T.C. UFUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ EĞİTİM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK PROGRAMI EBEVEYN TÜKENMİŞLİĞİ, EBEVEYN STRESİ ve İLİŞKİSEL YILMAZLIĞIN SOSYO-DEMOGRAFİK DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİ YÜKSEK LİSANS TEZİ TUĞBA DİNÇ TEZ DANIŞMANI PROF. DR. FİGEN ÇOK ANKARA 2021 T.C. UFUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ EĞİTİM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK PROGRAMI EBEVEYN TÜKENMİŞLİĞİ, EBEVEYN STRESİ ve İLİŞKİSEL YILMAZLIĞIN SOSYO-DEMOGRAFİK DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİ YÜKSEK LİSANS TEZİ TUĞBA DİNÇ TEZ DANIŞMANI PROF. DR. FİGEN ÇOK ANKARA 2021 BİLDİRİM Hazırladığım tezin/raporun tamamen kendi çalışmam olduğunu ve her alıntıya kaynak gösterdiğimi taahhüt eder, tezimin/raporumun kağıt ve elektronik kopyalarının Ufuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü arşivlerinde aşağıda belirttiğim koşullarda saklanmasına izin verdiğimi onaylarım: † Tezimin/Raporumun tamamı her yerden erişime açılabilir. 20/09/2021 Tuğba DİNÇ i ADAMA Büyüme yolculuğumda erken vedası ile hep özlemle andığım Sevgili babam Gazanfer Sabuncuoğlu’na, Kayınbabam Cemal Dinç’e, ii TEŞEKKÜR Akademik ve kişisel gelişimimde kendi potansiyelimi keşfetmem yönünde her zaman yol gösterici olan, tanıdığım için kendimi hep çok şanslı hissettiğim, örnek aldığım ve çalışmamı emekleriyle taçlandıran, tez danışmanım Sayın Prof. Dr. Figen Çok’a sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Figen hocam, lisans ve yüksek lisans sürecimde her zaman anlayışınız, hoşgörünüz ve destekleyici tutumunuzu örnek aldım. Sizden çok şey öğrendim sayın hocam. Tez öğrenciniz olmak, sizi tanımak büyük şanstı, emekleriniz büyük, sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Tez jürimde yer almayı kabul eden, alana ilişkin birçok farklı bakış açısını kazandıran değerli hocam Dr. Öğr. Üyesi Olcay Yılmaz’a ve kıymetli bilgileriyle her daim yol gösterici olan, Sayın Prof. Dr. Mustafa Kılıç’a tezimi sabırla okuyarak, eleştiri ve önerilerini paylaştıkları için teşekkür ederim. Her zaman arkamda en büyük desteği hissettiren, bu zorlu süreçte kaygı ve sevinçlerime ortak olan, başarılarıma olan inancından güç aldığım, her yorulduğumda yaptığı motivasyon konuşmalarıyla tezimin her aşamasında bana en büyük desteği veren, yükümü sorgusuz paylaşan ve elini hep büyük bir destekle omuzumda tutarak, tez sürecimin mutlu sonla bitmesine vesile olan sevgili eşim Mert Dinç’e sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Gelişimim ve büyümem yönünde, yaşadığı sürede bütün gücünü ve emeğini sarf eden, sevgili babam Gazanfer Sabuncuoğlu’na, en yakın dostum, fedakâr annem Aynur Sabuncuoğlu’na, ablalarım Nergiz Engüleç ve Azra İçli’ye, kardeşim Burak Sabuncuoğlu’na, Desteklerini her daim hissettiğim ikinci ailem, eşimin ailesine, desteğiyle hep gücümü yeniden kazandığım ikinci annem Ayşe Gül Keskin’e, Tez sürecimde deneyimleri ile desteğini her zaman hissettiğim sayın Uzm. Psk. Dan. Arda Aslan hocama, Mesleki yolculuğumda birlikte başarılara imza attığım, tezimin saha araştırması kısmında desteğiyle tez sürecime katkıda bulunan, inancını, desteğini, sevgisini, dostluğunu her zaman hissettiğim canım arkadaşım, meslektaşım Şeyma Cancı’ya Sonsuz Teşekkürler… iii ÖZET Dinç, Tuğba. Ebeveyn Tükenmişliği, Ebeveyn Stresi ve İlişkisel Yılmazlığın SosyoDemografik Değişenkenler Açısından İncelenmesi, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2021. Aile içerisine çocuğun dâhil olmasıyla birlikte, ebeveyn için mutlu yaşantılar olduğu kadar, stresli ve yıpratıcı süreçler de beraberinde gelmektedir. Ebeveynler genellikle günlük olarak ebeveynlikle mücadele ederken fiziksel ve duygusal olarak tükenmektedir. Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn rolünde yaşanan kronik strese bağlı bir bozukluktur. Ebeveyn tükenmişliği, intihar düşünceleri, çocuk ihmali ve şiddeti gibi önemli sonuçlara neden olabilmektedir. Bu doğrultuda bu çalışmanın amacı, ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlığın sosyo-demografik değişkenler açısından incelenmesidir. Araştırmanın çalışma grubunu, 2020-2021 eğitim-öğretim yılında Ankara’daki özel ve devlet okullarında tüm kademelerde (okul öncesi-ilkokul-ortaokullise) eğitim görmekte olan öğrencilerin velilerinden oluşan toplam (%68,6) 350 anne ve (%31,4) 160 baba olmak üzere toplam 510 ebeveyn oluşturmaktadır. Araştırmada veriler, ‘’Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeği’’, Ebeveynlik Stres Ölçeği’’, ‘’İlişkisel Yılmazlık Ölçeği’’ ve araştırmacı tarafından hazırlanan ‘’Kişisel Bilgi Formu’’ aracılığı ile toplanmıştır. Araştırmada verilerin analizi, SPSS 25.0 (Statistical, Package For Social Sciences) programında yapılmıştır. Elde edilen verilere göre ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık düzeyinin cinsiyete göre anlamlı bir farklılık gösterdiği bulgulanmıştır. Erkeklerin, ebeveyn tükenmişliği ve ebeveyn stres düzeylerinin kadınlara göre daha yüksek düzeyde olduğu bulunmuştur. İlişkisel yılmazlık düzeyinin erkeklerde kadınlara göre daha düşük düzeyde olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Ebeveyn tükenmişliği ve ebeveyn stresi yaşa göre anlamlı bir farklılık gösterirken, ilişkisel yılmazlığın yaşa göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı bulunmuştur. Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlığı etkileyen sosyo-demografik değişkenleri ortaya koyabilmek amacıyla elde edilen bulgular, alanyazın çerçevesinde tartışılmış ve yorumlanmıştır. Araştırmanın sonuçlarına yönelik öneriler sunulmuştur. Anahtar Sözcükler: Ebeveyn Tükenmişliği, Ebeveyn Stresi, İlişkisel Yılmazlık. iv ABSTRACT When a child is born in family, alongside with happiness, a stressful and exhausting period begin. Parents’ are usually worn out physically and emotionally throughout the day struggling with daily parenting. Parental burnout is a chronical stress-based disorder. This disorder may lead to suicidal thoughts, child neglection and violance. Accordingly, this study’s aim is to examine parental burnout, parental stress and relationship resilience by socio-demographic variables. Study group of this research is consisted of students’ parents from 2020-2021 academic year, all graduation levels (pre-primary-middle-high school) and from private and state schools in Ankara, in total of 510 parents, (%68,6) 350 mothers and (%31,4) 160 fathers. In this research, data was gathered by “Parental Burnout Assessment”, “Parenting Stress Inventory” , “Relational Resilience Scale” and “Personal Information Form” which was prepared by the researcher. In this research, this data was analysed on SPSS 25.0 (Statistical, Package For Social Sciences). It is concluded based on the data that parental burnout, parental stress and relational resilience differ between gender. Parental burnout and parental stress was at a higher level on male. But, relational resilience was at a lower level than female. While parental burnout and parental stress differs by age, relational resilience does not. Evidence gathered to put forth the sociodemographic variables that affect parental burnout, parental stress and relational resilience was discussed and commented in scope of this literature. Suggestions were presented by research results. Key Words: Parental Burnout, Parenting Stress, Relational Resilience. v İÇİNDEKİLER Sayfa No: BİLDİRİM ........................................................................................................................ i ADAMA ...........................................................................................................................ii TEŞEKKÜR .................................................................................................................. iii ÖZET............................................................................................................................... iv İÇİNDEKİLER .............................................................................................................. vi KISALTMALAR DİZİNİ .............................................................................................. x TABLOLAR DİZİNİ ..................................................................................................... xi GİRİŞ ............................................................................................................................... 1 1. BÖLÜM........................................................................................................................ 9 KURAMSAL ÇERÇEVE VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR ........................................ 9 1.1. Ebeveyn Tükenmişliği İle İlgili Kuramsal Açıklamalar............................................ 9 1.1.1. Tükenmişlik Kavramı ...................................................................................... 9 1.1.2. Tükenmişliğin Boyutları ................................................................................ 11 1.1.3. Tükenmişliğin Değerlendirilmesi .................................................................. 12 1.1.4. Tükenmişliği Etkileyen Risk ve Koruyucu Faktörler .................................... 14 1.1.5. Ebeveyn Tükenmişliği: .................................................................................. 15 1.1.6. Ebeveyn Tükenmişliği’nin Boyutları............................................................. 18 1.1.6.1. Ebeveyn Rolünde Tükenme (Exhaustion in Parental Role):.................. 18 1.1.6.2. Ebeveyn Benliğinde Zıtlık (Contrast in Parental Self): .......................... 18 1.1.6.3. Bıkkınlık Duyguları (Feelings Being Fed Up): ....................................... 18 1.1.6.4. Duygusal Uzaklaşma (Emotional Distancing): ....................................... 19 1.1.7. Ebeveyn Tükenmişliğini Etkileyen Koruyucu ve Risk Faktörleri: ................ 19 1.1.8. Ebeveyn Tükenmişliği İle İlgili Araştırmalar ................................................ 21 1.2. Ebeveyn Stresi ............................................................................................................... 30 1.2.1. Stres Kavramı ................................................................................................ 30 vi 1.2.2. Ebeveyn Stresi ............................................................................................... 31 1.2.3. Ebeveyn Stresi İle İlgili Araştırmalar ............................................................ 34 1.3. İlişkisel Yılmazlık......................................................................................................... 41 1.3.1. Yılmazlık Kavramı ........................................................................................ 41 1.3.2. Aile Yılmazlığı .............................................................................................. 43 1.3.3. İlişkisel Yılmazlık .......................................................................................... 46 1.3.4. İlişkisel Yılmazlık İle İlgili Araştırmalar....................................................... 48 2. BÖLÜM...................................................................................................................... 54 YÖNTEM ....................................................................................................................... 54 2.1. Araştırmanın Modeli .................................................................................................... 54 2.2. Çalışma Grubu .............................................................................................................. 54 2.3. Veri Toplama Araçları ................................................................................................. 57 2.3.1. Kişisel Bilgi Formu........................................................................................ 57 2.3.2. Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeği (ETÖ) ............................................................ 57 2.3.2.1. Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeğinin Türk Kültürüne Uyarlama Çalışmaları .............................................................................................. 58 2.3.3. Ebeveynlik Stres Ölçeği (ESÖ) ..................................................................... 59 2.3.4. İlişkisel Yılmazlık Ölçeği (İYÖ) ................................................................... 59 2.4. Verilerin Toplanması.................................................................................................... 61 2.5. Verilerin Analizi ........................................................................................................... 61 3. BÖLÜM...................................................................................................................... 62 BULGULAR .................................................................................................................. 62 3.1. Ebeveyn Tükenmişliği, Ebeveyn Stresi ve İlişkisel Yılmazlığa İlişkin Betimleyici Değerler ................................................................................................... 62 3.2. ‘Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık cinsiyete göre anlamlı bir farklılık göstermekte midir?’ Alt Problemine İlişkin Bulgular ......... 63 3.3. ‘Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık yaşa göre anlamlı bir farklılık göstermekte midir?’ Alt Problemine İlişkin Bulgular........................ 64 3.4. ‘Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık evlilik süresine göre anlamlı bir farklılık göstermekte midir?’ Alt Problemine İlişkin Bulgular ......... 65 vii 3.5. ‘Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık evlenme şekline göre anlamlı bir farklılık göstermekte midir?’ Alt Problemine İlişkin Bulgular ......... 67 3.6. ‘Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık çocuk yaşına göre anlamlı bir farklılık göstermekte midir?’ Alt Problemine İlişkin Bulgular ......... 68 3.7. ‘Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık eğitim durumuna göre anlamlı bir farklılık göstermekte midir?’ Alt Problemine İlişkin Bulgular . 71 3.8. ‘Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık mesleğe göre anlamlı bir farklılık göstermekte midir?’ Alt Problemine İlişkin Bulgular........................ 72 3.9. ‘Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık çalışma durumuna göre anlamlı bir farklılık göstermekte midir?’ Alt Problemine İlişkin Bulgular . 74 3.10. ‘Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık gelir miktarına göre anlamlı bir farklılık göstermekte midir?’ Alt Problemine İlişkin Bulgular ......... 75 4. BÖLÜM...................................................................................................................... 78 TARTIŞMA ................................................................................................................... 78 4.1. Ebeveyn Tükenmişliği, Ebeveyn Stresi ve İlişkisel Yılmazlığın Cinsiyet Değişkeni Açısından İncelenmesine Yönelik Bulguların Tartışılması ve Yorumlanması .............................................................................................................. 78 4.2. Ebeveyn Tükenmişliği, Ebeveyn Stresi ve İlişkisel Yılmazlığın Yaş Değişkeni Açısından İncelenmesine Yönelik Bulguların Tartışılması ve Yorumlanması ... 83 4.3. Ebeveyn Tükenmişliği, Ebeveyn Stresi ve İlişkisel Yılmazlığın Evlilik Süresi Değişkeni Açısından İncelenmesine Yönelik Bulguların Tartışılması ve Yorumlanması .............................................................................................................. 85 4.4. Ebeveyn Tükenmişliği, Ebeveyn Stresi ve İlişkisel Yılmazlığın Evlilik Şekli Değişkeni Açısından İncelenmesine Yönelik Bulguların Tartışılması ve Yorumlanması .............................................................................................................. 86 4.5. Ebeveyn Tükenmişliği, Ebeveyn Stresi ve İlişkisel Yılmazlığın Çocuk Yaşı Değişkeni Açısından İncelenmesine Yönelik Bulguların Tartışılması ve Yorumlanması .............................................................................................................. 87 4.6. Ebeveyn Tükenmişliği, Ebeveyn Stresi ve İlişkisel Yılmazlığın Eğitim Durumu Açısından İncelenmesine Yönelik Bulguların Tartışılması ve Yorumlanması ... 89 4.7. Ebeveyn Tükenmişliği, Ebeveyn Stresi ve İlişkisel Yılmazlığın Meslek Açısından İncelenmesine Yönelik Bulguların Tartışılması ve Yorumlanması ...................... 91 4.8. Ebeveyn Tükenmişliği, Ebeveyn Stresi ve İlişkisel Yılmazlığın Çalışma Durumu Açısından İncelenmesine Yönelik Bulguların Tartışılması ve Yorumlanması ... 94 4.9. Ebeveyn Tükenmişliği, Ebeveyn Stresi ve İlişkisel Yılmazlığın Gelir Durumu Açısından İncelenmesine Yönelik Bulguların Tartışılması ve Yorumlanması ... 95 viii 5. BÖLÜM...................................................................................................................... 99 SONUÇ VE ÖNERİLER .............................................................................................. 99 5.1. Sonuçlar ......................................................................................................................... 99 5.2. Öneriler ........................................................................................................................ 103 5.2.1. Politika Yapıcılara Öneriler ......................................................................... 103 5.2.2.Araştırmacılara Öneriler ............................................................................... 103 5.2.3. Psikolojik Danışmanlara Öneriler ................................................................ 104 KAYNAKÇA ............................................................................................................... 106 EKLER ......................................................................................................................... 133 EK-1. Etik Kurul İzni......................................................................................................... 133 EK-2. Kişisel Bilgi Formu ................................................................................................ 134 EK-3. Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeği (ETÖ) .................................................................. 136 EK-4. Ebeveynlik Stres Ölçeği (ESÖ) ............................................................................ 137 EK-5. İlişkisel Yılmazlık Ölçeği (İYÖ) .......................................................................... 138 EK-6. Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeği Kullanım İzni ..................................................... 139 EK-7. Ebeveynlik Stresi Ölçeği Ve İlişkisel Yılmazlık Ölçeğinin Kullanım İzni .... 140 ÖZGEÇMİŞ ................................................................................................................. 141 ix KISALTMALAR DİZİNİ SPSS : Statistical Package for Social Sciences Sd : Serbestlik Derecesi SS : Standart Sapma F : Frekans % :Yüzde N :Veri Sayısı P : Anlamlılık Düzeyi T : t Değeri (t Testi İçin) F : Değeri (Anova İçin) DFA : Doğrulayıcı Faktör Analizi ETÖ : Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeği ESÖ : Ebeveynlik Stres Ölçeği İYÖ : İlişkisel Yılmazlık Ölçeği x TABLOLAR DİZİNİ Sayfa No: Tablo 1. Katılımcılara ait sosyo-demografik değişkenlerin sıklık ve yüzde değerleri ............... 55 Tablo 2. Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeği Alt Boyutları, Ebeveynlik Stres Ölçeği ve İlişkisel Yılmazlık Ölçeği Alt Boyutlarının Cronbach Alfa Katsayıları .................................... 60 Tablo 3. Ebeveyn Tükenmişliği ve Alt Boyutları, Ebeveyn Stresi, İlişkisel Yılmazlık ve Alt Boyutlarına İlişkin Betimleyici Değerler .............................................................. 62 Tablo 4. Ebeveyn Tükenmişliği ve Alt Boyutları, Ebeveyn Stresi, İlişkisel Yılmazlık Alt Boyutları Toplam Puanlarının Cinsiyete Göre Ortalama ve Standart Sapması ..... 63 Tablo 5. Ebeveyn Tükenmişliği ve Alt Boyutları, Ebeveyn Stresi, İlişkisel Yılmazlık ve Alt Boyutları Toplam Puanlarının Katılımcıların Yaşları Bakımından Karşılaştırılmasına İlişkin Bulgular ............................................................................. 65 Tablo 6. Ebeveyn Tükenmişliği ve Alt Boyutları, Ebeveyn Stresi, İlişkisel Yılmazlık Alt Boyutları Toplam Puanlarının Katılımcıların Evlilik Süresi Bakımından Karşılaştırılmasına İlişkin Bulgular ............................................................................. 66 Tablo 7. Ebeveyn Tükenmişliği ve Alt Boyutları, Ebeveyn Stresi, İlişkisel Yılmazlık ve Alt Boyutları Toplam Puanlarının Katılımcıların Evlenme Şekli Bakımından Karşılaştırılmasına İlişkin Bulgular ............................................................................. 67 Tablo 8. Ebeveyn Tükenmişliği ve Alt Boyutları, Ebeveyn Stresi, İlişkisel Yılmazlık ve Alt Boyutları Toplam Puanlarının Çocuk Yaşı Bakımından Karşılaştırılmasına İlişkin Bulgular............................................................................................................. 69 Tablo 9. Ebeveyn Tükenmişliği ve Alt Boyutları, Ebeveyn Stresi, İlişkisel Yılmazlık ve Alt Boyutları Toplam Puanlarının Eğitim Durumu Bakımından Karşılaştırılmasına İlişkin Bulgular............................................................................................................. 71 Tablo 10. Ebeveyn Tükenmişliği ve Alt Boyutları, Ebeveyn Stresi, İlişkisel Yılmazlık ve Alt Boyutları Toplam Puanlarının Meslekler Bakımından Karşılaştırılmasına İlişkin Bulgular............................................................................................................. 73 Tablo 11. Ebeveyn Tükenmişliği ve Alt Boyutları, Ebeveyn Stresi, İlişkisel Yılmazlık ve Alt Boyutları Toplam Puanlarının Çalışma Durumu Bakımından Karşılaştırılmasına İlişkin Bulgular ............................................................................. 75 Tablo 12. Ebeveyn Tükenmişliği ve Alt Boyutları, Ebeveyn Stresi, İlişkisel Yılmazlık ve Alt Boyutları Toplam Puanlarının Gelir Miktarı Bakımından Karşılaştırılmasına İlişkin Bulgular............................................................................................................. 76 xi GİRİŞ Bu bölümde araştırmanın problemi tanımlanmakta olup araştırmanın amacı, alt problemler, sayıltılar, sınırlılıklar açıklanmakta ve tanımlar sunulmaktadır. Problem Durumu Aile, kendini oluşturan bireylerin tek tek katılımları ile değil, bu bireylerin aralarındaki etkileşimler ve davranış örüntüleri yoluyla sistem içerisinde yer almaları ile ifade edilmektedir Aile, çocukların ilişkileri öğrenme sürecinde ilk içinde bulundukları ortamdır. Çocuklar, içinde bulunduğu aile içerisinde, belli bir kültürü, iletişim şeklini ve tutumları öğrenmektedirler. Aile içerisinde kurulan duygusal bağların ve ikili ilişkilerin, bireyin sosyal ilişkilerine de etkisi olduğu görülmektedir (Giddens 2005, s.27; Goode 2010, s.20). Aile sistemi içerisinde bulunan bireyler, birbirleriyle devamlı bir etkileşim halindedir. Ailenin içindeki ya da dışındaki bireylerin davranışları hem aile üyelerini hem de aile bütününün işleyişini etkilemektedir (Gladding, 2011, s.5). Aile, çocuklarının hayatlarında en etkili ve kalıcı birimdir. Aile, çocukların sağlıklı, huzurlu yetiştirilmesi amacı ile birlikte önemini hiçbir zaman yitirmeyen bir kurumdur. Aile, devamlı etkileşim halinde olan bir kurum olarak, her zaman doğal dengesini korumaya çalışmaktadır. Fakat bazı içsel ya da dışsal faktörler aile olgusunun dengesini bozabilmektedir (Bitter ve Corey, 2001, s.77). Ailenin sağlıklı olabilmesi, ailede yer alan her bireyin bedensel, ruhsal ve sosyal yönden iyi olabilmesi ile birebir ilişkilidir. Ailelerin stres ile baş edememeleri çocuklarda davranış sorunlarına neden olabilmektedir (Schor, 2003, s.1542). Aileye yeni bir üyenin katılması ile birlikte eş rolüne bir yenisi daha eklenmekte ve bireylerin ebeveyn rolleri ile hayat boyu hiç bitmeyen, farklı duygu durumlarını içine alan yolculukları başlamaktadır. Bireylerin doğumundan itibaren ilk önce aile daha sonra çevre ile kurdukları ilişkilerin, sonraki hayatlarında karakter örüntülerini etkileyen bir öneme sahip olduğu görülmektedir. Çocukların ebeveynlerden beklediği duygusal ihtiyacı sunabilmek, çocukların sağlıklı bir kişilik örüntüsü sağlaması bakımından önem taşımaktadır (Afifi ve Schrodt, 2003, s.517; Amato ve Fowler, 2002, s.704). Ebeveynler, çocuğun gelişim sürecinin sağlıklı bir şekilde ilerleyebilmesi adına çocuğa gerekli şartları ve kaynağı sağlamaya çalışmaktadırlar (Pressler, 1990, s.5). Ebeveyn rolüne geçiş süreci, kişilerin hayatlarında büyük bir mutluluk kaynağı olan en önemli 1 kilometre taşlarından biri olarak görülmektedir (Hansen, 2012, s.32). Ebeveyn kavramı, bireyin duyuşsal, sosyal ve eğitimsel gelişiminden sorumlu olan anne, baba ya da aile büyüğü olarak tanımlanabilmektedir. Ebeveyn olmak diğer bir ifade ile ‘’anne baba olmak’’ kişilerin sahip olduğu en kıymetli rollerden biri olmasına karşın, ebeveynler çocuklar konusunda büyük bir heyecanla bekledikleri olumlu duygular kadar olumsuz duygular da (stres, tükenmişlik, depresif belirtiler) yaşayabilmektedir. Bu durum hem bireyin kendi yaşam doyumu, hem de çocuğuna karşı ihtiyacı olan bakımı verebilmesi yönünden tehdit oluşturmaktadır (Evenson ve Simon, 2005, s.342; Hansen, 2012, s.30; Stanca, 2012, s.743). Kontrol edilmeyen her stres faktörü olumsuz sonuçlara neden olabilmektedir. Stresin bireyler üzerinde ortaya çıkan psikolojik etkileri yorgunluk, depresif belirtiler, kronik kaygı, olumsuz düşünce, sabırsızlık, duyarsızlık, öfke, geri çekilme ve ilgisizliktir (Carnegie, 2012, s.35). Anne babalar, ebeveyn rolünün içerisinde yer alan stresli durumların sonunda tükenmişlik yaşayabilmektedirler (Roskam, Raes ve Mikolajczak, 2017, s.163). Ebeveynler, ebeveynlik rolleri ve bu rolün getirdiği sorumlulukların dışındaki faktörlerin etkisi, ebeveynlerin ve çocukların sahip oldukları kişisel özellikler, öfke eğiliminde olma, duygu düzenlemesinde yaşanan zorluklar ve ebeveynlerin sahip oldukları psikopatoloji ile birlikte ebeveyn stresi yaşamaktadır. Bu stres durumu, ebeveynlerin ve çocukların olumsuz davranışlarda bulunmasına neden olabilmektedir (Creasey ve Reese, 1996, s.395; Williford, Calkins ve Keane, 2007, s.9). Bunun yanı sıra çocuğun kişisel özellikleri, hiperaktivite gibi özellikleri, zayıf dikkat süresi ve özel gereksinimli olup olmasının ebeveyn stresi üzerinde etkisi olduğu görülmektedir (Webster-Stratton ve Hammond, 1988, s.305). Ebeveyn stresi, ebeveyn olarak çocukla olan iletişimi olumsuz etkileyerek, çocuklarda davranış problemlerine neden olabilmektedir (Crnic ve Greenberg, 1990, s.1629). ‘’Kronik strese bağlı bir bozukluk’’ olarak tanımlanan ebeveyn tükenmişliği ise, literatürde araştırılmaya başlanan yeni bir kavram olmasına karşın yapılan çalışmalar bulunmaktadır (Blanchard, Roskam, Mikolajzcak ve Heeren, 2021; Hubert ve Aujoulat, 2018; Le Vigouroux, Scola, Raes, Mikolajczak ve Roskam, 2017; Mikolajczak ve Roskam, 2018; Mikolajczak, Gross, Roskam, 2019). Anne baba olmanın cinsiyet rolleri bağlamında, ebeveyn tükenmişliği için başlı başına bir risk faktörü olduğu görülmektedir. Ebeveynin cinsiyeti, yaşı, eğitim düzeyi, gelir durumu, medeni durumu, çocuk sayısı ve yaşı gibi faktörlerin ebeveyn tükenmişliği ile ilişkili faktörler olduğuna yönelik bulgulara 2 rastlanmaktadır. Evde yaşayan çocuk sayısının fazla olması, gelir düzeyinin düşük olması (Bastiaansen, Verspeek ve Bakel, 2021; Sodi vd., 2020) küçük yaşta çocuğa sahip olma, çalışan ebeveyn olma (Roskam, Raes ve Mikolajczak, 2017) gibi faktörlerin ebeveyn tükenmişliğini arttırabildiği görülmektedir. Gelir düzeyinin düşük olması, çocukların ihtiyaçlarının yeterli düzeyde karşılanamamasına neden olabilmektedir. Ayrıca, hazır bulunuşluluğu olmadan genç yaşta ebeveyn olan bireyler yeterli deneyimi olmadığı için zorlanabilmektedir. Durumsal ve kişisel faktörlerin yanı sıra, sosyo-demografik değişkenlerin de, ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık düzeylerini etkilediğine ilişkin yapılan çalışmalar olduğu görülmektedir. Bu çalışmada ise, ebeveynin cinsiyeti, yaşı, evlilik süresi, evlenme şekli, çocuk yaşı, eğitim durumu, meslek, çalışma durumu ve gelir durumu gibi sosyo-demografik değişkenler ele alınmıştır. Ebeveyn tükenmişliği, anne babaların, çocuklarına yönelik şiddet ve istismar davranışında bulunma riskini arttırmaktadır (Mikolajczak, Brianda, Avalosse, Roskam, 2018, s.142; Petfield, Startup, Droscher ve Cartwright-Hatton, 2015, s.73; Whipple ve Webster-Stratton, 1991, s.289). Ebeveynler, çocuklarının ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırken kendi ihtiyaçlarını göz ardı edebilmekte ve bu durum tükenmişlik yaşamaları yönünde kaçınılmaz olmaktadır (Mikolajczak ve Roskam, 2019, s.15). Ebeveynler, yaşadıkları duygu durumunun yoğunluğu nedeniyle, çocuklarına karşı ihmalkâr davranışlarda bulunabilmekte, çocukların ihtiyaçlarını yeterli düzeyde karşılayamamaktadır. İhmal edilen çocuğun, gelişim süreci eksik tamamlanabilmekte, davranış problemleri gösterebilmekte, akademik yaşamda okula alışmakta ve uyum sağlamakta zorlanabilmekte ve bunun sonucunda akademik başarısı düşebilmektedir. Bu durum, çocukluk dönemi ile başlayarak, ergenlik dönemine kadar uzanan olumsuz etkilere neden olabilmektedir (Iwaniec, Larkin ve Higgins, 2006; s.74). Birlikte yaşamak, ortak bir hayatı paylaşmak ve çocuk büyütmek gibi amaçlar için bir araya gelen evli çiftler ebeveyn olma sürecinde yaşanan zorluklarda birbirlerine karşı verdikleri destek ile birlikte evlilik ilişkilerinde olduğu kadar çocuk ile kurdukları ilişkide de daha güçlü bağlar kurabilmektedir (Masten ve Monn, 2015, s.7). Çiftlerin zorlu durumlar ile baş edebilme yeteneklerini ifade eden, ilişkisel yılmazlık, ailenin sağlıklı işlevlere sahip olmasına ilişkin önemli bir unsur olarak görülmektedir. Sosyal destek ve sağlıklı evlilik ilişkisi, ebeveyn stresine olumlu etki etmektedir. Evlilikte, eşlerin birbirine destek olması, eşlerin kendisini daha iyi hissetmesini, kaliteli bir evliliğinin olmasını ve stres düzeylerinin azalmasını sağlamaktadır (Navaie-Waliser 3 vd., s.121). Evlilik ilişkisi olumlu ilerleyen ebeveynler, çocuklarına karşı daha anlayışlı ve destekleyici bir tutumda olmakta ve çocukların fiziksel, psikolojik ve sosyal yönden gelişim sürecini sağlıklı bir şekilde yürütebilmektedir (Mickelson, Claffey ve Williams, 2006, s.74; Whipple ve Webster-Stratton, 1991, s.282). Hangi faktörlerin ebeveyn tükenmişliğini ve ebeveyn stresini etkilediğini bilmek ve özellikle stres düzeyini düşürmeye katkıda bulunan ya da bunu düşük tutan faktörleri belirlemek önem taşımaktadır. Öte yandan yılmazlık kavramı literatürde araştırmalarda yer alan bir kavram olmasına karşın, ilişkisel yılmazlık kavramı ile ilgili çalışmaların yeni ve daha az olduğu söylenebilir. İlişkisel yılmazlığı etkileyen faktörlerin ortaya konması, bu kavramın daha iyi anlaşılabilmesi yönünde katkı sağlayacaktır. Yapılan tanımlamalardan ve alanyazında karşılaşılan bilgilerden yola çıkılarak, araştırmanın problemini; ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlığın cinsiyet, yaş, evlilik süresi, evlilik şekli, çocuk yaşı, eğitim durumu, meslek, çalışma durumu ve gelir durumuna göre farklılaşıp farklılaşmadığının incelenmesi oluşturmaktadır. Bu bağlamda alt problemlere yanıt aranacaktır. Alt Problemleri 1. Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık cinsiyete göre anlamlı düzeyde farklılaşmakta mıdır? 2. Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık yaşa göre anlamlı düzeyde farklılaşmakta mıdır? 3. Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık evlilik süresine göre anlamlı düzeyde farklılaşmakta mıdır? 4. Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık evlenme şekline göre anlamlı düzeyde farklılaşmakta mıdır? 5. Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık çocuk yaşına göre anlamlı düzeyde farklılaşmakta mıdır? 6. Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık eğitim durumuna göre anlamlı düzeyde farklılaşmakta mıdır? 7. Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık mesleğe göre anlamlı düzeyde farklılaşmakta mıdır? 4 8. Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık çalışma durumuna göre anlamlı düzeyde farklılaşmakta mıdır? 9. Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık gelir durumuna göre anlamlı düzeyde farklılaşmakta mıdır? Araştırmanın Amacı ve Önemi Ebeveyn olmanın, karmaşık ve stresli bir süreç olduğu görülmektedir. Evlilik kurumu ile birlikte bireyin sahip olmaya başladığı yeni roller, günlük yaşam zorlukları, ev işleri, çocukların ödevleri, çocuğun kişisel özellikleri ve davranış problemleri, özel gereksinimli ya da hasta çocuğa sahip olmak gibi durumlar kronik ebeveyn stresini artırabilmektedir (Abidin, 1990, s.299; Ledermann, Bodenmann, Rudaz, ve Bradbury, 2010, s.196). Fizyolojik yönden, hormonal bir değişiklik olan stres hormonlarının salınması ve nabızda artış olması ile beraber stres altındaki insanların bilişsel yetenekleri engellenmektedir. Stres, yüz kızarıklığı, ağız kuruluğu, terleme, ses tellerinde gerginlik ve nefes darlığına neden olmaktadır (Kollak, 2008, s.14). Ayrıca, stres ve tükenmişlik gibi olumsuz duygular ebeveyni duygusal olarak yorar ve yıpratır. Stresli hisseden ebeveyn eşi ve çocuğu ile sağlıklı ilişkiler kuramaz hale gelebilir. Bu durum, aile işlevlerinin bozulmasına ve çocuğun olumsuz bir ortam içerisinde büyümesine neden olmaktadır. Çocuklar, içinde bulundukları çevrede yer alan bireyleri model alarak öğrenir, çocuğun model alabileceği ortam bozuk bir temele sahip ise, bu durum çocuğun gelişim sürecini ve ilerideki yaşamını olumsuz etkileyebilir (Durtschi, Soloski ve Kimmes, 2017, s.309). Kronik ebeveyn stresine bağlı olarak oluşan ebeveyn tükenmişliği, ebeveynlerin ebeveyn rolünden uzaklaşma, çocuklarına karşı duygusal uzaklaşması ve eski ebeveynlik performansını gösterememe gibi etkileri beraberinde getirmesi sebebi ile ebeveynlerin çocuklarına karşı olumsuz davranışlarda bulunmasına neden olabilmektedir (Mikolajczak ve Roskam, 2018, s.886). Mikolajczak, Brianda, Avalosse ve Roskam (2018, s.135) ebeveyn tükenmişliğinin, çocuk ihmali ve şiddeti, intihar düşünceleri, bağımlılıklar, uyku bozuklukları, evlilik çatışmaları, partnerden uzaklaşma gibi olumsuz durumlara neden olabileceğini ileri sürmüşlerdir. Yapılan bir çalışmada, şiddet ve ihmal gibi olumsuz yaşantısı olan çocuklarda problem çözme ve soyutlamayı içeren bilişsel becerilerin yeterli düzeyde gelişmediği ortaya konmuştur (Nolin ve Either, 2007, s.639). Ayrıca şiddet ve ihmal 5 yaşayan çocukların ilerideki yaşamlarında bu sorunların devam edebileceği ve dürtüsel davranışların ortaya çıkabileceği, öfke kontrolü konusunda zorluklar yaşayabilecekleri ve suça yatkın olabilecekleri saptanmıştır (Dube, Anda, Felitti, Edwards ve Williamson, 2002, s.15; Holt, Buckley ve Whelan, 2008, s.807). Ayrıca, ebeveynlerin yaşadığı depresyon, kaygı ve ebeveyn tükenmişliğinin, çocuklarda içselleştirme ve dışsallaştırma davranış problemlerinin yaşanmasında etkili olduğu görülmektedir. İçselleştirme davranışları, kaygı, depresyon, içe çekilme ve psikosomatik sıkıntılara neden olurken, dışsallaştırma davranışları, yıkıcı ve saldırgan davranışları kapsamaktadır. Çocuklar arkadaş ilişkilerinde sorunlar yaşayıp alt ıslatma, intihar, suça yönelme gibi psikolojik problemlerle karşılaşmaktadırlar. Ayrıca bu sonuçlar, diğer bireylere zarar vermesine ve toplum huzurunun olumsuz etkilenmesine neden olabilmektedir (Baker, Grant ve Morlock, 2008, s.4). Her bir aile kendine özgüdür ve başa etme tarzları, uyum süreçleri farklılık göstermektedir (Özbay ve Aydoğan, 2013, s.132). Bu zorlu süreçlerde, eşlerin birbirine karşı verdiği desteğin, çocuk yetiştirme sürecinde yaşadıkları zorluklara ilişkin koruyucu bir faktör olduğu görülmektedir (Cavkaytar, Batu ve Çetin, 2008, s.102; Connolly, 2005, s.267). Açıklandığı üzere, ebeveyn tükenmişliği ve ebeveyn stresi üzerinde birçok değişken etkili olabilmektedir. Bununla birlikte, sosyo-demografik faktörlerin, ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık üzerinde etkili olabileceği düşünülmektedir. Sağlıklı toplumun temeli olan, sağlıklı birey yetiştirme ile ilgili önemli olan kavramları ele alan bu çalışma ile, politika yapıcılar, psikolojik danışmanlar, araştırmacılar ve ailelere ışık tutmak amaçlanmıştır. Ayrıca alanyazın incelendiğinde, ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık ile ilgili yapılan araştırmaların sınırlı düzeyde olduğu görülmektedir. Öte yandan, bu kavramların daha önce birlikte ele alınmamış olması bu çalışmanın katkısı açısından önemlidir. Bu çalışmanın amacının gerçekleştirilmesiyle; ebeveyn-çocuk ilişkisi bağlamında, ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlığı etkileyen sosyo-demografik faktörlerin belirlenmesi ile alanyazına katkı sağlanacağı düşünülmektedir. 6 Sayıltılar Araştırmanın sayıltıları aşağıda belirtilmiştir. a. Ebeveynlerin, tükenmişlik ve stres düzeylerinin pandemi sürecinde etkilendiği varsayılmıştır. b. Araştırmaya katılan grubun, ebeveynleri temsil eden bir grup olduğu varsayılmıştır. c. Ebeveynlere uygulanan ‘’Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeği’’, ‘’Ebeveynlik Stres Ölçeği’’ ‘’İlişkisel Yılmazlık Ölçeği’’ ve demografik bilgilerin alınması ile ilgili araştırmacı tarafından geliştirilen ‘‘Kişisel Bilgi Formu’’ ölçme araçlarına ebeveynlerin kendi özelliklerini yansıtacak biçimde, içten, samimi ve güvenilir cevaplar verdiği varsayılmıştır. Sınırlılıklar a. Araştırma, Ankara ilinde yaşayan ebeveynlerden elde edilen veriler ile sınırlıdır. b. Araştırmanın çalışma grubu, 2020-2021 eğitim-öğretim yılı tüm kademelerde (okul öncesi-ilkokul-ortaokul ve lise) öğrenim gören öğrencilerin ebeveynleri ile sınırlıdır. c. Araştırma, ebeveynlerin veri toplama araçları kapsamındaki ölçeklere verdikleri yanıtlar ile sınırlıdır. d. Araştırma, ele alınan sosyo-demografik özellikler (Cinsiyet, yaş, evlilik süresi, evlenme şekli, çocuk yaşı, eğitim durumu, meslek, çalışma durumu, gelir durumu) ile sınırlıdır. Tanımlar Bu çalışmada yer alan temel kavramlara ilişkin tanımlar aşağıda sunulmaktadır. 7 Ebeveyn Tükenmişliği: Ebeveyn tükenmişliği, kronik ebeveyn stresine maruz kalan ve bu stresle başa çıkabilecek kaynaklardan yoksun olan ebeveynleri etkileyen bir sendromdur. Ebeveyn rolünde tükenme, ebeveyn benliğinde zıtlık, bıkkınlık duyguları ve duygusal uzaklaşma ile ortaya çıkmaktadır (Roskam, Brianda ve Mikolajzcak, 2018). Ebeveyn Stresi: Ebeveyn stresi, anne-babanın çocuk yetiştirme sürecinde gerekli olan sorumlulukları yerine getirmeye uyum sağlamasına yönelik verilen fizyolojik ve psikolojik tepkilerden oluşan süreci tanımlamaktadır (Deater-Deckard,1998). İlişkisel Yılmazlık: İlişkisel yılmazlık, çiftlerin kriz durumları ile baş edebilme yetenekleridir (Venter ve Snyders, 2009). 8 1. BÖLÜM KURAMSAL ÇERÇEVE VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR Bu bölümde ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık kavramları hakkındaki kuramsal açıklamalara ve ilgili araştırmalara yer verilmiştir. 1.1. Ebeveyn Tükenmişliği İle İlgili Kuramsal Açıklamalar Araştırmanın bu bölümünde, tükenmişlik kavramı, tükenmişliği etkileyen koruyucu ve risk faktörleri, ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn tükenmişliğini etkileyen koruyucu ve risk faktörleri ile ebeveyn tükenmişliği ile ilgili araştırmalara yer verilmiştir. 