Uploaded by HASAN KIZILDAĞ

Ariflerin Menkıbeleri’nde Rüya ve İşlevsel Yansımaları / Dream and Functional Reflections in Ariflerin Menkibeleri

advertisement
_____________________________________________________________________________________
Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 5, Sayı: 57, Kasım 2017, s. 608-624
Yayın Geliş Tarihi / Article Arrival Date
24.10.2017
Yayınlanma Tarihi / The Publication Date
13.11.2017
Arş. Gör. Hasan KIZILDAĞ
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü
hasan.kizildag@omu.edu.tr
608
ARİFLERİN MENKIBELERİ’NDE RÜYA VE İŞLEVSEL YANSIMALARI
Öz
Rüyalar, varoluşundan beri insanoğlunun hayatında önemli bir yer tutmuş ve aklını
meşgul etmiştir. İnsanlığın binlerce yıllık macerası boyunca birçok kişi, inanç sistemi ve düşünce akımı uykuda yaşanan bu sembolik düş dizilerini farklı açılardan
ele almış, derinlemesine incelemiş ve bu rüyaları görme sebebine cevap bulmaya
çalışmıştır. Uykuda ortaya çıkan bu görüntüler, her türlü din, dil, ırk ve toplumsal
sınıfa mensup insanların ortak paydasıdır. Diğer kültürler gibi Türk kültür ve edebiyatında da rüya motifi özellikle destan, efsane, halk hikâyesi, masal ve menkıbe
gibi türler içerisinde sıkça görülmektedir. Rüya bu türler içerisinde kurmacayı farklı bakımlardan/açılardan etkileyen bir motif olarak sembolik bağlamlarda karşımıza
çıkmaktadır. Bu çalışmada, Mevlevî geleneğine mensup Ahmet Eflâkî’nin, tercümesi Tahsin Yazıcı tarafından yapılan Farsça eseri “Âriflerin Menkıbeleri”
(Menâkıbü’l-Ârifîn) adlı eserdeki rüyalar ve işlevsel yansımaları incelenecektir.
Böylece incelenen eserden hareketle rüyanın menkıbelerdeki durumu tartışılacaktır.
Anahtar kelimeler: veli, menkıbe, rüya, işlev, olağanüstülük
Ariflerin Menkıbeleri’nde Rüya ve İşlevsel Yansımaları
DREAM AND FUNCTIONAL REFLECTIONS IN “ARİFLERİN
MENKIBELERİ”
Abstract
Dreams have kept an important place in human life and have been occupied people's minds since its existence. During the thousands of years of humanity's adventure, many people, belief systems, and thought streams dealt with different angles
these symbolic sequences of dreams, studied in depth and tried to find answers to
the reason for seeing these dreams. These images, which arise in the sleep, are the
common denominator of all kinds of religions, languages, races and social classes.
In Turkish culture and literature, such as other cultures, the dream motif is often
seen in genres such as sagas, myths, folk stories, tales, and hagiographies. The
dream arises in symbolic contexts as a motif in these species that affects the fiction
from different angles. In this study, the dreams and functional reflections are examined in Ahmet Eflâkî’s book name “Menakıbü’l-Ârifîn” translation by Tahsin
Yazıcı. Thus, with the work examined, the situation of the dream will be discussed.
Keywords: saint, hagiography, dream, function, extraordinary
Giriş
Türk halk kültürü, binlerce yıllık oluşum, gelişim ve değişim aşamalarından geçerek 14.
yüzyılda zengin bir kültürel birikime ulaşmıştır. Bu dönemde, hem sözlü hem de yazılı sayısız
ürünler meydana getirilmiş ve bu ürünler vasıtasıyla kültürel aktarım devam etmiştir. 11.-14.
asırlar arasında Anadolu’da cereyan eden Moğol istilaları sebebiyle halk kültürüne ait birçok
eser kaybolmuş, ancak belirli çevrelerce muhafaza edilen yazılı eserler hayatta kalmayı başarmıştır. O dönemden kalan ürünler arasında tekke ve tarikat çevrelerine ait eserler oldukça önem
arz eder. Hem halk kültürü unsurlarını ihtiva etmesi hem de devrin şartlarını gözler önüne sermesi bakımından dikkati çeken bu eserlerden biri de Ahmet Eflâkî’nin Menâkıbü’l-Ârifîn adlı
Farsça eseridir. Tercümesi Tahsin Yazıcı tarafından “Âriflerin Menkıbeleri” adıyla yapılan eser,
genel olarak Mevlevî tarikat büyüklerinin menkıbevi hayatları çevresinde vücuda getirilmiştir.
Eserde olağanüstülüklerin yanı sıra birçok rüya yer almaktadır. Bu rüyaların sembolik manalar
içerdiği, belli bir niyet çerçevesinde anlatıldığı ve belli yaptırım güçleri olduğu tespit edilmiş ve
bu rüyalar işlevleri bakımından sınıflandırılmıştır. Eserden tespit edilen unsurları incelemeye
geçmeden önce menkıbe, keramet ve kullanılan yöntem daha sonra da rüya hakkında bilgi vermek yerinde olacaktır.
Bilge Seyidoğlu, efsanelerin kaynaklarını mitolojiden, tarihten, dinden ve günlük olaylardan aldığını, zamanla mitolojik olaylar ve kahramanların, tarihî devirleri içinde yerleşerek
efsane haline dönüştüğünü ve böylelikle bazı tarihî ve dinî şahsiyetlerin etrafında efsaneler teşekkül ettiğini belirtir. Bahsi geçen bu menkıbeler vilayetnâmelerde, menkıbenâmelerde ve tezkiretü’l evliyalarda bulunur (1992: 316). Menkıbe kavramı, lügatlerde genel olarak “din büyüklerinin veya tarihe geçmiş ünlü kimselerin hayatları ve olağanüstü davranışlarıyla ilgili hikâye”
(Devellioğlu, 2004: 615, Öztürk, 2009: 290, Doğan, 1996: 757, MEB, 1995: 1938, TDK, 1988:
1007) olarak izah edilmektedir.
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 57, Kasım 2017, s. 608-624
609
Ariflerin Menkıbeleri’nde Rüya ve İşlevsel Yansımaları
Karaman, kaynaklarda menkabe ya da menkıbe olarak iki şekilde karşımıza çıkan aslı
Arapça olan “menkabe” kelimesinin zamanla Türk insanın dilinde menkıbe olarak değiştiğini,
bazı araştırmacıların ise kelimenin doğru şeklinin menkabe olması gerektiğini ısrarla vurguladığını ancak kelimenin dilimize menkıbe şeklinde yerleştiğini belirtir (2012: 1676). Haşim Şahin
ise Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi “Menâkıbnâme” maddesinde, kelimenin sözlükte “övünülecek güzel iş, hareket” manasına geldiğini, menkabe (menkıbe) kelimesinin çoğulu
olan menâkıbın bu anlamıyla ilk defa, Hicrî III. (IX.) yüzyıldan itibaren yazılan hadis kitaplarında Hz. Peygamber’in ashabının faziletlerine dair hadisleri içeren bölümlerin adı olarak
(Kitâbü’l-Menâkıb) kullanıldığını ifade eder. Menâkıb kelimesinin ayrıca halife, kabile veya
soy, mezhep imamları hakkında yazılan eserler veya kutsal şehirleri tasvir etmek için yazılan
metinlerin adında da “fazilet” manasında kullanıldığı belirtilmiştir (2004: 112).
Keramet kelimesi ise lügat ve ansiklopedilerde genel manasıyla “Allah’ın velî kullarının lüzûmu anında gösterdikleri fevkalâde hal, ermişçesine yapılan iş, hareket veya söylenen
söz, fikir (Devellioğlu, 2004: 508, Öztürk, 2009: 578, Yurtbaşı,2013: 427, Doğan, 1996: 635,
Meydan Larousse, 1972: 179, MEB, 1995: 1631, Pala, 2011: 266)” olarak geçmektedir. Ahmet
Yaşar Ocak, kerametin velilerin en dikkat çeken alametleri olarak belli bir dönemden sonra
kabul edilmeye başladığını, eski tabirle “lâzım-ı gayri mufârık”i yani ayrılmaz parçası gibi görüldüğünü ve bu telakkinin tasavvuf tarihinde yepyeni bir devrin başlangıcı olduğunu belirtir.
Bu sebeple IX. yüzyıldan itibaren kaleme alınan tasavvuf kaynaklarında, veli anlayışına koşut
bir de keramet anlayışı geliştirilmiş ve işlenmiştir. Buna göre, velilerden bir takım kerametlerin
zuhur etmesi caizdir. Allah’ın gücünün yetmeyeceği bir şey düşünülmeyeceğine göre, veliden
de keramet zuhuru imkânsız değildir (1992: 28).
Köktürk, bir metne çeşitli açılardan, -meselâ hermenötik, yapısal, göstergebilimsel, metin dilbilimsel, anlambilimsel vd. farklı metotlarla- yaklaşmanın ve incelemenin mümkün olduğunu ancak hiçbir metodun bu anlamda mutlak olmadığını; her bir metodun, metne nüfuz etme
yollarından biri olacağını belirtir (2003: 171). Köktürk’ün de belirttiği gibi, bir metne çeşitli
açılardan yaklaşmak mümkündür. Ancak bu noktada önemli olan, metnin ele alınacağı metodun
kapsayıcı bir mahiyette olmasıdır. Ben Amos ise folklorun sembolik bir aksiyon olduğunu belirterek metnin sembolik diline dikkat çeker. Metnin kendine ait cümleyle ve anlamla ilgili yapısı,
güfteyi sunmada olduğu gibi, özel ritim ve aksiyonun içinde oluştuğu zaman ve mekân, metnin
kendisinden sayılmayacak sembolik referans ve göndermelere sahip olabilirler (2006: 34).
