Uploaded by sara khan

NETBIL DIN KULTURU 12

advertisement
ORTAÖĞRETİM
DİN KÜLTÜRÜ
VE
AHLAK BİLGİSİ
12
Nazım Genç
Millî Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulunun 15.10.2012 gün ve 187 sayılı
Kurul Kararı ile 2013-2014 Öğretim Yılından itibaren 5 (beş) yıl süre ile ders kitabı
olarak kabul edilmiştir.
Dudullu Organize Sanayi Bölgesi
1. Cadde No.: 12 Ümraniye / İstanbul
Tel: 444 73 34 Faks: 0 216 545 94 98
EDİTÖR
Selami Öğreden
DİL UZMANI
Nedime Özcan Arıkdal
ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME UZMANI
Esra Eminoğlu Özmercan
PROGRAM GELİŞTİRME UZMANI
Ebru Özcan
REHBERLİK GELİŞİM UZMANI
Nihat Akbaş
GÖRSEL TASARIM UZMANI
Vuslat Merve Altaylar
ISBN
978-605-4508-08-2
BASKI YERİ VE YILI
Bilnet Matbaacılık ve Ambalaj San. A. Ş.
Dudullu Organize Sanayi Bölgesi 1. Cadde No: 16 Ümraniye / İstanbul
Tel: +90 216 444 44 03 Fax: 0 216 365 99 07-08
Haziran 2015
2
İstiklâl Marşı
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı:
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı.
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl.
Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Huda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Ruhumun senden İlâhî, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne nâmahrem eli.
Bu ezanlar -ki şehadetleri dinin temeliEbedî yurdumun üstünde benim inlemeli.
Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
Medeniyyet dediğin tek dişi kalmış canavar?
O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
Her cerîhamdan İlâhî, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-ı mücerret gibi yerden na’şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.
Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın;
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl;
Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyyet;
Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl!
3
Mehmet Âkif Ersoy
Gençliğe Hitabe
Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini,
ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel,
senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden
mahrum etmek isteyecek dâhilî ve hâricî bedhahların olacaktır.
Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen,
vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini
düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette
tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar,
bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler.
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün
tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her
köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elîm ve
daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar
gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar
sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasî emelleriyle tevhit
edebilirler. Millet, fakr u zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi
vazifen, Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun
kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.
4
Mustafa Kemal Atatürk
Mustafa Kemal ATATÜRK
(1881-1938)
5
İÇİNDEKİLER
ÖĞRENME ALANI : İNANÇ
1. ÜNİTE: DÜNYA HAYATI VE AHİRET
1. Hayat Amaçsız Değildir.............................................................................................................
10
2. Ahirete İmanın Dünya Hayatını Anlamlandırmaya Katkısı........................................................
11
3. Ölüm Bir Hayat Gerçeğidir........................................................................................................
13
4. Ahirete Uğurlama......................................................................................................................
14
4.1. Cenaze Namazı..................................................................................................................
14
4.2. Kur’an ve Mevlit Okumak...................................................................................................
15
4.3. Dua Etmek ve Hayır Yapmak.............................................................................................
16
5. Kıyamet.....................................................................................................................................
18
6. Yeni Bir Hayat: Ahiret................................................................................................................
20
ÖĞRENME ALANI : İBADET
2. ÜNİTE: TÖVBE VE BAĞIŞLAMA
1. İnsan Hata Yapabilen Bir Varlıktır.............................................................................................
24
2. Tövbe, Hatadan Dönme ve İyiye Yönelme Erdemidir...............................................................
24
3. Allah Bağışlayıcıdır, Bağışlayanı Sever....................................................................................
26
4. Bağışlama Bireysel ve Toplumsal Hoşgörünün Temelidir.........................................................
28
5. İyilikler Kötülükleri Giderir..........................................................................................................
29
ÖĞRENME ALANI : HZ. MUHAMMED (S.A.V.)
3. ÜNİTE: HZ. MUHAMMED’İ ANLAMA
1. Hadis ve Sünnet.........................................................................................................................
34
2. Hz. Muhammed’in Davranışlarının Yerel ve Evrensel Boyutu...................................................
35
3. Dinin Anlaşılmasında Sünnetin Önemi......................................................................................
36
4. Başlıca Hadis Kaynakları..........................................................................................................
37
6
ÖĞRENME ALANI : VAHİY VE AKIL
4. ÜNİTE: İSLAM DÜŞÜNCESİNDE TASAVVUFİ YORUMLAR
1. Tasavvufi Düşüncenin Oluşumu................................................................................................
42
2. Tasavvufi Düşüncede Allah-Varlık İlişkisi..................................................................................
43
3. Tasavvufi Düşüncenin Ahlaki Boyutu........................................................................................
45
4. Kültürümüzde Etkin Olan Tasavvufi Yorumlar...........................................................................
46
4.1. Yesevilik.............................................................................................................................
46
4.2. Kâdirilik...............................................................................................................................
47
4.3. Nakşibendilik......................................................................................................................
48
4.4. Mevlevilik............................................................................................................................
48
4.5. Alevilik-Bektaşilik................................................................................................................
51
4.5.1. Cem ve Cemevi.........................................................................................................
53
4.5.2. Cemin Yapılışı...........................................................................................................
54
4.5.3. Semah.......................................................................................................................
56
4.5.4. Musahiplik..................................................................................................................
56
4.5.5. Dua ve Gülbenkler.....................................................................................................
57
4.5.6. Muharrem Ayı ve Aşure.............................................................................................
58
5. Nusayrilik...................................................................................................................................
59
6. Birlikte Yaşama ve Hoşgörü Kültürü..........................................................................................
60
Okuma Metni: Dört Kapı Kırk Makam.............................................................................................
62
ÖĞRENME ALANI : AHLAK VE DEĞERLER
5. ÜNİTE: İSLAM VE BARIŞ
1. Barış İçinde Yaşamak Bir İhtiyaçtır...........................................................................................
66
2. İslam Barışa ve Birlikte Yaşamaya Önem Verir........................................................................
67
3. Bir İnsanın Yaşamasını Sağlamak, Bütün İnsanlara Hayat Vermek Gibidir..............................
69
4. Hz. Muhammed Bir Barış Elçisidir.............................................................................................
70
5. Zorunlu Olmadıkça Savaş Bir İnsanlık Suçudur........................................................................
72
Okuma Metni: Barış ve Kardeşlik...................................................................................................
75
7
ÖĞRENME ALANI : DİN VE LAİKLİK
6. ÜNİTE: ATATÜRK VE DİN ÖĞRETİMİ
1. Atatürk’ün Dinin Anlaşılmasına Verdiği Önem..........................................................................
78
2. Atatürk’ün Okulda Din Öğretimine Verdiği Önem......................................................................
79
3. Atatürk’ün Din Bilginlerine Verdiği Değer..................................................................................
81
ÖĞRENME ALANI : DİN, KÜLTÜR VE MEDENİYET
7. ÜNİTE: YAŞAYAN DİNLER VE BENZER ÖZELLİKLERİ
1. Yaşayan Dinler..........................................................................................................................
86
1.1. Vahye Dayalı Dinler: Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyet...................................................
86
1.2. Hint Dinleri: Hinduizm, Budizm, Caynizm, Sihizm..............................................................
91
1.3. Çin ve Japon Dinleri: Taoizm, Konfüçyanizm, Şintoizm.....................................................
95
1.4. Geleneksel Dinler...............................................................................................................
98
2. Dinlerin Benzer Özellikleri.........................................................................................................
98
2.1. İnanç...................................................................................................................................
98
2.2. İbadet................................................................................................................................. 100
2.3. Ahlak.................................................................................................................................. 104
2.4. Dinlerde Önemli Gün ve Geceler....................................................................................... 106
3. Dinlerde Çevre Bilinci................................................................................................................ 107
4. Küreselleşen Dünyada Dinler Arası İlişkiler.............................................................................. 109
SÖZLÜK......................................................................................................................................... 112
KAYNAKÇA.................................................................................................................................... 117
8
ÖĞRENME ALANI: İNANÇ
1. ÜNİTE
DÜNYA HAYATI VE AHİRET
Hazırlık Çalışmaları
1. Ahiret, mahşer, mizan, hesap ve cennet kavramlarının anlamlarını araştırıp öğreniniz.
2. Mevlit hakkında bir araştırma yapınız.
3. İyilik ve hayır kavramlarıyla ilgili atasözü veya deyimler belirleyip bunları defterinize not
ediniz.
4. Kur’an-ı Kerim mealinden, kıyameti konu alan iki ayet bularak defterinize yazınız.
9
1. Hayat Amaçsız Değildir
İnsan; akıllı, irade sahibi, düşünen, araştıran, sorgulayan bir varlıktır. Kendisinin, üzerinde
yaşadığımız dünyanın ve varlıkların niçin yaratıldığını bilmek ister. Hayatın amacının ne olduğunu anlamaya ihtiyaç duyar.
Çevremizi gözlemlediğimizde, bizde hayranlık uyandıran pek çok şey görürüz. Mevsimlerin
oluşumu, doğadaki canlanma, canlıların üremesi; dünyada hayatımızı rahatça sürdürmemizi sağlayan hava, su vb. unsurlar bunlardan bazılarıdır. Tabiattaki mükemmel düzen, varlıklar arasındaki uyum ve yaratılıştaki güzellikler de bizlerde hayranlık duygusu oluşturur. Bu gibi örnekler
aynı zamanda bize, hiçbir şeyin boş yere yaratılmadığını, hayatın bir amacı olduğunu düşündürür.
Hayatın amacı konusunda bizlere yol gösteren, insanın yaratılış gayesini açıklayan temel
kaynaklardan en önemlisi Kur’an-ı Kerim’dir. Kur’an’da, çevremizdeki varlıkların belli bir amaç
için yaratıldığını bildiren pek çok ayet bulunur. Bunların birinde, “Biz göğü, yeri ve ikisi arasındakileri boş yere yaratmadık. Bu (yaratılanların boş yere yaratıldığı), inkâr edenlerin
(1)
zannıdır…” buyrulur. Aynı konuyu dile getiren başka bir ayette ise şu ifade yer alır: “Biz yeri,
göğü ve arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık.”(2)
Doğadaki varlıklar, insana hayatın bir amacı olduğunu düşündürür.
İslam inancına göre yer, gök, dağlar, ırmaklar vb. her şey Allah tarafından yaratılmıştır.(3) Bütün
varlıklar da insanın hizmetine sunulmuştur. Acaba bu durumda insanın yaratılış gayesi nedir?
Kur’an’da bu soruya, “Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”(4)
ayetiyle cevap verilmiştir. Başka bir ayette ise “O, hanginizin daha güzel amel işleyeceğini
sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır…”(5) denilmiştir. Böylece hayatın amacının Allah’a
inanmakla birlikte iyilik yapmak, salih ameller işlemek olduğu ifade edilmiştir.
İnsan, kendisinin Yüce Allah tarafından üstün özelliklerle yaratıldığını bilmelidir. Hayatın amacını sorgulamalı, yaşamın devamı için gerekli olan her şeyin Allah tarafından bahşedildiğini fark
etmelidir. Verdiği nimetler, yarattığı güzellikler için Allah’a şükretmelidir. Bu konuda Kur’an’ın,
“Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin, eğer siz yalnız Allah’a
(1)
(2)
(3)
(4)
(5)
Sa’d suresi, 27. ayet.
Enbiyâ suresi, 16. ayet.
Ra’d suresi, 2, 3. ayetler.
Zâriyât suresi, 56. ayet.
Mülk suresi, 2. ayet.
10
kulluk ediyorsanız ona şükredin.”(1) mealindeki ayetini ilke edinmelidir. Böylece hayatını
anlamlı, mutlu ve huzurlu bir şekilde sürdürmelidir. Hayata anlam katan temel unsurun evreni
yaratan, bütün varlıkları yoktan var eden Yüce Allah’a inanıp ibadet etmek, salih ameller işlemek
olduğunu unutmamalıdır.
Hayatın Amacı
Allah’a inanmaktır.
…………………………………………………………
…………………………………………………………………………………………………
Verdiği nimetler için Allah’a şükretmektir.
…………………………………………………………
…………………………………………………………………………………………………
Okuyup kendini geliştirmektir.
…………………………………………………………
Verilen örnekleri de dikkate alarak hayatın amacına ilişkin düşüncelerinizi yazınız.
2. Ahirete İmanın Dünya Hayatını Anlamlandırmaya Katkısı
İslam dininde her Müslümanın gönülden inanması gereken bazı iman esasları vardır. Bunlardan biri ahirete imandır. Buna göre İsrafil adlı melek, Allah’ın emriyle sûra üfleyecek ve bütün
canlılar ölecek, dünya hayatı son bulacaktır. Bir müddet sonra İsrafil ikinci kez sûra üfleyecek,
insanlar Allah tarafından yeniden diriltilecektir. Herkes mahşer denilen yerde toplanacak, dünya
hayatında yaptıklarından hesaba çekilecektir. İnanıp iyilik edenler cennete; günahkârlar ve kötülük edenler ise cehenneme gidecektir. Buna ahiret inancı denir. Kur’an-ı Kerim’de ahirete imanı
konu alan birçok ayet bulunur. Örneğin bir ayette, “Onlar sana indirilene de senden önce indirilene de inanırlar. Ahirete de kesin olarak inanırlar.”(2) buyrulur. Başka bir ayette ise şu ifade
yer alır: “Yapmakta olduğunuz şeylerden mutlaka sorguya çekileceksiniz…”(3) Kur’an’a
göre insan, dünya hayatında yaptığı her işten sorumludur. Yaptığı iyilik veya kötülüğün karşılığını
ahirette mutlaka görecektir. Bu konuyla ilgili olarak Zilzâl suresinde şöyle buyrulur: “Artık kim
zerre ağırlığınca bir hayır işlerse onun mükâfatını görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir
kötülük işlerse onun cezasını görecektir.”(4) Başka bir ayette ise inanıp iyilik edenlerin cen(1)
(2)
(3)
(4)
Bakara suresi, 172. ayet.
Bakara suresi, 4. ayet.
Nahl suresi, 93. ayet.
Zilzâl suresi, 7 - 8. ayetler.
11
netle ödüllendirileceği şöyle ifade edilir: “İman eden ve iyi işler yapanları, içinde ebedî kalmak
üzere zemininden ırmaklar akan cennetlere koyacağız…”(1)
İslam inancına göre ölen her insan, ahirette yeniden diriltilecektir.
Ahirete inanan insan, Kur’an’ın emir, öğüt ve uyarılarını dikkate alır. Allah’ın varlığına ve birliğine iman eder. Ona ibadet etmeyi görev bilir. Adaletsizlik, haksızlık, iftira, gıybet, çekememezlik
vb. kötülüklerden uzak durmaya özen gösterir. Salih ameller işlemeye, kendine ve topluma faydalı olmaya önem verir. Kendine sevap kazandıracak iyi ve güzel işlere yönelir. Böylece hayatını
anlamlı bir şekilde sürdürür.
“Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse misafirine ikram etsin. Allah’a
ve ahiret gününe iman eden kimse komşusuna ikramda bulunsun. Allah’a ve
ahiret gününe iman eden kimse ya hayır söylesin veya sussun.”
Buhari, İman, 31.
Siz hayatınızı anlamlı bir şekilde sürdürmek için neler yapıyorsunuz?
Yukarıdaki hadisi de dikkate alarak düşüncelerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız.
(1) Nisâ suresi, 122. ayet.
12
3. Ölüm Bir Hayat Gerçeğidir
İnsan akıllı bir varlıktır. Doğayı, canlıları, bitkileri, hayvanları gözlemler. Evrende meydana
gelen olayların nedenlerini anlamaya çalışır. Ağaçların ilkbaharda yeşile bürünüp çiçek açtığını,
doğanın canlandığını görür. Sonbaharda ise aynı ağaçların yapraklarının sararıp döküldüğüne,
doğadaki yeşilliğin kaybolduğuna tanık olur. Bitkilerin kuruyup toprağa karıştığını, dünyaya gelen
her canlının öldüğünü müşahade eder.
Doğadaki bazı olaylar, insanı hayat ve ölüm üzerinde düşünmeye sevk eder.
Başta insanlar olmak üzere genel olarak bütün canlılar da hayatın çeşitli aşamalarını gözlemlemek mümkündür. Örneğin çevremizde bir günlük, bir aylık veya birkaç yaşında çocuklar, genç
ya da yaşlı insanlar görürüz. Bazen camilerden sala verildiğini, mahallemizde, kasabamızda veya
köyümüzde bir insanın ölmüş olduğunu duyarız. Özellikle tarihî camilerin etrafındaki mezarlar,
camilerde kılınan cenaze namazları bizlere hep ölümü hatırlatır. Ölümün bir hayat gerçeği olduğunu düşündürür.
Dünyaya gelen her insan, her canlı birgün mutlaka ölür. Kur’an-ı Kerim’de, “Nerede olursanız
(1)
olun, sağlam ve tahkim edilmiş kaleler içinde bulunsanız bile ölüm size ulaşacaktır…”
buyrularak bu gerçek açıkça ifade edilir. Aynı konuyla ilgili olarak başka bir ayette de şöyle buyrulur: “Her canlı ölümü tadacaktır. Ve ancak kıyamet günü, yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir…”(2)
Kur’an’a göre her insan, dünya hayatının bir imtihan yeri olduğunu bilmelidir. Ölümün kaçınılmaz bir gerçek olduğunu unutmamalıdır. Yapılan iyilik ve kötülüklerin karşılığının ahirette mutlaka
görüleceğine inanmalıdır. İş ve davranışlarında sorumluluk bilinciyle hareket etmelidir. Dünyada
kalıcı eserler bırakmak için çaba harcamalıdır. Her türlü kötülükten uzak durmalı, iyi ve güzel işler
(1) Nisâ suresi, 78. ayet.
(2) Âl-i İmrân suresi, 185. ayet.
13
yapmayı ilke edinmelidir. Yaptığı iyiliklerin ahirette Yüce Allah tarafından mükâfatlandırılacağını
unutmamalıdır. Bu konuda Peygamberimizin, “İnsan, öldüğü zaman amel defteri kapanır.
Ancak şu üç kişininki kapanmaz: Kendisine dua eden hayırlı evlat yetiştiren, insanların
faydalandığı ilim bırakan ve sadaka-i cariye sahibi kişi.”(1) şeklindeki hadisini ilke edinmelidir.
“Doğduğunda sen ağlamıştın, herkes bayram etmişti. Öyle bir hayatın olsun ki
öldüğünde herkes ağlasın, sen bayram et.”
Atasözü
Yukarıdaki sözün mesajı üzerinde tartışınız.
4. Ahirete Uğurlama
İnancımıza göre yaşayanlara olduğu gibi ölmüşlerimize karşı da bazı sorumluluklarımız vardır.
Cenaze namazı kılmak, Kur’an ve mevlit okumak, dua etmek ve hayır yapmak bunlardan başlıcalarıdır.
4.1. Cenaze namazı
Ölüm herkes için üzücü bir durumdur. Özellikle de ölenin yakınlarını çok üzer. Bu nedenle ölen
kimsenin yakınlarına taziyede bulunmak, başsağlığı dilemek gerekir. Onların üzüntülerini paylaşmak, dertlerine ortak olmak dinî ve insani bir görevdir.
Ölen bir Müslüman için yapılması gereken başlıca görev, onu yıkayıp kefenlemek ve cenaze
namazını kılmaktır. Bu sebeple ölen kişi öncelikle dinî kurallara uygun olarak yıkanır, kefenlenir.
Daha sonra cenaze namazı kılınmak üzere cami avlusuna getirilip musalla taşına konur.
Cenaze namazı kılmak, ölen Müslümana karşı yerine getirilmesi gereken bir görevdir.
(1) Müslim, Vasiyye, 14.
14
Cenaze namazı kılmak farz-ı kifayedir. Yani bir mahallede, bir bölgede veya şehirde bir
grup Müslümanın bu namazı kılmasıyla diğerlerinden sorumluluk kalkar. Ancak ölen Müslümanın cenaze namazı hiç kimse tarafından kılınmazsa bütün Müslümanlar bundan sorumlu olur.
Cenaze namazının rükû ve secdesi yoktur. Bu namaz ayakta kılınır.
Cenaze namazının kılınışı şöyledir:
Cemaat cenazeye karşı kıbleye dönük olarak imamın arkasında düzgün bir şekilde saf oluşturur. Ölen Müslümanın kadın veya erkek olduğu belirtilerek cenaze namazı için niyet edilir. Eller
kulak memelerine değecek şekilde kaldırılıp “Allahü ekber.” denilerek tekbir alınır ve göbek altına
bağlanır. İmam ve cemaat “Ve celle senâük.” ifadesiyle beraber Sübhâneke duasını sessizce
okur. Sonra eller kaldırılmadan tekrar tekbir alınır. Allâhümme Salli ve Allâhümme Bârik duaları okunur. Ardından üçüncü kez tekbir alınıp cenaze duası okunur. Bu duayı bilmeyen kişiler
Rabbenâ dualarını okuyabilirler. Son olarak dördüncü bir tekbir daha alınıp sağa ve sola selam
verilmek suretiyle cenaze namazı bitirilir. Namaz bittikten sonra imam cemaatten, ölen kişiye haklarını helal etmelerini ister. Bunun ardından da topluca dua edilip Fâtiha okunur. Sonra cenaze
mezarlığa götürülüp defnedilir. Böylece ölen kişi için önemli bir görev yerine getirilmiş olur. Peygamberimiz, “Kim üzerine namaz kılınıncaya kadar cenazede hazır bulunursa kendisine
sevap vardır.”(1) buyurarak cenaze namazı kılmayı tavsiye etmiştir. Biz de onun tavsiyesine uyalım. Yaşayanlara olduğu gibi ölmüşlerimize karşı da görevlerimizi yerine getirelim.
Siz hiç cenaze namazı kıldınız mı? Neler hisettiniz? Duygularınızı paylaşınız.
4.2. Kur’an ve Mevlit Okumak
Ahirete uğurladığımız bir Müslüman için yapabileceğimiz dinî görevlerden biri de Kur’an ve
mevlit okumaktır. Ülkemizde bölgeden bölgeye, şehirden şehire farklı bazı uygulamalar olmakla
birlikte genelde hemen hemen her yerde, ölen kişi için Kur’an okumak veya okutmak âdet hâline
gelmiştir.
Ölen Müslüman için Kur’an okuma uygulaması cenaze namazı kılındıktan sonra başlar.
Namaz kılındıktan sonra ölenin ruhu ve Allah rızası için herkes Fâtiha okur. Daha sonra cenaze
mezarlığa götürülür. Defin sırasında genellikle Yâsîn ve Mülk (Tebâreke) sureleri okunur. Aynı
şekilde defin işleminin sonuna doğru da İhlâs, Felâk ve Nâs surelerinin okunması yaygın bir
âdettir. Son olarak imam veya müezzin tarafından, ölen kişinin ruhunun şâd olması için dua edilip
Fâtiha suresi okunarak cenaze merasimi tamamlanır.
Ölen kimse için sadece cenaze merasiminde değil daha sonra da Kur’an okunur. Peygamberimiz, “Ölülerinize… Yâsîn suresini okuyunuz.”(2) buyurarak bizleri, ahirete uğurladığımız
Müsülümanlar için Kur’an okumaya teşvik etmiştir.
(1) Buhari, Cenaiz, 59.
(2) Tirmizi, Cenaiz, 34.
15
Ölen Müslümanın ardından Kur’an okumak güzel bir davranıştır.
Toplumumuzda ölen Müslümanlar için mevlit okutmak da oldukça yaygın bir âdettir. Buna göre
birçok aile, ölmüş yakınları için mevlit okutur. Mevlit sözlükte; doğum, doğum zamanı, doğum
yeri gibi anlamlara gelir. Bu kavram kültürümüzde; Hz. Peygamberin doğumunu anlatmak, onu
anmak ve adını yüceltmek için yazılan manzum eserleri ifade etmek için kullanılır. Müslüman toplumlarda, farklı dillerde yazılmış birçok mevlit bulunur. Ülkemizde en çok bilinen mevlit, Süleyman
Çelebi tarafından yazılmış olan “Vesiletü’n-Necat” adlı eserdir.
Geçmişlerimiz için mevlit töreni düzenlemek toplumumuzda gelenek hâlini almıştır.
Mevlit merasimlerinde, güzel sesli kişiler tarafından makamlı bir şekilde, mevlitten bölümler
okunur. Bunlar arasında aşır (Kur’an’dan bir bölüm) okumak da yaygın bir uygulamadır. Merasimin sonunda ölmüş Müslüman için dua edilip Fâtiha okunur. Okunan Kur’an’ın sevabı ölen kişi-
16
nin ve ahirete göç etmiş bütün Müslümanların ruhlarına bağışlanır. Mevlit merasimine katılanlara
lokum, tatlı, yemek vb. ikram edilir.
Dinî bir zorunluluk olmamakla birlikte, mevlit okutmak toplumumuzda yerleşmiş güzel bir
âdettir.
4.3. Dua Etmek ve Hayır Yapmak
İslam dininde önem verilen ibadetlerden biri dua etmektir. Her Müslüman istediği zaman, istediği yerde, kendi kelimeleriyle ve gönlünden geçtiği gibi Yüce Allah’tan istekte bulunabilir. Ona iç
dünyasını açabilir, sıkıntı ve sorunlarını iletebilir.
Ölmüşlerimiz için yerine getirmemiz gereken dinî görevlerden biri de dua etmek ve hayır yapmaktır. Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’de bizleri dua etmeye yönlendiren birçok ayet bulunur.
Bunlardan birinde, “…Allah’a (azabından) korkarak ve (rahmetini) umarak dua ediniz. Şüphesiz Allah’ın rahmeti iyilik edenlere çok yakındır.”(1) buyrulur. Başka bir ayette ise “Bana
dua edin, duanıza karşılık vereyim…”(2) ifadesi yer alır. O hâlde bizler ahirete uğurladığımız
Müslümanlar ve ölmüş yakınlarımız için dua edelim. Allah’tan onlar için af ve merhamet dileyelim. Bu konuda sevgili Peygamberimizin, “(Ölmüş) kardeşiniz için Yüce Allah’tan mağfiret
dileyiniz…”(3) hadisini ilke edinelim.
Ölen kişiler adına cami, hastane, okul gibi eserler yaptırmak dinimizde tavsiye edilen güzel bir davranıştır.
Ölen Müslümanlara fayda sağlayan, sevap kazandıran başlıca uygulamalardan biri de onlar
adına hayır yapmaktır. Buna göre ölmüş yakınlarımız için muhtaç durumda olanlara maddi ve
manevi yardımlarda bulunabiliriz. İhtiyaç sahibi kişilere yiyecek, içecek, gıda, para vb. verebiliriz.
Varsa dertlerini dinler, sıkıntılarına ortak olur, bunların çözümü için gayret gösterebiliriz. Maddi
imkânlar elveriyorsa ölmüş yakınlar için okul, cami, çeşme gibi eserler de yaptırılabilir. Yahut bu
gibi yerlerin yapımına katkı sağlanabilir. Dinimizde böyle kalıcı eserler yaptırmaya, bunları insanların hizmetine sunmaya önem verilir. Bu gibi eserler sürekli hayır getiren sadaka, anlamında
“sadaka-i cariye” olarak adlandırılır. İnancımıza göre sadaka-i cariye hem ölmüşlerimize hem
de yaşarken onu yaptırmış olan Müslümana sevap kazandırır. Bu konuyla ilgili olarak bir gün bir
(1) A’râf suresi, 56. ayet.
(2) Mü’min suresi, 60. ayet.
(3) Ebu Davud, Cenaiz, 67.
17
sahabi Peygamberimizin huzuruna gelmiş ve ona, “Ölmüş olan annem adına sadaka versem
sevabı ona ulaşır mı?” diye sormuştur. Pegamberimiz de “Evet.”(1) cevabını vermiştir. Allah
Resulü, başka bir hadisinde de insanlar ve diğer canlılar faydalandığı sürece sadaka-i cariyenin
kişiye sevap kazandıracağını belirtmiştir.(2)
İnsanların yararlanacağı eserler yaptırmak İslam’da sadaka-i cariye olarak adlandırılır.
Siz ölmüş yakınlarınız için neler yapıyorsunuz? Yazınız.
…………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………
5. Kıyamet
Kıyamet, sözlükte; ayağa kalkmak, doğrulmak, kalkmak, dikilmek gibi anlamlara gelir. Terim
olarak ise kıyamet; Yüce Allah tarafından belirlenen bir vakitte, dünya hayatının sona erip bütün
canlıların ölmesini, sonra da yeniden dirilmeyi ifade eder.
İslam, inancına göre kıyamet, İsrafil adlı meleğin sûra üflemesiyle gerçekleşecektir. Kur’an-ı
Kerim’de bu durumu dile getiren çeşitli ayetler bulunur. Örneğin Hâkka suresinde şöyle buyrulur:
“Sûra bir defa üfürülünce, yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine bir çarptırılınca işte o gün
olacak olmuş (kıyamet kopmuş) tur.”(3) Başka bir ayette ise “Kıyamet günü mutlaka gele-
cektir, bunda hiç şüphe yoktur…”(4) ifadesi yer alır. Böylece kıyametin gerçekleşeceği kesin
ve açık bir dille belirtilir.
(1)
(2)
(3)
(4)
Sahih-i Müslim Tercümesi, C 3, s.195.
Müslim, Vasıyye, 14.
Hâkka suresi, 13-15. ayetler.
Mü’min suresi, 59. ayetler.
18
Kıyametin kopması gibi ölen insanların dirilmesi de İsrafil’in sûra üflemesiyle gerçekleşecektir. Bu konuyu dile getiren bir ayette şöyle buyrulur: “Sûra üflenir ve Allah’ın dilediği kimseler
dışında göklerdeki herkes ve yerdeki herkes ölür. Sonra ona bir daha üflenir, bir de bakarsın onlar kalkmış bekliyorlar.”(1) Bu ayete göre İsrafil’in sûra ilk üfleyişinde kıyamet kopacak
ve herkes ölecek, ikinci üfleyişinde ise ölenler dirilecektir. Dirilen herkes ahirette, mahşer yerinde
toplanacaktır. Mahşer, dünya hayatında yapılan iyilik ve kötülüklerin hesabının sorulacağı yerdir.
Bu nedenle mahşer günü, hesap günü olarak da adlandırılır.
İnancımıza göre ahirette Allah tarafından diriltilen insanların dünyada yaptığı iyilik ve kötülükler mizan denilen bir tür terazide tartılacaktır. İyilikleri ağır gelenler cennetle mükâfatlandırılacak,
kötülükleri, günahları fazla olanlar ise cehennemde yaptıklarının cezasını çekecektir.
Tarih boyunca kimi insanlar kıyamet ve yeniden diriliş konusunda şüpheye düşmüşlerdir.
Kur’an-ı Kerim’de bu kişilere cevap veren, yeniden dirilişin mutlaka gerçekleşeceğini dile getiren açık ifadeler bulunur. Örneğin Yâsîn suresinde şöyle buyrulur: “İnsan… dedi ki: Çürümüş
kemikleri kim diriltecek? De ki: Onları ilk defa var eden diriltecektir. O, her yaratılmışı hak(2)
kıyla bilendir.” Başka bir ayette ise “Gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmaktan yorulmayan Allah’ın, ölüleri diriltmeye gücünün yeteceğini görmediler mi? Evet şüphesiz o, her
şeye hakkıyla gücü yetendir.”(3) buyrulur. Böylece ölen her insanın dirileceği kesin bir dille ifade
edilir.
Kur’an’da yeniden diriliş, doğadaki canlanmaya benzetilerek anlatılmıştır.
(1) Zümer suresi, 68. ayet.
(2) Yâsîn suresi, 77-79. ayetler.
(3) Ahkâf suresi, 33. ayet.
19
Kıyametin ne zaman kopacağı da insanlar tarafından merak edilmiştir. Ancak peygamberler
dâhil hiç kimse bu konuda bilgi sahibi değildir. Yüce Allah, “İnsanlar sana kıyametin vaktini
soruyorlar. De ki: Onun ilmi ancak Allah katındadır…”(1) mealindeki ayetle bu gerçeği vurgulamıştır.
İnancımıza göre insanın söylediği sözler, yaptığı davranışlar melekler tarafından kaydedilmektedir. Buna inanan kişi, her zaman ve her yerde davranışlarına dikkat eder. Ahireti, kıyameti
ve hesap gününü unutmaz; kötülüklerden uzak durup iyiliklere yönelmeyi ilke edinir. Kendisine
sevap kazandıracak, cennete gitmesini sağlayacak davranışlara yönelir.
“Her insanın amelini boynuna yükledik. Kıyamet günü kendisine, açılmış
olarak karşılaşacağı bir kitap çıkaracağız.”
İsrâ suresi, 13. ayet.
“Allah rüzgârları gönderendir. Onlar da bulutları hareket ettirir. Biz de bulutları ölü
bir toprağa sürer ve onunla ölümünden sonra yeryüzünü diriltiriz. İşte ölümden sonra
diriliş de böyledir.”
Fâtır suresi, 9. ayet.
Yukarıdaki ayetlerden kıyamet hakkında ilkeler çıkarıp bunları arkadaşlarınızla paylaşınız.
6. Yeni Bir Hayat: Ahiret
İslam inancına göre ölüm bir yok oluş değildir. Aksine yeni bir hayata başlangıçtır.. İnsanların
Yüce Allah tarafından diriltilip hesaba çekileceği ve bunun ardından ebedî bir hayatın olduğu
inancı, İslam’ın temel ilkelerinden biridir. Bu nedenle her Müslüman ahirete inanır.
Kur’an-ı Kerim’de dünya hayatından sonra yeni bir yaşam olduğunu ifade eden birçok ayet
bulunur. Bunlardan birinde, “O, rüzgârları rahmetinin önünde müjde olarak gönderendir.