1.1.1. Tükenmişlik Kavramı Tükenmişlik, hem birey hem de örgütler açısından daha çok iş yaşamında önemli ölçüde tehdit oluşturan bir konu olarak ortaya çıkmaktadır. Tükenmişlik (burnout) kavramı, ilk olarak 1970’li yıllarda hizmet sektöründe çalışan insanların yaşadıkları bunalımı ifade etmek amacıyla kullanılmıştır (Maslach ve Leiter, 2016, s.352). Çalışma hayatını olumsuz yönde etkileyen tükenmişlik sendorumu İlk kez Freudenberger (1974) tarafından aşırı beklenti nedeniyle başarısızlık, yıpranma, enerji ve güç kaybı veya karşılanamayan istekler sonucu bireyin iç kaynaklarında yaşanan tükenme olarak tanımlanmıştır. Tükenme kavramı, sağlık çalışanları arasında görülen yorgunluk, hayal kırıklığı ve işi bırakmayla ilişkili bir durumu tanımlamak için ifade edilmiştir (Freudenberger, 1974, s.160). Maslach ve Leiter (2016, s.353) tükenmişliği, ‘’iş yaşamında yaşanan kronik duygusal ve kişilerarası stres faktörlerine verilen uzun süreli bir tepki’’ olarak tanımlamışlardır. Pines ve Aronson (1983, s.264)’a göre tükenmişlik, enerji ve amaç kaybı ile kendini gösteren, kişide sürekli strese, umutsuzluğa, çaresizliğe ve kapana kısılmışlık duygularına neden olan duygusal, fiziksel ve zihinsel tükenme durumudur. Aryeel (1993; s.1462) tükenmişliği, aile hayatı ile ilişkisi, çalışan iki eşin ailesinde yaşadığı iş-aile çatışması bağlamında ele almıştır. Kadın ve erkeğin sahip olduğu rollerin olumlu sonuçları olabildiği kadar, rol çatışmasından dolayı oluşan baskının stres kaynağı olabileceği görülmektedir. Mesleki kimlik ve eş kimliğinin 9 getirdiği sorumluluklar arasında zorlanan, denge kuramayan bireylerde tükenmişlik durumunun yaşanabildiği görülmektedir (Bacharach, Bamberger ve Conley, 1991, s.41). Freudenberger (1974) tükenmişliği, duygusal boyutu ile tanımlarken, Maslach (1981) tükenmişliği üç boyutlu bir kavram olarak ele almıştır. Tükenmişliği yaşayan bireyin hayatında gerçekleşen değişimleri ifade etmekte kullanılan bu boyutlar; “duygusal tükenme” (emotional exhaustion), “duyarsızlaşma” (depersonalization) ve “kişisel başarıda düşüş” (personel accomplishment) olmaktadır (Maslach ve Leiter, 2016, s.353). Tükenmişlik, belli bir süre sonra değişebilen geçici bir durum olmayıp, iş yaşamı boyunca zaman zaman ortaya çıkabilmektedir. Tükenmişlik sendromu literatürde araştırılmaya başlanmasından itibaren kişilerin iş yaşamı ile ilgili yaşadığı bir durum olarak ifade edilmiştir. Tükenmişlik, öğretmenlerde (Anderson ve Iwanicki, 1984; Kyriacou, 1987), yöneticilerde (Krone, Tabacchi ve Farber, 1989; Kuruüzüm, Anafarta ve Irmak, 2008) hemşirelerde (Browning, Ryan, Thomas, Greenberg ve Rolniak, 2007; Duquette, Kêrowc, Sandhu ve Beaudet,1994) incelenmiştir. Öte yandan tükenmişlik, yalnızca iş ve mesleki yaşamda değil, ev hanımı, emekli bireylerde, genç bireylerde, çocuklarda ve ikili ilişki yaşayan bireylerde de yaşanabilmektedir (Szczygiel ve Mikolajczak, 2017, s.171). Ebeveynlerin de yaşadığı bir durum olan tükenmişlik sendromunda önleyici olabilmek adına etkileyici faktörleri belirlemek önem taşımaktadır. Sosyo-demografik faktörler (ailenin gelir düzeyi, ebeveyn yaşı, çocuk sayısı ve medeni durumu) ve çocukların özellikleri (çocukların yaşı, gelişimsel özellikleri veya hastalığa sahip olup olmama durumu) gibi faktörlerin tükenmişlik ile ilişkili olduğu görülmüştür (Lindahl-Norberg, 2007; Lindström, Âman ve Lindahl-Norberg, 2011). Ayrıca kişilik özelliklerinin tükenmişlik üzerinde etkili olabileceği bulgulanmıştır (Kawamoto, Furutani ve Alimardani, 2018; Le Vigouroux ve Scola, 2018). Tükenmişlik düzeyi yüksek kişilerin kendilerini rahatlatabilmek için sigara, içki, uyuşturucu ve sakinleştirici kullanmaya başladığı, zamanla bu maddelere karşı bağımlılığınının gelişebildiği rapor edilmektedir. Bu durum, kişinin hayat kalitesini önemli ölçüde etkileyebilmekte, işten ayrılma, performans miktarı ve iş kalitesinde düşüklük gibi sonuçlara neden olabilmektedir (Leiter ve Maslach, 1988, s.301; Perlman ve Hartman, 1982, s.289;). Tükenmişliğin semptomları arasında zihinsel tükenme, depresyon, motivasyon kaybının eşlik ettiği sürekli yorgunluk görülmektedir. Ayrıca 10 benlik saygısında düşüş, yetersizlik hissi, psikosomatik bozukluklar (baş ağrısı, sırt ağrısı vb.) gibi semptomlar görülebilmektedir (Hammen, 2005, s.294). 1.1.2. Tükenmişliğin Boyutları Tükenmişlik kavramı, Maslach tarafından 3 alt boyut olarak ele alınmıştır. Bu boyutlar; duygusal tükenme, duyarsızlaşma ve düşük kişisel başarı hissidir (Leiter ve Maslach, 1988, s.296). A. Duygusal Tükenme (Emotional Exhaustion): Tükenmişliğin bu boyutunda kişide yorgunluk, enerji eksikliği ve duygusal yönden yıpranmış hissetme gibi durumlar görülebilmektedir. Bu boyut, tükenmişliğin içsel boyutu olarak karşımıza çıkmakta olup kişinin kendi duyguları tarafından tüketilmesi anlamına gelmektedir. Duygusal tükenmişliği yaşayan kişi hizmet verdiği kişilere geçmişte olduğu kadar verici ve sorumlu davranmadığını düşünmektedir. Kişinin işi nedeniyle kendini aşırı tükenmiş hissetmesi olup tükenmişliğin en önemli boyutundan biri olmaktadır. (Leiter ve Maslach, 1988, s.298; Maslach, Schaufeli ve Leiter, 2001, s.398; Sweeney ve Summers, 2002, s.224). B. Duyarsızlaşma (Depersonalization): Duyarsızlaşma, duygusuz bir tepki halini ifade etmektedir. Kişinin hizmet verdiği kişilerin birey olduklarını dikkate almaksızın, duygudan uzak tutum ve davranışlar göstermesi ile kendini göstermektedir (Leiter ve Maslach, 1988, s.297). C. Düşük Kişisel Başarı Hissi (Diminished Personal Accomplishment): Bireyin kendine karşı yüklediği olumsuz anlamları içermektedir (Maslach, 2003, s.191). Kişinin yaşadığı sorunların üstesinden gelmede yaşadığı zorluk, kontrol eksikliği ve çaresizlik duygularını içermektedir. Birey kendini yetersiz hissederek, yetkin bir birey olmadığını düşünmektedir (Leiter ve Maslach, 1988, s.299; Maslach, Schaufeli ve Leiter, 2001, s.398). 11 1.1.3. Tükenmişliğin Değerlendirilmesi Bu kısımda, bu konuya ilişkin mevcut ölçme çalışmalarına yer verilecektir. Tükenmişlik kavramının literatüre girmesinden itibaren yapılan çalışmalarda, ölçme aracının yetersizliği nedeniyle çalışmaların sınırlı olduğu görülmektedir. Maslach ve Jackson’un 1981 yılında geliştirmiş olduğu ölçek ile birlikte çalışmaların yaygınlaşmaya başladığı görülmektedir. Maslach ve Jackson (1981) “Maslach Tükenmişlik Envanteri” (Maslach Burnout Inventory) ölçeği tükenmişliğin ölçülmesinde en yaygın kullanılan ölçme aracı olmuştur. Ölçek, duygusal tükenmişlik, duyarsızlaşma ve kişisel başarıda düşüş alt boyutlarını ele alan 22 maddeden oluşmaktadır. Ölçeğin yeni versiyonu ise, ‘’Maslach Tükenmişlik Envanteri-Genel Anketi’’ (Maslach Burnout Inventory-General Survey) insan hizmeti dışında yer alan meslekleri de dikkate alarak oluşturulmuştur. Tükenmişlik ile ilgili literatürde yer alan ölçeklerden diğeri ise Pines, Aronson ve Kafry (1981) tarafından geliştirilen “Tükenmişlik Ölçeği (TÖ)’’ ölçeğidir. Tek boyutlu olarak oluşturulan ölçek, 20 madden oluşan yedili likert tipi bir ölçektir. Ölçek, yalnızca iş ve meslek dalları ile ilgili olmayıp, evlilik ilişkileri, politik çatışma ve uyuşmazlık gibi konularda da uygulanabilmektedir. Yapılan çalışmada, tükenmişlik ve stres oluşturan değişkenler (iş yükü, sosyal yük) gibi durumlar ile, sosyal destek, özerklik, geribildirim ve değişiklik korkusu gibi birçok (meslek) ile ilişkili kavram ile pozitif bir korelasyona sahip olduğunu bulmuşlardır (Pines, Aronson ve Kafry, 1981; Pines ve Aronson, 1988; Schaufeli ve Van Dierendonck, 1993). Çam (1992) ‘’Maslach Tükenmişlik Envanteri’nin’’ Türkçe uyarlamasını yaparak, güvenirlik ve geçerlik çalışmasını yapmıştır. Güvenilirlik çalışmasında KuderRichardson 20 formülü ve yarıya bölme tekniğinden yararlanmıştır. Kuder-Richardson 20 formülüne göre elde edilen güvenilirlik katsayıları duygusal tükenme için .89, duyarsızlaşma için .71 ve kişisel başarı için .72'dir. Ergin (1992) ise Türkçe çevirisini yaptığı tükenmişlik ölçeği ‘’Maslach Tükenmişlik Envanterini’’ doktor ve hemşireler üzerinde uygulamıştır. Cinsiyetin, çalışma süresinin ve medeni durumun tükenmişlik ile ilişkili faktörler olduğu bulgusu elde edilmiştir. Ayrıca kadınların duygusal tükenme ve kişisel başarıda düşüş durumunu erkeklerden daha fazla yaşadıkları görülmüştür. Duyarsızlaşma alt boyutunda ise cinsiyete göre bir farklılaşma görülmemiştir. 12 Pines (2005) tükenmişlik ölçeğinin uygulamasında kolaylık sağlaması amacı ile istatiksel analiz ile değil, teorik analiz ile uygulamasını yapmış, 10 maddeden oluşan Tükenmişlik Ölçeği-Kısa Versiyonu’nu yüksek lisans yapan öğrenciler üzerinde uygulamış ve iç tutarlılık katsayısını .85 olarak bulunmuştur. Üç ay ara ile yapılan test tekrar test güvenirliğinin ise .74 olduğu saptanmıştır. Çapri (2006) yalnızca insanlarla yüz yüze çalışan meslek dallarında değil, tüm meslek dallarında çalışanların tükenmişlik düzeylerini ölçmek amacıyla geliştirilmiş olan Tükenmişlik Ölçeği’nin (TÖ) Türkçe uyarlamasını yapmıştır. Ölçeğin güvenirliğini belirlemek için hesaplanan Cronbach alfa iç tutarlık katsayısı 0,93 olarak bulunmuştur. Test tekrar test güvenirlik katsayısı ise tekstil atölyesi grubu için 0,85, öğretmen grubu için 0,83 olarak bulunmuştur. Ölçeğin ölçüt bağıntılı geçerliğini incelemek amacıyla Maslach ve Jackson (1981) tarafından geliştirilen ve Ergin (1992) tarafından Türkçe’ye uyarlanan Maslach Tükenmişlik Envanteri-Eğitimci Formu (MTE-EF) uygulanmıştır. Tükenmişlik Ölçeği toplam puanları ve Maslach Tükenmişlik Envanteri-Eğitimci Formu (MTE-EF) alt ölçek puanları arasındaki korelasyonlar sırasıyla 0,57, 0,30 ve -0,22 olarak bulunmuştur. Tümkaya, Çam ve Çavuşoğlu (2009) yaptıkları çalışmada, Pines (2005) tarafından hazırlanmış olan Tükenmişlik Ölçeği Kısa Versiyonu’nun öğretmen adayları için Türkçeye uyarlama, geçerlik ve güvenirlik çalışmalarını yapmışlardır. Ölçek maddelerinin iç tutarlılık güvenirlik katsayısı .91, test tekrar test güvenirliği ise .70 olarak bulunmuştur. Roskam, Brianda ve Mikolajczak (2018), Maslach ve Jackson (1981) tarafından geliştirilen “Maslach Tükenmişlik Envanterini’’ dikkate alarak, ebeveyn bağlamında 22 yeni madde ile birlikte ebeveyn tükenmişliğini ölçmeye yönelik ‘’Ebeveyn Tükenmişlik Envanteri (PBI)’’ adlı bir ölçme aracını geliştirmişlerdir. Ölçekte, “duyarsızlaşma” alt ölçeği daha zayıf olduğundan dolayı bu alt ölçek duygusal uzaklaşma alt ölçeği ile değiştirilmiştir. Bu bağlamda ‘’Ebeveyn Tükenmişlik Ölçeği’’(Parental Burnout Assessment-PBA) ebeveyn rolünde tükenme, ebeveyn benliğinde zıtlık, bıkkınlık duyguları ve duygusal uzaklaşma alt boyutlarını ele alan 23 maddelik yedili likert tipi bir ölçek olup, geçerlik ve güvenirlik çalışmaları yapılmıştır. 13 1.1.4. Tükenmişliği Etkileyen Risk ve Koruyucu Faktörler Her bireyin tükenmişlik durumu yaşayabilmesine karşın, bazı bireysel faktörlere sahip bireylerin tükenmişlik yaşama olasılıklarının daha fazla olabileceği görülmektedir. Bireylerin tükenmişlik düzeyleri bireysel ve çevresel birçok faktörlerden etkilenmektedir. Tükenmişliği etkileyen bireysel faktörler kişiden kişiye farklılık göstermektedir. Bireysel faktörler, iş ortamına ait özelliklerin yanı sıra, örgüt içerisindeki kişilerden kaynaklanan özelliklerdir. Tükenmişliği etkileyen bireysel faktörler üç değişken ile tanımlanmıştır. Bunlar; kişilik özellikleri, işkolik olmak ve bireysel beklentilerdir. Ayrıca nevrotiklik, A tipi davranış, otonomi, denetim eksikliği, öz yeterlilik duygusundan yoksun olma, empati yeteneğine sahip olmama, beklenti düzeyinin yüksek olması ve demografik özelliklerin de tükenmişlik üzerinde etkili olduğu görülmektedir (Hespanhol, 2005, s.154; Maruyama, Suzuki, Takayama, 2015, s.124). Kişinin yaşı, medeni durumu, cinsiyeti, sahip olduğu çocuk sayısı, eğitim düzeyi, işte çalışma süresi gibi demografik özellikler ile kişilik yapısı, kontrol odağı, hayattan ve meslekten beklentileri, bireysel ihtiyaçları, öz yeterliliği, empati kurabilme yeteneği, işkoliklik veya tembellik gibi kişilik özelliklerin tükenmişlik üzerinde önemli etkisi olduğu belirtilmiştir (David, 2010; Eastburg, Williamson ve Gorsuch ve Ridley, 1994; Zaninotto vd., 2018). Amoafo, Hanbali, Pateal ve Singh (2015) cinsiyet, yaş, medeni durum ve çalışma süresi gibi faktörlerin tükenmişlik sendromunu yordadığını bulgulamışlardır. Tükenmişliğin cinsiyet ile ilişkisinin ele alındığı çalışmalarda, kadınların erkeklere göre tükenmişlik riskine daha fazla sahip oldukları görülmektedir (Çam, 2010; Levine, Taylor ve Davis, 1984; Maslach ve Jackson, 1985). Tükenmişlik alt boyutları olan duyarsızlaşma ve kişisel başarıda düşme alt boyutlarını erkeklerin kadınlara göre daha yüksek düzeyde yaşadığı tespit edilmiştir (Maslach ve Jackson, 1981). Kadınlar, insan ile yoğun çalışan öğretmenlik, hemşirelik ve danışmanlık gibi meslekleri daha fazla tercih etmelerinden ötürü tükenmişliği yaşamaları ile ilgili daha çok riske sahip olmaktadır. Bu görüşün yanı sıra, kadınların çalışma hayatında yaşadıkları problemlerle daha fazla duygusal bağ kurmaları, tükenmişliği daha fazla yaşamalarına neden olabilmektedir (Maslach ve Jackson, 1985). Ayrıca, yaş faktörünün de tükenmişlik ile ilişkili olduğu görülmektedir. Genç yaşlarda görülen tükenmişlik düzeyi ile ileri yaşlardaki tükenmişlik farklı olabilmektedir. Genç ve çalışan bireylerin tükenmişlik düzeyinin ileri yaşlarda olan kişilere göre daha yüksek olduğu görülmektedir (Cordes ve Dougherty, 1993;Çam, 2010). 14 Bekâr olanların evli olanlara göre daha fazla tükenme durumu yaşayabildikleri görülmüştür (Maslach, Schaufeli ve Leiter, 2001, s.401). Tükenmişliği etkileyen çevresel faktörler ise, iş yükünün fazla olması, adalet, kontrol, ödüller, aidiyet ve değerler olarak görülmektedir (Maslach ve Jackson, 1981, s.101). İş yükünün fazla olması, bireyin iş performansını olumsuz etkileyerek strese neden olmaktadır. Artan stres durumu da tükenmişliği beraberine getirmektedir. Ayrıca, artan iş yükünün fazla olması nedeniyle, çalışan bireyler ailelerine yeterli zaman ayıramamaktadır. Bu durum ise, çalışan ebeveyni olumsuz etkileyebilmektedir (Maslach ve Jackson, 1985, s.838; Westman, Etzion ve Gortler, 2004, s.414). Tükenmişlik, çocuk yetiştirmeyi etkileyebilecek ve kişinin sağlıklı bir iş-yaşam dengesi kurmasını engelleyebilecek hem fiziksel hem de ruhsal tükenmeyi içermektedir. Bazı ebeveynlerin olumsuz yaşam koşulları, iş ve aile sorumluluklarını yönetme zorluğu, ekonomik endişelerinin varlığı nedeniyle tükenmişlik yaşamaları kaçınılmaz olmaktadır (Sanders, 2008, s.507). Tükenmişlik, kişiler üzerinde olumsuz sonuçlara neden olmaktadır (Pines ve Keinan, 2005, s.630). 1.1.5. Ebeveyn Tükenmişliği: Ebeveyn tükenmişliği, literatürde ortaya çıkan yeni bir kavram olmasına karşın yapılan çalışmalar bulunmaktadır (Blanchard, Roskam, Mikolajczak ve Heeren, 2021; Hubert ve Aujoulat, 2018; Mikolajczak ve Roskam, 2018; Le Vigouroux, Scola, Raes, Mikolajczak, Roskam, 2017; Sorkkila ve Aunola, 2020). Ebeveyn tükenmişliği ilk olarak, Edith Lanstrom'un orijinal adlı ‘’Christian Parent Burnout’’ kitabında 1983 yılında ortaya çıkmıştır. Kitap, ebeveynliğin tükenmişlik ile beraber ifade edilecek kadar tükenmeye yol açabileceğini ifade etmiştir (Procaccini ve Kiefaver, 1983; akt. Roskam, Raes ve Mikolajzcak, 2017, s.163). Daha sonra tükenmişlik kavramı iş ve meslek alanları içerisinde ifade edilen bir kavram olmasına karşın, son zamanlarda sosyo-kültürel anlamda yaşanan değişiklikler ile beraber ebeveynlerin yaşadıkları tükenmişlik kavramı üzerinde çalışılmaya başlanmıştır. Ebeveynlerin yaşadıkları tükenmişlik ile iş tükenmişliğinin benzer özellikleri olabileceğine ilişkin araştırmaların olduğu görülmektedir (Pelsma, Roland, Tollefson ve Wigington, 1989). İnsanlar ile birebir iletişim halinde olan ve hizmet veren kişilerin yaşadığı tükenmişlik ile ebeveyn rolü içinde yaşadıkarı tükenmişliğin ortak özellikleri olabileceği görülmektedir. 15 İnsanların sahip olduğu her iki rolde de, beklentilerin yüksek olduğu fakat kontrolün düşük olduğu görülmektedir (Kurt, 2010). Daha sonra yapılan araştırmalar, ebeveyn tükenmişliğinin iş tükenmişliğinden farklı bir sendrom olduğunu, ikisi arasındaki ilişkinin küçük ve orta düzeyde olabileceğini ifade etmektedir (Holly vd., 2019; Kawamoto, Furutani ve Alimardani, 2018; Roskam vd., 2021). Ebeveynler bazen iş ya da eşleri olan ilişkilerinden dolayı tükenmiş hissedebilirler ve bu sadece ebeveynlik rolü nedeni ile olmayabilir. İş tükenmişliği ile ilgili ilgili yapılan çalışmalar oldukça fazla olmasına karşın, ebeveyn tükenmişliği ve sonuçları hakkında bilinenler oldukça sınırlıdır. İş tükenmişliği gibi ebeveyn tükenmişliğinde de somatik şikayetlerin, uyku bozukluklarının ve bağımlılık davranışlarının görülebildiği, ebeveyn tükenmişliğinde ise farklı olarak çocuklara yönelik ihmal ve şiddet içeren davranışların yer aldığı görülmektedir. Ebeveyn tükenmişliğinde yaşanan, kaçma, intihar ile çocuk ihmali ve ebeveyn şiddetinin iş tükenmişliğine göre, çok daha fazla yaşanabileceği belirtilmiştir (Mikolajczak ve Roskam, 2019, s.30). Roskam, Raes ve Mikolajczak (2017, s.163) ebeveyn tükenmişliğini, kişinin ebeveyn rolüyle ilgili yaşadığı şiddetli bir tükenme hali olarak tanımlamışlardır. Ebeveyn, çocuklarına karşı duygusal olarak uzaklaştığını hissetmekte ve ebeveyn rollerini yerine getirebilmeyle ilgili yetersizlik duygusunu yaşayabilmektedir. Ebeveyn tükenmişliği, kronik ebeveyn stresine maruz kalan ve bu stresle başa çıkabilecek kaynaklardan yoksun olan ebeveynleri etkileyen bir sendromdur. Bireyin ebeveyn rolünün tükenmesi, ebeveyn benliğinde zıtlık, bıkkınlık duyguları ve çocuğundan duygusal uzaklaşma şeklinde ortaya çıkmaktadır (Roskam, Brianda ve Mikolajzcak, 2018, s.758). Strese sürekli maruz kalan ebeveynler, stresin oluşturduğu etki ile baş edebilecek yeterli güce sahip ise, stres düzeylerinin yüksek olmasına karşın tükenmişik yaşayamayabilirler (Demerouti, Bakker, Nachreiner ve Schaufeli, 2001, s.499). Ebeveyn tükenmişliği, iş tükenmişliği, depresyon ve ebeveyn stresinden farklılık gösteren, ebeveynlere özgü bir sendorumdur (Roskam, Raes ve Mikolajzcak, 2017). Çocuğu normal gelişim gösteren ve herhangi bir rahatsızlığı olmayan çocukların ebeveynleri ile ebeveyn tükenmişliği üzerine yapılan çalışmalarda, ebeveyn tükenmişliğinin, iş tükenmişliği gibi, duygusal ve fiziksel tükenme, duygusal mesafe ve verimlilik kaybı ile ilişkili boyutlara sahip bir sendrom olduğuna rastlanmıştır (Roskam, Raes ve Mikolajzcak, 2017). 16 Ebeveyn tükenmişliğinin, ebeveyne yönelik taleplerin (yani, risk faktörleri) mevcut kaynakları (yani koruyucu faktörler) sürekli olarak aştığı ve ebeveyn stresine kronik olarak maruz kalmanın bir sonucu olarak ortaya çıktığı öne sürülmüştür (Mikolajczak, Gross ve Roskam, 2019, s.1320). Ebeveyne yönelik talepler; ebeveynlerin işleri ve görevleri veya dış destek eksikliği (Örn. çocukların okullarından destek, kreş desteği ve aile desteği) gibi stres artıcı faktörlerken, kaynaklar; boş zaman etkinlikleri, gevşeme ya da dış destek gibi stres azaltıcı faktörlerdir (Mikolajczak ve Roskam, 2018, s.886). Ebeveynler, ebeveynlik rolü içindeki sorumluluklara karşı öylesine yoğun bir tükenme hali yaşarlar ki, ebeveyn olma düşüncesi bile onlar için fazla yorucu olabilmektedir. Tükenmiş hisseden ebeveyn, kendi kişisel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlandığı gibi, çocuklara karşı sorumluluklarını da otomatik bir şekilde yerine getirir. Ebeveynler, çocukları ile daha az duygusal temasa geçerler ve geçirdikleri zamandan kendileri de keyif alamaz hale gelirler. Bu durum, ebeveynlerin, artık eskisi gibi iyi bir anne baba olamadıkları düşüncesi ile birlikte suçluluk duygularını yaşamalarına neden olabilmektedir (Hubert ve Aujoulat, 2018, s.1021; Mikolajczak ve Roskam, 2018, s.886). Anne ve baba olmak, insanların hazır olmadan ve plansız bir şekilde sahip olduğu en zor rollerin başında gelmektedir. Anne ve baba olmak, stresli ve karmaşık bir süreç olarak kabul edilmektedir. Ayrıca, kişide birçok fiziksel, zihinsel ve psikolojik değişimin yaşanmasını da beraberinde getirmektedir (Mikolajzcak, Raes, Avalosse ve Roskam, 2018). Ebeveynliğe ilişkin yaşanan günlük yaşam stresleri (ev işleri, ödevler, okul), akut veya kronik stres durumları (çocuk davranış problemleri, kronik veya ciddi hastalığı olan çocuk, özel gereksinimli çocuk, ebeveynin yaşadığı duygu durum bozuklukları) ebeveynin tükenmişlik yaşamasına neden olabilmektedir. Günümüzde, kadınların iş yaşamında aktif olarak yer alması birlikte, annelerin ev yaşamına ayıracağı zamanın yetersiz olması, ekonomik zorluklar ve çocukların ebeveynlerinden sürekli beklenti içinde olmaları, ebeveynlerin üzerinde baskı hissetmelerine neden olmaktadır (Mikolajzcak ve Roskam, 2019). Yapılan bir araştırmada, ebeveynlerin genelinin %8’inin tükenmişlik yaşadığı bulgulanmıştır (Roskam, Raes ve Mikolajczak, 2017). Ebeveynler genellikle günlük olarak ebeveynlikle mücadele ederken fiziksel ve duygusal olarak tükenmektedir. Ebeveyn tükenmişliğinin, esas olarak üç faktör tarafından öngörülen çok kararlı bir sendrom olduğu görülmüştür. Bunlar;ebeveynin tutarlı 17 özellikleri, ebeveyn işlevleri ve aile işlevleridir. Duygusal yeterliliklerinin artırılması, yetişkin bağlılığının iyileştirilmesi, evlilik memnuniyetinin arttırılması ve ebeveynlik uygulamalarının yapılmasının ebeveyn tükenmişliğini azaltacağı öne sürülmektedir (Mikolajczak, Brianda, Avalosse ve Roskam, 2018, s.136). 1.1.6. Ebeveyn Tükenmişliği’nin Boyutları Roskam, Brianda ve Mikolajczak (2018, s.758) ebeveyn tükenmişliğinin dört boyutunu aşağıdaki şekilde ortaya koymuştur. 1.1.6.1. Ebeveyn Rolünde Tükenme (Exhaustion in Parental Role): Çoğunlukla ilk önce ortaya çıkan boyuttur. Ebeveyn, her şeyin bittiğini, yanıp kül olduğunu hisseder. Bu tükeniş süreci, kişiden kişiye değişen bir süreç olarak ortaya çıkmaya başlar. Ebeveyn, ebeveynlik rolü içerisinde bedensel ve ruhsal olarak duygusal tükenme yaşamaya başlar. Ebeveyn yaşadığı duygusal tükenme ile birlikte, ebeveyn rolünden uzaklaşarak, eskisi gibi ebeveynlik yapamaz hale gelir. (Mikolajzcak ve Roskam, 2019, s.41). 1.1.6.2. Ebeveyn Benliğinde Zıtlık (Contrast in Parental Self): Ebeveyn, içine girdiği tükenmişlik duygusu ile beraber ebeveyn rolünden memnun değildir. Ebeveyn, çocuğuna eskisi gibi tüm enerjisini verememekte, çocukların anlattığı, yaptığı şeylere daha az dikkat etmeye başlamaktadır. Ebeveyn olarak yapması gereken rollerin dışında çocuğun eğitim hayatına dâhil olma, çocuğun ne hissettiğini düşünme gibi eylemleri gerçekleştiremez (Mikolajzcak ve Roskam, 2019, s.43). 1.1.6.3. Bıkkınlık Duyguları (Feelings Being Fed Up): Ebeveyn artık istediği gibi bir ebeveyn olamadığına inanır. Ebeveyn rolünün yeterliliği ve verimliliği ile ilgili yaşanan kayıptır. Artık kendisini eskisi gibi bir ebeveyn olmadığına inandırmıştır. Ebeveylik rolünün getirdiği rol ve sorumluluklara karşı bıkmış hisseder (Mikolajzcak ve Roskam, 2019, s.44). 18 1.1.6.4. Duygusal Uzaklaşma (Emotional Distancing): Birey, ebeveyn rolünden uzaklaşarak, çocuğun yalnızca maddi ihtiyaçlarını karşılar, çocuğun duygusal ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaklaşır (Mikolajzcak ve Roskam, 2019, s.44). 1.1.7. Ebeveyn Tükenmişliğini Etkileyen Koruyucu ve Risk Faktörleri: Ebeveyn tükenmişliği ile ilgili yapılan çalışmalarda, ebeveynlerin bu durumu yaşamasına neden olan unsurların anlaşılabilmesi üzerinde durulmuştur. Anne baba olmanın başlıca bir risk faktörü olduğu görülmektedir. Anne babanın engelli ya da hasta çocuğu olması, kişinin hayatında ebeveyn rolleri ile birlikte birçok değişikliği beraberinde getirmektedir. Alanyazında yapılan çalışmalarda, ebeveyn tükenmişliğinin, çocuğu özel gereksinimli anne babalarda daha fazla yaşandığı görülmektedir. Ebeveyn davranışları ele alınırken, ebeveynlerin sahip olduğu kişisel özelliklerin yanı sıra, sosyolojik, çevresel ve davranışsal faktörlerin de ele alınarak incelenmesi gerekmektedir (Mikolajczak ve Roskam, 2018). İlgili literatür incelendiğinde, bu sendromun yaşanmasında demografik, durumsal ve ruhsal risk faktörlerinin etkili olduğu görülmektedir (Lindström, Âman ve Lindahl-Norberg, 2011; Le Vigouroux ve Scola, 2018; Roskam, Raes ve Mikolajczak, 2017). Ebeveyn tükenmişliği ile ilgili risk oluşturabilecek faktörler; eşin çocuğun bakımı ile ilgilenmediğini hissetmek (Demirhan vd., 2011, s.23), sağlıklı (Roskam, Raes ve Mikolajczak, 2017) veya hasta çocuğa sahip olmak (kanser hastası, beyin tümörü olan çocuğu olan anne babalar) (Beheshtipour, Nasirpour, Yektatalab, Karimi ve Zare, 2016; Lindahl-Norberg, 2007), nevrotiklik ve duygu ve stres konrolü becerilerine sahip olmamak (Gérain ve Zech, 2018), bireyin kişilik özellikleri, sosyal onay alma ve mesleki doyum sağlama gibi ihtiyaçları (Danner-Vlaardingerbroek, Kluwer, Van Steenbergen ve Van Der Lippe, 2013), yüksek nevrotik, düşük düzeyde vicdanlılık ve düşük düzeyde uyumluluk (Le Vigouroux ve Scola, 2018), düşük benlik saygısı ve yüksek kontrol ihtiyacı (Lindström, Âman ve Lindahl-Norberg, 2011), ebeveynlerin eşlerinden veya sosyal çevreden yeterli duygusal desteği alamaması (Lindström, Âman ve Lindahl-Norberg, 2011; Mikolajczak ve Roskam, 2018), çocuk yetiştirme ile ilgili yeterli olmamak (Mikolajczak ve Roskam, 2018), annenin iş hayatında yer alması, ebeveyn ve çalışan kadın rollerinin çatışması (Herr ve Cramer, 1996), genç yaşta ebeveyn olma, küçük yaşta çocuğa sahip olma, düşük 19 sosyo-ekonomik düzeyin, düşük statü düzeyinin ve aynı evde yaşayan çocuk sayısının fazla olmasıdır (Le Vigouroux ve Scola, 2018). Meeussen ve Van Laar (2018) mükemmel anne olma ile ilgili baskı yaşayan annelerin, ebeveyn stresi ve ebeveyn tükenmişliğini daha fazla yaşadıklarını ileri sürmektedirler. Mükemmel anne olma ile ilgili yaşanan baskının kadınların iş-aile hayatı arasındaki dengeyi sağlamasında bir risk faktörü olabileceği, kariyer hedeflerini azaltabileceği gibi riskleri olduğu görülmüştür. Mükemmeliyetçiliğin ebeveyn tükenmişliği için bir risk faktörü olduğu görülmektedir (Kawamoto, Furutani ve Alimardani, 2018; Lin, Szczygiel, Hansotte, Roskam ve Mikolajzcak, 2021; Sorkkila ve Aunola, 2020). Çalışan ve aynı zamanda çocuk bakan annelerin tükenmişlik riskini daha büyük ölçüde taşıdığı görülmektedir (Akgün, 2014, s.244). Ebeveyn tükenmişliği ile ilgili risk ve koruyucu faktörlerin ortaya konabilmesine yönelik çalışmalar oldukça sınırlı olmasına karşın, belli özellikleri taşıyan ebeveynlerin tükenmişlik düzeylerinin daha yüksek olabileceği görülmektedir. Genç olan, ilk kez çocuğu olan, çocuk sayısı fazla olan, ergenlik döneminde çocuğu olan, çocukları arasındaki yaş farkı fazla olan ebeveynlerin ebeveyn tükenmişliğini daha fazla yaşadıklarına ilişkin bulgulara rastlanmaktadır (Hubert ve Aujoulat, 2018; Le Vigouroux ve Scola, 2018; Mikolajzcak, Raes, Avalosse ve Roskam, 2018; Mikolajzcak ve Roskam, 2018). Buna ek olarak, anne babanın sahip olduğu kişisel özellikler ile çocuğun kişiliğinin de, ebeveyn tükenmişlik düzeyini etkileyen faktörler olduğu görülmektedir (Bayot, Roskam ve Gallêe ve Mikolajzcak, 2020; Denissen, Van-Aken, Dubas, 2009; Le Vigouroux, Scola, Raes, Mikolajczak ve Roskam, 2017; Prinzie, Stams, Dekovic, Reijntjes ve Belsky, 2009). Ebeveyn tükenmişliğinin ebeveyn, eşler ve çocuklar üzerinde olumsuz etkileri dikkate alındığında, koruyucu faktörlerin anlaşılmasının önem taşıdığı görülmektedir. Ebeveynlerin, çocukların geleceği hakkında ortak bir görüşe sahip olmaları (Gérain ve Zech, 2018), sosyal destek (Griffith, 2020; Weiss, 2002), sağlıklı ve normal gelişime sahip çocuğun olması (Fisman, Wolf, Noh, 1989; Lindström, Âman ve Lindahl-Norberg, 2011) ebeveynlerin çocukları ile kurduğu olumlu ilişkiler (Criss, Pettit, Bates, Dodge ve Lapp, 2002; Stattin ve Kerr, 2000), ebeveynlerin herhangi bir aktiviteye zaman ayırmaları (Mikolajczak ve Roskam, 2018), işbirliğine acıkma olma (McCrae ve Costa, 1991), uyumlu olma, duygu kontrolünün ebeveyn tükenmişliğini ile ilgili koruyucu faktörler 20 olduğu görülmüştür (Le Vigouroux ve Scola, 2018). Eşlerin birbiri ile iyi anlaşması, ebeveynlerin öz yeterlikleri ve evlilik doyumunun ebeveyn tükenmişliği için olumlu faktörler olduğu sonucuna ulaşılırken, aile düzensizliğinin olumsuz faktör olduğu bulgulanmıştır (Mikolajzcak vd., 2018). Kişilerin ebeveynliğe ilişkin farkındalıklarının düşük olmasının da ebeveyn tükenmişliği ile ilgili bir risk faktörü olduğu görülmüştür (Le Vigoroux, Scola, Raes ve Roskam, 2017). Durumsal ve sosyo-demografik faktörlerin, anne babaların ebeveyn tükenmişlik düzeyleri üzerinde etkili olduğu söylenebilir. 1.1.8. Ebeveyn Tükenmişliği İle İlgili Araştırmalar Alanyazında ebeveyn tükenmişliği ile ilgili yapılan çalışmalar sınırlıdır. Yapılan çalışmaların büyük bir çoğunluğu özel gereksinimli çocukların aileleri ile yapılmıştır (Ardıç, 2020; Hashemi, Asadi, Beheshtipour ve Karimi, 2011; Kossewska ve Wojciechowska, 2017; Lindahl-Norberg, Mellgren, Winiarski ve Forinder, 2014; Lindström, Åman ve Lindahl-Norberg, 2011; Sekułowicz, Krupińska, Kwiatkowski ve Latawiec, 2019; Yamoah, 2021). Çalışma bulguları, kronik hastalığı olan çocukların ebeveynlerinin, tükenmişlik belirtilerini sağlıklı çocuklarınkinden daha fazla gösterdiğini ortaya koymuştur (Fisman, Wolf ve Noh, 1989; Pines ve Aronson, 1983). Buna ek olarak, ebeveyn tükenmişliği, sosyo-demografik özellikler, ebeveynin ve çocuğun sahip olduğu kişisel özellikler, mükemmeliyetçilik, öz-yeterlilik ve bilinçli farkındalık gibi konular ile incelenmiştir. Türkiye’de yapılan çalışmalarda ebeveyn tükenmişliğini ölçmeye yönelik Maslach Tükenmişlik Envaterinin kullanıldığı görülmektedir. Kaner (2007) tarafından otizmli çocuğu olan ebeveynler üzerinde geliştirilen ‘Ebeveyn Tükenmişlik Ölçeğinin’ geçerlik ve güvenirlik çalışması, Ardıç ve Olçay (2019) tarafından incelenmiştir. Yapılan çalışmada, ölçek maddeleri 52 maddeden 45 maddeye düşürülmüştür. Kaner (2007) tarafından belirlenen 52 maddedeki dört faktörlü yapının toplam varyansın %52,02’sini açıkladığı görülmektedir. Roskam, Brianda ve Mikolajczak (2018) ebeveyn tükenmişliğinin değerlendirilmesi ile ilgili ölçme aracı geliştirmişlerdir. Yapılan çalışmada, güvenilirlik çalışmalarının yapılmasının yanı sıra ebeveyn tükenmişliği sosyo-demografik değişkenler ile incelenmiştir. Buna ek olarak, genç olan, gelir düzeyi düşük olan, çalışmayan, bakmakla yükümlü olduğu çocuk sayısı fazla olan, tek ebeveynli ve küçük 21 yaşta çocuğu olan ebeveynlerin tükenmişlik düzeyinin daha yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Çalışma kapsamında, Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeğinin güvenilir olduğu tespit edilmiştir. Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeği’nin Türkiye’de geçerlik ve güvenirliğinin incelendiği araştırmada, çalışma grubu 270 anne ve 182 baba olmak üzere toplam 452 ebeveynden oluşmaktadır. Çalışma bulgularında, anne-baba olmanın tükenmişlik üzerinde etkisine rastlanmazken, tek ebeveynli ailelerin tükenmişlik düzeyinin yüksek olduğu, maddi bir gelire sahip çalışan ebeveynlerin ise tükenmişlik düzeyinin daha düşük düzeyde olduğu bulgulanmıştır (Arıkan vd., 2020). Ebeveyn tükenmişliği ile ilgili önemli araştırmalardan biri kültürün ebeveyn tükenmişliği üzerindeki rolünün incelendiği çalışmadır (Roskam vd., 2021). Araştırmada, ebeveyn tükenmişliğinin kültüre göre değişip değişmediği ve değişme durumu var ise kaynaklarının neler olduğunu ortaya koyabilmek adına 42 ülkede toplam 17.409 (12.364 anne ve 5.045 baba) ebeveyn ile ebeveyn tükenmişliğinin yaygınlığı incelenmiştir. Araştırma sonucuna göre, bireyci kültürlerde ebeveyn tükenmişliğinin daha yaygın olduğu ve ebeveyn tükenmişliği düzeylerinin daha yüksek olduğu bulgulanmıştır. En düşük ebeveyn tükenmişliğinin Taylantta, en yüksek ebeveyn tükenmişliğinin ise Polonya’da olduğu bulgulanmıştır. Ebeveyn tükenmişliğinde, bireyselliğin yüksek olduğu bir kültürde olmanın, diğer farklı sosyo-demografik faktörlerden daha fazla etkisinin olduğu görülmektedir. Bir diğer bulgu, dezavantajlı mahallelerde yaşayan ebeveynlerin, küçük yaşta çocuğa sahip ebeveynlerin, bekar ebeveynlerin, çocuk sayısı fazla olan ebeveynlerin tükenmişlik düzeyinin daha yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Mandecka, Bernat, Szczygiel ve Matera (2019) Polonyalı ebeveynlerin ebeveyn tükenmişlik düzeyi ve yaşam doyumlarını inceledikleri çalışmalarında, annelerin tükenmişlik düzeyinin babalara göre daha fazla olduğunu bulmuşlardır. Ayrıca, her iki cinsiyet rolü için, ebeveyn tükenmişliğinin yüksek olmasının düşük yaşam doyumu ile ilişkili olduğu saptanmıştır. Mikolajczak ve Roskam (2018) yaptıkları çalışmada, ebeveyn tükenmişliğini kaçış ve intihar düşünceleri, bağımlılıklar, uyku bozuklukları, evlilik çatışmaları, partnerden uzaklaşma, çocuğuna karşı ihmal ve şiddet durumları bağlamında incelemişlerdir. Çalışmaya toplamda 1551 ebeveyn katılım sağlamıştır. Araştırma 22 sonuçları, ebeveyn tükenmişliğinin bağımlılıklar ve uyku sorunları üzerinde iş tükenmişliği ile istatistiksel olarak benzer bir etkiye sahip olduğunu, çiftlerin çatışmaları ve eşlerin yabancılaşmaları üzerinde de güçlü bir etkiye sahip olduğunu göstermektedir. Ayrıca, ebeveyn tükenmişliğinin, çocuklara yönelik ihmal ve şiddet davranışları ile ebeveynlerin kaçış ve intihar düşüncesi üzerinde belirleyici bir etkiye sahip olduğu görülmektedir. Roskam ve Mikolajczak (2020) 900 anne-baba ile yaptıkları çalışmada, ebeveyn tükenmişliğini cinsiyet, çocuk sayısı, eğitim durumu, çalışma durumu, medeni durum, çocuğa yönelik davranışlar faktörleri bağlamında incelemişlerdir. Babaların 20-77 yaş, annelerin 20-68 yaş aralıklarında olduğu örneklemde, annelerin tükenmişliğinin, babalardan daha fazla olduğu bulunmuştur. Anneler, tükenmişlik ile beraber intihar düşünceleri, kaçış ve şiddet durumları yaşarken, babaların tükenmişlik yaşaması, çocuklara yönelik ihmal ve şiddet davranışında bulunmalarına neden olabilmektedir. Mikolajczak, Gross ve Roskam (2019) yaptıkları araştırmada, ebeveyn tükenmişliğinin, ebeveynlerin çocuklarına karşı ihmâlkar ve şiddete dayalı davranışlarda bulunmaları ile arasındaki ilişkiyi incelemişlerdir. Araştırmaya toplam 2.608 ebeveyn katılım sağlamıştır. Araştırma bulgularına göre, ebeveynlerin çocuklarına karşı şiddet, kaçma ve ihmâlkar davranışlarda bulunmaları, ebeveyn tükenmişliğinin bir sonucu olarak görülmüştür. Mikolajczak, Gross, Stinglhamber, Lindahl-Norberg ve Roskam (2020) ebeveyn tükenmişliği ve iş tükenmişliğini etkileyen faktörleri ele aldıkları çalışmalarında, ebeveyn tükenmişliğinin iş tükenmişliğinden ayrılma ve yetersizlik alt boyutları ile farklılaştığı ve sonucunda görülen depresif semptomların farklılık gösterdiğini bulgulamışlardır. Roskam, Raes ve Mikolajczak (2017) tarafından yapılan çalışmada, ebeveyn tükenmişliğinin, ebeveynin cinsiyeti, yaşı, çocuğun cinsiyeti ve yaşı, çocuk sayısı, ebeveynin eğitim düzeyi ve medeni durumu ile ilişkisi incelenmiştir. Ebeveyn tükenmişliği ile sosyo-demografik faktörler arasında bir ilişki bulunmadığı, ebeveynlerin durumsal ve ruhsal faktörlerinin daha önemli rol oynadığı görülmüştür. Durumsal faktörler, işlevsiz bir aile yapısı ve daha yakın ilişkilerden memnuniyetsizliktir. Yapılan bir çalışmada, evde yaşayan çocuk sayısının fazla olması ve düşük gelir düzeyinin, ebeveyn tükenmişliği ile ilişkili olduğu bulunmuştur (Sodi vd., 2020). 23 Lebert-Charron, Dorard, Boujut ve Wendland (2018) ebeveynlerde tükenmişlik ile ilişkili bağlamsal ve psikolojik faktörleri inceledikleri araştırmada, annelerin tükenmişlik düzeyinin tam zamanlı çalışıyor olma ve bekâr ebeveyn olma değişkenlerine göre anlamlı bir farklılık göstermediği sonucuna ulaşmışlardır. Yapılan çalışma, ebeveyn bağlamında kaygı ve tükenmişlik arasındaki ilişkiyi araştıran ilk çalışma olması bakımından önem taşımaktadır. Çalışmada, annelerde yüksek düzeyde depresyonun, yüksek düzeyde duygusal tükenme ve duyarsızlaşma ile ilişkili olduğu görülmüştür. Beheshtipour, Nasirpour, Yektatalab, Karimi ve Zare (2016) yaptıkları çalışmada, kanserli çocukların ebeveynlerinin yüksek stres ve tükenmişlik yaşayabileceğini ve dini inançların birçok kanser hastası ve aileleri için önemli destek kaynağı olduğunu öngörmüşlerdir. Bu doğrultuda, eğitsel-manevi desteğin kanserli okul çağındaki çocukların ebeveynlerinin tükenmişliği üzerindeki etkisini değerlendirmeyi amaçlamışlardır. Araştırma sonucunda, eğitsel-manevi eğitim programının kanserli okul çağındaki çocukların ebeveynlerinde tükenmişliğin azalması yönünde etkili olduğu tespit edilmiştir. Lindahl-Norberg (2007) araştırmasında, çocukları beyin tümörünü atlatan 24 anne ve 20 babadan oluşan bir ebeveyn grubunun tükenmişlik düzeyini incelemiştir. Araştırmada, kronik veya ciddi bir hastalık geçmişi olmayan çocukların ebeveynleri referans grup olarak belirlenmiştir. Araştırma bulgularına göre, herhangi kronik ve ciddi hastalığı olmayan çocuğa sahip annelerin ebeveyn tükenmişlik puanlarının, beyin tümörünü atlatan çocuğa sahip annelerin ebeveyn tükenmişlik puanlarından daha düşük olduğu görülmüştür. Babalar için ise, anlamlı bir farklılık görülmemiştir. Lindström, Åman, Lindahl-Norberg (2011) yaptıkları çalışmada, Tip 1 diyabetli çocuğu olan 252 ebeveyn, bağırsak hastalığına sahip çocuğu olan 38 ebeveyn ve sağlıklı çocuğu olan 124 ebeveyn ile çalışmışlardır. Araştırma sonucunda, annelerin tükenmişlik düzeyi sağlıklı çocuğu olanlarda daha az düzeyde çıkarken, babaların tükenmişlik düzeylerinde anlamlı bir farklılık görülmemiştir. Her iki cinsiyet içinde ebeveyn tükenmişliğinin düşük sosyal destek, boş zaman eksikliği, ekonomik kaygılar ve çocuğun hastalığının günlük hayatı etkilediği algısıyla ilişkili olduğu görülmektedir. Ayrıca, psikososyal faktörlerin, ebeveyn tükenmişliği ile ilişkili olduğu sonucuna ulaşılırken, sosyodemografik veya tıbbi faktörler ile tükenmişlik arasında ilişki bulunmamıştır. 24 Ardıç (2020) araştırmasında, otizm spektrum bozukluğuna sahip çocuğu olan ebeveynlerin tükenmişlik düzeyi ve algılanan sosyal destek düzeyleri arasındaki ilişkiyi incelemeyi amaçlamıştır. Araştırmaya otizm spektrum bozukluğuna sahip çocuğu olan 296 ebeveyn katılım sağlamıştır. Araştırma sonucunda, algılanan sosyal destek ile ebeveyn tükenmişliği arasında orta düzeyde negatif bir ilişki olduğunu bulgulamıştır. Ayrıca, ebeveyn tükenmişliğinin, ebeveynin cinsiyeti, yaşı ve eğitim durumuna göre anlamlı bir farklılık göstermediği sonucuna ulaşılmıştır. Akmeşe, Mutlu, Öğretmen ve D’Alessandro (2015) serebral palsi tanılı çocukların anneleri ile yaptıkları çalışmalarında, annelerin depresyon düzeylerinin sağlıklı çocukların annelerine göre anlamlı düzeyde yüksek olduğunu bulmuşlardır. Brianda, Roskam ve Mikolajczak (2020) çalışmalarında, saç kortizol seviyelerini ebeveyn tükenmişliği ile ilgili bir biyobelirteç olarak belirlemişlerdir. Yapılan araştırmada, ebeveyn tükenmişliği yaşayan ebeveynlerin tükenmişlik düzeylerini azaltmaya yönelik bir program uygulanmıştır. Program sonucuna göre, semptomlarda %37 oranında azalma ve azalmaya dayalı iyileşmenin yaklaşık 3 ay süreyle devam ettiği gözlenmiştir. Ebeveynlerin, çocuklarına karşı ihmal davranışlarında azalma olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Sorkkila ve Aunola (2020) yaptıkları çalışmada, ebeveyn tükenmişliğine katkıda bulunan temel aile değişkenlerinin neler olduğunu incelemişlerdir. Çalışmaya 1725 ebeveyn katılım sağlamıştır. Finlandiyalı ebeveynlerin tükenmişlik düzeyleri Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeği (PBA) ile belirlenmiştir. Araştırma bulgularına göre, ebeveynin yaşı, gelir düzeyinin düşük olması, çalışmıyor olması ve özel gereksinimli çocuğa sahip olma gibi faktörlerin ebeveyn tükenmişlik düzeyini arttırdığı sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca, ebeveynlerin mükemmeliyetçi bir tutumda olmalarının, ebeveyn tükenmişlik düzeyini arttırdığı tespit edilmiştir. Le Vigouroux, Scola, Raes, Mikolajczak ve Roskam (2017) yaptıkları çalışmada, ebeveyn tükenmişliğinin, ebeveynin kişilik özellikleri ile ilişkisini incelemişlerdir. Çalışmaya 1723 ebeveyn katılmıştır. Araştırma sonucuna göre, üç kişilik özelliğinin, bu sendromla bağlantılı olduğunu saptamışlardır. Bunlar; yüksek düzeyde nevrotiklik, düşük bir vicdan düzeyi ve düşük uyumluluk düzeyidir. Çocuğuyla olumlu duygusal ilişkiler başlatmak ve sürdürmek (yüksek nevrotiklik), çocuklarının ihtiyaçlarını 25 tanımlamak ve cevaplamak (düşük uyumluluk), çocukları ile tutarlı bir ilişki sürdürmede zorluk (düşük vicdanlılık) çeken ebeveynlerin ebeveyn tükenmişlik sendromu yaşama olasılığının daha yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Le Vigouroux ve Scola (2018) tarafından yapılan çalışmada, ebeveyn tükenmişliğini ebeveynin kişilik özellikleri ile beraber çocuğun kişilik özelliklerini de (ebeveyn tarafından değerlendirilen) ele alarak incelemişlerdir. Araştırmada, ebeveynlerin tükenmişlik düzeyinin belirlenmesi amacıyla Roskam, Brianda ve Mikolajzcak (2018) tarafından geliştirilen Ebeveyn Tükenmişlik Ölçeği uygulanmıştır. Araştırma bulgularına göre, ebeveynin kişisel özellikleri, ebeveyn tükenmişliğinin %42.3’ünü açıklarken, çocukların kişilik özellikleri, ebeveyn tükenmişliğinin, %13.8’ini açıklamaktadır. Duygularını kontrol etmekte güçlük çeken, daha kontrolcü ve daha mükemmeliyetçi olan ebeveynlerin, duygu kontrolünü yapabilen ve daha sabırlı bir tutumda olan ebeveynlerden daha fazla tükenmişlik yaşadıkları sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca, ebeveyn tükenmişliği alt boyutlarından duygusal tükenmenin, genç ebeveynler ve küçük çocuğu olan ebeveynlerde daha fazla olduğu sonucu tespit edilmiştir. Ebeveyn başarısında kayıp duygusunun ise, yaşı büyük ebeveynler ve fazla çocuğu ya da daha büyük çocuğu olan ebeveynlerde daha fazla yaşandığı görülmüştür. Ayrıca, ebeveynin, çalışma durumu ve ebeveynin ilk çocuğuna doğum yaptığı yaşın ve çocukların yaşının ebeveyn tükenmişliği ile ilişkili olmadığı görülmüştür. Kişilik özelliklerinin hangi ebeveynlik boyutları ve stilleri ile ilişkili olduğunu belirlemek için yapılan başka bir araştırmada, boyutlarla ilgili olarak, dışadönüklük ve uyumluluğun ebeveynliğin destekleme yönü ilgili olduğu görülmüştür. Duygusal kararlılık ise düşük sıkı kontrol ile ilişkili görülmüştür. Ebeveynlik stilleri, dışa dönük, kabul edilebilir ve duygusal olarak daha az stabil bireylerin yetkili ebeveynler oldukları görülmüştür (Huver, Otten, De Vries ve Engels, 2010). Prinzie, Stams, Deković, Reijntjes ve Belsky (2009) tarafından yapılan araştırmada, yüksek dışadönüklük, kabul edilebilirlik, vicdanlılık ve açıklık ile daha düşük nevrotiklik boyutlarının daha fazla sıcaklık ve davranışsal kontrol ile ilişkili olduğu, daha yüksek uyumluluk ve düşük nevrotiklik düzeylerinin daha fazla otonomi desteği ile ilişkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Kişiliğin, ebeveynliği etkileyen bir iç kaynak olabileceği görülmüştür. 