Uploaded by HASAN KIZILDAĞ

Sembolik Bir Masal Okuması Keloğlan ile Altın Bülbül / A Symbolic Tale Read: “Keloglan with Golden Nightingale”

advertisement
The Journal of Academic Social Science Studies
International Journal of Social Science
Doi number:http://dx.doi.org/10.9761/JASSS7515
Number: 67 , p. 161-170, Spring III 2018
Araştırma Makalesi / Research Article
Yayın Süreci / Publication Process
Yayın Geliş Tarihi / Article Arrival Date - Yayınlanma Tarihi / The Published Date
05.02.2018
15.05.2018
SEMBOLİK BİR MASAL OKUMASI:
KELOĞLAN İLE ALTIN BÜLBÜL
A SYMBOLIC TALE READ:
“KELOGLAN WITH GOLDEN NIGHTINGALE”
Arş. Gör. Hasan Kızıldağ
ORCID ID: https://orcid.org/0000-0001-7266-6678
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü
Öz
Masallar reel dünya ile hayali dünyanın tam ortasında, bir yanıyla hayalleri bir
yanıyla gerçeği ilgilendiren bir âlemin sembolik mahsulleridir. İçerisindeki örtmece ve
sembollere derinlemesine bakıldığında, farklı anlam katmanlarını göz önüne serer. Bu
anlam katmanlarının her biri, geleneğe ait unsurları bünyesinde barındırır. Masalların
anlam katmanları içerisinde örtülü hâlde bulunan her imge gelenek ekseninde bir görev
üstlenir. Bu görevler aracılığıyla masal, çocuklar başta olmak üzere bütün yaş aralıklarına seslenir. Geleneği nesilden nesile aktarır ve kültürde kesintisizlik sağlar. Bunun yanı
sıra; erdemli olma, iyilik, doğruluk, kötülerle mücadele gibi ahlaki unsurlar masal kurgusu içerisinde gizlenmiş bir biçimde, işlevsel olarak yer almaktadır. Bunlar, informal
eğitimi gerçekleştiren ve ders vermeyi amaçlayan işlevlerdir. İşlevlerin sembolik mahiyetlerini kavrayabilmek ve masalın ardında yer alan göndermelere ulaşabilmek için
metne farklı bakış açılarıyla, bütüncül açıdan yaklaşılmalıdır. Bu inceleme masalın sembolik dünyasına biraz daha yakınlaşmaya yarayacaktır. Kültürel belleğin, kolektif şuuraltının ve geleneğin tespiti, masal dünyasının sembolik analiziyle mümkündür. Bu çalışmada “Keloğlan ile Altın Bülbül” masalının kahraman, yardımcılar ve kahramanın
mücadele halinde olduğu varlık/kişilerine odaklanılacaktır. Bunun yanı sıra kişi/varlıklar kadrosunun masal içerisindeki işlevleri ve sembolik karşılıkları incelenecektir. Bu yolla masalın anlam tabakalarına yerleştirilmiş olan millî ve İslamî öğelerin neler
olduğu ortaya çıkarılmaya çalışılacaktır. Ortaya çıkarılan bu öğelerin masalın kurgusu
ve geleneksel yapısı üzerindeki tesiri tartışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Masal, Sembol, Küçük Çocuk, Keloğlan, Altın Bülbül, Din,
Cami
162
Hasan Kızıldağ
Abstract
Folktales are the symbolic products with relation dreams and reality in the
middle of the real and fantasy world. In the depth of the obfuscation and symbols inside,
it reveals different layers of meaning. Each of these layers of significance encompasses
the elements belonging to tradition. Each image that is covered in the layers of meaning
of the folktale takes on a task on the axis of tradition. Through these missions, the folktale is addressed to all age ranges, especially children. It transmits tradition from generations to generation and provides discontinuous culture. Besides that; moral elements, such
as virtue, goodness, righteousness, fighting against badness, are functionally contained
in a form of fiction. These are functions that perform informal training and aim to teach.
To understand the symbols of the functions and to reach the submissions, the text must
be examined with different perspectives and holistic. This review will be a little closer to
the symbolic world of the folktale. The determination of cultural memory, collective
consciousness, and tradition are possible with the symbolic analysis of the world of folktales. The determination of cultural memory, collective consciousness, and tradition are
possible with the symbolic analysis of the world of folktales. In this study, the will be focused on the “Keloglan with Golden Nightingale” folktale’s hero, the helpers and the entity/persons in which the hero is struggling. The functions and symbolic provisions of
this entity/person in the folktale will be examined. In addition, the national and religious
dimensions of the folktale will be attempted to be revealed. In this way, the national and
Islamic elements which are placed in the layers of meaning of the folk tale will be attempted to be revealed. The influence of these elements on the fiction of the folktale and
the traditional structure will be discussed.
Keywords: Folktale, Symbol, Third Child, Keloglan, Golden Nightingale, Religion, Mosque
Giriş
Masal, kahramanlarından bazıları
hayvanlar ve tabiatüstü varlıklar olan, olayları
masal ülkesinde cereyan eden, hayal mahsülü
olduğu halde dinleyicileri inandırabilen bir
sözlü anlatım türüdür (Sakaoğlu, 2012: 2).
Ancak masal, bugünü de kapsayan anlatılardır. Her ne kadar hayali anlatılar olarak belirtilse de masallarda hayali olarak anlatılan
birçok şeyin günümüz dünyasında mevcut
olması bunun kanıtıdır (dağ delen, yer dinleyen vs.). Şahin Köktürk’e göre masallar, bugünki birçok hakikatin geçmişteki rüyalarıdır.
