Uploaded by Şam Şeytanı

İntihar davranışında ailenin rolü ve önemi - Kriz Dergisi

advertisement
İntihar Davranışında Ailenin Rolü ve
Önemi
R. Palabıyıkoğlu*
İntihar davranışı tehdit, düşünce, girişim ve
ölümle sonuçlanan eylemler olarak geniş bir
yelpaze içinde yer almaktadır. İntihar davranışının
etyolojisinde aile yapısı, etkileşimi ve kişilerarası
ilişkilerdeki sorunlar önemli bir yere sahiptir. İntihar
davranışı ister bir düşünce, ister girişim ya da
tamamlanmış bir eylem olsun aileyi derinden etkiler.
İntihar davranışında ailenin rolünü araştıran pek çok
çalışma vardır, ölümle sonuçlanan intihar
girişimlerinin retrospektif olarak ele alınışı ve
metodolojik sorunlar araştırıcıları hayatta kalan
intihar olgularının temel alıdığı çalışmalara
yöneltilmiştir. Bunun yanısıra intiharlara göre
girişimlerin oran olarak daha yüksek olduğu
düşünülecek olursa araştırıcıların ilgi odağının
intihar girişimi olması doğaldır.
İntihar davranışının multifaktöriyel özelliği, çeşitli
boyutlarda araştırmaya zemin hazırlamıştır.
Genetik, biyolojik, psikolojik ve toplumsal alanda
yapılmış pek çok çalışma vardır. Genetik ve
biyokimyasal çalışmaların son yıllarda giderek arttığı
görülmektedir. Bunun yanısıra intihar davranışına
ilişkin çalışmaların daha çok sosyodemografik
özellikler, kişilik özellikleri ve tanı gruplarını temel
aldığı dikkati çekmektedir (Aydın 1988, Brent
1988, Bolger 1989, Birtchnell 1981, Friedman
1984, Keitner 1987, Philip 1970, Roy, 1983,
1985, Vinoda 1966). Tek yumurta ikizleri ile çift
yumurta ikizlerinin karşılaştırıldığı ve evlat edinilmiş
çocuklarla yapılan çalışmalar genetik çalışmalara
örnektir. Çift yumurta ikizlerine karşılık tek yumurta
ikizlerinin her ikisinde de intihar davranışı yüksek
oranlarda görülmektedir. Evlat edinilmiş çocukların
biyolojik ana babalarında intihar davranışının
görülmesi intiharla ilgili etyolojik çalışmalara katkıda
bulunmuştur (Roy 1983, VVasserman 1989). İntihar
davranışıyla ilişkili olduğu bilinen psikiyatrik
bozukluklardan bağımsız olarak intihar davranışı
* A.Ü. T.F. Psikiyatrik Kriz Uygulama ve
Araştırma Merkezi
yaşam stresi ile karşılaşıldığında muhtemel bir
biyokimyasal predispozisyon yoluyla genetik bir
geçiş ile açıklanmaktadır (Roy 1983).
Bazı yazar ve araştırıcılar da intihar olgusunda
sosyal faktörlerin rolü ve önemine değinmektedir
(Lester 1967, Toolan 1962, Wenz 1981). Konuya
ilişkin ilk çalışmalardan biri Durkheim'a aittir.
Durkheim'in hipotezine göre evli kişilerde
çocukların varlığı intihar davranışında koruyucu bir
etkiye sahiptir (akt. Wenz 1981). Literatürde
ailedeki çocuk sayısının ve çocukların doğum
sırasının risk faktörü olarak ele alındığı çalışmalara
rastlanmaktadır (Lester 1967, Toolan 1962).
Araştırmacıların ilgisinin çocuk ve gençlerde
görülen intihar girişimlerine yönelmesi ana babanın
intihar girişiminde aile genişliğinin daha az
araştırılmasına neden olmuştur. 60'lı yıllarda
yapılan bir araştırmada intihar girişiminde bulunan
kadınlarla kontrol grubu arasında çocuk sayısı
açısından herhangi bir farklılık bulunamamıştır
(Vinoda 1966). İntihar eden erkek deneklerle
yapılan bir başka çalışmada benzer bir bulgu elde
edilmiştir (Breed 1966). Bu çalışmalardan farklı
olarak VVenz'in (1981) in çalışmasında intihar
potansiyeli ile aile genişliği negatif bir ilişki
göstermiştir. Birtchnell (1981) aile genişliği ile
intihar riski arasında anlamlı bir ilişkinin rapor
edilmediğinden söz etmektedir. Buna karşın
Lester (1972) ana babanın intihar potansiyeline,
çocuk sayısının ve çocukların varlığının etkisini
araştıran yeterli istatistiksel çalışmaların olmadığını
bildirmektedir. Varolan çalışma verileri intihar
potansiyeli açısından çocuk sayısının önemli bir
faktör olduğu konusunda şüphe uyandırmıştır.