26 Hartmann ve Mathieu (2017) işkoliklik, tükenmişlik ve kişilik üzerine yaptıkları araştırmalarında, kişilik özelliği olan nevrotikliğin, işkoliklik ve tükenmişlik ile ilişkili olduğu, vicdanlılık, uyumluluk ve dışadönüklüğün de tükenmişlik ve işkoliklik üzerinde önemli etkileri olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Alarcon, Eschleman ve Bowling (2009) tükenmişliğin, öz-saygı, öz-yeterlilik, kontrol odağı, duygusal istikrar, dışadönüklük, vicdanlılık, hoşluk, olumlu etkililik, iyimserlik, proaktif kişilik ve dayanıklılık özellikleri ile ilişkili olduğunu bulgulamışlardır. A tipi kişilik tipinin yalnızca kişisel başarı boyutunda ilişkili olduğu, çalışan bireylerin her boyutta tükenmişlik ile ilişkili çıktığı görülmüştür. Yapılan bir çalışmada, ebeveyn tükenmişliği üzerinde dikkatlilik, öz-şefkat ve somut ruminasyonların öngörücü ve koruyucu rolü incelenmiştir. Araştırmaya 459 ebeveyn katılmıştır. Araştırma bulgularına göre, sürekli dikkat, öz-anlayış ve somut (soyut yerine) ruminasyonların ebeveyn tükenmişliğini önlemeye yardımcı olabileceği bulgulanmıştır (Paucsik vd., 2021). Lin, Roskam ve Mikolajczak (2021) yaptıkları çalışmada, içsel ve kişilerarası duygusal yeterliliğin ebeveyn tükenmişliği üzerindeki etkilerini incelemeyi amaçlamışlardır. Araştırma bulgularına göre, duygusal yeterlilik ebeveyn tükenmişliği ile ilgili koruyucu bir faktör olarak bulgulanmıştır. İçsel duygusal yeterlilik ebeveyn tükenmişliği üzerinde her zaman koruyucu bir etkiye sahipken, kişilerarası duygusal yeterliliğin hem koruyucu hem de bir risk faktörü olduğu görülmüştür. Kawamoto, Furutani ve Alimardani (2018) yaptıkları çalışmada, ebeveyn mükemmeliyetçiliği ile ebeveyn tükenmişliği arasındaki pozitif ilişkinin iş mükemmeliyetçiliği ile iş tükenmişliğinden daha güçlü olduğunu bulmuşlardır. Ebeveynlerde mükemmeliyetçiliğin, ebeveyn tükenmişliği için önemli bir risk faktörü olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Meeussen ve Van Laar (2018) çocuğu evde yaşayan ve tam zamanlı çalışan anneler ile yaptıkları çalışmada, mükemmel anne olma ile ilgili baskı yaşayan annelerin ebeveyn stresi ve ebeveyn tükenmişliğini daha fazla yaşadıklarını saptamışlardır. Mükemmel anne olma ile ilgili yaşanan baskı kadınların kariyer hedefleri ile ilgili daha 27 fazla hırslanmasına neden olmakta ve iş ile aile hayatı arasındaki dengeyi sağlamasını zorlaştırabilmektedir. Hubert ve Aujoulat (2018) yaptıkları çalışmada, ebeveyn tükenmişliğini, sağlıklı çocukların annelerinde incelemişlerdir. Araştırma sonucunda, yeterince iyi bir anne olamama korkusu, öfkesini kontrol edememe ve kişinin benlik duygusunda yetersiz hissetmesi gibi faktörlerin, ebeveyn tükenmişliği ile ilişkili olduğu bulunmuştur. Ayrıca, tükenmişlik yaşayan ebeveynler utanç, yalnızlık ve suçluluk duygularını yoğun olarak yaşadıklarını bildirmişlerdir. Yönel (2021) 3-6 yaş arasında çocuğu olan ebeveynlerin, öz-yeterlilikleri tükenmişlikleri ve çocuklarıyla olan iletişimleri ile arasındaki ilişkileri incelemiştir. Çalışmaya 317 anne ve 250 babadan oluşan toplam 573 ebeveyn katılmıştır. Araştırmada ebeveynlerin tükenmişlik düzeyleri ‘Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeği (ETÖ)’ ile belirlenmiştir. Araştırma sonucunda, ebeveyn rolünde tükenme ve ebeveyn benliğinde zıtlık düzeylerinde annelerin babalara göre daha yüksek tükenme yaşadıkları görülmüştür. Ebeveyn benliğinde zıtlık ve duygusal uzaklaşma düzeylerinde genç ebeveynlerin daha tükenmiş olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Çocuk yaşının artması ile, ebeveyn rolünde tükenme, ebeveyn benliğinde zıtlık, bıkkınlık duyguları ve ebeveyn tükenmişlik düzeyleri azalmaktadır. Griffith (2020) çalışmasında ebeveyn tükenmişliğini içinde bulunduğumuz pandemi koşulları bağlamında ele almış ve tartışmıştır. Özellikle içinde bulunduğumuz zorlu koşulların, aile içi ilişkileri olumsuz etkileyebilecek risk faktörlerini beraberinde getirmesi sebebine dayanarak pandemi döneminde ebeveynlerin tükenmişlik düzeylerinin daha fazla arttığı düşünülmektedir. Özellikle eşlerin birbiri ile yaşadıkları iletişim problemleri, çocuğa karşı tutumları olumsuz etkileyebilmektedir. Bu doğrultuda, ebeveyn tükenmişliğini fark etmeye ve önlemeye yönelik çalışmaların önem taşıdığını bildirmiştir. Kerr, Fanning, Huynh, Botto ve Kim (2021) yaptıkları çalışmada, ebeveyn tükenmişliği ve çocuk davranışlarını, Covid-19 pandemisi psikolojik etkileri ve ekonomik etkileri ile birlikte incelenmişlerdir. Pandeminin psikolojik etkileri ile birlikte ebeveyn tükenmişlik düzeyinin yüksek düzeyde olduğu, çocuk davranış problemlerinin ise daha fazla artış gösterdiği tespit edilmiştir. Öte yandan, gelir düzeyi düşük ailelerin daha güçlü ilişkilere sahip olduğu bildirilmiştir. 28 Bastiaansen, Verspeek ve Van Bakel (2021) ebeveyn tükenmişliğini, Covid-19 pandemi süreci ve cinsiyet değişkeni bağlamında incelemişlerdir. Araştırma sonucunda, Covid-19 pandemisinin ebeveyn tükenmişlik düzeyini arttırdığı sonucuna ulaşılmıştır. Ebeveyn tükenmişliğinin, annelerde babalara göre daha fazla yaşandığı görülmüştür. Eğitim düzeyi yüksek ebeveynlerin tükenmişlik düzeylerinin daha yüksek olduğu görülmüştür. Ayrıca, çocuk sayısının fazla olmasının ebeveyn tükenmişliği için risk faktörü oluşturabileceği bulgulanmıştır. Mousavi (2020) yaptığı çalışmada, Covid-19 sürecinde evlilik doyumu, psikolojik iyi oluş ve ebeveyn tükenmişliğini incelemiştir. Çalışmaya, 140 anne ve 73 baba olmak üzere toplam 213 ebeveyn katılım sağlamıştır. Ebeveynlerin tükenmişlik düzeyini belirlemek için ‘Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeği (PBA) uygulanmıştır. Covid-19 pandemi sürecinde karantina ile birlikte ailelerin ev içerisinde daha fazla zaman geçirme imkânı olduğu gibi, endişe, stres, ölüm kaygısı gibi olumsuz duyguların da artmaya başladığı görülmüştür. Araştırma bulgularına göre, babaların ev işlerine dâhil olmaya ve çocuğun bakımı ile daha fazla sorumluluk üstlenmeye başlaması ile birlikte tükenmişlik düzeylerinin daha da artmaya başladığı görülmüştür. Ayrıca, babaların annelere göre daha yüksek psikolojik iyi oluşa sahip olduğu görülmüştür. Manja, Mohamad, İsmail ve Yusof (2020) çalışmalarında, Covid-19 sürecinde ebeveyn tükenmişliğinin, ebeveyn ihmali ve ebeveyn şiddeti ile ilişkisini incelemişlerdir. Çalışmaya, Malezyalı 158 ebeveyn katılım göstermiştir. Ebeveynlerin cinsiyet rolü, toplam çocuk sayısı ve bir yardımcı veya eşe sahip olma gibi faktörler bağlamında ele alındığı çalışmada, babaların, iki çocuk sahibi olan ebeveynlerin ve yardımcısı ya da eşi olmayan ebeveynlerin daha yüksek tükenmişlik yaşadıkları görülmüştür. Sonuç olarak, ebeveyn tükenmişliği ile ilgili yapılan çalışmalar incelendiğinde, ebeveyn tükenmişliğinin birçok faktör ile ilişkisinin olduğu görülmektedir. Ebeveyn tükenmişliği ile ilgili önemli unsurların, ebeveynin ve çocuğun sahip olduğu kişisel özellikler, sosyo-demografik özellikler, özel gereksinimli çocuğa sahip olma gibi faktörlerin olduğu görülmektedir. Ebeveyn tükenmişliğinin bir sonucu olarak, çocuklara karşı ihmal ve şiddet davranışlarının olabileceği görülmektedir. Sosyal desteğin, ebeveyn tükenmişliğini azaltıcı rolü olduğu görülmektedir. Genç yaşta ve çalışan ebeveyn olmanın, küçük yaşta çocuğa sahip olmanın ve özel gereksinimli çocuğa sahip olmanın da, ebeveyn tükenmişliği ile ilgili risk faktörü oluşturduğu görülmektedir. Sosyo29 demografik değişkenlerin ise, ebeveyn tükenmişliği ile ilgili risk ve koruyucu faktörleri belirlediğine ilişkin araştırmalar olması ile beraber, sosyo-demografik değişkenlerin ebeveyn tükenmişliğini diğer değişkenlere göre daha az ölçüde etkilediği ile ilgili bulgulara da rastlanmaktadır. Alanyazında, ebeveyn tükenmişliğinin, ebeveyn stresinin bir sonucu olduğu ile ilgili bulgulara rastlanmasına karşın, ilgili literatür içerisinde ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık kavramlarını sosyodemografik değişkenler ile inceleyen araştırmaların yok denecek kadar az olduğu görülmektedir. Bu araştırmada, ebeveyn tükenmişliği, cinsiyet, yaş, evlilik süresi, evlenme şekli, çocuk yaşı, eğitim durumu, meslek ve gelir durumu değişkenlerine göre anlamlı bir farklılık gösterirken, çalışma durumuna göre anlamlı bir farklılık göstermemiştir. 1.2. Ebeveyn Stresi Bu bölümde, stres kavramı, ebeveyn stresi ve ebeveyn stresi ile ilgili yapılan çalışmalara yer verilmiştir. 1.2.1. Stres Kavramı Stres artık günümüzde, çocuklardan başlayarak yetişkin bireylere kadar birçok farklı rol içerisinde görebileceğimiz bir kavram haline gelmiştir. Stres, günlük yaşamımızın içerisinde herkes tarafından kullanılan ve yaşamımızda olumsuz sonuçlara yol açabilen bir sorun olmaktadır. Stresi, her birey farklı şekillerde ifade etmektedir. Küçük bir çocuk için stres ‘istediği oyuncağı alamama’, bir öğrenci için ‘okulda yapması gereken sorumlulukları yerine getirememe’ ve bir ebeveyn için ‘çocuğuna yeterli ilgi ve bakımı gösterememe’ olarak karşımıza çıkabilmektedir (Baltaş, 2005, s.90). Stres kavramı ile ilgili birçok tanım yapılmıştır. Stres konusu ile ilgilenen öncü bilim adamlarından Hans Selye'e göre stres, bireyin çevresinden gelen fiziksel, psikolojik ve duygusal taleplere uyum sağlamak için organizmanın verdiği benzersiz bir tepkidir. Çoğumuz için stres, belirsiz bir huzursuzluk duygusu bağlamında birçok şeyi içine alan bir kavramdır (Selye, 1950; akt. Schreck, Olla ve Davis, 1997, s.146). Ivancevich, Matteson, Freedman ve Phillips (1990, s.253)’e göre ise stres, bireyin üzerinde fiziksel veya psikolojik etkilere neden olan, dışsal bir olayın sonucu olan 30 ve psikolojik süreç ile ortaya çıkan bir uyum tepkisidir. Stres, insan yapısının bedensel ve ruhsal sınırlarının zorlanması ve tehdit edilmesi ile ortaya çıkan bir durumdur. Literatürde en belirgin kullanılan stres tanımlamalarından biri ise, Lazarus ve Folkman (1984, s.4) tarafından yapılmıştır. Stres, iç ve dış çevreden kaynaklanan faktörlerin, birey tarafından tehdit edici ve zararlı olarak değerlendirildikten sonra bedensel ve psikolojik boyutlarda ortaya çıkan uyarılma hali olarak ifade edilmiştir. Stres, fizyolojik, biyokimyasal ve davranışsal belirtilerin beraberinde getirdiği olumsuz duygusal bir deneyimdir. Günlük rutinimizin içerisinde ya da beden sağlığımızda yer alan değişiklikler stres verici olabilir. Stres, bireyin iç ve dış kaynakların değişimine uyum sağlayabilme sürecinde bedensel olarak yaşadığı fizyolojik tepkiler olarak görülmektedir. Stresin, belli bir miktarı olumlu ve destekleyici olabilirken, fizyolojik olarak zorlanma hissedilmeye başlanıldığında olumsuz bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır (Abidin, 1992, s.410). Stresli yaşam deneyimi, otonom sinir sistemi, hipotalamik-hipofiz-adrenal eksen ve bağışıklık sistemi dâhil olmak üzere çeşitli fizyolojik sistemler üzerinde önemli etkilere sahip olabilmektedir (Kemeny, 2003, s.125). Stres, yaşam sonucu ortaya çıkan normal ve gerekli bir süreçtir. Stres altındayken, insanlar normalden farklı davranabilmektedir. Stres, bazen ciddi bir şekilde zarar verici ve travmatik olabilmektedir. Stres, problem çözme, sosyal yeterlilik ve sağlık, anksiyete, korku, suçluluk, öfke, üzüntü, depresyon ve kıskançlık gibi olumsuz duygulara neden olabilmektedir (Lazarus ve Cohen, 1977, s.106). Stres, olumsuz duygulara neden olduğu gibi olumlu duyguları da beraberinde getirerek, performansı olumlu anlamda etkileyen ve pozitif sonuçlara sebep olabilen bir unsur olabilir. Bazen stres, evlilik, yeni bir işe başlama, okula başlama vb. gibi olumlu durumların bir sonucu olarak karşımıza çıkar (Le Fevre, Matheny ve Kolt, 2003, s.727; Simmons ve Nelson, 2001, s.9). Anne baba olmanın da başlı başına bir stres faktörü olduğu görülmektedir (Bird, Peterson ve Miller, 2002, s.216; Capaldi ve Patterson, 1989, s.140; Molfese vd., 2010, s.51). 1.2.2. Ebeveyn Stresi Tüm aileler ve çiftler günlük yaşam sorunları ya da büyük yaşam olayları içerisinde stres yaşayabilmektedir (Afifi, Merrill ve Davis, 2016, s.664). Evlilik kurumu 31 ile birlikte bireyin sahip olmaya başladığı yeni roller, farklı stres faktörlerini de beraberinde getirmektedir (Ledermann, Bodenmann, Rudaz, ve Bradbury, 2010, s.196). Dünyaya gelen her çocuk, ebeveyn tarafından heyecan ve kaygıyla beklenmektedir. Aileye katılan çocuğun, ailenin beklentileri ile tutarlı olmaması ve beklenen gelişim düzeyinde olmaması ebeveynlerde yoğun stres ve kaygı durumuna neden olabilmektedir (Hastings, 2002, s.150). Anne-baba rolü, diğer rollere göre daha stresli bir deneyim olabilmektedir (Creasey ve Reese, 1996, s.394). Ebeveynlik, yaşam süreçlerindeki önemli rol ve sorumluluklardan biridir. Ebeveynlik sürecinde bazı görevlerin gerçekleştirilememesi, ebeveyn stresini de beraberinde getirmektedir. Bu doğrultuda, ebeveyn stresi, anne-baba olma ile ilgili, çocuk yetiştirme sürecindeki sorumlulukları karşılamaya ve uyum sağlamaya yönelik yaşanan psikolojik ve fizyolojik tepkilerden oluşan bir süreci ifade etmektedir (Deater-Deckard, 1998, s.315). Ebeveyn stresi, bir ebeveynin ekonomik zorluk, iş stresi veya olumsuz yaşam olayları gibi karşılaşabileceği stres türlerinden farklılık göstermektedir (Holly vd., 2019, s.686). Ebeveyn stresi ile ilgili farklı tanımların yer almasıyla birlikte en genel olarak, ebeveynlerin çocuk yetiştirirken yaşamış oldukları zorluk olarak tanımlanmaktadır (Holly vd., 2019, s.686). Ebeveyn stresi, ebeveyn rollerine karşı beklentilerin, ebeveynlerin içsel ve dışsal kaynakları ile tutarsız olması durumunda ebeveynin yaşadığı duygu durumu olarak tanımlanabilmektedir (Crnic ve Low, 2002, s.244; Deater-Deckard, 1998, s.315). Başka bir tanımlamaya göre, Abidin (1989, s.115) ebeveyn stresini, ebeveynlik süreçlerine katkı sağlayabilmesi adına anne babaların kullanabilecekleri motivasyon kaynağı olarak ifade etmiştir. Alanyazın incelendiğinde, ebeveyn stresini tanımlamaya yönelik bazı yaklaşımların olduğu görülmektedir (Abidin, 1992; Belsky, 1984). Literatürde ebeveyn stresi ile ilgili yapılan araştırmalarda, ebeveyn stresi, ebeveyn davranışı ve çocuk davranış problemleri olarak 3 yapıda ele alınmaktadır. Abidin ve Brunner (1995) ebeveyn stresini etkileyen değişkenleri; ebeveynin özellikleri, çocuğun özellikleri ve günlük yaşam stresleri olarak ifade etmiştir. Belsky (1984) ise ebeveyn stresini, ebeveynin kendi kişisel geçmişi, kişisel özellikleri, evlilik içerisindeki iletişimi, ebeveynin işi, ebeveynin sosyal çevresi ve çocuğun kişisel özelliklerine bağlı olarak değişebildiğini ifade etmiştir. Ebeveyn davranışının doğrudan ve dolaylı olarak etkilendiği üç bağlamsak kaynak 32 olduğunu söylemiştir. Bunlar, anne babanın kişisel kaynakları, çocuğun özellikleri ve sosyal kaynaklardır (Belsky,1984, s.84). Çocuğun gelişim sürecinin olumsuz etkilenmesinde stresin önemli bir etkisi vardır. Ebeveyn stresi, davranışsal, bilişsel ve duyuşsal alanları etkileyen karmaşık bir yapı olarak ifade edilmektedir. Bu yapının, anne-baba olmanın getirmiş olduğu sorumluluklar ile ilgili olduğu düşünülmüştür. Ebeveyn stresinin, çocuklarda problem davranışlara neden olmasının yanı sıra, çocukların problem davranışlarının da ebeveyn stresini artırıcı bir faktör olduğu görülmektedir. Anne-baba, çocuk yetiştirme sürecinde bir sorun ile karşılaştıklarında kendini sorgulamaya başlar. Kişinin ebeveynlik rolünü sorgulamaya başlaması, stres yaşamasına neden olabilmekte ve problem davranışların ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadır (Mash ve Johnston, 2001, s.185). Ebeveyn ile ilgili yaşanan stres, anne babanın yaşadığı olumsuz duygu durumdan kaynaklanırken, çocuk ile ilgili yaşanan durum, çocuğun gösterdiği davranış problemlerinden kaynaklanmaktadır. Bu stres durumu, ebeveyn-çocuk ilişkisini olumsuz etkileyebilmekte, ebeveynin kendi görev ve sorumluluğunu verimli bir şekilde yerine getirememesine neden olmaktadır (Deater- Deckard, 1998, s.316). Kişinin yaşadığı, psikolojik stres, ebeveyn rolünü de etkilemektedir (Belsky, 1984, s.84). Anne baba çoğu zaman, ebeveyn rolü içerisinde kendisini yetersiz hissedebilir. Yetersiz hisseden ebeveyn, çocuğuna karşı yeterli kaynakları sağlayamadığını düşünebilir. Bu hissin artması ile birlikte, ebeveyn psikolojik olarak daha da yıpranmaya başlayabilir ve stres düzeyi artış gösterebilir. Yapılan bir çalışma sonucuna göre, stresin ortaya çıkmasında, çocuğun gelişimsel sürecinde yaşanan durumların yanı sıra, ebeveynlerin çocukta yaşanan davranış problemlerine müdahalede bulunamaması ile ilgili olduğu bulunmuştur (Johnston vd., 2003). Temel olarak ebeveyn stresi, çocuk davranışlarını kontrol etmek, aile huzurunu sağlamak ve günlük rutinleri takip etmek gibi ebeveyn rolünün getirdiği zorlu durumları ifade etmektedir. Ebeveynler, yapmaları gereken sorumlulukların zor olduğunu ne kadar çok düşünürlerse, ebeveyn stresini yaşama olasılıkları o kadar yüksek olabilmektedir (Kwok ve Wong, 2000, s.58). Stres düzeyi artan ebeveyn, baş ağrısı, yorgunluk, enerji kaybı, gerginlik gibi bir takım belirtiler yaşayabilir. Sağlığı ile ilgili bir takım problemler yaşayan ebeveyn ise, rol ve sorumluluklarını verimli bir şekilde yerine getiremez hale gelebilmektedir (Leen-Feldner vd., 2013, s.1107). 33 Ebeveyn stresinin, ekonomik zorluklar, tutarsız ebeveyn disiplini ve reddedilme odaklı davranışlar (Lempers, Clark ve Simons, 1989), çocuk ihmali ve istismarı (Howze ve Kotch, 1984; Swanston vd., 2003, s.968), ebeveynin yaşadığı günlük zorluklar (Crnic ve Greenberg, 1990), yaşam stresi (Egeland, Breitenbucher ve Rosenberg, 1980), depresif duygu durumu ve anksiyete düzeyinin yüksek olması (Susman, Trickett, Iannotti, Hollenbeck ve Zahn‐Waxler, 1985) gibi pek çok psikolojik özellik ile bağlantılı olduğu görülmektedir. İş stresinin de, ebeveyn-çocuk arasındaki ilişkinin kalitesi üzerinde bir etkiye sahip olduğu görülmektedir. İşlerinden memnun olmayan annelerin çocuklarına karşı daha az ilgi gösterdiği, sert disiplin anlayışı benimsediği görülmektedir (Rodgers, 1998, s.526). Çalışan annelerde ise, iş sürecindeki strese ek olarak annelik rolünün getirdiği stresin de olumsuz stres riskini arttırabilen bir faktör olduğu görülmektedir. Ev kadını veya çalışan her annenin yaşamında olumsuz stres riskinin varlığından söz edilebilmektedir. Anneler çocukları ile ilgilenirken yapılan eylemler rutin içerisinde tüm zamanı alabilmektedir. Bu işler, her gün tekrarlanan ve sürekliliği olan eylemlerdir. Bu nedenle, anne kendi ihtiyaçlarını karşılayacak yeterli zamanı bulamamaktadır. Hastalığı veya özel gereksinimli çocuğu olan anneler için, daha fazla zaman, çaba ve enerji gerektirebilmektedir (Lindahl-Norberg, 2007, s.133). Özel gereksinimli çocuğu olan annelerin depresif belirtileri daha yüksek düzeyde yaşadığı görülmektedir (Wolf ve Rosenstock, 2017). Ebeveyn stresinin depresyon ve kaygı üzerinde etkileri olduğu (Egeland vd., 1980; Hammen, 2005; Howze ve Kotch, 1984) bu nedenle olumsuz ebeveyn tutumlarına neden olduğu görülmektedir. Ebeveyn stresine olumlu etki edebilecek faktörlerin, sosyal destek, evlilik doyumu ve ebeveynlerin arabuluculuk rolleri olabildiği görülmektedir (Whipple ve Webster-Stratton, 1991, s.281). 1.2.3. Ebeveyn Stresi İle İlgili Araştırmalar Ebeveyn rolleri ile günlük yaşam stres faktörleri arasında önemli bir ilişkisi olsa da, ebeveyn stresi, diğer stres durumlarından farklılık göstermektedir (Holly vd., 2019). Ebeveyn stresi ile ilgili yapılan çalışmaların, ebeveyn stresi ile ilişkili kaynakları belirlemeye yönelik olduğu görülmektedir. Ebeveynlik, ebeveynin yaşı, cinsiyeti, medeni durumu, eğitim düzeyi, gelir durumu faktörlerin yanı sıra, çocukların cinsiyeti, yaşı, 34 sayısı ve mizacı gibi kişisel özelliklerinden de etkilenmektedir. Otizm, disleksi gibi gelişimsel sorunları, saldırganlık gibi davranışsal problemleri ve bunun beraberinde kaygı, depresyon gibi duygusal problemleri de içermektedir. Alanyazın incelendiğinde, ebeveyn stresi ile ilgili yapılan çalışmaların daha çok özel gereksinimli çocukların aileleri ile olduğu görülmektedir. Ebeveyn stresi ile ilgili yapılan çalışmaların henüz çok sınırlı ve tek bir alanda yoğunlaştığı görülmektedir. Ebeveyn stresi ilk olarak, özel gereksinimli çocukların ebeveynlerinin stres düzeylerini ölçme amacıyla literatürde yer almaya başlamıştır. Bu doğrultuda, anne babalığın başlı başına bir stres faktörü olduğu, ebeveyn stresinin, normal gelişim gösteren çocukların ebeveynlerinde de görülebileceği bulgularına rastlanmaktadır. Ebeveyn stresinin değerlendirilmesi ile ilgili geliştirilen ‘Ebeveyn Stres Ölçeği’nin psikometrik özelliklerinin incelendiği araştırmaya 1276 ebeveyn katılım sağlamıştır. Araştırma bulgularına göre; ölçeğin, farklı özelliklere sahip ebeveynlere uygulanabilecek genel stres etmenlerini kapsayan bir özelliğe sahip olduğu tespit edilmiştir (Berry ve Jones, 1995). Kaner (2001) çalışmasında, engelli çocuğu olan ebeveynlerin stresini ölçmek amacı ile Aile Stresini Değerlendirme Ölçeği’nin Türkçe’ye uyarlamasını yapmıştır. Çalışmaya 1-18 yaş aralığında engelli çocuğu olan 622 ebeveyn katılım göstermiştir. Araştırmanın bulgularına göre, ebeveyn stresinin çocuğun yaşı ve cinsiyetine göre farklılaştığı ve aile stresinin en önemli değişkenlerinin çocuğun yaşı ve cinsiyeti olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca ölçeğin, karamsarlık, işlev yetersizliği ile aile sorunlarını içeren üç faktörlü yapısının olduğu saptanmıştır. Kronik hastalığı olan çocukların ebeveynlerinin yaşadıkları stres durumunu ölçmek amacıyla geliştirilen ‘Ebeveynlik Stres Envanteri’nin’ psikometrik özelliklerinin değerlendirildiği çalışmada, ölçeğin, kanserli çocukların ailelerine yönelik yapılabilecek müdahalelere ilişkin durum tespiti amacıyla uygulanabileceği saptanmıştır (Devine vd., 2014). Abidin (2012) tarafından geliştirilen ‘’Anne Baba Stres Ölçeği’’ hem ebeveynlerin özellikleri hem de çocuğun özellikleri açısından ebeveyn stresini değerlendiren bir ölçme aracıdır. Ölçeğin Türkçe uyarlaması, Çekiç, Akbaş ve Hamamcı (2015) tarafından ebeveynlerin farklı alanlardan kaynaklanan stres düzeylerinin 35 belirlenebilmesi ile ilgili yapılmıştır. Araştırma bulgularına göre, ölçeğin Türk kültüründe geçerli ve güvenilir bir ölçme aracı olduğu saptanmıştır. Anne babaların günlük yaşamda çocukları ile ilişkilerinde yaşadıkları stresi ölçmeye yönelik bir araç geliştirilmesi amaçlanmıştır. Ölçek, ilköğretim kademesinde öğrenim gören çocuğu olan 438 ebeveyne uygulanmıştır. Araştırmaya 294 anne, 144 baba katılım sağlamıştır. Araştırma sonucuna göre, 16 maddeden oluşan ve gerekli psikometrik özellikleri taşıyan, tek boyutlu Anne Baba Stres Ölçeği elde edilmiştir (Özmen ve Özmen, 2012). Aydoğan ve Özbay (2017) ebeveyn olmaya ilişkin yaşanan stres düzeyinin belirlenmesi ile ilgili ‘Ebeveynlik Stres Ölçeği’nin’ geçerlik ve güvenirlik çalışmasını yapmışlardır. Araştırmaya 307 evli birey katılım sağlamıştır. Araştırma bulgularına göre, ölçeğin 0-72 arasında puanlanan, tek boyutlu güvenilir bir ölçme aracı olduğu belirlenmiştir. Gülaldı (2010) yaptığı çalışmasında, serebral palsi tanılı çocuğa sahip anneler ile otizm tanılı çocuğa sahip annelerin ebeveyn stres düzeylerinin yaşam doyumları ile ilişkisini incelemiştir. Araştırma sonucunda, annelerin ebeveyn stres düzeylerinin yüksek düzeyde olduğu ve ebeveyn stresi ile yaşam doyumları arasında negatif ve anlamlı bir ilişki olduğu tespit edilmiştir. Ebeveyn stresi ile annelerin sosyo-demografik özelliklerinden yaş, medeni durum, çalışma hayatı ve çocuk sayısı arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır. Otizm tanılı çocuğa sahip olmanın, aileler üzerinde stres oluşturan faktörlerden bir tanesi olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Duygun ve Sezgin (2003) yaptıkları araştırmada, zihinsel engelli ve sağlıklı çocuk annelerinde stres belirtileri, stresle başa çıkma tarzları ve algılanan sosyal desteğin tükenmişlik düzeyine olan etkisini incelemişlerdir. Çocuğu zihinsel engelli olan 118 anne ile herhangi bir sağlık sorunu olmayan çocuğu olan 121 anne çalışmaya katılım göstermiştir. Araştırmanın sonucuna göre, zihinsel engelli çocuğu olan annelerin, sağlık sorunu olmayan çocuğu olan annelere göre tükenmişlik düzeyinin daha yüksek olduğu görülmüştür. Kurşun (2018) otizm spektrum bozukluğu olan ve normal gelişim gösteren çocukların ebeveynleri ile yaptığı çalışmada, ebeveynlerin algıladıkları stres düzeyini 36 incelemiştir. Çalışmaya toplam 108 anne baba katılım sağlamıştır. Araştırma sonucunda, otizm tanılı çocukların anne ve babalarının algıladıkları stres düzeyinin normal gelişim gösteren çocukların anne ve babaların algıladıkları stres düzeyinden anlamlı düzeyde yüksek olduğu ve stresle başa çıkmada annelerin Stresle Başa Çıkma Tarzları Ölçeğinin alt boyutlarından dış yardım arama ve dine sığınmayı; babaların ise aktif planlamayı daha fazla kullandıkları bulunmuştur. Dyson (1991) engelli çocukların ebeveynleri ile yaptığı çalışmada, ailelerin engelli çocuk yetiştirme ile ilgili gerekliliklere uyum sağlamada, esnek olabileceğini bulgulamıştır. Engelli çocuğu olan ailelerin yaşadıkları ebeveyn stresinin, normal gelişim gösteren çocuğu olan ebeveynlerin yaşadıkları strese göre belirgin bir farklılık göstermediği görülmüştür. Başka bir araştırmada, engelli çocuğun olması ve olumsuz aile ilişkilerinin, ebeveyn stresini yordadığı bulunmuştur (Dyson, 1993). Whipple ve Webster-Stratton (1991) ebeveyn stresini etkileyen çeşitli bileşenleri incelemişlerdir. Araştırma sonucuna göre, ebeveyn stresinin, ebeveynin çocuğuna yönelik istismar ve şiddet davranışında bulunması ile ilişkili olduğu görülmüştür. Ebeveyn stres düzeyi yüksek ebeveynlerin, durumluluk kaygı ve depresyon düzeylerinin yüksek, evlilik ilişkisinde memnuniyetsiz ve çocuklarda davranış problemlerinin fazla olduğu tespit edilmiştir. Eğitim düzeyi ve gelir düzeyinin düşük olması, sosyal desteğin olmaması gibi faktörlerin ebeveyn stresini arttırdığı görülmüştür. Kaytez, Durualp ve Kadan (2015) yaptıkları araştırmada, annenin eğitim düzeyinin düşük olmasının, çocuk sayısının fazla olmasının ve çocuk doğumundan 3 yıla kadar çocuğa herhangi bir engel tanısının konmasının ebeveynlerde stres düzeyini artırdığı sonucunu tespit etmişlerdir. Sosyo-ekonomik düzeyi düşük anne babaların ebeveyn stresinin incelendiği araştırmada, ekonomik zorluğun depresif belirtilerle ilişkili olduğu görülmüştür. Araştırmaya 111 Avrupalı ve 167 Amerikalı aile ve bunların 5.sınıf (yaş: 11.4) çocukları katılmıştır. Anne babaların stres düzeyleri aile stres modeli ile incelenmiştir. Araştırma bulgularına göre, ebeveyn stresinin, depresif belirtiler, evlilik sorunları, olumsuz ebeveyn davranışları ve çocuk uyum problemleri ile ilişkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Olumsuz ebeveyn davranışlarının, çocuğun duygusal ve davranışsal problemlerine neden olabildiği görülmüştür (Parke vd., 2004). 37 Harrison (1998) tarafından yapılan çalışmaya, 6-12 yaş aralığında çocuğu olan 40 anne katılmıştır. Çalışma sonucuna göre, annelerin stres düzeyinin yüksek olması, çocukların davranışlarını olumsuz algılamalarına ve etkili çözüm yolları üretememelerine neden olmaktadır. Annelerinin stres düzeyinin yüksek olması ile birlikte çocuklarda davranış problemlerinin yaşanmaya başladığı görülmektedir. Mak, Yin, Li, Cheung ve Oon (2020) yaptıkları çalışmada, ebeveynlerin yaşadıkları stresin, çocuklarda görülen davranış problemlerine bağlı olarak arttığını bulgulamışlardır. Ebeveyn stresi yüksek olduğunda, olumsuz ebeveynlik stillerinin de ortaya çıktığı görülmüştür. Ebeveyn stresi, çocuk davranışlarını, çocukların davranışlarının ise ebeveynin stresini etkilediği sonucuna ulaşılmıştır. Egeland, Breitenbucher ve Rosenberg (1980) tarafından yapılan çalışmada, stres düzeyi yüksek annelerin, anlayış düzeyinin azaldığı, kaygı düzeylerinin arttığı ve çocuklarına olumsuz davranışta bulunma risklerinin daha yüksek düzeyde olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Hiperaktif çocuğa sahip annelerin stres düzeylerinde artış olduğu, özsaygı düzeylerinde azalma olduğu görülmektedir. Annelerin hiperaktif çocukları ile kurdukları olumlu iletişimin stres düzeyini azaltıcı bir faktör olduğu görülmüştür (Mash ve Johnston, 1983). Aksoy ve Diken (2009) yaptıkları araştırmada, ebeveyn stresinin, öz yeterlik algısı ile ilişkili olduğunu bulgulamışlardır. Ebeveynlik, öz yeterlik düzeyleri, sosyoekonomik durum, sosyal destek, bekâr anne olma ve annelik yaşı gibi değişkenlerden etkilenmektedir. Annelerin öz yeterlik düzeyi, çocuğun problem davranışları, annelik depresyonu ve ebeveyn stresi gibi değişkenlerin birbiri ile ilişkili olduğu görülmektedir. Koçhan (2019) yaptığı çalışmasında, anne-baba stresinin yordayıcıları olarak, kendine güvenli yaklaşım, çaresiz yaklaşım ve boyun eğici yaklaşımı tespit etmiştir. Anne baba stresinin, ebeveynin yaşı ile ilişkili olmadığı, eğitim durumuna göre ise, ortaokul mezunu ebeveynlerin stres düzeyinin yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır. En yüksek stres düzeyinin lise mezunu ebeveynlerde bulunduğu görülmüştür. 2-5 yaşında çocuğu olan anneler ile yapılan çalışmada, anne psikopatolojisi, çocukların öfke eğilimi, duygu düzenlemesi gibi faktörlerin ebeveyn stresini yordayıcı faktörler olduğu görülmüştür (Williford, Calkins ve Keane, 2007). 38 Santucci (2017) ebeveyn stresinin çocukların okuma davranışına etkisini incelemiştir. Çalışma yedi hafta sürmüştür. Bu süre zarfında ebeveynler çocuklarının okuma çalışmalarına katılmışlardır. Çalışma sonucunda, annelerin stres seviyelerinin çocukların dil becerilerini ve sosyal gelişimlerini olumsuz etkileyebileceği görülmüştür. Ebeveynlerin stres düzeyinin yüksek olması, olumsuz ebeveyn davranışında bulunmalarına ve çocukların davranış problemleri yönünden risk grubuna girmelerine neden olabilmektedir. Small, Eastman ve Cornelius (1988) yaptıkları araştırmada, ergen özerkliği ile ebeveyn stresi arasındaki ilişkiyi araştırmayı amaçlamışlardır. Araştırma bulgularına göre, ergenlik döneminde çocuğu olan ebeveynler, küçük yaş grubunda çocuğu olan ebeveynlere göre daha fazla stres yaşadıklarını bildirmişlerdir. Çocukları söylediklerine uymadığında ve uygun olmayan davranışlarda bulunduklarında babaların daha fazla stres yaşadıkları sonucuna ulaşılmıştır. Shields-Poê ve Pinelli (1997) yeni doğan yoğun bakım ünitesinde çocuğu olan ebeveynlerin stres düzeylerini farklı değişkenler ile incelemişlerdir. Araştırma bulgularına göre, annelerin ve babaların bu sürece verdikleri tepkilerin farklı olduğu görülmüştür. Hastalığın ciddiyetini nasıl algıladıkları, sürekli kaygı ve çocuk sahibi olmayı isteme gibi faktörlerin ise bu farklılıkta etkili olduğu tespit edilmiştir. Yeni doğan bakım ünitesinde çocuğu olan ebeveynlerin streslerini etkileyen demografik veya durumsal faktörlerin belirlenmesi amacı ile yapılan başka bir çalışmada, ebeveyn stresinin, durumluluk kaygı ile ilişkili olduğu görülmüştür. Bebeğin hastalığının ciddiyeti, ebeveyn cinsiyeti ve hastaneye yapılan ziyaretin az olması gibi faktörlerin ebeveyn stresi ile ilişkili olduğu sonucu tespit edilmiştir (Franck, Cox, Allen ve Winter, 2005). Pipp-Siegel, Sedey ve Yoshinaga-Itano (2002) araştırmalarında, yüksek ebeveyn stres seviyelerinin genellikle artan çocuk davranış problemleriyle ilişkili olduğu sonucunu elde etmişlerdir. Özellikle erken teşhis edilen ve iyi destek alan işitme kaybı yaşayan çocukları olan ebeveynlerin, işitme kaybı yaşamayan çocukların ebeveynleriyle aynı düzeyde stres yaşadıkları görülmektedir. Sağır ve işitme güçlüğü çeken çocuklara sahip 213 anne ve 213 baba ile yapılan başka bir araştırmada, ebeveyn kaynakları, sosyodemografik değişkenler, ebeveyn stresi ve çocuğun sosyo-duygusal problemleri ile arasındaki ilişkiler incelenmiştir. Araştırma sonuçlarına göre, yüksek ebeveyn stresinin, 39 çocuklarda sık görülen sosyal-duygusal problemlerle ilişkili olduğu görülmüştür (Hintermair, 2006). Sosyal desteğin, ebeveyn stresi üzerindeki etkisinin incelendiği araştırmada, sosyal desteğin, ebeveyn stresi ile ilgili önemli bir faktör olduğu görülmüştür. 125 anne ile yapılan çalışmada, sosyal desteğin olmamasının annelerde, ebeveyn rollerinde yetersizlik, düşük benlik saygısı ve yüksek fiziksel ve duygusal problemlere neden olduğu tespit edilmiştir. Eğitim düzeyi yüksek annelerin, ebeveyn stres düzeyinin düşük olduğu görülmüştür. (Koeske ve Koeske, 1990). Özcan ve Arslan (2018) yaptıkları çalışmada, ergen çocuğu olan annelere uyguladıkları Ebeveyn Stresini Yönetme Programı’nın (ESYP), annelerin anne-babalık stresi ve ebeveyn mantıkdışı inanç düzeylerine etkisini incelemişlerdir. Araştırma 16 anne ve 16 ergen üzerinde yürütülmüştür. Çalışma sonuçları, annelere uygulanan ESYP’nin annelerin ebeveyn stresini, ebeveyn mantıkdışı inanç düzeylerini ve ergenlerin anne baba beklentilerine ilişkin stres ve mantıkdışı inanç düzeylerini azaltmada anlamlı düzeyde etkili olduğunu ve bu etkinin kalıcı olduğunu göstermiştir. Küçüker (2001) erken eğitimin, engelli çocukların ailelerinde yaşanan ebeveyn stres düzeyine olan etkisi incelemiştir. Çalışmaya 0-4 yaş aralığında engelli çocuğa sahip ebeveyn katılmıştır. Küçük Adımlar Erken Eğitim Programı (KAEEP) programı uygulanmış, 8 aylık eğitim sonrasında tekrar ölçek uygulaması yapılmıştır. Çalışma sonucunda, ebeveynlerin stres düzeylerinin değişmediği, depresyona girme riskinin büyük ölçüde azaldığı bulgulanmıştır. Canpolat (2012) zihinsel engelli çocuğu olan anneler ile yaptığı çalışmada, 7 hafta ve haftada 1,5 saat süren eğitim programı uygulamıştır. Araştırma bulgularına göre, engelli çocuğu olan annelerin ebeveyn stres düzeyinin azaldığı görülmüştür. Covid-19 pandemi sürecinde dijital ebeveynlik farkındalığı ile anne baba stresi arasındaki ilişkiyi, yordayıcılığı ve anne baba stresinin hangi değişkenlere göre farklılaştığını ortaya koymayı amaçlayan araştırma sonuçlarına göre, ebeveynlerin stres düzeyleri ile Covid-19 sürecinde yaşanan ekonomik kaygı ve en çok tercih edilen teknolojik alet arasında anlamlı bir farklılık görülmemiş olup, Covid-19 sürecindeki duygu durumları, süreçten önceki ve süreçteki tutumları, çocukları ile birlikte evde 40 eğlenmek için geçirilen zaman değişkenleri arasında anlamlı farklılık tespit edilmiştir. Dijital ebeveynlik farkındalığı alt boyutlarının anne baba stres düzeyini yordadığı saptanmıştır (Keleşoğlu ve Karduz, 2020). Ebeveyn stresi ile ilgili yurt içi ve yurt dışı çalışmalar incelendiğinde, ebeveyn stresi, kimlik boyutu, kişilik faktörleri ve sosyal destek faktörleri ile incelenmiştir. Ebeveyn stresi ile ilgili yapılan çalışmaların daha çok engelli çocuğu olan ebeveynlerde yapıldığı görülmektedir. Normal gelişime sahip çocuğu olan ebeveynlerde ise sınırlı yaş grubu ile yapılan çalışmalara rastlanmaktadır. Eğitim düzeyi düşük, gelir düzeyi düşük, özel gereksinimli çocuğu olma ve bekâr ebeveyn olma gibi sosyo-demografik faktörlerin ebeveyn stresi üzerinde etkili olduğu görülmektedir. Bu araştırmada, ebeveyn stresi, cinsiyet, yaş, evlilik süresi, evlenme şekli, çocuk yaşı, eğitim durumu ve meslek değişkenlerine göre anlamlı bir farklılık gösterirken, çalışma durumu ve gelir durumuna göre anlamlı bir farklılık göstermemiştir. 1.3. İlişkisel Yılmazlık Bu bölümde yılmazlık, aile yılmazlığı, ilişkisel yılmazlık ve ilişkisel yılmazlık ile ilgili yapılan araştırmalara yer verilmiştir. 1.3.1. Yılmazlık Kavramı Yılmazlık kavramı, Türkçe literatürde incelendiğinde araştırmacıların tanımlarında farklılıklar olduğu görülmektedir. ‘’Resilience’’ kelimesi yılmazlık (Kaner ve Bayraklı, 2010; Öğülmüş, 2001), ‘’psikolojik sağlamlık’’ (Gizir, 2004; Karaırmak, 2007; Öz ve Yılmaz, 2009) ve ‘’psikolojik dayanıklılık’’ (Basım ve Çetin, 2011; Motan ve Gençöz, 2009) olarak kullanılmaktadır. Yılmazlık kavramının kökleri, 19.yy’da Horatio Alger tarafından yazılan hikâyeler ve kitaplarda anılan kişilerin güçlü ve iradeli olmaları ve gösterdikleri çaba ile zorlukların üstesinden gelmeleri olarak karşımıza çıkmaktadır. 1950’li yıllarda istismar ve yaşamı tehdit eden durumlar karşısında ayakta kalabilme durumunu ifade eden terimlerle kullanılmıştır. 1960’lardan itibaren ruh sağlığı alanında çalışılmaya başlanmıştır (Masten ve Reed, 2002, s.74; Vernon, 2004, s.14). 41 Yılmazlık kavramı, ilk olarak gelişim psikoloji çerçevesinde çocuklar ile çalışılmaya başlanmış ve birçok farklı kavram ile açıklanmaya çalışılmıştır (Humphreys, 2003, s.139). Yılmazlığın, zorluklar karşısında insan davranışını anlayabilmek için önemli bir faktör olduğu görülmektedir. Yılmazlık, bir çocuğun ya da bir yetişkinin üzücü yaşam deneyimlerinin üstesinden gelmesini sağlayan başa çıkma stratejisi olarak tanımlanabilmektedir (Walsh, 1996, s.262). Newman (2005, s.227)’a göre yılmazlık, insanın travma, zorluklar, olumsuz durumlar ve devam eden önemli yaşam stresleri karşısında uyum sağlama yeteneğidir. Yılmazlık, bireyin olumsuz koşullara rağmen dayanma ve zorluklardan kurtulma yeteneğinin, kişisel özellikler, problemlerle baş edebilme, dayanıklı olabilme ve uyum sağlayabilme gibi faktörler bağlamında ele alındığı bütünsel bir kavramdır (McCubbin, 2001, s.3). Yılmazlığın başa çıkabilme ile ilgili önemli bir rolü olduğu görülmektedir. Yılmazlık yoluyla, birey yaşadığı ağır koşulların olumsuz sonuçlarından daha az etkilenebilmektedir. Ayrıca, yılmazlığın, başa çıkma ve gelişme arasında bir köprü olduğu görülmektedir (Leipold ve Greve, 2009, s.42). Yılmazlığı etkileyen birçok faktör bulunmaktadır. Gündelik ilişkilerde, kötüye kullanım, güvensiz durumlar ve hırs gibi duyguların, bireylerde dayanıklı olmayı olumsuz etkileyebileceği görülmektedir. Bunun yanı sıra destek, sevgi ve güvenli hissedebilmenin dayanıklılığı olumlu etkileyebileceği görülmektedir. Bireylerin doğuştan sahip oldukları kişisel özelliklerinin, öz-yeterlik ve duygu düzenleme gibi becerilerinin dayanıklı olmayı olumlu etkilediği görülmektedir (Luthar ve Brown, 2007, s.948). Bireylerin, başa çıkma becerilerini olumsuz durumlara karşı deneyimledikleri başa çıkma deneyimleri sonucunda geliştirdikleri görülmektedir. Gücünün farkında olma, kendine güven ve öz yeterlik duyguları zorlu süreçleri içinden çıkılamaz olarak düşünmenin yanında kontrol edilebilir bir durum olduğunu görmelerini sağlamaktadır. Olumlu düşünme becerileri yüksek olan bireylerin olaylara farklı açılardan bakabilme, düşüncelerini kontrol edebilme ve çözüm odaklı yaklaşabilmelerine yönelik becerilerinin yüksek olduğu görülmektedir (Greff ve Ritman, 2005, s.38). Sosyal desteğin, yılmazlık için koruyucu bir rolü olduğu görülmektedir (Özbay ve Aydoğan, 2020, s.97). Algılan sosyal destek ile birlikte bireyler daha uyumlu ve yaşama karşı daha pozitif bir tutumda olabilmektedir. Yılmazlık, sadece bireyleri değil toplumda yaşayan çift ve aileleri de etkilemektedir (Hutchinson, Afifi ve Krause, 2007, s.23). 