Uploaded by tugbasabuncuogluu

Ebeveyn Tükenmişliği, Ebeveyn Stresi ve İlişkisel Yılmazlık

advertisement
T.C.
UFUK ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
EĞİTİM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI
REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK PROGRAMI
EBEVEYN TÜKENMİŞLİĞİ, EBEVEYN STRESİ ve İLİŞKİSEL
YILMAZLIĞIN SOSYO-DEMOGRAFİK DEĞİŞKENLER AÇISINDAN
İNCELENMESİ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
TUĞBA DİNÇ
TEZ DANIŞMANI
PROF. DR. FİGEN ÇOK
ANKARA
2021
T.C.
UFUK ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
EĞİTİM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI
REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK PROGRAMI
EBEVEYN TÜKENMİŞLİĞİ, EBEVEYN STRESİ ve İLİŞKİSEL
YILMAZLIĞIN SOSYO-DEMOGRAFİK DEĞİŞKENLER AÇISINDAN
İNCELENMESİ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
TUĞBA DİNÇ
TEZ DANIŞMANI
PROF. DR. FİGEN ÇOK
ANKARA
2021
BİLDİRİM
Hazırladığım tezin/raporun tamamen kendi çalışmam olduğunu ve her alıntıya kaynak
gösterdiğimi taahhüt eder, tezimin/raporumun kağıt ve elektronik kopyalarının Ufuk
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü arşivlerinde aşağıda belirttiğim koşullarda
saklanmasına izin verdiğimi onaylarım:
† Tezimin/Raporumun tamamı her yerden erişime açılabilir.
20/09/2021
Tuğba DİNÇ
i
ADAMA
Büyüme yolculuğumda erken vedası ile hep özlemle andığım
Sevgili babam Gazanfer Sabuncuoğlu’na,
Kayınbabam Cemal Dinç’e,
ii
TEŞEKKÜR
Akademik ve kişisel gelişimimde kendi potansiyelimi keşfetmem yönünde her zaman yol
gösterici olan, tanıdığım için kendimi hep çok şanslı hissettiğim, örnek aldığım ve
çalışmamı emekleriyle taçlandıran, tez danışmanım Sayın Prof. Dr. Figen Çok’a sonsuz
teşekkürlerimi sunarım. Figen hocam, lisans ve yüksek lisans sürecimde her zaman
anlayışınız, hoşgörünüz ve destekleyici tutumunuzu örnek aldım. Sizden çok şey
öğrendim sayın hocam. Tez öğrenciniz olmak, sizi tanımak büyük şanstı, emekleriniz
büyük, sonsuz teşekkürlerimi sunarım.
Tez jürimde yer almayı kabul eden, alana ilişkin birçok farklı bakış açısını kazandıran
değerli hocam Dr. Öğr. Üyesi Olcay Yılmaz’a ve kıymetli bilgileriyle her daim yol
gösterici olan, Sayın Prof. Dr. Mustafa Kılıç’a tezimi sabırla okuyarak, eleştiri ve
önerilerini paylaştıkları için teşekkür ederim.
Her zaman arkamda en büyük desteği hissettiren, bu zorlu süreçte kaygı ve sevinçlerime
ortak olan, başarılarıma olan inancından güç aldığım, her yorulduğumda yaptığı
motivasyon konuşmalarıyla tezimin her aşamasında bana en büyük desteği veren,
yükümü sorgusuz paylaşan ve elini hep büyük bir destekle omuzumda tutarak, tez
sürecimin mutlu sonla bitmesine vesile olan sevgili eşim Mert Dinç’e sonsuz
teşekkürlerimi sunuyorum.
Gelişimim ve büyümem yönünde, yaşadığı sürede bütün gücünü ve emeğini sarf eden,
sevgili babam Gazanfer Sabuncuoğlu’na, en yakın dostum, fedakâr annem Aynur
Sabuncuoğlu’na, ablalarım Nergiz Engüleç ve Azra İçli’ye, kardeşim Burak
Sabuncuoğlu’na,
Desteklerini her daim hissettiğim ikinci ailem, eşimin ailesine, desteğiyle hep gücümü
yeniden kazandığım ikinci annem Ayşe Gül Keskin’e,
Tez sürecimde deneyimleri ile desteğini her zaman hissettiğim sayın Uzm. Psk. Dan.
Arda Aslan hocama,
Mesleki yolculuğumda birlikte başarılara imza attığım, tezimin saha araştırması kısmında
desteğiyle tez sürecime katkıda bulunan, inancını, desteğini, sevgisini, dostluğunu her
zaman hissettiğim canım arkadaşım, meslektaşım Şeyma Cancı’ya
Sonsuz Teşekkürler…
iii
ÖZET
Dinç, Tuğba. Ebeveyn Tükenmişliği, Ebeveyn Stresi ve İlişkisel Yılmazlığın SosyoDemografik Değişenkenler Açısından İncelenmesi, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2021.
Aile içerisine çocuğun dâhil olmasıyla birlikte, ebeveyn için mutlu yaşantılar olduğu
kadar, stresli ve yıpratıcı süreçler de beraberinde gelmektedir. Ebeveynler genellikle
günlük olarak ebeveynlikle mücadele ederken fiziksel ve duygusal olarak tükenmektedir.
Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn rolünde yaşanan kronik strese bağlı bir bozukluktur.
Ebeveyn tükenmişliği, intihar düşünceleri, çocuk ihmali ve şiddeti gibi önemli sonuçlara
neden olabilmektedir. Bu doğrultuda bu çalışmanın amacı, ebeveyn tükenmişliği,
ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlığın sosyo-demografik değişkenler açısından
incelenmesidir. Araştırmanın çalışma grubunu, 2020-2021 eğitim-öğretim yılında
Ankara’daki özel ve devlet okullarında tüm kademelerde (okul öncesi-ilkokul-ortaokullise) eğitim görmekte olan öğrencilerin velilerinden oluşan toplam (%68,6) 350 anne ve
(%31,4) 160 baba olmak üzere toplam 510 ebeveyn oluşturmaktadır. Araştırmada veriler,
‘’Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeği’’, Ebeveynlik Stres Ölçeği’’, ‘’İlişkisel Yılmazlık
Ölçeği’’ ve araştırmacı tarafından hazırlanan ‘’Kişisel Bilgi Formu’’ aracılığı ile
toplanmıştır. Araştırmada verilerin analizi, SPSS 25.0 (Statistical, Package For Social
Sciences) programında yapılmıştır. Elde edilen verilere göre ebeveyn tükenmişliği,
ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık düzeyinin cinsiyete göre anlamlı bir farklılık
gösterdiği bulgulanmıştır. Erkeklerin, ebeveyn tükenmişliği ve ebeveyn stres
düzeylerinin kadınlara göre daha yüksek düzeyde olduğu bulunmuştur. İlişkisel yılmazlık
düzeyinin erkeklerde kadınlara göre daha düşük düzeyde olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Ebeveyn tükenmişliği ve ebeveyn stresi yaşa göre anlamlı bir farklılık gösterirken,
ilişkisel yılmazlığın yaşa göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı bulunmuştur. Ebeveyn
tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlığı etkileyen sosyo-demografik
değişkenleri ortaya koyabilmek amacıyla elde edilen bulgular, alanyazın çerçevesinde
tartışılmış ve yorumlanmıştır. Araştırmanın sonuçlarına yönelik öneriler sunulmuştur.
Anahtar Sözcükler: Ebeveyn Tükenmişliği, Ebeveyn Stresi, İlişkisel Yılmazlık.
iv
ABSTRACT
When a child is born in family, alongside with happiness, a stressful and exhausting
period begin. Parents’ are usually worn out physically and emotionally throughout the
day struggling with daily parenting. Parental burnout is a chronical stress-based disorder.
This disorder may lead to suicidal thoughts, child neglection and violance. Accordingly,
this study’s aim is to examine parental burnout, parental stress and relationship resilience
by socio-demographic variables. Study group of this research is consisted of students’
parents from 2020-2021 academic year, all graduation levels (pre-primary-middle-high
school) and from private and state schools in Ankara, in total of 510 parents, (%68,6) 350
mothers and (%31,4) 160 fathers. In this research, data was gathered by “Parental Burnout
Assessment”, “Parenting Stress Inventory” , “Relational Resilience Scale” and “Personal
Information Form” which was prepared by the researcher. In this research, this data was
analysed on SPSS 25.0 (Statistical, Package For Social Sciences). It is concluded based
on the data that parental burnout, parental stress and relational resilience differ between
gender. Parental burnout and parental stress was at a higher level on male. But, relational
resilience was at a lower level than female. While parental burnout and parental stress
differs by age, relational resilience does not. Evidence gathered to put forth the sociodemographic variables that affect parental burnout, parental stress and relational
resilience was discussed and commented in scope of this literature. Suggestions were
presented by research results.
Key Words: Parental Burnout, Parenting Stress, Relational Resilience.
v
İÇİNDEKİLER
Sayfa No:
BİLDİRİM ........................................................................................................................ i
ADAMA ...........................................................................................................................ii
TEŞEKKÜR .................................................................................................................. iii
ÖZET............................................................................................................................... iv
İÇİNDEKİLER .............................................................................................................. vi
KISALTMALAR DİZİNİ .............................................................................................. x
TABLOLAR DİZİNİ ..................................................................................................... xi
GİRİŞ ............................................................................................................................... 1
1. BÖLÜM........................................................................................................................ 9
KURAMSAL ÇERÇEVE VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR ........................................ 9
1.1. Ebeveyn Tükenmişliği İle İlgili Kuramsal Açıklamalar............................................ 9
1.1.1. Tükenmişlik Kavramı ...................................................................................... 9
1.1.2. Tükenmişliğin Boyutları ................................................................................ 11
1.1.3. Tükenmişliğin Değerlendirilmesi .................................................................. 12
1.1.4. Tükenmişliği Etkileyen Risk ve Koruyucu Faktörler .................................... 14
1.1.5. Ebeveyn Tükenmişliği: .................................................................................. 15
1.1.6. Ebeveyn Tükenmişliği’nin Boyutları............................................................. 18
1.1.6.1. Ebeveyn Rolünde Tükenme (Exhaustion in Parental Role):.................. 18
1.1.6.2. Ebeveyn Benliğinde Zıtlık (Contrast in Parental Self): .......................... 18
1.1.6.3. Bıkkınlık Duyguları (Feelings Being Fed Up): ....................................... 18
1.1.6.4. Duygusal Uzaklaşma (Emotional Distancing): ....................................... 19
1.1.7. Ebeveyn Tükenmişliğini Etkileyen Koruyucu ve Risk Faktörleri: ................ 19
1.1.8. Ebeveyn Tükenmişliği İle İlgili Araştırmalar ................................................ 21
1.2. Ebeveyn Stresi ............................................................................................................... 30
1.2.1. Stres Kavramı ................................................................................................ 30
vi
1.2.2. Ebeveyn Stresi ............................................................................................... 31
1.2.3. Ebeveyn Stresi İle İlgili Araştırmalar ............................................................ 34
1.3. İlişkisel Yılmazlık......................................................................................................... 41
1.3.1. Yılmazlık Kavramı ........................................................................................ 41
1.3.2. Aile Yılmazlığı .............................................................................................. 43
1.3.3. İlişkisel Yılmazlık .......................................................................................... 46
1.3.4. İlişkisel Yılmazlık İle İlgili Araştırmalar....................................................... 48
2. BÖLÜM...................................................................................................................... 54
YÖNTEM ....................................................................................................................... 54
2.1. Araştırmanın Modeli .................................................................................................... 54
2.2. Çalışma Grubu .............................................................................................................. 54
2.3. Veri Toplama Araçları ................................................................................................. 57
2.3.1. Kişisel Bilgi Formu........................................................................................ 57
2.3.2. Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeği (ETÖ) ............................................................ 57
2.3.2.1. Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeğinin Türk Kültürüne Uyarlama
Çalışmaları .............................................................................................. 58
2.3.3. Ebeveynlik Stres Ölçeği (ESÖ) ..................................................................... 59
2.3.4. İlişkisel Yılmazlık Ölçeği (İYÖ) ................................................................... 59
2.4. Verilerin Toplanması.................................................................................................... 61
2.5. Verilerin Analizi ........................................................................................................... 61
3. BÖLÜM...................................................................................................................... 62
BULGULAR .................................................................................................................. 62
3.1. Ebeveyn Tükenmişliği, Ebeveyn Stresi ve İlişkisel Yılmazlığa İlişkin
Betimleyici Değerler ................................................................................................... 62
3.2. ‘Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık cinsiyete göre
anlamlı bir farklılık göstermekte midir?’ Alt Problemine İlişkin Bulgular ......... 63
3.3. ‘Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık yaşa göre anlamlı
bir farklılık göstermekte midir?’ Alt Problemine İlişkin Bulgular........................ 64
3.4. ‘Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık evlilik süresine göre
anlamlı bir farklılık göstermekte midir?’ Alt Problemine İlişkin Bulgular ......... 65
vii
3.5. ‘Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık evlenme şekline göre
anlamlı bir farklılık göstermekte midir?’ Alt Problemine İlişkin Bulgular ......... 67
3.6. ‘Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık çocuk yaşına göre
anlamlı bir farklılık göstermekte midir?’ Alt Problemine İlişkin Bulgular ......... 68
3.7. ‘Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık eğitim durumuna
göre anlamlı bir farklılık göstermekte midir?’ Alt Problemine İlişkin Bulgular . 71
3.8. ‘Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık mesleğe göre anlamlı
bir farklılık göstermekte midir?’ Alt Problemine İlişkin Bulgular........................ 72
3.9. ‘Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık çalışma durumuna
göre anlamlı bir farklılık göstermekte midir?’ Alt Problemine İlişkin Bulgular . 74
3.10. ‘Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık gelir miktarına göre
anlamlı bir farklılık göstermekte midir?’ Alt Problemine İlişkin Bulgular ......... 75
4. BÖLÜM...................................................................................................................... 78
TARTIŞMA ................................................................................................................... 78
4.1. Ebeveyn Tükenmişliği, Ebeveyn Stresi ve İlişkisel Yılmazlığın Cinsiyet
Değişkeni Açısından İncelenmesine Yönelik Bulguların Tartışılması ve
Yorumlanması .............................................................................................................. 78
4.2. Ebeveyn Tükenmişliği, Ebeveyn Stresi ve İlişkisel Yılmazlığın Yaş Değişkeni
Açısından İncelenmesine Yönelik Bulguların Tartışılması ve Yorumlanması ... 83
4.3. Ebeveyn Tükenmişliği, Ebeveyn Stresi ve İlişkisel Yılmazlığın Evlilik Süresi
Değişkeni Açısından İncelenmesine Yönelik Bulguların Tartışılması ve
Yorumlanması .............................................................................................................. 85
4.4. Ebeveyn Tükenmişliği, Ebeveyn Stresi ve İlişkisel Yılmazlığın Evlilik Şekli
Değişkeni Açısından İncelenmesine Yönelik Bulguların Tartışılması ve
Yorumlanması .............................................................................................................. 86
4.5. Ebeveyn Tükenmişliği, Ebeveyn Stresi ve İlişkisel Yılmazlığın Çocuk Yaşı
Değişkeni Açısından İncelenmesine Yönelik Bulguların Tartışılması ve
Yorumlanması .............................................................................................................. 87
4.6. Ebeveyn Tükenmişliği, Ebeveyn Stresi ve İlişkisel Yılmazlığın Eğitim Durumu
Açısından İncelenmesine Yönelik Bulguların Tartışılması ve Yorumlanması ... 89
4.7. Ebeveyn Tükenmişliği, Ebeveyn Stresi ve İlişkisel Yılmazlığın Meslek Açısından
İncelenmesine Yönelik Bulguların Tartışılması ve Yorumlanması ...................... 91
4.8. Ebeveyn Tükenmişliği, Ebeveyn Stresi ve İlişkisel Yılmazlığın Çalışma Durumu
Açısından İncelenmesine Yönelik Bulguların Tartışılması ve Yorumlanması ... 94
4.9. Ebeveyn Tükenmişliği, Ebeveyn Stresi ve İlişkisel Yılmazlığın Gelir Durumu
Açısından İncelenmesine Yönelik Bulguların Tartışılması ve Yorumlanması ... 95
viii
5. BÖLÜM...................................................................................................................... 99
SONUÇ VE ÖNERİLER .............................................................................................. 99
5.1. Sonuçlar ......................................................................................................................... 99
5.2. Öneriler ........................................................................................................................ 103
5.2.1. Politika Yapıcılara Öneriler ......................................................................... 103
5.2.2.Araştırmacılara Öneriler ............................................................................... 103
5.2.3. Psikolojik Danışmanlara Öneriler ................................................................ 104
KAYNAKÇA ............................................................................................................... 106
EKLER ......................................................................................................................... 133
EK-1. Etik Kurul İzni......................................................................................................... 133
EK-2. Kişisel Bilgi Formu ................................................................................................ 134
EK-3. Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeği (ETÖ) .................................................................. 136
EK-4. Ebeveynlik Stres Ölçeği (ESÖ) ............................................................................ 137
EK-5. İlişkisel Yılmazlık Ölçeği (İYÖ) .......................................................................... 138
EK-6. Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeği Kullanım İzni ..................................................... 139
EK-7. Ebeveynlik Stresi Ölçeği Ve İlişkisel Yılmazlık Ölçeğinin Kullanım İzni .... 140
ÖZGEÇMİŞ ................................................................................................................. 141
ix
KISALTMALAR DİZİNİ
SPSS
: Statistical Package for Social Sciences
Sd
: Serbestlik Derecesi
SS
: Standart Sapma
F
: Frekans
%
:Yüzde
N
:Veri Sayısı
P
: Anlamlılık Düzeyi
T
: t Değeri (t Testi İçin)
F
: Değeri (Anova İçin)
DFA
: Doğrulayıcı Faktör Analizi
ETÖ
: Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeği
ESÖ
: Ebeveynlik Stres Ölçeği
İYÖ
: İlişkisel Yılmazlık Ölçeği
x
TABLOLAR DİZİNİ
Sayfa No:
Tablo 1. Katılımcılara ait sosyo-demografik değişkenlerin sıklık ve yüzde değerleri ............... 55
Tablo 2. Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeği Alt Boyutları, Ebeveynlik Stres Ölçeği ve İlişkisel
Yılmazlık Ölçeği Alt Boyutlarının Cronbach Alfa Katsayıları .................................... 60
Tablo 3. Ebeveyn Tükenmişliği ve Alt Boyutları, Ebeveyn Stresi, İlişkisel Yılmazlık ve
Alt Boyutlarına İlişkin Betimleyici Değerler .............................................................. 62
Tablo 4. Ebeveyn Tükenmişliği ve Alt Boyutları, Ebeveyn Stresi, İlişkisel Yılmazlık
Alt Boyutları Toplam Puanlarının Cinsiyete Göre Ortalama ve Standart Sapması ..... 63
Tablo 5. Ebeveyn Tükenmişliği ve Alt Boyutları, Ebeveyn Stresi, İlişkisel Yılmazlık ve
Alt Boyutları Toplam Puanlarının Katılımcıların Yaşları Bakımından
Karşılaştırılmasına İlişkin Bulgular ............................................................................. 65
Tablo 6. Ebeveyn Tükenmişliği ve Alt Boyutları, Ebeveyn Stresi, İlişkisel Yılmazlık
Alt Boyutları Toplam Puanlarının Katılımcıların Evlilik Süresi Bakımından
Karşılaştırılmasına İlişkin Bulgular ............................................................................. 66
Tablo 7. Ebeveyn Tükenmişliği ve Alt Boyutları, Ebeveyn Stresi, İlişkisel Yılmazlık ve
Alt Boyutları Toplam Puanlarının Katılımcıların Evlenme Şekli Bakımından
Karşılaştırılmasına İlişkin Bulgular ............................................................................. 67
Tablo 8. Ebeveyn Tükenmişliği ve Alt Boyutları, Ebeveyn Stresi, İlişkisel Yılmazlık ve
Alt Boyutları Toplam Puanlarının Çocuk Yaşı Bakımından Karşılaştırılmasına
İlişkin Bulgular............................................................................................................. 69
Tablo 9. Ebeveyn Tükenmişliği ve Alt Boyutları, Ebeveyn Stresi, İlişkisel Yılmazlık ve
Alt Boyutları Toplam Puanlarının Eğitim Durumu Bakımından Karşılaştırılmasına
İlişkin Bulgular............................................................................................................. 71
Tablo 10. Ebeveyn Tükenmişliği ve Alt Boyutları, Ebeveyn Stresi, İlişkisel Yılmazlık ve
Alt Boyutları Toplam Puanlarının Meslekler Bakımından Karşılaştırılmasına
İlişkin Bulgular............................................................................................................. 73
Tablo 11. Ebeveyn Tükenmişliği ve Alt Boyutları, Ebeveyn Stresi, İlişkisel Yılmazlık
ve Alt Boyutları Toplam Puanlarının Çalışma Durumu Bakımından
Karşılaştırılmasına İlişkin Bulgular ............................................................................. 75
Tablo 12. Ebeveyn Tükenmişliği ve Alt Boyutları, Ebeveyn Stresi, İlişkisel Yılmazlık
ve Alt Boyutları Toplam Puanlarının Gelir Miktarı Bakımından Karşılaştırılmasına
İlişkin Bulgular............................................................................................................. 76
xi
GİRİŞ
Bu bölümde araştırmanın problemi tanımlanmakta olup araştırmanın amacı, alt
problemler, sayıltılar, sınırlılıklar açıklanmakta ve tanımlar sunulmaktadır.
Problem Durumu
Aile, kendini oluşturan bireylerin tek tek katılımları ile değil, bu bireylerin aralarındaki
etkileşimler ve davranış örüntüleri yoluyla sistem içerisinde yer almaları ile ifade
edilmektedir Aile, çocukların ilişkileri öğrenme sürecinde ilk içinde bulundukları
ortamdır. Çocuklar, içinde bulunduğu aile içerisinde, belli bir kültürü, iletişim şeklini ve
tutumları öğrenmektedirler. Aile içerisinde kurulan duygusal bağların ve ikili ilişkilerin,
bireyin sosyal ilişkilerine de etkisi olduğu görülmektedir (Giddens 2005, s.27; Goode
2010, s.20). Aile sistemi içerisinde bulunan bireyler, birbirleriyle devamlı bir etkileşim
halindedir. Ailenin içindeki ya da dışındaki bireylerin davranışları hem aile üyelerini hem
de aile bütününün işleyişini etkilemektedir (Gladding, 2011, s.5). Aile, çocuklarının
hayatlarında en etkili ve kalıcı birimdir. Aile, çocukların sağlıklı, huzurlu yetiştirilmesi
amacı ile birlikte önemini hiçbir zaman yitirmeyen bir kurumdur. Aile, devamlı etkileşim
halinde olan bir kurum olarak, her zaman doğal dengesini korumaya çalışmaktadır. Fakat
bazı içsel ya da dışsal faktörler aile olgusunun dengesini bozabilmektedir (Bitter ve
Corey, 2001, s.77). Ailenin sağlıklı olabilmesi, ailede yer alan her bireyin bedensel, ruhsal
ve sosyal yönden iyi olabilmesi ile birebir ilişkilidir. Ailelerin stres ile baş edememeleri
çocuklarda davranış sorunlarına neden olabilmektedir (Schor, 2003, s.1542).
Aileye yeni bir üyenin katılması ile birlikte eş rolüne bir yenisi daha eklenmekte ve
bireylerin ebeveyn rolleri ile hayat boyu hiç bitmeyen, farklı duygu durumlarını içine alan
yolculukları başlamaktadır. Bireylerin doğumundan itibaren ilk önce aile daha sonra
çevre ile kurdukları ilişkilerin, sonraki hayatlarında karakter örüntülerini etkileyen bir
öneme sahip olduğu görülmektedir. Çocukların ebeveynlerden beklediği duygusal
ihtiyacı sunabilmek, çocukların sağlıklı bir kişilik örüntüsü sağlaması bakımından önem
taşımaktadır (Afifi ve Schrodt, 2003, s.517; Amato ve Fowler, 2002, s.704).
Ebeveynler, çocuğun gelişim sürecinin sağlıklı bir şekilde ilerleyebilmesi adına çocuğa
gerekli şartları ve kaynağı sağlamaya çalışmaktadırlar (Pressler, 1990, s.5). Ebeveyn
rolüne geçiş süreci, kişilerin hayatlarında büyük bir mutluluk kaynağı olan en önemli
1
kilometre taşlarından biri olarak görülmektedir (Hansen, 2012, s.32). Ebeveyn kavramı,
bireyin duyuşsal, sosyal ve eğitimsel gelişiminden sorumlu olan anne, baba ya da aile
büyüğü olarak tanımlanabilmektedir. Ebeveyn olmak diğer bir ifade ile ‘’anne baba
olmak’’ kişilerin sahip olduğu en kıymetli rollerden biri olmasına karşın, ebeveynler
çocuklar konusunda büyük bir heyecanla bekledikleri olumlu duygular kadar olumsuz
duygular da (stres, tükenmişlik, depresif belirtiler) yaşayabilmektedir. Bu durum hem
bireyin kendi yaşam doyumu, hem de çocuğuna karşı ihtiyacı olan bakımı verebilmesi
yönünden tehdit oluşturmaktadır (Evenson ve Simon, 2005, s.342; Hansen, 2012, s.30;
Stanca, 2012, s.743). Kontrol edilmeyen her stres faktörü olumsuz sonuçlara neden
olabilmektedir. Stresin bireyler üzerinde ortaya çıkan psikolojik etkileri yorgunluk,
depresif belirtiler, kronik kaygı, olumsuz düşünce, sabırsızlık, duyarsızlık, öfke, geri
çekilme ve ilgisizliktir (Carnegie, 2012, s.35). Anne babalar, ebeveyn rolünün içerisinde
yer alan stresli durumların sonunda tükenmişlik yaşayabilmektedirler (Roskam, Raes ve
Mikolajczak, 2017, s.163).
Ebeveynler, ebeveynlik rolleri ve bu rolün getirdiği sorumlulukların dışındaki faktörlerin
etkisi, ebeveynlerin ve çocukların sahip oldukları kişisel özellikler, öfke eğiliminde olma,
duygu düzenlemesinde yaşanan zorluklar ve ebeveynlerin sahip oldukları psikopatoloji
ile birlikte ebeveyn stresi yaşamaktadır. Bu stres durumu, ebeveynlerin ve çocukların
olumsuz davranışlarda bulunmasına neden olabilmektedir (Creasey ve Reese, 1996,
s.395; Williford, Calkins ve Keane, 2007, s.9).
Bunun yanı sıra çocuğun kişisel
özellikleri, hiperaktivite gibi özellikleri, zayıf dikkat süresi ve özel gereksinimli olup
olmasının ebeveyn stresi üzerinde etkisi olduğu görülmektedir (Webster-Stratton ve
Hammond, 1988, s.305).
Ebeveyn stresi, ebeveyn olarak çocukla olan iletişimi olumsuz etkileyerek, çocuklarda
davranış problemlerine neden olabilmektedir (Crnic ve Greenberg, 1990, s.1629).
‘’Kronik strese bağlı bir bozukluk’’ olarak tanımlanan ebeveyn tükenmişliği ise,
literatürde araştırılmaya başlanan yeni bir kavram olmasına karşın yapılan çalışmalar
bulunmaktadır (Blanchard, Roskam, Mikolajzcak ve Heeren, 2021; Hubert ve Aujoulat,
2018; Le Vigouroux, Scola, Raes, Mikolajczak ve Roskam, 2017; Mikolajczak ve
Roskam, 2018; Mikolajczak, Gross, Roskam, 2019). Anne baba olmanın cinsiyet rolleri
bağlamında, ebeveyn tükenmişliği için başlı başına bir risk faktörü olduğu görülmektedir.
Ebeveynin cinsiyeti, yaşı, eğitim düzeyi, gelir durumu, medeni durumu, çocuk sayısı ve
yaşı gibi faktörlerin ebeveyn tükenmişliği ile ilişkili faktörler olduğuna yönelik bulgulara
2
rastlanmaktadır. Evde yaşayan çocuk sayısının fazla olması, gelir düzeyinin düşük olması
(Bastiaansen, Verspeek ve Bakel, 2021; Sodi vd., 2020) küçük yaşta çocuğa sahip olma,
çalışan ebeveyn olma (Roskam, Raes ve Mikolajczak, 2017) gibi faktörlerin ebeveyn
tükenmişliğini arttırabildiği görülmektedir. Gelir düzeyinin düşük olması, çocukların
ihtiyaçlarının yeterli düzeyde karşılanamamasına neden olabilmektedir. Ayrıca, hazır
bulunuşluluğu olmadan genç yaşta ebeveyn olan bireyler yeterli deneyimi olmadığı için
zorlanabilmektedir. Durumsal ve kişisel faktörlerin yanı sıra, sosyo-demografik
değişkenlerin de, ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık düzeylerini
etkilediğine ilişkin yapılan çalışmalar olduğu görülmektedir. Bu çalışmada ise, ebeveynin
cinsiyeti, yaşı, evlilik süresi, evlenme şekli, çocuk yaşı, eğitim durumu, meslek, çalışma
durumu ve gelir durumu gibi sosyo-demografik değişkenler ele alınmıştır.
Ebeveyn tükenmişliği, anne babaların, çocuklarına yönelik şiddet ve istismar
davranışında bulunma riskini arttırmaktadır (Mikolajczak, Brianda, Avalosse, Roskam,
2018, s.142; Petfield, Startup, Droscher ve Cartwright-Hatton, 2015, s.73; Whipple ve
Webster-Stratton, 1991, s.289). Ebeveynler, çocuklarının ihtiyaçlarını karşılamaya
çalışırken kendi ihtiyaçlarını göz ardı edebilmekte ve bu durum tükenmişlik yaşamaları
yönünde kaçınılmaz olmaktadır (Mikolajczak ve Roskam, 2019, s.15). Ebeveynler,
yaşadıkları duygu durumunun yoğunluğu nedeniyle, çocuklarına karşı ihmalkâr
davranışlarda
bulunabilmekte,
çocukların
ihtiyaçlarını
yeterli
düzeyde
karşılayamamaktadır. İhmal edilen çocuğun, gelişim süreci eksik tamamlanabilmekte,
davranış problemleri gösterebilmekte, akademik yaşamda okula alışmakta ve uyum
sağlamakta zorlanabilmekte ve bunun sonucunda akademik başarısı düşebilmektedir. Bu
durum, çocukluk dönemi ile başlayarak, ergenlik dönemine kadar uzanan olumsuz
etkilere neden olabilmektedir (Iwaniec, Larkin ve Higgins, 2006; s.74). Birlikte yaşamak,
ortak bir hayatı paylaşmak ve çocuk büyütmek gibi amaçlar için bir araya gelen evli çiftler
ebeveyn olma sürecinde yaşanan zorluklarda birbirlerine karşı verdikleri destek ile
birlikte evlilik ilişkilerinde olduğu kadar çocuk ile kurdukları ilişkide de daha güçlü
bağlar kurabilmektedir (Masten ve Monn, 2015, s.7).
Çiftlerin zorlu durumlar ile baş edebilme yeteneklerini ifade eden, ilişkisel yılmazlık,
ailenin sağlıklı işlevlere sahip olmasına ilişkin önemli bir unsur olarak görülmektedir.
Sosyal destek ve sağlıklı evlilik ilişkisi, ebeveyn stresine olumlu etki etmektedir.
Evlilikte, eşlerin birbirine destek olması, eşlerin kendisini daha iyi hissetmesini, kaliteli
bir evliliğinin olmasını ve stres düzeylerinin azalmasını sağlamaktadır (Navaie-Waliser
3
vd., s.121). Evlilik ilişkisi olumlu ilerleyen ebeveynler, çocuklarına karşı daha anlayışlı
ve destekleyici bir tutumda olmakta ve çocukların fiziksel, psikolojik ve sosyal yönden
gelişim sürecini sağlıklı bir şekilde yürütebilmektedir (Mickelson, Claffey ve Williams,
2006, s.74; Whipple ve Webster-Stratton, 1991, s.282).
Hangi faktörlerin ebeveyn tükenmişliğini ve ebeveyn stresini etkilediğini bilmek ve
özellikle stres düzeyini düşürmeye katkıda bulunan ya da bunu düşük tutan faktörleri
belirlemek önem taşımaktadır. Öte yandan yılmazlık kavramı literatürde araştırmalarda
yer alan bir kavram olmasına karşın, ilişkisel yılmazlık kavramı ile ilgili çalışmaların yeni
ve daha az olduğu söylenebilir. İlişkisel yılmazlığı etkileyen faktörlerin ortaya konması,
bu kavramın daha iyi anlaşılabilmesi yönünde katkı sağlayacaktır.
Yapılan tanımlamalardan ve alanyazında karşılaşılan bilgilerden yola çıkılarak,
araştırmanın problemini; ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlığın
cinsiyet, yaş, evlilik süresi, evlilik şekli, çocuk yaşı, eğitim durumu, meslek, çalışma
durumu
ve
gelir
durumuna
göre
farklılaşıp
farklılaşmadığının
incelenmesi
oluşturmaktadır. Bu bağlamda alt problemlere yanıt aranacaktır.
Alt Problemleri
1. Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık cinsiyete göre anlamlı
düzeyde farklılaşmakta mıdır?
2. Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık yaşa göre anlamlı düzeyde
farklılaşmakta mıdır?
3. Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık evlilik süresine göre
anlamlı düzeyde farklılaşmakta mıdır?
4. Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık evlenme şekline göre
anlamlı düzeyde farklılaşmakta mıdır?
5. Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık çocuk yaşına göre anlamlı
düzeyde farklılaşmakta mıdır?
6. Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık eğitim durumuna göre
anlamlı düzeyde farklılaşmakta mıdır?
7. Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık mesleğe göre anlamlı
düzeyde farklılaşmakta mıdır?
4
8. Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık çalışma durumuna göre
anlamlı düzeyde farklılaşmakta mıdır?
9. Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık gelir durumuna göre
anlamlı düzeyde farklılaşmakta mıdır?
Araştırmanın Amacı ve Önemi
Ebeveyn olmanın, karmaşık ve stresli bir süreç olduğu görülmektedir. Evlilik kurumu ile
birlikte bireyin sahip olmaya başladığı yeni roller, günlük yaşam zorlukları, ev işleri,
çocukların ödevleri, çocuğun kişisel özellikleri ve davranış problemleri, özel gereksinimli
ya da hasta çocuğa sahip olmak gibi durumlar kronik ebeveyn stresini artırabilmektedir
(Abidin, 1990, s.299; Ledermann, Bodenmann, Rudaz, ve Bradbury, 2010, s.196).
Fizyolojik yönden, hormonal bir değişiklik olan stres hormonlarının salınması ve nabızda
artış olması ile beraber stres altındaki insanların bilişsel yetenekleri engellenmektedir.
Stres, yüz kızarıklığı, ağız kuruluğu, terleme, ses tellerinde gerginlik ve nefes darlığına
neden olmaktadır (Kollak, 2008, s.14). Ayrıca, stres ve tükenmişlik gibi olumsuz
duygular ebeveyni duygusal olarak yorar ve yıpratır. Stresli hisseden ebeveyn eşi ve
çocuğu ile sağlıklı ilişkiler kuramaz hale gelebilir. Bu durum, aile işlevlerinin
bozulmasına ve çocuğun olumsuz bir ortam içerisinde büyümesine neden olmaktadır.
Çocuklar, içinde bulundukları çevrede yer alan bireyleri model alarak öğrenir, çocuğun
model alabileceği ortam bozuk bir temele sahip ise, bu durum çocuğun gelişim sürecini
ve ilerideki yaşamını olumsuz etkileyebilir (Durtschi, Soloski ve Kimmes, 2017, s.309).
Kronik ebeveyn stresine bağlı olarak oluşan ebeveyn tükenmişliği, ebeveynlerin ebeveyn
rolünden uzaklaşma, çocuklarına karşı duygusal uzaklaşması ve eski ebeveynlik
performansını gösterememe gibi etkileri beraberinde getirmesi sebebi ile ebeveynlerin
çocuklarına karşı olumsuz davranışlarda bulunmasına neden olabilmektedir (Mikolajczak
ve Roskam, 2018, s.886).
Mikolajczak, Brianda, Avalosse ve Roskam (2018, s.135) ebeveyn tükenmişliğinin,
çocuk ihmali ve şiddeti, intihar düşünceleri, bağımlılıklar, uyku bozuklukları, evlilik
çatışmaları, partnerden uzaklaşma gibi olumsuz durumlara neden olabileceğini ileri
sürmüşlerdir. Yapılan bir çalışmada, şiddet ve ihmal gibi olumsuz yaşantısı olan
çocuklarda problem çözme ve soyutlamayı içeren bilişsel becerilerin yeterli düzeyde
gelişmediği ortaya konmuştur (Nolin ve Either, 2007, s.639). Ayrıca şiddet ve ihmal
5
yaşayan çocukların ilerideki yaşamlarında bu sorunların devam edebileceği ve dürtüsel
davranışların ortaya çıkabileceği, öfke kontrolü konusunda zorluklar yaşayabilecekleri ve
suça yatkın olabilecekleri saptanmıştır (Dube, Anda, Felitti, Edwards ve Williamson,
2002, s.15; Holt, Buckley ve Whelan, 2008, s.807). Ayrıca, ebeveynlerin yaşadığı
depresyon, kaygı ve ebeveyn tükenmişliğinin, çocuklarda içselleştirme ve dışsallaştırma
davranış problemlerinin yaşanmasında etkili olduğu görülmektedir. İçselleştirme
davranışları, kaygı, depresyon, içe çekilme ve psikosomatik sıkıntılara neden olurken,
dışsallaştırma davranışları, yıkıcı ve saldırgan davranışları kapsamaktadır. Çocuklar
arkadaş ilişkilerinde sorunlar yaşayıp alt ıslatma, intihar, suça yönelme gibi psikolojik
problemlerle karşılaşmaktadırlar. Ayrıca bu sonuçlar, diğer bireylere zarar vermesine ve
toplum huzurunun olumsuz etkilenmesine neden olabilmektedir (Baker, Grant ve
Morlock, 2008, s.4).
Her bir aile kendine özgüdür ve başa etme tarzları, uyum süreçleri farklılık göstermektedir
(Özbay ve Aydoğan, 2013, s.132). Bu zorlu süreçlerde, eşlerin birbirine karşı verdiği
desteğin, çocuk yetiştirme sürecinde yaşadıkları zorluklara ilişkin koruyucu bir faktör
olduğu görülmektedir (Cavkaytar, Batu ve Çetin, 2008, s.102; Connolly, 2005, s.267).
Açıklandığı üzere, ebeveyn tükenmişliği ve ebeveyn stresi üzerinde birçok değişken etkili
olabilmektedir. Bununla birlikte, sosyo-demografik faktörlerin, ebeveyn tükenmişliği,
ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık üzerinde etkili olabileceği düşünülmektedir.
Sağlıklı toplumun temeli olan, sağlıklı birey yetiştirme ile ilgili önemli olan kavramları
ele alan bu çalışma ile, politika yapıcılar, psikolojik danışmanlar, araştırmacılar ve
ailelere ışık tutmak amaçlanmıştır. Ayrıca alanyazın incelendiğinde, ebeveyn
tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık ile ilgili yapılan araştırmaların sınırlı
düzeyde olduğu görülmektedir. Öte yandan, bu kavramların daha önce birlikte ele
alınmamış olması bu çalışmanın katkısı açısından önemlidir. Bu çalışmanın amacının
gerçekleştirilmesiyle; ebeveyn-çocuk ilişkisi bağlamında, ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn
stresi ve ilişkisel yılmazlığı etkileyen sosyo-demografik faktörlerin belirlenmesi ile
alanyazına katkı sağlanacağı düşünülmektedir.
6
Sayıltılar
Araştırmanın sayıltıları aşağıda belirtilmiştir.
a. Ebeveynlerin, tükenmişlik ve stres düzeylerinin pandemi sürecinde etkilendiği
varsayılmıştır.
b. Araştırmaya katılan grubun, ebeveynleri temsil eden bir grup olduğu varsayılmıştır.
c. Ebeveynlere uygulanan ‘’Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeği’’, ‘’Ebeveynlik Stres Ölçeği’’
‘’İlişkisel Yılmazlık Ölçeği’’ ve demografik bilgilerin alınması ile ilgili araştırmacı
tarafından geliştirilen ‘‘Kişisel Bilgi Formu’’ ölçme araçlarına ebeveynlerin kendi
özelliklerini yansıtacak biçimde, içten, samimi ve güvenilir cevaplar verdiği
varsayılmıştır.
Sınırlılıklar
a. Araştırma, Ankara ilinde yaşayan ebeveynlerden elde edilen veriler ile sınırlıdır.
b. Araştırmanın çalışma grubu, 2020-2021 eğitim-öğretim yılı tüm kademelerde (okul
öncesi-ilkokul-ortaokul ve lise) öğrenim gören öğrencilerin ebeveynleri ile sınırlıdır.
c. Araştırma, ebeveynlerin veri toplama araçları kapsamındaki ölçeklere verdikleri
yanıtlar ile sınırlıdır.
d. Araştırma, ele alınan sosyo-demografik özellikler (Cinsiyet, yaş, evlilik süresi,
evlenme şekli, çocuk yaşı, eğitim durumu, meslek, çalışma durumu, gelir durumu) ile
sınırlıdır.
Tanımlar
Bu çalışmada yer alan temel kavramlara ilişkin tanımlar aşağıda sunulmaktadır.
7
Ebeveyn Tükenmişliği:
Ebeveyn tükenmişliği, kronik ebeveyn stresine maruz kalan ve bu stresle başa çıkabilecek
kaynaklardan yoksun olan ebeveynleri etkileyen bir sendromdur. Ebeveyn rolünde
tükenme, ebeveyn benliğinde zıtlık, bıkkınlık duyguları ve duygusal uzaklaşma ile ortaya
çıkmaktadır (Roskam, Brianda ve Mikolajzcak, 2018).
Ebeveyn Stresi:
Ebeveyn stresi, anne-babanın çocuk yetiştirme sürecinde gerekli olan sorumlulukları
yerine getirmeye uyum sağlamasına yönelik verilen fizyolojik ve psikolojik tepkilerden
oluşan süreci tanımlamaktadır (Deater-Deckard,1998).
İlişkisel Yılmazlık:
İlişkisel yılmazlık, çiftlerin kriz durumları ile baş edebilme yetenekleridir (Venter ve
Snyders, 2009).
8
1. BÖLÜM
KURAMSAL ÇERÇEVE VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR
Bu bölümde ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık
kavramları hakkındaki kuramsal açıklamalara ve ilgili araştırmalara yer verilmiştir.
1.1. Ebeveyn Tükenmişliği İle İlgili Kuramsal Açıklamalar
Araştırmanın bu bölümünde, tükenmişlik kavramı, tükenmişliği etkileyen
koruyucu ve risk faktörleri, ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn tükenmişliğini etkileyen
koruyucu ve risk faktörleri ile ebeveyn tükenmişliği ile ilgili araştırmalara yer verilmiştir.
1.1.1. Tükenmişlik Kavramı
Tükenmişlik, hem birey hem de örgütler açısından daha çok iş yaşamında önemli
ölçüde tehdit oluşturan bir konu olarak ortaya çıkmaktadır. Tükenmişlik (burnout)
kavramı, ilk olarak 1970’li yıllarda hizmet sektöründe çalışan insanların yaşadıkları
bunalımı ifade etmek amacıyla kullanılmıştır (Maslach ve Leiter, 2016, s.352). Çalışma
hayatını olumsuz yönde etkileyen tükenmişlik sendorumu İlk kez Freudenberger (1974)
tarafından aşırı beklenti nedeniyle başarısızlık, yıpranma, enerji ve güç kaybı veya
karşılanamayan istekler sonucu bireyin iç kaynaklarında yaşanan tükenme olarak
tanımlanmıştır. Tükenme kavramı, sağlık çalışanları arasında görülen yorgunluk, hayal
kırıklığı ve işi bırakmayla ilişkili bir durumu tanımlamak için ifade edilmiştir
(Freudenberger, 1974, s.160).
Maslach ve Leiter (2016, s.353) tükenmişliği, ‘’iş yaşamında yaşanan kronik
duygusal ve kişilerarası stres faktörlerine verilen uzun süreli bir tepki’’ olarak
tanımlamışlardır. Pines ve Aronson (1983, s.264)’a göre tükenmişlik, enerji ve amaç
kaybı ile kendini gösteren, kişide sürekli strese, umutsuzluğa, çaresizliğe ve kapana
kısılmışlık duygularına neden olan duygusal, fiziksel ve zihinsel tükenme durumudur.
Aryeel (1993; s.1462) tükenmişliği, aile hayatı ile ilişkisi, çalışan iki eşin
ailesinde yaşadığı iş-aile çatışması bağlamında ele almıştır. Kadın ve erkeğin sahip
olduğu rollerin olumlu sonuçları olabildiği kadar, rol çatışmasından dolayı oluşan
baskının stres kaynağı olabileceği görülmektedir. Mesleki kimlik ve eş kimliğinin
9
getirdiği sorumluluklar arasında zorlanan, denge kuramayan bireylerde tükenmişlik
durumunun yaşanabildiği görülmektedir (Bacharach, Bamberger ve Conley, 1991, s.41).
Freudenberger (1974) tükenmişliği, duygusal boyutu ile tanımlarken, Maslach (1981)
tükenmişliği üç boyutlu bir kavram olarak ele almıştır. Tükenmişliği yaşayan bireyin
hayatında gerçekleşen değişimleri ifade etmekte kullanılan bu boyutlar; “duygusal
tükenme” (emotional exhaustion), “duyarsızlaşma” (depersonalization) ve “kişisel
başarıda düşüş” (personel accomplishment) olmaktadır (Maslach ve Leiter, 2016, s.353).
Tükenmişlik, belli bir süre sonra değişebilen geçici bir durum olmayıp, iş yaşamı
boyunca zaman zaman ortaya çıkabilmektedir. Tükenmişlik sendromu literatürde
araştırılmaya başlanmasından itibaren kişilerin iş yaşamı ile ilgili yaşadığı bir durum
olarak ifade edilmiştir. Tükenmişlik, öğretmenlerde (Anderson ve Iwanicki, 1984;
Kyriacou, 1987), yöneticilerde (Krone, Tabacchi ve Farber, 1989; Kuruüzüm, Anafarta
ve Irmak, 2008) hemşirelerde (Browning, Ryan, Thomas, Greenberg ve Rolniak, 2007;
Duquette, Kêrowc, Sandhu ve Beaudet,1994) incelenmiştir.
Öte yandan tükenmişlik, yalnızca iş ve mesleki yaşamda değil, ev hanımı, emekli
bireylerde, genç bireylerde, çocuklarda ve ikili ilişki yaşayan bireylerde de
yaşanabilmektedir (Szczygiel ve Mikolajczak, 2017, s.171). Ebeveynlerin de yaşadığı
bir durum olan tükenmişlik sendromunda önleyici olabilmek adına etkileyici faktörleri
belirlemek önem taşımaktadır. Sosyo-demografik faktörler (ailenin gelir düzeyi, ebeveyn
yaşı, çocuk sayısı ve medeni durumu) ve çocukların özellikleri (çocukların yaşı,
gelişimsel özellikleri veya hastalığa sahip olup olmama durumu) gibi faktörlerin
tükenmişlik ile ilişkili olduğu görülmüştür (Lindahl-Norberg, 2007; Lindström, Âman ve
Lindahl-Norberg, 2011). Ayrıca kişilik özelliklerinin tükenmişlik üzerinde etkili
olabileceği bulgulanmıştır (Kawamoto, Furutani ve Alimardani, 2018; Le Vigouroux ve
Scola, 2018).
Tükenmişlik düzeyi yüksek kişilerin kendilerini rahatlatabilmek için sigara, içki,
uyuşturucu ve sakinleştirici kullanmaya başladığı, zamanla bu maddelere karşı
bağımlılığınının gelişebildiği rapor edilmektedir. Bu durum, kişinin hayat kalitesini
önemli ölçüde etkileyebilmekte, işten ayrılma, performans miktarı ve iş kalitesinde
düşüklük gibi sonuçlara neden olabilmektedir (Leiter ve Maslach, 1988, s.301; Perlman
ve Hartman, 1982, s.289;). Tükenmişliğin semptomları arasında zihinsel tükenme,
depresyon, motivasyon kaybının eşlik ettiği sürekli yorgunluk görülmektedir. Ayrıca
10
benlik saygısında düşüş, yetersizlik hissi, psikosomatik bozukluklar (baş ağrısı, sırt ağrısı
vb.) gibi semptomlar görülebilmektedir (Hammen, 2005, s.294).
1.1.2. Tükenmişliğin Boyutları
Tükenmişlik kavramı, Maslach tarafından 3 alt boyut olarak ele alınmıştır. Bu
boyutlar; duygusal tükenme, duyarsızlaşma ve düşük kişisel başarı hissidir (Leiter ve
Maslach, 1988, s.296).
A. Duygusal Tükenme (Emotional Exhaustion):
Tükenmişliğin bu boyutunda kişide yorgunluk, enerji eksikliği ve duygusal
yönden yıpranmış hissetme gibi durumlar görülebilmektedir. Bu boyut, tükenmişliğin
içsel boyutu olarak karşımıza çıkmakta olup kişinin kendi duyguları tarafından
tüketilmesi anlamına gelmektedir. Duygusal tükenmişliği yaşayan kişi hizmet verdiği
kişilere geçmişte olduğu kadar verici ve sorumlu davranmadığını düşünmektedir. Kişinin
işi nedeniyle kendini aşırı tükenmiş hissetmesi olup tükenmişliğin en önemli boyutundan
biri olmaktadır. (Leiter ve Maslach, 1988, s.298; Maslach, Schaufeli ve Leiter, 2001,
s.398; Sweeney ve Summers, 2002, s.224).
B. Duyarsızlaşma (Depersonalization):
Duyarsızlaşma, duygusuz bir tepki halini ifade etmektedir. Kişinin hizmet
verdiği kişilerin birey olduklarını dikkate almaksızın, duygudan uzak tutum ve
davranışlar göstermesi ile kendini göstermektedir (Leiter ve Maslach, 1988, s.297).
C. Düşük Kişisel Başarı Hissi (Diminished Personal Accomplishment):
Bireyin kendine karşı yüklediği olumsuz anlamları içermektedir (Maslach, 2003,
s.191). Kişinin yaşadığı sorunların üstesinden gelmede yaşadığı zorluk, kontrol eksikliği
ve çaresizlik duygularını içermektedir. Birey kendini yetersiz hissederek, yetkin bir birey
olmadığını düşünmektedir (Leiter ve Maslach, 1988, s.299; Maslach, Schaufeli ve Leiter,
2001, s.398).
