Uploaded by zehraezgikara

ESTETİK (1) başlangıç

advertisement

Antikçağ felsefesinin önemli
filozoflarından Platon’a göre sanat,
görünen dünyayı bize yansıttığı için
gerçeklikten uzaktır. Algılanan dünya, asıl
gerçeklik olan ideaların bir kopyasıdır.
Platon, taklidin taklidini yapan sanatın
mimesis, yani yansıtma olduğunu savunur
ve sanatı değersiz bularak karşı çıkar.
Platon ya da İslam dünyasında Eflatun olarak bilinen ( M.Ö. 427 - M.Ö. 347),
Antik klâsik Yunan filozofu, matematikçi ve Batı dünyasındaki ilk yüksek öğretim
kurumu olan Atina Akademisi'nin kurucusudur.
Platon

Platon’un öğrencisi olan Aristotales ise
sanatın taklit yoluyla insanı gerçekliğe
ulaştırdığını, sanatın olanı değil olabilir
olanı yansıttığını savunarak, Platon’un
aksine sanata olumlu bir işlev yükler.

Ona göre sanatçı gerçeği olduğu gibi
resmeder ya da anlatırsa bu sanat olmaz.
Duyularla algıladığı dünyanın ayrıntılarını
atarak ve seçerek, olayın özünü sunabildiği
zaman eseri değerlirdir.
M.Ö 384-322 yılları arasında yaşamış olan Yunanlı bilim adamı ve filozof. Mantığı,
metafiziği, fiziği ve biyolojisiyle, modern çağa kadar tek ve en büyük otorite olmuş
olan düşünür.
Aristotales

Platon gibi sanatın idealin yansıttığını
savunan Yeni Platonist görüş, doğanın
ideaları yansıttığını, ancak Platon’dan farklı
olarak sanatçının doğanın eksiklerini
tamamlayıp, doğada bulunmayanı yarattığı
için, sanatın doğaya üstün olduğunu,
doğadan güzel olduğunu savunur.
Rönesans’ta kendini gösteren idealizm ise,
hem yeni Platonist görüşe yaklaşmakta hem
de Aristotales’in görüşlerinden hareket
etmekteydi.Onlara göre güzellik, tüm
kusurların silindiği, bu dünyanın ötesinde
olması gereken, idealize edilmiş bir
güzellikti.
 Marksist görüşe göre toplumsal gerçeklik,
mevcut durumun yansıtılması değil,
oluşumların zaman içinde gelişerek ve
değişerek, yeni bir kültürü ortaya
çıkarabilecek bir sınıfın doğuşunu
yansıtmasıdır.

KARL MARKS (1818- 1883)
Komünizm’in ilk ve en büyük temsilcilerinden birisi olan Alman
filozof ve ekonomist. Marx’ın felsefesinin dayanak noktası insanın
doğası ve toplum içindeki yeridir. Hegelci diyalektiğin yardımıyla
insan doğasının değişmezliği kavramını reddeder. Burada
kastedilen insan doğası, fizyolojik ihtiyaçlar değil insanın toplum
içinde yarattığı hareket ve davranış biçimidir.

20. yüzyılın önemli düşünürlerinden
Benedetto Croce için sanat, bir sezgi, bir
yaratmadır. Sanatçı doğadan aldığı
izlenimleri, duygularının bir ifadesi olarak
renk, çizgi, ses gibi fiziksel olgularla aktarır.

Aristotales’in mimesis kavramının
karşısında olan bu görüşe göre sanat, bu
izlenimler ve duyumların bilincine vararak
yaratıcı bir süreç sonunda ortaya çıkar.
BENEDETTO CROCE
1866-1952
Benedetto Croce, felsefe,
tarih, tarihçilik ve estetik gibi
birçok konuda yazan İtalyan
filozof, tarihçi ve politikacıydı.

Sanat eserinin varlık nedeninin ne olduğu
sorusunu ilk soran Antikçağ
düşünürlerinden Aristotales olmuştur.
Poetika adlı yapıtında Aristotales, taklit
olarak tanımladığı sanatı: renk ve figürlerle
taklit eden resim sanatı, söz, şarkı, ve
dansla taklit eden müzik sanatı olarak
ikiye ayırır.