42 Yılmazlığı etkileyen kişisel, biyolojik ve çevresel faktörler aşağıdaki gibidir (Herrman vd., 2011, s.260). a. Kişisel Faktörler: Açıklık, dışa dönüklük ve kabul edebilme yeteneği, iç kontrol yeteneği, benlik saygısı, bilişsel değerlendirme, olayları olumlu yorumlama ve iyimserlik gibi faktörlerdir (Herrman vd., 2011, s.260). b. Biyolojik Faktörler: Genetik faktörler, beyin sinir ağlarında, reseptörlerin duyarlılığında ve nörotransmitterlerin sentezi ve yeniden alımı gibi faktörlerdir (Herrman vd., 2011, s.260). c. Çevresel Faktörler: Sosyal destek, aile ve akran ilişkileri, topluluk faktörleri, kültürel faktörler, iyi okullar, sanat ve spor ile uğraşma, maneviyat ve din, şiddete maruz kalmamış olma gibi faktörlerdir (Herrman vd., 2011, s.260). 1.3.2. Aile Yılmazlığı Aile, aynı evde yaşayan evlenme, kan ya da evlât edinme bağlarıyla birbirine bağlanmış, aynı geliri paylaşan, birbirleri ile devamlı ilişki ve etkileşim altında olan, karıkoca, ana-baba, kız-oğul, kız kardeş-erkek kardeş gibi sosyal ilişkileri olan insanların oluşturduğu bir birliktir (Rapp, Ross ve Bridenthal, 1979, s.177). Aile, bireyin dünyaya geldiğinden beri içinde içinde bulunduğu, yaşamın devamı için gerekli bakım ve desteğin sunulduğu sosyal ortamdır. İlişki içinde bulunan çiftlerin evlilik ilişkilerinin güçlü olması sistemin sağlıklı ve uyumlu olabilmesi için gereklidir. İlişki içerisinde zaman zaman yaşanan güçlüklerin kaynağı, bireylerin kişisel özellikleri olabildiği gibi çevre kaynaklı da olabilmektedir. Bireyler, yaşadıkları stres ile baş etmede başarılı olsalarda, genelde bu duyguları başkaları ile paylaşma ihtiyacı duymaktadırlar. Çiftlerin yaşadıkları strese neden olabilecek ortak duyguları sahiplenerek, birbirlerine destek olmaları sosyal destek 43 yönünden önem taşımaktadır (Amato ve Afifi, 2006, s.224; Afifi, 2018, s.6; Aydoğan, 2014, s.19). Bir zorluk durumu ile karşılaşıldığında, bu zorluğa karşı dayanma ve direnme gücü olarak tanımlanan yılmazlık, ciddi bir tehdit ve şiddetli bir problem durumu yaşama ve bu problemlerden sonra kişinin hayatına tekrardan pozitif bir uyum sağlaması ile incelenir (Walsh, 2002, s.131). Yılmazlık, sadece birey ile ilgili bir kavram değildir. Ailelerde ve toplumda farklı gruplarda da görülebilir. Yaşanan kriz durumlarını bazı aileler sağlıklı bir şekilde atlatırken, bazı aileler bu süreçten olumsuz etkilenebilmektedir. Örneğin, bazı aileler taşınma sürecini bir yük, yorucu ve yıpratıcı bir eylem olarak görebilirken, bazı aileler yeni bir yeri keşfetme, yeni insanlarla tanışma gibi olumlu tarafları görebilmektedir (Patterson, 2002; Walsh, 1996). Bir ailenin ‘stres veya zorluklar karşısında başa çıkabilmesi’ olarak tanımlanan aile yılmazlığı kavramı sağlıklı aile süreçlerinin işleyişine ilişkin önemli bir etki unsurudur (McCubbin ve McCubbin, 2005, s.28). Aile yılmazlığı başka bir tanıma göre, önemli bir tehdite ve yüksek düzeyde bir probleme maruz kalma ve bu olumsuz duruma karşı pozitif tutum ile tekrar uyum sürecinin başlamasıdır (Luthar, Cicchetti ve Becker, 2000, s.574). McCubbin ve McCubbin (1988)’e göre aile yılmazlığı, ailelerin kriz anlarında dayanıklı olmalarına yardımcı olabilecek aile özellikleri olarak tanımlanmaktadır. Rutter’a (2006, s.2) göre aile yılmazlığı ciddi bir tehdit unsuruna ya da zorlu bir yaşam olayına maruz kalmak ve bu zorluğa karşın ayakta durabilmek, uyum sağlayabilmektedir. Başka bir tanımda, aile yılmazlığı, ailenin zorlu durumlara maruz kaldıktan sonra, aile üyelerinin bu zorluklara karşı uyum sağlama ve işlevlerini yerine getirebilme potansiyelidir (Patterson, 2002, s.234). Aile yılmazlığı, ailelerin hayatta karşılaşabilecekleri krizlere karşı stresle nasıl baş ettiğini ve kriz sürecinden sonra eski haline nasıl geri döndüğününü ifade etmektedir. İçsel ve dışsal faktörlerden kaynaklanabilen kriz durumları, zorlu durumlar karşısında aile işlevleri içerisinde değişiklikler yapılmasını gerektirebilir. Yaşanan kriz durumları, ailelerin sorunlarını çözmek ve değişikliklere uyum sağlamalarına ilişkin destekleyici bir güçtür (Lee vd., 2004, s.637). Aileler, düzenli ve istikrarlı olma eğiliminde olurlar. Düzeni bozan herhangi bir durumda optimal seviyede bir denge haline gelmeye çalışırlar. 44 Bu da demokratik ve adaletli bir aile yapısı içerisinde mümkün olmaktadır (Olsson ve Hwang, 2002, s.549). Aile üyeleri, birbirlerine kan bağı ile oldukları gibi duygusal bağ ile bağlıdırlar. Birlik kavramı, aile üyelerinin zorlu durumlara karşı birbirinden güç alarak ayakta durabilmesini sağlamaktadır. Aileler hayatta birçok zorlu yaşam olayları ile karşılabilmektedir. Aileye yeni katılan çocuğun kronik hastalığının olması, engelli olması gibi faktörler ailenin bütün üyeleri için zorlayıcı bir yaşam olayıdır. Aileler için oldukça travmatik olan durumlar ile başa çıkabilme gücüne sahip olmak, ailelerin bir takım kolaylaştırıcı değişiklikler yaparak, yeni sürece adapte olmalarını kolaylaştırabilmektedir. Aile ilk olarak rutinini olabildiğince bozmadan, psikolojik uyumunu sağlamaya çalışır. Ailenin zorlu durumdan önceki yaşantısı önem taşımaktadır. Ailenin sahip olduğu roller, aile yapısı ve kuralları çerçevesinde yeniden yapılanma, yeniden anlam bulma süreciyle birlikte aileler eski işlevsel durumuna geri dönmeye çalışırlar (McCubbin ve Patterson, 1983, s.10) Sağlıklı aileler, sağlıksız ailelerin aksine krizler karşısında baş edebilmeyi ve uyum sağlamayı öğrenerek hayatları boyunca aile bağlarının güçlenmesini sağlarlar. Her bir aile kendine özgüdür ve başa etme tarzları, uyum süreçleri farklılık göstermektedir. Sağlıklı ailelerin özelliklerinin, olumlu bakış açısı, maneviyat, aile üyeleri arasındaki uyum, esneklik, ekonomik yönetim, birlikte ortak zaman paylaşmak ve sosyal destek olduğu görülmektedir (Patterson, 2002, s.234; Özbay ve Aydoğan, 2013, s.132). Sürekli gelişim ve değişim içerisinde olduğumuz dünyanın bir parçası olan aile, bu değişimin içerisinde ilerlemektedir. Sağlıklı aileler, değişimin içerisinden yeniden şekillenerek çıkarlar. Domino etkisi gibi aile üyelerinin birinin yaşadığı bir durum bütün aile üyelerini etkilemektedir. Aile içerisinde her bireyin yılmazlık düzeyleri birbirinden farklılık göstersede, bir araya geldiklerinde hissettikleri destek ile birlikte daha güçlü bir şekilde olaylar ile baş edebilirler. İlişkilerde de bu durum, çiftlerden birinin karşılaştığı durumun sonuçlarından diğer partnerinde etkilenebildiği ile açıklanmaktadır (Aydoğan, 2014; Gladding, 2011). Kaner ve Bayraklı (2010) ailelerde yılmazlık özelliklerini ölçmeye yönelik geliştirdikleri Aile Yılmazlık Ölçeğinde dört boyutu ele almışlardır. Bunlar: mücadelecilik, öz yetkinlik, yaşama bağlılık ve kontrol faktörleridir. Mücadelecilik alt boyutu, zorlu koşulların üstesinden gelme gücünü ifade ederken, öz yetkinlik alt boyutu, bireyin kendinden emin, kendi hayatı üzerinde yetkin, yeterli becerilere sahip olduğunu 45 belirtmektedir. Yaşama bağlılık alt boyutu, yaşamı devam ettirebilme motivasyonuna sahip olma ve kontrol alt boyutu ise, bireyin hayatının kendi kontrolünde olma durumunu ifade etmektedir. Kriz durumları ile baş etmede iyimserliğin (McCreary ve Dancy, 2004; Orthner, Jones-Sanpei ve Williamson, 2004; Ruther, 1987; White, Richter, Koeckeritz, Munch ve Walter, 2004) şefkat, mizah ve olumlu çözümler sunmanın (Bradbury ve Karney, 2004) ve geleceğe yönelik umutlu bir bakış açısına sahip olmanın (Black ve Lobo, 2008) yılmazlığı arttırıcı faktörler olduğu görülmektedir. 1.3.3. İlişkisel Yılmazlık Evlilik ile birlikte, çiftler ortak yaşam alanlarını daha fazla paylaşmaya başlamakta ve birçok konu ile karşı karşıya kalmaya başlamaktadırlar. Cutlar ve Radford (1999) evliliği, birbirine karşı sorumlu hisseden, birbirini sosyal ve duygusal olarak destekleyen, karşılıklı istek ile ortak zaman paylaşan, açık iletişime sahip, kriz durumlarına karşı birbirine sımsıkı sarılan kişilerden oluşan bir sistem olarak tanımlamışlardır. Ortak bir birliktelik içerisinde devam eden çiftler sorunlarla karşılaşabilmektedir. Bu sorunlara karşı çiftlerin birbirlerine kendilerini ifade edebilme, dinleme ve anlamaya karşı açık olmaları önem taşımaktadır (Gonczarowski, Nisan, Ostrovsky ve Rosenbaum, 2019, s.627). İlişkiler, yaşamın içerisinde kolay oluşabilen bir olgunun aksine, devam ettirebilmesi ve korunması ile ilgili emek gerektiren bir yapıdır. Bir ilişkinin devamlılığı için ise, ilişkiye dair farkındalığın yüksek olması ve sorun durumlarını sağlıklı bir şekilde karşılamaları gerekmektedir (Berscheid, 1994; Clark ve Lemay, 2010). Yakın ilişkilerde ve evliliklerde çiftlerin sahip olduğu iletişim becerilerinin ve etkili sorun çözme becerilerinin ilişki doyumu bakımından önemli bir rolü olduğu görülmektedir (Lavner, Karney ve Bradbury, 2016, s.681). İletişim, insanın yaşamı boyunca çevresindekilerle ilişki kurmasını sağlayan temel bir öğedir (Hahlweg, Revenstorf ve Schindler, 1984). Birbiriyle sürekli iletişim halinde olan, evlilik ve aile ile ilgili konularda fikir birliği yapabilen ve sorunları çözümde olumlu bir tutumda bulunan çiftlerin ilişkilerinin daha uyumlu olduğu görülmektedir. Çiftler arasında olan uyum, çiftlerin bağlılığını ve mutluluğunu da artırmaktadır (Kitamura vd., 1998, s.27). 46 Birbirlerini etkili bir şekilde dinleyen, anlamaya çalışan çiftler birbirlerinin düşüncelerine daha fazla saygı göstermekte ve sevgilerini daha iyi ifade edebilmektedirler (Lavner, Karney ve Bradbury, 2016, s.682). Çiftlerin zorlu durumlar karşısında birbirilerine karşı verdikleri desteğin ve değerin, stresle baş edebilme yönünde önemli etkisi olduğu görülmektedir (Afifi, 2018, s.7). Aile yılmazlığında, zorlu durumlar karşısında ailede yer alan tüm aile üyelerinin toparlanabilme gücü dikkate alınırken, ilişkisel yılmazlıkta, çiftlerin ilişki süreci içeriside yaşadıkları kriz durumlarından sonraki çiftin sahip olduğu toparlanma gücü dikkate alınmaktadır (Afifi, 2018, s.7; Walsh, 2002, s.132). Çift tükenmişliği olan ilişkilerden aile olumsuz etkilenmektedir. Aile ilişkilerinde yaşanan olumsuzluk, çocukların ebeveynleriyle ilişkilerini ve aynı zamanda okul yaşamlarını etkileyebilmektedir (Kızıldağ ve Yıldırım, 2018, s.103). Pines (2017, s.34) çiftlerin geleceğe dair umutsuz yaklaşımlarının olması ve problem çözmedeki yetersiz tutumları nedeni ile yıprandıklarını, bununla beraber evliliklerinden doyum alamadıklarını hatta evlilik sürecini sonlandırma noktasına geldiğini belirtmektedir. Evli çiftlerin strese uyum süreçleri, evlilik ilişkilerinin önemli bir parçası olmaktadır. Bazı evlilikler güçlü bir şekilde devam ederken, bazı evlilikler bu süreci daha zor atlatabilmektedir (Aydoğan, 2014, s.18; Graham ve Conoley, 2006, s.239). Venter ve Snyders’ a göre (2009, s.64) ilişkisel yılmazlık, çiftlerin olumsuz durumlarla karşılaştıklarında baş edebilme yetenekleridir. Başka bir tanımda, ilişkisel yılmazlık, çiftlerin etkili başa çıkma ve uyum içinde olabilme becerileri olarak tanımlanmaktadır (Solomon, Rothblum ve Balsam, 2004, s.284). Jordan (2005) ilişkisel yılmazlığı, stresli yaşantılara maruz kalındığı anlarda, güçlü ve gelişime açık bir şekilde ilişkiler içine girme yeteneği olarak tanımlamıştır. Conolly (2005) ise ilişkisel yılmazlığı, zor durumlar yaşayan ve bunlara karşı korunmak için çiftin ortaya koyduğu potansiyel güç olarak tanımlamıştır. Zorlu bir duruma karşı birlikte baş edebilme gücünü gösterebilen çiftlerin ilişkilerinin dahada güçlenerek devam ettiği görülmektedir. Çiftler arasında olan güçlü 47 iletişim ve bağ, huzurlu bir aile ortamı oluşmasına zemin hazırlamaktadır. Çiftler arasında yaşanan uyum, çocuğun sağlıklı gelişimi için önemli bir etmendir. Huzurlu bir aile ortamında yetişen çocuğun, davranışsal ve duygusal açıdan sağlıklı, benlik kavramı gelişmiş bir birey olacağı görülmektedir (Lazarus ve Folkman, 1984; Yılmaz, 2001, s.7). Evlilik ilişkisi içerisinde mutlu olmanın, zihinsel engelli çocukların bakımı ve stres ile baş etmede etkili bir faktör olduğu görülmektedir (Simmerman, Blacher ve Baker, 2001; Trute, 1990). Eşlerin birbirine karşı verdiği desteğin, yaşadıkları depresif durumlar ve çocuk yetiştirme süreçlerinde koruyucu bir faktör olduğu ortaya konmaktadır. Eşler, birbirlerinden aldıkları destek ile birlikte daha güçlü hissetmektedirler (Dyson, 1997; Simons, Lorenz, Conger ve Wu, 1992). 1.3.4. İlişkisel Yılmazlık İle İlgili Araştırmalar Alanyazında yapılan çalışmalar incelendiğinde, yılmazlık kavramının birçok araştırmada risk faktörleri ve koruyucu faktörler ve bununla birlikte kişinin ve ailenin uyumunu sağlayan olumlu etmenler ile incelendiği dikkat çekmektedir. Yılmazlığın sadece bireye özgü değil, aile ve yakın ilişkiler ile ilişkili önemli bir kavram olduğu görülmüştür. Yapılan araştırmalara bakıldığında, ilişkisel yılmazlığın literatürde daha çok yılmazlık ve aile yılmazlığı kavramlarından yola çıkılarak incelendiği görülmektedir. Bu kavramlar daha çok özel gereksinimli çocuğu olan ve zorlu durumlar yaşayan aileler ile incelenmiştir. Aydoğan (2014) çiftlerin ilişkide yaşadıkları güçlük, sıkıntı ve zor zamanlar (travmatik yaşantı) sonrasında birlikte toparlanma güçlerini ölçmek amacıyla, İlişkisel Yılmazlık Ölçeğini geliştirmiştir. Ölçeğin, maneviyat, ortak, aktör ve partner boyutlarını içeren dört boyutlu bir yapıdan oluştuğu tespit edilmiştir. Aydoğan ve Kızıldağ (2017) yaptıkları çalışmada, engelli çocuğu olan ailelerde eş desteği ve çift tükenmişliğinin ilişkisel yılmazlığı öngördüğünü saptamışlardır. Eş desteğinin, iletişimi artırması ve aile dinamiklerini güçlü tutması nedeniyle ilişkisel yılmazlık için koruyucu bir faktör niteliğinde olduğu görülmektedir. Çift tükenmişlik düzeylerinin yüksek olmasının ise, beklentilerin ve duygusal ihtiyaçların yeterli düzeyde karşılanamaması sebebi ile ilişkisel yılmazlık için risk faktörü oluşturduğu bulgulanmıştır. 48 Özbay ve Aydoğan (2013) aile yılmazlığını engelli çocuğa sahip 6 çift (12 anne, 12 baba) ile nitel çalışma içerisinde incelemişlerdir. Araştırma bulgularına göre, ailelerin yılmazlık düzeylerine etki eden en önemli faktörlerin sosyal destek, maneviyat, sahip oldukları pozitif bakış açısı, aile içerisinde birbirlerine karşı bağlılıkları, esnek olmaları ve özgünlük/ilişkisel özgünlük olduğu saptanmıştır. Kaner, Bayraklı ve Güzeller (2011) yaptıkları araştırmada, aile yılmazlığını, farklı değişkenlere göre incelemişlerdir. Araştırmaya, zihinsel yetersizliği olan çocuğa sahip 105 ebeveyn, çocuğu normal gelişim gösteren 419 ebeveyn olmak üzere toplam 524 anne-baba katılım sağlamıştır. Araştırmada, Aile Yılmazlık Ölçeği kullanılmıştır. Araştırma sonucuna göre, normal gelişim gösteren çocukların anne-babalarının, zihinsel yetersizliği olan çocuğa sahip anne-babalara göre mücadelecilik, öz-yetkinlik, yaşama bağlılık alt boyutlarında daha yılmaz olduklarını; babalara göre annelerin öz-yetkinlik boyutunda daha yılmaz özelliklere sahip olduklarını; artan yaşla birlikte yılmazlığın öğelerinden olan öz-yetkinlik inançlarının ve yaşama bağlılığın anne-babalarda azaldığı bulgulanmıştır. Ünver ve Güloğlu (2021) Covid-19 pandemi sürecinin evli bireylerde, depresyon, anksiyete, stres ve ilişkisel yılmazlık üzerindeki etkisini incelemişlerdir. Araştırmaya 23-69 yaş aralıklarında 416 evli birey (326 kadın, 90 erkek) katılım sağlamıştır. Araştırma sonuçlarına göre, depresyon, anksiyete ve stres düzeyi cinsiyete, çocuk sahibi olup olmama durumuna göre farklılaşmamaktadır. Evliliğinin ilk 3 yılında olan bireylerin stres düzeyinin düşük olduğu, kronik hastalığı olanların anksiyete ve stres düzeylerinin yüksek olduğu, pandemi sebebi ile ekonomik zorluk çekenlerin ise depresyon düzeyinin daha yüksek olduğu görülmektedir. Yaşadığı evde, kendine özel bir alanı olanların, belirsizlik toleransı yüksek olanların ve evde kalmanın yorucu olmadığını ifade edenlerin depresyon, anksiyete ve stres düzeylerinin düşük olduğu, ilişkisel yılmazlık partner (eşlerine yaklaşımı), aktör (eşlerinin onlara yaklaşımı) ve ortak (birliktelikleri) toplam ve alt boyut puanları yüksek olanların depresyon, anksiyete ve stres düzeyi düşük olduğu bulunmuştur. Greef ve Human (2004) yaptıkları araştırmada, ebeveyn kaybı yaşandıktan sonra ailenin baş edebilme kaynaklarının neler olduğunu belirlemeyi amaçlamışlardır. Araştırmaya 39 aile katılım sağlamış ve ailelere açık uçlu sorular sorulmuştur. Araştırma 49 bulgularına göre, çevreden alınan sosyal desteğin, manevi inançların ve iyimser olmanın aile yılmazlığında koruyucu faktörler olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Kara (2019) yaptığı araştırmada, evli bireylerin ilişkisel yılmazlık ve evlilikte öz yetkinlik düzeylerinin farklı demografik değişkenlere göre farklılaşıp farklılaşmadığını incelemiştir. Araştırmada, katılımcılardan cinsiyet, yaş, evlilik süresi, evlilik şekli, meslek, eğitim düzeyi ve gelir düzeyleri ile ilgili bilgiler alınmıştır. Araştırma sonucunda, ilişkisel yılmazlığın, sosyo-demografik değişkenlere göre anlamlı bir farklılık göstermediği görülmektedir. Dalkılıç (2016) otizmli çocuğa sahip olan çiftlerin evlilik doyumunu yordamada kaygı, ilişkisel yılmazlık ve psikolojik yardım alma tutumlarının rolünü incelemiştir. Araştırmaya 100 kadın ve 100 erkek olmak üzere toplam 200 birey katılım sağlamıştır. Çalışma sonucu, evlilik doyumu ile ilişkisel yılmazlığın alt boyutları olan maneviyat, aktör, partner ve ortak arasında pozitif ilişki olduğu yönündedir. Kaygı düzeyi arttıkça, ilişkisel yılmazlığın azaldığı sonucuna ulaşılmıştır. Bayat (2007) otizmli çocuğa sahip anne babaların yılmazlık düzeylerini incelediği çalışmasında, aile bağlılılığı ile yakınlığın ve ailelerin engel durumuna karşı gösterdikleri pozitif bakış açısının, maneviyat ve kişisel gelişim süreçleri üzerinde olumlu etki sağladığı görülmüştür. Maneviyat duygusunun yüksek olmasının, bireylerin ilişkisel yılmazlık düzeylerini arttırdığı görülmektedir. Melvin, Gross, Hayat, Jennings ve Campbell (2011) yaptıkları çalışmada, güçlü bir ilişkiye sahip olanların yılmazlık düzeylerinin yüksek olduğunu bulmuşlardır. Aydoğan (2014) ilişkisel yılmazlığın, “ilişkisel başa çıkma, ‘’ebeveynlik stresi” ve “ilişkisel profesyonel yardım arama tutumları’’ ile ilişkisini incelemiştir. Araştırmaya 229 evli çift katılmıştır. Çiftlere “İlişkisel Yılmazlık Ölçeği”, “Ebeveynlik Stres Ölçeği”, “İlişkisel Profesyonel Yardım Arama Ölçeği” ve “İlişkisel Başa Çıkma Ölçeği” uygulanmıştır. Araştırma bulgularına göre, kadın ve erkeğin ilişkisel başa çıkma düzeyi arttıkça, ilişkisel yılmazlık düzeylerinin de arttığı sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca, kadınların yardım arama tutumunda bulunmalarının erkeklerin ilişkisel yılmazlık düzeylerini arttırdığı sonucuna ulaşılmıştır. Anne babaların yaşadıkları ebeveyn stresine rağmen ilişkisel yılmazlık düzeylerinin arttığı sonucu tespit edilmiştir. Erkek ve kadının 50 ilişkisel yardım arama davranışında aktör etkisi bulunurken, parner alt boyutunda ise, kadınların yardım arama davranışının erkeklerin ilişkisel yılmazlık düzeylerini arttırdığı sonucuna ulaşılmıştır. Arıcı (2014) travmatik yas problemi yaşayan 24 kadınla yürüttüğü çalışmasında, “Post Travmatik Stres Bozukluğu”, “Yas Ölçeği”, “Aile Yılmazlığı Ölçeği” ve “Kişisel Bilgi Formu” kullanılmıştır. Katılımcılara, Aile Dayanıklılığı Programı uygulanmıştır. Çalışma sonucuna göre, uygulanan programın kadınların aile yılmazlık düzeylerini artırmada ve travma sonrası stres düzeylerini azaltmada etkili olduğu görülmektedir. Kaynar (2016) araştırmasında boşanma sürecinde olan eşlerin baş etme becerileri, sosyal destek algıları, yılmazlık düzeyleri ve bilişsel çarpıtmalarını incelemiştir. Araştırma sonucuna göre, baş etme yöntemlerinin eğitim ve maddi duruma göre değişiklik gösterdiği görülmektedir. Sosyal desteğin, aile çatışmalarını azaltıcı rolü olduğu görülmüştür. Eğitim düzeyinin düşmesinin ise, bilişsel çarpıtmaları arttırdığı, eğitim düzeyinin yüksek olmasının ise yılmazlık düzeylerini artırdığı görülmüştür. Buluş ve Bağcı (2016) aile yılmazlığını, iletişim becerileri ve evlilik doyumu ile incelemişlerdir. 208 çiftin katılım sağladığı araştırmada, yılmazlık düzeyinin yüksek olmasının ve güçlü iletişim becerilerinin, evlilikten alınan doyumu yordadığı görülmüştür. Aydın (2018) yaptığı çalışmada, aile yılmazlığı ile evlilik doyumunun, mücadelecilik-meydan okuma alt boyutu ile öz-yetkinlik ve yaşama bağlılık boyutları arasında pozitif ilişki tespit etmiştir. Merdan (2019) otizmli çocukların problem davranışlarının aile yılmazlığı ve ebeveyn stres düzeyi üzerindeki etkisini incelediği araştırmada, psikolojik yardım aramanın aracı rolünü incelemiştir. Araştırma bulgularına göre, problem davranışların ebeveynlerde strese neden olabildiği, fakat aile yılmazlığını yordayıcı rolünün olmadığı görülmüştür. Yardım arama davranışının; çocuğun sorun davranışı ve aile yılmazlığı arasında aracı rolü olmadığı, ebeveyn stresi ve problem davranışlar içinde aracı faktör olmadığı saptanmıştır. 51 Çalışkan (2020) araştırmasında, evli bireylerde yaşamın anlamı, manevi iyi oluş ve aile yılmazlığı düzeyleri arasındaki ilişkileri incelemiştir. 280 evli bireyin katıldığı çalışmasında, yaşama verilen anlamın artmasının, aile yılmazlık düzeyini arttığını tespit etmiştir. Ayrıca, kişilerin manevi iyi oluş düzeylerinin artmasının, aile yılmazlığını arttırıcı olumlu bir faktör olduğu görülmüştür. Howell, Miller-Graff, Schaefer ve Scrafford (2020) yaptıkları araştırmada, ilişkisel yılmazlık düzeyinin, olumsuz çocukluk deneyimleri ve doğum öncesi depresyon üzerindeki aracını rolünü incelemişlerdir. Araştırma sonucuna göre, ilişkisel yılmazlık düzeyinin, olumsuz çocukluk deneyimleri ve doğum öncesi depresyon üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğunu bulmuşlardır. Güvenlik ve aidiyet duygusu gibi ilişkisel niteliklerin koruyucu faktör olabileceği görülmüştür. Lynch (2011) araştırmasında, depresyon, bakıcı tipi, ırk/etnik köken ve cinsiyetin ilişkisel yılmazlığı yordayıp yordamadığını incelemiştir. Araştırma sonucuna göre, bakıcı tipi ve ırk/etnik köken ile ilişkisel yılmazlık arasında anlamlı bir fark saptanmıştır. Birincil bakıcıları büyükanneler olan koruyucu çocukların daha fazla ilişkisel yılmazlık gösterdiği görülmüştür. Kara ve Şahin (2018) yaptıkları çalışmada, evli bireylerin ilişkisel yılmazlık, evlilik yetkinliği ve ikili ilişkilerde güven düzeylerini demografik değişkenlere göre incelemeyi amaçlamışlardır. Araştırma bulgularına göre, ilişkisel yılmazlık, cinsiyet, yaş, evlilik süresi, evlilik şekli, çocuk sayısı, eğitim durumu, meslek ve gelir düzeylerine göre anlamlı bir farklılık göstermemiştir. Yapılan çalışmalar genel olarak değerlendirildiğinde, ilişkisel yılmazlık ile ilgili yapılan çalışmaların aile yapısı ile açıklanmaya çalışıldığı görülmektedir. İlişkisel yılmazlık kavramının, literatürde yeni yeni araştırılmaya başlandığı ve yapılan çalışmalarda daha çok nitel yöntemlerin tercih edildiği görülmektedir. İlişkisel yılmazlık düzeyinin, sosyo-demografik değişkenler ile ilişkisinin incelendiği çalışma sonuçları, ilişkisel yılmazlık düzeyinin, sosyo-demografik değişkenlere göre anlamlı bir farklılık göstermediği yönündedir. 52 Bu araştırmada ilişkisel yılmazlık, cinsiyet, evlenme şekli, eğitim durumu, meslek, çalışma durumu ve gelir durumu değişkenlerine göre anlamlı bir farklılık gösterirken, yaş, evlilik süresi değişkenlerine göre anlamlı bir farklılık göstermemiştir. 53 2. BÖLÜM YÖNTEM Bu bölümde, araştırmanın modeli, çalışma grubu, veri toplama araçları, verilerin toplanması ve verilerin analizine ilişkin bilgilere yer verilmiştir. 2.1. Araştırmanın Modeli Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlığın sosyo-demografik değişkenler açısından incelendiği araştırmada, ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. İlişkisel tarama modeli, içinde bulunulan mevcut durumu ortaya koyarak, iki ya da daha fazla değişken arasında birlikte değişimin olup olmadığını belirlemeyi amaçlamaktadır. Korelasyon ve karşılaştırma araştırmaları bu grupta yer almaktadır (Karasar, 1994, s.177). Araştırmada, ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlığın sosyodemografik özelliklere (cinsiyet, yaş, evlilik süresi, evlenme şekli çocuk yaşı, eğitim durumu, meslek, çalışma durumu ve gelir durumu) göre farklılaşıp farklılaşmadığı incelenmiştir. 2.2. Çalışma Grubu Araştırma örnekleminin belirlenme sürecinde, evli ve çocuk sahibi bireyler ile veri toplanması amaçlandığından, amaçlı örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Amaçlı örnekleme yönteminde, katılımcılar erişilmesi kolay, araştırma için uygun ve gönüllü kişilerden seçilmektedir (Gravetter ve Forzano, 2012). Araştırmanın çalışma grubunu, 2020-2021 eğitim-öğretim yılında Ankara’daki özel ve devlet okullarındaki tüm kademelerde (okul öncesi-ilkokul-ortaokul-lise) eğitim görmekte olan öğrencilerin velilerinden oluşan toplam (%68,6) 350 anne, (%31,4) 160 baba olmak üzere toplam 510 ebeveyn oluşturmaktadır. Katılımcılara “Google Form” aracılığıyla online anket uygulanmıştır. 2019 yılında başlayan covid-19 pandemisi nedeniyle, anket çalışması ebeveynlere online platformlardan iletilmiştir. Katılımcıların cinsiyet, yaş, evlilik süresi, evlenme şekli, çocuk yaşı, eğitim durumu, meslek, çalışma durumu ve gelir durumu gibi demografik ve kişisel bilgilerine ilişkin betimsel istatistikler Tablo 1’de gösterilmiştir. 54 Tablo 1. Katılımcılara ait sosyo-demografik değişkenlerin sıklık ve yüzde değerleri Cinsiyet Yaş Evlilik Süresi Evlenme Şekli Çocuk Yaşı Eğitim Durumu Kadın Erkek 29 yaş ve altı 30-39 yaş 40-49 yaş 50 yaş ve üzeri 0-5 yıl 6-10 yıl 11-15 yıl 16-20 yıl 20 yıl üstü Görücü Usulü Flört Ettikten Sonra 0-2 yaş 3-5 yaş 6-10 yaş 11-14 yaş 15-18 yaş 19-24 yaş 25 ve üzeri yaş n 350 160 39 222 207 42 78 134 163 72 63 104 406 41 137 173 82 26 34 17 % 68,6 31,4 7,6 43,5 40,6 8,2 15,3 26,3 32,0 14,1 12,4 20,4 79,6 8,0 26,9 33,9 16,1 5,1 6,7 3,3 İlkokul/Ortaokul Lise Üniversite Lisansüstü (yüksek lisans/doktora) Öğretmen Doktor-Hemşire 9 64 337 100 105 99 1,8 12,5 66,1 19,6 20,6 19,4 66 20 53 30 32 105 389 121 139 208 163 12,9 3,9 10,4 5,9 6,3 20,6 76,3 23,7 27,3 40,8 32,0 Mühendis/Mimar Meslek Akademisyen Memur Serbest Meslek Psikolojik Danışman-Psikolog Diğer Çalışma Durumu Evet Hayır 2500-6000 TL Gelir Miktarı 6000-12000 TL 12000 TL üstü 55 Tablo 1’de yer alan bilgilere göre, araştırmanın 510 kişiden oluşan çalışma grubunda yer alan katılımcıların 350’sinin (%68,6) kadın, 160’ının (%31,4) erkek ebeveynlerden oluştuğu görülmektedir. Yaş düzeyleri; ilk grup 29 yaş ve altını, ikinci grup 30-39 yaş arasını, üçüncü grup 40-49 yaş arasını ve dördüncü grup 50 yaş ve üzerini oluşturmaktadır. İlk grup 39 kişi (%7,6), ikinci grup 222 kişi (%43,5), üçüncü grup 207 kişi (%40,6), dördüncü grup 42 (%8,2) kişidir. Çalışmaya katılanların evlilik sürelerine göre dağılımlar incelendiğinde, 162 kişinin (%32,0) 11-15 yıl, 134 kişinin (%26,3) 6-10 yıl, 78 kişinin (%15,3) 0-5 yıl, 72 kişinin (%14,1) 16-20 yıl, 63 kişinin (%12,4) 20 yıl ve üstü süredir evli olduğu görülmektedir. Çalışmaya katılanların çoğunluğunun evlenme şekli flört ettikten sonra olup, 406 kişiden (%79,6) oluşmaktadır. 104 kişinin (%20,4) evlenme şeklinin görücü usulü olduğu görülmektedir. Çalışmaya katılan ebeveynlerin çocuklarının yaş düzeyleri; ilk grup 0-2 yaş arası, ikinci grup 3-5 yaş arası, üçüncü grup 6-10 yaş arası, dördüncü grup 11-14 yaş arası, beşinci grup 15-18 yaş arası, altıncı grup 19-24 yaş arası, yedinci grup 25 yaş ve üzeridir. İlk grup 41 kişi (%8,0), ikinci grup 137 kişi (%26,9), üçüncü grup 173 kişi (%33,9), dördüncü grup 82 kişi (%16,1), beşinci grup 26 kişi (%5,1), altıncı grup 34 kişi (%6,7) ve yedinci grup 17 (%3,3) kişidir. Çalışma katılanların eğitim durumuna göre dağılımı incelendiğinde, 337 kişinin (%66,1) üniversite, 100 kişinin (%19,6) lisansüstü (yüksek lisans/doktora), 64 kişinin (%12,5) lise, 9 kişinin (%1,8) ilkokul/ortaokul olduğu görülmektedir. Çalışmaya katılanların mesleklerine göre dağılımları incelendiğinde, 137’sinin (%26,26) diğer, 105’inin (%20,6) öğretmen, 99’sinin (%19,4) sağlık çalışanı, 66’sının (%12,9) mühendis/mimar, 53’ünün (%10,4) memur, 30’unun serbest meslek (%5,9), 20’sinin (%3,9) akademisyen olduğu görülmektedir. Çalışmaya katılanların çalışma durumuna göre dağılımları incelendiğinde, 389’unun (%76,3) ‘’çalışıyor’’ 121’nin (%23,7) ‘’çalışmıyor’’ olduğu görülmektedir. Çalışmaya katılanların gelir durumlarına göre dağılımları incelendiğinde, 208’inin (%40,8) 6000-12000 TL, 163’ünün (%32,0) 12000 TL ve üstü,139’unun (%7,6) gelir miktarının 2500-6000 TL olduğu görülmektedir. Özetle, çalışma grubu ağırlıklı olarak annelerden oluşmaktadır. Bunun yanı sıra, çalışmaya katılım sağlayanların çoğunluğu, 30-39 yaş grubu arasında olan, 11-15 yıl arasında evli olan, flört ettikten sonra evlenen, 6-10 yaş grubu arasında çocuğu olan, 56 eğitim durumu üniversite olan, meslek grubu olarak diğer alanlarda çalışan, çalışma durumu aktif olan ve gelir miktarı 6000-12000 TL arasında olan ebeveynlerdir. 2.3. Veri Toplama Araçları Bu araştırmada, örneklem grubuna, ebeveynlere ait kişisel bilgilerin toplanması amacı ile araştırmacı tarafından düzenlenen Kişisel Bilgi Formu, ebeveyn tükenmişliğini ölçmek için Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeği, ebeveyn stresini ölçmek için Ebeveynlik Stres Ölçeği ve ilişkisel yılmazlığı ölçmek için İlişkisel Yılmazlık Ölçeği kullanılmıştır. Veri toplama araçları ile ilgili bilgiler aşağıda yer almaktadır. 2.3.1. Kişisel Bilgi Formu Araştırmacı tarafından bazı demografik değişkenlerin belirlenmesi amacıyla oluşturulan kişisel bilgi formu içerisinde; cinsiyet, yaş, evlilik süresi, evlenme şekli, çocuk yaşı, eğitim durumu, meslek, çalışma durumu ve gelir miktarı gibi bilgiler yer almaktadır. 2.3.2. Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeği (ETÖ) Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeği (Parental Burnout Assessment-PBA), ebeveynlerin tükenmişlik düzeyini ölçmek amacıyla Roskam, Brianda ve Mikolajczak (2018) tarafından geliştirilmiştir. Ölçek, 23 maddelik, yedili likert tipi bir ölçektir. Seçenekler, asla (0), yılda birkaç kez veya daha az (1), ayda bir veya daha az (2), ayda birkaç kez (3), haftada bir (4), haftada birkaç kez (5), her gün (6) şeklinde belirlenmiştir. Ebeveyn tükenmişliği ölçeği, 4 alt boyuttan oluşmaktadır: ebeveyn rolünde tükenme (Anne-babalık rolüm (anne-baba olmak) beni tamamen bitiriyor gibi 9 madde), ebeveyn benliğinde zıtlık (Anne-baba olarak yolumu kaybetmiş gibi hissediyorum gibi 6 madde), bıkkınlık duyguları (Anne-babalık rolüme (anne-baba olmaya) tahammül edemiyorum gibi 5 madde), duygusal uzaklaşmadır (Çocuğum/çocuklarım için gerekli olanlar neyse sadece onları yapıyorum, daha fazlasını değil gibi 3 madde). Ölçeğin geçerlik ve güvenirlik çalışmaları, çocukları 2-14 yaş arasında olan 717 anne ve 184 babadan oluşan toplam 901 ebeveyn ile yapılmıştır. 57 Yapılan ilk doğrulama çalışmasında, Cronbach'ın alfa katsayıları dört alt ölçek için .93, .93, .90 ve .81 ve genel puan için (yani ebeveyn tükenmişliği ölçeği tüm maddelerinin toplam puanı) .96 olduğu görülmüştür. Elde edilen bulgular, Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeği’nin (Parental Burnout Assessment-PBA) geçerli ve güvenilir bir ölçme aracı olduğunu göstermektedir (Roskam vd., 2018). 2.3.2.1. Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeğinin Türk Kültürüne Uyarlama Çalışmaları Araştırma sorularına yanıt bulabilmek adına ihtiyaç duyulan Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeği’nin Türk toplumunda kullanılabilirliğine ilişkin yapılan çalışmaların henüz çok yeni olduğu görülmektedir. Türkiye’de ölçeğin geçerlik ve güvenirlik çalışması Arıkan, Budak, Akgün, Mikolajczak ve Roskam (2020) tarafından yapılmıştır. Türkçe’ye uyarlaması yapılan ve bu çalışmada kullanılan Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeği’nin ilk olarak çevirisi yapılmış, iki kez kontrol edilmiştir. Ölçek, dünya çapında 40 ülkeden araştırmacıların olduğu, Uluslararası Ebeveyn Araştırmasının (IIPB) bir parçası olarak yürütülmüştür. Gerekli izinlerin alınması ile birlikte veriler, iki farklı bölgeden 452 Türk ebeveynden oluşan bir örneklemden toplanmıştır. Çalışmaya katılan ebeveynlerin, cinsiyet, yaş, çocuk sayısı, medeni durumu (örn. bekar, birlikte yaşayan, evli, boşanmış, dul), aile yapısı (örn. bekar-ebeveyn, çocukların babası/annesi ile birlikte yaşayan, üvey aile), eğitim düzeyi, çalışma durumu ve çocukla geçirdikleri zaman gibi sosyo-demografik bilgileri alınmıştır. Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeği (Parental Burnout Assessment-PBA) 23 maddeden ve dört alt boyuttan oluşmaktadır. Bunlar: Ebeveyn rolünde tükenme, ebeveyn benliğinde zıtlık, bıkkınlık duyguları ve duygusal uzaklaşmadır. Ölçek yedili likert tipi olup, hiçbir zaman (0), yılda birkaç kez veya daha az (1), ayda bir veya daha az (2), ayda birkaç kez (3), haftada bir (4), haftada birkaç kez (5), her gün (6) şeklinde değerlendirilmektedir. Ölçeğin iç tutarlılık katsayısı (Cronbach alfa) dört alt boyut için .93, .93, .90 ve .81 ve max.puan için .96 olarak bulunmuştur. Bu araştırmada, ebeveyn tükenmişliği ölçeğinin Cronbach Alpha güvenirlik katsayısı 0.95 olarak bulunmuştur (Değerler Tablo 2’de gösterilmiştir). 58 2.3.3. Ebeveynlik Stres Ölçeği (ESÖ) Aydoğan ve Özbay (2017) tarafından geliştirilen ebeveynlik stres ölçeği, normal gelişimsel özelliğe sahip olan çocukların anne babalarının, ebeveyn olmaya ilişkin olarak yaşamış oldukları stres durumunu ölçmek amacıyla geliştirilmiştir. Ölçek 18 maddeden oluşmaktadır. Ebeveyn, ebeveyn-çocuk ilişkisi ve çocuğun özelliklerini içeren tek boyuttan oluşan bir yapıdadır. Ebeveynlik Stres Ölçeği, 0 (Hiç Tanımlamıyor), 4 (Çok iyi tanımlıyor) olmak üzere 4’lü likert tipi değerlendirilen bir ölçme aracıdır. Ölçekten alınabilecek puan aralığı, 0-72 arasında olup, puanın yüksekliği ebeveyn stres düzeyini göstermektedir. Ölçek en az bir çocuğa sahip olan ilköğretim ve üzeri eğitim düzeyinde anne-babalara kolayca uygulanabilen bir ölçme aracıdır. Ölçeğin psikometrik özelliklerini incelemek üzere hedeflenen araştırma grubu, 156 (%50.8) erkek ve 151 (%49.2) kadın olmak üzere toplam 307 evli bireyden oluşmaktadır. Ölçeğin güvenirlik için hesaplanan iç tutarlılık katsayısı .96 olarak bulunmuştur (Aydoğan ve Özbay, 2017). Bu araştırmada, ebeveynlik stres ölçeğinin Cronbach Alpha güvenirlik katsayısı 0.93 olarak bulunmuştur (Değerler Tablo 2’de gösterilmiştir). 2.3.4. İlişkisel Yılmazlık Ölçeği (İYÖ) İlişkisel yılmazlık ölçeği, Aydoğan (2014) tarafından çiftin ilişkide yaşanan güçlük, sıkıntı, zor zamanlar (travmatik yaşantı gibi) sonrasında ilişki süreçlerini koparmayıp, birlikte toparlanma güçlerini ölçmek amacıyla geliştirilmiştir. Ölçeğin psikometrik özellikleri 293 evli kişi üzerinde incelenmiştir. Ölçek, 27 maddeden oluşmaktadır. Ölçeğin geliştirilme aşamasında sosyal destek, iyimserlik, otantiklik, maneviyat, empati ve uyum kavramları ile ilgili maddelerden oluşan bir ölçme aracı hazırlanmıştır. Bu ölçme aracında yer alan maddelerin yapılandırma şekli karşılıklı-etki yaklaşımına dayalı olarak oluşturulmuştur. Bunun sonucunda, ilişkisel yılmazlık ölçeğinin aktör, partner, ortak (birliktelik) ve maneviyat boyutları belirlenmiştir. Aktör boyutu, bireyin eşine karşı yaklaşımı; partner boyutu, bireyin eşinden aldığı yaklaşımı; ortak boyutu birlikte yaklaşımı; maneviyat boyutu ise, bireylerin aile inanç sistemleri üzerindeki değerleri ifade etmektedir. Aktör alt boyutu eşlerine karşı (‘’Eşim bir sıkıntı yaşadığında kendimi onun yerine koymaya çalışırım’’ gibi 6 maddeden), partner alt boyutu eşlerinden (‘’Zor günlerimde eşimin içten yakınlığını görürüm’’ gibi 6 maddeden), ortak alt boyutu birlikte 59 (‘’Yaşadığımız zorlukların üstesinden gelmek için eşim ile işbirliği yaparız’’ gibi 10 maddeden), maneviyat alt boyutu (‘’Her şey daha da kötüye gitmediği için şükrederiz’’ gibi 5 maddeden). Ölçek, yedili likert tipi bir ölçme aracıdır. Yapı geçerliliği çalışmaları kapsamında doğrulayıcı faktör analizi tekniği (DFA) kullanılmıştır. Öngörülen dört boyutlu yapıyı test etmek üzere yapılan birinci DFA analizinden elde edilen uyum indeksleri ve aynı zamanda ilişkisel yılmazlık ölçeğinin toplam puan üzerinden değerlendirilecek bir ölçme aracı olduğunu gösteren ikinci düzey DFA ile elde edilen uyum indeksleri ölçeğin yapı geçerliliğine ilişkin yeterli bir kanıt sağlamıştır. İlişkisel Yılmazlık Ölçeğinin güvenirliğini belirlemek üzere hesaplanan Cronbach alfa değeri toplam için .96, aktör boyutu için .93, partner boyutu için .90, ortak (birliktelik) boyutu için .95 ve maneviyat boyutu için .86 olarak bulunmuştur (Aydoğan, 2014). Bu araştırmada, ilişkisel yılmazlık ölçeği Cronbach Alpha güvenirlik katsayısı 0.96 olarak bulunmuştur (Değerler Tablo 2’de gösterilmiştir). Tablo 2. Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeği Alt Boyutları, Ebeveynlik Stres Ölçeği ve İlişkisel Yılmazlık Ölçeği Alt Boyutlarının Cronbach Alfa Katsayıları Ebeveyn Tükenmişlik Ölçeği Ebeveyn Rolünde Tükenme Ebeveyn Benliğinde Zıtlık Bıkkınlık Duyguları Duygusal Uzaklaşma Cronbach's Alfa 0.953 0.975 0.889 0.814 0.720 Madde Sayısı 23 9 6 5 3 0.938 0.961 0.754 0.925 0.935 0.943 18 27 5 6 6 10 Ebeveynlik Stres Ölçeği İlişkisel Yılmazlık Ölçeği Maneviyat Partner Aktör Ortak Tablo 2’ye bakıldığında, 23 maddelik ölçek geneli için Cronbach’s Alpha değeri 0.953 olarak bulunmuştur. Bu sonuç, ölçeğin güvenilir bir ölçek olduğunun göstergesidir. Ebeveyn tükenmişlik ölçeği alt boyutlarının cronbach’s alfa katsayılarına bakıldığında, ebeveyn rolünde tükenme 0.953, ebeveyn benliğinde zıtlık 0.889, bıkkınlık duygları 0.814, duygusal uzaklaşma 0.720’dir. Ebeveynlik Stres Ölçeği cronbach’s alfa katsayısı 0.938’dir. İlişkisel yılmazlık ölçeğinin crobach’s alfa katsayısı bu araştırmada, 0.961 olarak bulunmuştur. İlişkisel yılmazlık alt boyutlarının cronbach’s alfa katsayıları maneviyat için, 0.754, partner için 0.925, aktör için 0.935, ortak için 0.943 olarak 60 bulunmuştur. Cronbach’s alfa katsayısı 0-1 arasında değişmektedir. Katsayı 0,00 <0,40 aralığında yer alıyorsa ölçek güvenilir değil, 0,40 <0,60 aralığında ise ölçek düşük güvenirlikte, 0,60 <0,80 aralığında ise ölçek oldukça güvenilir ve 0,80 < 1,00 aralığında ise ölçek yüksek derecede güvenilir bir ölçek olarak değerlendirilmektedir (Tavşancıl, 2005, s.121). Bu değerler, ölçek ve alt boyutlarının güvenilir olduğunu göstermektedir. 2.4. Verilerin Toplanması Araştırmada kullanılacak olan veri toplama araçlarının izni için ölçekleri geliştiren araştırmacılarla elektronik posta yoluyla iletişime geçilmiş ve onayları alınmıştır. Ölçekleri katılımcılara ulaştırabilmek ve uygulayabilmek için Ufuk Üniversitesi Rektörlüğü'ne bağlı Etik Kurul Birimi'nden "Etik Kurul Onayı" alınmıştır. Söz konusu onay EK 1’de verilmiştir. Etik kurul onayı alındıktan sonra uygulanacak olan ölçekler, 2020-2021 eğitimöğretim yılı bahar döneminde Ankara’daki okullarda (devlet-vakıf) tüm kademelerde öğrenim görmekte olan öğrencilerin velilerine online platformlardan “Google Form” aracılığıyla iletilmiştir. Uygulanan ölçekte, katılımcıların araştırmaya gönüllü katılım sağladıklarına ilişkin onay alınmıştır. Ebeveynlere online platformda ‘’Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeği’’, ‘’Ebeveynlik Stres Ölçeği’’, ‘‘İlişkisel Yılmazlık Ölçeği’’ ve ‘‘Kişisel Bilgi Formu’’ uygulanmıştır. 2.5. Verilerin Analizi Araştırmanın analizinde, SPSS 25.0 (Statistical Package For Social Sciences) paket programı kullanılmıştır. İlk olarak, ölçeklerin güvenirliğini tespit etmek amacı ile iç tutarlılık katsayıları (Cronach’s alfa) hesaplanmıştır (Tablo 2). Değerler, Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeği için 0,953, Ebeveynlik Stres Ölçeği için 0,938, İlişkisel Yılmazlık Ölçeği için 0,961 olarak tespit edilmiştir. Daha sonra, ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi, ilişkisel yılmazlık ölçeklerinin katılımcıların puanlarına göre normal dağılım gösterip göstermediği ve yapılacak olan analizler için gerekli varsayımlar incelenmiştir. Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeği, Ebeveynlik Stres Ölçeği ve İlişkisel Yılmazlık Ölçeğine ilişkin frekans, yüzde, aritmetik ortalama ve standart sapma hesaplamalarını içeren betimsel istatistikler hesaplanmıştır. Analizlerde, p<0,05 için sonuçlar istatistiksel olarak anlamlı kabul edilmiştir. Alt problemlere ilişkin uygulanan analizler aşağıdaki gibidir. 