Amos, metnin sembolik tarzını bir referans noktası olarak değerlendirirken, Malinowski (Akt.:
Çobanoğlu, 2012: 256) “ele alınan bir folklor unsurunu sadece muhteva, biçim veya yapı yönünden ele alışların yanı sıra onu içinde bulunduğu kültürel sistemin işleyişinde meydana getirdiği uyum ve uyarlamalar anlamında işlevi bakımından” değerlendirmiştir. Bu çalışmada rüyalar, rüyalara ait sembolik referanslar, metnin dâhil olduğu kültürel sistem ve eseri okuyan/dinleyen kişiler bağlamında değerlendirilmiş; rüyalar, üstlendiği işlev bakımından Köktürk’ün belirttiği “metne nüfuz yollarından” “İşlevsel Halkbilimi Kuramı” çerçevesinde ele
alınmıştır.
1. Rüya Kavramı
Sigmund Freud, rüyaların tarih öncesi çağlarda algılanışının izlerini büyük ölçüde antik
çağ toplumlarında sürebileceğimizi; bu insanların, rüyaların, tapındıkları insanüstü varlıklar
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 57, Kasım 2017, s. 608-624
610
Ariflerin Menkıbeleri’nde Rüya ve İşlevsel Yansımaları
dünyasıyla alakalı olduğunu, tanrıların ve şeytanların kalanını bize taşıttıklarını varsaydıklarını
belirtir. Bir yandan da, rüyanın rüyayı gören açısından önemli bir amacı olduğu için bu amacın
çoğunlukla gelecekten haber vermek olduğundan şüpheleri yoktur. Freud rüyaları ikiye ayırır.
Hakiki ve değerli rüyalar; uyarmak ve geleceğe dair kehanette bulunmak üzere uyuyan kişiye
gönderilirler. Diğerleri ise, batıl, aldatıcı ve değersiz rüyalardır ve amaçları, rüyayı göreni yanlış
yönlendirmek ve kötülüğe sürüklemektir. Freud’a göre, rüyaların malzemelerini gerçeklerden ve
bu gerçekler boyunca oluşan zihinsel dünyadan sağlanır. İçerikleri ne kadar tuhaf ve garip olursa olsun, rüyaların gerçek hayattan asla tam olarak ayrılamadığını ve malzemelerini gerçeğin en
yüce ya da en saçma oluşumundan edildiğini belirtir (2016: 44-51).
Umay Günay’a göre Babilliler ve Asurlular, ölü ruhların rüyalarda kötü tesirlere sebep
olduklarına inanırlardı. Bu kötü cinlerden kurtulmak ve onları yenmek için Babil Rüya Tanrıçası Mamu’dan yardım istenilirdi. Mısırlılar rüyaları tanrıdan gelen mesajlar olarak kabul etmiş ve
buna göre açıklamışlardı. Onlara göre rüyalarda tanrıların üç rolü vardı; günah işleyenlerin tövbe etmelerini ister, rüya gören kişiyi gelecek tehlikelere karşı uyarır ve rüya gören kişinin sorularına cevap verirlerdi. Çinliler vücut fonksiyonlarını ayarlayan ve vücudun ölümüyle duran
maddi ruh ile ölüm anında vücudunu terk eden ve vücudun zahiri görünüşünü muhafaza etmeye
devam eden manevi ruhu birbirinden ayırırlardı. Manevi “ruh” geçici olarak vücuttan ayrılır,
ölülerin ruhları veya canı ile haberleşir ve bu izlenimlerle vücuda dönerdi. Manevi ruh etrafta
gezinirken rüya gören kimse kolaylıkla incinebilir bir halde olurdu (2011: 117).
Eric Fromm rüyaların mantık kurallarına uymadığını ve rüya esnasında uzay-zaman kategorilerinin geçersiz olduğunu belirtir. Rüya görürken, uyanık durumda hiç fark etmediğimiz
bir kaynağı kullandığımızı, bu kaynağın adına bilinçaltı (bilinç dışı) dediğimiz geçmiş hatıra ve
tecrübelerden oluşan bir depo olduğunu ileri sürer. Eğer rüya görüyorsak, bu rüya yüzde yüz
“gerçektir” ve uyanık halimizin gerçekleri gibi tam olarak geçerlidir. Rüyada “sanki, imiş” gibi
durumlar yoktur. Rüya gerçek bir yaşayıştır. Fromm’a göre rüyalar birçok bakımdan mitlere
benzemektedir. Özellikle sembol dili rüya ve mitlerin ortak özelliğidir. Sembol dili, gün boyu
kullandığımız konuşma dilinden çok farklı bir mantığa sahiptir. Bu dilin mantığında önemli olan
zaman ve uzay değil, yoğunluk, anlam ve çağrışımdır. Sembol dili insanlığın geliştirdiği tek
evrensel dildir ve tarihin akışı içinde oluşan bütün kültürler için aynıdır. Kendine has bir dilbilgisi ve cümle yapısı olan mitlerin, masalların ve rüyaların dilini anlayabilmek için, ilk önce bu
sembol dilinin özelliklerini çözmemiz gerekecektir. Rüyaların anlamlı olması demek, eğer anlayabilirsek, onların bize önemli mesajlar iletmeleri demektir. Rüyalarımızda bize iletilen şeyler
soyut birer görüntü şeklinde olabilirler. Ama anlatmak istedikleri şeyler kişiliğimizin somut
gerçekleri ile ilgilidir (2015: 18-43).
İslam dininin iki kaynağı olan Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i Şerif’lerde rüyaya dair kuvvetli vurgular dikkati çeker. Yusuf suresindeki “Bir zamanlar Yusuf babasına demişti ki: “Babacığım! Gerçekten ben (rüyamda) on bir yıldızla güneş ve ay’ı bana secde ederken gördüm!”
ayeti ve Yusuf(A.S.)’un zindanda iken kurtulduktan sonra tabir ettiği ve dediği gibi de cereyan
eden rüyalar bunun en önemli göstergesidir. Hz. Muhammed’in rüya hakkında çok sayıda hadisi
bulunmaktadır (Köktürk, 2010: 106). İslam âlimleri rüyaları üç sınıfa ayırmışlardır. Birincisi
Allah tarafından doğrudan doğruya veya bir melek vasıtasıyla gerçekleşen doğru bir telkindir, ki
asıl rüya budur. İkincisi nefsin kendi kendine meydana getirdiği eski hatıraların mücerret hayal-
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 57, Kasım 2017, s. 608-624
611
Ariflerin Menkıbeleri’nde Rüya ve İşlevsel Yansımaları
lerinin telkinidir. Üçüncüsü ise şeytanî bir telkindir ki bu bir dış tesirden doğmuş yalan bir çağrışım ve hayalden ibarettir (Günay, 2011: 120). Türk kültüründe ise rüya, mit ve destan dünyası
başta olmak üzere diğer bütün ürünlerde kendine yer bulmuştur. Oğuz Kağan Destanı’nda vezir
Uluğ Türk’ün gördüğü rüyadan, Türeyiş Destanı’nda Böğü Han’ın gördüğü rüyaya, Dede Korkut Hikayeleri’nde Salur Kazanın Evinin Yağmalandığı Boy’dan Şeyh Edebali’nin Osmanoğullarının yükselişine dair gördüğü rüyaya ve oradan âşıkların bâde içerek ellerine saz aldıkları
rüyalara kadar birçok anlatıda rüya motifinin yeri vardır.
Bugün ferdî şuuraltı veya ferdî şuuraltı-kollektif şuuraltı kavramlarıyla açıklanmaya çalışılan ve mânidar veya kehânetli rüyalar diye tavsif edilen rüyalar, eski devirlerde ve dinlerin
içinde Tanrı’nın buyruğu veya Tanrı’dan gelen işareti temsil eden, gelecekten haber veren rüyalar şeklinde değerlendirilmişlerdir. Gerek eski devirlerde gerekse bugün modern psikiyatrinin en
çok ilgilendiği ve değer verdiği rüyalar, bu türden olanlardır. Dinlerin ilâhi olduğunu kabul ettiği bu tür rüyaları modern psikiyatri hala tam manasıyla çözememiştir (Günay, 2011: 126).
2. Ariflerin Menkıbeleri’nde Rüyalar ve İşlevsel Yansımaları
Ariflerin Menkıbeleri, Mevlevî tarikat büyüklerinin olağanüstülüklerle dolu hayatlarını
anlatmanın yanı sıra tarikatın müritlerine ve halka Mevlevîlik öğretisini aşılamak ve tarikatın
etki alanını genişletmek amaçlarıyla yazılmıştır. Eser, toplum benliğinde “epiğin etkisi”nin
devam ettiği bir dönemde olağanüstülüklerle donatılmış veliler çerçevesinde ortaya konulmuş,
didaktik yönleriyle İslam dininin öğretilerini yaymasının yanı sıra Mevlevî tarikatına mürit toplamaya ve bu müritlerin tarikata karşı olan itikatlarını kuvvetlendirmeye de yardımcı olmuştur.