Perlin (1977) sosyal izolasyon, evlilik ilişkisi ve
aile genişliği ile depresyon arasındaki ilişkiyi
araştırmıştır. Ailede sosyal ilişkilerin azalmasının
yanısıra çocuğun olmaması depresyonda birlikte
rol oynamaktadır. Aile üyelerinin ilişkilerinde bir
uzaklaşma, bağlarda bir gevşeme ve izolasyon
arttıkça depresif duygular ve intihar potansiyeli de
artmaktadır. Tek bir değişkenden ziyade birden
fazla değişkenin etkileşimi intihar potaniyelinde rol
oynamaktadır, özellikle varolan durum ailenin
dengesinde bir bozulma meydana getiriyorsa risk
artmaktadır.
Aile bütünlüğünün değişkenleri intihar
potansiyelinin en etkili yordayıcısıdır. Rol kargaşası
ile birlikte evlilik sorunları, aile bütünlüğünde
bozulma ya da tehditleri özellikle kadınlarda intihar
riskini arttırmaktadır. Erkeklere göre kadınların
intihar girişimi riskinin yüsek olması kadının
toplumdaki yeri ve konumu ile ilişkilidir. Kadınların
erkeklere göre yaşamlarında daha doyumsuz
olması, depresyona eğilimleri, rollerinin toplumda
engelleyici ve sınırlayıcı tavırlarla belirlenmesinden
gelmektedir. Küey (1990)'e göre kadının
toplumdaki nesnel güçsüzlüğü ve çaresizliği ile
depresyondaki öznel çaresizlik duygusu arasında
bir koşutluk söz konusudur. Küey geleneksel
kadınlık rolünün en iyi somutlandığı evlilik
kurumunda özverili anne, bağımlı eş konumunun
depresyona yatkınlaştırıcı etkisi üzeride
durmaktadır.
Pommereau (1987) in intihar girişiminde
bulunan kadınlarda yürüttüğü çalışmada, araştırma
grubu içinde evli kadınların oranının yüksek
olduğu saptanmıştır. Araştırıcı evli kadınların intihar
davranışının evlilik çatışmasına ve eşleri ile yakın
ilişkide çıkan sorunlara bir tepki olduğu
görüşündedir. İntihar davranışı gösteren kadınların
karşı cinsle ilişkilerinde 3 tema saptanmıştır. Bunlar,
karşı cinsin eşini dikkate almaması, ilgisiz tavrı,
sadakatsizliği ve şiddet içeren davranışı ya da
fiziksel saldırganlığıdır. Kadının kendine zarar
verici davranışı, kadın rolüne hazırlayıcı uzun süreli
bir sosyalizasyon sonucudur. Kadınlar kendilik
değerinin kazanılması ve kendini güvende
hissetmesi
açısından iç
kaynaklarını
kullanabilmede güçlükler yaşamaktadır. Kadınlarda
görülen intihar davranışının özerklik açısından ele
alınması gereği yadsınamaz. Kişilerarası ilişkilerde
bağımlı kişilik özelliği sergileyen kadın eşinden
ayrıldığında ya da yaşadığı ayrılık tehdidi
sonucunda intihar davranışını bir iletişim aracı
olarak kullanmaktadır (VVaserman 1989). Ayrıca
intihar girişiminde bulunan kadınların eşi ile
ilişkisinin özünde, eşe duyulan öfkenin kendine
çevrilmesi ve kendine yönelik saldırganlığın
sevdiği kişi ya da eşi tarafından önlenmesi
fantezileri yatmaktadır (Pommereau 1987). Bu bir
anlamda yardım çağrısı niteliğindedir.
Birtchnell (1981 )'in intihar girişiminde bulunan
kadınlarla yürüttüğü çalışmasında, kadın
deneklerin bağımlı kişilik özellikleri, yoğun evlilik
sorunları olduğu, çok kardeşli ailelerden geldikleri
ve erken çocukluk döneminde anne kaybı
yaşadıkları saptanmıştır. VVasserman (1989) in
intihar girişiminde bulunan yetişkinlerle yaptığı
çalışmasında, Birtchnell (1981) çalışmasında
saptanan bulgulara benzer bulgular elde edilmiştir.