11
1.1.3. Tükenmişliğin Değerlendirilmesi
Bu kısımda, bu konuya ilişkin mevcut ölçme çalışmalarına yer verilecektir.
Tükenmişlik kavramının literatüre girmesinden itibaren yapılan çalışmalarda, ölçme
aracının yetersizliği nedeniyle çalışmaların sınırlı olduğu görülmektedir. Maslach ve
Jackson’un 1981 yılında geliştirmiş olduğu ölçek ile birlikte çalışmaların yaygınlaşmaya
başladığı görülmektedir. Maslach ve Jackson (1981) “Maslach Tükenmişlik Envanteri”
(Maslach Burnout Inventory) ölçeği tükenmişliğin ölçülmesinde en yaygın kullanılan
ölçme aracı olmuştur. Ölçek, duygusal tükenmişlik, duyarsızlaşma ve kişisel başarıda
düşüş alt boyutlarını ele alan 22 maddeden oluşmaktadır. Ölçeğin yeni versiyonu ise,
‘’Maslach Tükenmişlik Envanteri-Genel Anketi’’ (Maslach Burnout Inventory-General
Survey) insan hizmeti dışında yer alan meslekleri de dikkate alarak oluşturulmuştur.
Tükenmişlik ile ilgili literatürde yer alan ölçeklerden diğeri ise Pines, Aronson
ve Kafry (1981) tarafından geliştirilen “Tükenmişlik Ölçeği (TÖ)’’ ölçeğidir. Tek boyutlu
olarak oluşturulan ölçek, 20 madden oluşan yedili likert tipi bir ölçektir. Ölçek, yalnızca
iş ve meslek dalları ile ilgili olmayıp, evlilik ilişkileri, politik çatışma ve uyuşmazlık gibi
konularda da uygulanabilmektedir. Yapılan çalışmada, tükenmişlik ve stres oluşturan
değişkenler (iş yükü, sosyal yük) gibi durumlar ile, sosyal destek, özerklik, geribildirim
ve değişiklik korkusu gibi birçok (meslek) ile ilişkili kavram ile pozitif bir korelasyona
sahip olduğunu bulmuşlardır (Pines, Aronson ve Kafry, 1981; Pines ve Aronson, 1988;
Schaufeli ve Van Dierendonck, 1993).
Çam (1992) ‘’Maslach Tükenmişlik Envanteri’nin’’ Türkçe uyarlamasını
yaparak, güvenirlik ve geçerlik çalışmasını yapmıştır. Güvenilirlik çalışmasında KuderRichardson 20 formülü ve yarıya bölme tekniğinden yararlanmıştır. Kuder-Richardson
20 formülüne göre elde edilen güvenilirlik katsayıları duygusal tükenme için .89,
duyarsızlaşma için .71 ve kişisel başarı için .72'dir.
Ergin (1992) ise Türkçe çevirisini yaptığı tükenmişlik ölçeği ‘’Maslach
Tükenmişlik Envanterini’’ doktor ve hemşireler üzerinde uygulamıştır. Cinsiyetin,
çalışma süresinin ve medeni durumun tükenmişlik ile ilişkili faktörler olduğu bulgusu
elde edilmiştir. Ayrıca kadınların duygusal tükenme ve kişisel başarıda düşüş durumunu
erkeklerden daha fazla yaşadıkları görülmüştür. Duyarsızlaşma alt boyutunda ise
cinsiyete göre bir farklılaşma görülmemiştir.
12
Pines (2005) tükenmişlik ölçeğinin uygulamasında kolaylık sağlaması amacı ile
istatiksel analiz ile değil, teorik analiz ile uygulamasını yapmış, 10 maddeden oluşan
Tükenmişlik Ölçeği-Kısa Versiyonu’nu yüksek lisans yapan öğrenciler üzerinde
uygulamış ve iç tutarlılık katsayısını .85 olarak bulunmuştur. Üç ay ara ile yapılan test
tekrar test güvenirliğinin ise .74 olduğu saptanmıştır.
Çapri (2006) yalnızca insanlarla yüz yüze çalışan meslek dallarında değil, tüm
meslek dallarında çalışanların tükenmişlik düzeylerini ölçmek amacıyla geliştirilmiş olan
Tükenmişlik Ölçeği’nin (TÖ) Türkçe uyarlamasını yapmıştır. Ölçeğin güvenirliğini
belirlemek için hesaplanan Cronbach alfa iç tutarlık katsayısı 0,93 olarak bulunmuştur.
Test tekrar test güvenirlik katsayısı ise tekstil atölyesi grubu için 0,85, öğretmen grubu
için 0,83 olarak bulunmuştur. Ölçeğin ölçüt bağıntılı geçerliğini incelemek amacıyla
Maslach ve Jackson (1981) tarafından geliştirilen ve Ergin (1992) tarafından Türkçe’ye
uyarlanan Maslach Tükenmişlik Envanteri-Eğitimci Formu (MTE-EF) uygulanmıştır.
Tükenmişlik Ölçeği toplam puanları ve Maslach Tükenmişlik Envanteri-Eğitimci Formu
(MTE-EF) alt ölçek puanları arasındaki korelasyonlar sırasıyla 0,57, 0,30 ve -0,22 olarak
bulunmuştur.
Tümkaya, Çam ve Çavuşoğlu (2009) yaptıkları çalışmada, Pines (2005)
tarafından hazırlanmış olan Tükenmişlik Ölçeği Kısa Versiyonu’nun öğretmen adayları
için Türkçeye uyarlama, geçerlik ve güvenirlik çalışmalarını yapmışlardır. Ölçek
maddelerinin iç tutarlılık güvenirlik katsayısı .91, test tekrar test güvenirliği ise .70 olarak
bulunmuştur.
Roskam, Brianda ve Mikolajczak (2018), Maslach ve Jackson (1981) tarafından
geliştirilen “Maslach Tükenmişlik Envanterini’’ dikkate alarak, ebeveyn bağlamında 22
yeni madde ile birlikte ebeveyn tükenmişliğini ölçmeye yönelik ‘’Ebeveyn Tükenmişlik
Envanteri (PBI)’’ adlı bir ölçme aracını geliştirmişlerdir. Ölçekte, “duyarsızlaşma” alt
ölçeği daha zayıf olduğundan dolayı bu alt ölçek duygusal uzaklaşma alt ölçeği ile
değiştirilmiştir. Bu bağlamda ‘’Ebeveyn Tükenmişlik Ölçeği’’(Parental Burnout
Assessment-PBA) ebeveyn rolünde tükenme, ebeveyn benliğinde zıtlık, bıkkınlık
duyguları ve duygusal uzaklaşma alt boyutlarını ele alan 23 maddelik yedili likert tipi bir
ölçek olup, geçerlik ve güvenirlik çalışmaları yapılmıştır.
13
1.1.4. Tükenmişliği Etkileyen Risk ve Koruyucu Faktörler
Her bireyin tükenmişlik durumu yaşayabilmesine karşın, bazı bireysel faktörlere
sahip bireylerin tükenmişlik yaşama olasılıklarının daha fazla olabileceği görülmektedir.
Bireylerin tükenmişlik düzeyleri bireysel ve çevresel birçok faktörlerden etkilenmektedir.
Tükenmişliği etkileyen bireysel faktörler kişiden kişiye farklılık göstermektedir. Bireysel
faktörler, iş ortamına ait özelliklerin yanı sıra, örgüt içerisindeki kişilerden kaynaklanan
özelliklerdir. Tükenmişliği etkileyen bireysel faktörler üç değişken ile tanımlanmıştır.
Bunlar; kişilik özellikleri, işkolik olmak ve bireysel beklentilerdir. Ayrıca nevrotiklik, A
tipi davranış, otonomi, denetim eksikliği, öz yeterlilik duygusundan yoksun olma, empati
yeteneğine sahip olmama, beklenti düzeyinin yüksek olması ve demografik özelliklerin
de tükenmişlik üzerinde etkili olduğu görülmektedir (Hespanhol, 2005, s.154; Maruyama,
Suzuki, Takayama, 2015, s.124). Kişinin yaşı, medeni durumu, cinsiyeti, sahip olduğu
çocuk sayısı, eğitim düzeyi, işte çalışma süresi gibi demografik özellikler ile kişilik
yapısı, kontrol odağı, hayattan ve meslekten beklentileri, bireysel ihtiyaçları, öz
yeterliliği, empati kurabilme yeteneği, işkoliklik veya tembellik gibi kişilik özelliklerin
tükenmişlik üzerinde önemli etkisi olduğu belirtilmiştir (David, 2010; Eastburg,
Williamson ve Gorsuch ve Ridley, 1994; Zaninotto vd., 2018).
Amoafo, Hanbali, Pateal ve Singh (2015) cinsiyet, yaş, medeni durum ve
çalışma süresi gibi faktörlerin tükenmişlik sendromunu yordadığını bulgulamışlardır.
Tükenmişliğin cinsiyet ile ilişkisinin ele alındığı çalışmalarda, kadınların erkeklere göre
tükenmişlik riskine daha fazla sahip oldukları görülmektedir (Çam, 2010; Levine, Taylor
ve Davis, 1984; Maslach ve Jackson, 1985). Tükenmişlik alt boyutları olan duyarsızlaşma
ve kişisel başarıda düşme alt boyutlarını erkeklerin kadınlara göre daha yüksek düzeyde
yaşadığı tespit edilmiştir (Maslach ve Jackson, 1981). Kadınlar, insan ile yoğun çalışan
öğretmenlik, hemşirelik ve danışmanlık gibi meslekleri daha fazla tercih etmelerinden
ötürü tükenmişliği yaşamaları ile ilgili daha çok riske sahip olmaktadır. Bu görüşün yanı
sıra, kadınların çalışma hayatında yaşadıkları problemlerle daha fazla duygusal bağ
kurmaları, tükenmişliği daha fazla yaşamalarına neden olabilmektedir (Maslach ve
Jackson, 1985). Ayrıca, yaş faktörünün de tükenmişlik ile ilişkili olduğu görülmektedir.
Genç yaşlarda görülen tükenmişlik düzeyi ile ileri yaşlardaki tükenmişlik farklı
olabilmektedir. Genç ve çalışan bireylerin tükenmişlik düzeyinin ileri yaşlarda olan
kişilere göre daha yüksek olduğu görülmektedir (Cordes ve Dougherty, 1993;Çam, 2010).
14
Bekâr olanların evli olanlara göre daha fazla tükenme durumu yaşayabildikleri
görülmüştür (Maslach, Schaufeli ve Leiter, 2001, s.401).
Tükenmişliği etkileyen çevresel faktörler ise, iş yükünün fazla olması, adalet,
kontrol, ödüller, aidiyet ve değerler olarak görülmektedir (Maslach ve Jackson, 1981,
s.101). İş yükünün fazla olması, bireyin iş performansını olumsuz etkileyerek strese
neden olmaktadır. Artan stres durumu da tükenmişliği beraberine getirmektedir. Ayrıca,
artan iş yükünün fazla olması nedeniyle, çalışan bireyler ailelerine yeterli zaman
ayıramamaktadır. Bu durum ise, çalışan ebeveyni olumsuz etkileyebilmektedir (Maslach
ve Jackson, 1985, s.838; Westman, Etzion ve Gortler, 2004, s.414). Tükenmişlik, çocuk
yetiştirmeyi etkileyebilecek ve kişinin sağlıklı bir iş-yaşam dengesi kurmasını
engelleyebilecek hem fiziksel hem de ruhsal tükenmeyi içermektedir. Bazı ebeveynlerin
olumsuz yaşam koşulları, iş ve aile sorumluluklarını yönetme zorluğu, ekonomik
endişelerinin varlığı nedeniyle tükenmişlik yaşamaları kaçınılmaz olmaktadır (Sanders,
2008, s.507). Tükenmişlik, kişiler üzerinde olumsuz sonuçlara neden olmaktadır (Pines
ve Keinan, 2005, s.630).
1.1.5. Ebeveyn Tükenmişliği:
Ebeveyn tükenmişliği, literatürde ortaya çıkan yeni bir kavram olmasına karşın
yapılan çalışmalar bulunmaktadır (Blanchard, Roskam, Mikolajczak ve Heeren, 2021;
Hubert ve Aujoulat, 2018; Mikolajczak ve Roskam, 2018; Le Vigouroux, Scola, Raes,
Mikolajczak, Roskam, 2017; Sorkkila ve Aunola, 2020).
Ebeveyn tükenmişliği ilk olarak, Edith Lanstrom'un orijinal adlı ‘’Christian
Parent Burnout’’ kitabında 1983 yılında ortaya çıkmıştır. Kitap, ebeveynliğin tükenmişlik
ile beraber ifade edilecek kadar tükenmeye yol açabileceğini ifade etmiştir (Procaccini ve
Kiefaver, 1983; akt. Roskam, Raes ve Mikolajzcak, 2017, s.163). Daha sonra tükenmişlik
kavramı iş ve meslek alanları içerisinde ifade edilen bir kavram olmasına karşın, son
zamanlarda sosyo-kültürel anlamda yaşanan değişiklikler ile beraber ebeveynlerin
yaşadıkları tükenmişlik kavramı üzerinde çalışılmaya başlanmıştır. Ebeveynlerin
yaşadıkları tükenmişlik ile iş tükenmişliğinin benzer özellikleri olabileceğine ilişkin
araştırmaların olduğu görülmektedir (Pelsma, Roland, Tollefson ve Wigington, 1989).
İnsanlar ile birebir iletişim halinde olan ve hizmet veren kişilerin yaşadığı tükenmişlik ile
ebeveyn rolü içinde yaşadıkarı tükenmişliğin ortak özellikleri olabileceği görülmektedir.
15
İnsanların sahip olduğu her iki rolde de, beklentilerin yüksek olduğu fakat kontrolün
düşük olduğu görülmektedir (Kurt, 2010).
Daha sonra yapılan araştırmalar, ebeveyn tükenmişliğinin iş tükenmişliğinden
farklı bir sendrom olduğunu, ikisi arasındaki ilişkinin küçük ve orta düzeyde olabileceğini
ifade etmektedir (Holly vd., 2019; Kawamoto, Furutani ve Alimardani, 2018; Roskam
vd., 2021). Ebeveynler bazen iş ya da eşleri olan ilişkilerinden dolayı tükenmiş
hissedebilirler ve bu sadece ebeveynlik rolü nedeni ile olmayabilir. İş tükenmişliği ile
ilgili ilgili yapılan çalışmalar oldukça fazla olmasına karşın, ebeveyn tükenmişliği ve
sonuçları hakkında bilinenler oldukça sınırlıdır. İş tükenmişliği gibi ebeveyn
tükenmişliğinde de somatik şikayetlerin, uyku bozukluklarının ve bağımlılık
davranışlarının görülebildiği, ebeveyn tükenmişliğinde ise farklı olarak çocuklara yönelik
ihmal ve şiddet içeren davranışların yer aldığı görülmektedir. Ebeveyn tükenmişliğinde
yaşanan, kaçma, intihar ile çocuk ihmali ve ebeveyn şiddetinin iş tükenmişliğine göre,
çok daha fazla yaşanabileceği belirtilmiştir (Mikolajczak ve Roskam, 2019, s.30).
Roskam, Raes ve Mikolajczak (2017, s.163) ebeveyn tükenmişliğini, kişinin
ebeveyn rolüyle ilgili yaşadığı şiddetli bir tükenme hali olarak tanımlamışlardır. Ebeveyn,
çocuklarına karşı duygusal olarak uzaklaştığını hissetmekte ve ebeveyn rollerini yerine
getirebilmeyle ilgili yetersizlik duygusunu yaşayabilmektedir. Ebeveyn tükenmişliği,
kronik ebeveyn stresine maruz kalan ve bu stresle başa çıkabilecek kaynaklardan yoksun
olan ebeveynleri etkileyen bir sendromdur. Bireyin ebeveyn rolünün tükenmesi, ebeveyn
benliğinde zıtlık, bıkkınlık duyguları ve çocuğundan duygusal uzaklaşma şeklinde ortaya
çıkmaktadır (Roskam, Brianda ve Mikolajzcak, 2018, s.758). Strese sürekli maruz kalan
ebeveynler, stresin oluşturduğu etki ile baş edebilecek yeterli güce sahip ise, stres
düzeylerinin yüksek olmasına karşın tükenmişik yaşayamayabilirler (Demerouti, Bakker,
Nachreiner ve Schaufeli, 2001, s.499). Ebeveyn tükenmişliği, iş tükenmişliği, depresyon
ve ebeveyn stresinden farklılık gösteren, ebeveynlere özgü bir sendorumdur (Roskam,
Raes ve Mikolajzcak, 2017). Çocuğu normal gelişim gösteren ve herhangi bir rahatsızlığı
olmayan çocukların ebeveynleri ile ebeveyn tükenmişliği üzerine yapılan çalışmalarda,
ebeveyn tükenmişliğinin, iş tükenmişliği gibi, duygusal ve fiziksel tükenme, duygusal
mesafe ve verimlilik kaybı ile ilişkili boyutlara sahip bir sendrom olduğuna rastlanmıştır
(Roskam, Raes ve Mikolajzcak, 2017).
16
Ebeveyn tükenmişliğinin, ebeveyne yönelik taleplerin (yani, risk faktörleri)
mevcut kaynakları (yani koruyucu faktörler) sürekli olarak aştığı ve ebeveyn stresine
kronik olarak maruz kalmanın bir sonucu olarak ortaya çıktığı öne sürülmüştür
(Mikolajczak, Gross ve Roskam, 2019, s.1320). Ebeveyne yönelik talepler; ebeveynlerin
işleri ve görevleri veya dış destek eksikliği (Örn. çocukların okullarından destek, kreş
desteği ve aile desteği) gibi stres artıcı faktörlerken, kaynaklar; boş zaman etkinlikleri,
gevşeme ya da dış destek gibi stres azaltıcı faktörlerdir (Mikolajczak ve Roskam, 2018,
s.886).
Ebeveynler, ebeveynlik rolü içindeki sorumluluklara karşı öylesine yoğun bir
tükenme hali yaşarlar ki, ebeveyn olma düşüncesi bile onlar için fazla yorucu
olabilmektedir. Tükenmiş hisseden ebeveyn, kendi kişisel ihtiyaçlarını karşılamakta
zorlandığı gibi, çocuklara karşı sorumluluklarını da otomatik bir şekilde yerine getirir.
Ebeveynler, çocukları ile daha az duygusal temasa geçerler ve geçirdikleri zamandan
kendileri de keyif alamaz hale gelirler. Bu durum, ebeveynlerin, artık eskisi gibi iyi bir
anne baba olamadıkları düşüncesi ile birlikte suçluluk duygularını yaşamalarına neden
olabilmektedir (Hubert ve Aujoulat, 2018, s.1021; Mikolajczak ve Roskam, 2018, s.886).
Anne ve baba olmak, insanların hazır olmadan ve plansız bir şekilde sahip
olduğu en zor rollerin başında gelmektedir. Anne ve baba olmak, stresli ve karmaşık bir
süreç olarak kabul edilmektedir. Ayrıca, kişide birçok fiziksel, zihinsel ve psikolojik
değişimin yaşanmasını da beraberinde getirmektedir (Mikolajzcak, Raes, Avalosse ve
Roskam, 2018). Ebeveynliğe ilişkin yaşanan günlük yaşam stresleri (ev işleri, ödevler,
okul), akut veya kronik stres durumları (çocuk davranış problemleri, kronik veya ciddi
hastalığı olan çocuk, özel gereksinimli çocuk, ebeveynin yaşadığı duygu durum
bozuklukları) ebeveynin tükenmişlik yaşamasına neden olabilmektedir. Günümüzde,
kadınların iş yaşamında aktif olarak yer alması birlikte, annelerin ev yaşamına ayıracağı
zamanın yetersiz olması, ekonomik zorluklar ve çocukların ebeveynlerinden sürekli
beklenti içinde olmaları, ebeveynlerin üzerinde baskı hissetmelerine neden olmaktadır
(Mikolajzcak ve Roskam, 2019). Yapılan bir araştırmada, ebeveynlerin genelinin %8’inin
tükenmişlik yaşadığı bulgulanmıştır (Roskam, Raes ve Mikolajczak, 2017).
Ebeveynler genellikle günlük olarak ebeveynlikle mücadele ederken fiziksel ve
duygusal olarak tükenmektedir. Ebeveyn tükenmişliğinin, esas olarak üç faktör tarafından
öngörülen çok kararlı bir sendrom olduğu görülmüştür. Bunlar;ebeveynin tutarlı
17
özellikleri, ebeveyn işlevleri ve aile işlevleridir. Duygusal yeterliliklerinin artırılması,
yetişkin bağlılığının iyileştirilmesi, evlilik memnuniyetinin arttırılması ve ebeveynlik
uygulamalarının yapılmasının ebeveyn tükenmişliğini azaltacağı öne sürülmektedir
(Mikolajczak, Brianda, Avalosse ve Roskam, 2018, s.136).
1.1.6. Ebeveyn Tükenmişliği’nin Boyutları
Roskam, Brianda ve Mikolajczak (2018, s.758) ebeveyn tükenmişliğinin dört
boyutunu aşağıdaki şekilde ortaya koymuştur.
1.1.6.1. Ebeveyn Rolünde Tükenme (Exhaustion in Parental Role):
Çoğunlukla ilk önce ortaya çıkan boyuttur. Ebeveyn, her şeyin bittiğini, yanıp
kül olduğunu hisseder. Bu tükeniş süreci, kişiden kişiye değişen bir süreç olarak ortaya
çıkmaya başlar. Ebeveyn, ebeveynlik rolü içerisinde bedensel ve ruhsal olarak duygusal
tükenme yaşamaya başlar. Ebeveyn yaşadığı duygusal tükenme ile birlikte, ebeveyn
rolünden uzaklaşarak, eskisi gibi ebeveynlik yapamaz hale gelir. (Mikolajzcak ve
Roskam, 2019, s.41).
1.1.6.2. Ebeveyn Benliğinde Zıtlık (Contrast in Parental Self):
Ebeveyn, içine girdiği tükenmişlik duygusu ile beraber ebeveyn rolünden
memnun değildir. Ebeveyn, çocuğuna eskisi gibi tüm enerjisini verememekte, çocukların
anlattığı, yaptığı şeylere daha az dikkat etmeye başlamaktadır. Ebeveyn olarak yapması
gereken rollerin dışında çocuğun eğitim hayatına dâhil olma, çocuğun ne hissettiğini
düşünme gibi eylemleri gerçekleştiremez (Mikolajzcak ve Roskam, 2019, s.43).
1.1.6.3. Bıkkınlık Duyguları (Feelings Being Fed Up):
Ebeveyn artık istediği gibi bir ebeveyn olamadığına inanır. Ebeveyn rolünün
yeterliliği ve verimliliği ile ilgili yaşanan kayıptır. Artık kendisini eskisi gibi bir ebeveyn
olmadığına inandırmıştır. Ebeveylik rolünün getirdiği rol ve sorumluluklara karşı bıkmış
hisseder (Mikolajzcak ve Roskam, 2019, s.44).
18
1.1.6.4. Duygusal Uzaklaşma (Emotional Distancing):
Birey, ebeveyn rolünden uzaklaşarak, çocuğun yalnızca maddi ihtiyaçlarını
karşılar, çocuğun duygusal ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaklaşır (Mikolajzcak ve
Roskam, 2019, s.44).
1.1.7. Ebeveyn Tükenmişliğini Etkileyen Koruyucu ve Risk Faktörleri:
Ebeveyn tükenmişliği ile ilgili yapılan çalışmalarda, ebeveynlerin bu durumu
yaşamasına neden olan unsurların anlaşılabilmesi üzerinde durulmuştur. Anne baba
olmanın başlıca bir risk faktörü olduğu görülmektedir. Anne babanın engelli ya da hasta
çocuğu olması, kişinin hayatında ebeveyn rolleri ile birlikte birçok değişikliği
beraberinde getirmektedir. Alanyazında yapılan çalışmalarda, ebeveyn tükenmişliğinin,
çocuğu özel gereksinimli anne babalarda daha fazla yaşandığı görülmektedir.
Ebeveyn davranışları ele alınırken, ebeveynlerin sahip olduğu kişisel özelliklerin
yanı sıra, sosyolojik, çevresel ve davranışsal faktörlerin de ele alınarak incelenmesi
gerekmektedir (Mikolajczak ve Roskam, 2018). İlgili literatür incelendiğinde, bu
sendromun yaşanmasında demografik, durumsal ve ruhsal risk faktörlerinin etkili olduğu
görülmektedir
(Lindström,
Âman
ve
Lindahl-Norberg,
2011;
Le
Vigouroux ve Scola, 2018; Roskam, Raes ve Mikolajczak, 2017). Ebeveyn tükenmişliği
ile ilgili risk oluşturabilecek faktörler; eşin çocuğun bakımı ile ilgilenmediğini hissetmek
(Demirhan vd., 2011, s.23), sağlıklı (Roskam, Raes ve Mikolajczak, 2017) veya hasta
çocuğa sahip olmak (kanser hastası, beyin tümörü olan çocuğu olan anne
babalar) (Beheshtipour, Nasirpour, Yektatalab, Karimi ve Zare, 2016; Lindahl-Norberg,
2007), nevrotiklik ve duygu ve stres konrolü becerilerine sahip olmamak (Gérain ve
Zech, 2018), bireyin kişilik özellikleri, sosyal onay alma ve mesleki doyum sağlama gibi
ihtiyaçları (Danner-Vlaardingerbroek, Kluwer, Van Steenbergen ve Van Der Lippe,
2013), yüksek nevrotik, düşük düzeyde vicdanlılık ve düşük düzeyde uyumluluk (Le
Vigouroux ve Scola, 2018), düşük benlik saygısı ve yüksek kontrol ihtiyacı (Lindström,
Âman ve Lindahl-Norberg, 2011), ebeveynlerin eşlerinden veya sosyal çevreden yeterli
duygusal desteği alamaması (Lindström, Âman ve Lindahl-Norberg, 2011; Mikolajczak
ve Roskam, 2018), çocuk yetiştirme ile ilgili yeterli olmamak (Mikolajczak ve Roskam,
2018), annenin iş hayatında yer alması, ebeveyn ve çalışan kadın rollerinin çatışması
(Herr ve Cramer, 1996), genç yaşta ebeveyn olma, küçük yaşta çocuğa sahip olma, düşük
19
sosyo-ekonomik düzeyin, düşük statü düzeyinin ve aynı evde yaşayan çocuk sayısının
fazla olmasıdır (Le Vigouroux ve Scola, 2018).
Meeussen ve Van Laar (2018) mükemmel anne olma ile ilgili baskı yaşayan
annelerin, ebeveyn stresi ve ebeveyn tükenmişliğini daha fazla yaşadıklarını ileri
sürmektedirler. Mükemmel anne olma ile ilgili yaşanan baskının kadınların iş-aile hayatı
arasındaki dengeyi sağlamasında bir risk faktörü olabileceği, kariyer hedeflerini
azaltabileceği gibi riskleri olduğu görülmüştür. Mükemmeliyetçiliğin ebeveyn
tükenmişliği için bir risk faktörü olduğu görülmektedir (Kawamoto, Furutani ve
Alimardani, 2018; Lin, Szczygiel, Hansotte, Roskam ve Mikolajzcak, 2021; Sorkkila ve
Aunola, 2020). Çalışan ve aynı zamanda çocuk bakan annelerin tükenmişlik riskini daha
büyük ölçüde taşıdığı görülmektedir (Akgün, 2014, s.244).
Ebeveyn tükenmişliği ile ilgili risk ve koruyucu faktörlerin ortaya konabilmesine
yönelik çalışmalar oldukça sınırlı olmasına karşın, belli özellikleri taşıyan ebeveynlerin
tükenmişlik düzeylerinin daha yüksek olabileceği görülmektedir. Genç olan, ilk kez
çocuğu olan, çocuk sayısı fazla olan, ergenlik döneminde çocuğu olan, çocukları
arasındaki yaş farkı fazla olan ebeveynlerin ebeveyn tükenmişliğini daha fazla
yaşadıklarına ilişkin bulgulara rastlanmaktadır (Hubert ve Aujoulat, 2018; Le Vigouroux
ve Scola, 2018; Mikolajzcak, Raes, Avalosse ve Roskam, 2018; Mikolajzcak ve Roskam,
2018).
Buna ek olarak, anne babanın sahip olduğu kişisel özellikler ile çocuğun
kişiliğinin de, ebeveyn tükenmişlik düzeyini etkileyen faktörler olduğu görülmektedir
(Bayot, Roskam ve Gallêe ve Mikolajzcak, 2020; Denissen, Van-Aken, Dubas, 2009; Le
Vigouroux, Scola, Raes, Mikolajczak ve Roskam, 2017; Prinzie, Stams, Dekovic,
Reijntjes ve Belsky, 2009).
Ebeveyn tükenmişliğinin ebeveyn, eşler ve çocuklar üzerinde olumsuz etkileri
dikkate alındığında, koruyucu faktörlerin anlaşılmasının önem taşıdığı görülmektedir.
Ebeveynlerin, çocukların geleceği hakkında ortak bir görüşe sahip olmaları (Gérain ve
Zech, 2018), sosyal destek (Griffith, 2020; Weiss, 2002), sağlıklı ve normal gelişime
sahip çocuğun olması (Fisman, Wolf, Noh, 1989; Lindström, Âman ve Lindahl-Norberg,
2011) ebeveynlerin çocukları ile kurduğu olumlu ilişkiler (Criss, Pettit, Bates, Dodge ve
Lapp, 2002; Stattin ve Kerr, 2000), ebeveynlerin herhangi bir aktiviteye zaman ayırmaları
(Mikolajczak ve Roskam, 2018), işbirliğine acıkma olma (McCrae ve Costa, 1991),
uyumlu olma, duygu kontrolünün ebeveyn tükenmişliğini ile ilgili koruyucu faktörler
20
olduğu görülmüştür (Le Vigouroux ve Scola, 2018). Eşlerin birbiri ile iyi anlaşması,
ebeveynlerin öz yeterlikleri ve evlilik doyumunun ebeveyn tükenmişliği için olumlu
faktörler olduğu sonucuna ulaşılırken, aile düzensizliğinin olumsuz faktör olduğu
bulgulanmıştır (Mikolajzcak vd., 2018). Kişilerin ebeveynliğe ilişkin farkındalıklarının
düşük olmasının da ebeveyn tükenmişliği ile ilgili bir risk faktörü olduğu görülmüştür
(Le Vigoroux, Scola, Raes ve Roskam, 2017).
Durumsal ve sosyo-demografik
faktörlerin, anne babaların ebeveyn tükenmişlik düzeyleri üzerinde etkili olduğu
söylenebilir.
1.1.8. Ebeveyn Tükenmişliği İle İlgili Araştırmalar
Alanyazında ebeveyn tükenmişliği ile ilgili yapılan çalışmalar sınırlıdır. Yapılan
çalışmaların büyük bir çoğunluğu özel gereksinimli çocukların aileleri ile yapılmıştır
(Ardıç, 2020; Hashemi, Asadi, Beheshtipour ve Karimi, 2011; Kossewska ve
Wojciechowska, 2017; Lindahl-Norberg, Mellgren, Winiarski ve Forinder, 2014;
Lindström, Åman ve Lindahl-Norberg, 2011; Sekułowicz, Krupińska, Kwiatkowski ve
Latawiec, 2019; Yamoah, 2021). Çalışma bulguları, kronik hastalığı olan çocukların
ebeveynlerinin, tükenmişlik belirtilerini sağlıklı çocuklarınkinden daha fazla gösterdiğini
ortaya koymuştur (Fisman, Wolf ve Noh, 1989; Pines ve Aronson, 1983). Buna ek olarak,
ebeveyn tükenmişliği, sosyo-demografik özellikler, ebeveynin ve çocuğun sahip olduğu
kişisel özellikler, mükemmeliyetçilik, öz-yeterlilik ve bilinçli farkındalık gibi konular ile
incelenmiştir. Türkiye’de yapılan çalışmalarda ebeveyn tükenmişliğini ölçmeye yönelik
Maslach Tükenmişlik Envaterinin kullanıldığı görülmektedir.
Kaner (2007) tarafından otizmli çocuğu olan ebeveynler üzerinde geliştirilen
‘Ebeveyn Tükenmişlik Ölçeğinin’ geçerlik ve güvenirlik çalışması, Ardıç ve Olçay
(2019) tarafından incelenmiştir. Yapılan çalışmada, ölçek maddeleri 52 maddeden 45
maddeye düşürülmüştür. Kaner (2007) tarafından belirlenen 52 maddedeki dört faktörlü
yapının toplam varyansın %52,02’sini açıkladığı görülmektedir.
Roskam,
Brianda
ve
Mikolajczak
(2018)
ebeveyn
tükenmişliğinin
değerlendirilmesi ile ilgili ölçme aracı geliştirmişlerdir. Yapılan çalışmada, güvenilirlik
çalışmalarının yapılmasının yanı sıra ebeveyn tükenmişliği sosyo-demografik
değişkenler ile incelenmiştir. Buna ek olarak, genç olan, gelir düzeyi düşük olan,
çalışmayan, bakmakla yükümlü olduğu çocuk sayısı fazla olan, tek ebeveynli ve küçük
21
yaşta çocuğu olan ebeveynlerin tükenmişlik düzeyinin daha yüksek olduğu sonucuna
ulaşılmıştır. Çalışma kapsamında, Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeğinin güvenilir olduğu
tespit edilmiştir.
Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeği’nin Türkiye’de geçerlik ve güvenirliğinin
incelendiği araştırmada, çalışma grubu 270 anne ve 182 baba olmak üzere toplam 452
ebeveynden oluşmaktadır. Çalışma bulgularında, anne-baba olmanın tükenmişlik
üzerinde etkisine rastlanmazken, tek ebeveynli ailelerin tükenmişlik düzeyinin yüksek
olduğu, maddi bir gelire sahip çalışan ebeveynlerin ise tükenmişlik düzeyinin daha düşük
düzeyde olduğu bulgulanmıştır (Arıkan vd., 2020).
Ebeveyn tükenmişliği ile ilgili önemli araştırmalardan biri kültürün ebeveyn
tükenmişliği üzerindeki rolünün incelendiği çalışmadır (Roskam vd., 2021). Araştırmada,
ebeveyn tükenmişliğinin kültüre göre değişip değişmediği ve değişme durumu var ise
kaynaklarının neler olduğunu ortaya koyabilmek adına 42 ülkede toplam 17.409 (12.364
anne ve 5.045 baba) ebeveyn ile ebeveyn tükenmişliğinin yaygınlığı incelenmiştir.
Araştırma sonucuna göre, bireyci kültürlerde ebeveyn tükenmişliğinin daha yaygın
olduğu ve ebeveyn tükenmişliği düzeylerinin daha yüksek olduğu bulgulanmıştır. En
düşük ebeveyn tükenmişliğinin Taylantta, en yüksek ebeveyn tükenmişliğinin ise
Polonya’da olduğu bulgulanmıştır. Ebeveyn tükenmişliğinde, bireyselliğin yüksek
olduğu bir kültürde olmanın, diğer farklı sosyo-demografik faktörlerden daha fazla
etkisinin olduğu görülmektedir. Bir diğer bulgu, dezavantajlı mahallelerde yaşayan
ebeveynlerin, küçük yaşta çocuğa sahip ebeveynlerin, bekar ebeveynlerin, çocuk sayısı
fazla olan ebeveynlerin tükenmişlik düzeyinin daha yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Mandecka, Bernat, Szczygiel ve Matera (2019) Polonyalı ebeveynlerin ebeveyn
tükenmişlik düzeyi ve yaşam doyumlarını inceledikleri çalışmalarında, annelerin
tükenmişlik düzeyinin babalara göre daha fazla olduğunu bulmuşlardır. Ayrıca, her iki
cinsiyet rolü için, ebeveyn tükenmişliğinin yüksek olmasının düşük yaşam doyumu ile
ilişkili olduğu saptanmıştır.
Mikolajczak ve Roskam (2018) yaptıkları çalışmada, ebeveyn tükenmişliğini
kaçış ve intihar düşünceleri, bağımlılıklar, uyku bozuklukları, evlilik çatışmaları,
partnerden uzaklaşma, çocuğuna karşı ihmal ve şiddet durumları bağlamında
incelemişlerdir. Çalışmaya toplamda 1551 ebeveyn katılım sağlamıştır. Araştırma
22
sonuçları, ebeveyn tükenmişliğinin bağımlılıklar ve uyku sorunları üzerinde iş
tükenmişliği ile istatistiksel olarak benzer bir etkiye sahip olduğunu, çiftlerin çatışmaları
ve eşlerin yabancılaşmaları üzerinde de güçlü bir etkiye sahip olduğunu göstermektedir.
Ayrıca, ebeveyn tükenmişliğinin, çocuklara yönelik ihmal ve şiddet davranışları ile
ebeveynlerin kaçış ve intihar düşüncesi üzerinde belirleyici bir etkiye sahip olduğu
görülmektedir.
Roskam ve Mikolajczak (2020) 900 anne-baba ile yaptıkları çalışmada, ebeveyn
tükenmişliğini cinsiyet, çocuk sayısı, eğitim durumu, çalışma durumu, medeni durum,
çocuğa yönelik davranışlar faktörleri bağlamında incelemişlerdir. Babaların 20-77 yaş,
annelerin 20-68 yaş aralıklarında olduğu örneklemde, annelerin tükenmişliğinin,
babalardan daha fazla olduğu bulunmuştur. Anneler, tükenmişlik ile beraber intihar
düşünceleri, kaçış ve şiddet durumları yaşarken, babaların tükenmişlik yaşaması,
çocuklara yönelik ihmal ve şiddet davranışında bulunmalarına neden olabilmektedir.
Mikolajczak, Gross ve Roskam (2019) yaptıkları araştırmada, ebeveyn
tükenmişliğinin, ebeveynlerin çocuklarına karşı ihmâlkar ve şiddete dayalı davranışlarda
bulunmaları ile arasındaki ilişkiyi incelemişlerdir. Araştırmaya toplam 2.608 ebeveyn
katılım sağlamıştır. Araştırma bulgularına göre, ebeveynlerin çocuklarına karşı şiddet,
kaçma ve ihmâlkar davranışlarda bulunmaları, ebeveyn tükenmişliğinin bir sonucu olarak
görülmüştür.
Mikolajczak, Gross, Stinglhamber, Lindahl-Norberg ve Roskam (2020) ebeveyn
tükenmişliği ve iş tükenmişliğini etkileyen faktörleri ele aldıkları çalışmalarında, ebeveyn
tükenmişliğinin iş tükenmişliğinden ayrılma ve yetersizlik alt boyutları ile farklılaştığı ve
sonucunda görülen depresif semptomların farklılık gösterdiğini bulgulamışlardır.
Roskam, Raes ve Mikolajczak (2017) tarafından yapılan çalışmada, ebeveyn
tükenmişliğinin, ebeveynin cinsiyeti, yaşı, çocuğun cinsiyeti ve yaşı, çocuk sayısı,
ebeveynin eğitim düzeyi ve medeni durumu ile ilişkisi incelenmiştir. Ebeveyn
tükenmişliği ile sosyo-demografik faktörler arasında bir ilişki bulunmadığı, ebeveynlerin
durumsal ve ruhsal faktörlerinin daha önemli rol oynadığı görülmüştür. Durumsal
faktörler, işlevsiz bir aile yapısı ve daha yakın ilişkilerden memnuniyetsizliktir. Yapılan
bir çalışmada, evde yaşayan çocuk sayısının fazla olması ve düşük gelir düzeyinin,
ebeveyn tükenmişliği ile ilişkili olduğu bulunmuştur (Sodi vd., 2020).
23
Lebert-Charron, Dorard, Boujut ve Wendland (2018) ebeveynlerde tükenmişlik
ile ilişkili bağlamsal ve psikolojik faktörleri inceledikleri araştırmada, annelerin
tükenmişlik düzeyinin tam zamanlı çalışıyor olma ve bekâr ebeveyn olma değişkenlerine
göre anlamlı bir farklılık göstermediği sonucuna ulaşmışlardır. Yapılan çalışma, ebeveyn
bağlamında kaygı ve tükenmişlik arasındaki ilişkiyi araştıran ilk çalışma olması
bakımından önem taşımaktadır. Çalışmada, annelerde yüksek düzeyde depresyonun,
yüksek düzeyde duygusal tükenme ve duyarsızlaşma ile ilişkili olduğu görülmüştür.
Beheshtipour, Nasirpour, Yektatalab, Karimi ve Zare (2016) yaptıkları
çalışmada,
kanserli
çocukların
ebeveynlerinin
yüksek
stres
ve
tükenmişlik
yaşayabileceğini ve dini inançların birçok kanser hastası ve aileleri için önemli destek
kaynağı olduğunu öngörmüşlerdir. Bu doğrultuda, eğitsel-manevi desteğin kanserli okul
çağındaki çocukların ebeveynlerinin tükenmişliği üzerindeki etkisini değerlendirmeyi
amaçlamışlardır. Araştırma sonucunda, eğitsel-manevi eğitim programının kanserli okul
çağındaki çocukların ebeveynlerinde tükenmişliğin azalması yönünde etkili olduğu tespit
edilmiştir.
Lindahl-Norberg (2007) araştırmasında, çocukları beyin tümörünü atlatan 24
anne ve 20 babadan oluşan bir ebeveyn grubunun tükenmişlik düzeyini incelemiştir.
Araştırmada, kronik veya ciddi bir hastalık geçmişi olmayan çocukların ebeveynleri
referans grup olarak belirlenmiştir. Araştırma bulgularına göre, herhangi kronik ve ciddi
hastalığı olmayan çocuğa sahip annelerin ebeveyn tükenmişlik puanlarının, beyin
tümörünü atlatan çocuğa sahip annelerin ebeveyn tükenmişlik puanlarından daha düşük
olduğu görülmüştür. Babalar için ise, anlamlı bir farklılık görülmemiştir.
Lindström, Åman, Lindahl-Norberg (2011) yaptıkları çalışmada, Tip 1 diyabetli
çocuğu olan 252 ebeveyn, bağırsak hastalığına sahip çocuğu olan 38 ebeveyn ve sağlıklı
çocuğu olan 124 ebeveyn ile çalışmışlardır. Araştırma sonucunda, annelerin tükenmişlik
düzeyi sağlıklı çocuğu olanlarda daha az düzeyde çıkarken, babaların tükenmişlik
düzeylerinde anlamlı bir farklılık görülmemiştir. Her iki cinsiyet içinde ebeveyn
tükenmişliğinin düşük sosyal destek, boş zaman eksikliği, ekonomik kaygılar ve çocuğun
hastalığının günlük hayatı etkilediği algısıyla ilişkili olduğu görülmektedir. Ayrıca,
psikososyal faktörlerin, ebeveyn tükenmişliği ile ilişkili olduğu sonucuna ulaşılırken,
sosyodemografik veya tıbbi faktörler ile tükenmişlik arasında ilişki bulunmamıştır.
24
Ardıç (2020) araştırmasında, otizm spektrum bozukluğuna sahip çocuğu olan
ebeveynlerin tükenmişlik düzeyi ve algılanan sosyal destek düzeyleri arasındaki ilişkiyi
incelemeyi amaçlamıştır. Araştırmaya otizm spektrum bozukluğuna sahip çocuğu olan
296 ebeveyn katılım sağlamıştır. Araştırma sonucunda, algılanan sosyal destek ile
ebeveyn tükenmişliği arasında orta düzeyde negatif bir ilişki olduğunu bulgulamıştır.
Ayrıca, ebeveyn tükenmişliğinin, ebeveynin cinsiyeti, yaşı ve eğitim durumuna göre
anlamlı bir farklılık göstermediği sonucuna ulaşılmıştır.
Akmeşe, Mutlu, Öğretmen ve D’Alessandro (2015) serebral palsi tanılı
çocukların anneleri ile yaptıkları çalışmalarında, annelerin depresyon düzeylerinin
sağlıklı çocukların annelerine göre anlamlı düzeyde yüksek olduğunu bulmuşlardır.
Brianda, Roskam ve Mikolajczak (2020) çalışmalarında, saç kortizol
seviyelerini ebeveyn tükenmişliği ile ilgili bir biyobelirteç olarak belirlemişlerdir.
Yapılan araştırmada, ebeveyn tükenmişliği yaşayan ebeveynlerin tükenmişlik düzeylerini
azaltmaya yönelik bir program uygulanmıştır. Program sonucuna göre, semptomlarda
%37 oranında azalma ve azalmaya dayalı iyileşmenin yaklaşık 3 ay süreyle devam ettiği
gözlenmiştir. Ebeveynlerin, çocuklarına karşı ihmal davranışlarında azalma olduğu
sonucuna ulaşılmıştır.
Sorkkila ve Aunola (2020) yaptıkları çalışmada, ebeveyn tükenmişliğine katkıda
bulunan temel aile değişkenlerinin neler olduğunu incelemişlerdir. Çalışmaya 1725
ebeveyn katılım sağlamıştır. Finlandiyalı ebeveynlerin tükenmişlik düzeyleri Ebeveyn
Tükenmişliği Ölçeği (PBA) ile belirlenmiştir. Araştırma bulgularına göre, ebeveynin
yaşı, gelir düzeyinin düşük olması, çalışmıyor olması ve özel gereksinimli çocuğa sahip
olma gibi faktörlerin ebeveyn tükenmişlik düzeyini arttırdığı sonucuna ulaşılmıştır.
Ayrıca, ebeveynlerin mükemmeliyetçi bir tutumda olmalarının, ebeveyn tükenmişlik
düzeyini arttırdığı tespit edilmiştir.
Le Vigouroux, Scola, Raes, Mikolajczak ve Roskam (2017) yaptıkları
çalışmada, ebeveyn tükenmişliğinin, ebeveynin kişilik özellikleri ile ilişkisini
incelemişlerdir. Çalışmaya 1723 ebeveyn katılmıştır. Araştırma sonucuna göre, üç kişilik
özelliğinin, bu sendromla bağlantılı olduğunu saptamışlardır. Bunlar; yüksek düzeyde
nevrotiklik, düşük bir vicdan düzeyi ve düşük uyumluluk düzeyidir. Çocuğuyla olumlu
duygusal ilişkiler başlatmak ve sürdürmek (yüksek nevrotiklik), çocuklarının ihtiyaçlarını
25
tanımlamak ve cevaplamak (düşük uyumluluk), çocukları ile tutarlı bir ilişki sürdürmede
zorluk (düşük vicdanlılık) çeken ebeveynlerin ebeveyn tükenmişlik sendromu yaşama
olasılığının daha yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Le Vigouroux ve Scola (2018) tarafından yapılan çalışmada, ebeveyn
tükenmişliğini ebeveynin kişilik özellikleri ile beraber çocuğun kişilik özelliklerini de
(ebeveyn
tarafından
değerlendirilen)
ele
alarak
incelemişlerdir.
Araştırmada,
ebeveynlerin tükenmişlik düzeyinin belirlenmesi amacıyla Roskam, Brianda ve
Mikolajzcak (2018) tarafından geliştirilen Ebeveyn Tükenmişlik Ölçeği uygulanmıştır.
Araştırma bulgularına göre, ebeveynin kişisel özellikleri, ebeveyn tükenmişliğinin
%42.3’ünü açıklarken, çocukların kişilik özellikleri, ebeveyn tükenmişliğinin, %13.8’ini
açıklamaktadır. Duygularını kontrol etmekte güçlük çeken, daha kontrolcü ve daha
mükemmeliyetçi olan ebeveynlerin, duygu kontrolünü yapabilen ve daha sabırlı bir
tutumda olan ebeveynlerden daha fazla tükenmişlik yaşadıkları sonucuna ulaşılmıştır.
Ayrıca, ebeveyn tükenmişliği alt boyutlarından duygusal tükenmenin, genç ebeveynler
ve küçük çocuğu olan ebeveynlerde daha fazla olduğu sonucu tespit edilmiştir. Ebeveyn
başarısında kayıp duygusunun ise, yaşı büyük ebeveynler ve fazla çocuğu ya da daha
büyük çocuğu olan ebeveynlerde daha fazla yaşandığı görülmüştür. Ayrıca, ebeveynin,
çalışma durumu ve ebeveynin ilk çocuğuna doğum yaptığı yaşın ve çocukların yaşının
ebeveyn tükenmişliği ile ilişkili olmadığı görülmüştür.
Kişilik özelliklerinin hangi ebeveynlik boyutları ve stilleri ile ilişkili olduğunu
belirlemek için yapılan başka bir araştırmada, boyutlarla ilgili olarak, dışadönüklük ve
uyumluluğun ebeveynliğin destekleme yönü ilgili olduğu görülmüştür. Duygusal
kararlılık ise düşük sıkı kontrol ile ilişkili görülmüştür. Ebeveynlik stilleri, dışa dönük,
kabul edilebilir ve duygusal olarak daha az stabil bireylerin yetkili ebeveynler oldukları
görülmüştür (Huver, Otten, De Vries ve Engels, 2010).
Prinzie, Stams, Deković, Reijntjes ve Belsky (2009) tarafından yapılan
araştırmada, yüksek dışadönüklük, kabul edilebilirlik, vicdanlılık ve açıklık ile daha
düşük nevrotiklik boyutlarının daha fazla sıcaklık ve davranışsal kontrol ile ilişkili
olduğu, daha yüksek uyumluluk ve düşük nevrotiklik düzeylerinin daha fazla otonomi
desteği ile ilişkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Kişiliğin, ebeveynliği etkileyen bir iç
kaynak olabileceği görülmüştür.
26
Hartmann ve Mathieu (2017) işkoliklik, tükenmişlik ve kişilik üzerine yaptıkları
araştırmalarında, kişilik özelliği olan nevrotikliğin, işkoliklik ve tükenmişlik ile ilişkili
olduğu, vicdanlılık, uyumluluk ve dışadönüklüğün de tükenmişlik ve işkoliklik üzerinde
önemli etkileri olduğu sonucuna ulaşmışlardır.
Alarcon, Eschleman ve Bowling (2009) tükenmişliğin, öz-saygı, öz-yeterlilik,
kontrol odağı, duygusal istikrar, dışadönüklük, vicdanlılık, hoşluk, olumlu etkililik,
iyimserlik,
proaktif
kişilik
ve
dayanıklılık
özellikleri
ile
ilişkili
olduğunu
bulgulamışlardır. A tipi kişilik tipinin yalnızca kişisel başarı boyutunda ilişkili olduğu,
çalışan bireylerin her boyutta tükenmişlik ile ilişkili çıktığı görülmüştür.
Yapılan bir çalışmada, ebeveyn tükenmişliği üzerinde dikkatlilik, öz-şefkat ve
somut ruminasyonların öngörücü ve koruyucu rolü incelenmiştir. Araştırmaya 459
ebeveyn katılmıştır. Araştırma bulgularına göre, sürekli dikkat, öz-anlayış ve somut
(soyut yerine) ruminasyonların ebeveyn tükenmişliğini önlemeye yardımcı olabileceği
bulgulanmıştır (Paucsik vd., 2021).
