 23 4 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Baldırlarınızı, kalçalarınızı, belinizi, boynunuzu, yüz kas­ larınızı serbest bırakın. Sidik torbası hariç her şeyin kaslarını gevşetin! Sabah olduğunu farz edin! Güneş ufuktan yükseliyor. Siz bir tepede duruyorsunuz, aşağıda ise nehir. Gece boyu sıcak yaz yağmuru yağmış, ağaçların yaprakları parıldıyor. Nehirden gelen rüzgar onları okşuyor, güneş ışınları Üzerlerine öyle bir vuruyor ki yapraklar bile ışık saçıyor. Kalbinizde ve vücudu­ nuzda bir huzur ve sükunet var. Şimdi gözlerinizi sakince açın! Bu arada şunu da belirte­ lim ki gözlerinizi hiçbir zaman ani bir şekilde açmamanız ge­ rek! ! ! Gözlerinizi kısmak ya da ve fal taşı gibi açmak yasaktır. Bunların hepsi gereksiz gerginlik yaratır! İç huzurunuzu koruyarak tabloyu elinize alacak olursanız bir sürprizle karşılaşacaksınız! İyileşmenin bir sıçrama halinde gerçekleştiğini fark ettiniz mi? Bravo! Sizinle gurur duyuyorum! Demek ki her şeyi doğru yaptınız. Gevşeme ve dinlenme zamanında da gözleriniz iyileşmeye devam edecek! Moraliniz nasıl? Tebessümünüzü kaybetmediniz mi?! Duygularımızı bir basamak daha yükseltiyoruz, yüreğimiz hafif, açık ve gözlerimizde bir sıcaklık hissi. . . Bu hissi gün boyu korumaya çalışın, eğer kaybederseniz bu egzersizi hemen bir kez daha yapın. 3. Enerjinin gözlere yönlendirilmesi Önce avuçlarımızı ovuşturmaya baş­ lıyoruz "Umru-umru-umrunda değil" eg­ zersizinde gösterildiği gibi. Gevşeme Egzersizleri 235 Gövdemiz dümdüz, kafamız omurgamız ile aynı hizada, gözlerimiz kapalı, iki elimizin işaret ve orta parmakları dikey hiçim<le gözlerimize yönelik . . . Parmaklarımızın uçlarıyla gözleri­ miz arasındaki mesafe 1-2 mm'den faz­ la olmamalı ama parmaklarımızı göz kapaklarımıza dokundurmuyoruz. Enerji akımının gözlerimizi kapladığını hisse­ diyoruz. Şimdi aynı şekilde başparmakları­ mızı orta boğumlarını (bunun için par­ makları bükmelisiniz) göz kapaklarına yaklaştırıyor ve aynı şekilde enerji ile dolduruyoruz. Bu sırada da dirseklerimiz havaya kalkmış ve iki tarafa gerilmiş olmalı. Başımızı eğmiyoruz. llllcfLll;lf11 �özfet"ıirrle i/ife.rMe o&rfJ./0-lfftı/"ılf oi«Maıfı ıpıir Şimdi de, hasta/,ık ve problemleri içinde banndıran "akıllı" kafanıza biraz çamur atmak istiyorum E ğer antrenman sırasında kafanızda "Yardımı olacak, olmayacak?! " şeklinde tereddüt ve kuşkular doğuyorsa işte o zaman bitti! Gerisin geriye, buzda açılmış deliğe düşmeye mahkumsu­ nuz ve orada bundan önce nasıl debelendiyseniz yine aynı şe­ kilde devam edeceksiniz! Zamanında orada altı sene debelen­ miştim. Bu da demektir ki yaptığınız egzersizler sizin için bir eti­ ketten, ambalajdan ibaret. . . Oz işe bambaşka bir yerde. Diyelim bir dükkana gidiyor ve şeker yerine sadece amba­ laj kağıdı alıyorsunuz. Bunun size bir faydası var mı? Çikolata mağazada kalmış, siz ise ambalajı almış gidiyorsunuz. Ama bu­ na karşılık güzel parıldıyor! Haşlama: Gözlerinde İyileşme Olmayanların Okuması İçin 237 Egzersiz sadece bir şekil, boş bir kap! Egzersizle, yöntemlerle, araçlarla aradığınız, görünüş, am­ balaj sizin; esas olan içeriği, içsel durumu ise düşünmüyorsu­ nuz bile. Ya içerik sülfürik asit olsa? Asidin özü, kristal kadehe ya da çöplükte bulduğunuz bir konserve kutusuna koyduğunuzda değişiyor mu? Değişir mi? Hayır! Vücut da bir kaptır. Lütfen, söyler misiniz, vücut neyle düzeltiliyor? Fiziki antrenmanlarla. Siz, antrenmanları yapıyor, yani kabı düzene sokuyorsu­ nuz, o asit dediğimiz öz ise kalıyor ve sizi içten içe kemirmeye devam ediyor. Demek ki sizin karakterinizin özü antrenmanlarla, hap­ larla, prosedürlerle değişmiyor. Bir kere o sizin sağlığınızı tahrip etti ve bunu yine yapacak. İşte böyle! Bunun için eğer sağlam bir vücuda sahip olmak istiyorsanız karakterinizi iyiliğe, yaratıcılığa doğru değiştirmelisiniz. Sağlığınıza bu savsakca yaklaşımınızı aileme bakıyorum, kendimi bilime, işime adadım, vs. şeklinde savunarak açıkla­ yabilirsiniz. Uzun bir liste oluşacaktır, öyle değil mi? Bunun nedenlerini kendi doğanıza açıklamaya kalkışsanıza. Kendinizi kime ve nasıl verdiğiniz onun umurunda değil! Yasalar, herkes için aynıdır ve uygulanması da şarttır. On­ lara uymak istemiyorsan yerini uymak isteyenlere bırak, hasta­ lan ve kendi kendini yok et. · Seçim hakkı her zaman vardır. Demek ki kendimize yak­ laşımımızı değiştirmezsek değerimiz bir kuruş olacaktır. . Kendinizi kelimenin tam anlamıyla İNSAN ve kuvvetli bir BIREY olarak kabul ettiğiniz andan itibaren görme yetisine 238 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi kavuşma süreci çok hızlı bir şekilde gelişecektir. Sonuç kendi­ liğinden ortaya çıkacaktır. Şahsınıza yapmış olduğunuz herhangi bir suçlama veya gücünüzden kuşku duymanız BİREYİ rencide etme olarak ka­ bul edilecektir. Siz, tabloya tüketici gözüyle para gişesine bakarcasına ba­ kıyorsunuz! Karşısına geçip elinizi uzatmadan önce, emek ver­ meniz gerekir! O zaman bir kez daha! Tabloya bakmadan önce "kas kor­ sesini" kuşanmalı ve hükümdarın onurlu, muzaffer edasını ta­ kınmalısınız. Yüzünüze bir tebessüm yayılmalı. Ağzınız kulak­ larınıza varmalı -ama bir metreden fazla da değil. Yüzünüzde suni olarak yaratılmış bir sevinç ifadesi var. Ba­ kış açınıza göre anormal olan "kas korsesini" giyiyor, içinizde harika bir moral duygusu şekillendiriyorsunuz. Niye gülümsü­ yorsunuz? Şimdi biraz daha iyi görebileceğiniz için gülümsü­ yorsunuz. Bilinçli olarak olumlu bir sonucun beklentisini ya­ ratın ve tamam! Bilginiz olsun, ben bu formülle çalışıp sonuç alamayan in­ san görmedim daha! Zamanında dövüş antrenörlüğü yaptım. Bir çocuk aşırı antrenman yapıyordu, onu salondan kovuyordum ama gitmi­ yordu. Tekniği çok güzeldi, karşılaşmalarda tek bir vuruşu bile kaçırmıyordu. Ama bir problemi vardı; kendisine güvensizliği. Korkusu olmayan insan yoktur. Kendini koruyabilme korkusu herkeste vardır. Onun ise bu korkusu güvensizlik halini almış­ tı ve gerçek yarışmada hep kaybediyordu. Ona, "teknik değil, ruh kazanır!" diyordum. Ama hepsi boşunaydı, değişen bir şey yoktu. Haşlama: Gözlerinde İyileşme Olmayanlann Okuması İçin 239 Bir keresinde bana Kazakistan İçişleri Bakanlığı mensup­ ları arasından bir karate şampiyonu gelmişti. Ondan, çocuklarıma teknik bir ders vermesini rica etlim ve bu arada da çocukların arasında teknik açıdan çok iyi birisi­ nin olduğunu, ona biraz dikkat etmesi gerektiğini söyledim. Böylece de yüreğine bir kuşku düşürdüm. Bunun ardın­ dan çocuklara, "Yarın bir züppe geliyor, öyle de bir geveze ki. Böbürlenip duruyor, kendini çok güçlü bir savaşçı zannediyor. Ona bir ders vermek lazım. Hepinizin onu kolaylıkla mahvedebilece­ ğini biliyorum" dedim. Ve bir ayağını bile kaldıramayan yeni bir öğrenciye işaret ederek: "İşte, sen onu kolaylıkla yenebilirsin" dedim. Ardından, benim o ödleğe bakarak şöyle söyledim: "Senin tekniğin iyi, onu biraz korkut." Yarışma sırasında benim çocuğum o şampiyondan öyle bir köfte yaptı ki! Ona yendiği şampiyonun ismini söylediğimde az kalsın düşük yapacaktı . . . 1 994 senesinde Hiroşima şehrinde Asya kıtası Olimpiyat oyunları vardı. Derece kazanan üç çocuk Taşkent'ten idi ve benim öğrencim birinciydi. Herkesi yendi. Çinlileri de, Tay­ vanlıları da. Çünkü dersini almıştı: Savaşa girmeden önce ken­ dinizin galibi olmalısınız. Anlaşıldı mı? Tacınızı giyin! ! ! Demek ki iyileşme sürecinin yönetimini ken­ di ellerimize alıyoruz! Gözlüklü olarak doğmuş olsanız bile umu­ rumda değil, yine de görme yetisine yeniden kavuşacaksınız! 240 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi . lfj'U.İl-�lfft}/ıpıir irv-afffU" 1 . Antrenmanların ilk günlerinden başlayarak yetenekle­ riniz konusunda olumsuz fikirler yürütmeyin. 2. Gözlerinizle çalışırken, gözleriniz kapalı bile olsa her zaman gözlüksüz çalışın! 3. Numarası taktığınız gözlüklerinkinden daha düşük göz­ lükler ayarlayın ve bugünden itibaren onları kullanın. Gözleriniz giderek iyileşirken bu gözlükler de size "büyük" gelecektir. Onlara kesinlikle gereksinim duymayacaksınız. F.ski gözlüklerinizle kalacaksanız, o zaman başarıyı hayal bile etmeyin! İlk günlerde tabloyla çalışırken iyileşme hemen kendini göstermez, ihtiyatlı bir şekilde yavaş yavaş ortaya çıkar ve elde ettikleriniz zaman zaman kaybolabilir. Eğer beş dakikalığına bile olsa eski gözlüklerinizi takarsa­ nız yıllarca burnunuzun üzerinde taşıdığınız "bisikletiniz" he­ men geri dönecek ve elde ettiğiniz sonuçları yeniden kazan­ mak zorlaşacaktır. Yapmak, yıkmaktan zordur! Amaca ulaşmak için harcadı­ ğınız emeği tahrip etmek de çok kolaydır. Yüreğinizden geriye giden yolu ebediyen kapatmalısınız; ancak o zaman ileriye gi­ , debilirsiniz. 4. 1 ,5-2 diyoptrisi olanlara sesleniyorum: Eğer gözlüksüz idare edebiliyorsanız bugün sonsuza dek gözlüklere veda edi­ yorsunuz. Onları hiçbir yerde ve hiçbir zaman takmayın. Göz­ lükler, gözlerin değneğidir. 5. Gözlerinizi düzeltmeye çalışırken gözleri kısmak ve fal taşı gibi açmak yasaktır. Zorlamadan çalışmak gerekir. Haşlama: Gözlerinde İyileşme Olmayanların Okuması İçin · 241 6. Acele etmeyin! Tablonun bir satırı iki üç günlük bir ça­ lışma; 0,25 diyoptrilik bir iyileşme bir gün gerektiriyor. 7. El<le elliğiuiz sonuçlar rdıavclc kapılmanıza neden ol­ masın, çalışmaya devam edin! Rahatladığınızda, durduğunuz­ da ya da gevşediğinizde iyileşmeniz hemen duracaktır. Hatırlı­ yor musunuz? Tekerlek-süreç-duraksama. Hastalığın kronikliği nasıl yenilir. Eğer iyileştikten sonra hastalık tekrar nüksediyorsa bu ge­ nelde ikinci ve üçüncü dönem arasında olur. Hasta iyileşir ama hastalığı hala hafızasındadır. Örneğin sabahları, alışmış olduğu gözlüklerini aramaya başlar ve birdenbire aklına gelir: "Ha, ben gözlüksüz de iyi gö­ rüyorum." Ama nedense bir huzursuzluk hisseder ve alışkanlı­ ğı üstün gelmeye başlar. Bu rahatsızlık döneminin üstesinden gelmek gerekir. Has­ talığın kronikliği, sizin eski kafanıza göre çalışmaya devam eden bir programdır. . .. .. .. - "l/f/tl1/f/tt'()TtfLtfÇE 0111111 t/llTttl/f/()IR. " (/ izleri hatalara karşı uyarmak için basit bir olay akc) tarayım. Grubumuzda, gözünde oldukça kalın perdesi olan bir çocuk vardı. Çocuk kendi üzerinde iyi çalışıyordu ve sonuçta bu perdeden belli belirsiz bir iz kalmıştı (yani iyileş­ mişti) . Muayene olmaya gitmiş ve göz doktorunun bir sözü ço­ cuğu kör etmiş. Doktordan sadece bakmasını istemişler, oysa o, "Bu çocuk göremez, ben onu geçen sefer de muayene et­ miştim bu imkansız bir şey" demiş. Hastasına iyileşemezsin diyen doktor, kendisini Allah sa­ nan bir suçludur. Bir keresinde bana ülkenin bir göz mikrocerrahi merke­ zinden staj yapmak için bir meslektaşım gelmişti. İyi bir dok­ tordu, her zaman yanında kalın bir kitap taşırdı. 1 928 yılında yayımlanmış göz hastalıkları kılavuzu imiş bu. "Bu kadar eski kitabı ne yapacaksın?" diye sordum "Bundan iyisi yok" diye karşılık verdi. " İnsan Kötülüğe Daha Yatkındır." 243 Demek ki bilimde bunca zamandır kaydedilen gelişmeler onu hiç ilgilendirmiyor, bunları bilmiyordu. Kendinizi komylm! Her meslekte böyle insanlar vardır, aile gudubetsiz olmaz. Tek bir uyuz koyun, bütün sürüyü bozar. İnsan kötülüğe daha yatkınsa ne yapabiliriz ki? On tane iyi söz ve eylem, tek bir kötü sözle hükmünü yitirir ve bütün yaratıcı heves ve çabalarınız başlangıç noktasına dönebilir. Zamanında da İsa Peygamber, insanın kötülüğe daha yatkın olduğunu söylemiş. Hasta olumsuz haberi sünger gibi çeker. Örneğin bir doktor, harika bir uzman, yetkili ve ilgili bi­ risi çok ağır bir hastayla ilgileniyor, onun tedavisini yönlendi­ riyor, gidişatını kontrol ediyor ve hastasını sürekli teselli edi­ yor. Kuşkusuz bunun etkisi büyük olacaktır. Ve birdenbire bir temizlikçi iş yaparken söylenmeye koyuluyor: "Kaç senedir burada çalışıyorum, bu hastalıktan kurtula­ nını görmedim." İşte tam bu sözler insanın kalbine işleyecek, kuşkular do­ ğuracak ve doktorun bütün çabaları boşa gidecektir. Kendi fikirlerini ortaya atan ukalalardan sakının. BAŞKA GÖZLÜKLÜLERLE TEMASTA BULUNMAYIN, özellikle işinizi bitirmeden önce. (Bakınız üçüncü dönem; adaptasyon.) İnsanlar kendilerine benzemeyenleri çekemiyor. Birey ve kitleleri hatırlıyor musunuz? Onların, yani başka insanların söz­ lerinin çok büyük etkisi vardır. Siz kendinizle baş başa olun. Farz edin ki görme yetisine yeniden kavuşmak için çalış­ maya karar verdiniz. Etrafınızda gözlükten kurtulmak isteyen birkaç gözlüklü insan daha var ama her gün 15-20 dakika ant- 244 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi renman yapmak gerektiğini öğrendiklerinde dehşete kapılı­ yor ve hemen saldırıya geçiyorlar: "Hayatta olmaz, inanmıyorum, saçma sapan şeyler yazan o şarlatanlar . . . " Niçin? Çünkü bu yadsımayla insanlar kendi korkunç tem­ belliklerini savunuyor. Bu yüzden sayın okur, kendinizi ve bi­ lincinizin ekolojik temizliğini koruyun . Sakının! İşte tehlike burada! Eğer hatırlıyorsanız, çalışma süresine göre iyileşme dö­ nemi dalgalı bir seyir izler. Çünkü insan kötü şeylere yatkın olduğu için, durumun (iyileşme dönemine göre) kötüye git­ tiği döneme büyük ihtimalle daha güçlü duygular eşlik eder. Ama bunu aklınızda tutar ve bilinçli bir şekilde yaklaşırsanız karakterinizin koyduğu kapandan kurtulabilirsiniz. Yeni bir alışkanlık yaratacağız. Ee, nasıl? Gözlerinizin iyileşmesi konusunda tereddütle­ riniz var mı? İç dünyanızdan gelen sesi dinleyin; size nasıl bir cevap veriyor. Eğer olumluysa o zaman siz, gözlerinizin kare olduğunu ispatlamak zorundasınız! Herhangi, bir alanda doktm olabilmek için yapılan bilimsel araştınnalann konusu 8ı�eirael/I(�P,ele,,, tdt/l(tl(dQ/f io.pıf �ıl"a�ı"rla /l(eFQl(ar!e" pi�oiaJraJK �a�ı�ıirıir ;etEttll!VIZ;lflltl • Teori. Gözleri, apteshane küvet/erinden, yani gözlüklere saplanıp kalmaktan kurtarma yolunda uygulama mekanizmasının bilimsel gerekçesi Or-ıal(IZ/lfal(tl(rlf/ffU"tffU"a � ıfajfallfa dlilfelfffer-/ Organizmamızda akü rolünü üstlenen, enerjiyi kendisinde toplayıp tutan bölgeler vardır. Bunları sıkıştırılmış bir lastikle ya da atışa hazır bir sapanla karşılaştırabilirsiniz. Mesela ani bir patırtıda, korkuda eliniz titreyebilir ve taş fırlar. Vücut ge­ reken pozu alır ve "kas korseniz" değişir. 246 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi İlk adaptasyon, yıldırım gibi şiddetli başlar. Patlamaya ha­ zırdır. Patlama arzusu çok kısa zamanda harekete geçer. Bu olayda organizmanın dayanıklılık rezeıvi düşüktür. Örnek olarak sürat koşusundaki kısa mesafe koşucusunu verebiliriz; koşucu kısa mesafede bütün gücünü ortaya koyar. O anda hormona! sistem depolarındaki ihtiyat e rzakını tüketir. Organizma çevreye ikinci bir kez uyum sağlar. Bunu orta mesafe koşucularıyla kıyaslayabiliriz. Onlar kısa mesafe koşucularına göre daha yavaş koşarlar ve güçlerini daha yavaş harcarlar. Etkilenme sürelerinin yoğunluğu çok fazla değildir, bununla birlikte daha uzundur. Hormonlarımız biraz çalışınca organizmada "genel sefer­ berlik" ilan edilir, bütün millet ayaklanır. (Bunların hepsi kan aracılığıyla olur) . O zaman da değindiğimiz yedek solunum kapasitesi açılır. Organizma, daha uzun vadeli ve daha yoğun yüklemelere hazırdır. Bunu da spor amaçlı yürüyüşle karşılaş­ tırabiliriz. Ancak organizmanın yeni şartlara adaptasyonunda kanın eritrositlerinin büyük rolü vardır. Bu sizin için yeni bir haber mi? Yakayı ele verdiniz! Oysa biz eritrosit ve kloroplast gibi biyolojik sistemlerin diyafram bağlanışlı asetiloholinesterazanın katalitik aktivitesi­ nin dış ve iç çevre ile adaptasyonundan, değişim kuralların­ dan bahsetmiştik. Tamam! O zaman aynı şeyleri bir kez daha sokak diliyle anlatalım! Eritrositlerin organizmada gaz değişimini sağladığını her öğrenci bilir. Ama onlar merkezi sinir sisteminden gelen ve her seviyede oluşan değişimleri, uzun vadeli emirleri aktar­ mak için postacı olarak da çalışır. İrade gücüyle meydana gelen duygusal durum, duygu merkezi ile bağlı olan birincil beyni etkiliyor (hipotalamus, Biseksüel Manyak Fareler Takımından Kaçış... 