Nihayet rüzgârlar ağır bulutları yüklendiği vakit, onları ölü bir belde (yi diriltmek) için sevk
ederiz de oraya suyu indiririz. Derken onunla türlü türlü meyveleri çıkarırız. İşte ölüleri de
öyle çıkaracağız…”
(2)
buyrulur. Böylece yeniden dirilişle doğadaki canlanma arasında bağlantı
kurulur. İnsanlardan yeniden diriliş ve ahiret hayatı üzerinde düşünmeleri istenir. Başka bir ayette
ise “… Ahirete inanmayanlar azap ve derin sapıklık içindedirler.”(3) buyrularak ahirete inanmayanlar kınanır.
Dünya hayatı geçici ve kısadır. Her Müslüman bu hayatı en güzel şekilde ve faydalı işler
yaparak geçirmeye önem vermelidir. Allah’ın varlığına ve birliğine inanmalı, ibadetlerini yapmaya
(1) Ahzâb suresi, 63. ayet
(2) A’râf suresi, 57. ayet.
(3) Sebe suresi, 8. ayet.
20
önem vermeli, salih ameller işlemeyi ilke edinmelidir. Kutsal kitabımız Kur’an’da ahiret hayatını ve salih ameller işlemeyi konu alan birçok ayet bulunur. Örneğin Beyyine suresinde şöyle
denir: “Şüphesiz, inkâr eden kitap ehli ile Allah’a ortak koşanlar, içinde ebedî kalmak üzere
cehennem ateşindedirler. İşte onlar, yaratıkların en kötüsüdür. Şüphesiz iman edip salih
ameller işleyenler var ya, işte onlar yaratıkların en hayırlısıdırlar. Rableri katında onların
mükâfatı, içlerinden ırmaklar akan, içlerinde ebedî kalacakları Adn cennetleridir… İşte bu
mükâfat Rablerine derin saygı duyanlara mahsustur.”(1) Başka bir ayette ise ahiret hayatında
kimseye haksızlık edilmeyeceği şöyle belirtilir: “Bugün herkese kazandığının karşılığı verilir.
Bugün asla zulüm yoktur. Şüphesiz Allah hesabı çabuk görendir.”(2)
İslam inancına göre ölüm bir son değil, yeni bir hayatın başlangıcıdır.
İnkârcıların; kötülük, adaletsizlik ve haksızlık yapanların ahirette ceza görecekleri açık bir
gerçektir. Kutsal kitabımızda yer alan, “Evet, kötülük işleyip suçu benliğini kaplamış (ve böylece şirke düşmüş) olan kimseler var ya, işte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedî
kalacaklardır.”(3) mealindeki ayetle bu durum ifade edilir. Kur’an’da Allah’ın varlığına ve birliğine
inanıp salih ameller işleyen kişiler hakkında ise “İman edip salih ameller işleyenler ise cennetliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.”(4) buyrulur.
(1)
(2)
(3)
(4)
Beyyine suresi, 6-8. ayetler.
Mü’min suresi, 17. ayet.
Bakara suresi, 81. ayet.
Bakara suresi, 82. ayet.
21
Değerlendirme Çalışmaları
A. Aşağıda yer alan açık uçlu soruları cevaplandırınız.
1. Hayatın amacı nedir? Anlatınız.
2. İnsan, hayatını nasıl anlamlandırabilir? Belirtiniz.
3. Ölen Müslümana karşı ne gibi görevlerimiz vardır? Açıklayınız.
4. Kur’an-ı Kerim’de kıyamet hakkında ne gibi bilgiler verilir? Söyleyiniz.
B. Aşağıda yer alan çoktan seçmeli soruları cevaplandırınız.
1. Aşağıdakilerden hangisi ölen bir Müslüman için yapılacak işlerden değildir?
A)
B)
C)
D)
E)
Hayır yapmak
Dua etmek
Cenaze namazı kılmak
Vakit namazı kılmak
Mevlit okutmak
2. Mevlit hakkında aşağıda verilen bilgilerden hangisi yanlıştır?
A)
B)
C)
D)
E)
Şiirsel bir eserdir.
Yazarı Süleyman Çelebi’dir.
Ölen Müslümanlar için mevlit okutulur.
Farklı dillerde yazılmış birçok mevlit vardır.
Mevlit okutmak dinî bir zorunluluktur.
3. Aşağıdakilerden hangisi cenaze namazı hakkında yanlış bir bilgi içermektedir?
A)
B)
C)
D)
E)
Cenaze namazı kılmak farz-ı kifayedir.
Cenaze namazında iki rükû vardır.
Cenaze namazı ayakta kılınır.
Cenaze namazının sonunda dua edilir.
Ölmüşlerimizin cenaze namazına katılmak gerekir.
C. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri, yay ayraç içinde verilen kelime veya kavramlarla doğru bir şekilde tamamlayınız.
(Mesnevi, mahşer, Hz. Muhammed, Cebrail, İsrafil, hayır, Vesiletü’n-Necat)
1. ............................... adlı eser Süleyman Çelebi tarafından yazılmıştır.
2. ............................... bile kıyametin ne zaman kopacağı hakkında bilgi sahibi değildir.
3. Ölen her insan ahirette yeniden dirilecek .................. denilen yerde toplanacaktır.
4. ............................ adlı melek sûra üflemekle görevlidir.
5. Ölmüş yakınlarımız için ................. yapmak güzel bir davranıştır.
22
ÖĞRENME ALANI: İBADET
2. ÜNİTE
TÖVBE VE BAĞIŞLAMA
Hazırlık Çalışmaları
1. Erdem, rahman, rahîm ve hoşgörü kavramlarıyla ilgili bir araştırma yapınız.
2. Hata yapmakla ilgili atasözü veya deyimler bularak defterinize yazınız.
3. Bir Kur’an-ı Kerim mealinden, tövbe etmeyi konu alan iki ayet bularak defterinize not ediniz.
4. “İyilik yap denize at, balık bilmezse Halik (Yaratıcı) bilir.” sözünü açıklayan bir kompozisyon yazınız.
23
1. İnsan Hata Yapabilen Bir Varlıktır
Yüce Allah, insanı akıl ve irade sahibi, düşünen, araştıran, okuyan, öğrenen, kendini geliştirebilen bir varlık olarak yaratmıştır. Onu el, ayak, göz, kulak vb. organlarla donatmıştır. Allah’ın
lütfettiği üstün özellikleriyle insan mükemmel bir varlıktır. Ancak her türlü üstün özelliklerine rağmen yine de insan kusursuz bir varlık olarak görülmemelidir. Çünkü o, zaman zaman günah veya
kusur işleyebilir. Bazen hata yapabilir.
İnsan gün içerisinde pek çok kişiyle iletişim kurar. Başkalarıyla görüşür, konuşur. Bu süreçte
bazen bilinçli veya bilinçsizce çevresindeki kişileri kırabilir. Kaba ve kırıcı davranabilir. İşini eksik
yapabilir, kusur işleyebilir. Ancak burada önemli olan, yapılan hatayı fark edip aynı hatayı tekrar
etmeme konusunda kararlı olmaktır.
İslam dini, insanın hata yapabilen bir varlık olduğunu kabul eder. Hz. Muhammed, bir hadi(1)
sinde, “İnsanoğlu hata yapabilir. Ancak hata yapanların en hayırlısı tövbe edenlerdir.”
buyurmuştur. Böylece o, yapılan hatayı fark edip ondan dönmek, hatayı telafi etmek gerektiğine
dikkat çekmiştir. Aynı konuyu dile getiren başka bir hadisinde de “Asıl muhacir (hicret eden),
hata ve günahları terk edendir.”(2) buyurmuştur.
Sizin ne gibi hatalarınız oluyor? Bunları telafi etmek için neler yapıyorsunuz?
Düşüncelerinizi ifade ediniz.
2. Tövbe Hatadan Dönme ve İyiye Yönelme Erdemidir
Dinî açıdan, yapılan hataları ve işlenen bir günahı telafi etmek mümkündür. Bunun başlıca
yolu da pişmanlık duyup tövbe etmektir. O hâlde bir Müslüman hata ettiğinde, bir kusur veya
günah işlediğinde hemen bunun farkına varmalı, tövbe istiğfar etmelidir. İstiğfar; af ve mağfiret
dilemek, Allah’tan bağışlanma istemek demektir. Yüce Allah, “Rabb’ine hamt ederek tespihte
bulun ve ondan bağışlanma dile. Çünkü o, tövbeleri çok kabul edendir.”(3) buyurur. Böylece
bizleri, kendisinden mağfiret dilemeye yönlendirir.
Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’de, hatalı davranan veya günah işleyen kişileri tövbe etmeye
yönlendiren birçok ayet bulunur. Bunlardan birinde, “…Sizden kim bilmeyerek bir kötülük
yapar, sonra ardından tövbe edip de kendini ıslah ederse bilsin ki Allah çok bağışlayan,
(4)
çok esirgeyendir.” buyrulur. Başka bir ayette ise şu ifade yer alır: “Rabb’inizden bağışlanma
dileyin, sonra da ona tövbe edin ki sizi belirlenmiş bir süreye… kadar güzel bir şekilde
yararlandırsın…”(5)
(1)
(2)
(3)
(4)
(5)
Tirmizi, Kıyamet, 50.
Buhari, İman, 4.
Nasr suresi, 3. ayet.
En’âm suresi, 54. ayet.
Hûd suresi, 3. ayet.
24
Tövbe etmek; yapılan hatadan pişmanlık duymak, bir daha aynı hatayı, günahı işlememeye
azmetmektir. İşlediği günahtan uzak duracağını belirtip Allah’tan mağfiret dilemektir. Bu, aynı
zamanda takva sahibi, inançlı kişilerin en belirgin özelliğidir. Tövbe, hatadan dönme ve iyiye
yönelme kararlılığını gösterme erdemidir. Âl-i İmrân suresinde, “Yine onlar (takva sahipleri) ki
bir kötülük yaptıklarında ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah’ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tövbe istiğfar ederler. Zaten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar, işledikleri kötülüklerde bile bile ısrar etmezler.”(1) buyrularak bu gerçeğe
işaret edilir.
İnsan, tüm benliğiyle ve samimi olarak Allah’a yönelmeli, tövbe etmelidir.
İnsan akıllı bir varlıktır. O, kendisinin de hata yapabilen bir varlık olduğunu fark eder. Hatadan dönmenin erdemli bir davranış olduğunu kavrar. Yanlış bir davranışta bulunduğunda Yüce
Allah’tan af diler, tövbe eder. Bu konuda Sevgili Peygamberimizi kendisine örnek alır. O, birçok
kez, “Allah’ım sen çok affedicisin, çok cömertsin, affetmeyi seversin, beni affet.”(2) diyerek
dua etmiştir. Başka bir hadisinde de “Tövbe eden kişi hiç günah işlememiş gibi olur.”(3) buyurarak tövbe etmemizi öğütlemiştir.
(1) Âl-i İmrân suresi, 135. ayet.
(2) Tirmizi, Deavât, 84.
(3) Acluni, Keşfül Hafa, C 1, s. 351.
25
Müslüman, Allah’ın bağışlayıcı olduğunu bilmeli, tövbe etmeye önem vermelidir.
Her Müslüman, dinimizin öğütlerine uymalıdır. Hz. Muhammed’i kendine örnek almalıdır.
Gerektiğinde tövbe etmeli, kendisine karşı yapılan hataları da bağışlamalıdır. Merhametli, bağışlayıcı, affedici olmayı ilke edinmelidir. Tövbe ve bağışlama eylemlerinin tamamen kendi iç dünyası ile ilgili olduğunu iyi kavramalıdır. Zaman zaman dua ve tövbe ederek duygularını, düşüncelerini, iç dünyasını Allah’a açmalıdır. Kendi kelimeleriyle, içinden geldiği gibi Allah’tan bağışlanma
dilemeli, evrenin yaratıcısı olan Yüce Allah’a dua etmelidir.
Tövbe ve bağışlama, sevgi temelli bir eylemdir. Niçin? Arkadaşlarınızla konuşunuz.
3. Allah Bağışlayıcıdır, Bağışlamayı Sever
İslam’a göre evreni ve evrendeki varlıkları Allah yaratmıştır. Doğada, çevremizde gördüğümüz
her şey onun eseridir. Ayrıca canlılar; bitkiler, hayvanlar, insanlar Allah’ın yarattığı nimetlerle
ve onun sağladığı imkânlar sayesinde hayatlarını sürdürürler. Yüce Allah şefkat ve merhamet
sahibidir. Daima kullarının iyiliğini, mutlu ve huzurlu bir şekilde yaşamasını ister. Bir günah ya da
kusur işlediklerinde kullarına karşı bağışlayıcıdır. Bizleri de bağışlayıcı olmaya, hataları affetmeye
yönlendirir.(1)
(1) Âl-i İmrân suresi, 134. ayet.
26
Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah’ın bağışlayıcı olduğunu, kullarına karşı her zaman merhamet
gösterdiğini belirten birçok ayet bulunur. Bunlardan birinde, “(Resulüm!) Kullarıma, benim çok
bağışlayıcı ve pek esirgeyici olduğumu haber ver.”(1) ifadesi yer alır. Başka bir ayette ise
“Ey nefislerine kötülük edip (günahta) aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Doğrusu Allah günahların hepsini bağışlar. Çünkü o, bağışlayandır,
merhametlidir.”(2) buyrulur.
Allah, hem bağışlar hem de hataları bağışlayan kimseleri sever. Kutsal kitabımız Kur’an’da
yer alan birçok ayette bu gerçek dile getirilir. Örneğin bir ayette, “O takva sahipleri ki… öfkele(3)
rini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanı sever.” buyrulur.
Başka bir ayette ise şu ifade yer alır: “Kim sabreder ve affederse şüphesiz bu hareketi, yapılmaya değer işlerdendir.”(4) Böylece Yüce Allah bizleri affedici olmaya yönlendirir. Aynı konuyu
dile getiren başka bir ayette ise şöyle denir: “… Bir kötülüğü affederseniz Allah da ziyadesi ile
affedici ve kadirdir.”(5)
“Onlar büyük günahlardan ve hayâsızlıktan kaçınırlar; kızdıkları zaman da
kusurları bağışlarlar.”
Şûrâ suresi, 37. ayet.
Yukarıdaki ayeti İslam dininde bağışlamaya verilen önem açısından yorumlayınız.
İnsanlara karşı hoşgörülü ve bağışlayıcı olmalıyız.
Çevremizdeki insanların hepsi aynı tecrübe, bilgi birikimi ve kültür düzeyine sahip olmayabilir.
Bu kişiler bazen istemeden bizi kırabilir, üzülmemize ve incinmemize neden olabilirler. Böylesi
durumlarda hiç kimseye kin gütmemeliyiz. Öfkeyle karşılık vermekten kaçınmalıyız. Ağzımızdan
çıkabilecek sözlerin daha büyük sorunlara neden olabileceğini unutmamalıyız. Öfkeyle hareket
(1)
(2)
(3)
(4)
(5)
Hicr suresi, 49. ayet.
Zümer suresi, 53. ayet.
Âl-i İmrân suresi, 134. ayet.
Şûrâ suresi, 43. ayet.
Nisâ suresi, 149. ayet.
27
etmek yerine bağışlayıcı olmayı ilke edinmeliyiz. Yüce Allah’ın hataları affeden, insanları bağışlayan kullarını seveceğini, onlardan hoşnut olacağını bilmeliyiz. Bu konuda Hz. Peygamberin, “…
Allah affeden bir kimsenin ancak değerini artırır…”(1) hadisini ilke edinmeliyiz. Bağışlamanın
aynı zamanda toplumda sevgi, saygı ve kaynaşma duygularını güçlendireceğini unutmamalıyız.
Sizce hataları bağışlamanın faydaları nelerdir? Görüşlerinizi yazınız.
………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………
4. Bağışlama Bireysel ve Toplumsal Hoşgörünün Temelidir
Toplumsal yaşamda herkesin yerine getirmesi gereken çeşitli görev ve sorumluluklar vardır.
Bu sorumluluklar yerine getirilirken insanlar birbiriyle görüşür, konuşur, iletişim hâlinde olurlar.
Bütün bu ilişkiler esnasında her an bir kusur işleyebilir, hata yapabilirler. İşte böylesi durumlarda
hem hatayı fark edip özür dilemek hem de bağışlayıcı olmak gerekir. Buna göre kişi, kendisine
karşı yapılan bir hata söz konusu olduğunda karşısındakine merhametle yaklaşmalı, bağışlayıcı
olmalıdır. Bağışlamayı bireysel ve toplumsal hoşgörünün temeli görmelidir.
Tövbe ve bağışlama, kişide Yüce Allah’a, insanlara ve diğer tüm varlıklara karşı sevgi ve
yakınlık oluşturur. İşlediği bir günah veya kusur nedeniyle tövbe eden insan aynı zamanda Allah’a
duyduğu sevgiyi, bağlılığı da ifade eder, ona sığınır. İnsanları bağışlayan kişi ise başkaları tarafından sevilir, saygı görür. Bağışlayıcı olan kişi içindeki olumsuz duygu ve düşüncelerden kurtulur.
Affetmenin huzurunu duyar. Böylece affeden ve affedilen kişiler arasında sevgi ve yakınlık oluşur. Toplumda hoşgörü yaygınlaşır. Yüce Allah da bir ayette, “Sen af yolunu tut, iyiliği emret
(2)
ve cahillerden yüz çevir.” buyurarak bizlerden affedici olmamızı istemiştir. Öyleyse bizler
toplumsal ilişkilerde sevgi, saygı ve bağışlamaya önem verelim. Bağışlamayı başaran, başkalarını affedebilen bireylerin oluşturduğu toplumlarda hoşgörünün hâkim olacağını dikkate alalım.
Bu konuda Kur’an’ın, Peygamberimize yönelik olarak verdiği, “… Şayet sen kaba, katı yürekli
olsaydın hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi. Şu hâlde onları affet; bağışlanmaları
için dua et…”(3) şeklindeki öğüdünü ilke edinelim.
(1) Müslim, Birr ve Sıla, 89.
(2) A’râf suresi, 199. ayet.
(3) Âl-i İmrân suresi, 159. ayet.
28
Bağışlama ve hoşgörü konulu iki slogan belirleyerek yazınız.
yy………………………………………………………………………………………………………
yy………………………………………………………………………………………………………
5. İyilikler Kötülükleri Giderir
Kültürümüzde iyilik yapmanın büyük önemi vardır. “İyilik eden iyilik bulur.” “İyilik yap denize at,
balık bilmezse Halik bilir.” gibi atasözlerimiz buna örnek gösterilebilir. Dinî ve ahlaki ilkeleri içselleştiren, âdeta yaşam tarzı hâline getiren milletimiz de tarih boyunca başkalarına iyilik etmeye,
yoksulları gözetmeye çok önem vermiştir. İyiliklerin yaygınlaşması, kötülüklerin azalması, herkesin mutlu ve huzurlu bir şekilde yaşaması için çalışmıştır. Ünlü mutasavvıf ve şairimiz Yunus
Emre de bir şiirinde yardımseverliğin, başkalarına iyilik etmenin önemini şöyle vurgulamıştır:
“Bir hastaya vardın ise
Bir içim su verdin ise
Yarın anda karşı gele
Hakk şarabın içmiş gibi
Bir miskini gördün ise
Bir eskice verdin ise
Yarın anda karşı gele
(1)
Hak libasın giymiş gibi”
Kültürümüzde, zor durumda olanlara yardım etmeye önemi verilir.
(1) Yunus Emre’den Altın Öğütler, s. 62-63.
29
Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’de bizleri iyilik etmeye yönlendiren birçok ayet bulunur. Örneğin bir ayette, “… Kim Allah’a inanır ve yararlı iş yaparsa Allah onun kötülüklerini örter, onu
(ve benzerlerini) içinde ebedî kalacakları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar…”(1)
buyrulur. Böylece iyilik etmenin, yararlı iş yapmanın kötülükleri ortadan kaldıracağına da işaret
edilir. Furkân suresinde ise aynı konuyla ilgili olarak şöyle buyrulur: “Ancak tövbe ve iman edip
iyi davranışta bulunanlar başkadır; Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok
bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir. Kim tövbe edip iyi davranış gösterirse şüphesiz
o, tövbesi kabul edilmiş olarak Allah’a döner.”(2)
İslam dini başkalarına yardım etmeyi, yoksulları gözetmeyi emreder.
“… İyilik o kimsenin yaptığıdır ki Alah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. (Allah’ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere,
yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar,
namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık
ve savaş zamanlarında sabreder…”
Bakara suresi, 177. ayet.
Yukarıdaki ayette ne gibi iyilikler yer almaktadır? Belirleyiniz.
Siz ne gibi güzel davranışlar sergiliyorsunuz? Bu ayeti de dikkate alarak düşüncelerinizi
ifade ediniz.
(1) Teğâbün suresi. 9. ayet.
(2) Furkân suresi, 70-71. ayetler.
30
İyilik etmek dinî, ahlaki ve insani bir sorumluluktur. Bu konuda üzerine düşen sorumluluğu
yerine getiren kişi; toplumda sevgi, saygı, dayanışma, dostluk ve kardeşlik duygularının yaygınlaşmasına katkıda bulunur. Kötülüklerin azalmasına, zamanla iyice ortadan kalkmasına katkıda
bulunur. Hûd suresinde yer alan, “… İyilikler kötülükleri (günahları) giderir…” (1)mealindeki
ayet de insanları iyilik yapmaya yönlendirir. Sevgili Peygamberimiz de bir hadisinde, “Nerede
olursan ol, Allah’tan kork ve işlediğin kötülüğün hemen ardından onu yok edecek bir iyilik
yap.”(2) buyurur. Böylece o, bizlere her zaman, her yerde iyilik yapmayı öğütler. İyiliğin kötülüğü
yok edeceğini belirtir.
“İyilik eden iyilik bulur.” sözünü açıklayan bir yazı yazınız.
…………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………
(1) Hûd suresi, 114. ayet.
(2) Tirmizi, Bir, 55.
31
Değerlendirme Çalışmaları
A. Aşağıda yer alan açık uçlu soruları cevaplayınız.
1. Niçin tövbe etmek gerekir? Söyleyiniz.
2. İnsan tövbe ederek iç dünyasını Allah’a nasıl açar? Bilgi veriniz.
3. Tövbe ve bağışlamanın sevgi temelli bir eylem olması ne anlama gelir? Anlatınız.
4. İyiliklerin, kötülüklerin azalmasında rolü nedir? Açıklayınız.
B. Aşağıda yer alan çoktan seçmeli soruları cevaplayınız.
5. Tövbe ile ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A)
B)
C)
D)
E)
Tövbe Allah’a sığınmaktır.
Tövbe Allah’tan af dilemektir.
Tövbe belirli bir zamanda yapılmalıdır.
Allah’ın rahmetini umarak tövbe edilmelidir.
Tövbe sevgi temelli bir fiildir.
6. “Nerede olursan ol, Allah’tan kork ve işlediğin kötülüğün hemen ardından onu yok
edecek bir iyilik yap.” (Tirmizi, Birr, 55.)
Yukarıdaki hadisten çıkarılabilecek temel ilke hangisidir?
A)
B)
C)
D)
E)
İnsan Allah’tan bağışlanma dilemelidir.
Her insan zaman zaman kötülük yapabilir.
Sadece Müslümanlar iyilik yapar.
Allah’tan korkmak, kötülükten kaçınmak ve iyilik yapmaya önem vermek gerekir.
İnsan iyiliği erdem olarak görmelidir.
C. Aşağıda verilen bilgilerden doğru olanların başına “D”, yanlış olanların başına ise “Y”
yazınız.
( )
İnsan dikkatli davranırsa hiçbir zaman hata yapmaz.
( )
Kişi işlediği günahın ardından pişmanlık duymalı, tövbe etmelidir.
( )
Allah, yapılan kötülükleri kesinlikle ve asla affetmez.
( )
İnsan iç dünyasını tövbe yoluyla Alah’a açar.
( )
Merhamet ve bağışlama sorumsuzlukları artırır.
( )
Tövbe eden insan iyiye yönelme erdemi göstermiş olur.
( )
İnsan samimi bir şekilde tövbe etmeye önem vermelidir.
( )
Toplumsal hoşgörü ile bağışlama arasında bir ilişki kurulamaz.
32
ÖĞRENME ALANI: HZ. MUHAMMED (S.A.V.)
3. ÜNİTE
HZ. MUHAMMED’İ ANLAMA
Hazırlık Çalışmaları
1. Bir Kur’an-ı Kerim mealinden, Hz. Muhammed’i konu alan, onun dinî açıdan önemini vurgulayan iki ayet bularak defterinize yazınız.
2. Sünnet kavramı hakkında bir araştırma yaparak edindiğiniz bilgileri defterinize yazınız.
3. Hz. Muhammed’in namaz ve hacla ilgili iki hadisini bularak defterinize not ediniz.
4. Temel hadis kaynaklarımızdan “Sahih-i Müslim” hakkında bir araştırma yapınız.
33
1. Hadis ve Sünnet
Hz. Muhammed, Yüce Allah tarafından gönderilmiş son peygamberdir. Dinimizin ilkelerinin
öğrenilip yaşanmasında onun vazgeçilmez bir önemi vardır. Bu nedenle de onun hadislerinin,
sünnetinin çok iyi bilinmesi gerekir. Hadis kelimesi sözlükte; haber, söz, nakletmek gibi anlamlara
gelmektedir. Dinî bir terim olarak ise hadis; Hz. Peygamberin söylediği sözleri ifade eder. Sünnet
kelimesi ise sözlükte; âdet, yol, yöntem vb. anlamlara gelir. Bu kavramın dinî literatürdeki anlamı
ise Hz. Muhammed’in sözleri, fiilleri ve uygulamalarıdır.
Hadis ve sünnet birbiriyle yakından ilişkili kavramlardır. Hatta çoğu kez bunların birbirinin
yerine kullanıldığı görülür. Ancak sünnet, kapsamı daha geniş bir kavramdır. Hadisi de içerir.
İslam âlimleri sünnet kavramını kavlî, fiilî ve takrirî sünnet olmak üzere üç bölümde ele almışlardır.
Kavlî (sözlü) sünnet: Hz. Muhammed’in sözlerini içerir. Örneğin Hz. Peygamber bir hadisinde,
(1)
“Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.” buyurmuştur. Başka
bir hadisinde ise “Her insan hata eder. Hata işleyenlerin en hayırlısı tövbe edenlerdir.”(2)
demiştir. Bu gibi hadisler kavlî sünnete örnek olarak gösterilebilir.
Fiilî sünnet: Hz. Muhammed Kur’an’ı en iyi anlayan, yaşayan ve uygulayan kişidir. Onun, Yüce
Allah’ın emirlerini yerine getirirken söylediği sözler, ortaya koyduğu uygulamalar ve sergilediği
davranışlar fiilî sünnete örnek olarak gösterilebilir. Mesela Kur’an-ı Kerim’de abdest, namaz, hac
vb. ibadetler emredilir. Ancak bunlar hakkında detaylı bilgiler yer almaz. Bu gibi ibadetlerin yapılışını Peygamberimiz uygulamalı olarak bizlere öğretmiştir. Sahabeden Abdullah bin Zeyd onun
abdesti nasıl aldığını bizlere şöyle anlatmıştır: “Ağzına ve burnuna su verdi. Sonra üç defa
yüzünü yıkadı. Üç defa sağ, üç defa sol kolunu dirsekleriyle birlikte yıkadı. Tekrar su alarak
(3)
ayaklarını yıkadı.” Hz. Muhammed namaz hakkında, “Ben namazı nasıl kılıyorsam siz de
öyle kılın.”(4) buyurmuştur. Bu gibi hadisler fiilî sünnete örnek olarak gösterilebilir.
Abdesti, Peygamberimizin öğrettiği şekilde alırız.
(1)
(2)
(3)
(4)
Buhari, İlim, 12.
Tirmizi, Kıyame, 49.
Müslim, Taharet, 19.
Buhari, Edeb, 27.
34
Takrirî sünnet: Hz. Peygamberin, sahabelerin yaptıkları davranışları, söyledikleri sözleri uygun
bulup onaylamasına denir. Örneğin bir gün namaz vakti girdiğinde sahabeden biri abdest almak
için su aramış fakat bulamamıştır. Bunun üzerine namazını teyemmüm yaparak kılmıştır. Daha
sonra namaz vakti çıkmadan su bulmuş fakat bu sahabe namazını tekrar kılmaya gerek görmemiştir. Bu durumu Peygamberimize anlatıp görüşünü sormuş, o da “Namazın tamamdır.”(1)
diyerek cevap vermiştir. Böylece sahabenin davranışını onaylamıştır. Bu durum takrirî sünnete
örnek olarak gösterilebilir.
2. Hz. Muhammed’in Davranışlarının Yerel ve Evrensel Boyutu
İslam dinini yaşayarak, ilkelerini uygulayarak insanlara öğreten Hz. Muhammed’dir. Bu
nedenle her Müslüman onu örnek almalıdır. Peygamberimizin sözlerini, davranışlarını iyi bilmelidir. Ancak burada bazı sorular akla gelebilir. Hz. Peygamberin bütün davranışları, bütün uygulamaları bizler için örnek midir? Biz de onun yaşadığı şartlarda mı yaşamalıyız? Acaba Hz. Peygamberin hangi davranışları evrensel, hangi davranışları yereldir?
İslam âlimleri Hz. Peygamberi, onun hadisleri ve sünnetini dinî açıdan temel kaynak kabul
etmişlerdir. Onun davranışlarını, yerel ve evrensel yönünü de dikkate alarak sınıflandırma yoluna
gitmişlerdir. Buna göre Peygamberimizin davranışlarını genel olarak dört bölümde değerlendirmek mümkündür:
1. Hz. Muhammed, hepimiz gibi bir anne ve babanın çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. O da
bizim gibi bir insandır. Hz. Peygamberin, insani özellikleri gereği doğal olarak yaptığı bazı davranışlar vardır. Acıktığında yemek yemesi, su içmesi, zaman zaman kızgınlık göstermesi, neşelenmesi, üzülmesi buna örnek olarak gösterilebilir.
2. Her insan bir toplum içinde yaşar. Yaşadığı toplumun geleneklerine, örf ve âdetlerine uygun
davranır. Bu durum Hz. Muhammed için de söz konusudur. Doğal olarak Hz. Peygamberin, içinde
yaşadığı toplumun örf ve âdetlerine uygun olarak yaptığı davranışlar, edindiği bazı alışkanlıklar
vardır. Entari giymesi, yediği yemekler, kullandığı ev eşyaları buna örnek gösterilebilir.
3. Hz. Muhammed’in, bilgi birikimi ve deneyimlerine dayanarak yaptığı bazı iş ve davranışlar,
ortaya koyduğu uygulamalar olmuştur. Bunlar daha çok hayvancılık, ziraat vb. alanlarla ilgilidir.
Örneğin Peygamberimiz bir gün şehirde dolaşırken hurma ağaçlarını aşılayan bir sahabeyi görmüş, ona bazı önerilerde bulunmuştur. Sahabe de Peygamberimizin önerilerini uygulamış ancak
ağaçlardan verim alamamıştır. Hz. Muhammed’e bu durumu anlatınca Peygamberimiz sahabeye
şöyle demiştir: “Ben ancak bir insanım. Size dininizden başka bir şey emredersem bilin ki
(2)
ben de bir insanım.”
4. Hz. Peygamberin dinî ilkeleri açıklamak, insanlara rehber olmak, yol göstermek için söylediği
sözler, yaptığı davranışlar: Örneğin Hz. Peygamber, “Din güzel ahlaktır.”(3) buyurarak ahlaka
önem vermemizi öğütlemiştir. “İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez.”(4)
hadisiyle de merhametli olmamızı istemiştir. Başka bir hadisinde ise “Hayra vesile olan, hayrı
(1)
(2)
(3)
(4)
Ebu Davud, Taharet, 128.
Ebu Davut, Edep, 166.
Ali Müttaki, Kenzül Ummâl, C 3, s. 17.
Tirmizi, Birr, 16.
35
yapan gibidir.”(1) buyurmuştur. Onun bu gibi öğüt ve emirlerine uymak bütün Müslümanlar için
gerekliliktir. Çünkü bunlar sünnetin evrensel boyutunu oluşturan, her zaman ve her yerde dikkat
edilmesi gereken hususlardır.
Hz. Muhammed’in namaz, oruç, hac, zekât, sadaka gibi ibadetlerle ilgili açıklamaları, dinî ve
ahlaki ilkeleri içeren hadisleri, uygulamaları onun sünnetinin evrensel boyutunu gösterir. İçinde
yaşadığı toplumun örf ve âdetleri; yeme, içme vb. davranışları, giyim tarzı Peygamberimizin davranışlarının yerel boyutuyla ilgilidir. Hz. Muhammed’i örnek almak, onun öğütlerine uymak her
Müslümanın görevidir. Ancak Müslüman, Peygamberimizin sünnetinin yerel ve evrensel boyutunu iyi kavramalıdır. Onun uygulamalarının evrensel boyutu üzerinde yoğunlaşmalıdır. Peygamberimiz entari giymiş, kılıç kullanmış, ben de böyle davranayım demek sünneti yanlış anlamaktır.
Önemli olan, sünnetin evrensel boyutuna uymaktır. İbadetlerini düzenli yapmak, insanlarla iyi
geçinmek, temizliğe özen göstermek, barış ve hoşgörüye önem vermek, çalışmak, üretmek, güzel
ahlaklı olmak, kimseye zarar vermemektir. “Başkalarına zarar vermek, zarara zararla karşılık
(2)
vermek yoktur.” , “Mümin kardeşinle münakaşa etme, onun hoşuna gitmeyecek şakalar
yapma ve ona, yerine getiremeyeceğin bir söz verme.”(3) vb. hadisleri ilke edinmektir.
Kur’an-ı Kerim’de ibadetleri konu alan birçok ayet bulunur. Ancak ibadetlerle ilgili detaylı bilgiler verilmez. Bu konulardaki ayrıntılı bilgileri sünnetten öğreniriz. Peygamberimizin asırlardır aktarılan uygulamalarını örnek alarak ibadetlerimizi yaparız. Peygamberimiz de bir hadisinde, “Hac
(4)
ile ilgili ibadetlerinizi benden öğrenin.” buyurarak bizlere böyle davranmamızı öğütlemiştir.