Çalışma grubunun geçmiş öyküsünde çocukluk
döneminde ölüm, boşanma ile yaşanan yoksunluk,
aile üyelerinde intihar ya da intihar girişimi, alkol
bağımlılığı ve kaotik bir ev yaşantısına bağlı destek
azlığı saptanmıştır. VVasserman (1989)'a göre
yetişkinlik döneminde yakın ilişkide yaşanan kayıp
tehditleri erken çocuklukta yaşanan yalnızlık
duygularını alevlendirmek suretiyle kişiyi intihar
davranışına yöneltebilir. Kişinin önem verdiği tek
bir ilişki varsa, bu yakın ilişki içinde kendilik değeri
yükseliyorsa ve destek sistemleri azsa, bu ilişkide
çıkan sorunlar kişinin yaşama tek başına devam
edemeyeceği algısını güçlendirmek suretiyle
intihar davranışına itebilir (VVasserman 1988).
Kişiler arası ilişkide, ilişkinin niteliği kişinin çevreden
sağladığı destek, bu desteğin doyum sağlayıcı
olup olmaması bunlara kişinin yüklediği anlam
intihar riskinde önem taşımaktadır.
İntihar davranışının açıklanmasında aile
üyelerinin kaybı ya da tehdidinin rolü üzerinde
araştırıcı ve yazarlar görüş birliği içindedir. Araştırma
bulguları, intihar potansiyeli açısından erken
yaşlarda yaşanan ana baba kaybının önemine işaret
etmektedir (Adam 1981, 1982, Birtchnell 1981,
Brent 1990. Brooksbank 1985, Ekşi 1990,
Farberovv 1983, Lloyd 1980, Roy 1983,
VVasserman 1988, 1989). Kayıplar ister ölümle,
ister boşanma ve ayrılma ile olsun intihar davranışı
gösteren kişilerin ailelerinde parçalanmış ailelerin
oranı yüksektir. Adam (1981)'ın intihar girişiminde
bulunan üniversite öğrencileri ile yürüttüğü
kapsamlı bir çalışmada kontrol grubuna göre girişimi
olan gençlerin yaşamlarında parçalanmış ailelerin
varlığı oran olarak yüksek bulunmuştur. Adam
(1982)'ın çalışmasında kayıplar iki yaş ranjında
daha çok görülmüştür. Gencin hayatındaki önemli
kişilerden birinin yokluğu erken çocukluk
dönemine ait olan 0-5 ve 17-20 yaş ranjında bir
yığılma göstermiştir. İntihar davranışı gösteren
gençlerin gelişimsel ödevlerinin erken yaştaki
kayıplardan daha çok etkilendiği ve kayıpların
yetişkin yaşamında depresyon ve intihara
yatkınlaştırıcı etkisi bildirilmektedir (Adam 1982,
Lloyd 1980, Roy 1983). Cinsler açısından erken
kayıplara bakıldığında kızların erkeklere göre ana
babanın kaybından daha çok etkilendiği
saptanmıştır (Adam 1982). 11 yaştan önce genç ya
da çocuk için önemli kişilerin kaybı intihar
davranışına hazırlayıcı bir faktör olarak
görülmektedir (Adam 1981, Brent 1988, Fine
1986, Friedman 1984, Lloyd 1980, Pfeffer 1986,
Roy 1983, Sonuvar 1990, VVasserman 1989).
Erken yaşlarda yaşanan ana baba kaybı daha ileri
yaşlarda olan kayba, boşanma ve ana babanın
intiharı ile gerçekleşen kayıplar doğal ölüm sonucu
aile birliğinin bozulmasına göre intihar davranışı ile
daha anlamlı bir ilişki göstermektedir (Friedman
1984, Pfeffer 1986, Roy 1983, 1985, VVasserman
1989).
Kayıplar ailenin dengesinde uzun süreli bir
bozulmaya yol açıyorsa intihar potansiyeli artar.
Ancak kayıp öncesi ve sonrası aile içi iletişim ve
ailede süregelen sorunlar kriz durumunun
geleceğini belirler. Ailede varolan bir dengesizlik
kaybın oluşturduğu kriz ile başetmede güçlük
yaratır. Ailenin uyum mekanizmalarının kullanımı
krizi önleyebileceği gibi, bir süreklilik de kazanabilir.
Risk gruplarında intihar davranışına yönelten
dramatik bir krizin varlığı gereklidir. Ancak risk
gruplarında intihar ya da girişimin mutlaka görülmesi
gerekmez. Dramatik bir krizle birlikte bu krizin
üstesinden gelinemeyeceği konusunda olumsuz
bir bilişsel değerlendirmenin yapılmış olması intihar
potansiyelini arttırmaktadır.