61 3. BÖLÜM BULGULAR Bu bölümde ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlığın sosyo-demografik değişkenler açısından incelenmesine yönelik istatistiksel analizlere ait bulgulara ve açıklamalara yer verilmiştir. Çalışmada ilk olarak, normal dağılıma uygun olup olmadığını belirlemek amacıyla ölçek puanlarının çarpıklık (Skewness) ve basıklık (Kurtosis) değerleri incelenmiştir. Ölçeklerden elde edilen basıklık ve çarpıklık değerlerinin +3 ile -3 arasında olması normal dağılım için yeterli görülmektedir (De Carlo, 1997, s.292). Araştırmada kullanılan veri toplama araçlarının çarpıklık ve basıklık değerleri Tablo 3’de gösterilmiştir. 3.1. Ebeveyn Tükenmişliği, Ebeveyn Stresi ve İlişkisel Yılmazlığa İlişkin Betimleyici Değerler Tablo 3’de ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlığa ilişkin ortalama, standart sapma, en yüksek ve en düşük puanlar verilmiştir. Tablo 3. Ebeveyn Tükenmişliği ve Alt Boyutları, Ebeveyn Stresi, İlişkisel Yılmazlık ve Alt Boyutlarına İlişkin Betimleyici Değerler Ölçek ve Alt Boyutlar ort. ss. min. maks. Çarp. Bas. ETÖ toplam puan 22,90 20,81 0,00 134 2,045 5,397* Ebeveyn Rolünde Tükenme 10,77 8,79 0,00 53 1,606 3,555* Ebeveyn Benliğinde Zıtlık Bıkkınlık Duyguları Duygusal Uzaklaşma 5,31 3,75 3,07 6,06 4,37 3,19 0,00 0,00 0,00 36 28 18 2,264 2,183 1,554 6,342* 6,290* 2,881 ESÖ toplam puan 9,39 10,47 0,00 64 2,278 6,456* İYÖ toplam puan Maneviyat Partner Aktör Ortak 147,80 25,65 32,59 34,45 55,05 29,36 5,90 8,40 7,15 12,49 31,00 5,00 6,00 0,00 10,00 189 35 42 42 70 -0,984 -0,832 -0,992 -1,221 -1,039 0,729 0,945 0,397 1,706 0,748 *p<.0.05 ETÖ: Ebeveyn Tükenmişlik Ölçeği, ESÖ:Ebeveynlik Stres Ölçeği, İYÖ:İlişkisel Yılmazlık Ölçeği 62 Tablo 3 incelendiğinde; Ebeveyn tükenmişliği alt boyutu duygusal uzaklaşma ve İlişkisel yılmazlık maneviyat, partner, aktör ve ortak alt boyutlarının normal dağılım gösterdiği görülmüştür. Diğer değişkenler normal dağılım göstermemiştir. Normal dağılım gösteren alt boyut ve ölçeklerde parametrik yöntemler tercih edilirken, diğerlerinde parametrik olmayan analiz yöntemleri tercih edilmiştir. 3.2. ‘Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık cinsiyete göre anlamlı bir farklılık göstermekte midir?’ Alt Problemine İlişkin Bulgular Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlığın cinsiyete göre farklılaşma durumunu ortaya koymak amacıyla bağımsız gruplar t testi uygulanmıştır. Gruplara ilişkin betimsel değerler Tablo 4’te sunulmuştur. Tablo 4’de katılımcıların cinsiyet gruplarına göre ölçek ve alt boyut puanlarının bağımsız örneklem t testi sonuçları görülmektedir. Tablo 4. Ebeveyn Tükenmişliği ve Alt Boyutları, Ebeveyn Stresi, İlişkisel Yılmazlık Alt Boyutları Toplam Puanlarının Cinsiyete Göre Ortalama ve Standart Sapması ETÖ toplam puan** Kadın Ort. 20,72 Erkek SS. Ort. 18,82 27,67 SS. 23,99 -2,551 0,011* Ebeveyn Rolünde Tükenme** 10,11 8,36 12,24 9,54 -2,201 0,028* Ebeveyn Benliğinde Zıtlık** Bıkkınlık Duyguları** Duygusal Uzaklaşma 4,67 3,11 2,83 5,49 3,88 3,01 6,69 5,15 3,59 6,97 5,02 3,51 -2,428 0,015* -4,641 0,000* -2,364 0,019* ESÖ toplam puan** İYÖ toplam puan 7,58 7,65 13,35 14,12 -3,866 0,000* 151,01 27,57 140,78 31,91 3,501 0,001* Maneviyat Partner Aktör Ortak 25,57 33,33 35,65 56,36 Ölçek ve Alt Boyutlar 5,91 8,46 6,52 12,22 25,82 30,98 31,82 52,17 t/z 5,90 8,03 7,77 12,62 -0,444 2,967 5,433 3,560 ETÖ: Ebeveyn Tükenmişlik Ölçeği, ESÖ:Ebeveynlik Stres Ölçeği, İYÖ:İlişkisel Yılmazlık Ölçeği *p<.05 **Mann Whitney U testi 63 p 0,657 0,003* 0,000* 0,000* Tablo 4’de görüldüğü gibi, Ebeveyn Tükenmişlik Ölçeği alt boyutları cinsiyete göre istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık göstermektedir (p<.05). Erkek katılımcıların ebeveyn tükenmişlik ölçeği puan ortalamalarının (X̅= 27,67, SS:23,99), kadın katılımcıların ebeveyn tükenmişlik ölçeği puan ortalamalarından (X̅= 20,72, SS:18,82) anlamlı düzeyde yüksek olduğu bulunmuştur. Erkeklerin, ebeveyn rolünde tükenme, ebeveyn benliğinde zıtlık ve bıkkınlık duyguları alt boyut puanları kadınlara göre daha yüksektir. Bu bulguya göre, erkek katılımcıların kadın katılımcılara göre daha fazla ebeveyn tükenmişliği yaşadıkları söylenebilir. Erkeklerin, Ebeveynlik Stres Ölçeği puanlarının (X̅: 13,35, SS: 14,12) kadınlara göre daha yüksek olduğu görülmektedir. Erkeklerin, Partner alt boyut puanlarının (X̅: 30,98, SS: 8,03) kadınlara göre daha düşük olduğu görülmektedir. Erkeklerin, (X̅:31,82, X̅:52,17) Aktör ve Ortak alt boyut puanlarının, kadınlara (X̅:35,65, X̅:56,36) göre daha düşük olduğu görülmektedir. Erkeklerin, İlişkisel Yılmazlık Ölçeği puanlarının (X̅: 140,78, SS:31,91) kadınlara göre daha düşük olduğu görülmektedir. Bu bulguya göre, erkeklerin ilişkisel yılmazlık düzeylerinin kadınlara göre daha düşük olduğu söylenebilir. 3.3. ‘Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık yaşa göre anlamlı bir farklılık göstermekte midir?’ Alt Problemine İlişkin Bulgular Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlığın yaşa göre farklılaşma durumunu ortaya koymak amacıyla ANOVA testi kullanılmıştır. Gruplara ilişkin betimsel değerler Tablo 5’te sunulmuştur. 64 Tablo 5. Ebeveyn Tükenmişliği ve Alt Boyutları, Ebeveyn Stresi, İlişkisel Yılmazlık ve Alt Boyutları Toplam Puanlarının Katılımcıların Yaşları Bakımından Karşılaştırılmasına İlişkin Bulgular Ölçek ve Alt Boyutlar 29 yaş altı 30-39 yaş 40-49 yaş 50 yaş üstü F/H p ort. ss. üzeri ETÖ toplam puan ort. ss. ort. ss. ort. ss. altıaltı 24,82 25,05 24,40 22,1 22,41 18,9 15,60 16,3 9,41 0,024 Ebeveyn Rolünde Tükenme 12,00 10,65 5 11,67 9,44 10,29 9 7,90 7,31 5 7 * 6,42 10,7 0,013 Ebeveyn Benliğinde Zıtlık** 5,26 6,95 5,64 6,38 5,24 5,57 3,93 04 * 5,81 6,69 0,082 Bıkkınlık Duyguları** 4,44 5,10 3,85 4,55 3,78 4,17 2,45 3 3,41 7,87 0,050 Duygusal Uzaklaşma 3,13 3,60 3,24 3,37 3,10 3,04 1,90 2,29 22,10 0,098 ESÖ toplam puan** 8,28 8,32 8,01 9,22 11,21 12,0 8,71 7 8,73 13,0 0,005 İYÖ toplam puan 155,0 29,52 146,4 30,5 147,5 8 41 * 27,6 149,7 31,1 1,03 0,377 Maneviyat 827,18 6,78 225,73 45,79 125,32 05,50 925,38 87,39 41,12 0,337 Partner 33,51 8,67 32,07 8,67 32,92 7,76 32,88 9,76 80,56 0,640 Aktör 36,67 6,47 34,24 7,29 34,00 2 7,17 35,76 6,65 2,07 0,102 Ortak 57,72 12,52 54,38 12,8 55,12 6 11,6 55,76 14,4 0,85 0,465 6 3 6 ETÖ: Ebeveyn Tükenmişlik Ölçeği, ESÖ:Ebeveynlik Stres Ölçeği, İYÖ:İlişkisel Yılmazlık Ölçeği 4 *p<.05 **Kruskal Wallis H Testi Tablo 5 incelendiğinde, yaş grupları arasında Ebeveyn Tükenmişlik Ölçek puanı bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,05). Buna göre, 30-39 yaş arasında olanların (X̅:24,4) Ebeveyn Tükenmişlik Ölçeği puanları 50 yaş ve üzeri (X̅:15,6) olanlardan daha yüksektir. Yaş grupları arasında Ebeveynlik Stres Ölçeği puanı bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,05). Buna göre, 40-49 yaş (X̅:11,2) arasında olanların Ebeveynlik Stres Ölçeği puanları 3039 yaş (X̅:9,2) arasında olanlardan daha yüksektir. Katılımcıların, İlişkisel Yılmazlık düzeylerinde yaşa göre (p>0,05) istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır. 3.4. ‘Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık evlilik süresine göre anlamlı bir farklılık göstermekte midir?’ Alt Problemine İlişkin Bulgular Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlığın evlilik süresine göre farklılaşma durumunu ortaya koymak amacıyla ANOVA testi kullanılmıştır. Gruplara ilişkin betimsel değerler Tablo 6’da sunulmuştur. 65 Tablo 6. Ebeveyn Tükenmişliği ve Alt Boyutları, Ebeveyn Stresi, İlişkisel Yılmazlık Alt Boyutları Toplam Puanlarının Katılımcıların Evlilik Süresi Bakımından Karşılaştırılmasına İlişkin Bulgular Ölçek ve Alt Boyutlar 0-5 yıl 6-10 yıl 11-15 yıl 16-20 yıl 20 yıl üstü F/H ss. ort. ss. ort. ss. ort. 25,44 19,90 23,35 20,70 23,50 21,73 24,47 24,63 15,44 12,11 11,83 0,019* 12,42 8,49 11,21 8,97 10,72 8,79 11,14 10,29 7,54 5,89 15,39 0,004* 5,67 5,65 5,28 6,02 5,69 6,59 5,74 6,86 3,44 3,59 8,136 4,36 4,36 3,67 4,15 3,90 4,50 4,01 5,40 2,48 2,74 11,289 0,024* Duygusal Uzaklaşma 2,99 3,25 3,19 3,05 3,20 3,36 3,58 3,61 1,98 2,15 4,086 0,003* ESÖ toplam puan** 7,74 8,39 8,23 9,04 9,90 11,10 13,32 14,33 8,08 7,29 12,628 0,013* İYÖ toplam puan 144,49 33,27 148,88 27,98 147,99 29,12 151,33 29,30 145,08 27,99 0,690 0,599 Maneviyat 25,64 6,25 26,31 5,64 24,94 5,87 26,29 5,36 25,33 6,58 1,277 0,278 Partner 31,73 8,74 32,57 7,89 33,07 7,99 33,53 8,87 31,41 9,47 0,873 0,480 Aktör 33,58 7,89 34,60 7,06 34,61 6,94 34,26 8,19 35,00 5,61 0,431 0,786 Ortak 53,54 13,57 55,40 11,54 55,36 12,43 56,82 12,45 53,33 13,20 0,996 0,409 ETÖ toplam puan** Ebeveyn Rolünde Tükenme** Ebeveyn Benliğinde Zıtlık** Bıkkınlık Duyguları** ss. ort. p ort. ss. 0,087 ETÖ: Ebeveyn Tükenmişlik Ölçeği, ESÖ:Ebeveynlik Stres Ölçeği, İYÖ:İlişkisel Yılmazlık Ölçeği *p<.05 **Kruskal Wallis H Testi Tablo 6’da görüldüğü gibi, evlilik süresi grupları arasında Ebeveyn Rolünde Tükenme alt boyut puanı bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,05). Buna göre, 20 yıl ve üzeri evli olanların Ebeveyn Rolünde Tükenme puanları (X̅:7,54), 0-5 yıldır evli olanlardan (X̅:12,4) ve 6-10 yıldır (X̅:11,2) evli olanlardan daha düşüktür. Evlilik süresi grupları arasında ebeveyn benliğinde zıtlık alt boyut puanı bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadığı görülmüştür (p<0,05). Evlilik süresi grupları arasında Bıkkınlık Duyguları alt boyut puanı bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,05). Buna göre, 20 yıl ve üzeri evli olanların (X̅:2,48) Bıkkınlık Duyguları puanları, 0-5 yıldır evli olanlardan (X̅:4,36) daha düşüktür. Evli kalınan süre grupları arasında Duygusal Uzaklaşma alt boyut puanı bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,05). Buna göre, 20 yıl 66 ve üzeri evli olanların (X̅: 2,1) Duygusal Uzaklaşma puanları, 0-5 yıldır evli olanlar (X̅:3,2), 6-10 yıldır evli olanlar (X̅:3,0) ve 16-20 yıldır evli olanlardan (X̅:3,6) daha düşüktür. Evlilik süresi grupları arasında Ebeveyn Tükenmişlik Ölçeği puanı bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,05). Buna göre, 20 yıl ve üzeri evli olanların (X̅:15,4) Ebeveyn Tükenmişlik Ölçeği puanları, 0-5 yıldır evli olanlardan (X̅:25,4) daha düşüktür. Evlilik süresi grupları arasında Ebeveynlik Stres Ölçeği puanı bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,05). Buna göre, 16-20 yıldır evli olanların (X̅:13,3) Ebeveynlik Stres Ölçeği puanları, 0-5 yıldır (X̅:8,3) ve 6-10 yıldır evli olanlardan (X̅:9,0) daha yüksektir. 3.5. ‘Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık evlenme şekline göre anlamlı bir farklılık göstermekte midir?’ Alt Problemine İlişkin Bulgular Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlığın evlenme şekline göre farklılaşma durumunu ortaya koymak amacıyla bağımsız örneklem t testi kullanılmıştır. Gruplara ilişkin betimsel değerler Tablo 7’de sunulmuştur. Tablo 7. Ebeveyn Tükenmişliği ve Alt Boyutları, Ebeveyn Stresi, İlişkisel Yılmazlık ve Alt Boyutları Toplam Puanlarının Katılımcıların Evlenme Şekli Bakımından Karşılaştırılmasına İlişkin Bulgular Ölçek ve Alt Boyutlar ETÖ toplam puan** Görücü Usulü Flört Ettikten Sonra ort. ort. 27,84 ss. 26,245 21,63 ss. 19,003 t/z p 1,328 0,184 Ebeveyn Rolünde Tükenme** 12,54 10,496 10,32 8,254 1,394 0,163 Ebeveyn Benliğinde Zıtlık** 6,59 7,533 4,98 5,589 0,908 0,364 Bıkkınlık Duyguları** 4,89 5,523 3,46 3,974 1,864 0,062 Duygusal Uzaklaşma 3,82 3,916 2,87 2,955 2,294 0,023* ESÖ toplam puan** İYÖ toplam puan 15,75 141,7 15,441 32,926 7,76 149,36 8,003 28,201 5,644 2,177 0,000* 0,031 Maneviyat 26,77 5,433 25,36 5,986 2,182 0,030* Partner 30,45 9,555 33,14 7,993 2,645 0,009* Aktör 32,95 7,324 34,83 7,066 2,407 0,016* Ortak 51,53 14,101 55,95 11,889 2,940 0,004* ETÖ: Ebeveyn Tükenmişlik Ölçeği, ESÖ:Ebeveynlik Stres Ölçeği, İYÖ:İlişkisel Yılmazlık Ölçeği *p<.05 **Mann Whitney U testi 67 Tablo 7 incelendiğinde; Görücü usulü evlenenlerin Duygusal Uzaklaşma alt boyut puan ortalamalarının (X̅:3,82), Flört (X̅:2,87) ederek evlenenlere göre daha yüksek olduğu görülmektedir. Görücü usulü (X̅:15,75) evlenenlerin Ebeveynlik Stres Ölçek puanlarının, Flört (X̅:7,76) ederek evlenenlere göre daha yüksek olduğu görülmektedir. Bu bulguya göre, görücü usulü evlenenlerin ebeveyn stres düzeylerinin daha yüksek olduğu söylenebilir. Görücü usulü evlenenlerin Maneviyat alt boyut puan ortalamaları (X̅:26,77), Flört ederek (X̅:25,36) evlenenlere göre daha yüksek iken, Partner, Aktör ve Ortak alt boyut puanlarının daha düşük olduğu görülmektedir. Bu bulguya göre, görücü usulü evlenen çiftlerin kriz ya da stres durumu karşısında sahip oldukları değer ve maneviyata ilişkin kaynakları daha fazla kullanabildikleri söylenebilir. 3.6. ‘Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık çocuk yaşına göre anlamlı bir farklılık göstermekte midir?’ Alt Problemine İlişkin Bulgular Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlığın çocuk yaşına göre farklılaşma durumunu ortaya koymak amacıyla ANOVA testi kullanılmıştır. Gruplara ilişkin betimsel değerler Tablo 8’de sunulmuştur. 68 Tablo 8. Ebeveyn Tükenmişliği ve Alt Boyutları, Ebeveyn Stresi, İlişkisel Yılmazlık ve Alt Boyutları Toplam Puanlarının Çocuk Yaşı Bakımından Karşılaştırılmasına İlişkin Bulgular Ölçek ve Alt Boyutlar 0-2 yaş 3-5 yaş ort. ss. 6-10 yaş ort. ort. F/H p 5,24 17,55 0,012* 5,00 4,34 18,088 0,012* 1,37 0,33 0,82 16,986 0,017* 2,00 2,24 0,67 0,52 15,683 0,028* 1,36 0,67 0,67 0,82 10,679 0,000* 12,72 7,27 5,10 10,33 6,98 26,073 0,017* 24,24 22,80 23,74 18,79 22,97 19,72 22,02 24,97 27,35 23,98 22,65 Ebeveyn Rolünde Tükenme** 11,95 9,66 11,58 8,11 10,83 8,43 9,71 10,37 11,96 9,19 Ebeveyn Benliğinde Zıtlık** 4,83 6,42 5,47 5,65 5,34 5,78 5,33 6,98 6,85 Bıkkınlık Duyguları** 4,32 5,02 3,72 3,67 3,64 4,13 3,65 5,22 Duygusal Uzaklaşma 3,15 3,74 2,96 2,92 3,16 2,96 3,34 3,99 ESÖ toplam puan** 5,41 6,28 8,12 7,85 8,76 9,72 11,27 12,74 18,81 İYÖ toplam puan 153,22 27,88 148,96 25,82 147,10 30,58 146,45 32,80 140,85 29,18 151,03 29,08 139,45 36,37 150,17 21,89 0,666 0,701 Maneviyat 26,54 6,10 26,03 5,67 25,20 5,91 25,01 5,98 27,15 4,73 26,56 5,73 23,45 7,12 10,44 1,088 0,370 Partner 33,76 8,26 32,86 7,15 32,64 8,41 31,91 9,41 30,92 9,77 33,24 8,92 29,73 12,05 35,33 3,78 0,773 0,612 Aktör 35,90 6,09 34,63 6,55 34,27 7,44 34,43 7,85 30,50 8,34 35,50 6,56 36,27 4,59 34,00 7,27 1,627 0,125 Ortak 57,02 11,57 55,44 17,58 56,00 7,48 0,65 0,713 *p<.05 **Kruskal Wallis H Testi 69 ort. 30 ve üstü ss. ort. ss. 21,71 12,00 7,20 6,67 10,03 8,99 6,09 3,70 7,82 5,62 5,97 2,55 5,08 5,15 4,06 5,10 3,46 3,13 2,94 3,21 14,16 51,08 ss. 25-29 yaş ETÖ toplam puan** ETÖ: Ebeveyn Tükenmişlik Ölçeği, ESÖ:Ebeveynlik Stres Ölçeği, İYÖ:İlişkisel Yılmazlık Ölçeği ort. 19-24 yaş ss. 13,04 55,10 ss. 15-18 yaş ort. 10,39 54,99 ss. 11-14 yaş 16,59 11,26 12,91 55,74 ss. ort. 12,77 50,00 24,83 Tablo 8 incelendiğinde; Çocukların yaş grupları arasında Ebeveyn Rolünde Tükenme alt boyut puanı bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,05). Buna göre, 3-5 yaş arası çocuğu olanların (X̅:11,5) Ebeveyn Rolünde Tükenme puanları, 11-14 yaş arası çocuğu olanlara (X̅:9,71) göre daha yüksektir. Çocukların yaş grupları arasında Ebeveyn Benliğinde Zıtlık alt boyut puanı bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,05). Buna göre, 30 yaş ve üstü yaş aralığında çocuğu olanların (X̅: 0,33) Ebeveyn Benliğinde Zıtlık alt boyut puan ortalamaları, 3-5 yaş arası (X̅:5,47), 610 yaş arası (X̅:5,34), 15-18 yaş arası (X̅:6,85), 19-24 yaş arasında çocuğu olanlara (X:5,62) göre daha düşüktür. Çocukların yaş grupları arasında Bıkkınlık Duyguları alt boyut puanı ortalamaları bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,05). Buna göre, 30 ve üstü yaş aralığında çocuğu olanların (X̅:0,67) Bıkkınlık Duyguları alt boyut puan ortalamaları, 0-2 yaş arası (X̅:4,32) ve 15-18 yaş arasında çocuğu olanlara (X̅: 5,08) göre daha düşüktür. Çocukların yaş grupları arasında Ebeveyn Tükenmişlik Ölçeği puanı bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,05). Buna göre, 30 ve üstü yaş aralığında çocuğu olanların Ebeveyn Tükenmişlik Ölçeği puan ortalamaları (X̅:6,67), 0-2 yaş arası (X̅:24,2), 3-5 yaş arası (X̅:23,7), 6-10 yaş arası (X̅:22,9), 11-14 yaş arası (X̅:22,0), 15-18 yaş arası (X̅27,3) ve 19-24 yaş arasında çocuğu olanlara (X̅:22,6) göre daha düşüktür. Ayrıca 25-29 yaş arasında çocuğu olanların Ebeveyn Tükenmişlik Ölçeği puan ortalamaları (X̅:12,0), 3-5 yaş arası (X̅:23,7) 6-10 yaş arası (X̅:22,9) ve 11-14 (X̅:22,0) yaş arasında çocuğu olanlara göre daha düşüktür. Çocukların yaş grupları arasında Ebeveynlik Stres Ölçeği puanı bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,05). Buna göre, 0-2 yaş arasında çocuğu olanların Ebeveynlik Stres Ölçeği puan ortalamaları (X̅:5,41), 11-14 yaş arası (X̅:11,2) ve 15-18 yaş arası (X̅:12,7) çocuğu olanlara göre daha düşüktür. Ayrıca 1518 yaş arası çocuğu olanların Ebeveynlik Stres Ölçeği puan ortalamaları (X̅:12,7), 3-5 yaş arası (X̅:8,12) ve 6-10 yaş arası çocuğu olanlara (X̅:8,76) göre daha yüksektir. 70 3.7. ‘Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık eğitim durumuna göre anlamlı bir farklılık göstermekte midir?’ Alt Problemine İlişkin Bulgular Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlığın eğitim durumuna göre farklılaşma durumunu ortaya koymak amacıyla ANOVA testi kullanılmıştır. Gruplara ilişkin betimsel değerler Tablo 9’da sunulmuştur. Tablo 9. Ebeveyn Tükenmişliği ve Alt Boyutları, Ebeveyn Stresi, İlişkisel Yılmazlık ve Alt Boyutları Toplam Puanlarının Eğitim Durumu Bakımından Karşılaştırılmasına İlişkin Bulgular İlkokul/Ortaokul Lise Ölçek ve Alt Boyutlar ort. ss. ort. ss. Üniversite Lisansüstü ort. ss. ort. ss. ETÖ toplam puan** 25,44 41,56 32,28 26,67 21,42 19,43 40,22 29,86 10,745 0,013* Ebeveyn Rolünde Tükenme** 11,11 16,02 Ebeveyn Benliğinde Zıtlık** 5,78 11,55 14,56 10,95 10,17 8,31 19,5 14,09 10,718 0,013* 7,66 7,47 4,88 5,68 9,17 8,75 12,275 0,006* Bıkkınlık Duyguları** 4,67 Duygusal Uzaklaşma 3,89 8,60 5,73 5,72 3,51 4,14 5,94 5,61 7,645 0,054 5,69 4,33 3,99 2,85 3,00 6,61 5,51 2,127 0,093 ESÖ toplam puan** 15,78 17,16 16,52 15,73 8,19 8,68 16,1 18,85 25,296 İYÖ toplam puan 127,44 46,40 146,14 30,65 149,07 28,08 297,16 59,27 2,071 0,083 Maneviyat 29,44 8,52 27,48 4,76 25,38 5,80 49,73 13,14 3,113 0,024* Partner 23,33 12,51 31,66 8,79 33,00 8,14 66,7 15,42 2,660 0,045* Aktör 31,22 11,27 33,41 7,22 34,89 7,02 68,91 13,58 2,016 0,091 Ortak 43,44 19,48 53,59 12,75 55,70 11,91 111,81 25,31 3,437 0,095 F/H p 0,000* ETÖ: Ebeveyn Tükenmişlik Ölçeği, ESÖ:Ebeveynlik Stres Ölçeği, İYÖ:İlişkisel Yılmazlık Ölçeği *p<.05 **Kruskal Wallis H Testi Ebeveynlerin mezun oldukları okul grupları arasında Ebeveyn Rolünde Tükenme alt boyut puan ortalaması (X̅:14,56) bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,05, Bkz. Tablo 9). Buna göre lise mezunu olanların Ebeveyn Rolünde Tükenme alt boyut puanları, üniversite (X̅:10,17) mezunlarına göre daha yüksektir. Ebeveynlerin mezun oldukları okul grupları arasında Ebeveyn Benliğinde Zıtlık alt boyut puanı bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,05). Buna göre lise mezunu olanların Ebeveyn Benliğinde Zıtlık alt boyut puan ortalamaları (X̅:7,6), doktora mezunlarına (X̅: 3,06) göre daha yüksektir. Ebeveynlerin, mezun oldukları okul grupları arasında Duygusal Uzaklaşma alt boyut puanı bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,05). Buna göre lise mezunu olanların Duygusal Uzaklaşma puanları, üniversite mezunlarına göre daha 71 yüksektir. Ebeveynlerin mezun oldukları okul grupları arasında Ebeveyn Tükenmişlik Ölçeği puanı bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,05). Buna göre lise mezunu olanların Ebeveyn Tükenmişlik Ölçeği puan ortalamaları (X̅:32,28), üniversite mezunlarına göre daha yüksektir. Bu bulguya göre, eğitim durumu lise olanların ebeveyn tükenmişliğini daha fazla yaşadığı söylenebilir. Ebeveynlerin, mezun oldukları okul grupları arasında Ebeveynlik Stres Ölçeği puanı bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,05). Buna göre lise mezunu olanların Ebeveynlik Stres Ölçeği puan ortalamaları (X̅:16,52) üniversite, yüksek lisans ve doktora mezunlarına göre daha yüksektir. Ebeveynlerin, mezun oldukları okul grupları arasında Maneviyat alt boyut puanı bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,05). Buna göre lise mezunu olanların Maneviyat puan ortalamaları (X̅:27,48), üniversite mezunlarına göre daha yüksektir. Mezun olunan okul grupları arasında Partner alt boyut puanı bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,05). Buna göre ilkokul/ortaokul mezunu olanların Partner puan ortalamaları (X̅:23,33) lise, üniversite, yüksek lisans ve doktora mezunlarına göre daha düşüktür. Bu bulguya göre, eğitim durumu ilkokul/ortaokul olan çiftlerin yaşanan kriz durumuna ilişkin desteğin daha az olduğu söylenebilir. 3.8. ‘Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık mesleğe göre anlamlı bir farklılık göstermekte midir?’ Alt Problemine İlişkin Bulgular Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlığın mesleğe göre farklılaşma durumunu ortaya koymak amacıyla ANOVA testi kullanılmıştır. Gruplara ilişkin betimsel değerler Tablo 10’da sunulmuştur. 72 Tablo 10. Ebeveyn Tükenmişliği ve Alt Boyutları, Ebeveyn Stresi, İlişkisel Yılmazlık ve Alt Boyutları Toplam Puanlarının Meslekler Bakımından Karşılaştırılmasına İlişkin Bulgular Ölçek ve Alt Boyutlar Öğretmen Doktor-Hemşire Mühendis/Mimar Akademisyen Memur Serbest Meslek Psikolojik Danışman- Diğer F/H p 46,26 9,521 0,300 22,91 20,15 8,428 0,393 2,92 11,61 13,27 16,08 0,041* 3,50 2,65 8,12 4,53 17,99 0,021* 4,73 1,53 1,97 7,11 9,28 3,404 0,001* 23,30 19,50 4,28 3,99 19,25 19,22 46,94 0,000* 27,03 135,50 37,42 151,69 23,16 300,28 54,62 1,049 0,402 27,28 4,26 26,03 6,08 24,56 6,77 53,58 11,42 2,704 0,006* 9,35 33,28 8,80 29,07 9,55 33,75 6,96 65,25 17,39 0,833 0,574 34,00 7,31 36,02 6,41 30,63 8,72 36,28 5,74 70,54 11,97 2,543 0,013* 53,65 14,68 56,02 12,21 49,77 14,84 57,09 9,85 110,91 24,02 0,915 0,504 Psikolog ort. ss. ort. ss. ort. ss. ort. ss. ort. ss. ort. ss. ort. ss. ort. ss. ETÖ toplam puan** 20,80 20,41 21,75 18,40 20,64 16,26 16,45 12,78 21,17 16,11 39,70 35,07 18,75 10,08 50,74 Ebeveyn Rolünde Tükenme** 10,10 8,33 10,16 8,39 9,74 6,85 8,50 6,92 10,42 7,33 16,97 13,63 9,91 4,48 Ebeveyn Benliğinde Zıtlık** 4,91 6,58 5,34 5,25 4,56 4,52 3,15 3,12 4,40 4,54 9,97 9,69 3,81 Bıkkınlık Duyguları** 3,01 4,23 3,34 3,71 3,32 3,45 2,30 2,00 3,68 3,54 7,83 7,68 Duygusal Uzaklaşma 2,77 2,98 2,90 3,31 3,02 3,16 2,50 2,71 2,68 2,42 4,93 ESÖ toplam puan** 6,68 8,07 10,09 9,62 8,70 8,75 11,10 8,75 8,34 8,70 İYÖ toplam puan 147,42 30,37 147,39 30,30 147,12 27,15 144,70 34,15 152,60 Maneviyat 24,54 6,60 25,37 5,24 25,71 5,21 24,75 7,17 Partner 32,88 8,66 32,25 8,27 33,02 7,13 32,30 Aktör 34,57 7,14 33,90 8,65 33,73 6,85 Ortak 55,43 12,97 55,40 12,55 54,67 11,83 ETÖ: Ebeveyn Tükenmişlik Ölçeği, ESÖ:Ebeveynlik Stres Ölçeği, İYÖ:İlişkisel Yılmazlık Ölçeği *p<.05 **Kruskal Wallis H Testi 73 Tablo 10’da görüldüğü gibi, meslek grupları arasında Ebeveyn Benliğinde Zıtlık alt boyut puanı bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,05). Buna göre mesleği serbest meslek olanların Ebeveyn Benliğinde Zıtlık alt boyut puan ortalamaları (X̅:9,97), öğretmenlere (X̅:4,91) göre daha yüksektir. Meslek grupları arasında Bıkkınlık Duyguları alt boyut puanı bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,05). Buna göre serbest meslek sahibi olanların Bıkkınlık Duyguları alt boyut puan ortalamaları (X̅:7,83), öğretmenlere (X̅:3,01) göre daha yüksektir. Meslek grupları arasında Duygusal Uzaklaşma alt boyut puanı bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,05). Buna göre sağlık alanında çalışanların Duygusal Uzaklaşma alt boyut puan ortalamaları, serbest meslek ve diğer mesleklere göre daha düşüktür. Bu bulguya göre, mesleği serbest meslek olanların ebeveyn tükenmişlik düzeylerinin daha yüksek olduğu söylenebilir. Meslek grupları arasında Ebeveynlik Stres Ölçeği puanı bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,05). Buna göre serbest meslek sahibi olanların Ebeveynlik Stres Ölçeği puanları, öğretmen, doktor-hemşire, mühendis/mimar, memur ve diğer meslek gruplarından daha yüksektir. Buna göre dokor ve hemşirelerin Ebeveynlik Stres Ölçeği puanları, mesleği psikolog ve psikolojik danışman olanlara göre daha yüksektir. Meslek grupları arasında Aktör alt boyut puanı bakımından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmaktadır (p<0,05). Buna göre serbest meslek sahiplerinin Aktör puan ortalamaları, mesleği memur, doktor ve hemşire olanlardan daha düşüktür. 3.9. ‘Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık çalışma durumuna göre anlamlı bir farklılık göstermekte midir?’ Alt Problemine İlişkin Bulgular Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlığın çalışma durumuna göre farklılaşma durumunu ortaya koymak amacıyla bağımsız örneklem t testi kullanılmıştır. Gruplara ilişkin betimsel değerler Tablo 11’de sunulmuştur. 74 Tablo 11. Ebeveyn Tükenmişliği ve Alt Boyutları, Ebeveyn Stresi, İlişkisel Yılmazlık ve Alt Boyutları Toplam Puanlarının Çalışma Durumu Bakımından Karşılaştırılmasına İlişkin Bulgular Ölçek ve Alt Boyutlar Hayır ort. 22,4 10,76 4,98 3,59 3,07 ETÖ toplam puan** Ebeveyn Rolünde Tükenme** Ebeveyn Benliğinde Zıtlık** Bıkkınlık Duyguları** Duygusal Uzaklaşma Evet ort. 23,05 10,78 5,41 3,8 3,07 ESÖ toplam paun** İYÖ toplam puan 9,98 11,249 146,3 29,745 7,48 7,132 -1,361 0,174 152,61 27,635 -2,071 0,039* Maneviyat Partner Aktör Ortak 25,32 32,35 33,91 54,64 26,69 33,37 36,18 56,36 ss. 20,524 8,579 5,956 4,368 3,204 5,623 8,32 7,331 12,538 ss. 21,779 9,481 6,411 4,381 3,169 6,631 8,621 6,264 12,273 t/z p -0,618 -0,445 -1,334 -0,456 0,002 0,537 0,656 0,182 0,649 0,998 -2,244 -1,167 -3,337 -1,329 0,025* 0,244 0,001* 0,184 ETÖ: Ebeveyn Tükenmişlik Ölçeği, ESÖ:Ebeveynlik Stres Ölçeği, İYÖ:İlişkisel Yılmazlık Ölçeği *p<.05 ** Mann Whitney U testi Tablo 11 incelendiğinde, ebeveyn tükenmişlik düzeyi çalışma durumuna göre anlamlı bir farklılık göstermemektedir (p<.05). Ebeveyn stres düzeyi çalışma durumuna göre anlamlı bir farklılık göstermemektedir (p<.05). İlişkisel yılmazlık düzeyinin ise, çalışma durumuna göre anlamlı bir farklılık gösterdiği sonucuna ulaşılmıştır. Çalışan katılımcıların ilişkisel yılmazlık ölçeği puan ortalamalarının (X̅:146,3), çalışmayan katılımcıların puan ortalamalarına (X̅:152,62) göre daha düşük olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca, ilişkisel yılmazlık alt boyutu maneviyat ve aktör puan ortalamalarına bakıldığında, çalışanların puan ortalamalarının çalışmayanlara göre daha düşük olduğu sonucuna ulaşılmıştır 3.10. ‘Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık gelir miktarına göre anlamlı bir farklılık göstermekte midir?’ Alt Problemine İlişkin Bulgular Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlığın gelir miktarına göre farklılaşma durumunu ortaya koymak amacıyla ANOVA testi kullanılmıştır. Gruplara ilişkin betimsel değerler Tablo 12’de sunulmuştur. 75 Tablo 12. Ebeveyn Tükenmişliği ve Alt Boyutları, Ebeveyn Stresi, İlişkisel Yılmazlık ve Alt Boyutları Toplam Puanlarının Gelir Miktarı Bakımından Karşılaştırılmasına İlişkin Bulgular 2500-6000 TL 6000-12000 TL 12000 üstü TL ort. ss. ort. ss. ort. ss. 26,01 23,47 23,12 20,22 19,96 12,65 9,81 10,80 8,41 5,86 7,06 5,38 Bıkkınlık Duyguları** 3,97 4,72 Duygusal Uzaklaşma 3,53 ESÖ toplam puan** F/H p 18,75 8,677 0,013* 9,15 8,06 13,596 0,001 5,82 4,74 5,40 2,148 0,342 3,92 4,33 3,34 4,09 3,565 0,168 3,59 3,01 3,15 2,74 2,85 2,184 0,114 9,40 9,61 9,94 10,69 8,67 10,90 4,537 0,103 İYÖ toplam puan 150,45 30,17 144,92 30,09 149,21 27,50 1,760 0,173 Maneviyat 26,73 5,73 25,74 5,50 24,60 6,38 5,024 0,007* Partner 33,07 9,09 31,84 8,68 33,15 7,32 1,425 0,242 Aktör 35,19 7,23 33,58 7,20 34,93 6,95 2,691 0,069 Ortak 55,45 12,82 53,76 12,64 56,34 11,90 2,050 0,130 Ölçek ve Alt Boyutlar ETÖ toplam puan** Ebeveyn Rolünde Tükenme** Ebeveyn Benliğinde Zıtlık** ETÖ: Ebeveyn Tükenmişlik Ölçeği, ESÖ:Ebeveynlik Stres Ölçeği, İYÖ:İlişkisel Yılmazlık Ölçeği *p<.05 ** Kruskal Wallis H Testi Tablo 12 incelendiğinde; Ebeveyn tükenmişliği gelir durumuna göre anlamlı bir farklılık göstermektedir (p<0,05). Buna göre, 2500-6000 TL arası aylık gelir durumu olan ebeveynlerin Ebeveyn Tükenmişlik Ölçeği puan ortalamaları (X̅:26,01), 12.000 TL üstü olanlara göre (X̅:19,96) daha yüksektir. İlişkisel yılmazlık alt boyutu maneviyat gelir durumuna göre anlamlı bir farklılık göstermektedir (p<0,05). Buna göre, 2500-6000 TL arası aylık hane geliri olanların Maneviyat puan ortalamaları (X̅:26,73), 12.000 TL üstü gelir durumu olanlara göre (X̅:24,60) olanlara göre daha yüksektir. Özetle; Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık düzeylerinin cinsiyet, evlenme şekli, eğitim durumu ve meslek değişkenlere göre anlamlı bir farklılık gösterdiği bulgulanmıştır. Ebeveyn tükenmişliği ve ebeveyn stres düzeyleri yaş, evlilik süresi ve çocuk yaşına göre anlamlı bir farklılık gösterirken, ilişkisel yılmazlık düzeylerinin yaşa göre anlamlı bir farklılık göstermediği 76 görülmüştür. İlişkisel yılmazlık düzeyi, çalışma durumuna göre anlamlı bir farklılık göstermekte olup, ebeveyn tükenmişliği ve ebeveyn stres düzeyleri çalışma durumuna göre anlamlı bir farklılık göstermemektedir. Ebeveyn tükenmişliği ve ilişkisel yılmazlık düzeyleri gelir durumuna göre anlamlı bir farklılık gösterirken, ebeveyn stres düzeyinin gelir durumuna göre anlamlı bir farklılık göstermediği bulgulanmıştır. 77 4. BÖLÜM TARTIŞMA Ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık düzeylerinin cinsiyet, yaş, evlilik süresi, evlenme şekli, çocuk yaşı, eğitim durumu, meslek, çalışma durumu ve gelir durumu gibi sosyo-demografik değişkenlere göre anlamlı düzeyde farklılık gösterip göstermediği incelenen araştırmanın bu bölümünde elde edilen bulgular literatürde yapılan benzer araştırmalar ve kuramsal açıklamalar ile birlikte tartışılarak sunulmuştur. 4.1. Ebeveyn Tükenmişliği, Ebeveyn Stresi ve İlişkisel Yılmazlığın Cinsiyet Değişkeni Açısından İncelenmesine Yönelik Bulguların Tartışılması ve Yorumlanması Araştırmanın bulgularına bakıldığında kadın ve erkeklerin ebeveyn tükenmişlik düzeyleri arasında anlamlı bir farklılık olduğu görülmüştür. Erkeklerin ebeveyn tükenmişliği ve ebeveyn stres düzeyinin kadınlara göre daha yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Ebeveyn tükenmişliği ve ebeveyn stres düzeyinin cinsiyete göre anlamlı bir farklılık gösterip göstermediğine ilişkin alanyazında konu ile ilgili yapılan araştırmalar incelendiğinde, bu iki yaklaşım arasında hangisinin doğru olduğuna ilişkin bir kesinlik bulunamadığı görülmektedir. Yapılan araştırmaların sınırlılık göstermesine karşın, bazı araştırmalarda erkeklerin kadınlara göre, yapılan başka araştırmalarda ise, kadınların erkeklere göre ebeveyn tükenmişliği ve ebeveyn stres düzeylerinin daha yüksek olduğu sonucuna rastlanmaktadır. Alanyazın incelendiğinde, bu araştırmanın bulguları ile paralellik gösteren çalışmaların olduğu görülmektedir (Friedman, 199; Karlıdağ, Ünal ve Yoloğlu, 2000; Şanlı, 2006; Tümkaya, 1997). Otacıoglu (2008) tarafından yapılan, çalışma grubunu öğretmenlerin oluşturduğu araştırma sonuçlarına bakıldığında, erkeklerin kadınlara oranla daha fazla tükenmişlik yaşadıkları görülmüştür. Ören ve Türkoğlu (2006) kişisel başarı ve duyarsızlaşma boyutunda erkeklerin, duygusal tükenme boyutunda 78 ise kadınların tükenmişlik düzeylerinin daha yüksek olduğunu bulmuşlardır. Yapılan çalışma sonuçları, bu araştırmanın sonuçları ile uyumlu görülmektedir. Konu ile ilgili alanyazın incelendiğinde, tersi sonuçlarında olduğu görülmektedir. Roskam ve Mikolajzcak (2020) yaptıkları çalışmada, ebeveyn tükenmişliğinin annelerde babalara göre daha fazla olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Bu görüşlerle benzer olan çalışma sonuçlarına da rastlanmaktadır. Roskam, Brianda ve Mikolajczak (2018) annelerin tükenmişlik düzeyinin, babalardan önemli oranda yüksek olduğunu bulmuşlardır. Kalkışım (2019) annelerin babalara göre daha yüksek düzeyde ebeveyn tükenmişliği yaşadığını saptamıştır. Annelerin, ebeveyn rolünde tükenme ve ebeveyn benliğinde zıtlık düzeylerinin daha yüksek olduğu bulunmuştur (Yönel, 2021). Tükenmişliği etkileyen faktörlerin incelendiği, anneler ile yapılan nitel bir çalışmada, yeterince iyi anne olamama korkusu, mükemmeliyetçilik, fiziksel ve duygusal yorgunluk, utanç, suçluluk ve yalnızlık gibi kavramların tükenmişlik ile ilişkisi olduğu bulunmuştur (Hubert ve Aujoulat, 2018). Başka bir çalışmada, cinsiyetin, tükenmişlik düzeyi ile ilişkisi araştırılmış ve kadınların erkeklere göre duygusal tükenmeyi daha fazla yaşadıkları sonucuna ulaşılmıştır (Ergin, 1992; Pines, 1997). Kadınlar, ilişki içerisinde oldukları kişilere karşı daha duyarlı olmakta ve duygusal yönden daha fazla yaklaşmaktadır. Bu durum, kadınların daha fazla tükenmişlik yaşamasına neden olabilir. Bu araştırmanın bulgularından farklılık gösteren, tükenmişliğin cinsiyete göre anlamlı bir farklılık göstermediği sonucuna ulaşan çalışmaların da olduğu görülmektedir (Arıkan vd., 2020; Bilgen ve Genç, 2014; Sayıl, Haran, Ölmez ve Özgüven, 1997). Tükenmişlik alt boyutu olan duygusal tükenmenin cinsiyet değişkenine göre anlamlı bir farklılık göstermediği tespit edilmiştir (Birkan, 2020; Cemaloğlu ve Şahin, 2007). Ebeveyn tükenmişliği ile ilgili koruyucu ve risk faktörleri ile kişilik özelliklerinin incelendiği araştırmada, ebeveyn tükenmişliğinin sosyodemografik bir faktörün yanı sıra durumsal faktörler ile daha çok ilişkili olduğu bulgulanmıştır. Bu faktörlerin, işlevsiz bir aile yapısı ve yakın ilişkilerden memnuniyetsizlik olduğu belirtilmiştir (Le Vigouroux vd., 2017). Polatcı (2007) tarafından yapılan çalışma sonuçları benzer niteliktedir. Akademik personellerde tükenmişlik düzeylerinin incelendiği çalışmada, cinsiyete göre bir farklılık olmadığı, tükenmişliğin kadını ve erkeği aynı oranda etkilediği bulunmuştur. Lindström, Åman 79 ve Lindahl-Norberg (2011) yaptıkları çalışmada ise, ebeveyn tükenmişliğinin, psikososyal faktörlere göre anlamlı bir farklılık gösterdiğini, sosyo-demografik faktörlere göre ise, anlamlı bir farklılık göstermediğini bulmuşlardır. Afrikalı ebeveynlerde, ebeveyn tükenmişliği ve sosyo-demografik özelliklerin ele alındığı çalışmada, ebeveynlerin tükenmişlik düzeyinde cinsiyete dayalı bir farklılık görülmemiştir (Sodi vd., 2020). Her iki cinsiyet içinde ebeveyn tükenmişliği, düşük sosyal destek, kişisel zaman olmaması, ekonomik kaygı ve çocuğun hastalığı gibi faktörlerle ile ilişkili olarak bulunmuştur. Ayrıca, düşük benlik saygısı ve yüksek kontrol ihtiyacının tükenmişlik için risk faktörü olduğu görülmüştür. Ebeveyn stresi, cinsiyete dayalı annelerin ve babaların yaşadığı stres olarak ayrılmaktadır. Literatürde, babalar ile yapılan çalışmaların yeterli düzeyde olmadığı, anneler ile ise, doğum süreci ve engelli çocuğa sahip olma durumu ile sıklıkla çalışıldığı görülmektedir. Her iki ebeveynin de, stres durumunu yaşayabildiğine ilişkin çalışmalar olsa da, hangi grubun daha fazla yaşadığına ilişkin farklı sonuçların olduğu görülmektedir. Uslucan (2015) otizmli çocukların ebeveynleri ile yaptığı çalışmasında, babaların stres düzeyinin, annelerden daha fazla olduğu sonucunu tespit etmiştir. Bu bulgu, bu araştırmanın sonuçları ile uyumludur. Benzer bir bulgu, otizmli çocuğu olan babaların, annelere göre daha fazla ebeveyn stresi yaşadığını bulgulayan araştırmadır (Rivard, Terroux, Parent-Boursier ve Mercier, 2014). Bu araştırmanın bulguları ile örtüşmeyen, annelerin daha fazla stres yaşadığını gösteren çalışmaların da olduğu görülmektedir. Karageyik (2019) annelerin ebeveyn stres düzeyinin, babalardan daha fazla olduğunu bulmuştur. Başka bir araştırmada, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğuna sahip çocuğu olan annelerin çocuğa ilişkin “kabul edilebilirlik” boyutunda daha fazla ebeveyn stresi yaşadığı bulgulanmıştır (Baker, 1994). Cinsiyetin, ebeveyn stresinin bir yordayıcısı olduğu görülmektedir. Genel olarak, kadın olmanın, ebeveyn stresi ile ilişkili olduğu, çok sayıda çalışma tarafından ortaya konmuştur (Pinquart, 2017). Ebeveyn stresi ile ilgili yapılan çalışmaların genellikle, özel gereksinimli veya engelli çocukların ebeveynlerine yönelik olduğu görülmektedir (Akkok, Aşkak 80 ve Karancı, 1992; Beresford, 1994; Kaytez, Durualp ve Kadan, 2015; Köksal ve Kabasakal, 2012; Kurşun, 2018; Sanders ve Morgan, 1997; Sivrikaya ve Tekinarslan, 2013; Uskun ve Gündoğar, 2010). Özel gereksinimli veya engelli çocukların ebeveynleri toplumsal olarak daha fazla stres altında olmalarına karşın, normal gelişim gösteren çocukların ebeveynlerinin yaşayabileceği birçok farklı stres kaynağının olabileceği de dikkate alınmalıdır. Ebeveyn olma süreci, her iki cinsiyet rolüne sahip birey için zorlu ve stresli bir süreçtir. Ebeveyn tükenmişliği ve ebeveyn stres düzeyinde cinsiyet haricinde farklı faktörlerin de etkisi görüldüğünden dolayı, daha çok bireysel ve durumsal özellikler üzerinde durulmuştur. Webster-Stratton (1988) çocuğun mizacı, ebeveyn rolünde yeterli hissetme ve eş ilişkileri boyutlarında kadınların daha fazla stres yaşadıklarını tespit etmiştir. Başka bir araştırmada, kadınların toplumsal stres ve rol kısıtlanması, eşleri ile ilişkisi ve sağlık alanlarında erkeklerden daha fazla ebeveyn stresi yaşadıkları görülmüştür (Garrison , Blalock, Zarski ve Merritt, 1997). Her iki cinsiyetin de, aynı düzeyde stres yaşayabileceğini gösteren çalışmalara rastlanmaktadır. Hem annelerde hem babalarda cinsiyetin ebeveyn stresi üzerinde anlamlı bir etkisi olmadığı, her iki ebeveynin de benzer düzeylerde ebeveyn stresi yaşayabileceği görülmektedir. (Butcher, Wind, Bouma, 2008; Deater-Deckard ve Scarr, 1996; Kaner, 2004; Kurşun, 2018) Bu araştırma bulgularına göre, erkekler ilişkisel yılmazlık partner, aktör ve ortak alt boyutlarında kadınlara göre daha düşük düzeydedir. Alanyazın incelendiğinde, Aydoğan (2014) tarafından yapılan çalışma, konuyla ilgili önemli bulgular sunmaktadır. Yapılan çalışmada, kadın ve erkekte yaşanan ebeveyn stresinin, ilişkisel yılmazlıkta aktör etkisinin olduğu bulunmuştur. Erkekte, ebeveyn stresi arttıkça, kadında ilişkisel yılmazlık düzeyinin arttığı sonucu bulunurken, kadının ebeveyn stresi arttığında, erkeğin ilişkisel yılmazlık düzeyinde herhangi bir etki olmadığı görülmektedir. Kadın ve erkeğin, yaşadıkları ebeveyn stresi azaldıkça, ilişkisel yılmazlık düzeylerinin arttığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu bulguların, araştırmada, elde edilen sonuçları destekler nitelikte olduğu görülmektedir. Başka bir çalışmada, kadınların, öfke, korku, üzüntü, çaresizlik gibi duyguları daha fazla yaşadığı, erkeklere göre daha fazla kendilerini suçladıkları görülmüştür (Kaynar, 2016). Buna karşın, kadınların duygusal zorluklarla karşı karşıya kaldıklarında 81 erkeklere göre problemleri daha kolay kabul ettikleri ve destek konusunda adım attıkları görülmektedir (Dalkılıç, 2016). İlişkisel yılmazlık düzeyinin, cinsiyete göre anlamlı bir farklılık göstermediği ile ilgili çalışmalar mevcuttur (Akça, 2012; Kaynar, 2016; Özcan, 2005). Kara ve Şahin (2018) yaptıkları çalışmada, evli bireylerin cinsiyetlerine göre ilişkisel yılmazlık düzeyleri arasında anlamlı bir farklılık tespit etmemişlerdir. Alanyazın incelendiğinde, yapılan araştırmaların bazıları araştırma bulguları ile paralellik gösterirken bazılarının örtüşmediği görülmektedir. Çocuk yetiştirme sorumluluklarının tam olarak ortak şekilde paylaşılamaması, çalışma hayatı ile birlikte ev işleri ve kadının bu sorumlulukların altından sıklıkla tek başına kalktığı, bu durumun da, kadınları psikolojik ve fiziksel olarak zorlayabildiği görülmektedir (Bianchi, 2000). Buna karşın, babalarında artık çocuğun gelişim sürecinde etkin rol oynadığı görülmektedir. Çocukların okul masrafları ile kişisel istek ve ihtiyaçları doğrultusunda erkekten belli bir maddi beklenti olmaktadır. Annenin çoğunlukla ev ve çocuk ile ilgili sorumluluklar ile ilgilenmesi istenirken, erkekler ekonomik ihtiyacı karşılama ile ilgili ciddi bir yıpranma yaşamaktadırlar. Anneler çocuk ile ilgili yaşanan birçok duruma daha alışık olmalarına karşın, babalar çocuğun bakım sürecine sonradan dâhil olmaktadır. Bununla birlikte babaların, yaşanan durumlara karşı daha dirençsiz olmaları kaçınılmazdır. Bununla birlikte toplumda erkeklerin olumsuz duygu durumlarını ifade etmelerinin, güçsüzlük olarak algılanması sebebiyle, babaların stres durumunu dürüst bir şekilde ifade edemediği düşünülmektedir. Ebeveyn olma süreci başlı başına stresli bir süreci beraberinde getirirken, özel gereksinimli ya da engelli çocuğu olan anne babaların ebeveyn stres düzeylerinin daha fazla olduğuna yönelik çalışmalara rastlanmaktadır. Bu doğrultuda, sosyal desteğe sahip olan ailelerin bu stresli süreçle başa çıkmada daha başarılı oldukları görülmüştür (Aktürk, 2012; Aslan, 2010). Annelerin sosyal desteğe daha kolay ulabildiği ve destek talep etme konusunda daha açık oldukları düşünülmektedir. Annelerin, toplumsal rollerinde etkisi ile bu sürece anne olmadan hazırlanmaya başlaması, baş etme becerilerini daha fazla geliştirmekte, stresli durumlarla babalara göre daha iyi düzeyde baş etmelerini sağlamaktadır. Babaların, destek talep etme konusunda daha geri planda durmasından dolayı yaşadıkları stresli süreçleri daha zor atlatabilecekleri düşünülmektedir. 