Bu yönüyle onlar, “sonsuz bir şimdiki zaman”da akıp giderler (2009: 105).
Masal dünyası zıtlıklar üzerine kuruludur. İyi ile kötünün mücadelesi, doğru ile
yanlış, sadakat ve ihanet gibi diyalektik unsurlar masal dünyasının temelini oluşturur.
Masalın
sembolik
yapısı
ve
okuyana/dinleyene verdiği ders, bu diyalektik unsurların çatışmasından ortaya çıkmaktadır.
Ancak masal dünyası reel dünyadan farklı
olarak her zaman mazlum olanın, iyi olanın
kazanmasına yönelik bir kurguyla karşımıza
çıkar. Böylece masal, her zaman ideal olanın
sembolik yansımasını verir.
Masallar, her ne kadar evrensel bir tür
olarak ele alınsa da anlatıcısından, anlatıldığı
yöreye kadar birçok etmen masalın görüntüsünü değiştirebilmektedir. Masallar, anlatıcıya ve hayal gücüne bağlı olarak her anlatıldığında yeniden oluşturulup, an-muhit-anlatıcı
ekseni’nde sürekli bir değişim ve dönüşüm
geçirse de çekirdek işlevler, motifler ve iskelet
yapı itibariyle büyük oranda sabit yapıdadır.
Bu durumun en iyi örneği İslamiyet öncesi
masallardaki Şamanist unsurların yeni dine
geçişle beraber İslamî forma bürünmesidir.
İslamiyet’in kabulünden sonraki masallarda
karşımıza çıkan, çocuksuzluk hâlini elma ile
sağaltan pir/derviş/aksakallı motifleri, İslamiyet öncesi Türk masallarındaki şamanlarla
örtüşür. Şaman zamanla yerini dervişe bırakmış ancak çocuksuzluk üzerine kurgulanmış
masal, iskelet yapı olarak yaşamaya devam
etmiştir.
Vladimir Propp, masalların faklı kişi-
Sembolik Bir Masal Okuması: Keloğlan İle Altın Bülbül
163
lerce ve/ya faklı coğrafyalarda anlatılmasıyla
belli unsurlarının değiştiği ancak temel işlevlerinin değişmediğini belirtir. Propp Masalın
Biçimbilimi (1985) adlı eserinde, Rus masallarından seçtiği yüz peri masalını incelemiş ve
birtakım işlevlerin, kişilerin, yer adlarının vs.
değişmesine rağmen masalın temel yapısının
değişmediğini tespit etmiş ve her masalın,
dünyanın neresinde anlatılırsa anlatılsın ortak
işlevlere sahip olduğunu ileri sürmüştür. Özkul Çobanoğlu (2012: 235-236)’na göre
Propp’un bu metodu başta, bu çözümleme
metodunu Amerikan yerlilerinin masallarına
uygulayan Alan Dundes olmak üzere, TarihiCoğrafi Fin metodu karşıtlarınca masalın bağlamını (context), sözel dokusunu (texture) ve
metnini (text) yok saydığı için ağır eleştirilere
maruz bırakılmıştır.
Köktürk’e göre milletlerin temeli kültürdür. Kültürü de milletin ortaya koyduğu
maddi manevi eserler şekillendirir. Masallar
da bu tür eserlerin başında gelir (1996: 164).
Masallarda iskelet yapı aynı ya da benzer de
olsa her masal, an-muhit-anlatıcı ekseni’nde
kültürel öğelerden izler taşır. Hiçbir anlatı icra
edildiği toplumun değer ve kabullerinden
bağımsız değildir. Anlatılar kültürü beslerken, kültür de anlatıları besler. P. Naili Boratav’a göre ise, insanlar nasıl ki dilleriyle başka
milletlerden ayırt ediliyorsa, davranış özellikleri de içinde yaşadığı toplumun damgasını
taşır. Bu kural masallar için de geçerlidir.
Türk masalları içindeki kişiler, Türklerin aşina
olduğu nişanlarla başka milletlerin masallarından ayrılırlar (2009: 18). Köktürk, masalların, diğer eserler gibi millî kültürü belirleyen
unsurlardan olduğunu, Boratav ise masalların
evrensel yönlerinden ziyade millete ait damgalar taşıdığını ifade eder. Öyleyse masal,
tamamiyle evrensel bir tür değil, bilakis millî
ve dinî kültüre dair izler taşır. İncelenen masalın ne gibi millî unsurlar taşıdığı, Müslüman
bir toplum olan Türklerin kültüründen ne
derece izler taşıdığı masalın epizotlar halinde
adım adım incelenmesinden ortaya çıkacaktır.
1. Masalın Epizotları
Epizot, bir masalın her bir anlatı halkasına verilen isimdir. Kurguyu etkileyen her
bir değişim (an-muhit-kahraman) anlatı halkasını da değiştirir. Epizot kavramını hareket
veya kesit şeklinde tanımlamak da mümkündür. Masalın genel anlatısı, epizotlara ayrılarak adım adım incelenecektir.
1. Evvel zaman içerisinde bir padişah
camdan bir cami yaptırır.
2. Cuma namazı çıkışında bir aksakallı ihtiyar eğer Kafdağı’nın ardındaki “Altın
Bülbül”ü getirip camiinin bitişiğine koyarsa
eserinin tamamlanacağını söyler.
3. Padişah durumu evlatlarına açar.
Üç evladı “Altın Bülbül”ü getireceğine söz
verip yola çıkar.
4. Çocuklar yola koyulur, önlerine üç
yol çıkar. Büyük çocuk birinci yoldan, ortanca
çocuk ikinci yoldan, küçük çocuk da üçüncü
yoldan gider.