O, bazı hadislerinde ise Kur’an’da açıkça belirtilmeyen hususlara değinmiştir. “Azı dişi olan
her yırtıcı hayvanın, pençesi ile avlanan her kuşun yenilmesi yasaktır.”(5) şeklindeki hadis
buna örnek gösterilebilir. Peygamberimiz bu hadisiyle Kur’an’ın; leş, kan ve domuz etini haram
kılmasına(6) uygun bir açıklamada bulunmuştur. Yoksa Kur’an’ın öngördüğü ilkelere uymayan
herhangi bir yasak koymamıştır.
3. Dinin Anlaşılmasında Sünnetin Önemi
Kur’an-ı Kerim’in ilkelerinin öğrenilmesinde ve dinin anlaşılmasında sünnetin önemli bir yeri
vardır. Çünkü Hz. Muhammed’in ortaya koyduğu uygulamalar ve söylediği sözler hem ayetleri
açıklar hem de Kur’an’da yer alan ibadetlerin nasıl yapılacağını, dinî ve ahlaki ilkelerin nasıl
yerine getirileceğini öğretir.
Sünnet, bazen Kur’an’da yer alan ilkeleri, ibadetleri, inanç esaslarını teyit eder. Bunların önemini tekrar belirtir. Örneğin Kur’an-ı Kerim’de namaz, oruç, hac gibi ibadetleri konu alan birçok
ayet bulunur. Peygamberimiz de bu gibi ibadetlerin İslam dinindeki önemini şöyle vurgulamıştır: “İslam beş şey üzerine kurulmuştur. Bunlar; kelime-i şehadet getirmek, namaz kılmak,
(7)
oruç tutmak, zekât vermek ve hacca gitmektir.”
(1)
(2)
(3)
(4)
(5)
(6)
(7)
Tirmizi, İlim, 14.
İbni Mâce, Ahkâm, 17.
Tirmizi, Birr, 58.
Ahmed bin Hanbel, Müsned, C 3, s. 318.
Müslim, Sayd, 15-16.
Bakara suresi, 173. ayet.
Buhari, İman, 2.
36
Namazın kılınışı ve haccın yapılışını bizlere Peygamberimiz öğretmiştir.
Kur’an’da emredilen ibadetleri bizlere uygulamalı olarak Hz. Peygamber öğretmiş, bunların
nasıl yapılacağını açıklamıştır. Örneğin oruçla ilgili bir hadisinde, “Ramazan hilalini görünce
oruca başlayınız, şevval hilalini görünce de bayram ediniz. Hava bulutlu olursa içinde
bulunduğunuz ayı otuza tamamlayınız.”(1) demiştir. Hac ibadetiyle ilgili bir hadisinde de şöyle
buyurmuştur: “Hac ile ilgili yapacaklarınızı benden öğrenin.”(2)
Hz. Peygamber dinin anlaşılmasında ve uygulamasında vazgeçilmez bir öneme sahiptir. Bu
nedenle de her Müslüman onun sünnetine uymalı, Hz. Peygamberi örnek almalıdır. “Peygamber
size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin …”(3), “Kim Peygambere itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur…”(4) mealindeki ayetleri ilke edinmelidir. Ancak Hz.
Muhammed’i kendisine örnek alacak kişi, onu doğru anlamalıdır.
Hz. Muhammed’i doğru anlamak, sünneti sağlıklı bir şekilde kavrayıp uygulamak için Hz. Peygamberin hem insani hem de peygamberlik yönünü iyi bilmek gerekir. Buna göre Hz. Muhammed
bizler gibi bir insandır. Yorulduğunda dinlenmiş, acıktığında yemek yemiş; genel olarak her insan
gibi evlenip aile kurmuştur. Kendisinin hepimiz gibi bir insan olduğunu birçok kez vurgulamıştır.
(5)
Kur’an-ı Kerim’de yer alan, “… Ben gaybı da bilmem. Size ben meleğim de demiyorum…” ,
“De ki: Ben ancak sizin gibi bir insanım…”(6) mealindeki ayetler buna örnek olarak gösterilebilir. Hz. Peygamber bir gün karşısında titreyen bir adama şöyle demiştir: “Arkadaş, titreme! Ben
kral değilim. Kureyş’ten, kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum.”(7) Başka bir hadisinde ise
kendisinin övülmesi hususunda aşırıya gidilmesini yasaklamıştır. “… Ben Allah’ın kuluyum. Siz
de benim hakkımda, Allah’ın kulu ve elçisi deyin.”(8) buyurmuştur. Bütün bu açıklamalar, Hz.
Peygamberin insani özelliklere sahip bir beşer olduğunu ortaya koymaktadır.
(1)
(2)
(3)
(4)
(5)
(6)
(7)
(8)
Buhari, Savm, 11.
Ahmed bin Hanbel, Müsned, C 3, s. 317.
Haşr suresi, 7. ayet.
Nisâ suresi, 80. ayet.
En’âm suresi, 50. ayet.
Kehf suresi, 110. ayet. ayet.
İbni Mace, Et’ime, 30.
Hüseyin Algül, Peygamberimizin Şemaili, Ahlak ve Adabı,s. 59.
37
Hz. Muhammed’i diğer insanlardan ayıran özellikler de vardır. Allah’tan vahiy alan bir peygamber oluşu ve üstün ahlaki özellikleri bulunması bunlardan başlıcalarıdır. Kur’an-ı Kerim’de
Hz. Peygamberin Allah’tan vahiy alan bir elçi olduğunu vurgulayan birçok ayet bulunur. Bunlardan birinde, “… Ben de ancak sizin gibi bir insanım fakat bana ilahınızın yalnızca bir tek ilah
olduğu vahyediliyor…”(1) buyrulur. Başka bir ayette ise şöyle denir: “… Şüphesiz ben, yer ve
göklerin hükümdarlığı kendisine ait olan Allah’ın hepinize gönderdiği peygamberiyim…”(2)
Hz. Muhammed’in üstün kişiliğini konu alan bir ayette ise şu ifade yer alır: “Sen elbette yüce bir
ahlak üzeresin.”(3)
Sonuç olarak bizler Hz. Muhammed’in hem insani hem de peygamberlik yönünü iyi kavrayalım. Peygamberimizin ahlaki özelliklerini, üstün kişiliğini örnek alalım. Kur’an’ı ve sünneti her
zaman, her yerde kendimize rehber edinelim.
“Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.”
Muvatta, Hüsnül Hulk, 1.
Yukarıdaki hadisi Hz. Peygamberin dinin anlaşılıp yaşanmasındaki önemi açısından
yorumlayınız.
Hz. Muhammed’in çeşitli olaylar karşısındaki farklı söz ve davranışlarının sebepleri neler
olabilir? Tartışınız.
4. Başlıca Hadis Kaynakları
İslam dininin temel kaynağı Kur’an’dır. Ancak Kur’an’ın anlaşılmasında sünnetin önemli bir
rolü vardır. Bu nedenle henüz Hz. Muhammed hayattayken bazı sahabeler onun sözlerini, çeşitli
uygulamalarını not etmişlerdir. Kur’an’ın emirlerini, Hz. Peygamberin açıklamaları doğrultusunda
anlayıp yaşamaya önem vermişlerdir. Ebu Hureyre, Abdullah bin Ömer, Hz. Ayşe, Hz. Peygamberin söz ve davranışlarını yakından takip eden, zaman zaman onun hadislerini yazan başlıca
sahabeler arasında sayılabilir.
Hz. Muhammed 632 yılında vefat etmiştir. Onun vefatından sonra Dört Halife Döneminde
İslam coğrafyası genişlemiş, sahabeler de buna paralel olarak Mekke, Basra, Mısır, Suriye, Kûfe
gibi bölgelere yayılmışlardır. Yapılan savaşlarda kimi sahabeler şehit olmuştur. Bazı sahabeler
vefat etmiş, bunun sonucunda da Hz. Muhammed’in uygulamalarını, sünnetini doğrudan bilen,
gören insan sayısı iyice azalmıştır. Bazı kimseler de çıkar amacıyla veya art niyetle hadis uydurmaya başlamışlardır. Bu gibi nedenlerden dolayı Hz. Peygamberin hadislerinin toplanmasına,
derlenip yazılmasına ihtiyaç duyulmuştur. Hicri II. asırdan itibaren başlayan derleme çalışmaları
sonunda birçoğu müellifinin adıyla anılan hadis kaynakları ortaya çıkmıştır. Kutüb-i Sitte adı verilen altı kitap bunlardan başlıcalarıdır:
1. Sahih-i Buhari: Bu meşhur hadis kitabı, Muhammed bin İsmail el-Buhari (öl. 869) tarafından derlenmiştir. Buhari, eserine yaklaşık altı yüz bin rivayet arasından titizlikle seçtiği 7397 hadis
(1) Fussilet suresi, 16. ayet.
(2) A’râf suresi, 158. ayet.
(3) Kalem suresi, 4. ayet.
38
almıştır. Hz. Muhammed’e affedilen sözleri ancak doğruluğuna iyice kanaat getirdikten sonra
eserine dâhil etmiştir.
İmam Buhari Türbesi, Semerkant-Özbekistan
2. Sahih-i Müslim: Müslim bin Haccac el Kuşeyri ( öl. 883)’nin eseridir. Tıpkı Buhari gibi
Müslim de eserine aldığı hadisleri titiz bir çalışma yaparak seçmiştir. O, yıllarca süren çalışmaları
yaparak kaleme aldığı eserinde, 3000 kadar hadise yer vermiştir.
3. Sünen-i Ebu Davud: Bu eser Süleyman bin Eş’as (öl. 888) tarafından yazılmıştır. Sünen-i
Ebu Davud’da, konularına göre tasnif edilmiş yaklaşık 4800 hadis bulunmaktadır.
4. Sünen-i Nesâi: Ebu Abdurruhman Muhammed bin Şuayb en-Nesâi (öl. 916)’nin eseridir.
En-Nesâî eserine birlerce rivayet arasından seçerek yaklaşık 5700 hadis almıştır. O da diğer
hadis müellifleri gibi titiz bir çalışma yapmıştır. Eserinde yer alan hadisleri konularına göre tasnif
etmiştir.
5. Sünen-i Tirmizi: Muhammed bin İsa Tirmizi (öl. 892) tarafından derlenmiştir. Bu meşhur
hadis âlimi, kendisine ulaşan binlerce rivayeti, ilmî açıdan titiz bir şekilde değerlendirmiş ve eserine 4800 civarında hadis almıştır.
6. Sünen-i İbni Mâce: Bu eserin müellifi İbni Mâce olarak tanınmış olan Muhammed bin Yezit
(öl. 886)’tir. Konularına göre tasnif edilmiş 4000 civarında hadis içeren bu eser önemli bir hadis
kaynağıdır. Kütüb-i Sitte dışında; Ahmet b. Hanbel (öl. 707)’in “Müsned’i, İmam Malik (öl. 795)’in
“Muvatta” adlı eseri de İslam kültürüne ait meşhur hadis kaynakları arasında sayılabilir.
Ehl-i beyte ait çeşitli hadis kaynakları da vardır. Kütüb-i Erbaa (dört kitap) bunlardan en meşhurlarıdır. Bu dört kitap El-Kâfi, El-Fakih, Et-Tezhib ve El-İstibsar’dır. Bunlardan El-Kâfi, Kuleyni
(öl. 908); El-Fakih Şeyh Saduk lakabıyla tanınan Muhammed bin Ali El-Kummi (öl. 903) tarafından kaleme alınmıştır. Et-Tezhib ve El-İstibsar adlı hadis kaynaklarının yazarı ise Muhammed
bin Hasan Et-Tusi (öl.1067)’dir.
39
Değerlendirme Çalışmaları
A. Aşağıda yer alan açık uçlu soruları cevaplandırınız.
1. Sünnet ve hadis ne anlama gelir? Açıklayınız.
2. Hz. Muhammed’in davranışlarının evrensel boyutu hakkında bilgi veriniz.
3. Fiilî sünnet ne demektir? Söyleyiniz.
4. Hz. Muhammed’in insani ve peygamberlik yönü hakkında bilgi veriniz.
5. Kütüb-i Sitte adlı hadis kaynakları hangileridir? Söyleyiniz.
B. Aşağıda yer alan çoktan seçmeli soruları cevaplandırınız.
1. Hz. Muhammed’in hangi davranışları Müslümanlar için bağlayıcılık taşır?
A)
B)
C)
D)
E)
Deneyimlerine dayanarak yaptığı işler
Günlük yaşamda yaptığı yeme, içme vb. davranışları
Yaşadığı toplumun örf ve âdetleri gereğince yaptıkları
İbadetlerin yapılışını göstermek için ortaya koyduğu uygulamalar
Arap toplumunun kültürüne uygun olarak yaptığı işler
2. Aşağıdakilerden hangisi Kütüb-i Sitte’den biri değildir?
A)
B)
C)
D)
E)
Buhari
Muvatta
Tirmizi
İbni Mâce
Müslim
3. Aşağıda verilen eşleştirmelerden hangisi yanlıştır?
A)
B)
C)
D)
E)
Tirmizi - Sünen
Buhari - Sünen
Malik bin Enes - Muvatta
Ebu Davud – Sünen
Ahmed bin Hanbel-Müsned
C. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri yay ayraç içindeki kelime ve kavramlarla
doğru bir şekilde tamamlayınız.
(sünnet, peygamberlik, evrensel, vahiy)
1. Hz. Muhammed’i diğer insanlardan ayıran en önemli özellikler, üstün ahlaki niteliklere sahip ve Allah’tan ……………… alan bir peygamber olmasıdır.
2. Dinin anlaşılmasında ……………… önemli bir rolü vardır.
3. Hz. Peygamberin davranışlarının hem yerel hem de …………… boyutu vardır.
40
ÖĞRENME ALANI: VAHİY VE AKIL
4. ÜNİTE
İSLAM DÜŞÜNCESİNDE
TASAVVUFİ YORUMLAR
Hazırlık Çalışmaları
1. Semah, gülbenk, kültür, tasavvuf ve cem kavramlarının anlamlarını araştırıp öğreniniz.
2. Mevlana’nın hayatı ve düşünceleri hakkında bir araştırma yapınız.
3. Nusayrilik hakkında ansiklopedilerden veya İnternetten bilgi edininiz.
4. Yunus Emre’nin bir ilahisini bularak defterinize yazınız.
5. Kur’an-ı Kerim’den, varlıkların yaratılışını konu alan iki ayet meali bularak defterinize yazınız.
41
1. Tasavvufi Düşüncenin Oluşumu
Hz. Muhammed hem Allah’ın resulü hem de içinde yaşadığı toplumun devlet başkanıydı. O
hayattayken İslamiyet hemen hemen bütün Arabistan Yarımadası’nda yayılmıştı. Ancak Hz. Peygamber siyasi ve toplumsal açıdan önemli bir konuma sahip olduğu hâlde son derece sade bir hayat
yaşadı. Onun yaşadığı ev, Mescid-i Nebi’nin bitişiğindeki birkaç odadan ibaretti. Kullandığı eşyalar
ise son derece sınırlıydı.
Peygamberimizin 632 yılında vefatından sonra, özellikle Dört Halife Dönemi’nde gerçekleşen
fetih hareketleriyle İslam coğrafyası genişledi. Fethedilen verimli topraklar ve elde edilen ganimetlerle Müslümanlar zenginleştiler. Birçok Müslüman lüks içinde yaşamaya başladı. Gösteriş, savurganlık ve sefahat yaygınlaştı. Hz. Peygamber zamanındaki, savurganlıktan uzak, mütevazı hayat
tarzı unutulmaya yüz tuttu. Yine bu süreçte fethedilen topraklarla Yunan, Bizans, Hint ve İran kültürüyle karşılaşıldı. Bunlara ait birçok eser Arapçaya çevrildi. Doğal olarak Müslüman toplumlarda
çok çeşitli kültürel değerler, alışkanlıklar, düşünce ve âdetler ortaya çıktı. Bazı art niyetli kimseler de
İslam düşüncesini, dinî değerleri tahrif etmeye, onlar hakkında şüphe uyandırmaya yönelik fikirler
ileri sürdüler. Ayrıca bu dönemde Müslümanlar arasında, siyasi görüş ayrılıkları da görülmeye başlandı.
Hz. Muhammed’in vefatından sonra Müslümanlar fetihlerle zenginleşti. Lüks içinde yaşama anlayışı yaygınlaştı. Bu gelişmeler karşısında bazı Müslümanlar Hz. Peygamber dönemindeki gibi sade
bir hayat sürdürülmesi gerektiğini savundular. Bu Müslümanlar Hz. Peygamberin ahlakı ve hayat
tarzının örnek alınması, onun gibi dünya nimetlerine fazla önem vermeden yaşanması gerektiğini
belirttiler. Yardımlaşma, fedakârlık, cömertlik, kaanatkârlık, dürüstlük, merhamet vb. değerleri ön
plana çıkardılar. İşte onların savunduğu bu anlayış zamanla tasavvuf düşüncesinin ortaya çıkıp
(1)
gelişmesinde etkili oldu.
Tasavvuf; kalbe yalnızca Allah sevgisini yerleştirmeyi, züht ve takvayı, nefsi kötü duygu ve düşüncelerden arındırmayı amaç edinen bir düşünce akımıdır. Özellikle hicri II. asırdan itibaren, Müslümanlar yoğun bir şekilde tasavvuf düşüncesine yönelmişlerdir. Esasen Müslümanların bu düşünceye yönelmelerinde Kur’an ayetlerinin de önemli bir rolü vardır. Çünkü Kur’an’da nefsi arındırmayı, dünya malına fazla önem vermemeyi vurgulayan birçok ayet bulunur. Bunlardan birinde; “Nefsini (kötülüklerden) arındıran kurtuluşa ermiştir.”(2) buyrulur. Başka bir ayette ise “… Altın ve
gümüş yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar yok mu, işte onlara elem verici bir azabı
müjdele.”(3) denir. Allah’ı anmanın, onu zikretmenin önemini vurgulayan bir ayette de şu ifade
yer alır: ...“Biliniz ki kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.”(4)
Tasavvuf düşüncesinin sistemli hâle gelmesinde, Müslümanlar arasında yaygınlaşmasında bazı kişilerin önemli bir bir rolü olmuştur. Zünnun Mısri (öl. 859),
Beyazıt Bestami (öl. 874), Cüneyd Bağdadi (öl. 910), Gazali (öl. 1111), Muhyiddin
Arabi (öl. 1165) Ahmet Yesevi (öl. 1166) ve Mevlâna (öl. 1273) bunlar arasında sayılabilir.
(1)
(2)
(3)
(4)
Diyanet İslam Ansiklopedisi, C 2, s. 6.
Şems suresi, 9. ayet.
Tevbe suresi, 34. ayet.
Ra’d suresi, 28. ayet.
42
İmam-ı Gazali Türbesi, Tus - İran
İnsan, nefsini kötülüklerden arındırmak için neler yapmalıdır? Düşüncelerinizi
arkadaşlarınızla paylaşınız.
2. Tasavvufi Düşüncede Allah-Varlık İlişkisi
Tasavvufi düşüncede önem verilen konuların başında Allah-varlık ilişkisi gelir. Bu düşünce akımına göre varlıkların en üstünü, en mükemmeli Yüce Allah’tır. İnsan da yaratılmış varlıkların özüdür. Sonsuz kudret sahibi olan Allah’ın sıfatları en güzel şekilde insanda tecelli etmiştir. Tasavvuf
anlayışında kâinat âdeta bir ceset kabul edilir, insan ise bu cesedin canı olarak görülür.(1)
Tasavvufi düşünceye göre Yüce Allah, kâinatta bulunan canlı ve cansız bütün varlıkların yaratıcısıdır. Bütün varlıklar, Allah’ın kâinattaki tecellisidir. Onun yarattığı varlıklar içerisinde insanın
ise ayrıcalıklı bir konumu vardır. Çünkü insan kendisine, doğaya, evrene, diğer canlılara bakarak,
olaylar arasında neden sonuç ilişkileri kurarak, düşünerek Allah’ın varlığını ve birliğini kavrayabilir. Onun hem insanları hem de diğer tüm varlıkları yarattığını fark edebilir. İşte bu nedenle Allah
ile insan arasındaki ilişki Yaradan-yaratılan ilişkisidir.
(1) Abdülbaki Gölpınarlı, Yüz Soruda Tasavvuf, s. 65.
43
Kur’an-ı Kerim’de de varlıklarla Allah arasındaki ilişkiye değinen birçok ayet bulunur. Örneğin
bunlardan birinde, “Biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık.”(1) buyrulur. Başka bir ayette ise şu
ifade yer alır: “Allah kendisinden başka hiçbir ilah olmayandır. Diridir, kayyumdur. Onu ne
bir uyuklama tutabilir ne de bir uyku. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey onundur…”(2)
Böylece Yüce Allah’ın üstün özelliklere sahip, her şeyi yaratan, eşsiz bir ilah olduğu vurgulanır.
Mutassavvıflara göre evrendeki tüm varlıklar Allah’ın sıfatlarının tecellisidir.
Tassavvufi düşünceye göre canlı ve cansız bütün varlıklarda ruh bulunur. İnsan, canlılar
âleminin en değerli ve üstün varlığıdır. O; doğruyu yanlıştan, hayrı şerden, iyiyi kötüden ayırt edebilen; kendisini yaratan Yüce Allah’ı tanıyabilen bir varlıktır. Bilme, anlama, kavrama, konuşma,
okuma, öğrenme, kendini geliştirebilme vb. hep insana özgü niteliklerdir. Zaten insanın yaratılış
amacına uygun davranışlar ortaya koyması, hayatına bu doğrultuda yön vermesi de söz konusu
niteliklerle olur. İşte bu özellikleri insana veren Yüce Allah’tır.
“Varlık birdir, o da Hakk’ın varlığıdır. Hakk’ın varlığından başka hiçbir varlığın
vücudu yoktur. Kâinatta görülen pek çok varlık bu zattandır. Şüphe yoktur ki tüm
varlıklarda o Yüce Yaratıcı kendi varlığını göstermiştir. Böylece kâinattaki her bir
varlık, bir olan Allah’ın varlığına delalet eder.”
Yüz Soruda Tasavvuf, s. 102
Siz yukarıdaki tasavvufi görüşlere katılıyor musunuzu? Niçi? Düşüncelerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız.
(1) Kamer suresi, 49. ayet.
(2) Bakara suresi, 255. ayet.
44
Ünlü mutasavvıf ve düşünürümüz Mevlâna, Allah ile insan arasındaki ilişkiyi, insan ile ney arasında bağlantı kurarak anlatır. Buna göre ney; asıl vatanı olan sazlıktan koparılıp dağlandığı için
inlemektedir. Tıpkı bu örnekte olduğu gibi insanın asıl vatanı da ahiret yurdudur, cennettir. İnsan
bu dünyada birçok meşakkatle karşı karşıyadır. Vefat ettiğinde ise asıl vatanı olan ahirete göçecek, Yaradan’ına kavuşacaktır.
3. Tasavvufi Düşüncenin Ahlaki Boyutu
İslam dininde ahlaka büyük önem verilir. Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’de ahlakı konu alan
birçok ayet bulunur. İnsanlardan doğru sözlü, adaletli, dürüst, emanetleri koruyan, yardımlaşmaya
önem veren, şefkat ve merhamet sahibi kimseler olmaları istenir. Kalp kırmaktan kaçınmak, güzel
sözlü olmak, fakirlere yardım etmek de İslam’da önem verilen ahlaki değerlerdendir. Bu konuyla
ilgili bir ayette Yüce Allah, “Güzel söz ve bağışlama, arkasından incitme gelen sadakadan
daha iyidir …”(1) buyurur. Başka bir ayette ise şu ifade yer alır: “Andolsun Allah’ın Resülünde
sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için
güzel bir örnek vardır.”(2) Böylece Hz. Muhammed, bütün Müslümanlara, güzel ahlak örneği
olarak takdim edilir.
Tasavvufi düşüncede güzel ahlakın önemli bir yeri vardır. Çünkü tasavvuf, kişinin manevi açıdan yücelmesini, ahlaki açıdan da kemale ermesini amaçlar. Başta insan olmak üzere tüm canlıları sevmek, sade bir yaşam sürdürmek; gurur, kibir, gıybet vb. kötü huylardan uzak durmak, kin
ve nefretten kaçınmak, kimseye haset etmemek, düşmanlık yapmamak tasavvufta önem verilen
başlıca ahlaki ilkelerdendir. Ünlü şair ve mutasavvıfımız Yunus Emre bir dörtlüğünde;
“Adımız miskindir bizim,
Düşmanımız kindir bizim,
Biz kimseye kin tutmayız,
(3)
Kamu âlem birdir bize.” diyerek tasavvuf düşüncesini benimseyen kimsenin herkesi eşit
görmesi, kin ve nefretten uzak durması gerektiğinini vurgulamıştır.
Ahlaki ilkelere uymak niçin gereklidir? Düşüncelerinizi aşağıdaki boşluklara
yazınız.
..............................................................................................................................................
..............................................................................................................................................
..............................................................................................................................................
..............................................................................................................................................
Tasavvuf düşüncesinde ibadetlere, güzel huylu olmaya önem verilmiştir. Büyük İslam âlimi İbni
Haldun, “Tasavvuf, ibadete ısrarla devam etmek, Allah’a yönelmek, dünyanın süs ve aldatıcılığından yüz çevirmek, halkın sevdiği ve rağbet ettiği zevk, mal, servet ve şöhrete ilgi duymamaktır.”(4)
(1)
(2)
(3)
(4)
Bakara suresi, 263. ayet.
Ahzâb suresi, 21. ayet.
Yunus Emre, s. 35.
İbni Haldun, Mukaddime, C 2, s. 540.
45
diyerek bu gerçeği ifade etmiştir. Meşhur mutasavvıf Cüneyd Bağdadi’nin, “Tasavvuf iyi huydur.
İyi huyların ne kadar çok olursa tasavvufta o kadar ilerlemiş olursun …”(1) sözü, tasavvufi düşüncede ahlakın önemini ortaya koymaktadır.
4. Kültürümüzde Etkin Olan Tasavvufi Yorumlar
Atalarımız VIII. yüzyılda İslamiyetle tanınmış, X. asırdan itibaren de büyük gruplar hâlinde bu
dini benimsemişlerdir. İslamiyet içerdiği evrensel değerleri; kişiyi ve toplumu mutlu etmeyi amaçlayan dinî ve ahlaki ilkeleriyle Türkler arasında hızla yayılmıştır. Bu dinin yayılmasında, kültürümüzde etkin olan tasavvufi yorumların önemli rolü vardır. Yesevilik, Mevlevilik, Kâdirilik, Nakşibendilik, Alevilik-Bektaşilik kültürümüzde etkin olan başlıca tasavvufi yorumlardandır.
4.1. Yesevilik
Yesevilik, Hoca Ahmet Yesevi’nin görüş ve düşünceleri çerçevesinde oluşmuş tasavvufi bir
akımdır. Bu ünlü mutasavvıf X. yüzyılın sonlarında Batı Türkistan’da bulunan Yesi şehrinin Sayram kasabasında dünyaya gelmiştir. Dönemin meşhur mutasavvıfı olan Arslan Baba’dan ders
almıştır. İlim öğrenmek ve kendini geliştirmek için Buhara’ya gitmiştir. Buranın ünlü âlimlerinden
biri olan Yusuf Hemedani’den ilim tahsil etmiştir. Hocası Arslan Baba’nın vefatından sonra
Yesi’ye dönen Ahmet Yesevi pek çok öğrenci yetiştirmiştir. Hayatını ilme, öğrenci yetiştirmeye
adamış, 1166 yılında Yesi’de vefat etmiştir.
Hoca Ahmet Yesevi Türbesi, Yesi-Kazakistan
Hoca Ahmet Yesevi, halkı dinî ve ahlaki konularda aydınlatmayı, insanlara faydalı olmayı
amaç edinmiştir. O bir tebliğci, âlim, bilge bir insan olarak çevresindeki insanları irşat etmiş, Türkler arasında İslam’ın yayılmasında önemli rol oynamıştır. Onun dergâhında yetişen öğrenciler de
Türk illerine dağılarak insanlara İslam’ı anlatmışlardır.
(1) Abdülbaki Gölpınarlı, Yüz Soruda Tasavvuf, s. 11.
46
Hoca Ahmet Yesevi’nin güzel ahlakı ve dinî değerleri konu alan şiirlerine hikmet adı verilir.
O; şiirleri, sohbetleri, kişiliğiyle halk arasında çok sevilmiş, “Pir-i Türkistan” lakabıyla tanınmıştır. Kur’an ve sünnete uygun yaşamak, dünya malına ve zevklerine değer vermemek, erenlerin sözünden çıkmamak, züht ve takvaya önem vermek Yesevilik düşüncesinde yer alan temel
ilkelerdendir. Ayrıca bu düşünce akımında insan-Allah ilişkisinin önemli bir yeri vardır. Buna
göre insan her an Yüce Allah’a yaklaşma gayreti içinde olmalıdır. Allah’tan korkmalı fakat hiçbir
zaman ondan ümidini kesmemelidir. Her an Allah’ı zikretmeli, sürekli Allah’a kavuşacağı zamanı
düşünmelidir.(1)
Yesevilik Orta Asya’dan Anadolu’ya, oradan Balkanlara kadar geniş bir coğrafyada yayılmış,
taraftar bulmuştur. Hacı Bektaş Veli, Abdal Musa, Geyikli Baba gibi mutasavvıflar hem İslamiyetin
hem de Yesevilik düşüncesinin Anadolu’da yayılmasında etkili olmuşlardır.(2) Ahmet Yesevi’nin
şiirleri Divan-ı Hikmet adlı eserde toplanmıştır. Bu eser Türk-İslam kültürü açısından oldukça
önemli bir kaynaktır.
4.2. Kâdirilik
Ünlü mutasavvıf Abdülkadir Geylani(öl.1166)’nin görüş ve düşünceleri çerçevesinde oluşup
yaygınlaşmış tasavvufi akım, Kâdirilik olarak adlandırılmaktadır. Abdülkadir Geylani, 1077 yılında
Bağdat yakınlarındaki Geylan köyünde doğmuştur. İlk eğitimini Geylan’da almış, daha sonra da
Bağdat’a gitmiştir. Bağdat’ta dönemin âlimlerinden ilim tahsil etmiş; tefsir, hadis, fıkıh ve kıraat
okumuştur. İslami ilimlerde derinleşmiş, kendini yetiştirmiş, meşhur bir âlim olmuştur. Bağdat
medreselerinde birçok öğrenci yetiştirmiştir. Zamanla tasavvuf ilimine yönelmiş, bu alanda da
önemli bir konuma sahip olmuştur.
Abdülkadir Geylani, tasavvuf alanındaki bilgisi, güzel ahlakı ve ilmî sohbetleriyle insanları etkilemiştir. Onun tasavvufi görüşleri zamanla Anadolu, Orta Asya ve Afrika’ya kadar yayılmıştır.
Kâdirilikte Allah’ı zikretmeye büyük önem verilir. Bu akıma mensup kimseler gündüzleri oruç tutup
geceleri az uyumaya, sürekli Allah’ı tefekkür etmeye özen gösterirler. Fakirlere yardım etmek,
hoşgörü ve tevazu sahibi olmak, günahlardan kaçınmak, kâmil biri olmak için gayret göstermek
Kâdirilikte önem verilen ilkelerdendir.(3)
Kâdirilikte;
yyYalan söylememek,
yyİnsanlara eziyet etmekten kaçınmak,
yyBaşkalarına yük olmamak,
yyİnsanların sahip olduğu şeylere tamah etmemek,
yyHer ne sebeple olursa olsun yemin etmemek, dilini yemine alıştırmamak,
yyAlçak gönüllü olmak, beddua etmekten kaçınmak vb. ilkelere büyük bir önem verilir.(4)
Sizce yukarıda yer alan ilkelerin toplumsal ilişkiler açısından önemi nedir?
Görüşlerinizi sınıfta anlatınız.
(1)
(2)
(3)
(4)
H. Kâmil Yılmaz, Ana Hatlarıyla Tasavvuf ve Tarikatlar, s. 46-47.
İ. Agâh Çubukçu, Türk-İslam Kültürü Üzerinde Araştırmalar ve Görüşler, s. 211-212.
Ahmet Güner, Tarikatlar Ansiklopedisi, s. 201-205.
H. Kâmil Yılmaz, Ana Hatlarıyla Tasavvuf ve Tarikatlar, s. 289-293.
47
4.3. Nakşibendilik
Kültürümüzde etkin olan tasavvufi yorumlardan biri olan Nakşibendilik, Muhammed Bahauddin Nakşibend (öl.1389)’in görüşleri doğrultusunda oluşmuş bir tasavvufi düşünce akımdır.
Muhammed Bahauddin Nakşibend, Buhara yakınlarındaki Kasr-ı Arifan köyünde dünyaya gelmiştir. Türbe hâline getirilen mezarı Buhara’dadır.
Bahauddin Nakşibend Türbesi, Buhara-Özbekistan
Tasavvufi hayatın yoğun olarak yaşandığı bir çevrede doğmuş olan Muhammed Bahauddin
Nakşibend, tasavvuf alanında eğitim almıştır. Sade bir hayat yaşamış, haramlardan ve kötülüklerden uzak durmuştur. Tasavvuf alanında yoğunlaşmış, derin bilgi sahibi olmuş, çevresindeki
insanları da irşat etmiştir. Yaptığı sohbetlerde insanlara İslam’ın iman ve ibadet ilkelerini, tasavvufun inceliklerini anlatmıştır.
Nakşibendiliğe göre insan hem dünyevi sorumluluklarını tam olarak yerine getirmeli hem de
Allah’ı her an hatırında tutmalıdır. Kalbi kötü duygu ve düşüncelerden arındırmalı, dinî emirleri
yerine getirmelidir. Nakşibendilikte zikre de önem verilir. Allah’ı çok zikreden kişinin, onun sevgisini kalbine yerleştireceğine ve bunun da kişiyi kötülüklerden koruyacağına inanılır. Nakşibendi(1)
liğe göre zikrin gizlice, kalpten yapılması esastır.
Nakşibendilik Anadolu, Türkistan ve Hindistan başta olmak üzere geniş bir coğrafyada taraftar
bulmuş, pek çok insan tarafından benimsenmiştir.