247 talamus) . Organizmanın en sade işlevlerinden sorumludur bu merkez. "Terliyorum, üşüyorum, üzülüyorum, seviniyorum, yemek i�Liyuruın! .." gibi. Bu basit uyarımlar, beyin tarafından organizmanın merkezden uzak bölgelerine kan vasıtasıyla ak­ tarılır. İnsan üzüldüğü ya da sevindiğinde organizmanın bü­ tün hücreleri bundan hemen haberdar olur. Demek ki fikir, duygusal merkezi etkiler ve bütün içsel iş­ lemlerin adaptasyonu kan vasıtasıyla gerçekleşir. Duygular da kan aracılığıyla aktarılır. · Şimdi soru yağmuru! Bir yeriniz ağrıdığı zaman ne yapıyorsunuz? Lütfen cevabınızı aklınızda tutun. Hocam şöyle diyordu: "Hastalanmış olan organa birkaç aylık bebeğe nasıl dav­ ranıyorsan öyle davranmalısın." Ben ise bekardım! Akıllı bir görünüm takınarak bir şeyler yapıyordum. Yalnız yıllar geçtikçe ve deneyim kazandıkça böbreklerime gereken duyguların derinliğini hissettim. Bebek kendi başına sadece nefes alıp verebilir, emebilir, yutabilir, vücudunun ısısını koruyabilir, sütü sindirebilir, işe­ yebilir ve tuvaletini yapabilir. Kalan diğer şeylerde tamamen size bağımlıdır. Herhangi bir hoşnutsuzluğunu, şikayet ya da isteğini size sadece ağlayarak bildirir. Hasta organ da tıpkı o çaresiz bebektir, bütünüyle size bağımlıdır. Eğer bir şeyler yolunda gitmiyorsa durumunu size huzursuzlukla, rahatsızlıkla, ağrı ile bildirir. Çocuk ağlamaya başladı, ne yapacaksınız? İşte şimdi aklınızda tuttuğunuz ce­ vabı söyleyin. Demek, bebek ağlıyor ve siz . . . Gelin cevabınızın analizini yapalım ve hasta organımız ile emzikli bebeğe yaptığımız muameleyi karşılaştıralım. Bir yeri­ niz ağrıdığında ağrı kesici almak için eczaneye gidersiniz. 248 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi "Bebek" ağlıyor, ağn başladı, bizim ise bu durum asabımızı bozuyor, huzurumuzu kaçırıyor. İlacı "bebeğe" dayıyoruz. Ağnyı bastırdık, "çığlıklar" artık işitilmiyor, evin huzuru yerine geldi. Böyle yapmanın doğru olmadığını biliyor ama yapmaya devam ediyorsunuz, çünkü böylesi daha kolay ve daha çabuk, "bebek" ise size tamamen bağımlı bir durumda. Zaten çok sabretmiş, gücü kalmayınca "bağırmaya" başlayarak yardım is­ temek zorunda kalmış. Siz ona "sus!" diyorsunuz! O ise ağla­ maya devam ediyor. Yaklaşımınızın ne kadar saçma olduğunu anlayabiliyor musunuz? Ö rneğin ben çocuk ağladığı zaman altı ıslanmış mı diye kontrol ediyorum. Belki de yattığı yerden rahatsız oluyor ya da bezi bir yerine batıyor, belki acıkmış veya karnı ağrıyordur ya da, ya da . . . Yani önce rahatsızlığın nedenini buluyor, sonra da onu gideriyorum ve bebek hemen sakinleşiyor. Demek ki hasta organınıza gösterdiğiniz yaklaşım tıpkı bu emzikli bebeğe gösterdiğiniz gibi. Çünkü o sizin bir parçanız­ dır, sizin geleceğinizdir ve o da size bağlıdır. Eğer gözlerinizi ya da herhangi bir başka rahatsız organı­ nızı iyileştirmek istiyorsanız doğanın yasalarına aykırı değil de onlara göre davranmalısınız. "Ağlamanın" nedenini bulup or­ tadan kaldırmalısınız, eksik olan şeyi vermelisiniz. Bir komşumuz, aynı zamanda da uzak bir akrabamızın uzun yıllardır çocuğu olmuyordu. 40 yaşında iken bir oğlan çocuk sahibi oldu. Karısı ile annesi çocuğun üzerine o kadar titriyorlardı ki, yazın bile çok kalın giysiler giydiriyorlardı. Eninde sonunda bebek hastalandı ve öldü. İkinci bebek­ leri de oldu ama o da öl_d ü. Boşanmaya kadar gitti iş. Karısı kocasını, kocası ise karısını suçluyordu. Biseksüel Manyak Fareler Takımından Kaçış... 249 Annem onlara şöyle dedi: "Ben yedi çocuk, otuz beş torun büyüttüm. Bundan son­ raki çocuğa ben bakacağım." Üçüncü çocuk doğdu. Ona annem baktı. Çıplak bebeği güneşe, rüzgara tutuyordu. Ailesi karşı koyuyor, "Ne yapıyor­ sunuz siz!" diyorlardı, "Bebek üşütecek!" Annem, bu çocuğu aşırı özenli ana babanın ölümcül sev­ gisinden koruyabildi. O bugün 15 yaşında. 5 yaşına kadar yaz kış hep çıplak yü­ rüdü; çünkü bir şeyler giydirmek imkansızdı, giysilerini anın­ da çıkarıp atıyordu. Bizim evimizde çocuklar 5 yaşına kadar hiçbir şey giymiyorlar, üstelik dağlarda yaşıyoruz. Organizmamız her şeye alışıyor. Bu "bebeğe" gereken neymiş? Organizmanın ve o rahatsız olan organın dayanıklılığını arttırmak lazım. Her zaman örtmeyin, çünkü "fazla saklanan şey çürür". Tam ve dengeli beslenmek gerekir. Antrenman yaparken, "bebeği" sakinleştirmek için okşayın, ona şefkatle, sevgiyle, varolan bütün duygularınızla yaklaşın. Hocam bana "Babalık duygusunu yarat!" derdi. Bir yerlerde hata yaptığını anlıyorum bugün. Haddinden fazla yaşamış ve bekar bir delikanlının neler hissedebileceğini unutuvermişti. Anlıyordum ve herhangi bir his, duygu yaratmaya çalışı­ yordum. İlerliyordum ama çok yavaş. Sonra, ilk kez babalık duygularını hissettiğimde ! . . Bu tarifi imkansız bir şey. Baba olmaya hazırlanıyordum elbette ama yine de bu olay beni hazırlıksız yakaladı. Bir keresinde işten eve döndüğümde bana, 250 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi "Tebrikler, oğlun oldu!" dediler. Kalbime kulak verdim ama bir şey işitemedim. "Babalık da nasıl bir şeymiş, tuhaf?" diye düşündüm. Bana örtüye sarılı bir şey uzattılar. Arabanın içinde yüzündeki tülleri kaldırdığımda, başlan­ gıçta korktum bile. Baktım, kıpkırmızı yüzü buruşuk bir ihtiyar yatıyor. İlk düşüncem, "Acaba bütün çocuklar böyle mi doğu­ yor?! " sorusuydu. Eve geldik. Kendimi dinliyorum, . hiçbir şey hissetmiyo­ rum. Yalnız kimsenin benimle ilgilenmediğini fark ettim. Her­ kes genç annenin ve bu yaygaracının etrafındaydı. Kendime, "Babalık duygularım daha sonra ortaya çıkabi­ lir" dedim. Tam bu sırada evin içine yeni kokular yayılmaya başladı. İki hafta sonra yine görevimin baş�na döndüm. İş ge­ reği bir yere gitmem gerekti. Üç ay sonra döndüm. Ağlamalar haykırışa dönüşmüş, bez­ lerin kokusu sabitleşmiş, geceleri ise uyku yoktu. Yani, sinir bozukluğundan başka hiçbir şey! Bir keresinde eve geldim, oğlumu arandım. Çocuk par­ kında olmadığını gördüm. Meğer o sıralarda, emekleyerek dolanmaya başlamış. Evin her bir köşesini aradım, yok yok. En son kilere baktım, kapak- · lan henüz kapatılmamış reçel kavanozları vardı ve o gün ev­ dekiler kış hazırlıklarını yapıyordu. Bir bakışta anladım. Oğlum orada idi. İki üç litrelik kava­ noz devrilmiş, reçeller yerlere dökülmüş, yorgan yapmak için toplanan kaz tüyleri reçellere bulanmış ve taze bir iz yatağın altına işaret ediyor. Oradan ise kurnazca parıldayan iki kor Biseksüel Manyak Fareler Takımından Kaçış... 251 gibi göz bana bakıyor; her yer reçellere, tüylere, toz ve çamura bulanmış, sanki bütün mahallenin kiri burada toplanl}lış gibi. Kucağıma alıp yıkamaya götürdüm. İşte o anda, onu yıkamaya başladığımda, içimde yeni, an­ laşılmaz ama çok tatlı bir his oluştu. Ürkek bir şefkat ve sevinç dolu bir histi bu. Bence analık, babalık duygusunu hiç kimse kelim�lerle ta­ rif edemez. Onu bağrıma bastığımda, dizlerini göğsümde, ta­ ze pınar gibi kokusunu yüzümde hissettiğimde, yüreğimde o kadar güzel, sakin ve hafif bir duygu oluştu ki, birdenbire ken­ dimi uçuyormuş gibi hissettim. Omuzlarımın arkasındaki kanatlar büyümüş gibi geliyor­ du: "Bu benim oğlum! " Sayın okur, hiç olmazsa hayatta bir kez siz d e buna benzer bir şey yaşamışsınızdır. Çocuğunuzun boyu posuna bakarken onun nasıl birisi olacağını hayal ediyor olabilir, geleceği için eı;ıdişelenebilirsi­ niz ama aynı zamanda da gurur duyarsınız. O halde tekrarlayalım! Gözleriniz ya da başka bir rahatsız organınıza hastalanmış olan çocuğunuza nasıl baktınızsa aynı şefkat ve sevgiyle bak­ manız; içsel bakışınızı oraya yönlendirdiğinizde, rahatsız or­ ganın geleceğini kendi çocuğunuzun geleceği gibi tasavvur etmeniz gerekir. Ertesi gün ve daha sonrakilerde gözlerinizin hep biraz daha iyi göreceğini farz etmeniz . . . Siz bugün onlara bir "avans" veriyorsunuz, yarın bunun karşılığını mutlaka alacaksınız. Bu da hayal bile edemeyeceği­ niz bir minnet kaynağı olacak. İşte temel burada: Önce duygu sonra sonuç. Günbegün iyi, daha iyi ve daha iyi. H • • • 10ZLERIÇ/;1/E1ZERtlZLER O oğuda, hastalıklara gözlerin hareketine göre teşhis koy­ manın eski bir yöntemi vardır; ağtabakaya bakarak de­ ğil de göz küresinin hareketine göre. Uzman sizden gözlerinizle örneğin bir çember "çizmeni­ zi" rica eder ve nasıl yaptığınıza bakar. Rahatsızlığın derecesine göre gözler bu çemberi çizerken bir yerinde eksik yapar, çizgi düzgün olmaz. Bu bir kez daha bizim organizmamızda her şeyin birbirine bağlı olduğunu is­ patlıyor. Ama insan kendi çizdiği bu çemberin düzgün olup olma­ dığını göremez, bunun için bir yakınınızdan size yardımcı ol­ masını rica edin. Bu egzersizi doğru yaparak kas antrenmanı yapmakla kal­ mıyor, dolaylı yollarla diğer hasta organlarımızla da çalışmış oluyoruz. Demek ki egzersiz yaparken gözlerinizin bu çizgileri doğ­ ru çizmesine dikkat ediyorsunuz. Başlıyoruz! 1 Kendi üzerimizde çalışırken işe nasıl başlıyoruz? Hatırlı­ yor musunuz? Gözler İçin Egzersizler 253 Hadi omuzlarınızı düzeltin. Önce "kas korsenizi" kuşanın. Bunun için ne gerekiyordu? Doğru! Sırtımızı düzeltip ağzı­ mızı kulaklarımıza kadar germemiz, sonra da içimizde suni olarak yarattığımız olumlu duygular. Nasıl? Artık biliyorsunuz! Yaptınız mı? Şimdi egzersizlere başlayabiliriz. Yalnız göz kırpmayı unut­ mayın! 1. "Yukan aşağı bakışlar" Kafanızı dik tutun, arkaya atmayın. Bakışınızı yukarıya (ta­ vana) , gözlerinizin hareketini ise kafatasının altına, tepenize yöneltin, sanki oraya bakıyormuşsunuz gibi. Şimdi ise gözlerinizi aşağıya yöneltiyor, dikkatinizi tiroit bezine veriyorsunuz, sanki boğazınıza bakıyormuşsunuz gibi. Bunu her bir yönde 8-1 O kere yapıyoruz. Bu çok bilinen egzersizleri yaparken neden zihinsel ola­ rak dikkatimizi de buna katmamız gerekiyor? Çok eski çağlarda Doğu' da, insanın tepesinde bir demet enerji kaynağı, gözlerinin kenarında ise safra kanallarıyla bağ­ lı merkezlerin varolduğu biliniyordu. Bunun için beynimizle gözlerimizin hareketini kulakları­ mızın arkasına yönelterek safra kanallarını ve karaciğeri etkili- 254 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi yoruz. Gözler, karaciğerin aynasıdır. Ben bunun rastlantı ol­ duğundan bahsetmiyorum. Dıştan bakıldığında bu göz egzersizlerinin sadeliğinin ar­ kasında temelleri Eskiçağa dayanan derin bir anlam vardır. Her şeyde olduğu gibi burada da iş güvenliği kurallarına uymak gerekir. Fazla özen göstermeyin . Gözlerinizle çalışır­ ken herhangi bir aşırı gerilme tam tersi bir sonuç verir. İşte bunun için yukarıda anlatılan ve bütün organizmada olumlu bir etki yaratan gözlerin, gevşetilme egzersizlerine dikkatinizi çekmek istiyorum. Ama önce çalışalım. 2. "Gidijrgelrne/,er" Sol tarafa bakıyorsunuz, dikkatiniz de sol kulağınızın arka­ sına gidiyor. Sağ tarafa bakıyorsunuz, dikkatiniz de sağ kulağınızın ar­ kasına gidiyor. Bunu her iki tarafta 8-10 kere yapıyoruz. 3. "Sonraki egzersiz " Sol tarafa bakıyoruz ve bakışımızı doğrudan karşımıza yö­ neltiyoruz, sonra sağ tarafa bakıyoruz ve bakışımızı doğrudan karşımıza yöneltiyoruz. Bunu her iki tarafta 8-10 kere yapıyoruz. Gözler İçin Egzersizler 255 4. "Kadran " Göz kürelerimizle daireler çiziyoruz. Kafanız sabit, karşınızda allm renginde bü)ük bir saat kadranının olduğunu farz t><lin. R11 renk, görme yetisine yeniden kavuşmaya yardımcı olur. Bakışınızı yavaş yavaş hayali kadran üzerindeki yukarıda 1 2 ve altta 6 rakamlara kaydırın. Önce bir tarafa, sonra diğer tarafa. Dikkat! Çizginin düzgün ve hareketin akıcı olması için 1 2 ve 6 rakamları belirlememiz lazım. Egzersizi saat ibresi yö­ nünde ve ters yönde 8-1 0 kere yapıyoruz. Gözlerinizi sakince kırpın, onları yormayın. Şimdi de aynı egzersizi, yüzünüzü gökyüzüne çevirerek ya­ pın. Gözler açıktır. Egzersizi saat ibresi yönünde ve ters yönde 8-1 O kere yapıyoruz. Şimdi boynumuzu doğrultuyoruz, gözlerimizi kapatıyoruz. Bu egzersizin iki şeklini de gözlerimizi kapatarak tekrarlıyoruz. Gözlerimizi açtığımız anda iyi görebileceğimize dair yüre­ ğimizde bir sevinç. Sonucun titrek bir beklentisi ve aynı zamanda da istediğiniz gibi olacağına dair sakin bir hoşgörü oluşturun. 5. "Kelebek egzersizi " Gözler açık. Bu egzersiz yapılırken başınız kesinlikle ha­ reketsiz olmalıdır, egzersizi sadece gözlerle yapıyoruz. Tasav­ vur ettiğiniz "resim" yüz hatlarınızdan daha büyük olmalı, ama göz kürenizin kasları gerilmesin, durumunuzu kontrol al­ tında tutun! Bakışlarımızı şöyle bir sıralama ile hareket ettiriyoruz. Alt sol köşe, üst sağ köşe, alt sağ köşe, üst sol köşe. Şimdi de tam tersi: Alt sağ köşe, üst sol köşe, alt sol köşe, üst sağ köşe. 256 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Artık gözlerinizi gevşetin, sık ama hafif hafif kırpın. Kele­ beğin kanat çırpışı gibi. Her bir yönde 8-1 O kere yapıyoruz. Egzersiz yaparken gözlerinizi kısmayın, fal taşı gibi de açmayın! Bunların hepsi bir tepki olarak gerginlik yaratır! 6. "Sekiz egzersizi " Bu egzersizin koşulları "Kelebek" egzersiziyle aynıdır. Şimdi gözlerinizle yüzünüzün boyutlarından oldukça büyük yatay bir ·sekiz ya da sonsuzluk işareti çizin, birkaç kere aynı yöne, sonra diğer tarafa. Sık ama hafif hafif göz kırpın. 7. Aynı egzersizi yapıyoruz, yalnız sekizi dikey olarak çiziyo­ ruz Asla aşırı derece gerginliğe girmiyoruz. 8. "Yan görüşü geliştirme egzersizi " Burada gözün çapraz kasları çalışır. Özel bir not: Bu egzersizi sakin koşullarda yapmak gere­ kir. Hiçbir şey ve hiç kimse sizi ürkütmemeli. Bakışlarınızı çaprazlaştırarak gözünüzün ucuyla burnunu­ zun ucuna bir bakın. Daha sonra ileriye bakin, dikkatinizi ise her tarafa dağıtın, yani bakışınızı onlara kaydırmaksızın yanlardaki nesneleri kaydedin ! Böylece bakışınızı sırayla: Gözler İ çin Egzersizler 257 Burnunuzun ucuna, ileriye, (dikkatinizi ise etrafa) Burun kökünüze, ileriye (ve dikkatinizi etrafa) Kaşlarınızın ortasındaki noktaya, ileriye (ve dikkatinizi etrafa) çevirin. 