5. Büyük oğlanla ortancası bir süre
gittikten sonra yolları birleşir ve beraber bir
şehre varırlar. Paraları kalmayınca biri hancıya biri lokantacıya çırak olurlar.
6. Üçüncü çocuk/kahraman bir hayli
gider ve yolu bir pınara varır. Pınarda karşısına aksakallı bir ihtiyar çıkar ve selamlaşırlar.
İhtiyar kendisine birtakım sorular sorar.
7. Aksakallı ihtiyar çocuğun zorlu bir
göreve gideceğini anlayınca onu yolundan
alıkoymaya çalışır-niyetini sınar ancak çocuk
niyetini açıkça belirtince gitmesine müsaade
eder.
8. Kahraman yedi canlı devin sarayına
varır. Yedi canlı devi öldürür.
9. Kahraman peri kızı ile tanışır.
10. Kahraman peri kızından sekiz canlı devin sarayına nasıl gideceğini ve dokuz
canlı devden nasıl korunacağını sorar.
11. Kahraman devi öldürdükten sonra
99 odalı sarayında hangi odaya gireceğini
şaşırır. Sarayda bir kedi kahramana yol gösterir.
12. Kahraman “Altın Bülbül”ü bulur
164
Hasan Kızıldağ
ve alır.
13. Kahraman saraydan getirdiği eşyaları yolda gördüğü ihtiyarın yanına bırakır
ve kardeşlerini bulmaya gider. Kardeşlerini
bulunca onlara birer at alır ve ihtiyardan
emanetlerini alarak yola koyulurlar. Ancak
kardeşleri “Altın Bülbül”ü kaçırarak küçük
kardeşlerini suya atarlar.
14. Altın Bülbül padişaha götürülür
ancak hiç ötmez. Suya atılan kahraman ise
ölmemiştir. Bir koyunun işkembesini başına
geçirerek Keloğlan olur
15. Keloğlan bir kasabın yanına çırak
olarak girer. Bir gün kasap hastalanır. Aksakallı bir ihtiyar Keloğlan’a ustasını kurtarmak
istiyorsa padişahın camiinden bir yudum su
getirmesi gerektiğini söyler.
16. Kahraman koşarak o camiye gider.
Bir anda bülbül ötmeye başlar Bu olay padişaha haber verilir. Padişah bütün halkı çağırır
ancak bülbül ötmez. Bülbül ancak Keloğlan
gelince öter.
17. Kahraman kafasındaki işkembeyi
çıkarınca gerçek kimliği aşikâr olur.
18. Ertesi gün çayıra çadır kurulur.
Altın Bülbül’ü küçük oğlanın getirdiği anlaşılır. Padişah diğer çocuklarını saraydan kovar.
2. Masalın Sembolik Çözümlemesi
Cafer Özdemir, sözlü geleneğin zengin olduğu Türk kültüründe İslam dininin
kabulüyle beraber din ile anlatı etkileşiminin
hızlandığını, anlatıların birçok kaynak gibi
İslam dininden de beslendiğini ve özellikle
masalların bu etkileşimin başında gelen türlerden biri olduğunu belirtir (2017: 44). Masal,
vaktin birinde bir padişahın cami yaptırmasıyla başlar. Cami İslamî dönemde Türk masallarına girmiş bir unsurdur. Bununla beraber masal Cuma namazından çıkan padişahın
bir aksakallı tarafından durdurulup, aksakallı
tarafından, caminin ancak Kafdağı’nın ardındaki Altın Bülbül’ü getirmekle tamamlanacağını söylemesiyle devam eder. Aksakallı motifi de Hızır/pir/derviş gibi şekillerde karşımıza
çıkan İslamî dönem unsurlarından bir diğeridir. Sonuç olarak masalın başlangıç durumu
İslami öğelerle bezenmiştir.
Daha sonra padişah durumu üç oğluna anlatır. Üç sayısı burada bir motif olarak
önem arz etmektedir. Üç sayısı diğer toplumlarda olduğu kadar Türk kültüründe de
önemli bir yere sahiptir. Annemarie Schimmel, Türklerin şiirlerinden misafir adetlerine
kadar birçok durumda üç sayısıyla karşılaşıldığını ve bu sayının Türk kültüründe önemli
bir sembolik değere sahip olduğunu işaret
eder (1998: 89-94). Üç sayısı aynı zamanda
İslamiyet öncesi dönemde Türklerin üçlü
evren tasavvuru ile de bağlantılıdır. Genşlikde
mi gocalıkda mı? (Sakaoğlu, 2012: 277-279)
isimli Türk masalında derviş rüyaya üç defa
girer. Bir iş ancak üçüncü seferde tamam olur;
dualar ve büyülü sözler üç defa tekrar edilir.
Çocuklar, padişahın durumu anlatmasından sonra Altın Bülbül’ü getireceklerine
dair söz vererek yola koyulurlar. Masalda
Altın Bülbül hakkında ayrıntıya yer verilmese
de gerek Kaf Dağı’nın arkasında olması gerekse bir aksakallı tarafından caminin tamam
olması için getirilmesi gerektiği belirtildiğinden, büyülü nesne olarak değerlendirilebilir.
Çocuklar padişah babaları ile büyülü nesnenin getirilmesi konusunda bir sözleşme içine
girerler ve ardından yola koyulurlar. Böylece
masalın gelecekteki kahramanı gönüllü bir
biçimde macera çağrısına uyar ve yola çıkar.
Bu yolculuk onun erginleşmesinde bir eşik
vazifesi görecektir.