Bir kayıp yaşansın ya da yaşanmasın intihar
davranışı gösteren gençler bozuk aile
ortamlarından gelmektedir, özellikle gençlerle
yapılan çalışma sonuçları mutsuz, dengesiz
çatışmalı bir ev ortamının varlığı konusunda
birleşmektedir (Adam 1982, Bolger 1989,
Brooksbank 1985, VVright 1985, Eğilmez 1988).
Literatürde intihar girişiminde bulunan kişilerin aile
öyküsünde ruhsal bozukluklar, alkol kötüye
kullanımı, intiharlar, ana baba arasında uzun süreli
vurucu kırıcı ilişkiler sıklıkla bildirilmektedir
(Brooksbank 1985, Bolger 1989, Brent 1988, Eksi
1990, Roy 1983, 1985, Sonuvar 1990,
VVasserman 1989). İntihar girişimi olan gençlerle
yapılan çalışmalarda ana-baba arasındaki
çatışmaların yoğun, çocuk yetiştirme tutumlarının
tutarsız olduğu bildirilmektedir. Gençler ise
sorunlarını aileleri ile paylaşamadıklarını, aileden
destek göremediklerini ve iletişim güçlüklerini
bildirmişlerdir. Gençlerin ana babaların sert,
sevgisiz, red edici olarak algıladığı görülmektedir
(Keitner 1987, Eğilmez 1988, VVright 1985, Bolger
1989, Stivers 1988, Fine 1986, Friedman 1984).
özellikle aile ortamında ana-babanın vurucu kırıcı
davranışları, ana ya da baba da alkol bağımlılığı ve
cezalandırma yöntemi olarak dayağın kullanımı
saptanmıştır (Eğilmez 1988, Sonuvar 1990, VVright
1985) Ekşi (1990)'da intihar girişimi ile ailede
saldırgan davranışlar arasındaki ilişkiye
değinmektedir. Yazara göre çocuk ya da genç
bırakılmış, terk edilmiş, rededilmişlik duyguları
yaşıyorsa intihar davranışı görülebilir.
İntihar girişiminda bulunan yetişkin ya da
gençlerin ailelerinde benzer özellikler görülmekte
olup, aile içi sorunlar çok az değişiklik
göstermektedir. Aile işlevlerinde uzun süreli bir
bozukluk söz konusudur. Bu aileler değişime açık
olmamaları, aile üyelerinde rol çatışmaları, aile dışı
ilişkilerin kurulamaması, aile içi iletişim bozuklukları
ile belirlenen kapalı bir sistemdir (Bunch 1972,
Farberovv 1983).
Literatür gözden geçirildiğinde intihar davranışı
gösteren gençlerin ailelerine ait özellikler şu
şekilde özetlenmiştir.
- Anne baba kendi özerkliklerini elde edememiş,
kendi anne ve babalarına bağımlılıklarını sürdüren
(Pfeffer 1986, özbay 1990) kendilik değeri düşük,
yetersiz, kolay incinebilen, intihar riski taşıyan, alkol
kötüye kullanımı ya da bağımlılık sorunları olan
kişilerdir (Farberovv 1983, VVasserman 1989, VVright
1985).
- Ambivalan, çatışmalı bir eş ilişkisi, ilişkinin
bağımlılık üzerine kurulması ve ayrılma kopma
tehditlerinin her zaman var olması (Brooksbank
1985).
- Ana babanın bilinçli ve bilinçsiz duygularını
çocuğa yansıttığı, yoğun öfke ve saldırgan davranışların gence yöneltildiği, ana baba çocuk ve
eşler arasında kronik bir çatışmanın süregelmesi
(Rosenbaum 1970).
- Gencin gelişimine paralel olarak ana babanın
tepkilerini değiştirme yetersizliği ile belirlenen bir
etkileşim (Pfeffer 1986).
- Simbiyotik bir ana baba çocuk ilişkisi, özellikle
anne ile olan bu ilişki biçiminin sürekliliği ve
çocuğun gelişimini engelleyici tavır alış.
• Katı bir aile sistemi; üyelerdeki değişikliğin
yoğun aksiyete ve tehdit olarak algılanması. Aynı
şekilde düşmanca duygular, aile üyelerinin empatik
ve destekleyici tavrını engellemektedir. Açık bir
iletişimin olmadığı bu ailelerde kişisel başarılar ya da
özerk bir davranış ayrılma ya da ölümle eş
tutulmaktadır (Rosenbaum 1970).
Literatürde intihar davranışı gösteren bir üyesi
bulunan ailelerin işlevselliğine ait çalışmalar giderek
artmaktadır (Keitner 1987, Gürakar 1991).