Estetik olgunun kendine özgü bir varolan
olarak dört temel yapı elemanı vardır:
1. estetik obje (nesne)
 2. estetik süje (özne)
 3. estetik değer
 4. estetik yargı

Güzelin Tanımı

Güzel sözcüğü, genellikle beğendiğimiz bir
şeyi ifade etmek için kullandığımız bir
tanımlamadır.

Güzel; zarif, hoş, enfes, harika, muhteşem,
hatta korkunç gibi sözcüklerle tanımlanabilir.

Güzelin en temel ve basit tanımı; hoşa giden
şey olması ya da haz duygusu yaratan
olmasıdır.

Arkeoloji ve kültür tarihini bulgularından
edindiğimiz bilgilere göre insan, önce ses ve
işaretlerle anlaşmaya başlar. Daha sonra
doğayı ve çevresini taklit etmeye yönelik
biçimlerle ya da bunları çağrıştıran
geometrik düzenlemelerle duygularını,
düşüncelerini, gereksinmelerini anlatabilmek
için resim yapmaya başlar. Daha sonra
biçimlere yüklediği bu resimsel dil, nihayet
yazıya dönüşür.

İnsanın kültürel geçmişindeki tutum ve
davranışlarına baktığımızda, onun
beslenme, korunma, uyuma,, çoğalma gibi
doğuştan gelen temel güdülerinin yanında,
güzele olan eğiliminin gözden kaçmayan
bir olgu olduğunu ve güzele dönük
eylemlerden oluştuğunu fark ederiz.

Biz güzelle ilk kez doğada karşılaşırız. Güzeli ilk
kez doğada fark ederiz. Güzelle ilgili ilk
deneyimi orada yaşarız.

Doğadaki güzel insanın yarattığı güzel değildir,
doğanın bize sunduğu güzeldir. İnsanın yarattığı
güzel, yani sanatsal güzel, doğada hazır
bulduğumuzun önünde gelir.

Her iki güzelin nitelikleri farklıdır. Ancak bir
doğa görünümü, bir estetik nesne oluşturacak
biçimde özel olarak ilgimizi çektiği zaman,
estetik ilişki başlamış demektir.

Güzelin peşinde olan, onu arayan ve onu
ortaya çıkaran sanatçıdır. Güzel, gerçek
anlamıyla sanatta ortaya çıkar. Güzelin
nesnel olarak göründüğü ve yoğunlaştığı
tek yer sanattır.
Estetikle Güzel ilişkisi
Günlük yaşamımızda karşımıza çıkan, şu ya
da bu yolla ilişki kurduğumuz her şeye
bilinçli ya da bilinçsiz bir tavır gösteririz.
Bazen bir kelebeğin uçuşu, bazen dalga
sesleri…
 Beğeni, güzeli ifade eden, bir anlamda
güzeli tanımlayan yargıdan başka bir şey
değildir.

Sanat ve Estetiğin Yaşamımızdaki Yeri
Yaşadığımız mekandan, kullandığımız
eşyalardan, giyim, kuşam, kullandığımız
aksesuarlara kadar her şeyde bir parça
estetik güzelliği arıyoruz…
 Temel ihtiyaçlarımızla yaşamı
sürdürdüğümüz gibi ruhsal ve duygusal
ihtiyaçlarımız için sanata gereksinim
duyuyoruz.


Sanat eserlerini, onların dilini, aynı zamanda
hayatta ve sanatta güzelliği anlamak yolunda
estetik eğitimin rolü sınırsızdır.

İnsanların güzelliği tanıyabilmeleri, ondan
haz alabilmeleri için estetik duygularının ve
estetik algılarının gelişmiş olması gerekir.