Masalın devamında çocukların karşısına üç yol çıkar. Schimmel’e göre yoldaki
yerlerin ya da istasyonların üçlü tekrarı masallarda çok yaygındır (1998: 93). İlk çocuk
büyük çocuk olduğu gerekçesiyle birinci yoldan, ortanca çocuk ikinci yoldan gider. Küçük
çocuğa ise bataklıklı, dikenli ve zorlu olan
üçüncü yol kalır. Burada iki büyük kardeşin
benlik duygusuyla küçük kardeşe üstünlük
sağlayarak gidilecek yolu seçme durumu söz
konusudur. En küçük çocuğa seçme hakkı
bırakılmamıştır ve masalın kırılma noktası
burasıdır.
Türk masallarında üç çocuktan en küçüğünün daha akıllı, daha başarılı ve yetenekli oluşu yaygın bir motiftir. Özellikle gelenek-
Sembolik Bir Masal Okuması: Keloğlan İle Altın Bülbül
165
te en küçük yani üçüncü çocuğun ateşi ve
ocağı koruyan evlat olması masallara da sirayet etmiştir. Türklerde üçüncü çocuğa odman/ot-man isimlerinin verilişi de bu ocak ıssı
olma/ateşi koruma vazifelerinden kaynaklıdır.
Masallarda üçüncü kız veya erkek çocuğu
abla veya ağabeylerinden daha başarılıdır. Bu
sebeple büyük çocuklar bencillikle hareket
edip başarısız olurken, masalların sonunda
sürekli küçük kardeşler ödüllendirilir. Bu
durum masalların eğitsel yanıyla masalın
anlatıldığı çocuğa özgüven aşılamakta ve eğer
iyi-doğru davranış kalıplarıyla hareket ederse
başarıyı da elde edeceğini öğretmektedir.
Masallarda kurgu, genellikle üçüncü
çocuğu destekler ve başarıya ulaştırır. Bu
sebeple kahraman, masalın ilerleyen safhalarında da görüleceği gibi olağanüstü yardımcılarla donatılır ve istenç nesnesini elde etmek/eksikliği gidermek üzere çıktığı yolculukta vazifesini yerine getirir. Büyük çocukların ilk iki yolu seçme sebebi hem büyük çocuk
olmalarından kaynaklanan içi boş özgüven
hem de benlik tabusundan kurtulamamış
olmalarındandır. Böylece benlik tabusunun
etkisiyle temiz olan yollardan büyük kardeşler giderken küçük kardeşe diken ve sarmaşıklarla kaplanmış olan bataklıklı üçüncü yol
düşer. Çıktığı yol üçüncü çocuk için bir erginlenme yolculuğunun ilk adımı, büyük çocuklar için bencillikleri yüzünden sonunda parasız kalıp padişah çocuğu iken çıraklık yapmaya başlayacakları bir ceza silsilesinin başlangıcı olacaktır.
Sonrasında en küçük çocuk zorlu yolculuğunun ardından bir pınara varır. Pınarlar
ve su kenarları Türk kültüründe su iyelerinin
mekânı olarak karşımıza çıkar. Bu iyeler, iyileri destekleyici ve onlara yardımcı rolündedirler. Masallarda kahraman az gider uz gider, vara vara bir pınarın/suyun kenarına
varır. O anda ansızın karşısına bir derviş çıkar. İncelenen masalda da pınarın başında
çocuğun karşısına bir aksakallı çıkar. Campbell’e göre, kahraman çağrıyı kabul edip ma-
ceraya çıktıktan sonra, kaderinin ona rehber
ve yardımcı olan kişileştirmeleriyle birlikte,
aşırı güç bölgesinin girişindeki eşik muhafızı’na
gelinceye dek ilerler. Bu tür muhafızlar, kahramanın şu anki alanı ya da yaşam ufkunun
sınırlarını sınarlar. Bu eşiğin ardında karanlık,
bilinmeyen bir tehlike vardır ve olağanüstü
yardımcı işlevindeki eşik muhafızı, kahramanın keşfedilmemiş olana atılan ilk adımdan
ürkmesi için ona her türlü nedeni verir (2010:
94). Aksakallı çocuğun nereye gittiğini sorar
ve ardından onu engellemeye çalışır. Çocuğun, babasına söz verdiğini söyleyip yolundan dönmeyeceğini belirtmesiyle aksakallı
çocuğun sırtını üç defa sıvazlayarak gitmesine
izin verir. Üç sayısı burada da karşımıza çıkar.
Masal, kurgusu itibariyle kahramanı bir yardımcı aracılığıyla sınamıştır. Aksakallı burada, niyetini belli etmeden çocuğu uyararak
zorlu maceralardan uzak tutmaya ve yolundan çevirmeye çalıştığı için, eşik muhafızıdır.
Kahraman, göndericinin istediği nesneyi elde
etmek hususunda yardımcı tarafından yapılan sınamayı geçince yoluna devam eder.
Masalın devamında kahraman yedi
canlı devin sarayına gelir ve devi öldürür.
Ancak masalda kahramanın devi neden öldürdüğüne dair bir ipucu verilmemiştir. İncelenen masalda devin bir engelleyen olup olmadığına dair bilgi verilmemiş, yalnızca devin öldürüldüğüne değinilmiştir. Bu kısıtlı
bilgiden devin iyi mi kötü mü olduğu hususunda çıkarımda bulunmak zordur. Masal
dünyasına bakıldığında kahramanların devlerle olan savaşı olağan ve sıkça karşılaşılan
bir durumdur. Bahaeddin Ögel’e göre Türk
destanlarında atları ve erleri kaçırıp yiyen,
don değiştiren, ayı ve güneşi yiyerek tutulmalara sebep olan devler genellikle olumsuz
özellikleriyle karşımıza çıkar. Ögel, Türk inanışlarındaki devlerin özelliklerini açıklarken
yedi başlı devden de bahseder. Türklerin yedi
sayısının kutlu oluşuna dair inançlarının devlerle ilgili olarak da karşımıza çıktığını belirtir
(2014: 711-715). İncelenen epizotta kahrama-
166
Hasan Kızıldağ
nın karşısına yedi canlı bir dev çıkar. Bu devin
gelenekteki yedi başlı dev olması muhtemeldir. Anlatılar değişime uğradıkça yedi başlı
dev, yedi canlı deve dönüşmüştür.