4.4. Mevlevilik
Mevlevilik akımının temeli Mevlâna Celaleddini Rumi’nin görüşlerine dayanır. Mevlâna 1207
yılında Horasan’ın Belh şehrinde doğmuş, küçük yaşlardan itibaren de ilim öğrenmeye başlamıştır. İlk eğitimini, âlim bir zat olan babası Bahauddin Veled’den almıştır. Tefsir, hadis, fıkıh gibi
İslami ilimlerde kendini yetiştirmiş, geniş bilgi sahibi olmuştur. Arapça ve Farsçayı mükemmel bir
(1) Ahmet Güner, Tarikatlar Ansiklopedisi, s. 267-276.
48
şekilde öğrenmiştir. Döneminin edebiyat dili Farsça olduğu için eserlerini Farsça kaleme almıştır. Büyük bir düşünür, âlim ve mutasavvıf olan Mevlâna birçok eser yazmıştır. Divan-ı Kebir,
Mesnevi, Fîhi Mâfih bunlardan başlıcalarıdır. Mevlâna hayatını ilme ve tasavvufa adamış, yıllarca insanları İslam’ın güzellikleriyle tanıştırmak için çaba harcamıştır. Bu ünlü mutasavvıf 1273
yılında Konya’da vefat etmiştir. İleri sürdüğü düşünceler, tasavvufi görüşler oğlu Sultan Veled
tarafından sistemli hâle getirilmiştir.
Mevlâna Türbesi, Konya
Mevlevilik düşüncesi her şeyden önce insan sevgisine dayanır. Mevlâna’ya göre Yüce Allah insanı yaratmış, ona kendi ruhundan üfleyip can vermiştir. Dolayısıyla insan, Tanrı’dan iz taşıyan, onun eseri olan değerli
bir varlıktır.
Mevlâna’ya göre tasavvuf eğitiminin temel amacı
kişinin kendini bulması, böylece gerçeğe ulaşmasıdır.
Gerçeğe ulaşmak Yaradan’ını bulmak, ona kavuşmak
demektir. Bunun gerçekleşmesi için de insanın, nefsini bir kenara bırakıp benlik duygusundan sıyrılması
gerekir. Mevlevilik düşüncesine göre evrendeki canlı
ve cansız bütün varlıklar Allah’ın eseridir. Bu varlıklar
aynı zamanda onun tecellisidirler. İşte bundan dolayı da
Allah, tecelli ettiği varlıkları, bütün evreni kuşatmıştır.
Mevlevilikte dini, inancı, düşüncesi ne olursa olsun
bütün insanlara hoşgörüyle yaklaşmak, herkese saygı
duymak esastır. Mevlâna’ya göre “Âlemden maksat
49
Mevlâna’nın temsilî bir resmi
(1)
insandır.”
Yüce Allah, insanı yeryüzünde kendisinin halifesi seçmiştir. Onu üstün vasıflarla
donatmış, böylece insana ayrı bir değer verdiğini göstermiştir. Bundan dolayı da insanı sevmek,
ona saygı duymak gerekir. Mevlâna görüşü, düşüncesi, inancı ne olursa olsun herkese sevgiyle
yaklaşılması gerektiğini savunur. O,
“Gene gel, gene.
Ne olursan ol,
ister kâfir ol,
ister ateşe tap,
ister puta,
ister yüz kere tövbe etmiş ol,
ister yüz kere bozmuş ol tövbeni.
Umutsuzluk kapısı değil bu kapı.
(2)
Nasılsan öyle gel.”
diyerek bu konudaki görüşünü ortaya koymuştur.
Mevlevilik düşüncesinde önem verilen çeşitli ilkeler vardır: İnsanlığın hizmetinde olmak, dindar olmak, kalbini her zaman temiz tutmak, aklı iyi kullanıp hikmet sahibi olmak, Mevlâna’yı pir
tanıyıp onun yolunda ayrılmamak bunlardan bazılarıdır. Alçak gönüllülük, güler yüzlü ve nazik
olmak, maddi ve manevi temizliği ilke edinmek, dinî esasları iyi bilmek, Allah Resulünden sonra
(3)
Mevlâna’ya bağlanmak da Mevlevilikte yer alan ilkelerdir.
Mevlevilikte şiir, musiki ve sema ayininin önemli bir yeri vardır. Mevlevi dervişleri ney, kudüm
gibi müzik aletleri eşliğinde, özel giysiler içerisinde sema ayini yaparlar. Sema ayininde dervişler müzik eşliğinde bir ellerinin içini göğe, diğerini yere doğru döndürürler. Kendi çevrelerinde
ahenk içerisinde dönerek sema yaparlar. Sema sırasında ellerin birinin göğe, diğerinin yere bakması, “Biz aracıyız, Allah’ın lütfu olarak göklerden verileni yeryüzündeki insanlara aktarırız.” şeklinde yorumlanır. Sema ayini, kişiyi aşkın bir varlık olan Allah ile daha da yakın olmaya götürür.
Sema sırasında dervişler birbirleri önünde saygıyla baş eğerler. Buna mukabele denir. Mukabele
toplumsal ilişkilerde insanların birbirlerine saygı göstermesi gerektiğini vurgulayan sembolik bir
hareketttir.(4) Mevlâna sohbetlerinde, eserlerinde daha çok insanları mutluluk ve huzura ulaştıracak ilkeler üzerinde durmuştur. Allah inancının, dinî kurallara bağlılığın, güzel ahlakın önemini
vurgulamıştır. Mevlâna’ya göre göre Yüce Allah’a ahlak kapısından girerek kavuşulur. İslam dininin; adalet, doğruluk, yardımlaşma, fakirleri gözetme, dürüstlük, hikmetli olma gibi ahlaki değerleri
insanları mutluluğa kavuşturacak başlıca ilkelerdir. Nefsin arzularına köle olmak, kibir, çekememezlik, öfke, kin, nefret, tembelllik, aşırı mal tutkusu, gereksiz tartışmalar, gurura kapılma, kendini
fazla övme vb. ise insanın helakına neden olacak kötülüklerdir. Bu nedenle iyi bir Mevlevi kendini kötülüklerden kurtarma gayreti içinde olmalıdır. Erdemi, güzel ahlakı, nefsini arındırmayı ilke
edinmelidir.(5)
(1)
(2)
(3)
(4)
(5)
Mevlâna, Mecalis-i Seb’a, s. 45.
Suat Batur, Mesnevi, Seçmeler, s. 44.
Suat Batur, Mesnevi, Seçmeler, s. 39.
Emine Yeniterzi, Mevlâna Celaleddin Rumi, s. 23-35.
Ahmet Güner, Tarikatlar Ansiklopedisi, s. 264-276.
50
Mevlevilikte önem
verilen başlıca ilkeler:
Yukarıdaki şemada boş bırakılan yerlere, Mevlevilikte önem verilen ilkelere örnekler yazınız.
4.5. Alevilik-Bektaşilik
Alevilik kavramı sözlükte; Ali’ye mensup, Ali’ye ait, Ali taraftarı gibi anlamlara gelir. İslam
kültürüne ait bir kavram olarak ise Alevilik; Hz. Muhammed’in vefatından sonra Hz. Ali’nin halife
olması gerektiğini savunan, onu sahabelerin en üstünü olarak kabul eden anlayıştır. Bektaşilik ise
ünlü mutasavvıf ve düşünürümüz Hacı Bektaş Veli (öl. 1270)’nin görüş ve düşünceleri çerçevesinde oluşan tasavvufi bir akımdır.
Maturidî Türbesi ve nerede olduğu yazılsın
Hacı Bektaş Veli Türbesi, Hacıbektaş-Nevşehir
51
Alevilik düşüncesinin temeli İslam tarihinin ilk dönemlerine kadar uzanır. Buna göre Emevi
iktidarında, Peygamberimizin sevgili torunu, Hz. Ali’nin oğlu Hz. Hüseyin ve bazı aile fertleri 680
yılında Kerbela denilen yerde şehit edilmişlerdir. Hem bu dramatik olay hem de Hz. Peygamberden sonra Hz. Ali’nin halife olması gerektiği düşüncesi Müslümanlar arasında ehl-i beyti sahiplenme anlayışını güçlendirdi. Pek çok Müslüman, ehl-i beyt mensuplarını savunmaya yöneldi.
Böylece zamanla toplumda Hz. Ali ve ehl-i beyt sevgisini temel alan Alevilik düşüncesi yaygınlaştı. Siyasi ve kültürel etkenler nedeniyle de bu düşünce akımı zamanla sistemleştirilip kurumsal bir oluşum hâlini aldı.
Kültürümüzde Alevilik-Bektaşilik kavramları çoğu kez birlikte kullanılır. Alevi ve Bektaşi denildiğinde temelde aynı düşünceyi benimseyip savunan kimseler kastedilir. Çünkü her iki düşünce
akımında da Hz. Ali ve ehl-i beyt sevgisine çok önem verilmiştir. Ayrıca asırlardır Alevilik düşüncesinin Anadolu’da varlığını sürdürmesinde Hacı Bektaş Veli’nin önemli rolü olmuştur. Hacı Bektaş
Veli; ünlü mutasavvıf Hoca Ahmet Yesevi’nin dergâhında yetişmiştir. Orta Asya’dan Anadolu’ya
gelmiş, Kırşehir civarına yerleşmiştir. O, çevresindeki insanlara İslam’ın ilkelerini, ahlaki değerleri
ve tasavvufun inceliklerini anlatmıştır. Anadolu’da İslam’ın yayılmasında önemli rol oynamıştır.
Alevilik-Bektaşilik düşüncesinde dinî ve ahlaki ilkelere bağlı kalmanın büyük önemi vardır.
Hacı Bektaş Veli dört kapı kırk makam adını verdiği öğretisinde imanın şartlarına, ilim öğrenmeye;
namaz, oruç, hac, zekât, abdest, gusül vb. ibadetleri yerine getirmeye, sünnet ve cemaat ehlinden
olmaya vurgu yaparak(1) bu durumu açıkça ortaya koymuştur. Edepli olmak, misafirlere ikramda
bulunmak, kin gütmemek, hırs ve tamahtan uzak durmak, çok düşünüp az konuşmak, sır saklamak, şefkat ve merhamet sahibi olmak Alevilik-Bektaşilikte önem verilen başlıca ahlaki ilkelerdir.
Alevi-Bektaşi düşünürlerinden Cabbar Kulu, “Komşun ile, ehli ayalin ile hoşça
geçin. Misafire tazim eyle. Hiçbirinin hatırını yıkma. Nerede bir hatırı yıkık var ise
hatırını yap, sana kötülük edene sen iyilik eyle. Kuşlarda, böceklerde, hayvanlarda, insanda
hiçbir şeyin canını incitme. Cümlesi senden hoşnut olsun…” demiştir.
Kitab-ı Cabbar Kulu, s. 82.
(Sadeleştirilmiştir.)
Yukarıdaki ifadelerden Alevilik-Bektaşilik düşüncesiyle ilgili ne gibi ilkeler çıkarabilir? Listeleyiniz.
………………………………………………………………………………………………………
………………………………………………………………………………………………………
………………………………………………………………………………………………………
………………………………………………………………………………………………………
………………………………………………………………………………………………………
………………………………………………………………………………………………………
(1) Hacı Bektaş Veli, Malâkât, s. 181-193.
52
Alevilik-Bektaşilikte başta Hz. Ali olmak üzere on iki imam sevgisinin ayrı bir yeri vardır. On iki
imam şunlardır: Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Zeynel Abidin, Muhammed Bakır, Cafer-i Sadık,
Musa Kâzım, Ali Rıza, Muhammed Taki, Ali Naki, Hasan el-Askerî, Muhammed Mehdi.
Alevilik-Bektaşilik düşüncesinde cem, cemevi, musahiplik, semah, dua, gülbenk, muharrem
ayı ve aşurenin önemli yeri vardır. Şimdi sırasıyla bunların ne anlama geldiğini görelim.
4.5.1. Cem ve Cemevi
Cem kelimesi sözlükte; toplanmak, bir araya gelmek, bütünleşmek gibi anlamlara gelir. Dedenin manevi yönetiminde gerçekleştirilen cem, Alevilik-Bektaşilikte önem verilen bir uygulamadır.
Cem yapılan mekâna cemevi denir.
Alevi-Bektaşiler cem sırasında semah dönerler.
Cemde Alevi-Bektaşiler bir araya gelerek aşkla Allah’a yönelirler. Allah’a olan kulluk görevlerini ve ibadet yükümlülüklerini cem yaparak gerçekleştirirler. Yüreklerinin Allah sevgisiyle dolmasını sağlarlar. Cemde okunan gülbenkler, on iki imam aşkına söylenen düvaz-imam, deyiş ve
nefesler arasında sık sık “Allah Allah” denir. Her hizmet yapılmadan önce o hizmetin anlamını
ifade eden Kur’an ayeti okunur. Böylece Hakk’a olan inanç ve ikrar tazelenir. Tevhitler (Lâ ilâhe
illallah) okunur. Eller göğüslere konarak Hz. Muhammed ve ehl-i beytine salavatlar getirilir ve
işlenmiş olan günahlar için tövbe istiğfar edilir.
Alevi-Bektaşi inancına göre ceme katılan kişi, tüm alt ve üst kimliklerinden yani kadınlığından, erkekliğinden, zenginliğinden, fakirliğinden, mesleğinden, eğitiminden, tüm sosyal statüsünden arınmış olarak oraya gelir. Ayrıca manevi ve ruhsal temizlik amacıyla ceme girerken aynı
53
zamanda bedensel olarak da temiz olmak zorunludur. Cemevine giren insan Hak, Muhammed,
Ali’nin divanına girdiğinin farkında olmalıdır. Cemevindeki mürşit postunda oturan dede ve babalar, bu kutsal yolun eğiticileri oldukları için onlara azami derecede saygı gösterilmelidir. Çünkü
onların oturduğu post; Muhammed Mustafa ve ehl-i beytinin kutsal makamını sembolize eder.
Yılın belli zamanlarında yapılan bazı cemler bulunmaktadır. Yılın ilk cemi, Abdal Musa adına,
dargın olan kimselerin barıştırılması, insanlar arasında birliğin sağlanması amacıyla yapılır ve
Abdal Musa cemi olarak adlandırılır. Buna göre herhangi bir ocak veya cemevine bağlı olan kimseler bir araya gelip kurban keserler. Tüm canlar bu kurban lokmasına katkıda bulunurlar. Cem
sırasında dargın kimseler barıştırılıp sahip olunan nimetler için Allah’a şükredilir. Tıpkı Hz. Peygamber döneminde Mekke’den Medine’ye göç eden Müslümanlarla, onlara malları ve canlarıyla
yardımcı olan Medineli Müslümanların kardeşlikleri gibi yol kardeşi olmak isteyen iki ailenin kurban kestikleri ve kardeş olmaya söz verdikleri cem ise musahiplik cemi olarak adlandırılır. Hakk’a
yürüyen (ölen) bir kişinin yedisi veya kırkında kurban kesilip lokma dağıtılan cem, dar cemidir.
İşlediği bir suç nedeniyle yol düşkünü ilan edildikten sonra tövbe ederek üzerindeki kul hakkını
iade eden kişiler için düşkünlükten kaldırma cemi yapılır. Düşkünlükten kaldırıcak olan kişiler dar
meydanında dedenin huzuruna gelirler. Dede bu kişilere hayır yapmaları, kurban kesip yoksullara
dağıtmaları vb. uyarılarda bulunur. Bu kişiler bir daha yol düşkünü olmayacaklarına Hakk’ın ve
halkın huzurunda söz verirler. Daha sonra da bu kişiler üzerine bir gülbenk okunarak cem sona
erdirilir.
4.5.2. Cemin Yapılışı
Dede, Hz. Muhammed’in manevi makamını temsil eden posta oturur ve başından sonuna
kadar cem sırasında yerine getirilen ibadetleri yönetir. Bu sırada Hz. Ali postuna oturan rehber
dedenin yanındaki yerini alır.
Dede cemi şu duayı okuyarak başlatır; “Bism-i Şâh Allah Allah. Akşamlar hoyrala, hayırlar fethola, hizmetlerimiz kabul ola. Muratlarımız hasıl ola. Hak Muhammed Ali yardımcımız, gözcümüz ola. On iki imam, on dört masum-u pak, on yedi kemerbest efendilerimiz katarlarından, didarlarından ayırmaya… Allah iki cihanda korktuğumuzdan emin, umduğumuza nail eyleye. Dertlerimize derman, gönüllerimize iman, hastalarımıza şifa, borçlarımıza edalar (ödeme kolaylığı)
nasip eyleye. Devlet ve milletimizin kılıcını keskin, sözünü üstün eyleye. Gökten hayırlı rahmetler, yerden hayırlı bereketler ihsan eyleye. Niyazlarımızı, lokmalarımızı kabul eyleye. Dualarımızı
dergâh-ı izzetinde kabul eyleye. Dil bizden, nefes pirimizden ola. Nur-u Nebi, kerem-i İmam-ı Ali,
gülbank-ı Hünkâr Hacı Bektaş Veli demine hû.”(1)
Cem sırasında dede, ilk önce dargın ve küskün olanlar varsa onları barıştırır. Daha sonra
sırasıyla on iki hizmeti yerine getirecek canların duası, delil hizmeti (çerağ uyandırma, mum veya
ışık yakma), tezekkâr hizmeti (abdest aldırma), kurban ve lokma hizmeti ve diğer hizmetler yerine
getirilerek cem birlenir. Ceme katılanlar topluca tövbe istiğfar ederler. Zakir (âşık), bağlama eşliğinde düvaz-imam (on iki imam aşkına okunan methiye), tevhit, miraçlama, ve mersiyelerden
okur. Semahlar dönülür. Getirilen lokmalar, kesilen kurbanlar dede tarafından dualandıktan sonra
dağıtılır. Dede, hizmet yapanlara dua eder, ayrıca hizmet aralarında çeşitli konularda açıklamalar
yapar.
(1) Ömer Uluçay, Alevilikte Dua, s. 48-49; Mehmet Yaman, Alevilikte İnanç-Edeb-Erkân, s. 193.
54
Cemin sonunda dede şöyle dua eder: “Bism-i Şâh! Allah, Allah. Oturan, duran, kovsuz, gıybetsiz Hakk Muhammed Ali deyip evine varan tüm canların Yüce Allah dildeki dileğine, gönüldeki
muradına vasıl eyleye. Gerçeğe hû…”
Cem ile ilgili 12 Hizmet
1. Mürşit (Dede)
Görev itibariyle Hz. Muhammed, Hz. Ali ve Hacı Bektaş Veli’yi temsil eder. Cem erkânının
başkanlığını yapar. Cenaze, musahiplik, nikâh, ad koyma ve sünnet törenlerini yönetir.
2. Rehber
Yola girmek isteyenleri hazırlar, yol gösterir. Mürşidin en yakin yardımcısıdır.
3. Gözcü
Rehberin yardımcısıdır. Cemin sessiz ve sakinlik içinde geçmesini sağlar. Cemin bekçisidir.
4. Çerağcı (Delilci)
Cemevinde bulunan aydınlatma araçlarını yakar. Buhurdanlıkları ve mumları hazırlar.
5. Zakir (Âşık)
Cemde tevhit, düvazde imam, mersiye, semah, nevruziye söyler.
6. Süpürgeci (Ferraş)
Cemevinin temizliği ile meşgul olur.
7. Meydancı
Cemevinde semahserleri kaldırır. Postları yerine dizer.
8. Niyazcı
Kurbanları tekbir getirerek keser. Gelen lokmaları alır ve dağıtımını sağlar.
9. İbrikçi
Cemde mürşidin ve cem erenlerinin abdest almalarını sağlar.
10. Kapıcı
Ceme gelen erenlerin evlerinin güvenliğini sağlar.
11. Peyikçi
Cem olacağını tüm canlara duyurur.
12. Sakacı
Cemevinde şerbet, saka suyu gibi şeylerin dağıtımını sağlar.
55
4.5.3. Semah
Alevilik-Bektaşilikte en çok önem verilen uygulamalardan biri semahtır. Aleviler, evrende bulunan her şeyin döndüğünden hareketle Yüce Allah’a duydukları aşk ve sevgiyi döndükleri semahla
ifade ederler. Semah; ilahî aşkı ruhunda duymak, o aşkla Allah’ın güzel isimlerinden herhangi
birini anarak ayakta dönmektir. Alevilik-Bektaşilik düşüncesine mensup olanlar semahta, ilahiler
eşliğinde kadın erkek ayrımı yapmadan ellerini gökyüzüne doğru uzatarak dil, din ayrımı gözetmeden, Hakk’ın birliğini tekrar tekrar zikreder.
Semah sırasında okunan dua, semahın nasıl bir samimiyet içerisinde yapıldığını göstermektedir. Bu dua şöyledir: “Bism-i Şâh Allah Allah! Semahlarınız saf ola, günahlarınız affola. Döndüğünüz semahlar Hak için ola, seyir için olmaya. Semahı bize bağışlayan Muhammed Mustafa’nın
ve ehl-i beytinin şefaatleri üzerinizde hazır ve nazır ola… Döndüğünüz semahlar, kırklar semahı
ola.(1) Aleviliğin temel kaynaklarından olan Buyruk’ta, semah sırasında canların dönmesi, değirmen oluğundan su akarken değirmen taşının dönmesine benzetilmiştir. Semah sırasında dervişin
gönlüne boşalan, ilâhî aşktır.(2)
Semah, Alevilik-Bektaşilikte önem verilen bir törendir.
4.5.4. Musahiplik
Alevilik-Bektaşilikte önem verilen uygulamalardan biri, kökeni Hz. Muhammed dönemindeki
ensar-muhacir kardeşliğine dayandırılan musahipliktir. Musahiplik; evli olan iki kişinin aileleriyle
(1) Ali Rıza Uğurlu, Aynu’l-Cem s. 57.
(2) Şeyh Safi Buyruğu, s. 132,133.
56
birlikte dede huzurunda kurban keserek hayat boyu yol kardeşi olmaya söz vermesidir. AlevilikBektaşilik düşüncesine göre kişi, ancak ailevi durum, yaş, bilgi ve ahlak yönünden kendisine
uygun bulduğu ve hayat boyu geçinebileceği bir kimseyle musahip olur.
Dede, musahip olan kişilere şöyle öğüt verir: “Evlatlarım! Siz musahip oldunuz. Başta musahip
musahibinden malını esirgemeyecek. Aranızda tartışma çıksa, Allah korusun temmuz sıcağında
bir tülbent kuruyuncaya dek dargın dursanız derdinize derman bulunmaz. Yalan söylememek,
haram yememek, zina yapmamak, dedikodu etmemek, elinle koymadığını almamak, gözünle görmediğini gördüm dememek, kimseyi incitmemek gerek. Tüm bu dediklerimi yapacaksınız. Nefsinize uymayın, yolunuzdan azmayın. Çiğ (haram) lokma yemeyin, Malı mala, canı cana katın.
Hâlinize hâldaş, yolunuza yoldaş olun.”(1) “Evlatlarım! Bu yol demirden leblebi, ateşten gömlektir.
Geldiğiniz Hak yolu, durduğunuz Mansur darı, gördüğünüz Hak didarıdır. Hak cesedinize can,
gönlünüze iman verdi. Hak size irfan yoluna girmeyi nasip eyledi. Hak yoluna iman edip ikrar
verdiniz. Bu ikrarınıza sadık kalacaksınız; Allah’ın birliğine, Hz. Muhammed’in peygamberliğine,
İmam-ı Ali’nin velayetine, ehl-i beytin soyu hürmetine yer ve gök şahit olsun.(2)
Musahiplik erkânında talibe, “Yalan söyleme, gıybet etme, şehvetperest olma, eline, diline,
beline sahip ol, kibir ve kin tutma, kimseye haset ve düşmanlık etme, gördüğünü ört, görmediğini
söyleme, elinle koymadığını alma… Hakk’ı kendi özünde mevcut bil. Özünü bu yolda böylece
(3)
sabit kadem eyle. Mürşidin Muhammed, rehberin Ali, gürûhun nacî, pirin Hacı Bektaş Veli’dir.
denilerek öğüt verilir.
Nehcü’l Belağa’da Hz. Ali Kur’an-ı Kerim hakkında şöyle der:
“Kur’an’ı öğrenin, çünkü o, en güzel sözdür. Onun bilgilerinde derinleşin. O
kalplerin baharıdır. Kur’an’ın nuruyla şifa dileyin, o göğüslerin şifasıdır.”
Nehcü’l-Belâğa, 110. hutbe.
Yukarıdaki sözde verilmek istenen mesaj hakkında sınıfınızda arkadaşlarınızla konuşunuz.
4.5.5. Dua ve Gülbenkler
Alevi-Bektaşi kültüründe dua ve gülbenklerin ayrı bir önemi vardır. Bu kültürde dua, gülbenk
olarak adlandırılır. Gülbenk Allah’a sığınma, ondan af dileme, dua edip ona yakarma amacıyla
(4)
okunur. Genellikle kısa ve ahenkli cümlelerden oluşan dua formlarıdır.
Alevilik-Bektaşilikte bireyi ve toplumu ilgilendiren dinî veya ahlaki hemen hemen her konuda
çeşitli gülbenkler bulunur. Çünkü bu düşünce akımında ibadetler genel olarak dua ve zikre dayanır. Dua, hem başlı başına bir ibadet hem de diğer ibadetlerin tamamlayıcısı olarak görülür. Cem,
semah vb. törenleri duasız düşünmek mümkün değildir. Dede ve babalar, Kur’an ayetlerini oku(1)
(2)
(3)
(4)
Buyruk, s. 57-58.
Yol ve Sürekler,s. 66.
Bektâşi Erkânnâmesi, s. 70-71.
Ömer Uluçay, Alevilikte Dua, s. 15.
57
yacakları zaman besmele çekerler. Gülbenk ve diğer dualara başlayacakları zaman ise Bismi
Şâh Allah Allah (Allah’ın adıyla…) derler.
Alevilik-Bektaşilikte yer alan dua örneklerinden biri şöyledir: “Bismi Şah, Allah Allah! Vakitler
hayrola, hayırlar feth ola. Şerler def ola. Yüce Allah dildeki dileklerimize, gönüldeki muratlarımıza
vasıl eyleye. Milletimizin, devletimizin varlığını, birliğini, dirliğini sonsuz eyleye. Yüce Allah dualarımızı dergâh-ı izzetinde kabul eyleye…” Sofraya oturunca yapılan gülbenklerden biri de şu şekildedir: “Bismi Şah, evvel Allah diyelim. Kadim Allah diyelim. Geldi Ali sofrası ya Şah diyelim. Şahın
gönderdiğini biz yiyelim. Demine hû diyelim.…”
Alevi-Bektaşiler hem bireysel olarak hem de topluca dua eder, gülbenk okurlar. Duada samimiyete önem verirler. Cem sırasında veya başka dinî uygulamalarda dede ve babalar tarafından
yapılan dualara “Allah Allah” diyerek katılırlar. Bu, âmin (Allah’ım duamızı kabul et!) anlamına
gelir.
4.5.6. Muharrem Ayı ve Aşure
Hicri takvime göre senenin ilk ayı muharrem ayıdır. Muharrem kavramı sözlükte, kutsal olan,
saygı duyulan, yasaklanan, haram kılınan şey vb. anlamlara gelir. Hz. Muhammed (s.a.v.) muharrem ayının dokuz, on ve on birinci günlerinde oruç tutmuş, bizlere de böyle davranmamızı öğütlemiştir. Bir hadisinde, “Ramazan ayından sonra en faziletli oruç, Allah’ın ayı olan muharremde tutulan oruçtur.”(1) buyurmuştur. Bu nedenle Müslümanlar, muharrem ayına ve aşureye
önem verirler. Bu ayda hem oruç tutmaya hem de aşure kaynatmaya özen gösterirler.
Muharrem ayında aşure dağıtılması toplumumuzda gelenek olmuştur.
(1) Müslim, Sıyam, 33.
58
Muharrem ayının Alevilik-Bektaşilik kültürü açısından ayrı bir önemi vardır. Çünkü bu ayda, ehl-i
beytin önde gelen şahsiyetlerinden biri olan Hz. Hüseyin, bazı aile fertleriyle birlikte Kerbela’da
günlerce susuz bırakıldıktan sonra şehit edilmiştir. İşte bu nedenle Alevi-Bektaşiler muharremi
yas ayı olarak nitelendirirler. Hz. Hüseyin’in şehit edildiği 10 Muharrem’i ise yas günü kabul ederler. Muharrem ayının ilk on iki gününü oruçlu geçirirler. Hz. Hüseyin ve evladının aç ve susuz bırakılmasının anısına su içmez, eğlence yapmaz, kurban kesmezler. Bu ay boyunca çeşitli etkinlikler
düzenlerler. Hz. Hüseyin’i ve şehit edilen diğer ehl-i beyt mensuplarını anarlar. Onlar için ağıtlar
yakar, mersiyeler okur, dua ederler. “Allah’ım! Sen bizlerin gönüllerini Muhammed Mustafa’nın ve
onun tertemiz ehl-i beytinin sevgisi ile aydınlat. İmam Hüseyin’i bizlerden hoşnut eyle. Allah’ım!
Cümlemizi, can yakıcı ahiret gününde şehitler serdarı İmam Hüseyin’in ve onun uğruna canlarını
feda edenlerin şefaatine nail eyle…” diyerek yakarışta bulunurlar.
Alevi-Bektaşi kültüründe muharremin ilk on iki günü oruç tutulduktan sonra on üçüncü günde
Kerbela faciasından sağ olarak kurtulan İmam Zeynel Abidin için şükür kurbanı kesilir, aşure kaynatılır. Muharrem ayında yoksullara, kimsesizlere yardım etmeye daha çok özen gösterilir. Yardımlaşmaya önem verilir.
5. Nusayrilik
Nusayriler, İslam inancına bağlıdırlar. Ehl-i beyt imamlarının on birincisi İmam Hasan
el-Askerî’nin en tanınmış öğrencisi, Muhammed b. Nusayr (öl. 883)’ı kendilerine önder kabul
ettikleri ve onun görüşlerini esas aldıkları için bu adla anılmışlardır. Muhammed b. Nusayr ehl-i
beyt öğretisini, akidesini savunan ve onu koruyan, yayan önemli bir şahsiyettir. Nusayriler ehl-i
beyt öğretisinin İmam Hasan el-Askerî’ye ilim şehrinin kapısı olan Hz. Ali’den, ona da ilim beldesi
olan Hz. Muhammed’den geldiğine inanırlar.
Nusayriler Kur’an-ı Kerim’i, Yüce Allah’ın ekleme yapılmamış, herhangi bir değişikliğe uğramamış kitabı kabul ederler. Hz. Ali’nin güzel konuşmalarının, mektup ve hutbelerinin bir araya
getirildiği Nechü’l Belâğa’yı da Kur’an-ı Kerim’den sonraki temel başvuru kaynağı olarak görürler.
Nusayriler Allah’ın varlığına ve birliğine, Hz. Muhammed Mustafa’nın onun elçisi ve peygamberi olduğuna inanırlar. Nusayrilerin inanç sistemlerinin temeli Kur’an’ın emrettiği beş esastır.
Bunlar tevhit, adalet, nübüvvet, imamet, velayet ve meaddır.
1. Tevhit: Nusayriler kâinatın tek bir İlah’ı olduğuna inanırlar. Allah hiçbir şeye benzemez ve
hiçbir şey kendisine benzemez.
2. Adalet: Nusayriler, Yüce Allah’ın adil olduğuna ve yarattıklarına asla zulmetmeyeceğine
inanırlar.
3. Nübüvvet: Allah, peygamberleri insanları neyin doğru neyin yanlış olduğunu açıkça gösterip uyarmaları için göndermiştir. Peygamberler, insanlara yaptıkları iyiliklerin karşılığını göreceklerini müjdelemişlerdir. Toplumun huzurunu bozacak kötülükleri de yasaklamışlardır.
4. İmamet ve Velayet: Nusayriler, imametin dinî ve dünyevi anlamda genel bir önderlik ve
kutsal bir makam olduğuna inanırlar. 12 imamı Hz. Muhammed’in vârisi kabul ederler.
59
5. Mead: Nusayriler, Yüce Allah’ın insanları öldükten sonra diriltip dünyadaki eylemlerinden
dolayı hesaba çekeceği güne inanırlar.
Alevi Nusayrilerde Dinî Gün ve Bayramlar: Bütün Müslümanlar gibi Nusayriler de Ramazan
ve Kurban bayramlarını kutlarlar. Hz. Muhammed’in Gâdir-i Hum denilen yerde Hz. Ali’yi halife
tayin ettiği, zilhicce ayının 18. günü de Nusayriler için önemli bir bayramdır. Bu üç bayram dışında
aşure matemi (Muharrem ayının 10. günü), Nevruz Bayramı ve Kadir Gecesi zikir yapılarak, dua
edilirek ve Kur’an okunarak kutlanır.
6. Birlikte Yaşama ve Hoşgörü Kültürü
İslam dini sevgi, saygı, dostluk ve kardeşliğe önem verir. İnsanların birbirlerinin inancına,
düşüncesine, dinî ve kültürel değerlerine saygılı olmasını ister. Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’de
insanları barış içinde yaşamaya, birbirlerine karşı hoşgörülü olmaya teşvik eden birçok ayet bulu-
nur. Bunlardan birinde, “…Sulh daima hayırlıdır…”(1) buyrulur. Başka bir ayet mealinde ise şu
ifade yer alır: “Ey iman edenler! Hepiniz topluca barış ve güvenliğe (İslam’a) girin…”(2)
Kur’an-ı Kerim toplumsal barışa ve hoşgörü ortamına zarar verecek her türlü kötülüğü de
yasaklar. Başta din ve inanç konusunda olmak üzere kimsenin kimseye baskı yapmamasını ister.
Herkesin inanç ve düşüncelerinde özgür olduğunu vurgular. “Sizin dininiz size, benim dinim
(3)
(4)
banadır.” , “Dinde zorlama yoktur…” mealindeki ayetler bu gerçeği ortaya koymaktadır.