Sanat eserini, hem kendine özgü bir var olan
olarak ele almak hem de ne kadar güzel
olduğunu ölçebilmek, sanat eseri ve estetiği
iç içe değerlendirmeyi zorunlu kılar

Bir şiir, onu estetik olarak algılayan bir insan
için şiirdir, bir heykel yine onu estetik
algılayan biri için heykeldir. Aynı şekilde bir
senfonik yapıt, estetik algıyla onu dinleyen
biri için senfonik eserdir. Aksi takdirde, şiir
alelade dizilmiş kelimeler, heykel ise bir taş
parçası, senfoni ise gürültüden başka bir şey
değildir.
PARİS
BERLİN
BURSA
ROMA
PRAG

Estetik eğitimi sözcüğü ilk olarak Schiller
tarafından kullanılmış, değeri
vurgulanmıştır. Schiller’e göre “İnsanın
insan, tam, yetkin bir insan olabilmesi için
estetik bir eğitimle eğitilmesi gerekir.
Böyle bir eğitimden yoksun kalan bir
insan, hiçbir zaman yetkin bir insan
olamaz.

Uçan’a göre “Birey olarak insan, sanatsal
çevresiyle iletişim ve etkileşimde
bulunurken, sanatla ilgili birtakım temel
davranışlar kazanır. Bu davranışları
kazandıkça, sanatla ve sanatsal çevresiyle
daha duyarlı daha bilgili ve bilinçli, daha
verimli iletişim ve etkileşim içine girer;
buna bağlı olarak da gittikçe daha ileri,
daha kapsamlı ve karmaşık sanatsal
davranış örüntüleri geliştirir.

Erinç’e göre “Sanat; gözümüz, kulağımız ya
da zihnimiz aracılığı ile bize haz duygusu
yaratandır.”

Sanat , en yalın tanımlamasıyla güzel
şeylerden hoşlanma becerisidir ve güzel
şeyi yakalama, hem sanatçı hem de alıcı
için, bir algı, bir algılama sorunu olarak
ortaya çıkar.
15 Temmuz Demokrasi heykeli
İNEGÖL
köfte heykeli
Camille Claudel
August Rodin
İlhan Koman
(1921 Edirne -1989 Stockholm )

Türkiye’nin ilk heykel sanatçılarındandır.
Türk heykel sanatında , kalıplaşmış formu parçalamış ve
yeni arayışlara yönelmiş bir sanatçıdır. Kendi sanat
anlayışını şu şekilde özetlemektedir: “ Bir nesnenin sanat
olması için, has, öz, gerçek olması gerekir. Bu, küçük veya
büyük de olur, obje de eşya da olur, figüratif ya da
nonfigüratif de olur. Bütün sorun tek ve gerçek olmasıdır. Bir
de Racine’in sanatı tarifi vardır: Sanat hiçbir şeyden bir şey
yapmaktır. Ben bazen çalışmamdan memnun olmayınca,
kendime küfür ve alayla Racine’in lafını tersyüz edip; şimdi
bir şeyden hiçbir şey yaptın be mübarek adam, derim. Aslında
sanat, bence insanın bilinmeyene doğru çıktığı bir serüvendir.
Sanatçı, devamlı kendisini yenileyebilmelidir.
İlhan Koman

…. Algılama alanı genişledikçe,
zenginleştirildikçe, sanatın belli bir disiplini,
belli bir alanı içinde yer alan ürünleri de
güzelden daha güzele doğru değişme ve
gelişme gösterir.

Yani insan hep daha iyi ve güzel olanı arar.
Estetik ve Estetiğin Temel
Kavramları

Estetik, her şeyde vardır. İnsan baktığı,
gördüğü ve algılamaya çalıştığı her
nesnede farkında olarak veya olmayarak
hoşlanma, hoşlanmama, beğenme,
beğenmeme, güzel, çirkin, iyi, kötü gibi
değerlendirmeler yapar.

Öznel veya nesnel yargılarımız, yaşantımızın
neredeyse tümünde yer almaktadır. Öznel
veya nesnel yargılarımızı sanat eserine
yönelttiğimizde estetiğin alanı içerisine
gireriz.

Estetiğin, sanatın tüm alanlarını ilgilendiren ve
sanat ile iç içe olan bir alan olması nedeniyle,
sanat eğitimi gören bireylerin bu disiplin
hakkında bilgi sahibi olmaları, sanatın, anlam,
incelik, derinliğini kavramaları, özellikle de
nitelikli bir sanat eğitimi için gereklilik
oluşturmaktadır.