Bu bakımdan, eserde yer alan kerametler kadar işlenen rüyalar da eserin etkileyiciliğini artırmaya yönelik olarak değerlendirilmelidir. Rüyaların bilinmezliğini koruduğu bir dönemde dinîtasavvufî yönleriyle ön plana çıkan bu eserdeki rüyaların, eserin yazılış/okunuş/anlatılış gaye ve
ilkeleriyle ortak bir amaca yönelik olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Rüyaların on bir
farklı işlevde kullanıldığı tespit edilmiş olan bu çalışmada ayrıca bu rüyalar işlevlerine göre
tasnif ve tahlil edilmiştir.
2.1. Propaganda İşlevi
Eserdeki konuların kapsadığı yıllarda Anadolu’da birçok tarikatın olması ve bu tarikatlar arasında dinî temsil konusundaki rekabet, bu rüyalara da yansımıştır. Örneğin bir rüyada,
Konya ahalisinden biri bir gece rüyasında Hz. Peygamber’i görür. Huzuruna gidip selam verir
ancak Peygamber ondan yüz çevirir. O da “Ey Tanrı’nın elçisi! Ben yıllardan beri senin şefkat
ve iyiliğine ulaşmak için birçok sıkıntılar çektim, çalıştım, senin hadislerini ve eserlerini anlamak için uğraştım. Dine ait olan güçlükleri çözmek için didinip durdum. Bu zavallı kulun, bu
yoksunluğuna sebep nedir?” diye sorar. Peygamber de “Senin bu dileklerin doğrudur. Fakat sen
bizim kardeşlerimize inkâr gözüyle bakıyorsun. Senin bu yaptığın hoşumuza gitmiyor. Senin bu
hareketin bütün günahlardan daha kötüdür. Büyük bir günah ve suçtur.” diye cevap verir
(Eflâkî, 2013: 285). Bu rüyada cevap verme işlevinin yanı sıra Mevlevî öğretisinin bizzat Peygamber tarafından onaylandığı görülmektedir. Bahsi geçen rüyanın Mevlevî büyüklerini ve
öğretisini onaylar nitelikte olması ve hadislerce desteklenmesi devrin şartları çerçevesinde dikkate alındığında propaganda maksadı taşıdığı kanaatini uyandırır. Burada rüya işlev bakımından, Mevlevî tarikatına üstünlük kazandırmayı hedeflemektedir.
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 57, Kasım 2017, s. 608-624
612
Ariflerin Menkıbeleri’nde Rüya ve İşlevsel Yansımaları
Hz. Muhammed’in “Kim beni rüyasında görürse o kimse uyanık iken beni görmüş gibidir (yâni rüyası gerçektir). Çünkü şüphesiz, şeytan benim suretime girmeye muktedir değildir
(gücü buna yetmez) (Hatiboğlu, 1983: 370-372).” şeklindeki hadisi de rüyada Hz. Muhammed’in görüldüğü durumları ilahî ve doğru olarak kabul etmeyi gerektirmektedir. Evliya Çelebi,
Seyahatname’nin girişinde seyahatlerinin, rüyasında Hz. Muhammed’i görüp şefaatini rica edecekken, “Seyahat ya Resûlallah” demesiyle Peygamber’in tebessüm edip, “Allah'ım, şefaati,
seyahati ve ziyareti sağlık ve esenlikle kolaylaştır.” şeklinde dua etmesi sonucu başladığını belirtir (Kahraman-Dağlı, 2003: 4). Evliya Çelebi’nin seyahatlerinin sebebini rüyasına bağlaması
Hz. Muhammed’in görüldüğü rüyaların mesajlarının sahih olduğuna bir örnektir.
Bir başka rüya, yukarıdaki propaganda işleviyle ilgilidir. Bir gün Şeyh Sadreddin,
Mevlânâ’nın yorumladığı bir hadisin yorumunun doğru olup olmadığını merak eder. O gece
Şeyh Sadreddin, Peygamber’i rüyasında görür. Şeyh Sadreddin gidip Tanrı elçisinin elini öper.
Peygamber “O hadisin anlamı ve benim amacım Mevlânâ’nın buyurduğu gibidir. Ona eklenmiş
değildir” der (Eflâkî, 2013: 328). Peygamber’in rüyaya girerek Mevlânâ’nın bir hadisi yorumlayış şeklini tasdik edişi, bir bakıma Mevlânâ’nın veliliğini ve dini bilgilere ne derece vâkıf olduğunu açıklar niteliktedir. Bu rüya yine propaganda işlevinin yanı sıra yukarıdaki cevap verme
işlevine de örnektir.
Yukarıdaki rüyalardan da anlaşılacağı üzere, Peygamber’in rüyada görülmesi, devrin
çok tarikatlı Anadolu’sunda bir propaganda unsuru olarak işlev görmektedir. Eserden hareketle,
bu rüyaların anlatıldığı çevrelerce mutlak kabul gördüğü ve birçok kişinin Mevlevî tarikatına
intisabına yardımcı olduğu anlaşılmaktadır. Bunun yanı sıra hadis kaynaklarınca da temeli bulunan bu tarz rüyaların, gayri Müslimleri Mevlevî tarikatına yakınlaştırarak İslam dinini kabul
etmelerine aracı olduğu görülmüştür. Böylece bu rüyalar aracılığıyla, gerek Anadolu’daki tasavvufî tarikatlar arasında cereyan eden dinî doğru temsil etme rekabetinde öne çıkma, gerekse
Anadolu’nun Müslümanlaşması için verilen çabalara katkı sağlama işlevleri de yerine getirilmiştir.
2.2. Emir Verme/Bir Şey İsteme İşlevi
Aşağıdaki alıntılarda, bir kimsenin rüyasına girerek emir veren bir veli söz konusudur.
Rüyalardan anlaşılacağı üzere veli ölümünden sonra dahi etkisini devam etmektedir. Rüyalar
yoluyla, yapılmasını istediği şeyleri telkin eden veli, varlığını soyut âlemde de devam ettirmektedir. Bu rüya örnekleri aynı zamanda atalar kültünün belirtisidir. Ocak, veli öldükten sonra,
kendisi hayattayken sahip olduğuna inanılan insanüstü hüviyet, güç ve kudretin bir gizliliğe
bürünerek daha da arttığını belirtir (1984: 5). Eserde tespit edilen rüyalarda da veli kültünün bir
tezahürü olarak emir verme/bir şey isteme durumu söz konusudur. Velinin ölümünden sonra
rüyalar aracılığıyla talimatlar vermesi veya etrafındaki kişilerin hayatını etkilemesi “keramet
çerçevesinde” gerçekleşen emir verme/isteme işlevine örnektir.
Sultan Alaaddin bir gece rüyasında Bahaeddin Veled’in gelip kendisine “Kalk! Hemen
atına bin, uyku zamanı mıdır?” dediğini görür. Uyandığındaysa kendi kendine “Yarın da seyredelim de sonra gideriz.” diyerek tekrar uykuya dalar. Bahaeddin Veled yine rüyasına girer. Asasını tahtına ve tahtın üzerine çıkıp onun göğsüne vurarak “Ne uyuyorsun?” der. Alaaddin, Bahaeddin Veled’in heybetinden uyanır ve bütün vücudu titremeye başlar. (Eflâkî, 2013: 97) Bu
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 57, Kasım 2017, s. 608-624
613
Ariflerin Menkıbeleri’nde Rüya ve İşlevsel Yansımaları
örnekteki rüya, Freud (2016) ve Fromm (2015)’un belirttiği, etkisiyle uykudan uyandırabilecek
nitelikteki rüyalarla benzerlik göstermektedir.
Bir diğer rüyada Seyyid Burhaneddin, Bahâeddin Veled’in öldüğünü öğrenince bir yıl
matem tutar. Bir gece Bahâeddin Veled’i rüyada görür. Şeyh hiddetle ona bakar ve “Burhaneddin nasıl olur da bizim Hüdavendigâr’ın yanına gitmiyor, onu yalnız bırakıyorsun. Bu lalalık ve
atabeklik vazifesine yaraşmaz. Yaptığın bu kusura nasıl cevap vereceksin?” der. Bunun üzerine
Seyyid, o halin heybetinden uyanır ve acele olarak Rum ülkesine hareket eder (Eflâkî, 2013:
112-113).
Bir diğer örnekte, yukarıda açıklanan “ölümden sonra etkisini devam ettirme” durumu
söz konusudur. Veli, ölümünden sonra, geride kalanları korumak için düşmanın rüyasına girer
ve onu Konya halkından uzak durması için ciddi bir biçimde uyarır. Rüyaya göre Moğol kumandanı Keygatu, büyük bir orduyla Konya şehrinin etrafına geldiğine, bir gece Mevlânâ’yı
rüyasında görür. Mevlânâ kendi kubbesinden dışarı çıkar ve sarığını başından çözüp onunla
şehrin kalesini kuşatır. Sonra Keygatu’nun otağına girip parmaklarıyla boğazına sarılarak Keygatu’yu boğmak ister. O da feryat edip Mevlânâ’dan aman diler. Mevlânâ, “Ey
habersiz Türk1! Bu düşünceyi bırak, bu işten vazgeç, bu getirdiğin Türkleri mümkün mertebe
süratle geri çekip kraliçe2ne götür, yoksa canını kurtaramazsın!” der (Eflâkî, 2013: 288).