Sevgili Peygamberimiz de bir hadisinde, “Müslüman, elinden ve dilinden diğer insanların
emin (güvende) olduğu kimsedir.”(5) buyurarak Müslümanın başkalarına zarar vermeyen,
güvenilir bir kimse olduğuna dikkat çekmiştir. Bizleri birlikte yaşama ve hoşgörü bilincine sahip
olmaya yönlendirmiştir.
“Birbirinizi kıskanmayın, birbirinize küsmeyin, kin beslemeyin ve sırt
çevirmeyin. Allah’ın kulları, kardeş olun.”
İbni Mâce, Ahkâm, s. 17.
Yukarıdaki hadisi yorumlayınız.
Her insanın fiziksel özellikleri yanında; zevkleri, eğilimleri, düşünceleri, inançları da farklı olabilir. Buna bağlı olarak toplumda farklı dinlere, mezheplere, tasavvufi veya felsefi akımlara yönelen
kimseler de bulunabilir. Her Müslüman bu farklılıkları doğal kabul etmelidir. Farklılıklar ayrılık
veya çatışma unsuru olarak görülmemeli, aksine kültürel zenginlik olarak kabul edilmelidir. Ünlü
mutasavvıf ve düşünürlerimiz de sohbetlerinde, eserlerinde, şiirlerinde bu konunun önemini vur(1)
(2)
(3)
(4)
(5)
Nisâ suresi, 128. ayet.
Bakara suresi, 208. ayet.
Kâfirûn suresi, 6. ayet.
Bakara suresi, 256. ayet.
Tirmizi, İman, 12.
60
gulamışlardır. Çevrelerindeki kişileri barış ve hoşgörü içinde yaşamaya teşvik etmişlerdir. Örneğin
Yunus Emre bir dörtlüğünde şöyle demiştir:
“Ben gelmedim davi için,
Benim işim sevi için.
Dostun evi gönüllerdir,
Gönüller yapmaya geldim.”(1)
Tasavvufi anlayışın önemli isimlerinden biri olan Hacı Bektaş Veli ise “Birbirinizin gönlünü kırmayın. Çünkü müminin gönlü Kâbe’ye benzer… Kâbe nasıl dokunulmaz… mübarek ise gönül de
(2)
Tanrı’nın tecelli ettiği yer olduğu için mübarektir. Ona dokunmayın.”
demiştir. Ünlü mutasavvıf
ve düşünürümüz Mevlâna, “Biz birleştirmek için geldik, ayırmak için gelmedik.”(3) diyerek hem
kendi döneminde yaşayan insanları hem de bizleri ayrılıktan uzak durmaya, birlikte barış içinde
yaşamaya yönlendirmiştir.
Toplumda barışın gerçekleşmesinin şartlarından biri de inançlara saygılı olmaktır.
Bizler; inancı, düşüncesi, mezhebi ne olursa olsun herkese saygı göstermeliyiz. Barış ve hoşgörüye her zaman önem vermeliyiz. Tarih boyunca farklı coğrafyalarda ortaya çıkan, insanlar
tarafından benimsenip yaygınlaşan dinî anlayışları saygıyla karşılamalıyız. Dinî yorumların, çağlara ve ortama göre dinin anlaşılma biçimleri olduğunu iyi kavramalıyız. İtikadi, amelî, tasavvufi
yorum biçimlerini birer zenginlik kabul etmeliyiz. Toplumsal dayanışmaya, birlik ve beraberliğe
katkı sağlayan bu yorumlara saygı duymalıyız. Peygamberimizi örnek almalı, birlikte yaşama ve
hoşgörü kültürünü geliştirmek için çaba harcamalıyız.
(1) Yunus Emre, s. 87.
(2) Abdurrahman Güzel, Dinî-Tasavvufi Türk Edebiyatı, s. 162.
(3) İ. Agâh Çubukçu, Türk-İslam Kültürü Üzerinde Araştırmalar ve Görüşler, s. 180.
61
DÖRT KAPI KIRK MAKAM
Hacı Bektaş Veli, Makâlât adlı eserinde, insanın Allah’a dört kapı kırk makamdan geçerek ulaşabileceğini ifade etmektedir. Dört kapı kırk makam, aynı zamanda İslam
dininin temel değerlerini de yansıtmaktadır. Hoca Ahmet Yesevî’nin Fakrnâme adlı eserinde
işlenen dört kapıyı kendi yorumunu da ekleyerek Hacı Bektaş Veli Anadolu’ya taşımıştır. Bu
büyük veliler insanlara İslam’ı öğretmeyi kendilerine görev edinmiş; şeriat, tarikat, marifet ve
hakikat şeklinde sıralanan dört kapı sayesinde dinin kolayca öğrenilmesini; kalp ve gönüllerde
(1)
kalıcı olmasını amaçlamışlardır.
Hacı Bektaş Veli, insanın yiyip-içmesini dahi dört kapıya göre açıklamıştır. Böylece o, dört
kapı anlayışını günlük hayata taşıyarak insanların inanç, ibadet ve ahlak gelişimlerine olumlu
katkıda bulunmak istemiştir:
yyŞeriat kapısında yiyen ve içen kişi, rızık vereni (Allah’ı) çok anar ve Yaratıcı’sına itaati yerine getirir.
yyTarikat kapısında yiyen ve içen kişi, yemede ve içmede israfta bulunmaz.
yyHakikat kapısında yiyen ve içen kişi ise Hakk’ı kendi zatında bulur.”(2)
Kaygusuz Abdal, dört kapı kırk makamı mevsimlere benzeterek açıklamaktadır. Ona göre;
kış şeriat, yaz tarikat, güz marifet ve bahar da hakikat gibidir.(3) Burada en kıymetli mevsim
olan bahar hakikate; şeriat ise tahammül edilmesi gereken bazı zorlukları nedeniyle kış mevsimine benzetilmiştir.
Hacı Bektaş Veli’nin Makâlât’ında dört kapı kırk makam şunlardan oluşmaktadır:
(4)
A. Şeriat Kapısı ve On Makamı:
1. İman getirmek: Allah’a ve buyruklarına, meleklere, Kur’an’a ve diğer kitaplarına, peygamberlerine, dostlarına ve ahiret gününe iman
2. İlim öğrenmek
3. Namaz (kılmak), oruç (tutmak), zekât (vermek), hacca (gitmek), cihat (etmek) ve cünüplükten temizlenmek (gusül)
4. Helal kazanmak ve faizi haram bilmek
5. Nikâh kıymak
6. Hayız ve lohusalıkta cinsî münasebeti haram bilmek
7. Sünnet ve cemaat ehlinden olmak
8. Şefkatli olmak
9. Temiz yemek ve temiz giyinmek
10. İyiliği emredip kötülüklerden sakındırmak
(1)
(2)
(3)
(4)
Seyyid Ahmet R. Efendi, Mir’âtü’l- Mekâsıd fi Def’il- Mefâsıd, İstanbul, H. 1293, s. 208.
Hacı Bektaş Veli, Makâlât-ı Gaybiyye ve Kelimât-ı Ayniyye, s. 14-15.
Kaygusuz Abdal, Vücûdnâme, hzl. Abdurrahman Güzel, Ankara, 1983, Kültür Bakanlığı Yayını, s.139.
Hacı Bektaş Veli, Makâlât, hzl. Abdurrahman Güzel, Ankara, 2002, s.181-193.
62
B. Tarikat Kapısı ve On Makamı:
1. Pirden el alıp tövbe etmek
2. Mürit olmak
3. Saç kesmek, giyim ve kuşamını döndürmek
4. Nefis savaşında olgunlaşmak, pişmek
5. Hizmet etmek
6. Havf dutmak
7. Ümit
8. Hırka, zenbil, makas, seccade, tesbih, iğne ve hidayet
9. Cemaat, nasihat, kanaat ve muhabbet sahibi olmaktır
10. Aşk, şevk, sefa ve fakirlik
C. Marifet Kapısı ve On Makamı:
1. Edep
2. Korku
3. Perhizkârlık
4. Sabır ve kanaat
5. Utanmak
6. Cömertlik
7. İlim
8. Miskinlik
9. Marifet
10. Kendini bilmek
D. Hakikat Kapısı ve On Makamı:
1. Toprak olmak (mütevazı olmak)
2. Yetmiş iki millete aynı gözle bakıp hiç kimseyi ayıplamamak
3. Elinden gelen iyiliği hiç kimseye esirgememek
4. Dünyada yaratılmış bütün varlıkların kendisinden emin olması
5. Mülk sahibine yüzünü sürüp, yüz suyunu bulmak (yaratılış sebebi olan Muhammed nurunu bulmak)
6. Sohbette hakikat sırlarını söylemek
7. Seyr-i sülûk
8. Sır saklamak
9. Münacat
10. Tanrı’ya vuslat (kavuşma)
Ortaöğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi Öğretim Programı, s. 85-86.
63
Değerlendirme Çalışmaları
A. Aşağıda yer alan açık uçlu soruları cevaplandırınız.
1. Tasavvufi yorumların ortaya çıkış nedenleri nelerdir? Anlatınız.
2. Tasavvufi düşüncenin ahlaki boyutu hakkında bilgi veriniz.
3. Yesevilik nasıl ortaya çıkmıştır? Anlatınız.
4. Alevilik-Bektaşilikte önem verilen ahlaki ilkeler nelerdir? Söyleyiniz.
B. Aşağıda yer alan çoktan seçmeli soruları cevaplandırınız.
1. Mesnevi adlı eser aşağıdaki mutasavvıflardan hangisine aittir?
A) Hacı Bektaş Veli
D) Mevlâna
B) Yunus Emre
C) Cabbar Kulu
E) Hacı Bayram Veli
2. “Eline, beline, diline hâkim ol.” anlayışına aşağıdaki tasavvufi yorumlardan hangisinde
daha çok önem verilir?
A) Yesevilik
B) Nusayrilik
D) Alevilik-Bektaşilik
C) Mevlevilik
E) Nakşibendilik
3. Barış ve hoşgörü ile ilgili aşağıda verilen ifadelerden hangisi yanlıştır?
A)
B)
C)
D)
Barış ve hoşgörü insanları birbirine yaklaştırır.
Barış içinde yaşamak insanları mutlu eder.
Hoşgörülü olmak insanların barış içinde yaşamasına katkı sağlar.
Hangi inanç ve düşünceyi benimserse benimsesin başkalarına karşı hoşgörülü olunmalıdır.
E) İnsan sadece kendi inancından olanlara hoşgörüyle yaklaşmalıdır.
C. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri yay ayraç içinde verilen kelime ve kavramlarla doğru bir şekilde tamamlayınız.
(Hanefiler, dede, Nakşibendilik, Mevleviler, Alevilik-Bektaşilik)
4. ………………………… ney, kudüm vb. müzik aletleri eşliğinde sema yaparlar.
5. Cem töreni ………………manevi önderliğince gerçekleştirilir.
6. Musahiplik …………………………… düşüncesine ait bir uygulamadır.
7. ………………………, Muhammed Bahauddin Nakşibend’in görüş ve düşünceleri çerçevesinde oluşmuştur.
64
ÖĞRENME ALANI: AHLAK VE DEĞERLER
5. ÜNİTE
İSLAM VE BARIŞ
Hazırlık Çalışmaları
1. Sevgi ve barışla ilgili deyim ve atasözleri bularak defterinize yazınız.
2. Kur’an-ı Kerim mealinden, barışı konu alan bir ayet bularak defterinize not ediniz.
3. “Savaşlar insanlığa ancak felaket ve gözyaşı getirir.” sözünü açıklayan bir kompozisyon
yazınız.
4. Toplumsal barışı korumak için neler yapılabilir? Araştırınız.
65
1. Barış İçinde Yaşamak Bir İhtiyaçtır
Toplumda farklı inanç ve düşüncelere mensup, farklı değer yargıları olan pek çok insan bir
arada yaşar. Bunun sonucunda kişiler günlük hayatta, değişik mekânlarda birçok insanla iletişim
kurar, alışveriş yapar, sosyal etkinliklere katılır. Bütün bu faaliyetler içerisinde dikkat edilmesi
gereken temel ilkelerden biri; başkalarını kıracak, üzecek davranışlardan kaçınmak, barış içinde
yaşamaya önem vermektir.
İnsanların zevkleri, alışkanlıkları, düşünceleri birbirinden farklıdır. Buna bağlı olarak insanların
inançları, kültürel değerleri, örf ve âdetleri de farklı olabilir. Kişiler hangi düşünceye, hangi dine
veya inanca mensup olursa olsun farklılıklar bir zenginlik kabul edilmelidir. Kimse düşüncesi,
inancı veya yaşam biçimi dolayısıyla toplumdan dışlanmamalıdır. Farklılıklar kavga ve düşmanlık
sebebi olarak görülmemelidir. Toplumda kutuplaşmaya, çatışmaya,ayrılıklara neden olacak davranışlardan kaçınılmalıdır. Barış içinde yaşamanın, hayatı mutlu, huzurlu bir şekilde sürdürmenin
herkes için bir ihtiyaç olduğu her zaman dikkate alınmalıdır.
İslamiyet dünyadaki herkesin barış içinde yaşamasını ister.
Dünyamızda farklı dilleri konuşan, farklı devletlerin egemenliği altında yaşayan birçok millet bulunmaktadır. Bunların örf ve âdetleri, yaşam biçimleri birbirinden farklı olabilir. Bu doğal bir
durumdur. Ancak farklılıklar hiçbir zaman dünya barışına zarar vermemelidir. Her millet, her devlet birbirinin bağımsızlığına, haklarına, toprak bütünlüğüne saygılı olmalıdır. İslam dini de insanları bu konuda açıkça uyarır. Kur’an-ı Kerim’de yer alan bir ayette, “…Birbirinizle çekişmeyin;
sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider…”(1) buyrularak barış içinde yaşamanın önemine dikkat çekilir. Başka bir ayette ise “…Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın…”(2) buyrulur.
(1) Enfâl suresi, 46. ayet.
(2) A’râf suresi, 56. ayet.
66
Hiç kimse kin, nefret, çekememezlik veya düşmanlığın olduğu bir yerde yaşamak istemez.
Herkes bulunduğu ortamda kendini geliştirmek, mutlu ve huzurlu yaşamak ister. Bunun gerçekleşmesi için de barışa ihtiyaç vardır. Bu nedenle hem insanlar hem de devletler barışın ne kadar
önemli olduğunu iyi kavramalıdır. Birbirlerinin hukukuna ve temel insan haklarına saygılı olmayı
ilke edinmelidir.
“Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayrdık…”
Hucurât suresi, 13. ayet.
Yukarıdaki ayeti barış içinde yaşamanın önemi açısından yorumlayınız.
2. İslam Barışa ve Birlikte Yaşamaya Önem Verir
İslamiyet, Yüce Allah tarafından gönderilen son ilahî dindir. Bu dinin temel amacı insanları
Yüce Allah’ın varlığına, birliğine inanmaya, ona ibadet etmeye yönlendirmek ve herkesin barış
içinde yaşayabileceği bir toplum oluşturmaktır. Zaten İslam kelimesi de sözlükte; barış, huzur,
güven, esenlik içinde olma gibi anlamlara gelmektedir.
İslam dini, insanların iyi ilişkiler içinde olmasına ve kardeşçe yaşamasına önem verir.
İslamiyet barış dinidir. İnsanların mutlu ve huzurlu bir şekilde yaşamasını amaçlar. Herkesin
birbirinin hakkına riayet etmesini, toplumsal huzuru bozacak davranışlardan kaçınılmasını ister.
Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’de insanları barış içinde yaşamaya teşvik eden birçok ayet bulu-
67
nur. Bunlardan birinde, “…Kim bağışlar ve barışı sağlarsa mükâfatı Allah’a aittir”(1) buyrulur.
Başka bir ayette ise “Ey iman edenler! Hep birden barışa girin. Sakın şeytanın peşinden
gitmeyin…”(2) ifadesi yer alır. Böylece barış ortamını bozacak kötülüklerden kaçınılması gerektiğine dikkat çekilir. Peygamberimiz de bir hadisinde Müslümanı şöyle tarif eder: “Müslüman başkalarıyla iyi geçinen, kendisiyle iyi geçinilen kimsedir. Geçimsiz kimsede hayır yoktur.”(3)
Buna göre Müslüman herkesle iyi geçinmeli, barış içinde yaşamayı ilke edinmelidir.
İslam dini kin, nefret, çekememezlik, kavga ve geçimsizlik gibi kötülüklerden uzak durulmasını
ister. Herkesin sevgi saygı ve hoşgörüye önem vermesini öğütler. İnsanlara zarar vererek onları
incitecek davranışları yasaklar. Hucurât suresinde bu konuyla ilgili olarak, “Ey müminler! Bir
topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler…
Birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın… Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin…”
(4)
buyrulur. O hâlde her Müslüman Kur’an’ın buyruklarına uymalıdır. Başkalarıyla iyi geçinmeli,
İslam’ın barışsever bir kişilik öngördüğünü her zaman dikkate almalıdır.
Barışsever bir kişi toplumsal ilişkilerde nasıl davranmalı, nelere dikkat etmelidir?
Tartışınız.
Ünlü mutasavvıf ve düşünürlerimiz de eserlerinde, sohbetlerinde, şiirlerinde sevgi, barış ve
hoşgörüye yoğun bir şekilde yer vermişlerdir. Hangi dine, hangi inanca mensup olursa olsun her
insana, Allah’ın yarattığı seçkin bir varlık olarak değer verilmesini istemişlerdir. Örneğin, Hoca
Ahmet Yesevi, “Sünnet imiş, kâfir de olsa incitme sen. Huda bizar (şikâyetçi) dır, katı yürekli
gönül incitenden.”(5) diyerek kalp kırmaktan kaçınılmasını öğütlemiştir. Hacı Bektaş Veli ve Cab-
bar Kulu gibi mutasavvıflar da eserlerinde sık sık insan sevgisi ve barışın önemi üzerinde durmuşlardır. Örneğin Cabbar Kulu bir sözünde, “Komşun ve yakınlarınla iyi geçin. Misafire saygı gös-
ter. Hiç kimsenin hatırını yıkma. Nerede bir hatırı yıkık var ise hatırını yap. Sana kötülük edene
sen iyilik yap.”(6) demiştir.
Mevlâna, Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli başta olmak üzere hemen hemen bütün tasavvuf
önderleri yaşantılarıyla, sözleri ve uygulamalarıyla insanlara örnek olmuşlardır. Toplumda sevgi,
saygı, barış ve hoşgörü kültürünün yerleşmesi için çaba harcamışlardır. Sohbetlerinde, şiirlerinde
ayrım gözetmeksizin bütün insanlığı kucaklayan mesajlar vermişlerdir.
Mevlâna’nın;
“Gelin dostlar, gelin kardeşlerim,
Gelin oturalım yan yana,
(1)
(2)
(3)
(4)
(5)
(6)
Şûrâ suresi, 40. ayet.
Bakara suresi, 208. ayet.
Ahmet bin Hanbel, Müsned, C 2, Hadis Nu.: 400.
Hucurât suresi, 11-12. ayetler.
Ahmet Yesevi, Divan-ı Hikmet, s. 65.
Kitab-ı Cabbar Kulu, s. 407.
68
Anlaşalım, birleşelim, görüşelim.
Gelin ey sizler, gelin diz dize daha sıkı,
Doyasıya görelim yüzlerimizi,
Sevelim birbirimizi gönülden…”(1) şeklindeki dizeleri buna örnek olarak gösterilebilir. Yunus
Emre’nin, “Yaradılanı hoş gör, Yaradan’dan ötürü.”, Hacı Bektaş Veli’nin, “Gelin canlar bir olalım. Bir olalım, iri olalım, diri olalım.” şeklindeki sözleri ise kültürümüzde âdeta dayanışma, barış
ve hoşgörünün önemini vurgulayan birer slogan hâline gelmiştir.
Sonuç olarak her Müslüman barışa önem vermelidir. İslam’ın daima barıştan yana olduğunu,
barışsever bir kişilik öngördüğünü bilmelidir. Toplumsal barışı zedeleyecek, başkalarının zarar
görmesine neden olacak davranışlardan kaçınmalıdır. Bu konuda Sevgili Peygamberimizin,
(2)
“Müslüman, elinden ve dilinden diğer Müslümanların güvende olduğu kimsedir.” şeklindeki hadisini kendisine ilke edinmelidir.
İslam ve barış konulu iki slogan belirleyip aşağıda boş bırakılan yerlere yazınız.
………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………
3. Bir İnsanın Yaşamasını Sağlamak, Bütün İsanlara Hayat vermek Gibidir
Her İnsan, Yüce Allah tarafından yaratılan değerli bir varlık olarak bazı temel haklara sahiptir.
Yaşama, sağlık, mülk edinme, seyahat etme, istediği dini benimseme vb. temel insan haklarından bazılarıdır. Bu haklar, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’yle de güvence altına alınmıştır.
Dünya üzerinde bulunan hemen hemen bütün devletler bu beyannameyi kabul etmiştir.
Temel insan hakları içerisinde en önemlisi hiç şüphesiz ki yaşama hakkıdır. Çünkü yaşama
hakkı söz konusu değilse diğer hiçbir haktan söz etmek mümkün olmaz.
İslam dini insanların yaşama hakkına büyük önem verir. Bir insanın yaşamasını sağlamayı bütün
insanlığı yaşatmak gibi görür. Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’de, “…Kim bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın (haksız yere) bir cana kıyarsa bütün insan-
(3)
ları öldürmüş gibi olur. Her kim bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur…”
buyrulur. Başka bir ayette ise “Kim bir mümini kasten öldürürse cezası, içinde ebediyen kala-
cağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş… ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.”(4)
ifadesi yer alır. Böylece cana kıymanın dinî açıdan büyük bir günah olduğu vurgulanır.
(1)
(2)
(3)
(4)
Mehmet Önder, Hazreti Mevlâna. s. 4.
Müslim, İman, 41.
Mâide suresi, 32. ayet.
Nisâ suresi, 93. ayet.
69
Bir insanın yaşaması için emek harcamak kutsal bir görevdir.
Hz. Muhammed (s.a.v.) de birçok hadisinde yaşama hakkının kutsallığını vurgulamıştır. Örneğin Veda Hutbesi’nde şöyle demiştir: “…Ey insanlar! canlarınız, mallarınız, Allah’ınıza kavuşacağınız zamana kadar, bugün nasıl mukaddes bir gün ise, bu ay nasıl kutsi bir ay ise,
bu şehir nasıl kutlu bir şehir ise öylece mukaddestir. Her birinizin kanı ve malı ötekine
haramdır…”(1) Allah Resulü, bu sözleriyle insan hayatının kutsallığını vurgulamıştır. Bu nedenle
her Müslüman Kur’an ayetlerini, Hz. Peygamberin uyarılarını dikkate almalıdır. İnsanların yaşama
hakkını, can güvenliğini tehlikeye atacak davranışlardan kaçınmalıdır. Bir insanı öldürmenin
bütün insanlığı öldürmek, bir insana hayat vermenin ise bütün insanlığa hayat vermek anlamına
geleceğini bilmelidir. İnsanların rahat, mutlu, huzurlu bir şekilde yaşaması için çaba harcamalıdır.
“Ey insanlar!… Kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah sizi esirgeyecektir.”
Nisâ suresi, 29. ayet.
“Allah’ın muhterem kıldığı cana kıymayın…”
İsrâ suresi, 33. ayet.
Yukarıdaki ayetleri yaşama hakkının önemi açısından yorumlayınız.
4. Hz. Muhammed Bir Barış Elçisidir.
İslam dini sevgiye, barışa, hoşgörüye her zaman önem vermiştir. Sosyal çevresiyle uyumlu,
başkalarıyla iyi geçinen, hem kendisi hem de toplumla barışık bireyler yetiştirmeyi amaçlamıştır.
İslam’ın ilkelerini en iyi uygulayan canlı bir örnek olarak Hz. Muhammed de sözleri ve davranışlarıyla bir barış elçisi olduğunu her zaman ortaya koymuştur.
Hz. Muhammed son yirmi üç yılı peygamberlik olmak üzere yaklaşık altmış üç yıllık bir ömür
sürmüştür. Hem peygamberlikten önce hem de Peygamber olduktan sonra çevresinde merhameti, affediciliği ve barışçı kişiliğiyle tanınmıştır. Şartlar ne olursa olsun kimseye kin gütmemiş,
(1) Ali Himmet Berkî; Osman Keskioğlu, Hz. Muhammed ve Hayatı, s. 430.
70
düşmanlık etmemiştir. Yüce Allah’ın, kendisini “âlemlere rahmet olarak”(1) gönderdiğini hiçbir
zaman unutmamıştır. Çevresindeki insanları İslam’a davet ederken de barışçı bir yaklaşım sergilemiştir. Bu konuda Kur’an’ın, “(Resulüm!) Sen Rabb’inin yoluna hikmet ve güzel öğütle
çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et…”(2) ayetini ilke edinmiştir. O, Yüce Allah’ın,
“İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel bir şekilde önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan dost olur.”(3) uyarısını da her zaman dikkate
almıştır.
Kur’an-ı Kerim’de, Hz. Muhammed’i barışa önem vermeye teşvik eden birçok ayet bulunur.
Örneğin bunlardan birinde, “(Resulüm!) Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz
(4)
(5)
çevir.” buyrulur. Başka bir ayette ise “Eğer onlar barışa yanaşırlarsa sen de yanaş…”
ifadesi yer alır.
Mescid-i Nebi, Medine
(1)
(2)
(3)
(4)
(5)
Enbiyâ suresi, 107. ayet.
Nahl suresi, 125. ayet.
Fussilet suresi, 34. ayet.
A’râf suresi, 199. ayet.
Enfâl suresi, 61. ayet.
71
İslam tarihinin her dönemi, Hz. Peygamberin hayatının her aşaması barışın önemini vurgulayan örneklerle doludur. Örneğin Hz. Peygamber, yıllarca kendisine ve Müslümanlara eziyet
eden Mekkeli müşrikleri affetmiştir. Uhut Savaşı’nda sevgili amcası Hz. Hamza’yı şehit eden
kişiyi bağışlamıştır. Mekke’den Medine’ye hicret ettiğinde, aralarında düşmanlık bulunan Evs ve
Hazreç kabilelerini barıştırmıştır. Hicret’ten sonra kendisine gelerek Mekkeli müşriklerle savaşılmasını isteyen bazı kişileri, “Sabredin, ben savaşla emrolunmadım.”(1) diyerek geri çevirmiştir.
Medine ve çevresinde yaşayan gayrımüslimlerle antlaşmalar imzalamış, onların hukukunu korumuştur. O, zorunlu olmadıkça savaş yapmamış, çevresindeki Müslümanlara da böyle davranmalarını öğütlemiştir. Hayatı boyunca kimseden intikam almayı düşünmemiş, aksine herkesle iyi
geçinmeyi ilke edinmiştir. Bütün bunlar Hz. Muhammed’in bir barış elçisi olduğunu açıkça ortaya
koymaktadır.
“Başkalarının sözlerine sabret ve onlardan güzellikle ayrıl.”
Müzzemmil suresi, 10. ayet.
“(Resulüm!) Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik.”
Enbiyâ suresi, 107. ayet.
“Onlar sizi bırakıp bir tarafa çekilir de sizinle savaşmazlar ve size barış teklif ederlerse bu durumda Allah size onların aleyhinde bir yola girme hakkı vermemiştir.”
Nisâ suresi, 90. ayet.
Yukarıda yer alan ayetlerden Hz. Muhammed ve İslam’ın barışa verdiği önem hakkında ne
gibi ilkeler çıkarılabilir? Listeleyiniz.
………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………
5. Zorunlu Olmadıkça Savaş Bir İnsanlık Suçudur
Tarih boyunca siyasi, ekonomik, dinî vb. nedenlerle pek çok savaş yaşanmıştır. Son bir asır
içerisinde dünya çapında iki savaş gerçekleşmiştir. Nedeni ne olursa olsun savaşlarda şehirler
yıkılmış, pek çok insan ölmüş, yüzlerce kişi de sakat kalmıştır. Ayrıca onlarca masum kadın,
çocuk ve yaşlı da hayatını yitirmiştir. Savaşlar insanlığa kan, gözyaşı ve yıkımdan başka bir şey
getirmemiştir.
(1) İbrahim Sarıçam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, s. 148.
72
Savaşlar insanlara her zaman zarar vermiştir. Kazanan taraf bile savaşta maddi ve manevi
büyük kayıplara uğrar. Bu nedenle milletler ve devletler mümkün olduğunca savaştan kaçınmalıdır. Ancak taraflar ne kadar kaçınırsa kaçınsın bazen savaşmak zorunda kalınabilir. Haksız yere
bir devletin toprak bütünlüğüne, vatandaşlarına, millî ve manevi değerlerine saldırı gerçekleşirse
böylesi durumlarda savaş kaçınılmaz olur. İslam dini her zaman barışa önem verilmesini ister.
Ancak zorunlu durumlarda da savaşmayı emreder. Bu konuyla ilgili olarak Kur’an’da yer alan bir
ayette, “Size karşı savaş açanlara, siz de Allah yolunda savaş açın. Sakın aşırı gitmeyin,
çünkü Allah aşırıları sevmez.”(1) buyrulur. Hz. Muhammed de “Allah katında insanların en
sevimsizi, düşmanlıkta aşırı gidenlerdir.”(2) hadisiyle insanlara, herhangi bir savaş anında aşırılıktan kaçınmayı öğütlemiştir. Bu nedenle hepimiz onun öğüdünü tutmalıyız. Zorunlu olmadıkça
savaşın bir insanlık suçu olduğunu hiçbir zaman unutmamalıyız.
Savaşın zararlarını konu alan sloganlar belirleyerek aşağıda boş bırakılan yerlere yazınız.
………………………………………………………………………………………………………
………………………………………………………………………………………………………….
Savaşlar insanlara her zaman felaket getirmiştir.
(1) Bakara suresi, 190. ayet.
(2) Buhari, Mezalim, 15.
73
Cumhuriyetimizim kurucusu Atatürk her zaman barıştan yana olmuştur. “Yurtta sulh, dünyada
sulh.” sözüyle bu konudaki yaklaşımını açıkça ortaya koymuştur. Yaptığı konuşmalarda sık sık
düşmanlıktan kaçınmanın, barıştan yana olmanın önemini vurgulamıştır. Örneğin bir sözünde,
“Eğer devamlı barış isteniyorsa kitlelerin durumlarını iyileştirecek uluslararası tedbirler alınmalıdır.
Tüm insanlığın refahı açlık ve baskının yerine geçmelidir. Dünya vatandaşları kıskançlık, açgözlülük ve kinden uzaklaşacak şekilde eğitilmelidir.”(1) demiştir. Onun bu konuyla ilgili başka bir sözü
de şöyledir: “Biz kimsenin düşmanı değiliz! Yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız.”(2)
Bütün bunlar Atatürk’ün barışa önem verdiğini ortaya koymaktadır.
Atatürk barışa önem vermiş, diğer devletlerle iyi geçinilmesini istemiştir.
“Dünyada ve dünya milletleri arasında huzur, anlaşma ve iyi geçim olmazsa, bir
millet kendi kendisi için ne yaparsa yapsın huzurdan yoksundur.”
Atatürkçülük, C 3, s. 129.
Atatürk’ün yukarıdaki sözünde vermek istediği mesaj nedir? Sınıfınızda değerlendiriniz.
(1) Atatürkçülük, C 3, s. 121.
(2) Atatürkçülük, C 3, s. 127.
74
BARIŞ VE KARDEŞLİK
“Allahu Teâlâ sana anlamayı kolaylaştırsın. Kendi yoluna gitmeyi nasip etsin.
Ey derviş! Sana ilk öğüdüm şu olsun: Komşunla ve ailenle iyi geçin. Misafirlerine ikramda
bulun. Hiçbirinin kalbini kırma. Nerede kalpleri kıran birisi varsa sen onun kalbini onar.
Sana kötülük edenlere sen iyilik et. Kurt, kuş, böcek, sinek, hayvan ve insanlardan hiçbirisinin canını incitme. Herkes senden hoşnut olsun. Umulur ki Allaha Teâlâ da senden hoşnut
olur.
Ey derviş! Kendin için neyi istiyorsan Muhammed ümmetinin inancına da sahip çık.
Dünya için üzüntü çekme. Benim hâlim ne olacak deme. Kendini Hak yolundan saptırma.
Sana “iyi” dedikleri için sevinme. “Kötü” dedikleri için üzülme. Mal-mülk ve ilim sahibi olursan gurura kapılma. Sağlığına sevinme. Ölümü aklından çıkarma. Başına gelen belalara
sabret. Kader ve kazaya razı ol. Herkesin iyiliğini iste. Hiçbir şeyin helâk olmasını isteme.
Olmasını istediğin fakat gerçekleşmeyen bir şey için üzülme. Fakirlere, yetimlere, gözsüzlere, elsizlere sadaka verip merhamet göster ki Allahu Teâlâ da sana merhamet etsin.
Allah’ın verdiğine şükret. Her durumda fikret. Kötü davranışlarından dolayı tövbe et. Yaptığın güzel işler için şükret.
Haramdan, zinadan, birine iftira atmaktan, dedikodu yapmaktan, gösterişten, Allahu
Teâlâ’nın yasak ettiği şeyleri işlemekten kendini koru. Eğer korumazsan yaza ulaşsan bile
kışta kalırsın. Allah’ın gazabını hak edersin. Allah dostlarını sev. Allah’ı sev. İmanını sev.
Kalbini dünya ve evlat sevgisi gibi seni Allah’tan uzaklaştıran şeylere (esir olmaktan) kurtar. Bunları ve bunların içindeki anlamları düşündükten sonra, ne yapacaksan yap. Yapmaman gerekenlerden vazgeç. Allah’ın emrini yerine getir. Kendini eğit. Allahu Teâlâ seni gaflet uykusundan uyandırsın. Güzel işler yapmayı nasip etsin.”
(Kitab-ı Cebbâr Kulu, Hazırlayan: Prof. Dr. Osman Eğri, TDV Yayınları, Ankara, 2007, s.
407,408.)Ortaöğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi Öğretim Programı
75
Değerlendirme Çalışmaları
A. Aşağıda yer alan açık uçlu soruları cevaplandırınız.
1. İnsanlık için barışın önemi nedir? Anlatınız.