İntihar girişiminde bulunan grup, bulunmayan
gruba göre aile işlevlerini oldukça bozuk
algılamaktadır. Bireyin ailesini algılama biçimi intihar
olgusunun etiyolojisine katkıda bulunabilir.
Palabıyıkoğlu (1991) tarafından yapılan çalışmada
intihar girişiminde bulunan bireylerin aile işlevlerini
nasıl algıladığı ve normal gruptan farklılığı ele
alınmıştır. İntihar grişiminde bulunan denekler
ailelerinde destek, hoşgörü sevgi ve ilgi yetersizliği
algılamaktadır. Çalışmanın bir başka bulgusu ise
üyelerin gelişimini sağlayacak aile içi rollerin iyi
belirlenmediği ve üyelerin savunucu iletişim
biçimini benimsemeleridir. Problem çözümünde
yetersiz olarak algılanan bu ailelerde psikolojik ve
sosyal tehditler karşısında katı ve düzensiz bir tavır
alınmaktadır. Bu bulgular alanda yapılmış diğer
araştırma bulguları ile paralellik göstermektedir.
Giderek toplumları tehdit eden bir sorun halini
alan intihar olgusu çeşitli boyutlarıyla yazar ve
araştırıcılar tarafından ele alınmıştır. Aile
üyelerinden birinin intihar sonucu ölümü,
yaşayanlar üzerinde derin izler bırakmakta ve
ailenin dengesini ciddi biçimde sarsmaktadır.
Konuyla ilgili yazar ve araştırmacıların ilgi odağı,
intiharla ölümün ardından yaşayanların tipik
davranışını tanımlamak ve patolojik olan
tepkilerden ayırmaktır. İntiharla ölen kişinin yakınları
şok yaratan bir ölümün travmatik yaşantısını
paylaşmaktadır. İntiharla ölüm, doğal ya da hastalık
sonucu ölümden farklı bir niteliğie sahiptir. Bu
kişiler herhangi bir tıbbi tanı ve hastalıkta kötü bir
gidiş olmaksızın çevrenin bazı beklentilerinin
yanısıra sorunları ile başbaşa kalmaktadırlar.
Literatürde intiharla ölümün ardından hayatta
kalan aile üyelerinde suçluluk, utanç ve bu
davranışdan kendilerinin sorumlu tutlacağı
kuşkuları bildirilmektedir, özellikle genç aile
üyesinin ölümünün ardından ailede depresyon,
yadsıma, (Valenle 1981) ve düşmanlık
(Rosenbaum 1970) duyguları yaşanmaktadır.
ölümü engelleyememenin getirdiği kendilik
değerinde azalma sonucu aile üyeleri kendilerini
başarısızlığa uğramış kurtarıcılar olarak algılamakta
ve ölümün önlenebileceği düşüncesine ısrarla
sarılmaktadır.
Valente (1981) genç çocukların ölümden sonra
8 haftalık bir grup tedavisi sürecinde biraraya gelen
ana-babaların tepkilerini 4 grupta toplamıştır.
1- Çevre tarafından yasm engellenmesi:
Çevrenin "unut artık", normal yaşama dönmelisin"
mesajları, intiharın konuşulmasının engellenmesi
ana babalarda konfüzyon, yetersizlik ve suçluluk
duyguları uyandırmaktadır.
2- Alışılmış başetme mekanizmalarının
kullanılamaması: Daha önce kayıpla başetme
becerileri ve öğrenilenler yetersiz kalmaktadır.. Yeni
uyum mekanizmalarının geliştirilmesi ise kişinin
kendisi ve çevresi tarafından engellenmektedir.
Eşin acı çekmesini engellemek amacıyla acının
paylaşılmasından sakınılmaktadır. ölümün
ardından hemen iş hayatına dönmek de sıkıntıya
azaltmak yerine arttırmaktadır. İş hayatında verimli
bir çalışmanın yürütülememesi varolan sıkıntı ve
çatışmayı katlamaktadır. Başetme yolu olarak
duyguların sözelleştirilmesi seçildiğinde ana-baba
kendi aralarında iletişimi bir biçimde kesmektedir.
3- Arkadaş çevresi ve aileden kendini çekmek,
izolasyon: Ana babalar diğer çocuklarını da
kaybetme korkusuyla kendilerini sosyal çevreden
çeker ve yalnızlığa itilirler. Grup süreci içinde bazı
ana babalar kendilerini bulaşıcı bir hastalıkları
varmış gibi izole ettiklerini bildirmişlerdir. Böyle bir
yaşantı içinde kişiler kendilerine yabancı ancak
destekleyici kişilere yönelmişlerdir. Ancak yardım
kaynakları suçluluk duygularını azaltıcı ve
rahatlatıcı olmadığında hayatta kalan aile üyeleri
giderek yalnızlığa itilmektedir.