Antik çağdan günümüze kadar, insanın var
oluş ve evren üzerine düşünmeye başlaması
ile birlikte; güzelin ne olduğu, insanın güzele
neden ihtiyaç duyduğu, iyinin, yücenin güzel
ile nasıl bir ilişkisi olduğu, evrenin nasıl
anlaşılması gerektiği şeklindeki soruların
tümü, insan odaklı ele alınmıştır. Platon ile
başlayan daha sonra diğer filozofların
geliştirdikleri kuramlar ve yazmış oldukları
eserlerle birlikte bilimsel bir alan, ESTETİK
ortaya çıkmıştır.

Platon, müziğin eğlenceden ibaret
olmadığını, ruhani bir boyutunun olduğunu
söylemiştir. Palton’a göre müzik, insan
ruhunu sakinleştiren, dinginleştiren bir
sanattır.

Ona göre melodi; söz, makam ve ritim
karışımıdır. Sözleri müziğin efendisi olarak
tanımlar. Müzik eğitiminin insanı
yücelttiğini ve düzeni sağladığını savunur.

Estetik, bilim olarak kendi kavram dilini
oluşturmuş bir alandır. Estetiğin
kavramlarından bazılarını; güzellik, süje,
obje, estetik değer, estetik beğeni, estetik
haz, estetik yargı olarak sıralayabiliriz.
Estetik Özne (Süje)
Estetik Nesne (Obje)

İnsan bilinç sahibi bir varlık olarak,
kendisinin dışında bulunan nesneleri
kavradığı gibi, kendi varlığını, iç gözlemle
kendi bilincini de kavrar. Bu kavramaya
bilme adı verilir. Bilme olayında algılayan,
kavrayan bilinç varlığına, ben’e “süje”,
algılanan, kavranan varlığa da “obje” denir.

Buna göre; estetik süje, bir estetik, bir
estetik objeyi algılayan, onu kavrayan ve
ondan estetik olarak hoşlanan, ondan
estetik haz duyan bilinç varlığı “ben”
anlamına gelir. (Tunalı)

Güzellik değerinin taşıyıcısı olan şeylere
felsefi dilde “estetik nesne”, bu değeri
algılayan, ona hoş bir heyecan diye
adlandırdığımız tepkiyi gösteren varlığa
yine felsefi dilde “estetik özne” denir.
(Arslan)

Bir estetik süje, bir estetik objeyi kavrarken,
ondan haz duyarken bu estetik obje
karşısında tavır almış olur.

Karl Marks’a göre, “Bir nesneyi, bir objeyi
güzel kılan yalnız objenin nitelikleri değil,
süjenin duyularıdır. Süje, objeyi güzel olarak
kavrayacak duyusal yetenekten yoksunsa, o
obje hiçbir zaman güzel olarak
belirlenemeyecektir.”
Estetik ve Güzel Kavramı
Güzel tanımlaması zor bir kavramdır.
Güzel ile önce doğada karşılaşılır. Sanatla hiç
ilgisi olmayanlar bile doğadaki güzelliklerle
ilgilenirler. Ör. Güneşin batışı, bir deniz
manzarası...
 Bu değişkenler, sanatçılarda birer estetik
nesne veya estetik faktör olmaya önemli bir
etkendir.


İlk çağlardan bu yana, insanın bu güzellikleri
algılayıp, ruhunu geliştirmesi ve beslemesi,
insana özgü bir üretim ve yaratıcılık şekli
olan sanata yansımıştır.

Doğa bir çıkış noktası olarak, herşeyin
temeli olduğu gibi sanattaki güzelin de
temelidir, fakat hiçbir zaman kendisi değildir.

Doğa sanatçıya estetik faktör olarak sanat
eserleri üretebilme ilhamını verir. insanın
etkilendiği, doğada bulunan estetik faktörler,
sanat eserine dönüştürüldüğünde ise estetik
nesne ortaya çıkar.