2. İslam’a göre barışısever bir kişi nasıl davranmalıdır? Söyleyiniz.
3. Yaşama hakkı neden kutsaldır? Açıklayınız .
4. Hz. Muhammed’in barışçı kişiliğini örnek vererek anlatınız.
5. Savaş neden bir insanlık suçudur? Bilgi veriniz.
B. Aşağıda yer alan çoktan seçmeli soruları cevaplandırınız.
1. Atatürk’ün barışa verdiği önem hakkında aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A)
B)
C)
D)
E)
Atatürk, devletler arası sorunların savaşla çözülmesini savunmuştur.
Atatürk, devamlı barış için kitlelerin durumlarının iyileştirilmesini önermiştir.
Atatürk, zorunlu olmadıkça savaştan kaçınmıştır.
Atatürk, savaşın zararlarını bilen bir liderdir.
Atatürk, “Yurtta sulh (barış), dünyada barış” düşüncesinden yanadır.
2. Aşağıdakilerden hangisi Hz. Muhammed’in barışçı kişiliği ile ilgili değildir?
A)
B)
C)
D)
E)
Çevresindeki insanlara barış içinde yaşamayı öğütlemesi
Kur’an-ı Kerim’de rahmet peygamberi olarak nitelendirilmesi
Evs ve Hazreç kabileleri arasında uzlaşma sağlaması
622 yılında Mekke’den Medine’ye hicret etmesi
Savaşmak zorunda kaldığında bile karşı tarafa öncelikle uzlaşma teklif etmesi
3. Aşağıdakilerden hangisi toplumda sevgi ve barışı yaygınlaştırmak için çaba harcayan mutasavvıflardan biridir?
A)
B)
C)
D)
E)
Yunus Emre
İbni Sina
Harezmi
Ebu Hanife
İmam Şafii
C. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri yay ayraç içinde verilen kelime ve kavramlarla doğru bir şekilde tamamlayınız.
(savaş, barış, yurtta, Muhammed, rahmet, dünyada)
1. ………………… içinde yaşamak herkes için bir ihtiyaçtır.
2. Atatürk, ………………… ve ……………………… barışa önem vermiştir.
3. Hz. ………………… bir barış elçisidir.
4. Sevgili Peygamberimiz “âlemlere ……………………” olarak gönderilmiştir.
76
ÖĞRENME ALANI: DİN VE LAİKLİK
6. ÜNİTE
ATATÜRK VE DİN ÖĞRETİMİ
Hazırlık Çalışmaları
1. Din öğretimine niçin ihtiyaç vardır? Araştırınız. Edindiğiniz bilgileri defterinize not ediniz.
2. Atatürk’ün İslam dinini konu alan iki sözünü bularak sınıfınızda okuyunuz.
3. Atatürk dönemi din adamlarından Müftü Kâmil Efendi hakkında bir araştırma yapınız.
77
1. Atatürk’ün Dinin Anlaşılmasına Verdiği Önem
Din, Yüce Allah tarafından gönderilen ilahî ilkeler bütünüdür. Bu ilkelerin temel amacı insanların dünya ve ahirette mutlu olmalarını sağlamaktır.
Din insana adaletli, dürüst, güvenilir olmayı, başkalarıyla iyi geçinmeyi emreder. Emanetleri
korumayı, verilen sözleri tutmayı öğütler. Yalan, hile, gıybet, çekememezlik, kin, nefret, düşmanlık, ayrımcılık gibi kötülüklerden uzak durmayı buyurur. Toplumsal barışa zarar verecek söz ve
davranışlardan kaçınılmasını ister. Dinin öğütlerine uyan insanların çoğaldığı toplumlarda mutluluk ve huzur da artar. Herkes güven içinde yaşar. Bu nedenle de dinin fert ve toplum hayatı açısından vazgeçilmez bir yeri vardır.
Din doğru anlaşılmazsa toplumda hurafeler, batıl inançlar artar. Din istismarı ve taassup yaygınlaşır. Bundan dolayı da Atatürk din eğitimine ayrı bir önem vermiştir. Kutsal kitabımız Kur’an-ı
Kerim’in Türkçeye çevrilmesine öncülük etmiştir. Cuma ve bayram namazlarında okunan hutbelerin öğüt kısmının Türkçeleştirilmesini sağlamıştır. Onun çabaları sonucunda dinimizin temel
kaynakları dilimize kazandırılmıştır. Atatürk yaptığı konuşmalarda sık sık dinin anlaşılmasına verdiği önemi vurgulamıştır. Örneğin hutbelerle ilgili bir sözünde, “. . .Hutbeden maksat, halkın aydın-
latılması ve ona yol gösterilmesidir, başka şey değildir. Yüz, iki yüz hatta bin yıl önceki hutbeleri
okumak, insanları cahillik ve çağın gerisinde bırakmak demektir. Hutbeyi verenlerin siyasi olayları,
sosyal ve medeni olayları her gün izlemeleri zorunludur. Bunlar bilinmediği takdirde halka yanlış
(1)
aşılamalar yapılmış olur…”
demiştir.
Atatürk dine önem veren bir devlet adamıdır.
(1) Atatürkçülük, C 1, s. 467.
78
Atatürk, dinin millet hayatındaki yeri ve önemi hakkında şöyle demiştir: “Milletimiz din ve dil
gibi kuvvetli iki fazilete sahiptir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet milletimizin kalp ve vicdanından çekip
alamamıştır ve alamaz.”(1) Onun, dinin önemiyle ilgili başka bir sözü ise “Din vardır ve lazımdır.
Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur.”(2) şeklindedir.
Atatürk, halkımızın din hizmetlerinden sağlıklı bir şekilde faydalanabilmesi için Diyanet İşleri
Başkanlığını kurdurmuştur. Başkanlık il, ilçe, nahiye ve köylere atadığı görevlilerle halkın dinî
konularda doğru bir şekilde bilgilendirilmesini sağlamaktadır. Bütün bunlar, Atatürk’ün dinin doğru
ve iyi anlaşılmasına önem verdiğini açıkça ortaya koymaktadır.
“Türk Kur’an’ın arkasından koşuyor fakat onun ne dediğini anlamıyor; içinde
neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım, arkasından koştuğu
kitapta neler olduğunu Türk anlasın.”
Ahmet GÜRTAŞ, Atatürk ve Din Eğitimi, s. 41.
Yukarıdaki sözde verilmek istenen mesaj nedir? Tartışınız.
2. Atatürk’ün Okulda Din Öğretimine Verdiği Önem
Dinin en doğru, en sağlıklı öğrenebileceği yer okuldur. Onu öğretecek kişilerse alanında iyi
eğitim görmüş öğretmenler, ilahiyat hocaları ve din görevlileridir. Atatürk sadece dine değil, din
öğretimine de büyük önem vermiştir. Yaptığı konuşmalarda, söylediği sözlerde din öğretiminin
önemini vurgulamıştır. Örneğin bir sözünde, “…Hepimiz eşitiz ve dinimizin hükümlerini eşit olarak
öğrenmeye mecburuz. Her kişi dinini, din işlerini, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır. Orası
da okuldur.”(3) demiştir.
Atalarımız X. yüzyıldan itibaren kitleler hâlinde Müslüman olmuşlardır. Asırlardır İslam’ın ilkelerini uygulamışlar, Kur’an’ı ve Hz. Peygamberi baş tacı etmişlerdir. Dolayısıyla dinin millet hayatında önemli bir yeri vardır. O hâlde dinin doğru yerden ve ehil kişilerden öğrenilmesi gerekir. Dini,
iyi eğitim görmemiş, bilgisi yetersiz kişilerden öğrenmek toplumda hurafelerin, batıl inanışların
yaygınlaşmasına neden olabilir. İnsanlar din adına, dinin özüne aykırı uygulamalara yönelebilir.
Toplumda taassup ve din istismarı artabilir. Atalarımız, “Yarım doktor candan, yarım hoca dinden
eder.”diyerek bu gerçeğe dikkat çekmişlerdir.
Atatürk, yaptığı konuşmalarda İslam dininden övgüyle söz etmiştir. Örneğin bir sözünde,
“Temeli çok sağlam bir dinimiz var. Malzemesi iyi fakat bina yüzyıllardır ihmal edilmiş. Harçlar
döküldükçe yeni harç yapıp binayı takviye etmek lüzumu hissedilmemiş. Aksine birçok yabancı
(4)
unsurlar, yorumlar, boş inançlar binayı daha fazla hırpalamış.” demiştir. Böylece din öğretimi
konusundaki eksikliğe, olumsuzluklara dikkat çekmiştir. Atatürk, devletin din öğretimi konusunda
aktif bir rol üstlenmesini istemiş ve şöyle demiştir: “ Bence bir defa her Müslüman İslami hükümleri bilmeye mecburdur. O hâlde okullarımızda İslami hükümleri öğreteceğiz…”(5) O, alanında
(1)
(2)
(3)
(4)
(5)
Atatürkçülük, C 1, s. 457.
Atatürkçülük, C 1, s. 453.
Atatürkçülük, C 1, s. 455.
Atatürkçülük, C 1, s. 455.
Ali Sarıkoyuncu, Atatürk, Din ve Din Adamları, s. 19.
79
uzman din adamları yetiştirmenin önemini vurgulayan bir sözünde de “Nasıl ki her hususta yüksek meslek ve ihtisas sahipleri yetiştirmek lazım ise dinimizin felsefi gerçeğini inceleme, araştırma
ve öğretme bakımından ilmî, fennî kudrete sahip olacak seçkin ve hakiki din bilginleri yetiştirecek
yüksek müesseseler kurmalıyız.”(1) demiştir.
Atatürk öğrencilerle bir arada
Atatürk topluma yön veren en önemli değer alanı olan dinin yozlaştırılmasına, istismarına karşı
çıkmıştır. Dinin siyasi, ekonomik veya kişisel çıkarlar için kullanılmasını doğru bulmamıştır. Bu
konuyla ilgili bir sözünde, “… Din ve mezhep hiçbir zaman politika aleti olarak kullanılamaz .”(2)
demiştir. Bütün bunlar; Atatürk’ün, dinin okullarda, ehil olan kişilerden öğrenilmesini istediğini,
taassuba ve istismara karşı olduğunu ortaya koymaktır.
“Taassup cahilliğe dayanır. Bundan dolayı taassubu olan cahildir. İlim mutlaka
cahilliği yener. O hâlde halkı aydınlatmak lazımdır.”
Atatürkçülük, C 1, s. 285.
Yukarıdaki sözden ne gibi ilkeler çıkarılabilir? Listeleyiniz.
………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………
(1) Osman Zümrüt, Atatürk’ün İslam Dini Anlayışı, s. 94-95.
(2) Atatürkçülük, C 1, s. 111.
80
3. Atatürk’ün Din Bilginlerine Verdiği Değer
Atatürk, vatanımızın düşman işgalinden kurtarılıp bağımsızlığa kavuşması için yıllarca cepheden cepheye koşmuştur. Halkımızın işgalcilere karşı örgütlenmesinde, Millî Mücadele’ye katılmasında önemli görevler üstlenmiştir. Toplumun her kesimi hiçbir fedakârlıktan kaçınmadan Millî
Mücadele’de Atatürk’e destek olmuştur. Milletimizin büyük çabası ve mücadelesi sonucunda
bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmuştur.
Atatürk Müftü Kâmil Efendi ile birlikte
İstiklâl Savaşı’nın kazanılmasında, devletimizin kurulmasında, halkımızın örgütlenmesinde
Atatürk’e destek veren kesimlerden biri de din adamlarıdır. Hoca Raif, Müftü Abdurrahman
Efendi, Müftü Hacı Tevfik, Hafız Mehmet Emin, Müftü Kâmil Efendi ve Rıfat Börekçi bunlardan
bazılarıdır.(1) Bu gibi din adamları Trabzon, Amasya, Diyarbakır vb. birçok ilde insanları Millî
Mücadele’ye katılmaya teşvik etmişlerdir.(2) Cumhuriyetimizin kurucusu olan Atatürk de onların
bu çabalarından büyük bir memnuniyet duymuştur. Söz konusu din adamlarından her zaman
övgüyle söz etmiştir. 24 Eylül 1924’te gerçekleşen Amasya ziyaretinde kendisi için düzenlenen
yemekli bir toplantıya Müftü Kâmil Efendi’yi de davet etmiştir. Yemekte yaptığı konuşmada, beş
yıl önce Amasya’ya geldiğinde, o kargaşa ve belirsizlik ortamında Müftü Kâmil Efendi’yle de
görüştüğünü belirtmiş ve şöyle demiştir: “… Efendi Hazretleri halka dediler ki: Milletin saygınlığı,
onuru, hürriyeti, bağımsızlığı gerçekten tehlikeye düşmüştür. Bu felaketten kurtulmak, gerekirse
vatanın son bir ferdine kadar ölmeyi göze almak gerekir… Hiçbir şahıs ve makamın varlık nedeni
kalmamıştır. Tek kurtuluş çaresi, halkın doğrudan doğruya egemenliğini eline alması ve iradesini
(1) Ali Sarıkoyuncu, Atatürk, Din ve Din Adamları, s. 146-147.
(2) Ali Sarıkoyuncu, Atatürk, Din ve Din Adamları, s. 161.
81
kullanmasıdır. İşte Efendi Hazretleri’nin bu irşat eden vaaz ve nasihatlerinden sonra herkes çalışmaya başladı. Bu nedenle Müftü Kâmil Efendi Hazretleri’ni övgü ile anıyorum. Genç Cumhuriyetimiz bu gibi din adamları ile övünüyor.”(1)
Sizce, Atatürk din bilginlerine niçin değer vermiştir? Düşüncelerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız.
Atatürk, halkımızın dini doğru bir şekilde öğrenmesinde din adamlarının önemli bir rolü olduğunu biliyordu. Bu nedenle yaptığı konuşmalarda sık sık din adamlarından övgüyle söz etmiştir.
Örneğin bir keresinde şöyle demiştir: “… Milletimizin içinde gerçek din âlimleri, âlimlerimiz içinde
milletimizin gerçekten iftihar edebileceği din bilginleri vardır.”(2)
Atatürk halkımızın dinî konularda bilinçli olmasını istemiştir.
Atatürk, kendi zamanında diyanet işleri reisi olan Mehmet Rıfat Börekçi’yi her zaman takdir etmiştir. Huzuruna geldiğinde, onu ayakta karşılamış, iltifat etmiştir. Bu durumdan mahcup
olduğunu belirten diyanet işleri reisine Atatürk şöyle cevap vermiştir: “Din adamına saygı Müs(3)
lümanlığın icaplarındandır.” Bütün bunlar, Atatürk’ün dine ve din bilginlerine değer verdiğini
göstermektedir.
(1) Ertuğrul Zekâi Ökte, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Yurt İçi Gezileri (1922-1938), s. 292.
(2) Osman Zümrüt, Atatürk’ün İslam Dini Anlayışı, s. 86-87.
(3) Ercüment Demirer, Din, Toplum ve Kemal Atatürk, s. 12.
82
Değerlendirme Çalışmaları
A. Aşağıda yer alan açık uçlu soruları cevaplandırınız.
1. Dinin doğru anlaşılması neden önemlidir? Açıklayınız.
2. Atatürk dinin anlaşılması için ne gibi çalışmalar yapmıştır? Bilgi veriniz.
3. Din öğretiminin okullarda yapılması niçin gereklidir? Anlatınız.
4. Atatürk’ün din bilgilerine verdiği önemi anlatınız.
B. Aşağıda yer alan çoktan seçmeli soruları cevaplandırınız.
1. Aşağıdakilerden hangisi ilk diyanet işleri reisidir?
A)
B)
C)
D)
E)
Müftü Kâmil Efendi
Hoca Raif
Müftü Hacı Tevfik
Mehmet Rıfat Börekçi
Abdurrahman Efendi
2. Aşağıdakilerden hangisi Atatürk hakkında yanlış bir yargı içermektedir?
A)
B)
C)
D)
E)
Atatürk dinin doğru anlaşılmasına önem vermiştir.
Atatürk halkımızın Kur’an’ı çok iyi bildiğini düşünüyordu.
Hutbelerin Türkçe okunmasında Atatürk’ün önemli rolü vardır.
Atatürk dinî kaynakların Türkçe’ye çevrilmesine öncülük etmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı Atatürk’ün önem verdiği bir kurumdur.
C. Aşağıdaki verilen bilgilerden doğru olanların başına “D” yanlış olanların başına “Y”
yazınız.
( )
Din öğretimi konusunda devletin herhangi bir rolü ve görevi olamaz.
( )
Dinin en doğru bir şekilde öğretildiği yer okullardır.
( )
Atatürk Millî Mücadele’yi tek başına kazanmıştır.
( )
Müftü Kâmil Efendi Amasya’da halkı işgale karşı mücadele etmeye çağırmıştır.
( )
Atatürk, alanında ehil olan din bilginlerine her zaman değer vermiştir.
83
D. Aşağıdaki kavramları ve isimleri bulmacadan bulup işaretleyiniz.
LAİKLİK
DİN
ÂLİM
İSLAM
KÂMÎL EFENDİ
OKUL
ATATÜRK
RIFAT BÖREKÇİ
BİLGİN
ÖĞRETİM
HUTBE
İSTİSMAR
MEZHEP
TAASSUP
KUR’AN
J
Ç
İ
S
L
A
M
R
A
B
K
T
E
Ğ
İ
A
T
M
A
P
Ç
B
C
F
A
D
İ
N
S
L
A
F
Y
Z
B
İ
Ç
L
M
Ğ
F
Y
T
A
A
Z
O
S
M
L
E
E
İ
H
L
S
İ
İ
S
L
K
B
L
G
Z
Ç
L
A
M
M
S
K
S
O
U
L
S
İ
B
Z
E
Y
A
E
M
L
U
Ğ
L
S
F
N
Z
Ç
F
Ö
T
Z
A
İ
P
F
L
A
H
U
T
B
E
Z
A
H
R
K
Ç
Z
N
O
L
Y
S
B
N
İ
T
E
S
Ğ
A
L
İ
M
S
B
Y
P
D
A
Ü
P
B
L
K
U
R
A
N
Ç
E
H
İ
A
R
B
R
I
F
A
T
B
Ö
R
E
K
Ç
İ
K
P
F
P
U
Ö
Ğ
R
E
T
İ
M
Y
S
T
Z
84
ÖĞRENME ALANI: DİN, KÜLTÜR VE MEDENİYET
7. ÜNİTE
YAŞAYAN DİNLER VE
BENZER ÖZELLİKLERİ
Hazırlık Çalışmaları
1. Bir Kur’an mealinden imanın şartlarını konu alan iki ayet bularak sınıfınızda okuyunuz.
2. Hristiyanlıkta yer alan teslis kavramı hakkında bir araştırma yapınız.
3. Yahudilik hakkında bir araştırma yapınız. Edindiğiniz bilgileri defterinize not ediniz.
4.
İslam dininde yer alan önemli gün ve gecelerin hangileri olduğunu araştırıp öğreniniz.
85
1. Yaşayan Dinler
Dünya üzerinde milyonlarca insan yaşamaktadır. Bu insanların büyük çoğunluğu belli başlı
dinlere inanmaktadır. İnsanlar tarafından benimsenen, ilkeleri uygulanan, varlığını devam ettiren
dinler, yaşayan dinler olarak adlandırılmaktadır. Yahudilik, Hristiyanlık, İslamiyet ile Hint, Çin ve
Japon dinleri bunlardandır.
1.1. Vahye Dayalı Dinler: Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyet
Yüce Allah’ın dinî emir ve yasakları, öğütleri insanlığın yararına olacak ilkeleri Cebrail aracılığıyla bildirmesine vahiy denir. Dünya üzerinde yaşayan dinlerden bir bölümü vahiy kaynaklıdır.
Bunlar Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyettir. Bu üç din ilahî dinler olarak da adlandırılır.
Yahudilik
İlahî kaynaklı en eski din Yahudiliktir. Bu din, Hz. Musa’ya nispetle Musevilik olarak da adlandırılır. Evrensel mesajlar içermesine karşın Yahudilik zamanla millî bir din hâline gelmiştir.
Yahudilikte, Kudüs’teki Ağlama Duvarı kutsal kabul edilir.
Yahudiliğin kutsal kitabı Tevrat’tır. Bu dinde Hz. Davut’a indirilen Zebur ilahî kitap kabul edilir.
Yahudiler, Allah’ın varlığına ve birliğine inanırlar. Onu “Yehova” olarak adlandırırlar. Yehova’nın
her şeyi altı günde yarattığına, yedinci gün olan cumartesi de dinlendiğine inanırlar. Bu nedenle
de cumartesiyi kutsal kabul ederler. Cumartesi günü taşıt kullanmaz ve çalışmazlar. Dua ve ibadet ederler. İbadetlerini havra veya sinagog adını verdikleri mabetlerde yaparlar.
86
Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat’tır.
Yahudi inancına göre havra ve sinagoglarda resim, heykel vb. bulundurulması yasaktır. Yedi
kollu şamdan (menora) ve Davut yıldızı olarak bilinen altı köşeli yıldız, Yahudiliğin kutsal sembollerindendir. Bu dinde önem verilen, Tevrat’ta açıkça yer alan, meşhur on emir vardır. Bunlar şöyle
sıralanabilir:
1. Seni Mısır diyarından, esirlik evinden çıkaran Tanrı’n Yehova benim. Karşımda başka tanrıların olmayacaktır.
2. Kendin için oyma put yapıp ona tapmayacaksın.
Yedi Kollu Şamdan ve Davut Yıldızı
87
3. Cumartesi gününü daima hatırlayıp onu kutsal sayacaksın.
4. Yehova’nın adını boş yere ağzına almayacaksın.
5. Anne ve babana saygı göstereceksin.
6. Öldürmeyeceksin.
7. Zina yapmayacaksın.
8. Çalmayacaksın.
9. Yalancı şahitlik etmeyeceksin.
10. Komşunun evine göz dikmeyeceksin.(1)
Yahudiliğin kutsal kitabı Tevrat beş ana bölümden oluşur. Bunlar; Tekvin, Çıkış, Levililer, Sayılar ve Tesniye’dir.
Hristiyanlık
Günümüzde yaşayan ve en çok mensubu
bulunan dinlerden biri Hristiyanlıktır. Bu dinin
peygamberi Hz. İsa, kutsal kitabı ise İncil’dir.
Hz. İsa, Allah’ın bir mucizesi olarak babasız
(2)
dünyaya gelmiştir. Onun annesi Hz. Meryem’dir.
Tıpkı Hz. Musa, Hz. Davut gibi Hz. İsa da İsrailoğullarına peygamber olarak gönderilmiştir. Ancak
İsrailoğulları Hz. İsa’ya inanmamışlardır. Üstelik
Allah’ın peygamberine iftira atıp eziyet etmişlerdir. Onu toplum içinde küçük düşürmeye çalışmışlardır. Hz. İsa onları birçok kez inanmaya, dürüst
olmaya, kötülükten kaçınmaya çağırmıştır. Ancak
onlar inanmamışlardır.
Hz. İsa, İsrailoğullarına çeşitli mucizeler göstermiş ancak onlar yine de inkârcılıklarına devam
etmişlerdir. Ona iftira atıp dönemin Roma İmparatorluğu yöneticilerine şikâyette bulunmuşlardır.
Başlangıçta Hz. İsa’ya sadece on iki kişi inanmış
ve bunlara havariler adı verilmiştir. Bu havarilerden biri İsa Peygamber’e ihanet etmiş, onun
İncil Hristiyanların kutsal kitabıdır.
(3)
yerini Romalılara haber vermiştir. Roma yöneticileri tarafından tutuklanan Hz. İsa, idama mahkûm edilmiştir. Yahudi ve Hristiyan inancına göre
öldürülmüştür. İslam’a göre ise o ne öldürülmüş ne de asılmıştır. “… Bilakis Allah onu (İsa’yı)
kendi nezdine kaldırmıştır.”(4)
(1)
(2)
(3)
(4)
Tevrat, Çıkış, Bap 20/3-17.
Âl-i İmrân suresi, 43-45. ayetler.
İncil, Matta, Bap 26/47.
Nisâ suresi, 158. ayet.
88
Hristiyanlık, Hz. İsa’nın doğum yeri olan Nâsıra kasabasına nispet edilerek Nasranilik olarak
da adlandırılır. Hz. İsa’nın ölümünden sonra havariler çeşitli yörelere dağıldılar. Onun bildirdiği
ilkeleri yaymaya başladılar. Onların, özellikle de Aziz Pavlus’un çalışmaları sayesinde Hristiyanlık
kısa zamanda pek çok taraftar buldu.
Kilisede ayin yapan Hristiyanlar
Hristiyanlığın kutsal kitabı İncil’dir. Hristiyanlar kutsal kitaplarına Yeni Ahit adını verirler. Hz.
İsa’nın sağlığında İncil yazıya geçirilmediğinden Hristiyan din adamları tarafından onun vefatından sonra birçok İncil yazılmıştır. Ancak 325 yılında İznik Konsili’nde Hristiyan din adamları bu
İncillerden dört tanesini kabul etmişlerdir. Bunlar Matta, Markos, Luka ve Yuhanna İncilleridir. Dört
İncil’in dördü de Yeni Ahit’te yer almaktadır.
Roma İmparatoru Konstantin’in 313 yılında Hristiyanlığı kabul etmesinden sonra bu din hızla
yayılmıştır.
Hristiyanlıkta Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’tan oluşan üçlü bir tanrı inancı vardır. Buna “teslis”
denir.
Hristiyanlıkta sakrament olarak adlandırılan çeşitli ayinler vardır. Vaftiz, günah itirafı ve ekmek
şarap ayini bunlardan başlıcalarıdır. Bu dine göre Hz. Âdem ve Havva cennette Allah tarafından
kendilerine yasak kılınan meyveyi yedikleri için günahkârdırlar. Bu günah onların çocuklarına da
sirayet eder. İşte bundan dolayı da Hristiyanlıkta yeni doğan bebekler, üzerlerine hafifçe kutsal
su serpilerek vaftiz edilir. Ekmek şarap ayini, Hz. İsa’nın, havarileriyle yediği son akşam yemeği
anısına düzenlenir. Bu ayin, pazar günleri kiliselerde yapılır. Hristiyanlıkta ibadet yerleri kilise,
89
din adamları ise rahip, rahibe veya papaz olarak adlandırılır. Bu dinde günah işleyen kimseler,
kiliseye giderek günah itirafında bulunurlar. Papaz da o kişinin günahını bağışlar.
Hz. İsa’nın idam edildiği çarmıh (haç) ve kiliselerde bulunan çan, Hristiyanlığa ait başlıca dinî
sembollerdir. Bu dinde, tarihî süreç içinde ortaya çıkıp yaygınlaşmış belli başlı üç büyük mezhep
vardır. Bunlar Katoliklik, Ortadoksluk ve Protestanlıktır.
İslamiyet
Yüce Allah tarafından gönderilen son ilahî din İslamiyettir. Bu din, miladi 610-632 yılları arasında son peygamber Hz. Muhammed’e gönderilen vahiyler çerçevesinde şekillenmiştir. Kur’an-ı
Kerim’de bildirildiğine göre Allah katında hak din İslamiyettir.(1) Bu dine adını bizzat Yüce Allah
vermiştir.
Hz. Muhammed, 20 Nisan 571’de Mekke’de dünyaya gelmiştir. Annesinin adı Âmine, babasının adı Abdullah’tır. Hz. Muhammed, çocukluk ve gençlik yıllarını doğduğu şehirde geçirmiş, hayatını ticaret yaparak kazanmıştır. Yirmi beş yaşındayken Hz. Hatice ile evlenmiş, 40 yaşında Yüce
Allah tarafından peygamber olarak görevlendirilmiştir. Çoğunluğu putlara tapan Mekke çevresindeki insanlara çağrıda bulunmuş, onlardan Allah’ın varlığına ve birliğine inanmalarını, sadece ona
ibadet etmelerini istemiştir. Mekke’nin ileri gelenlerinin baskıları nedeniyle 622 yılında diğer Müslümanlarla birlikte Mekke’den Medine’ye hicret etmek zorunda kalmıştır.
İslamiyet, tüm insalara hitap eden ve sadece Allah’a ibadet etmeyi öngören bir dindir.
(1) Âl-i İmrân suresi, 19. ayet.
90
Hz. Muhammed’in peygamberliğinin on iki yılı Mekke’de, yaklaşık on yılı da Medine’de geçmiştir. O henüz hayattayken İslamiyet hemen hemen bütün Arap Yarımadası’nda yayılmıştır.
Daha sonra da bu süreç Dört Halife Dönemiyle devam etmiştir.
İslamiyetin temeli tevhit inancına dayanır. Tevhit; Allah’ın varlığı, birliği, eşi ve benzerinin olma-
ması anlamına gelir. İhlâs suresinde belirtildiği gibi “… O Allah’tır, bir tektir… Hiçbir şey ona
denk ve benzer değildir.”(1) Allah ezelî ve ebedîdir. Bütün varlıkları yaratan ve yaşatan odur.
İslam dininde inanılması gereken bazı esaslar vardır. Bunlar imanın şartları olarak bilinir. İmanın şartları; Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kaza ve kadere
inanmaktır. Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek ise İslam’da emredilen başlıca ibadetlerdir. Akıllı, ergenlik çağına ulaşmış her Müslüman dinin emirlerini yerine getirmekle
yükümlüdür.
İslamiyete göre kişi vakit namazlarını tek başına veya camilerde cemaatle kılabilir. Ancak
cuma, bayram ve cenaze namazlarının cemaatle kılınması zorunludur.
İslam dini güzel ahlaka, ilim öğrenmeye önem verir. İnsanların düşünüp araştırmalarını, kendilerini geliştirmelerini ister. Örneğin kadın erkek her Müslümana ilim öğrenmeyi şart koşar. Hz.
Muhammed bu konuyla ilgili hadisinde şöyle buyurur: “İlim öğrenmek kadın ve erkek her Müs(2)
lümana farzdır.”
Emanetleri korumak, doğru sözlü olmak, yoksulları gözetmek, alçak gönüllü-
lük, yalan ve iftiradan uzak durmak, sevgi, şefkat ve merhamet sahibi olmak İslam dininde önem
verilen başlıca ahlaki ilkelerdir.
1.2 Hint Dinleri: Hinduizm, Budizm, Caynizm, Sihizm
Hinduizm
Hint dinlerinin en önemlilerinden biri Hinduizmdir. Hinduizm kavramı daha çok Batılılar tarafından kullanılır. Hintliler kendi dinlerini Sanathana Dharma (öncesiz ve sonrasız din ) olarak adlandırırlar. Bu din, MÖ 1500 yıllarında Avrupa’dan gelerek Hindistan’a göç eden Ârilerin inanç ve
gelenekleriyle yerli halkın inançlarının birbirine karışması sonucu ortaya çıkmıştır.(3)
Hinduizm, çok tanrılı bir dindir. Bu dinde Brahma, Vişnu ve Şiva olarak adlandırılan üçlü bir
tanrı inancı vardır. Hinduizme göre toplum, her biri tanrı Brahma’nın bedeninden yaratıldığına
inanılan sınıflara ayrılmıştır. Kast sistemi adı verilen bu dört sınıf şunlardan meydana gelir:
1. Brahmanlar (Din adamları ve rahipler)
2. Kşatriyalar (Hükümdar ailesi ve askerler)
3. Vaisyalar (Tüccarlar, esnaf ve çiftçiler)
4. Sudralar (İşçiler ve sanatkârlar)
Hint toplumunda kast sistemine dâhil olmayan ayrı bir sınıf daha vardır. Paryalar adı verilen
bu grup toplumun en alt kesimini oluşturur. Bunların toplumda hiçbir hakkı yoktur. Ayrıca Hindu(1) İhlâs suresi, 1 ve 4. ayetler.
(2) Acluni, Keşfül Hafa, C 5, s. 123.
(3) Osman Cilacı, Günümüz Dünya Dinleri, s. 149.
91
izmde kastlar kesin sınırlarla birbirinden ayrılmış olup sınıflar arasında geçiş de mümkün değildir.
Bir insan hangi kastta doğmuşsa o kasta mensup biri olarak ölür.
Hinduizmde geniş bir kutsal kitap koleksiyonu vardır. Vedalar, Upanişatlar, Brahmanalar,
Manu Kanunnamesi ve Ramayana Destanı bunların başlıcalarıdır.
Yoga, karma ve reenkarnasyon Hinduizme ait önemli kavramlardır. Yoga, insanın maddi ve
manevi yönünü (beden ve zihnini) bir araya getirerek iradesine hâkim olma çabasıdır. Karma; bir
sebep sonuç yasasıdır. Reankarnasyon inancına göre insan geçmişte ne yapmışsa gelecekte
onu görecektir. Reenkarnasyon kavramı ise ruh göçü anlamına gelir. Buna göre öldükten sonra
insanın ruhu başka bir bedende yaşamaya devam eder. Kötülük yapanların ruhu daha aşağı
kastta, iyi olanların ruhları ise daha üst bir sınıfta dünyaya gelip yaşamaya devam eder…(1) Ruh
göçü karma yasasının doğal bir sonucudur.
Hinduizmde Ganj Nehri kutsal kabul edilir.
Hintliler ineği kutsal sayarlar. Onu yer ve gök âleminin anası kabul ederler. İneğe hiç dokunmaz, zarar vermezler. Bu hayvanın etini de yemezler.
Hinduizme mensup kimseler ölülerini gömmeyip yakarlar. Küllerini de kutsal saydıkları Ganj
Nehri’ne dökerler. Bu sayede ölen kişinin günahlardan kurtulduğuna inanırlar. Yılın belli zamanlarında Ganj Nehri’ne gidip yıkanırlar.
Budizm
Hindistan’da yaygın olan dinlerden biri Budizmdir. Bu din, MÖ VI. yüzyılda Buda’nın düşünceleri doğrultusunda ortaya çıkıp yaygınlaşmıştır.
Buda’nın asıl adı Siddhartha Gautama (Sidarta Gotama)’dır. Hindistan’ın kuzeydoğusunda
yaşayan Sakya kabilesine mensup zengin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. 29 yaşına
(1) Osman Cilacı, Günümüz Dünya Dinleri, s. 150-151.