4- Ana baba kimliğinde kriz ve kişisel kontrol:
Aileler engelleyemedikleri üzüntülerine ek olarak
ana-baba rolleri konusunda da endileşelenmeye
başlarlar, özellikle gence sınır koymak, engellemek
açısından disiplin sorunları yaşanmaya başlanır.
Ana-baba rolünün tekrar kazanılması ve kontrolün
sağlanması suçluluk duygularına yol açar. Bu da
ailenin problem çözümünü engelleyici bir faktör
olmaktadır.
Winch (1981) aile üyelerinden birinin intiharla
ölümün diğer üyeleri nasıl etkilediğini ele almış ve
75 danışanla yürüttüğü çalışmasında yas tepkilerini
3 grupta ele almıştır. VVinch'e göre bu tepkiler
bireysel farklılıkları açıklamada yeterli olmasa bile
yas olgusunda kimlerin ve hangi aşamada yardıma
gereksinim duyduğu konusunda yol göstericidir.
1- Beklenilen Yas: Bu grupta bulunan bireyler
çalışma grubunun küçük bir bölümünü
oluşturmuştur. Ölen kişinin sorunlarına kişi hayatta
iken aktif katılımdan vazgeçmişlerdir. Beklentilerin
gerçekleşmeyeceği ve prognoz konusunda
umutsuz olan bu bireyler sorunu kronik olarak
görmektedir. İntihar eden kişi aile sisteminin aktif bir
parçası değildir. Ailede onsuz bir hayata hazırlık
yapılmaktadır. Bu üyeler intiharın arkasından kişisel
sorumluluk almadıkları için kısa sürede uyumunu
tekrar sağlamıştır.
2- Umut Edilmeyen Yas: Bu grubu oluşturan
bireyler, ilaç, alkol bağımlılığı gibi ruhsal
bozuklukları, tekrariayıcı intihar girişimleri ve
hastaneye yatışın getirdiği sorunları intihar eden
kişi ile paylaşmışlardır. Ölen kişi ile yakınları
arasında yardımlaşma henüz sürdürülmektedir. Aile
üyeleri daha önce yaşanmış bir intihar davranışı ile
karşılaştıkları halde "onsuz bir yaşamla"
yüzleşmeye hazır değildir, ölen kişinin sorunlarının
ve güçlüklerinin varlığı kabul edilmiştir. Ancak ölüm
sonrası "eğer böyle yapsaydım sendromu"
kaçınılmaz ölüme tepki vermektedir. Bu grubun
özellikleri suçluluk duyguları ve çevreye duyulan
öfke olarak tanımlanmaktadır.
3- Ani Karşılaşılan Ölüm: Bu grubun ilk iki
gruptan farklılığı, ölen kişinin ilk intihar denemesi­
nin ölümle sonuçlanmasıdır, ön belirtisi olmayan bir
intihar olgusu ile karşılaşan aile üyelerinde yadsıma
mekanizması sık kullanılmaktadır. Ölümü
kabullenme ve bunun özellikle intiharla olması,
kabulü iyicene güçleştirmektedir. Suçluluk, öfke ve
birlikte yaşananlardan gerçeğin parçalarını
tamamlama eğilimi bu grubun yaşaması gereken
ağır duygusal sorunlardan biridir, ölüm öncesi bazı
olayları intiharın nedeni olarak algılama, anlam
yükleme gereksinimi bu grubun özelliğidir. Yardım
alma gereksinimi içinde olan ve duyguların en
şiddetli yaşandığı gruptur.
Günümüzde özellikle gençlerde giderek
büyüyen bir sorun halini alan intihar olgusu çeşitli
boyutlarda ele alınmıştır. Yazar ve araştırıcıların
konuya yaklaşımı ve intihar davranışını açıklama
çabaları yoğun olarak sürmektedir. Araştırmacıların
görüş birliğine vardığı risk faktörlerinin yanısıra bu
konuda farklı bulguların elde edildiği çalışmaların
sayısıda az değildir. Literatürde intihar davranışının
etiyolojisinde aile değişkeni önemli bir yere sahiptir.
İntihar davranışında çocuk ya da gencin gelişimi ve
aile etkileşiminin niteliğini belirleyen ana babanın
kaybının, yaşam olaylarının aile sisteminde
oluşturduğu dezorganizasyonu araştıran bir çok
çalışma yapmıştır. Ancak bunlar retrospektif
çalışmalar olup alanda kaybın etkilerini araştıran
uzunlamasına çalışmaların eksikliği duyulmaktadır.