Güzellik bir yaratma işidir bu ise ancak sanat
eserinde gerçekleşir. Bu ahengi bazen tabiatın
vücuda getirdiği olur. Güzelliğin tabiatta
anlaşılması, ancak sanatın yardımıyla olur. Tabiatta
gelişigüzel vücut bulan ahenk, estetik olmayan
unsurlarla karışıktır. Bu unsurların atılması,
ahengin arınması ancak sanat kültürü ile gelişen
hayal gücünün işidir.

https://www.youtube.com/watch?v=zyZ5cH
UaiBI

Mendelsshon Fignal Mağarası Üvertürü

https://www.youtube.com/watch?v=F5zg_af9
b8c

Sibelius Finlandia

Doğadaki güzellik, estetik var olan
sayılmaz. Sanat eseri diye tanımladığımız
estetik var olanın, mutlaka insan ürünü
olması önkoşuldur.

Estetik, insan ürünü olan sanatın içinde
aranmalıdır. Fakat önce doğadaki
güzellikler ile ruhunu besleyen insan
sanatın güzelliklerini kavrayabilir.
AKIRA KURUSOWA
(1910- 1998)
Japon film yönetmeni, film yapımcısı,
senarist ve kurgucu.

Antik Yunan filozofları güzeli incelemiş,
sorgulamış ve sanattaki güzelliğin belirli
özelliklerinin / kurallarının olup olmadığını
saptamaya çalışmışlardır.

MÖ 6. yy da yaşamış bir doğa filozofu olan
Pythagoras’ın felsefesinde güzelden şöyle söz
edilmektedir: “En güzel şey (uyum) armonidir.
Bütün gök, uyum ile sayıdır.”

Pythagoras (Pisagor), güneşin, ayın,
yıldızların çepeçevre dans ediyorlarmış
gibi dönmelerinden doğan uyumlu bir
sesten söz eder. Pythagoras’a göre bu
müzik gamı, her biri, hareketsiz dünyanın
çevresinde dönerken sesi dünyaya olan
uzaklığından ve dönüş hızından etkilenen
gezegenlerce yaratılmıştır.
İyonyalı filozof, matematikçi ve Pisagorculuk olarak bilinen akımın kurucusudur.
En iyi bilinen önermesi, kendi adıyla anılan Pisagor önermesidir. Sayıların babası olarak
bilinir. Pisagor ve öğrencileri her şeyin matematikle ilgili olduğuna, sayıların nihai gerçek
olduğuna, matematik aracılığıyla her şeyin tahmin edilebileceğine ve ölçülebileceğine
inanmışlardır.
Pythagoras MÖ 570 - MÖ 495

Platon (MÖ 427-347) bütün güzel
sanatları kapsayan düşünce ve
yorumlarıyla, dünyada Estetik
Araştırmaları başlatan, güzelin ne
olduğunu varlık ve bilgi görüşüyle ele
alarak sistemli bir biçimde sorgulayan ilk
filozoftur.

Platon sanatın aslında taklit olduğunu ileri
üren ilk filozoftur. Platon’un dünyayı asıl
var olan şeyler, yani idealarla aslında
onların bir tür kopyaları, hayalleri olan
duyusal varlıklar olmak üzere ikiye
ayırdığını biliyoruz.

Palton’a göre; güzel olan salt geometrik
formlardır. Bu formların çevirmiş oldukları
içerik değildir. Çünkü form güzelliği sayı ve
sayıların orantısında doğan matematik bir
güzellik olup, bu düzeni ifade eder. İşte bu
düzen armonidir. Platon da; form güzelliği,
daha çok bir nesneyi güzel kılan bir
prensiptir.

Aristoteles hocası Platon’un güzellik anlayışı ile
yakın bir ilgi içindedir. Aristoteles’e göre orantı,
matematik olarak belirlenebilen bir kavramdır.