Eserdeki rüyalarda Hz. Muhammed’in birçok kişi tarafından aynı anda görülmesi de
farklı bir motif olarak karşımıza çıkmaktadır. Aşağıdaki ilk örnekte padişah, padişahın kızı,
vezir ve Celâleddin Hatibi, Peygamber’i aynı gece ve aynı şekilde rüyalarında görürler. İkinci
örnekte ise üç yüz müftü aynı gece Peygamber’i rüyasında görür. “Ortak rüya motifi” olarak
tanımladığımız bu motifin diğer menkıbelerde veya halk kültürü ürünlerindeki varlığını araştırmak faydalı olacaktır. Bununla beraber Hz. Peygamber’in görüldüğü rüyalar toplumda büyük
bir öneme sahiptir. Bir önceki başlık altında verilen Hz. Muhammed’in rüyada görülmesine dair
hadis ve rüyaların telkin ettiği şeyler dikkate alındığında rüyaların inandırıcılıklarının yüksek
olduğu ve Hz. Peygamber’in görülmesinden dolayı rüyada verilen mesajın doğru olduğu kabul
edilir.
Bir rüyada Celaleddin Hatibi, Hz. Muhammed’i rüyasında görür. Peygamber ona “Horasan padişahının kızı ile evlen!” der. Aynı gece hem padişah hem vezir ve hem de padişahın
kızı Peygamber’i rüyalarında görürler. Peygamber “Dünya kraliçesini Hüseyin Hatibi’ye nikâhladım, bundan sonra kraliçe onundur!” Ne güzel damat ve ne de güzel gelin! der (Eflâkî, 2013:
67-68). Rüyada Peygamber’in birbirine yakıştırdığı sultan ve Celaleddin Hatibi’yi nikâhlaması,
bir emir/mesaj olarak alınır ve rüyanın sonrasında gerçek hayatta da bu nikâh kıyılır. Bu örnek
emir verme işlevinin yanı sıra rüyaların gerçek dünyayla sıkı sıkıya bağlantılı olduğunun ve
gerçek dünyadaki olayların akışını değiştirebildiğinin açık örneğidir.
Bir diğer örnekte Belhli üç yüz müftü bir Cuma gecesi Peygamber’i rüyada görürler. Bir
sahranın içinde büyük bir çadır kurmuşlar, içine de bir yaygı sermiş ve yastık koymuşlar, Peygamber de o yastığa yaslanmıştır. Bahaeddin Veled de onun sağ tarafındadır. Diğer müftü ve
bilginler de uzakta diz çöküp oturmuşlardır. Peygamber, mecliste bulunan kişilere “Bu günden
itibaren Bahâ Veled’e, Sultanü’l-Ulemâ deyiniz ve öyle hitab ediniz,” diye buyurur (Eflâkî,
1
2
Eserde Türk kelimesi Moğolları işaret etmek için kullanılmıştır.
Eserin bu bölümünde “kraliçe” kelimesi Moğol hükümdarını aşağılamak amacıyla kullanılmıştır.
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 57, Kasım 2017, s. 608-624
614
Ariflerin Menkıbeleri’nde Rüya ve İşlevsel Yansımaları
2013: 69). Bu yolla Bahaeddin Veled’in ünvanı bizzat Peygamber tarafından verilmiş, böylelikle velayet makamı bizzat gördüğü rüya yoluyla güçlendirilmiştir.
Hızır halk kültüründe en çok geçen dini motiflerden birisidir. Halk arasında “kul sıkışmadıkça Hızır yetişmez” gibi ifadelerle önemli bir yere sahip olan Hızır kültü, masallardan destanlara kadar birçok halk kültürü ürününde yer almaktadır. Aşağıdaki örnekte verilen rüya, bir
ders niteliğindedir. Hızır bu rüya aracılığıyla şahneye mazlumlara yardım etmesi için görevine
devam etmesini telkin etmiştir. Esere göre Hârûnreşid zamanında bir şahne (polis müdürü)
vardır. Hızır her gün onu ziyarete gelir. Bir gün şahne birdenbire işinden elini çekip emekli olur.
Fakat artık Hızır onun ziyaretine gelmez ve ayağını tamamen ondan keser. Şahne telaşa düşer ve
o gece ağlayıp sızlar. Rüyasında Hızır ona “Senin derecenin yüksekliği o işteydi” der. Sabahleyin kalkar ve halifenin yanına giderek görevinin yine kendisine verilmesini ister. Halife “Ne
oldu?” diye sorduğunda başına gelen olayı olduğu gibi anlatır. Bunun üzerine halife, şahnelik
görevini yine ona verir. Ardından Hızır’ın yine kendisini ziyarete gelmeye başlar (Eflâkî, 2013:
273).
2.3. Esaretten Kurtarma İşlevi
Fromm’a göre eğer rüyalar gerçekten de geleceğe ışık tutuyorsa ve uykumuz sırasında
ruhumuzun ortaya çıkan bazı özellikleri ve belirtileri aracılığı ile geleceğimiz hakkında bilgi
elde edebiliyorsak, rüyalarımız hem doğru hem de gizli olacaklardır. Eğer rüya ve gelecekteki
bir olay ortak bir nedene dayanıyorsa, bu tür rüyalar kehanet niyetine kullanılabilirler. Bu yolla,
gelecekte ortaya çıkacak bazı olayları bilebilmek mümkün olur (2015: 132-136).
Aşağıdaki rüyada da Mevlânâ’nın kerameti ve veliliği açıkça görülmektedir. Tutsak
olan bir müridini rüyasına girerek ve daha sonra olağanüstü yollarla yardım ederek esaretten
kurtarır. Bu rüya türünde doğrudan geleceği etkileme durumu söz konusudur. Rüyada telkin
edilen şeylerle kişinin geleceğini değiştirme ve esaret halinden kurtarma, eserdeki rüyalarda
nadir olarak görülen bir örnektir.
Rüyaya göre genç bir tüccar Mevlânâ’nın müridi olur. Mısır’a gitmek ister. Mevlânâ bu
niyeti sezince, “Mısır'a gitme, bu seferden vazgeç” der. Fakat bu genç bu arzusunu bir türlü
yenemez. Bunun üzerine bir gece şehirden çıkıp Şam yolunu tutar. Antakya’ya ulaşınca gemiye
biner. Fakat gemisi Frenkler ülkesinde korsanların eline düşer. Bu genci esir edip bir kuyuya
kapatırlar. Her gün ölmeyecek kadar yiyecek verirler. Kırkıncı gece rüyasında Mevlânâ’yı görür. Rüyada Mevlânâ kendisine “Ey filan, yarın kâfirler sana ne sorarlarsa, biliyorum, diye cevap ver de bu beladan kurtulasın!” der. Genç, uykudan deli gibi uyanır, Tanrı’ya şükürler eder,
secdeye kapanır ve bu rüyanın çıkmasını bekler. Birdenbire Frenklerden bir grup gelir. Emirlerinin hasta olduğunu söyleyerek felsefe ve doktorluktan anlayıp anlamadığını sorarlar. Genç
“Evet” der. Bunun üzerine genci hemen kuyudan çıkarlar. Bu genç yedi çeşit meyveyi ezer ve
içerisine mahmude koyarak Mevlânâ’nın da adını tekrarlar ve ilaç haline getirir. Frenk emiri bu
şerbeti üç defa içer ve iyileşir. Daha sonra Frenkler genci serbest bırakır (Eflâkî, 2013: 154155).
2.4. Müritliğe veya Şeyhliğe Kabul Etme İşlevi
Osman Nuri Topbaş, tasavvufun müminlerin iç âlemini düzeltmek suretiyle onları manen tekâmül ettirip, kulu ahlâk-ı hamîdeye erdirerek Hakk’a yaklaştıran ve bu suretle de mârife-
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 57, Kasım 2017, s. 608-624
615
Ariflerin Menkıbeleri’nde Rüya ve İşlevsel Yansımaları
tullâh’a ulaştıran bir ilim olduğunu belirtmektedir (2002: 27). Dilaver Selvi ise insandaki manevi latifelerin terbiye edilip temizlenmesi durumunda asıl vazifelerine döndüğünü ve böylece
insanın gerçek kulluk ve güzel ahlakı elde edebileceğini ifade eder. Bu sürece tasavvufta “seyri
sülük” ismi verilir (2001: 51).
“Seyr-ü Süluk Risalesi”ne göre ise bir mürşide bağlanan müridin nefsini tezkiye edebilmesi için dokuz adet süreç gerekmektedir. Bu süreçlerden biri de “Makas vurmak (saç kesmek)”tır (Üzüm, 2013: 104).
Aşağıdaki rüyalarda, Mevlânâ’nın rüyalar aracılığıyla gerçekleştirdiği kerametlerde
“seyri sülük” sürecinden izler görülmektedir. Örneğin bir gün bir müridi rüyasında Mevlânâ’yı
görür. Mürit koşarak baş koyar. Mevlânâ oradakilerden bir makas ister ve müridin saçlarını
keser. Birkaç defa “Tanrı mübarek etsin, Tanrı mübarek etsin!” dedikten sonra “Bu Mevlevî
şeyhidir” diye buyurur. Mürit uykudan uyandığında saçlarının gerçekten de kesilmiş olduğunu
görür (Eflâkî, 2013: 327). Bu rüyadan hareketle Mevlevîlerde şeyhliğe kabulde “makas vurmak
(saç kesmek)” uygulamasının varlığı öne sürülebilir. Abdülbaki Gölpınarlı, Mevlânâ’ya intisap
edenlerin bıyık, sakal, kaş ve saçlarından, makasla birkaç kıl kesildiğini ve hilâfet verilenlere de
ferecî ve bugün hırka denen geniş kollu, yakasız, önü açık giysi giydirildiğini, bir sembol olarak
da çerağ verildiğini belirtir (1969 :283-284). Bunun yanı sıra bir rüya içerisinde, gerçek hayatı
da etkileyecek bir keramet çerçevesinde gerçekleşen şeyhliğe kabulün de seyri sülük aşamalarından biri olan “makas vurmak (saç kesmek)” uygulamasına riayet ederek gerçekleşmesi dikkat
çekicidir.
