Antikçağ felsefesinin önemli filozoflarından Platon’a göre sanat, görünen dünyayı bize yansıttığı için gerçeklikten uzaktır. Algılanan dünya, asıl gerçeklik olan ideaların bir kopyasıdır. Platon, taklidin taklidini yapan sanatın mimesis, yani yansıtma olduğunu savunur ve sanatı değersiz bularak karşı çıkar. Platon ya da İslam dünyasında Eflatun olarak bilinen ( M.Ö. 427 - M.Ö. 347), Antik klâsik Yunan filozofu, matematikçi ve Batı dünyasındaki ilk yüksek öğretim kurumu olan Atina Akademisi'nin kurucusudur. Platon Platon’un öğrencisi olan Aristotales ise sanatın taklit yoluyla insanı gerçekliğe ulaştırdığını, sanatın olanı değil olabilir olanı yansıttığını savunarak, Platon’un aksine sanata olumlu bir işlev yükler. Ona göre sanatçı gerçeği olduğu gibi resmeder ya da anlatırsa bu sanat olmaz. Duyularla algıladığı dünyanın ayrıntılarını atarak ve seçerek, olayın özünü sunabildiği zaman eseri değerlirdir. M.Ö 384-322 yılları arasında yaşamış olan Yunanlı bilim adamı ve filozof. Mantığı, metafiziği, fiziği ve biyolojisiyle, modern çağa kadar tek ve en büyük otorite olmuş olan düşünür. Aristotales Platon gibi sanatın idealin yansıttığını savunan Yeni Platonist görüş, doğanın ideaları yansıttığını, ancak Platon’dan farklı olarak sanatçının doğanın eksiklerini tamamlayıp, doğada bulunmayanı yarattığı için, sanatın doğaya üstün olduğunu, doğadan güzel olduğunu savunur. Rönesans’ta kendini gösteren idealizm ise, hem yeni Platonist görüşe yaklaşmakta hem de Aristotales’in görüşlerinden hareket etmekteydi.Onlara göre güzellik, tüm kusurların silindiği, bu dünyanın ötesinde olması gereken, idealize edilmiş bir güzellikti. Marksist görüşe göre toplumsal gerçeklik, mevcut durumun yansıtılması değil, oluşumların zaman içinde gelişerek ve değişerek, yeni bir kültürü ortaya çıkarabilecek bir sınıfın doğuşunu yansıtmasıdır. KARL MARKS (1818- 1883) Komünizm’in ilk ve en büyük temsilcilerinden birisi olan Alman filozof ve ekonomist. Marx’ın felsefesinin dayanak noktası insanın doğası ve toplum içindeki yeridir. Hegelci diyalektiğin yardımıyla insan doğasının değişmezliği kavramını reddeder. Burada kastedilen insan doğası, fizyolojik ihtiyaçlar değil insanın toplum içinde yarattığı hareket ve davranış biçimidir. 20. yüzyılın önemli düşünürlerinden Benedetto Croce için sanat, bir sezgi, bir yaratmadır. Sanatçı doğadan aldığı izlenimleri, duygularının bir ifadesi olarak renk, çizgi, ses gibi fiziksel olgularla aktarır. Aristotales’in mimesis kavramının karşısında olan bu görüşe göre sanat, bu izlenimler ve duyumların bilincine vararak yaratıcı bir süreç sonunda ortaya çıkar. BENEDETTO CROCE 1866-1952 Benedetto Croce, felsefe, tarih, tarihçilik ve estetik gibi birçok konuda yazan İtalyan filozof, tarihçi ve politikacıydı. Sanat eserinin varlık nedeninin ne olduğu sorusunu ilk soran Antikçağ düşünürlerinden Aristotales olmuştur. Poetika adlı yapıtında Aristotales, taklit olarak tanımladığı sanatı: renk ve figürlerle taklit eden resim