Kahraman yedi canlı devi öldürdükten sonra peri kızı ile tanışır. Periler masallarda karşımıza çıkan olağanüstü yardımcılardandır. Peri kızı kahramana sekiz canlı devin
sarayına nasıl gidileceğini ve dokuz canlı
devden nasıl korunacağını söyler. Burada
yine devlerle ilgili, iyi-kötü ekseninde bir bilgi
verilmemiş, devin sadece bir engel olduğu
hissettirilmiştir. Peri kızı devin sarayında
tutsak mıdır? Dev kötü olduğu için mi peri
kızı tanımadığı kahramana yardım eder? Yoksa dev yalnızca sembolik bir engel olarak
ortaya çıkarılmış, bu sebeple masal kurgusu
itibariyle öldürülmesi gereken bir varlık mıdır? Masala devin gözünden bakmak masalın
genel yapısı itibariyle verilen bilgilerin azlığından ötürü çok zordur. Ancak sembolik bir
çıkarımda bulunmak gerekirse kahramanın
karşısına çıkan devler sembolik olarak benliğe/nefse işaret ediyor olabilir. Masallarda ve
diğer anlatılarda kahraman macerası boyunca
aslında en çok kendisiyle mücadele verir.
Kendi benliğini terbiye eder ve maceranın
sonunda kişisel erginliğe ulaşır. Bu sebeple
burada karşımıza çıkan devlerin benlik katmanlarındaki kötü, terbiye edilmesi gereken
duygular olması muhtemeldir. Peri kızı ise
kişinin vicdanı veya geleneğin iyiye doğru
olan teşviki olabilir. Josef Campbell insanın
gece gündüz, durmaksızın kendi yolunu kaybetmiş ruhun kilitli labirenti içinde yaşayan
benlik imgesi tarafından, yani tanrısal varlık
tarafından kovalandığını belirtir. Kapılara
giden yollar görünmez olur, çıkış yoktur
(2010: 75). Öyleyse birey, erginleşme sürecinde önce kendisiyle yüzleşmeli, kendi benliğini
yenerek ruhunu terbiye etmelidir. Ancak bu
şekilde kemale ererek elde etmek istediği
sonuca ulaşabilecektir.
Kahraman sekiz ve dokuz canlı devleri öldürür. Ardından 99 odalı sarayda hangi
odaya gireceğini şaşırır. 99 sayısı dokuzun
katı olması ile Türk kültüründe önemli bir
yere sahiptir. Schimmel’e göre Moğollar ve
Türkler 9 sayısını çok sever. Türklerin önde
gelen kabilelerinden birisi “Dokuz Oğuzlar”
olarak bilinir ve 9 göksel küreden söz eden
Türkler, “9’dan öte hiçbir şey yoktur” derler
(1998, 183). Ögel, Türk hakanlarının davul ve
tuğlarının dokuz tane olduğunu ve her bir
davul/tuğun devletin bir bölgesini temsil ettiğini belirtir (2014: 320). Bununla beraber 99
İslamiyet’te Allah’ın isimlerinin sayısıdır.
Masalın başlangıcında cami-cuma-aksakallı
ekseninde İslami dönem etkilerini görmüştük.
Masaldaki 99 sayısı muhtemelen anlatının
derin yapısında hem İslamî bir gönderme
olarak hem Türklükle ilgili bir sayı motifi
olarak hem de olaya kutsiyet sağlama vazifesinde kullanılmıştır.
Olayların devamında önem arz eden
bir diğer husus kahramanın hangi odaya gireceğine dair duyduğu kararsızlığın bir hayvanın işaretiyle sona ermesidir. Bu hayvan kedidir. Kahraman hangi odaya gireceğini şaşırınca sarayda bulunan bir kedinin yol göstermesiyle Altın Bülbül’ü bulur. Ancak kedinin
masalda hangi sebeple kahramana yardım
ettiği belirtilmemiştir. Kedi de tıpkı aksakallı
ve peri kızı gibi olağanüstü bir yardımcı vazifesindedir. Ancak kedilerin Türk kültüründeki yeri pek belirgin değildir. Ögel, kedilerin
yerleşik kültürün ve şehir hayatının bir ev
hayvanı olduğunu belirtir. Bundan dolayı
Proto-Türk, hayvancı Türk kültüründe, kedi
motifi bir önem taşımıyordu. Bazı eski karakterli kuzey Türk destanlarında kediler kötü
vasıflarla anılıyordu (2014: 687). Kuzey Türk
bölgelerinde kedilerin sayıca az olması ve
hayvancılıkla uğraşan bir toplum için atlar ve
çoban köpekleri gibi faydalı bir hayvan olarak
görülmemesinden ötürü Türk destan ve masallarında kediler çok nadir olarak görülür.
Hayvan masallarının tabiatı gereği bu masallarda kendine yer bulan kediler, diğer masallarda hemen hemen hiç görülmemektedir.
Bununla beraber, yukarıda masalın İslami
yönleri üzerinde durulduğu üzere kedi de bir
yerleşik hayat unsuru olarak masala girmiş
olabilir.