8-1 O kere yapıyoruz. Egzersizi yavaş ama sevinçle ve kendinize şükran duyarak yapın. Tebessümünüz yerinde mi? Aferin! İçsel durumunuzu kontrol edin! Yine gözlerinizi kapayın, kirpiklerinizi kırpın ve "Umru-umru-umrumda değil" egzersizini yapın. Sizi özellikle uyarmak istiyorum: Göz egzersizleri burada verildiği sıralamayla yapılmalıdır. Aklınızda tutun! Gözleriniz üzerinde gerilim yaratmanız görme yetisinin kötüleşmesine neden olur. Bunun için sık sık duygularınızı denetleyin (ne kadar sık olursa o kadar iyidir) , gevşeme egzer­ sizleri yapın. �Ô�lf(ertt�llft'tr iöta.ferlf(�ı'trı'trı�ıitp.t�ofz,ot�ıi TE#Eti;1/EJaiat/I( özler, dünyaya bakışımızın bir göstergesidir. Eğer gözle­ rimizde bir problem başladıysa ya da giderek bu problem kötüleşiyorsa büyük ihtimalle, insan içsel olarak haya­ tında yer alan bazı şeylerden kendisini soyutluyor ya da etra­ fındaki dünyada olup bitenler onu tatmin etmiyordur. Bu, geçmiş, şimdi ya da gelecekteki herhangi bir olaya bağlı olabilir. Eğer siz, şimdi bir şeyleri inkar ediyor ya da ya­ kın bir gelecekte olacaklardan korkuyorsanız bunların hepsi göz sağlığınıza yansıyacaktır. Kendinizle geçimsizliğiniz, kendinizi "bu dünyaya ait" h is­ setmemeniz, birisini affetmek istememeniz, bezginliğiniz, yıl­ lanmış kırgınlıklarınız, geleceğe sevinçle bakamamanız, ger­ çekten korkmanız, vs. bütün bunlar görme yetinizin kötüleş­ mesinin gizli nedenleridir. Şimdi de özel olarak çocuklardaki görme yetisinin kötü­ leşme nedenlerine bakalım. Eğer bu tarz problemler yaşanı­ yorsa diyebiliriz ki çocuğun yaşadığı ortamda yolunda gitme­ yen şeyler vardır. Görme Yetisinin Kötüleşmesinin Psik.iyatrofizyolojik Temeline... 259 Çocukların durumu düzeltme gibi şansları olmadığı için, onlar aslında bir şeylere bakmak istemiyor ve çevre onlara baskı yapmasın diye bilinçsiz hir şekilde dikkatlc>rini dağıtarak çevredeki çizgileri düzleştirmek istiyorlar. Tabii eğer ailede çocuğun çok sevdiği biri gözlük takı­ yorsa bu farklı bir durumdur. Ö rneğin anneciği, yani dünya­ nın en güzel, en akıllı insanı ya da başka biri. Bir bebek bilin­ çaltı bilgileri doğduğu andan itibaren kaydetmeye başlar. Bilinçsiz bir programlama oluşur ve model aldığı belirli bir kişinin yaşına geldiği zaman da bu program kesinlikle ger­ çekleşir. Nedenlerden biri de budur. �ÖFlf(��ft�tl(I�J'4f'" iötlı.ftflf(e..ft İhtiyarlıkla ilgisi, olan yegane hastalık vardır, o da bunaklıktır. Bu da genellikle ebedi huzura yönelik kocaman, evrensel, içten gelen sevgülen kaynaklanır. (Hepimizin içinde varolan huzurevinin kapı­ ları üzerine yazılmış slogandan bir bölüm) Bu durum ilk olarak omurganın, damarların, iç organla­ rın, sinir sistemi ve beslenmenin kötü durumda olmasından, enfeksiyon, vs.'den meydana gelir. Çoğu iç organ hastalıkları omurganın durumuna bağlıdır. Omurga, birbirleriyle bağlantılı omurlardan oluşur; omur aralarında kıkırdaklı diskler vardır. 260 Aptalın De n eyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Omurlar dayanak, diskler ise yük ekseninin amortisörü rolünü üstlenir ve omurgaya esneklik ve hareketlilik kazandı­ rır. Anlaşıldı mı? O zaman devam ediyoruz. Omurilikten sinir kökleri başlar, sinirler, buradan vücu­ dumuzun her bir yanına ve iç organlara dallanarak uzanır. Omurlar arası disk, fıbroz halka ve eklem sıvısından olu­ şur. Kalbin liflerini siz zaten biliyorsunuz! Omurganın her gün belli bir miktarda yararlı bir yükleme alması gerekir. Eğer gün boyu oturuyorsanız, sadece beyniniz ve elleriniz çalışıyorsa, omurga gereken hareketleri yapmıyor ve gereken esneklik sağlanmıyorsa tortul kütleler çoğalır. Kı­ kırdaklar sertleşmeye başlar. "Moloz" baskıya uğrar ve hareketleri engelleyip sinir kök­ lerini da sıkıştıran katı bir doku oluşur. Metabolizma bozulur. Duruşun bozulmasıyla yük, diskler arasında yanlış bir bi­ çimde dağılır ve omurganın beslenmesi kötüleşir, diğer bir deyişle beslenme yetersizliği ortaya çıkar! Bu da omurların birbirlerine göre yerlerinin değişmesine, sinir köklerinin, kan damarları ve lenflerin bastırılmasına ne­ den olur. İleride daha da fazlası! Doğru olmayan bir duruşla beyin omurilik sıvısının omur­ gamız ve kafamızdaki normal dolaşımı da bozulur. Buna bağlı olarak omurilik gibi beynin de bölümleri daha kötü çalışmaya başlar. Omurga arası diskin beslenmesi yetersiz olduğundan fibroz halkasının esnekliği azalır. Baskıyı kaldıramaz olur, üzerinde ya­ rıklar oluşur ve baskı nedeniyle peltemsi çekirdek dışarı "çıkma­ " ya başlar. Buyurun size, omurgada fıtıkların oluşma süreci! Görme Yetisinin Kötüleşmesinin Psikiyatrofizyolojik Temeline . .. 261 Eğer fıtık arkaya doğru yönelmişse, orada omurilik sıkış­ ması vardır; duyarlığın körelmesi, hareketlerin sınırlanması acılara yol açar. Bozukluklar sonucunda omurgada ilk bakışta sıradan ve sık rastlanan hastalıklar ortaya çıkar: Kireçlenme, lumbago, bel tutulması, siyatik, kas ağpsı, şmorl fıtığı, kamburluk, iske­ let kamburluğu. Vejetatif sistemin distonisi, migren, sempto­ matik hipertoni, beynin kan dolaşımında görülen bozukluk­ lar, tortikolis, çeşitli artrozlar, kaburga arası nevralji ve daha pek çok iç organ rahatsızlıklarından bahsetmiyoruz bile. Omuriliğin ve beynin beslenme bozukluklarından dolayı kafa içi basıncında istenmeyen artışlar ortaya çıkar. Bu listeyi daha da uzatabiliriz. Neredeyse detektif hikayesi ortaya çıktı, öyle değil mi? ! Ee, benim sevgili kamburcuğum, kireçlenmenin ne oldu­ ğuna bilimsel açıdan bakmak ister misin? Sevinçli bir haber veriyorum, bunu başka hiç kimse bilmiyor! Paradoks mu? Evet canım, işte böyle. Kireçlenme konusunda birkaç çeşit bilimsel bakış vardır; bunların her biri de istisnai olduğunu iddia eder. Her birinin varolmaya hakkı vardır! İşin bela tarafı, bunların hiçbiri kireçlenmenin bütünüyle iyileşmesini sağlamaz. Bu da çok şey ifade eder, aynı kanıda mısınız?! Hastalığın doğasını kesin olarak öğrendiğimizde onu iyileşti­ rebilir ya da ortaya çıkmasına izin vermeyebiliriz. Ancak böylece maalesef, sadece onun sonuçlarını tedavi etıniş oluyoruz! Madem bu problemde tek bir bakış açısı yok, o zaman ben, bu pazara kendi peeek zekice fikrimi sokacağım. 262 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Eklemleriniz ve özellikle de beyin dokunuzda oluşan tuz­ ların kimyasal bileşiminin nasıl olduğunu biliyor musunuz? Sizlerle bunca yıl muhatap olduktan sonra artık benim de bey­ nimde oluştuğunu inkar etmiyorum! Soruyu basit bir dille yanıtlamam gerekirse: "Sidik." "Kireçlenme beynine vurdu." Bu halk deyişinin derinh ğini şimdi anlıyor musunuz? Öyle bir "vuruştan" sonra gözler yuvalarından fırlar, bu nedenle hipermetropluk ortaya çıkar. Omurga kaslardan oluşan bir yapıya sahiptir ve doğal bir esnekliği vardır ama kişi aptalsa bu esneklik kaybolabilir. Bu, hipermetrobun ortaya çıkış nedenlerinden sadece bir tanesidir ama gerçek hayattaki diğer hastalıklar da, anlamış ol­ duğunuz gibi omurganın içinde bulunduğu kötü durum ile il­ gilidir. Beyin dokularında çok önemsiz görülen metabolizma bo­ zuklukları bile çok büyük sorunlara yol açar. Omurganın esnekliğine yönelik egzersizler yaparken elas­ tikliğini artırıyoruz. Omur arası diskler böylece normal şeklini alır. Metabolizmanın yeniden çalışması sonucunda kemik do­ kusunun bileşimi de normal haline döner; vücudun dik dur­ masını sağlayan kas ve iskelet fonksiyonları da yenilenir. "Suskun" kılcal damarların işe koyulması ile kan dolaşımı da normale döner ve gereken malzemelerin hücrelere aktarılması ile "işlemden" geçmiş olan şeylerin vücuttan atılımı sağlanır. Kas tansiyonunun gittikçe normale dönmesiyle birlikte omurga doğrulur ve güçlenmiş olan kaslar ile eklem bağları Görme Yetisinin Kötüleşmesinin Psikiyatrofızyolojik Temeline... 263 artık onu tutabilir. Yavaş yavaş omur arası disklerin normal tansiyonu ve konfıgürasyonu, omurlar arası küçük deliklerin normal genişliği doğal halini alır; sinir kökü ve damarların üzerindeki baskı ortadan kalkar ve böylece ilgili organ ve sis­ temlerin çalışması yeniden başlar. Aslında bunun için her gün eklem jimnastiği yapmak ge­ rekir. İşte o zaman da serüvenimiz pek güzel sonlanır! Şimdi siz, egzersiz yapmadan hemen bacaklarınızı sonuna kadar iki yana açarak oturabilir misiniz? Oturamazsınız. Ant­ renman yapmaya başlarsanız, gereken kaslar yavaş yavaş ge­ rilmeye başlayacak ve günler geçtikçe daha kolay, daha rahat oturabileceksiniz! Derkeen günün birinde .. ap! . . 90 yaşınızda bile olsanız bu hareketi yapabilirsiniz! Dikkat! Taşlaşmış, hareket­ siz omurga, hipopotam yürüyüşü. . . bunların hepsi yaşam tarzınızın belirtileri, tembelliğini­ zin işaretidir! Omurga­ nız herhangi bir yaşta esnekliğine kavuşabilir. Doksanlı yaşlarda bile kıkırdaklar ile disklerin yenilenebildiği söylenebilir. Bunun için sadece istemek gere- Özlü Eklem jimnastiği 265 kir ve elbette biraz çalışmak, biraz kıpırdatmak. Neyi mi? . . Ek­ lemlerinizi değil elbette ! ! ! Vücudumuz çalı1iınıyuı�a "maaş" da alamaz. Örneğin, sağ elinizi cebinize koyup altı ay boyunca onu oradan çıkarmazsanız kasları körelmeye başlayacak, diğer eli­ nizin kasları ise, ona iki kat daha fazla iş düşeceğinden güçle­ necektir. Bu, vücudumuzun her günün koşullarını analiz ettiği an­ lamına gelir. Ve biz ona en uygun olan koşulları yaratabiliriz. Demek ki şimdi yapacak olduğumuz şey sadece jimnastik değil; bunlar omurganın işlevini normale çevirmeye yönelik özel egzersizlerdir. Bu da yukarıda adı geçen ya da burada hiç değinilmemiş hastalıkların ortadan kaldırılması anlamına gelir. Boyunuzu ölçmeyi unutmayın. Omurlar arasındaki mesa­ fenin normale dönmesiyle (ortalama 1-3 cm veya daha fazla) uzayacaksınız. &as olan egzersizlerin kendisi değil, onları yaparken için­ de bulunduğunuz moral durumunuzdur. Çabanızın yüzde dok­ kendinizi ruhsal olarak hazırlamaya, yüz­ de onunu da egzersizlere vermelisiniz. sanını Bu durumu yapay olarak irade gücümüzle yaratıyoruz. Şunu unutmayın: Hiç­ bir şey kendiliğinden ol­ maz. Eğer bugün durumunuz kötüyse, ne kadar (,ıt 266 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi çabalarsanız çabalayın bataklığın içindesiniz. Dolayısıyla nere­ den başlayacağız? Duruşumuzu düzelttik, tebessümümüzü yüzümüze geçiri­ verdik! Ve ileri! Ev ödevlerinizi kontrol etme zamanı geldi. Karakterinizin olumlu ve olumsuz yönlerini gösteren listeyi çıkarın. Nasıııl?! Listenizi hala hazırlamadınız mı?! Sıkı bir papara yiyeceksiniz! Tamam! Size son kez bir şans veriyorum! Bu listeyi şimdi oluşturun. Bugün değil, şimdi! • ( 1 no.'lu Ek'e bakın.) Her hareketi, her egzersizi önce en az 8-1 O kere bir tarafa, ardından diğer tarafa uygulamak gerekir. Egzersizlerde "birkaç kere" ya da sadece "önce bir tarafa, sonra diğer tarafa" gibi genel komutlar göreceksiniz. Bu, egzersizlerin tekrarı sırasında sayarken dikkatinizin dağılmaması için bilinçli olarak yapılmıştır. Önemli olan, fikirlerinizi ve kalbinizin gucunu nereye yönlendirdiğinizdir, bunu artık biliyorsunuz. Bu yüzden ka­ rakterinizin olumsuz yönlerini şekillendirirken bunun karak­ terinizi şekillendirmek olduğunu hiçbir zaman unutmayın ve otomatik olarak yapmaya kalkışmayın. Bu, çıkışı olmayan bir yolculuktur. Özlü Eklem Jimnastiği 267 Kulak kepçesinin yüzeyine binlerce biyolojik aktif nokta yerleşmiştir; onlara masaj yaparkt>n hunun yardımıyla orga­ nizmanın bütününü etkiliyoruz. Ruhsal hazırlık!! Saçlarımızı arkaya topluyoruz, küpelerimizi, işitme cihazları­ mızı çıkarıyoruz. Kulaklarımızı tutuyoruz, avucumuzun içine kulak kepçesinin bütü­ nünü alıyoruz (başparmak kulağın arka­ sında) . İşteee ! Durun, aynaya bakın. Yamyamınkinden farksız o korkunç yüz ifadesini görüyor musunuz! Ee, esas olanı unuttunuz mu? En önemlisi hazırlıktır! Ulan! İfadeniz yine canavannki gibi . . . Hani o asil duruşunuz, tebessümünüz! . Hazır ol! Başladık! 1 Numaralı Egzer,ıiz Yüzünüzde bir tebessümle içkulağınız çekilecek şekilde kulak kepçelerinizi aşağıya doğru çekiyorsunuz. Her hareke­ tinize sevinç katıyorsunuz! Hafif bir . geyşetmenin ardından kulağınızı yeniden çeki­ yorsunuz. Sonra aynı şekilde birkaç kere yukarı ve biraz arkaya çeki­ yoruz. Yalnız, iş güvenliği kurallarına uygun davranmanızı rica ederim! Kulaklarınızı koparmayın! ! ! 2 Numaralı Egzersiz Şimdi de kulak kepçelerinizin orta kısmını tutun. Dış işit­ me geçidinden yana ve biraz arkaya doğru çekiyoruz. Her yeni harekette daha da ileriye, ileriye, ileriye çekin . . . 268 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Eğer kulağınızın içinde uzama hissi varsa, demek ki doğru yapıyorsunuz. Nasılsınız? Kulaklarınız hala yerinde mi? Aferin! 3 Numaralı Egzersiz Ellerinizin tutuş şeklini değiştirmeden dairesel hareketler yapıyoruz. Daire çizerek çevirin. Kulaklarınız acıyor mu? ! Çok güzel! Omuzlarımızı düzeltiyoruz! Seviniyor, kendi üzerimizde çalıştığımız için gururlanıyoruz. Dikkatinizi kulaklarınıza yö­ neltin. Egzersizi duygularınızı katarak yapın; kendinize karşı davranışınız her zaman maddileşecektir. 4 Numaralı Egzersiz Kulak kepçesini tutuş şeklini değiş­ tiriyoruz. Avucumuzu başparmağımızla birlikte kulaklarımızın üzerine içinde bir vakum oluşuncaya kadar sıkıca bas­ tırıyoruz. (Avucunuzu öyle bir şekilde yerleştirin ki parmaklar arka tarafa baksın.) İki tarafa da dairesel hareketler ya­ pıyoruz. Egzersiz yaparken kudretli birisi olduğunuzu ve emirlerinizin yerine getirilmeye tabi olduğunu hissedin. "Oktav"ı hatırlıyor musunuz?! Hazır ol! ! ! Güçlü bir insan olduğunuza inanın. İç simge­ nizi koruyun! 5 Numaralı Egzersiz Dikkatli olun! Kulak zan olmayan ya da zedelenmiş veya kulak çınlaması olanlar bu egzersizi yapmasın! Özlü Eklem Jimnastiği 269 Ellerimizin tutuş şeklini değiş.tirmeden avuçlarımızı daha sıkı bir şekilde kulaklarımıza bastırıyoruz ve sert bir şekilde kulaklarımmfan çekiyoruz ki kulaklarımızdan pat diye bir ses gelsin. Dikkatimizi kulakçıklarımızda yoğunlaştırıyoruz. Başarı nasıl? Bu soruya cevap verebilmeniz için, tek başınıza ve cet:Vel yardımıyla yapacak olduğunuz egzersizleri doğru yapıp yapmadığınızı anlamak üzere Norbekov testini öneriyorum. Eğer her onuncu egzersizin so­ nunda kulaklarınız 20 santimden da­ ha az uzuyorsa, egzersizleri özensiz ya­ pıyorsunuz demektir! ttdfu-e- °'!4i e,f/e,llf/e,r/ı?ıir tfZe-l"ıfızl'e-1" Eller Her hareketi 8-10 kere tekrarlıyoruz. 270 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi 1 Numaralı Egzersiz Yumruklarımızı sıkıyoruz ve açıyoruz (birkaç kere, yakla­ şık kaç kere olduğunu biliyorsunuz) . Aynı tempoyla, oldukça çabuk. Egzersizi iki şekilde yapıyoruz: Önce par­ maklarımızı yumruk yapıyoruz (kavrama ha­ reketi ) , ardından açıyoruz; (bırakma hareketi) . Parmaklar tamamen düz olmalı. Kendinizi en güzel, en yakışıklı, en iradeli ve kelimenin tam anlamıyla İNSAN gibi hisse­ din! Bunu ruhunuzda hissedin. Yüzünüzde bir tebessüm. 2 Numaralı Egzersiz Her bir parmağınızla öyle bir hareket yapıyorsunuz ki san­ ki birinin alnına sevgiyle fiske vuruyorsunuz. 3 Numaralı Egzersiz Parmaklarımızı serçe par­ mağımızdan başlayarak başpar­ mağımıza kadar büküyoruz, son­ ra tam tersine, işaret parmağı­ mızdan başlayarak serçe parma­ ğımıza kadar büküyoruz. Ardın­ dan ellerimizi silkiyor, kaslarımı­ zı gevşetiyoruz. Özlü Eklem Jimnastiği 271 4 Numaralı Egzersiz Dikkatimizi bileklerimize yöneltiyo­ ruz. Kollarımızı yere paralel olarak uzatı­ yoruz, ellerimiz gövdemize doğru yönel­ miş, parmaklarımızın ucunu kendimize çekiyoruz. Birkaç esnek hareket yapıyo­ ruz gerilim ve hafif bir gevşemeyi de ar­ kasından sıralıyoruz. Zihinsel bir bakışla gerilim bölgesini, yani bilek eklemini gözden geçiriyoruz. Aynı şekilde egzersi­ zi diğer tarafa da uyguluyoruz. İrade gücümüzle kendimize saygı­ mızdan bir porsiyon daha oluşturuyor ve içimize çekiyoruz. Omuzlarımızı, "kas korsemizi", ruhumuzun keyfini, tebessü­ mümüzü düzelttik! 