82 4.2. Ebeveyn Tükenmişliği, Ebeveyn Stresi ve İlişkisel Yılmazlığın Yaş Değişkeni Açısından İncelenmesine Yönelik Bulguların Tartışılması ve Yorumlanması Araştırma bulgularına göre, ebeveyn tükenmişlik düzeyi ve ebeveyn stres düzeyi yaşa göre istatistiksel olarak anlamlı fark göstermekte olup, ilişkisel yılmazlık düzeyinin yaşa göre anlamlı bir farklılık göstermediği görülmüştür. Alanyazın incelendiğinde, bu araştırma sonuçları ile paralellik gösteren çalışmaların olduğu görülmektedir. Spina bifida tanılı çocuğu olan annelerin yaşa bağlı ebeveyn stres düzeylerinin incelendiği araştırmada, 35 yaşın altında ve 35 yaşın üstünde annelerin ebeveyn stres düzeyleri farklı değişkenler ile birlikte incelenmiştir. Araştırma bulgularına göre, 35 yaşın üzerinde ve ileri yaşta olan annelerin ebeveyn stres düzeyleri daha yüksektir (Macias, Saylor, Rowe ve Bell, 2003). Yapılan başka bir araştırmanın sonuçları da paralel niteliktedir (Östberg ve Hagekull, 2000). Ebeveynlerin yaşı ilerledikçe, fiziksel ve psikolojik sağlıklarında azalma meydana gelmektedir. Bu durum, ebeveynlerin duygusal anlamda daha hassas hissetmelerine ve birçok stres faktörü ile karşı karşıya kalarak, ebeveyn stresini daha fazla yaşamalarına neden olabilir. Bu bulguların tersi olarak, ebeveynlerin 35 yaşından sonra daha az ebeveyn stresi yaşadıkları sonucuna ulaşılmıştır (Garrison, Blalock, Zarski ve Merritt, 1997). Kaner (2007) tarafından yapılan çalışma sonucunda da, 35 yaş ve altı annelerin tükenmişlik düzeylerinin 36-40 yaş ve daha üzeri yaşa sahip annelerden daha yüksek olduğu bulunurken, babaların yaşının ebeveyn tükenmişliğini etkilemediği sonucuna ulaşılmıştır. Başka bir araştırmada, yaşla birlikte ebeveynlerin bilgi ve deneyiminin artmasının, yetkinlik anlamında daha olumlu etki sağladığı bulgulanmıştır (LeahKenyon, 2019). Konu ile ilgili yapılan araştırmalarda, erken yaşta ebeveyn olma, hazır bulunuşluk, çocuklarda gelişimsel problemler, aşırı kontrol ve sıkı disiplin yaklaşımları ve eğitim düzeyinin düşük olmasının olumsuz ebeveyn-çocuk ilişkisi ve ebeveyn stresi ile ilişkili olabileceği belirtilmektedir (Aitken vd., 2016; Colon, 2010; Larson, 2004; Menon, Fauth ve Easterbrooks; 2020; Mollborn ve Dennis, 2011). 83 Yönel (2021) tarafından yapılan çalışmada da, benzer sonuçlara rastlanmaktadır. Araştırmada, 30 yaş ve altı ebeveynlerin duygusal uzaklaşma ve ebeveyn benliğinde zıtlık düzeylerinin, 41 yaş ve üzeri yaş arasında olan ebeveynlerin duygusal uzaklaşma ve ebeveyn benliğinde zıtlık düzeylerinden daha yüksek olduğu bulunmuştur. Genç ebeveynlerin tükenmişlik düzeyinin daha yüksek olduğu görülmektedir. Genç ebeveynler, sosyal olarak daha çok iletişim ve etkileşim halinde olabilirler. Farklı ebeveyn örneklerini görmek, genç ebeveynler için duygusal olarak yıpratıcı olabilir. Kendisini deneyimsiz ve yetersiz hissederek, karşılaştığı farklı ebeveynler ile kendisini karşılaştırabilir. Bu durum, günümüzün de getirmiş olduğu mükemmeliyetçi anne baba tutumuna neden olarak, ebeveynlerin, ebeveynlikle ilgili gerçek dışı beklentilere girmesini beraberinde getirebilir. Böyle düşünen ve hisseden bireyin, stres ve tükenme durumunu daha fazla yaşayabileceği düşünülmektedir. Alanyazın incelendiğinde, farklı bulgulara rastlanmaktadır. Yaşın, ebeveyn stresi üzerinde anlamlı bir etkisi olmadığı görülmektedir (Lehr vd., 2015; Steiner ve Paulson, 2007). Özel gereksinimli çocuğu olan ebeveynlerin algılanan stres düzeylerinin, yaşlarına göre farklılaşmadığı bulgulanmıştır (Vermaes, Janssens, Mullaart, Vinck ve Gerris, 2008). Başka bir araştırma bulgusu, yaşın ebeveyn stresi üzerinde etkili olmadığı yönündedir (Güzeloğlu, 2019). Ebeveyn tükenmişliğini etkileyen faktörlerin incelendiği başka bir çalışmada, ebeveyn tükenmişlik düzeyinin, yaşa göre anlamlı bir farklılık göstermediği sonucuna ulaşılmıştır (Mikolajzcak vd., 2020). Bütün çalışma sonuçlarına paralel olarak, Sayıl, Haran, Ölmez ve Özgüven (1997) tarafından yapılan çalışmada da, yaşın tükenmişlik ile ilişkisi olmadığı tespit edilmiştir. Alanyazın incelendiğinde, ebeveyn stresinin yaş değişkeni ile ilişkisine yönelik, bu araştırmanın bulgularını destekleyen çalışmalar kadar, farklı bulguların olduğu çalışmaların da olduğu görülmektedir. Bu araştırmada, 40-49 yaş aralığında olan ebeveynlerin daha fazla stres yaşadıkları sonucuna ulaşılmıştır. Kadınların iş hayatına dâhil olması ve evlenme yaşının ertelenmesi ile birlikte, çiftler ileri yaşta çocuk sahibi olmaktadırlar. Bu doğrultuda, ebeveyn ile çocuk arasında yaşanan iletişimlerde oluşan yaş farkı ile birlikte kuşak farkı hissedilebilmektedir. Çocukla kurduğu iletişimde yetkin hissedemeyen ebeveyn, çocuğun fiziksel ve psikolojik ihtiyaçlarını yeterli düzeyde karşılayamadığını düşünebilir. Ayrıca, ebeveynin yaşının 84 ilerlemesi ile birlikte, çocuğun eğitim, evlilik ve askerlik nedeniyle evden ayrılması mümkün olabilmektedir. Ebeveynler bu süreçte, çocuklarına karşı duygusal uzaklaşma yaşayabilirler. Bu bağlamda, yaşının ilerlemesi ile birlikte ebeveynler daha fazla stres yaşayabilirler. Bu noktada, yaşın ebeveyn stresi ile ilgili belirleyici faktör olamayacağı ve bütün faktörler ile birlikte ele alınması gerektiği düşünülebilir. Kara ve Şahin (2018) yaptıkları araştırmada, ilişkisel yılmazlığın yaşa göre anlamlı bir farklılık göstermediğini bulmuşlardır. Bu sonuç, bu araştırmanın bulgularını destekler niteliktedir. Evliliğe ilk adım attıklarında çiftler, olumlu deneyimleri daha fazla yaşama ve umut etme eğiliminde olurlar. Bu süreçte, umutlarının yüksek olması yılmazlık yönünde destekleyici bir faktör olabilir. Ebeveynlerin yaşı ilerledikçe, olgunlaşmaları ve daha çok mantıksal bir yaklaşım içinde olmaları mümkün olmaktadır. O zamana kadar birçok olumlu durum kadar zorlu durumlarla da karşı karşıya kalmış bireyler ilişkisel yılmazlık yönünden daha avantajlı olabilirler. Bektaş ve Özben (2016) yaştan ziyade bireysel ve sosyal niteliklerin yılmazlığı etkilediğini ifade etmişlerdir. Kişisel ve durumsal özelliklerin yaş faktöründen daha belirleyici olduğu düşünülebilir. Yaşı küçük fakat yüksek yaşam koşullarına sahip bireyler ile düşük yaşam koşullarına sahip bireylerin yılmazlık becerilerinin farklı olması mümkün olabilir. Alanyazında incelenen çalışmaların, araştırma bulguları ile paralellik gösterdiği görülmektedir. 4.3. Ebeveyn Tükenmişliği, Ebeveyn Stresi ve İlişkisel Yılmazlığın Evlilik Süresi Değişkeni Açısından İncelenmesine Yönelik Bulguların Tartışılması ve Yorumlanması Araştırma bulgularına göre, ebeveyn tükenmişlik düzeyi ve ebeveyn stres düzeyi evlilik süresine göre anlamlı bir farklılık ortaya koymaktadır. İlişkisel yılmazlık düzeyinin ise, evlilik süresine göre anlamlı bir farklılık göstermediği görülmüştür. Yardımcı (2020) yaptığı araştırmada, 15 yıl ve üzeri evli olanların, 11-15 yıl aralığında evli olan bireylere göre yaşam doyumlarının daha yüksek olduğunu tespit etmiştir. Bunun yanı sıra, 6-10 yıl aralığında evli olan bireylerin, 11-15 yıl aralığında evli olan bireylere oranla yaşam doyumlarının daha yüksek olduğu görülmüştür. 85 Evlilikte zamanın ilerlemesi ile birlikte, çocukların yaşı ilerlemekte, ebeveynlere olan bağımlılıkları ve ihtiyaçları azalmaktadır. Çoğu üniversiteyi bitirmiş, meslek sahibi olmuş, evlenmiş bireyler olmaktadır. Artık sorumluluğu çocuğun üstlenmeye başladığı, ebeveynin sorumluluğunun azalmaya başladığı dönemlerde, ebeveyn tükenmişliğinin azalmaya başladığı, eşlerin birbiri ile olan ilişkilerinin artmaya başladığı düşünülebilir. Alanyazın incelediğinde, ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık ile ilgili yapılan çalışmalarda, evlilik süresi değişkeni ile ilgili bulgulara rastlanmamaktadır. Bu doğrultuda, bu araştırmanın bulgularının, alana katkı sağlayacağı düşünülmektedir. 4.4. Ebeveyn Tükenmişliği, Ebeveyn Stresi ve İlişkisel Yılmazlığın Evlilik Şekli Değişkeni Açısından İncelenmesine Yönelik Bulguların Tartışılması ve Yorumlanması Araştırma bulgularına göre, ebeveyn tükenmişliği alt boyutu duygusal uzaklaşma, ebeveyn stres düzeyi ve ilişkisel yılmazlık düzeyi evlilik şekline göre istatistiksel olarak anlamlı bir fark göstermektedir. Yıldız ve Çevik (2016) evli bireylerle yaptıkları çalışmada, kendi isteği ile evlenenlerin evlilik doyumlarının görücü usulü evlenenlere göre daha yüksek olduğunu bulgulamışlardır. Şendil ve Korkut (2008) flört ederek evlenen çiftlerin görücü usulü evlenen çiftlere göre uyumlarının daha yüksek olduğunu bulmuşlardır. Yardımcı (2020) araştırma bulguları aynı doğrultudadır. Flört ederek evlenenlerin, görücü usulü evlenenlere göre, yaşam doyumlarının daha yüksek olduğu bulunmuştur. Alanyazında yapılan çalışmaların, araştırma bulguları ile paralellik gösterdiği görülmektedir. Kara ve Şahin (2018) araştırmalarında, evli bireylerin evlilik şekline göre ilişkisel yılmazlık düzeyleri arasında anlamlı bir farklılık bulmamışlardır. Bu araştırmanın bulgularında ise, ilişkisel yılmazlık alt boyutu maneviyatın görücü usulü evlenenlerde daha yüksek düzeyde olduğu sonucu tespit edilmiştir. Görücü usulü evlenen bireyler toplumsal kriterlere uyum sağlayarak, çevre onayı ile birlikte evliliğe adım atmaktadırlar. Yapılan bir araştırmaya göre, üst sosyo-ekonomik düzeydeki bireylerin birçoğu flört ederek evlenirlerken, daha düşük sosyo-ekonomik düzeyde olan bireylerin görücü usulü evlendikleri görülmüştür (Koçinoğlu, 1971, akt.Özgüven, 2014, s.52). Görücü usulü evliliği tercih eden bireyler eşlerini bir kurtuluş, kader gibi 86 görmektedirler. Ekonomik olarak yeterli hissetmeyen bireyler, evlendikleri kişi ile birlikte hem maddi hem de manevi olarak daha güçlü hissetmeye başlarlar. Manevi yönden daha güçlü hissetmelerine karşın, birbirlerini kişisel özellikler ile tanıma fırsatı olmadan evliliğe adım atan çiftlerin, ortak karar alabilme, olumlu iletişim ve etkili problem çözme konusunda yetersiz olabilecekleri düşünülmesi ile birlikte, ebeveyn stresini daha fazla yaşayabilecekleri düşünülmektedir. 4.5. Ebeveyn Tükenmişliği, Ebeveyn Stresi ve İlişkisel Yılmazlığın Çocuk Yaşı Değişkeni Açısından İncelenmesine Yönelik Bulguların Tartışılması ve Yorumlanması Araştırma bulgularına göre, ebeveyn tükenmişlik düzeyi, çocuk yaşına göre anlamlı bir farklılık göstermektedir. Ebeveynlerin, ebeveynlik rollerinde yaşadıkları tükenmeyi, küçük yaşta çocuğa sahip olmaya bağlı olarak daha fazla yaşadıkları görülmektedir. Yaşı büyük çocuğa sahip olanların ebeveyn tükenmişlik düzeylerinin daha az olduğu görülmektedir. Bir araştırmada, 3-6 yaş grubunda çocuğu olan ebeveynlerin tükenmişlik düzeyleri incelenmiştir. Çalışma sonucunda, çocuğun yaşının arttıkça, ebeveyn rolünde tükenme, ebeveyn benliğinde zıtlık ve bıkkınlık alt boyutu ile birlikte ebeveyn tükenmişlik düzeyinin azaldığı sonucuna ulaşılmıştır. Küçük yaş grubunda çocuk, temel ihtiyaçları ile ilgili ebeveyne daha fazla muhtaç durumdadır. Kendi istek ve ihtiyaçlarını kendisi karşılayamayan çocuğun daha fazla bakım ihtiyacı olmaktadır. Öte yandan, çocuğun yaşının ilerlemesi ile birlikte çocuk öz-bakım ile ilgili ihtiyaçlarını kendisi karşılamaya başlar, duygu ve düşüncelerinin farkına vararak kendisini ifade edebilmeyi öğrenir ve akranları ile daha fazla zaman geçirerek sosyalleşmeye de başlaması ile birlikte ebeveynin sorumlulukları biraz daha azalır. Bu durum, ebeveyn tükenmişliği ile ilgili koruyucu bir faktör olan ebeveynin kendisine zaman ayırması, rahatlamasını sağlayan serbest zaman aktiviteleri, sosyalleşme gibi alanları oluşturmasına zemin hazırlayarak, ebeveynin stresinin azalmasını sağlayabilir. Bu araştırmanın bulgularına göre, ebeveyn stresi, çocuk yaşına göre anlamlı bir farklılık göstermektedir. Yapılan bir çalışmada, doğum sonrasında annelerin stres, depresyon ve kaygı gibi durumları daha fazla yaşadıkları bulgulanmıştır (Sêjournê, 87 Sanchez-Rodriguez, Leboullenger ve Callahan, 2018). Doğum anne için psikolojik, biyolojik ve sosyal birçok farklılığın yaşandığı önemli bir yaşantıdır. Bazı annelerin sahip olduğu özellikler hamilelik ve doğum sürecinde kaygı, depresyon gibi olumsuz duygu durumların oluşmasına neden olabilir (Hergüner, Çiçek, Annagür, Hergüner ve Örs, 2014). Doğum ile birlikte ebeveyn rolünü üstlenen anne, birçok risk faktörü ile karşılabilir. Bu değişiklerle baş etmekte zorlanarak depresyon durumu yaşayabilir (Erdem, Bucaktepe, Özen ve Kara, 2010). Küçük yaşta çocuğa sahip ebeveynlerde, yeni role uyum sağlama ve çocuğun kişisel ihtiyaçlarını karşılayabilme sürecini yönetebilmesi zor olabilir. Bu bağlamda, küçük yaşta çocuğu olan ebeveynlerin, daha fazla stres ve tükenmişlik yaşayabileceği düşünülebilir. Alanyazında benzer sonuçların olduğu görülmektedir. Ebeveyn tükenmişliğinin, küçük yaşta (5 yaşından küçük) çocuğa sahip olan ebeveynlerde daha fazla olabileceği görülmektedir (Le Vigouroux, Scola, Raes ve Mikolajzcak ve Roskam, 2017). 0-6 yaş arasında çocuğu olan ebeveynlerin, kendi kişisel ihtiyaçlarını karşılamakta ve kendilerine zaman ayırmakta yaşadıkları zorluk nedeni ile tükenmişlik yaşayabildikleri sonucuna ulaşılmıştır (Giallo, Rose, Cooklin ve McCormack, 2013). Başka bir çalışmada, 0-6 yaş arasında çocuğu olan ebeveynlerin, stres yaşadıkları buna bağlı olarak, ebeveyn öz yeterliklerinin olumsuz etkilenerek olumsuz ebeveyn davranışlarında bulunabilecekleri sonucuna ulaşılmıştır (Dunning ve Giallo, 2012). Literatürde, ergen çocuğu olan annelerin de tükenmişlik yaşayabildikleri görülmektedir (Auriol-Bartro, 2011; akt. Séjourne vd., 2018). Ergenlik döneminde çocuğu olan annelerin kaygı düzeylerinin yüksek olduğu görülmektedir (Boğday, 2020). Ergenlik dönemi, çocuğun psikolojik, fizyolojik ve sosyal birçok değişim yaşadığı, çocuğun kişilik gelişimi yönündeki önemli bir aşamadır (Rogol, Roemmich ve Clark, 2002). Bu evrede, daha özgür, kendi kararlarını vermeyi ve kendi tercihlerini yapmak isteyen ergenler, aileden uzaklaşma ve çatışma durumunu yaşayabilirler. Bu bağlamda, ebeveyn rolünde farklı bir aşamadan geçen anne babaların çocuklarıyla iletişim kurmada yaşayabilecekleri zorluk, stres ve kaygı düzeylerinin artması tükenmiş hissetmelerine neden olabilir. Alanyazında araştırma bulguları ile örtüşmeyen sonuçlara da rastlanmaktadır. Karageyik (2019) yaptığı araştırmada, ortaokul ve lise kademesinde çocuğu olan ebeveynlerin stres düzeylerinde çocuğun kademesine göre anlamlı bir farklılık olmadığını bulmuştur. Ebeveyn duygu durumu 88 çocuğun yaşına göre anlamlı bir farklılık göstermemektedir (Ho vd., 2013). Lindström, Âman ve Lindahl-Norberg (2011) ebeveyn stres düzeyinin çocuk yaşına göre anlamlı bir farklılık göstermediğini bulgulamıştır. Araştırma sonuçları, literatürde yapılan bazı araştırmalarla paralellik gösterirken, bazı araştırmalardan farklılık göstermektedir. 4.6. Ebeveyn Tükenmişliği, Ebeveyn Stresi ve İlişkisel Yılmazlığın Eğitim Durumu Açısından İncelenmesine Yönelik Bulguların Tartışılması ve Yorumlanması Araştırma bulgularına göre, ebeveyn tükenmişlik düzeyi, ebeveyn stres düzeyi ve ilişkisel yılmazlık düzeyi eğitim durumuna göre anlamlı bir farklılık göstermektedir. Bu araştırmanın bulguları, literatürde yapılan çalışmalarla benzerlik göstermektedir. Bu araştırmada, lise mezunu ebeveynlerin, ebeveyn tükenmişliği ve ebeveyn stres düzeylerinin daha yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Yüksek eğitim seviyesine sahip olmanın, tükenmişlik ile ilgili koruyucu bir faktör olduğu bulunmuştur (Sodi vd., 2020). Coşkun ve Akkaş (2009) tarafından yapılan çalışmanın bulguları da paralel niteliktedir. Araştırmada, eğitim seviyesinin yükselmesinin sürekli kaygı durumunu azaltabileceğine yönelik bulgulara ulaşılmıştır. Eğitim durumu ilköğretim düzeyinde olan ebeveynlerin duygusal tükenmişlik düzeylerinin diğer eğitim durumundaki ebeveynlere göre daha yüksek düzeyde olduğu bulgusuna ulaşılmıştır (Aydın, 2017; Cin, Aydın ve Arı, 2017). Öğretmenlerin eğitim durumları arttıkça, tükenmişlik düzeyleri azalmaktadır. Ön lisans mezunu öğretmenlerde duygusal tükenme ve duyarsızlaşmanın lisans ve yüksek lisans mezunu öğretmenlerden daha yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Cemaloğlu ve Şahin, 2007; Seferoğlu, Yıldız ve Yücel, 2014). Ailelerin ihtiyaç duyduğu kaynak ve bilgilere ulaşmada karşılaştığı zorluklar, tükenme durumunu yaşamalarında bir risk faktörü oluşturmaktadır. Eğitim düzeyinin toplumsal statü ve roller bağlamında önemli olduğu düşünülmektedir. Toplum içerisinde en çok karşılaştığımız sorulardan biri eğitim durumumuza yöneliktir. Eğitim düzeyi düşük bireylere karşı toplumda, statüye bağlı olarak olumsuz bakış açısı olabilmektedir. Ebeveynler, çocuklara okul ile ilgili ödeve yardım etme gibi akademik destek sağlamada zorluk çekebilir. Ayrıca, lise mezunu ebeveynlerin üniversiteye giden çocukları olabilir. Ebeveyn, kendini bu süreçte 89 yetersiz ve deneyimsiz hissederek, üzerinde baskı hissedebilir. Öte yandan, toplumsal olarak eğitim düzeyinin düşük olması ile ilgili kendisini mutsuz hissedebilir. Yeterli hissedemeyen ebeveynin stres ve tükenmişlik yaşamasının kaçınılmaz olacağı düşünülmektedir. Alanyazında ebeveyn tükenmişlik düzeylerini, eğitim durumu ile inceleyen çalışmaların az düzeyde olduğu olduğu görülmektedir. Yapılan çalışmalarda, ebeveynlerin tükenmişlik düzeyinin eğitim düzeyine göre farklılaşmadığı sonucuna rastlanmaktadır (Kaner, 2007; Le Vigoroux ve Scola, 2018; Mikolajzcak vd., 2018). Öğretmenlerin eğitim durumlarına göre duygusal tükenme, duyarsızlaşma ve kişisel başarı düzeyleri farklılaşmamaktadır (Birkan, 2020). Alanyazında farklı bir bulgu, Yönel (2021) tarafından yapılan çalışmadır. Çalışma sonucuna göre, mezun oldukları okul lisans ve lisansüstü olan ebeveynlerde ebeveyn rolünde tükenme düzeyi daha yüksektir. Ön lisans mezunu ebeveynlerin, bıkkınlık duyguları, duygusal uzaklaşma ve ebeveyn tükenmişlik düzeyinin, ilkokul, ortaokul mezunlarından daha düşük olduğu görülmektedir. Eğitim durumunun yüksek olması bireylerin evlilik doyumlarını arttırmaktadır (Yıldız ve Çevik, 2016). Yapılan bir çalışmada farklı bir bulgu olarak, eğitim düzeyi arttıkça evlilik doyumu azalmaktadır (Çağ ve Yıldırım, 2013). Eğitim seviyesinin düşük olması, çiftlerin uyumlarını da olumsuz etkileyebilmektedir (Şendil ve Korkut, 2008). Bireylerin eğitim düzeyinin artması birlikte, evlilikten ve sosyal hayattan beklentilerinin değişebildiği düşünülmektedir. Literatürde tersi sonuçların da olduğu görülmektedir. Eğitim seviyesinin yüksek olduğu kişiler, daha fazla sorumluluğa sahip olmasından dolayı daha fazla tükenme yaşayabilmektedirler (Leiter, Maslach ve Frame, 2014). Başka bir araştırmada, eğitim durumunun, ebeveyn tükenmişlik düzeyinde istatistiksel olarak belirgin bir etkisi olmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Kalkışım, 2019). Duran ve Barlas (2014) lise mezunu olan babaların ilköğretim mezunu olanlara göre, lise mezunu olan annelerin okuryazar olmayanlara göre, öznel iyi oluşlarının daha yüksek olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Öznel iyi oluş, bireylerin mutlu, huzurlu ve başarılı olmaları yönünde önemli faktörlerden birisidir. Otizmli çocuğu olan anne babalarda eğitim durumunun ilişkisel yılmazlık düzeylerini etkilemediği görülmüştür (Dalkılıç, 2016). 90 Evli bireylerin yılmazlık düzeylerinin eğitim durumuna göre anlamlı düzeyde farklılaştığı görülmektedir (Bektaş ve Özben, 2016). Eğitim durumunun artması, kültürel düzeyin gelişimini etkileyerek, daha fazla imkâna ulaşımı ulaşılabilir hale getirmektedir. Çiftlerin eğitim durumlarının artmasının yılmazlık düzeylerini arttıran önemli bir faktör olduğu görülmüştür. Bu sonuçlar, bu araştırmanın bulguları ile paralellik göstermektedir. 4.7. Ebeveyn Tükenmişliği, Ebeveyn Stresi ve İlişkisel Yılmazlığın Meslek Açısından İncelenmesine Yönelik Bulguların Tartışılması ve Yorumlanması Araştırma bulgularına göre, ebeveyn tükenmişlik düzeyi, ebeveyn stres düzeyi ve ilişkisel yılmazlık düzeyinin meslek değişkenine göre anlamlı bir farklılık gösterdiği görülmektedir. Mesleği serbest meslek olanların, ebeveyn tükenmişliği ve ebeveyn stres düzeylerinin daha yüksek olduğu görülürken, ilişkisel yılmazlık aktör alt boyutunda daha düşük düzeyde olduğu sonucu görülmüştür. Bireylerin sahip oldukları meslek, geçim kaynağını oluşturmaktadır. Ayrıca, her mesleğin çalışma şartları, çalışma düzeni ve maddi geliri farklılık göstermektedir. Serbest meslek alanında aktif olarak çalışanların, esnek çalışma saatlerine sahip olabileceği düşünülmekte, bu sebeple ebeveynin çocuğuna yeterli zaman ayıramaması söz konusu olabilmektedir. Ebeveynler, serbest mesleğin ne olduğunu çocuklarına anlatmakta güçlük çekebilirler. Öte yandan, serbest meslek alanında olan ebeveynlerin yeterli maddi geliri elde edemeyeceği düşünülebilir. Bireylerin sahip oldukları mesleğin, toplum içerisinde statümüzü ve kimliğimizi belirleyen önemli seçimlerden bir tanesi olduğu düşülmektedir. Aile içerisinde bir yana, toplumsal olarak da meslek bireylere en çok sorulan sorulardan bir tanesidir. Bu bağlamda mesleki kimliğinde mutlu hissetmeyen bireyin, eş ve ebeveyn rollerinde de bazı stresli durumlar yaşayabileceği düşünülebilir. Yapılan araştırmalarda, düşük statüye sahip olmanın ebeveyn tükenmişliği ve ebeveyn stresi için risk faktörü olabileceği görülmektedir. Toplumda statüsü yüksek mesleklerde olmak, kişinin bu statünün getirdiği rollere uymasını da beraberinde getirebilir. Meslek alanında başarılı olan kişiler, aile yaşantılarında da aynı başarıyı 91 paralel olarak götürmeye daha fazla özen gösterebilirler. Ayrıca, iyi bir meslek statüsünde olmak, kişinin ekonomik olarak yeterli düzeyde olmasını da sağlayabilir. Alanyazında yapılan çalışmaların araştırma bulgularını destekler nitelikte olduğu görülmektedir. Literatürde, tükenmişlik ile ilgili kuramsal bilgiler değerlendirildiğinde, tükenmişliğin, ilk olarak sağlık gibi insan ile iç içe çalışan mesleklerde ortaya çıktığı görülmektedir. Sağlık alanında çalışan, özellikle doktor ve hemşirelerin, çoğu zaman kendi ihtiyaçlarından önce başkalarının ihtiyaçlarına öncelik vermesi sebebi ile duygusal tükenmeyi daha fazla yaşayabilecekleri görülmektedir. Doktorlar meslek hayatları boyunca yüksek düzeyde strese maruz kalırlar ve tükenmişlik yaşamaya yatkın hale gelirler. Tükenmişlik yaşayan doktorlar yanlış kararlar verebilir, tıbbi hatalar yapabilir ve iş arkadaşlarıyla zor ilişkilere girebilirler. Bununla birlikte, depresyon, endişe, uyku bozuklukları, madde kullanımı ve evlilik ilişkilerinde problemler yaşayabilirler. Sağlık alanında çalışanların stresli bir ortama maruz kalmaları sebebiyle tükenmişlik ve stres konusunda risk altında oldukları söylenebilir (Graham, Potts ve Ramirez, 2002; Koçyiğit, 2019; Kumar, 2016; Lemaire ve Wallace, 2017; Tunç, 2008). Ayrıca sağlık alanında çalışanların nöbet sistemi ile çalışması söz konusu olabilmektedir. Bu durum, düzenli ve sağlıklı bir aile ortamının olmasını zorlaştırabilir. Sağlık alanında çalışanların, çocuklarına yeterli zaman ayıramama, çocukların fiziksel ve ruhsal ihtiyaçlarını karşılayamama ile ilgili daha fazla tükenmişlik ve stres yaşayabilecekleri düşünülmektedir. Ebeveyn tükenmişliği ve ebeveyn stres düzeyinin akademisyenlerde az düzeyde olduğu görülmektedir. Bu durumun, akademisyenlerin bilgiye daha hızlı ulaşabilmeleri ile ilgili olduğu düşünülebilir. Akademisyenlerin, çocuğun gelişim sürecinde yaşanan durumlara ilişkin farkındalıklarının daha yüksek olduğu ve bu doğrultuda daha bilinçli müdahalelerde bulunabilmeleri mümkün olabilir. Bununla beraber, akademisyenlerin maddi ve manevi olarak çocuğun ihtiyaçlarını karşılama konusunda daha yetkin olabilecekleri şeklinde yorumlanabilir. Alanyazın incelendiğinde, tükenmişliğin, meslekler ile ilişkili olduğunu gösteren çalışmalara rastlanmaktadır. Akademisyenlerin tükenmişlik düzeylerinin incelendiği çalışmada, duygusal tükenme alt boyutunda anlamlı bir farklılık bulunmazken, duyarsızlaşma ve kişisel başarı alt boyutunda anlamlı bir farklılık görülmüştür (Polatcı, 2009). Başka bir araştırmada, Yrd.Doç. olmayı bekleyen 92 doktorasını tamamlamış Araş.Gör.’lerin en yüksek duygusal tükenme düzeyine sahip olduğu bulunmuştur (Çam, 2001). Başka bir meslek grubu olan doktor ve hemşirelerin tükenmişlik düzeylerinin incelendiği araştırmada, duygusal tükenme alt boyutunda anlamlı bir farklılık görülürken, kişisel başarı ve duyarsızlaşma alt boyutlarında anlamlı bir fark saptanmamıştır (Sayıl, Haran, Ölmez ve Özgüven, 1997). Farklı bir araştırma bulgusu, öğretmenlerin cinsiyet, medeni durum, mesleki kıdem ve mezun olunan okul değişkenleri açısından tükenmişlik düzeylerinin incelendiği çalışmanın bulgularıdır. Araştırma sonuçlarına göre, tükenmişlik, hiçbir sosyo-demografik değişkene göre farklılık göstermemektedir. Öğretmenlerin tükenmişlik düzeylerinin orta derecede olduğu bulgulanmıştır (Bilgen ve Genç, 2014). Öğretmenlerin tükenmişlik düzeylerinin incelendiği farklı bir araştırmada, öğretmenlerin duygusal tükenmişlik ve tükenmişlik düzeyi orta, duyarsızlaşma düzeyi düşük, kişisel başarı düzeyi ise yüksek olarak bulunmuştur. Öğretmenlerin yaşamı ihmal etme ve eve iş getirme düzeyinin düşük, yaşamın işten ibaret olması ve genel iş yaşam dengesi düzeyinin orta ve iş yaşam uyumunun yüksek düzeyde olduğu bulunmuştur (Birkan, 2020). Bu araştırmanın sonuçlarına bakıldığında, mesleği serbest meslek olanların ilişkisel yılmazlık aktör alt boyut puan ortamalarında, mesleği memur, doktor ve hemşire olanlardan daha düşük düzeyde olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Literatür incelendiğinde, ilişkisel yılmazlık düzeylerinin mesleğe göre ele alındığı çalışmaların çok sınırlı olduğu görülmekte olup, araştırma sonuçlarının literatüre katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Farklı bir çalışmada, evli bireylerin ilişkisel yılmazlık ve evlilikte öz yetkinlik düzeyleri farklı demografik değişkenlere göre incelenmiştir. Evli bireylerin cinsiyet, yaş, evlilik süresi, evlilik şekli, meslek, eğitim düzeyi ve gelir düzeyleri ile ilgili bilgileri alınmıştır. Araştırma bulgularına göre, ilişkisel yılmazlık düzeyinin, sosyo-demografik bilgilere göre anlamlı bir farklılık göstermediği görülmüştür (Kara, 2019). 93 4.8. Ebeveyn Tükenmişliği, Ebeveyn Stresi ve İlişkisel Yılmazlığın Çalışma Durumu Açısından İncelenmesine Yönelik Bulguların Tartışılması ve Yorumlanması Araştırma sonucuna göre, katılımcıların ebeveyn tükenmişlik düzeyi ve ebeveyn stres düzeyi çalışma durumuna göre anlamlı bir farklılık göstermemekte olup, ilişkisel yılmazlık düzeyi çalışma durumuna göre anlamlı düzeyde farklılaşmaktadır. Alanyazın incelendiğinde, araştırma bulgularından farklı sonuçlara rastlanmaktadır. Ev kadını veya çalışan her annenin yaşamında olumsuz stres riskinin varlığından söz edilebilmektedir. Çalışan annelerin iş sürecinde yaşadığı strese ek olarak annelik rolünün getirdiği stresin de ebeveyn stresini arttırabilen bir faktör olduğu görülmektedir (Nemet-Pier, 2003; akt. Akgün, 2014). Mikolajzcak ve Roskam (2018) araştırmalarında, çalışmayan ebeveynlerin ebeveyn tükenmişliğini daha fazla yaşayabileceklerini bulgulamışlardır. İş hayatında yaşanan tatmin duygusunun yaşam doyumu üzerinde olumlu bir etkisi olduğu görülmektedir (Van Praag, Frijters ve Ferrer-i-Carbonell, 2003). Kişinin iş yaşamı ile aile yaşantısı sürekli etkileşim halindedir. Çalışan anne babalar günlerinin büyük bir kısmını çalışma ortamında geçirirler. İçinde bulundukları çalışma ortamında ise, birçok farklı durum ile karşı karşıya kalırlar. Uzun vakitlerini çalışma ortamında geçiren anne babalar iş arkadaşlarından kabul görme, sosyalleşme, iletişim kurma ve desteklenme ihtiyacı duyabilmektedirler. İş hayatında bu beklentiyi karşılayamayan ebeveynlerin stres yaşaması olasıdır. Ebeveynin stresle başa çıkabilme ve duygularını kontrol edebilme ile ilgili kişisel başa çıkma kaynaklarının olmaması, yaşadığı stres durumunu aile üyelerine yansıtmasına neden olabilir. Ev ile ilgili sorumluluklar ve ebeveynlik rollerinin getirmiş olduğu stres faktörleri de dikkate alındığında, çalışan anne babalar ebeveyn stresini daha fazla yaşayabilir. Yapılan bir çalışmada, evli kişilerin yılmazlık düzeylerinin kendileri ve eşlerinin çalışma durumuna göre anlamlı düzeyde farklılık gösterdiği sonucuna ulaşılmıştır. Çalışma sonucunda, mesleğini severek yapan bireyler için, çalışıyor olmanın yılmazlık için olumlu bir faktör olduğu görülmüştür (Bektaş ve Özben, 2016). Bu bulgu, bu araştırmanın sonuçları ile örtüşmemektedir. Bu araştırmada, çalışan ebeveynlerin ilişkisel yılmazlık düzeylerinin çalışmayan ebeveynlere göre daha düşük 94 düzeyde olduğu sonucu bulgulanmıştır. Çalışan ebeveynler gün içerisindeki büyük bir zamanı iş yerinde geçirmektedir. İş haricinde, eşlerin birbirine ayıracakları zamanın azlığı, birlikte ortak paylaşım olmaması gibi durumlar eşlerin birbiri ile olan iletişimlerini zayıflatabilmektedir. Çalışan anne babalar birbirine daha az zaman ayırabilir, kalan zamanda ise, çocukların ihtiyaçları daha fazla ön plana çıkabilir. Ayrıca, eşleri ile birlikte çalışmayan anne babaların dışında, ebeveynler, iş yerinde karşılaşıkları birçok problemler ile bireysel olarak başa çıkmak durumundadır. Çalışma ortamında stres yaşayan ebeveyn, ev ortamında bu stresi devam ettirebilir. Stres, kişinin an’a odaklanmakta ve olumlu ilişkiler kurmakta zorlanmasına neden olabilir. Bu durum, eşlerin birbirinden duygusal olarak uzaklaşmasında ve olumsuz iletişim kurmasında etkili olabilir. Öte yandan, iş tatmininin, yaşam doyumu üzerinde olumlu bir etkisi olduğundan, iş sürecinde istediği verime sahip çalışan kadınların, eşleri ile kendilerini daha eşit hissettikleri ve evlilik ilişkilerinden daha fazla doyum alma eğiliminde oldukları düşünülebilir. Çalışan kadınlar, ekonomik olarak daha özgür hissedebilmekte ve eşlerinden maddi desteğe daha az ihtiyaç duyabilmektedir. Bu durum, kadının maddi olarak daha güçlü hissetmesini ve bireysel isteklerini daha rahat karşılayabilmesini sağlamaktadır. İş yerinde stres yaşayan ebeveynler, ev ortamında huzurlu bir ortamı tercih edebilirler. Bu durumda, çalışan annelerin ebeveyn tükenmişliği ve ebeveyn stresini daha az düzeyde yaşayabilecekleri düşünülebilir. Her anne babanın çalışma ortamı ve çalışma şartları farklılık göstermektedir. Çalışan ebeveynlerin yaşadıkları tükenmişlik ve stres duygularının, işte geçirilen zaman ve iş ortamının sağladığı şartlar gibi faktörler ile ilgili olduğu düşünülmektedir. 4.9. Ebeveyn Tükenmişliği, Ebeveyn Stresi ve İlişkisel Yılmazlığın Gelir Durumu Açısından İncelenmesine Yönelik Bulguların Tartışılması ve Yorumlanması Bu araştırmanın bulgularında, ebeveyn tükenmişlik düzeyinin, gelir durumu düşük ebeveynlerde daha yüksek düzeyde olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Alanyazın incelendiğinde, gelir düzeyinin düşük olmasının tükenmişlik için bir risk faktörü olduğu görülmektedir. Gelir düzeyinin düşük olmasının, duygusal 95 tükenmeyi arttırdığı bulgulanmıştır (Duran ve Barlas, 2014). Yeterli yaşam şartlarına sahip olmamak, beraberinde stresi de getirerek, olumsuz ebeveyn ilişkilerine neden olabilir. Ebeveynin maddi kaynaklarının yetersiz olması, çocuğun ihtiyaçlarını yeterli düzeyde karşılayamamasına neden olur. Bu doğrultuda, yeterli ekonomik düzeye sahip olmamak, duygusal olarak yıpratıcı olabilmektedir. Yönel (2021) tarafından yapılan çalışma bulguları da, bu araştırmanın sonuçları ile uyumludur. Araştırmada, 6000 TL ve üzeri gelir durumu olan ebeveynlerin, ebeveyn rolünde tükenme, bıkkınlık duyguları ve duygusal uzaklaşma düzeyleri ile ebeveyn tükenmişlik düzeylerinin, gelir durumu 4000-5000 TL arasında olan ebeveynlerin tükenmişlik düzeylerinden anlamlı olarak daha düşük olduğu bulgulanmıştır. Gelir düzeyi yüksek olan ebeveynlerin tükenmişlik düzeyleri daha düşüktür. Ebeveyn olma, birey için zorlu bir süreçtir. Bununla birlikte ekonomik sıkıntıların yaşanması ve ihtiyaçların yeterli düzeyde karşılanamaması ebeveyn için bu süreci daha zorlaştırmaktadır. Birey, anne baba olduktan sonra, çocuğun ihtiyaçlarına öncelik vermeye başlar. Çocuğun ilk doğumundan itibaren, büyüdüğü süreçte ekonomik kaygıyı hissetmek, ebeveynin tükenmişliğini arttıran bir faktör olabilir. Gelir düzeyleri yüksek olan ebeveynlerin tükenmişlik düzeyleri ve alt boyutlarında daha düşük düzeyde olduğu belirtilmiştir (Sünbül, Kurnaz, Apaydın, 2011). Alanyazında yapılan çalışmalarda farklı sonuçlara rastlanmaktadır. Annenin gelir durumunun ebeveyn tükenmişlik düzeyinde belirgin bir etkisi olmadığı görülmektedir (Kalkışım, 2019; Kaner, 2007; Lindström, Âman, Lindahl-Norberg, 2011). Ören ve Türkoğlu (2006) tarafından yapılan çalışma bulguları da paralel niteliktedir. Yapılan çalışmada, tükenmişlik ile sosyoekonomik düzey arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark görülmemiştir. Araştırma sonucunda, ebeveyn stres düzeyinin gelir durumuna göre anlamlı bir farklılık göstermediği sonucuna ulaşılmıştır. Literatürde, tersi sonuçlara rastlanmaktadır. Gelir düzeyinin düşük olmasının, stresi artırdığına yönelik çalışma bulguları mevcuttur. Karageyik (2019) ebeveyn stres düzeyinin, gelir düzeyi düştükçe artış gösterdiğini bulgulamıştır. özellikle işsizlik, yoksulluk gibi sosyo-demografik özellikler ebeveynler için zararlı sonuçlara neden olabilecek risk faktörleridir (Webster-Stratton, 1990). Düşük gelir düzeyine sahip babaların cezalandırma ve öfke nöbetleri gibi olumsuz duygu durumlarını daha fazla yaşadığı görülmektedir. Özellikle 96 babalarda olumsuz davranış durumlarının sık görülebileceği, cezalandırma, öfke nöbetleri gibi durumların yaşanabileceği görülmüştür (Elder, Van Nguyen ve Caspi, 1985). Yapılan başka bir çalışmada, gelir düzeyinin düşük olmasının, ebeveynlerde stres ve depresyonu arttırdığı, ergen erkeklerde ise davranış problemlerine neden olduğu görülmüştür (Conger vd., 1992). Yapılan çalışmalarda, farklı bulgulara rastlanmaktadır. Bu durum, ebeveyn stres düzeyini etkileyen kaynakların daha çok durumsal özellikler ile açıklanabileceği şeklinde yorumlanabilir. Yapılan çalışmalar ebeveyn stresini, ebeveynin ve çocuğun sahip olduğu kişisel özellikler ve çocuğun özel gereksinimli olup olmaması ile ele almaktadır. Evli bireylerin yaşam doyumlarının gelir düzeyine göre anlamlı bir farklılık gösterdiği, gelir düzeyi yüksek olanların yaşam doyumlarının daha yüksek olduğunu görülmektedir (Yardımcı, 2020). Sosyo-ekonomik düzeyi yüksek olan ebeveynler, çocukların gelişimi ile ilgili gereken bütün imkânları sağlayabilir. Anne babanın çalıştıkları saatlerde çocuğa bakması ile sorumlu bir bakım veren tutma imkanları olabilir. Ekonomik düzeyi yüksek ebeveynlerin bu gibi ihtiyaçları rahatlıkla karşılayabileceği ve ebeveyn tükenmişliğini daha az düzeyde yaşayabilecekleri düşünülebilir. Ekonomik düzeyi daha az olan ebeveynlerin, tükenmişlik düzeylerinin daha yüksek olduğu görülürken, ilişkisel yılmazlık maneviyat alt boyutunun yüksek olduğu görülmüştür. Farklı bulguların olduğu çalışmalara da rastlanmaktadır. Yapılan bir çalışmada, ilişkisel yılmazlığın gelir durumuna göre anlamlı bir farklılık göstermediği görülmüştür (Dalkılıç, 2016). Başka bir çalışmada, gelir düzeyi düşük olan çiftlerin uyumlarının da düşük olduğu görülmüştür (Şendil ve Korkut, 2008). Bu araştırmanın bulgularında, ilişkisel yılmazlık maneviyat alt boyutunda gelir düzeyi düşük ebeveynlerin, gelir düzeyi yüksek ebeveynlere göre anlamlı bir farklılık gösterdiği sonucuna ulaşılmıştır. Gelir düzeyi düşük olanların Maneviyat alt boyutunda daha yüksek düzeyde olduğu bulgulanmıştır. Gelir düzeyi düşük ebeveynlerin öncelikleri, ekonomik kaygılarla ilgili olabilmektedir. Ekonomik yönden rahat ve mutlu hissetmeyen bireyler, kaygılı ve stresli olabilirler. Ebeveynler, yaşadıkları bu zorlu süreçlerde nasıl baş edebilecekleri ile ilgili daha fazla paylaşım yapabilirler. Yaşanan maddi zorluk, her iki ebeveyni etkilediği gibi, çocuk ile ilgili ortak sorumluluğu hisseden ebeveynler baş etme yollarını birlikte aramaya 97 çalışabilirler. Bu süreç ile beraber baş etmeye çalışan çiftlerin, ilişkisel yılmazlık düzeylerinin olumlu anlamda etkilenebileceği düşünülebilir. 98 5. BÖLÜM SONUÇ VE ÖNERİLER Bu bölümde araştırmanın bulgularına dayanarak sonuç ve önerilere yer verilmiştir. 5.1. Sonuçlar Bu araştırmanın amacı, ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlığın sosyo-demografik değişkenler açısından incelenmesidir. Bu amaç doğrultusunda, ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlığın cinsiyet, yaş, evlilik süresi, evlenme şekli, çocuk yaşı, eğitim durumu, meslek, çalışma durumu ve gelir durumu gibi sosyo-demografik değişkenlere göre farklılaşıp farklılaşmadığı incelenmiştir. Araştırmanın bulgularından elde edilen sonuçlar aşağıdaki gibidir. Ebeveyn tükenmişliği ile ilgili ulaşılan sonuçlar şu şekildedir; a) Katılımcıların ebeveyn tükenmişliği açısından erkek ve kadın katılımcılar arasında anlamlı bir farklılık bulunmuştur. Bu sonuç ise, erkek ebeveynlerin kadın ebeveynlere göre daha fazla tükenmişlik yaşadığını ortaya koymuştur (Bkz. Tablo 4). b) Ebeveynlerin tükenmişlik düzeyi yaş değişkeni açısından farklılıklar oluşturmuştur. En yüksek ortalama 29 yaş ve altı grubuna ait iken, en düşük ortalamanın 50 yaş ve üzerinde olduğu görülmüştür. Bu sonuç, genç ebeveynlerin yaşı yüksek ebeveynlere göre daha fazla tükenmişlik yaşadığını göstermektedir (Bkz. Tablo 5). c) Ebeveyn tükenmişliğinin evlilik süresine göre anlamlı bir farklılık gösterdiği sonucuna ulaşılmıştır. En yüksek ortalamanın 0-5 yıl arasında evli olanlara, en düşük ortalamanın ise, 20 yıl ve üstü arasında evli olanlara ait olduğu görülmüştür. Bu doğrultuda, evliliğinin başlarında olan ebeveynlerin, uzun zamandır evli olan ebeveynlere göre daha fazla tükenmişlik yaşadığı sonucuna ulaşılabilir (Bkz. Tablo 6). 99 d) Katılımcıların ebeveyn tükenmişliği alt boyutu duygusal tükenme düzeyi ile evlenme şekli arasında anlamlı bir farklılık saptanmıştır. Bu sonuç, görücü usulü evlenenlerin flört ederek evlenenlere göre duygusal tükenme durumunu daha fazla yaşadıklarını ortaya koymaktadır (Bkz. Tablo 7). e) Ebeveyn tükenmişlik düzeyinin çocuk yaşına göre anlamlı bir farklılık gösterdiği sonucuna ulaşılmıştır. Ebeveyn tükenmişlik düzeyinin en düşük olduğu grubun 30 yaş ve üstü çocuğu olan ebeveynler, en yüksek olan grubun ise 0-2 yaş arasında çocuğu olan ebeveynlerde olduğu görülmektedir (Bkz. Tablo 8). f) Katılımcıların ebeveyn tükenmişliği düzeylerinde eğitim durumuna göre anlamlı bir farklılık olduğu görülmektedir. Eğitim durumu lise olanların daha fazla tükenmişlik yaşadıkları görülmektedir (Bkz. Tablo 9). g) Ebeveyn tükenmişlik düzeyinin ebeveynlerin mesleklerine göre anlamlı bir farklılık gösterdiği tespit edilmiştir. Ebeveyn tükenmişliği düzeyinin yüksek olduğu meslek gruplarının doktor-hemşire ve serbest meslek olduğu görülürken, düşük düzeyde ebeveyn tükenmişliği yaşayan meslek grubunun akademisyen olduğu sonucu bulgulanmıştır (Bkz. Tablo 10). h) Katılımcıların ebeveyn tükenmişliği düzeyinin çalışma durumuna göre anlamlı bir farklılık göstermediği sonucuna ulaşılmıştır (Bkz. Tablo 11). i) Ebeveyn tükenmişlik düzeylerinin, gelir durumuna göre anlamlı bir farklılık gösterdiği görülmüştür. Bu sonuca göre, en yüksek ortalamanın gelir durumu 2500-6000 TL arasında olanlarda, en düşük ortalamanın ise, gelir durumu 12.000 TL ve üstü olanlarda olduğu bulunmuştur (Bkz. Tablo 12). Ebeveyn stresi ile ilgili ulaşılan sonuçlar şu şekildedir; a) Elden edilen verilere dayalı olarak, ebeveyn stresinin cinsiyete göre anlamlı bir farklılık gösterdiği sonucu elde edilmiştir. Alınan puan ortalamalarına göre, erkeklerin kadınlara göre daha fazla ebeveyn stresi yaşadığı görülmüştür (Bkz. Tablo 4). b) Ebeveynlerin yaş düzeyleri açısından, ebeveyn stres düzeyleri incelendiğinde, ebeveyn stresinin yaşa göre anlamlı bir farklılık gösterdiği görülmüştür. En yüksek ebeveyn stresi yaşayan grubun yaş 100 aralığı 40-49 yaş, en düşük ebeveyn stresi yaşayan grubun yaş aralığı ise, 30-39 yaş aralığıdır (Bkz. Tablo 5). c) Katılımcıların ebeveyn stres düzeylerinin evlilik süresine göre anlamlı bir farklılık gösterdiği görülmüştür. Bu durumda, ebeveyn stres düzeyinin en düşük olduğu grubun, 0-5 yıldır evli olanlar olduğu, ebeveyn stres düzeyinin en yüksek olduğu grubun ise 16-20 yıldır evli olanlar olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Bkz. Tablo 6). d) Ebeveyn stres düzeylerinin evlenme şekline göre anlamlı bir farklılık gösterdiği görülmüştür. Görücü usulü evlenenlerin flört ederek evlenenlere göre ebeveyn stresini daha fazla yaşadıkları bulgulanmıştır (Bkz. Tablo 7). e) Çocuk yaşının ebeveyn stres düzeyi üzerinde anlamlı bir fark oluşturduğu sonucuna ulaşılmıştır. Alınan puan ortalamalarına göre en düşük ebeveyn stres düzeyinin çocuğu 0-2 yaş arasında olan ebeveynlerde, en yüksek ebeveyn stres düzeyinin ise, çocuğu 15-18 yaş arasında olan ebeveynlerde olduğu görülmüştür (Bkz. Tablo 8). f) Katılımcıların eğitim durumu ebeveyn stres düzeyine göre anlamlı bir farklılık göstermektedir. Lise mezunu olanların diğer gruplara göre ebeveyn stresini daha fazla yaşadıkları sonucuna ulaşılmıştır (Bkz. Tablo 9). g) Ebeveyn stres düzeyinin, mesleğe göre anlamlı bir farklılık gösterdiği bulgulanmıştır. Bu sonuca göre, mesleği serbest meslek olanların ebeveyn stres düzeyinin daha yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Bkz. Tablo 10). h) Çalışma durumunun ebeveynlerin ebeveyn stres düzeyi üzerinde anlamlı bir farklılık oluşturmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Bkz. Tablo 11). i) Ebeveyn stres düzeyinin, gelir durumuna göre anlamlı bir farklılık göstermediği sonucuna ulaşılmıştır (Bkz. Tablo 12). 