Yunan felsefesinin en erken devirlerinden beri
insanlar sanatta bir geometri kanunu bulmaya
çalışmışlardır, çünkü sanat güzellik, güzellik de
ahenk olduğuna ve ahenk de orantıların
gözetilmesinden doğduğuna göre, bu
orantıların değişmezliği kabul edilir. Altın kesim
(sayı) olarak bilinen geometrik orantılar
yüzyıllar boyu sanat sırlarının anahtarı olarak
kabul edilmiştir.

Boethius güzellik ve uyumu oranla açıklar;
insan ruhu ile bedeni müziksel olguları
düzenleyen yasalara tabidir ve bu oranlar
kozmosun armonisinde buluşurlar, öyle ki
mikrokosmos ile makrokosmos tek bir
düğümle birbirine bağlanmıştır.

İnsan, mikrokozmoz olarak
düşünülmektedir ve bunun içinde,
makrokozmozda yani dünyada olan herşey
vardır.

Aristo’nun derin manalı sözünde, çok ince
bir şekilde dile getirildiği üzere, ruh, bir
nevi her şeydir.

İnsanın dünyayla ilişkilendirilmesinin
sadece Ortaçağ düşüncesinde değil Doğu
sanat felsefesi ve islam düşüncesinde de
yer alması ile ilgili olarak şöyle dile
getirilir; “İnsan dünyanın içinde ve
ortasındadır.Bakış açısı 360 derecedir.

Birey dünyayı aklıyla değil, yüreğiyle algılar ve
tanır. Sufi düşünce, dünyanın dinamiklerinin
estetik bir şekilde insan yüreğinde ve
bedeninde yansıdığı, dünyayla estetik olarak
kurulan bir ilişkinin ürünüdür. Mevlevi
semasındaki dansı ve müziği bu bakış açısıyla
ilişkilendirdiğimizde; döngüsel ve helezonik
olan bu hareket insanın dünyanın hareketiyle
uyumunu ifade eder.”

https://www.youtube.com/watch?v=3gG8
YAUqVIs

Mevlevi Seması

İlçağlardan günümüze gelinceye kadar tüm
zaman dilimlerinde, sanat - güzellik ve
insan ilişkisini “sanatı oluşturan insanın,
kendisinde var olan güzeli, eserine
yansıtması” olarak açıklayabiliriz.

Güzel algılayabildiğimiz her nesne de, her
yaşantıda vardır. İnsan yaradılışı itibari ile
güzele yatkındır. Eğer duygularımızı,
algımızı bu yönde geliştirebilirsek, sanat
bizi daima güzele götürür.
ESTETİK DEĞER

Estetik yaşantı içerisinde; sanat yapıtına
ilişkin sahip olunan düşünceye estetik değer
denir.

Sanat eseri olarak nitelendirilen tüm
nesneler estetik bir değere sahiptir. Sanat
eserinin (obje), estetik özne (süje)
tarafından algılanması, estetik beğeni, haz
oluşturması, insanı etkileyebilme gücü, onun
estetik değeri ile ilişkilidir.

Sanatçıya ve onun eserine değer veren,
toplumun kendisidir. Sanatçı, toplum için
ve toplum içinde çalışan ve ancak onun
estetik zevklerine hizmet eden bir
varlıktır. Sanat, hayatı değiştirme amacı
gütmektedir. Sanatçı, sanatın bu iddiasını
gerçekleştirmeye çalıştığı sürece, mensup
olduğu zümreye seslenmeye ve onlar
tarafından beğenilmeye layık olur.

Estetik değerler, çağlara ve milletlere göre
değişebilir, ancak güzellik anlayışındaki gibi,
kişiden kişiye göre değişemez. Genel
çizgileri, kabul edilebilir kalıpları ve zaman
içinde dönemsel anlayışları vardır.Yaşanılan
zaman içindeki çizgileri geneldir. Ancak
üzerinden zaman geçip de sınıflandırılırken
çizgiler keskinleşir, kalıplaşır ve ekoller
oluşmaya başlar.