Ailenin işlevselliğini ve aile etkileşiminin
örüntülerilerini saptayan sistematik, ampirik
çalışmaların az olduğu görülmektedir. İntihar
davranışının aile psikodinamigi açısından ele
alınması da az araştırılan konulardan biridir. Bu
alanda yapılmış çalışmaların daha çok vaka
çalışmaları olduğu görülmektedir. Bazı yazarlar ve
araştırıcılar intihar düşüncesi, girişimi ve intiharla
ölüm olaylarında en önemli suçluyu aile olarak
işaretlemektedir. Ancak intihar olgusunda henüz
aydınlanmamış yönler vardır. Alanda yapılacak her
çalışma intihar davranışını yordama ve önleme
faaliyetlerine tedavinin planlanmasına katkıda
bulunacaktır.
Genetik, biyolojik, psikolojik ve sosyal yönleri ile
intihar olgusunun ele alınması, risk gruplarının
tanınmasında önem taşımaktadır. İntiharı önleme
programlarının planlanmasında, birincil önleme
açısından ailenin önemi yadsınamaz öte yandan
intiharla ölüm sonucu aileler taşımakta güçlük
çektikleri duygusal bir yük ile yüz yüze gelirler. Bu
ailelerin yardıma gereksinimleri açıktır. Bu aileleri
ikincil önleme faaliyetleri içinde yer alan Kriz ve krize
müdahale ilkeleri doğrultusunda yaklaşımının
uygun yardım yollarından biri olduğu görülmüştür.
KAYNAKLAR
Adam K.S. (1981) Parental loss and famify
disorganization in the predisposition to suicidal
behaviour. J.P. Soubrier, J. Vedrinne (eds) İn
Depression et Suicide. Pergamon Press: Paris,
533-537.
Adam K.S., Bouckoms, A., Striner, D., (1982)
Parental loss and family stability in attempted
suicide. Arch. Gen. Psychiatry. Vol. 39,
1081-1085.
Disturbance. International Universities Press İne:
N.Y. 225-237.
Fine, P., Mclntire, Af.S., Fain, P.R., (1986) Early
indicators of self-destruction in childhood and
adolescence A survey of pediatricians and
psychiatrists. Pediatrics. 77(4)557-568.
Aydın H., Battal, S., Özşahin, A., Aydınalp, K,
Boz, Ü. . (1990)
İntihar
davranışının
sosyodemografık özellikleri. XXIV. Ulusal PsikiyatriFriedman, R., Corn, R., Hurt, S., (1984) Family
ve Nörolojik Bilimler Kongresi. Serbest Bildirileri. İL
history of illness in the seriously
suicidal
Uzak Doğu Kültür Yayınları. Ankara, 238-224.
Adolescent. A life-cycle approach. Am. J.
Berzonsky, M. (1981) Adolescent Development. Orthopsychiatry, 54 (3) 390-397.
Mac Million Pub. Co: New York, 502-503.
Gürakar, L (1991) İntihar ve Aile İşlevleri üzerine
Karşılaştırmalı
bir Araştırma. H. Ü. Sosyal Hizmetler
Birtchnell, J. (1981) Some familial and clinical
characteristics of female suicidal psyciatric patients. Yüksek Okulu Yayınlanmamış Uzmanlık Tezi.
Brit. J. Psychiatry. 138, 381-390.
Ankara
Bolger, N, Dovvney G., VValker, E, Steininger, P.,
Keitner, G., Miller, I., Fruzetti, A., Epstein, N,
(1989) The Onset of suicidal ideation in childhood Bishop, D., Norman, W.,(1987) Family funetioning
and adolescence. Journal of Youth and
and Suicidal behavior in psychiatric inpatients with
Adolescence, 18(2), 175-189.
majör depression. Psychiatry, 50, 242-255.
Breed, W. (1966) Occupational mobility and
suicide. American Sociological Review, 28,
179-188.
Lester, D. (1972) Why peaple kili themselves?
Charles C. Thomas Pub: Sprinfield I Llinois.
Brent, D. Kolho D. (1990) Suicide and Suicidal Lester, D. (1967) Sibling position and suicidal
behavior. Journal of Individual Psychology, 22,
Behaviour in Children and Adolescents. B.
•Gaıiinkel, G. Carlson, E VVeller (eds) Psychiatric 204-207.
Disorders in Children and Adolescents. W.B.
LLoyd, c. (1980) Life events and depressive
Saunders. Comp: Philadelphia. 372-389.
disorder. Reviewed. Arch. Gen. Psychiatry, 37,
Brent D. A., Perper, J.,Goldstein, C, (1988) Risk 529-535.
fâctors for adolescent suicide. Arch. Gen.