Makas vurmak (saç kesmek) uygulaması, rüyada sembolik olarak da karşımıza çıkmaktadır. İncelenecek olan örnekte uykudan sonraki uyanıklık halinde saç kesilmemiş olmasına
rağmen sembolik olarak kesilmiş ve kişi müritliğe kabul edilmiştir. Rüyaya göre bir derviş
Mevlânâ’yı rüyasında görüp müridi olur. Mevlânâ onun saçını keser. Derviş sabahleyin erkenden rüyasını arkadaşlarına anlatır. Arkadaşları onu yeniden mürit olsun ve “İşte evvelce gördüğüm rüyanın tabiridir bu. Rabbim onu gerçekleştirdi” (Yûsuf, 12:100) ayetini okusun diye
Mevlânâ’ya götürürler. Mevlânâ dervişi görünce “Onun saçını daha dün kesmiş, müritliğe kabul
etmiştim. Bu yeter!” der (Eflâkî, 2013: 327).
Rüyada saç kesme uygulamasının bir rüyada şeyhliğe kabul diğerinde müritliğe kabul
gibi faklı sonuçlar doğurması Mevlevî tarikatında seyri sülük aşamalarından birinin farklı kabul
uygulamaları için ortak kullanımını yansıtması bakımından da önemlidir. Bir başka rüyada
karşımıza çıkan tanımadığı ve intisap etmediği bir mürşide hizmet etme durumu ise seyri sülükteki “mürit olmak ve bağlanmak” aşamasıyla ilişkilidir. Bu rüya aracılığıyla kişi İslam’a ve
tarikata kabul edilir. Rüyaya göre Siryanus adlı bir kişi bir gece rüyasında Mevlânâ’nın ayaklarını çok ovaladığını görür. Fakat onun kim olduğunu bilemez. Sabahleyin elini ve yüzünü yıkar
ve o gece gördüğü rüyadan dolayı şaşkına dönmüş bir vaziyette kendi köyünden şehre doğru
hareket eder. Yolun yarısına geldiğinde birdenbire Mevlânâ hazretlerine tesadüf eder. “Ha! Siryanus, dün geceki zahmetten nasılsın?” der Mevlânâ. Siryanus derhal rüyada gördüğü adamın
bu adam olduğunu anlar. Baş koyup deli gibi hareket eder. Daha sonra Müslüman olur ve
Mevlânâ’ya intisap eder (Eflâkî, 2013: 372).
2.5. Ahiret Ahvali Veya Ölümden Sonrasını Belirtme İşlevi
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 57, Kasım 2017, s. 608-624
616
Ariflerin Menkıbeleri’nde Rüya ve İşlevsel Yansımaları
Bu başlık altında değerlendirilen rüyalarda daha çok ahiret ahvali veya ölümden sonrasıyla ilgili rüyalar ele alınmıştır.
Rüyaya göre, bir aziz, Bahaeddin Veled’i rüyasında görür. Bahaeddin Veled son derecede yücelir ve başı arşın ayaklarına değer. Aziz Bahaeddin Veled’e, bu mertebeye ne ile ve ne
sebeple eriştiğini sorar. Bahaeddin Veled ise “Oğlum Celaleddin Muhammed’in geçirdiği güzel
ve temiz hayat ve yüce tavır ve hareketi sayesinde eriştim; çünkü bütün velilerin ruhları, göklerin ruhani sakinleri ve yüce arşın nurlu varlıkları onun cemaline âşık olmuşlardır diye cevap
verir (Eflâkî, 2013: 91). Bu rüyada verilen bilgilerle Bahaeddin Veled’in oğlu Mevlânâ’nın sayesinde ahiret hayatında güzel makamlara ulaştığı belirtilmiştir.
Bir diğer rüyada ise Mevlânâ’nın ölümünden sonra Sirâceddin Tatarî rüyasında
Mevlânâ’yı görür. Mevlânâ bir evin köşesinde başını önüne eğip oturmuştur. Sirâceddin
Mevlânâ’ya “Öteki dünyanın durumu nasıldır?” diye sorar. Mevlânâ, “Sirâceddin beni ne öteki
dünyada tanıdılar ne de bu dünyada bildiler. Öyle ki hiçbir yakın meleğin, “Sonra indi ve göründü” (Necm, 53: 8) ayetinde buyrulan makamdan haberi yoktur. Hiç kimse de buradaki duruma vâkıf değildir. Bu makamı ve bu manayı bilen kişi onlardan başka hiçbir yerde duramaz.
İşte bizim makamımızın da kerim ve kâmil ruhanilerle hükmü böyledir” der (Eflâkî, 2013: 455).
Bu rüyada öne sürülen fikre göre Mevlânâ meleklerin dahi bilmediği bir makama sahip olarak
anlatılmış ancak meleklerin dahi bu makamı bilmemesi sonucu ölümden sonraki hayatında üzgün olduğu belirtilmiştir. Bu rüyanın ahiret ahvalini belirtme işlevinin yanı sıra Mevlânâ’yı
yüceltici bir propaganda işlevi de taşıdığı düşünülebilir.
Bir diğer rüyada Tâceddin Mutasaddır’ın cehennemlik bir kişinin yaşadıklarını görmesi
anlatılmıştır. Bu rüya da tıpkı bir önceki rüyada olduğu gibi ahiret ahvalini belirten rüyalar sınıfında değerlendirilmiştir. Bunun yanı sıra propaganda işlevi taşıdığı da görülmektedir.
Rüyaya göre Tâceddin Mutasaddır kendisini rüyasında cehennemin kapısında durmuş
görür. Orada bir adamı eli ayağı bağlı halde bir cehennemden çıkarıp öteki cehenneme sokarlar.
Dört kişi de orada durup ona “Ey talihsiz alçak! Bu aman vermeyen ağır ve acıklı yükün altından kurtulman için velilerin sözlerini oku” der. O adam kendisini sürükleyip götürenlere “Bana
Tanrı rızası için birkaç kelime öğretiniz” diye ricada bulunur ve zebaniler kendisine
Mevlânâ’nın şiirlerinden birkaç beyit öğretir. O bu beyitleri okur okumaz, bütün zincir ve bağlarından kurtulur ve cennete gider (Eflâkî, 2013: 461).
Rüyada ahiret ahvalini belirtme işlevinin açıkça işlendiği ve bunun yanı sıra
Mevlânâ’nın büyüklüğünün cennet ve cehennemde de bilindiği belirtilmektedir. Zebanilerin
Mevlânâ’nın beyitlerini biliyor oluşu ve bu beyitleri söylemesi karşılığında cehennemlik bir
kişiyi serbest bırakarak cennete geçmesine müsaade etmeleri dikkat çekicidir. Bu rüyadan hareketle Mevlânâ’nın ve Mevlevîliğin ahiret hayatında cehennemlikleri dahi azaptan kurtarıp cennete sokabileceği sonucu vurgulanmıştır. Bu temanın yine Mevlânâ ve Mevlevî tarikatını yüceltmek ve Mevlevîliğin etki alanını genişletmek gibi bir amaçla propaganda işlevine sahip olduğu açıkça görülmektedir. Bu işlevlerin kullanıldığı bir diğer rüyada Ârif Çelebi Kadı Siraceddin’in cennette salınarak gezdiğini görür ve ona “Bu dereceye nasıl eriştin?” diye sorar. Kadı ise
Mevlânâ’nın iyiliği ve Sultan Veled’in cenazemde bulunmasıyla der (Eflâkî, 2013: 571).
Bir diğer örnek, yine Mevlânâ’nın şahsında atalar kültüyle bağlantılı bir anlatıdır. Rüya
Mevlânâ’nın ölümünden sonra Kirake Hatun’un üzülmesiyle ilgilidir. Bir gece Kirake Hatun
Mevlânâ’yı rüyasında görür. Mevlânâ, “Fâtıma Hatun niçin böyle ağlayıp sızlıyorsun? Eğer
bunu benim için yapıyorsan ben bir yere gitmedim. Beni ararsan Ârif’in beşiğindeyim. Beni
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 57, Kasım 2017, s. 608-624
617
Ariflerin Menkıbeleri’nde Rüya ve İşlevsel Yansımaları
orada ara. Nurlarım ve sırlarım onun üzerinedir” dediğini duyar. Daha sonra Kirake Fatma Hatun rüyasından uyanır (Eflâkî, 2013: 618). Atalar kültüne işaret etmesinin yanı sıra rüya ölümden sonrasını belirtme işleviyle karşımıza çıkmaktadır.
Ahiret ahvalini belirtme işlevine sahip bir diğer rüyada Ârif Çelebi’nin şefaatçi olduğu
belirtilerek cehennemlik bir kişiyi kurtardığı anlatılmıştır. Rüyaya göre müritlerden biri Şeyh
Necmeddin’in bir bahçede hayli sevinçli bir durumda salına salına gezdiğini görür. “Tanrı sana
ne yaptı?” diye sorar. Şeyh Necmeddin’in “Ârif’in inayeti bana şefaat etmeseydi, ebediyen cehennem zahmetini çekecektim. Tanrı’ya hamdolsun kurtuldum ve rahat ediyorum” der (Eflâkî,
2013: 682). Ahiret ahvalini belirtme işlevine sahip bu gibi rüyaların Mevlevîliğin İslam’ı anlama, yaşama ve ahiret hayatına hazırlıkta doğru bir yol olduğunu ileri sürmesi yine propaganda
işlevine sahip olduklarını ortaya koymak bakımından da önemlidir.