Lin, Roskam ve Mikolajczak (2021) yaptıkları çalışmada, içsel ve kişilerarası
duygusal
yeterliliğin
ebeveyn
tükenmişliği
üzerindeki
etkilerini
incelemeyi
amaçlamışlardır. Araştırma bulgularına göre, duygusal yeterlilik ebeveyn tükenmişliği ile
ilgili koruyucu bir faktör olarak bulgulanmıştır. İçsel duygusal yeterlilik ebeveyn
tükenmişliği üzerinde her zaman koruyucu bir etkiye sahipken, kişilerarası duygusal
yeterliliğin hem koruyucu hem de bir risk faktörü olduğu görülmüştür.
Kawamoto, Furutani ve Alimardani (2018) yaptıkları çalışmada, ebeveyn
mükemmeliyetçiliği
ile
ebeveyn
tükenmişliği
arasındaki
pozitif
ilişkinin
iş
mükemmeliyetçiliği ile iş tükenmişliğinden daha güçlü olduğunu bulmuşlardır.
Ebeveynlerde mükemmeliyetçiliğin, ebeveyn tükenmişliği için önemli bir risk faktörü
olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Meeussen ve Van Laar (2018) çocuğu evde yaşayan ve tam zamanlı çalışan
anneler ile yaptıkları çalışmada, mükemmel anne olma ile ilgili baskı yaşayan annelerin
ebeveyn stresi ve ebeveyn tükenmişliğini daha fazla yaşadıklarını saptamışlardır.
Mükemmel anne olma ile ilgili yaşanan baskı kadınların kariyer hedefleri ile ilgili daha
27
fazla hırslanmasına neden olmakta ve iş ile aile hayatı arasındaki dengeyi sağlamasını
zorlaştırabilmektedir.
Hubert ve Aujoulat (2018) yaptıkları çalışmada, ebeveyn tükenmişliğini, sağlıklı
çocukların annelerinde incelemişlerdir. Araştırma sonucunda, yeterince iyi bir anne
olamama korkusu, öfkesini kontrol edememe ve kişinin benlik duygusunda yetersiz
hissetmesi gibi faktörlerin, ebeveyn tükenmişliği ile ilişkili olduğu bulunmuştur. Ayrıca,
tükenmişlik yaşayan ebeveynler utanç, yalnızlık ve suçluluk duygularını yoğun olarak
yaşadıklarını bildirmişlerdir.
Yönel (2021) 3-6 yaş arasında çocuğu olan ebeveynlerin, öz-yeterlilikleri
tükenmişlikleri ve çocuklarıyla olan iletişimleri ile arasındaki ilişkileri incelemiştir.
Çalışmaya 317 anne ve 250 babadan oluşan toplam 573 ebeveyn katılmıştır. Araştırmada
ebeveynlerin tükenmişlik düzeyleri ‘Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeği (ETÖ)’ ile
belirlenmiştir. Araştırma sonucunda, ebeveyn rolünde tükenme ve ebeveyn benliğinde
zıtlık düzeylerinde annelerin babalara göre daha yüksek tükenme yaşadıkları
görülmüştür. Ebeveyn benliğinde zıtlık ve duygusal uzaklaşma düzeylerinde genç
ebeveynlerin daha tükenmiş olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Çocuk yaşının artması ile,
ebeveyn rolünde tükenme, ebeveyn benliğinde zıtlık, bıkkınlık duyguları ve ebeveyn
tükenmişlik düzeyleri azalmaktadır.
Griffith (2020) çalışmasında ebeveyn tükenmişliğini içinde bulunduğumuz
pandemi koşulları bağlamında ele almış ve tartışmıştır. Özellikle içinde bulunduğumuz
zorlu koşulların, aile içi ilişkileri olumsuz etkileyebilecek risk faktörlerini beraberinde
getirmesi sebebine dayanarak pandemi döneminde ebeveynlerin tükenmişlik düzeylerinin
daha fazla arttığı düşünülmektedir. Özellikle eşlerin birbiri ile yaşadıkları iletişim
problemleri, çocuğa karşı tutumları olumsuz etkileyebilmektedir. Bu doğrultuda, ebeveyn
tükenmişliğini fark etmeye ve önlemeye yönelik çalışmaların önem taşıdığını bildirmiştir.
Kerr, Fanning, Huynh, Botto ve Kim (2021) yaptıkları çalışmada, ebeveyn
tükenmişliği ve çocuk davranışlarını, Covid-19 pandemisi psikolojik etkileri ve ekonomik
etkileri ile birlikte incelenmişlerdir. Pandeminin psikolojik etkileri ile birlikte ebeveyn
tükenmişlik düzeyinin yüksek düzeyde olduğu, çocuk davranış problemlerinin ise daha
fazla artış gösterdiği tespit edilmiştir. Öte yandan, gelir düzeyi düşük ailelerin daha güçlü
ilişkilere sahip olduğu bildirilmiştir.
28
Bastiaansen, Verspeek ve Van Bakel (2021) ebeveyn tükenmişliğini, Covid-19
pandemi süreci ve cinsiyet değişkeni bağlamında incelemişlerdir. Araştırma sonucunda,
Covid-19 pandemisinin ebeveyn tükenmişlik düzeyini arttırdığı sonucuna ulaşılmıştır.
Ebeveyn tükenmişliğinin, annelerde babalara göre daha fazla yaşandığı görülmüştür.
Eğitim düzeyi yüksek ebeveynlerin tükenmişlik düzeylerinin daha yüksek olduğu
görülmüştür. Ayrıca, çocuk sayısının fazla olmasının ebeveyn tükenmişliği için risk
faktörü oluşturabileceği bulgulanmıştır.
Mousavi
(2020) yaptığı çalışmada, Covid-19 sürecinde evlilik doyumu,
psikolojik iyi oluş ve ebeveyn tükenmişliğini incelemiştir. Çalışmaya, 140 anne ve 73
baba olmak üzere toplam 213 ebeveyn katılım sağlamıştır. Ebeveynlerin tükenmişlik
düzeyini belirlemek için ‘Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeği (PBA) uygulanmıştır. Covid-19
pandemi sürecinde karantina ile birlikte ailelerin ev içerisinde daha fazla zaman geçirme
imkânı olduğu gibi, endişe, stres, ölüm kaygısı gibi olumsuz duyguların da artmaya
başladığı görülmüştür. Araştırma bulgularına göre, babaların ev işlerine dâhil olmaya ve
çocuğun bakımı ile daha fazla sorumluluk üstlenmeye başlaması ile birlikte tükenmişlik
düzeylerinin daha da artmaya başladığı görülmüştür. Ayrıca, babaların annelere göre daha
yüksek psikolojik iyi oluşa sahip olduğu görülmüştür.
Manja, Mohamad, İsmail ve Yusof (2020) çalışmalarında, Covid-19 sürecinde
ebeveyn tükenmişliğinin, ebeveyn ihmali ve ebeveyn şiddeti ile ilişkisini incelemişlerdir.
Çalışmaya, Malezyalı 158 ebeveyn katılım göstermiştir. Ebeveynlerin cinsiyet rolü,
toplam çocuk sayısı ve bir yardımcı veya eşe sahip olma gibi faktörler bağlamında ele
alındığı çalışmada, babaların, iki çocuk sahibi olan ebeveynlerin ve yardımcısı ya da eşi
olmayan ebeveynlerin daha yüksek tükenmişlik yaşadıkları görülmüştür.
Sonuç olarak, ebeveyn tükenmişliği ile ilgili yapılan çalışmalar incelendiğinde,
ebeveyn tükenmişliğinin birçok faktör ile ilişkisinin olduğu görülmektedir. Ebeveyn
tükenmişliği ile ilgili önemli unsurların, ebeveynin ve çocuğun sahip olduğu kişisel
özellikler, sosyo-demografik özellikler, özel gereksinimli çocuğa sahip olma gibi
faktörlerin olduğu görülmektedir. Ebeveyn tükenmişliğinin bir sonucu olarak, çocuklara
karşı ihmal ve şiddet davranışlarının olabileceği görülmektedir. Sosyal desteğin, ebeveyn
tükenmişliğini azaltıcı rolü olduğu görülmektedir. Genç yaşta ve çalışan ebeveyn
olmanın, küçük yaşta çocuğa sahip olmanın ve özel gereksinimli çocuğa sahip olmanın
da, ebeveyn tükenmişliği ile ilgili risk faktörü oluşturduğu görülmektedir. Sosyo29
demografik değişkenlerin ise, ebeveyn tükenmişliği ile ilgili risk ve koruyucu faktörleri
belirlediğine ilişkin araştırmalar olması ile beraber, sosyo-demografik değişkenlerin
ebeveyn tükenmişliğini diğer değişkenlere göre daha az ölçüde etkilediği ile ilgili
bulgulara da rastlanmaktadır. Alanyazında, ebeveyn tükenmişliğinin, ebeveyn stresinin
bir sonucu olduğu ile ilgili bulgulara rastlanmasına karşın, ilgili literatür içerisinde
ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık kavramlarını sosyodemografik değişkenler ile inceleyen araştırmaların yok denecek kadar az olduğu
görülmektedir.
Bu araştırmada, ebeveyn tükenmişliği, cinsiyet, yaş, evlilik süresi, evlenme
şekli, çocuk yaşı, eğitim durumu, meslek ve gelir durumu değişkenlerine göre anlamlı bir
farklılık gösterirken, çalışma durumuna göre anlamlı bir farklılık göstermemiştir.
1.2. Ebeveyn Stresi
Bu bölümde, stres kavramı, ebeveyn stresi ve ebeveyn stresi ile ilgili yapılan
çalışmalara yer verilmiştir.
1.2.1. Stres Kavramı
Stres artık günümüzde, çocuklardan başlayarak yetişkin bireylere kadar birçok
farklı rol içerisinde görebileceğimiz bir kavram haline gelmiştir. Stres, günlük
yaşamımızın içerisinde herkes tarafından kullanılan ve yaşamımızda olumsuz sonuçlara
yol açabilen bir sorun olmaktadır. Stresi, her birey farklı şekillerde ifade etmektedir.
Küçük bir çocuk için stres ‘istediği oyuncağı alamama’, bir öğrenci için ‘okulda yapması
gereken sorumlulukları yerine getirememe’ ve bir ebeveyn için ‘çocuğuna yeterli ilgi ve
bakımı gösterememe’ olarak karşımıza çıkabilmektedir (Baltaş, 2005, s.90).
Stres kavramı ile ilgili birçok tanım yapılmıştır. Stres konusu ile ilgilenen öncü
bilim adamlarından Hans Selye'e göre stres, bireyin çevresinden gelen fiziksel, psikolojik
ve duygusal taleplere uyum sağlamak için organizmanın verdiği benzersiz bir tepkidir.
Çoğumuz için stres, belirsiz bir huzursuzluk duygusu bağlamında birçok şeyi içine alan
bir kavramdır (Selye, 1950; akt. Schreck, Olla ve Davis, 1997, s.146).
Ivancevich, Matteson, Freedman ve Phillips (1990, s.253)’e göre ise stres,
bireyin üzerinde fiziksel veya psikolojik etkilere neden olan, dışsal bir olayın sonucu olan
30
ve psikolojik süreç ile ortaya çıkan bir uyum tepkisidir. Stres, insan yapısının bedensel
ve ruhsal sınırlarının zorlanması ve tehdit edilmesi ile ortaya çıkan bir durumdur.
Literatürde en belirgin kullanılan stres tanımlamalarından biri ise, Lazarus ve Folkman
(1984, s.4) tarafından yapılmıştır. Stres, iç ve dış çevreden kaynaklanan faktörlerin, birey
tarafından tehdit edici ve zararlı olarak değerlendirildikten sonra bedensel ve psikolojik
boyutlarda ortaya çıkan uyarılma hali olarak ifade edilmiştir.
Stres, fizyolojik, biyokimyasal ve davranışsal belirtilerin beraberinde getirdiği
olumsuz duygusal bir deneyimdir. Günlük rutinimizin içerisinde ya da beden
sağlığımızda yer alan değişiklikler stres verici olabilir. Stres, bireyin iç ve dış kaynakların
değişimine uyum sağlayabilme sürecinde bedensel olarak yaşadığı fizyolojik tepkiler
olarak görülmektedir. Stresin, belli bir miktarı olumlu ve destekleyici olabilirken,
fizyolojik olarak zorlanma hissedilmeye başlanıldığında olumsuz bir durum olarak
karşımıza çıkmaktadır (Abidin, 1992, s.410). Stresli yaşam deneyimi, otonom sinir
sistemi, hipotalamik-hipofiz-adrenal eksen ve bağışıklık sistemi dâhil olmak üzere çeşitli
fizyolojik sistemler üzerinde önemli etkilere sahip olabilmektedir (Kemeny, 2003, s.125).
Stres, yaşam sonucu ortaya çıkan normal ve gerekli bir süreçtir. Stres
altındayken, insanlar normalden farklı davranabilmektedir. Stres, bazen ciddi bir şekilde
zarar verici ve travmatik olabilmektedir. Stres, problem çözme, sosyal yeterlilik ve sağlık,
anksiyete, korku, suçluluk, öfke, üzüntü, depresyon ve kıskançlık gibi olumsuz duygulara
neden olabilmektedir (Lazarus ve Cohen, 1977, s.106).
Stres, olumsuz duygulara neden olduğu gibi olumlu duyguları da beraberinde
getirerek, performansı olumlu anlamda etkileyen ve pozitif sonuçlara sebep olabilen bir
unsur olabilir. Bazen stres, evlilik, yeni bir işe başlama, okula başlama vb. gibi olumlu
durumların bir sonucu olarak karşımıza çıkar (Le Fevre, Matheny ve Kolt, 2003, s.727;
Simmons ve Nelson, 2001, s.9). Anne baba olmanın da başlı başına bir stres faktörü
olduğu görülmektedir (Bird, Peterson ve Miller, 2002, s.216; Capaldi ve Patterson, 1989,
s.140; Molfese vd., 2010, s.51).
1.2.2. Ebeveyn Stresi
Tüm aileler ve çiftler günlük yaşam sorunları ya da büyük yaşam olayları
içerisinde stres yaşayabilmektedir (Afifi, Merrill ve Davis, 2016, s.664). Evlilik kurumu
31
ile birlikte bireyin sahip olmaya başladığı yeni roller, farklı stres faktörlerini de
beraberinde getirmektedir (Ledermann, Bodenmann, Rudaz, ve Bradbury, 2010, s.196).
Dünyaya gelen her çocuk, ebeveyn tarafından heyecan ve kaygıyla beklenmektedir.
Aileye katılan çocuğun, ailenin beklentileri ile tutarlı olmaması ve beklenen gelişim
düzeyinde olmaması ebeveynlerde yoğun stres ve kaygı durumuna neden olabilmektedir
(Hastings, 2002, s.150).
Anne-baba rolü, diğer rollere göre daha stresli bir deneyim olabilmektedir
(Creasey ve Reese, 1996, s.394). Ebeveynlik, yaşam süreçlerindeki önemli rol ve
sorumluluklardan biridir. Ebeveynlik sürecinde bazı görevlerin gerçekleştirilememesi,
ebeveyn stresini de beraberinde getirmektedir. Bu doğrultuda, ebeveyn stresi, anne-baba
olma ile ilgili, çocuk yetiştirme sürecindeki sorumlulukları karşılamaya ve uyum
sağlamaya yönelik yaşanan psikolojik ve fizyolojik tepkilerden oluşan bir süreci ifade
etmektedir (Deater-Deckard, 1998, s.315). Ebeveyn stresi, bir ebeveynin ekonomik
zorluk, iş stresi veya olumsuz yaşam olayları gibi karşılaşabileceği stres türlerinden
farklılık göstermektedir (Holly vd., 2019, s.686).
Ebeveyn stresi ile ilgili farklı tanımların yer almasıyla birlikte en genel olarak,
ebeveynlerin çocuk yetiştirirken yaşamış oldukları zorluk olarak tanımlanmaktadır (Holly
vd., 2019, s.686). Ebeveyn stresi, ebeveyn rollerine karşı beklentilerin, ebeveynlerin içsel
ve dışsal kaynakları ile tutarsız olması durumunda ebeveynin yaşadığı duygu durumu
olarak tanımlanabilmektedir (Crnic ve Low, 2002, s.244; Deater-Deckard, 1998, s.315).
Başka bir tanımlamaya göre, Abidin (1989, s.115) ebeveyn stresini, ebeveynlik
süreçlerine katkı sağlayabilmesi adına anne babaların kullanabilecekleri motivasyon
kaynağı olarak ifade etmiştir.
Alanyazın incelendiğinde, ebeveyn stresini tanımlamaya yönelik bazı
yaklaşımların olduğu görülmektedir (Abidin, 1992; Belsky, 1984). Literatürde ebeveyn
stresi ile ilgili yapılan araştırmalarda, ebeveyn stresi, ebeveyn davranışı ve çocuk davranış
problemleri olarak 3 yapıda ele alınmaktadır. Abidin ve Brunner (1995) ebeveyn stresini
etkileyen değişkenleri; ebeveynin özellikleri, çocuğun özellikleri ve günlük yaşam
stresleri olarak ifade etmiştir. Belsky (1984) ise ebeveyn stresini, ebeveynin kendi kişisel
geçmişi, kişisel özellikleri, evlilik içerisindeki iletişimi, ebeveynin işi, ebeveynin sosyal
çevresi ve çocuğun kişisel özelliklerine bağlı olarak değişebildiğini ifade etmiştir.
Ebeveyn davranışının doğrudan ve dolaylı olarak etkilendiği üç bağlamsak kaynak
32
olduğunu söylemiştir. Bunlar, anne babanın kişisel kaynakları, çocuğun özellikleri ve
sosyal kaynaklardır (Belsky,1984, s.84).
Çocuğun gelişim sürecinin olumsuz etkilenmesinde stresin önemli bir etkisi
vardır. Ebeveyn stresi, davranışsal, bilişsel ve duyuşsal alanları etkileyen karmaşık bir
yapı olarak ifade edilmektedir. Bu yapının, anne-baba olmanın getirmiş olduğu
sorumluluklar ile ilgili olduğu düşünülmüştür. Ebeveyn stresinin, çocuklarda problem
davranışlara neden olmasının yanı sıra, çocukların problem davranışlarının da ebeveyn
stresini artırıcı bir faktör olduğu görülmektedir. Anne-baba, çocuk yetiştirme sürecinde
bir sorun ile karşılaştıklarında kendini sorgulamaya başlar. Kişinin ebeveynlik rolünü
sorgulamaya başlaması, stres yaşamasına neden olabilmekte ve problem davranışların
ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadır (Mash ve Johnston, 2001, s.185). Ebeveyn ile
ilgili yaşanan stres, anne babanın yaşadığı olumsuz duygu durumdan kaynaklanırken,
çocuk ile ilgili yaşanan durum, çocuğun gösterdiği davranış problemlerinden
kaynaklanmaktadır. Bu stres durumu, ebeveyn-çocuk ilişkisini olumsuz etkileyebilmekte,
ebeveynin kendi görev ve sorumluluğunu verimli bir şekilde yerine getirememesine
neden olmaktadır (Deater- Deckard, 1998, s.316).
Kişinin yaşadığı, psikolojik stres, ebeveyn rolünü de etkilemektedir (Belsky,
1984, s.84). Anne baba çoğu zaman, ebeveyn rolü içerisinde kendisini yetersiz
hissedebilir.
Yetersiz
hisseden
ebeveyn,
çocuğuna
karşı
yeterli
kaynakları
sağlayamadığını düşünebilir. Bu hissin artması ile birlikte, ebeveyn psikolojik olarak
daha da yıpranmaya başlayabilir ve stres düzeyi artış gösterebilir.
Yapılan bir çalışma sonucuna göre, stresin ortaya çıkmasında, çocuğun
gelişimsel sürecinde yaşanan durumların yanı sıra, ebeveynlerin çocukta yaşanan
davranış problemlerine müdahalede bulunamaması ile ilgili olduğu bulunmuştur
(Johnston vd., 2003). Temel olarak ebeveyn stresi, çocuk davranışlarını kontrol etmek,
aile huzurunu sağlamak ve günlük rutinleri takip etmek gibi ebeveyn rolünün getirdiği
zorlu durumları ifade etmektedir. Ebeveynler, yapmaları gereken sorumlulukların zor
olduğunu ne kadar çok düşünürlerse, ebeveyn stresini yaşama olasılıkları o kadar yüksek
olabilmektedir (Kwok ve Wong, 2000, s.58). Stres düzeyi artan ebeveyn, baş ağrısı,
yorgunluk, enerji kaybı, gerginlik gibi bir takım belirtiler yaşayabilir. Sağlığı ile ilgili bir
takım problemler yaşayan ebeveyn ise, rol ve sorumluluklarını verimli bir şekilde yerine
getiremez hale gelebilmektedir (Leen-Feldner vd., 2013, s.1107).
33
Ebeveyn stresinin, ekonomik zorluklar, tutarsız ebeveyn disiplini ve reddedilme
odaklı davranışlar (Lempers, Clark ve Simons, 1989), çocuk ihmali ve istismarı (Howze
ve Kotch, 1984; Swanston vd., 2003, s.968), ebeveynin yaşadığı günlük zorluklar (Crnic
ve Greenberg, 1990), yaşam stresi (Egeland, Breitenbucher ve Rosenberg, 1980), depresif
duygu durumu ve anksiyete düzeyinin yüksek olması (Susman, Trickett, Iannotti,
Hollenbeck ve Zahn‐Waxler, 1985) gibi pek çok psikolojik özellik ile bağlantılı olduğu
görülmektedir.
İş stresinin de, ebeveyn-çocuk arasındaki ilişkinin kalitesi üzerinde bir etkiye
sahip olduğu görülmektedir. İşlerinden memnun olmayan annelerin çocuklarına karşı
daha az ilgi gösterdiği, sert disiplin anlayışı benimsediği görülmektedir (Rodgers, 1998,
s.526). Çalışan annelerde ise, iş sürecindeki strese ek olarak annelik rolünün getirdiği
stresin de olumsuz stres riskini arttırabilen bir faktör olduğu görülmektedir. Ev kadını
veya çalışan her annenin yaşamında olumsuz stres riskinin varlığından söz
edilebilmektedir. Anneler çocukları ile ilgilenirken yapılan eylemler rutin içerisinde tüm
zamanı alabilmektedir. Bu işler, her gün tekrarlanan ve sürekliliği olan eylemlerdir. Bu
nedenle, anne kendi ihtiyaçlarını karşılayacak yeterli zamanı bulamamaktadır. Hastalığı
veya özel gereksinimli çocuğu olan anneler için, daha fazla zaman, çaba ve enerji
gerektirebilmektedir (Lindahl-Norberg, 2007, s.133). Özel gereksinimli çocuğu olan
annelerin depresif belirtileri daha yüksek düzeyde yaşadığı görülmektedir (Wolf ve
Rosenstock, 2017).
Ebeveyn stresinin depresyon ve kaygı üzerinde etkileri olduğu (Egeland vd.,
1980; Hammen, 2005; Howze ve Kotch, 1984) bu nedenle olumsuz ebeveyn tutumlarına
neden olduğu görülmektedir. Ebeveyn stresine olumlu etki edebilecek faktörlerin, sosyal
destek, evlilik doyumu ve ebeveynlerin arabuluculuk rolleri olabildiği görülmektedir
(Whipple ve Webster-Stratton, 1991, s.281).
1.2.3. Ebeveyn Stresi İle İlgili Araştırmalar
Ebeveyn rolleri ile günlük yaşam stres faktörleri arasında önemli bir ilişkisi olsa da,
ebeveyn stresi, diğer stres durumlarından farklılık göstermektedir (Holly vd., 2019).
Ebeveyn stresi ile ilgili yapılan çalışmaların, ebeveyn stresi ile ilişkili kaynakları
belirlemeye yönelik olduğu görülmektedir. Ebeveynlik, ebeveynin yaşı, cinsiyeti, medeni
durumu, eğitim düzeyi, gelir durumu faktörlerin yanı sıra, çocukların cinsiyeti, yaşı,
34
sayısı ve mizacı gibi kişisel özelliklerinden de etkilenmektedir. Otizm, disleksi gibi
gelişimsel sorunları, saldırganlık gibi davranışsal problemleri ve bunun beraberinde
kaygı, depresyon gibi duygusal problemleri de içermektedir. Alanyazın incelendiğinde,
ebeveyn stresi ile ilgili yapılan çalışmaların daha çok özel gereksinimli çocukların aileleri
ile olduğu görülmektedir. Ebeveyn stresi ile ilgili yapılan çalışmaların henüz çok sınırlı
ve tek bir alanda yoğunlaştığı görülmektedir. Ebeveyn stresi ilk olarak, özel gereksinimli
çocukların ebeveynlerinin stres düzeylerini ölçme amacıyla literatürde yer almaya
başlamıştır. Bu doğrultuda, anne babalığın başlı başına bir stres faktörü olduğu, ebeveyn
stresinin, normal gelişim gösteren çocukların ebeveynlerinde de görülebileceği
bulgularına rastlanmaktadır.
Ebeveyn stresinin değerlendirilmesi ile ilgili geliştirilen ‘Ebeveyn Stres
Ölçeği’nin psikometrik özelliklerinin incelendiği araştırmaya 1276 ebeveyn katılım
sağlamıştır. Araştırma bulgularına göre; ölçeğin, farklı özelliklere sahip ebeveynlere
uygulanabilecek genel stres etmenlerini kapsayan bir özelliğe sahip olduğu tespit
edilmiştir (Berry ve Jones, 1995).
Kaner (2001) çalışmasında, engelli çocuğu olan ebeveynlerin stresini ölçmek
amacı ile Aile Stresini Değerlendirme Ölçeği’nin Türkçe’ye uyarlamasını yapmıştır.
Çalışmaya 1-18 yaş aralığında engelli çocuğu olan 622 ebeveyn katılım göstermiştir.
Araştırmanın bulgularına göre, ebeveyn stresinin çocuğun yaşı ve cinsiyetine göre
farklılaştığı ve aile stresinin en önemli değişkenlerinin çocuğun yaşı ve cinsiyeti olduğu
sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca ölçeğin, karamsarlık, işlev yetersizliği ile aile sorunlarını
içeren üç faktörlü yapısının olduğu saptanmıştır.
Kronik hastalığı olan çocukların ebeveynlerinin yaşadıkları stres durumunu
ölçmek amacıyla geliştirilen ‘Ebeveynlik Stres Envanteri’nin’ psikometrik özelliklerinin
değerlendirildiği çalışmada, ölçeğin, kanserli çocukların ailelerine yönelik yapılabilecek
müdahalelere ilişkin durum tespiti amacıyla uygulanabileceği saptanmıştır (Devine vd.,
2014).
Abidin (2012) tarafından geliştirilen ‘’Anne Baba Stres Ölçeği’’ hem
ebeveynlerin özellikleri hem de çocuğun özellikleri açısından ebeveyn stresini
değerlendiren bir ölçme aracıdır. Ölçeğin Türkçe uyarlaması, Çekiç, Akbaş ve Hamamcı
(2015) tarafından ebeveynlerin farklı alanlardan kaynaklanan stres düzeylerinin
35
belirlenebilmesi ile ilgili yapılmıştır. Araştırma bulgularına göre, ölçeğin Türk kültüründe
geçerli ve güvenilir bir ölçme aracı olduğu saptanmıştır.
Anne babaların günlük yaşamda çocukları ile ilişkilerinde yaşadıkları stresi
ölçmeye yönelik bir araç geliştirilmesi amaçlanmıştır. Ölçek, ilköğretim kademesinde
öğrenim gören çocuğu olan 438 ebeveyne uygulanmıştır. Araştırmaya 294 anne, 144 baba
katılım sağlamıştır. Araştırma sonucuna göre, 16 maddeden oluşan ve gerekli psikometrik
özellikleri taşıyan, tek boyutlu Anne Baba Stres Ölçeği elde edilmiştir (Özmen ve Özmen,
2012).
Aydoğan ve Özbay (2017) ebeveyn olmaya ilişkin yaşanan stres düzeyinin
belirlenmesi ile ilgili ‘Ebeveynlik Stres Ölçeği’nin’ geçerlik ve güvenirlik çalışmasını
yapmışlardır. Araştırmaya 307 evli birey katılım sağlamıştır. Araştırma bulgularına göre,
ölçeğin 0-72 arasında puanlanan, tek boyutlu güvenilir bir ölçme aracı olduğu
belirlenmiştir.
Gülaldı (2010) yaptığı çalışmasında, serebral palsi tanılı çocuğa sahip anneler
ile otizm tanılı çocuğa sahip annelerin ebeveyn stres düzeylerinin yaşam doyumları ile
ilişkisini incelemiştir. Araştırma sonucunda, annelerin ebeveyn stres düzeylerinin yüksek
düzeyde olduğu ve ebeveyn stresi ile yaşam doyumları arasında negatif ve anlamlı bir
ilişki olduğu tespit edilmiştir. Ebeveyn stresi ile annelerin sosyo-demografik
özelliklerinden yaş, medeni durum, çalışma hayatı ve çocuk sayısı arasında anlamlı bir
ilişki bulunmamıştır. Otizm tanılı çocuğa sahip olmanın, aileler üzerinde stres oluşturan
faktörlerden bir tanesi olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Duygun ve Sezgin (2003) yaptıkları araştırmada, zihinsel engelli ve sağlıklı
çocuk annelerinde stres belirtileri, stresle başa çıkma tarzları ve algılanan sosyal desteğin
tükenmişlik düzeyine olan etkisini incelemişlerdir. Çocuğu zihinsel engelli olan 118 anne
ile herhangi bir sağlık sorunu olmayan çocuğu olan 121 anne çalışmaya katılım
göstermiştir. Araştırmanın sonucuna göre, zihinsel engelli çocuğu olan annelerin, sağlık
sorunu olmayan çocuğu olan annelere göre tükenmişlik düzeyinin daha yüksek olduğu
görülmüştür.
Kurşun (2018) otizm spektrum bozukluğu olan ve normal gelişim gösteren
çocukların ebeveynleri ile yaptığı çalışmada, ebeveynlerin algıladıkları stres düzeyini
36
incelemiştir. Çalışmaya toplam 108 anne baba katılım sağlamıştır. Araştırma sonucunda,
otizm tanılı çocukların anne ve babalarının algıladıkları stres düzeyinin normal gelişim
gösteren çocukların anne ve babaların algıladıkları stres düzeyinden anlamlı düzeyde
yüksek olduğu ve stresle başa çıkmada annelerin Stresle Başa Çıkma Tarzları Ölçeğinin
alt boyutlarından dış yardım arama ve dine sığınmayı; babaların ise aktif planlamayı daha
fazla kullandıkları bulunmuştur.
Dyson (1991) engelli çocukların ebeveynleri ile yaptığı çalışmada, ailelerin
engelli çocuk yetiştirme ile ilgili gerekliliklere uyum sağlamada, esnek olabileceğini
bulgulamıştır. Engelli çocuğu olan ailelerin yaşadıkları ebeveyn stresinin, normal gelişim
gösteren çocuğu olan ebeveynlerin yaşadıkları strese göre belirgin bir farklılık
göstermediği görülmüştür. Başka bir araştırmada, engelli çocuğun olması ve olumsuz aile
ilişkilerinin, ebeveyn stresini yordadığı bulunmuştur (Dyson, 1993).
Whipple ve Webster-Stratton (1991) ebeveyn stresini etkileyen çeşitli bileşenleri
incelemişlerdir. Araştırma sonucuna göre, ebeveyn stresinin, ebeveynin çocuğuna
yönelik istismar ve şiddet davranışında bulunması ile ilişkili olduğu görülmüştür.
Ebeveyn stres düzeyi yüksek ebeveynlerin, durumluluk kaygı ve depresyon düzeylerinin
yüksek, evlilik ilişkisinde memnuniyetsiz ve çocuklarda davranış problemlerinin fazla
olduğu tespit edilmiştir. Eğitim düzeyi ve gelir düzeyinin düşük olması, sosyal desteğin
olmaması gibi faktörlerin ebeveyn stresini arttırdığı görülmüştür.
Kaytez, Durualp ve Kadan (2015) yaptıkları araştırmada, annenin eğitim
düzeyinin düşük olmasının, çocuk sayısının fazla olmasının ve çocuk doğumundan 3 yıla
kadar çocuğa herhangi bir engel tanısının konmasının ebeveynlerde stres düzeyini
artırdığı sonucunu tespit etmişlerdir.
Sosyo-ekonomik düzeyi düşük anne babaların ebeveyn stresinin incelendiği
araştırmada, ekonomik zorluğun depresif belirtilerle ilişkili olduğu görülmüştür.
Araştırmaya 111 Avrupalı ve 167 Amerikalı aile ve bunların 5.sınıf (yaş: 11.4) çocukları
katılmıştır. Anne babaların stres düzeyleri aile stres modeli ile incelenmiştir. Araştırma
bulgularına göre, ebeveyn stresinin, depresif belirtiler, evlilik sorunları, olumsuz ebeveyn
davranışları ve çocuk uyum problemleri ile ilişkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Olumsuz
ebeveyn davranışlarının, çocuğun duygusal ve davranışsal problemlerine neden olabildiği
görülmüştür (Parke vd., 2004).
37
Harrison (1998) tarafından yapılan çalışmaya, 6-12 yaş aralığında çocuğu olan
40 anne katılmıştır. Çalışma sonucuna göre, annelerin stres düzeyinin yüksek olması,
çocukların davranışlarını olumsuz algılamalarına ve etkili çözüm yolları üretememelerine
neden olmaktadır. Annelerinin stres düzeyinin yüksek olması ile birlikte çocuklarda
davranış problemlerinin yaşanmaya başladığı görülmektedir.
Mak, Yin, Li, Cheung ve Oon (2020) yaptıkları çalışmada, ebeveynlerin
yaşadıkları stresin, çocuklarda görülen davranış problemlerine bağlı olarak arttığını
bulgulamışlardır. Ebeveyn stresi yüksek olduğunda, olumsuz ebeveynlik stillerinin de
ortaya
çıktığı
görülmüştür.
Ebeveyn
stresi,
çocuk
davranışlarını,
çocukların
davranışlarının ise ebeveynin stresini etkilediği sonucuna ulaşılmıştır.
Egeland, Breitenbucher ve Rosenberg (1980) tarafından yapılan çalışmada, stres
düzeyi yüksek annelerin, anlayış düzeyinin azaldığı, kaygı düzeylerinin arttığı ve
çocuklarına olumsuz davranışta bulunma risklerinin daha yüksek düzeyde olduğu
sonucuna ulaşılmıştır. Hiperaktif çocuğa sahip annelerin stres düzeylerinde artış olduğu,
özsaygı düzeylerinde azalma olduğu görülmektedir. Annelerin hiperaktif çocukları ile
kurdukları olumlu iletişimin stres düzeyini azaltıcı bir faktör olduğu görülmüştür (Mash
ve Johnston, 1983).
Aksoy ve Diken (2009) yaptıkları araştırmada, ebeveyn stresinin, öz yeterlik
algısı ile ilişkili olduğunu bulgulamışlardır. Ebeveynlik, öz yeterlik düzeyleri, sosyoekonomik durum, sosyal destek, bekâr anne olma ve annelik yaşı gibi değişkenlerden
etkilenmektedir. Annelerin öz yeterlik düzeyi, çocuğun problem davranışları, annelik
depresyonu ve ebeveyn stresi gibi değişkenlerin birbiri ile ilişkili olduğu görülmektedir.
Koçhan (2019) yaptığı çalışmasında, anne-baba stresinin yordayıcıları olarak,
kendine güvenli yaklaşım, çaresiz yaklaşım ve boyun eğici yaklaşımı tespit etmiştir. Anne
baba stresinin, ebeveynin yaşı ile ilişkili olmadığı, eğitim durumuna göre ise, ortaokul
mezunu ebeveynlerin stres düzeyinin yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır. En yüksek
stres düzeyinin lise mezunu ebeveynlerde bulunduğu görülmüştür. 2-5 yaşında çocuğu
olan anneler ile yapılan çalışmada, anne psikopatolojisi, çocukların öfke eğilimi, duygu
düzenlemesi gibi faktörlerin ebeveyn stresini yordayıcı faktörler olduğu görülmüştür
(Williford, Calkins ve Keane, 2007).
38
Santucci (2017) ebeveyn stresinin çocukların okuma davranışına etkisini
incelemiştir. Çalışma yedi hafta sürmüştür. Bu süre zarfında ebeveynler çocuklarının
okuma çalışmalarına katılmışlardır. Çalışma sonucunda, annelerin stres seviyelerinin
çocukların dil becerilerini ve sosyal gelişimlerini olumsuz etkileyebileceği görülmüştür.
Ebeveynlerin stres düzeyinin yüksek olması, olumsuz ebeveyn davranışında
bulunmalarına ve çocukların davranış problemleri yönünden risk grubuna girmelerine
neden olabilmektedir.
Small, Eastman ve Cornelius (1988) yaptıkları araştırmada, ergen özerkliği ile
ebeveyn stresi arasındaki ilişkiyi araştırmayı amaçlamışlardır. Araştırma bulgularına
göre, ergenlik döneminde çocuğu olan ebeveynler, küçük yaş grubunda çocuğu olan
ebeveynlere göre daha fazla stres yaşadıklarını bildirmişlerdir. Çocukları söylediklerine
uymadığında ve uygun olmayan davranışlarda bulunduklarında babaların daha fazla stres
yaşadıkları sonucuna ulaşılmıştır.
Shields-Poê ve Pinelli (1997) yeni doğan yoğun bakım ünitesinde çocuğu olan
ebeveynlerin stres düzeylerini farklı değişkenler ile incelemişlerdir. Araştırma
bulgularına göre, annelerin ve babaların bu sürece verdikleri tepkilerin farklı olduğu
görülmüştür. Hastalığın ciddiyetini nasıl algıladıkları, sürekli kaygı ve çocuk sahibi
olmayı isteme gibi faktörlerin ise bu farklılıkta etkili olduğu tespit edilmiştir. Yeni doğan
bakım ünitesinde çocuğu olan ebeveynlerin streslerini etkileyen demografik veya
durumsal faktörlerin belirlenmesi amacı ile yapılan başka bir çalışmada, ebeveyn
stresinin, durumluluk kaygı ile ilişkili olduğu görülmüştür. Bebeğin hastalığının
ciddiyeti, ebeveyn cinsiyeti ve hastaneye yapılan ziyaretin az olması gibi faktörlerin
ebeveyn stresi ile ilişkili olduğu sonucu tespit edilmiştir (Franck, Cox, Allen ve Winter,
2005).
Pipp-Siegel, Sedey ve Yoshinaga-Itano (2002) araştırmalarında, yüksek
ebeveyn stres seviyelerinin genellikle artan çocuk davranış problemleriyle ilişkili olduğu
sonucunu elde etmişlerdir. Özellikle erken teşhis edilen ve iyi destek alan işitme kaybı
yaşayan çocukları olan ebeveynlerin, işitme kaybı yaşamayan çocukların ebeveynleriyle
aynı düzeyde stres yaşadıkları görülmektedir. Sağır ve işitme güçlüğü çeken çocuklara
sahip 213 anne ve 213 baba ile yapılan başka bir araştırmada, ebeveyn kaynakları, sosyodemografik değişkenler, ebeveyn stresi ve çocuğun sosyo-duygusal problemleri ile
arasındaki ilişkiler incelenmiştir. Araştırma sonuçlarına göre, yüksek ebeveyn stresinin,
39
çocuklarda sık görülen sosyal-duygusal problemlerle ilişkili olduğu görülmüştür
(Hintermair, 2006).
Sosyal desteğin, ebeveyn stresi üzerindeki etkisinin incelendiği araştırmada,
sosyal desteğin, ebeveyn stresi ile ilgili önemli bir faktör olduğu görülmüştür. 125 anne
ile yapılan çalışmada, sosyal desteğin olmamasının annelerde, ebeveyn rollerinde
yetersizlik, düşük benlik saygısı ve yüksek fiziksel ve duygusal problemlere neden olduğu
tespit edilmiştir. Eğitim düzeyi yüksek annelerin, ebeveyn stres düzeyinin düşük olduğu
görülmüştür. (Koeske ve Koeske, 1990).
Özcan ve Arslan (2018) yaptıkları çalışmada, ergen çocuğu olan annelere
uyguladıkları Ebeveyn Stresini Yönetme Programı’nın (ESYP), annelerin anne-babalık
stresi ve ebeveyn mantıkdışı inanç düzeylerine etkisini incelemişlerdir. Araştırma 16 anne
ve 16 ergen üzerinde yürütülmüştür. Çalışma sonuçları, annelere uygulanan ESYP’nin
annelerin ebeveyn stresini, ebeveyn mantıkdışı inanç düzeylerini ve ergenlerin anne baba
beklentilerine ilişkin stres ve mantıkdışı inanç düzeylerini azaltmada anlamlı düzeyde
etkili olduğunu ve bu etkinin kalıcı olduğunu göstermiştir.
Küçüker (2001) erken eğitimin, engelli çocukların ailelerinde yaşanan ebeveyn
stres düzeyine olan etkisi incelemiştir. Çalışmaya 0-4 yaş aralığında engelli çocuğa sahip
ebeveyn katılmıştır. Küçük Adımlar Erken Eğitim Programı (KAEEP) programı
uygulanmış, 8 aylık eğitim sonrasında tekrar ölçek uygulaması yapılmıştır. Çalışma
sonucunda, ebeveynlerin stres düzeylerinin değişmediği, depresyona girme riskinin
büyük ölçüde azaldığı bulgulanmıştır.
Canpolat (2012) zihinsel engelli çocuğu olan anneler ile yaptığı çalışmada, 7
hafta ve haftada 1,5 saat süren eğitim programı uygulamıştır. Araştırma bulgularına göre,
engelli çocuğu olan annelerin ebeveyn stres düzeyinin azaldığı görülmüştür.
Covid-19 pandemi sürecinde dijital ebeveynlik farkındalığı ile anne baba stresi
arasındaki ilişkiyi, yordayıcılığı ve anne baba stresinin hangi değişkenlere göre
farklılaştığını ortaya koymayı amaçlayan araştırma sonuçlarına göre, ebeveynlerin stres
düzeyleri ile Covid-19 sürecinde yaşanan ekonomik kaygı ve en çok tercih edilen
teknolojik alet arasında anlamlı bir farklılık görülmemiş olup, Covid-19 sürecindeki
duygu durumları, süreçten önceki ve süreçteki tutumları, çocukları ile birlikte evde
40
eğlenmek için geçirilen zaman değişkenleri arasında anlamlı farklılık tespit edilmiştir.
Dijital ebeveynlik farkındalığı alt boyutlarının anne baba stres düzeyini yordadığı
saptanmıştır (Keleşoğlu ve Karduz, 2020).
Ebeveyn stresi ile ilgili yurt içi ve yurt dışı çalışmalar incelendiğinde, ebeveyn
stresi, kimlik boyutu, kişilik faktörleri ve sosyal destek faktörleri ile incelenmiştir.
Ebeveyn stresi ile ilgili yapılan çalışmaların daha çok engelli çocuğu olan ebeveynlerde
yapıldığı görülmektedir. Normal gelişime sahip çocuğu olan ebeveynlerde ise sınırlı yaş
grubu ile yapılan çalışmalara rastlanmaktadır. Eğitim düzeyi düşük, gelir düzeyi düşük,
özel gereksinimli çocuğu olma ve bekâr ebeveyn olma gibi sosyo-demografik faktörlerin
ebeveyn stresi üzerinde etkili olduğu görülmektedir.
Bu araştırmada, ebeveyn stresi, cinsiyet, yaş, evlilik süresi, evlenme şekli, çocuk
yaşı, eğitim durumu ve meslek değişkenlerine göre anlamlı bir farklılık gösterirken,
çalışma durumu ve gelir durumuna göre anlamlı bir farklılık göstermemiştir.
1.3. İlişkisel Yılmazlık
Bu bölümde yılmazlık, aile yılmazlığı, ilişkisel yılmazlık ve ilişkisel yılmazlık
ile ilgili yapılan araştırmalara yer verilmiştir.
1.3.1. Yılmazlık Kavramı
Yılmazlık
kavramı,
Türkçe
literatürde
incelendiğinde
araştırmacıların
tanımlarında farklılıklar olduğu görülmektedir. ‘’Resilience’’ kelimesi yılmazlık (Kaner
ve Bayraklı, 2010; Öğülmüş, 2001), ‘’psikolojik sağlamlık’’ (Gizir, 2004; Karaırmak,
2007; Öz ve Yılmaz, 2009) ve ‘’psikolojik dayanıklılık’’ (Basım ve Çetin, 2011; Motan
ve Gençöz, 2009) olarak kullanılmaktadır.
Yılmazlık kavramının kökleri, 19.yy’da Horatio Alger tarafından yazılan
hikâyeler ve kitaplarda anılan kişilerin güçlü ve iradeli olmaları ve gösterdikleri çaba ile
zorlukların üstesinden gelmeleri olarak karşımıza çıkmaktadır. 1950’li yıllarda istismar
ve yaşamı tehdit eden durumlar karşısında ayakta kalabilme durumunu ifade eden
terimlerle kullanılmıştır. 1960’lardan itibaren ruh sağlığı alanında çalışılmaya
başlanmıştır (Masten ve Reed, 2002, s.74; Vernon, 2004, s.14).
41
Yılmazlık kavramı, ilk olarak gelişim psikoloji çerçevesinde çocuklar ile
çalışılmaya başlanmış ve birçok farklı kavram ile açıklanmaya çalışılmıştır (Humphreys,
2003, s.139). Yılmazlığın, zorluklar karşısında insan davranışını anlayabilmek için
önemli bir faktör olduğu görülmektedir. Yılmazlık, bir çocuğun ya da bir yetişkinin üzücü
yaşam deneyimlerinin üstesinden gelmesini sağlayan başa çıkma stratejisi olarak
tanımlanabilmektedir (Walsh, 1996, s.262).
Newman (2005, s.227)’a göre yılmazlık, insanın travma, zorluklar, olumsuz
durumlar ve devam eden önemli yaşam stresleri karşısında uyum sağlama yeteneğidir.
Yılmazlık, bireyin olumsuz koşullara rağmen dayanma ve zorluklardan kurtulma
yeteneğinin, kişisel özellikler, problemlerle baş edebilme, dayanıklı olabilme ve uyum
sağlayabilme gibi faktörler bağlamında ele alındığı bütünsel bir kavramdır (McCubbin,
2001, s.3). Yılmazlığın başa çıkabilme ile ilgili önemli bir rolü olduğu görülmektedir.
Yılmazlık yoluyla, birey yaşadığı ağır koşulların olumsuz sonuçlarından daha az
etkilenebilmektedir. Ayrıca, yılmazlığın, başa çıkma ve gelişme arasında bir köprü
olduğu görülmektedir (Leipold ve Greve, 2009, s.42).
Yılmazlığı etkileyen birçok faktör bulunmaktadır. Gündelik ilişkilerde, kötüye
kullanım, güvensiz durumlar ve hırs gibi duyguların, bireylerde dayanıklı olmayı olumsuz
etkileyebileceği görülmektedir. Bunun yanı sıra destek, sevgi ve güvenli hissedebilmenin
dayanıklılığı olumlu etkileyebileceği görülmektedir. Bireylerin doğuştan sahip oldukları
kişisel özelliklerinin, öz-yeterlik ve duygu düzenleme gibi becerilerinin dayanıklı olmayı
olumlu etkilediği görülmektedir (Luthar ve Brown, 2007, s.948).
Bireylerin, başa çıkma becerilerini olumsuz durumlara karşı deneyimledikleri
başa çıkma deneyimleri sonucunda geliştirdikleri görülmektedir. Gücünün farkında olma,
kendine güven ve öz yeterlik duyguları zorlu süreçleri içinden çıkılamaz olarak
düşünmenin yanında kontrol edilebilir bir durum olduğunu görmelerini sağlamaktadır.
Olumlu düşünme becerileri yüksek olan bireylerin olaylara farklı açılardan bakabilme,
düşüncelerini kontrol edebilme ve çözüm odaklı yaklaşabilmelerine yönelik becerilerinin
yüksek olduğu görülmektedir (Greff ve Ritman, 2005, s.38). Sosyal desteğin, yılmazlık
için koruyucu bir rolü olduğu görülmektedir (Özbay ve Aydoğan, 2020, s.97). Algılan
sosyal destek ile birlikte bireyler daha uyumlu ve yaşama karşı daha pozitif bir tutumda
olabilmektedir. Yılmazlık, sadece bireyleri değil toplumda yaşayan çift ve aileleri de
etkilemektedir (Hutchinson, Afifi ve Krause, 2007, s.23).
42
Yılmazlığı etkileyen kişisel, biyolojik ve çevresel faktörler aşağıdaki gibidir
(Herrman vd., 2011, s.260).
a. Kişisel Faktörler:
Açıklık, dışa dönüklük ve kabul edebilme yeteneği, iç kontrol yeteneği, benlik
saygısı, bilişsel değerlendirme, olayları olumlu yorumlama ve iyimserlik gibi faktörlerdir
(Herrman vd., 2011, s.260).
b. Biyolojik Faktörler:
Genetik faktörler, beyin sinir ağlarında, reseptörlerin duyarlılığında ve
nörotransmitterlerin sentezi ve yeniden alımı gibi faktörlerdir (Herrman vd., 2011, s.260).
c. Çevresel Faktörler:
Sosyal destek, aile ve akran ilişkileri, topluluk faktörleri, kültürel faktörler, iyi
okullar, sanat ve spor ile uğraşma, maneviyat ve din, şiddete maruz kalmamış olma gibi
faktörlerdir (Herrman vd., 2011, s.260).
1.3.2. Aile Yılmazlığı
Aile, aynı evde yaşayan evlenme, kan ya da evlât edinme bağlarıyla birbirine
bağlanmış, aynı geliri paylaşan, birbirleri ile devamlı ilişki ve etkileşim altında olan, karıkoca, ana-baba, kız-oğul, kız kardeş-erkek kardeş gibi sosyal ilişkileri olan insanların
oluşturduğu bir birliktir (Rapp, Ross ve Bridenthal, 1979, s.177). Aile, bireyin dünyaya
geldiğinden beri içinde içinde bulunduğu, yaşamın devamı için gerekli bakım ve desteğin
sunulduğu sosyal ortamdır. İlişki içinde bulunan çiftlerin evlilik ilişkilerinin güçlü olması
sistemin sağlıklı ve uyumlu olabilmesi için gereklidir. İlişki içerisinde zaman zaman
yaşanan güçlüklerin kaynağı, bireylerin kişisel özellikleri olabildiği gibi çevre kaynaklı
da olabilmektedir.