Psychiatry. 45, 581-588.
Özbay, H. (1990) Ergenlerde intihar tutumuna
genel bir bakış. XXIV Ulusal Psikiyatri ve Nörolojik
Brooksbank D. J. (1985) Suicide and Parasuicide Bilimler Kongresi Konferanslar, Paneller ve diğer
in childhood and Early adolescence. Brit. J.
serbest bildiriler. II. Uzak Doğu Kültür Yayınları,
Psychiatry. 146, 459-463.
Ankara, 155-159.
Bunch, J., Barraclough, B., Nelson, A., Sainsbury,
P., (1971) Early parental bereavement and suicide. Palabıyıkoğlu, R., Azizoğlu, S., Özayar, H., Ercan,
H., (1991) İntihar Girişiminde Bulunanların aile
Social Psychiatry, 6(4), 200-202.
İşlevlerinin Değerlendirilmesi. XXVII Ulusal
Eğilmez, A. Kültür Ş. (1989) Suisid girişiminde
Psikiyatrik Bilimler Kongresi. (Yayınlanmamış
bulunan ergenlerde yaikınlaştırıcı etkenler ve aile araştırma) Antalya
yapısı. XXIV Ulusal Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler
Kongresi Serbest Bildiriler. Saypa, Ankara. Pearlin, L Johnson J. S. (1977) Marital status, life
198-208.
strain and depression. American Sociological
Review, 42, 50-73.
Eksi, A. (1990) Çocuk, Genç, Ana babalar. Bilgi
Yayınevi: Ankara. 164-167.
Pfeffer, C. (1986) The Suicidal Child. The Guilford
Press: N. Y. 140-150.
Farberovv, N.L. (1983) Suicide in adolescence.
prevention and treatment. H. Golombek B.
Garfinkel (eds) İn The Adolescent and Mood
Philip, A. £ (1970) Traits attitudes and symptoms Wenz, F.V. (1981) Family size, depression and
parent suicide risk İn J.P. Soubrier J. Vedrienne
in a group of attempted Suicides. Brit. J
(eds) Depression et Suicide. Pergamon Press,
Psychiatry, 116,475-82.
Paris.
Pommereau, X., Penoutl, F. (1987) Suicidal
VVinch, G., Letofsky, K. (1981) The nature of the
vvomen and their intimate conflicts with men.. R.
suicidal death as a factor in understanding the
Yufit (ed) in Proceedings: Twentieth Annual
reactions of surviving family members, İn J, P.
Conference of AAS and IASP. San Francisco.
Soubrier. J. Vedrienne (eds) Depression et
Suicide. Pergamon Press, Paris, 523-532.
Rosenbaum, A., Richman, J. (1970) Suicide: The
role of hostility and death wishes from the family
VVrıght, L.S. (1985) Suicidal thoughts and their
and significant others. Am. J. Psychiatry, 126, relationship to family stress and personal problems
among high school seniors and colleğe
1652-55.
undergraduates. Adolescence. Vol. XX (79),
Roy, A. (1983) Family history of suicide. Arch. Gen. 575-580.
Psychiatry, 40, 971-974.
Roy, A. (1985) Family history of suicide in affective
disorder patients. J. Clin Psychiatry, 46, 317-319.
Sonuvar, B. (1990) Çocuklarda ve Gençlerde
Psikolojik ve Sosyal Yönleriyle İntihar ve İntihar
Girişimleri. XXIV Ulusal Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler
Kongresi. Konferanslar, Paheller ve diğer Serbest
Bildiriler II Uzak Doğu Kültür Yayınları, Ankara,
159-164.
Strivers,
C. (1988)
Parent
adolescent
communication and its relationship to adolescent
depressıon and suicide proness. Adolescence
XXIII. 90, 291-295.
Toolan, J. M. (1962) Suicide and attempted suicide
in children and adolescents. Am. J. Psychiatry, 89,
751-755.
Valente, S. H. Hatton, C.L. (1981) Bereavement
group forparents who suffered a suicidal loss of an
adolescent or youth İn J.P. Soubrier, J. Vedrinne
-. (eds) Depression et Suicide, Pergamon Press.
Paris, 506-10.
Vinoda, K.S. (1966) Personality characteristics of
attempted suicide. Brit. J. of Psychiatry, 112,
1143-50.
VVasserman, D. (1988) Separation. An important
factor in suicidal actions. Crisis. 9(1), 49-63.
VVasserman, D., Gullberg, J. (1989) Early
separation and suicidal behavior in the parental
homes of 40 consecutive suicide attempters. Açta
Psychiatr Scand, 79, 269-302
Download