sanatı, söz, şarkı, ve dansla taklit eden müzik sanatı olarak ikiye ayırır. Estetik olgunun kendine özgü bir varolan olarak dört temel yapı elemanı vardır: 1. estetik obje (nesne) 2. estetik süje (özne) 3. estetik değer 4. estetik yargı Güzelin Tanımı Güzel sözcüğü, genellikle beğendiğimiz bir şeyi ifade etmek için kullandığımız bir tanımlamadır. Güzel; zarif, hoş, enfes, harika, muhteşem, hatta korkunç gibi sözcüklerle tanımlanabilir. Güzelin en temel ve basit tanımı; hoşa giden şey olması ya da haz duygusu yaratan olmasıdır. Arkeoloji ve kültür tarihini bulgularından edindiğimiz bilgilere göre insan, önce ses ve işaretlerle anlaşmaya başlar. Daha sonra doğayı ve çevresini taklit etmeye yönelik biçimlerle ya da bunları çağrıştıran geometrik düzenlemelerle duygularını, düşüncelerini, gereksinmelerini anlatabilmek için resim yapmaya başlar. Daha sonra biçimlere yüklediği bu resimsel dil, nihayet yazıya dönüşür. İnsanın kültürel geçmişindeki tutum ve davranışlarına baktığımızda, onun beslenme, korunma, uyuma,, çoğalma gibi doğuştan gelen temel güdülerinin yanında, güzele olan eğiliminin gözden kaçmayan bir olgu olduğunu ve güzele dönük eylemlerden oluştuğunu fark ederiz. Biz güzelle ilk kez doğada karşılaşırız. Güzeli ilk kez doğada fark ederiz. Güzelle ilgili ilk deneyimi orada yaşarız. Doğadaki güzel insanın yarattığı güzel değildir, doğanın bize sunduğu güzeldir. İnsanın yarattığı güzel, yani sanatsal güzel, doğada hazır bulduğumuzun önünde gelir. Her iki güzelin nitelikleri farklıdır. Ancak bir doğa görünümü, bir estetik nesne oluşturacak biçimde özel olarak ilgimizi çektiği zaman, estetik ilişki başlamış demektir. Güzelin peşinde olan, onu arayan ve onu ortaya çıkaran sanatçıdır. Güzel, gerçek anlamıyla sanatta ortaya çıkar. Güzelin nesnel olarak göründüğü ve yoğunlaştığı tek yer sanattır. Estetikle Güzel ilişkisi Günlük yaşamımızda karşımıza çıkan, şu ya da bu yolla ilişki kurduğumuz her şeye bilinçli ya da bilinçsiz bir tavır gösteririz. Bazen bir kelebeğin uçuşu, bazen dalga sesleri… Beğeni, güzeli ifade eden, bir anlamda güzeli tanımlayan yargıdan başka bir şey değildir. Sanat ve Estetiğin Yaşamımızdaki Yeri Yaşadığımız mekandan, kullandığımız eşyalardan, giyim, kuşam, kullandığımız aksesuarlara kadar her şeyde bir parça estetik güzelliği arıyoruz… Temel ihtiyaçlarımızla yaşamı sürdürdüğümüz gibi ruhsal ve duygusal ihtiyaçlarımız için sanata gereksinim duyuyoruz. Sanat eserlerini, onların dilini, aynı zamanda hayatta ve sanatta güzelliği anlamak yolunda estetik eğitimin rolü sınırsızdır. İnsanların güzelliği tanıyabilmeleri, ondan haz alabilmeleri için estetik duygularının ve estetik algılarının gelişmiş olması gerekir. Sanat eserini, hem kendine özgü bir var olan olarak ele almak hem de ne kadar güzel olduğunu ölçebilmek, sanat eseri ve estetiği iç içe değerlendirmeyi zorunlu kılar Bir şiir, onu estetik olarak algılayan bir insan için şiirdir, bir heykel yine onu estetik algılayan biri için heykeldir. Aynı