Bireyler, yaşadıkları stres ile baş etmede başarılı olsalarda, genelde bu duyguları
başkaları ile paylaşma ihtiyacı duymaktadırlar. Çiftlerin yaşadıkları strese neden
olabilecek ortak duyguları sahiplenerek, birbirlerine destek olmaları sosyal destek
43
yönünden önem taşımaktadır (Amato ve Afifi, 2006, s.224; Afifi, 2018, s.6; Aydoğan,
2014, s.19).
Bir zorluk durumu ile karşılaşıldığında, bu zorluğa karşı dayanma ve direnme
gücü olarak tanımlanan yılmazlık, ciddi bir tehdit ve şiddetli bir problem durumu yaşama
ve bu problemlerden sonra kişinin hayatına tekrardan pozitif bir uyum sağlaması ile
incelenir (Walsh, 2002, s.131). Yılmazlık, sadece birey ile ilgili bir kavram değildir.
Ailelerde ve toplumda farklı gruplarda da görülebilir. Yaşanan kriz durumlarını bazı
aileler sağlıklı bir şekilde atlatırken, bazı aileler bu süreçten olumsuz etkilenebilmektedir.
Örneğin, bazı aileler taşınma sürecini bir yük, yorucu ve yıpratıcı bir eylem olarak
görebilirken, bazı aileler yeni bir yeri keşfetme, yeni insanlarla tanışma gibi olumlu
tarafları görebilmektedir (Patterson, 2002; Walsh, 1996).
Bir ailenin ‘stres veya zorluklar karşısında başa çıkabilmesi’ olarak tanımlanan
aile yılmazlığı kavramı sağlıklı aile süreçlerinin işleyişine ilişkin önemli bir etki
unsurudur (McCubbin ve McCubbin, 2005, s.28). Aile yılmazlığı başka bir tanıma göre,
önemli bir tehdite ve yüksek düzeyde bir probleme maruz kalma ve bu olumsuz duruma
karşı pozitif tutum ile tekrar uyum sürecinin başlamasıdır (Luthar, Cicchetti ve Becker,
2000, s.574).
McCubbin ve McCubbin (1988)’e göre aile yılmazlığı, ailelerin kriz anlarında
dayanıklı olmalarına yardımcı olabilecek aile özellikleri olarak tanımlanmaktadır.
Rutter’a (2006, s.2) göre aile yılmazlığı ciddi bir tehdit unsuruna ya da zorlu bir yaşam
olayına maruz kalmak ve bu zorluğa karşın ayakta durabilmek, uyum sağlayabilmektedir.
Başka bir tanımda, aile yılmazlığı, ailenin zorlu durumlara maruz kaldıktan sonra, aile
üyelerinin bu zorluklara karşı uyum sağlama ve işlevlerini yerine getirebilme
potansiyelidir (Patterson, 2002, s.234).
Aile yılmazlığı, ailelerin hayatta karşılaşabilecekleri krizlere karşı stresle nasıl
baş ettiğini ve kriz sürecinden sonra eski haline nasıl geri döndüğününü ifade etmektedir.
İçsel ve dışsal faktörlerden kaynaklanabilen kriz durumları, zorlu durumlar karşısında aile
işlevleri içerisinde değişiklikler yapılmasını gerektirebilir. Yaşanan kriz durumları,
ailelerin sorunlarını çözmek ve değişikliklere uyum sağlamalarına ilişkin destekleyici bir
güçtür (Lee vd., 2004, s.637). Aileler, düzenli ve istikrarlı olma eğiliminde olurlar.
Düzeni bozan herhangi bir durumda optimal seviyede bir denge haline gelmeye çalışırlar.
44
Bu da demokratik ve adaletli bir aile yapısı içerisinde mümkün olmaktadır (Olsson ve
Hwang, 2002, s.549). Aile üyeleri, birbirlerine kan bağı ile oldukları gibi duygusal bağ
ile bağlıdırlar. Birlik kavramı, aile üyelerinin zorlu durumlara karşı birbirinden güç alarak
ayakta durabilmesini sağlamaktadır.
Aileler hayatta birçok zorlu yaşam olayları ile karşılabilmektedir. Aileye yeni
katılan çocuğun kronik hastalığının olması, engelli olması gibi faktörler ailenin bütün
üyeleri için zorlayıcı bir yaşam olayıdır. Aileler için oldukça travmatik olan durumlar ile
başa çıkabilme gücüne sahip olmak, ailelerin bir takım kolaylaştırıcı değişiklikler
yaparak, yeni sürece adapte olmalarını kolaylaştırabilmektedir. Aile ilk olarak rutinini
olabildiğince bozmadan, psikolojik uyumunu sağlamaya çalışır. Ailenin zorlu durumdan
önceki yaşantısı önem taşımaktadır. Ailenin sahip olduğu roller, aile yapısı ve kuralları
çerçevesinde yeniden yapılanma, yeniden anlam bulma süreciyle birlikte aileler eski
işlevsel durumuna geri dönmeye çalışırlar (McCubbin ve Patterson, 1983, s.10)
Sağlıklı aileler, sağlıksız ailelerin aksine krizler karşısında baş edebilmeyi ve
uyum sağlamayı öğrenerek hayatları boyunca aile bağlarının güçlenmesini sağlarlar. Her
bir aile kendine özgüdür ve başa etme tarzları, uyum süreçleri farklılık göstermektedir.
Sağlıklı ailelerin özelliklerinin, olumlu bakış açısı, maneviyat, aile üyeleri arasındaki
uyum, esneklik, ekonomik yönetim, birlikte ortak zaman paylaşmak ve sosyal destek
olduğu görülmektedir (Patterson, 2002, s.234; Özbay ve Aydoğan, 2013, s.132). Sürekli
gelişim ve değişim içerisinde olduğumuz dünyanın bir parçası olan aile, bu değişimin
içerisinde ilerlemektedir. Sağlıklı aileler, değişimin içerisinden yeniden şekillenerek
çıkarlar. Domino etkisi gibi aile üyelerinin birinin yaşadığı bir durum bütün aile üyelerini
etkilemektedir. Aile içerisinde her bireyin yılmazlık düzeyleri birbirinden farklılık
göstersede, bir araya geldiklerinde hissettikleri destek ile birlikte daha güçlü bir şekilde
olaylar ile baş edebilirler. İlişkilerde de bu durum, çiftlerden birinin karşılaştığı durumun
sonuçlarından diğer partnerinde etkilenebildiği ile açıklanmaktadır (Aydoğan, 2014;
Gladding, 2011).
Kaner ve Bayraklı (2010) ailelerde yılmazlık özelliklerini ölçmeye yönelik
geliştirdikleri Aile Yılmazlık Ölçeğinde dört boyutu ele almışlardır. Bunlar:
mücadelecilik, öz yetkinlik, yaşama bağlılık ve kontrol faktörleridir. Mücadelecilik alt
boyutu, zorlu koşulların üstesinden gelme gücünü ifade ederken, öz yetkinlik alt boyutu,
bireyin kendinden emin, kendi hayatı üzerinde yetkin, yeterli becerilere sahip olduğunu
45
belirtmektedir. Yaşama bağlılık alt boyutu, yaşamı devam ettirebilme motivasyonuna
sahip olma ve kontrol alt boyutu ise, bireyin hayatının kendi kontrolünde olma durumunu
ifade etmektedir.
Kriz durumları ile baş etmede iyimserliğin (McCreary ve Dancy, 2004; Orthner,
Jones-Sanpei ve Williamson, 2004; Ruther, 1987; White, Richter, Koeckeritz, Munch ve
Walter, 2004) şefkat, mizah ve olumlu çözümler sunmanın (Bradbury ve Karney, 2004)
ve geleceğe yönelik umutlu bir bakış açısına sahip olmanın (Black ve Lobo, 2008)
yılmazlığı arttırıcı faktörler olduğu görülmektedir.
1.3.3. İlişkisel Yılmazlık
Evlilik ile birlikte, çiftler ortak yaşam alanlarını daha fazla paylaşmaya
başlamakta ve birçok konu ile karşı karşıya kalmaya başlamaktadırlar. Cutlar ve Radford
(1999) evliliği, birbirine karşı sorumlu hisseden, birbirini sosyal ve duygusal olarak
destekleyen, karşılıklı istek ile ortak zaman paylaşan, açık iletişime sahip, kriz
durumlarına karşı birbirine sımsıkı sarılan kişilerden oluşan bir sistem olarak
tanımlamışlardır. Ortak bir birliktelik içerisinde devam eden çiftler sorunlarla
karşılaşabilmektedir. Bu sorunlara karşı çiftlerin birbirlerine kendilerini ifade edebilme,
dinleme ve anlamaya karşı açık olmaları önem taşımaktadır (Gonczarowski, Nisan,
Ostrovsky ve Rosenbaum, 2019, s.627).
İlişkiler, yaşamın içerisinde kolay oluşabilen bir olgunun aksine, devam
ettirebilmesi ve korunması ile ilgili emek gerektiren bir yapıdır. Bir ilişkinin devamlılığı
için ise, ilişkiye dair farkındalığın yüksek olması ve sorun durumlarını sağlıklı bir şekilde
karşılamaları gerekmektedir (Berscheid, 1994; Clark ve Lemay, 2010). Yakın ilişkilerde
ve evliliklerde çiftlerin sahip olduğu iletişim becerilerinin ve etkili sorun çözme
becerilerinin ilişki doyumu bakımından önemli bir rolü olduğu görülmektedir (Lavner,
Karney ve Bradbury, 2016, s.681). İletişim, insanın yaşamı boyunca çevresindekilerle
ilişki kurmasını sağlayan temel bir öğedir (Hahlweg, Revenstorf ve Schindler, 1984).
Birbiriyle sürekli iletişim halinde olan, evlilik ve aile ile ilgili konularda fikir birliği
yapabilen ve sorunları çözümde olumlu bir tutumda bulunan çiftlerin ilişkilerinin daha
uyumlu olduğu görülmektedir. Çiftler arasında olan uyum, çiftlerin bağlılığını ve
mutluluğunu da artırmaktadır (Kitamura vd., 1998, s.27).
46
Birbirlerini etkili bir şekilde dinleyen, anlamaya çalışan çiftler birbirlerinin
düşüncelerine daha fazla saygı göstermekte ve sevgilerini daha iyi ifade edebilmektedirler
(Lavner, Karney ve Bradbury, 2016, s.682). Çiftlerin zorlu durumlar karşısında
birbirilerine karşı verdikleri desteğin ve değerin, stresle baş edebilme yönünde önemli
etkisi olduğu görülmektedir (Afifi, 2018, s.7).
Aile yılmazlığında, zorlu durumlar karşısında ailede yer alan tüm aile üyelerinin
toparlanabilme gücü dikkate alınırken, ilişkisel yılmazlıkta, çiftlerin ilişki süreci içeriside
yaşadıkları kriz durumlarından sonraki çiftin sahip olduğu toparlanma gücü dikkate
alınmaktadır (Afifi, 2018, s.7; Walsh, 2002, s.132).
Çift tükenmişliği olan ilişkilerden aile olumsuz etkilenmektedir. Aile
ilişkilerinde yaşanan olumsuzluk, çocukların ebeveynleriyle ilişkilerini ve aynı zamanda
okul yaşamlarını etkileyebilmektedir (Kızıldağ ve Yıldırım, 2018, s.103).
Pines (2017, s.34) çiftlerin geleceğe dair umutsuz yaklaşımlarının olması ve
problem çözmedeki yetersiz tutumları nedeni ile yıprandıklarını, bununla beraber
evliliklerinden doyum alamadıklarını hatta evlilik sürecini sonlandırma noktasına
geldiğini belirtmektedir. Evli çiftlerin strese uyum süreçleri, evlilik ilişkilerinin önemli
bir parçası olmaktadır. Bazı evlilikler güçlü bir şekilde devam ederken, bazı evlilikler bu
süreci daha zor atlatabilmektedir (Aydoğan, 2014, s.18; Graham ve Conoley, 2006,
s.239).
Venter ve Snyders’ a göre (2009, s.64) ilişkisel yılmazlık, çiftlerin olumsuz
durumlarla karşılaştıklarında baş edebilme yetenekleridir. Başka bir tanımda, ilişkisel
yılmazlık, çiftlerin etkili başa çıkma ve uyum içinde olabilme becerileri olarak
tanımlanmaktadır (Solomon, Rothblum ve Balsam, 2004, s.284).
Jordan (2005) ilişkisel yılmazlığı, stresli yaşantılara maruz kalındığı anlarda,
güçlü ve gelişime açık bir şekilde ilişkiler içine girme yeteneği olarak tanımlamıştır.
Conolly (2005) ise ilişkisel yılmazlığı, zor durumlar yaşayan ve bunlara karşı korunmak
için çiftin ortaya koyduğu potansiyel güç olarak tanımlamıştır.
Zorlu bir duruma karşı birlikte baş edebilme gücünü gösterebilen çiftlerin
ilişkilerinin dahada güçlenerek devam ettiği görülmektedir. Çiftler arasında olan güçlü
47
iletişim ve bağ, huzurlu bir aile ortamı oluşmasına zemin hazırlamaktadır. Çiftler arasında
yaşanan uyum, çocuğun sağlıklı gelişimi için önemli bir etmendir. Huzurlu bir aile
ortamında yetişen çocuğun, davranışsal ve duygusal açıdan sağlıklı, benlik kavramı
gelişmiş bir birey olacağı görülmektedir (Lazarus ve Folkman, 1984; Yılmaz, 2001, s.7).
Evlilik ilişkisi içerisinde mutlu olmanın, zihinsel engelli çocukların bakımı ve stres ile
baş etmede etkili bir faktör olduğu görülmektedir (Simmerman, Blacher ve Baker, 2001;
Trute, 1990). Eşlerin birbirine karşı verdiği desteğin, yaşadıkları depresif durumlar ve
çocuk yetiştirme süreçlerinde koruyucu bir faktör olduğu ortaya konmaktadır. Eşler,
birbirlerinden aldıkları destek ile birlikte daha güçlü hissetmektedirler (Dyson, 1997;
Simons, Lorenz, Conger ve Wu, 1992).
1.3.4. İlişkisel Yılmazlık İle İlgili Araştırmalar
Alanyazında yapılan çalışmalar incelendiğinde, yılmazlık kavramının birçok
araştırmada risk faktörleri ve koruyucu faktörler ve bununla birlikte kişinin ve ailenin
uyumunu sağlayan olumlu etmenler ile incelendiği dikkat çekmektedir. Yılmazlığın
sadece bireye özgü değil, aile ve yakın ilişkiler ile ilişkili önemli bir kavram olduğu
görülmüştür. Yapılan araştırmalara bakıldığında, ilişkisel yılmazlığın literatürde daha çok
yılmazlık ve aile yılmazlığı kavramlarından yola çıkılarak incelendiği görülmektedir. Bu
kavramlar daha çok özel gereksinimli çocuğu olan ve zorlu durumlar yaşayan aileler ile
incelenmiştir.
Aydoğan (2014) çiftlerin ilişkide yaşadıkları güçlük, sıkıntı ve zor zamanlar
(travmatik yaşantı) sonrasında birlikte toparlanma güçlerini ölçmek amacıyla, İlişkisel
Yılmazlık Ölçeğini geliştirmiştir. Ölçeğin, maneviyat, ortak, aktör ve partner boyutlarını
içeren dört boyutlu bir yapıdan oluştuğu tespit edilmiştir.
Aydoğan ve Kızıldağ (2017) yaptıkları çalışmada, engelli çocuğu olan ailelerde
eş desteği ve çift tükenmişliğinin ilişkisel yılmazlığı öngördüğünü saptamışlardır. Eş
desteğinin, iletişimi artırması ve aile dinamiklerini güçlü tutması nedeniyle ilişkisel
yılmazlık için koruyucu bir faktör niteliğinde olduğu görülmektedir. Çift tükenmişlik
düzeylerinin yüksek olmasının ise, beklentilerin ve duygusal ihtiyaçların yeterli düzeyde
karşılanamaması sebebi ile ilişkisel yılmazlık için risk faktörü oluşturduğu
bulgulanmıştır.
48
Özbay ve Aydoğan (2013) aile yılmazlığını engelli çocuğa sahip 6 çift (12 anne,
12 baba) ile nitel çalışma içerisinde incelemişlerdir. Araştırma bulgularına göre, ailelerin
yılmazlık düzeylerine etki eden en önemli faktörlerin sosyal destek, maneviyat, sahip
oldukları pozitif bakış açısı, aile içerisinde birbirlerine karşı bağlılıkları, esnek olmaları
ve özgünlük/ilişkisel özgünlük olduğu saptanmıştır.
Kaner, Bayraklı ve Güzeller (2011) yaptıkları araştırmada, aile yılmazlığını,
farklı değişkenlere göre incelemişlerdir. Araştırmaya, zihinsel yetersizliği olan çocuğa
sahip 105 ebeveyn, çocuğu normal gelişim gösteren 419 ebeveyn olmak üzere toplam 524
anne-baba katılım sağlamıştır. Araştırmada, Aile Yılmazlık Ölçeği kullanılmıştır.
Araştırma sonucuna göre, normal gelişim gösteren çocukların anne-babalarının, zihinsel
yetersizliği olan çocuğa sahip anne-babalara göre mücadelecilik, öz-yetkinlik, yaşama
bağlılık alt boyutlarında daha yılmaz olduklarını; babalara göre annelerin öz-yetkinlik
boyutunda daha yılmaz özelliklere sahip olduklarını; artan yaşla birlikte yılmazlığın
öğelerinden olan öz-yetkinlik inançlarının ve yaşama bağlılığın anne-babalarda azaldığı
bulgulanmıştır.
Ünver ve Güloğlu (2021) Covid-19 pandemi sürecinin evli bireylerde,
depresyon, anksiyete, stres ve ilişkisel yılmazlık üzerindeki etkisini incelemişlerdir.
Araştırmaya 23-69 yaş aralıklarında 416 evli birey (326 kadın, 90 erkek) katılım
sağlamıştır. Araştırma sonuçlarına göre, depresyon, anksiyete ve stres düzeyi cinsiyete,
çocuk sahibi olup olmama durumuna göre farklılaşmamaktadır. Evliliğinin ilk 3 yılında
olan bireylerin stres düzeyinin düşük olduğu, kronik hastalığı olanların anksiyete ve stres
düzeylerinin yüksek olduğu, pandemi sebebi ile ekonomik zorluk çekenlerin ise
depresyon düzeyinin daha yüksek olduğu görülmektedir. Yaşadığı evde, kendine özel bir
alanı olanların, belirsizlik toleransı yüksek olanların ve evde kalmanın yorucu olmadığını
ifade edenlerin depresyon, anksiyete ve stres düzeylerinin düşük olduğu, ilişkisel
yılmazlık partner (eşlerine yaklaşımı), aktör (eşlerinin onlara yaklaşımı) ve ortak
(birliktelikleri) toplam ve alt boyut puanları yüksek olanların depresyon, anksiyete ve
stres düzeyi düşük olduğu bulunmuştur.
Greef ve Human (2004) yaptıkları araştırmada, ebeveyn kaybı yaşandıktan sonra
ailenin baş edebilme kaynaklarının neler olduğunu belirlemeyi amaçlamışlardır.
Araştırmaya 39 aile katılım sağlamış ve ailelere açık uçlu sorular sorulmuştur. Araştırma
49
bulgularına göre, çevreden alınan sosyal desteğin, manevi inançların ve iyimser olmanın
aile yılmazlığında koruyucu faktörler olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Kara (2019) yaptığı araştırmada, evli bireylerin ilişkisel yılmazlık ve evlilikte öz
yetkinlik düzeylerinin farklı demografik değişkenlere göre farklılaşıp farklılaşmadığını
incelemiştir. Araştırmada, katılımcılardan cinsiyet, yaş, evlilik süresi, evlilik şekli,
meslek, eğitim düzeyi ve gelir düzeyleri ile ilgili bilgiler alınmıştır. Araştırma sonucunda,
ilişkisel yılmazlığın, sosyo-demografik değişkenlere göre anlamlı bir farklılık
göstermediği görülmektedir.
Dalkılıç (2016) otizmli çocuğa sahip olan çiftlerin evlilik doyumunu yordamada
kaygı, ilişkisel yılmazlık ve psikolojik yardım alma tutumlarının rolünü incelemiştir.
Araştırmaya 100 kadın ve 100 erkek olmak üzere toplam 200 birey katılım sağlamıştır.
Çalışma sonucu, evlilik doyumu ile ilişkisel yılmazlığın alt boyutları olan maneviyat,
aktör, partner ve ortak arasında pozitif ilişki olduğu yönündedir. Kaygı düzeyi arttıkça,
ilişkisel yılmazlığın azaldığı sonucuna ulaşılmıştır.
Bayat (2007) otizmli çocuğa sahip anne babaların yılmazlık düzeylerini
incelediği çalışmasında, aile bağlılılığı ile yakınlığın ve ailelerin engel durumuna karşı
gösterdikleri pozitif bakış açısının, maneviyat ve kişisel gelişim süreçleri üzerinde olumlu
etki sağladığı görülmüştür. Maneviyat duygusunun yüksek olmasının, bireylerin ilişkisel
yılmazlık düzeylerini arttırdığı görülmektedir.
Melvin, Gross, Hayat, Jennings ve Campbell (2011) yaptıkları çalışmada, güçlü
bir ilişkiye sahip olanların yılmazlık düzeylerinin yüksek olduğunu bulmuşlardır.
Aydoğan (2014) ilişkisel yılmazlığın, “ilişkisel başa çıkma, ‘’ebeveynlik stresi”
ve “ilişkisel profesyonel yardım arama tutumları’’ ile ilişkisini incelemiştir. Araştırmaya
229 evli çift katılmıştır. Çiftlere “İlişkisel Yılmazlık Ölçeği”, “Ebeveynlik Stres Ölçeği”,
“İlişkisel Profesyonel Yardım Arama Ölçeği” ve “İlişkisel Başa Çıkma Ölçeği”
uygulanmıştır. Araştırma bulgularına göre, kadın ve erkeğin ilişkisel başa çıkma düzeyi
arttıkça, ilişkisel yılmazlık düzeylerinin de arttığı sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca,
kadınların yardım arama tutumunda bulunmalarının erkeklerin ilişkisel yılmazlık
düzeylerini arttırdığı sonucuna ulaşılmıştır. Anne babaların yaşadıkları ebeveyn stresine
rağmen ilişkisel yılmazlık düzeylerinin arttığı sonucu tespit edilmiştir. Erkek ve kadının
50
ilişkisel yardım arama davranışında aktör etkisi bulunurken, parner alt boyutunda ise,
kadınların yardım arama davranışının erkeklerin ilişkisel yılmazlık düzeylerini arttırdığı
sonucuna ulaşılmıştır.
Arıcı (2014) travmatik yas problemi yaşayan 24 kadınla yürüttüğü çalışmasında,
“Post Travmatik Stres Bozukluğu”, “Yas Ölçeği”, “Aile Yılmazlığı Ölçeği” ve “Kişisel
Bilgi Formu” kullanılmıştır. Katılımcılara, Aile Dayanıklılığı Programı uygulanmıştır.
Çalışma sonucuna göre, uygulanan programın kadınların aile yılmazlık düzeylerini
artırmada ve travma sonrası stres düzeylerini azaltmada etkili olduğu görülmektedir.
Kaynar (2016) araştırmasında boşanma sürecinde olan eşlerin baş etme
becerileri, sosyal destek algıları, yılmazlık düzeyleri ve bilişsel çarpıtmalarını
incelemiştir. Araştırma sonucuna göre, baş etme yöntemlerinin eğitim ve maddi duruma
göre değişiklik gösterdiği görülmektedir. Sosyal desteğin, aile çatışmalarını azaltıcı rolü
olduğu görülmüştür. Eğitim düzeyinin düşmesinin ise, bilişsel çarpıtmaları arttırdığı,
eğitim düzeyinin yüksek olmasının ise yılmazlık düzeylerini artırdığı görülmüştür.
Buluş ve Bağcı (2016) aile yılmazlığını, iletişim becerileri ve evlilik doyumu ile
incelemişlerdir. 208 çiftin katılım sağladığı araştırmada, yılmazlık düzeyinin yüksek
olmasının ve güçlü iletişim becerilerinin, evlilikten alınan doyumu yordadığı
görülmüştür.
Aydın (2018) yaptığı çalışmada, aile yılmazlığı ile evlilik doyumunun,
mücadelecilik-meydan okuma alt boyutu ile öz-yetkinlik ve yaşama bağlılık boyutları
arasında pozitif ilişki tespit etmiştir.
Merdan (2019) otizmli çocukların problem davranışlarının aile yılmazlığı ve
ebeveyn stres düzeyi üzerindeki etkisini incelediği araştırmada, psikolojik yardım
aramanın aracı rolünü incelemiştir. Araştırma bulgularına göre, problem davranışların
ebeveynlerde strese neden olabildiği, fakat aile yılmazlığını yordayıcı rolünün olmadığı
görülmüştür. Yardım arama davranışının; çocuğun sorun davranışı ve aile yılmazlığı
arasında aracı rolü olmadığı, ebeveyn stresi ve problem davranışlar içinde aracı faktör
olmadığı saptanmıştır.
51
Çalışkan (2020) araştırmasında, evli bireylerde yaşamın anlamı, manevi iyi oluş
ve aile yılmazlığı düzeyleri arasındaki ilişkileri incelemiştir. 280 evli bireyin katıldığı
çalışmasında, yaşama verilen anlamın artmasının, aile yılmazlık düzeyini arttığını tespit
etmiştir. Ayrıca, kişilerin manevi iyi oluş düzeylerinin artmasının, aile yılmazlığını
arttırıcı olumlu bir faktör olduğu görülmüştür.
Howell, Miller-Graff, Schaefer ve Scrafford (2020) yaptıkları araştırmada,
ilişkisel yılmazlık düzeyinin, olumsuz çocukluk deneyimleri ve doğum öncesi depresyon
üzerindeki aracını rolünü incelemişlerdir. Araştırma sonucuna göre, ilişkisel yılmazlık
düzeyinin, olumsuz çocukluk deneyimleri ve doğum öncesi depresyon üzerinde önemli
bir etkiye sahip olduğunu bulmuşlardır. Güvenlik ve aidiyet duygusu gibi ilişkisel
niteliklerin koruyucu faktör olabileceği görülmüştür.
Lynch (2011) araştırmasında, depresyon, bakıcı tipi, ırk/etnik köken ve
cinsiyetin ilişkisel yılmazlığı yordayıp yordamadığını incelemiştir. Araştırma sonucuna
göre, bakıcı tipi ve ırk/etnik köken ile ilişkisel yılmazlık arasında anlamlı bir fark
saptanmıştır. Birincil bakıcıları büyükanneler olan koruyucu çocukların daha fazla
ilişkisel yılmazlık gösterdiği görülmüştür.
Kara ve Şahin (2018) yaptıkları çalışmada, evli bireylerin ilişkisel yılmazlık,
evlilik yetkinliği ve ikili ilişkilerde güven düzeylerini demografik değişkenlere göre
incelemeyi amaçlamışlardır. Araştırma bulgularına göre, ilişkisel yılmazlık, cinsiyet, yaş,
evlilik süresi, evlilik şekli, çocuk sayısı, eğitim durumu, meslek ve gelir düzeylerine göre
anlamlı bir farklılık göstermemiştir.
Yapılan çalışmalar genel olarak değerlendirildiğinde, ilişkisel yılmazlık ile ilgili
yapılan çalışmaların aile yapısı ile açıklanmaya çalışıldığı görülmektedir. İlişkisel
yılmazlık kavramının, literatürde yeni yeni araştırılmaya başlandığı ve yapılan
çalışmalarda daha çok nitel yöntemlerin tercih edildiği görülmektedir. İlişkisel yılmazlık
düzeyinin, sosyo-demografik değişkenler ile ilişkisinin incelendiği çalışma sonuçları,
ilişkisel yılmazlık düzeyinin, sosyo-demografik değişkenlere göre anlamlı bir farklılık
göstermediği yönündedir.
52
Bu araştırmada ilişkisel yılmazlık, cinsiyet, evlenme şekli, eğitim durumu,
meslek, çalışma durumu ve gelir durumu değişkenlerine göre anlamlı bir farklılık
gösterirken, yaş, evlilik süresi değişkenlerine göre anlamlı bir farklılık göstermemiştir.
53
2. BÖLÜM
YÖNTEM
Bu bölümde, araştırmanın modeli, çalışma grubu, veri toplama araçları, verilerin
toplanması ve verilerin analizine ilişkin bilgilere yer verilmiştir.
2.1. Araştırmanın Modeli
Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlığın sosyo-demografik
değişkenler açısından incelendiği araştırmada, ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır.
İlişkisel tarama modeli, içinde bulunulan mevcut durumu ortaya koyarak, iki ya da daha
fazla değişken arasında birlikte değişimin olup olmadığını belirlemeyi amaçlamaktadır.
Korelasyon ve karşılaştırma araştırmaları bu grupta yer almaktadır (Karasar, 1994, s.177).
Araştırmada, ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlığın sosyodemografik özelliklere (cinsiyet, yaş, evlilik süresi, evlenme şekli çocuk yaşı, eğitim
durumu, meslek, çalışma durumu ve gelir durumu) göre farklılaşıp farklılaşmadığı
incelenmiştir.
2.2. Çalışma Grubu
Araştırma örnekleminin belirlenme sürecinde, evli ve çocuk sahibi bireyler ile
veri toplanması amaçlandığından, amaçlı örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Amaçlı
örnekleme yönteminde, katılımcılar erişilmesi kolay, araştırma için uygun ve gönüllü
kişilerden seçilmektedir (Gravetter ve Forzano, 2012). Araştırmanın çalışma grubunu,
2020-2021 eğitim-öğretim yılında Ankara’daki özel ve devlet okullarındaki tüm
kademelerde (okul öncesi-ilkokul-ortaokul-lise) eğitim görmekte olan öğrencilerin
velilerinden oluşan toplam (%68,6) 350 anne, (%31,4) 160 baba olmak üzere toplam 510
ebeveyn oluşturmaktadır. Katılımcılara “Google Form” aracılığıyla online anket
uygulanmıştır. 2019 yılında başlayan covid-19 pandemisi nedeniyle, anket çalışması
ebeveynlere online platformlardan iletilmiştir. Katılımcıların cinsiyet, yaş, evlilik süresi,
evlenme şekli, çocuk yaşı, eğitim durumu, meslek, çalışma durumu ve gelir durumu gibi
demografik ve kişisel bilgilerine ilişkin betimsel istatistikler Tablo 1’de gösterilmiştir.
54
Tablo 1.
Katılımcılara ait sosyo-demografik değişkenlerin sıklık ve yüzde değerleri
Cinsiyet
Yaş
Evlilik Süresi
Evlenme Şekli
Çocuk Yaşı
Eğitim Durumu
Kadın
Erkek
29 yaş ve altı
30-39 yaş
40-49 yaş
50 yaş ve üzeri
0-5 yıl
6-10 yıl
11-15 yıl
16-20 yıl
20 yıl üstü
Görücü Usulü
Flört Ettikten Sonra
0-2 yaş
3-5 yaş
6-10 yaş
11-14 yaş
15-18 yaş
19-24 yaş
25 ve üzeri yaş
n
350
160
39
222
207
42
78
134
163
72
63
104
406
41
137
173
82
26
34
17
%
68,6
31,4
7,6
43,5
40,6
8,2
15,3
26,3
32,0
14,1
12,4
20,4
79,6
8,0
26,9
33,9
16,1
5,1
6,7
3,3
İlkokul/Ortaokul
Lise
Üniversite
Lisansüstü (yüksek lisans/doktora)
Öğretmen
Doktor-Hemşire
9
64
337
100
105
99
1,8
12,5
66,1
19,6
20,6
19,4
66
20
53
30
32
105
389
121
139
208
163
12,9
3,9
10,4
5,9
6,3
20,6
76,3
23,7
27,3
40,8
32,0
Mühendis/Mimar
Meslek
Akademisyen
Memur
Serbest Meslek
Psikolojik Danışman-Psikolog
Diğer
Çalışma Durumu Evet
Hayır
2500-6000 TL
Gelir Miktarı
6000-12000 TL
12000 TL üstü
55
Tablo 1’de yer alan bilgilere göre, araştırmanın 510 kişiden oluşan çalışma
grubunda yer alan katılımcıların 350’sinin (%68,6) kadın, 160’ının (%31,4) erkek
ebeveynlerden oluştuğu görülmektedir. Yaş düzeyleri; ilk grup 29 yaş ve altını, ikinci
grup 30-39 yaş arasını, üçüncü grup 40-49 yaş arasını ve dördüncü grup 50 yaş ve üzerini
oluşturmaktadır. İlk grup 39 kişi (%7,6), ikinci grup 222 kişi (%43,5), üçüncü grup 207
kişi (%40,6), dördüncü grup 42 (%8,2) kişidir. Çalışmaya katılanların evlilik sürelerine
göre dağılımlar incelendiğinde, 162 kişinin (%32,0) 11-15 yıl, 134 kişinin (%26,3) 6-10
yıl, 78 kişinin (%15,3) 0-5 yıl, 72 kişinin (%14,1) 16-20 yıl, 63 kişinin (%12,4) 20 yıl ve
üstü süredir evli olduğu görülmektedir.
Çalışmaya katılanların çoğunluğunun evlenme şekli flört ettikten sonra olup, 406
kişiden (%79,6) oluşmaktadır. 104 kişinin (%20,4) evlenme şeklinin görücü usulü olduğu
görülmektedir. Çalışmaya katılan ebeveynlerin çocuklarının yaş düzeyleri; ilk grup 0-2
yaş arası, ikinci grup 3-5 yaş arası, üçüncü grup 6-10 yaş arası, dördüncü grup 11-14 yaş
arası, beşinci grup 15-18 yaş arası, altıncı grup 19-24 yaş arası, yedinci grup 25 yaş ve
üzeridir. İlk grup 41 kişi (%8,0), ikinci grup 137 kişi (%26,9), üçüncü grup 173 kişi
(%33,9), dördüncü grup 82 kişi (%16,1), beşinci grup 26 kişi (%5,1), altıncı grup 34 kişi
(%6,7) ve yedinci grup 17 (%3,3) kişidir.
Çalışma katılanların eğitim durumuna göre dağılımı incelendiğinde, 337 kişinin
(%66,1) üniversite, 100 kişinin (%19,6) lisansüstü (yüksek lisans/doktora), 64 kişinin
(%12,5) lise, 9 kişinin (%1,8) ilkokul/ortaokul olduğu görülmektedir. Çalışmaya
katılanların mesleklerine göre dağılımları incelendiğinde, 137’sinin (%26,26) diğer,
105’inin (%20,6) öğretmen, 99’sinin (%19,4) sağlık çalışanı, 66’sının (%12,9)
mühendis/mimar, 53’ünün (%10,4) memur, 30’unun serbest meslek (%5,9), 20’sinin
(%3,9) akademisyen olduğu görülmektedir. Çalışmaya katılanların çalışma durumuna
göre dağılımları incelendiğinde, 389’unun (%76,3) ‘’çalışıyor’’ 121’nin (%23,7)
‘’çalışmıyor’’ olduğu görülmektedir. Çalışmaya katılanların gelir durumlarına göre
dağılımları incelendiğinde, 208’inin (%40,8) 6000-12000 TL, 163’ünün (%32,0) 12000
TL ve üstü,139’unun (%7,6) gelir miktarının 2500-6000 TL olduğu görülmektedir.
Özetle, çalışma grubu ağırlıklı olarak annelerden oluşmaktadır. Bunun yanı sıra,
çalışmaya katılım sağlayanların çoğunluğu, 30-39 yaş grubu arasında olan, 11-15 yıl
arasında evli olan, flört ettikten sonra evlenen, 6-10 yaş grubu arasında çocuğu olan,
56
eğitim durumu üniversite olan, meslek grubu olarak diğer alanlarda çalışan, çalışma
durumu aktif olan ve gelir miktarı 6000-12000 TL arasında olan ebeveynlerdir.
2.3. Veri Toplama Araçları
Bu araştırmada, örneklem grubuna, ebeveynlere ait kişisel bilgilerin toplanması
amacı ile araştırmacı tarafından düzenlenen Kişisel Bilgi Formu, ebeveyn tükenmişliğini
ölçmek için Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeği, ebeveyn stresini ölçmek için Ebeveynlik Stres
Ölçeği ve ilişkisel yılmazlığı ölçmek için İlişkisel Yılmazlık Ölçeği kullanılmıştır. Veri
toplama araçları ile ilgili bilgiler aşağıda yer almaktadır.
2.3.1. Kişisel Bilgi Formu
Araştırmacı tarafından bazı demografik değişkenlerin belirlenmesi amacıyla
oluşturulan kişisel bilgi formu içerisinde; cinsiyet, yaş, evlilik süresi, evlenme şekli,
çocuk yaşı, eğitim durumu, meslek, çalışma durumu ve gelir miktarı gibi bilgiler yer
almaktadır.
2.3.2. Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeği (ETÖ)
Ebeveyn
Tükenmişliği
Ölçeği
(Parental
Burnout
Assessment-PBA),
ebeveynlerin tükenmişlik düzeyini ölçmek amacıyla Roskam, Brianda ve Mikolajczak
(2018) tarafından geliştirilmiştir. Ölçek, 23 maddelik, yedili likert tipi bir ölçektir.
Seçenekler, asla (0), yılda birkaç kez veya daha az (1), ayda bir veya daha az (2),
ayda birkaç kez (3), haftada bir (4), haftada birkaç kez (5), her gün (6) şeklinde
belirlenmiştir. Ebeveyn tükenmişliği ölçeği, 4 alt boyuttan oluşmaktadır: ebeveyn rolünde
tükenme (Anne-babalık rolüm (anne-baba olmak) beni tamamen bitiriyor gibi 9 madde),
ebeveyn benliğinde zıtlık (Anne-baba olarak yolumu kaybetmiş gibi hissediyorum gibi 6
madde), bıkkınlık duyguları (Anne-babalık rolüme (anne-baba olmaya) tahammül
edemiyorum gibi 5 madde), duygusal uzaklaşmadır (Çocuğum/çocuklarım için gerekli
olanlar neyse sadece onları yapıyorum, daha fazlasını değil gibi 3 madde). Ölçeğin
geçerlik ve güvenirlik çalışmaları, çocukları 2-14 yaş arasında olan 717 anne ve 184
babadan oluşan toplam 901 ebeveyn ile yapılmıştır.
57
Yapılan ilk doğrulama çalışmasında, Cronbach'ın alfa katsayıları dört alt ölçek
için .93, .93, .90 ve .81 ve genel puan için (yani ebeveyn tükenmişliği ölçeği tüm
maddelerinin toplam puanı) .96 olduğu görülmüştür. Elde edilen bulgular, Ebeveyn
Tükenmişliği Ölçeği’nin (Parental Burnout Assessment-PBA) geçerli ve güvenilir bir
ölçme aracı olduğunu göstermektedir (Roskam vd., 2018).
2.3.2.1. Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeğinin Türk Kültürüne Uyarlama
Çalışmaları
Araştırma sorularına yanıt bulabilmek adına ihtiyaç duyulan Ebeveyn
Tükenmişliği Ölçeği’nin Türk toplumunda kullanılabilirliğine ilişkin yapılan çalışmaların
henüz çok yeni olduğu görülmektedir. Türkiye’de ölçeğin geçerlik ve güvenirlik
çalışması Arıkan, Budak, Akgün, Mikolajczak ve Roskam (2020) tarafından yapılmıştır.
Türkçe’ye uyarlaması yapılan ve bu çalışmada kullanılan Ebeveyn Tükenmişliği
Ölçeği’nin ilk olarak çevirisi yapılmış, iki kez kontrol edilmiştir. Ölçek, dünya çapında
40 ülkeden araştırmacıların olduğu, Uluslararası Ebeveyn Araştırmasının (IIPB) bir
parçası olarak yürütülmüştür. Gerekli izinlerin alınması ile birlikte veriler, iki farklı
bölgeden 452 Türk ebeveynden oluşan bir örneklemden toplanmıştır. Çalışmaya katılan
ebeveynlerin, cinsiyet, yaş, çocuk sayısı, medeni durumu (örn. bekar, birlikte yaşayan,
evli, boşanmış, dul), aile yapısı (örn. bekar-ebeveyn, çocukların babası/annesi ile birlikte
yaşayan, üvey aile), eğitim düzeyi, çalışma durumu ve çocukla geçirdikleri zaman gibi
sosyo-demografik bilgileri alınmıştır.
Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeği (Parental Burnout Assessment-PBA) 23
maddeden ve dört alt boyuttan oluşmaktadır. Bunlar: Ebeveyn rolünde tükenme, ebeveyn
benliğinde zıtlık, bıkkınlık duyguları ve duygusal uzaklaşmadır. Ölçek yedili likert tipi
olup, hiçbir zaman (0), yılda birkaç kez veya daha az (1), ayda bir veya daha az (2), ayda
birkaç kez (3), haftada bir (4), haftada birkaç kez (5), her gün (6) şeklinde
değerlendirilmektedir. Ölçeğin iç tutarlılık katsayısı (Cronbach alfa) dört alt boyut için
.93, .93, .90 ve .81 ve max.puan için .96 olarak bulunmuştur.
Bu araştırmada, ebeveyn tükenmişliği ölçeğinin Cronbach Alpha güvenirlik
katsayısı 0.95 olarak bulunmuştur (Değerler Tablo 2’de gösterilmiştir).
58
2.3.3. Ebeveynlik Stres Ölçeği (ESÖ)
Aydoğan ve Özbay (2017) tarafından geliştirilen ebeveynlik stres ölçeği, normal
gelişimsel özelliğe sahip olan çocukların anne babalarının, ebeveyn olmaya ilişkin olarak
yaşamış oldukları stres durumunu ölçmek amacıyla geliştirilmiştir. Ölçek 18 maddeden
oluşmaktadır. Ebeveyn, ebeveyn-çocuk ilişkisi ve çocuğun özelliklerini içeren tek
boyuttan oluşan bir yapıdadır. Ebeveynlik Stres Ölçeği, 0 (Hiç Tanımlamıyor), 4 (Çok iyi
tanımlıyor) olmak üzere 4’lü likert tipi değerlendirilen bir ölçme aracıdır. Ölçekten
alınabilecek puan aralığı, 0-72 arasında olup, puanın yüksekliği ebeveyn stres düzeyini
göstermektedir. Ölçek en az bir çocuğa sahip olan ilköğretim ve üzeri eğitim düzeyinde
anne-babalara kolayca uygulanabilen bir ölçme aracıdır. Ölçeğin psikometrik
özelliklerini incelemek üzere hedeflenen araştırma grubu, 156 (%50.8) erkek ve 151
(%49.2) kadın olmak üzere toplam 307 evli bireyden oluşmaktadır. Ölçeğin güvenirlik
için hesaplanan iç tutarlılık katsayısı .96 olarak bulunmuştur (Aydoğan ve Özbay, 2017).
Bu araştırmada, ebeveynlik stres ölçeğinin Cronbach Alpha güvenirlik katsayısı
0.93 olarak bulunmuştur (Değerler Tablo 2’de gösterilmiştir).
2.3.4. İlişkisel Yılmazlık Ölçeği (İYÖ)
İlişkisel yılmazlık ölçeği, Aydoğan (2014) tarafından çiftin ilişkide yaşanan
güçlük, sıkıntı, zor zamanlar (travmatik yaşantı gibi) sonrasında ilişki süreçlerini
koparmayıp, birlikte toparlanma güçlerini ölçmek amacıyla geliştirilmiştir. Ölçeğin
psikometrik özellikleri 293 evli kişi üzerinde incelenmiştir. Ölçek, 27 maddeden
oluşmaktadır. Ölçeğin geliştirilme aşamasında sosyal destek, iyimserlik, otantiklik,
maneviyat, empati ve uyum kavramları ile ilgili maddelerden oluşan bir ölçme aracı
hazırlanmıştır. Bu ölçme aracında yer alan maddelerin yapılandırma şekli karşılıklı-etki
yaklaşımına dayalı olarak oluşturulmuştur. Bunun sonucunda, ilişkisel yılmazlık
ölçeğinin aktör, partner, ortak (birliktelik) ve maneviyat boyutları belirlenmiştir. Aktör
boyutu, bireyin eşine karşı yaklaşımı; partner boyutu, bireyin eşinden aldığı yaklaşımı;
ortak boyutu birlikte yaklaşımı; maneviyat boyutu ise, bireylerin aile inanç sistemleri
üzerindeki değerleri ifade etmektedir.
Aktör alt boyutu eşlerine karşı (‘’Eşim bir sıkıntı yaşadığında kendimi onun
yerine koymaya çalışırım’’ gibi 6 maddeden), partner alt boyutu eşlerinden (‘’Zor
günlerimde eşimin içten yakınlığını görürüm’’ gibi 6 maddeden), ortak alt boyutu birlikte
59
(‘’Yaşadığımız zorlukların üstesinden gelmek için eşim ile işbirliği yaparız’’ gibi 10
maddeden), maneviyat alt boyutu (‘’Her şey daha da kötüye gitmediği için şükrederiz’’
gibi 5 maddeden). Ölçek, yedili likert tipi bir ölçme aracıdır. Yapı geçerliliği çalışmaları
kapsamında doğrulayıcı faktör analizi tekniği (DFA) kullanılmıştır. Öngörülen dört
boyutlu yapıyı test etmek üzere yapılan birinci DFA analizinden elde edilen uyum
indeksleri ve aynı zamanda ilişkisel yılmazlık ölçeğinin toplam puan üzerinden
değerlendirilecek bir ölçme aracı olduğunu gösteren ikinci düzey DFA ile elde edilen
uyum indeksleri ölçeğin yapı geçerliliğine ilişkin yeterli bir kanıt sağlamıştır. İlişkisel
Yılmazlık Ölçeğinin güvenirliğini belirlemek üzere hesaplanan Cronbach alfa değeri
toplam için .96, aktör boyutu için .93, partner boyutu için .90, ortak (birliktelik) boyutu
için .95 ve maneviyat boyutu için .86 olarak bulunmuştur (Aydoğan, 2014).
Bu araştırmada, ilişkisel yılmazlık ölçeği Cronbach Alpha güvenirlik katsayısı
0.96 olarak bulunmuştur (Değerler Tablo 2’de gösterilmiştir).
Tablo 2.
Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeği Alt Boyutları, Ebeveynlik Stres Ölçeği ve İlişkisel
Yılmazlık Ölçeği Alt Boyutlarının Cronbach Alfa Katsayıları
Ebeveyn Tükenmişlik Ölçeği
Ebeveyn Rolünde Tükenme
Ebeveyn Benliğinde Zıtlık
Bıkkınlık Duyguları
Duygusal Uzaklaşma
Cronbach's Alfa
0.953
0.975
0.889
0.814
0.720
Madde Sayısı
23
9
6
5
3
0.938
0.961
0.754
0.925
0.935
0.943
18
27
5
6
6
10
Ebeveynlik Stres Ölçeği
İlişkisel Yılmazlık Ölçeği
Maneviyat
Partner
Aktör
Ortak
Tablo 2’ye bakıldığında, 23 maddelik ölçek geneli için Cronbach’s Alpha değeri
0.953 olarak bulunmuştur. Bu sonuç, ölçeğin güvenilir bir ölçek olduğunun göstergesidir.
Ebeveyn tükenmişlik ölçeği alt boyutlarının cronbach’s alfa katsayılarına bakıldığında,
ebeveyn rolünde tükenme 0.953, ebeveyn benliğinde zıtlık 0.889, bıkkınlık duygları
0.814, duygusal uzaklaşma 0.720’dir. Ebeveynlik Stres Ölçeği cronbach’s alfa katsayısı
0.938’dir. İlişkisel yılmazlık ölçeğinin crobach’s alfa katsayısı bu araştırmada, 0.961
olarak bulunmuştur. İlişkisel yılmazlık alt boyutlarının cronbach’s alfa katsayıları
maneviyat için, 0.754, partner için 0.925, aktör için 0.935, ortak için 0.943 olarak
60
bulunmuştur. Cronbach’s alfa katsayısı 0-1 arasında değişmektedir. Katsayı 0,00 <0,40
aralığında yer alıyorsa ölçek güvenilir değil, 0,40 <0,60 aralığında ise ölçek düşük
güvenirlikte, 0,60 <0,80 aralığında ise ölçek oldukça güvenilir ve 0,80 < 1,00 aralığında
ise ölçek yüksek derecede güvenilir bir ölçek olarak değerlendirilmektedir (Tavşancıl,
2005, s.121). Bu değerler, ölçek ve alt boyutlarının güvenilir olduğunu göstermektedir.
2.4. Verilerin Toplanması
Araştırmada kullanılacak olan veri toplama araçlarının izni için ölçekleri
geliştiren araştırmacılarla elektronik posta yoluyla iletişime geçilmiş ve onayları
alınmıştır. Ölçekleri katılımcılara ulaştırabilmek ve uygulayabilmek için Ufuk
Üniversitesi Rektörlüğü'ne bağlı Etik Kurul Birimi'nden "Etik Kurul Onayı" alınmıştır.
Söz konusu onay EK 1’de verilmiştir.
Etik kurul onayı alındıktan sonra uygulanacak olan ölçekler, 2020-2021 eğitimöğretim yılı bahar döneminde Ankara’daki okullarda (devlet-vakıf) tüm kademelerde
öğrenim görmekte olan öğrencilerin velilerine online platformlardan “Google Form”
aracılığıyla iletilmiştir. Uygulanan ölçekte, katılımcıların araştırmaya gönüllü katılım
sağladıklarına ilişkin onay alınmıştır. Ebeveynlere online platformda ‘’Ebeveyn
Tükenmişliği Ölçeği’’, ‘’Ebeveynlik Stres Ölçeği’’, ‘‘İlişkisel Yılmazlık Ölçeği’’ ve
‘‘Kişisel Bilgi Formu’’ uygulanmıştır.
2.5. Verilerin Analizi
Araştırmanın analizinde, SPSS 25.0 (Statistical Package For Social Sciences)
paket programı kullanılmıştır. İlk olarak, ölçeklerin güvenirliğini tespit etmek amacı ile
iç tutarlılık katsayıları (Cronach’s alfa) hesaplanmıştır (Tablo 2). Değerler, Ebeveyn
Tükenmişliği Ölçeği için 0,953, Ebeveynlik Stres Ölçeği için 0,938, İlişkisel Yılmazlık
Ölçeği için 0,961 olarak tespit edilmiştir. Daha sonra, ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn
stresi, ilişkisel yılmazlık ölçeklerinin katılımcıların puanlarına göre normal dağılım
gösterip göstermediği ve yapılacak olan analizler için gerekli varsayımlar incelenmiştir.
Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeği, Ebeveynlik Stres Ölçeği ve İlişkisel Yılmazlık Ölçeğine
ilişkin frekans, yüzde, aritmetik ortalama ve standart sapma hesaplamalarını içeren
betimsel istatistikler hesaplanmıştır. Analizlerde, p<0,05 için sonuçlar istatistiksel olarak
anlamlı kabul edilmiştir. Alt problemlere ilişkin uygulanan analizler aşağıdaki gibidir.
61
3. BÖLÜM
BULGULAR
Bu bölümde ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlığın
sosyo-demografik değişkenler açısından incelenmesine yönelik istatistiksel analizlere
ait bulgulara ve açıklamalara yer verilmiştir.
Çalışmada ilk olarak, normal dağılıma uygun olup olmadığını belirlemek
amacıyla ölçek puanlarının çarpıklık (Skewness) ve basıklık (Kurtosis) değerleri
incelenmiştir. Ölçeklerden elde edilen basıklık ve çarpıklık değerlerinin +3 ile -3
arasında olması normal dağılım için yeterli görülmektedir (De Carlo, 1997, s.292).
Araştırmada kullanılan veri toplama araçlarının çarpıklık ve basıklık değerleri Tablo
3’de gösterilmiştir.
3.1. Ebeveyn Tükenmişliği, Ebeveyn Stresi ve İlişkisel Yılmazlığa İlişkin
Betimleyici Değerler
Tablo 3’de ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlığa ilişkin
ortalama, standart sapma, en yüksek ve en düşük puanlar verilmiştir.
Tablo 3.
Ebeveyn Tükenmişliği ve Alt Boyutları, Ebeveyn Stresi, İlişkisel Yılmazlık ve
Alt Boyutlarına İlişkin Betimleyici Değerler
Ölçek ve Alt Boyutlar
ort.
ss.
min.
maks.
Çarp.
Bas.
ETÖ toplam puan
22,90
20,81
0,00
134
2,045
5,397*
Ebeveyn Rolünde Tükenme
10,77
8,79
0,00
53
1,606
3,555*
Ebeveyn Benliğinde Zıtlık
Bıkkınlık Duyguları
Duygusal Uzaklaşma
5,31
3,75
3,07
6,06
4,37
3,19
0,00
0,00
0,00
36
28
18
2,264
2,183
1,554
6,342*
6,290*
2,881
ESÖ toplam puan
9,39
10,47
0,00
64
2,278
6,456*
İYÖ toplam puan
Maneviyat
Partner
Aktör
Ortak
147,80
25,65
32,59
34,45
55,05
29,36
5,90
8,40
7,15
12,49
31,00
5,00
6,00
0,00
10,00
189
35
42
42
70
-0,984
-0,832
-0,992
-1,221
-1,039
0,729
0,945
0,397
1,706
0,748
*p<.0.05 ETÖ: Ebeveyn Tükenmişlik Ölçeği, ESÖ:Ebeveynlik Stres Ölçeği, İYÖ:İlişkisel Yılmazlık Ölçeği
62
Tablo 3 incelendiğinde;
Ebeveyn tükenmişliği alt boyutu duygusal uzaklaşma ve İlişkisel yılmazlık
maneviyat, partner, aktör ve ortak alt boyutlarının normal dağılım gösterdiği
görülmüştür. Diğer değişkenler normal dağılım göstermemiştir. Normal dağılım
gösteren alt boyut ve ölçeklerde parametrik yöntemler tercih edilirken, diğerlerinde
parametrik olmayan analiz yöntemleri tercih edilmiştir.
3.2. ‘Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık cinsiyete
göre anlamlı bir farklılık göstermekte midir?’ Alt Problemine
İlişkin Bulgular
Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlığın cinsiyete göre
farklılaşma durumunu ortaya koymak amacıyla bağımsız gruplar t testi uygulanmıştır.
Gruplara ilişkin betimsel değerler Tablo 4’te sunulmuştur.
Tablo 4’de katılımcıların cinsiyet gruplarına göre ölçek ve alt boyut
puanlarının bağımsız örneklem t testi sonuçları görülmektedir.
Tablo 4.
Ebeveyn Tükenmişliği ve Alt Boyutları, Ebeveyn Stresi, İlişkisel Yılmazlık Alt
Boyutları Toplam Puanlarının Cinsiyete Göre Ortalama ve Standart Sapması
ETÖ toplam puan**
Kadın
Ort.
20,72
Erkek
SS.
Ort.
18,82 27,67
SS.
23,99 -2,551 0,011*
Ebeveyn Rolünde Tükenme**
10,11
8,36
12,24
9,54
-2,201 0,028*
Ebeveyn Benliğinde Zıtlık**
Bıkkınlık Duyguları**
Duygusal Uzaklaşma
4,67
3,11
2,83
5,49
3,88
3,01
6,69
5,15
3,59
6,97
5,02
3,51
-2,428 0,015*
-4,641 0,000*
-2,364 0,019*
ESÖ toplam puan**
İYÖ toplam puan
7,58
7,65 13,35 14,12 -3,866 0,000*
151,01 27,57 140,78 31,91 3,501 0,001*
Maneviyat
Partner
Aktör
Ortak
25,57
33,33
35,65
56,36
Ölçek ve Alt Boyutlar
5,91
8,46
6,52
12,22
25,82
30,98
31,82
52,17
t/z
5,90
8,03
7,77
12,62
-0,444
2,967
5,433
3,560
ETÖ: Ebeveyn Tükenmişlik Ölçeği, ESÖ:Ebeveynlik Stres Ölçeği, İYÖ:İlişkisel Yılmazlık Ölçeği
*p<.05 **Mann Whitney U testi
63
p
0,657
0,003*
0,000*
0,000*
Tablo 4’de görüldüğü gibi, Ebeveyn Tükenmişlik Ölçeği alt boyutları
cinsiyete göre istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık göstermektedir (p<.05). Erkek
katılımcıların ebeveyn tükenmişlik ölçeği puan ortalamalarının (X̅= 27,67, SS:23,99),
kadın katılımcıların ebeveyn tükenmişlik ölçeği puan ortalamalarından (X̅= 20,72,
SS:18,82) anlamlı düzeyde yüksek olduğu bulunmuştur. Erkeklerin, ebeveyn rolünde
tükenme, ebeveyn benliğinde zıtlık ve bıkkınlık duyguları alt boyut puanları kadınlara
göre daha yüksektir. Bu bulguya göre, erkek katılımcıların kadın katılımcılara göre
daha fazla ebeveyn tükenmişliği yaşadıkları söylenebilir. Erkeklerin, Ebeveynlik Stres
Ölçeği puanlarının (X̅: 13,35, SS: 14,12) kadınlara göre daha yüksek olduğu
görülmektedir. Erkeklerin, Partner alt boyut puanlarının (X̅: 30,98, SS: 8,03) kadınlara
göre daha düşük olduğu görülmektedir. Erkeklerin, (X̅:31,82, X̅:52,17) Aktör ve Ortak
alt boyut puanlarının, kadınlara (X̅:35,65, X̅:56,36) göre daha düşük olduğu
görülmektedir. Erkeklerin, İlişkisel Yılmazlık Ölçeği puanlarının (X̅: 140,78,
SS:31,91) kadınlara göre daha düşük olduğu görülmektedir. Bu bulguya göre,
erkeklerin ilişkisel yılmazlık düzeylerinin kadınlara göre daha düşük olduğu
söylenebilir.
3.3. ‘Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık yaşa göre
anlamlı bir farklılık göstermekte midir?’ Alt Problemine İlişkin
Bulgular
Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlığın yaşa göre
farklılaşma durumunu ortaya koymak amacıyla ANOVA testi kullanılmıştır. Gruplara
ilişkin betimsel değerler Tablo 5’te sunulmuştur.
64
Tablo 5.
Ebeveyn Tükenmişliği ve Alt Boyutları, Ebeveyn Stresi, İlişkisel Yılmazlık ve
Alt Boyutları Toplam Puanlarının Katılımcıların Yaşları Bakımından
Karşılaştırılmasına İlişkin Bulgular
Ölçek ve Alt Boyutlar
29 yaş altı
30-39 yaş
40-49 yaş
50 yaş üstü F/H p
ort.
ss.
üzeri
ETÖ toplam puan
ort.
ss.
ort.
ss. ort.
ss.
altıaltı
24,82 25,05 24,40 22,1 22,41 18,9 15,60 16,3 9,41 0,024
Ebeveyn Rolünde Tükenme
12,00 10,65
5
11,67 9,44
10,29
9
7,90
7,31
5
7
*
6,42
10,7
0,013
Ebeveyn Benliğinde Zıtlık**
5,26
6,95
5,64
6,38 5,24
5,57 3,93
04
*
5,81 6,69 0,082
Bıkkınlık Duyguları**
4,44
5,10
3,85
4,55 3,78
4,17 2,45
3
3,41 7,87
0,050
Duygusal Uzaklaşma
3,13
3,60
3,24
3,37 3,10
3,04 1,90
2,29 22,10 0,098
ESÖ toplam puan**
8,28
8,32
8,01
9,22 11,21
12,0 8,71
7
8,73 13,0 0,005
İYÖ toplam puan
155,0 29,52
146,4 30,5 147,5
8
41
*
27,6
149,7 31,1 1,03
0,377
Maneviyat
827,18 6,78
225,73 45,79 125,32
05,50 925,38 87,39 41,12 0,337
Partner
33,51 8,67
32,07 8,67 32,92
7,76 32,88 9,76 80,56 0,640
Aktör
36,67 6,47
34,24 7,29 34,00
2
7,17 35,76 6,65 2,07
0,102
Ortak
57,72 12,52
54,38 12,8 55,12
6
11,6 55,76 14,4 0,85
0,465
6
3
6
ETÖ: Ebeveyn Tükenmişlik Ölçeği, ESÖ:Ebeveynlik Stres Ölçeği, İYÖ:İlişkisel Yılmazlık Ölçeği
4
*p<.05 **Kruskal Wallis H Testi
Tablo 5 incelendiğinde, yaş grupları arasında Ebeveyn Tükenmişlik Ölçek
puanı bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,05). Buna göre,
30-39 yaş arasında olanların (X̅:24,4) Ebeveyn Tükenmişlik Ölçeği puanları 50 yaş ve
üzeri (X̅:15,6) olanlardan daha yüksektir. Yaş grupları arasında Ebeveynlik Stres
Ölçeği puanı bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,05).
Buna göre, 40-49 yaş (X̅:11,2) arasında olanların Ebeveynlik Stres Ölçeği puanları 3039 yaş (X̅:9,2) arasında olanlardan daha yüksektir. Katılımcıların, İlişkisel Yılmazlık
düzeylerinde yaşa göre (p>0,05) istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır.
3.4. ‘Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık evlilik
süresine göre anlamlı bir farklılık göstermekte midir?’ Alt
Problemine İlişkin Bulgular
Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlığın evlilik süresine
göre farklılaşma durumunu ortaya koymak amacıyla ANOVA testi kullanılmıştır.
Gruplara ilişkin betimsel değerler Tablo 6’da sunulmuştur.
65
Tablo 6.
Ebeveyn Tükenmişliği ve Alt Boyutları, Ebeveyn Stresi, İlişkisel Yılmazlık Alt
Boyutları Toplam Puanlarının Katılımcıların Evlilik Süresi Bakımından
Karşılaştırılmasına İlişkin Bulgular
Ölçek ve Alt
Boyutlar
0-5 yıl
6-10 yıl
11-15 yıl
16-20 yıl
20 yıl üstü
F/H
ss.
ort.
ss.
ort.
ss.
ort.
25,44
19,90
23,35
20,70
23,50
21,73
24,47
24,63 15,44 12,11
11,83 0,019*
12,42
8,49
11,21
8,97
10,72
8,79
11,14
10,29
7,54
5,89
15,39 0,004*
5,67
5,65
5,28
6,02
5,69
6,59
5,74
6,86
3,44
3,59
8,136
4,36
4,36
3,67
4,15
3,90
4,50
4,01
5,40
2,48
2,74
11,289 0,024*
Duygusal Uzaklaşma
2,99
3,25
3,19
3,05
3,20
3,36
3,58
3,61
1,98
2,15
4,086 0,003*
ESÖ toplam puan**
7,74
8,39
8,23
9,04
9,90
11,10
13,32
14,33
8,08
7,29
12,628 0,013*
İYÖ toplam puan
144,49
33,27
148,88 27,98 147,99 29,12
151,33
29,30 145,08 27,99
0,690
0,599
Maneviyat
25,64
6,25
26,31
5,64
24,94
5,87
26,29
5,36
25,33
6,58
1,277
0,278
Partner
31,73
8,74
32,57
7,89
33,07
7,99
33,53
8,87
31,41
9,47
0,873
0,480
Aktör
33,58
7,89
34,60
7,06
34,61
6,94
34,26
8,19
35,00
5,61
0,431
0,786
Ortak
53,54
13,57
55,40
11,54
55,36
12,43
56,82
12,45 53,33 13,20
0,996
0,409
ETÖ toplam puan**
Ebeveyn Rolünde
Tükenme**
Ebeveyn Benliğinde
Zıtlık**
Bıkkınlık
Duyguları**
ss.
ort.
p
ort.
ss.
0,087
ETÖ: Ebeveyn Tükenmişlik Ölçeği, ESÖ:Ebeveynlik Stres Ölçeği, İYÖ:İlişkisel Yılmazlık Ölçeği
*p<.05 **Kruskal Wallis H Testi
Tablo 6’da görüldüğü gibi, evlilik süresi grupları arasında Ebeveyn Rolünde
Tükenme alt boyut puanı bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmaktadır
(p<0,05). Buna göre, 20 yıl ve üzeri evli olanların Ebeveyn Rolünde Tükenme puanları
(X̅:7,54), 0-5 yıldır evli olanlardan (X̅:12,4) ve 6-10 yıldır (X̅:11,2) evli olanlardan
daha düşüktür. Evlilik süresi grupları arasında ebeveyn benliğinde zıtlık alt boyut
puanı bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadığı görülmüştür (p<0,05).
Evlilik süresi grupları arasında Bıkkınlık Duyguları alt boyut puanı bakımından
istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,05). Buna göre, 20 yıl ve üzeri evli
olanların (X̅:2,48) Bıkkınlık Duyguları puanları, 0-5 yıldır evli olanlardan (X̅:4,36)
daha düşüktür. Evli kalınan süre grupları arasında Duygusal Uzaklaşma alt boyut puanı
bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,05). Buna göre, 20 yıl
66
ve üzeri evli olanların (X̅: 2,1) Duygusal Uzaklaşma puanları, 0-5 yıldır evli olanlar
(X̅:3,2), 6-10 yıldır evli olanlar (X̅:3,0) ve 16-20 yıldır evli olanlardan (X̅:3,6) daha
düşüktür.
Evlilik süresi grupları arasında Ebeveyn Tükenmişlik Ölçeği puanı
bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,05). Buna göre, 20 yıl
ve üzeri evli olanların (X̅:15,4) Ebeveyn Tükenmişlik Ölçeği puanları, 0-5 yıldır evli
olanlardan (X̅:25,4) daha düşüktür. Evlilik süresi grupları arasında Ebeveynlik Stres
Ölçeği puanı bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,05).
Buna göre, 16-20 yıldır evli olanların (X̅:13,3) Ebeveynlik Stres Ölçeği puanları, 0-5
yıldır (X̅:8,3) ve 6-10 yıldır evli olanlardan (X̅:9,0) daha yüksektir.
3.5. ‘Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık evlenme
şekline göre anlamlı bir farklılık göstermekte midir?’ Alt
Problemine İlişkin Bulgular
Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlığın evlenme şekline
göre farklılaşma durumunu ortaya koymak amacıyla bağımsız örneklem t testi
kullanılmıştır. Gruplara ilişkin betimsel değerler Tablo 7’de sunulmuştur.
Tablo 7.
Ebeveyn Tükenmişliği ve Alt Boyutları, Ebeveyn Stresi, İlişkisel Yılmazlık ve
Alt Boyutları Toplam Puanlarının Katılımcıların Evlenme Şekli Bakımından
Karşılaştırılmasına İlişkin Bulgular
Ölçek ve Alt Boyutlar
ETÖ toplam puan**
Görücü Usulü
Flört Ettikten Sonra
ort.
ort.
27,84
ss.
26,245
21,63
ss.
19,003
t/z
p
1,328
0,184
Ebeveyn Rolünde Tükenme**
12,54
10,496
10,32
8,254
1,394
0,163
Ebeveyn Benliğinde Zıtlık**
6,59
7,533
4,98
5,589
0,908
0,364
Bıkkınlık Duyguları**
4,89
5,523
3,46
3,974
1,864
0,062
Duygusal Uzaklaşma
3,82
3,916
2,87
2,955
2,294
0,023*
ESÖ toplam puan**
İYÖ toplam puan
15,75
141,7
15,441
32,926
7,76
149,36
8,003
28,201
5,644
2,177
0,000*
0,031
Maneviyat
26,77
5,433
25,36
5,986
2,182
0,030*
Partner
30,45
9,555
33,14
7,993
2,645
0,009*
Aktör
32,95
7,324
34,83
7,066
2,407
0,016*
Ortak
51,53
14,101
55,95
11,889
2,940
0,004*
ETÖ: Ebeveyn Tükenmişlik Ölçeği, ESÖ:Ebeveynlik Stres Ölçeği, İYÖ:İlişkisel Yılmazlık Ölçeği
*p<.05 **Mann Whitney U testi
67
Tablo 7 incelendiğinde;
Görücü
usulü
evlenenlerin
Duygusal
Uzaklaşma
alt
boyut
puan
ortalamalarının (X̅:3,82), Flört (X̅:2,87) ederek evlenenlere göre daha yüksek olduğu
görülmektedir. Görücü usulü (X̅:15,75) evlenenlerin Ebeveynlik Stres Ölçek
puanlarının, Flört (X̅:7,76) ederek evlenenlere göre daha yüksek olduğu
görülmektedir. Bu bulguya göre, görücü usulü evlenenlerin ebeveyn stres düzeylerinin
daha yüksek olduğu söylenebilir. Görücü usulü evlenenlerin Maneviyat alt boyut puan
ortalamaları (X̅:26,77), Flört ederek (X̅:25,36) evlenenlere göre daha yüksek iken,
Partner, Aktör ve Ortak alt boyut puanlarının daha düşük olduğu görülmektedir. Bu
bulguya göre, görücü usulü evlenen çiftlerin kriz ya da stres durumu karşısında sahip
oldukları değer ve maneviyata ilişkin kaynakları daha fazla kullanabildikleri
söylenebilir.
3.6. ‘Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık çocuk
yaşına göre anlamlı bir farklılık göstermekte midir?’ Alt
Problemine İlişkin Bulgular
Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlığın çocuk yaşına
göre farklılaşma durumunu ortaya koymak amacıyla ANOVA testi kullanılmıştır.
Gruplara ilişkin betimsel değerler Tablo 8’de sunulmuştur.
68
Tablo 8.
Ebeveyn Tükenmişliği ve Alt Boyutları, Ebeveyn Stresi, İlişkisel Yılmazlık ve Alt Boyutları Toplam Puanlarının Çocuk Yaşı
Bakımından Karşılaştırılmasına İlişkin Bulgular
Ölçek ve Alt Boyutlar
0-2 yaş
3-5 yaş
ort.
ss.
6-10 yaş
ort.
ort.
F/H
p
5,24
17,55
0,012*
5,00
4,34
18,088 0,012*
1,37
0,33
0,82
16,986 0,017*
2,00
2,24
0,67
0,52
15,683 0,028*
1,36
0,67
0,67
0,82
10,679 0,000*
12,72 7,27
5,10
10,33
6,98
26,073 0,017*
24,24
22,80 23,74
18,79 22,97
19,72 22,02
24,97 27,35
23,98 22,65
Ebeveyn Rolünde Tükenme**
11,95
9,66
11,58
8,11
10,83
8,43
9,71
10,37 11,96
9,19
Ebeveyn Benliğinde Zıtlık**
4,83
6,42
5,47
5,65
5,34
5,78
5,33
6,98
6,85
Bıkkınlık Duyguları**
4,32
5,02
3,72
3,67
3,64
4,13
3,65
5,22
Duygusal Uzaklaşma
3,15
3,74
2,96
2,92
3,16
2,96
3,34
3,99
ESÖ toplam puan**
5,41
6,28
8,12
7,85
8,76
9,72
11,27
12,74 18,81
İYÖ toplam puan
153,22 27,88 148,96 25,82 147,10 30,58 146,45 32,80 140,85 29,18 151,03 29,08 139,45 36,37 150,17 21,89 0,666
0,701
Maneviyat
26,54
6,10
26,03
5,67
25,20
5,91
25,01
5,98
27,15
4,73
26,56
5,73
23,45
7,12
10,44 1,088
0,370
Partner
33,76
8,26
32,86
7,15
32,64
8,41
31,91
9,41
30,92
9,77
33,24
8,92
29,73
12,05 35,33
3,78
0,773
0,612
Aktör
35,90
6,09
34,63
6,55
34,27
7,44
34,43
7,85
30,50
8,34
35,50
6,56
36,27
4,59
34,00
7,27
1,627
0,125
Ortak
57,02
11,57 55,44
17,58 56,00
7,48
0,65
0,713
*p<.05
**Kruskal Wallis H Testi
69
ort.
30 ve üstü
ss.
ort.
ss.
21,71 12,00
7,20
6,67
10,03
8,99
6,09
3,70
7,82
5,62
5,97
2,55
5,08
5,15
4,06
5,10
3,46
3,13
2,94
3,21
14,16 51,08
ss.
25-29 yaş
ETÖ toplam puan**
ETÖ: Ebeveyn Tükenmişlik Ölçeği, ESÖ:Ebeveynlik Stres Ölçeği, İYÖ:İlişkisel Yılmazlık Ölçeği
ort.
19-24 yaş
ss.
13,04 55,10
ss.
15-18 yaş
ort.
10,39 54,99
ss.
11-14 yaş
16,59 11,26
12,91 55,74
ss.
ort.
12,77 50,00
24,83
Tablo 8 incelendiğinde;
Çocukların yaş grupları arasında Ebeveyn Rolünde Tükenme alt boyut puanı
bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,05). Buna göre, 3-5
yaş arası çocuğu olanların (X̅:11,5) Ebeveyn Rolünde Tükenme puanları, 11-14 yaş
arası çocuğu olanlara (X̅:9,71) göre daha yüksektir. Çocukların yaş grupları arasında
Ebeveyn Benliğinde Zıtlık alt boyut puanı bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark
bulunmaktadır (p<0,05). Buna göre, 30 yaş ve üstü yaş aralığında çocuğu olanların (X̅:
0,33) Ebeveyn Benliğinde Zıtlık alt boyut puan ortalamaları, 3-5 yaş arası (X̅:5,47), 610 yaş arası (X̅:5,34), 15-18 yaş arası (X̅:6,85), 19-24 yaş arasında çocuğu olanlara
(X:5,62) göre daha düşüktür. Çocukların yaş grupları arasında Bıkkınlık Duyguları alt
boyut puanı ortalamaları bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmaktadır
(p<0,05). Buna göre, 30 ve üstü yaş aralığında çocuğu olanların (X̅:0,67) Bıkkınlık
Duyguları alt boyut puan ortalamaları, 0-2 yaş arası (X̅:4,32) ve 15-18 yaş arasında
çocuğu olanlara (X̅: 5,08) göre daha düşüktür.
Çocukların yaş grupları arasında Ebeveyn Tükenmişlik Ölçeği puanı
bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,05). Buna göre, 30 ve
üstü yaş aralığında çocuğu olanların Ebeveyn Tükenmişlik Ölçeği puan ortalamaları
(X̅:6,67), 0-2 yaş arası (X̅:24,2), 3-5 yaş arası (X̅:23,7), 6-10 yaş arası (X̅:22,9), 11-14
yaş arası (X̅:22,0), 15-18 yaş arası (X̅27,3) ve 19-24 yaş arasında çocuğu olanlara
(X̅:22,6) göre daha düşüktür. Ayrıca 25-29 yaş arasında çocuğu olanların Ebeveyn
Tükenmişlik Ölçeği puan ortalamaları (X̅:12,0), 3-5 yaş arası (X̅:23,7) 6-10 yaş arası
(X̅:22,9) ve 11-14 (X̅:22,0) yaş arasında çocuğu olanlara göre daha düşüktür.
Çocukların yaş grupları arasında Ebeveynlik Stres Ölçeği puanı bakımından
istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,05). Buna göre, 0-2 yaş arasında
çocuğu olanların Ebeveynlik Stres Ölçeği puan ortalamaları (X̅:5,41), 11-14 yaş arası
(X̅:11,2) ve 15-18 yaş arası (X̅:12,7) çocuğu olanlara göre daha düşüktür. Ayrıca 1518 yaş arası çocuğu olanların Ebeveynlik Stres Ölçeği puan ortalamaları (X̅:12,7), 3-5
yaş arası (X̅:8,12) ve 6-10 yaş arası çocuğu olanlara (X̅:8,76) göre daha yüksektir.
70
3.7. ‘Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık eğitim
durumuna göre anlamlı bir farklılık göstermekte midir?’ Alt
Problemine İlişkin Bulgular
Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlığın eğitim
durumuna göre farklılaşma durumunu ortaya koymak amacıyla ANOVA testi
kullanılmıştır. Gruplara ilişkin betimsel değerler Tablo 9’da sunulmuştur.
Tablo 9.
Ebeveyn Tükenmişliği ve Alt Boyutları, Ebeveyn Stresi, İlişkisel Yılmazlık ve
Alt Boyutları Toplam Puanlarının Eğitim Durumu Bakımından
Karşılaştırılmasına İlişkin Bulgular
İlkokul/Ortaokul
Lise
Ölçek ve Alt Boyutlar
ort.
ss.
ort.
ss.
Üniversite
Lisansüstü
ort.
ss.
ort.
ss.
ETÖ toplam puan**
25,44
41,56
32,28
26,67 21,42
19,43
40,22
29,86 10,745
0,013*
Ebeveyn Rolünde Tükenme**
11,11
16,02
Ebeveyn Benliğinde Zıtlık**
5,78
11,55
14,56
10,95 10,17
8,31
19,5
14,09 10,718
0,013*
7,66
7,47
4,88
5,68
9,17
8,75
12,275
0,006*
Bıkkınlık Duyguları**
4,67
Duygusal Uzaklaşma
3,89
8,60
5,73
5,72
3,51
4,14
5,94
5,61
7,645
0,054
5,69
4,33
3,99
2,85
3,00
6,61
5,51
2,127
0,093
ESÖ toplam puan**
15,78
17,16
16,52
15,73 8,19
8,68
16,1
18,85 25,296
İYÖ toplam puan
127,44
46,40
146,14
30,65 149,07 28,08
297,16 59,27 2,071
0,083
Maneviyat
29,44
8,52
27,48
4,76
25,38
5,80
49,73
13,14 3,113
0,024*
Partner
23,33
12,51
31,66
8,79
33,00
8,14
66,7
15,42 2,660
0,045*
Aktör
31,22
11,27
33,41
7,22
34,89
7,02
68,91
13,58 2,016
0,091
Ortak
43,44
19,48
53,59
12,75 55,70
11,91
111,81 25,31 3,437
0,095
F/H
p
0,000*
ETÖ: Ebeveyn Tükenmişlik Ölçeği, ESÖ:Ebeveynlik Stres Ölçeği, İYÖ:İlişkisel Yılmazlık Ölçeği
*p<.05 **Kruskal Wallis H Testi
Ebeveynlerin mezun oldukları okul grupları arasında Ebeveyn Rolünde
Tükenme alt boyut puan ortalaması (X̅:14,56) bakımından istatistiksel olarak anlamlı
fark bulunmaktadır (p<0,05, Bkz. Tablo 9). Buna göre lise mezunu olanların Ebeveyn
Rolünde Tükenme alt boyut puanları, üniversite (X̅:10,17) mezunlarına göre daha
yüksektir. Ebeveynlerin mezun oldukları okul grupları arasında Ebeveyn Benliğinde
Zıtlık alt boyut puanı bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmaktadır
(p<0,05). Buna göre lise mezunu olanların Ebeveyn Benliğinde Zıtlık alt boyut puan
ortalamaları (X̅:7,6), doktora mezunlarına (X̅: 3,06) göre daha yüksektir.
Ebeveynlerin, mezun oldukları okul grupları arasında Duygusal Uzaklaşma alt boyut
puanı bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,05). Buna göre
lise mezunu olanların Duygusal Uzaklaşma puanları, üniversite mezunlarına göre daha
71
yüksektir. Ebeveynlerin mezun oldukları okul grupları arasında Ebeveyn Tükenmişlik
Ölçeği puanı bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,05).
Buna göre lise mezunu olanların Ebeveyn Tükenmişlik Ölçeği puan ortalamaları
(X̅:32,28), üniversite mezunlarına göre daha yüksektir. Bu bulguya göre, eğitim
durumu lise olanların ebeveyn tükenmişliğini daha fazla yaşadığı söylenebilir.
Ebeveynlerin, mezun oldukları okul grupları arasında Ebeveynlik Stres Ölçeği puanı
bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,05). Buna göre lise
mezunu olanların Ebeveynlik Stres Ölçeği puan ortalamaları (X̅:16,52) üniversite,
yüksek lisans ve doktora mezunlarına göre daha yüksektir. Ebeveynlerin, mezun
oldukları okul grupları arasında Maneviyat alt boyut puanı bakımından istatistiksel
olarak anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,05). Buna göre lise mezunu olanların
Maneviyat puan ortalamaları (X̅:27,48), üniversite mezunlarına göre daha yüksektir.
Mezun olunan okul grupları arasında Partner alt boyut puanı bakımından istatistiksel
olarak anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,05). Buna göre ilkokul/ortaokul mezunu
olanların Partner puan ortalamaları (X̅:23,33) lise, üniversite, yüksek lisans ve doktora
mezunlarına göre daha düşüktür. Bu bulguya göre, eğitim durumu ilkokul/ortaokul
olan çiftlerin yaşanan kriz durumuna ilişkin desteğin daha az olduğu söylenebilir.
3.8. ‘Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık mesleğe
göre anlamlı bir farklılık göstermekte midir?’ Alt Problemine
İlişkin Bulgular
Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlığın mesleğe göre
farklılaşma durumunu ortaya koymak amacıyla ANOVA testi kullanılmıştır. Gruplara
ilişkin betimsel değerler Tablo 10’da sunulmuştur.
72
Tablo 10.
Ebeveyn Tükenmişliği ve Alt Boyutları, Ebeveyn Stresi, İlişkisel Yılmazlık ve Alt Boyutları Toplam Puanlarının Meslekler Bakımından
Karşılaştırılmasına İlişkin Bulgular
Ölçek ve Alt Boyutlar
Öğretmen
Doktor-Hemşire
Mühendis/Mimar
Akademisyen
Memur
Serbest Meslek
Psikolojik Danışman-
Diğer
F/H
p
46,26
9,521
0,300
22,91
20,15
8,428
0,393
2,92
11,61
13,27
16,08
0,041*
3,50
2,65
8,12
4,53
17,99
0,021*
4,73
1,53
1,97
7,11
9,28
3,404
0,001*
23,30
19,50
4,28
3,99
19,25
19,22
46,94
0,000*
27,03
135,50
37,42
151,69
23,16
300,28
54,62
1,049
0,402
27,28
4,26
26,03
6,08
24,56
6,77
53,58
11,42
2,704
0,006*
9,35
33,28
8,80
29,07
9,55
33,75
6,96
65,25
17,39
0,833
0,574
34,00
7,31
36,02
6,41
30,63
8,72
36,28
5,74
70,54
11,97
2,543
0,013*
53,65
14,68
56,02
12,21
49,77
14,84
57,09
9,85
110,91
24,02
0,915
0,504
Psikolog
ort.
ss.
ort.
ss.
ort.
ss.
ort.
ss.
ort.
ss.
ort.
ss.
ort.
ss.
ort.
ss.
ETÖ toplam puan**
20,80
20,41
21,75
18,40
20,64
16,26
16,45
12,78
21,17
16,11
39,70
35,07
18,75
10,08
50,74
Ebeveyn Rolünde Tükenme**
10,10
8,33
10,16
8,39
9,74
6,85
8,50
6,92
10,42
7,33
16,97
13,63
9,91
4,48
Ebeveyn Benliğinde Zıtlık**
4,91
6,58
5,34
5,25
4,56
4,52
3,15
3,12
4,40
4,54
9,97
9,69
3,81
Bıkkınlık Duyguları**
3,01
4,23
3,34
3,71
3,32
3,45
2,30
2,00
3,68
3,54
7,83
7,68
Duygusal Uzaklaşma
2,77
2,98
2,90
3,31
3,02
3,16
2,50
2,71
2,68
2,42
4,93
ESÖ toplam puan**
6,68
8,07
10,09
9,62
8,70
8,75
11,10
8,75
8,34
8,70
İYÖ toplam puan
147,42
30,37
147,39
30,30
147,12
27,15
144,70
34,15
152,60
Maneviyat
24,54
6,60
25,37
5,24
25,71
5,21
24,75
7,17
Partner
32,88
8,66
32,25
8,27
33,02
7,13
32,30
Aktör
34,57
7,14
33,90
8,65
33,73
6,85
Ortak
55,43
12,97
55,40
12,55
54,67
11,83
ETÖ: Ebeveyn Tükenmişlik Ölçeği, ESÖ:Ebeveynlik Stres Ölçeği, İYÖ:İlişkisel Yılmazlık Ölçeği
*p<.05 **Kruskal Wallis H Testi
73
Tablo 10’da görüldüğü gibi, meslek grupları arasında Ebeveyn Benliğinde
Zıtlık alt boyut puanı bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmaktadır
(p<0,05). Buna göre mesleği serbest meslek olanların Ebeveyn Benliğinde Zıtlık alt
boyut puan ortalamaları (X̅:9,97), öğretmenlere (X̅:4,91) göre daha yüksektir. Meslek
grupları arasında Bıkkınlık Duyguları alt boyut puanı bakımından istatistiksel olarak
anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,05). Buna göre serbest meslek sahibi olanların
Bıkkınlık Duyguları alt boyut puan ortalamaları (X̅:7,83), öğretmenlere (X̅:3,01) göre
daha yüksektir. Meslek grupları arasında Duygusal Uzaklaşma alt boyut puanı
bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,05). Buna göre sağlık
alanında çalışanların Duygusal Uzaklaşma alt boyut puan ortalamaları, serbest meslek
ve diğer mesleklere göre daha düşüktür. Bu bulguya göre, mesleği serbest meslek
olanların ebeveyn tükenmişlik düzeylerinin daha yüksek olduğu söylenebilir.
Meslek grupları arasında Ebeveynlik Stres Ölçeği puanı bakımından
istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,05). Buna göre serbest meslek
sahibi olanların Ebeveynlik Stres Ölçeği puanları, öğretmen, doktor-hemşire,
mühendis/mimar, memur ve diğer meslek gruplarından daha yüksektir. Buna göre
dokor ve hemşirelerin Ebeveynlik Stres Ölçeği puanları, mesleği psikolog ve
psikolojik danışman olanlara göre daha yüksektir. Meslek grupları arasında Aktör alt
boyut puanı bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,05). Buna
göre serbest meslek sahiplerinin Aktör puan ortalamaları, mesleği memur, doktor ve
hemşire olanlardan daha düşüktür.
3.9. ‘Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık çalışma
durumuna göre anlamlı bir farklılık göstermekte midir?’ Alt
Problemine İlişkin Bulgular
Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlığın çalışma
durumuna göre farklılaşma durumunu ortaya koymak amacıyla bağımsız örneklem t
testi kullanılmıştır. Gruplara ilişkin betimsel değerler Tablo 11’de sunulmuştur.
74
Tablo 11.
Ebeveyn Tükenmişliği ve Alt Boyutları, Ebeveyn Stresi, İlişkisel Yılmazlık ve
Alt Boyutları Toplam Puanlarının Çalışma Durumu Bakımından
Karşılaştırılmasına İlişkin Bulgular
Ölçek ve Alt Boyutlar
Hayır
ort.
22,4
10,76
4,98
3,59
3,07
ETÖ toplam puan**
Ebeveyn Rolünde Tükenme**
Ebeveyn Benliğinde Zıtlık**
Bıkkınlık Duyguları**
Duygusal Uzaklaşma
Evet
ort.
23,05
10,78
5,41
3,8
3,07
ESÖ toplam paun**
İYÖ toplam puan
9,98 11,249
146,3 29,745
7,48
7,132 -1,361 0,174
152,61 27,635 -2,071 0,039*
Maneviyat
Partner
Aktör
Ortak
25,32
32,35
33,91
54,64
26,69
33,37
36,18
56,36
ss.
20,524
8,579
5,956
4,368
3,204
5,623
8,32
7,331
12,538
ss.
21,779
9,481
6,411
4,381
3,169
6,631
8,621
6,264
12,273
t/z
p
-0,618
-0,445
-1,334
-0,456
0,002
0,537
0,656
0,182
0,649
0,998
-2,244
-1,167
-3,337
-1,329
0,025*
0,244
0,001*
0,184
ETÖ: Ebeveyn Tükenmişlik Ölçeği, ESÖ:Ebeveynlik Stres Ölçeği, İYÖ:İlişkisel Yılmazlık Ölçeği
*p<.05 ** Mann Whitney U testi
Tablo 11 incelendiğinde, ebeveyn tükenmişlik düzeyi çalışma durumuna göre
anlamlı bir farklılık göstermemektedir (p<.05). Ebeveyn stres düzeyi çalışma
durumuna göre anlamlı bir farklılık göstermemektedir (p<.05). İlişkisel yılmazlık
düzeyinin ise, çalışma durumuna göre anlamlı bir farklılık gösterdiği sonucuna
ulaşılmıştır. Çalışan katılımcıların ilişkisel yılmazlık ölçeği puan ortalamalarının
(X̅:146,3), çalışmayan katılımcıların puan ortalamalarına (X̅:152,62) göre daha düşük
olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca, ilişkisel yılmazlık alt boyutu maneviyat ve aktör
puan ortalamalarına bakıldığında, çalışanların puan ortalamalarının çalışmayanlara
göre daha düşük olduğu sonucuna ulaşılmıştır
3.10. ‘Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık gelir
miktarına göre anlamlı bir farklılık göstermekte midir?’ Alt
Problemine İlişkin Bulgular
Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlığın gelir miktarına
göre farklılaşma durumunu ortaya koymak amacıyla ANOVA testi kullanılmıştır.
Gruplara ilişkin betimsel değerler Tablo 12’de sunulmuştur.
75
Tablo 12.
Ebeveyn Tükenmişliği ve Alt Boyutları, Ebeveyn Stresi, İlişkisel Yılmazlık ve
Alt Boyutları Toplam Puanlarının Gelir Miktarı Bakımından
Karşılaştırılmasına İlişkin Bulgular
2500-6000 TL
6000-12000 TL 12000 üstü TL
ort.
ss.
ort.
ss.
ort.
ss.
26,01
23,47
23,12
20,22
19,96
12,65
9,81
10,80
8,41
5,86
7,06
5,38
Bıkkınlık Duyguları**
3,97
4,72
Duygusal Uzaklaşma
3,53
ESÖ toplam puan**
F/H
p
18,75
8,677
0,013*
9,15
8,06
13,596 0,001
5,82
4,74
5,40
2,148
0,342
3,92
4,33
3,34
4,09
3,565
0,168
3,59
3,01
3,15
2,74
2,85
2,184
0,114
9,40
9,61
9,94
10,69
8,67
10,90
4,537
0,103
İYÖ toplam puan
150,45
30,17
144,92 30,09
149,21 27,50
1,760
0,173
Maneviyat
26,73
5,73
25,74
5,50
24,60
6,38
5,024
0,007*
Partner
33,07
9,09
31,84
8,68
33,15
7,32
1,425
0,242
Aktör
35,19
7,23
33,58
7,20
34,93
6,95
2,691
0,069
Ortak
55,45
12,82
53,76
12,64
56,34
11,90
2,050
0,130
Ölçek ve Alt Boyutlar
ETÖ toplam puan**
Ebeveyn Rolünde
Tükenme**
Ebeveyn Benliğinde
Zıtlık**
ETÖ: Ebeveyn Tükenmişlik Ölçeği, ESÖ:Ebeveynlik Stres Ölçeği, İYÖ:İlişkisel Yılmazlık Ölçeği
*p<.05 ** Kruskal Wallis H Testi
Tablo 12 incelendiğinde;
Ebeveyn tükenmişliği gelir durumuna göre anlamlı bir farklılık göstermektedir
(p<0,05). Buna göre, 2500-6000 TL arası aylık gelir durumu olan ebeveynlerin
Ebeveyn Tükenmişlik Ölçeği puan ortalamaları (X̅:26,01), 12.000 TL üstü olanlara
göre (X̅:19,96) daha yüksektir. İlişkisel yılmazlık alt boyutu maneviyat gelir durumuna
göre anlamlı bir farklılık göstermektedir (p<0,05). Buna göre, 2500-6000 TL arası
aylık hane geliri olanların Maneviyat puan ortalamaları (X̅:26,73), 12.000 TL üstü
gelir durumu olanlara göre (X̅:24,60) olanlara göre daha yüksektir.
Özetle; Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık
düzeylerinin cinsiyet, evlenme şekli, eğitim durumu ve meslek değişkenlere göre
anlamlı bir farklılık gösterdiği bulgulanmıştır. Ebeveyn tükenmişliği ve ebeveyn stres
düzeyleri yaş, evlilik süresi ve çocuk yaşına göre anlamlı bir farklılık gösterirken,
ilişkisel yılmazlık düzeylerinin yaşa göre anlamlı bir farklılık göstermediği
76
görülmüştür. İlişkisel yılmazlık düzeyi, çalışma durumuna göre anlamlı bir farklılık
göstermekte olup, ebeveyn tükenmişliği ve ebeveyn stres düzeyleri çalışma durumuna
göre anlamlı bir farklılık göstermemektedir. Ebeveyn tükenmişliği ve ilişkisel
yılmazlık düzeyleri gelir durumuna göre anlamlı bir farklılık gösterirken, ebeveyn
stres düzeyinin gelir durumuna göre anlamlı bir farklılık göstermediği bulgulanmıştır.
77
4. BÖLÜM
TARTIŞMA
Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık düzeylerinin
cinsiyet, yaş, evlilik süresi, evlenme şekli, çocuk yaşı, eğitim durumu, meslek, çalışma
durumu ve gelir durumu gibi sosyo-demografik değişkenlere göre anlamlı düzeyde
farklılık gösterip göstermediği incelenen araştırmanın bu bölümünde elde edilen
bulgular literatürde yapılan benzer araştırmalar ve kuramsal açıklamalar ile birlikte
tartışılarak sunulmuştur.
4.1. Ebeveyn Tükenmişliği, Ebeveyn Stresi ve İlişkisel Yılmazlığın
Cinsiyet Değişkeni Açısından İncelenmesine Yönelik Bulguların
Tartışılması ve Yorumlanması
Araştırmanın bulgularına bakıldığında kadın ve erkeklerin ebeveyn
tükenmişlik düzeyleri arasında anlamlı bir farklılık olduğu görülmüştür. Erkeklerin
ebeveyn tükenmişliği ve ebeveyn stres düzeyinin kadınlara göre daha yüksek olduğu
sonucuna ulaşılmıştır.
Ebeveyn tükenmişliği ve ebeveyn stres düzeyinin cinsiyete göre anlamlı bir
farklılık gösterip göstermediğine ilişkin alanyazında konu ile ilgili yapılan araştırmalar
incelendiğinde, bu iki yaklaşım arasında hangisinin doğru olduğuna ilişkin bir kesinlik
bulunamadığı görülmektedir. Yapılan araştırmaların sınırlılık göstermesine karşın,
bazı araştırmalarda erkeklerin kadınlara göre, yapılan başka araştırmalarda ise,
kadınların erkeklere göre ebeveyn tükenmişliği ve ebeveyn stres düzeylerinin daha
yüksek olduğu sonucuna rastlanmaktadır.
Alanyazın incelendiğinde, bu araştırmanın bulguları ile paralellik gösteren
çalışmaların olduğu görülmektedir (Friedman, 199; Karlıdağ, Ünal ve Yoloğlu, 2000;
Şanlı, 2006; Tümkaya, 1997). Otacıoglu (2008) tarafından yapılan, çalışma grubunu
öğretmenlerin oluşturduğu araştırma sonuçlarına bakıldığında, erkeklerin kadınlara
oranla daha fazla tükenmişlik yaşadıkları görülmüştür. Ören ve Türkoğlu (2006)
kişisel başarı ve duyarsızlaşma boyutunda erkeklerin, duygusal tükenme boyutunda
78
ise kadınların tükenmişlik düzeylerinin daha yüksek olduğunu bulmuşlardır. Yapılan
çalışma sonuçları, bu araştırmanın sonuçları ile uyumlu görülmektedir.
Konu ile ilgili alanyazın incelendiğinde, tersi sonuçlarında olduğu
görülmektedir. Roskam ve Mikolajzcak (2020) yaptıkları çalışmada, ebeveyn
tükenmişliğinin annelerde babalara göre daha fazla olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Bu
görüşlerle benzer olan çalışma sonuçlarına da rastlanmaktadır. Roskam, Brianda ve
Mikolajczak (2018) annelerin tükenmişlik düzeyinin, babalardan önemli oranda
yüksek olduğunu bulmuşlardır. Kalkışım (2019) annelerin babalara göre daha yüksek
düzeyde ebeveyn tükenmişliği yaşadığını saptamıştır. Annelerin, ebeveyn rolünde
tükenme ve ebeveyn benliğinde zıtlık düzeylerinin daha yüksek olduğu bulunmuştur
(Yönel, 2021). Tükenmişliği etkileyen faktörlerin incelendiği, anneler ile yapılan nitel
bir çalışmada, yeterince iyi anne olamama korkusu, mükemmeliyetçilik, fiziksel ve
duygusal yorgunluk, utanç, suçluluk ve yalnızlık gibi kavramların tükenmişlik ile
ilişkisi olduğu bulunmuştur (Hubert ve Aujoulat, 2018). Başka bir çalışmada,
cinsiyetin, tükenmişlik düzeyi ile ilişkisi araştırılmış ve kadınların erkeklere göre
duygusal tükenmeyi daha fazla yaşadıkları sonucuna ulaşılmıştır (Ergin, 1992; Pines,
1997). Kadınlar, ilişki içerisinde oldukları kişilere karşı daha duyarlı olmakta ve
duygusal yönden daha fazla yaklaşmaktadır. Bu durum, kadınların daha fazla
tükenmişlik yaşamasına neden olabilir.
Bu araştırmanın bulgularından farklılık gösteren, tükenmişliğin cinsiyete
göre anlamlı bir farklılık göstermediği sonucuna ulaşan çalışmaların da olduğu
görülmektedir (Arıkan vd., 2020; Bilgen ve Genç, 2014; Sayıl, Haran, Ölmez ve
Özgüven, 1997). Tükenmişlik alt boyutu olan duygusal tükenmenin cinsiyet
değişkenine göre anlamlı bir farklılık göstermediği tespit edilmiştir (Birkan, 2020;
Cemaloğlu ve Şahin, 2007). Ebeveyn tükenmişliği ile ilgili koruyucu ve risk faktörleri
ile
kişilik
özelliklerinin
incelendiği
araştırmada,
ebeveyn
tükenmişliğinin
sosyodemografik bir faktörün yanı sıra durumsal faktörler ile daha çok ilişkili olduğu
bulgulanmıştır. Bu faktörlerin, işlevsiz bir aile yapısı ve yakın ilişkilerden
memnuniyetsizlik olduğu belirtilmiştir (Le Vigouroux vd., 2017). Polatcı (2007)
tarafından yapılan çalışma sonuçları benzer niteliktedir. Akademik personellerde
tükenmişlik düzeylerinin incelendiği çalışmada, cinsiyete göre bir farklılık olmadığı,
tükenmişliğin kadını ve erkeği aynı oranda etkilediği bulunmuştur. Lindström, Åman
79
ve Lindahl-Norberg (2011) yaptıkları çalışmada ise, ebeveyn tükenmişliğinin,
psikososyal faktörlere göre anlamlı bir farklılık gösterdiğini, sosyo-demografik
faktörlere göre ise, anlamlı bir farklılık göstermediğini bulmuşlardır. Afrikalı
ebeveynlerde, ebeveyn tükenmişliği ve sosyo-demografik özelliklerin ele alındığı
çalışmada, ebeveynlerin tükenmişlik düzeyinde cinsiyete dayalı bir farklılık
görülmemiştir (Sodi vd., 2020). Her iki cinsiyet içinde ebeveyn tükenmişliği, düşük
sosyal destek, kişisel zaman olmaması, ekonomik kaygı ve çocuğun hastalığı gibi
faktörlerle ile ilişkili olarak bulunmuştur. Ayrıca, düşük benlik saygısı ve yüksek
kontrol ihtiyacının tükenmişlik için risk faktörü olduğu görülmüştür.
Ebeveyn stresi, cinsiyete dayalı annelerin ve babaların yaşadığı stres olarak
ayrılmaktadır. Literatürde, babalar ile yapılan çalışmaların yeterli düzeyde olmadığı,
anneler ile ise, doğum süreci ve engelli çocuğa sahip olma durumu ile sıklıkla
çalışıldığı görülmektedir. Her iki ebeveynin de, stres durumunu yaşayabildiğine ilişkin
çalışmalar olsa da, hangi grubun daha fazla yaşadığına ilişkin farklı sonuçların olduğu
görülmektedir.
Uslucan (2015) otizmli çocukların ebeveynleri ile yaptığı çalışmasında,
babaların stres düzeyinin, annelerden daha fazla olduğu sonucunu tespit etmiştir. Bu
bulgu, bu araştırmanın sonuçları ile uyumludur. Benzer bir bulgu, otizmli çocuğu olan
babaların, annelere göre daha fazla ebeveyn stresi yaşadığını bulgulayan araştırmadır
(Rivard, Terroux, Parent-Boursier ve Mercier, 2014).
Bu araştırmanın bulguları ile örtüşmeyen, annelerin daha fazla stres
yaşadığını gösteren çalışmaların da olduğu görülmektedir. Karageyik (2019) annelerin
ebeveyn stres düzeyinin, babalardan daha fazla olduğunu bulmuştur. Başka bir
araştırmada, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğuna sahip çocuğu olan annelerin
çocuğa ilişkin “kabul edilebilirlik” boyutunda daha fazla ebeveyn stresi yaşadığı
bulgulanmıştır (Baker, 1994). Cinsiyetin, ebeveyn stresinin bir yordayıcısı olduğu
görülmektedir. Genel olarak, kadın olmanın, ebeveyn stresi ile ilişkili olduğu, çok
sayıda çalışma tarafından ortaya konmuştur (Pinquart, 2017).