Sembolik Bir Masal Okuması: Keloğlan İle Altın Bülbül
Rivayetlere göre Hz. Muhammed
(s.a.v.)’i ısıran bir yılan, Ebu Hureyre’nin kedisi tarafından parçalanınca Hz. Muhammed
kedinin sırtını sıvazlar ve “Kediyi sevmek
imandandır. Kedi de olsa seviniz.” buyurur
(Eflakî, 1973: 437). Sünen-i İbn-i Mâce’de kedi
ile alakalı bölümlerde kedinin necis (pis) olmadığı, evcil olup çevrede dolaşan hayvanlardan olduğu belirtilir. Bununla beraber kediye diğer hayvanlardan faklı bir konum atfedilmiş olup, kedinin içtiği sudan abdest
alınmasında bir sakınca görülmediği, kedinin
namazı bozmadığı belirtilmiştir (Hatipoğlu,
1983: 557-560). Aynı ifadeler Sünen-i Tirmizî’de de geçmektedir (Parlıyan, 2004). Buradan, kedinin incelenen masala İslamî dönemde girdiği, hadislerde evcil olarak nitelenmesiyle sarayda yaşamasının koşut olduğu
sonucuna varılabilir. Elbette kedi, doğrudan
masalın kaynak kişisinin masalı şekillendirişiyle de alakalı olabilir. Ancak masalın en
başından beri görülen İslamî motifler masalda
kendine yer bulan bu kedinin dinî bir arka
planda kullandığının belirtisidir.
Kahraman, kedinin işaretiyle Altın
Bülbül’ü aldıktan sonra, yolda karşısına çıkan
aksakallının yanına gider ve Altın Bülbül’ü
ona emanet eder. Daha sonra ağabeylerini
bulmak için yola koyulur. Ağabeylerini bulduktan sonra emaneti aksakallıdan alırlar.
Padişah babalarının sarayına dönerlerken
ağabeyleri küçük kardeşlerini suya atıp Altın
Bülbül’ü alıp yollarına devam ederler. Burada
suya atılma motifi Kur’an-ı Kerim’de Yusuf
Kıssası’nda ağabeylerinin Hz. Yusuf (a.s.)’u
kıskandıkları için kuyuya atması vakasını
anımsatmaktadır. Nasıl ki Hz. Yusuf günü
gelince kuyudan çıkmışsa, kahraman da sudan çıkar. Ağabeyleri Altın Bülbül’ü babalarına götürür ancak bülbül hiçbir şekilde ötmez.
Masal kurgusu içerisinde büyülü nesne ancak
hak eden kişi tarafından alındığı takdirde
hünerini göstermektedir. Bu sebeple düzmece
kahraman olan büyük kardeşlerin küçük kardeşlerinden çaldıkları Altın Bülbül ötmemiş-
167
tir.
Schimmel, Alman Din Bilginlerinin
Kongresi’nde yaptığı “Dinde Sembolün Fonksiyonu Nedir?” başlıklı konuşmasında, özellikle Türk ve İran edebiyatları başta olmak
üzere Şark-İslam edebiyatlarında gül-bülbül
sembolizmini ele almış ve bülbülün can’ın
sembolü olduğunu belirtmiştir. Gül, ilahî
cemalin; bülbül ise can’ın sembolüdür. Bülbül,
aşk ve hasretle bu ilahî güle hitap edip artık
kendi kalbinde ilahi gülün açılmasına şahit
olur (1954: 71). Schimmel’in ifadeleri ve İslamî
unsurlarla örülmüş masalın bütününden hareketle can olarak belirtilen bülbülün, can’a
dair her şeye, yani nefis ve benliğe işaret etmesi muhtemeldir. Masalda camiin tamamlanması için istenilen nesnenin Altın Bülbül
olarak seçilme sebebi de bu olmalıdır. Padişahın inşa ettirdiği cami ancak terbiye edilmiş
bir nefse layıktır. Nefis ancak altın gibi işlenerek şekillendirildiğinde ilahî cemali görmeye
layık olabilir. Bu durumda masaldaki Altın
Bülbül aslında kahramanın erginliğe ulaşmış,
terbiye edilmiş nefsi ve benliğidir.
Küçük kardeşleri sudan çıktıktan sonra yolda gördüğü bir çobandan koyun işkembesi alarak kafasına geçirir ve Keloğlan olur.
Don değiştirme motifiyle farklı bir kimliğe
bürünen kahraman bir kasabın yanına çırak
olarak girer. Altay Destanları’dan Er Samır
Destanı’nda, Er Samır’ın kelliği olumsuz özelliklerle nitelenmiştir. Düşmanın Er Samır’a
“Deri elbiseli, kötü atlı, uyuz, kel görünüşlü,
nereden gelen Kel’sin? (Dilek, 2002: 50)” diye
sorması, kelliğin küçük düşürücü bir özellik
olarak kullanıldığını gösterir. Ancak masalda
geçen kellik ve don değiştirerek keloğlan olma durumu tabii bir kellikten farklıdır. Ögel,
dış tesirlerin çok az girmiş olduğu kuzey Türk
masal ve destanlarında yiğitlerin, büyük savaşlar, uğraşlar ve yarışlar için giderken don
değiştirip kel olarak ilahî bir güç aldıklarından bahseder. Bunun yanı sıra kılık değiştirerek keloğlan olmanın, kahramana akıllılık ve
kurnazlık sağladığını belirtir (2014: 105-110).