Şeyh Fahreddin öldükten sonra azizlerden biri onu rüyasında görür. Kahredici melekler
demir kerpetenlerle onun dişlerini parça parça ederken o da çığlık koparmaktadır. Fahreddin’i
rüyasında gören kişi ne olduğunu sorar. Fahreddin “Ben Mevlânâ’nın sözlerine kalem katardım.
İşte bu o yaptığım terbiyesizliklerin cezasıdır” der. Bunu işiten kişiler, bu duruma çok üzülürler.
Günahlarının affı için dua ederler. Aynı gece hepsi birden rüyalarında Şeyh Fahreddin’in köşklerde dolaşmakta olduğunu görür ve ona “Tanrı sana ne yaptı?” diye sorar. O da “Rabbim bana
acıdı. Müritlerin dua ve şefaatiyle o beladan kurtuldum.” der (Eflâkî, 2013: 225). Bu rüyada,
ölümden sonraki ahvali gören kimseler, ölen kişi için dualar edip, onu cehennem azabından
kurtarmaktadır. Bunun yanı sıra rüyada karşımıza çıkan bir başka önemli husus, Mevlânâ’nın
sözlerine kalem katan/sözlerini tahrif eden Fahreddin’in ahiret hayatında Mevlânâ’ya yaptığı bu
terbiyesizlikten ötürü cezalandırılmasıdır. Bu rüyayla verilmek istenen mesaj Mevlânâ’nın ve
tarikat büyüklerinin sözlerinin tartışılmaz olduğu ve Fahreddin’in yaptığı gibi yanlışlar yapanların ahirette cezalandırılacağıdır. Rüya ahiret ahvalini belirtme işlevinin yanı sıra Mevlânâ’nın
dinî konulardaki otoritesini destekler niteliktedir.
2.6. İslam’ı Kabul Ettirme İşlevi
Atalar kültü bağlamında değerlendirilebilecek olan İslam’ı kabul ettirme işlevine sahip
olan bu rüyada Mevlânâ Konya halkını korumak için ölümünden sonrasında dahi Müslümanların düşmanlarına korku salıp emellerine ulaşmalarını engellemeye çalışmaktadır. Mevlânâ’nın
ölümünün ardından Keygatu Han büyük bir ordu ve mühimmatla Konya kapılarına gelir. Elli
bine yakın savaşçı ile Konya ovasına iner. Amacı şehri yağma etmek ve ahalisini öldürmektir.
Bir gece rüyasında Mevlânâ onun boğazını güçlü bir şekilde sıkar ve “Konya bizimdir, senin
Konya halkı ile ne işin var” dedi. Keygatu rüyadan uyanıp tövbeler eder ve İslam dinini kabul
eder (Eflâkî, 2013: 463).
2.7. İtikadı Güçlendirme İşlevi
Özdemir’e göre bir mürşidin öğretisini kabul ettirme ve yaygınlaştırmasında inandırıcılığının büyük etkisi vardır. Bu durum genellikle olağanüstü haller/kerametler vasıtasıyla gün
yüzüne çıkarılır (2016: 200). Bir öğretinin inandırıcılığının artırılması ve bu öğretinin yaygınlaşması için olmazsa olmaz olan inandırıcılık, Ariflerin Menkıbeleri’nde yalnızca haller/kerametler aracılığıyla değil aynı zamanda rüyalar aracılığıyla da karşımıza çıkmaktadır. Bu
bağlamda, eserde anlatılan rüyalardan biri itikadı güçlendirme işlevinde kullanılmıştır. İtikadı
zayıflayan iki kardeşten birinin Ârif Çelebi’yi rüyasında görmesi ve ardından bu kardeşlerin
yaptıkları hatayı anlamaları rüyalarında gördükleri semboller vasıtasıyla olmuştur. Rüyanın
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 57, Kasım 2017, s. 608-624
618
Ariflerin Menkıbeleri’nde Rüya ve İşlevsel Yansımaları
ardından Ârif Çelebi’nin bu kardeşlerin rüyalarını kendileri daha rüyayı anlatmadan bilmesi de
bu kişilerin yeniden iman edip itikat tazelemelerini sağlamıştır. Anlatıya göre Emîre Bey-i Abgermi ve Fahreddin-i Abgermi'nin, Sultan Veled'den sonra Çelebi'ye karşı itikadı biraz zayıflamıştır. Bir gece Emîre Bey-i Abgermi bir rüya görür. Rüya şu şekildedir:
Bir gece bir sahranın kenarında büyük ve güzel bir çadır kurulduğunu görür. Çelebi de
orada oturmuştur. Birdenbire acayip bir rüzgâr eser ve bu kuşların hepsi dağılıp kaybolur. Bunların yerine daha büyük ve daha hoş kuşlar gelerek sahrayı tamamen doldurup ötmeye başladılar. Birinden “Bundan önce bulunan kuşlar neydiler?” diye sorar. O adam “Bunlar, Sultan Veled’in cemaati idi. ötekiler de Ârif’in müridleridirler diye cevap verir. Emîre Bey-i Abgermi
derhal uykudan uyanarak, gidip rüyasını Fahreddin’e anlatır. Her ikisi de hazırlanır. Ulu Ârif
Çelebi'ye ulaşmak için Akşehir'e giderler. Zaviyenin kapısından içeri girer girmez, Ârif Çelebi
“Bu eşekler, rüyada görüyorlar da yine iman etmiyorlar” der. Bu hâl karşısında feryad ederek ve
ağlayarak iman ederler ve baş koyup itikatlarını yeniler ve yeniden mürid olurlar (Eflâkî, 2013:
656).
2.8. Dünya Hayatının Sona Erdiğini Belirtme işlevi
Eserde yer alan rüyalardan biri dünya hayatının sona erdiğini belirtme işlevinde kullanılmıştır. Mevlânâ’nın Ârif Çelebi’ye dünyada geçireceği sürenin sona erdiğini belirtmesi ve
ardından Ârif Çelebi’nin vefat etmesi yine bu rüyanın da ölümünden sonra etkisi ve gücü devam
eden veliyle yani atalar kültüyle bağlantılı olduğunun bir göstergesidir. Rüyaya göre bir gece
Ârif Çelebi çardakta oturmuş, pencerelerinden cennet kadar güzel bir bahçeye bakmaktadır. Ârif
Çelebi bir anda Mevlânâ’nın dolaştığını görür. Bunun üzerine Mevlânâ eliyle Ârif Çelebi’ye
“Ârif! Orada ne yapıyorsun? İkamet süren sona erdi. Benim bulunduğum taraflarda ne dünyalar
görür, ne ruhani güzeller müşahede edersin! diye işaret eder. Ârif Çelebi bu rüyadan bir süre
sonra Konya’ya gider ve orada rahatsızlanır. Ardından vefat eder (Eflâkî, 2013: 700).
2.9. Gelecekten Haber Verme İşlevi
Gelecekten haber verme işlevi olarak ele aldığımız bu rüyada haber verme işlevi rüyada
değil rüyanın yorumlanmasında karşımıza çıkmaktadır. Eserde Burhaneddin Tirmizî’nin gördüğü sembolik rüya yine rüyanın devamında gelecekten haber verecek bir tabir/yorumla devam
etmiştir. Buna göre Burhaneddin Tirmizî gece rüyasında Bahaeddin Veled’in türbesinden bir
kapı açıldığını ve bu kapıdan bir nur yükseldiğini görür. Bu nur Tirmizî’nin evine kadar ulaşıp
içeri girer. Duvar, bu nurun eve girmesine asla engel olamaz. Hiç bir duvar da onu gölgeleyemez. Tirmizî rüyadan uyanır ve şahadet getirir. Nur gittikçe artar, bütün şehri ve daha da artıp
dünyayı kaplar. Bundan sonra Tirmizî kendinden geçer. Bu rüyanın yorumu eserde şu şekilde
verilmiştir: “Bu hanedanın nurlarla dolu olan sırları dünyayı kaplayacak herkesi onların muhip
ve müridi yapacaktır (Eflâkî, 2013: 99).
2.10. Telkin İşlevi
Öğretme işlevi başlığı altında alınan bu rüyada Allah, Mevlana Celâleddin’in rüyasına
girerek ona bir dua telkin etmiştir. Rüyaya göre Mevlânâ İhtiyâreddin, Tanrı’nın kendisine şu
duayı şu şekilde telkin ettiğini görür: “Yarabbi! Sen benim seyyidim, senedim, şeyhim, mutemedim ve benim cesedimde ruhumun yerine kaim, bugünün ve yarının zahiresi olan din ve hakkın
celaline (Mevlana Celâleddin’e) onun babasına, büyükbabasına, ana ve büyükanasına, çocuk-
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 57, Kasım 2017, s. 608-624
619
Ariflerin Menkıbeleri’nde Rüya ve İşlevsel Yansımaları
larına, halifelerine ve bütün mensuplarına kıyamete kadar acı.” (Eflâkî, 2013: 319). Rüyada
bizzat Allah tarafından telkin edilen rüyanın Mevlana’ya; onun babasına, büyükbabasına, ana ve
büyük anasına, çocuklarına, halifelerine ve bütün mensuplarına yönelik olması dikkat çekicidir.