Ebeveyn stresi ile ilgili yapılan çalışmaların genellikle, özel gereksinimli
veya engelli çocukların ebeveynlerine yönelik olduğu görülmektedir (Akkok, Aşkak
80
ve Karancı, 1992; Beresford, 1994; Kaytez, Durualp ve Kadan, 2015; Köksal ve
Kabasakal, 2012; Kurşun, 2018; Sanders ve Morgan, 1997; Sivrikaya ve Tekinarslan,
2013; Uskun ve Gündoğar, 2010). Özel gereksinimli veya engelli çocukların
ebeveynleri toplumsal olarak daha fazla stres altında olmalarına karşın, normal gelişim
gösteren çocukların ebeveynlerinin yaşayabileceği birçok farklı stres kaynağının
olabileceği de dikkate alınmalıdır. Ebeveyn olma süreci, her iki cinsiyet rolüne sahip
birey için zorlu ve stresli bir süreçtir. Ebeveyn tükenmişliği ve ebeveyn stres
düzeyinde cinsiyet haricinde farklı faktörlerin de etkisi görüldüğünden dolayı, daha
çok bireysel ve durumsal özellikler üzerinde durulmuştur.
Webster-Stratton (1988) çocuğun mizacı, ebeveyn rolünde yeterli hissetme
ve eş ilişkileri boyutlarında kadınların daha fazla stres yaşadıklarını tespit etmiştir.
Başka bir araştırmada, kadınların toplumsal stres ve rol kısıtlanması, eşleri ile ilişkisi
ve sağlık alanlarında erkeklerden daha fazla ebeveyn stresi yaşadıkları görülmüştür
(Garrison , Blalock, Zarski ve Merritt, 1997). Her iki cinsiyetin de, aynı düzeyde stres
yaşayabileceğini gösteren çalışmalara rastlanmaktadır. Hem annelerde hem babalarda
cinsiyetin ebeveyn stresi üzerinde anlamlı bir etkisi olmadığı, her iki ebeveynin de
benzer düzeylerde ebeveyn stresi yaşayabileceği görülmektedir. (Butcher, Wind,
Bouma, 2008; Deater-Deckard ve Scarr, 1996; Kaner, 2004; Kurşun, 2018)
Bu araştırma bulgularına göre, erkekler ilişkisel yılmazlık partner, aktör ve
ortak alt boyutlarında kadınlara göre daha düşük düzeydedir. Alanyazın
incelendiğinde, Aydoğan (2014) tarafından yapılan çalışma, konuyla ilgili önemli
bulgular sunmaktadır. Yapılan çalışmada, kadın ve erkekte yaşanan ebeveyn stresinin,
ilişkisel yılmazlıkta aktör etkisinin olduğu bulunmuştur. Erkekte, ebeveyn stresi
arttıkça, kadında ilişkisel yılmazlık düzeyinin arttığı sonucu bulunurken, kadının
ebeveyn stresi arttığında, erkeğin ilişkisel yılmazlık düzeyinde herhangi bir etki
olmadığı görülmektedir. Kadın ve erkeğin, yaşadıkları ebeveyn stresi azaldıkça,
ilişkisel yılmazlık düzeylerinin arttığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu bulguların,
araştırmada, elde edilen sonuçları destekler nitelikte olduğu görülmektedir. Başka bir
çalışmada, kadınların, öfke, korku, üzüntü, çaresizlik gibi duyguları daha fazla
yaşadığı, erkeklere göre daha fazla kendilerini suçladıkları görülmüştür (Kaynar,
2016). Buna karşın, kadınların duygusal zorluklarla karşı karşıya kaldıklarında
81
erkeklere göre problemleri daha kolay kabul ettikleri ve destek konusunda adım
attıkları görülmektedir (Dalkılıç, 2016).
İlişkisel yılmazlık düzeyinin, cinsiyete göre anlamlı bir farklılık göstermediği
ile ilgili çalışmalar mevcuttur (Akça, 2012; Kaynar, 2016; Özcan, 2005). Kara ve
Şahin (2018) yaptıkları çalışmada, evli bireylerin cinsiyetlerine göre ilişkisel yılmazlık
düzeyleri arasında anlamlı bir farklılık tespit etmemişlerdir. Alanyazın incelendiğinde,
yapılan araştırmaların bazıları araştırma bulguları ile paralellik gösterirken bazılarının
örtüşmediği görülmektedir. Çocuk yetiştirme sorumluluklarının tam olarak ortak
şekilde paylaşılamaması, çalışma hayatı ile birlikte ev işleri ve kadının bu
sorumlulukların altından sıklıkla tek başına kalktığı, bu durumun da, kadınları
psikolojik ve fiziksel olarak zorlayabildiği görülmektedir (Bianchi, 2000). Buna
karşın, babalarında artık çocuğun gelişim sürecinde etkin rol oynadığı görülmektedir.
Çocukların okul masrafları ile kişisel istek ve ihtiyaçları doğrultusunda erkekten belli
bir maddi beklenti olmaktadır. Annenin çoğunlukla ev ve çocuk ile ilgili sorumluluklar
ile ilgilenmesi istenirken, erkekler ekonomik ihtiyacı karşılama ile ilgili ciddi bir
yıpranma yaşamaktadırlar. Anneler çocuk ile ilgili yaşanan birçok duruma daha alışık
olmalarına karşın, babalar çocuğun bakım sürecine sonradan dâhil olmaktadır.
Bununla birlikte babaların, yaşanan durumlara karşı daha dirençsiz olmaları
kaçınılmazdır. Bununla birlikte toplumda erkeklerin olumsuz duygu durumlarını ifade
etmelerinin, güçsüzlük olarak algılanması sebebiyle, babaların stres durumunu dürüst
bir şekilde ifade edemediği düşünülmektedir.
Ebeveyn olma süreci başlı başına stresli bir süreci beraberinde getirirken, özel
gereksinimli ya da engelli çocuğu olan anne babaların ebeveyn stres düzeylerinin daha
fazla olduğuna yönelik çalışmalara rastlanmaktadır. Bu doğrultuda, sosyal desteğe
sahip olan ailelerin bu stresli süreçle başa çıkmada daha başarılı oldukları görülmüştür
(Aktürk, 2012; Aslan, 2010). Annelerin sosyal desteğe daha kolay ulabildiği ve destek
talep etme konusunda daha açık oldukları düşünülmektedir. Annelerin, toplumsal
rollerinde etkisi ile bu sürece anne olmadan hazırlanmaya başlaması, baş etme
becerilerini daha fazla geliştirmekte, stresli durumlarla babalara göre daha iyi düzeyde
baş etmelerini sağlamaktadır. Babaların, destek talep etme konusunda daha geri planda
durmasından dolayı yaşadıkları stresli süreçleri daha zor atlatabilecekleri
düşünülmektedir.
82
4.2. Ebeveyn Tükenmişliği, Ebeveyn Stresi ve İlişkisel Yılmazlığın Yaş
Değişkeni Açısından İncelenmesine Yönelik Bulguların Tartışılması
ve Yorumlanması
Araştırma bulgularına göre, ebeveyn tükenmişlik düzeyi ve ebeveyn stres
düzeyi yaşa göre istatistiksel olarak anlamlı fark göstermekte olup, ilişkisel yılmazlık
düzeyinin yaşa göre anlamlı bir farklılık göstermediği görülmüştür.
Alanyazın incelendiğinde, bu araştırma sonuçları ile paralellik gösteren
çalışmaların olduğu görülmektedir. Spina bifida tanılı çocuğu olan annelerin yaşa bağlı
ebeveyn stres düzeylerinin incelendiği araştırmada, 35 yaşın altında ve 35 yaşın
üstünde annelerin ebeveyn stres düzeyleri farklı değişkenler ile birlikte incelenmiştir.
Araştırma bulgularına göre, 35 yaşın üzerinde ve ileri yaşta olan annelerin ebeveyn
stres düzeyleri daha yüksektir (Macias, Saylor, Rowe ve Bell, 2003). Yapılan başka
bir araştırmanın sonuçları da paralel niteliktedir (Östberg ve Hagekull, 2000).
Ebeveynlerin yaşı ilerledikçe, fiziksel ve psikolojik sağlıklarında azalma meydana
gelmektedir. Bu durum, ebeveynlerin duygusal anlamda daha hassas hissetmelerine ve
birçok stres faktörü ile karşı karşıya kalarak, ebeveyn stresini daha fazla yaşamalarına
neden olabilir.
Bu bulguların tersi olarak, ebeveynlerin 35 yaşından sonra daha az ebeveyn
stresi yaşadıkları sonucuna ulaşılmıştır (Garrison, Blalock, Zarski ve Merritt, 1997).
Kaner (2007) tarafından yapılan çalışma sonucunda da, 35 yaş ve altı annelerin
tükenmişlik düzeylerinin 36-40 yaş ve daha üzeri yaşa sahip annelerden daha yüksek
olduğu bulunurken, babaların yaşının ebeveyn tükenmişliğini etkilemediği sonucuna
ulaşılmıştır. Başka bir araştırmada, yaşla birlikte ebeveynlerin bilgi ve deneyiminin
artmasının, yetkinlik anlamında daha olumlu etki sağladığı bulgulanmıştır (LeahKenyon, 2019).
Konu ile ilgili yapılan araştırmalarda, erken yaşta ebeveyn olma, hazır
bulunuşluk, çocuklarda gelişimsel problemler, aşırı kontrol ve sıkı disiplin
yaklaşımları ve eğitim düzeyinin düşük olmasının olumsuz ebeveyn-çocuk ilişkisi ve
ebeveyn stresi ile ilişkili olabileceği belirtilmektedir (Aitken vd., 2016; Colon, 2010;
Larson, 2004; Menon, Fauth ve Easterbrooks; 2020; Mollborn ve Dennis, 2011).
83
Yönel (2021) tarafından yapılan çalışmada da, benzer sonuçlara rastlanmaktadır.
Araştırmada, 30 yaş ve altı ebeveynlerin duygusal uzaklaşma ve ebeveyn benliğinde
zıtlık düzeylerinin, 41 yaş ve üzeri yaş arasında olan ebeveynlerin duygusal uzaklaşma
ve ebeveyn benliğinde zıtlık düzeylerinden daha yüksek olduğu bulunmuştur. Genç
ebeveynlerin tükenmişlik düzeyinin daha yüksek olduğu görülmektedir. Genç
ebeveynler, sosyal olarak daha çok iletişim ve etkileşim halinde olabilirler. Farklı
ebeveyn örneklerini görmek, genç ebeveynler için duygusal olarak yıpratıcı olabilir.
Kendisini deneyimsiz ve yetersiz hissederek, karşılaştığı farklı ebeveynler ile
kendisini karşılaştırabilir. Bu durum, günümüzün de getirmiş olduğu mükemmeliyetçi
anne baba tutumuna neden olarak, ebeveynlerin, ebeveynlikle ilgili gerçek dışı
beklentilere girmesini beraberinde getirebilir. Böyle düşünen ve hisseden bireyin, stres
ve tükenme durumunu daha fazla yaşayabileceği düşünülmektedir.
Alanyazın incelendiğinde, farklı bulgulara rastlanmaktadır. Yaşın, ebeveyn
stresi üzerinde anlamlı bir etkisi olmadığı görülmektedir (Lehr vd., 2015; Steiner ve
Paulson, 2007). Özel gereksinimli çocuğu olan ebeveynlerin algılanan stres
düzeylerinin, yaşlarına göre farklılaşmadığı bulgulanmıştır (Vermaes, Janssens,
Mullaart, Vinck ve Gerris, 2008). Başka bir araştırma bulgusu, yaşın ebeveyn stresi
üzerinde etkili olmadığı yönündedir (Güzeloğlu, 2019). Ebeveyn tükenmişliğini
etkileyen faktörlerin incelendiği başka bir çalışmada, ebeveyn tükenmişlik düzeyinin,
yaşa göre anlamlı bir farklılık göstermediği sonucuna ulaşılmıştır (Mikolajzcak vd.,
2020). Bütün çalışma sonuçlarına paralel olarak, Sayıl, Haran, Ölmez ve Özgüven
(1997) tarafından yapılan çalışmada da, yaşın tükenmişlik ile ilişkisi olmadığı tespit
edilmiştir.
Alanyazın incelendiğinde, ebeveyn stresinin yaş değişkeni ile ilişkisine
yönelik, bu araştırmanın bulgularını destekleyen çalışmalar kadar, farklı bulguların
olduğu çalışmaların da olduğu görülmektedir. Bu araştırmada, 40-49 yaş aralığında
olan ebeveynlerin daha fazla stres yaşadıkları sonucuna ulaşılmıştır. Kadınların iş
hayatına dâhil olması ve evlenme yaşının ertelenmesi ile birlikte, çiftler ileri yaşta
çocuk sahibi olmaktadırlar. Bu doğrultuda, ebeveyn ile çocuk arasında yaşanan
iletişimlerde oluşan yaş farkı ile birlikte kuşak farkı hissedilebilmektedir. Çocukla
kurduğu iletişimde yetkin hissedemeyen ebeveyn, çocuğun fiziksel ve psikolojik
ihtiyaçlarını yeterli düzeyde karşılayamadığını düşünebilir. Ayrıca, ebeveynin yaşının
84
ilerlemesi ile birlikte, çocuğun eğitim, evlilik ve askerlik nedeniyle evden ayrılması
mümkün olabilmektedir. Ebeveynler bu süreçte, çocuklarına karşı duygusal uzaklaşma
yaşayabilirler. Bu bağlamda, yaşının ilerlemesi ile birlikte ebeveynler daha fazla stres
yaşayabilirler. Bu noktada, yaşın ebeveyn stresi ile ilgili belirleyici faktör olamayacağı
ve bütün faktörler ile birlikte ele alınması gerektiği düşünülebilir.
Kara ve Şahin (2018) yaptıkları araştırmada, ilişkisel yılmazlığın yaşa göre
anlamlı bir farklılık göstermediğini bulmuşlardır. Bu sonuç, bu araştırmanın
bulgularını destekler niteliktedir. Evliliğe ilk adım attıklarında çiftler, olumlu
deneyimleri daha fazla yaşama ve umut etme eğiliminde olurlar. Bu süreçte,
umutlarının yüksek olması yılmazlık yönünde destekleyici bir faktör olabilir.
Ebeveynlerin yaşı ilerledikçe, olgunlaşmaları ve daha çok mantıksal bir yaklaşım
içinde olmaları mümkün olmaktadır. O zamana kadar birçok olumlu durum kadar zorlu
durumlarla da karşı karşıya kalmış bireyler ilişkisel yılmazlık yönünden daha avantajlı
olabilirler.
Bektaş ve Özben (2016) yaştan ziyade bireysel ve sosyal niteliklerin
yılmazlığı etkilediğini ifade etmişlerdir. Kişisel ve durumsal özelliklerin yaş
faktöründen daha belirleyici olduğu düşünülebilir. Yaşı küçük fakat yüksek yaşam
koşullarına sahip bireyler ile düşük yaşam koşullarına sahip bireylerin yılmazlık
becerilerinin farklı olması mümkün olabilir. Alanyazında incelenen çalışmaların,
araştırma bulguları ile paralellik gösterdiği görülmektedir.
4.3. Ebeveyn Tükenmişliği, Ebeveyn Stresi ve İlişkisel Yılmazlığın Evlilik
Süresi Değişkeni Açısından İncelenmesine Yönelik Bulguların
Tartışılması ve Yorumlanması
Araştırma bulgularına göre, ebeveyn tükenmişlik düzeyi ve ebeveyn stres
düzeyi evlilik süresine göre anlamlı bir farklılık ortaya koymaktadır. İlişkisel yılmazlık
düzeyinin ise, evlilik süresine göre anlamlı bir farklılık göstermediği görülmüştür.
Yardımcı (2020) yaptığı araştırmada, 15 yıl ve üzeri evli olanların, 11-15 yıl
aralığında evli olan bireylere göre yaşam doyumlarının daha yüksek olduğunu tespit
etmiştir. Bunun yanı sıra, 6-10 yıl aralığında evli olan bireylerin, 11-15 yıl aralığında
evli olan bireylere oranla yaşam doyumlarının daha yüksek olduğu görülmüştür.
85
Evlilikte zamanın ilerlemesi ile birlikte, çocukların yaşı ilerlemekte,
ebeveynlere olan bağımlılıkları ve ihtiyaçları azalmaktadır. Çoğu üniversiteyi bitirmiş,
meslek sahibi olmuş, evlenmiş bireyler olmaktadır. Artık sorumluluğu çocuğun
üstlenmeye başladığı, ebeveynin sorumluluğunun azalmaya başladığı dönemlerde,
ebeveyn tükenmişliğinin azalmaya başladığı, eşlerin birbiri ile olan ilişkilerinin
artmaya başladığı düşünülebilir. Alanyazın incelediğinde, ebeveyn tükenmişliği,
ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık ile ilgili yapılan çalışmalarda, evlilik süresi
değişkeni ile ilgili bulgulara rastlanmamaktadır. Bu doğrultuda, bu araştırmanın
bulgularının, alana katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
4.4. Ebeveyn Tükenmişliği, Ebeveyn Stresi ve İlişkisel Yılmazlığın Evlilik
Şekli Değişkeni Açısından İncelenmesine Yönelik Bulguların
Tartışılması ve Yorumlanması
Araştırma bulgularına göre, ebeveyn tükenmişliği alt boyutu duygusal
uzaklaşma, ebeveyn stres düzeyi ve ilişkisel yılmazlık düzeyi evlilik şekline göre
istatistiksel olarak anlamlı bir fark göstermektedir.
Yıldız ve Çevik (2016) evli bireylerle yaptıkları çalışmada, kendi isteği ile
evlenenlerin evlilik doyumlarının görücü usulü evlenenlere göre daha yüksek
olduğunu bulgulamışlardır. Şendil ve Korkut (2008) flört ederek evlenen çiftlerin
görücü usulü evlenen çiftlere göre uyumlarının daha yüksek olduğunu bulmuşlardır.
Yardımcı (2020) araştırma bulguları aynı doğrultudadır. Flört ederek evlenenlerin,
görücü usulü evlenenlere göre, yaşam doyumlarının daha yüksek olduğu bulunmuştur.
Alanyazında yapılan çalışmaların, araştırma bulguları ile paralellik gösterdiği
görülmektedir. Kara ve Şahin (2018) araştırmalarında, evli bireylerin evlilik şekline
göre ilişkisel yılmazlık düzeyleri arasında anlamlı bir farklılık bulmamışlardır. Bu
araştırmanın bulgularında ise, ilişkisel yılmazlık alt boyutu maneviyatın görücü usulü
evlenenlerde daha yüksek düzeyde olduğu sonucu tespit edilmiştir. Görücü usulü
evlenen bireyler toplumsal kriterlere uyum sağlayarak, çevre onayı ile birlikte evliliğe
adım atmaktadırlar. Yapılan bir araştırmaya göre, üst sosyo-ekonomik düzeydeki
bireylerin birçoğu flört ederek evlenirlerken, daha düşük sosyo-ekonomik düzeyde
olan bireylerin görücü usulü evlendikleri görülmüştür (Koçinoğlu, 1971, akt.Özgüven,
2014, s.52). Görücü usulü evliliği tercih eden bireyler eşlerini bir kurtuluş, kader gibi
86
görmektedirler. Ekonomik olarak yeterli hissetmeyen bireyler, evlendikleri kişi ile
birlikte hem maddi hem de manevi olarak daha güçlü hissetmeye başlarlar. Manevi
yönden daha güçlü hissetmelerine karşın, birbirlerini kişisel özellikler ile tanıma fırsatı
olmadan evliliğe adım atan çiftlerin, ortak karar alabilme, olumlu iletişim ve etkili
problem çözme konusunda yetersiz olabilecekleri düşünülmesi ile birlikte, ebeveyn
stresini daha fazla yaşayabilecekleri düşünülmektedir.
4.5. Ebeveyn Tükenmişliği, Ebeveyn Stresi ve İlişkisel Yılmazlığın Çocuk
Yaşı Değişkeni Açısından İncelenmesine Yönelik Bulguların
Tartışılması ve Yorumlanması
Araştırma bulgularına göre, ebeveyn tükenmişlik düzeyi, çocuk yaşına göre
anlamlı bir farklılık göstermektedir.
Ebeveynlerin, ebeveynlik rollerinde yaşadıkları tükenmeyi, küçük yaşta
çocuğa sahip olmaya bağlı olarak daha fazla yaşadıkları görülmektedir. Yaşı büyük
çocuğa sahip olanların ebeveyn tükenmişlik düzeylerinin daha az olduğu
görülmektedir. Bir araştırmada, 3-6 yaş grubunda çocuğu olan ebeveynlerin
tükenmişlik düzeyleri incelenmiştir. Çalışma sonucunda, çocuğun yaşının arttıkça,
ebeveyn rolünde tükenme, ebeveyn benliğinde zıtlık ve bıkkınlık alt boyutu ile birlikte
ebeveyn tükenmişlik düzeyinin azaldığı sonucuna ulaşılmıştır. Küçük yaş grubunda
çocuk, temel ihtiyaçları ile ilgili ebeveyne daha fazla muhtaç durumdadır. Kendi istek
ve ihtiyaçlarını kendisi karşılayamayan çocuğun daha fazla bakım ihtiyacı olmaktadır.
Öte yandan, çocuğun yaşının ilerlemesi ile birlikte çocuk öz-bakım ile ilgili
ihtiyaçlarını kendisi karşılamaya başlar, duygu ve düşüncelerinin farkına vararak
kendisini ifade edebilmeyi öğrenir ve akranları ile daha fazla zaman geçirerek
sosyalleşmeye de başlaması ile birlikte ebeveynin sorumlulukları biraz daha azalır. Bu
durum, ebeveyn tükenmişliği ile ilgili koruyucu bir faktör olan ebeveynin kendisine
zaman ayırması, rahatlamasını sağlayan serbest zaman aktiviteleri, sosyalleşme gibi
alanları oluşturmasına zemin hazırlayarak, ebeveynin stresinin azalmasını sağlayabilir.
Bu araştırmanın bulgularına göre, ebeveyn stresi, çocuk yaşına göre anlamlı
bir farklılık göstermektedir. Yapılan bir çalışmada, doğum sonrasında annelerin stres,
depresyon ve kaygı gibi durumları daha fazla yaşadıkları bulgulanmıştır (Sêjournê,
87
Sanchez-Rodriguez, Leboullenger ve Callahan, 2018). Doğum anne için psikolojik,
biyolojik ve sosyal birçok farklılığın yaşandığı önemli bir yaşantıdır. Bazı annelerin
sahip olduğu özellikler hamilelik ve doğum sürecinde kaygı, depresyon gibi olumsuz
duygu durumların oluşmasına neden olabilir (Hergüner, Çiçek, Annagür, Hergüner ve
Örs, 2014). Doğum ile birlikte ebeveyn rolünü üstlenen anne, birçok risk faktörü ile
karşılabilir. Bu değişiklerle baş etmekte zorlanarak depresyon durumu yaşayabilir
(Erdem, Bucaktepe, Özen ve Kara, 2010). Küçük yaşta çocuğa sahip ebeveynlerde,
yeni role uyum sağlama ve çocuğun kişisel ihtiyaçlarını karşılayabilme sürecini
yönetebilmesi zor olabilir. Bu bağlamda, küçük yaşta çocuğu olan ebeveynlerin, daha
fazla stres ve tükenmişlik yaşayabileceği düşünülebilir.
Alanyazında
benzer
sonuçların
olduğu
görülmektedir.
Ebeveyn
tükenmişliğinin, küçük yaşta (5 yaşından küçük) çocuğa sahip olan ebeveynlerde daha
fazla olabileceği görülmektedir (Le Vigouroux, Scola, Raes ve Mikolajzcak ve
Roskam, 2017). 0-6 yaş arasında çocuğu olan ebeveynlerin, kendi kişisel ihtiyaçlarını
karşılamakta ve kendilerine zaman ayırmakta yaşadıkları zorluk nedeni ile tükenmişlik
yaşayabildikleri sonucuna ulaşılmıştır (Giallo, Rose, Cooklin ve McCormack, 2013).
Başka bir çalışmada, 0-6 yaş arasında çocuğu olan ebeveynlerin, stres yaşadıkları buna
bağlı olarak, ebeveyn öz yeterliklerinin olumsuz etkilenerek olumsuz ebeveyn
davranışlarında bulunabilecekleri sonucuna ulaşılmıştır (Dunning ve Giallo, 2012).
Literatürde, ergen çocuğu olan annelerin de tükenmişlik yaşayabildikleri
görülmektedir (Auriol-Bartro, 2011; akt. Séjourne vd., 2018). Ergenlik döneminde
çocuğu olan annelerin kaygı düzeylerinin yüksek olduğu görülmektedir (Boğday,
2020). Ergenlik dönemi, çocuğun psikolojik, fizyolojik ve sosyal birçok değişim
yaşadığı, çocuğun kişilik gelişimi yönündeki önemli bir aşamadır (Rogol, Roemmich
ve Clark, 2002). Bu evrede, daha özgür, kendi kararlarını vermeyi ve kendi tercihlerini
yapmak isteyen ergenler, aileden uzaklaşma ve çatışma durumunu yaşayabilirler. Bu
bağlamda, ebeveyn rolünde farklı bir aşamadan geçen anne babaların çocuklarıyla
iletişim kurmada yaşayabilecekleri zorluk, stres ve kaygı düzeylerinin artması
tükenmiş hissetmelerine neden olabilir. Alanyazında araştırma bulguları ile
örtüşmeyen sonuçlara da rastlanmaktadır. Karageyik (2019) yaptığı araştırmada,
ortaokul ve lise kademesinde çocuğu olan ebeveynlerin stres düzeylerinde çocuğun
kademesine göre anlamlı bir farklılık olmadığını bulmuştur. Ebeveyn duygu durumu
88
çocuğun yaşına göre anlamlı bir farklılık göstermemektedir (Ho vd., 2013). Lindström,
Âman ve Lindahl-Norberg (2011) ebeveyn stres düzeyinin çocuk yaşına göre anlamlı
bir farklılık göstermediğini bulgulamıştır. Araştırma sonuçları, literatürde yapılan bazı
araştırmalarla paralellik gösterirken, bazı araştırmalardan farklılık göstermektedir.
4.6. Ebeveyn Tükenmişliği, Ebeveyn Stresi ve İlişkisel Yılmazlığın Eğitim
Durumu Açısından İncelenmesine Yönelik Bulguların Tartışılması
ve Yorumlanması
Araştırma bulgularına göre, ebeveyn tükenmişlik düzeyi, ebeveyn stres
düzeyi ve ilişkisel yılmazlık düzeyi eğitim durumuna göre anlamlı bir farklılık
göstermektedir.
Bu araştırmanın bulguları, literatürde yapılan çalışmalarla benzerlik
göstermektedir. Bu araştırmada, lise mezunu ebeveynlerin, ebeveyn tükenmişliği ve
ebeveyn stres düzeylerinin daha yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Yüksek eğitim
seviyesine sahip olmanın, tükenmişlik ile ilgili koruyucu bir faktör olduğu
bulunmuştur (Sodi vd., 2020). Coşkun ve Akkaş (2009) tarafından yapılan çalışmanın
bulguları da paralel niteliktedir. Araştırmada, eğitim seviyesinin yükselmesinin sürekli
kaygı durumunu azaltabileceğine yönelik bulgulara ulaşılmıştır. Eğitim durumu
ilköğretim düzeyinde olan ebeveynlerin duygusal tükenmişlik düzeylerinin diğer
eğitim durumundaki ebeveynlere göre daha yüksek düzeyde olduğu bulgusuna
ulaşılmıştır (Aydın, 2017; Cin, Aydın ve Arı, 2017). Öğretmenlerin eğitim durumları
arttıkça, tükenmişlik düzeyleri azalmaktadır. Ön lisans mezunu öğretmenlerde
duygusal tükenme ve duyarsızlaşmanın lisans ve yüksek lisans mezunu
öğretmenlerden daha yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Cemaloğlu ve Şahin, 2007;
Seferoğlu, Yıldız ve Yücel, 2014). Ailelerin ihtiyaç duyduğu kaynak ve bilgilere
ulaşmada karşılaştığı zorluklar, tükenme durumunu yaşamalarında bir risk faktörü
oluşturmaktadır. Eğitim düzeyinin toplumsal statü ve roller bağlamında önemli olduğu
düşünülmektedir. Toplum içerisinde en çok karşılaştığımız sorulardan biri eğitim
durumumuza yöneliktir. Eğitim düzeyi düşük bireylere karşı toplumda, statüye bağlı
olarak olumsuz bakış açısı olabilmektedir. Ebeveynler, çocuklara okul ile ilgili ödeve
yardım etme gibi akademik destek sağlamada zorluk çekebilir. Ayrıca, lise mezunu
ebeveynlerin üniversiteye giden çocukları olabilir. Ebeveyn, kendini bu süreçte
89
yetersiz ve deneyimsiz hissederek, üzerinde baskı hissedebilir. Öte yandan, toplumsal
olarak eğitim düzeyinin düşük olması ile ilgili kendisini mutsuz hissedebilir. Yeterli
hissedemeyen ebeveynin stres ve tükenmişlik yaşamasının kaçınılmaz olacağı
düşünülmektedir.
Alanyazında ebeveyn tükenmişlik düzeylerini, eğitim durumu ile inceleyen
çalışmaların az düzeyde olduğu olduğu görülmektedir. Yapılan çalışmalarda,
ebeveynlerin tükenmişlik düzeyinin eğitim düzeyine göre farklılaşmadığı sonucuna
rastlanmaktadır (Kaner, 2007; Le Vigoroux ve Scola, 2018; Mikolajzcak vd., 2018).
Öğretmenlerin eğitim durumlarına göre duygusal tükenme, duyarsızlaşma ve kişisel
başarı düzeyleri farklılaşmamaktadır (Birkan, 2020). Alanyazında farklı bir bulgu,
Yönel (2021) tarafından yapılan çalışmadır. Çalışma sonucuna göre, mezun oldukları
okul lisans ve lisansüstü olan ebeveynlerde ebeveyn rolünde tükenme düzeyi daha
yüksektir. Ön lisans mezunu ebeveynlerin, bıkkınlık duyguları, duygusal uzaklaşma
ve ebeveyn tükenmişlik düzeyinin, ilkokul, ortaokul mezunlarından daha düşük
olduğu görülmektedir.
Eğitim
durumunun
yüksek
olması
bireylerin
evlilik
doyumlarını
arttırmaktadır (Yıldız ve Çevik, 2016). Yapılan bir çalışmada farklı bir bulgu olarak,
eğitim düzeyi arttıkça evlilik doyumu azalmaktadır (Çağ ve Yıldırım, 2013). Eğitim
seviyesinin düşük olması, çiftlerin uyumlarını da olumsuz etkileyebilmektedir (Şendil
ve Korkut, 2008). Bireylerin eğitim düzeyinin artması birlikte, evlilikten ve sosyal
hayattan beklentilerinin değişebildiği düşünülmektedir. Literatürde tersi sonuçların da
olduğu görülmektedir. Eğitim seviyesinin yüksek olduğu kişiler, daha fazla
sorumluluğa sahip olmasından dolayı daha fazla tükenme yaşayabilmektedirler
(Leiter, Maslach ve Frame, 2014). Başka bir araştırmada, eğitim durumunun, ebeveyn
tükenmişlik düzeyinde istatistiksel olarak belirgin bir etkisi olmadığı sonucuna
ulaşılmıştır (Kalkışım, 2019). Duran ve Barlas (2014) lise mezunu olan babaların
ilköğretim mezunu olanlara göre, lise mezunu olan annelerin okuryazar olmayanlara
göre, öznel iyi oluşlarının daha yüksek olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Öznel iyi oluş,
bireylerin mutlu, huzurlu ve başarılı olmaları yönünde önemli faktörlerden birisidir.
Otizmli çocuğu olan anne babalarda eğitim durumunun ilişkisel yılmazlık düzeylerini
etkilemediği görülmüştür (Dalkılıç, 2016).
90
Evli bireylerin yılmazlık düzeylerinin eğitim durumuna göre anlamlı düzeyde
farklılaştığı görülmektedir (Bektaş ve Özben, 2016). Eğitim durumunun artması,
kültürel düzeyin gelişimini etkileyerek, daha fazla imkâna ulaşımı ulaşılabilir hale
getirmektedir. Çiftlerin eğitim durumlarının artmasının yılmazlık düzeylerini arttıran
önemli bir faktör olduğu görülmüştür. Bu sonuçlar, bu araştırmanın bulguları ile
paralellik göstermektedir.
4.7. Ebeveyn Tükenmişliği, Ebeveyn Stresi ve İlişkisel Yılmazlığın
Meslek Açısından İncelenmesine Yönelik Bulguların Tartışılması
ve Yorumlanması
Araştırma bulgularına göre, ebeveyn tükenmişlik düzeyi, ebeveyn stres
düzeyi ve ilişkisel yılmazlık düzeyinin meslek değişkenine göre anlamlı bir farklılık
gösterdiği görülmektedir.
Mesleği serbest meslek olanların, ebeveyn tükenmişliği ve ebeveyn stres
düzeylerinin daha yüksek olduğu görülürken, ilişkisel yılmazlık aktör alt boyutunda
daha düşük düzeyde olduğu sonucu görülmüştür. Bireylerin sahip oldukları meslek,
geçim kaynağını oluşturmaktadır. Ayrıca, her mesleğin çalışma şartları, çalışma
düzeni ve maddi geliri farklılık göstermektedir. Serbest meslek alanında aktif olarak
çalışanların, esnek çalışma saatlerine sahip olabileceği düşünülmekte, bu sebeple
ebeveynin çocuğuna yeterli zaman ayıramaması söz konusu olabilmektedir.
Ebeveynler, serbest mesleğin ne olduğunu çocuklarına anlatmakta güçlük çekebilirler.
Öte yandan, serbest meslek alanında olan ebeveynlerin yeterli maddi geliri elde
edemeyeceği düşünülebilir. Bireylerin sahip oldukları mesleğin, toplum içerisinde
statümüzü ve kimliğimizi belirleyen önemli seçimlerden bir tanesi olduğu
düşülmektedir. Aile içerisinde bir yana, toplumsal olarak da meslek bireylere en çok
sorulan sorulardan bir tanesidir. Bu bağlamda mesleki kimliğinde mutlu hissetmeyen
bireyin, eş ve ebeveyn rollerinde de bazı stresli durumlar yaşayabileceği düşünülebilir.
Yapılan araştırmalarda, düşük statüye sahip olmanın ebeveyn tükenmişliği ve ebeveyn
stresi için risk faktörü olabileceği görülmektedir. Toplumda statüsü yüksek
mesleklerde olmak, kişinin bu statünün getirdiği rollere uymasını da beraberinde
getirebilir. Meslek alanında başarılı olan kişiler, aile yaşantılarında da aynı başarıyı
91
paralel olarak götürmeye daha fazla özen gösterebilirler. Ayrıca, iyi bir meslek
statüsünde olmak, kişinin ekonomik olarak yeterli düzeyde olmasını da sağlayabilir.
Alanyazında yapılan çalışmaların araştırma bulgularını destekler nitelikte
olduğu görülmektedir. Literatürde, tükenmişlik ile ilgili kuramsal bilgiler
değerlendirildiğinde, tükenmişliğin, ilk olarak sağlık gibi insan ile iç içe çalışan
mesleklerde ortaya çıktığı görülmektedir. Sağlık alanında çalışan, özellikle doktor ve
hemşirelerin, çoğu zaman kendi ihtiyaçlarından önce başkalarının ihtiyaçlarına öncelik
vermesi sebebi ile duygusal tükenmeyi daha fazla yaşayabilecekleri görülmektedir.
Doktorlar meslek hayatları boyunca yüksek düzeyde strese maruz kalırlar ve
tükenmişlik yaşamaya yatkın hale gelirler. Tükenmişlik yaşayan doktorlar yanlış
kararlar verebilir, tıbbi hatalar yapabilir ve iş arkadaşlarıyla zor ilişkilere girebilirler.
Bununla birlikte, depresyon, endişe, uyku bozuklukları, madde kullanımı ve evlilik
ilişkilerinde problemler yaşayabilirler. Sağlık alanında çalışanların stresli bir ortama
maruz kalmaları sebebiyle tükenmişlik ve stres konusunda risk altında oldukları
söylenebilir (Graham, Potts ve Ramirez, 2002; Koçyiğit, 2019; Kumar, 2016; Lemaire
ve Wallace, 2017; Tunç, 2008). Ayrıca sağlık alanında çalışanların nöbet sistemi ile
çalışması söz konusu olabilmektedir. Bu durum, düzenli ve sağlıklı bir aile ortamının
olmasını zorlaştırabilir. Sağlık alanında çalışanların, çocuklarına yeterli zaman
ayıramama, çocukların fiziksel ve ruhsal ihtiyaçlarını karşılayamama ile ilgili daha
fazla tükenmişlik ve stres yaşayabilecekleri düşünülmektedir. Ebeveyn tükenmişliği
ve ebeveyn stres düzeyinin akademisyenlerde az düzeyde olduğu görülmektedir. Bu
durumun, akademisyenlerin bilgiye daha hızlı ulaşabilmeleri ile ilgili olduğu
düşünülebilir. Akademisyenlerin, çocuğun gelişim sürecinde yaşanan durumlara
ilişkin farkındalıklarının daha yüksek olduğu ve bu doğrultuda daha bilinçli
müdahalelerde bulunabilmeleri mümkün olabilir. Bununla beraber, akademisyenlerin
maddi ve manevi olarak çocuğun ihtiyaçlarını karşılama konusunda daha yetkin
olabilecekleri şeklinde yorumlanabilir.
Alanyazın incelendiğinde, tükenmişliğin, meslekler ile ilişkili olduğunu
gösteren çalışmalara rastlanmaktadır. Akademisyenlerin tükenmişlik düzeylerinin
incelendiği çalışmada, duygusal tükenme alt boyutunda anlamlı bir farklılık
bulunmazken, duyarsızlaşma ve kişisel başarı alt boyutunda anlamlı bir farklılık
görülmüştür (Polatcı, 2009). Başka bir araştırmada, Yrd.Doç. olmayı bekleyen
92
doktorasını tamamlamış Araş.Gör.’lerin en yüksek duygusal tükenme düzeyine sahip
olduğu bulunmuştur (Çam, 2001).
Başka bir meslek grubu olan doktor ve hemşirelerin tükenmişlik düzeylerinin
incelendiği araştırmada, duygusal tükenme alt boyutunda anlamlı bir farklılık
görülürken, kişisel başarı ve duyarsızlaşma alt boyutlarında anlamlı bir fark
saptanmamıştır (Sayıl, Haran, Ölmez ve Özgüven, 1997). Farklı bir araştırma bulgusu,
öğretmenlerin cinsiyet, medeni durum, mesleki kıdem ve mezun olunan okul
değişkenleri açısından tükenmişlik düzeylerinin incelendiği çalışmanın bulgularıdır.
Araştırma sonuçlarına göre, tükenmişlik, hiçbir sosyo-demografik değişkene göre
farklılık göstermemektedir. Öğretmenlerin tükenmişlik düzeylerinin orta derecede
olduğu bulgulanmıştır (Bilgen ve Genç, 2014). Öğretmenlerin tükenmişlik
düzeylerinin incelendiği farklı bir araştırmada, öğretmenlerin duygusal tükenmişlik ve
tükenmişlik düzeyi orta, duyarsızlaşma düzeyi düşük, kişisel başarı düzeyi ise yüksek
olarak bulunmuştur. Öğretmenlerin yaşamı ihmal etme ve eve iş getirme düzeyinin
düşük, yaşamın işten ibaret olması ve genel iş yaşam dengesi düzeyinin orta ve iş
yaşam uyumunun yüksek düzeyde olduğu bulunmuştur (Birkan, 2020).
Bu araştırmanın sonuçlarına bakıldığında, mesleği serbest meslek olanların
ilişkisel yılmazlık aktör alt boyut puan ortamalarında, mesleği memur, doktor ve
hemşire olanlardan daha düşük düzeyde olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Literatür
incelendiğinde, ilişkisel yılmazlık düzeylerinin mesleğe göre ele alındığı çalışmaların
çok sınırlı olduğu görülmekte olup, araştırma sonuçlarının literatüre katkı sağlayacağı
düşünülmektedir. Farklı bir çalışmada, evli bireylerin ilişkisel yılmazlık ve evlilikte öz
yetkinlik düzeyleri farklı demografik değişkenlere göre incelenmiştir. Evli bireylerin
cinsiyet, yaş, evlilik süresi, evlilik şekli, meslek, eğitim düzeyi ve gelir düzeyleri ile
ilgili bilgileri alınmıştır. Araştırma bulgularına göre, ilişkisel yılmazlık düzeyinin,
sosyo-demografik bilgilere göre anlamlı bir farklılık göstermediği görülmüştür (Kara,
2019).
93
4.8. Ebeveyn Tükenmişliği, Ebeveyn Stresi ve İlişkisel Yılmazlığın
Çalışma Durumu Açısından İncelenmesine Yönelik Bulguların
Tartışılması ve Yorumlanması
Araştırma sonucuna göre, katılımcıların ebeveyn tükenmişlik düzeyi ve
ebeveyn stres düzeyi çalışma durumuna göre anlamlı bir farklılık göstermemekte olup,
ilişkisel yılmazlık düzeyi çalışma durumuna göre anlamlı düzeyde farklılaşmaktadır.
Alanyazın
incelendiğinde,
araştırma
bulgularından
farklı
sonuçlara
rastlanmaktadır. Ev kadını veya çalışan her annenin yaşamında olumsuz stres riskinin
varlığından söz edilebilmektedir. Çalışan annelerin iş sürecinde yaşadığı strese ek
olarak annelik rolünün getirdiği stresin de ebeveyn stresini arttırabilen bir faktör
olduğu görülmektedir (Nemet-Pier, 2003; akt. Akgün, 2014). Mikolajzcak ve Roskam
(2018) araştırmalarında, çalışmayan ebeveynlerin ebeveyn tükenmişliğini daha fazla
yaşayabileceklerini bulgulamışlardır. İş hayatında yaşanan tatmin duygusunun yaşam
doyumu üzerinde olumlu bir etkisi olduğu görülmektedir (Van Praag, Frijters ve
Ferrer-i-Carbonell, 2003). Kişinin iş yaşamı ile aile yaşantısı sürekli etkileşim
halindedir. Çalışan anne babalar günlerinin büyük bir kısmını çalışma ortamında
geçirirler. İçinde bulundukları çalışma ortamında ise, birçok farklı durum ile karşı
karşıya kalırlar. Uzun vakitlerini çalışma ortamında geçiren anne babalar iş
arkadaşlarından kabul görme, sosyalleşme, iletişim kurma ve desteklenme ihtiyacı
duyabilmektedirler. İş hayatında bu beklentiyi karşılayamayan ebeveynlerin stres
yaşaması olasıdır. Ebeveynin stresle başa çıkabilme ve duygularını kontrol edebilme
ile ilgili kişisel başa çıkma kaynaklarının olmaması, yaşadığı stres durumunu aile
üyelerine yansıtmasına neden olabilir. Ev ile ilgili sorumluluklar ve ebeveynlik
rollerinin getirmiş olduğu stres faktörleri de dikkate alındığında, çalışan anne babalar
ebeveyn stresini daha fazla yaşayabilir.
Yapılan bir çalışmada, evli kişilerin yılmazlık düzeylerinin kendileri ve
eşlerinin çalışma durumuna göre anlamlı düzeyde farklılık gösterdiği sonucuna
ulaşılmıştır. Çalışma sonucunda, mesleğini severek yapan bireyler için, çalışıyor
olmanın yılmazlık için olumlu bir faktör olduğu görülmüştür (Bektaş ve Özben, 2016).
Bu bulgu, bu araştırmanın sonuçları ile örtüşmemektedir. Bu araştırmada, çalışan
ebeveynlerin ilişkisel yılmazlık düzeylerinin çalışmayan ebeveynlere göre daha düşük
94
düzeyde olduğu sonucu bulgulanmıştır. Çalışan ebeveynler gün içerisindeki büyük bir
zamanı iş yerinde geçirmektedir. İş haricinde, eşlerin birbirine ayıracakları zamanın
azlığı, birlikte ortak paylaşım olmaması gibi durumlar eşlerin birbiri ile olan
iletişimlerini zayıflatabilmektedir. Çalışan anne babalar birbirine daha az zaman
ayırabilir, kalan zamanda ise, çocukların ihtiyaçları daha fazla ön plana çıkabilir.
Ayrıca, eşleri ile birlikte çalışmayan anne babaların dışında, ebeveynler, iş yerinde
karşılaşıkları birçok problemler ile bireysel olarak başa çıkmak durumundadır.
Çalışma ortamında stres yaşayan ebeveyn, ev ortamında bu stresi devam ettirebilir.
Stres, kişinin an’a odaklanmakta ve olumlu ilişkiler kurmakta zorlanmasına neden
olabilir. Bu durum, eşlerin birbirinden duygusal olarak uzaklaşmasında ve olumsuz
iletişim kurmasında etkili olabilir.
Öte yandan, iş tatmininin, yaşam doyumu üzerinde olumlu bir etkisi
olduğundan, iş sürecinde istediği verime sahip çalışan kadınların, eşleri ile kendilerini
daha eşit hissettikleri ve evlilik ilişkilerinden daha fazla doyum alma eğiliminde
oldukları
düşünülebilir.
Çalışan
kadınlar,
ekonomik
olarak
daha
özgür
hissedebilmekte ve eşlerinden maddi desteğe daha az ihtiyaç duyabilmektedir. Bu
durum, kadının maddi olarak daha güçlü hissetmesini ve bireysel isteklerini daha rahat
karşılayabilmesini sağlamaktadır. İş yerinde stres yaşayan ebeveynler, ev ortamında
huzurlu bir ortamı tercih edebilirler. Bu durumda, çalışan annelerin ebeveyn
tükenmişliği ve ebeveyn stresini daha az düzeyde yaşayabilecekleri düşünülebilir. Her
anne babanın çalışma ortamı ve çalışma şartları farklılık göstermektedir. Çalışan
ebeveynlerin yaşadıkları tükenmişlik ve stres duygularının, işte geçirilen zaman ve iş
ortamının sağladığı şartlar gibi faktörler ile ilgili olduğu düşünülmektedir.
4.9. Ebeveyn Tükenmişliği, Ebeveyn Stresi ve İlişkisel Yılmazlığın Gelir
Durumu Açısından İncelenmesine Yönelik Bulguların Tartışılması
ve Yorumlanması
Bu araştırmanın bulgularında, ebeveyn tükenmişlik düzeyinin, gelir durumu
düşük ebeveynlerde daha yüksek düzeyde olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Alanyazın incelendiğinde, gelir düzeyinin düşük olmasının tükenmişlik için
bir risk faktörü olduğu görülmektedir. Gelir düzeyinin düşük olmasının, duygusal
95
tükenmeyi arttırdığı bulgulanmıştır (Duran ve Barlas, 2014). Yeterli yaşam şartlarına
sahip olmamak, beraberinde stresi de getirerek, olumsuz ebeveyn ilişkilerine neden
olabilir. Ebeveynin maddi kaynaklarının yetersiz olması, çocuğun ihtiyaçlarını yeterli
düzeyde karşılayamamasına neden olur. Bu doğrultuda, yeterli ekonomik düzeye sahip
olmamak, duygusal olarak yıpratıcı olabilmektedir. Yönel (2021) tarafından yapılan
çalışma bulguları da, bu araştırmanın sonuçları ile uyumludur. Araştırmada, 6000 TL
ve üzeri gelir durumu olan ebeveynlerin, ebeveyn rolünde tükenme, bıkkınlık
duyguları ve duygusal uzaklaşma düzeyleri ile ebeveyn tükenmişlik düzeylerinin, gelir
durumu 4000-5000 TL arasında olan ebeveynlerin tükenmişlik düzeylerinden anlamlı
olarak daha düşük olduğu bulgulanmıştır. Gelir düzeyi yüksek olan ebeveynlerin
tükenmişlik düzeyleri daha düşüktür. Ebeveyn olma, birey için zorlu bir süreçtir.
Bununla birlikte ekonomik sıkıntıların yaşanması ve ihtiyaçların yeterli düzeyde
karşılanamaması ebeveyn için bu süreci daha zorlaştırmaktadır. Birey, anne baba
olduktan sonra, çocuğun ihtiyaçlarına öncelik vermeye başlar. Çocuğun ilk
doğumundan itibaren, büyüdüğü süreçte ekonomik kaygıyı hissetmek, ebeveynin
tükenmişliğini arttıran bir faktör olabilir. Gelir düzeyleri yüksek olan ebeveynlerin
tükenmişlik düzeyleri ve alt boyutlarında daha düşük düzeyde olduğu belirtilmiştir
(Sünbül, Kurnaz, Apaydın, 2011).
Alanyazında yapılan çalışmalarda farklı sonuçlara rastlanmaktadır. Annenin
gelir durumunun ebeveyn tükenmişlik düzeyinde belirgin bir etkisi olmadığı
görülmektedir (Kalkışım, 2019; Kaner, 2007; Lindström, Âman, Lindahl-Norberg,
2011). Ören ve Türkoğlu (2006) tarafından yapılan çalışma bulguları da paralel
niteliktedir. Yapılan çalışmada, tükenmişlik ile sosyoekonomik düzey arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir fark görülmemiştir.
Araştırma sonucunda, ebeveyn stres düzeyinin gelir durumuna göre anlamlı
bir farklılık göstermediği sonucuna ulaşılmıştır. Literatürde, tersi sonuçlara
rastlanmaktadır. Gelir düzeyinin düşük olmasının, stresi artırdığına yönelik çalışma
bulguları mevcuttur. Karageyik (2019) ebeveyn stres düzeyinin, gelir düzeyi düştükçe
artış gösterdiğini bulgulamıştır. özellikle işsizlik, yoksulluk gibi sosyo-demografik
özellikler ebeveynler için zararlı sonuçlara neden olabilecek risk faktörleridir
(Webster-Stratton, 1990). Düşük gelir düzeyine sahip babaların cezalandırma ve öfke
nöbetleri gibi olumsuz duygu durumlarını daha fazla yaşadığı görülmektedir. Özellikle
96
babalarda olumsuz davranış durumlarının sık görülebileceği, cezalandırma, öfke
nöbetleri gibi durumların yaşanabileceği görülmüştür (Elder, Van Nguyen ve Caspi,
1985). Yapılan başka bir çalışmada, gelir düzeyinin düşük olmasının, ebeveynlerde
stres ve depresyonu arttırdığı, ergen erkeklerde ise davranış problemlerine neden
olduğu görülmüştür (Conger vd., 1992). Yapılan çalışmalarda, farklı bulgulara
rastlanmaktadır. Bu durum, ebeveyn stres düzeyini etkileyen kaynakların daha çok
durumsal özellikler ile açıklanabileceği şeklinde yorumlanabilir. Yapılan çalışmalar
ebeveyn stresini, ebeveynin ve çocuğun sahip olduğu kişisel özellikler ve çocuğun özel
gereksinimli olup olmaması ile ele almaktadır.