168
Hasan Kızıldağ
Esma Şimşek’e göre masallarda, soylu bir
aileden gelen ve iyi bir konumda olan kahraman, korku, tehdit, baskı, büyü veya başka bir
sebeple yerini yurdunu terk ederek kimliğini
gizlemek zorunda kalır. Onun için de çobandan satın aldığı bir koyunu kesip işkembesini
ters çevirerek başına geçirir ve böylece “keloğlan” şeklini almış olur. Uzun süre konumuna uygun düşmeyen bir işte çalıştıktan
sonra hedefine ulaşan kahraman, başındaki
işkembeyi çıkararak gerçek kimliğini açıklar
(2017: 44).
Keloğlan kılığına bürünerek bir kasaba çırak olan küçük kardeşin oğlunun ustası
rahatsızlanır. Bir aksakallı çıkagelir ve ustasının ancak falanca padişahın camisinin çeşmesinden getirilecek bir yudum suyla iyileşeceğini belirtir. Burada aksakallı, kahramanın
yeni bir boyuta geçen anlatı katmanını ana
maceraya bağlayacak ve kahraman yani Keloğlan tarif edilen nesneyi almak için yola
çıkacaktır. Masalın başında, eksikliği gidermesi için kahramana buyruk veren padişah
“gönderci”, Altın Bülbül ise “nesne” iken bu
noktada “gönderci” aksakallı, “nesne” ise bir
yudum su olarak değişir. Ancak bu durum da
masal kurgusunun bir parçasıdır. Zira kahramanın yurduna geri dönmeli ve uğradığı
haksızlığın intikamını almalıdır.
Keloğlan babasının şehrine vardığında o ana dek hiç ötmemiş olan Altın Bülbül
ötmeye başlar. Padişah bülbülün Keloğlan
sayesinde öttüğünü halkın tamamını meydana toplayarak tespit eder. Keloğlan kafasındaki işkembeyi çıkarır ve gerçek kimliği ortaya çıkar. Bu noktada düzmece kahraman vazifesindeki ağabeyleri cezalandırılarak saraydan kovulur ve masal mutlu sonla biter.
Masal kurgusu anlatının sonunda
haklıya hakkını teslim eder. Altın Bülbül’ü
birçok zorluğu alt ederek elde eden kardeşlerinden çalan ve kendilerini kahraman olarak
tanıtan büyük kardeşler, hazıra konmanın ve
ihanetin bedelini masalın sonunda öder. Masalın en başında bencillikle hareket ettikleri
için sözlerini tutamaz ve maceranın sonunda
cezalandırılırlar. Bu durumda masalın bu
kısmından, dinleyen/okuyan için “kardeşlerini koruma”ya yönelik bir ders çıkarılabilir.
Büyük kardeşler eğer bencilce davranıp Altın
Bülbül’ü getirme konusunda yarışa girmemiş,
zor yolu kendileri seçmiş olsaydı belki de
masalın sonunda iki büyük kardeşten biri
başarıya ulaşacaktı. Bununla beraber masalda
verilen görev eğer imece usulü yerine getirilseydi sonuç bundan farklı olacaktı. Masalların
çocuk eğitiminde ve kültürel değerlerin aktarımında büyük öneme sahip olduğu yukarıda
vurgulanmıştı. Masalda belirtilmese de büyük
çocukların Altın Bülbül’ü kendilerinin götürme isteği, makbul ve sevilen evlatlar olmak
isteğiyle bağlantılı olabilir. Yusuf Kıssası’nda
da ağabeyleri tarafından Yusuf’un kuyuya
atılma sebebi babaları tarafından sevilme
istekleriyle bağlantılıdır.
Sonuç
Masallar, geleneğin unsurları tarafından şekillendirilen, bir yanıyla evrensel boyuta sahip anlatı türleridir. Masallar evrenselliğini, milletin tahayyülünde oluşan anlatının
bütün insanları kuşatan yanından alır. Ancak
masalın insanlığın tamamına seslenen yanının
dışında, millî ve dinî unsurlarla da işlendiği
görülür. İncelenen Keloğlan ile Altın Bülbül
masalı, iyiye ve doğruya dair evrensel mesajlar vermesinin yanı sıra, millî ve dinî değerlerle de bezenmiş, kurgu bu değerler üzerine
inşa edilmiştir. Bu değerler masalın bölümlerinde farklı işlevlerde sembolik olarak karşımıza çıkmaktadır.
İncelenen masalda İslamî öğeler yoğun olarak kullanılmıştır. Bu yönüyle evrensellikten çok Müslüman-Türk kültür tabakasına hitap eder. Cami, cuma, aksakallı, bülbül,
kedi, 99 oda, suya atılma gibi anlatı motifleriyle masal, İslamî bir bilinci arka planında
taşır. Bunun yanı sıra üç, dokuz gibi motiflerle, kılık değiştirerek “Keloğlan”na dönüşme
ile Türk kültüründen izleri barındırır. Masalda kahramanın, keloğlan kılığına bürünerek
“geleneğin kendisine verdiği imkânlar çerçevesinde” kimliğini gizlemesi hedefine ulaşabilmesi için kendini korumasına ve zaman
kazanmasına yardım eder. Keloğlan tipi ma-
Sembolik Bir Masal Okuması: Keloğlan İle Altın Bülbül
169
salda millî bir özellik taşıyan en belirgin unsurlardan biridir.
Masalın felsefesi her zaman iyileri korumak, hedefe ulaştırmaktır. İncelenen masalda da gerek yardımcılar, gerek kahramanın
çabaları, gerekse talihin yardımıyla kahraman
nihai hedefine ulaşır. Sembolik çözümleme
bölümünde, üç kardeşin en küçüğünün başarıya nasıl ulaştığı üzerinde durulmuştu. Benlik ve bencillik ekseninde hareket eden büyük
kardeşler, masalın sonunda cezalandırılır.