5 Numaralı Egzersiz Kollarımızı ve avuçlarımızı yere pa­ ralel olacak bir biçimde öne doğru uza­ tıyoruz. Sağ elimizi sağa, sol elimizi sola doğru çekiyoruz. Bu hareket noktasıdır. Ellerimizi hafifçe hareket ettiriyoruz (önce serçe parmağımıza doğru küçük salınımlar) . Sonra hareket noktasını de­ ğiştiriyoruz. Ellerimizi (başparmağımıza doğru) hareket ettiriyoruz. 272 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi 6 Numaralı Egzersiz Hareket noktası aynıdır. Kendimizle gurur duyuyoruz. Ça­ balarımızın yüzde 90'ını ruhsal hazırlık için harcıyoruz. Te­ bessüm, sevinç ve bütün vücudumuzda tatlı bir gevşeklik. Şimdi de ellerimizi yumruk yapar:ık mümkün olduğunca büyük dairelerle önce bir tarafa, ardından diğer tarafa doğru çeviriyoruz. Dirsek eklemleri 7 Numaralı Egzersiz Kollarımızı yere paralel olacak şekilde sabitliyo­ ruz. Kollarımızı dirsekleri­ mizden bükerek alt kolla­ rımızı serbest bırakıyoruz, ellerimiz hafif yumruk şek­ linde. Dirsekten itibaren alt kollarımızı her iki tarafa da birkaç kere daire çizecek şekilde çeviriyoruz. Omuzlarını­ zın sabit olmasına dikkat edin. Özlü Eklem Jimnastiği 273 Zihnen ·tacımızı başımıza geçirdik. Ruhsal hazırlık! Yeni bir duyum daha ekleyin ve irade gücünüzle onu büyütün. De­ vam ediyoruz. Omuz eklemleri 8 Numaralı Egzersiz Kolumuzu dümdüz bir şekilde gövdemi­ zin hizasına indirerek çeviriyoruz. Elimizi aşa­ ğıya yönelttiğimizden elimizde bir ağırlık ve şişme hissedebiliriz, kan dolaşımından dolayı elin rengi de kırmızılaşır. Döndürme hızını gittikçe artırıyoruz. ;:: 274 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Sırayla her iki omzumuza antrenman yapıyoruz. Her bir kolumuzu önce saat yö­ nünde, sonra da saatin tersine döndürüyo­ ruz. İçinizde nasıl bir duygu oluşuyor? 9 Numaralı Egzersiz Kafamızı dik tutuyoruz. Omuzlarımızı birbirine doğru ge­ tirmeye çalışıyoruz. Tatlı bir gerilim hissediyoruz. Sonra hafif bir gevşeme ve yine bir gerilim, ardından gev­ şeme, vs. Özlü Eklem Jimnastiği 275 1 O Numaralı Egzersiz Kürek kemiklerimizi birbirine yaklaştırıyoruz. Bu egzersizi birkaç defa yapıyoruz. 1 1 Numaralı Egzersiz Omuzlarımızı yukarı doğru kaldırı­ yor, kulaklarımıza doğru çekiyoruz, bi­ raz gevşettikten sonra yine kulaklarımı­ za doğru çekiyoruz. Aynı şekilde bu egzersizi omuzları aşağıya doğru indirerek, önce gerilip ar­ dından gevşeyerek yapıyoruz. Sonra omuzlarımızı yine yukarı doğru çekiyoruz ve egzersizi bitiriyoruz. 12 Numaralı Egzersiz Aynı prensiple omuzlarımızı öne ve arkaya doğru daireler çizerek hareket ettiriyoruz. Açı oldukça büyük olmalı. Egzersizin tek­ niğini kavradınız mı? Şimdi buna duygularınızı ekleyin ve bütün vücudunuzda ilkbaharı yaratın. Aferin! Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi 276 13 Numaralı Egzersiz Kafamızı dimdik tutuyoruz. Kollarımız aşa­ ğıya, gövdemize doğru uzanmış. Avuçlarımızı dı­ şarıya doğru açarak yerdeki bir "vidayı çevirir gi­ bi" hareket ettiriyoruz. Dikkat edin! Burada kol bileğiniz, dirseğiniz ve omzunuz hareket etmeli. Sonuna kadar getirdikten sonra daha biraz gerilerek "vidayı çekiyoruz" ve hafifçe gevşiyo­ ruz. · Daha sonra kuvvetli bir gerilimle "vidayı sı­ kıştırıyoruz" ve ardından gevşeme. Birkaç kere bu hareketi tekrarladıktan sonra kollarımızı di­ ğer tarafa çevirerek egzersizi tekrarlıyoruz. Dikkat! Bütün egzersizleri hafif bir kasılma ve hafif bir gevşeme sıralaması ile (erkekler için ·"vida sökme", kadınlar için "çama­ şır sıkma" prensibiyle) , hiç acı çekmeden yapmak gerekir. Özlü Eklem Jimnastiği 277 En önemlisi. Nasıl nefes alıp vermek gerekir? Bu kuralı aklınızda tutun: Her gerilimin ardından her zaman nefes vermek, gevşemede ise nefes almak Iazun! Ve hiçbir zaman nefesinizi tutmayın! 1 4 Numaralı Egzersiz Kollarımızı silkiyoruz ve kaslarımızı gevşetiyoruz. 15 Numaralı Egzersiz Kollar göğsümüzün üstünde birbirine ke­ netlenmiş bir halde, gövdemiz dümdüz. Duru­ şumuzu belirledik. Sadece kafamız ve omuz­ larımız hareket ediyor, diğer her şey sabit. Bakışlarımızı sağa yöneltiyor, sonra aynı ta­ rafa kafamızı çeviriyoruz. Sağ kolumuzun ar­ dından sol kolumuzu da sağa doğru çekiyoruz. Son noktaya kadar geliyoruz, harekete devam edebilmek için biraz daha ıkınıyoruz. Sonra duruşumuzu değiştirmeden gevşiyo­ ruz ve yine efor sarf ediyoruz. Birkaç kere böyle kasılıp gevşedikten son­ akıcı bir hızla sol tarafa geçiyoruz. (Şimdi de sol kolumuzla sağ kolumuzu çekiyoruz) ve ;:... aynı şekilde egzersize devam ediyoruz. Kalbi­ nizde ne yaratıyorsunuz? ra Ayaklar 16 Numaralı Egzersiz Dikkatimizi ayağımızdaki incik kemiği üzerinde topluyoruz. 278 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Egzersizi önce sağ, sonra sol ayağımızla yapıyoruz. Dizimizi hafifçe büküp ayağımızı havada tutuyoruz. Bu hareket noktamız olacak. Gücümüzü parmak ucuna çekerek hafif esnek hareketler yapıyoruz. Bu hareketleri birkaç kez tekrarlıyor, ardından topuğumuzu öne, parmak uçlarımızı ise kendimize çekiyoruz; bu arada ayağımız dümdüz olmalı. 1 7 Numaralı n'gzersiz Hareket noktası diğer eg­ zersizde olduğu gibidir. Ayağı­ nızı içeri doğru öyle bir şekilde çeviriyorsunuz ki, yere basacak olsanız ayağınızın dış kenarıyla ya da ayağınızı hafifçe bir tara­ fa çekerek basardınız . ...::::>' Ayağımızla birkaç esnek hareket yapıyoruz; her seferin­ de bunu ayağımızı daha, daha Özlü Eklem Jimnastiği - 279 ve daha fazla açarak yapıyoruz. Bu egzersizi ayağınızı bir tarafa çekerek yapabilirsiniz, tıpkı resimde gösterildiği gibi. Şu anda karaklerinizin hangi yönü için antrenman yapıyorsunuz? Bu­ nu sakın unutmayın! 18 Numaralı Egzersiz Ayağımızı dışa doğru çeviriyo­ ruz (bir önceki egzersizin hareket noktasının tam tersi) . Egzersiz ay­ nı şekilde yapılıyor. 1 9 Numaralı Egzersiz Ayaklarımızla her tarafa birkaç kere sırayla yavaş yavaş dairesel hareketler yapıyoruz. Tıpkı işaret parmağımızla duvara oldukça büyük çaplı bir daire çizer gibi. Bacaklarımızın üst kısmının tamamen sabit ve lfareketsiz olmasına ve sadece ayaklarımızı ça­ lıştırmaya dikkat ediyoruz. Otomatik olarak yapılan egzersiz çıkışı ol­ mayan bir yol gibidir. Hatırlıyor musunuz? Ee, nereye gidiyorsunuz?! 280 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Diz kapağı 20 Numaralı Egzersiz Bir dizimizi hafifçe büküyoruz, kalçamız yere paralel bir biçimde ve incik kemiklerimiz gev­ şemiş halde. Dizimizi sırayla birkaç kere önce saat yönünde, sonra saatin tersi yönde çeviriyoruz. Ay­ nı egzersizi diğer dizimizle de yapıyoruz. Dimdik duruyoruz, omuzlarımız gerilmiş. Bütün varlığınızla bir İNSAN, bir BİREY oldu­ ğunuzu hissedin. 21 Numaralı Egzersiz Bacaklarımız omuz hizasından daha geniş bir açıda, ayaklarımız birbirine paralel bir şekilde (par­ maklar hafifçe içeri dönük) ve elle­ rimiz (avuçlar) diz kapaklarımızın üzerinde. Sırtımız düz, karşıya bakı­ yoruz, kafamızı eğmiyoruz. Dizlerimizle dairesel hareketler yapıyoruz; önce birkaç kere içe, sonra dışa doğru (eller de bu daire­ sel hareketlere yardım ediyor) . Her hareketin sonunda dizler tamamen doğruluyor. Eyvaaah, o ne kütürtü öyle! ! ! Ö zlü Eklem Jimnastiği 281 22 Numaralı Egzersiz Bacaklarımızı birleştiriyoruz, avuçlarımız dizlerimizin üze­ rin d e Dairesel h;:ıreketler y;:ıpıyonız ve dizleri her defasında sonuna kadar dikleştiriyoruz. Aynı şeyi ters yönde de uygu­ luyoruz. . 23 Numaralı Egzersiz Bacaklarımız, dizlerimiz, sırtı­ mız dümdüz. Ellerimizi esnek hare­ ketlerle diz kapaklarımızın üzerine onları daha da düzelterek bastırıyo­ ruz. Birkaç kez bu hareketi tekrar­ lıyoruz. Önümüze bakıyoruz. Leğen-kalça kemikleri 24 Numaralı Egursiz Dizimizi büküp sağ bacağımızı kaldırıyoruz, kalçamız ta­ bana paralel bir şekilde, gövdemiz ise sabit. Kalçamızı sonuna kadar sağa çekiyoruz ve daha da fazla çekebilmek için çabalıyoruz. Birkaç kez bu esnek hareketi tek­ rarlıyoruz Ayni şeyi sol bacağımızla da yapıyoruz. İçsel gücünüzün hissini yaratın! 25 Numaralı Egzersiz Hareket noktası önceki egzersizlerde olduğu gibi. Baca­ ğımızı kaldırıp dizimizi bükerek sağa doğru çekiyoruz ve tek­ rar geri getiriyoruz. Bunu da hafifçe aşağı yukarı sallayarak yapıyoruz. Diğer bacağımızla da egzersizi tekrarlıyoruz. Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi 282 Genel prensibi hatırlatıyorum: Oldukça küçük çapta yapı­ lan hareketlerde gerilim ve gevşeme gösteriyoruz. 26 Numaralı Egzersiz Hareket noktası aynıdır. Sağ kalçamızı sağ tarafa olabildi­ ğince ileri çekiyoruz Bu hareket noktamızdır. Diz kapağımızla da duvarda her iki tarafa doğru birkaç kez daireler "çiziyoruz". Aynı şeyi sol diz kapağımızla da yapıyoruz. 2 7 Numaralı Egzersiz Bacaklarımızı dümdüz tutarak yürüyoruz, önce ayağımızı yere düz olarak basıyoruz, sonra topuklarımızın üzerinde, ardından ayak parmak­ larımızın ucuna, ayaklarımızın iç ve dış tarafı üzerine basarak yürüyoruz. Adımlarınızı hızlan­ dırabilirsiniz! I' Dizlerimizi bükmüyoruz! Omuzlarımızı sal­ lamıyoruz, gerilimi leğen kemiği, kalça ve kuy­ ruksokumunda hissediyoruz. Özlü Eklem Jimnastiği 283 Neşeli bir insan olduğunuzu duyumsayın. Egzersizleri ya­ parken bu duyguyu koruyun. Oluyor mu? Aferin! Omurganın her bölümüyle arka arkaya çalışıyoruz: Boyun bölümü Üst göğüs bölümü Alt göğüs bölümü Bel bölümü Omurga üzerinde yapılacak olan egzersizlere başlamadan önce burundan aldığımız derin nefesi ağzımızdan yavaş yavaş veriyoruz. Eğer bir gün önce sanmsak, soğan yedi ya da iyice bir içki içtiyseniz, egzersizleri kayınvalidenizin önünde yapabilirsiniz. Nefes verme, nefes almadan en az 2-3 misli uzun olmalıdır. Alınan her nefeste fiziksel olarak hissedilen gençlik, taze­ lik, güzellik duygusunu içimize çekiyoruz. Gücün, kendimize güvenin, arzulanmızı kendi çabalanmızla gerçekleştirebilece­ ğimizin duygusunu yaratıyoruz. Sağlam ve net bir şekilde görmeye başlar başlamaz çevre­ nizdeki her şeyin dış hatlannı açık seçik gördüğünüzü farz edin. Yapay olarak hastalığın üstesinden gelmiş olmanın his­ sini yaratın. Hastalığa bir de dışandan bakın ve sakin ama çok kesin ve kararlı bir şekilde onu bedeninizden atın. En önemlisi, bunlan kendinize telkin etmekle kalmak değil, vücudunuzda bu düşüncelere karşılık gelen içsel duyumlar yarat­ maktır. Diğer bir deyişle, bu örneklere ve fikirlere cevaben orga­ nizmada fiziksel olarak hissedilecek bir yankı yaratmaktır. Sayın okur, yalnızca kaslarla antrenman yapılmaz! Hayal­ lerinizin ve potansiyelinizin gerçekleşmesi için gerekli olan ka- 284 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başina Toplama Rehberi rakter yönlerinizi de şekillendirebilirsiniz. İrade gücüyle ant­ renman yapılan şey gelişir: Kaslara antrenman yaparsanız kas­ lar gelişir, dayanma gücünüze antrenman yaparsanız o buna alışır ve dayanıklılığınız artar. Her hareketiniz için listenizden karakterinizin olumlu yönle­ rini bulup o olumlu duyguları, heyecanlarını yaratmanız gerekir. Zamanla onlar iyice içinize işleyecek ve özünüz haline gelecektir. O halde başlıyoruz. Neşelenin ve hangi tempoda çalışır­ sanız çalışın, içinizde huzur olsun. Huzurun kaynağı nereden başlıyor? Hatırlıyor musunuz? "Kas korsesinden"! Omuzlannızı düzeltin! Duruş! Hafif bir tebessüm! Her yanı­ nızı gevşetin: Göz kapaklarınızı, yüzünüzü, boynunuzu, omuzla­ nnızı, göğsünüzü, kamınızı, kaba etinizi, bacaklannızı. . . şimdilik sidik torbanızın kaslannın gevşemesi istenmiyor tabii! Nefes alma - huzur, Nefes verme - sükunet, Nefes alma - banş, Nefes verme - sakinlik, Nefes alma - sessizlik, Nefes verme - denge . . . . . Kendi başınıza nefes alıp vermeye devam edin! Kendinizi ayarladınız mı? Harika! Haydi o zaman! Boyu,n bölümü Omurganın boyun bölümüyle yapılan çalışmalar kafatası içi tansiyonunuzu normalleştirir, görme ve işitme yetinizi, ha­ fızanızı iyileştirir, çalışma gücünüzü artırır. Zamanla denge organınız yenilenir, paratiroit bezinin du­ rumu iyileşir, uykunuz normale döner, kollarınızdaki uyuşma yok olur ve beynin bütünüyle beslenmesi düzelir. Ö zlü Eklem Jimnastiği 285 1 Numaralı Egzersiz Gövdemiz dümdüz, çenemiz göğsümüze inmiş. Çenemizi �ağı doğru hareket ettiriyor, göheğe yeti�meye calışıvoruz. Göbeğe ulaştıktan sonra geri dönebilirsiniz! Hafif bir kasılma ve ardından gevşeme. . . Her yeni geri­ limle daha da ileri gitmek için bir efor sarf ediyoruz, bunu yine hafif bir gevşeme izliyor. Bu hareketleri birkaç kere tekrarlıyoruz. Acı verene kadar yapmayın! Boyun bölümünüzde hafif, tatlı bir gerilim oluşmalı. Vücudunuzda ise gücünüze duydu­ ğunuz güvenin etkisini hissedin ve onu oldukça uzun süre tutmaya çalışın. Dikkat! Eğer bu egzersizi yapmak size çok zor geldi ya da omur­ ganızın boyun bölümünde bir problem varsa, bu hareketi ba­ şınızı ve boynunuzu öne doğru uzatma hareketiyle değiştirin. 2 Numaralı Egzersiz Gövdemiz dümdüz, başımızı arkaya atmıyoruz, sadece hafifçe arkaya eğiyo­ ruz, tavana yönelttiğimiz çenemizle yuka­ rı doğru uzanıyoruz. Sonra bu hareketi bir saniyeliğine durdurup gerilmeyi biraz bırakıyoruz ama gevşetmiyoruz ve çene­ mizi yeniden yukarıya doğru uzatıyoruz. İş güvenliği kurallarını unutmadan bir­ kaç kez bu hareketi tekrarlıyoruz. 3 Numaralı Egzersiz Omurga daima dimdik ve omuzlarımız bu egzersiz sıra­ sında kesinlikle hareketsiz olmalıdır. 286 Aptalın Deneyimi ya da Aklıriı Başına Toplama Rehberi Başımızı sağa doğru eğiyoruz (döndürmüyorsunuz!) ve kendimizi fazla zorlamadan kulağımızı omuzlarımıza dokun­ durmaya çalışıyoruz. Hemen hedefe ulaşamazsanız mahcup olmayın ve çok fazla çaba harcamayın! Zamanla bunu rahatça yapabilirsiniz. Sonra başımızı sol omzumuza doğru eğiyoruz. Şimdi karakterinizin hangi niteliği üzerinde çalışıyorsu­ nuz? Ee?! Yapılan bir iş için kendinize birkaç ödül vermeyi ihmal etmeyin. 4 Numaralı Egzersiz Dümdüz duruyoruz, kafamız dik, önümüze bakıyoruz. Ba­ şımızı sabit bir dayanak noktasıymış gibi burnumuzun etra­ fından sağa çeviriyoruz. Bu sırada çenemiz sağa ve yukarı, ba­ şımızın tepe noktası ise sola ve aşağıya çevriliyor. Egzersizi di­ ğer tarafa doğru tekrarlıyoruz. Küçük köpek yavrusunun dikkatini çeken bir şey gördü­ ğünde ya da sözlerinize nasıl tepki ' �rdiğini hatırlayın. Bu egzersizi üç şekilde yapıyoı ız: Kafamız düz halde iken (önümüze bakıyoruz) , kafamız e� ık halde (yere bakıyoruz) , kafa biraz arkaya giderken (tavana bakıyoruz) . Dikkatli olun! Özlü EklemJimnastiği 287 5 Numaralı Egzersiz Gövdemiz dümdüz, kafamız omurgamız ile aynı doğrul­ tuda. Bakışımızı yavaş yavaş sağa doğnı çeviriyonız, hemen ar­ kasından kafamızı sonuna kadar aynı yöne çeviriyoruz. Bu ha­ reket noktamızdır. Arkanızda ne olduğunu görmek için çabalayarak her de­ fasında ek bir efor sarf edip dönüş açısını büyütmeye çalışın, başı arkaya bırakmıyoruz! Dikkat edin! Çeneniz omzunuzun yanında! Bu hareketi bir sağa, bir sola uyguluyoruz. Aşırı gayret sarf etmek yasaktır! Nefes alıp vermeyi unutmayın! 