şekilde bir senfonik yapıt, estetik algıyla onu dinleyen biri için senfonik eserdir. Aksi takdirde, şiir alelade dizilmiş kelimeler, heykel ise bir taş parçası, senfoni ise gürültüden başka bir şey değildir. PARİS BERLİN BURSA ROMA PRAG Estetik eğitimi sözcüğü ilk olarak Schiller tarafından kullanılmış, değeri vurgulanmıştır. Schiller’e göre “İnsanın insan, tam, yetkin bir insan olabilmesi için estetik bir eğitimle eğitilmesi gerekir. Böyle bir eğitimden yoksun kalan bir insan, hiçbir zaman yetkin bir insan olamaz. Uçan’a göre “Birey olarak insan, sanatsal çevresiyle iletişim ve etkileşimde bulunurken, sanatla ilgili birtakım temel davranışlar kazanır. Bu davranışları kazandıkça, sanatla ve sanatsal çevresiyle daha duyarlı daha bilgili ve bilinçli, daha verimli iletişim ve etkileşim içine girer; buna bağlı olarak da gittikçe daha ileri, daha kapsamlı ve karmaşık sanatsal davranış örüntüleri geliştirir. Erinç’e göre “Sanat; gözümüz, kulağımız ya da zihnimiz aracılığı ile bize haz duygusu yaratandır.” Sanat , en yalın tanımlamasıyla güzel şeylerden hoşlanma becerisidir ve güzel şeyi yakalama, hem sanatçı hem de alıcı için, bir algı, bir algılama sorunu olarak ortaya çıkar. 15 Temmuz Demokrasi heykeli İNEGÖL köfte heykeli Camille Claudel August Rodin İlhan Koman (1921 Edirne -1989 Stockholm ) Türkiye’nin ilk heykel sanatçılarındandır. Türk heykel sanatında , kalıplaşmış formu parçalamış ve yeni arayışlara yönelmiş bir sanatçıdır. Kendi sanat anlayışını şu şekilde özetlemektedir: “ Bir nesnenin sanat olması için, has, öz, gerçek olması gerekir. Bu, küçük veya büyük de olur, obje de eşya da olur, figüratif ya da nonfigüratif de olur. Bütün sorun tek ve gerçek olmasıdır. Bir de Racine’in sanatı tarifi vardır: Sanat hiçbir şeyden bir şey yapmaktır. Ben bazen çalışmamdan memnun olmayınca, kendime küfür ve alayla Racine’in lafını tersyüz edip; şimdi bir şeyden hiçbir şey yaptın be mübarek adam, derim. Aslında sanat, bence insanın bilinmeyene doğru çıktığı bir serüvendir. Sanatçı, devamlı kendisini yenileyebilmelidir. İlhan Koman …. Algılama alanı genişledikçe, zenginleştirildikçe, sanatın belli bir disiplini, belli bir alanı içinde yer alan ürünleri de güzelden daha güzele doğru değişme ve gelişme gösterir. Yani insan hep daha iyi ve güzel olanı arar. Estetik ve Estetiğin Temel Kavramları Estetik, her şeyde vardır. İnsan baktığı, gördüğü ve algılamaya çalıştığı her nesnede farkında olarak veya olmayarak hoşlanma, hoşlanmama, beğenme, beğenmeme, güzel, çirkin, iyi, kötü gibi değerlendirmeler yapar. Öznel veya nesnel yargılarımız, yaşantımızın neredeyse tümünde yer almaktadır. Öznel veya nesnel yargılarımızı sanat eserine yönelttiğimizde estetiğin alanı içerisine gireriz. Estetiğin, sanatın tüm alanlarını ilgilendiren ve sanat ile iç içe olan bir alan olması nedeniyle, sanat eğitimi gören bireylerin bu disiplin hakkında bilgi sahibi olmaları, sanatın, anlam, incelik, derinliğini kavramaları, özellikle de nitelikli