İslamî unsurlara işaret eden suya atılma, Yusuf Kıssası’ndakine benzer bir şekilde karşımıza çıkar. Suya atılma ve büyük kardeşlerin
kıskançlığı, masaldaki diğer dinî unsurlarla
beraber düşünüldüğünde masalın İslamî yönünün ne kadar ağır bastığının bir göstergesidir.
Masalda devlerin durumu, daha sembolik ve belirsiz olarak ele alınmıştır. Masalda
devlerin bariz engeller olarak karşımıza çıkmamasına rağmen öldürülmesinin, kahramanın benliği, kişiliği ve nefsi ile ilgili olduğu
tespitlerini yapmıştık. Kahraman her şeyden
önce kendi iç dünyasında bir yolculuğa çıkmış ve kendi benliğiyle mücadele ederek erginliğe ulaşmıştır. Bu durum, kahramanın
sonsuz yolculuğunun boyutlarından birisidir.
Kahramanın Altın Bülbül’ü elde etmesi, ancak
devlerle sembolize edilmiş bir nefis savaşından geçer. Altın Bülbül aynı zamanda can’ın
sembolüdür. Sonunda kahraman nefsini ve
benliğini yener ve padişahın camii için gerekli
olan nesneyi elde eder.
Sonuç olarak, çalışma boyunca yapılan bütün tespit ve değerlendirmelerden sonra, masalın evrenselden çok İslamî ve millî
unsurlar barındırdığı ve bu unsurların masala
sembolik olarak yansıtıldığı tespit edilmiştir.
Masal, bu yönleriyle çocuk eğitiminde ve
kültür aktarımında büyük önem taşımaktadır.
Verilen dersler, kurgudaki aşamalar tamamen
masalın kendi felsefesi ve söylemiyle bağdaşmaktadır. Masal, kahramanı, zahiri ve
batıni dünyada bir yolculuğa çıkararak so-
nunda kahramanın her iki dünyada da hedefe
ulaşmasını sağlar. Zahiri dünyada padişah
tarafından takdir edilen kahraman, iç dünyasında nefsini/benliğini yener.
Türk masalları farklı bakış açılarıyla
ele alınarak, içerisindeki sembolik felsefe açığa çıkarıldığı takdirde, eğitim, kültürün nesiller arası aktarımı ve güncellenerek geleceğe
uzanması hususlarında daha bilinçli çalışmalar yapılabilecektir. Türk milletinin asırlardan
bu yana anlatıla anlatıla damıtılmış ve yoğun
sembolik özler olarak vücut bulmuş masallarının derinlemesine incelenmesiyle, masalların bünyesinde barındırdığı yoğun anlam
dünyası tespit edilecek ve masalın söylemek
istedikleri üzerindeki sis perdesi kalkacaktır.
KAYNAKÇA
Boratav, P. N. (2009). Zaman Zaman İçinde.
İstanbul: İmge Yay.
Campbell, J. (2010). Kahramanın Sonsuz Yolculuğu (Çeviren: S. Gürses). İstanbul:
Kabalcı Yay.
Çobanoğlu, Ö. (2012). Halkbilimi Kuramları ve
Araştırma Yöntemleri Tarihine Giriş.
Ankara: Akçağ Yay.
Dilek, İ. (2002). Altay Destanları-I. Ankara:
Türk Dil Kurumu Yay.
Hatipoğlu, H. (1983). Sünen-i İbn Mâce Tercemesi ve Şerhi, C. 10. İstanbul: Kahraman Yay.
Köktürk, Ş. (1996). Azerbaycan ve Türkiye’den Derlenmiş Masalları Karşılaştırma Denemesi, Yayımlanmamış
Doktora Tezi, Samsun: Ondokuz Mayıs Üniversitesi.
------------------. (2009). “Rüya Ekseninde Masallar”. Hece Öykü Dergisi, 36, s.105.
Ögel, B. (2014). Türk Mitolojisi-II. Ankara:
Türk Tarih Kurumu Yay.
Özdemir, C. (2017). “Peygamber Kıssalarının
Türk Masallarına Yansımaları”. Dil ve
Edebiyat Araştırmaları Dergisi, 15, s. 4174.
Parlıyan, A. (2004). Sünen-i Tirmizî Tercümesi I-
170
Hasan Kızıldağ
II. Konya: Konya Kitap.
Propp, V. (1985). Masalın Biçimbilimi (Çeviren:
M. Rifat-S. Rifat). İstanbul: Bilim/Felsefe/Sanat Yay.
Sakaoğlu, S. (2012). Masal Araştırmaları. Ankara: Akçağ Yay.
Saygı, O. (1969). “Keloğlan ve Altın Bülbül
Masalı”. Türk Folklor Araştırmaları
Dergisi, 240, s. 5354-5355.
Schimmel, A. (1998). Sayıların Gizemi (Çeviren:
M. Küpüşoğlu). İstanbul: Kabalcı Yay.
-------------------. (1954). “Dinde Sembolün
Fonksiyonu Nedir?”. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 3-4, s. 6773.
Şimşek, E. (2017). “Türk Masallarının Millî
Tipi: Keloğlan”. Akra Kültür Sanat ve
Edebiyat Dergisi, 11, s. 41-57.
Citation Information/Kaynakça Bilgisi
Kızıldağ, H. (2018). Sembolik Bir Masal Okuması: Keloğlan İle Altın Bülbül, Jass Studies-The
Journal
of
Academic
Social
Science
Studies,
Doi
number:http://dx.doi.org/10.9761/JASSS7515, Number: 67 Spring III 2018, p. 161-170.
Download