6 Numaralı Egzersiz Kafanızla yaptığınız dairesel hareketler ile şimdiye kadar omurganın boyun bölümü için yaptığınız egzersizlerin hep­ sini birleştiriyoruz. Başımızı, yavaş ve serbest bir şekilde bir­ kaç kere bir sağa bir, sola çeviriyoruz, boyun kasları gerilmiyor. Önce çenemizi göğüs kemi­ ğine doğru, sonra kulağımızı omuz üstüne doğru, sonra ensemizi sırtımıza doğru, sonra diğer kulağımızı diğer omuz üstüne doğru ve yine çenemizi göğüs kemiğine doğru çekiyo­ ruz. Birkaç defa bir tarafa, sonra da diğer tara­ fa olmak üzere bu dairesel hareketleri yapıyo­ ruz. Bu egzersizi özenle ve dikkatle yapın. Du­ yumlarınızı takip edin. Eğer omurganızın boyun bölümüyle ilgili bir probleminiz varsa, o zaman hareketleri şu sıra ile yapıyoruz: Kulağımızla sağ omzumuza uzanıyoruz, çenemiz aşağı doğru yönelmiş ol- 288 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi sun, daha sonra kafamızı sol omzumuza çeviriyoruz ve geri dö­ nüyoruz yani tam bir daire oluşturmuyoruz, kafamız arkaya gitmiyor. Yarım daire çiziyoruz. Omurganın üst göğüs ve alt göğüs bölümleriyle ilgili çalış­ malar kalp-damar ve solunum sistemlerinin durumunu iyileşti­ rir, kaburga arası nevraljide oluşan ağrıları ortadan kaldırır, karın boşluğundaki organların, böbreklerin, pankreasın duru­ munu düzeltir ve bacakların uyuşmasını engeller. Omurganın üst göğüs bölümü 1 Numaralı Egzersiz Düz duruyoruz, sırtımız dümdüz (herhan­ gi bir eğilim yok!) . Belimiz ise hareketsiz. Omuzlarımız önde, kollarımız düz, el­ lerimiz kenetlenmiş, çenemiz bağrımıza bastırılmış. h l Kollarımızı aşağı doğru uzatıyoruz, en­ semizi de �karıya doğru uzatıyoruz. Omuz­ larımız birbirlerine yöneliyor. Çenemizi ise bağrımızdan ayırmadan göbeğe doğru eği­ liyoruz. Nefes almaya devam ediyoruz ! Omurganın üst kısmı yay şeklini alıyor. Sırtında yiyecek taşıyan kirpi biçimini aldığını­ zı farz edin. Bu hareketi birkaç kere tekrar­ lıyoruz. Genişlik, açınız büyük olmasın. 2 Numaralı Egzersiz Bir önceki egzersizin aynını diğer tarafa uyguluyoruz. Kollarımızı arkada kenetleyip düz tutarak aşağı doğru çekiyoruz, kürek kemiklerimizi birleştirmek için çabalıyoruz. Omuzlarımızı kaldırmıyoruz! Kafamızı dik tutuyoruz , arkaya atmıyoruz! Özlü Eklemjimnastiği 289 Bu durumda sırtımızı egıyoruz, göğsümüzü öne çıkarıp yukarıya doğru kaldırıyoruz. Dikkat edin. Aşırı ga)Tet sarf etmeyin ! 3 Numaralı Egzersiz Omurgamız dümdüz, bel hareketsiz, kollar dirseklerden itibaren bükük. Bir omzumuzu kaldırıyoruz, diğerini indiriyo­ ruz (terazinin farklı yüklenmiş kefeleri gibi) , kafamızı da eği­ yoruz. Omurganın üst göğüs bölümünde tatlı bir gerilim, es­ neme hissediyoruz. Duruşumuzu değiştirmeden her seferinde omurgayı biraz daha fazla yana eğmeye çalışarak gerilim ve ardından hafif gevşeme yaratıyoruz. Hiçbir şekilde öne doğru eğilme yok! Buna dikkat edin. Aynı şeyi diğer tarafa da uyguluyoruz. Siz, nefes alıp veri­ yor musunuz?! Tamam! Nefesinizi tutmayın ! Bu egzersizle karakterinizin hangi özelikleri üzerinde çalışıyorsunuz? Devam ediyoruz. 4 Numaralı Egzersiz Dikkat! İş güvenliği kuralları ! Eğer bel fıtığınız varsa egzersizin omurga sıkış­ tırma kısmını yapmayın. Sizler bu egzersizin sadece ikinci kısmını, yani esneme kısmını yapıyorsunuz. Omurgamız dümdüz, kuyruksokumumuzu öne doğru çıkartıyor ve sabitleştiriyoruz. 290 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Başımız hareketsiz, kollar gövdemize doğru uzanmış. Omuz­ larımızı indirerek K.ollanmızla yere doğru uzanıyoruz'. Omurga­ nın üst göğüs kısmında bir gerilme hissediyoruz ve hafif bir gev­ şemenin ardından yine biraz daha efor saıf ediyoruz. Omuzlarınıza ağır bir çuval konulduğunu farz edin, omurga onun ağırlığı altında sıkışmış bir zemberek gibi olur. İşte bu yükü tutuyor, tutuyoruz, daha fazla efor sarf e diyoruz, omuzlarımızı aşağıya hareket ettirerek kendimize yardım edi­ yoruz. Zihninizle omurganın tümüne yukarıdan aşağıya doğru bir göz atın ve yükü eşit bir biçimde dağıtın. Yükün aşırı olmamasına dikkat edin. Şimdi ise yükü bırakıyoruz. Ardından hafiflik ve uçma hissi doğuyor. Omuzlarımızı sonuna kadar kaldırıyoruz, te­ pemizi tavana doğru uzatıyoruz. Omurgamız esne­ meye başlıyor. Omuzların yukarı doğru hareketini hafif bir gevşeme izliyor. Omurların hepsinin doğrulduğunu ve yerli ye­ rine oturduğunu farz ediyoruz. Ee, ne düşünüyorsunuz? Hatırlıyor musunuz? Üzerinde antrenman yapılan şey gelişir ve bu yalnız bedeniniz için değil, yüreğiniz için de geçerlidir. 5 Numaralı Egzersiz Bundan bir önceki egzersizi de birleştirerek omuzlarımız­ la dairesel hareketler yapıyoruz. Omuz başlarını önce öne doğru çeviriyoruz. Sonra aynı şeyi arkaya doğru uyguluyoruz. Omurganın üst bölümü aktif bir şekilde çalışıyor. Özlü Eklem Jimnastiği 291 6 Numaralı Egzersiz Dikkat! Omurga, bir dönüş eksenidir! Bacaklarımız omuz genişliğinde, ay aklanınız birbirine pa­ ralel (uçları hafifçe içeri dönük) , yere "yapışmış" bir halde, el­ ler omuzlarımızın üzerinde, dirsekler iki tarafa açılmış, doğ­ rudan karşıya bakıyoruz. Sırasıyla gözlerimizi, kafamızı, omuz­ larımızı, göğsümüzü çeviriyoruz. Karnımız, kalçamız, bacakla­ rımız hareketsiz. Sağ dirsek sağa doğru gidiyor, sol kolumuz da onu takip ediyor. Eğer karnınız ve kalçanız sağa doğru hareket ediyorsa bu bir hatadır. Duruşunuzu değiştirmeden onları hareket noktasına getirmeye çalışın. Gerilme sadece omuz kısmında ve omurganın üst göğüs bölümünde oluşuyor. Sonuna kadar geldikten sonra biraz daha efor sarf ediyoruz. En az genişlikte birkaç kez esnek hareket­ ler yapıyoruz, yani her seferinde ek bir gerilme ve gevşeme yaratıyoruz. Yeni bir eforla dönüş açımızı genişletmeye çalışıyoruz. Dikkat! Gerilmeyi, nefesi yavaş yavaş ve­ rerek yapıyoruz! Aynı şekilde egzersizi sol tarafa da uygu­ luyoruz. Egzersizin teknik yönünü öğrendi­ niz mi? Şimdi Öz'ünü de içine katın. Aferin! Omurganın alt göğüs bölümü 1 Numaralı Egzersiz Omurganın üst göğüs bölümü için çalıştığımız 1 numaralı egzersizle çalışıyoruz. Sadece omurganın boyun kısmından bel kısmına kadar çalışma yapıyoruz. Kuyruksokumumuzu 292 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi öne doğru çekiyoruz ve bu konumu sabitliyoruz, yani leğen kemiklerimiz hareketsiz. Kollarımızla sanki büyük ve yuvarlak bir nesneyi kavrama­ ya çalışıyoruz. Başımızı aşağı doğru eğiyoruz. Omurga enseden başlayarak bele kadar yay şeklinde eğiliyor. Biraz gerilme de ekleyin. Biraz gevşetin ve yine bir gerilme ekleyin. Kontrol edin! Hiçbir tarafa eğilme yok! Dikkatli olun. Bu durumda iken kollarınızı kıpırdatın, sırt kaslarınızın oynadığını, yuvarlandığını hissedin. 2 Numaralı Egzersiz Bir önceki egzersize göre tam ters bir hareket söz konusudur. Başımızın tepe noktasını yukarıya ve biraz arka­ ya doğru uzatıyoruz ama kafamızı arkaya atmıyoruz. Avuçlarımız dışa doğru açılmış. Kürek kemikleri­ mizi birbirine yaklaştırıyoruz. Belimizi eğmiyoruz! Ö zlü Eklem jimnastiği 293 3 Numaralı Egzersiz Dirseğimizi bükerek sağ kolumuzla kafamı­ zın arkasına dokunuyoruz ve dirseğimizi tavana doğru uzatıyoruz, bakışlarımızı tavana yönelti­ yoruz. Sol omuzu da aşağıya indiriyoruz. Sağ yanımızda gerilmeyi hafif gevşeme ta­ kip ediyor. Küçük hareketlerle salınıyoruz. Omurga yay şeklini alıyor. Eğilme yok! Kolu­ muzu değiştiriyoruz. Aynı şeyi birkaç kez de sağ tarafımıza uyguluyoruz. 4 Numaralı Egzersiz Omuzlarımızla yavaş yavaş büyük çapta dairesel hareketler yapıyoruz. Bu hareketlere sadece omuzlar değil, kafamız ve kuyruksoku­ muna kadar omurgamızın tamamı katılıyor. Egzersize çalışıp öğrenelim. Dümdüz duruyoruz. Bacaklarımız omuz hizasından daha geniş bir şekilde açılmış, diz­ lerimiz hafifçe bükülmüş. Başımız düz, önümüze bakıyoruz. Omuz­ larımızı kulaklarımıza doğru çekiyoruz. Kafamızı aşağıya eğiyoruz, omuzlarımızı ise birbirine doğru yaklaştırıyoruz. Omurga yay şeklini alıyor. Dikkatli olun, bu bir eğilme değildir! Omuzlar yavaş yavaş aşağıya doğru iniyor, kafamızı ise dü­ zeltiyoruz. 294 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Omuzlarımız ve kafamız da dikkatli bir şekilde arkaya eği­ liyor, omurga ise öne doğru çıkıyor. Şimdi bütün bu hareketleri bir araya getirelim ve yükü, omurganın kuyruksokumuna kadar bütün bölümlerine eşit bir şekilde dağıtalım. Tren tekerlerinin nasıl döndüğünü hatırlayın. Egzersizi aynı şekilde birkaç kere öne, birkaç kere de ar­ kaya doğru yapıyoruz. 5 Numaralı Egzersiz Gövdemiz dümdüz, bacaklarımız bitiştirilmiş halde. Çene­ mizi göğüs kemiğine yapıştırıyoruz. Yumruklarımız belin üze­ rinde, böbreklerin olduğu yerde. Dirseklerimizi birkaç kez ol­ dukça esnek bir şekilde birbirine yaklaştırıyoruz. Omurgamızı, enseden kuyruksokumuna kadar yay gibi öne doğru eğiyoruz (dirsekler ise bu yaydaki oklara benziyor) . Aynı şekilde egzersizi öne doğru uyguluyoruz, yalnız diz­ lerimiz omuz hizasında ve biraz daha bükük; omurgayı eğer­ ken burnumuzun ucunu dizlere kadar çekme­ ye çalışıyoruz. Omurga, yay gibi eğiliyor. Be­ linizde eğim olmamasına dikkat edin! 6 Numaralı Egzersiz Bacaklarımız omuz hizasından daha açık, ayaklarımız birbirine paralel bir şekilde yere "yapışmış", ellerimiz omuzlarımızın üzerinde, dirsekler ise yana doğru açılmış, leğen ke­ miklerimiz ve kalçalarımız belirlediğimiz gibi, önümüze bakıyoruz. Ö zlü Eklem Jimnastiği 295 Yavaş yavaş gözlerimizi, ardından başımızı, omuzlarımızı, göğsümüzü, karnımızı sağa çeviriyoruz. Vücudumuzu omurga­ nın üst bölümünden, yani omuzlardan bele kadar kıvırıyoruz. Bu duruşta, her seferinde bükülme açısını daha da büyü­ terek esnek hareketler yapıyoruz. Dikkat edin! Leğen kemikleri, kalçalar, ayaklar hareketsiz olmalıdır! Diğer tarafa da aynı şekilde uyguluyoruz. Hatırlatıyorum: Omurga, dönme eksenidir. Omurganın bel-kuyruksokumu bölümü Omurganın bu bölümünde yapılan çalışmalar sonucunda idrar sisteminin durumu iyileşir. Cinsel organlara kan akışı hızlanır, radikulit, siyatik ve diğer hastalıklarda görülen ağrı­ lar kesilir ve cinsel gücünüz yenilenir. Dikkat! Eğer omurganızın bel-kuyruksokumu bölümünde fıtığınız varsa, o zaman bütün hareketleri çok dikkatli bir şekilde ve en dar açıyla yapıyoruz! Lütfen, yüklenmeyi omurganın bütün bölümlerine dengeli olarak dağıtın. 1 Numaralı Egzersiz Bacaklarımız omuz hizasında, dizle­ rimiz biraz bükük, leğen kemiğimiz önde, gövdemizin üst kısmı hareketsiz. Kuyruksokumumuzu aşağıdan yukarı, alnımıza doğru uzatacakmış gibi hareket et­ tiriyoruz (ters yönde değil), burada meyda­ na gelen gerilmeyi hafif bir gevşeme takip ediyor. 296 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Bunu birkaç kere yapıyoruz. Yana kayma olmamasına dik­ kat edin! Omurgamız arkaya doğru yay gibi eğiliyor. 2 Numaralı Egzersiz Kuyruksokumu ve leğen kemiğimizi ar­ kaya doğru yöneltiyoruz, bacaklarımız omuz hizasında, dizlerimiz biraz bükülmüş, ayak uç­ larımız hafifçe içeri dönük, gövdenin üst kısmı ise hareketsiz, başımız dimdik! Kııyruksokuınuınuz ile yukarıya doğru uzanıyoruz. Birkaç kez gerilme ve ardından gevşemeyi sıralayarak esnek hareketler yapıyo­ ruz. Duyumlar, bel-kuyruksokumu bölümünde meydana geliyor. Oluşan ağırlığı, bu bölümün 1 numaralı egzersizini yaparak gideriyoruz. 3 Numaralı Egzersiz Bacaklarımız omuz hizasında, dizlerimizi biraz bükebiliriz. Sırtımız dümdüz, 45 derece­ lik bir açıyla öne doğru eğilmiş bir halde. Kııyruksokuınu ile tepemize doğru (tam tersine değil! ) uzanmaya çalışarak belimizle eğiliyoruz. Başımızı arkaya atmıyoruz. Bu şekilde 81 O kere hareket ediyoruz. Sonra bu duruşla birkaç kere vücudumuzun ağırlığını bir ayak­ tan diğerine aktarıyoruz. Kuyruksokumunda oluşan gerilmeyi 1 numaralı egzersizi yaparak gideriyoruz. Özlü Eklem jimnastiği 297 4 Numaralı Egzersiz Dizlerimiz yarı bükülmüş, dümdüz olan sırtımız biraz ar­ kada, başımız ist <lümdüzl Kuyruksokumumuzu yukarıya doğru yöneltiyoruz. Bunun­ la birlikte popomuzu arkaya, göbeğimizi de öne çıkarıyoruz. İç bakışımızla omurganın tümünü izliyoruz. Eğer bir yerde ağırlığın fazla olduğunu fark ettiyseniz onu başka bölümlere aktararak omurga üzerinde dengeli bir şekilde dağıtın. Ağırlığı bir ayaktan diğerine aktararak eğiliyoruz. Egzer­ sizi birkaç kere tekrarlıyoruz. Belde oluşan gerilmeyi (ilk eg­ zersizle) gideriyoruz. 5 Numaralı Egzersiz Bacaklar omuz hizasında. Kalçamızla 8-1 0 kere önce bir tarafa,. sonra diğer tarafa dairesel hareketler yapıyoruz. Bede­ nimizin üst kısmı ise hareketsiz. 6 Numaralı Egzersiz Gövdemiz dümdüz, kalçamızı sağa ve ay­ nı zamanda da öne doğru çıkarıyoruz, yani vücudun ağırlığını sağ tarafa aktarıyoruz. Bu hareket noktamızdır. Kalçamızla sağa doğru, sanki onu bu yönde daha da ileri iter gibi birkaç esnek hareket yapıyoruz. Sonra hareket noktamızı belirliyoruz ve sol böğrümüzü geriyoruz. Sol avucu­ muzu ensemize koyuyoruz, bakışımızı aşağı ve yana doğru eğiyoruz, gövdemizi de sağa :::. doğru eğiyoruz. . . Daha sonra bu eğimi değiştirmeden vücudun ağırlığını sol ayağımıza aktarıyoruz ve sol böğrümüzü daha da fazla geriyoruz. 298 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Aynı şekilde egzersizi sol kalçamıza da uyguluyoruz ve sağ böğrümüzü geriyoruz. Dirseğimizi tavana doğru uzatıyoruz ve sola doğru hafifçe eğiliyoruz. 7 Numaralı Egzersiz Bacaklarımız omuz hizasında, (ayak uçlarımız hafifçe içe dönük) , sağ kolumuz dikey olarak tavana doğru uzanmış, sol ko­ lumuz ise aşağı inmiş bir halde. Avucu­ nuzu tavana dokundurmak istercesine uza­ tıyorsunuz, her seferinde omurgayı biraz daha geriyor ve eğiliyorsunuz. Aynı hareketi sol kolumuzla da uygu­ luyoruz. 8 Numaralı Egzersiz Bütün vücudumuzu gevşetiyoruz, kıl­ cal damarlarımıza masaj yapıyoruz. Art arda yüzümüzün, boy­ numuzun, kollarımızın, göğsümüzün, karnımızın, kalçalarımı­ zın, baldırlarımızın kaslarını silkeliyoruz. Dikkat! Başımız bu egzersize katılmıyor, çünkü glokom, retina tabakasının ayrılması, yüksek tansiyon ve böbreklerinde problemi olanların egzersizin başı da içine alan kısmını yap­ maları yasak. Küçük köpek yavrusunun sudan çıktıktan sonra bunu na­ sıl yaptığını düşünün. Şimdi de biraz dinlenin ve omurga eg­ zersizlerinden önce yaptığınız gibi nefes alıp verin. Omurgayı döndüren hareketler Size hatırlatayım: Omurga, bütün hareketler için eksen­ dir. Kafa, omurga ile aynı doğrultudadır! Omurganın her bö- Özlü Eklem Jimnastiği 299 lümüne yükü eşit bir biçimde dağıtın. Hareketleriniz akıcı ol­ malı, ağrıya yer vermeyin! Nefesinizi durdurmayın! ! ! 1 Numaralı Egzersiz Bacaklarımız omuzlarınızdan daha geniş bir hizada, ayaklarımız birbirine paralel şekil­ de yere "yapıştırılmış'', ayak uçları ise hafifçe içe yönelik olsun. Dizlerimiz biraz bükülmüş, ellerimiz omuzlarımızın üzerinde. Gövdemizle sağa doğru sonuna kadar akıcı, yavaş bir şekilde ve art arda dönmeye başlıyoruz: Gözlerimiz, başımız, omzumuz, göğsümüz, kar­ nımız, kalçamız, leğen kemiğimiz, bacaklarımız dönüyor -yani ayaklarımız hariç bütün vücudu­ muz. Bu hareket noktamızdır. Sonra biraz efor sarf ediyoruz, geriniyor ve daha ileri açılı­ yoruz. Hafif bir gevşeme, gerilme ve bunu birkaç kez tekrarlı­ yoruz. Her gerilmede yavaşça nefes alıp veriyoruz. Daha sonra hareket noktamıza dönüyoruz. Dikkat! Ağrı hissettiğiniz andan itiba­ ren yüklemeyi azaltın! 2 Numaralı Egzersiz Bacaklarımız omuz hizasından daha geniş bir açıda, ayaklarımız birbirine paralel olarak yere "yapış­ tırılmış", ayak uçları hafıfçe içe yö­ nelik halde, gövdemiz 45 derecelik açıyla öne doğru eğilmiş ve elleri­ miz de omuzlarımızın üzerinde. 