bir sanat eğitimi için gereklilik oluşturmaktadır. Antik çağdan günümüze kadar, insanın var oluş ve evren üzerine düşünmeye başlaması ile birlikte; güzelin ne olduğu, insanın güzele neden ihtiyaç duyduğu, iyinin, yücenin güzel ile nasıl bir ilişkisi olduğu, evrenin nasıl anlaşılması gerektiği şeklindeki soruların tümü, insan odaklı ele alınmıştır. Platon ile başlayan daha sonra diğer filozofların geliştirdikleri kuramlar ve yazmış oldukları eserlerle birlikte bilimsel bir alan, ESTETİK ortaya çıkmıştır. Platon, müziğin eğlenceden ibaret olmadığını, ruhani bir boyutunun olduğunu söylemiştir. Palton’a göre müzik, insan ruhunu sakinleştiren, dinginleştiren bir sanattır. Ona göre melodi; söz, makam ve ritim karışımıdır. Sözleri müziğin efendisi olarak tanımlar. Müzik eğitiminin insanı yücelttiğini ve düzeni sağladığını savunur. Estetik, bilim olarak kendi kavram dilini oluşturmuş bir alandır. Estetiğin kavramlarından bazılarını; güzellik, süje, obje, estetik değer, estetik beğeni, estetik haz, estetik yargı olarak sıralayabiliriz. Estetik Özne (Süje) Estetik Nesne (Obje) İnsan bilinç sahibi bir varlık olarak, kendisinin dışında bulunan nesneleri kavradığı gibi, kendi varlığını, iç gözlemle kendi bilincini de kavrar. Bu kavramaya bilme adı verilir. Bilme olayında algılayan, kavrayan bilinç varlığına, ben’e “süje”, algılanan, kavranan varlığa da “obje” denir. Buna göre; estetik süje, bir estetik, bir estetik objeyi algılayan, onu kavrayan ve ondan estetik olarak hoşlanan, ondan estetik haz duyan bilinç varlığı “ben” anlamına gelir. (Tunalı) Güzellik değerinin taşıyıcısı olan şeylere felsefi dilde “estetik nesne”, bu değeri algılayan, ona hoş bir heyecan diye adlandırdığımız tepkiyi gösteren varlığa yine felsefi dilde “estetik özne” denir. (Arslan) Bir estetik süje, bir estetik objeyi kavrarken, ondan haz duyarken bu estetik obje karşısında tavır almış olur. Karl Marks’a göre, “Bir nesneyi, bir objeyi güzel kılan yalnız objenin nitelikleri değil, süjenin duyularıdır. Süje, objeyi güzel olarak kavrayacak duyusal yetenekten yoksunsa, o obje hiçbir zaman güzel olarak belirlenemeyecektir.” Estetik ve Güzel Kavramı Güzel tanımlaması zor bir kavramdır. Güzel ile önce doğada karşılaşılır. Sanatla hiç ilgisi olmayanlar bile doğadaki güzelliklerle ilgilenirler. Ör. Güneşin batışı, bir deniz manzarası... Bu değişkenler, sanatçılarda birer estetik nesne veya estetik faktör olmaya önemli bir etkendir. İlk çağlardan bu yana, insanın bu güzellikleri algılayıp, ruhunu geliştirmesi ve beslemesi, insana özgü bir üretim ve yaratıcılık şekli olan sanata yansımıştır. Doğa bir çıkış noktası olarak, herşeyin temeli olduğu gibi sanattaki güzelin de temelidir, fakat hiçbir zaman kendisi değildir. Doğa sanatçıya estetik faktör olarak sanat eserleri üretebilme ilhamını verir. insanın etkilendiği, doğada bulunan estetik faktörler, sanat eserine dönüştürüldüğünde ise estetik nesne ortaya çıkar. Güzellik bir yaratma işidir bu ise ancak sanat