Evli bireylerin yaşam doyumlarının gelir düzeyine göre anlamlı bir farklılık
gösterdiği, gelir düzeyi yüksek olanların yaşam doyumlarının daha yüksek olduğunu
görülmektedir (Yardımcı, 2020). Sosyo-ekonomik düzeyi yüksek olan ebeveynler,
çocukların gelişimi ile ilgili gereken bütün imkânları sağlayabilir. Anne babanın
çalıştıkları saatlerde çocuğa bakması ile sorumlu bir bakım veren tutma imkanları
olabilir. Ekonomik düzeyi yüksek ebeveynlerin bu gibi ihtiyaçları rahatlıkla
karşılayabileceği ve ebeveyn tükenmişliğini daha az düzeyde yaşayabilecekleri
düşünülebilir. Ekonomik düzeyi daha az olan ebeveynlerin, tükenmişlik düzeylerinin
daha yüksek olduğu görülürken, ilişkisel yılmazlık maneviyat alt boyutunun yüksek
olduğu görülmüştür. Farklı bulguların olduğu çalışmalara da rastlanmaktadır. Yapılan
bir çalışmada, ilişkisel yılmazlığın gelir durumuna göre anlamlı bir farklılık
göstermediği görülmüştür (Dalkılıç, 2016). Başka bir çalışmada, gelir düzeyi düşük
olan çiftlerin uyumlarının da düşük olduğu görülmüştür (Şendil ve Korkut, 2008).
Bu araştırmanın bulgularında, ilişkisel yılmazlık maneviyat alt boyutunda
gelir düzeyi düşük ebeveynlerin, gelir düzeyi yüksek ebeveynlere göre anlamlı bir
farklılık gösterdiği sonucuna ulaşılmıştır. Gelir düzeyi düşük olanların Maneviyat alt
boyutunda daha yüksek düzeyde olduğu bulgulanmıştır. Gelir düzeyi düşük
ebeveynlerin öncelikleri, ekonomik kaygılarla ilgili olabilmektedir. Ekonomik yönden
rahat ve mutlu hissetmeyen bireyler, kaygılı ve stresli olabilirler. Ebeveynler,
yaşadıkları bu zorlu süreçlerde nasıl baş edebilecekleri ile ilgili daha fazla paylaşım
yapabilirler. Yaşanan maddi zorluk, her iki ebeveyni etkilediği gibi, çocuk ile ilgili
ortak sorumluluğu hisseden ebeveynler baş etme yollarını birlikte aramaya
97
çalışabilirler. Bu süreç ile beraber baş etmeye çalışan çiftlerin, ilişkisel yılmazlık
düzeylerinin olumlu anlamda etkilenebileceği düşünülebilir.
98
5. BÖLÜM
SONUÇ VE ÖNERİLER
Bu bölümde araştırmanın bulgularına dayanarak sonuç ve önerilere yer
verilmiştir.
5.1. Sonuçlar
Bu araştırmanın amacı, ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel
yılmazlığın sosyo-demografik değişkenler açısından incelenmesidir. Bu amaç
doğrultusunda, ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlığın cinsiyet,
yaş, evlilik süresi, evlenme şekli, çocuk yaşı, eğitim durumu, meslek, çalışma durumu
ve gelir durumu gibi sosyo-demografik değişkenlere göre farklılaşıp farklılaşmadığı
incelenmiştir. Araştırmanın bulgularından elde edilen sonuçlar aşağıdaki gibidir.
Ebeveyn tükenmişliği ile ilgili ulaşılan sonuçlar şu şekildedir;
a) Katılımcıların ebeveyn tükenmişliği açısından erkek ve kadın katılımcılar
arasında anlamlı bir farklılık bulunmuştur. Bu sonuç ise, erkek
ebeveynlerin kadın ebeveynlere göre daha fazla tükenmişlik yaşadığını
ortaya koymuştur (Bkz. Tablo 4).
b) Ebeveynlerin tükenmişlik düzeyi yaş değişkeni açısından farklılıklar
oluşturmuştur. En yüksek ortalama 29 yaş ve altı grubuna ait iken, en
düşük ortalamanın 50 yaş ve üzerinde olduğu görülmüştür. Bu sonuç, genç
ebeveynlerin yaşı yüksek ebeveynlere göre daha fazla tükenmişlik
yaşadığını göstermektedir (Bkz. Tablo 5).
c) Ebeveyn tükenmişliğinin evlilik süresine göre anlamlı bir farklılık
gösterdiği sonucuna ulaşılmıştır. En yüksek ortalamanın 0-5 yıl arasında
evli olanlara, en düşük ortalamanın ise, 20 yıl ve üstü arasında evli olanlara
ait olduğu görülmüştür. Bu doğrultuda, evliliğinin başlarında olan
ebeveynlerin, uzun zamandır evli olan ebeveynlere göre daha fazla
tükenmişlik yaşadığı sonucuna ulaşılabilir (Bkz. Tablo 6).
99
d) Katılımcıların ebeveyn tükenmişliği alt boyutu duygusal tükenme düzeyi
ile evlenme şekli arasında anlamlı bir farklılık saptanmıştır. Bu sonuç,
görücü usulü evlenenlerin flört ederek evlenenlere göre duygusal tükenme
durumunu daha fazla yaşadıklarını ortaya koymaktadır (Bkz. Tablo 7).
e) Ebeveyn tükenmişlik düzeyinin çocuk yaşına göre anlamlı bir farklılık
gösterdiği sonucuna ulaşılmıştır. Ebeveyn tükenmişlik düzeyinin en düşük
olduğu grubun 30 yaş ve üstü çocuğu olan ebeveynler, en yüksek olan
grubun ise 0-2 yaş arasında çocuğu olan ebeveynlerde olduğu
görülmektedir (Bkz. Tablo 8).
f) Katılımcıların ebeveyn tükenmişliği düzeylerinde eğitim durumuna göre
anlamlı bir farklılık olduğu görülmektedir. Eğitim durumu lise olanların
daha fazla tükenmişlik yaşadıkları görülmektedir (Bkz. Tablo 9).
g) Ebeveyn tükenmişlik düzeyinin ebeveynlerin mesleklerine göre anlamlı
bir farklılık gösterdiği tespit edilmiştir. Ebeveyn tükenmişliği düzeyinin
yüksek olduğu meslek gruplarının doktor-hemşire ve serbest meslek
olduğu görülürken, düşük düzeyde ebeveyn tükenmişliği yaşayan meslek
grubunun akademisyen olduğu sonucu bulgulanmıştır (Bkz. Tablo 10).
h) Katılımcıların ebeveyn tükenmişliği düzeyinin çalışma durumuna göre
anlamlı bir farklılık göstermediği sonucuna ulaşılmıştır (Bkz. Tablo 11).
i) Ebeveyn tükenmişlik düzeylerinin, gelir durumuna göre anlamlı bir
farklılık gösterdiği görülmüştür. Bu sonuca göre, en yüksek ortalamanın
gelir durumu 2500-6000 TL arasında olanlarda, en düşük ortalamanın ise,
gelir durumu 12.000 TL ve üstü olanlarda olduğu bulunmuştur (Bkz. Tablo
12).
Ebeveyn stresi ile ilgili ulaşılan sonuçlar şu şekildedir;
a) Elden edilen verilere dayalı olarak, ebeveyn stresinin cinsiyete göre
anlamlı bir farklılık gösterdiği sonucu elde edilmiştir. Alınan puan
ortalamalarına göre, erkeklerin kadınlara göre daha fazla ebeveyn stresi
yaşadığı görülmüştür (Bkz. Tablo 4).
b) Ebeveynlerin yaş düzeyleri açısından, ebeveyn stres düzeyleri
incelendiğinde, ebeveyn stresinin yaşa göre anlamlı bir farklılık
gösterdiği görülmüştür. En yüksek ebeveyn stresi yaşayan grubun yaş
100
aralığı 40-49 yaş, en düşük ebeveyn stresi yaşayan grubun yaş aralığı ise,
30-39 yaş aralığıdır (Bkz. Tablo 5).
c) Katılımcıların ebeveyn stres düzeylerinin evlilik süresine göre anlamlı
bir farklılık gösterdiği görülmüştür. Bu durumda, ebeveyn stres
düzeyinin en düşük olduğu grubun, 0-5 yıldır evli olanlar olduğu,
ebeveyn stres düzeyinin en yüksek olduğu grubun ise 16-20 yıldır evli
olanlar olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Bkz. Tablo 6).
d) Ebeveyn stres düzeylerinin evlenme şekline göre anlamlı bir farklılık
gösterdiği görülmüştür. Görücü usulü evlenenlerin flört ederek
evlenenlere göre ebeveyn stresini daha fazla yaşadıkları bulgulanmıştır
(Bkz. Tablo 7).
e) Çocuk yaşının ebeveyn stres düzeyi üzerinde anlamlı bir fark
oluşturduğu sonucuna ulaşılmıştır. Alınan puan ortalamalarına göre en
düşük ebeveyn stres düzeyinin çocuğu 0-2 yaş arasında olan
ebeveynlerde, en yüksek ebeveyn stres düzeyinin ise, çocuğu 15-18 yaş
arasında olan ebeveynlerde olduğu görülmüştür (Bkz. Tablo 8).
f)
Katılımcıların eğitim durumu ebeveyn stres düzeyine göre anlamlı bir
farklılık göstermektedir. Lise mezunu olanların diğer gruplara göre
ebeveyn stresini daha fazla yaşadıkları sonucuna ulaşılmıştır (Bkz. Tablo
9).
g)
Ebeveyn stres düzeyinin, mesleğe göre anlamlı bir farklılık gösterdiği
bulgulanmıştır. Bu sonuca göre, mesleği serbest meslek olanların
ebeveyn stres düzeyinin daha yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Bkz.
Tablo 10).
h) Çalışma durumunun ebeveynlerin ebeveyn stres düzeyi üzerinde anlamlı
bir farklılık oluşturmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Bkz. Tablo 11).
i)
Ebeveyn stres düzeyinin, gelir durumuna göre anlamlı bir farklılık
göstermediği sonucuna ulaşılmıştır (Bkz. Tablo 12).
101
İlişkisel yılmazlık ile ilgili ulaşılan sonuçlar şu şekildedir;
a) İlişkisel yılmazlık, cinsiyete göre anlamlı bir farklılık göstermekte olup,
erkeklerin, ilişkisel yılmazlık düzeylerinin kadınlara göre daha düşük
olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Bkz. Tablo 4).
b) İlişkisel yılmazlık düzeyinin, yaşa göre anlamlı bir farklılık göstermediği
sonucuna ulaşılmıştır (Bkz. Tablo 5).
c) Evlilik süresinin ebeveynlerin ilişkisel yılmazlık düzeylerinde anlamlı bir
farklılık oluşturmadığı bulgulanmıştır (Bkz. Tablo 6).
d) İlişkisel yılmazlık düzeyinin, evlenme şekline göre anlamlı bir farklılık
gösterdiği görülmüştür. Bu doğrultuda, görücü usulü evlenenlerin
maneviyat alt boyutunda flört ederek evlenenlere göre daha yüksek
düzeyde olduğu, partner, aktör ve ortak alt boyutlarında ise daha düşük
düzeyde oldukları sonucuna ulaşılmıştır (Bkz. Tablo 7).
e) İlişkisel yılmazlık düzeyinin, çocuk yaşına göre anlamlı bir farklılık
göstermediği sonucuna ulaşılmıştır (Bkz. Tablo 8).
f) İlişkisel yılmazlık düzeyi maneviyat alt boyutunda eğitim durumuna göre
anlamlı bir farklılık göstermekte olup, lise mezunu olanların maneviyat alt
boyut puanlarının daha yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca,
Partner alt boyutunda ise, ilkokul/ortaokul mezunu olanların ilişkisel
yılmazlık düzeylerinin daha düşük düzeyde olduğu sonucuna ulaşılmıştır
(Bkz. Tablo 9).
g) İlişkisel yılmazlık düzeyi, aktör alt boyutunda anlamlı bir farklılık
göstermekte olup, mesleği serbest meslek olanların aktör puanlarının daha
düşük olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Bkz. Tablo 10).
h) İlişkisel yılmazlık düzeyi, çalışma durumuna göre anlamlı bir farklılık
göstermekte
olup,
çalışanların
ilişkisel
yılmazlık
düzeyinin,
çalışmayanlara göre daha düşük olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Bkz.Tablo
11).
i) İlişkisel yılmazlık düzeyi, gelir durumuna göre, maneviyat alt boyutunda
anlamlı bir farklılık göstermektedir. Gelir miktarı 2500-6000 TL arası
olanların maneviyat alt boyut puanlarının, 12.000 TL üstü olanlara göre
daha yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Bkz. Tablo 12)
102
Özetle; Sosyo-demografik faktörlerin ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi
ve ilişkisel yılmazlık ile ilişki içerisinde olduğu söylenebilir.
5.2. Öneriler
Bu kısımda, araştırmadan edilen bilgilere dayanarak aşağıda yer alan
öneriler sunulmuştur.
5.2.1. Politika Yapıcılara Öneriler
a. Bu çalışmadan elde edilen bulgulara bakıldığında, ebeveyn tükenmişliği
ve ebeveyn stresinin, olumsuz sonuçlarının önüne geçebilmek için başta
Sosyal Hizmetler ve Aile Bakanlığı olmak üzere diğer kamu kurum ve
kuruluşların ihmal ve şiddeti engelleyici stratejiler geliştirmesi ve yapılan
çalışmaları desteklemesi önerilmektedir.
b. Ülkedeki tüm ebeveyn ve ebeveyn adaylarının yetkili ve alanda yetkin
kişiler tarafından eğitilerek farkındalık kazandırılması, bilinçlendirilmesi
ve eğitimlerin tiyatro, sinema, radyo ve televizyon programları aracılığı
ile desteklenerek yapılabilmesi sağlanabilir.
c. Aile danışma ve psikolojik danışma merkezlerinin devlet tarafından
desteklenerek her ailenin psikolojik destek alabilmesi sağlanabilir.
d. Evlilik öncesi çiftlere zorunlu olarak evlilik sürecine yönelik, çiftler arası
olumlu iletişim, stres yönetimi, problem çözme becerileri, ebeveyn
eğitimi ve çocuk yetiştirme süreçleri ile ilgili bilgilerin verilmesi ebeveyn
tükenmişliği ve ebeveyn stresi yaşanması ile ilgili önleyici olabilir.
Sağlıklı bir toplumun temeli olan sağlıklı bireylerin yetişmesi yönünde
ebeveynliğe ilişkin farkındalığın kazandırılması önem taşımaktadır.
5.2.2.Araştırmacılara Öneriler
a) Bu araştırmada ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık
ele alınan sosyo-demografik özellikler ile sınırlılık göstermektedir.
Bundan sonra yapılacak araştırmalarda, farklı sosyo-demografik özellikler
ve farklı risk grupları ile araştırılması kavramların daha iyi anlaşılmasını
sağlayabilir.
103
b) İlgili literatür incelendiğinde, ebeveyn tükenmişliği ve ebeveyn stresi ile
ilgili yapılan çalışmalarda genellikle annelerin katılımının daha fazla
olduğu görülmektedir. Bundan sonra yapılacak olan çalışmalara babaların
katılımının artması sağlanabilir veya sadece babalar ile çalışılabilir.
c) Ebeveyn stresinin, daha çok özel gereksinimli ya da engelli çocuğa sahip
ebeveynlerde incelendiği görülmektedir. Normal gelişime sahip çocuğu
olan ebeveynlerin de, anne babalığa ilişkin yaşadıkları stres durumları
vardır. Normal gelişime sahip çocuğu olan ebeveynler ile yapılacak daha
ayrıntılı çalışmalar, ebeveyn stresini etkileyen kaynakların belirlenmesini
sağlayabilir.
d) Bu araştırmada, ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık
sosyo-demografik değişkenler açısından ele alınmıştır. Bundan sonra
yapılacak çalışmalarda, bu kavramların birbirleri ile arasında olan ilişkiler
incelenebilir.
e) Yapılan araştırmada, ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel
yılmazlık kavramları sadece evli ebeveynler ile incelenmiştir. Bundan
sonra yapılacak çalışmalarda medeni durumu bekâr olan ebeveynlere
yönelik çalışmalar yapılabilir.
5.2.3. Psikolojik Danışmanlara Öneriler
a. Ebeveyn tükenmişliği ve ebeveyn stresinin yaşanma durumunun anne
babalar tarafından fark edilmesi ile ilgili okullarda psikolojik danışmanlar
tarafından konuyla ilgili seminer ve psikoeğitimler düzenlenebilir.
Konuyla ilgili bilgilendirici broşür ve kitapçık hazırlanarak, velilere
dağıtımı sağlanabilir.
b. Kamu, kurum, kuruluş ve özel sektörde çalışan tüm psikolojik
danışmanların, ulaşabildikleri ebeveynleri bilinçlendirmek ve bu
ebeveynlerin farkındalıklarını arttırmak amacıyla ebeveyn tükenmişliği ve
ebeveyn stresi ile ilgili psiko-eğitimler düzenlenebilir.
c. Kamu, kurum, kuruluş ve özel sektörde çalışan tüm psikolojik danışmanlar
tarafından ebeveynlere yönelik ebeveyn tükenmişliği ve ebeveyn stresi ile
ilgili önleyici olmasına yönelik grup terapisi, psiko-drama gibi yaşantı
grupları düzenlenebilir.
104
d. Ebeveyn tükenmişliği ve ebeveyn stresi yaşanmasında önleyici olabilmek
adına, ‘Aile içi iletişim’ ‘Stres Yönetimi’ gibi konularda psiko-eğitim
programları Rehberlik Araştırma Merkezleri, okul rehberlik ve psikolojik
danışma birimleri tarafından önleyici ve gelişimsel hizmetler kapsamında
ebeveynlere uygulanabilir.
105
KAYNAKÇA
Abidin, R. R. ve Wilfong, E. (1989). Parenting stress and its relationship to child health
care. Children's Health Care, 18(2), 114-116.
Abidin, R. R. (1990). Introduction to the special issue: The stresses of
parenting. Journal of Clinical Child Psychology, 19(4), 298-301.
Abidin, R. R. (1992). The determinants of parenting behavior. Journal of Clinical
Child Psychology, 21(4), 407-412.
Abidin, R. R. ve Brunner, J. F. (1995). Development of a parenting alliance
inventory. Journal of Clinical Child Psychology, 24(1), 31-40.
Abidin, R. R. (2012). Parenting stress index. Lutz, FL: Psychological Assessment
Resources.
Afifi, T. D. ve Schrodt, P. (2003). Uncertainty and the avoidance of the state of one's
family in stepfamilies, postdivorce single‐parent families, and first‐marriage
families. Human Communication Research, 29(4), 516-532.
Afifi, T. D., Merrill, A. F. ve Davis, S. (2016). The theory of resilience and relational
load. Personal Relationships, 23(4), 663-683.
Afifi,
T. D. (2018). Individual/relational
Communication Research, 46(1), 5-9.
resilience. Journal
of
Applied
Aitken, Z., Hewitt, B., Keogh, L., LaMontagne, A. D., Bentley, R. ve Kavanagh, A.
M. (2016). Young maternal age at first birth and mental health later in life:
Does the association vary by birth cohort? Social Science & Medicine, 157,
9–17. doi: 10.1016/j.socscimed.2016.03.037.
Akça, Z. K. (2012). Genç yetişkinlikte algılanan anne-baba tutumlarının, kendini
toparlama gücü ve benlik saygısı arasındaki ilişki (Yüksek Lisans Tezi)
Maltepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Akgün, E. (2014). Stress and burnout among mothers. Journal of Human
Sciences, 11(2), 238-250.
Akkok, F., Aşkak, P. ve Karancı, A. N. (1992). Özürlü bir çocuğa sahip annebabalardaki stresin yordanması. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri
Fakültesi Özel Eğitim Dergisi, 1(2), 8-12.
Akmeşe, P. P., Mutlu, A., Öğretmen, T. ve D’Alessandro, H. D. (2015). Serebral palsili
ve sağlıklı çocukların annelerinin depresyon düzeyleri arasında fark var
mıdır? Sürekli Tıp Eğitimi Dergisi, 3(24), 83-88.
Aksoy, V. ve Diken, I. H. (2009). Annelerin ebeveynlik öz yeterlik algıları ile gelişimi
risk altında olan bebeklerin gelişimleri arasındaki ilişkiyi inceleyen
araştırmalara bir bakış. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Özel
Eğitim Dergisi, 10(1), 59-70.
106
Aktürk, Ü. (2012). Engelli çocuğu olan anne-babaların kaygı düzeyi ve başa çıkma
stratejilerinin değerlendirilmesi (Yüksek Lisans Tezi). İnönü Üniversitesi
Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Bursa.
Alarcon, G., Eschleman, K. J. ve Bowling, N. A. (2009). Relationships between
personality variables and burnout: A meta-analysis. Work & Stress, 23(3),
244-263.
Amato, P. R. ve Fowler, F. (2002). Parenting practices, child adjustment, and family
diversity. Journal of Marriage and Family, 64(3), 703-716.
Amato, P. R. ve Afifi, T. D. (2006). Feeling caught between parents: Adult children's
relations with parents and subjective well‐being. Journal of Marriage and
Family, 68(1), 222-235.
Amoafo, E., Hanbali, N., Patel, A. ve Singh, P. (2015). What are the significant factors
associated with burnout in doctors? Occupational Medicine, 65(2), 117-121.
Anderson, M. B. G. ve Iwanicki, E. F. (1984). Teacher motivation and its relationship
to burnout. Educational Administration Quarterly, 20(2), 109-132.
Ardıç, A. ve Olçay, S. (2019). Determination of psychometric properties of the Parents
Burnout Scale. İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 20(2), 619-632.
Ardıç, A. (2020). Relationship between parental burnout level and perceived social
support levels of parents of children with autism spectrum
disorder. International Journal of Educational Methodology, 6(3), 533-543.
Arıcı, N. (2014). Travmatik yas sorununda aile dayanıklılığı programının
kadınlardaki travma sonrası stres, yas ve aile dayanıklılığı düzeylerine etkisi
(Doktora Tezi). Sakarya Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Sakarya.
Arıkan, G., Budak, Ü. A. M., Akgün, E., Mikolajczak, M. ve Roskam, I. (2020).
Validation of the Turkish version of the Parental Burnout Assessment
(PBA). New Directions for Child and Adolescent Development, (174), 1532. doi: 10.1002/cad.20375.
Aryeel, S. (1993). Dual-earner couples in Singapore: An examination of work and
nonwork sources of their experienced burnout. Human Relations, 46(12),
1441-1468.
Aslan, Ç. Ç. (2010). Zihinsel engelli çocuğu olan anne ve babaların psikolojik
belirtileri, sosyal destek algıları ve stresle başa çıkma tarzlarının
karşılaştırılması (Yüksek Lisans Tezi). Maltepe Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, İstanbul.
Aydın, A. (2018). 5-6 yaş okul öncesi eğitimi alan çocukların sosyal duygusal uyumu,
anne- babaların evlilik doyumu ve aile yılmazlığı düzeyleri arasındaki
ilişkilerin incelenmesi. (Yüksek Lisans Tezi). Pamukkale Üniversitesi Eğitim
Bilimleri Enstitüsü, Denizli.
107
Aydın, M. A. (2017). Zihinsel engelli bireye sahip olan ebeveynlerin tükenmişlik
düzeylerinin incelenmesi (Yüksek Lisans Tezi). İstanbul Ticaret Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Aydoğan, D. (2014). Çiftlerde ilişkisel yılmazlığın ebeveynlik stresi, ilişkisel başa
çıkma, ilişkisel profesyonel yardım arama ile ilişkisi (Doktora tezi). Gazi
Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
Aydoğan, D. ve Özbay, Y. (2015). Çiftlerde ilişkisel yılmazlık ve ilişkisel profesyonel
yardım arama: İkili (dyadic) analiz. Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik
Dergisi, 5(44), 109-121.
Aydoğan, D. ve Kızıldağ, S. (2017). Examination of relational resilience with couple
burnout and spousal support in families with a disabled child. The Family
Journal, 25(4), 407-413.
Aydoğan, D. ve Özbay, Y. (2017). Ebeveynlik stres ölçeği geçerlik ve güvenirlik
çalışması. Uluslararası Erken Çocukluk Eğitimi Çalışmaları Dergisi, 2(2),
24-38.
Bacharach, S., Bamberger, P. ve Conley, S. (1991). Work-Home Contlict Among
Nurses and Engineers: Mediating the impact of role stress on burnout and
satisfaction at work. Journal of Organizational Behavior, 12(1), 39-53.
Baker, D. B. (1994). Parenting stress and ADHD: A comparison of mothers and
fathers. Journal of Emotional and Behavioral Disorders, 2(1), 46–50.
Baker, J. A., Grant, S. ve Morlock, L. (2008). The teacher-student relationship as a
developmental context for children with internalizing or externalizing
behavior problems. School Psychology Quarterly, 23(1), 3–15.
Baltaş, A. B. Z. (2005). Stres ve başa çıkma yolları. Ankara: Remzi Kitapevi.
Basım, H. N. ve Çetin, F. (2011). Yetişkinler için psikolojik dayanıklılık ölçeği’nin
güvenilirlik ve geçerlilik çalışması. Türk Psikiyatri Dergisi, 22(2), 104-114.
Bastiaansen, C., Verspeek, E. ve Van Bakel, H. (2021). Gender Differences in the
Mitigating Effect of Co-Parenting on Parental Burnout: The Gender
Dimension Applied to COVID-19 Restrictions and Parental Burnout
Levels. Social Sciences, 10(4), 127.
Bayat, M. (2007). Evidence of resilience in families of children with autism. Journal
of İntellectual Disability Research, 51(9), 702-714.
Bayot, M., Roskam, I., Gallée, L. ve Mikolajczak, M. (2020). When emotional
intelligence backfires: Interactions between intra-and interpersonal emotional
competencies in the case of parental burnout. Journal of Individual
Differences. 42(1), 1–8.
Beheshtipour, N., Nasirpour, P., Yektatalab, S., Karimi, M. ve Zare, N. (2016). The
effect of educational-spiritual intervention on the burnout of the parents of
school age children with cancer: A randomized controlled clinical
108
trial. International Journal
Midwifery, 4(1), 90-97.
of
Community
Based
Nursing
and
Bektaş, M. ve Özben, Ş. (2016). Evli bireylerin psikolojik dayanıklılık düzeylerinin
bazı sosyo-demografik değişkenler açısından incelenmesi. Celal Bayar
Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 14(1), 215-240.
Belsky, J. (1984). The determinants of parenting: A process model. Child
Development, 55(1), 83-96.
Beresford B. (1994). Resources and strategies: how parents cope with the care of a
disabled child. Child Psychology & Psychiatry & Allied Disciplines, 35(1),
171–209.
Berry, J. O. ve Jones, W. H. (1995). The parental stress scale: Initial psychometric
evidence. Journal of Social and Personal Relationships, 12(3), 463-472.
Berscheid, E. (1994). Interpersonal
Psychology, 45(1), 79-129.
relationships. Annual
Review
of
Bianchi, S. M. (2000). Maternal employment and time with children: Dramatic change
or surprising continuity? Demography, 37(4), 401–414.
Bianchi, R., Schonfeld, I. S. ve Laurent, E. (2014). Is burnout a depressive disorder?
A reexamination with special focus on atypical depression. International
Journal of Stress Management, 21(4), 307-324.
Bilgen, S. ve Genç, S. (2014). The rate of burnout of elementary school teachers and
elementary mathematics teachers. International Journal of Educational
Researchers, 5(1), 1-9.
Bird, G. W., Peterson, R. ve Miller, S. H. (2002). Factors associated with distress
among support‐seeking adoptive parents. Family Relations, 51(3), 215-220.
Birkan, R. (2020). Öğretmenlerin tükenmişlik düzeylerinin iş yaşam dengeleri üzerine
etkisi (Yüksek Lisans Tezi). İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Bitter, J. R. ve Corey, G. (2001). Family Systems Therapy. G.Corey (Ed.), Theory and
Practice of Counseling and Psychotherapy, içinde (ss. 382-453). Pasific
Grove, CA: Brooks-Cole/Wadsworth.
Black, K. ve Lobo, M. (2008). A conceptual review of family resilience
factors. Journal of Family Nursing, 14(1), 33-55.
Blanchard, M. A., Roskam, I., Mikolajczak, M. ve Heeren, A. (2021). A network
approach to parental burnout. Child Abuse & Neglect, 111. [Çevrimiçi:
https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S0145213420304816
adresinden erişildi, Erişim tarihi: 6.04.2021].
109
Boğday, H. (2020). Anne kaygı düzeyinin ergen kaygı düzeyi üzerindeki etkisinde
ergenin bilinçli farkındalık düzeyinin aracı etkisi (Yüksek Lisans Tezi). Işık
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Bradbury, T. N. ve Karney, B. R. (2004). Understanding and altering the longitudinal
course of marriage. Journal of Marriage and Family, 66(4), 862-879.
Brianda, M. E., Roskam, I. ve Mikolajczak, M. (2020). Hair cortisol concentration as
a biomarker of parental burnout. Psychoneuroendocrinology, 117. doi:
10.1016/j.psyneuen.2020.104681.
Browning, L., Ryan, C. S., Thomas, S., Greenberg, M. ve Rolniak, S. (2007). Nursing
specialty and burnout. Psychology, Health & Medicine, 12(2), 148-154.
Buluş, M. ve Bağcı, B. (2016). Evlilik doyumu: aile yılmazlığı ve etkili iletişim
becerilerinin rolü. Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi,
1(40), 136-152.
Butcher, P. R., Wind, T. ve Bouma, A. (2008). Parenting stress in mothers and fathers
of a child with a hemiparesis: Sources of stress, intervening factors and longterm expressions of stress. Child: Care, Health and Development, 34(4), 530–
541.
Canpolat, M. (2012). Grup rehberliği programının zihinsel yetersizliği olan çocuğa
sahip annelerin stres düzeylerine etkisi (Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi). İnönü Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Malatya.
Capaldi, D. M. ve Patterson, G. R. (1989). Parental Stress. Capaldi, D. N. (Ed.)
Psychometric Properties of Fourteen Latent Constructs from the Oregon
Youth Study, içinde (ss. 137-170). New York: Springer.
Carnegie, D. (2012). Stres ve endişeyle başa çıkma yolları (G. Tokgöz, Çeviri Ed.).
İstanbul: Nemesis Kitap.
Cavkaytar, A., Batu, S. ve Çetin, O. B. (2008). Perspectives of Turkish Mothers on
Having a Child with Developmental Disabilities. International Journal of
Special Education, 23(2), 101-109.
Cemaloğlu, N. ve Şahin, D. E. (2007). Öğretmenlerin mesleki tükenmişlik
düzeylerinin farklı değişkenlere göre incelenmesi. Kastamonu Eğitim
Dergisi, 15(2), 463-484.
Charron, L. A., Dorard, G., Boujut, E. ve Wendland, J. (2018). Maternal burnout
syndrome: Contextual and psychological associated factors. Frontiers in
Psychology, 9,
885.
[Çevrimiçi:https://www.frontiersin.org/articles/10.3389/fpsyg.2018.00885/f
ull adresinden erişildi, Erişim tarihi: 15.04.2021].
Cin, F. M., Aydın, M. A. ve Arı, E. (2017). Zihinsel engelli bireye sahip olan
ebeveynlerin tükenmişlik düzeylerinin incelenmesi. İstanbul Ticaret
Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 16(31), 19-32.
110
Clark, M. S. ve Lemay, E. P., Jr. (2010). Close relationships. Fiske S. T., Gilbert D. T.
ve Lindzey G. (Ed.). Handbook of Social Psychology, içinde (ss. 898–940).
Boston: John Wiley & Sons, Inc.
Colon, H. N. (2010). Child maltreatment among younger and older adolescent and
young adult parents: Understanding child maltreatment from a personcentered perspective (Yayımlanmamış Doktora Tezi). University of North
Carolina, Chapel Hill, United States.
Conger, R. D., Conger, K. J., Elder Jr, G. H., Lorenz, F. O., Simons, R. L. ve Whitbeck,
L. B. (1992). A family process model of economic hardship and adjustment
of early adolescent boys. Child Development, 63(3), 526-541.
Connolly, C. M. (2005). A qualitative exploration of resilience in long-term lesbian
couples. The family journal: Counseling and Therapy for Couples and
Families, 13(3), 266–280.
Cordes, C. L. ve Dougherty, T. W. (1993). A review and an integration of research on
job burnout. Academy of Management Review, 18(4), 621-656.
Coşkun, Y. ve Akkaş, G. (2009). Engelli çocuğu olan annelerin sürekli kaygı düzeyleri
ile sosyal destek algıları arasındaki ilişki. Ahi Evran Üniversitesi Kırşehir
Eğitim Fakültesi Dergisi, 10(1), 213-227.
Creasey, G. ve Reese, M. (1996). Mothers' and fathers' perceptions of parenting
hassles: Associations with psychological symptoms, nonparenting hassles,
and child behavior problems. Journal of Applied Developmental
Psychology, 17(3), 393-406.
Criss, M. M., Pettit, G. S., Bates, J. E., Dodge, K. A. ve Lapp, A. L. (2002). Family
adversity, positive peer relationships, and children’s externalizing behavior:
A longitudinal perspective on risk and resilience. Child Development, 73(4),
1220-1237.
Crnic, K. A. ve Greenberg, M. T. (1990). Minor parenting stresses with young
children. Child Development, 61(5), 1628-1637.
Crnic, K. ve Low, C. (2002). Everyday stresses and parenting. M. H. Bornstein
(Ed.), Handbook of parenting: Practical issues in parenting, içinde (ss. 243–
267). Lawrence Erlbaum Associates Publishers.
Cutler, H. A. ve Radford, A. (1999). Adult children of alcoholics: Adjustment to a
college environment. The Family Journal, 7(2), 148-153.
Çağ, P. ve Yıldırım, İ. (2013). Evlilik doyumunu yordayan ilişkisel ve kişisel
değişkenler. Turkish Psychological Counseling & Guidance Journal, 4(39),
13-23.
Çalışkan, Ş. (2020). Evli bireylerde manevi iyi oluş, ailede yılmazlık ve yaşamın
anlamı arasındaki yordayıcı ilişkiler (Yüksek Lisans Tezi). Necmettin
Erbakan Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Konya.
111
Çam, O. (1992). Tükenmişlik envanterinin geçerlik ve güvenirliliğinin araştırılması.
VII. Ulusal Psikoloji Kongresi Düzenleme Kurulu ve Türk Psikologlar
Derneği Yayını içinde (ss. 155–160). Ankara: Hacettepe Üniversitesi.
Çam, O. (2001). The burnout in nursing academicians in Turkey. International
Journal of Nursing Studies, 38(2), 201-207.
Çam, Z. (2010). İlköğretim okullarında görev yapan öğretmenlerin maruz kaldıkları
yıldırma eylemleri ile tükenmişlik düzeyleri arasındaki ilişki (Van İli Örneği)
(Yüksek Lisans Tezi) Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Van.
Çapri, B. (2006). Tükenmişlik ölçeğinin Türkçe uyarlaması: Geçerlik ve güvenirlik
çalışması. Mersin Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 2(1), 62-77.
Çekiç, A., Akbaş, T. ve Hamamcı, Z. (2015). Anne Baba Stres Ölçeği’nin Türkçe’ye
uyarlaması: geçerlik ve güvenirlik çalışması. Gaziantep Üniversitesi Sosyal
Bilimler Dergisi, 14(3), 647-667.
Dalkılıç, M. (2016). Otizmli çocuğu olan çiftlerin evlilik doyumu, kaygı, ilişkisel
yılmazlık ve psikolojik yardım alma tutumlarının incelenmesi (Yüksek lisans
tezi). Bahçeşehir Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.
Danner‐Vlaardingerbroek, G., Kluwer, E. S., Van Steenbergen, E. F. ve Van Der
Lippe, T. (2013). Knock, knock, anybody home? Psychological availability
as link between work and relationship. Personal Relationships, 20(1), 52-68
David, A. (2010). Examining the relationship of personality and burnout in college
students: The role of academic motivation. Educational Measurement and
Evaluation Review, 1, 90-104. [Çevrimiçi: https://ssrn.com/abstract=2509164
adresinden erişildi, Erişim tarihi: 17.03.2021].
Deater-Deckard, K. ve Scarr, S. (1996). Parenting stress among dual-earner mothers
and fathers: Are there gender differences? Journal of Family
Psychology, 10(1), 45-59.
Deater‐Deckard, K. (1998). Parenting stress and child adjustment: Some old
hypotheses and new questions. Clinical Psychology:Science and
Practice, 5(3), 314-332.
DeCarlo, L. T. (1997). On the meaning and use of kurtosis. Psychological
Methods, 2(3), 292.
Demerouti, E., Bakker, A. B., Nachreiner, F. ve Schaufeli, W. B. (2001). The Job
Demands Resources Model of Burnout. Journal of Applied Psychology,
86(3), 499-512. doi:10.1037/0021-9010.86.3.499.
Demirhan, E., İçağasıoğlu, A., Öcal-Eriman, E., Gücük-Tezel, C., Baklacıoğlu, H.Ş.,
Haliloğlu, S. ve Aras, H. (2011). Burnout of primary caregivers of children
with cerebral palsy. Nobel Medicus, 7(3), 22-27.
112
Denissen, J. J. A., Van Aken, M. A. G., ve Dubas, J. S. (2009). It takes two to tango:
how parents’ and adolescents’ personalities link to the quality of their mutual
relationship. Developmental Psychology, 45(4), 928–941.
Devine, K. A., Heckler, C. E., Katz, E. R., Fairclough, D. L., Phipps, S., ShermanBien, S., Dolgin, M. J., Noll, R. B., Askins, M. A., Butler, R. W. ve Sahler,
O. J. Z. (2014). Evaluation of the psychometric properties of the Pediatric
Parenting Stress Inventory (PPSI). Health Psychology, 33(2), 130–138.
Dube, S. R., Anda, R. F., Felitti, V. J., Edwards, V. J. ve Williamson, D. F. (2002).
Exposure to abuse, neglect, and household dysfunction among adults who
witnessed intimate partner violence as children: implications for health and
social services. Violence and Victims, 17(1), 3-17.
Dunning, M. J. ve Giallo, R. (2012). Fatigue, parenting stress, self-efficacy and
satisfaction in mothers of infants and young children. Journal of
Reproductive and Infant Psychology, 30(2), 145-159.
Duran, S. ve Barlas, G. (2014). Zihinsel engelli bireylerin ebeveynlerinin öznel iyi
oluş, öz duyarlık ve tükenmişlik düzeylerinin belirlenmesi. Mersin
Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi, 7(3), 69-79.
Durtschi, J. A., Soloski, K. L. ve Kimmes, J. (2017). The dyadic effects of supportive
coparenting and parental stress on relationship quality across the transition to
parenthood. Journal of Marital and Family Therapy, 43(2), 308-321.
Duygun, T. ve Sezgin, N. (2003). Zihinsel engelli ve sağlıklı çocuk annelerinde stres
belirtileri, stresle başa çıkma tarzları ve algılanan sosyal desteğin tükenmişlik
düzeyine olan etkisi. Türk Psikoloji Dergisi, 18(52), 37–52.
Duquette, A., Kérowc, S., Sandhu, B. K. ve Beaudet, L. (1994). Factors related to
nursing burnout a review of empirical knowledge. Issues in Mental Health
Nursing, 15(4), 337-358.
Dyson, L. L. (1991). Families of young children with handicaps: Parental stress and
family functioning. American Journal on Mental Retardation, 95(6), 623–
629.
Dyson, L. L. (1993). Response to the presence of a child with disabilities: Parental
stress and family functioning over time. American Journal on Mental
Retardation, 98(2), 207–218.
Eastburg, M. C., Williamson, M., Gorsuch, R. ve Ridley, C. (1994). Social support,
personality, and burnout in nurses. Journal of Applied Social
Psychology, 24(14), 1233-1250.
Egeland, B. R., Breitenbucher, M. ve Rosenberg, D. (1980). Prospective study of the
significance of life stress in the etiology of child abuse. Journal of Consulting
and Clinical Psychology, 48(2), 195-205.
113
Elder Jr, G. H., Van Nguyen, T. ve Caspi, A. (1985). Linking family hardship to
children's lives. Child Development, 56(2), 361-375.
Erdem, Ö., Bucaktepe, P., Özen, Ş. ve Kara, İ. H. (2010). Prepartum ve Postpartum
Dönemde Annelerin Depresyon ve Kaygı Düzeylerinin İncelenmesi. Duzce
Medical Journal, 12(3), 24-31.
Ergin, C. (1992). Doktor ve hemşirelerde tükenmişlik ve Maslach Tükenmişlik
Ölçeğinin uyarlanması, VII. Ulusal Psikoloji Kongresi Düzenleme Kurulu ve
Türk Psikologlar Derneği Yayını, Ankara: Hacettepe Üniversitesi.
Evenson, R. J. ve Simon, R. W. (2005). Clarifying the relationship between parenthood
and depression. Journal of Health and Social Behavior, 46(4), 341-358.
Fisman, S. N., Wolf, L. C. ve Noh, S. (1989). Marital intimacy in parents of
exceptional children. The Canadian Journal of Psychiatry, 34(6), 519-525.
Franck, L. S., Cox, S., Allen, A. ve Winter, I. (2005). Measuring neonatal intensive
care unit‐related parental stress. Journal of Advanced Nursing, 49(6), 608615.
Freudenberger, H. J. (1974). Staff burn‐out. Journal of Social Issues, 30(1), 159-165.
Friedman, I. A. (1991). High and low Burnout schools: Scholl culture aspects of
teacher burnout. The Journal of Educational Research, 84(6), 325-333.
Garrison, M. E. B., Blalock, L. B., Zarski, J. J. VE Merritt, P. B. (1997). Delayed
parenthood: An exploratory study of family functioning. Family Relations,
46(3), 281-290.
Gérain, P. ve Zech, E. (2018). Does informal caregiving lead to parental burnout?
Comparing parents having (or not) children with mental and physical
issues. Frontiers
in
Psychology, 9,
884.
[Çevrimiçi:
https://www.frontiersin.org/articles/10.3389/fpsyg.2018.00884/full
adresinden erişildi, Erişim tarihi:12.04.2021].
Gladding, S. T. 2011. Aile Terapisi Tarihi, Kuram ve Uygulamaları. (Keklik, İ. ve
Yıldırım, İ., Çeviri Ed.). Ankara: Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik
Derneği Yayınları.
Giallo, R., Rose, N., Cooklin, A. ve McCormack, D. (2013). In survival mode: Mothers
and fathers’ experiences of fatigue in the early parenting period. Journal of
Reproductive and İnfant Psychology, 31(1), 31-45.
Giddens, A. (2005). Sosyoloji, (Çev: C. Güzel). Ankara: Ayraç Yayınevi.
Gizir, C. (2004). Akademik sağlamlılık: Yoksulluk içindeki sekizinci sınıf
öğrencilerinin akademik başarılarına katkıda bulunan koruyucu faktörlerin
incelenmesi. (Yayımlanmamış doktora tezi), Orta Doğu Teknik Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
114
Gizir, C. A. (2016). Psikolojik sağlamlık, risk faktörleri ve koruyucu faktörler üzerine
bir derleme çalışması. Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi, 3(28),
113-128.
Gonczarowski, Y. A., Nisan, N., Ostrovsky, R. ve Rosenbaum, W. (2019). A stable
marriage requires communication. Games and Economic Behavior, 118, 626647. doi:10.1016/j.geb.2018.10.013.
Goode WJ, 2010. The theoratical impartance of the family. Skolnick A. S. ve Skolnick
J. H. (Ed.) Family in Transition, içinde (s.20). Boston: Pearson Allyn and
Bacon.
Graham, J. M. ve Conoley, C. W. (2006). The role of marital attributions in the
relationship between life stressors and marital quality. Personal
Relationships, 13(2), 231-241.
Graham, J., Potts, H. W. W. ve Ramirez, A. J. (2002). Stress and burnout in
doctors. The Lancet, 360(9349), 1975-1976.
Gravetter, J. F. ve Forzano, L. B. (2012). Research methods for the behavioral sciences
(4. Baskı). USA: Linda Schreiber-Ganster.
Greeff, A. P. ve Human, B. (2004). Resilience in families in which a parent has died.
The American Journal of Family Therapy, 32(1), 27-42.
Greeff, A. P. ve Ritman, I. N. (2005). Individual characteristics associated with
resilience in single-parent families. Psychological Reports, 96(1), 36-42.
Griffith, A. K. (2020). Parental burnout and child maltreatment during the COVID-19
pandemic. Journal
of
Family
Violence,
1-7.
[Çevrimiçi:
https://link.springer.com/article/10.1007/s10896-020-00172-2
adresinden
erişildi, Erişim tarihi:14.08.2021].
Gülaldı, D. (2010). Erken çocuklukta serebal palsili ve otistik çocuk annelerinin
ebeveyn stres düzeylerinin yaşam doyumları ile ilişkisinin incelenmesi
(Yüksek Lisans Tezi). Maltepe Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü.
İstanbul.
Güzeloğlu, B. (2019). Özel gereksinimli çocuğa sahip ebeveynlerin eş destek ve aile
yaşam kalitesinin umutsuzluk ve stres düzeyleri ile ilişkisinin incelenmesi
(Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri
Enstitüsü, Ankara.
Hahlweg, K., Revenstorf, D. ve Schindler, L. (1984). Effects of behavioral marital
therapy on couples' communication and problem-solving skills. Journal of
Consulting and Clinical Psychology, 52(4), 553-566.
Hammen, C. (2005). Stress and depression. Annual Review of Clinical Psychology, 1,
293-319. doi: 10.1146/annurev.clinpsy.1.102803.143938.
Hansen, T. (2012). Parenthood and happiness: a review of folk theories versus
empirical evidence. Social Indicators Research, 108(1), 29–64.
115
Harrison, B. M. (1998). Stress and parenting: Test of an attentional model. Northern
Illinois University, Illinois.
Hartmann, É. ve Mathieu, C. (2017). The relationship between workaholism, burnout
and personality: a literature review. Sante Mentale au Quebec, 42(2), 197218.
Hashemi, F., Asadi, N., Beheshtipour, N. ve Karimi, M. (2011). The impact of
educating parents of leukemic children on the patients’ quality of life. Iranian
Red Crescent Medical Journal, 13(8), 550-555.
Hastings, R. P. (2002). Parental stress and behaviour problems of children with
developmental disability. Journal of İntellectual and Developmental
Disability, 27(3), 149-160.
Hergüner, S., Çiçek, E., Annagür, A., Hergüner, A. ve Örs, R. (2014). Doğum şeklinin
doğum sonrası depresyon, algılanan sosyal destek ve maternal bağlanma ile
ilişkisi. Düşünen Adam The Journal of the Psychiatry and Neurological
Sciences, 27(1), 15-20.
Herr, E. L. ve Cramer, S. H. (1996). Career guidance and counseling through the life
span: systematic approaches. New York: Harper.
Herrman, H., Stewart, D. E., Diaz-Granados, N., Berger, E. L., Jackson, B. ve Yuen,
T. (2011). What is resilience? The Canadian Journal of Psychiatry, 56(5),
258-265.
Hespanhol, A. (2005). Burnout e stress ocupacional. Revista Portuguesa de
Psicossomática, 7(1-2), 153-162.
Hintermair, M. (2006). Parental resources, parental stress, and socioemotional
development of deaf and hard of hearing children. The Journal of Deaf
Studies and Deaf Education, 11(4), 493-513.
Ho, M., Sanchez, N., Maurizi, L. K., Bares, C. B., Grogan-Kaylor, A. ve Delva, J.
(2013). Examining the quality of adolescent–parent relationships among
Chilean families. Child and Adolescent Social Work Journal, 30(3), 197-215.
Holly, L. E., Fenley, A. R., Kritikos, T. K., Merson, R. A., Abidin, R. R. ve Langer,
D. A. (2019). Evidence-base update for parenting stress measures in clinical
samples. Journal of Clinical Child & Adolescent Psychology, 48(5), 685-705.
Holt, S., Buckley, H. ve Whelan, S. (2008). The impact of exposure to domestic
violence on children and young people: A review of the literature. Child
Abuse & Neglect, 32(8), 797-810.
Howell, K. H., Miller-Graff, L. E., Schaefer, L. M. ve Scrafford, K. E. (2020).
Relational resilience as a potential mediator between adverse childhood
experiences and prenatal depression. Journal of Health Psychology, 25(4),
545-557.
116
Howze, D. C. ve Kotch, J. B. (1984). Disentangling life events, stress and social
support: Implications for the primary prevention of child abuse and
neglect. Child Abuse and Neglect, 8(4), 401-409.
Hubert, S. ve Aujoulat, I. (2018). Parental burnout: When exhausted mothers open
up. Frontiers
in
psychology, 9,
1021.
(Çevrimiçi:
https://www.frontiersin.org/articles/10.3389/fpsyg.2018.01021/full
adresinden erişildi, Erişim tarihi: 12.04.2021).
Humphreys, J. (2003). Resilience in sheltered battered women. Issues in Mental
Health Nursing, 24(2), 137-152.
Hutchinson, S. L., Afifi, T. ve Krause, S. (2007). The family that plays together fares
better: Examining the contribution of shared family time to family resilience
following divorce. Journal of Divorce & Remarriage, 46(3-4), 21-48. doi:
0.1300/J087v46n03_03.
Huver, R. M., Otten, R., De Vries, H. ve Engels, R. C. (2010). Personality and
parenting style in parents of adolescents. Journal of Adolescence, 33(3), 395402.
Ivancevich, J. M., Matteson, M. T., Freedman, S. M. ve Phillips, J. S. (1990). Worksite
stress management interventions. American Psychologist, 45(2), 252-261.
Iwaniec, D., Larkin, E. ve Higgins, S. (2006). Research review: Risk and resilience in
cases of emotional abuse. Child & Family Social Work, 11(1), 73-82.
Johnston, C. ve Mash, E. J. (2001). Families of children with attentiondeficit/hyperactivity disorder: Review and recommendations for future
research. Clinical Child and Family Psychology Review, 4(3), 183-207.
Johnston, C., Hessl, D., Blasey, C., Eliez, S., Erba, H., Dyer-Friedman, J., . . . Reiss,
A. L. (2003). Factors Associated with parenting stress in mothers of children
with fragile X syndrome. Journal Of Developmental & Behavioral
Pediatrics, 24(4), 267-275.
Jordan, J. V. (2005). Relational resilience in girls. S. Goldstein ve R. B. Brooks (Ed.),
Handbook of Resilience in Children, içinde (ss. 79-90). New York, NY:
Springer Science/Business Media.