300 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Omurgamızın e trafında gövdemizi sağa doğru çeviriyo­ ruz. Gözlerimiz, başımız, boynumuz, omuzlarımız, göğsümüz tavana doğru açılıyor, bununla . birlikte sağ dirseğimiz yuka­ rıya, tavana "bakıyor". Gerilme ve ardından gelen hafif bir gevşeme dönüş açısını genişletmek için elverişlidir. Bu ha­ reketi birkaç kere yaptıktan sonra ilk hareket noktamıza dö­ nüyoruz. Artık gövdemizi doğrultabiliriz! Aynı şekilde egzersizi sol tarafımıza da uyguluyoruz. 3 Numaralı Egzersiz Bacaklarımız omuz hizasından daha geniş bir halde, ayak­ larımız birbirine paralel bir biçimde yere "yapışmış", ayak uç­ lan hafifçe içe yönelik. Sırtımız dümdüz, arkaya yönelmiş, ba­ şımız omurgamız ile aynı doğrultuda, çenemiz göğsümüze doğru düşmüş, ellerimiz de omuzlarımızın üzerinde. Egzersiz bir öncekine benzer bir şekilde yapılıyor, yalnız gövdemiz sağa dönerken sağ dirseğimiz de aşağı doğru gidi­ yor, gözlerimiz ise omzumuzun üzerinden sol topuğa bakıyor. Aynı hareketi sol tarafımız için uyguladığımızda da sağ topu­ ğumuza bakıyoruz. .: Ö zlü Eklem Jimnastiği 301 4 Numaralı Egzersiz Bacaklarımız, omuzlarımızdan daha gtniş bir hizada, ayaklarımız birbirin e pa­ ralel olarak yere "yapıştırılmış", ayak uçlan hafifçe içe yönelik. Kafamız omurgamız ile aynı doğrultuda. Gövdemiz sağ tarafa eğil­ miş (öne ve arkaya eğilmek yasaktır! ! !) , sırtımız ise dümdüz, dirseklerimiz yan ta­ raflara açılmış. Sağ dirseğimizi arkaya ve yukarı doğru hareket ettiriyoruz. Bununla birlikte bakış­ larımız sağ tarafa yöneliyor. Kafamız, omuzlarımız, göğsümüz, omurgamızın ek­ seni etrafında dönüyor ve tavana doğru açılıyor. Çenemiz ise aşağı doğru bakıyor. · Gövdemizin sağa doğru eğilmesine dikkat ediyoruz! Ama bununla da bitmiyor! 302 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Gövdemizin duruşunu değiştirmeden sola doğru tam tersi bir sıralama ile açılıyoruz. Bu esnada sol dirseğimiz ön tarafa geliyor. Önce arkaya, sonra yukarı, ardından aşağıya gidiyor; sağ dirseğimiz ise yu­ karıya doğru hareket ediyor. Sol omzumuzun üzerinden sağ topuğumuza bakıyoruz. İlk hareket noktasına dönebilmek için gövdemizi sağa doğru döndürüyoruz. Koçun boynuzu gibi kıvrandınız değil mi? Sizi babayiğitler! 5 Numaralı Egzersiz Bu egzersizi doğru yapabilmek için bir önceki egzersiz­ deki yönleri değiştirerek uyguluyorsunuz. (Sağ denilen yerde sola, sol denilen yerde sağa dönüyoruz.) Lütfen, dikkatli ve özenli olun. Eğer egzersizi doğru yaptığınızdan emin değilseniz, o za­ man değerli ve kırılabilir bir eşyayı elinize alın ve onu kafa­ nızla duvara dayayarak bu hareketleri yapın. Ee, nasıl oldu?! Hiçbir şeyi kırmadınız mı? Çok iyi. Demek ki her şeyi doğru yapmışsınız. Eğer ilk seferinde yapamadıysanız, öğrenene kadar tekrar tekrar deneyin. Bir şey daha. . . Bu egzersizleri omuzlarınız üzerinde bir sopa ile de yapabilirsiniz ama bu dayak yiyerek olmasın ! 6 Numaralı Egzersiz Omurga egzersizlerini yapmadan önce yaptığımız gibi birkaç kere sakin ve derin nefes alıp verin. Özlü Eklem Jimnastiği 303 Burnumuzla nefes alıyoruz ve aynı zamanda yan taraflar­ dan kollarımızı yukarıya doğru kaldırıyoruz. Nefesimizi tutu­ yoruz� Kollarımızı yan taraflardan aşağı indiriyoruz. Şimdilik nefes alıp vermiyoruz. Sonra nefesi ağzımızla veriyoruz, kollarımızı ise ön taraf­ tan yukarıya doğru kaldırıyoruz. Nefesimizi tutuyoruz. Kolla­ rımızı yan taraflardan aşağı indiriyoruz ve nefesimizin kala­ nını veriyoruz. Ve düzenleyici solunum Sırtımızı düzeltiyoruz, başımızı yukarıya doğru çekiyoruz, gözlerimizi kapatıyoruz, avuçlarımızı hayali bir su yüzeyine "yerleştiriyoruz" ve ruh halimizi ayarlıyoruz. Kollarımızı yavaş yavaş yüzümüzün hizasına kadar kaldırıyoruz ve onlarla bir­ likte serinlik, tazelik, dinçlik yükseliyor. Sonra kollarımızı ya­ vaş yavaş indiriyoruz ve bununla birlikte tüm bedenimizin te­ mizlendiğini tasavvur ediyoruz. Nefes alıp verme kollarımızın hareketlerine uymayabilir. Gözlerimizi sakin bir şekilde açıyoruz ve bu durumu gün boyu koruyoruz. Antrenman bitmiştir. Yaptığınız çalışmadan memnun musunuz? İçsel bir huzur duydunuz mu? İyi mi?! Harika! Şimdi gün boyu bu keyfi kay­ betmeden kendinizi dışarıdan gözlemleyin. Vay be! Nasıl değişmişsiniz, nasıl güzelleşmişsiniz! ! ! • • ZOR«;1/LtfEÇZERtlZLER/;1/ 8tfTtf;1/LtfÇtf ,, ,, ,, _ ,, Hatırlatıyorum, egzersizlerin hepsi. gözlüksüz yapılır! S'o/'jtb/bı""fÖ"'�� .falıtjıözler-/ofo.I( arıi bı"" #(}./"ıft l((}..f/I'ola.l(ld"? Bu egzersizi oturarak ya da pencere önünde durarak ya­ pabilirsiniz. Nasıl yapacağınıza hemen karar verin. Pencere camına, göz hizasından biraz daha aşağıya küçük bir (3x3 ya da 4x4 cm boyutlarında) pul veya resim yapıştırın. Resim canlı ve net olmalı. Pencerenin arkasından bulanık gör­ düğünüz bir nesneyi seçin. Dikkat! Görme yetimiz iyileştikçe o objeyi değiştirerek daha bula­ nık görebileceğimiz bir nesneyi seçiyoruz. Ancak resme olan uzaklığınız 20-25 santim ve bu uzaklığı değiştirmiyoruz! ! ! Zorunlu Egzersizlerin Bütünlüğü 305 Gözümüzün uyum makinesini çalıştırmaya başlıyoruz. Ça­ lışma süresi 1 O dakika. Zamanı dert etmeyin. En iyisi hafif, sakin ve hoş hir mıizik açın. 3-5 saniye resme, ardından resmin üzerinden pencerenin ilerisindeki nesneye bakıyoruz. 3-5 saniye kadar onu seyrettikten sonra akıcı bir şekilde bakışımızı camdaki resme aktarıyoruz. Bu egzersizi günde iki kez, günün aydınlık bir vaktinde yap­ mak gerekiyor, egzersizlerin arası iki saatten az olmamalıdır. Ruhsal hazırlığınız yerinde mi? Mükemmel! Onu olabil­ diğince uzun süre muhafaza etmeye çalışın! ! ! Gözlerinizin yuvalarından fırlamamasına dikkat edin! Ge­ rilim hissediyorsanız, kasları gevşetmek için hafif hafif göz kırpın, kirpikleriniz yanaklarınıza değsin! Genelde bu egzersizi başlamadan önce ve bitirdikten son­ ra aşağıda anlatılacak olan "Umru-umru-umrumda değil" eg­ zersiziyle birlikte yapmak gerekiyor. Çaireye Jailf(rıtt Jift;or- lf(«.�alfaz? Lat{e19 ıer-yeitel( ıfOr-«.fOr-«.lf(/ Ç(}(}(}/CÖl(elf(f'tb!İ'- ıfOr-u./(/ Daha ilk çağlardan itibaren Doğu'da insanlar herhangi bir göz hastalığını güneşin yardımıyla tedavi etmeyi biliyordu. Ama nasıl? Güneşe gözlerinizi kırpmadan ama belirli kurallara kesin bir şekilde uyarak gözler yaşarana kadar bakmak faydalıdır. 306 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Aklınızda bulunsun! Güneşe iki gözle bakmak mümkün­ dür; y3.1nız güneş doğarken ya da batarken, ufuk çizgisinde TEKERİN SADECE YARISI göründüğü zaman. Bu çok önem­ lidir! Güneş doğarken (yarısından fazlası ufuk çizgisinin hiza­ sında iken) ve batmak üzereyken (yarısından fazlası ufuk çiz­ gisinden yüksekte iken) ona doğrudan bakmak tehlikelidir. Güneşe tepedeyken bakmak çok sakıncalıdır! Hiçbir zaman güneşe bir noktaya odaklanarak sabit bakış­ la bakmamak gerekir. Kuşlar yüzde yüz görme yetisine sahip olarak yaşar ve ölür; çünkü şafağı ilk onlar karşılar, gün içinde ise güneşe hiç bakmazlar. Doğada her şey uyum içindedir. İlk hafta egzersiz her gün bir dakika süre ile yapılır. İkinci hafta egzersizin süresini yavaş yavaş iki dakikaya çıkarıyoruz. Daha sonra da egzersizin süresini 1 O dakikaya kadar uzatıyo­ ruz ama daha fazla da değil. 1 . Yüzünüzün bir kısmı gölgede kalacak, diğer kısmı da güneşe bakacak bir şekilde durun. Gözleriniz kapalı olsun. Dengenizi korumak için bacaklarınızı omuz hizasından daha geniş bir şekilde açın. Bir yanınız güneşe, diğer yanınız gölgeye bakacak şekilde küçük dönüşler yapmaya başlayın. Sakin bir şekilde nefes alın. Başınızı sola çevirirken "Gü­ neş geJiyor!", sağa dönerken de "Güneş gidiyor!" deyin. Bakı­ şınızın gü�eşe takılıp kalmaması için bu çok önemlidir; çünkü gözünüz kapalı iken bile güneşe gözlerinizi dikmek yasaktır. Egzersizin süresini adım adım bir dakikadan 5 dakikaya kadar çıkarıyorsunuz. Bundan sonra mutlaka "Umru-umru-umrumda değil" eg­ zersizini yapıyoruz. Gevşemeyi egzersiz süresinin iki misli daha uzun tutuyoruz. Zorunlu Egzersizlerin Bütünlüğü 307 Çalışma mutlaka dinlenme ile (ne kadar uzun olursa o ka­ dar iyi) birlikte yapılmalı. 2. Şimdi gölgeden ayrılıp güneşe çıkıyorn7. Rn egzersizi sabah saat 1 l :OO'e kadar ve saat 1 5:00'ten sonra yapabilirsiniz. Bacaklarınızı rahat bir şekilde açın ve kendi ekseniniz etra­ fında hafif hafif dönmeye başlayın. Gözlükleri çıkarmayı unutmadınız mı? Gözlerimiz kapalı, başımız hafif yukarı kalkık olsun ki güneş kaşlarınızın altına, tam göz kapaklarınızın üzerine ışık saçsın. Gövdemizle sağa doğru büyük dönüşler yapıyoruz, bu­ nunla birlikte sol topuğumuzu yerden rahatlıkla kaldırıyoruz. Başımız gövdemizin hareketlerini takip ediyor. Aynı şekilde sola dönerken de sağ topuğumuzu yerden kaldırıyoruz. Çok sallanmayın. Bu egzersiz bütün vücudunuz­ da bir gevşeme yaratmalı. Dönuşleri yaparken şunları tekrarlayın: "Güneş sol tarafa, sonra sağ tarafa, sonra yine sol tarafa, yani her seferinde be­ nim dönüş yönümün karşı tarafına geçiyor." Hatırlıyor musunuz, bir önceki egzersizde bunları niçin söylediğimizi açıklamıştık. Yine bir gevşeme: "Umru-umru-umrumda değil." 3. Önemli not: Güneş tepe noktadayken bu egzersiz yapılmaz! Güneş ışığının olduğu bir yerde durun. Bacaklarınızı dengeli bir şekilde açın. Bir gözünüzü avucunuzla kapatın (avu­ cun altındaki göz açık olsun) . Şimdi yüzünüzü güneşe dönün ve aynı şekilde dönüşleri yapmaya devam edin, tabii gözünüzü sık sık kırparak. Avucu­ nuzun altındaki gözünüzü de kırpın. Yüzünüzü güneşe dönün ve büyük, dairesel dönüşler yapmaya devam ederken iki gözünüzü de oldukça çabuk bir şekilde kırparak gökyüzünü seyredin. 308 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Sonra aynı egzersizi diğer gözünüze uygulayın. Bunun ar­ dından iki gözünüzü kapatarak egzersizi tekrarlayın. Ve yine "Umru-umru-umrumda değil" gevşemesi ile bu egzersizi bitiriyoruz Nasıııl? Size "Umru-umru-umrumda değil"in reklamını yaptım mı yapmadım mı?! Bir kere daha okuyun! H • • �OZLERI;1/iZLEtOt«;tfl/f(I iıft;o!" /l(tJ..ffl.lfta? E gzersizi yapmadan önce nasıl yapılacağını dikkatle okuyun. Gençlik İmajını üzerinize geçiriverin! Sandalyeye oturun, kendinizi rahat hissedin. Elleriniz dizlerinizin üzerinde, sırtınız dümdüz, vücudunuz ve yüzünüz tamamıyla gevşemiş bir halde, bedeniniz ve yüreğinizde huzur . . . Yalnızca burnunuzdan nefes alıp veriyorsunuz. Başlıyoruz. Burnunuzla nasıl soluduğunuzu bir gözlemleyin. Nefes alırken burun ve yutakta bir serinlik hissedilir, nefes verirken ise sıcaklık. İçimize soluduğumuz hava, dışarı verdiğimiz havadan da­ ha serindir. İşte bu küçük ayrıntıları gözlerimizle yakalamayı öğreneceğiz. Şimdi burnunuzla nefes alıp verin, dikkatinizi ise gözleri­ nizde yoğunlaştırın. Gözlerinizle hava hareketlerini, ısı farklı­ lıklarını yakalamaya çalışın. Bu egzersizi gözleriniz açık ya da kapalı iken yapabilirsiniz, nasıl kolayınıza geliyorsa. Böyle bir soluma harika sonuçlar verir, özellikle. de gözle­ rinizi sağlam olarak hayal ettiğinizde. 310 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Nefes alırken gözlerimiz aydınlanır ve daha net görmeye b�larız; verilen her nefeste ise gözümüzdeki perde gider, kü­ çük noktalar da kaybolur, gerilim, yorgunluk yok olur, yani gözlerinizi rahatsız eden her şey ortadan kalkar. O halde aklınızda tutun: Nefes alırken hissedilen ferahlık, gözlere her şeyin en iyisini getirirken, nefes verirken hissedi­ len sıcaklık da gözlerimize sert gelen her şeyi alır götürür. Gözlerle "solumayı" her yerde ve istediğiniz kadar yapabilirsi­ niz. Sağlığınız için "soluyun"! • 8a,aeıı: llaıfj4 /u.al(ovrl°!Wlfl'tır-11(1 l(aıfıl'aitrır-tto�? Duyumlan, düşünce ile aktanrken dikkatli olun! Beş parmağımızı önümüze koyarak bir parmağımıza hiç durmaksızın baktığımızı hatırlıyor musunuz? O parmak he­ men "cevap vermeye", daha yüksek bir duyarlık göstermeye, biraz ısınmaya, ağırlaşmaya, sancı vermeye b�lamıştı. Niçin? Çünkü kılcal damarlarımız dikkatimizden ötürü genişlemiş ya da daralmıştı. Diğer bir deyişle bu parmağımızla daha sıkı bir bağ kurmuştuk. Bir örnek: "Doğan, Doğan ben Altın Kartal, beni duyuyor musun?" Eğer cevap gelmiyorsa daha yüksek sesle söylersiniz: "Doğan, Doğan . . . Beni duyuyor musun lan? ! Er ya da geç Doğan size cevap verecektir: "Altın Kartal, Altın Kartal, ben Doğan, seni iyi duyuyorum!!" Dikkatinizi nereye verdiğinizin kesinlikle bir önemi yoktur, bağlantı kurma mekanizması aynıdır ve gözlere de uygu­ lanabilir. Gözlerinizle Solumayı Biliyor musunuz? 311 Özellikle bir şeyin altını çizmek istiyorum; dikkatin mer­ kezi sınırlı bir yarıçapa sahiptir. İşte size küçük bir deney. Aynanın karşısına geçin ve göğsünüze bakın. Şimdi gözü­ nüzü göğsünüzden ayırmadan yan bakışınızla yüzünüzü sey­ retmeye çalışın. Soru: Yüzünüz göğsünüz kadar net görünüyor mu? Hayır! Görüş alanı ve dikkatin merkezi sınırlı bir yarıçapa sahip ,olduğu için siz dikkatinizi bir bölgeye yönlendirirken, esas değişiklikler orada oluşur, kan akışı güçlenir ve hararet oluşur ya da kalp atışları yükselir. Kılcal damarlar genişler ve alıcılar uyarılır. Serinlik hissi damarların daralmasının belirtisidir. Serinliği de sıcaklık gibi meydana getirmek gerekir. Bu sonucu belirler. Sıcaklığı, sancıyı, serinliği ensemizden göz kürelerimize ve göz kürelerimizden ensemize gönderiyoruz. Bu egzersiz zor değildir ama dikkat edilmesi gereken birkaç ayrıntı vardır. Başlamadan önce bunları iyice öğrenin. Rahat bir şekilde oturun. "Kas korsenizi" kuşanın, gözle­ rinizi kapatın. Sıcaklık hissi ile başlayacağız. Güneşe sırtınızı çevirerek oturduğunuzu, ışınlarının narin bir şekilde ensenize dokunduğunu farz edin. Enseniz tatlı bir şekilde ısınıyor. Isıyı çoğaltmaya devam ediyoruz. Dikkat! Hiçbir şekilde çok sıcak hale getirmiyoruz! Isı ''yayılması" da olmamalıdır. Isıyı ensemizde bir topağa topluyoruz. Sonra onu serbest bırakıyor, "dağıtıyor", kaybediyoruz. 312 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Bir kez daha ısıyı topluyoruz ve dağıtıyoruz. İki üç kez yapmanız yeterlidir. Daha sonra ısıyı bir topağa topluyoruz ve zihinsel olarak yavaş yavaş göz kürelerine doğru, sonra da tam tersine enseye doğru çekiyoruz. Dikkat ! İş güvenliği kuralı! Isı topağı göz küresine "do­ kunmuyor" ! Bu şekilde birkaç defa yaptıktan sonra birkaç kez de diğer tarafa uyguluyoruz. Zihinsel bakışlarımızla bu ısı topağının enseden gözlere doğru hareketini seyrediyoruz. Bu egzersizi kapalı gözlerle birkaç kere yaptıktan sonra gözler açıkken tekrarlıyoruz. Ee, nasıl? Öğrendiniz mi? Eğer cevabınız olumlu ise, O ZAMAN, egzersizin serin­ leme hissi ile nasıl yapıldığını öğrenmeye başlayabilirsiniz. Serinlik hissini nasıl yaratacağız? Dikkatimizi ensemize yö­ neltiyoruz ve sadece havanın hareketini izlemeye çalışıyoruz, ha­ fıf bir hareket ve buna ek olarak rahatlık hissi yaratıyoruz. Ee, nasıl? Oldu mu? Mucuk! Mucuk! Demek ki her şey dikkatinize bağlı imiş. Serinliği yakalamayı öğrendikten sonra serinlik topağını ensemizde topluyoruz ve daha önce yapmış olduğumuz egzer­ sizi tekrarlıyoruz. Yapılması gereken küçük bir şey daha var. O da sıcaklık ve serinlik duyumlarına biraz da sancı eklemeye çalışmaktır. Bunu nasıl mı yapacağız? Örneğin çok soğuk bir ortamdan çıkıp sıcak bir eve girdiği­ nizde nasıl "erimeye" başladığınızı hatırlayın. Ne hissediyorsunuz Gözlerinizle Solumayı Biliyor musunuz? 