eserinde gerçekleşir. Bu ahengi bazen tabiatın vücuda getirdiği olur. Güzelliğin tabiatta anlaşılması, ancak sanatın yardımıyla olur. Tabiatta gelişigüzel vücut bulan ahenk, estetik olmayan unsurlarla karışıktır. Bu unsurların atılması, ahengin arınması ancak sanat kültürü ile gelişen hayal gücünün işidir. https://www.youtube.com/watch?v=zyZ5cH UaiBI Mendelsshon Fignal Mağarası Üvertürü https://www.youtube.com/watch?v=F5zg_af9 b8c Sibelius Finlandia Doğadaki güzellik, estetik var olan sayılmaz. Sanat eseri diye tanımladığımız estetik var olanın, mutlaka insan ürünü olması önkoşuldur. Estetik, insan ürünü olan sanatın içinde aranmalıdır. Fakat önce doğadaki güzellikler ile ruhunu besleyen insan sanatın güzelliklerini kavrayabilir. AKIRA KURUSOWA (1910- 1998) Japon film yönetmeni, film yapımcısı, senarist ve kurgucu. Antik Yunan filozofları güzeli incelemiş, sorgulamış ve sanattaki güzelliğin belirli özelliklerinin / kurallarının olup olmadığını saptamaya çalışmışlardır. MÖ 6. yy da yaşamış bir doğa filozofu olan Pythagoras’ın felsefesinde güzelden şöyle söz edilmektedir: “En güzel şey (uyum) armonidir. Bütün gök, uyum ile sayıdır.” Pythagoras (Pisagor), güneşin, ayın, yıldızların çepeçevre dans ediyorlarmış gibi dönmelerinden doğan uyumlu bir sesten söz eder. Pythagoras’a göre bu müzik gamı, her biri, hareketsiz dünyanın çevresinde dönerken sesi dünyaya olan uzaklığından ve dönüş hızından etkilenen gezegenlerce yaratılmıştır. İyonyalı filozof, matematikçi ve Pisagorculuk olarak bilinen akımın kurucusudur. En iyi bilinen önermesi, kendi adıyla anılan Pisagor önermesidir. Sayıların babası olarak bilinir. Pisagor ve öğrencileri her şeyin matematikle ilgili olduğuna, sayıların nihai gerçek olduğuna, matematik aracılığıyla her şeyin tahmin edilebileceğine ve ölçülebileceğine inanmışlardır. Pythagoras MÖ 570 - MÖ 495 Platon (MÖ 427-347) bütün güzel sanatları kapsayan düşünce ve yorumlarıyla, dünyada Estetik Araştırmaları başlatan, güzelin ne olduğunu varlık ve bilgi görüşüyle ele alarak sistemli bir biçimde sorgulayan ilk filozoftur. Platon sanatın aslında taklit olduğunu ileri üren ilk filozoftur. Platon’un dünyayı asıl var olan şeyler, yani idealarla aslında onların bir tür kopyaları, hayalleri olan duyusal varlıklar olmak üzere ikiye ayırdığını biliyoruz. Palton’a göre; güzel olan salt geometrik formlardır. Bu formların çevirmiş oldukları içerik değildir. Çünkü form güzelliği sayı ve sayıların orantısında doğan matematik bir güzellik olup, bu düzeni ifade eder. İşte bu düzen armonidir. Platon da; form güzelliği, daha çok bir nesneyi güzel kılan bir prensiptir. Aristoteles hocası Platon’un güzellik anlayışı ile yakın bir ilgi içindedir. Aristoteles’e göre orantı, matematik olarak belirlenebilen bir kavramdır. Yunan felsefesinin en erken devirlerinden beri insanlar sanatta bir geometri kanunu bulmaya çalışmışlardır, çünkü sanat güzellik, güzellik de ahenk olduğuna ve ahenk de orantıların gözetilmesinden doğduğuna