Örneğin, Rönesans bir tarihte dönemdir.
Bu dönemin resim anlayışı, estetik beğenisi
Rönesans resim sanatını oluşturur. O
dönemin ressamları bu estetik güzellik ve
değer ile eserler üretir, Rönesans’da halk
bu eserleri güzel ve anlamlı bulur. Farklı
olan beğenilmez ya da kabul görmez.
Rönesans Resim Sanatı
Estetiği, bağımsız bir bilim olarak başka
alanlardan ayıran öğenin, estetik değerler
olduğundan kimse şüphe edemez. Estetik
değer damgasını taşıyabilen her şey, şiir ve
müzik, resim, heykel, mimari estetiğin
alanına girer.

Sanatçı tarafından ortaya çıkarılmış bir
sanat eseri, topluma estetik geğer
kazandırma yönüyle de işlevseldir. Toplum
sadece ekonomik yönden değil kültürel
yönden sanatsal/estetik değer taşıyan
eserleri ile daha güçlü ve zengin olur.

Ör: Rus müziği, rus balesi...

Nietzsche’ye göre “tıbkı bir heykeltraşın
estetik olarak taşı şekillendirmesi gibi,
insan da dünyayı estetik olarak kurar;
büsbütün hayal, illüzyon ve güzel
görüntülerden ibaret olan bir dünya inşa
eder kendine, zira “ancak estetik bir
fenomen olarak savunulabilir dünya.”
dolayısıyla metafizik bir teselli olarak sanat
ve estetik faaliyetler aslında insanın eşyeye
değer vermesi ve mana yüklemesidir.”
NIETZSCHE (1844-1900)
Friedrich Wilhelm Nietzsche, Alman
filolog, filozof, şair, kültür eleştirmeni
nitelikleriyle tanımlanmaktadır. Din, ahlak,
felsefe, bilim ve modern kültür konuları
üzerine yoğunlaşmış, bu alanlarda metafor,
aforizma, ironilerle dolu eleştirel yazılar
yazmıştır.
ESTETİK BEĞENİ

Estetik beğeni, kesin, güvenilir, ince
ayrımlara varan bir duyguya dayanan
estetik yargılama ve değerlendirme gücü;
güzeli çirkinden ayırma yetisidir. (Akarsu)

Beğeni en yalın anlamıyla güzelliği
çirkinden ayırma yeteneği, estetik olanı
tanıyabilme, estetik nesneyi seçebilme
yetisidir.

Erinç’e göre; Sanata yönlendirilmiş
beğeniye “estetik beğeni” denir ve bu
ancak sanat eserleriyle sağlanabilir. Estetik,
sanat eserinin ilk amacıdır.Yani sanat eseri
estetik olsun diye var edilir. Bu bakımdan
da estetik beğeni, sanat eserleri için her
şeyden önce gelir.

Montesquie, “güzel diye nitelendirilen
beğeni nesnelerini şekillendiren şeyin
ruhumuzun hoşlanmaları olduğunu
belirterek, güzel, iyi ve hoş’un
kaynaklarının, kendi içimizde bulunduğunu
söyler. Güzelin sebebini aramanın ise
ruhumuzun hoşlanmalarının nedenini
aramak olduğunu belirtir.

Estetik beğeni, sanatla ilgilenen tüm
kişilerde “olmazsa olmaz” kabul edilen bir
niteliktir. Estetik beğeni gücü ne denli
gelişirse sanatla ilişki o denli yoğun ve
etkin olur. Bu gücü geliştirme ise ancak
görgü be bilgiyle sağlanabilir, eğitimle,
eğitilmeyle elde edilebilir. Stanislavski’nin
yalnız yetenekli oyuncular değil, ama aynı
zamanda, yetenekli izleyiciler de olduğunu
söylemesi boşuna değildir.

Estetik beğenide, evrensel bir beğeni
ölçütünün söz konusu olup olmadığı çok
sık tartışılmış ve halen tartışılmaktadır.

Beğeni yargıları, insanların farklı kişilik
özelliklerine, farklı kültür çevrelerine ve
eğitim düzeyleri gibi faktörlerden etkilenir.
Beğeni yargılarımız farklılık gösterir, fakat
ortak beğeni yargılarının da varlığı
yadsınamaz bir gerçektir. Estetik disiplinin
amacı, bu ortak beğeni yargılarını ortaya
çıkarmaktır.
Download