101 İlişkisel yılmazlık ile ilgili ulaşılan sonuçlar şu şekildedir; a) İlişkisel yılmazlık, cinsiyete göre anlamlı bir farklılık göstermekte olup, erkeklerin, ilişkisel yılmazlık düzeylerinin kadınlara göre daha düşük olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Bkz. Tablo 4). b) İlişkisel yılmazlık düzeyinin, yaşa göre anlamlı bir farklılık göstermediği sonucuna ulaşılmıştır (Bkz. Tablo 5). c) Evlilik süresinin ebeveynlerin ilişkisel yılmazlık düzeylerinde anlamlı bir farklılık oluşturmadığı bulgulanmıştır (Bkz. Tablo 6). d) İlişkisel yılmazlık düzeyinin, evlenme şekline göre anlamlı bir farklılık gösterdiği görülmüştür. Bu doğrultuda, görücü usulü evlenenlerin maneviyat alt boyutunda flört ederek evlenenlere göre daha yüksek düzeyde olduğu, partner, aktör ve ortak alt boyutlarında ise daha düşük düzeyde oldukları sonucuna ulaşılmıştır (Bkz. Tablo 7). e) İlişkisel yılmazlık düzeyinin, çocuk yaşına göre anlamlı bir farklılık göstermediği sonucuna ulaşılmıştır (Bkz. Tablo 8). f) İlişkisel yılmazlık düzeyi maneviyat alt boyutunda eğitim durumuna göre anlamlı bir farklılık göstermekte olup, lise mezunu olanların maneviyat alt boyut puanlarının daha yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca, Partner alt boyutunda ise, ilkokul/ortaokul mezunu olanların ilişkisel yılmazlık düzeylerinin daha düşük düzeyde olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Bkz. Tablo 9). g) İlişkisel yılmazlık düzeyi, aktör alt boyutunda anlamlı bir farklılık göstermekte olup, mesleği serbest meslek olanların aktör puanlarının daha düşük olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Bkz. Tablo 10). h) İlişkisel yılmazlık düzeyi, çalışma durumuna göre anlamlı bir farklılık göstermekte olup, çalışanların ilişkisel yılmazlık düzeyinin, çalışmayanlara göre daha düşük olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Bkz.Tablo 11). i) İlişkisel yılmazlık düzeyi, gelir durumuna göre, maneviyat alt boyutunda anlamlı bir farklılık göstermektedir. Gelir miktarı 2500-6000 TL arası olanların maneviyat alt boyut puanlarının, 12.000 TL üstü olanlara göre daha yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Bkz. Tablo 12) 102 Özetle; Sosyo-demografik faktörlerin ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık ile ilişki içerisinde olduğu söylenebilir. 5.2. Öneriler Bu kısımda, araştırmadan edilen bilgilere dayanarak aşağıda yer alan öneriler sunulmuştur. 5.2.1. Politika Yapıcılara Öneriler a. Bu çalışmadan elde edilen bulgulara bakıldığında, ebeveyn tükenmişliği ve ebeveyn stresinin, olumsuz sonuçlarının önüne geçebilmek için başta Sosyal Hizmetler ve Aile Bakanlığı olmak üzere diğer kamu kurum ve kuruluşların ihmal ve şiddeti engelleyici stratejiler geliştirmesi ve yapılan çalışmaları desteklemesi önerilmektedir. b. Ülkedeki tüm ebeveyn ve ebeveyn adaylarının yetkili ve alanda yetkin kişiler tarafından eğitilerek farkındalık kazandırılması, bilinçlendirilmesi ve eğitimlerin tiyatro, sinema, radyo ve televizyon programları aracılığı ile desteklenerek yapılabilmesi sağlanabilir. c. Aile danışma ve psikolojik danışma merkezlerinin devlet tarafından desteklenerek her ailenin psikolojik destek alabilmesi sağlanabilir. d. Evlilik öncesi çiftlere zorunlu olarak evlilik sürecine yönelik, çiftler arası olumlu iletişim, stres yönetimi, problem çözme becerileri, ebeveyn eğitimi ve çocuk yetiştirme süreçleri ile ilgili bilgilerin verilmesi ebeveyn tükenmişliği ve ebeveyn stresi yaşanması ile ilgili önleyici olabilir. Sağlıklı bir toplumun temeli olan sağlıklı bireylerin yetişmesi yönünde ebeveynliğe ilişkin farkındalığın kazandırılması önem taşımaktadır. 5.2.2.Araştırmacılara Öneriler a) Bu araştırmada ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık ele alınan sosyo-demografik özellikler ile sınırlılık göstermektedir. Bundan sonra yapılacak araştırmalarda, farklı sosyo-demografik özellikler ve farklı risk grupları ile araştırılması kavramların daha iyi anlaşılmasını sağlayabilir. 103 b) İlgili literatür incelendiğinde, ebeveyn tükenmişliği ve ebeveyn stresi ile ilgili yapılan çalışmalarda genellikle annelerin katılımının daha fazla olduğu görülmektedir. Bundan sonra yapılacak olan çalışmalara babaların katılımının artması sağlanabilir veya sadece babalar ile çalışılabilir. c) Ebeveyn stresinin, daha çok özel gereksinimli ya da engelli çocuğa sahip ebeveynlerde incelendiği görülmektedir. Normal gelişime sahip çocuğu olan ebeveynlerin de, anne babalığa ilişkin yaşadıkları stres durumları vardır. Normal gelişime sahip çocuğu olan ebeveynler ile yapılacak daha ayrıntılı çalışmalar, ebeveyn stresini etkileyen kaynakların belirlenmesini sağlayabilir. d) Bu araştırmada, ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık sosyo-demografik değişkenler açısından ele alınmıştır. Bundan sonra yapılacak çalışmalarda, bu kavramların birbirleri ile arasında olan ilişkiler incelenebilir. e) Yapılan araştırmada, ebeveyn tükenmişliği, ebeveyn stresi ve ilişkisel yılmazlık kavramları sadece evli ebeveynler ile incelenmiştir. Bundan sonra yapılacak çalışmalarda medeni durumu bekâr olan ebeveynlere yönelik çalışmalar yapılabilir. 5.2.3. Psikolojik Danışmanlara Öneriler a. Ebeveyn tükenmişliği ve ebeveyn stresinin yaşanma durumunun anne babalar tarafından fark edilmesi ile ilgili okullarda psikolojik danışmanlar tarafından konuyla ilgili seminer ve psikoeğitimler düzenlenebilir. Konuyla ilgili bilgilendirici broşür ve kitapçık hazırlanarak, velilere dağıtımı sağlanabilir. b. Kamu, kurum, kuruluş ve özel sektörde çalışan tüm psikolojik danışmanların, ulaşabildikleri ebeveynleri bilinçlendirmek ve bu ebeveynlerin farkındalıklarını arttırmak amacıyla ebeveyn tükenmişliği ve ebeveyn stresi ile ilgili psiko-eğitimler düzenlenebilir. c. Kamu, kurum, kuruluş ve özel sektörde çalışan tüm psikolojik danışmanlar tarafından ebeveynlere yönelik ebeveyn tükenmişliği ve ebeveyn stresi ile ilgili önleyici olmasına yönelik grup terapisi, psiko-drama gibi yaşantı grupları düzenlenebilir. 104 d. Ebeveyn tükenmişliği ve ebeveyn stresi yaşanmasında önleyici olabilmek adına, ‘Aile içi iletişim’ ‘Stres Yönetimi’ gibi konularda psiko-eğitim programları Rehberlik Araştırma Merkezleri, okul rehberlik ve psikolojik danışma birimleri tarafından önleyici ve gelişimsel hizmetler kapsamında ebeveynlere uygulanabilir. 105 KAYNAKÇA Abidin, R. R. ve Wilfong, E. (1989). Parenting stress and its relationship to child health care. Children's Health Care, 18(2), 114-116. Abidin, R. R. (1990). Introduction to the special issue: The stresses of parenting. Journal of Clinical Child Psychology, 19(4), 298-301. Abidin, R. R. (1992). The determinants of parenting behavior. Journal of Clinical Child Psychology, 21(4), 407-412. Abidin, R. R. ve Brunner, J. F. (1995). Development of a parenting alliance inventory. Journal of Clinical Child Psychology, 24(1), 31-40. Abidin, R. R. (2012). Parenting stress index. Lutz, FL: Psychological Assessment Resources. Afifi, T. D. ve Schrodt, P. (2003). Uncertainty and the avoidance of the state of one's family in stepfamilies, postdivorce single‐parent families, and first‐marriage families. Human Communication Research, 29(4), 516-532. Afifi, T. D., Merrill, A. F. ve Davis, S. (2016). The theory of resilience and relational load. Personal Relationships, 23(4), 663-683. Afifi, T. D. (2018). Individual/relational Communication Research, 46(1), 5-9. resilience. Journal of Applied Aitken, Z., Hewitt, B., Keogh, L., LaMontagne, A. D., Bentley, R. ve Kavanagh, A. M. (2016). Young maternal age at first birth and mental health later in life: Does the association vary by birth cohort? Social Science & Medicine, 157, 9–17. doi: 10.1016/j.socscimed.2016.03.037. Akça, Z. K. (2012). Genç yetişkinlikte algılanan anne-baba tutumlarının, kendini toparlama gücü ve benlik saygısı arasındaki ilişki (Yüksek Lisans Tezi) Maltepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. Akgün, E. (2014). Stress and burnout among mothers. Journal of Human Sciences, 11(2), 238-250. Akkok, F., Aşkak, P. ve Karancı, A. N. (1992). Özürlü bir çocuğa sahip annebabalardaki stresin yordanması. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Özel Eğitim Dergisi, 1(2), 8-12. Akmeşe, P. P., Mutlu, A., Öğretmen, T. ve D’Alessandro, H. D. (2015). Serebral palsili ve sağlıklı çocukların annelerinin depresyon düzeyleri arasında fark var mıdır? Sürekli Tıp Eğitimi Dergisi, 3(24), 83-88. Aksoy, V. ve Diken, I. H. (2009). Annelerin ebeveynlik öz yeterlik algıları ile gelişimi risk altında olan bebeklerin gelişimleri arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırmalara bir bakış. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Özel Eğitim Dergisi, 10(1), 59-70. 106 Aktürk, Ü. (2012). Engelli çocuğu olan anne-babaların kaygı düzeyi ve başa çıkma stratejilerinin değerlendirilmesi (Yüksek Lisans Tezi). İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Bursa. Alarcon, G., Eschleman, K. J. ve Bowling, N. A. (2009). Relationships between personality variables and burnout: A meta-analysis. Work & Stress, 23(3), 244-263. Amato, P. R. ve Fowler, F. (2002). Parenting practices, child adjustment, and family diversity. Journal of Marriage and Family, 64(3), 703-716. Amato, P. R. ve Afifi, T. D. (2006). Feeling caught between parents: Adult children's relations with parents and subjective well‐being. Journal of Marriage and Family, 68(1), 222-235. Amoafo, E., Hanbali, N., Patel, A. ve Singh, P. (2015). What are the significant factors associated with burnout in doctors? Occupational Medicine, 65(2), 117-121. Anderson, M. B. G. ve Iwanicki, E. F. (1984). Teacher motivation and its relationship to burnout. Educational Administration Quarterly, 20(2), 109-132. Ardıç, A. ve Olçay, S. (2019). Determination of psychometric properties of the Parents Burnout Scale. İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 20(2), 619-632. Ardıç, A. (2020). Relationship between parental burnout level and perceived social support levels of parents of children with autism spectrum disorder. International Journal of Educational Methodology, 6(3), 533-543. Arıcı, N. (2014). Travmatik yas sorununda aile dayanıklılığı programının kadınlardaki travma sonrası stres, yas ve aile dayanıklılığı düzeylerine etkisi (Doktora Tezi). Sakarya Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Sakarya. Arıkan, G., Budak, Ü. A. M., Akgün, E., Mikolajczak, M. ve Roskam, I. (2020). Validation of the Turkish version of the Parental Burnout Assessment (PBA). New Directions for Child and Adolescent Development, (174), 1532. doi: 10.1002/cad.20375. Aryeel, S. (1993). Dual-earner couples in Singapore: An examination of work and nonwork sources of their experienced burnout. Human Relations, 46(12), 1441-1468. Aslan, Ç. Ç. (2010). Zihinsel engelli çocuğu olan anne ve babaların psikolojik belirtileri, sosyal destek algıları ve stresle başa çıkma tarzlarının karşılaştırılması (Yüksek Lisans Tezi). Maltepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. Aydın, A. (2018). 5-6 yaş okul öncesi eğitimi alan çocukların sosyal duygusal uyumu, anne- babaların evlilik doyumu ve aile yılmazlığı düzeyleri arasındaki ilişkilerin incelenmesi. (Yüksek Lisans Tezi). Pamukkale Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Denizli. 107 Aydın, M. A. (2017). Zihinsel engelli bireye sahip olan ebeveynlerin tükenmişlik düzeylerinin incelenmesi (Yüksek Lisans Tezi). İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. Aydoğan, D. (2014). Çiftlerde ilişkisel yılmazlığın ebeveynlik stresi, ilişkisel başa çıkma, ilişkisel profesyonel yardım arama ile ilişkisi (Doktora tezi). Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara. Aydoğan, D. ve Özbay, Y. (2015). Çiftlerde ilişkisel yılmazlık ve ilişkisel profesyonel yardım arama: İkili (dyadic) analiz. Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi, 5(44), 109-121. Aydoğan, D. ve Kızıldağ, S. (2017). Examination of relational resilience with couple burnout and spousal support in families with a disabled child. The Family Journal, 25(4), 407-413. Aydoğan, D. ve Özbay, Y. (2017). Ebeveynlik stres ölçeği geçerlik ve güvenirlik çalışması. Uluslararası Erken Çocukluk Eğitimi Çalışmaları Dergisi, 2(2), 24-38. Bacharach, S., Bamberger, P. ve Conley, S. (1991). Work-Home Contlict Among Nurses and Engineers: Mediating the impact of role stress on burnout and satisfaction at work. Journal of Organizational Behavior, 12(1), 39-53. Baker, D. B. (1994). Parenting stress and ADHD: A comparison of mothers and fathers. Journal of Emotional and Behavioral Disorders, 2(1), 46–50. Baker, J. A., Grant, S. ve Morlock, L. (2008). The teacher-student relationship as a developmental context for children with internalizing or externalizing behavior problems. School Psychology Quarterly, 23(1), 3–15. Baltaş, A. B. Z. (2005). Stres ve başa çıkma yolları. Ankara: Remzi Kitapevi. Basım, H. N. ve Çetin, F. (2011). Yetişkinler için psikolojik dayanıklılık ölçeği’nin güvenilirlik ve geçerlilik çalışması. Türk Psikiyatri Dergisi, 22(2), 104-114. Bastiaansen, C., Verspeek, E. ve Van Bakel, H. (2021). Gender Differences in the Mitigating Effect of Co-Parenting on Parental Burnout: The Gender Dimension Applied to COVID-19 Restrictions and Parental Burnout Levels. Social Sciences, 10(4), 127. Bayat, M. (2007). Evidence of resilience in families of children with autism. Journal of İntellectual Disability Research, 51(9), 702-714. Bayot, M., Roskam, I., Gallée, L. ve Mikolajczak, M. (2020). When emotional intelligence backfires: Interactions between intra-and interpersonal emotional competencies in the case of parental burnout. Journal of Individual Differences. 42(1), 1–8. Beheshtipour, N., Nasirpour, P., Yektatalab, S., Karimi, M. ve Zare, N. (2016). The effect of educational-spiritual intervention on the burnout of the parents of school age children with cancer: A randomized controlled clinical 108 trial. International Journal Midwifery, 4(1), 90-97. of Community Based Nursing and Bektaş, M. ve Özben, Ş. (2016). Evli bireylerin psikolojik dayanıklılık düzeylerinin bazı sosyo-demografik değişkenler açısından incelenmesi. Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 14(1), 215-240. Belsky, J. (1984). The determinants of parenting: A process model. Child Development, 55(1), 83-96. Beresford B. (1994). Resources and strategies: how parents cope with the care of a disabled child. Child Psychology & Psychiatry & Allied Disciplines, 35(1), 171–209. Berry, J. O. ve Jones, W. H. (1995). The parental stress scale: Initial psychometric evidence. Journal of Social and Personal Relationships, 12(3), 463-472. Berscheid, E. (1994). Interpersonal Psychology, 45(1), 79-129. relationships. Annual Review of Bianchi, S. M. (2000). Maternal employment and time with children: Dramatic change or surprising continuity? Demography, 37(4), 401–414. Bianchi, R., Schonfeld, I. S. ve Laurent, E. (2014). Is burnout a depressive disorder? A reexamination with special focus on atypical depression. International Journal of Stress Management, 21(4), 307-324. Bilgen, S. ve Genç, S. (2014). The rate of burnout of elementary school teachers and elementary mathematics teachers. International Journal of Educational Researchers, 5(1), 1-9. Bird, G. W., Peterson, R. ve Miller, S. H. (2002). Factors associated with distress among support‐seeking adoptive parents. Family Relations, 51(3), 215-220. Birkan, R. (2020). Öğretmenlerin tükenmişlik düzeylerinin iş yaşam dengeleri üzerine etkisi (Yüksek Lisans Tezi). İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. Bitter, J. R. ve Corey, G. (2001). Family Systems Therapy. G.Corey (Ed.), Theory and Practice of Counseling and Psychotherapy, içinde (ss. 382-453). Pasific Grove, CA: Brooks-Cole/Wadsworth. Black, K. ve Lobo, M. (2008). A conceptual review of family resilience factors. Journal of Family Nursing, 14(1), 33-55. Blanchard, M. A., Roskam, I., Mikolajczak, M. ve Heeren, A. (2021). A network approach to parental burnout. Child Abuse & Neglect, 111. [Çevrimiçi: https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S0145213420304816 adresinden erişildi, Erişim tarihi: 6.04.2021]. 109 Boğday, H. (2020). Anne kaygı düzeyinin ergen kaygı düzeyi üzerindeki etkisinde ergenin bilinçli farkındalık düzeyinin aracı etkisi (Yüksek Lisans Tezi). Işık Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. Bradbury, T. N. ve Karney, B. R. (2004). Understanding and altering the longitudinal course of marriage. Journal of Marriage and Family, 66(4), 862-879. Brianda, M. E., Roskam, I. ve Mikolajczak, M. (2020). Hair cortisol concentration as a biomarker of parental burnout. Psychoneuroendocrinology, 117. doi: 10.1016/j.psyneuen.2020.104681. Browning, L., Ryan, C. S., Thomas, S., Greenberg, M. ve Rolniak, S. (2007). Nursing specialty and burnout. Psychology, Health & Medicine, 12(2), 148-154. Buluş, M. ve Bağcı, B. (2016). Evlilik doyumu: aile yılmazlığı ve etkili iletişim becerilerinin rolü. Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 1(40), 136-152. Butcher, P. R., Wind, T. ve Bouma, A. (2008). Parenting stress in mothers and fathers of a child with a hemiparesis: Sources of stress, intervening factors and longterm expressions of stress. Child: Care, Health and Development, 34(4), 530– 541. Canpolat, M. (2012). Grup rehberliği programının zihinsel yetersizliği olan çocuğa sahip annelerin stres düzeylerine etkisi (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). İnönü Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Malatya. Capaldi, D. M. ve Patterson, G. R. (1989). Parental Stress. Capaldi, D. N. (Ed.) Psychometric Properties of Fourteen Latent Constructs from the Oregon Youth Study, içinde (ss. 137-170). New York: Springer. Carnegie, D. (2012). Stres ve endişeyle başa çıkma yolları (G. Tokgöz, Çeviri Ed.). İstanbul: Nemesis Kitap. Cavkaytar, A., Batu, S. ve Çetin, O. B. (2008). Perspectives of Turkish Mothers on Having a Child with Developmental Disabilities. International Journal of Special Education, 23(2), 101-109. Cemaloğlu, N. ve Şahin, D. E. (2007). Öğretmenlerin mesleki tükenmişlik düzeylerinin farklı değişkenlere göre incelenmesi. Kastamonu Eğitim Dergisi, 15(2), 463-484. Charron, L. A., Dorard, G., Boujut, E. ve Wendland, J. (2018). Maternal burnout syndrome: Contextual and psychological associated factors. Frontiers in Psychology, 9, 885. [Çevrimiçi:https://www.frontiersin.org/articles/10.3389/fpsyg.2018.00885/f ull adresinden erişildi, Erişim tarihi: 15.04.2021]. Cin, F. M., Aydın, M. A. ve Arı, E. (2017). Zihinsel engelli bireye sahip olan ebeveynlerin tükenmişlik düzeylerinin incelenmesi. İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 16(31), 19-32. 110 Clark, M. S. ve Lemay, E. P., Jr. (2010). Close relationships. Fiske S. T., Gilbert D. T. ve Lindzey G. (Ed.). Handbook of Social Psychology, içinde (ss. 898–940). Boston: John Wiley & Sons, Inc. Colon, H. N. (2010). Child maltreatment among younger and older adolescent and young adult parents: Understanding child maltreatment from a personcentered perspective (Yayımlanmamış Doktora Tezi). University of North Carolina, Chapel Hill, United States. Conger, R. D., Conger, K. J., Elder Jr, G. H., Lorenz, F. O., Simons, R. L. ve Whitbeck, L. B. (1992). A family process model of economic hardship and adjustment of early adolescent boys. Child Development, 63(3), 526-541. Connolly, C. M. (2005). A qualitative exploration of resilience in long-term lesbian couples. The family journal: Counseling and Therapy for Couples and Families, 13(3), 266–280. Cordes, C. L. ve Dougherty, T. W. (1993). A review and an integration of research on job burnout. Academy of Management Review, 18(4), 621-656. Coşkun, Y. ve Akkaş, G. (2009). Engelli çocuğu olan annelerin sürekli kaygı düzeyleri ile sosyal destek algıları arasındaki ilişki. Ahi Evran Üniversitesi Kırşehir Eğitim Fakültesi Dergisi, 10(1), 213-227. Creasey, G. ve Reese, M. (1996). Mothers' and fathers' perceptions of parenting hassles: Associations with psychological symptoms, nonparenting hassles, and child behavior problems. Journal of Applied Developmental Psychology, 17(3), 393-406. Criss, M. M., Pettit, G. S., Bates, J. E., Dodge, K. A. ve Lapp, A. L. (2002). Family adversity, positive peer relationships, and children’s externalizing behavior: A longitudinal perspective on risk and resilience. Child Development, 73(4), 1220-1237. Crnic, K. A. ve Greenberg, M. T. (1990). Minor parenting stresses with young children. Child Development, 61(5), 1628-1637. Crnic, K. ve Low, C. (2002). Everyday stresses and parenting. M. H. Bornstein (Ed.), Handbook of parenting: Practical issues in parenting, içinde (ss. 243– 267). Lawrence Erlbaum Associates Publishers. Cutler, H. A. ve Radford, A. (1999). Adult children of alcoholics: Adjustment to a college environment. The Family Journal, 7(2), 148-153. Çağ, P. ve Yıldırım, İ. (2013). Evlilik doyumunu yordayan ilişkisel ve kişisel değişkenler. Turkish Psychological Counseling & Guidance Journal, 4(39), 13-23. Çalışkan, Ş. (2020). Evli bireylerde manevi iyi oluş, ailede yılmazlık ve yaşamın anlamı arasındaki yordayıcı ilişkiler (Yüksek Lisans Tezi). Necmettin Erbakan Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Konya. 111 Çam, O. (1992). Tükenmişlik envanterinin geçerlik ve güvenirliliğinin araştırılması. VII. Ulusal Psikoloji Kongresi Düzenleme Kurulu ve Türk Psikologlar Derneği Yayını içinde (ss. 155–160). Ankara: Hacettepe Üniversitesi. Çam, O. (2001). The burnout in nursing academicians in Turkey. International Journal of Nursing Studies, 38(2), 201-207. Çam, Z. (2010). İlköğretim okullarında görev yapan öğretmenlerin maruz kaldıkları yıldırma eylemleri ile tükenmişlik düzeyleri arasındaki ilişki (Van İli Örneği) (Yüksek Lisans Tezi) Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Van. Çapri, B. (2006). Tükenmişlik ölçeğinin Türkçe uyarlaması: Geçerlik ve güvenirlik çalışması. Mersin Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 2(1), 62-77. Çekiç, A., Akbaş, T. ve Hamamcı, Z. (2015). Anne Baba Stres Ölçeği’nin Türkçe’ye uyarlaması: geçerlik ve güvenirlik çalışması. Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 14(3), 647-667. Dalkılıç, M. (2016). Otizmli çocuğu olan çiftlerin evlilik doyumu, kaygı, ilişkisel yılmazlık ve psikolojik yardım alma tutumlarının incelenmesi (Yüksek lisans tezi). Bahçeşehir Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, İstanbul. Danner‐Vlaardingerbroek, G., Kluwer, E. S., Van Steenbergen, E. F. ve Van Der Lippe, T. (2013). Knock, knock, anybody home? Psychological availability as link between work and relationship. Personal Relationships, 20(1), 52-68 David, A. (2010). Examining the relationship of personality and burnout in college students: The role of academic motivation. Educational Measurement and Evaluation Review, 1, 90-104. [Çevrimiçi: https://ssrn.com/abstract=2509164 adresinden erişildi, Erişim tarihi: 17.03.2021]. Deater-Deckard, K. ve Scarr, S. (1996). Parenting stress among dual-earner mothers and fathers: Are there gender differences? Journal of Family Psychology, 10(1), 45-59. Deater‐Deckard, K. (1998). Parenting stress and child adjustment: Some old hypotheses and new questions. Clinical Psychology:Science and Practice, 5(3), 314-332. DeCarlo, L. T. (1997). On the meaning and use of kurtosis. Psychological Methods, 2(3), 292. Demerouti, E., Bakker, A. B., Nachreiner, F. ve Schaufeli, W. B. (2001). The Job Demands Resources Model of Burnout. Journal of Applied Psychology, 86(3), 499-512. doi:10.1037/0021-9010.86.3.499. Demirhan, E., İçağasıoğlu, A., Öcal-Eriman, E., Gücük-Tezel, C., Baklacıoğlu, H.Ş., Haliloğlu, S. ve Aras, H. (2011). Burnout of primary caregivers of children with cerebral palsy. Nobel Medicus, 7(3), 22-27. 112 Denissen, J. J. A., Van Aken, M. A. G., ve Dubas, J. S. (2009). It takes two to tango: how parents’ and adolescents’ personalities link to the quality of their mutual relationship. Developmental Psychology, 45(4), 928–941. Devine, K. A., Heckler, C. E., Katz, E. R., Fairclough, D. L., Phipps, S., ShermanBien, S., Dolgin, M. J., Noll, R. B., Askins, M. A., Butler, R. W. ve Sahler, O. J. Z. (2014). Evaluation of the psychometric properties of the Pediatric Parenting Stress Inventory (PPSI). Health Psychology, 33(2), 130–138. Dube, S. R., Anda, R. F., Felitti, V. J., Edwards, V. J. ve Williamson, D. F. (2002). Exposure to abuse, neglect, and household dysfunction among adults who witnessed intimate partner violence as children: implications for health and social services. Violence and Victims, 17(1), 3-17. Dunning, M. J. ve Giallo, R. (2012). Fatigue, parenting stress, self-efficacy and satisfaction in mothers of infants and young children. Journal of Reproductive and Infant Psychology, 30(2), 145-159. Duran, S. ve Barlas, G. (2014). Zihinsel engelli bireylerin ebeveynlerinin öznel iyi oluş, öz duyarlık ve tükenmişlik düzeylerinin belirlenmesi. Mersin Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi, 7(3), 69-79. Durtschi, J. A., Soloski, K. L. ve Kimmes, J. (2017). The dyadic effects of supportive coparenting and parental stress on relationship quality across the transition to parenthood. Journal of Marital and Family Therapy, 43(2), 308-321. Duygun, T. ve Sezgin, N. (2003). Zihinsel engelli ve sağlıklı çocuk annelerinde stres belirtileri, stresle başa çıkma tarzları ve algılanan sosyal desteğin tükenmişlik düzeyine olan etkisi. Türk Psikoloji Dergisi, 18(52), 37–52. Duquette, A., Kérowc, S., Sandhu, B. K. ve Beaudet, L. (1994). Factors related to nursing burnout a review of empirical knowledge. Issues in Mental Health Nursing, 15(4), 337-358. Dyson, L. L. (1991). Families of young children with handicaps: Parental stress and family functioning. American Journal on Mental Retardation, 95(6), 623– 629. Dyson, L. L. (1993). Response to the presence of a child with disabilities: Parental stress and family functioning over time. American Journal on Mental Retardation, 98(2), 207–218. Eastburg, M. C., Williamson, M., Gorsuch, R. ve Ridley, C. (1994). Social support, personality, and burnout in nurses. Journal of Applied Social Psychology, 24(14), 1233-1250. Egeland, B. R., Breitenbucher, M. ve Rosenberg, D. (1980). Prospective study of the significance of life stress in the etiology of child abuse. Journal of Consulting and Clinical Psychology, 48(2), 195-205. 113 Elder Jr, G. H., Van Nguyen, T. ve Caspi, A. (1985). Linking family hardship to children's lives. Child Development, 56(2), 361-375. Erdem, Ö., Bucaktepe, P., Özen, Ş. ve Kara, İ. H. (2010). Prepartum ve Postpartum Dönemde Annelerin Depresyon ve Kaygı Düzeylerinin İncelenmesi. Duzce Medical Journal, 12(3), 24-31. Ergin, C. (1992). Doktor ve hemşirelerde tükenmişlik ve Maslach Tükenmişlik Ölçeğinin uyarlanması, VII. Ulusal Psikoloji Kongresi Düzenleme Kurulu ve Türk Psikologlar Derneği Yayını, Ankara: Hacettepe Üniversitesi. Evenson, R. J. ve Simon, R. W. (2005). Clarifying the relationship between parenthood and depression. Journal of Health and Social Behavior, 46(4), 341-358. Fisman, S. N., Wolf, L. C. ve Noh, S. (1989). Marital intimacy in parents of exceptional children. The Canadian Journal of Psychiatry, 34(6), 519-525. Franck, L. S., Cox, S., Allen, A. ve Winter, I. (2005). Measuring neonatal intensive care unit‐related parental stress. Journal of Advanced Nursing, 49(6), 608615. Freudenberger, H. J. (1974). Staff burn‐out. Journal of Social Issues, 30(1), 159-165. Friedman, I. A. (1991). High and low Burnout schools: Scholl culture aspects of teacher burnout. The Journal of Educational Research, 84(6), 325-333. Garrison, M. E. B., Blalock, L. B., Zarski, J. J. VE Merritt, P. B. (1997). Delayed parenthood: An exploratory study of family functioning. Family Relations, 46(3), 281-290. Gérain, P. ve Zech, E. (2018). Does informal caregiving lead to parental burnout? Comparing parents having (or not) children with mental and physical issues. Frontiers in Psychology, 9, 884. [Çevrimiçi: https://www.frontiersin.org/articles/10.3389/fpsyg.2018.00884/full adresinden erişildi, Erişim tarihi:12.04.2021]. Gladding, S. T. 2011. Aile Terapisi Tarihi, Kuram ve Uygulamaları. (Keklik, İ. ve Yıldırım, İ., Çeviri Ed.). Ankara: Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği Yayınları. Giallo, R., Rose, N., Cooklin, A. ve McCormack, D. (2013). In survival mode: Mothers and fathers’ experiences of fatigue in the early parenting period. Journal of Reproductive and İnfant Psychology, 31(1), 31-45. Giddens, A. (2005). Sosyoloji, (Çev: C. Güzel). Ankara: Ayraç Yayınevi. Gizir, C. (2004). Akademik sağlamlılık: Yoksulluk içindeki sekizinci sınıf öğrencilerinin akademik başarılarına katkıda bulunan koruyucu faktörlerin incelenmesi. (Yayımlanmamış doktora tezi), Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. 114 Gizir, C. A. (2016). Psikolojik sağlamlık, risk faktörleri ve koruyucu faktörler üzerine bir derleme çalışması. Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi, 3(28), 113-128. Gonczarowski, Y. A., Nisan, N., Ostrovsky, R. ve Rosenbaum, W. (2019). A stable marriage requires communication. Games and Economic Behavior, 118, 626647. doi:10.1016/j.geb.2018.10.013. Goode WJ, 2010. The theoratical impartance of the family. Skolnick A. S. ve Skolnick J. H. (Ed.) Family in Transition, içinde (s.20). Boston: Pearson Allyn and Bacon. Graham, J. M. ve Conoley, C. W. (2006). The role of marital attributions in the relationship between life stressors and marital quality. Personal Relationships, 13(2), 231-241. Graham, J., Potts, H. W. W. ve Ramirez, A. J. (2002). Stress and burnout in doctors. The Lancet, 360(9349), 1975-1976. Gravetter, J. F. ve Forzano, L. B. (2012). Research methods for the behavioral sciences (4. Baskı). USA: Linda Schreiber-Ganster. Greeff, A. P. ve Human, B. (2004). Resilience in families in which a parent has died. The American Journal of Family Therapy, 32(1), 27-42. Greeff, A. P. ve Ritman, I. N. (2005). Individual characteristics associated with resilience in single-parent families. Psychological Reports, 96(1), 36-42. Griffith, A. K. (2020). Parental burnout and child maltreatment during the COVID-19 pandemic. Journal of Family Violence, 1-7. [Çevrimiçi: https://link.springer.com/article/10.1007/s10896-020-00172-2 adresinden erişildi, Erişim tarihi:14.08.2021]. Gülaldı, D. (2010). Erken çocuklukta serebal palsili ve otistik çocuk annelerinin ebeveyn stres düzeylerinin yaşam doyumları ile ilişkisinin incelenmesi (Yüksek Lisans Tezi). Maltepe Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü. İstanbul. Güzeloğlu, B. (2019). Özel gereksinimli çocuğa sahip ebeveynlerin eş destek ve aile yaşam kalitesinin umutsuzluk ve stres düzeyleri ile ilişkisinin incelenmesi (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara. Hahlweg, K., Revenstorf, D. ve Schindler, L. (1984). Effects of behavioral marital therapy on couples' communication and problem-solving skills. Journal of Consulting and Clinical Psychology, 52(4), 553-566. Hammen, C. (2005). Stress and depression. Annual Review of Clinical Psychology, 1, 293-319. doi: 10.1146/annurev.clinpsy.1.102803.143938. Hansen, T. (2012). Parenthood and happiness: a review of folk theories versus empirical evidence. Social Indicators Research, 108(1), 29–64. 115 Harrison, B. M. (1998). Stress and parenting: Test of an attentional model. Northern Illinois University, Illinois. Hartmann, É. ve Mathieu, C. (2017). The relationship between workaholism, burnout and personality: a literature review. Sante Mentale au Quebec, 42(2), 197218. Hashemi, F., Asadi, N., Beheshtipour, N. ve Karimi, M. (2011). The impact of educating parents of leukemic children on the patients’ quality of life. Iranian Red Crescent Medical Journal, 13(8), 550-555. Hastings, R. P. (2002). Parental stress and behaviour problems of children with developmental disability. Journal of İntellectual and Developmental Disability, 27(3), 149-160. Hergüner, S., Çiçek, E., Annagür, A., Hergüner, A. ve Örs, R. (2014). Doğum şeklinin doğum sonrası depresyon, algılanan sosyal destek ve maternal bağlanma ile ilişkisi. Düşünen Adam The Journal of the Psychiatry and Neurological Sciences, 27(1), 15-20. Herr, E. L. ve Cramer, S. H. (1996). Career guidance and counseling through the life span: systematic approaches. New York: Harper. Herrman, H., Stewart, D. E., Diaz-Granados, N., Berger, E. L., Jackson, B. ve Yuen, T. (2011). What is resilience? The Canadian Journal of Psychiatry, 56(5), 258-265. Hespanhol, A. (2005). Burnout e stress ocupacional. Revista Portuguesa de Psicossomática, 7(1-2), 153-162. Hintermair, M. (2006). Parental resources, parental stress, and socioemotional development of deaf and hard of hearing children. The Journal of Deaf Studies and Deaf Education, 11(4), 493-513. Ho, M., Sanchez, N., Maurizi, L. K., Bares, C. B., Grogan-Kaylor, A. ve Delva, J. (2013). Examining the quality of adolescent–parent relationships among Chilean families. Child and Adolescent Social Work Journal, 30(3), 197-215. Holly, L. E., Fenley, A. R., Kritikos, T. K., Merson, R. A., Abidin, R. R. ve Langer, D. A. (2019). Evidence-base update for parenting stress measures in clinical samples. Journal of Clinical Child & Adolescent Psychology, 48(5), 685-705. Holt, S., Buckley, H. ve Whelan, S. (2008). The impact of exposure to domestic violence on children and young people: A review of the literature. Child Abuse & Neglect, 32(8), 797-810. Howell, K. H., Miller-Graff, L. E., Schaefer, L. M. ve Scrafford, K. E. (2020). Relational resilience as a potential mediator between adverse childhood experiences and prenatal depression. Journal of Health Psychology, 25(4), 545-557. 116 Howze, D. C. ve Kotch, J. B. (1984). Disentangling life events, stress and social support: Implications for the primary prevention of child abuse and neglect. Child Abuse and Neglect, 8(4), 401-409. Hubert, S. ve Aujoulat, I. (2018). Parental burnout: When exhausted mothers open up. Frontiers in psychology, 9, 1021. (Çevrimiçi: https://www.frontiersin.org/articles/10.3389/fpsyg.2018.01021/full adresinden erişildi, Erişim tarihi: 12.04.2021). Humphreys, J. (2003). Resilience in sheltered battered women. Issues in Mental Health Nursing, 24(2), 137-152. Hutchinson, S. L., Afifi, T. ve Krause, S. (2007). The family that plays together fares better: Examining the contribution of shared family time to family resilience following divorce. Journal of Divorce & Remarriage, 46(3-4), 21-48. doi: 0.1300/J087v46n03_03. Huver, R. M., Otten, R., De Vries, H. ve Engels, R. C. (2010). Personality and parenting style in parents of adolescents. Journal of Adolescence, 33(3), 395402. Ivancevich, J. M., Matteson, M. T., Freedman, S. M. ve Phillips, J. S. (1990). Worksite stress management interventions. American Psychologist, 45(2), 252-261. Iwaniec, D., Larkin, E. ve Higgins, S. (2006). Research review: Risk and resilience in cases of emotional abuse. Child & Family Social Work, 11(1), 73-82. Johnston, C. ve Mash, E. J. (2001). Families of children with attentiondeficit/hyperactivity disorder: Review and recommendations for future research. Clinical Child and Family Psychology Review, 4(3), 183-207. Johnston, C., Hessl, D., Blasey, C., Eliez, S., Erba, H., Dyer-Friedman, J., . . . Reiss, A. L. (2003). Factors Associated with parenting stress in mothers of children with fragile X syndrome. Journal Of Developmental & Behavioral Pediatrics, 24(4), 267-275. Jordan, J. V. (2005). Relational resilience in girls. S. Goldstein ve R. B. Brooks (Ed.), Handbook of Resilience in Children, içinde (ss. 79-90). New York, NY: Springer Science/Business Media. Kalkışım, K. (2019). Çocuklarda davranış bozuklukları, ebeveyn tükenmişliği, ebeveynin duygu düzenleme stratejilerinin ve psikolojik rahatsızlıklarının birbiri ile ilişkisi (Yüksek Lisans Tezi). Bahçeşehir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. Kaner, S. (2001). Aile Stresini Değerlendirme Ölçeği: Faktör Yapısı, Güvenirlik ve Geçerlik Çalışmaları. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 34(1), 1-10. Kaner, S. (2004). Engelli Çocuğu Olan Anababaların Algıladıkları Stres, Sosyal Destek ve Yaşam Doyumlarının İncelenmesi. Ankara Üniversitesi. Bilimsel Araştırma Projeleri, Ankara. 117 Kaner, S. (Proje Başkanı), Şekercioğlu, G. ve Yellice-Yüksel, B. (2007). Öğretmenlerin ve ana-babaların öz-yetkinlik inançları, tükenmişlik algıları ve çocukların problem davranışları. Yayımlanmamış Araştırma Projesi. Proje Numarası: 2006 09 04 009. Kaner, S. ve Bayraklı H. (2010). Aile yılmazlık ölçeği: Geliştirilmesi, geçerliği ve güvenirliği. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Özel Eğitim Dergisi, 11(02), 47-66. Kaner, S., Bayraklı H. ve Güzeller, C. O. (2011). Anne-babaların yılmazlık algılarının bazı değişkenler açısından incelenmesi. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Özel Eğitim Dergisi, 12(02), 63-83. Kara, E. ve Şahin, F. Y. (2018). Evli bireylerde ilişkisel yılmazlık, evlilik yetkinliği ve ikili ilişkilerde güvenin demografik değişkenlere göre incelenmesi. Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, 6(86), 378-398. Kara, E. (2019). Evli bireylerde çocukluk dönemi örselenme yaşantıları ile ilişkisel yılmazlık ve evlilikte öz yetkinlik arasındaki ilişkide bağlanma stillerinin aracı rolü (Doktora tezi). Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. Karaırmak, Ö. (2007). Investigation of personal qualities contributing to psychological resilience among earthquake survivors: A model testing study. (Yayımlanmamış doktora tezi). Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. Karageyik, K. (2019) Ebeveyn stresinin ebeveyn yetkinliği ve ebeveynin çocuğu ile iletişimi açısından incelenmesi (Yüksek Lisans Tezi). Gaziantep Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Gaziantep. Karasar, N. (1994). Araştırmada rapor hazırlama. Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık. Karlıdağ, R., Ünal, S. ve Yoloğlu, S. (2000). Hekimlerde iş doyumu ve tükenmişlik düzeyi. Türk Psikiyatri Dergisi, 11(1), 49–57. Kawamoto, T., Furutani, K. ve Alimardani, M. (2018). Preliminary validation of Japanese version of the Parental Burnout Inventory and its relationship with perfectionism. Frontiers in Psychology, 9, 970. [Çevrimiçi: https://www.frontiersin.org/articles/10.3389/fpsyg.2018.00970/full adresinden erişildi, Erişim adresi: 12.04.2021]. Kaynar, G. (2016). Boşanma sürecindeki kişilerin baş etme becerileri, bilişsel çarpıtmalar, yılmazlık ve sosyal destek algıları açısından incelenmesi (Yüksek Lisans Tezi). Kocaeli Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Kocaeli. Kaytez, N., Durualp, E. ve Kadan, G. (2015). Engelli çocuğu olan ailelerin gereksinimlerinin ve stres düzeylerinin incelenmesi. Eğitim ve Öğretim Araştırmaları Dergisi, 4(1), 197-214. 