göre, bu orantıların değişmezliği kabul edilir. Altın kesim (sayı) olarak bilinen geometrik orantılar yüzyıllar boyu sanat sırlarının anahtarı olarak kabul edilmiştir. Boethius güzellik ve uyumu oranla açıklar; insan ruhu ile bedeni müziksel olguları düzenleyen yasalara tabidir ve bu oranlar kozmosun armonisinde buluşurlar, öyle ki mikrokosmos ile makrokosmos tek bir düğümle birbirine bağlanmıştır. İnsan, mikrokozmoz olarak düşünülmektedir ve bunun içinde, makrokozmozda yani dünyada olan herşey vardır. Aristo’nun derin manalı sözünde, çok ince bir şekilde dile getirildiği üzere, ruh, bir nevi her şeydir. İnsanın dünyayla ilişkilendirilmesinin sadece Ortaçağ düşüncesinde değil Doğu sanat felsefesi ve islam düşüncesinde de yer alması ile ilgili olarak şöyle dile getirilir; “İnsan dünyanın içinde ve ortasındadır.Bakış açısı 360 derecedir. Birey dünyayı aklıyla değil, yüreğiyle algılar ve tanır. Sufi düşünce, dünyanın dinamiklerinin estetik bir şekilde insan yüreğinde ve bedeninde yansıdığı, dünyayla estetik olarak kurulan bir ilişkinin ürünüdür. Mevlevi semasındaki dansı ve müziği bu bakış açısıyla ilişkilendirdiğimizde; döngüsel ve helezonik olan bu hareket insanın dünyanın hareketiyle uyumunu ifade eder.” https://www.youtube.com/watch?v=3gG8 YAUqVIs Mevlevi Seması İlçağlardan günümüze gelinceye kadar tüm zaman dilimlerinde, sanat - güzellik ve insan ilişkisini “sanatı oluşturan insanın, kendisinde var olan güzeli, eserine yansıtması” olarak açıklayabiliriz. Güzel algılayabildiğimiz her nesne de, her yaşantıda vardır. İnsan yaradılışı itibari ile güzele yatkındır. Eğer duygularımızı, algımızı bu yönde geliştirebilirsek, sanat bizi daima güzele götürür. ESTETİK DEĞER Estetik yaşantı içerisinde; sanat yapıtına ilişkin sahip olunan düşünceye estetik değer denir. Sanat eseri olarak nitelendirilen tüm nesneler estetik bir değere sahiptir. Sanat eserinin (obje), estetik özne (süje) tarafından algılanması, estetik beğeni, haz oluşturması, insanı etkileyebilme gücü, onun estetik değeri ile ilişkilidir. Sanatçıya ve onun eserine değer veren, toplumun kendisidir. Sanatçı, toplum için ve toplum içinde çalışan ve ancak onun estetik zevklerine hizmet eden bir varlıktır. Sanat, hayatı değiştirme amacı gütmektedir. Sanatçı, sanatın bu iddiasını gerçekleştirmeye çalıştığı sürece, mensup olduğu zümreye seslenmeye ve onlar tarafından beğenilmeye layık olur. Estetik değerler, çağlara ve milletlere göre değişebilir, ancak güzellik anlayışındaki gibi, kişiden kişiye göre değişemez. Genel çizgileri, kabul edilebilir kalıpları ve zaman içinde dönemsel anlayışları vardır.Yaşanılan zaman içindeki çizgileri geneldir. Ancak üzerinden zaman geçip de sınıflandırılırken çizgiler keskinleşir, kalıplaşır ve ekoller oluşmaya başlar. Örneğin, Rönesans bir tarihte dönemdir. Bu dönemin resim anlayışı, estetik beğenisi Rönesans resim sanatını oluşturur. O dönemin ressamları bu estetik güzellik ve değer ile eserler üretir, Rönesans’da halk bu eserleri