92
geldiğinde dilencilik yapan bir keşişin düşüncelerinden etkilenerek içinde yaşadığı zengin saray
ortamını terk etmiş; inziva hayatı yaşamaya başlamıştır.(1) Nerenjara Nehri kıyısında bir ağacın
altında aydınlanmış, ilhama kavuşmuştur. Bu nedenle de kendisine aydınlanan, ilhama kavuşan
anlamında Buda denmiştir.
Buda heykeli
Buda, düşüncelerini yaymak için Hindistan’ın çeşitli bölgelerini dolaşmıştır. Ülkede yaygın
olan kast sistemine karşı çıkmış, insanların eşit olduğunu savunmuştur. İnsan hayatının ıstırap,
acı, sıkıntı ve hastalıklarla dolu olduğunu savunmuş, bunlardan kurtulmak gerektiğini söylemiştir. Buda’ya göre ıstıraplardan kurtulmanın yolu nefsin isteklerini kontrol altına almak, insana
acı veren kötü duygu ve düşüncelerden arınmaktır. Budizmde buna, nirvanaya ulaşmak denir.
Budistlere göre ancak nirvanaya ulaşıp Tanrı’yla birleşen kişi gerçek mutluluğu yakalayabilir.
Buda’nın öğretisine göre nirvanaya ulaşmak için sekiz dilimli yolu izlemek gerekir. Bunlar;
doğru söz, doğru davranış, doğru geçim, doğru yargı, doğru kanaat, doğru anlayış, doğru düşünce
ve doğru niyettir.
Budizm inancının temelini üç cevher olarak da isimlendirilen; Buda’ya sığınırım, Dhamma’ya
sığınırım, Sangha’ya sığınırım ifadesi oluşturur. Her Budistin bu ifadeleri söylemesi gerekir.
Budizmde belirgin bir tanrı anlayışı yoktur. Buda hayattayken kendisinin tanrı olmadığını sık
(1) Günay Tümer; Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 131.
93
sık vurgulamıştır. Ancak zamanla farklı kültür ve inançların etkisiyle Budistler Buda’yı tanrı olarak kabul etmişlerdir.(1) Buda putlara tapınmayı reddettiği hâlde onun heykellerini yapmışlardır.
Budizmde ibadet, evlerde veya tapınaklarda bulunan Buda heykelleri önünde dua edilerek yerine
getirilir.
Budizm dininin Buda zamanından kalma herhangi bir kutsal kitabı yoktur. Ancak Buda’nın
sözleri onun ölümünden sonra yazılmış, bu çerçevede oluşan metinler Tipitaka (üç sepet) olarak
(2)
adlandırılmıştır.
Caynizm
Hindistan’da yaygın olan belli başlı dinlerden biri Caynizmdir. Bu din, MÖ 599-517 yılları arasında yaşamış olan Mahavira’nın görüşleri doğrultusunda ortaya çıkmıştır. Bilge bir kişi olan
Mahavira 30 yaşındayken evini ve ailesini terk edip toplum hayatından uzaklaşmıştır. O, inzivaya çekilip züht hayatı yaşadığı için Caynistler de zahitliğe önem vermişlerdir. Kargaşadan uzak,
sakin bir şekilde yaşamayı tercih etmişlerdir.
Mahavira, Hinduizmdeki kast sistemine ve din adamlarının otoritesine karşı çıkmıştır. O, öğretilerini yaymak için vaaz yöntemini tercih etmiş, gittiği yerlerde insanları güzel davranışlara yönlendirmek için çaba harcamıştır. Caynistler, Mahavira öldükten sonra onun düşüncelerini, öğretilerini içeren kutsal metinler oluşturmuşlardır. Bu metinlerle Agamalar adı verilen kutsal kitap meydana getirilmiştir.
Caynizmde cana kıymak, yalan söylemek, zina etmek, hırsızlık yapmak, alkollü içki kullanmak
vb. kötülükler yasaktır. Caynistler, dürüst ve sade bir hayat sürdürmeyi tercih ederler. Gösterişli
ibadet yerleri olan Caynistler, ibadet sırasında ilahiler okurlar. Ayinlerini rahip ve rahibeler öncülüğünde yaparlar.
Sihizm
Sihizm, XVI. yüzyılda Guru Nanak’ın düşünceleri doğrultusunda ortaya çıkmıştır. Guru Nanak
MÖ 1469-1539 yılları arasında yaşamıştır.
Guru Nanak, Hinduizmdeki yozlaşmaya, kast sistemine ve din adamlarının otoritesine karşı
çıkmıştır. Dünyanın birçok bölgesiyle birlikte Hindistan’da yaygınlaşmakta olan İslam dininden
etkilenmiştir. Böylece o, Hint toplumuna ait bazı dinî uygulamaları, örf ve âdetleri İslamiyetin ilkeleriyle birleştirmeye çalışmıştır. Çok tanrı inancını reddetmiş, İslam’da olduğu gibi tek tanrı inancını savunmuştur. Guru Nanak tarafından ortaya konan dinî ilkelerin bütününe Sihizm, bu dinin
mensuplarına ise Sih adı verilmiştir. Bugün dünyanın çeşitli ülkelerinde Sihizmi benimseyen birçok insan yaşamaktadır.
Sihler kendi inançlarına özgü, sarık biçiminde bir başlık takarlar. Alkollü içki içmez, sigara kullanmazlar. Hinduizmde olduğu gibi öldükten sonra insan ruhunun yaşadığına ve ruh göçüne inanır, ineği kutsal sayarlar.
(1) Günay Tümer; Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 158-159.
(2) Günay Tümer; Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 157.
94
Amritsar’daki Altın Mabet, Sihizimde önem verilen dinî bir merkezdir.
Hindistan’ın Pencap eyaleti Sihlerin yoğun olarak yaşadığı bir yerdir. Onların en çok önem
verdikleri ibadethane ise Amritsar’da bulunan Altın Mabet’tir. Burası aynı zamanda dinî faaliyetlerin yürütüldüğü bir merkez konumundadır.(1)
1.3. Çin ve Japon Dinleri: Taoizm, Konfüçyanizm ve Şintoizm
Çin halkının büyük bölümü Taoizm, Konfüçyanizm ve Budizm dinlerinden birine mensuptur.
Bunlardan Konfüçyanizm ve Taoizm Çin’in millî dini kabul edilir. Temelde Hindistan’da ortaya
çıkmasına rağmen Budizm de Çin’de benimsenip yaygınlık kazanmıştır. Bunun nedeni Budizmin
birçok ilkesinin Konfüçyanizm ve Taoizm dinleriyle benzerlik göstermesidir.
Konfüçyanizm
Konfüçyanizm, MÖ 551-479 yılları arasında yaşamış olan Konfüçyüs’ün görüşleri çerçevesinde oluşmuş bir dindir. Çin’in Lu şehrinde dünyaya gelen Konfüçyüs, küçüklüğünden itibaren iyi
bir eğitim almış, kendini yetiştirmiştir. Bilge bir kişi olarak yirmi yaşından itibaren ders vermeye,
öğrenci yetiştirmeye başlamıştır.
Konfüçyüs bir süre devlet memurluğu yapmış ancak daha sonra bu görevden ayrılarak ülkeyi
dolaşmaya başlamıştır. O, gittiği yerlerde konuşmalar yapmış, yaşayan ahlaki değerlerin devam(1) Günay Tümer; Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 106.
95
lılığını sağlamaya, eski Çin törelerini canlandırmaya çalışmıştır. İnsanlara iyiliği, doğruluğu, ahlaki
erdemlere bağlı kalmayı öğütlemiş, Çin uygarlığını canlandırmak için gayret göstermiştir. Bu bilge
kişi, hiçbir zaman kendisine din kurucusu denilmesini istememiştir.
Konfüçyanistlere ait bir tapınak
Konfüçyanizm genel olarak tek tanrı inancına dayanan bir dindir. Bu dinde tanrı Tien olarak
adlandırılır. Tien her şeyi yaratan, yöneten üstün bir varlıktır. İbadet edilip saygı duyulacak olan
tek varlık odur.(1)
Konfüçyüs tarafından ileri sürülen görüşler, o öldükten sonra bir araya toplanıp kitap hâline
getirilmiştir. Beş Klasik ve Dört Kitap’tan oluşan bu görüşler, Konfüçyanizmin kutsal metinlerini
oluşturmuştur.
Beş Klasik
Dört Kitap
Değişiklikler kitabı
1. Konfüçyüs’ün konuşmaları
Tarih kitabı
2. Mensiyus’un sözleri
Şiirler kitabı
3. Orta yol doktrini
Törenler kitabı
4. Büyük bilgi
İlkbahar ve sonbahar vakayinameleri
(1) Osman Cilacı, Günümüz Dünya Dinleri, s. 159.
96
Taoizm
Çin’de yaygın olan başlıca dinlerden biri Taoizmdir. Bu dinin temel ilkeleri, MÖ VI. yüzyılda
yaşamış olan Lao Tse (Lav Dızı) tarafından ortaya konmuştur. Mistik yönü baskın olan Taoizm,
Tao kavramı üzerine kuruludur. Tao ezelî ve ebedîdir. O, kendiliğinden vardır. Her şeyin başlangıcıdır. Sadece tek bir gerçek vardır o da Tao’dur.(1) Tao görünmez, tam anlamıyla bilinemez.
O, ancak düşünce yoluyla kavranılabilir. Bütün bu özellikleriyle Taoizm genel olarak tek tanrı
inancına dayanan bir dindir.
Taoizmde ruhun ölmediğine inanılır. Dünyada dürüst, iyi bir hayat süren kişilerin ruhlarının Tao
ile birlikte olacağı inancı kabul edilir. Bu dinde cennet, cehennem, ahiret inancı vb. esaslar yoktur.
Ancak ahlaki ilkelere büyük önem verilir. Taoizme göre insan; dürüst, güvenilir, alçak gönüllü,
hoşgörülü, yumuşak huylu olmalıdır. Adalete, başkalarının haklarını korumaya önem vermelidir.
Lüks ve savurganlıktan kaçınmalı, tutumlu olmayı ilke edinmelidir. İyliğe iyilikle, kötülüğe yine
iylikle karşılık vermelidir. Tao’nun ilkelerine bağlı kalmalı, erdemli bir insan olmaya çalışmalıdır .
Yöneticiler de bu ilkelere mutlaka uymalıdır. Bu ilkelere uyan kişi hem başkalarından saygı görür
hem de yetenekli ve özgür olur.
İyiliğe iyilikle, kötülüğe de yine iyilikle karşılık vermek ne demektir? Bunun sosyal ilişkiler açısından önemi nedir? Tartışınız.
Şintoizm
Şintoizm, Japonya’da yaygın olan millî bir dindir. Bu din diğer din ve inançlara karşı herhangi
bir tepki göstermez. Çok tanrılı bir inanç sistemi olan Şintoizm, başka dinlere karşı son derece
hoşgörülüdür. Yaklaşık on beş asırdan bu yana Budizm ve Konfüçyanizm dinleriyle bir arada
yaşaması da bunu ortaya koymaktadır.
Şintoizmin diğer dinlerdeki gibi belirli bir kutsal kitabı yoktur. Ancak Kojiki ve Nihangi adı verilen kutsal vakayinameleri vardır. Japon edebiyatı için ilham kaynağı olarak görülen bu vakayinameler, sözlü olarak rivayet edimiştir.
Şintoizmde tabiatın çeşitli unsurlarına, tabiat güçlerine tapınmaya büyük önem verilir. Ay,
güneş, fırtına, rüzgâr, gıda, ev, nehir doğa vb. varlıkların her biri için ayrı bir tanrı olduğuna inanılır. Şintoistlere göre pek çok tanrı içerisinde en büyüğü Güneş Tanrısı Amaterasu’dur. Çünkü o,
dünyayı idare eder, tanrılar meclisini yönetir.
Şintoizmde ataların ruhlarına önem verilir. Bu ruhların yaşadığına inanılarak evlerde onlar
için ayrı bir köşe oluşturulur. Buralara yiyecekler bırakılır. Şintoizmde ibadetler oldukça sade ve
basittir. İbadet etmek isteyen Şintoist elini, yüzünü ve ayaklarını yıkayarak tapınağa gider. Burada
(2)
dua eder. İbadetler din adamları öncülüğünde yerine getirilir.
(1) Günay Tümer; Abdurrahman Küçük, Günümüz Dünya Dinleri, s. 162-164.
(2) Osman Cilacı, Dinler Tarihi, s. 74-77.
97
1.4. Geleneksel Dinler
Dünya üzerinde yaygın olan dinler sadece Yahudilik, Hristiyanlık, İslamiyet gibi ilahî; Hinduizm, Taoizm, Şintoizm vb. millî dinlerden ibaret değildir. Bunlar dışında geleneksel dinler de vardır. Geleneksel dinler; herhangi bir kurucusu, kapsamlı bir inanç sistemi, belirli bir kutsal kitabı
olmayan kabile dinleridir. Bu dinler daha çok, gelişmiş bir yaşam tarzı olmayan, kendine özgü
doğal şartlarda ve belli bölgede yaşayan avcılık, balıkçılık veya toplayıcılıkla geçinen kabilelere
özgüdür. Kabile üyelerinin aynı dine mensup olması bir zorunluluktur.
Dinka, Ga, Nuer, Maori ve Auni belli başlı geleneksel dinler arasında sayılabilir. Geleneksel
dinlerde bazı ortak kavramlar vardır. Bunlar şöyle sıralanabilir:
Yüce Tanrı: Geleneksel dinlere göre Tanrı göğün en yüksek katında bulunur. Varlıkları yaratır; doğa olaylarını, ruhları ve diğer tanrıları yönetir.
Mana: Toplum tarafından önemli görülen bitki, hayvan, ağaç, taş gibi nesnelerde; Sihirbaz,
kabile reisi vb. kişilerde bulunduğuna inanılan doğaüstü güçtür. Manaya sahip olduğuna inanılan
şeylere fetiş denir. Zincir, kolye, muska, biblo, maskot vb. şeyler fetiş olarak görülen nesnelere
örnek verilebilir.
Tabu: Mana gücüne sahip olduğuna inanılan şeyler tabudur. Yani dokunulmazdır, kutsaldır,
sihirbazlar, hekimler, kabile reisleri, cenaze vb. hep tabu olarak görülür.
Totem: Kabile halkının kan bağı ile bağlı olduğuna inandığı, değer verdiği, bitki, hayvan vb.
doğaya ait unsurları ifade eder. Totem, dokunulmaz kabul edilir.
Şaman: Manaya sahip olduğuna ve ruhlarla bağlantı kurduğuna inanılan kişilere verilen addır.
(1)
Geleneksel dinlere göre şaman, ruhlara egemen olabilir.
Efsane: Tanrıları; dünyanın ve evrenin yaratılması, ateşin elde edilmesi gibi olayları konu edinen hikâyelerdir. Bunlar kuşaktan kuşağa sözlü olarak aktarılır.
Büyü: Bir amaca ulaşmak, doğaüstü güçlerin yardımını sağlamak, onların desteğini almak
amacıyla yapılan gizli işlem ve uygulamalardır. Büyücüler tarafından yapıldığına inanılır.
Ayin: Dinî kuralların belirli ritüellerle uygulanmasıdır. Geleneksel dinlerde ayin, genellikle belli
bir düzen içerisinde dans edilerek yerine getirilir.
2. Dinlerin Benzer Özellikleri
İnanç, ibadet ve ahlak konuları başta olmak üzere dinler arasında birçok benzer özellik vardır.
2.1. İnanç
Bütün ilahî dinlerde evrenin yaratıcısı olan, her şeye gücü yeten, eşi ve benzeri bulunmayan
Yüce Tanrı inancı vardır. Örneğin İslamiyete göre Allah; eşi, benzeri, dengi olmayan, hiçbir şeye
(2)
ve hiç kimseye ihtiyaç duymayan yüce bir varlıktır.
Yahudilikte Tanrı, Yehova veya Elohim olarak adlandırılır. O birdir, eşi ve benzeri yoktur.
(1) Günay Tümer; Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 78-79.
(2) İhlâs suresi, 1-4. ayetler.
98
Her şeyi yaratmıştır. Onun adı boş yere ağza alınmaz.(1) Hristiyanlıkta ise Baba, Oğul ve Kutsal
Ruh’tan oluşan üçlü bir tanrı inancı benimsenmiştir. Buna göre Baba Tanrı’yı, Oğul Hz. İsa’yı
ifade eder. Kutsal Ruh’un da Tanrı ile aynı özden olduğuna inanılır.(2)
İlahî dinlere göre uçsuz bucaksız evren Allah tarafından yaratılmıştır.
Hinduizm, Sihizm, Taoizm, Şintoizm gibi dinlerde de tanrı inanışı vardır. Ancak bunlardan
Sihizm ve Taoizm tek tanrılı dinlerdir. Şintoizm ve Hinduizm ise çok tanrılıdır.
İslamiyet başta olmak üzere bütün ilahî dinler insanlara peygamberler aracılığıyla bildirilmiştir. Yahudilere Hz. Musa, Hz. Davud, Hz. Süleyman vd. peygamber olarak gönderilmiştir. Hristiyanlığın peygamberi Hz. İsa, İslam dinini insanlara açıklayıp öğreten de son peygamber Hz.
Muhammed’dir. Kur’an-ı Kerim’de İslam dininin peygamber inancı şöyle ifade edilir: “Peygamber Rabb’inden kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman ettiler). Her biri Allah’a,
meleklerine, kitaplarına ve paygamberlerine iman ettiler. Allah’ın peygamberlerinden hiç(3)
biri arasında ayrım yapmayız.… dediler.” Bu ayete göre, Yüce Allah tarafından gönderilen
bütün peygamberlere inanmak dinî bir yükümlülüktür.
Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyette öldükten sonra dirilme, yaptıklarından hesaba çekilme
yani ahiret inancı vardır. Yahudilere göre ölenler Şoel adı verilen bir yere gidecek ve burada
(4)
hayatlarını kederli bir şekilde sürdüreceklerdir. Hristiyan inancına göre ise ahirette Hz. İsa başkanlığında büyük bir mahkeme kurulacak, iyi kimseler cennete, kötülük edenler ise cehenneme
gideceklerdir. Burada, dünyada yaptıkları kötülüklerin cezasını çekeceklerdir.(5)
(1)
(2)
(3)
(4)
(5)
Tevrat, Tesniye, Bap 6/4.
İncil, Matta, 28. 19.
Bakara suresi, 285. ayet.
Günay Tümer; Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 249.
Günay Tümer; Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 470-471.
99
İlahî dinler içerisinde en açık ve anlaşılır ahiret inancı İslamiyette vardır. Buna göre dünya ahiretin tarlasıdır. İnsan dünyada iyi, kötü, faydalı, zararlı ne yaparsa yapsın ahirette mutlaka onun
karşılığını görecektir. Allah’a inanıp iyilik yapanlar cennetle ödüllendirilecek, kötülük yapanlar ise
cehennemde ceza görecektir. “Herkese ne yaptıysa karşılığı tamamen verilir. Allah onların
yaptıklarını en iyi bilendir.”(1) mealindeki ayette bu gerçek açıkça ifade edilir. İslam’a göre ahiret hayatı ebedîdir.
Hinduizm, Budizm, Sihizm gibi dinlerde somut bir ahiret inancı yoktur. Bu dinlerde ruh göçü
(reenkarnasyon) inancı vardır. Buna göre kişi öldükten sonra ruhu başka bir varlıkta yaşamaya
devam eder. Örneğin Hinduizme göre iyi insanların ruhları kast sisteminin bir üst sınıfına mensup
(2)
kişilerin bedeninde yaşamaya devam eder.
İslam’a göre dünya hayatının bir amacı vardır. İnsan bu dünyada Yüce Allah’ın varlığına ve
birliğine inanıp ona ibadet etmelidir. Kendine ve topluma faydalı olmayı ilke edinmeli, salih ameller işlemelidir. Hayatının amacının farkına varmalıdır. Ölümün kaçınılmaz olduğunu bilmeli, yaşayan her canlının, her insanın bir gün öleceğini fark etmelidir. Hayatta kalıcı eserler bırakmak için,
gayret göstermelidir. Muhtaçlara yardım etmeli; imkânları elveriyosa okul, cami, çeşme vb. eserler yaptırmalıdır. Bunların kişiye sevap kazandıracağını unutmamalıdır.
2.2. İbadet
Dinler arasındaki benzer özelliklerden biri ibadettir. Başta ilahî dinler olmak üzere hemen
hemen her dinde belli ibadetler vardır. Dua, namaz, oruç, hac, sadaka, kurban gibi ibadetler buna
örnek olarak gösterilebilir.
Dinler ibadete önem verir.
(1) Zümer suresi, 70. ayet.
(2) Günay Tümer; Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 195.
100
İslam dininde emredilen temel ibadetlerden biri namazdır. Kur’an-ı Kerim’de namaz kılmayı
emreden birçok ayet bulunur. Bunlardan birinde, “Namazı kılın, zekâtı verin. Rükû edenlerle
beraber siz de rükû edin.”(1) buyrulur. Başka bir ayette ise “… Kitaptan sana vahyolunanı
oku, namazı da dosdoğru kıl…”(2) ifadesi yer alır. Böylece İslam dininde namaz kılmanın farz
olduğu belirtilir. İslam’da sabah, öğle, ikindi, akşam, yatsı olmak üzere günde beş vakit namaz kılmak farzdır. Bunlar dışında Müslümanlar cuma, bayram ve cenaze namazlarını da kılarlar.
Namaz genel olarak İslam dinine özgü bir ibadettir. Yahudilik, Hristiyanlık gibi dinlerde de
çeşitli ibadetler olmasına rağmen bunları tam anlamıyla benzeştirmek mümkün değildir. Örneğin
Yahudilikte sabah, akşam ve cumartesi günleri sinagoglarda Tanrı’ya ibadet ve dua edilir. Bu ibadet sırasında Tevrat’tan bölümler okunur. Aynı şekilde Hristiyanlıkta da sabah, akşam ve pazar
günleri ibadet edilir. Dua ve ilahiler okunur. İbadetler Yahudilikte haham, Hristiyanlıkta ise papazların öncülüğünde yerine getirilir.
Başta İslamiyet olmak üzere bütün ilahî dinlerde dua etmeye önem verilir. Örneğin İslam’da
dua hem başlı başına bir ibadet hem de diğer ibadetleri tamamlayan önemli bir unsur olarak kabul
edilir. Kur’an da, duayla ilgili bir ayette, “Rabb’iniz şöyle dedi: Bana dua edin, duanıza karşı(3)
lık vereyim…” buyrulur.
Hint, Çin ve Japon dinlerinde de dua ve ibadetin önemli bir yeri vardır. Örneğin Hinduizm
dinine mensup olan kişiler sabahleyin erkenden kalkıp bedenlerine su serper veya yıkanırlar.
Tanrı’nın adını anıp onun heykeli önünde saygıyla durur ve dua ederler. Aynı şekilde Budistler
de Buda heykeli önünde diz çökerek dua ve ibadet ederler.
(4)
Şintoizmde ibadetler evde veya
mabetlerde yapılabilir. İbadet tanrılara dua etmek, pirinç ve pirinç şarabını kurban olarak sunmakla gerçekleşir.(5)
Dinlerde yer alan belli başlı ibadetlerden biri de oruçtur. İslam’a göre oruç, daha önceki ilahî
din mensuplarına da farz kılınmıştır. Bu konuyla ilgili olarak Kur’an’da yer alan bir ayette, “Ey
iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı.”(6) buyrulmuştur. Yahudilik, Hristiyanlık gibi dinlerde oruç ibadeti-
nin yapılış şekli farklıdır. Örneğin Hristiyanlıkta iki çeşit oruç vardır. Bunlardan biri ekmek-şarap
ayininden önce belirli gıda maddelerinin yenmemesi ve alkollü içecek alınmaması şeklinde uygulanır. Diğer oruç türü ise senenin belirli dönemlerinde kırk günlük bir perhizin uygulanmasından
ibarettir.(7)
Yahudilikte Yom Kippur vb. bayramlardan önce oruç tutulur. Bu dine göre oruç, gün doğumuyla başlayıp akşamleyin ilk yıldızın doğuşuna kadar devam eder. Yahudilikte oruç tutmaktan
amaç, nefsin arzu ve isteklerinin kontrol altına alınmasıdır.(8)
Amacı ve yapılış şekli farklı olmakla birlikte Hinduizm, Caynizm gibi dinlerde de oruç ibadeti
(1)
(2)
(3)
(4)
(5)
(6)
(7)
(8)
Bakara suresi, 43. ayet.
Ankebût suresi, 45. ayet.
Mü’min suresi, 60. ayet
Günay Tümer; Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 482-484.
Osman Cilacı, Günümüz Dünya Dinleri, s. 133-134.
Bakara suresi, 183. ayet.
Günay Tümer; Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 488.
Günay Tümer; Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 486-487.
101
vardır. Örneğin Caynizmde arka arkaya kırk gün oruç tutmak dinî bir yükümlülük olarak görülür.(1)
İslam’da farz bir ibadet olarak oruç ramazan ayı boyunca tutulur. Bu ibadet güneşin doğuşuna
az bir süre kala başlayıp akşama kadar Allah rızası için gün boyunca hiçbir şey yiyip içmeden,
bedenî arzulardan uzak durularak yerine getirilir.
Dinlerin benzer özelliklerinden biri de hac ibadetidir. En genel anlamıyla hac, kutsal sayılan
bazı yerlerin ibadet amacıyla ziyaret edilmesi olarak tanımlanabilir.
Hac, İslam’da temel ibadetlerden biridir ve farzdır.
İslam’a göre hac, yılın belirli günlerinde Mekke’de bulunan Kâbe ziyaret edilip Arafat’ta vakfe
yapılarak yerine getirilir. İslam’daki hacda, kutsal bir mekân olan Kâbe’nin ziyaret edilmesine ayrı
bir önem verilir. Kur’an’da hac ibadetiyle ilgili olarak “… Yolculuğuna gücü yetenlerin o evi
(1) Günay Tümer; Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 488.
102
haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır…”(1) buyrulur. Hz. Muhammed de haccın
önemini bir hadisinde şöyle ifade eder: “… Makbul bir haccın karşılığı ancak cennettir.”(2)
Yahudilerin hac yeri Kudüs’teki Süleyman Mabedi’nden günümüze kalan Ağlama Duvarı’dır.
Her yıl 17 Temmuz ile 19 Ağustos tarihleri arasında, Ağlama Duvarı önünde toplanan Yahudiler,
burada Tevrat’tan bölümler okuyup dua ederek haccetmiş olurlar.
Hz. İsa’nın yaşadığı yerler ve Hristiyan azizlerinin mezarları Hristiyanlığa ait hac yerleri olarak
kabul edilir. Buna göre Hristiyanlar, Hz. İsa’nın doğduğu Bethlehem (Beytlehem) , yaşadığı yer
olan Kudüs, Aziz Petrus ve Pavlus’un mezarlarının bulunduğu Roma vb. kutsal kabul ettikleri
(3)
yerleri hac amacıyla ziyaret ederler.
Hint dinlerinden Hinduizm, Budizm, Sihizm ve Caynizmde de hac amacıyla ziyaret edilen belli
başlı yerler vardır. Örneğin Budistler, Buda’nın doğum yeri olan Nepal’deki Lumbini’yi ve onun,
altında ilhama kavuştuğu Bodhi ağacını ziyarete giderler. Böylece hac yapmış olurlar. Hinduizmde ise kutsal kabul edilen Ganj Nehri kıyıları ve Himalaya’nın yüksek tepeleri hac mekânları
olarak kabul edilir.(4) Her yıl binlerce Hindu buraları ziyaret edip hac görevini yapmış olur.
Genel olarak bütün dinlerde yoksullara yardım etmeye, sadaka ibadetine önem verilir. Örneğin
Kur’an-ı Kerim’de yer alan bir ayette şöyle buyrulur: “… Sadaka veren erkekler, sadaka veren
(5)
kadınlar ve Allah’a güzel bir borç verenler var ya (verdikleri) onlara kat kat ödenir…”
Başka bir ayette ise şu ifade yer alır: “Namaz kılıp zekât verin, önceden kendiniz için yaptığınız her iyiliği Allah’ın katında bulacaksınız…”(6)
Musevilikte insanlar sadaka vermeye, iyilik yapmaya teşvik edilir. Bu konuda Tevrat’ta, “Kim
(7)
fakire verirse onun eksiği olmaz. Fakat kim fakirden yüz çevirirse o, çok lanet alır.”
(8)
ise “… Sadaka verdiğin zaman sol elin, sağ elinin ne yaptığını bilmesin…”
denir. İncil’de
ifadesi yer alır.
Dinlerde yer alan ortak uygulamalardan biri de kurban ibadetidir. Amacı ve yapılış şekilleri
farklı olsa da hemen hemen her dinde kurban ibadeti vardır. Örneğin İslam dininde kurban ibadeti
emredilir. Bu konuda Kevser suresinde yer alan bir ayette, “O hâlde Rabb’in için namaz kıl ve
(9)
kurban kes.”
buyrulur. Hac suresinde yer alan bir ayette ise “Her ümmet için Allah’ın ken-
dilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine ismini ansınlar diye kurban kesmeyi meşru
kıldık…”(10) buyrulur. Hristiyanlıkta önemli ayinlerden biri olan ekmek- şarap ayini bir tür kurban
olarak kabul edilmektedir.(11) Yahudilikte ise geçmişte, Süleyman Mabedi önünde kurban kes-
meye önem verilmiştir. Ancak MÖ 586 yılında gerçekleşen Babil Sürgünü’nden sonra bu uygulama terk edilmiştir.(12)
(1) Âl-i İmrân suresi, 97. ayet.
(2) Tirmizi, Hac, 2.
(3) Günay Tümer; Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 494.
(4) Günay Tümer; Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 495.
(5) Hadîd suresi, 18. ayet.
(6) Bakara suresi, 110. ayet.
(7) Tevrat, Süleyman’ın Meselleri, Bap 28/27.
(8) İncil, Matta, Bap 6/3-4.
(9) Kevser suresi, 2. ayet.
(10) Hac suresi, 34. ayet.
(11) Günay Tümer; Abdurrahman Küçük,Dinler Tarihi, s. 97.
(12) Günay Tümer; Abdurrahman Küçük,Dinler Tarihi, s. 499-500.
103
Şintoistler kurban amacıyla tanrılarına çeşitli hediyeler sunarlar.(1) Hinduizmde ise insanların
tanrılarla ancak kurban sayesinde ilişki kurabileceğine inanılır.(2)
Dinlerde yer alan ibadetlerin benzer ve farklı yönleri nelerdir? Karşılaştırıp
düşüncelerinizi maddeler hâlinde yazınız.
………………………………………………………………………………………………………
………………………………………………………………………………………………………
………………………………………………………………………………………………………
………………………………………………………………………………………………………
………………………………………………………………………………………………………
………………………………………………………………………………………………………
………………………………………………………………………………………………………
………………………………………………………………………………………………………
………………………………………………………………………………………………………
………………………………………………………………………………………………………
………………………………………………………………………………………………………
2.3. Ahlak
Dinlerin en çok üzerinde durduğu konulardan biri ahlaktır. Genel olarak bütün dinler insanlara
dürüst, güvenilir olmalarını, erdemli ve ahlaklı bir hayat sürmelerini öğütler. Örneğin İslam dininin
temel kaynağı olan Kur’an-ı Kerim’de yalan söylemekten, hile yapmaktan kaçınmayı emreden;
adalet, güvenilirlik, dürüstlük vb. ahlaki ilkelere önem vermeyi, başkalarıyla iyi geçinmeyi, insanlara iyilik etmeyi öğütleyen birçok ayet bulunur. Bunlardan birinde, “Allah’a ibadet edin ve ona
hiçbir şeyi ortak koşmayın . Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya,
uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz
(3)
Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.” buyrulur. Başka bir ayette ise şu ifade yer
alır: “… Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz, ana-babanız ve akrabanız aleyhine de olsa
(4)
Allah için şahitlik eden kimseler olun.” Böylece Müslümanlar adaletli olmaya, doğru şahitlik etmeye, yalan söylemekten kaçınmaya yönlendirilir. Hz. Muhammed de bir hadisinde, “Ben
ancak güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.”(5) buyurarak İslam dininde ahlaka önem
verildiğini belirtir.
(1)
(2)
(3)
(4)
(5)
Osman Cilacı, Günümüz Dünya Dinleri, s. 154-155.
Osman Cilacı, Günümüz Dünya Dinleri, s. 152.
Nisâ suresi, 36. ayet.
Nisâ suresi, 135. ayet.
Malik b. Enes, Muvatta, Hüsnü’l Hulk, 1. hadis.
104
“Ölçtüğünüz zaman tastamam ölçün ve doğru terazi ile tartın. Bu hem
daha iyidir hem de neticesi bakımından daha güzeldir.”
İsrâ suresi, 35. ayet.
“Emrolunduğu gibi dosdoğru ol! Aşırı da gitmeyin. Çünkü o, sizin yaptıklarını çok iyi
görendir.
Hûd suresi, 112. ayet.
“İslam güzel ahlaktır.”
Ali Muttaki, Kenzül Ummal, C 3, s. 17.
“Sizin en iyi olanınız, ahlakı en güzel olanınız.”
Müslim, Fedâil, 68.
Yukarıdaki ayet ve hadislerden ahlaki ilkeler çıkarıp aşağıda boş bırakılan yerlere yazınız.
………………………………………………………………………………………………………
………………………………………………………………………………………………………
………………………………………………………………………………………………………
………………………………………………………………………………………………………
………………………………………………………………………………………………………
………………………………………………………………………………………………………
………………………………………………………………………………………………………
………………………………………………………………………………………………………
Hristiyanlık ve Yahudiliğin kutsal kitaplarında birçok ahlaki öğüt yer alır. Örneğin hem Tevrat’ta
hem de İncil’de yer alan on emrin birçoğu ahlakla ilgilidir. “Anne-babana saygı göstereceksin,
çalmayacaksın, komşunun evine göz dikmeyeceksin.”(1) gibi öğütler buna örnek gösterilebilir.