313 o anda? O duyumlan hatırlayın ve sonra onlan beyninize kayde­ din, daha önce anlatıldığı gibi çalışmaya devam edin. Şimdi bu egzersizin ikinci bölümüne geçiyoruz. İşimizi bir;u daha zorlaştıralım. Sıcaklık topağını sancılarla birlikte (serinliği de sancılarla birlikte) ensemizden göz kürelerimize ve göz küre­ lerimizden ensemize doğru helezon şeklinde aktaracağız. Hareketler saat ya da tersi yönde yapılabilir. Hatırlatıyonım, topaklar göz kürelerinize dokunmayacak! ! ! Kontrol sorusu: Egzersizi yapabildiniz mi? Cevabınız "evet" ise aynı şekilde yolumuza devam! Eğer tereddüdünüz varsa ya da hareketleri çok yetersiz yaptığınızı veya yapamadığınızı düşünüyorsanız size, sadece bir şey söyleyeceğim. Egzersizleri yaparken kendinize duydu­ ğunuz bu hoşnutsuzluğu bir şekilde yok edin! Böyle "başarısızlıklar" sizin karakterinizin yansımasıdır. Antrenmana devam edin, sonuç yavaş yavaş ortaya çıkacak­ tır. Kendiniz için ne yaparsanız yapın, kendinize şükran duyınayı öğrenin� İşte şimdi kulağınızı kaşıyın ve sadece bu hareket için bile kendinize duyacağınız şükranı yapay olarak yaratın! Mutluluk küçük, ufacık ve önemsiz şeylerden oluşuyor. Koca bir mutluluk tuğla gibi gökyüzünden düşmez, özenle ya­ ratılır. t'elfct·�lfct�ke paftraJi&rel(ız ıpı� Ti1tltlt/ELER • t ayın okur! Artık bilgiyle donandınız. Geriye sadece or­ ganizmanın normal bir şekilde görmeye tam anlamı ile adapte olması için antrenman yapmak kalıyor. Bu ant­ renmanlar yapılırken tüm kurallara uymalı ve egzersizler ba­ şarı hedeflenerek yapılmalıdır. Çocukken bayramları nasıl beklediğinizi, bayramın ne zaman geleceğini nasıl hesapladığınızı bir hatırlasanıza! Yüre­ ğinizde sevincin tatlı gevşekliği, sabırsızlık ve heyecan vardı ! Her şeyin nasıl olacağını düşünürken kalbiniz durur gibi olurdu! Ve bayram gelinceye kadar bunu defalarca yaşardınız. Daha sonra bunu her hatırladığınızda yüreğiniz yine sıca­ , cık bir sevinçle dolardı! Hatırlıyor musunuz? İşte içinizde kendi isteğinizle böyle bir bayram yaratın ! Egzersizleri isteksiz, kendinize borçluymuşsunuz gibi yap­ maktan vazgeçin. Bu size hiçbir fayda sağlamaz, hatta kendi­ nize zarar verebilirsiniz. Çünkü düşünceler maddidir! Ne ekerseniz onu biçersiniz! Kendi Kendinize Çalışabilmeniz İçin Tavsiyeler 315 Sabah! Yeni bir gün doğduğu için hafiflik ve sevinç duyu­ yorsunuz; çünkü kendinize ve çevrenizdekilere iyilik yapmak için önünüzde yeni fırsatlar var. İlk zamanlarda mutlu ve sağlam bir insan rolünü üstlenmek için çok çaba sarf etmeniz gerekecektir. Mutlu ve sağlıklı olmak alışkanlığını geliştirin. Gün geçtikçe daha az zorlanacaksınız; çünkü yavaş yavaş bu rol sizin özünüz haline gelecektir. Egzersizle ne üzerinde çalışırsanız, o gelişir. Tüm egzersizleri "OKTAV" ile Gençlik Simgesinde yapın. Bu rolle bütünleşin. Her sabah aç kamına bir bardak kaynamış su için. Bu su­ yun tüm organizmanızı hücre ve damarlarınızı nasıl temizle­ diğini ve onları nasıl esnek bir hale getirdiğini gözünüzün önüne getirin. Toksin ve atıkların deri tarafından gerisin geriye emilme­ sini önlemek için sabah ve akşam günde iki defa duş yapın. Bu sabah işlemlerinin ardından hafif atıştırın, aç kamına çalışmayın; ancak sınırı da bilin, aşırı yemeyin. Aksi takdirde egzersizleri yapmak zorlaşacaktır. 1. Özlü eklem jimnastiği. İlk zamanlar, yaklaşık bir hafta, bu egzersizler aşağı yukarı 35 dakika alacak, tüm egzersizleri iyice öğrendiğinizde ise bu süre 15-20 dakikayı aşmayacaktır. En önemlisi, tüm çabaları­ nızın yüzde 90'ını kendinizde şekillendirmek istediğiniz nite­ liklere yöneltmenizdir. Egzersizlerin mekanik olarak yapıl­ ması, sizi hiçbir yere götürmez. 2. "Sap gibi bir gövdeye sahip gözleri olan aşık bir Marslı nasıl olunur" egzersizi: Günde iki kez 1 O dakika. 316 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi 3. Göz için egzersizler: Gün içerisinde birkaç defa yapmak mümkündür, bu oldukça faydalıdır. Ama günde bir defa mut­ laka yapılmalıdır! En iyisi, bu egzersizi tablo çalışmasından önce yapmaktır. (Bakınız 2 ve 3. Ek'ler.) 4. Rahatlama-gevşeme egzersizi: "Enerjinin Gözlere Yö­ nelmesi"; "Umru-umru-umrumda değil" egzersizleri Ne kadar sık yapılırsa o kadar iyidir, ancak günde en az 10 dakika yapılmalıdır. Gevşeme, yeniden görme yetisine daha hızlı bir şekilde kavuşmamıza yardımcı olur ve tüm sinir siste­ mi için de yararlıdır. 5. Tablo ile çalışarak görmeyi düzeltme: Günde iki defa, sabah ve öğleden sonra yapılmalıdır. Bu egzersizi yapmadan önce gevşeme egzersizlerini ("Enerjinin Gözlere Yönelmesi" ve "Umru-umru-umrumda değil") yapabilmemiz için gerekli olan çalışmayı iyice tasarla­ yın. Ellerinizi yıkamayı unutmayın! Bu ciddi bir iştir! 30 saniyeden 3 kez olmak üzere şu üç manevrayı yapıyoruz. "Kas korsemiz" şeklini alıyor. Moralimizi yükseltiyoruz, yüreğimizde doğacak sonucun sevinci . . . İlk manevrayı gerçekleştiriyoruz. İlk 1 ,5 dakikadaki hare­ ket 30'ar saniyeye bölünmüş. Her iki gözümüzle de çalışıyo­ ruz. Sonra gevşeme egzersizi olan "U mru-umru-umrumda de­ ğil"i yapıyoruz. Gözümüzün iyileştiğinin ilk "pırıltılarını" fark edinceye kadar heyecanımızı yükseltmeye devam edeceğiz. Ruhsal du­ rumumuzu yüksek tutuyoruz! İkinci manevra. Sırayla her bir gözümüzle 30 saniyeden yapıyoruz. (Burada her bir göz için çalışma satırı ayrı ayrı ge­ nel şema üzerinden seçilecektir.) Bundan sonra mutlaka "Umru-umru-umrumda değil". Kendi Kendinize Çahşabilmeniz İçin Tavsiyeler 317 Ve son 30 saniyede yine iki gözümüzle çalışıyoruz. Sonra gözlerimizi ve bütün sinir sistemimizi gevşetip din­ lendiriyoruz. ("Umru-umru-umrumda değil.") Üçüncü manevrayı tıpkı ilkini yaptığımız gibi, ancak tab­ loya ışık başka bir açıdan düşecek şekilde bakarak iki gözü­ müzle üç kez 30'ar saniye çalışarak yapıyoruz. Ardından gevşeme egzersizi ile tamamlıyor ve bütün kal­ bimizle kendimize şükran duyuyoruz. 6. Güneşle çalışma: Her sabah saat l l 'e kadar, maksimum 1 0 dakika. 7. Gözlerle nefes alıp verme egzersizi: Olabildiği kadar sık yapmaya çalışın. 8. Enseden göz küreleriınize kadar sıcaklık, sancı ve so­ ğukluk duyumlarını dolaştırma egzersizi: Haftada sadece 2 defa, en fazla 10 dakika yapılır. Görme yetisine kavuşmak için mutlaka teknik güvenlik ön­ lemlerini, özel şartlan ve diğer olasılıkları da göz önünde bulun­ durarak, egzersizleri bütün bir güne bölmek ve uygun zaman di­ limlerini seçmek mümkündür. Bireysel planlamanızı yapmadan önce tüm egzersizleri bir kez daha dikkatle okuyun. Ve küçük bir tavsiye daha. Bu egzersizleri kendi üzerinizde uygulamaya başladığınız­ da, gökten yağmış gibi pek çok engelleyici durumla karşılaşa­ bilirsiniz. Siz artık bunların tembelliğinizin düzenlediği şeyler oldu­ ğunu biliyorsunuz, kandırın onu. Kendinizi sabit çalışma za­ manına ve yerine bağımlı kılmayın. 318 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Bu ne demek? Egzersizlerin çoğunu yürürken, ev işi yaparken ya da yol­ da kolayca yapmak mümkündür. Böylece zoraki bekleme anla­ rını ya da yolda geçirdiğiniz zamanları kendiniz için faydalı kı­ labilirsiniz. Örneğin, göz egzersizlerini ("Kelebek", "Sekiz", "Kadran", vs.) ya da gevşeme egzersizlerini durakta, araç içinde veya şef size "fırça atarken" (gözle nefes alıp vermek ve ayrıca "Umru­ umru-umrumda değil") yapabilirsiniz. Duş alırken, kendinizi şelalenin altında duran Gençlik Sembolü olarak hayal edin. "Kas korsenizi" taşımak için özel bir zaman veya şart ara­ mayın; onun içinde yatacak değilsiniz! Tabii, bu bir şakadır; ancak gerçek payı da var. Kısacası, gaye anlaşıldı mı? Evet mi? O zaman harekete geçin! Siz "apteshane küvetiniz", "yarış bisikletiniz" ve başka do­ nanımlara da sahip olmadan, "değneksiz", sadece salı ve cu­ martesi günleri, saat 1 0 ile 1 8 arası iyi görebilmek değil, her zaman iyi görmek istiyorsunuz, öyle değil mi? Bu yüzden daima kendi üzerinizde çalışın, sizdeki deği­ şimle etrafınızdaki dünya da değişecektir. Bütün kalbim sizlerle. Yazar Bu baskıdaki egzersizlerin bazıları L. A. Fotina ile birlikte alınan pa­ tent esasında yazılmış olan M. Norbekov ve L. Fotina'nın "Sağlığa ve Gençliğe Yolculuk" kitabından alınmıştır. •• tO!ftOZ () eğerli muhatabım! Kitabın sonuna geldik ama kendinizi tanımaya giden yol şimdi başlıyor. Sizi Kendi sınırlarınızı tanıyabile­ ceğiniz dünyaya götürecek merdivenler ile tanıştınız, hatta onun ilk aşamasını edindiniz. Kulaklarınız arasındaki "basur" ile bağlantılı olan sorun­ ları, diğer bir değişle bedensel sorunlarınızı çözdünüz . . . Eğer b u sınırları aşmışsanız, kendinizi Birey olarak keşfe­ debilmenizi sağlayacak yeni buluşların eşiğindesiniz demektir. Bunun için bir arzu duyuyor musunuz? Evet mi? Mükemmel! Bütün yollar açık. Fakat bir uyarı. Dünyanın yansıması olan bir aynada; riyakarlığın, kan­ dırmanın, hilenin, hırsızlığın, alçaklığın, ikiyüzlülüğün, iha­ net dünyasının iyilikmiş gibi yükseltildiği bir dünyada yaşıyo­ ruz. Yanlış değerlerin insanları yönettiği bir dünyadayız. Dü­ rüstlük, doğruluk ve iyilikle alay edilen ve bu niteliklerin ne­ redeyse suç kabul edildiği bir dünyada . . . Ama yine de herkes seçme hakkına sahiptir! Şöhret düşkünlüğü, emeksiz kazanç, iktidar hırsı için her şeye hazır olan insanlar zaten kendi seçimini yapmıştır. 320 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Sıradan birinin, mesela Mariya İvanovna'nın yoga dersi vermesi ya da İvan İvanoviç'in kendisini Doğu uygarlıkları uz­ manı ilan edip konferans vermesi veya Petr Petroviç'in insan­ lara Doğu savaş sanatlarını öğretmeye kalkışması bana hep gü­ lünç ve aynı zamanda da hüzünlü gelir. Aslında bu insanlar dokundukları her şeyin yalnız şeklini, yüzeyini, daha kolay erişebilir olan kısmını algılıyor, esas ise . . . Belki içerik de onları ilgilendiriyor olabilir ama sadece onların kendilerinin algılayabildiği bir esas bu. Derinliği kav­ ramak için onların sabrı veya ruhsal deneyimi yetmiyor, ona erişebilme istekleri de yetmiyor. Alabileceğini yüreğiyle değil de sadece aklıyla "almak" ve hemen yakınında olanı kapıp sancağı ileriye doğru kitlelere götürmek daha kolaydır. Bu insanları kınamayalım. Burada onların zayıf noktaları ortaya çıkıyor. Sadece, zayıf bir insan kendi başına hiçbir şey yaratamaz ve varolanı "düzeltmeye" kalkışır. Kendini aldatmaya ve aynadaki yanlış yansımanızın sizi alıp götürmesine izin vermeyin, sapı samandan ayırt etmeyi öğrenin! Niçin Ömer Hayyam ve Firdevs dünya klasikleri olarak ka­ bul ediliyorlar? Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Oysa Ömer Hayyam'ı okurken onun durmadan içen bir sarhoş ve zampara olduğunu anlıyorsunuz. Öyle değil mi? Gerçekte ise bu sadece bir dış kabuktur ve çoğu insan bu­ nun arkasında başka hiçbir şey görmüyor. Ömer Hayyam ünlü bir gökbilimci, ileri bir matematikçi, büyük bir hekim, parlak bir yazar, mükemmel bir felsefeci idi. Kendisinin de söylediği gibi o, gerçeği öfkeli insan sürüsünün kötülük için kullanmaması amacıyla yedi mühür ve kırk kilit arkasına gizlemiş. Sonsöz 321 Ömer Hayyam'ın bir dörtlüğünün açıklaması yaklaşık 300 sayfayı buluyor. Dört satıra ne kadar derin bir bilgi yerleştir­ miş olduğunu tasavvur t>dt>hiliyor musunuz?! Bunu incelemeye herkesin gücü yetmez! Dış görünüm, gerçeği çarpıtmadan kabul etmeye hazır olmayan rasgele in­ sanlardan, ilkel düşünceli, yani düşünceleri sadece sindirim kanalı seviyesinde kalan insanlardan koruyor. Sayın sohbet arkadaşım, bunların sizinle hiçbir alakası ol­ madığını kesinlikle biliyorum. Eğitim-sağlık sistemi hakkındaki kitabı okudunuz. Yine bu konuda insanın diğer organlan ve sistemlerindeki hastalıkla­ rıyla ilgili bir dizi kitabın yayımlanması planlanıyor. Üzerinizden koca bir bilgi akımı geçirdiniz ve bununla da kendinizle büyük bir iş yaptınız. Demek ki siz artık başka bir insansınız! Karşınızda pek çok yol var ama siz artık biliyorsu­ nuz; bir şeyi kazanmak için en önemlisi harekete geçmektir! O zaman, iyi yolculuklar! Et't (/ e işte karakterin olumlu ve olumsuz özelliklerini göste­ ren liste. Kurs katılımcılarımızdan bir hediye! Listede bütün özellikler yer almıyor elbette. Özen Etkinlik Farklılık Sanatçılık Çıkar gözetmemek Korkusuzluk Soyluluk Nezaket Yüce gönüllülük İnanma Sadakat Dikkat İrade Ilımlılık, ölçülülük İncelik Konukseverlik İnsancıllık Uzak görüşlülük Hayırseverlik Dürüstlük İyi kalplilik Dostça davranma Doğallık Zarafet Hayatı sevme Hayata neşe ile bakma Özen Buluşçuluk Aydınlık Samimilik İletişim kurma Emek verme Merak Bilgelik Cesaret Gözlem yeteneği Sağlamlık Sebat Ekler Şefkat Bağımsızlık Alımlılık Munislik Gerçekçilik Muziplik Düzenli olma İyimserlik Keskin zeka Yardımseverlik Netlik Anlayış Vefa Gerçekçilik 9'üler yüz Ilkelere bağlılık Dakiklik Çalışkanlık Doğallık Özgürlük Beceriklilik Kararlılık Romantiklik Özerklik Kendine hakim olma İçtenlik Ciddilik Disiplin Merhamet Acıma Dinginlik Kuvvetlilik Hayal kurma yeteneği Yaratıcılık 323 İstikrarlılık Sertlik Denlilik Yaratıcılık Hoşgörü Bağlılık Şanslılık Kanaatkarlık Geçimlilik Minnet duyabilme Sevecenlik Susabilme yeteneği Anlayabilme becerisi Affedebilme Dinleyebilme becerisi Azim Dengelilik ç.ayretlilik Ozveri İncelik Hesaplılık Hedefleri olmak Bütünlük Namusluluk Temizlik Şefkat Duyarlık Sorumluluk Onur Mizah yeteneği Cömertlik Enerjiklilik Coşkunluk 324 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi OLUMSUZLAR Depresyon Düzensizlik İradesizlik Sorumsuzluk Kayıtsızlık İnisiyatifsizlik Gevezelik Homurdanma Zarar vericilik Asabiyet Kabalık Açgözlülük Haset İçine kıstırılmışlık �endini yetersiz hissetme içe kapanıklık Hiçbir şeyi beğenmeyerek homurdanmak Kindarlık İsteri Hunharlık Tembellik Yalancılık İkiyüzlülük Her şeye burnunu sokma Ağır kanlılık Küçüklük Evham Israrcılık Küstahlık İhmalkarlık Nezaketsizlik Dikkatsizlik Kendini tutamazlık Hoşgörüsüzlük Hoşnutsuzluk Sınır bilmezlik Suskunluk Tutarsızlık Kararsızlık Çapulculuk Sabırsızlık Tamah etmek Güvensizlik Yerinde durmazlık Oburluk Alınganlık Dar kafalılık Kindarlık Geri kalmışlık Pasiflik Kötümserlik Şüphecilik Kusur bulma İlgisizlik Dalgınlık Savurganlık Kıskançlık Aşırı hassasiyet Gizli kapaklılık Cimrilik Zayıflık Korku Telaş Korkaklık Kalın kafalılık Şöhret düşkünlüğü inatçılık Bencillik Benmerkezcilik Ekler 325 Nasıl? Bu listeyi kullanma ,isteği oluştu mu? Kutluyorum! Yine tuzağa düştünüz. "Bitlenmiş karakter" testi devam ediyor. Yine tembellik mi kazanıyor? Anlıyor musunuz?! Hazır bir liste ne kadar mükemmel olur­ sa olsun hiçbir şekilde kullanılmamalı, ölü olmalı sizin için. Eğer siz, kendiniz için çalışmamışsanız, kendi ruhunuzun saklı köşelerine bakmamışsanız, kendinize nasıl bir insan ola­ cağınız konusunda hedef koymamışsınız demektir. Bu durum­ da da herhangi bir adımınız otomatik, mekanik olacaktır. Eğer siz yaptığınız bir eylemin fayda getireceğini ya da hiçbir yarar sağlamayacağını, zarar vereceğini biliyorsanız ken­ diniz için hangisini istersiniz? Seçiniz. Aklınızda tutun! Tembel insan daima hayatta en önemli şeyi kaçırır ve her zaman kaybeder! 2. 11-e J. EttLER (/ ayın okur! Görme yetisini düzeltme reçetesi 2 no'lu Eke) teki tabloda. 