Kalkışım, K. (2019). Çocuklarda davranış bozuklukları, ebeveyn tükenmişliği,
ebeveynin duygu düzenleme stratejilerinin ve psikolojik rahatsızlıklarının
birbiri ile ilişkisi (Yüksek Lisans Tezi). Bahçeşehir Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Kaner, S. (2001). Aile Stresini Değerlendirme Ölçeği: Faktör Yapısı, Güvenirlik ve
Geçerlik Çalışmaları. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi,
34(1), 1-10.
Kaner, S. (2004). Engelli Çocuğu Olan Anababaların Algıladıkları Stres, Sosyal
Destek ve Yaşam Doyumlarının İncelenmesi. Ankara Üniversitesi. Bilimsel
Araştırma Projeleri, Ankara.
117
Kaner, S. (Proje Başkanı), Şekercioğlu, G. ve Yellice-Yüksel, B. (2007).
Öğretmenlerin ve ana-babaların öz-yetkinlik inançları, tükenmişlik algıları ve
çocukların problem davranışları. Yayımlanmamış Araştırma Projesi. Proje
Numarası: 2006 09 04 009.
Kaner, S. ve Bayraklı H. (2010). Aile yılmazlık ölçeği: Geliştirilmesi, geçerliği ve
güvenirliği. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Özel Eğitim
Dergisi, 11(02), 47-66.
Kaner, S., Bayraklı H. ve Güzeller, C. O. (2011). Anne-babaların yılmazlık algılarının
bazı değişkenler açısından incelenmesi. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri
Fakültesi Özel Eğitim Dergisi, 12(02), 63-83.
Kara, E. ve Şahin, F. Y. (2018). Evli bireylerde ilişkisel yılmazlık, evlilik yetkinliği ve
ikili ilişkilerde güvenin demografik değişkenlere göre incelenmesi. Akademik
Sosyal Araştırmalar Dergisi, 6(86), 378-398.
Kara, E. (2019). Evli bireylerde çocukluk dönemi örselenme yaşantıları ile ilişkisel
yılmazlık ve evlilikte öz yetkinlik arasındaki ilişkide bağlanma stillerinin
aracı rolü (Doktora tezi). Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, İstanbul.
Karaırmak, Ö. (2007). Investigation of personal qualities contributing to
psychological resilience among earthquake survivors: A model testing study.
(Yayımlanmamış doktora tezi). Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Karageyik, K. (2019) Ebeveyn stresinin ebeveyn yetkinliği ve ebeveynin çocuğu ile
iletişimi açısından incelenmesi (Yüksek Lisans Tezi). Gaziantep Üniversitesi
Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Gaziantep.
Karasar, N. (1994). Araştırmada rapor hazırlama. Ankara: Nobel Akademik
Yayıncılık.
Karlıdağ, R., Ünal, S. ve Yoloğlu, S. (2000). Hekimlerde iş doyumu ve tükenmişlik
düzeyi. Türk Psikiyatri Dergisi, 11(1), 49–57.
Kawamoto, T., Furutani, K. ve Alimardani, M. (2018). Preliminary validation of
Japanese version of the Parental Burnout Inventory and its relationship with
perfectionism. Frontiers
in
Psychology, 9,
970.
[Çevrimiçi:
https://www.frontiersin.org/articles/10.3389/fpsyg.2018.00970/full
adresinden erişildi, Erişim adresi: 12.04.2021].
Kaynar, G. (2016). Boşanma sürecindeki kişilerin baş etme becerileri, bilişsel
çarpıtmalar, yılmazlık ve sosyal destek algıları açısından incelenmesi
(Yüksek Lisans Tezi). Kocaeli Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü,
Kocaeli.
Kaytez, N., Durualp, E. ve Kadan, G. (2015). Engelli çocuğu olan ailelerin
gereksinimlerinin ve stres düzeylerinin incelenmesi. Eğitim ve Öğretim
Araştırmaları Dergisi, 4(1), 197-214.
118
Keleşoğlu, F. ve Karduz, F. F. A. (2020). Covid-19 sürecinde dijital ebeveynlik ile
anne-baba stresi arasında yordayıcı ilişkiler. Online Journal of Technology
Addiction and Cyberbullying, 7(2), 70-102.
Kemeny, M. E. (2003). The psychobiology of stress. Current Directions in
Psychological Science, 12(4), 124-129.
Kerr, M. L., Fanning, K. A., Huynh, T., Botto, I. ve Kim, C. N. (2021). Parents’ SelfReported Psychological Impacts of COVID-19: Associations With Parental
Burnout, Child Behavior, and Income. Journal of Pediatric Psychology. 110. [Çevrimiçi: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC8436390/
adresinden erişildi, Erişim adresi: 13.04.2021].
Kızıldağ, S. ve Yıldırım, İ. (2018). Eş tükenmişliği modeli’nin test edilmesi. Türk
Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi, 8(49), 101-116.
Kitamura, T., Aoki, M., Fujino, M., Ura, C., Watanabe, M., Watanabe, K. ve Fujihara,
S. (1998). Sex differences in marital and social adjustment. The Journal of
Social Psychology, 138(1), 26-32.
Koçhan, A. (2019). Engelli çocuğa sahip ebeveynlerin stres düzeyi, stresle başa çıkma
tarzları, hastalık yükü algıları ve bilgece farkındalık düzeyleri arasındaki
ilişkinin incelenmesi (Yüksek Lisans Tezi). Başkent Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Koçyiğit, B. (2019). Özel ve devlet hastanesinde çalışan doktorlarda tükenmişlik
sendromu ve algılanan stres düzeyi arasındaki ilişki (Yüksek Lisans Tezi).
Beykent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Koeske, G. F. ve Koeske, R. D. (1990). The buffering effect of social support on
parental stress. American Journal of Orthopsychiatry, 60(3), 440-451.
Kollak, I. (2008). Burnout and Stress. Heidelberg: Springer.
Kossewska, J. ve Wojciechowska, A. (2017). Parental burnout and temporal
perspective of parents of children with developmental disorders. Psychologia
Wychowawcza, 54(12), 183-202.
Köksal, G. ve Kabasakal, Z. (2012). Zihinsel engelli çocukları olan ebeveynlerin
yaşamlarında algıladıkları stresi yordayan faktörlerin incelenmesi. Dokuz
Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Dergisi, (32), 71-91. [Çevrimiçi:
https://dergipark.org.tr/en/pub/deubefd/issue/25119/265246
adresinden
erişildi, Erişim adresi: 13.04.2021].
Krone, C., Tabacchi, M. ve Farber, B. (1989). Manager burnout. Cornell Hotel and
Restaurant Administration Quarterly, 30(3), 58-63.
Kumar, S. (2016). Burnout and doctors: Prevalence, prevention and intervention.
Healthcare, 4(3), 37. doi: 10.3390/healthcare4030037.
Kurşun, Z. (2018). Yaygın gelişimsel bozukluğu olan ve normal gelişim gösteren
çocukların anne babalarının stres düzeyleri ve stresle başa çıkma yollarının
119
karşılaştırılması (Yüksek Lisans Tezi). İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Kurt, D. (2010). Zihinsel engelli çocuğa sahip annelerin tükenmişlik düzeylerinin
yordanması (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Ege Üniversitesi Sağlık
Bilimleri Enstitüsü, İzmir.
Kuruüzüm, A., Anafarta, N. ve Irmak, S. (2008). Predictors of burnout among middle
managers in the Turkish hospitality industry. International Journal of
Contemporary Hospitality Management, 20(2), 186-198.
Küçüker, S. (2001). Erken eğitimin gelişimsel geriliği olan çocukların annebabalarının stres ve depresyon düzeyleri üzerindeki etkisinin incelenmesi.
Özel Eğitim Dergisi, 3(1), 1-11.
Kwok, S. ve Wong, D. (2000). Mental health of parents with young children in Hong
Kong: the roles of parnting stress and parenting self-efficacy. Child and
Family Social Work, 5, 57-65.
Kyriacou, C. (1987). Teacher stress and burnout: An international review. Educational
Research, 29(2), 146-152.
Larson, N. C. (2004). Parenting stress among adolescent mothers in the transition to
adulthood. Child & Adolescent Social Work Journal, 21(5), 457–476.
Lavner, J. A., Karney, B. R.ve Bradbury, T. N. (2016). Does couples' communication
predict marital satisfaction, or does marital satisfaction predict
communication? Journal of Marriage and Family, 78(3), 680-694.
Lazarus, R. S. ve Cohen, J. B. (1977). Environmental stress. Altman, I. ve Wohlwill
F.J. (Ed.) Human behavior and environment, içinde (ss. 89-127).
Springer:Boston.
Lazarus, R. S. ve Folkman, S. (1984). Stress, appraisal, and coping. New York:
Springer.
Le Fevre, M., Matheny, J. ve Kolt, G. S. (2003). Eustress, distress, and interpretation
in occupational stress. Journal of Managerial Psychology, 18(7), 726-744.
Le Vigouroux, S., Scola, C., Raes, M. E., Mikolajczak, M. ve Roskam, I. (2017). The
big five personality traits and parental burnout: protective and risk
factors. Personality and Individual Differences, 119, 216-219. doi:
10.1016/j.paid.2017.07.023.
Le Vigouroux, S. ve Scola, C. (2018). Differences in parental burnout: influence of
demographic factors and personality of parents and children. Frontiers in
Psychology, 9,
887.
[Çevrimiçi:
https://www.frontiersin.org/articles/10.3389/fpsyg.2018.00887/full
adresinden erişildi, Erişim adresi: 11.04.2021].
120
Leah Kenyon, G. (2019). Breastfeeding duration and its association with parental
physical and mental health and parenting stress (Yayımlanmamış Doktora
Tezi). Fielding Graduate University, California, United States.
Lebert-Charron, A., Dorard, G., Boujut, E. ve Wendland, J. (2018). Maternal burnout
syndrome: Contextual and psychological associated factors. Frontiers in
Psychology, 9,
885.
[Çevrimiçi:
https://www.frontiersin.org/articles/10.3389/fpsyg.2018.00885/full
adresinden erişildi, Erişim adresi: 11.04.2021].
Ledermann, T., Bodenmann, G., Rudaz, M. ve Bradbury, T. N. (2010). Stress,
communication, and marital quality in couples. Family Relations, 59(2), 195206.
Lee, I., Lee, E. O., Kim, H. S., Park, Y. S., Song, M. ve Park, Y. H. (2004). Concept
development of family resilience: A study of Korean families with a
chronically ill child. Journal of Clinical Nursing, 13(5), 636-645.
Leen-Feldner, E. W., Feldner, M. T., Knapp, A., Bunaciu, L., Blumenthal, H. ve
Amstadter, A. B. (2013). Offspring psychological and biological correlates of
parental posttraumatic stress: Review of the literature and research
agenda. Clinical Psychology Review, 33(8), 1106-1133.
Lehr, M., Wecksell, B., Nahum, L., Neuhaus, D., Teel, K. S., Linares, L. O. ve Diaz,
A. (2015). Parenting stress, child characteristics, and developmental delay
from birth to age five in teen mother-child dyads. Journal of Child and Family
Studies, 25(3), 1035–1043.
Leipold, B. ve Greve, W. (2009). Resilience: A conceptual bridge between coping and
development. European Psychologist, 14(1), 40-50.
Leiter, M. P. ve Maslach, C. (1988). The impact of interpersonal environment on
burnout and organizational commitment. Journal of Organizational
Behavior, 9(4), 297-308.
Leiter, M. P., Maslach, C. ve Frame, K. (2014). Burnout. The Encyclopedia of Clinical
Psychology, 1-7. doi: 10.1002/9781118625392.wbecp142.
Lemaire, J. B. ve Wallace, J. E. (2017). Burnout among doctors. British Medical
Journal, 358. doi: https://doi.org/10.1136/bmj.j3360.
Lempers, J. D., Clark, L., D. ve Simons, R. L. (1989). Economic hardship, parenting,
and distress in adolescence. Child Development, 60(1), 25-39.
Levine, M. F., Taylor, J. C. ve Davis, L. E. (1984). Defining quality of working life.
Human Relations, 37(1), 81-104.
Lin, G. X., Roskam, I. ve Mikolajczak, M. (2021). Disentangling the effects of
intrapersonal and interpersonal emotional competence on parental
burnout. Current Psychology, 1-4. doi: 10.1007/s12144-021-02254-w.
121
Lin, G. X., Szczygieł, D., Hansotte, L., Roskam, I. ve Mikolajczak, M. (2021). Aiming
to be perfect parents increases the risk of parental burnout, but emotional
competence mitigates it. Current Psychology, 1-9. doi: 10.1007/s12144-02101509-w.
Lindahl-Norberg, A. L. (2007). Burnout in mothers and fathers of children surviving
brain tumour. Journal of Clinical Psychology in Medical Settings, 14(2), 130137.
Lindahl-Norberg, L. A., Mellgren, K., Winiarski, J. ve Forinder, U. (2014).
Relationship between problems related to child late effects and parent burnout
after pediatric hematopoietic stem cell transplantation. Pediatric
Transplantation, 18(3), 302-309.
Lindström, C., Åman, J. ve Norberg, A. L. (2011). Parental burnout in relation to
sociodemographic, psychosocial and personality factors as well as disease
duration and glycaemic control in children with Type 1 diabetes
mellitus. Acta Paediatrica, 100(7), 1011-1017.
Luthar, S. S., Cicchetti, D. ve Becker, B. (2000). Research on resilience: Response to
commentaries. Child Development, 71(3), 573-575.
Luthar, S. S. ve Brown, P. J. (2007). Maximizing resilience through diverse levels of
inquiry: Prevailing paradigms, possibilities, and priorities for the
future. Development and Psychopathology, 19(3), 931-955.
Lynch, S. (2011). Challenging stereotypes of foster children: A study of relational
resilience. Journal of Public Child Welfare, 5(1), 23-44.
Macias, M. M., Saylor, C. F., Rowe, B. P. ve Bell, N. L. (2003). Age-related parenting
stress differences in mothers of children with spina bifida. Psychological
Reports, 93(3), 1223–1232.
Mak, M. C. K., Yin, L., Li, M., Cheung, R. Y. H. ve Oon, P. T. (2020). The Relation
between Parenting Stress and Child Behavior Problems: Negative Parenting
Styles as Mediator. Journal of Child and Family Studies, 29(11), 2993-3003.
Mandecka, N., Bernat, K. C., Szczygieł, D. ve Matera, A. B. (2019). Are mothers and
fathers satisfied with their parenting and life? A preliminary study in a polish
sample of parents. E. D. Merdan, & N. Işkın (Dü.), Maltepe University
International Student Congress: “Life and Well-Being" içinde (ss. 64-65).
İstanbul: Maltepe Üniversitesi.
Manja, S. A., Mohamad, I., Ismail, H. ve Yusof, N. I. (2020). Covid-19: The
Investigation On The Emotional Parental Burnout During Movement Control
Order In Malaysia. European Journal of Molecular & Clinical
Medicine, 7(2), 4912-4929.
Maruyama, A., Suzuki, E. ve Takayama, Y. (2015). Factors affecting burnout in
female nurses who have preschool-age children. Japan Journal of Nursing
Science, 13(1), 123–134.
122
Maslach, C. ve Jackson, S. E. (1981). The measurement of experienced burnout.
Journal of Organizational Behavior, 2(2), 99-113.
Maslach, C. ve Jackson, S. E. (1985). The role of sex and family variables in
burnout. Sex Roles, 12(7), 837-851.
Maslach, C., Schaufeli, W. B. ve Leiter, M. P. (2001). Job burnout. Annual Review of
Psychology, 52(1), 397-422.
Maslach, C. (2003). Job burnout: New directions in research and intervention. Current
Directions in Psychological Science, 12(5), 189-192.
Maslach, C. ve Leiter, M. P. (2016) Stress: Concepts, Cognition, Emotion and
Behavior. Fink, G. (Ed.) Burnout (ss. 351-357). University of Melbourne
Academic Press.
Masten A. S. ve Reed M. G. J. (2002). Resilience in development. Snyder C.R ve
Lopez S.J (Ed.), Handbook of positive psychology, içinde (ss. 74–88). Oxford,
UK: Oxford University Press.
Masten, A. S. ve Monn, A. R. (2015). Child and family resilience: A call for integrated
science, practice and Professional training. Family Relations, 64(1), 5-21.
McCrae, R. R. ve Costa Jr, P. T. (1991). The NEO Personality Inventory: Using the
five‐factor
modeI
in
counseling. Journal
of
Counseling &
Development, 69(4), 367-372.
McCreary, L. L. ve Dancy, B. L. (2004). Dimensions of family functioning:
Perspectives
of
low‐income
African
American
single‐parent
families. Journal of Marriage and Family, 66(3), 690-701.
McCubbin, H. I. ve Patterson, J. M. (1983). The family stress process: The double
ABCX model of adjustment and adaptation. Marriage & Family Review, 6(12), 7-37. doi: 10.1300/J002v06n01_02.
McCubbin, H. I. ve McCubbin, M. A. (1988). Typologies of resilient families:
Emerging roles of social class and ethnicity. Family Relations, 37(3), 247254.
McCubbin, L. (2001). Challenges to the definition of resilience. Paper presented at the
meeting of the American Psychological Association, San Francisco, CA.
McCubbin, L. D. ve McCubbin, H. I. (2005). Culture and ethnic identity in family
resilience: Dynamic processes in trauma and transformation of indigenous
people. M. Ungar (Ed.). Handbook for working with children and youth:
Pathways to resilience across cultures and contexts, içinde (ss.27-44).
Thousand Oaks, CA: Sage.
Meeussen, L. ve Van Laar, C. (2018). Feeling pressure to be a perfect mother relates
to parental burnout and career ambitions. Frontiers in Psychology, 9, 2113.
[Çevrimiçi:
123
https://www.frontiersin.org/articles/10.3389/fpsyg.2018.02113/full
adresinden erişildi, Erişim adresi: 10.03.2021].
Melvin, K., Gross, D., Hayat, J.M., Jennings, M.B. ve Campbell, J.C. (2011). Couple
functioning and post-traumatic stress symptoms in US army couples: The
Role of Resilience. Research in Nursing and Health. 35(2), 164-177.
Menon, M., Fauth, R. C. ve Easterbrooks, M. A. (2020). Exploring trajectories of
young mothers’ parenting stress in early childhood: Associations with
protective factors and psychological vulnerabilities. Parenting, 20(3), 200228.
Merdan, E.D. (2019). The predıctors of parental stress and famıly resılıence in
mothers of chıldren with autism spectrum disorder (Yüksek Lisans Tezi).
İstanbul Bilgi Üniversitesi Lisansüstü Programlar Enstitüsü, İstanbul.
Mickelson, K. D., Claffey, S. T. ve Williams, S. L. (2006). The moderating role of
gender and gender role attitudes on the link between spousal support and
marital quality. Sex Roles, 55(1), 73-82.
Mikolajczak, M. ve Roskam, I. (2018). A theoretical and clinical framework for
parental burnout: The balance between risks and resources (BR2). Frontiers
in
psychology, 9,
886.
[Çevrimiçi:
https://www.frontiersin.org/articles/10.3389/fpsyg.2018.00886/full
adresinden erişildi, Erişim tarihi: 05.03.2021]
Mikolajczak, M., Brianda, M. E., Avalosse, H., ve Roskam, I. (2018). Consequences
of parental burnout: Its specific effect on child neglect and violence. Child
Abuse and Neglect, 80, 134-145. doi: 10.1016/j.chiabu.2018.03.025.
Mikolajczak, M., Raes, M. E., Avalosse, H. ve Roskam, I. (2018). Exhausted parents:
sociodemographic, child-related, parent-related, parenting and familyfunctioning correlates of parental burnout. Journal of Child and Family
Studies, 27(2), 602-614.
Mikolajczak, M., Gross, J. J. ve Roskam, I. (2019). Parental burnout: What is it, and
why does it matter?. Clinical Psychological Science, 7(6), 1319-1329.
Mikolajczak M. ve Roskam I. (2019). Parenteal Burnout. İstanbul: İletişim
Yayıncılık.
Mikolajczak, M., Gross, J. J., Stinglhamber, F., Lindahl Norberg, A. ve Roskam, I.
(2020). Is parental burnout distinct from job burnout and depressive
symptoms? Clinical Psychological Science, 8(4), 673-689.
Molfese, V. J., Rudasill, K. M., Beswick, J. L., Jacobi-Vessels, J. L., Ferguson, M. C.
ve White, J. M. (2010). Infant temperament, maternal personality, and
parenting stress as contributors to infant developmental outcomes. MerrillPalmer Quarterly, 51(1), 49-79.
124
Mollborn, S. ve Dennis, J. A. (2011). Investigating the life situations and development
of teenage mothers’ children: Evidence from the ECLS–B. Population
Research and Policy Review, 31(1), 31–66.
Motan, İ. ve Gençöz, F. (2009). Psikolojik dayanıklılığı nasıl ölçebiliriz? Bir Türk
örnekleminde Kişisel Görüşü Ölçeği II’nin geçerlik-güvenirlik
çalışması. Kriz Dergisi, 17(1), 1-11.
Mousavi, S. F. (2020). Psychological well-being, marital satisfaction, and parental
burnout in Iranian parents: The effect of home quarantine during COVID-19
outbreaks. Frontiers
in
Psychology, 11,
3305.
[Çevrimiçi:
https://www.frontiersin.org/articles/10.3389/fpsyg.2020.553880/full?utm_so
urce=F- adresinden erişildi, Erişim adresi: 11.06.2021].
Navaie-Waliser, M., Martin, S. L., Campbell, M. K., Tessaro, I., Kotelchuck, M. ve
Cross, A. W. (2000). Factors predicting completion of a home visitation
program by high-risk pregnant women: the North Carolina Maternal Outreach
Worker Program. American Journal of Public Health, 90(1), 121.
doi: 10.2105/ayp.90.1.121.
Newman, R. (2005). APA's resilience initiative. Professional Psychology: Research
and Practice, 36(3), 227-229.
Nolin, P. ve Either, L.S. (2007). Using neuropsychological profiles to classify
neglected children with and without physical abuse. Child Abuse and Neglect,
31(6) , 631-643.
Olsson, M. B. ve Hwang, C. P. (2002). Sense of coherence in parents of children with
different developmental disabilities. Journal of Intellectual Disability
Research, 46(7), 548-559.
Orthner, D. K., Jones-Sanpei, H. ve Williamson, S. (2004). The resilience and
strengths of low-income families. Family Relations, 53(2), 159-167.
Otacıoğlu, S. G. (2008). Müzik öğretmenlerinde tükenmişlik sendromu ve etkileyen
faktörler. İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 9(15), 103-116.
Öğülmüş, S. (2001, Mart). Bir kişilik özelliği olarak yılmazlık. 1.Ulusal Çocuk ve Suç
Sempozyumu: Nedenler ve Önleme Çalışmaları, Ankara.
Ören, N. ve Türkoğlu, H. (2006). Öğretmen adaylarında tükenmişlik. Muğla
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, (16). [Çevrimiçi:
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/217333 adresinden erişildi,
Erişim adresi: 17.04.2021].
Östberg, M. ve Hagekull, B. (2000). A structural modeling approach to the
understanding of parenting stress. Journal of Clinical Child Psychology,
29(4), 615–625.
Öz, F., ve Yılmaz, E. B. (2009). Ruh sağlığının korunmasında önemli bir kavram:
Psikolojik sağlamlık. Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi
Dergisi, 16(3), 82-89.
125
Özbay, Y., ve Aydoğan A. G. D. (2013). Aile Yılmazlığı: Bir engele rağmen birlikte
güçlenen aile. Sosyal Politika Çalışmaları Dergisi, 7(31), 129-146.
Özbay, Y. ve Aydoğan, D. (2020). Cumulative risk factors and family relationship
quality in understanding Turkish emerging adults’ resilience. Journal of
Adult Development, 27(2), 95-107.
Özcan, B. (2005) Anne babaları boşanmış ve anne babaları birlikte olan lise
öğrencilerinin yılmazlık özellikleri ve koruyucu faktörler açısından
karşılaştırılması (Yüksek Lisans Tezi). Ankara Üniversitesi. Eğitim Bilimleri
Enstitüsü, Ankara.
Özcan, N. A. ve Arslan, R. (2018). Ergen annelerine uygulanan ebeveyn stresini
yönetme programı’nın etkililiği. Sakarya University Journal of
Education, 8(2), 40-59.
Özgüven, İ. E. (2014). Evlilik ve aile terapisi. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.
Özmen, S. K. ve Özmen, A. (2012). Anne baba stres ölçeğinin geliştirilmesi. Milli
Eğitim Dergisi, 42(196), 20-35.
Parke, R. D., Coltrane, S., Duffy, S., Buriel, R., Dennis, J., Powers, J. ve Widaman, K.
F. (2004). Economic stress, parenting, and child adjustment in Mexican
American and European American families. Child Development, 75(6),
1632-1656.
Patterson, J. M. (2002). Understanding family resilience. Journal of Clinical
Psychology, 58(3), 233-246.
Paucsik, M., Urbanowicz, A., Leys, C., Kotsou, I., Baeyens, C. ve Shankland, R.
(2021). Self-Compassion and Rumination Type Mediate the Relation
between Mindfulness and Parental Burnout. International Journal of
Environmental Research and Public Health, 18(16), 8811. doi:
10.3390/ijerph18168811.
Pelsma, D. M., Roland, B., Tollefson, N. ve Wigington, H. (1989). Parent burnout:
validation of the Maslach Burnout Inventory with a sample of
mothers. Measurement
and
Evaluation
in
Counseling
and
Development, 22(2), 81-87.
Perlman, B. ve E. A. Hartman (1982). Burnout: Summary and Future Research.
Human Relations, 35(4), 283-305.
Petfield, L., Startup, H., Droscher, H. ve Cartwright-Hatton, S. (2015). Parenting in
mothers with borderline personality disorder and impact on child
outcomes. Evidence-Based Mental Health, 18(3), 67-75.
Pines, A., Aronson, E., ve Kafry D. (1981). Burnout: From tedium to personal growth.
New York: The Free Press.
Pines, A. ve Aronson, E. (1983). Combatting burnout. Children and Youth Services
Review, 5(3), 263-275.
126
Pines, A.M. ve Aranson, E. (1988). Career Burnout. Causes and Cures. New York:
The Free Press.
Pines, A. M. (1997). Gender Differences in Burnout: Israelis Responses to the Intifada,
European Psychologist, 2(1), 28-34.
Pines, A.M. (2005). The burnout measure, short version. International Journal of
Stress Management, 12(1), 78-88.
Pines, A. M. ve Keinan, G. (2005). Stress and Burnout: The significant difference.
Personality and Individual Differences, 39(3), 625-635.
Pines, A. M. (2017). Burnout: An existential perspective. Professional burnout.
(1.baskı) içinde (ss. 33-51). Routledge.
Pinquart, M. (2017). Parenting stress in caregivers of children with chronic physical
condition: A meta‐analysis. Stress and Health, 34(2), 197–207.
Pipp-Siegel, S., Sedey, A. L. ve Yoshinaga-Itano, C. (2002). Predictors of parental
stress in mothers of young children with hearing loss. Journal of Deaf Studies
and Deaf Education, 7(1), 1-17.
Polatcı S. (2007). Tükenmişlik sendromu ve tükenmişlik sendromuna etki eden
faktörler (Yüksek Lisans Tezi). Gaziosmanpaşa Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Tokat.
Pressler, J. L. (1990) Promoting attachment. M. Craft ve J. Denehy (Eds.), Nursing
Interventions for Infants and children, içinde (ss. 4–17). W.B. Saunders,
Philadelphia, USA.
Prinzie, P., Stams, G. J. J., Deković, M., Reijntjes, A. H. ve Belsky, J. (2009). The
relations between parents’ Big Five personality factors and parenting: A
meta-analytic review. Journal of Personality and Social Psychology, 97(2),
351-362.
Rapp, R., Ross, E. ve Bridenthal, R. (1979). Examining family history. Feminist
Studies, 5(1), 174-200.
Rivard, M., Terroux, A., Parent-Boursier, C.ve Mercier, C. (2014). Determinants of
stress in parents of children with autism spectrum disorders. Journal of
Autism and Developmental Disorders, 44(7), 1609–1620.
Rodgers, A. Y. (1998). Multiple sources of stress and parenting behavior. Children
and Youth Services Review, 20(6), 525-546.
Rogol, A. D., Roemmich, J. N. ve Clark, P. A. (2002). Growth at puberty. Journal of
Adolescent Health, 31(6), 192-200.
Roskam, I., Raes, M. ve Mikolajczak, M. (2017). Exhausted parents: development and
preliminary validation of the parental burnout inventory. Frontiers in
Psychology, 8, 163. doi: 10.3389/fpsyg.2017.00163.
127
Roskam, I., Brianda, M. E. ve Mikolajczak, M. (2018). A step forward in the
conceptualization and measurement of parental burnout: The Parental
Burnout Assessment (PBA). Frontiers in Psychology, 9, 758. doi:
10.3389/fpsyg.2018.00758.
Roskam, I. (2019). Externalizing behavior from early childhood to adolescence:
Prediction
from
inhibition,
language,
parenting,
and
attachment. Development and Psychopathology, 31(2), 587-599.
Roskam, I. ve Mikolajczak, M. (2020). Gender differences in the nature, antecedents
and consequences of parental burnout. Sex Roles, 83(7), 485-498.
Roskam, I., Aguiar, J., Akgun, E., Arikan, G., Artavia, M., Avalosse, H., ... ve
Mikolajczak, M. (2021). Parental burnout around the globe: A 42-country
study. Affective Science, 2(1), 58-79.
Rutter, M. (1987). Psychosocial resilience and protective mechanisms. American
Journal of Orthopsychiatry, 57(3), 316-331.
Rutter, M. (2006). Implications of resilience concepts for scientific understanding.
Annals of the New York Academy of Sciences, 1094(1), 1-12.
Sanders, J. L. ve Morgan, S. B. (1997). Family stress and adjustment as perceived by
parents of children with autism or Down syndrome: Implications for
intervention. Child & Family Behavior Therapy, 19(4), 15-32.
Sanders, M. R. (2008). Triple P-Positive Parenting Program as a public health
approach to strengthening parenting. Journal of Family Psychology, 22(4),
506–517.
Santucci, C. L. (2017). Examining the role of parental stress and parental self-efficacy
in shared reading behaviors (Doktora tezi) Fairleigh Dickinson University,
United States.
Sayıl, İ., Haran, S., Ölmez, Ş. ve Özgüven, H. D. (1997). Ankara Üniversitesi
Hastanelerinde Çalışan Doktor ve Hemşirelerin Tükenmişlik Düzeyleri. Kriz
dergisi, 5(2), 71-77.
Schaufeli, W. B. ve Van Dierendonck, D. (1993). The construct validity of two burnout
measures. Journal of Organizational Behavior, 14(7), 631-647.
Schor, E. L. (2003). Family pediatrics: report of the Task Force on the Family.
Pediatrics, 111(6 pt 2), 1541-1571.
Schor, E. L. (2003). American Academy of Pediatrics Task Force on the Family.
Family pediatrics: report of the Task Force on the Family. Pediatrics ,111,
1541- 1571.
Schreck, C. B., Olla, B. L. ve Davis, M. W. (1997). Behavioral responses to stress. G.
K. Iwama, A. D. Pickering, J. P. Sumpter ve C. B. Schreck (Eds.), Stress and
Health in Aquaculture, içinde (ss.145-170) Cambridge University Press,
Cambridge.
128
Seferoğlu, S. S., Yıldız, H. ve Yücel, Ü. A. (2014). Öğretmenlerde tükenmişlik:
tükenmişliğin göstergeleri ve bu göstergelerin çeşitli değişkenler açısından
incelenmesi. Eğitim ve Bilim, 39(174), 13-26.
Séjourné, N., Sanchez-Rodriguez, R., Leboullenger, A. ve Callahan, S. (2018).
Maternal burn-out: an exploratory study. Journal of Reproductive and İnfant
Psychology, 36(3), 276-288.
Sekułowicz, M., Krupińska, K. B., Kwiatkowski, P. ve Latawiec, B. M. (2019). Sense
of Coherence, Resilience and Coping as Correlates of Burnout of Parents of
Children
with
Disabilities:
The
New
Burnout
Screening
Instrument. Niepełnosprawność-Dyskursy Pedagogiki Specjalnej, (36), 254268. doi: 10.4467/25439561.NP.19.058.12301.
Shields-Poë, D. ve Pinelli, J. (1997). Variables associated with parental stress in
neonatal intensive care units. Neonatal Network:NN, 16(1), 29-37.
Simmerman, S., Blacher, J. ve Baker, B. (2001). Fathers’ and mothers’ perceptions of
father involvement in families with young children with a disability. Journal
of Intellectual and Developmental Disability, 26(4), 325-338.
Simmons, B. L. ve Nelson, D. L. (2001). Eustress at work: The relationship between
hope and health in hospital nurses. Health Care Management Review, 26(4),
7-18.
Simons, R. L., Lorenz, F. O., Conger, R. D. ve Wu, C. I. (1992). Support from spouse
as mediator and moderator of the disruptive influence of economic strain on
parenting. Child Development, 63(5), 1282-1301.
Sivrikaya, T. ve Tekinarslan, İ. Ç. (2013). Zihinsel yetersizliği olan çocuğa sahip
annelerde stres, sosyal destek ve aile yükü. Ankara Üniversitesi Eğitim
Bilimleri Fakültesi Özel Eğitim Dergisi, 14(2), 17-31.
Small, S. A., Eastman, G. ve Cornelius, S. (1988). Adolescent autonomy and parental
stress. Journal of Youth and Adolescence, 17(5), 377-391.
Sodi, T., Kpassagou, L. B., Hatta, O., Ndayizigiye, A., Ndayipfukamiye, J. M.,
Tenkué, J. N., ... ve Sezibera, V. (2020). Parenting and parental burnout in
Africa. New Directions for Child and Adolescent Development, (174), 101117. doi: 10.1002/cad.20386.
Solomon, S. E., Rothblum, E. D. ve Balsam, K. F. (2004). Pioneers in partnership:
lesbian and gay male couples in civil unions compared with those not in
civil unions and married heterosexual siblings. Journal of Family
Psychology, 18(2), 275-286. doi:10.1037/0893-3200.18.2.275.
Sorkkila, M. ve Aunola, K. (2020). Risk factors for parental burnout among Finnish
parents: The role of socially prescribed perfectionism. Journal of Child and
Family Studies, 29(3), 648-659.
129
Stanca, L. (2012). Suffer the little children: measuring the effects of parenthood on
well-being worldwide. Journal of Economic Behavior & Organization, 81(3),
742–750.
Stattin, H. ve Kerr, M. (2000). Parental monitoring: A reinterpretation. Child
Development, 71(4), 1072-1085.
Steiner, A. Z. ve Paulson, R. J. (2007). Motherhood after age 50: An evaluation of
parenting stress and physical functioning. Fertility and Sterility, 87(6), 1327–
1332.
Susman, E. J., Trickett, P. K., Iannotti, R. J., Hollenbeck, B. E. ve Zahn‐Waxler, C.
(1985). Child‐rearing patterns in depressed, abusive, and normal
mothers. American Journal of Orthopsychiatry, 55(2), 237-251.
Sünbül, A.M., Kurnaz, A. ve Apaydın, D. (2016, Mayıs). Engelli bireylerin ailelerinde
tükenmişlik. ELMIS Uluslararası Özel Eğitim Kongresinde Sunulan Bildiri,
Necmettin Erbakan Üniversitesi, Konya.
Swanston, H. Y., Plunkett, A. M., O’Toole, B. I., Shrimpton, S., Parkinson, P. N. Ve
Oates, R. K. (2003). Nine years after child sexual abuse. Child Abuse and
Neglect, 27(8), 967-984.
Sweeney, J. T. ve Summers, S. L. (2002). The effect of the busy season workload on
public accountants' job burnout. Behavioral Research in Accounting, 14(1),
223-245.
Szczygieł, D. ve Mikolajczak, M. (2017). Why are people high in emotional
intelligence happier? They make the most of their positive
emotions. Personality and Individual Differences, 117, 177-181. [Çevrimiçi:
https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S0191886917303884
adresinden erişildi, Erişim tarihi:15.03.2021].
Şanlı, S. (2006). Adana ilinde çalışan polislerin iş doyumu ve tükenmişlik düzeylerinin
bazı değişkenler açısından incelenmesi (Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi). Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Adana.
Şendil, G. ve Korkut, Y. (2008). Evli çiftlerdeki çift uyumu ve evlilik çatışmasının
demografik özellikler açısından incelenmesi. Psikoloji Çalışmaları, 28(1),
15-34.
Trute, B. (1990). Child and parent predictors of family adjustment in households
containing young developmentally disabled children. Family Relations,
39(3), 292-297.
Tunç, T. (2008). Doktor ve hemşirelerde tükenmişlik ile rol çatışması ve rol belirsizliği
arasındaki ilişki: bir üniversite hastanesi örneği (Yüksek Lisans Tezi).
Sakarya Üniversitesi, Sakarya.
Tümkaya, S. (1997). Çukurova Üniversitesi öğretim elemanlarının akademik
tükenmişlik düzeyleri. 4. Ulusal Eğitim Bilimleri Kongresi, 10–12 Eylül,
Eskişehir.
130
Tümkaya, S., Çam, S. ve Çavusoğlu, I. (2009). Tükenmişlik ölceği kısa versiyonu’nun
Türkçe’ye uyarlama, geçerlik ve güvenirlik çalışması. Cumhuriyet
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 18(1), 387-398.
Uskun, E. ve Gündoğar, D. (2010). The levels of stress, depression and anxiety of
parents of disabled children in Turkey. Disability and Rehabilitation, 32(23),
1917-1927.
Uslucan, G. (2015). Çocukların otizm spektrum bozukluğu derecesi ile ebeveynlerinin
stres ve gereksinim düzeylerinin incelenmesi (Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi). Abant İzzet Baysal Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü,
Bolu.
Ünver, D. ve Güloğlu, B. Covid-19 pandemesinde evli bireylerde depresyon, anksiyete
ve stresin ilişkisel yılmazlık bağlamında incelenmesi. Avrasya Sosyal ve
Ekonomi Araştırmaları Dergisi, 8(2), 517-531.
Van Praag, B. M., Frijters, P. ve Ferrer-i-Carbonell, A. (2003). The anatomy of
subjective well-being. Journal of Economic Behavior & Organization, 51(1),
29-49.
Venter, N. ve Snyders, R. (2009). Resilience in intimate relationships. New Voices in
Psychology, 5(1), 63-85.
Vermaes, I. P. R., Janssens, J. M. A. M., Mullaart, R. A., Vinck, A. ve Gerris, J. R. M.
(2008). Parents’ personality and parenting stress in families of children with
spina bifida. Child: Care, Health and Development, 34(5), 665–674.
Vernon, R. F. (2004). Community Planning to Foster Resilience in Children. ClaussEhlers C. S ve Weist M. D (Ed.) . A brief history of resilience. içinde (ss.
13-26). Springer, Boston, MA. doi: 10.1007/978-0-306-48544-2_2.
Walsh, F. (1996). The concept of family resilience: Crisisandchallenge. Family
Process, 35(3), 261- 281.
Walsh, F. (2002). A family resilience framework: Innovative practice applications.
Family Relations, 51(2), 130-137.
Webster-Stratton, C. (1988). Mothers' and fathers' perceptions of child deviance: Roles
of parent and child behaviors and parent adjustment. Journal of Consulting
and Clinical Psychology, 56(6), 909–915.
Webster-Stratton, C. ve Hammond, M. (1988). Maternal depression and its
relationship to life stress, perceptions of child behavior problems, parenting
behaviors, and child conduct problems. Journal of Abnormal Child
Psychology, 16(3), 299-315.
Webster-Stratton, C. (1990). Stress: A potential disruptor of parent perceptions and
family interactions. Journal of Clinical Child Psychology, 19(4), 302-312.
131
Weiss, M. J. (2002). Hardiness and social support as predictors of stress in mothers of
typical children, children with autism, and children with mental
retardation. Autism, 6(1), 115-130.
Westman, M., Etzion, D. ve Gortler, E. (2004). The work-family interface and
burnout. International Journal of Stress Management, 11(4), 413-428.
Whipple, E. E. ve Webster-Stratton, C. (1991). The role of parental stress in physically
abusive families. Child Abuse and Neglect, 15(3), 279-291.
White, N., Richter, J., Koeckeritz, J., Munch, K. ve Walter, P. (2004). “Going
forward”: Family resiliency in patients on hemodialysis. Journal of Family
Nursing, 10(3), 357-378.
Williford, A. P., Calkins, S. D. ve Keane, S. P. (2007). Predicting change in parenting
stress across early childhood: Child and maternal factors. Journal of
Abnormal Child Psychology, 35(2), 251-263.
Wolf, M. R. ve Rosenstock, J. B. (2017). Inadequate sleep and exercise associated with
burnout
and
depression
among
medical
students. Academic
Psychiatry, 41(2), 174-179.
Yamoah, J. (2021). The Role of Social Support in Mitigating Parental Burnout for
Mothers of Children with Medical Complexity (Doktora tezi). Southeastern
University College of Education, USA.
Yardımcı, E. N. (2020). Evli bireylerde yaşam doyum düzeylerinin cinsiyet faktörüne
ve evlilik süresine göre yordanması çorum örneği (Yüksek Lisans Tezi)
İstanbul Gelişim Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, İstanbul.
Yıldız, M. A. ve Çevik, G. B. (2016). A study on marital satisfaction and life
satisfaction with married individuals. Journal of Human Sciences, 13(1), 227242.
Yılmaz, A. (2001). Eşler arasındaki uyum: Kuramsal yaklaşımlar ve görgül
çalışmalar. Sosyal Politika Çalışmaları Dergisi, 4(4), 1-24.
Yönel, A. (2021). 3-6 yaş arası çocuğa sahip ebeveynlerin, öz-yeterlilikleri,
tükenmişlikleri ve çocuklarıyla olan iletişimleri arasındaki ilişkinin
incelenmesi (Doktora Tezi). Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Konya.
Yurdakul, K. I., Dönmez, O., Altınok, A. ve Odabaşı, H. F. (2013). Dijital ebeveynlik
ve değişen roller. Gaziantep University Journal of Social Sciences,12(4),
883-896.
Zaninotto, L., Rossi, G., Danieli, A., Frasson, A., Meneghetti, L., Zordan, M., ... ve
Solmi, M. (2018). Exploring the relationships among personality traits,
burnout dimensions and stigma in a sample of mental health
professionals. Psychiatry
Research, 264,
327-333.
doi:
10.1016/j.psychres.2018.03.076.
132
EKLER
EK-1. Etik Kurul İzni
133
EK-2. Kişisel Bilgi Formu
Yönerge:
Değerli
Katılımcı,
Bu araştırma, Ufuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Rehberlik ve Psikolojik
Danışmanlık Anabilim Dalı Yüksek Lisans öğrencisi Tuğba Dinç tarafından,
Prof.Dr.Figen Çok danışmanlığında yapılmaktadır. Araştırmanın amacı, ebeveyn
tükenmişliğini farklı değişkenler aracılığıyla inceleyerek ebeveyn rolleri ile ilgili
veri elde edebilmektedir. Ana babalardan toplanan veriler toplu halde
değerlendirilecektir. İsim yazmanıza ya da kimliğinizi belli edecek herhangi bir
bilgiye gerek bulunmamaktadır. Araştırmada elde edilen ilgiler sadece bilimsel
amaçlı kullanılacaktır. Açık uçlu soruların cevaplarını boşluklara yazabilirsiniz.
Soruları dikkatlice okumanız, atlamadan yanıtlamanız ve düşüncelerinizi gerçekçi
bir şekilde ortaya koymanız araştırmaya katkınız açısından çok önemlidir.
Yanıtlamanızın
Eşleri
ile
yaklaşık
birlikte
10
yaşayan
dakika
süreceği
ebeveynler
tahmin
edilmektedir.
araştırmaya
katılabilirler.
Lütfen boş madde bırakmayınız. Yardımlarınız için şimdiden teşekkür ederim.
Soru ve görüşleriniz için pdtugbadinc@gmail.com adresinden araştırmacıya
ulaşabilirsiniz.
Psk. Dan. Tuğba Dinç
1. Cinsiyetiniz:
Kadın ( )
Erkek ( )
2. Yaşınız:
134
3. Ne kadar süredir evlisiniz?
a. 0-5yıl ( ) b. 6-10yıl ( )
c. 11-15yıl ( ) d. 16-20yıl ( )
e.21 ve üstü( )
4. Eşinizle evlenme şekliniz?
a. Görücü Usulü ( ) b. Flört Ettikten Sonra ( )
5. Çocuklarınızın cinsiyet ve yaşını yazar mısınız? (Örnek: Kız-15 / Erkek-25 gibi)
6. En son hangi okuldan mezun oldunuz?
İlkokul ( )
Ortaokul ( )
Lise ( )
Üniversite
()
Lisansüstü (Yüksek Lisans-Doktora) ( )
7. Mesleğiniz Nedir?
12.Halihazırda çalışıyor musunuz?
Evet ( ) Hayır ( )
8. Gelir Seviyeniz:
1) 2500-6000 ( )
2) 6000-12000 ( )
3) 12000 ve üzeri ( )
135
EK-3. Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeği (ETÖ)
ETÖ’ne Ait Örnek Maddeler
Sevgili ebeveynler, ifadelerin yanında yer alan
derecelendirilmiş yanıtlardan size en yakın olanı
seçiniz Eğer daha önce hiç böyle bir duygu
hissetmediyseniz, “Hiçbir zaman” şıkkını seçin.
Haftada birkaç kez
Hergün
1
2
3
4
5
6
0
1
2
3
4
5
6
0
1
2
3
4
5
6
0
1
2
3
4
5
6
0
1
2
3
4
5
6
Anne-baba olmayı daha fazla kaldıramıyorum.
0
1
2
3
4
5
6
Çocuğumla/çocuklarımla
0
1
2
3
4
5
6
iyi tanımlayacak şekilde işaretleyiniz.
Anne-babalık rolümden (anne-baba olmaktan) o
kadar çok yoruldum ki uyku bana asla yetmiyor.
Anne-baba
olarak
yolumu
kaybetmiş
gibi
hissediyorum.
Anne-babalık
rolüme
(anne-baba
olmaya)
tahammül edemiyorum.
Çocuğuma/çocuklarıma bakmaya hiç enerjim
yok.
Çocuğum/çocuklarım için gerekli olanlar neyse
sadece onları yapıyorum, daha fazlasını değil.
geçirmek
zorunda
olduğum bir güne uyandıysam, daha gün
başlamadan kendimi tükenmiş hissediyorum.
136
Haftada bir
Yılda birkaç kez
0
seçeneğinden “Her gün” seçeneğine kadar, sizi en
Ayda birkaç kez
Hiçbir zaman
ne sıklıkta hissettiğinizi “Yılda birkaç kez”
Ayda bir veya daha az
Eğer bu duyguyu daha önce hissettiyseniz, bunu
EK-4. Ebeveynlik Stres Ölçeği (ESÖ)
ESÖ’ne Ait Örnek Maddeler
Değerli Katılımcı, bu bölüm içerisinde ebeveynlik ya da anne baba olmaya ilişkin
yaşamış olduğunuz stres durumuna ilişkin maddeler bulunmaktadır. Her bir
maddede sizin için en uygun olan ifadeyi işaretleyiniz.
0.Hiç Tanımlamıyor, 1.Biraz Tanımlıyor,
2.Oldukça İyi Tanımlıyor,
3.İyi
tanımlıyor 4.Çok iyi tanımlıyor
1
Ebeveyn olma konusunda kendimi yetersiz buluyorum.
0 1 2
3
4
4
Çocuğum eşimle aramda bir problem oluşturuyor.
0 1 2
3
4
8
Çocuğumun
almadığını 0 1 2
3
4
10 Nasıl bir ebeveyn olduğumu düşündükçe kendimi kötü 0 1 2
3
4
3
4
yeterince
sorumluluk
düşünüyorum.
hissediyorum.
12 Çocuğumla aramdaki duygusal bağın yeterli olmadığını 0 1 2
düşünüyorum.
15 Çocuğuma karşı olumlu duygular beslemiyorum.
0 1 2
3
4
17 Ebeveyn olduğum için pişmanlık duyuyorum.
0 1 2
3
4
137
EK-5. İlişkisel Yılmazlık Ölçeği (İYÖ)
İYÖ’ne Ait Örnek Maddeler
Değerli Katılımcı, evlilik yaşamınız içerisinde başınıza gelmiş olan yaşam olaylarını
(zorluk, sıkıntı, güç durumlar) düşününüz. Bu maddelerin karşısında bulunan
maddeleri size uygun olup olmama derecesine göre maddelerden birisini
işaretleyiniz.
Asla (1)
Çok Nadir (2)
Sık sık (6)
Nadiren (3) Bazen (4)
Genellikle (5)
Her zaman (7)
1 Başımıza gelen olumsuz olaylarda bir hayır olduğunuza 1 2 3 4 5 6 7
inanırız.
5 Eşim güçlükler karşısında yaşadığımız zorluğu anlamaya 1 2 3 4 5 6 7
çalışır.
9 Sıkıntılı ve zor zamanlarımızda eşim her şeyin daha iyi 1 2 3 4 5 6 7
olacağına beni inandırır.
1 Eşim ile karşılıklı olarak duygularımızı önemseriz.
1 2 3 4 5 6 7
2
1 Zor günlerimizde eşime karşı içten ve samimi 1 2 3 4 5 6 7
5
davranırım.
2 Yaşadığımız zorlukların üstesinden gelmek için eşim ile 1 2 3 4 5 6 7
0
işbirliği yaparız.
2 Eşim bir sıkıntı yaşadığında kendimi onun yerine 1 2 3 4 5 6 7
2
koymaya çalışırım.
2 Her şey daha da kötüye gitmediği için şükrederiz.
5
138
1 2 3 4 5 6 7
EK-6. Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeği Kullanım İzni
139
EK-7. Ebeveynlik Stresi Ölçeği Ve İlişkisel Yılmazlık Ölçeğinin
Kullanım İzni
140
ÖZGEÇMİŞ
Kişisel Bilgiler
Ad-Soyad: Tuğba DİNÇ
Eğitim Durumu
Lisans Öğrenimi: Başkent Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü
Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Anabilim Dalı
Yüksek Lisans Öğrenimi: Ufuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Rehberlik
ve Psikolojik Danışmanlık Anabilim Dalı
Bildiği Yabancı Diller: İngilizce
İş Deneyimleri
Stajlar: Güneşevler İlkokulu, Bağlıca İlkokulu-Ortaokulu, YalçınEskiyapan
Ortaokulu, Ses Özel Eğitim Merkezi.
Çalıştığı Kurumlar: Hampshire Öztürk Koleji, Bil Koleji Eryaman Kampüsü,
Bahçeşehir Koleji Dr.Burhan Kara Kampüsü
Tarih: 20.09.2021
141
Download