İncil’de, “… Hayatı sevmek ve iyi günler görmek isteyen, dilini şerden, dudaklarını da hile ile söy(2)
lemekten tutsun ve şerden (kötülükten) sakınsın ve iyilik etsin.” denilerek insanlar iyilik etmeye
yönlendirilir.
Hint, Çin ve Japon dinlerinde de güzel ahlaka önem verilir. Örneğin Çin dinlerinden Konfüçyanizmde doğruluk, cömertlik, ağırbaşlılık , nezaket ve samimiyet kişiyi erdemli kılan, ona değer
(3)
katan beş temel özellik kabul edilir. Budizmde önem verilen sekiz dilimli yol ise büyük oranda
ahlaki prensipleri içerir. Buna göre her Budist; doğru söz, doğru davranış ve doğru hayata önem
vermek zorundadır. Ayrıca Budizmde zina yapmak, alkollü içki kullanmak, canlıları incitmek,
dünya malına tamah etmek gibi kötülükler de yasaklanmıştır.(4)
(1)
(2)
(3)
(4)
Tevrat, Çıkış, Bap, 20/3-17.
İncil, 1. Petrus, Bap, 3/10-11.
Osman Cilacı, Günümüz Dünya Dinleri, s. 159-160.
Günay Tümer; Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 155.156.
105
Aşağıdaki şemaya dinlerde önem verilen ahlaki ilkelere örnekler yazınız.
Dinler
…………………………………
Anne-babaya iyi
davranmayı öğütler.
…………………………………
…………………………………
…………………………………
…………………………………
…………………………………
…………………………………
…………………………………
2.4. Dinlerde Önemli Gün ve Geceler
Hemen hemen her dinde diğer zamanlardan farklı görülen, önem verilen bazı gün ve geceler
vardır. Örneğin İslam dininde ramazan ayı “on bir ayın sultanı” kabul edilir. Ramazan ayı boyunca
Allah’ın emri gereğince oruç tutulur, akşamları teravih namazı kılınır. Müslümanlar Yüce Allah’ın
emrine uyarak cuma günü öğle vaktinde cuma namazı kılmak amacıyla camilere koşarlar. Cuma
hutbesini dinler, namazdan sonra birbirleriyle görüş alışverişinde bulunurlar.
Ramazan Bayramı’ndan yaklaşık iki ay on gün sonra bütün Müslümanlar Kurban Bayramı’nı
kutlarlar. Kurban Bayramı dışında Mevlit, Berat, Regaip ve Miraç kandilleri ile Kadir Gecesi de
İslam dininde önem verilen gün ve geceler arasında yer alır. Kur’an-ı Kerim’de Kadir Gecesi’yle
ilgili olarak “Şüphesiz biz onu (Kur’an’ı) Kadir Gecesi’nde indirdik. Kadir Gecesi’nin ne
olduğunu sen ne bileceksin! Kadir Gecesi bin aydan hayırlıdır. Melekler ve Ruh (Cebrail) o
(1)
gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner.” buyrulur.
Yahudilikte Tanrı’nın evreni altı günde yarattığına, yedinci gün olan cumartesi de dinlendiğine
inanılır. Bu nedenle Yahudiler cumartesi günleri çalışmazlar. Bu günü sinagoglarda ibadet ederek geçirmeye önem verirler. Aynı şekilde Yahudiler Roşhaşana’yı dinî yılbaşı olarak kutlarlar.
(2)
Mısır’dan çıkışları anısına kutladıkları Pesah (Fısıh) Bayramı’na da ayrı bir önem verirler.
Hristiyanlıkta pazar günü kutsal kabul edilir. Bu günde kiliselere gidilir, ayinler düzenlenir, dua
etmeye önem verilir. Meryem Ana Günü, Haç Yortusu, Paskalya ve Noel de Hristiyanlıkta önem
verilen günlerdir.
(1) Kadr suresi, 1-5. ayetler.
(2) Günay Tümer; Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 294-295.
106
Budistler Uposattha Günü’ne önem verirler. Her yıl Uposattha günü geldiğinde birçok Budist
tatilde olur, çalışmaz. Ayrıca bu günlerde Budistler meditasyon yapar, dinî törenlere katılır ve oruç
tutarlar.(1)
“… Hak Rabb’inizdendir. Artık dileyen iman etsin dileyen inkâr etsin…”
Kehf suresi, 29. ayet.
“Dinde zorlama yoktur…”
Bakara suresi, 256. ayet.
Yukarıdaki ayetleri, İslam dininde inanca saygıya verilen önem açısından yorumlayınız.
3. Dinlerde Çevre Bilinci
Yaşadığımız şehir, ülke, dağlar, denizler ve bir bütün olarak dünyamız çevremizi oluşturur.
Toprak, su, hava, bitkiler, hayvanlar da çevrenin bir parçasıdır. İnsan bu dünya üzerinde soluk
alıp verir. Yeryüzünde yetişen meyve, sebze ve diğer nimetlerle beslenir. Hayatını dünyada bulunan nimetlerle sürdürür. Dolayısıyla çevre bilinci son derece önemlidir. Çünkü çevreyi korumak
hayatı korumak anlamına gelir.
Genel olarak bütün dinler Allah tarafından yaratılan güzelliklerin korunmasını ister. Çevreye,
bitki örtüsüne, hayvanlara, kısacası doğaya ait unsurlara zarar verilmesini yasaklar. Doğal dengenin bozulmasına neden olacak davranışlardan kaçınılmasını ister. Örneğin Kur’an-ı Kerim’de
bu konuyla ilgili olarak “Göğü Allah yükseltti ve mizanı (dengeyi) o koydu. Sakın dengeyi
(2)
bozmayın.”
buyrulur. Hz. Muhammed çeşitli hadislerinde doğal dengenin korunmasını, ağaç
dikilmesini ve çevrenin güzelleştirilmesini öğütler. Örneğin bir hadisinde, “ Elinizde bir ağaç
fidanı varsa kıyametin kopacağını bilseniz dahi onu dikecek vaktiniz varsa mutlaka dikin.”
buyurur.
(3)
İslam dini insana ve insanın yaşam alanı olan çevreye önem vermiştir. Hz. Peygamber yaşadığı sürece ağaçların korunmasını istemiş, yeşil alanlara zarar verilmemesini buyurmuştur.
(4)
Medine şehrinin yeşillik bir bölgesini sit alanı ilan ederek koruma altına almıştır.
Bu tavrıyla
insanlarda çevre bilinci oluşturmayı amaçlamıştır. Ancak alınan her türlü önleme rağmen insanların çevre konusunda yeterince duyarlı olduğu da söylenemez. “İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu…”(5) mealindeki ayette bu gerçeğe dikkat
çekilir.
(1)
(2)
(3)
(4)
(5)
Günay Tümer; Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 199.
Rahmân suresi, 7-8. ayetler.
Buhari, Edebül Müfred, s. 68.
Mehmet Bayraktar, İslam ve Ekoloji, s. 21.
Rûm suresi, 41. ayet.
107
Dinler, Allah’ın yarattığı güzelliklerin korunmasını ister.
“Her kim boş, kuru, çorak araziyi ihya ederse bu amelinden dolayı Allah
tarafından mükâfatlandırılır. İnsan ve hayvan ondan faydalandıkça o kimseye
sadaka sevabı yazılır.”
Feyzül Kâdir, C 6, s. 39.
Yukarıdaki hadise göre çevre bilincine sahip bir Müslüman nasıl davranmalıdır? Tartışınız.
Vahiy kaynaklı dinler olan Yahudilik ve Hristiyanlık da çevreye karşı duyarlı olunmasını öğütler.
Çevreye ait unsurların korunmasını, canlılara merhamet gösterilmesini ister. Bu konuda İncil’de
yer alan bir ifadede, “Harman döğen öküzün ağzını bağlamayacaksın.”(1) denir.
Yahudiliğin kutsal kitabı Tevrat’ta da ağaç dikmeye, canlılara zarar verecek davranışlardan
(2)
kaçınmaya yönelik uyarılar bulunur.
Bütün bunlar dinlerin çevreye önem verdiğini, insanları
çevreyi korumaya yönlendirdiğini açıkça ortaya koymaktadır. O hâlde hangi dine ve inanca mensup olursa olsun her insan çevre konusunda duyarlı olmalıdır. Çevreye zarar verecek davranışlardan kaçınmalıdır.
(1) İncil, Korintoslulara 1, Bap, 9/9.
(2) Tevrat, çıkış, bap, 22/96.
108
Hinduizm ve Budizmde çevre bilincine önem verilir. Örneğin Budizmde dağların, ırmakların,
hayvanların vb. unsurların hem doğanın bir parçası olduğuna hem de tanrıdan bir iz taşıdığına
inanılır. Dolayısıyla tanrının bir eseri olan doğal unsurlara önem verilmesi, onlara zarar verecek
davranışlardan kaçınılması istenir.(1) Çin dinlerinden biri olan Taoizmde ise bütün canlılara karşı
merhametli olunması gerektiği vurgulanır.(2)
4. Küreselleşen Dünyada Dinler Arası İlişkiler
Din, insan hayatına yön veren en önemli değerlerden biridir. İnsanlar günlük yaşamlarında
genellikle dinî ilkeleri dikkate alırlar. Dinin emrettiklerini yapmaya, yasak kıldıklarından da kaçınmaya özen gösterirler. Bu nedenle hem birey hem de toplumlar arası ilişkilerde din son derece
önemlidir. Kişiler kendi dinlerini bildikleri kadar başkalarının din ve inançlarından da haberdar
olmalıdır. Diğer dinleri tanımaya, bu dinlerin mensuplarını anlamaya özen göstermelidir.
Bilim, teknoloji ve iletişim alanında meydana gelen hızlı gelişmeler, dünyamızı iyice küçültmüştür. Öyle ki insanlar binlerce kilometre uzaktaki bir olaydan anında haberdar olmaktadır.
İnsanlar geçmişte farklı din ve mezhepler arasında görüş ayrılıkları yaşandığını, savaşlar çıktığını iyi bilmektedir. Hiç kimse aynı olumsuzlukların yeniden yaşanmasını istememektedir. İşte
bundan dolayı da dinler arası diyalog son derece önemlidir.
Diyalog; hangi dine, inanca, düşünceye mensup olursa olsun kişilerin bir araya gelmeleri, birbirlerini aldatmadan, kendi görüşlerini karşısındakine empoze etmeden görüş alışverişinde bulunmalarıdır. Yaşanan sorunlara medeni bir şekilde çözüm aramalarıdır.
Farklı inançları benimseyen toplumlar arasında yaşanan sorunların nedeni genelde diyalogsuzluktur. Bu gerçeğin farkında olan dinî önderler, dinler arasında diyaloğu geliştirmek için çalışmalar
başlatmışlardır. Mesela 11-17 Kasım 1974’te Tunus’ta, 16 Şubat 1976’da Libya’da Müslüman
ve Hristiyan din adamları arasında toplantılar yapılmıştır. 1977 yılında, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde Dinler Arasında Diyalog ve Araştırma Merkezi kurulmuştur. 10-15 Eylül 1989’da
(3)
İstanbul’da, 10-11 Mayıs 2000’de Tarsus’ta dinler arası diyalog toplantıları düzenlenmiştir.
Her insan kendi dinine değer verir. Başka insanların da o dine inanmasını ister. Bu nedenle
tarih boyunca insanlar kendi dinlerini anlatmak için çalışmalar yapmışlardır.
Dini yayma çalışmalarını en sistemli ve planlı şekilde sürdüren kesim Hristiyanlardır. Çünkü
Hristiyanlar, misyonerlik faaliyetleriyle insanları kendi dinine inanmaya çağırmaktadır. Her türlü
aldatma, art niyet, ön yargı ve istismardan uzak bir şekilde sürdürüldüğü taktirde insanların kendi
dinlerini yaymalarında bir sakınca yoktur. Burada dikkat edilmesi gereken husus, istismarcı misyonerliktir.
(1) Osman Cilacı, Günümüz Dünya Dinleri, s. 135-136.
(2) Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 443-450.
(3) Günay Tümer; Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 411-426.
109
Dinler arası diyalog, dünya barışı açısından büyük önem taşımaktadır.
İstismarcı misyonerlik faaliyetlerinde bulunanlar insanların içinde bulundukları zorlukları kullanmaktadır. Onların zaaf ve bilgisizliklerini, ekonomik veya psikolojik yetersizliklerini istismar
etmektedir. Şeffaflıktan uzak çalışmalarla, psikolojik baskı altına alarak âdeta insanları Hristiyan
olmaya mecbur bırakmaktadırlar. Bedava kitap, CD, dergi dağıtarak, maddi destek sağlayarak
gençleri etkilemektedirler. O hâlde her Müslüman bu gibi istismarcı misyonerlik faaliyetlerine karşı
dikkatli olmalıdır. Dinimizin ilkelerini iyi öğrenmelidir. İslam’ın evrensel ve son ilahî din olduğunu,
bütün insanların mutluluk ve huzurunu amaçladığını her zaman dikkate almalıdır. Millî ve manevi
değerlerimizi zayıflatmayı, birlik ve bütünlüğümüzü bozmayı amaçlayan kişilerden uzak durmalıdır.
110
Değerlendirme Çalışmaları
A. Aşağıda yer alan açık uçlu soruları cevaplandırınız.
1.
2.
3.
4.
5.
İslamiyet ve Yahudilikte Allah inancı nasıldır? Bilgi veriniz.
Hint dinleri hangileridir? Söyleyiniz.
Sihizm hakkında kısaca bilgi veriniz.
Geleneksel dinlerin ortak özellikleri nelerdir? Söyleyiniz.
Dinler çevreyi korumaya niçin önem vermiştir? Açıklayınız.
B. Aşağıda yer alan çoktan seçmeli soruları cevaplandırınız.
1. Vahye dayalı dinlerle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A)
B)
C)
D)
E)
Temelde tek tanrı inancına dayanır.
Bütün ilahî dinleri peygamberler açıklayıp öğretmiştir.
Atalar ruhuna önem verilir, onlara kurbanlar sunulur.
Ahiret inancına göre insanlar yaptıklarından sorumlu tutulur.
Hepsinde kutsal kitap inancı vardır.
2. Aşağıdakilerden hangisi vahye dayalı dinlerle ilgili değildir?
A) Miraç
B) Yom Kippur
D) Noel
C) Berat
E) Şaman
3. Aşağıdakilerden hangisi Japonların millî dinidir?
A) Budizm
B) Şintoizm
D) Caynizm
C) Sihizm
E) Taoizm
4. Aşağıda verilenlerden hangisi Hristiyanlığa ait ibadet yeridir?
A) Sinagog
B) Cami
D) Pagoda
C) Havra
E) Kilise
5. Aşağıdakilerden hangisi Hristiyanlığa ait bir kavramdır?
A) Tevhit
B) Teslis
D) Ağlama Duvarı
C) Yehova
E) Kâbe
C. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri yay ayraç içinde verilen kelime ve kavramlarla doğru bir şekilde tamamlayınız.
(Konfüçyanizm, Şintoizm, Taoizm, Guru Nanak, kast sistemi, misyonerlik, Çin)
1. ……………………………… daha çok Hristiyanlığa özgü bir kavramdır.
2. …………… dinlerinden ……………………… kurucusu Konfüçyüs’tür.
3. Sihizmin kurucusu …………………………
4. ……………………………… Japonların millî dinidir.
5. ……………………………… Hinduizme özgü bir anlayıştır.
111
SÖZLÜK
A
âdet
:
1. Bir kimsenin yapmaya alışkın olduğu şey, alışkı. 2. Topluluk içinde eskiden
beri uyulagelen kural, töre.
âlem
:
1. Yeryüzü ve gökyüzündeki nesnelerin oluşturduğu bütün, evren. 2. Dünya,
cihan.
âlim
:
Bilen, bilgin.
amel
:
1. Yapılan iş, edim, fiil. 2. Bir kimsenin dinin buyruklarını yerine getirmek için
yaptıkları.
asi
:
1. Başkaldıran, isyan eden. 2. Hayırsız, dikbaşlı.
ayin
:
Dinî tören, ibadet.
azmetmek
:
Bir işteki engelleri yenmeye karar vermiş olmak.
B
beşer
:
İnsan, insanoğlu.
bizar
:
Tedirgin, bezmiş, usanmış.
buğz
:
Kin besleme, nefret etme.
çarık
:
Ç
İşlenmemiş sığır derisinden yapılan ve deliklerine geçirilen şeritle sıkıca bağlanan ayakkabı.
D
davi
:
Dava, kavga.
delalet
:
1. Kılavuzluk, aracılık. 2. İz, işaret.
derviş
:
1. Tarikata girmiş, onun yasa ve törelerine bağlı kimse, alperen. 2. Yoksulluğu
çilekeşliği benimsemiş kimse.
düvaz
:
On iki imam için söylenen şiirler.
deyiş
:
Halk şiiri, halk türküsü.
E
eren
:
Benliğinden sıyrılmış, öz varlığından geçmiş, kendini Tanrı’ya adamış, ermiş,
evliya, veli.
erkân
:
1. Bir topluluğun ileri gelenleri, büyükler , üstler. 2. Yol, yöntem.
evliya
:
Eren, ermiş.
F
farz
:
1. İslam’da özür olmadıkça yapılması zorunlu, yapılmaması günah sayılan. 2.
Yapmak zorunda kalınan şey, boyun borcu.
fazilet
:
Erdem.
fecr
:
Güneş.
fesat
:
1. Bozukluk. 2. Karışıklık, kargaşalık, ara bozuculuk.
112
fıkıh
:
1. Bir şeyi gerçeği gibi iyice anlayıp bilme. 2. İslam hukukunda din ve dünya
işleri ile ilgili ana kaynaklardan yararlanarak konulmuş olan kuralların bütünü.
G
garaz
:
1. Hedef, amaç, maksat. 2. Birine karşı güdülen kötülük etme isteği.
gayb
:
Görünmeyen, bilinmeyen , gözle görülmeyen (âlem).
gelenek
:
Bir toplumda eskiden kalmış olmaları dolayısıyla saygın tutulup nesilden nesile
iletilen kültürel kalıntılar, alışkanlıklar, davranışlar.
gıybet
:
Çekiştirme, yerme, kötüleme, kov.
H
hak
:
1. Adaletin, hukukun gerektirdiği veya birine ayırdığı şey, kazanç. 2. Dava veya
iddiada gerçeğe uygunluk, doğruluk.
Hak
:
Allah.
hardal
:
Turpgillerden 100-150 cm. yükseklikteki, sarı çiçekli, deriyi, yakıcı nitelikte olan
ve tohumu hekimlikle kullanılan, tadı acı ve bir yıllık bir bitki.
haset
:
Kıskançlık, çekememezlik.
havf
:
Korkma, korku, sakınma, endişe, kaygı.
Huda
:
Tanrı, Allah.
hüccet
:
Delil, belgit.
hükümranlık :
Egemenlik.
ıslah
:
I
Kötü giden bir durumu düzeltme ve iyileştirmeye yönelik her türlü çaba.
İ
icra etmek
:
1. Yapmak. 2. Yorumlamak.
ifşa
:
Herhangi gizli bir şeyi açığa çıkarma, yayma.
iftihar
:
Övünme, kıvanma, kıvanç, övünç.
ihtisas
:
1.Duygu, duygulanma. 2. Uzman, uzmanlık.
ilah
:
Tapınılan, kendisine kulluk edilen, ibadet edilen varlık.
irşat etmek
:
Doğru yolu göstermek, uyarmak.
isnat etmek :
1. Bir düşünceyi, bir konuyu bir kişi veya sebebe dayandırma, yükleme. 2. İftira
etmek.
istiğfar
:
Af dileme, bağışlanmayı isteme.
istismar
:
1. Birinin iyi niyetini kötüye kullanma. 2. Sömürme.
K
kadir
:
1. Değer, kıymet, itibar. 2. Güçlü, gücü yeter, erkli. 3. “Her şeye gücü yeter.”
anlamında, Allah’ın sıfatlarından biri.
kamu âlem
:
Hep, herkes, bütün herkes.
113
kandil
:
1. İçinde sıvı bir yağ ve fitil bulunan kaptan oluşmuş aydınlatma aracı. 2. Kandil
gecesi.
kemerbest
:
Hazır olup emri bekler hâlde olan.
kıraat
:
1. Okuma. 2. Kur’an’ın belli kural ve işaretlere göre okunması.
kisve
:
1. Kılık kıyafet, 2. Herhangi bir şekle bürünme.
kitap ehli
:
Yahudi ve Hristiyanlar.
kutsi
:
Kutsal.
lütuf
:
L
Önem verilen, sayılan birinden gelen iyilik, yardım, ihsan, inayet.
M
mabet
:
Tapınak.
mağrifet
:
Af, bağış, bağış dileme.
mahsus
:
1. Özgü. 2. Biri veya bir şey için ayrılmış, münhasır.
mahşer
:
1. Kıyamet günü dirilenlerin toplanacakları yer. 2. Büyük kalabalık.
marifet
:
1. Ustalık, hüner, uzmanlık 2. Bilim, bilgi.
malik
:
Sahip, iye.
manzum
:
1. Şiir biçiminde yazılmış. 2. Düzenli, muntazam.
meal
:
1. Anlam, kavram, mefhum. 2. Ortaya çıkan şey, sonuç, netice.
merhamet
:
Bir kimsenin veya bir başka canlının karşılaştığı kötü durumdan dolayı duyulan
üzüntü, acıma.
meşru
:
Yasal.
miraçname
:
Hz. Muhammed’in miracını anlatan manzum eser.
mistik
:
Allah’a ve gerçeğe, akıl ve araştırma yoluyla değil de gönül yoluyla, duygu ve
sezgiyle ulaşılabileceğini kabul eden anlayışı benimsemiş kişi.
muhakeme
:
1. Yargılama. 2. Bir sorunu çözmek için çıkar yol arama.
muhterem
:
Saygı değer, saygın.
mübarek
:
1. Verimli, bereketli. 2. Kutlu, uğurlu, kutsal.
müşahade
:
1. Görme. 2. Gözlem.
N
namazgâh
:
Açıktan namaz kılmak için hazırlanmış olan ve kıble yönüne doğru dikili bir taşı
bulunan yer, musalla.
nail olmak
:
Erişmek, ulaşmak, kavuşmak.
nefes
:
Alevi-Bektaşilerin görüş ve düşüncelerini belirtmek için yazılmış şiir.
nefis
:
1. Öz varlık, kişilik. 2. İnsanın yeme içme vb. gereksinimlerinin bütünü.
nezd
:
Yan, huzur, kat.
114
nimet
:
1. İyilik, lütuf, ihsan. 2. İyi yaşamak için gerekli her şey. 3. Yiyecek, içecek,
özellikle ekmek. 4. Yararlanıman imkân.
niyaz
:
Yalvarma, yakarma.
olgu
:
1. Birtakım olayların dayandığı sebep veya bu sebeplerin yol açtığı sonuç. 2.
Düşünülmüş olanın karşıtı, olmuş olan, gerçek olan, gerçekleşmiş olan, vakıa.
örf
:
:
Ö
Yasalarla belirlenmemiş olan, halkın kendiliğinden uyduğu gelenek, âdet.
pir
O
P
1. Yaşlı, koca, ihtiyar kimse. 2. Bir tarikat veya sanatın kurucusu. 3. Herhangi
bir konuda veya meslekte deneyim kazanmış kimse.
R
Rab
:
Tanrı, Allah.
rahmet
:
1. Birinin suçunu bağışlama, yarlıgama, merhamet etme. 2. Yağmur.
resul
:
1. Haberci. 2. Kendisine kitap indirilmiş olan peygamber.
riayet
:
1. Uyma, boyun eğme. 2. Sayma, saygı, ağırlama, itibar etme.
ritüel
:
Ayin.
ruh
:
1. Dinlerin ve felsefenin insanda vücuttan ayrı bir varlık olarak kabul ettiği öz,
tin. 2. En önemli nokta, öz.
ruhban
:
Manevi şahsiyeti olduğuna inanılan kişiler, din adamları sınıfı.
S
sadaka-i cariye : Kişiye öldükten sonra da sevap kazandıran (cami, okul, köprü vb. yaptırma
gibi) hayırlar.
sefahat
:
Zevk ve eğlenceye düşkünlük.
seher
:
Sabahın gün doğmadan önceki zamanı, tan ağartısı.
samed
:
Hiçbir şeye ve hiç kimseye muhtaç olmayan; yalnızca kendisine muhtaç olunan, anlamında Allah’ın sıfatlarından biri.
semazen
:
Sema ayininde dönen derviş.
sena
:
Övgü, övme.
seyr-i sülûk :
Tasavvuf yolunda ilerlemek, manevi olgunluğa erişmek isteyen kişinin izleyeceği yol.
Ş
şehvetperest :
Şehvete aşırı düşkünlük.
şer
1. Kötülük, fenalık. 2. Kötü, fena.
:
115
T
taassup
:
Bağnazlık.
taat
:
Allah’ın buyruklarını yerine getirme, ibadet etme.
tahkim
:
1. Kuvvetlendirme, sağlamlaştırma. 2. Anlaşmazlıkların hakem yoluyla çözülmesi yöntemi.
tahrif etmek :
Bir şeyin aslını bozmak, değiştirmek.
talip
:
Alevilik-Bektaşilik yoluna girmeyi hedefleyen kişi.
takva
:
1. Allah’tan korkma. 2. Dinin yasak ettiği şeylerden sakınıp buyruklarını yerine
getirme.
tarikat
:
Aynı dinin içinde birtakım yorum ve uygulama farklılıklarına dayanan, bazı ilkelerde birbirinden ayrılan, Allah’a ulaşma ve onu tanıma yollarından her biri.
tazim
:
Saygı gösterme , ululama.
tecelli
:
1. Belirleme, görünme, ortaya çıkma, zuhur etme, meydana çıkma. 2. Allah’ın,
insanlardan ve doğadaki varlıklardan hareketle varlığının anlaşılması, ortaya
çıkması, görünmesi.
tedvin
:
Bir araya toplayarak düzenleme.
tefekkür
:
Düşünme, düşünüş.
tefsir
:
1. Yorumlama. 2. Kur’an surelerini belli esaslar çerçevesinde açıklayarak görüşler ileri sürme ve bunları yazma, yorumlama.
teyit etmek
:
1. Kuvvetlendirme, sağlamlaştırma. 2. Doğru çıkarma, destekleme.
tezahür etmek : Ortaya çıkmak, açığa çıkmak.
uçmak
:
Cennet.
ümmet
:
:
Ü
Bir peygambere inanarak onun bildirdiği yoldan giden insanların tümü.
vesile
U
V
Sebep, bahane.
yâran
:
Dost.
yad etmek
:
Anmak, hatırlamak.
yortu
:
Hristiyan bayramı.
Y
Z
zahit
:
1. Dinin yasak ettiği şeylerden sakınıp buyruklarını yerine getiren kimse. 2.
Züht ve takvaya önem veren, Allah’ın emirlerini titizlikle yerine getiren kişi.
zat
:
Kimse, kişi.
züht
:
1. Takva. 2. Allah’tan korkma. 3. Dinin yasak ettiği şeylerden sakınıp emirlerini
yerine getirme.
116
KAYNAKÇA
Acluni, Keşfül Hafa, Beyrut, 1979.
Ali Müttaki, Kenzül Ummâl, Kahire, 1976.
Ahmet bin Hanbel, Müsned, Mısır, 1990.
Ahmet Yesevi, Divan-ı Hikmet, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2001.
ALGÜL, Hüseyin, Peygamberimizin Şemaili, Ahlak ve Adabı, Işık Yayınları, İstanbul, 2005.
Ali bin Ebi Talip, Nehcül Belâğa, Karacahmet Sultan Derneği Yayınları, İstanbul, 2006.
Atatürkçülük, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 2001.
Bayraktar, Mehmet, İslam ve Ekoloji, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2000.
BATUR, Suat, Mesnevi - Seçmeler, Altın Kitaplar, İstanbul, 2005.
Bektaşi Erkânnâmesi, hzl. Dursun GÜMÜŞOĞLU, Rıza YILDIRIM, Horasan Yayınları, İstanbul, 2006.
BERKİ, Ali Himmet, Osman KESKİOĞLU, Hz. Muhammed ve Hayatı, Diyanet İşleri Başkanlığı
Yayınları, Ankara, 2006.
Buharî, Muhammed İbni İsmail, Câmius Sahih, Dârul Fikr, İstanbul, 1980.
Buharî, Edebül Müfred, Kahire, 1982.
Buyruk, hzl. Fuat Bozkurt, Kapı Yayınları, İstanbul, 2005.
CİLACI, Osman, Günümüz Dünya Dinleri, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2002.
ÇUBUKÇU, İbrahim Agâh, Türk-İslam Kültürü Üzerinde Araştırmalar ve Görüşler, Ankara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, Ankara, 1987.
ÇUBUKÇU, İbrahim Agâh, Türk Düşünce Tarihinde Felsefe Hareketleri, Ankara Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Yayınları, Ankara, 1986.
DEMİRER, Ercüment, Din, Toplum ve Kemal Atatürk, Kardeş Matbaası, Ankara, 1999.
Ebu Davud, Süleyman bin Eş’as, Sünen, Darül Kütübül İlmiyye, Beyrut, 1988.
ELİTEZ, Ziya, Mevlânâ’dan Altın Öğütler, Kozmik Kitaplar Yayıncılık, İstanbul, 2007.
ERAYDIN, Selçuk, Tasavvuf ve Tarikatlar, İFAV Yayınları, İstanbul, 1994.
Erkânname, hzl. Doğan KAPLAN, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2007.
Es-Seyyid Ebu’I-Vefa Menâkıbnâmesi, hzl. Dursun GÜMÜŞOĞLU, Can Yayınları, İstanbul ,
2006.
GÖLPINARLI, Abdülbaki, Yüz Soruda Tasavvuf, Gerçek Yayınevi, İstanbul, 1969.
GÜNER, Ahmet, Tarikatlar Ansiklopedisi, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1991.
GÜRTAŞ, Ahmet, Atatürk ve Din Eğitimi, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2007.
GÜZEL, Abdurrahman, Dinî - Tasavvufi Türk Edebiyatı, Akçağ Yayınları, Ankara, 2002.
Hacı Bektaş Veli, Makâlat, Çeviren: Abdurrahman Güzel, Akçağ Yayınları, Ankara, 2002.
İbn Mâce, Muhammed, Sünen, Kahraman Yayınları, İstanbul, 1982.
İbni Haldun, Mukaddime, hzl. Süleyman Uludağ, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2005.
İbni Hişam, Siretün Nebeviyye, Kahire, 1978.
İmam Malik, Muvatta, Beyrut, 1987.
İncil, Kitab-ı Mukaddes Şirketi Yayınları, İstanbul, 1989 .
İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul, 1989 - 1994.
KISAKÜREK, Necip Fazıl, Çile, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2005.
117
Kitab-ı Cabbar Kulu, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2007.
Kitab-ı Mukaddes, Kitab-ı Mukaddes Şirketi Yayınları, İstanbul, 1988.
Kur’an-ı Kerim Meali, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2001.
Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2000.
Mevlânâ, Mecalis-i Seba, Çeviren: Abdülbaki Gölpınarlı, Selam Yayınları, Konya, 1975.
Münavi, Abdürrauf, Feyzül Kadir, Kahire, 1988.
Müslim, bin Haccac, Câmius Sahih, Tercüme: O. Zeki MOLLAMEHMETOĞLU, İrfan Yayınevi,
İstanbul, 1988.
Nesâi, Ahmet İbni Şuayb, Sünen, Darül Beşairil İslamiyye, Beyrut, 1987.
Nevevi, Muhyiddin, Riyazüs Sâlihîn, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1991.
ÖKTE, Ertuğrul, Zekâi, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Yurt içi Gezileri (1922 - 1938), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2000.
ÖNDER, Mehmet, Hazreti Mevlânâ, Tercüman Aile ve Kültür Kitaplığı Yayınları, İstanbul, 1987.
SARIÇAM, İbrahim, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2005.
SARIKOYUNCU, Ali, Atatürk, Din ve Din Adamları, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara,
2005.
SARIKÇIOĞLU, Ekrem, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, Fakülte Kitabevi, Isparta, 2002.
Şeyh Safi Buyruğu, hzl. Mehmet YAMAN, Horasan Yayınları, İstanbul, 2008.
Tarihî Sözler Antolojisi, hzl. Murat ERTAN, (Kendi yayını), Ankara, 2009.
Tirmizi, Muhammed İbni İsa, Sünen, Darül Fikr, Beyrut, 1981.
TUR, Seyit Derviş, Erkânname, Can Yayınları, İstanbul, 2002.
Türk Dil Kurumu Yazım Kılavuzu, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2005.
Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2005.
TÜMER, Günay; Abdurrahman KÜÇÜK, Dinler Tarihi, Ocak Yayınları, Ankara, 2002.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Yetkin Yayıncılık, Ankara, 1999.
UĞURLU, Ali Rıza, Aynü’l- Cem, Garip Dede Türbesi Derneği Yayınları, İstanbul, 2006.
ULUÇAY, Ömer, Alevilikte Dua, Gözde Yayınları, Adana, 1996.
YAMAN, Mehmet, Alevilik İnanç, Edeb, Erkân, Garip Dede Türbesi Derneği, Yayınları, İstanbul, 2001.
YENİTERZİ, Emine, Mevlânâ Celâleddin Rumi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2004.
YILMAZ, H. Kâmil, Ana Hatlarıyla Tasavvuf ve Tarikatlar, Ensar Yayınları, İstanbul 2005.
Yol ve Sürekler, Cem Vakfı Alevi İslam Din Hizmetleri Başkanlığı Yayınları, İstanbul, 2007.
Yunus Emre, Derleyen: Ali KEMAL, Parıltı Yayınları, İstanbul, 2004.
Yunus Emre’den Altın Öğütler, Derleyen: Asım Aykut AKSAKAL, Kozmik Kitaplar Yayıncılık,
İstanbul, 2005.
YÜCEL, İrfan, Peygamberimizin Hayatı, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2006.
ZÜMRÜT, Osman, Atatürk’ün İslam Dini Anlayışı, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1988.
118
NOTLARIM
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
119
NOTLARIM
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
.........................................................................................................................................................
120
Download