Hidayet Aydar, kaynaklarda Allah’ı rüyasında görüp konuşan kişilere ait pek çok rivayet olduğunu ve âlimlerin, Allah'ı rüyada görmenin mümkün ve câiz olduğu konusunda ittifak
ettiklerini belirtir. Ancak, görünenin Allah'ın zatı olmadığı da vurgulanmıştır. Ünlü âlim ve rüya
yorumcularından İbn Sîrîn, ed- Dîneverî, en-Nablusî gibi âlimler, rüyada Allah'ı görmenin çok
güzel manalarının olduğunu, bunun o kişinin amelinin kabul edildiği anlamına geldiğini ve o
kişinin cennete gideceğinin habercisi olduğunu söylemişlerdir (2005: 93).
Bir duanın bizzat Allah tarafından Mevlevî tarikat çevrelerine edilmesi telkin edilmesi
veya öğretilmesi bu tarikat ve mensuplarının İlahî bir şekilde desteklendiği sonucunu ortaya
çıkarır. Umay Günay, asıl rüyanın Allah tarafından doğrudan doğruya veya bir melek vasıtasıyla gerçekleşen doğru bir telkin olduğunu belirtir (2011: 120). Ancak her ne kadar, kaynaklarda
rüyada Allah’ı görmeye dair örneklere tesadüf edilse ve de bu şekilde telkin içeren rüyalar asıl
rüya olarak değerlendirilse de eserde geçen bu rüyanın propaganda maksatlı olarak ortaya konduğu daha kuvvetli bir ihtimaldir. Tanrının bir tarikat büyüğü ve mensuplarına yönelik edilmesini telkin ettiği bu rüya, mübalağalı anlatımıyla ve verdiği mesajlarla ancak tarikatın etkisinin
halk arasında daha fazla yayılması amacıyla anlatılmış olabilir. Rüyanın öğretme ve propaganda
işlevlerini barındırması da yine anlatılma amaçlarıyla örtüşmektedir.
2.11. Cevap Verme İşlevi
Âriflerin Menkıbeleri’nde tespit edilen bu rüya, gören kişinin merak ettiği hususlarda
aydınlatıcı bir işleve sahiptir. Rüyanın önem arz eden özelliği sorulara cevap verenin Hz. Muhammed olmasıdır. Hz. Muhammed’in görüldüğü rüyalar diğer başlıklar altında da çeşitli biçimlerde karşımıza çıkmaktadır.
Bir gün Peygamber, Celâleddin-i Karatayî’nin (Tanrı rahmet etsin) medresesinde sahabelerle beraber oturmaktadır. Peygamberin önünde içinde parça parça, pişmiş etlerin olduğu bir
tabak vardır. O esnada Mevlânâ Şemseddin, Peygamber’e yaklaşır ve selam verir. Tabaktaki
etleri görünce Peygamber’e “Ey Tanrı’nın elçisi! Etlerin en iyi ve lezzetlisi hangisidir?” diye
sorar. Peygamber: “Etlerin en iyisi kemiğe yapışık olanıdır” cevabını verir (Eflâkî, 2013: 206).
SONUÇ
Malazgirt Zaferi’yle Anadolu’nun kapılarının Türklere açılmasından sonra Anadolu’da
Türkleşme ve İslamlaşma hızlanmıştır. Bu devirde Anadolu’da, Yesevî Ocağı’ndan kopup gelen
kolonizatör Türk dervişleri tarafından birçok tarikat kurulmuş ve tarikatlar aracılığıyla İslam
yaygınlaşmıştır. Bu tarikat çevreleri tarafından birçok eser kaleme alınmış ve bu eserler vasıtasıyla hem İslamiyet’le ilgili iman-ibadet kaideleri aşılanmış hem de tarikatların kendi öğretilerini halk arasında yayabilme fırsatı bulmuştur. Bu eserler arasında Ariflerin Menkıbeleri, devrin
toplumsal ve dinî hayatını yansıtması, gerçeğe büyük oranda yakın bilgiler vermesi bakımlarından önemli bir yere sahiptir.
Eserde Mevlevî tarikat büyüklerinin olağanüstü hayatlarının yanı sıra birçok rüya tespit
edilmiş ve bu rüyalar içerdikleri işlevler bağlamında incelenmiştir. Eserde karşımıza çıkan rüyaların “propaganda, emir verme/bir şey isteme, esaretten kurtarma, müritliğe veya şeyhliğe kabul
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 57, Kasım 2017, s. 608-624
620
Ariflerin Menkıbeleri’nde Rüya ve İşlevsel Yansımaları
etme, ahiret ahvali ve ölümden sonrasını belirtme, İslam’ı kabul ettirme, itikadı güçlendirme,
dünya hayatının sona erdiğini belirtme, gelecekten haber verme, telkin, cevap verme” gibi on
bir işlevde kullanıldığı tespit edilmiştir.
Anlatılan rüyaların büyük bölümünde propaganda işlevi ağır basmaktadır. Rüyalarda
Allah ve Hz. Muhammed’in Mevlevî tarikatını destekler veya öğretilerini onaylar görünmesinin
Mevlevî tarikatının müritler ve halk arasındaki yerini sağlamlaştırma amacı taşıdığı açıktır. Bu
rüyaların tamamının anlatılış mantığında bir ders verme kaygısının yattığı görüldüğünden, rüyaların muhatapları üzerinde epiğin hüküm sürdüğü yıllarda tarikat çevreleri ve halk arasında anlatılması şaşırtıcı değildir. Olağanüstülüklerle dolu rüyalar elbette kişileri derinden etkilemekte
ve ileri sürülen fikirleri inanmaya sevk etmektedir. Bununla beraber bu rüyalar aracılığıyla
Mevlevîliğin Anadolu’da aynı dönemlerde varlığını sürdüren diğer tarikatlara karşı bir üstünlük
göstergesi olarak kullanılması da önemlidir.
Emir verme/bir şey isteme işlevine sahip rüyalar, atalar kültüyle bağlantılı, velinin öldükten sonra etkisini devam ettirmesi bağlamında yine propaganda işlevine sahip olarak anlatılmıştır. Keramet ihtiva eden bu rüyalar yine Mevlevî tarikat büyüklerini yüceltme ve velayetlerini kanıtlama amaçlarıyla karşımıza çıkmaktadır.
Emir verme/bir şey isteme işlevine sahip rüyalar içerisinde dikkat çeken bir diğer unsur
“ortak rüya motifi” olarak adlandırdığımız, Hz. Muhammed’in birçok kişinin rüyasına girmesiyle ilgili olanlardır. Hz. Muhammed, Celaleddin Hatibî’nin rüyasına girerek Horasan padişahının kızıyla evlenmesini istemiş ve bu evlilikten doğan Bahaeddin Veled ile soyu devam etmiştir. Bu rüya, Mevlevî tarikat büyüklerinin daha en başta Hz. Muhammed’in istek ve onayıyla
dünyaya geldiklerini göstermesi bakımından önemlidir. Sonrasında birçok rüyada Hz. Muhammed’in farklı kişilerin rüyasına aynı anda girmesiyle bu rüyalar tekrar etmiş ve “ortak rüya
motifi”olarak karşımıza çıkan bu rüyalara propaganda işlevi yüklemiştir. Böylece bu rüyalar
aracılığıyla okuyana ve/ya dinleyene Mevlevîlik öğretisinin önemi ve dinî bakımlardan değeri
hissettirilerek tarikatı benimsemeleri amaçlanmıştır.
Rüyalarda Hz. Muhammed’in yanı sıra Allah’ın da görülmesi ve bir duayı telkin etmesi
yine rüya özelinde Mevlana’nın makbul bir kul olduğunun ve Hakk katında değerinin büyük
olduğunun göstergesidir. Bu rüya, tıpkı Hz. Muhammed’in görüldüğü rüyalar gibi Mevlevîliğin
etki alanını genişletme amacıyla ve telkin işleviyle anlatılmıştır. Telkin işlevindeki rüyanın doğrudan doğruya Allah tarafından Mevlana’nın soyuna yönelik bir duayı telkin etmesi propaganda
maksadını da belirtir niteliktedir. Emir verme/bir şey isteme işlevine sahip rüyalarda halk kültüründe en çok kullanılan dinî motiflerden biri olan Hızır da bir kült olarak karşımıza çıkmaktadır.
Peygamber olup olmadığı konusunda ihtilaf edilen Hızır’ın bir rüya aracılığıyla eserde yer alması, eser ümmet bilinciyle yazılmış olsa da Türk izlerini barındırdığını ortaya koyar. Diğer
rüyalarda rüyayı görenlerin Mevlevî çevrelerinden kişiler olmasına karşılık bu rüyada uzak bir
diyarda ve geçmiş bir zamanda anlatılması, rüyanın sadece eserdeki kurguyla bağlantılı ve didaktik manalarda kullanıldığını gösterir.
Esaretten kurtarma işlevinde kullanılan rüya, yine propaganda maksadının yanı sıra
Mevlevîliğe intisap eden kişilerin Mevlevî büyüklerince korunduğu ve uzaktan uzağa dahi olsa
bu korumanın devam ettiği mesajını vermektedir. Ahiret ahvali veya ölümden sonrasını belirtme
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 57, Kasım 2017, s. 608-624
621
Ariflerin Menkıbeleri’nde Rüya ve İşlevsel Yansımaları
işlevindeki rüyalar da yine Mevlana ve diğer tarikat büyükleri sayesinde ahiret hayatında rahat
edileceğine dair mesajlar vermesi bakımından propaganda işlevi taşımaktadır. Özellikle cehennemlik kişilerin dahi Mevlevî öğretisi veya Mevlana sayesinde kurtularak cennete alınmaları
şeklindeki anlatılar eseri okuyan ve/ya dinleyene, Mevlevîliğe intisap etmesi halinde ahiret hayatında cennete gireceği imajını vermektedir. Bu bakımdan ahiret ahvali veya ölümden sonrasını belirtme işlevindeki rüyalar da yine propaganda işleviyle bağlantılı olarak anlatılmıştır.