118 Keleşoğlu, F. ve Karduz, F. F. A. (2020). Covid-19 sürecinde dijital ebeveynlik ile anne-baba stresi arasında yordayıcı ilişkiler. Online Journal of Technology Addiction and Cyberbullying, 7(2), 70-102. Kemeny, M. E. (2003). The psychobiology of stress. Current Directions in Psychological Science, 12(4), 124-129. Kerr, M. L., Fanning, K. A., Huynh, T., Botto, I. ve Kim, C. N. (2021). Parents’ SelfReported Psychological Impacts of COVID-19: Associations With Parental Burnout, Child Behavior, and Income. Journal of Pediatric Psychology. 110. [Çevrimiçi: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC8436390/ adresinden erişildi, Erişim adresi: 13.04.2021]. Kızıldağ, S. ve Yıldırım, İ. (2018). Eş tükenmişliği modeli’nin test edilmesi. Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi, 8(49), 101-116. Kitamura, T., Aoki, M., Fujino, M., Ura, C., Watanabe, M., Watanabe, K. ve Fujihara, S. (1998). Sex differences in marital and social adjustment. The Journal of Social Psychology, 138(1), 26-32. Koçhan, A. (2019). Engelli çocuğa sahip ebeveynlerin stres düzeyi, stresle başa çıkma tarzları, hastalık yükü algıları ve bilgece farkındalık düzeyleri arasındaki ilişkinin incelenmesi (Yüksek Lisans Tezi). Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. Koçyiğit, B. (2019). Özel ve devlet hastanesinde çalışan doktorlarda tükenmişlik sendromu ve algılanan stres düzeyi arasındaki ilişki (Yüksek Lisans Tezi). Beykent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. Koeske, G. F. ve Koeske, R. D. (1990). The buffering effect of social support on parental stress. American Journal of Orthopsychiatry, 60(3), 440-451. Kollak, I. (2008). Burnout and Stress. Heidelberg: Springer. Kossewska, J. ve Wojciechowska, A. (2017). Parental burnout and temporal perspective of parents of children with developmental disorders. Psychologia Wychowawcza, 54(12), 183-202. Köksal, G. ve Kabasakal, Z. (2012). Zihinsel engelli çocukları olan ebeveynlerin yaşamlarında algıladıkları stresi yordayan faktörlerin incelenmesi. Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Dergisi, (32), 71-91. [Çevrimiçi: https://dergipark.org.tr/en/pub/deubefd/issue/25119/265246 adresinden erişildi, Erişim adresi: 13.04.2021]. Krone, C., Tabacchi, M. ve Farber, B. (1989). Manager burnout. Cornell Hotel and Restaurant Administration Quarterly, 30(3), 58-63. Kumar, S. (2016). Burnout and doctors: Prevalence, prevention and intervention. Healthcare, 4(3), 37. doi: 10.3390/healthcare4030037. Kurşun, Z. (2018). Yaygın gelişimsel bozukluğu olan ve normal gelişim gösteren çocukların anne babalarının stres düzeyleri ve stresle başa çıkma yollarının 119 karşılaştırılması (Yüksek Lisans Tezi). İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. Kurt, D. (2010). Zihinsel engelli çocuğa sahip annelerin tükenmişlik düzeylerinin yordanması (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Ege Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, İzmir. Kuruüzüm, A., Anafarta, N. ve Irmak, S. (2008). Predictors of burnout among middle managers in the Turkish hospitality industry. International Journal of Contemporary Hospitality Management, 20(2), 186-198. Küçüker, S. (2001). Erken eğitimin gelişimsel geriliği olan çocukların annebabalarının stres ve depresyon düzeyleri üzerindeki etkisinin incelenmesi. Özel Eğitim Dergisi, 3(1), 1-11. Kwok, S. ve Wong, D. (2000). Mental health of parents with young children in Hong Kong: the roles of parnting stress and parenting self-efficacy. Child and Family Social Work, 5, 57-65. Kyriacou, C. (1987). Teacher stress and burnout: An international review. Educational Research, 29(2), 146-152. Larson, N. C. (2004). Parenting stress among adolescent mothers in the transition to adulthood. Child & Adolescent Social Work Journal, 21(5), 457–476. Lavner, J. A., Karney, B. R.ve Bradbury, T. N. (2016). Does couples' communication predict marital satisfaction, or does marital satisfaction predict communication? Journal of Marriage and Family, 78(3), 680-694. Lazarus, R. S. ve Cohen, J. B. (1977). Environmental stress. Altman, I. ve Wohlwill F.J. (Ed.) Human behavior and environment, içinde (ss. 89-127). Springer:Boston. Lazarus, R. S. ve Folkman, S. (1984). Stress, appraisal, and coping. New York: Springer. Le Fevre, M., Matheny, J. ve Kolt, G. S. (2003). Eustress, distress, and interpretation in occupational stress. Journal of Managerial Psychology, 18(7), 726-744. Le Vigouroux, S., Scola, C., Raes, M. E., Mikolajczak, M. ve Roskam, I. (2017). The big five personality traits and parental burnout: protective and risk factors. Personality and Individual Differences, 119, 216-219. doi: 10.1016/j.paid.2017.07.023. Le Vigouroux, S. ve Scola, C. (2018). Differences in parental burnout: influence of demographic factors and personality of parents and children. Frontiers in Psychology, 9, 887. [Çevrimiçi: https://www.frontiersin.org/articles/10.3389/fpsyg.2018.00887/full adresinden erişildi, Erişim adresi: 11.04.2021]. 120 Leah Kenyon, G. (2019). Breastfeeding duration and its association with parental physical and mental health and parenting stress (Yayımlanmamış Doktora Tezi). Fielding Graduate University, California, United States. Lebert-Charron, A., Dorard, G., Boujut, E. ve Wendland, J. (2018). Maternal burnout syndrome: Contextual and psychological associated factors. Frontiers in Psychology, 9, 885. [Çevrimiçi: https://www.frontiersin.org/articles/10.3389/fpsyg.2018.00885/full adresinden erişildi, Erişim adresi: 11.04.2021]. Ledermann, T., Bodenmann, G., Rudaz, M. ve Bradbury, T. N. (2010). Stress, communication, and marital quality in couples. Family Relations, 59(2), 195206. Lee, I., Lee, E. O., Kim, H. S., Park, Y. S., Song, M. ve Park, Y. H. (2004). Concept development of family resilience: A study of Korean families with a chronically ill child. Journal of Clinical Nursing, 13(5), 636-645. Leen-Feldner, E. W., Feldner, M. T., Knapp, A., Bunaciu, L., Blumenthal, H. ve Amstadter, A. B. (2013). Offspring psychological and biological correlates of parental posttraumatic stress: Review of the literature and research agenda. Clinical Psychology Review, 33(8), 1106-1133. Lehr, M., Wecksell, B., Nahum, L., Neuhaus, D., Teel, K. S., Linares, L. O. ve Diaz, A. (2015). Parenting stress, child characteristics, and developmental delay from birth to age five in teen mother-child dyads. Journal of Child and Family Studies, 25(3), 1035–1043. Leipold, B. ve Greve, W. (2009). Resilience: A conceptual bridge between coping and development. European Psychologist, 14(1), 40-50. Leiter, M. P. ve Maslach, C. (1988). The impact of interpersonal environment on burnout and organizational commitment. Journal of Organizational Behavior, 9(4), 297-308. Leiter, M. P., Maslach, C. ve Frame, K. (2014). Burnout. The Encyclopedia of Clinical Psychology, 1-7. doi: 10.1002/9781118625392.wbecp142. Lemaire, J. B. ve Wallace, J. E. (2017). Burnout among doctors. British Medical Journal, 358. doi: https://doi.org/10.1136/bmj.j3360. Lempers, J. D., Clark, L., D. ve Simons, R. L. (1989). Economic hardship, parenting, and distress in adolescence. Child Development, 60(1), 25-39. Levine, M. F., Taylor, J. C. ve Davis, L. E. (1984). Defining quality of working life. Human Relations, 37(1), 81-104. Lin, G. X., Roskam, I. ve Mikolajczak, M. (2021). Disentangling the effects of intrapersonal and interpersonal emotional competence on parental burnout. Current Psychology, 1-4. doi: 10.1007/s12144-021-02254-w. 121 Lin, G. X., Szczygieł, D., Hansotte, L., Roskam, I. ve Mikolajczak, M. (2021). Aiming to be perfect parents increases the risk of parental burnout, but emotional competence mitigates it. Current Psychology, 1-9. doi: 10.1007/s12144-02101509-w. Lindahl-Norberg, A. L. (2007). Burnout in mothers and fathers of children surviving brain tumour. Journal of Clinical Psychology in Medical Settings, 14(2), 130137. Lindahl-Norberg, L. A., Mellgren, K., Winiarski, J. ve Forinder, U. (2014). Relationship between problems related to child late effects and parent burnout after pediatric hematopoietic stem cell transplantation. Pediatric Transplantation, 18(3), 302-309. Lindström, C., Åman, J. ve Norberg, A. L. (2011). Parental burnout in relation to sociodemographic, psychosocial and personality factors as well as disease duration and glycaemic control in children with Type 1 diabetes mellitus. Acta Paediatrica, 100(7), 1011-1017. Luthar, S. S., Cicchetti, D. ve Becker, B. (2000). Research on resilience: Response to commentaries. Child Development, 71(3), 573-575. Luthar, S. S. ve Brown, P. J. (2007). Maximizing resilience through diverse levels of inquiry: Prevailing paradigms, possibilities, and priorities for the future. Development and Psychopathology, 19(3), 931-955. Lynch, S. (2011). Challenging stereotypes of foster children: A study of relational resilience. Journal of Public Child Welfare, 5(1), 23-44. Macias, M. M., Saylor, C. F., Rowe, B. P. ve Bell, N. L. (2003). Age-related parenting stress differences in mothers of children with spina bifida. Psychological Reports, 93(3), 1223–1232. Mak, M. C. K., Yin, L., Li, M., Cheung, R. Y. H. ve Oon, P. T. (2020). The Relation between Parenting Stress and Child Behavior Problems: Negative Parenting Styles as Mediator. Journal of Child and Family Studies, 29(11), 2993-3003. Mandecka, N., Bernat, K. C., Szczygieł, D. ve Matera, A. B. (2019). Are mothers and fathers satisfied with their parenting and life? A preliminary study in a polish sample of parents. E. D. Merdan, & N. Işkın (Dü.), Maltepe University International Student Congress: “Life and Well-Being" içinde (ss. 64-65). İstanbul: Maltepe Üniversitesi. Manja, S. A., Mohamad, I., Ismail, H. ve Yusof, N. I. (2020). Covid-19: The Investigation On The Emotional Parental Burnout During Movement Control Order In Malaysia. European Journal of Molecular & Clinical Medicine, 7(2), 4912-4929. Maruyama, A., Suzuki, E. ve Takayama, Y. (2015). Factors affecting burnout in female nurses who have preschool-age children. Japan Journal of Nursing Science, 13(1), 123–134. 122 Maslach, C. ve Jackson, S. E. (1981). The measurement of experienced burnout. Journal of Organizational Behavior, 2(2), 99-113. Maslach, C. ve Jackson, S. E. (1985). The role of sex and family variables in burnout. Sex Roles, 12(7), 837-851. Maslach, C., Schaufeli, W. B. ve Leiter, M. P. (2001). Job burnout. Annual Review of Psychology, 52(1), 397-422. Maslach, C. (2003). Job burnout: New directions in research and intervention. Current Directions in Psychological Science, 12(5), 189-192. Maslach, C. ve Leiter, M. P. (2016) Stress: Concepts, Cognition, Emotion and Behavior. Fink, G. (Ed.) Burnout (ss. 351-357). University of Melbourne Academic Press. Masten A. S. ve Reed M. G. J. (2002). Resilience in development. Snyder C.R ve Lopez S.J (Ed.), Handbook of positive psychology, içinde (ss. 74–88). Oxford, UK: Oxford University Press. Masten, A. S. ve Monn, A. R. (2015). Child and family resilience: A call for integrated science, practice and Professional training. Family Relations, 64(1), 5-21. McCrae, R. R. ve Costa Jr, P. T. (1991). The NEO Personality Inventory: Using the five‐factor modeI in counseling. Journal of Counseling & Development, 69(4), 367-372. McCreary, L. L. ve Dancy, B. L. (2004). Dimensions of family functioning: Perspectives of low‐income African American single‐parent families. Journal of Marriage and Family, 66(3), 690-701. McCubbin, H. I. ve Patterson, J. M. (1983). The family stress process: The double ABCX model of adjustment and adaptation. Marriage & Family Review, 6(12), 7-37. doi: 10.1300/J002v06n01_02. McCubbin, H. I. ve McCubbin, M. A. (1988). Typologies of resilient families: Emerging roles of social class and ethnicity. Family Relations, 37(3), 247254. McCubbin, L. (2001). Challenges to the definition of resilience. Paper presented at the meeting of the American Psychological Association, San Francisco, CA. McCubbin, L. D. ve McCubbin, H. I. (2005). Culture and ethnic identity in family resilience: Dynamic processes in trauma and transformation of indigenous people. M. Ungar (Ed.). Handbook for working with children and youth: Pathways to resilience across cultures and contexts, içinde (ss.27-44). Thousand Oaks, CA: Sage. Meeussen, L. ve Van Laar, C. (2018). Feeling pressure to be a perfect mother relates to parental burnout and career ambitions. Frontiers in Psychology, 9, 2113. [Çevrimiçi: 123 https://www.frontiersin.org/articles/10.3389/fpsyg.2018.02113/full adresinden erişildi, Erişim adresi: 10.03.2021]. Melvin, K., Gross, D., Hayat, J.M., Jennings, M.B. ve Campbell, J.C. (2011). Couple functioning and post-traumatic stress symptoms in US army couples: The Role of Resilience. Research in Nursing and Health. 35(2), 164-177. Menon, M., Fauth, R. C. ve Easterbrooks, M. A. (2020). Exploring trajectories of young mothers’ parenting stress in early childhood: Associations with protective factors and psychological vulnerabilities. Parenting, 20(3), 200228. Merdan, E.D. (2019). The predıctors of parental stress and famıly resılıence in mothers of chıldren with autism spectrum disorder (Yüksek Lisans Tezi). İstanbul Bilgi Üniversitesi Lisansüstü Programlar Enstitüsü, İstanbul. Mickelson, K. D., Claffey, S. T. ve Williams, S. L. (2006). The moderating role of gender and gender role attitudes on the link between spousal support and marital quality. Sex Roles, 55(1), 73-82. Mikolajczak, M. ve Roskam, I. (2018). A theoretical and clinical framework for parental burnout: The balance between risks and resources (BR2). Frontiers in psychology, 9, 886. [Çevrimiçi: https://www.frontiersin.org/articles/10.3389/fpsyg.2018.00886/full adresinden erişildi, Erişim tarihi: 05.03.2021] Mikolajczak, M., Brianda, M. E., Avalosse, H., ve Roskam, I. (2018). Consequences of parental burnout: Its specific effect on child neglect and violence. Child Abuse and Neglect, 80, 134-145. doi: 10.1016/j.chiabu.2018.03.025. Mikolajczak, M., Raes, M. E., Avalosse, H. ve Roskam, I. (2018). Exhausted parents: sociodemographic, child-related, parent-related, parenting and familyfunctioning correlates of parental burnout. Journal of Child and Family Studies, 27(2), 602-614. Mikolajczak, M., Gross, J. J. ve Roskam, I. (2019). Parental burnout: What is it, and why does it matter?. Clinical Psychological Science, 7(6), 1319-1329. Mikolajczak M. ve Roskam I. (2019). Parenteal Burnout. İstanbul: İletişim Yayıncılık. Mikolajczak, M., Gross, J. J., Stinglhamber, F., Lindahl Norberg, A. ve Roskam, I. (2020). Is parental burnout distinct from job burnout and depressive symptoms? Clinical Psychological Science, 8(4), 673-689. Molfese, V. J., Rudasill, K. M., Beswick, J. L., Jacobi-Vessels, J. L., Ferguson, M. C. ve White, J. M. (2010). Infant temperament, maternal personality, and parenting stress as contributors to infant developmental outcomes. MerrillPalmer Quarterly, 51(1), 49-79. 124 Mollborn, S. ve Dennis, J. A. (2011). Investigating the life situations and development of teenage mothers’ children: Evidence from the ECLS–B. Population Research and Policy Review, 31(1), 31–66. Motan, İ. ve Gençöz, F. (2009). Psikolojik dayanıklılığı nasıl ölçebiliriz? Bir Türk örnekleminde Kişisel Görüşü Ölçeği II’nin geçerlik-güvenirlik çalışması. Kriz Dergisi, 17(1), 1-11. Mousavi, S. F. (2020). Psychological well-being, marital satisfaction, and parental burnout in Iranian parents: The effect of home quarantine during COVID-19 outbreaks. Frontiers in Psychology, 11, 3305. [Çevrimiçi: https://www.frontiersin.org/articles/10.3389/fpsyg.2020.553880/full?utm_so urce=F- adresinden erişildi, Erişim adresi: 11.06.2021]. Navaie-Waliser, M., Martin, S. L., Campbell, M. K., Tessaro, I., Kotelchuck, M. ve Cross, A. W. (2000). Factors predicting completion of a home visitation program by high-risk pregnant women: the North Carolina Maternal Outreach Worker Program. American Journal of Public Health, 90(1), 121. doi: 10.2105/ayp.90.1.121. Newman, R. (2005). APA's resilience initiative. Professional Psychology: Research and Practice, 36(3), 227-229. Nolin, P. ve Either, L.S. (2007). Using neuropsychological profiles to classify neglected children with and without physical abuse. Child Abuse and Neglect, 31(6) , 631-643. Olsson, M. B. ve Hwang, C. P. (2002). Sense of coherence in parents of children with different developmental disabilities. Journal of Intellectual Disability Research, 46(7), 548-559. Orthner, D. K., Jones-Sanpei, H. ve Williamson, S. (2004). The resilience and strengths of low-income families. Family Relations, 53(2), 159-167. Otacıoğlu, S. G. (2008). Müzik öğretmenlerinde tükenmişlik sendromu ve etkileyen faktörler. İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 9(15), 103-116. Öğülmüş, S. (2001, Mart). Bir kişilik özelliği olarak yılmazlık. 1.Ulusal Çocuk ve Suç Sempozyumu: Nedenler ve Önleme Çalışmaları, Ankara. Ören, N. ve Türkoğlu, H. (2006). Öğretmen adaylarında tükenmişlik. Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, (16). [Çevrimiçi: https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/217333 adresinden erişildi, Erişim adresi: 17.04.2021]. Östberg, M. ve Hagekull, B. (2000). A structural modeling approach to the understanding of parenting stress. Journal of Clinical Child Psychology, 29(4), 615–625. Öz, F., ve Yılmaz, E. B. (2009). Ruh sağlığının korunmasında önemli bir kavram: Psikolojik sağlamlık. Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Dergisi, 16(3), 82-89. 125 Özbay, Y., ve Aydoğan A. G. D. (2013). Aile Yılmazlığı: Bir engele rağmen birlikte güçlenen aile. Sosyal Politika Çalışmaları Dergisi, 7(31), 129-146. Özbay, Y. ve Aydoğan, D. (2020). Cumulative risk factors and family relationship quality in understanding Turkish emerging adults’ resilience. Journal of Adult Development, 27(2), 95-107. Özcan, B. (2005) Anne babaları boşanmış ve anne babaları birlikte olan lise öğrencilerinin yılmazlık özellikleri ve koruyucu faktörler açısından karşılaştırılması (Yüksek Lisans Tezi). Ankara Üniversitesi. Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara. Özcan, N. A. ve Arslan, R. (2018). Ergen annelerine uygulanan ebeveyn stresini yönetme programı’nın etkililiği. Sakarya University Journal of Education, 8(2), 40-59. Özgüven, İ. E. (2014). Evlilik ve aile terapisi. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım. Özmen, S. K. ve Özmen, A. (2012). Anne baba stres ölçeğinin geliştirilmesi. Milli Eğitim Dergisi, 42(196), 20-35. Parke, R. D., Coltrane, S., Duffy, S., Buriel, R., Dennis, J., Powers, J. ve Widaman, K. F. (2004). Economic stress, parenting, and child adjustment in Mexican American and European American families. Child Development, 75(6), 1632-1656. Patterson, J. M. (2002). Understanding family resilience. Journal of Clinical Psychology, 58(3), 233-246. Paucsik, M., Urbanowicz, A., Leys, C., Kotsou, I., Baeyens, C. ve Shankland, R. (2021). Self-Compassion and Rumination Type Mediate the Relation between Mindfulness and Parental Burnout. International Journal of Environmental Research and Public Health, 18(16), 8811. doi: 10.3390/ijerph18168811. Pelsma, D. M., Roland, B., Tollefson, N. ve Wigington, H. (1989). Parent burnout: validation of the Maslach Burnout Inventory with a sample of mothers. Measurement and Evaluation in Counseling and Development, 22(2), 81-87. Perlman, B. ve E. A. Hartman (1982). Burnout: Summary and Future Research. Human Relations, 35(4), 283-305. Petfield, L., Startup, H., Droscher, H. ve Cartwright-Hatton, S. (2015). Parenting in mothers with borderline personality disorder and impact on child outcomes. Evidence-Based Mental Health, 18(3), 67-75. Pines, A., Aronson, E., ve Kafry D. (1981). Burnout: From tedium to personal growth. New York: The Free Press. Pines, A. ve Aronson, E. (1983). Combatting burnout. Children and Youth Services Review, 5(3), 263-275. 126 Pines, A.M. ve Aranson, E. (1988). Career Burnout. Causes and Cures. New York: The Free Press. Pines, A. M. (1997). Gender Differences in Burnout: Israelis Responses to the Intifada, European Psychologist, 2(1), 28-34. Pines, A.M. (2005). The burnout measure, short version. International Journal of Stress Management, 12(1), 78-88. Pines, A. M. ve Keinan, G. (2005). Stress and Burnout: The significant difference. Personality and Individual Differences, 39(3), 625-635. Pines, A. M. (2017). Burnout: An existential perspective. Professional burnout. (1.baskı) içinde (ss. 33-51). Routledge. Pinquart, M. (2017). Parenting stress in caregivers of children with chronic physical condition: A meta‐analysis. Stress and Health, 34(2), 197–207. Pipp-Siegel, S., Sedey, A. L. ve Yoshinaga-Itano, C. (2002). Predictors of parental stress in mothers of young children with hearing loss. Journal of Deaf Studies and Deaf Education, 7(1), 1-17. Polatcı S. (2007). Tükenmişlik sendromu ve tükenmişlik sendromuna etki eden faktörler (Yüksek Lisans Tezi). Gaziosmanpaşa Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tokat. Pressler, J. L. (1990) Promoting attachment. M. Craft ve J. Denehy (Eds.), Nursing Interventions for Infants and children, içinde (ss. 4–17). W.B. Saunders, Philadelphia, USA. Prinzie, P., Stams, G. J. J., Deković, M., Reijntjes, A. H. ve Belsky, J. (2009). The relations between parents’ Big Five personality factors and parenting: A meta-analytic review. Journal of Personality and Social Psychology, 97(2), 351-362. Rapp, R., Ross, E. ve Bridenthal, R. (1979). Examining family history. Feminist Studies, 5(1), 174-200. Rivard, M., Terroux, A., Parent-Boursier, C.ve Mercier, C. (2014). Determinants of stress in parents of children with autism spectrum disorders. Journal of Autism and Developmental Disorders, 44(7), 1609–1620. Rodgers, A. Y. (1998). Multiple sources of stress and parenting behavior. Children and Youth Services Review, 20(6), 525-546. Rogol, A. D., Roemmich, J. N. ve Clark, P. A. (2002). Growth at puberty. Journal of Adolescent Health, 31(6), 192-200. Roskam, I., Raes, M. ve Mikolajczak, M. (2017). Exhausted parents: development and preliminary validation of the parental burnout inventory. Frontiers in Psychology, 8, 163. doi: 10.3389/fpsyg.2017.00163. 127 Roskam, I., Brianda, M. E. ve Mikolajczak, M. (2018). A step forward in the conceptualization and measurement of parental burnout: The Parental Burnout Assessment (PBA). Frontiers in Psychology, 9, 758. doi: 10.3389/fpsyg.2018.00758. Roskam, I. (2019). Externalizing behavior from early childhood to adolescence: Prediction from inhibition, language, parenting, and attachment. Development and Psychopathology, 31(2), 587-599. Roskam, I. ve Mikolajczak, M. (2020). Gender differences in the nature, antecedents and consequences of parental burnout. Sex Roles, 83(7), 485-498. Roskam, I., Aguiar, J., Akgun, E., Arikan, G., Artavia, M., Avalosse, H., ... ve Mikolajczak, M. (2021). Parental burnout around the globe: A 42-country study. Affective Science, 2(1), 58-79. Rutter, M. (1987). Psychosocial resilience and protective mechanisms. American Journal of Orthopsychiatry, 57(3), 316-331. Rutter, M. (2006). Implications of resilience concepts for scientific understanding. Annals of the New York Academy of Sciences, 1094(1), 1-12. Sanders, J. L. ve Morgan, S. B. (1997). Family stress and adjustment as perceived by parents of children with autism or Down syndrome: Implications for intervention. Child & Family Behavior Therapy, 19(4), 15-32. Sanders, M. R. (2008). Triple P-Positive Parenting Program as a public health approach to strengthening parenting. Journal of Family Psychology, 22(4), 506–517. Santucci, C. L. (2017). Examining the role of parental stress and parental self-efficacy in shared reading behaviors (Doktora tezi) Fairleigh Dickinson University, United States. Sayıl, İ., Haran, S., Ölmez, Ş. ve Özgüven, H. D. (1997). Ankara Üniversitesi Hastanelerinde Çalışan Doktor ve Hemşirelerin Tükenmişlik Düzeyleri. Kriz dergisi, 5(2), 71-77. Schaufeli, W. B. ve Van Dierendonck, D. (1993). The construct validity of two burnout measures. Journal of Organizational Behavior, 14(7), 631-647. Schor, E. L. (2003). Family pediatrics: report of the Task Force on the Family. Pediatrics, 111(6 pt 2), 1541-1571. Schor, E. L. (2003). American Academy of Pediatrics Task Force on the Family. Family pediatrics: report of the Task Force on the Family. Pediatrics ,111, 1541- 1571. Schreck, C. B., Olla, B. L. ve Davis, M. W. (1997). Behavioral responses to stress. G. K. Iwama, A. D. Pickering, J. P. Sumpter ve C. B. Schreck (Eds.), Stress and Health in Aquaculture, içinde (ss.145-170) Cambridge University Press, Cambridge. 128 Seferoğlu, S. S., Yıldız, H. ve Yücel, Ü. A. (2014). Öğretmenlerde tükenmişlik: tükenmişliğin göstergeleri ve bu göstergelerin çeşitli değişkenler açısından incelenmesi. Eğitim ve Bilim, 39(174), 13-26. Séjourné, N., Sanchez-Rodriguez, R., Leboullenger, A. ve Callahan, S. (2018). Maternal burn-out: an exploratory study. Journal of Reproductive and İnfant Psychology, 36(3), 276-288. Sekułowicz, M., Krupińska, K. B., Kwiatkowski, P. ve Latawiec, B. M. (2019). Sense of Coherence, Resilience and Coping as Correlates of Burnout of Parents of Children with Disabilities: The New Burnout Screening Instrument. Niepełnosprawność-Dyskursy Pedagogiki Specjalnej, (36), 254268. doi: 10.4467/25439561.NP.19.058.12301. Shields-Poë, D. ve Pinelli, J. (1997). Variables associated with parental stress in neonatal intensive care units. Neonatal Network:NN, 16(1), 29-37. Simmerman, S., Blacher, J. ve Baker, B. (2001). Fathers’ and mothers’ perceptions of father involvement in families with young children with a disability. Journal of Intellectual and Developmental Disability, 26(4), 325-338. Simmons, B. L. ve Nelson, D. L. (2001). Eustress at work: The relationship between hope and health in hospital nurses. Health Care Management Review, 26(4), 7-18. Simons, R. L., Lorenz, F. O., Conger, R. D. ve Wu, C. I. (1992). Support from spouse as mediator and moderator of the disruptive influence of economic strain on parenting. Child Development, 63(5), 1282-1301. Sivrikaya, T. ve Tekinarslan, İ. Ç. (2013). Zihinsel yetersizliği olan çocuğa sahip annelerde stres, sosyal destek ve aile yükü. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Özel Eğitim Dergisi, 14(2), 17-31. Small, S. A., Eastman, G. ve Cornelius, S. (1988). Adolescent autonomy and parental stress. Journal of Youth and Adolescence, 17(5), 377-391. Sodi, T., Kpassagou, L. B., Hatta, O., Ndayizigiye, A., Ndayipfukamiye, J. M., Tenkué, J. N., ... ve Sezibera, V. (2020). Parenting and parental burnout in Africa. New Directions for Child and Adolescent Development, (174), 101117. doi: 10.1002/cad.20386. Solomon, S. E., Rothblum, E. D. ve Balsam, K. F. (2004). Pioneers in partnership: lesbian and gay male couples in civil unions compared with those not in civil unions and married heterosexual siblings. Journal of Family Psychology, 18(2), 275-286. doi:10.1037/0893-3200.18.2.275. Sorkkila, M. ve Aunola, K. (2020). Risk factors for parental burnout among Finnish parents: The role of socially prescribed perfectionism. Journal of Child and Family Studies, 29(3), 648-659. 129 Stanca, L. (2012). Suffer the little children: measuring the effects of parenthood on well-being worldwide. Journal of Economic Behavior & Organization, 81(3), 742–750. Stattin, H. ve Kerr, M. (2000). Parental monitoring: A reinterpretation. Child Development, 71(4), 1072-1085. Steiner, A. Z. ve Paulson, R. J. (2007). Motherhood after age 50: An evaluation of parenting stress and physical functioning. Fertility and Sterility, 87(6), 1327– 1332. Susman, E. J., Trickett, P. K., Iannotti, R. J., Hollenbeck, B. E. ve Zahn‐Waxler, C. (1985). Child‐rearing patterns in depressed, abusive, and normal mothers. American Journal of Orthopsychiatry, 55(2), 237-251. Sünbül, A.M., Kurnaz, A. ve Apaydın, D. (2016, Mayıs). Engelli bireylerin ailelerinde tükenmişlik. ELMIS Uluslararası Özel Eğitim Kongresinde Sunulan Bildiri, Necmettin Erbakan Üniversitesi, Konya. Swanston, H. Y., Plunkett, A. M., O’Toole, B. I., Shrimpton, S., Parkinson, P. N. Ve Oates, R. K. (2003). Nine years after child sexual abuse. Child Abuse and Neglect, 27(8), 967-984. Sweeney, J. T. ve Summers, S. L. (2002). The effect of the busy season workload on public accountants' job burnout. Behavioral Research in Accounting, 14(1), 223-245. Szczygieł, D. ve Mikolajczak, M. (2017). Why are people high in emotional intelligence happier? They make the most of their positive emotions. Personality and Individual Differences, 117, 177-181. [Çevrimiçi: https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S0191886917303884 adresinden erişildi, Erişim tarihi:15.03.2021]. Şanlı, S. (2006). Adana ilinde çalışan polislerin iş doyumu ve tükenmişlik düzeylerinin bazı değişkenler açısından incelenmesi (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Adana. Şendil, G. ve Korkut, Y. (2008). Evli çiftlerdeki çift uyumu ve evlilik çatışmasının demografik özellikler açısından incelenmesi. Psikoloji Çalışmaları, 28(1), 15-34. Trute, B. (1990). Child and parent predictors of family adjustment in households containing young developmentally disabled children. Family Relations, 39(3), 292-297. Tunç, T. (2008). Doktor ve hemşirelerde tükenmişlik ile rol çatışması ve rol belirsizliği arasındaki ilişki: bir üniversite hastanesi örneği (Yüksek Lisans Tezi). Sakarya Üniversitesi, Sakarya. Tümkaya, S. (1997). Çukurova Üniversitesi öğretim elemanlarının akademik tükenmişlik düzeyleri. 4. Ulusal Eğitim Bilimleri Kongresi, 10–12 Eylül, Eskişehir. 130 Tümkaya, S., Çam, S. ve Çavusoğlu, I. (2009). Tükenmişlik ölceği kısa versiyonu’nun Türkçe’ye uyarlama, geçerlik ve güvenirlik çalışması. Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 18(1), 387-398. Uskun, E. ve Gündoğar, D. (2010). The levels of stress, depression and anxiety of parents of disabled children in Turkey. Disability and Rehabilitation, 32(23), 1917-1927. Uslucan, G. (2015). Çocukların otizm spektrum bozukluğu derecesi ile ebeveynlerinin stres ve gereksinim düzeylerinin incelenmesi (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Abant İzzet Baysal Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Bolu. Ünver, D. ve Güloğlu, B. Covid-19 pandemesinde evli bireylerde depresyon, anksiyete ve stresin ilişkisel yılmazlık bağlamında incelenmesi. Avrasya Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi, 8(2), 517-531. Van Praag, B. M., Frijters, P. ve Ferrer-i-Carbonell, A. (2003). The anatomy of subjective well-being. Journal of Economic Behavior & Organization, 51(1), 29-49. Venter, N. ve Snyders, R. (2009). Resilience in intimate relationships. New Voices in Psychology, 5(1), 63-85. Vermaes, I. P. R., Janssens, J. M. A. M., Mullaart, R. A., Vinck, A. ve Gerris, J. R. M. (2008). Parents’ personality and parenting stress in families of children with spina bifida. Child: Care, Health and Development, 34(5), 665–674. Vernon, R. F. (2004). Community Planning to Foster Resilience in Children. ClaussEhlers C. S ve Weist M. D (Ed.) . A brief history of resilience. içinde (ss. 13-26). Springer, Boston, MA. doi: 10.1007/978-0-306-48544-2_2. Walsh, F. (1996). The concept of family resilience: Crisisandchallenge. Family Process, 35(3), 261- 281. Walsh, F. (2002). A family resilience framework: Innovative practice applications. Family Relations, 51(2), 130-137. Webster-Stratton, C. (1988). Mothers' and fathers' perceptions of child deviance: Roles of parent and child behaviors and parent adjustment. Journal of Consulting and Clinical Psychology, 56(6), 909–915. Webster-Stratton, C. ve Hammond, M. (1988). Maternal depression and its relationship to life stress, perceptions of child behavior problems, parenting behaviors, and child conduct problems. Journal of Abnormal Child Psychology, 16(3), 299-315. Webster-Stratton, C. (1990). Stress: A potential disruptor of parent perceptions and family interactions. Journal of Clinical Child Psychology, 19(4), 302-312. 131 Weiss, M. J. (2002). Hardiness and social support as predictors of stress in mothers of typical children, children with autism, and children with mental retardation. Autism, 6(1), 115-130. Westman, M., Etzion, D. ve Gortler, E. (2004). The work-family interface and burnout. International Journal of Stress Management, 11(4), 413-428. Whipple, E. E. ve Webster-Stratton, C. (1991). The role of parental stress in physically abusive families. Child Abuse and Neglect, 15(3), 279-291. White, N., Richter, J., Koeckeritz, J., Munch, K. ve Walter, P. (2004). “Going forward”: Family resiliency in patients on hemodialysis. Journal of Family Nursing, 10(3), 357-378. Williford, A. P., Calkins, S. D. ve Keane, S. P. (2007). Predicting change in parenting stress across early childhood: Child and maternal factors. Journal of Abnormal Child Psychology, 35(2), 251-263. Wolf, M. R. ve Rosenstock, J. B. (2017). Inadequate sleep and exercise associated with burnout and depression among medical students. Academic Psychiatry, 41(2), 174-179. Yamoah, J. (2021). The Role of Social Support in Mitigating Parental Burnout for Mothers of Children with Medical Complexity (Doktora tezi). Southeastern University College of Education, USA. Yardımcı, E. N. (2020). Evli bireylerde yaşam doyum düzeylerinin cinsiyet faktörüne ve evlilik süresine göre yordanması çorum örneği (Yüksek Lisans Tezi) İstanbul Gelişim Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, İstanbul. Yıldız, M. A. ve Çevik, G. B. (2016). A study on marital satisfaction and life satisfaction with married individuals. Journal of Human Sciences, 13(1), 227242. Yılmaz, A. (2001). Eşler arasındaki uyum: Kuramsal yaklaşımlar ve görgül çalışmalar. Sosyal Politika Çalışmaları Dergisi, 4(4), 1-24. Yönel, A. (2021). 3-6 yaş arası çocuğa sahip ebeveynlerin, öz-yeterlilikleri, tükenmişlikleri ve çocuklarıyla olan iletişimleri arasındaki ilişkinin incelenmesi (Doktora Tezi). Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya. Yurdakul, K. I., Dönmez, O., Altınok, A. ve Odabaşı, H. F. (2013). Dijital ebeveynlik ve değişen roller. Gaziantep University Journal of Social Sciences,12(4), 883-896. Zaninotto, L., Rossi, G., Danieli, A., Frasson, A., Meneghetti, L., Zordan, M., ... ve Solmi, M. (2018). Exploring the relationships among personality traits, burnout dimensions and stigma in a sample of mental health professionals. Psychiatry Research, 264, 327-333. doi: 10.1016/j.psychres.2018.03.076. 132 EKLER EK-1. Etik Kurul İzni 133 EK-2. Kişisel Bilgi Formu Yönerge: Değerli Katılımcı, Bu araştırma, Ufuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Anabilim Dalı Yüksek Lisans öğrencisi Tuğba Dinç tarafından, Prof.Dr.Figen Çok danışmanlığında yapılmaktadır. Araştırmanın amacı, ebeveyn tükenmişliğini farklı değişkenler aracılığıyla inceleyerek ebeveyn rolleri ile ilgili veri elde edebilmektedir. Ana babalardan toplanan veriler toplu halde değerlendirilecektir. İsim yazmanıza ya da kimliğinizi belli edecek herhangi bir bilgiye gerek bulunmamaktadır. Araştırmada elde edilen ilgiler sadece bilimsel amaçlı kullanılacaktır. Açık uçlu soruların cevaplarını boşluklara yazabilirsiniz. Soruları dikkatlice okumanız, atlamadan yanıtlamanız ve düşüncelerinizi gerçekçi bir şekilde ortaya koymanız araştırmaya katkınız açısından çok önemlidir. Yanıtlamanızın Eşleri ile yaklaşık birlikte 10 yaşayan dakika süreceği ebeveynler tahmin edilmektedir. araştırmaya katılabilirler. Lütfen boş madde bırakmayınız. Yardımlarınız için şimdiden teşekkür ederim. Soru ve görüşleriniz için pdtugbadinc@gmail.com adresinden araştırmacıya ulaşabilirsiniz. Psk. Dan. Tuğba Dinç 1. Cinsiyetiniz: Kadın ( ) Erkek ( ) 2. Yaşınız: 134 3. Ne kadar süredir evlisiniz? a. 0-5yıl ( ) b. 6-10yıl ( ) c. 11-15yıl ( ) d. 16-20yıl ( ) e.21 ve üstü( ) 4. Eşinizle evlenme şekliniz? a. Görücü Usulü ( ) b. Flört Ettikten Sonra ( ) 5. Çocuklarınızın cinsiyet ve yaşını yazar mısınız? (Örnek: Kız-15 / Erkek-25 gibi) 6. En son hangi okuldan mezun oldunuz? İlkokul ( ) Ortaokul ( ) Lise ( ) Üniversite () Lisansüstü (Yüksek Lisans-Doktora) ( ) 7. Mesleğiniz Nedir? 12.Halihazırda çalışıyor musunuz? Evet ( ) Hayır ( ) 8. Gelir Seviyeniz: 1) 2500-6000 ( ) 2) 6000-12000 ( ) 3) 12000 ve üzeri ( ) 135 EK-3. Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeği (ETÖ) ETÖ’ne Ait Örnek Maddeler Sevgili ebeveynler, ifadelerin yanında yer alan derecelendirilmiş yanıtlardan size en yakın olanı seçiniz Eğer daha önce hiç böyle bir duygu hissetmediyseniz, “Hiçbir zaman” şıkkını seçin. Haftada birkaç kez Hergün 1 2 3 4 5 6 0 1 2 3 4 5 6 0 1 2 3 4 5 6 0 1 2 3 4 5 6 0 1 2 3 4 5 6 Anne-baba olmayı daha fazla kaldıramıyorum. 0 1 2 3 4 5 6 Çocuğumla/çocuklarımla 0 1 2 3 4 5 6 iyi tanımlayacak şekilde işaretleyiniz. Anne-babalık rolümden (anne-baba olmaktan) o kadar çok yoruldum ki uyku bana asla yetmiyor. Anne-baba olarak yolumu kaybetmiş gibi hissediyorum. Anne-babalık rolüme (anne-baba olmaya) tahammül edemiyorum. Çocuğuma/çocuklarıma bakmaya hiç enerjim yok. Çocuğum/çocuklarım için gerekli olanlar neyse sadece onları yapıyorum, daha fazlasını değil. geçirmek zorunda olduğum bir güne uyandıysam, daha gün başlamadan kendimi tükenmiş hissediyorum. 136 Haftada bir Yılda birkaç kez 0 seçeneğinden “Her gün” seçeneğine kadar, sizi en Ayda birkaç kez Hiçbir zaman ne sıklıkta hissettiğinizi “Yılda birkaç kez” Ayda bir veya daha az Eğer bu duyguyu daha önce hissettiyseniz, bunu EK-4. Ebeveynlik Stres Ölçeği (ESÖ) ESÖ’ne Ait Örnek Maddeler Değerli Katılımcı, bu bölüm içerisinde ebeveynlik ya da anne baba olmaya ilişkin yaşamış olduğunuz stres durumuna ilişkin maddeler bulunmaktadır. Her bir maddede sizin için en uygun olan ifadeyi işaretleyiniz. 0.Hiç Tanımlamıyor, 1.Biraz Tanımlıyor, 2.Oldukça İyi Tanımlıyor, 3.İyi tanımlıyor 4.Çok iyi tanımlıyor 1 Ebeveyn olma konusunda kendimi yetersiz buluyorum. 0 1 2 3 4 4 Çocuğum eşimle aramda bir problem oluşturuyor. 0 1 2 3 4 8 Çocuğumun almadığını 0 1 2 3 4 10 Nasıl bir ebeveyn olduğumu düşündükçe kendimi kötü 0 1 2 3 4 3 4 yeterince sorumluluk düşünüyorum. hissediyorum. 12 Çocuğumla aramdaki duygusal bağın yeterli olmadığını 0 1 2 düşünüyorum. 15 Çocuğuma karşı olumlu duygular beslemiyorum. 0 1 2 3 4 17 Ebeveyn olduğum için pişmanlık duyuyorum. 0 1 2 3 4 137 EK-5. İlişkisel Yılmazlık Ölçeği (İYÖ) İYÖ’ne Ait Örnek Maddeler Değerli Katılımcı, evlilik yaşamınız içerisinde başınıza gelmiş olan yaşam olaylarını (zorluk, sıkıntı, güç durumlar) düşününüz. Bu maddelerin karşısında bulunan maddeleri size uygun olup olmama derecesine göre maddelerden birisini işaretleyiniz. Asla (1) Çok Nadir (2) Sık sık (6) Nadiren (3) Bazen (4) Genellikle (5) Her zaman (7) 1 Başımıza gelen olumsuz olaylarda bir hayır olduğunuza 1 2 3 4 5 6 7 inanırız. 5 Eşim güçlükler karşısında yaşadığımız zorluğu anlamaya 1 2 3 4 5 6 7 çalışır. 9 Sıkıntılı ve zor zamanlarımızda eşim her şeyin daha iyi 1 2 3 4 5 6 7 olacağına beni inandırır. 1 Eşim ile karşılıklı olarak duygularımızı önemseriz. 1 2 3 4 5 6 7 2 1 Zor günlerimizde eşime karşı içten ve samimi 1 2 3 4 5 6 7 5 davranırım. 2 Yaşadığımız zorlukların üstesinden gelmek için eşim ile 1 2 3 4 5 6 7 0 işbirliği yaparız. 2 Eşim bir sıkıntı yaşadığında kendimi onun yerine 1 2 3 4 5 6 7 2 koymaya çalışırım. 2 Her şey daha da kötüye gitmediği için şükrederiz. 5 138 1 2 3 4 5 6 7 EK-6. Ebeveyn Tükenmişliği Ölçeği Kullanım İzni 139 EK-7. Ebeveynlik Stresi Ölçeği Ve İlişkisel Yılmazlık Ölçeğinin Kullanım İzni 140 ÖZGEÇMİŞ Kişisel Bilgiler Ad-Soyad: Tuğba DİNÇ Eğitim Durumu Lisans Öğrenimi: Başkent Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Anabilim Dalı Yüksek Lisans Öğrenimi: Ufuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Anabilim Dalı Bildiği Yabancı Diller: İngilizce İş Deneyimleri Stajlar: Güneşevler İlkokulu, Bağlıca İlkokulu-Ortaokulu, YalçınEskiyapan Ortaokulu, Ses Özel Eğitim Merkezi. Çalıştığı Kurumlar: Hampshire Öztürk Koleji, Bil Koleji Eryaman Kampüsü, Bahçeşehir Koleji Dr.Burhan Kara Kampüsü Tarih: 20.09.2021 141