3 no'lu ekte ise bu tablonun alt üst edilmiş hali verilmiş­ tir. Çalışma yöntemleri kitapta verilenlere uygundur. Bu yön­ temle görme yetisine kavuşurken daha da zevk alırsınız, çün­ kü satır satır yukarı doğru ilerlersiniz. O zirveyi başarılı bir şekilde fethetmenizi ve başarıya ulaş­ manızı diliyorum. •• •• GORUYORUM ÇOK M ! . . KENDiMi TANNORUM . . . BEN HER ŞEYi YAPABILIRIM, .... YAPTIGIM HER ŞEY GERÇEKLEŞiYOR! KEYFiM ŞAHANE ! . . . iŞARETLER!, HARFLER!, SOZCUKLERI GORUYORUM! .. .. . .. .. BAKTIGIM HER ŞEYİ NET GÖRÜYORUM! KENDİ ÜZERİMDE ÇAUŞNORUM VE YAPABİLECEK-LERİMİ BİLİYORUM! NE YAPARSAM HER ŞEYİ MÜKEMMEL YAPNORUM! KENDİME TEŞEKKÜR EDİYORUM VE ÖVÜNÜYORUM! BEN GÖZLÜKSÜZ YAŞAYABİLİRİM! HER ŞEYİ GERÇEKLEŞTİRDİM! Aptalın Deneyimi ya da Aklını aaşına Toplama Rehberi 328 IA-A-A-N! BU GÖZLÜKSÜZ OKUYAN BENİM! DAHİYANE! EK 3 IA-A-A-N! BU GÖZLÜKSÜZ OKUYAN BENİM! DAHİYANE! HER ŞEYİ GERÇEKLEŞTİREBİLİRİM ! KENDİME TEŞEKKÜR EDİYORUM VE ÖVÜNÜYORUM! BEN GÖZLÜKSÜZ YAŞAYABİLİRİM! NE YAPARSAM HER ŞEYİ MÜKEMMEL YAPIYORUM! . . .. KENDI UZERIMDE ÇALIŞIYORUM VE YAPABILECEKLERIMI BILIYORUM ! . . ... . . . .. . .. BAKTIGIM HER ŞEYI NET GORUYORUM! . . . iŞARETLERi, HARFLERi, .. .. . .. .. SOZCUKLERI GORUYORUM ! KEYFiM ŞAHANE ! "" YAPTIGIM HER ŞEY . GERÇEKLEŞNOR ! . . . . BEN HER ŞEYi YAPABILIRIM, . . KENDiMi TANNORUM . . ÇOK M ! •• •• GORUYORUM • • • IÇ!fi/()Ett!LER {:) oru kitabını açar açmaz hemen arkasındaki cevaplara c) bakan ihmalkar bir öğrenciye benziyorsunuz! Kitabın içindekileri öğrenmek istiyor musunuz? O za­ man baştan sona okuyun. İçindekiler kısmından zaten hiçbir şey anlamazsınız. İşte bunun için editörden içindekiler kısmı­ nı vermemesini rica ettim. Aramızda bir anlaşmazlığın ortaya çıkmasını istemiyorum. Kitabı okuyun, kendi üzerinizde çalı­ şın, başarıyı yakalayın. Sizin kazanımlarınız benim galibiyetim olacak! Size başarılar! İNSANIN KENDİ KENDİNİ YENİDEN KURMA ENSTİTÜSÜ Bin hekim, bin yol tavsiye eder, ancak bu yollann tümü sağlık tapınağına çıkar. Norbekov Enstitüsü, insanın kendini tanıma ve geliştirmesi için karma bir program öneriyor Kendini tanıma, kendi bireyliğinin en iyi yönlerinin bilin• cine varma, Enstitüde öğrenilecek başlıca konulardır. Önerilmekte olan kendi kendini geliştirme sisteminin temelinde "Akıl Hoca"!arından öğrencilerine yüzyıllardır ak­ tarılmakta olan kadim Doğu bilimleri yatıyor. Verilen kursla­ rın temelini bunların en kolay ve uygunu oluşturuyor. Bugüne kadar Rusya, BDT (Birleşik Devletler Topluluğu) , Baltık ülkeleri, ABD, Almanya, İsrail ve dünyanın diğer ülke­ lerinde milyonlarca insan bu öğretilerden yararlandı. Eğitim-Sağlık ve Temel Eğitim -İdman kurslarının birinci ve ikinci basamakları 25 yıldan uzun bir zaman içerisinde ge­ liştirilmiştir. Seçkin bir kurs olan "Başarı Atölyesi"ne kursiyerlerin ka­ yıt işlemleri devam etmekte. İ nsanın Kendi Kendini Yeniden Kurma Enstitüsü 331 Eğitim-Sağlık Kursu 1. Basamak. Kurs, doğa tarafından insana verilen ruhsal ve maddi po­ tansiyelin gerçeklt:ştirilmcsi için organi7m ayı kendi kendini ayarlamaya, eğitmeye yöneliktir. Kursiyerler, kendi problem­ lerini başkalarının etkisi, müdahalesi olmadan çözmeyi öğre­ nirler. Ana konular: Sağlığa yeniden kavuşma mekanizmalarının harekete geçirilmesi; kalp-damar, sinir sistemleri, endokrino­ lojik, idrar-cinsel, bağışıklık ve lenf sistemlerinin güçlendiril­ mesi, metabolizmanın normal bir süreçte çalışması, görme, işitme ve diğer duyu organlarının işlevlerinin düzene sokul­ ması, sakatlık, ameliyat izlerinin giderilmesi, solunum yolları­ nın işlevlerinin normale çevrilmesi, iskelet ve omurilik siste­ minin yeniden kurulması, cinsel ilişkilerin düzene sokulması, yüz ve fiziğin düzeltilmesi. Kurs süresi 9 gündür (günde 5 saat) Çocuk Eğitim-Sağlık Kursu Program, Eğitim-Sağlık Kursunun 1 . basamağı ile aynıdır, fakat çocuklar için düzenlenmiştir. Eğitim-Sağlık Kursu 2. Basamak Kurs, 1 . basamakta edinilen becerileri pekiştirme; hasta­ lıkların kökenlerinde yatan sebepleri ortadan kaldırma; somut hastalıklarla baş etme, sağlığa kavuşma döneminin tamam­ lanması, karakter özellikleriyle amaca uygun çalışmalara yöne­ liktir. Kurs süresi 9 gündür (günde 5 saat) 332 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi VİP'ler için Eğitim-Sağlık Kursu 1 . Basamak, 2. Basamak Ana Eğitim İdman Kursunun 1 . ve 2. Basamağı; Ordinaryüs Profesör M. S. Norbekov'un know-how'u. - Kurs, dünyanın algılanması, sezgisel kabiliyeti uyandırma, düşünmenin aniden akla gelme yöntemiyle şekillendirilmesi, karakterin en iyi yönlerinin güçlendirilmesi ve buna ek olarak hoş bir etki, yani biyolojik bir gençleşme, sezginin yükselişi ve bireyler arasındaki ilişkilerin uyumluluğuna yöneliktir. Her bir kursun süresi 9 gündür ( günde 5 saat) Norbekov'un Kendi Özel Kursu: "BAŞARI ATÖ LYESİ" Kapılan kapalı olan Milyonerler Kulübü'ne üye olmak için eşsiz bir fırsattır. İnsanın kendini gerçekleştirme yöntemleri hakkındaki bilgiler, çoğunlukla daha güçlü bir ruh ve saf emelleri olan belirli bir tabakaya aitti. "Elit Milyonerler Kulübü"ne, bu sistemrlen somut bir so­ nuç alan kurs mezunu üye olabilir. Eğitim-İdman Kursu, yazar tarafından Kulüp üyelerinin aktif katılımıyla, ileride her bir katılımcının dünya düzeyinde bir Birey olması ve tüm dünyada bu kulübün şubesini açmada katkıda bulunacağı şekilde düzenlenmiştir. Kurs Programı, birey yaşamının 495 parametresi içeri­ sinde güçsüz yönlerini yok etmek için; sağlığa yeniden ka­ vuşma, ruhu geliştirme, ruhun idmanı, çevre ile ilişkilerini düzenleme, aile bağlarını güçlendirme, iş hayatında verimli­ liği yükseltme, kendini gerçekleştirme, vb. konuları içerir. Önerilen bu sistem sayesinde sadece 9 sene içerisinde 500' e yakın aday içinden 242 mezun hem zengin hem her İnsanın Kendi Kendini Yeniden Kurma Enstitüsü 333 yönden gelişmiş, başanlı birer insan oldular ve bu seçkin Ku­ lüp etrafında birleştiler. Kurs süresi 1 O ders. Yetenekleriniz ortaya çıktığında ve programı benimsedi­ ğinde ödül olarak egzersizlerinize bireysel olarak VİP-antre­ nör yönetimi altında devam edebilirsiniz. Bilgi için tel. 007 910 404 27 24 "Görme Yeteneğine Yeniden Kavuşma" Ek Kursu Amaç: Görmenin kötüleşme sebeplerini açığa çıkarmak ve ortadan kaldırmak; görmeyi iyileştirmek ve ona yeniden kavuşmak. Eski Doğu yöntemlerine dayanarak görmeyi ger­ çekleştirmek tüm iç organlar ve organizma sistemleri ile ek ça­ lışmalar yapmak. Temel konular: Görsel ve işitsel sinirin körelmesi; miyop ve hipermetrop; katarakt ve glokom; astigmatizm, vs.; yüksek ve düşük tansiyon; varis; kireçlenme, depresif durumlar, diğer hastalıklar. Kurs süresi 5 gündür (günde 4 saat) Enstitümüzde yaş sının yoktur. Enstitünün kapılan ruhu genç olan, hayallerinin gerçekleşeceğine inanan ve yüzyıllann bilgi birikimini kazanmaya hazır olan herkese açıktır. Norbekov'un web-sitesi: norbekov.com Norbekov'un ABD' deki web-sitesi: norbekovusa.com e-mail adresi: norbekov@norbekov. com 334 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Enstitünün Rusya ve Yurtdışındaki Temsilcilikleri Şehir Kod Aktyubinsk Almatı Almatı Arzamas ArmavirNovokubansk Arhangelysk As tana 3 1 32 .3272 3272 83147 86137 Astrahany Baku Belgorod Bişkek Bryansk Vilnyus Vilnyus Vitebsk Vladikavkas Vladimir Volgograd Volgodonsk Dnepropetrovsk Ekaterinburg Erevan Essentuki Zaporojye �elenograd Ijevsk Yoşkar-Ola Kaliningrad Kiev 851 2 9941 2 0722 99631 2 0832 37068 37052 375212 8672 0922 8442 86392 380562 3432 3741 87961 38061 2 095 341 2 8362 0112 38044 8 1 82 3172 Organizatörlerin telefonları 51-71-06; 21-06-44 68-1 2-37; 41-76-43 41-56-94; 92-92-05 faks 3-82-35 4-41-82 26-1 3-44 33-51-88; 8-300-32fr4217 59-33-39 97-38-27 53-57-59 53-06-68 57-94-75; 76-03-35 74-96-31 1 2-22-12 22-48-84; 25-57-89 58-96-20; 42-42-22 31-58-86 97-23-71 ; 49-6-88-97 3-84-15 47-45-45 61-18-55 55-32-43; 46-75-95 5-2 1-1 3 72-72-28 536-26-78; 210-30-05 25-40-31 ; 76-65-78 faks 73-31-87; 1 1-63-06 27-60-03 547-57-1-92; 552-72-46 İ nsanın Kendi Kendini Yeniden Kurma Enstitüsü 87937 Kislovodsk 861 2 Krasnodar �91 2 Krasnoyarsk 071 2 Kursk 0742 Lipetsk 1 380322 Lyvov 81536 Monçegorsk Moskova: İnsanı Kendi Ken095 dini Yeniden Kurma Enstitüsü 095 Çocuk Merkezi 375 1 7 Minsk Murmansk 86622 Nalyçik 8312 Nijniy Novgorod 8617 Novorossiysk 3919 Norilysk 08439 Obnihsk 38048 Odessa 381 2 Omsk 08622 Orel 3532 Orenburg 1 8142 Petrozavodsk 82142 Peçorı 27 Protvino 8112 Pskov 87933 Pyatigorsk 371 Riga 8632 Rostov na Donu 091 37 Rıbnoye 091 2 Ryazany 812 Sankt-Petersburg 34147 Sarapul 335 5-87-82 8-91 8-41 4-42-58 34-33-65; 66-49-63 53-20-67;26-79-95 43-03-94 69-68-95 7-29-07 275-94-61 ; 275-98-00; 275-95-65; 723-03-24 507-66-87 214-55-87; Severomorsk telefonları 1-37-62; 1-41-22 30-69-22 24-24-94; 24-35-38 46-67-93 6-38-59 748-89-02 36-31-07; 30-48-73 3-01-85 76-20-43 51-49-90; 51-05-54 2-35-02; 3-90-87 74-67-96 53-29-43; 1 6-49-23 9-77-94 741-81-57; 929-8-32-98 41-61-27 5-26-58 53-54-35 973-15-34; 352-32-82 3-54-55 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi 336 Engelys (Saratov Ili) Sarov Sevastopoly Severomorsk Simferopoly Smolensk Soçi Stavropoly Starıy Oskol Surgut Sızrany Tambov 845 1 1 831 30 380692 81537 380652 081 2 8622 8652 0725 3462 84643 0752 Taşkent 1099871 Troizk 095 Tula 0872 Uralysk 3112 Ufa 3472 Hmelynizkiy 380382 Çeboksarı 8352 Çelyabinsk 351 2 Çerepovez 8202 Çerkessk 8652 Yaroslavly 0852 ABD: New-York, Brooklin, Boston, Los-Angeles, Denver, Las-Vegas, Detroit ALMANYA: Berlin, Ahan, Dortmund, Köln, Koblenz, Düsseldorf Baden Vürtemberg, Ştutgart, Mannheim . 2-81-33 3-36-25 46-67-23; 37-37-1 9 4-46-23; 4-44-39 22-29-31 ; 24-22-95 63-61-02 97-87-67 36-54-86 33-59-61 ; 32-47-21 32-39-99 5-78-08 51-50-01 ; 48-32-08 181-42-29; 1 73-68-42 1 16-72-72; 246-78-43 334-04-45 36-85-69 24-76-51 74-89-46; 33-45-32 77-24-79 56-66-51 ; 42-66-17 42-04-77; 65-83-46 32-1 2-70 36-54-86 32-71-23 +1 866 672 35 68 10 49 30 700 799 32 10 49 23 1 72 1 79 1 5 10 49 22 369 610 00 10 49 7 1 1 585 32 70 İnsanın Kendi Kendini Yeniden Kurma Enstitüsü Bilefeld, BremenVolsfburg, Ham­ burg, Kassely, Hannover Drezden, Leipzig, Osnabrük, Münih. 1 0 49 400 07 04 1 0 49 1 78 81 1 4 059 Franfurt, Visbaden, Mainz, Saarbrüken, Lüdvigshaven , Vorms, Darmshctadt, Ashaffenburg, Trier, Binyen. 1 0 49 672 14 22 02 1 0 49 1 72 79 38 798 İSRAİL: Kudüs 02 571 27 97 0524 322 337 910 97 22 571 27 97 910 97 22 571 36 88 064 322 337 Hayfa 31 4857 672 33 1 1 4 314857 048 661 495 Ber- Sheva 054 7824677, 8-6108538 BULGARİSTAN: Sofya Varna KANADA: Toronto 337 359-2 9880807 359-2 9878730 359-2 88881 1 1 1 7 359-5 2601 1 63 1 0 1905 479 24 1 1 1 0 1905 479 24 22 fax 1 0 1 905 886 08 38 Ordinaryüs Profesör M. S. Norbekov'un sistemi ile faaliyet gösteren herhangi bir Eğitim-Sağlık Merkezine başvurduğunuzda öğretim görevlileri ile organizatörlerin M. S. Norbekov tarafın­ dan verilen ve onun sistemi ile çalışma izni içeren belgelere sahip olduğundan emin olunuz. KİTAP İÇİN ELEŞTİRİLER Fikirlerinizi, düşüncelerinizi, önerilerinizi aşağıdaki adrese yollayabilirsiniz: 109044, İnstitut Samosoverşenstvovaniya Çeloveka Dom Kultun 1-GPZ Ulitsa M�lynikova . No 7 Moskova-Rusya Ya da: www.norbekov.com Türkiye'de Norbekov Sistemi konusunda ayrıntılı bilgi almak için www.norbekov.com sitesinin Türkçe bölümünü zi­ yaret edebilirsiniz. SAYIN OKUR! Son zamanlarda benim adım altında pek çok kitap yayım­ landı: Norbekov sisteminin genişletilmişi, geliştirilmişi, hız­ landırılmışı ve Allah bilir daha neler! Bugüne kadar birkaç kitap yazdım: "Sağlığı ve Gençliği Geri Al. Erkekler ve Kadınlar için Pra­ tik bir Rehber". Bu, Rusça yazdığım ilk ve zavallı bir deneyi­ mimdi, daha sonra eklerle birlikte yayımlandı. "Gençliğe ve Sağlığa Giden Yol" diye yeni bir yayın çıktı. Bunu iznimi almadan yaptılar ve kitap bir ölü olarak doğdu. Birkaç sene sonra bu kitaptan iki kitap ortaya çıktı. 2003 yılında "Norbekov'un Dersleri", "Beden ve Ruhun İdmanı" olarak benim adım altında eser ortaklığı olmadan bu kitapla­ rın ikinci düzeltilmiş baskısı çıktı. Sağlık kursu üzerine henüz yeni eser yazılmadı, dolayısıyla siz bu kitaplardan faydalanabi­ lirsiniz. "Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi: Aktif iyileşme ve Gözlüklerden Kurtulma" ilk göz ağrım, benim ilk şefkat dolu, aydın ve taze aşkım. "Küfürlerimle" sizleri incitmemek için korkudan titreyerek yine de bu kitabı kalbim bana nasıl emrediyorsa öyle yazdım. Ona benim özüm sızdı. İşte, bu kitap kartvizitim ve kitaplarımı tanımada sizin esas rehberiniz! Yakın bir geçmişte, "Had Nerede Kışlanıyor ya da Bir Mil­ yon Çözüm Bedavaya Nasıl Edinilir", "Enerji Lavmanı ya da Saflar Köyünün Sakini Nüra-Teyzenin Parlak Zaferi'', ve G. Volkov ile birlikte yazdığımız "Kafanıza İnen Başarı ve Ondan Nasıl Kurtulabilirsiniz" kitaplarım çıktı. 340 Aptalın Deneyimi ya da Aklını Başına Toplama Rehberi Bugüne kadar çıkan ve Rusça yayımlanmış olan kitapla­ rım bunlardır. Diğerlerinin benimle hiç alakası yoktur. Benim adımla yazanlara ya da bu sistem doğrultusunda yazanlara ve böylece benden bahsedenlere minnettarım ama bir şey söylemek istiyorum: Ben, KESİNLİKLE FARKLI yaza­ caktım! Genelde onlar bambaşka şeyler yazıyor! Başkalarının hiz­ metlerini kendi üzerime almak istemem. "Doktor Norbekov'un Kütüphanesi" dizisine ilişkin söyle­ yeceklerime gelince: "Ves" Yayınevinin ricası üzerine bu seri­ nin yayımlanmasına izin verdim. Bu kitapları bizzat benim eserlerim olarak algılayacağınızı düşünmemiştim. Bu kitapla­ rın kötü olduğunu söylemek istemiyorum, ancak onları ben yazmadığım gibi dizi için seçen de ben değilim. Tetikte olunuz ve seçiminizi doğru yapınız! Bütün kalbim/,e sizinleyim, Mirzakarim Norbekov M. S. Norbekov, çağdaş bilim ve tıbbın bin senelik kazanımlarını araştırmaya yıllarını adamıştır. Sonuçta insan hangi yaşta olursa ol­ sun sadece 10 ders içerisinde doğal iç kaynaklarını harekete geçire­ rek, ilaç almadan, herhangi bir dış müdahaleye gerek duymadan kendi başına bedenini düzene sokma yöntemi ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte doktor kendi sistemini tıbbi değil, eğitsel ol­ duğunu belirtiyor ve "Yöntemlerin hiçbir mistik yanı yoktur. Sadece kendi üzerimizde büyük, bir o kadar zor ama yaratıcı bir çalışma sürmekte. Mutluluk içimizde!" diyor. Sovremennik Dergisi, Moskova Norbekov'un sistemi, insanın içinde saklı kalmış enerji kaynaklarını kendi duygu ve iradesiyle zorlayarak, onun sağlığına kavuşmasının aktif bir katılımcısı olmasını sağlıyor. Kendi eylemsizliğimizi dış et­ kenlere yüklemeyi bıraktığımız ve hayatı her bir hücremiz, damarı­ mız ile sevdiğimiz takdirde başarı kaçınılmazdır. E. Antsis, Philadelphia, ABD Her gün düşüncelerimizin maddesel olduğu kanaatine varıyorum. Kendi "Simge"mizden bahsedecek olursak; "Simge"yi oluşturmak sadece ilk basamaktır. Kendimizi genç hissetmemiz, gözlerimizin sağlıklı olması, vs. Bunları gerçekleştirmek için ise OKTAV'a ihtiya­ cımız vardır. Siz OKTAV halinde iken imkansız olan hiçbir şey yok­ tur, engeller ortadan kalkar, başka türlü de olamaz. İ şte o zaman bu "Simge" benim ayrılmaz bir parçam haline geliverir. Ve bunu herkes kendisi için yakalamalı! Stella, Düsseldorf, ALMANYA Norbekov'un sistemini, yaşamımıza uygulamak oldukça kolay oldu­ ğundan o eşsiz bir keşiftir. Uygulandığı zaman hayatı değiştirir. Siste­ mi kavradığınızda o sizi daha iyi yönde dönüştünrteye başlayacaktır. M. Viderman, Atlanta, ABD