güzel ve anlamlı bulur. Farklı olan beğenilmez ya da kabul görmez. Rönesans Resim Sanatı Estetiği, bağımsız bir bilim olarak başka alanlardan ayıran öğenin, estetik değerler olduğundan kimse şüphe edemez. Estetik değer damgasını taşıyabilen her şey, şiir ve müzik, resim, heykel, mimari estetiğin alanına girer. Sanatçı tarafından ortaya çıkarılmış bir sanat eseri, topluma estetik geğer kazandırma yönüyle de işlevseldir. Toplum sadece ekonomik yönden değil kültürel yönden sanatsal/estetik değer taşıyan eserleri ile daha güçlü ve zengin olur. Ör: Rus müziği, rus balesi... Nietzsche’ye göre “tıbkı bir heykeltraşın estetik olarak taşı şekillendirmesi gibi, insan da dünyayı estetik olarak kurar; büsbütün hayal, illüzyon ve güzel görüntülerden ibaret olan bir dünya inşa eder kendine, zira “ancak estetik bir fenomen olarak savunulabilir dünya.” dolayısıyla metafizik bir teselli olarak sanat ve estetik faaliyetler aslında insanın eşyeye değer vermesi ve mana yüklemesidir.” NIETZSCHE (1844-1900) Friedrich Wilhelm Nietzsche, Alman filolog, filozof, şair, kültür eleştirmeni nitelikleriyle tanımlanmaktadır. Din, ahlak, felsefe, bilim ve modern kültür konuları üzerine yoğunlaşmış, bu alanlarda metafor, aforizma, ironilerle dolu eleştirel yazılar yazmıştır. ESTETİK BEĞENİ Estetik beğeni, kesin, güvenilir, ince ayrımlara varan bir duyguya dayanan estetik yargılama ve değerlendirme gücü; güzeli çirkinden ayırma yetisidir. (Akarsu) Beğeni en yalın anlamıyla güzelliği çirkinden ayırma yeteneği, estetik olanı tanıyabilme, estetik nesneyi seçebilme yetisidir. Erinç’e göre; Sanata yönlendirilmiş beğeniye “estetik beğeni” denir ve bu ancak sanat eserleriyle sağlanabilir. Estetik, sanat eserinin ilk amacıdır.Yani sanat eseri estetik olsun diye var edilir. Bu bakımdan da estetik beğeni, sanat eserleri için her şeyden önce gelir. Montesquie, “güzel diye nitelendirilen beğeni nesnelerini şekillendiren şeyin ruhumuzun hoşlanmaları olduğunu belirterek, güzel, iyi ve hoş’un kaynaklarının, kendi içimizde bulunduğunu söyler. Güzelin sebebini aramanın ise ruhumuzun hoşlanmalarının nedenini aramak olduğunu belirtir. Estetik beğeni, sanatla ilgilenen tüm kişilerde “olmazsa olmaz” kabul edilen bir niteliktir. Estetik beğeni gücü ne denli gelişirse sanatla ilişki o denli yoğun ve etkin olur. Bu gücü geliştirme ise ancak görgü be bilgiyle sağlanabilir, eğitimle, eğitilmeyle elde edilebilir. Stanislavski’nin yalnız yetenekli oyuncular değil, ama aynı zamanda, yetenekli izleyiciler de olduğunu söylemesi boşuna değildir. Estetik beğenide, evrensel bir beğeni ölçütünün söz konusu olup olmadığı çok sık tartışılmış ve halen tartışılmaktadır. Beğeni yargıları, insanların farklı kişilik özelliklerine, farklı kültür çevrelerine ve eğitim düzeyleri gibi faktörlerden etkilenir. Beğeni yargılarımız farklılık gösterir, fakat ortak beğeni yargılarının da varlığı yadsınamaz bir gerçektir. Estetik disiplinin amacı, bu ortak beğeni yargılarını ortaya çıkarmaktır.