İslam’ı kabul ettirme işlevinde kullanılan rüyalarla itikadı güçlendirme işlevinde kullanılan rüyalar özelde yine keramet bağlamında karşımıza çıkmaktadır. Rüyalarda zuhur eden bu
kerametler yoluyla rüyayı görenin samimiyeti artırılmakta İslamiyet’e ve Mevlevîliğe sempati
oluşturulmaktadır. Müritliğe veya şeyliğe kabul etme işlevine sahip rüyaların Mevlevî tarikatına
kabul ve seyri sülük geleneğine dair bilgiler içermesi bu rüyaların veli kültüyle bağlantılı bir
şekilde kişilerde uyku halindeyken bile velilerin etki alanında oldukları kanaati uyandırır. Bu
rüyalar –rüyada kesilen saçların uykudan uyanıldığında gerçekten kesilmiş olduğunu görmek
gibi- doğrudan gerçek hayata da etki ettikleri için velilerin velayetlerini ortaya koyar niteliktedir.
Dünya hayatının sona erdiğini belirtme işleviyle karşımıza çıkan rüyada Arif Çelebi’nin
rüyanın ardından kısa süre sonra ölmesi eseri okuyan ve/ya dinleyenlerde Mevlana’nın ölümden
sonraki hayatta rahat ve güzel bir mevkide olduğunu ve Mevlana’nın öğretisinin takip edilmesiyle müritlerin de aynı rahatlığı yaşayacağı fikri uyandırılacaktır. Bir kişinin ölümden sonra
cennet olarak tasvir edilen bir yerden, kendi öğretisini yaşatmaya devam eden bir diğer kişiye
etki etmesi ve onun da ahrete göç etme vaktinin geldiğini belirtmesi, böylesi bir güce ve etkiye
sahip olan kişinin sıradan bir kişi olmadığı ve velayet makamında en üst mevkilere eriştiğinin
bir göstergesidir. Bu imaj yoluyla halkta uyanacak kanaat muhtemelen Mevlevî öğretisine intisap edenlerin iki dünyada da mesut olacağı fikri olacaktır. Gelecekten haber verme işleviyle
anlatılan rüyada da benzer bir şekilde bir kehanetle geleceğin Mevlana’nın soyundan gelenlere
umut vaat ettiği ve bu yolda yürüyenlerin doğru yolda olduğu mesajı verilir. Bu mesajla diğer
rüyalarda olduğu gibi Mevlevi tarikatı hesabına bir propaganda işlevi söz konusudur. Cevap
verme işlevine sahip rüya tipi ise yalnızca eserdeki akış esnasında Hızır motifinin görüldüğü
rüyayla benzer şekilde didaktik ve kurgusal açılardan anlatılmıştır.
Eserde karşımıza çıkan rüyaların tamamında her ne kadar farklı işleve sahip olsalar da
ortak bir biçimde propaganda işlevinin etkisi hissedilmektedir. Buradan çıkarılacak sonuç, Ariflerin Menkıbeleri’nde yer alan rüyaların başta Mevlevî tarikatını övme, yüceltme, Anadolu’daki
diğer tarikatlar arasında yerini sağlamlaştırma ve bir adım öne çıkarma; Mevlevî tarikat büyüklerinin velayetlerini kanıtlama, hem dünyada hem de ahirette etkili olduklarını gösterme, doğrudan Allah ve Hz. Muhammed ile sıradan insanların sahip olmadığı bir ilişkiye sahip olduklarını
gösterme gibi vasıflarda kullanıldığı görülmüştür. Bu rüyalar aynı zamanda W. Bascom’un ifade ettiği folklorun dört işlevinden “Değerlere, toplum kurumlarına ve törelere destek verme” ve
üçüncü maddesi olan “Eğitim ve kültürün gelecek kuşaklara aktarılarak eğitilmesi” işlevlerine
de uymaktadır. Ariflerin Menkıbeleri örneğinden hareketle diğer tarikatlara ait menkıbelerin
rüya bakımından incelenmesiyle menkıbelerin rüya haritası oluşturulabilir ve bu rüyaların hangi
amaçlarla ve hangi işlevlerde kullanıldığı tespit edilebilir. Bunların yanı sıra eserde tespit edilen
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 57, Kasım 2017, s. 608-624
622
Ariflerin Menkıbeleri’nde Rüya ve İşlevsel Yansımaları
ve “ortak rüya motifi”olarak adlandırdığımız rüyalarda kolektif bilinçaltına hitap etme şeklinin
menkıbelerde ve diğer Türk halk edebiyatı ürünlerindeki varlığı sorgulanabilir.
KAYNAKLAR
Ahmet Eflâkî, (2013), Ariflerin Menkıbeleri (Çev., Tahsin Yazıcı), Kabalcı Yayınevi, İstanbul.
Amos, D. Ben, (2006), Şartlar ve Çevre İçinde Folklorun Bir Tanımına Doğru (Çev., Metin
Ekici), Halk Biliminde Kuram ve Yaklaşımlar I, Geleneksel Yayıncılık, Ankara.
Aydar, Hidayet,(2005), “Hz. Muhammed'in Bazı Rüyaları Ve Yaptıgı Rüya Yorumlarından
Örnekler”, Ekev Akademi Dergisi, S. 25, s. 89-102.
Çobanoğlu, Özkul, (2012), Halkbilimi Kuram ve Araştırma Yöntemleri Tarihine Giriş, Akçağ
Yayınları, Ankara.
Devellioğlu, Ferit, (2004), Osmanlıca- Türkçe Ansiklopedik Lugat, Aydın Kitabevi, Ankara.
Doğan, D. Mehmet, (1996), Büyük Türkçe Sözlük, İz Yayıncılık, İstanbul.
Evliya Çelebi, (2003), Günümüz Türkçesiyle Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi (Haz., S. Ali Kahraman, Yücel Dağlı), 1. Cilt 1. Kitap, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.
Freud, Sigmund, (2016), Rüyaların Yorumu, Say Yayınları, İstanbul.
Fromm, Eric, (2015), Rüyalar, Masallar, Mitler Sembol Dilinin Çözümlemesi, Say Yayınları,
İstanbul.
Gölpınarlı, Abdülbaki, (1969), 100 Soruda Türkiyede Mezhepler ve Tarikatler, Gerçek Yayınevi, İstanbul.
Günay, Umay,(2011), Türkiye’de Âşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi, Akçağ Yayınları,
Ankara.
Hatipoğlu, Haydar,(1983), Sünen-i İbn Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları, İstanbul.
Karaman, Gülay,(2012), Mevlânâ’nın Menkıbeleri Üzerine Folklorik Bir İnceleme, Turkish
Studies-International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish
or Turkic, C.7, S.3, s.1675-1693.
Köktürk, Şahin,(2003), “Bayburtlu Zihnî’nin Bir Koşmasının Ontolojik Analiz Metoduyla İncelenmesi”, Millî Folklor, S.60, s.170-178.
———————,(2010), “Rüya ekseninde masallar”, Hece Öykü Dergisi, S.36, s. 105-112.
Meydan Larousse Büyük Ansiklopedi ve Lugat,(1972), C.7, Meydan Gazetecilik ve Neşriyat,
İstanbul.
Örnekleriyle Türkçe Sözlük-III, (1995), Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara.
Örnekleriyle Türkçe Sözlük-IV, (1995), Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara.
Ocak, A.Yaşar, (1984), Türk Halk İnançlarında ve Edebiyatında Evliya Menkıbeleri, Başbakanlık Basımevi, Ankara.
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 57, Kasım 2017, s. 608-624
623
Ariflerin Menkıbeleri’nde Rüya ve İşlevsel Yansımaları
Özdemir, Cafer, (2016), “Hacı Bektaş Veli’nin Velâyetnâme Adlı Eserinde Yer Alan Halk Kültürü Unsurlarına İşlevsel Bir Bakış”, Türk Kültürü Ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi, S.78. s.197-217.
Öztürk, Özcan, (2009), Folklor ve Mitoloji Sözlüğü, Phoenix Yayınevi, Ankara.
Pala, İskender,(2004), Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, Kapı Yayınları, İstanbul.
Selvi, Dilaver, (2001), Kaynaklarıyla Tasavvuf-I, Semerkand Yayınları, İstanbul.
Seyidoğlu, Bilge, (1992), “Efsane”, Türk Dünyası El Kitabı, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, s.315-321.
Şahin, Haşim, (2004), “Menâkıbnâme”, Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (DİA), C 29, s.112114, Ankara.
Topbaş, O. Nuri, (2002), Îmândan İhsâna Tasavvuf, Erkam Yayınları, İstanbul.
Üzüm, Hamza, (2013), “Ebu’l-Hasan Harakani’de Fakr Kavramı”, 21. Yüzyılda Eğitim ve Toplum Dergisi, C.3 S.5, s.97-116.
Yurtbaşı, Metin, (2013), Sınıflandırılmış Kavramlar Sözlüğü (Türkçe Thesaurus), Tor Ofset,
İstanbul.
624
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 57, Kasım 2017, s. 608-624
Download