SPORUN KAVRAMSAL TEMELLERİ-5 YAZARLAR Doç. Dr. Aykut DÜNDAR Doç. Dr. Faruk AKÇINAR Doç. Dr. Fatih MURATHAN Dr. Azize BİNGÖL DIEDHIOU Dr. Çiğdem ÖNER Dr. Dilara ARICAN Dr. Fuat ERDUĞAN Dr. Hasan ABANOZ Dr. Hülya ANDRE Dr. Mehmet KARTAL Dr. Özge BAYDAR ARICAN Dr. Özkan GÜLER Dr. Selma ÇAVDAR Dr. Tamer CİVİL Dr. Tolga ŞAHİN Dr. Yeliz DOĞRU Dr. Yusuf ULUSOY Dr. Zarife PANCAR Doktorant. Esra KÜRKCÜ AKGÖNÜL Doktorant. Eren BOZYILAN Doktorant. Gamze MURATHAN Doktorant. Gamze Yıldırım ARAZ Doktorant. Hüseyin GÜRER Doktorant. İsmail ÇAKIT Doktorant. Mehmet AŞAN Doktorant. Alişan YAVUZ Doktorant. Serkan DAĞDELEN Doktorant. Selin BURUCU Doktorant. Yağmur YILDIZ Doktorant. Yeliz KAHRAMAN Uzm. Fzt. Elif ŞAHİN Uzm. Gülcan BAYINDIRLI SAĞLIK EDİTÖR Doç. Dr. Gökmen ÖZEN1 & Dr. Tamer CİVİL2 1 Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Spor Bilimleri Fakültesi, Çanakkale/TÜRKİYE. Üniversitesi, Spor Bilimleri Fakültesi, Trabzon/TÜRKİYE. 2 Trabzon 1 SPORUN KAVRAMSAL TEMELLERİ-5 Kitap Adı: Sporun Kavramsal Temelleri-5 (SAĞLIK) Editör: Doç. Dr. Gökmen ÖZEN & Dr. Tamer CİVİL ISBN: 978-625-7729-75-8 1. Baskı: Aralık 2020 Bu eserin yayın, satış ve kopyalama hakları EFE AKADEMİ YAYINLARINA aittir, tüm hakları saklıdır. Kitabın tamamı veya bir kısmı 5846 sayılı kanun hükmüne göre; kitabı yayınlayan firmanın ve yazarların önceden izni olmadan elektronik, mekanik, fotokopi veya herhangi bir kayıt sistemiyle çoğaltılamaz, yayınlanamaz, depolanamaz. Kitap içerisindeki bölümlerdeki yazıların hukuki sorumluluğu o bölümün yazarına aittir. KÜTÜPHANE KARTI ÖZEN, Gökmen; CİVİL, Tamer Sporun Kavramsal Temelleri-5 (Sağlık) 1. Basım, 513s., 160 x 240 mm. Kaynakça var, Dizin yok. Anahtar Kelimeler: 1. Spor, 2. Sağlık, 3. Egzersiz, 4. Hastalık Dizgi/Mizanpaj: Gökmen ÖZEN Kapak Tasarım: Duygu DÜNDAR Sertifika No: 43370 Matbaa Sertifika No: 43370 Efe Akademi Yayınevi Kavacık Mah. Emir Sultan Sok. No:13 İstanbul/Türkiye (0216) 4658606 / www.efeakademi.com Matbaa Adres: Ofis2005 Fotokopi ve Büro Makineleri San. Tic. Ltd. Şti. Yıldız Teknik Üniversitesi Davutpaşa Kampüsü Yemekhane Binası Güngören / Esenler / İSTANBUL 0212 483 13 13 / www.ofis2005.com. 2 SPORUN KAVRAMSAL TEMELLERİ-5 BÖLÜMLER 1. Bölüm: SAĞLIK & SAĞLIK Doktorant. Serkan DAĞDELEN 2. Bölüm: SPOR & YAŞAM KALİTESİ Doktorant. Selin BURUCU 3. Bölüm: SPOR & FİTNESS Doktorant. Mehmet AŞAN, Doç. Dr. Faruk AKÇINAR 4. Bölüm: SPOR & WELLNESS Dr. Çiğdem ÖNER 5. Bölüm: SPOR & REHABİLİTASYON Uzm. Gülcan BAYINDIRLI 6. Bölüm: SPOR & DOLAŞIM SİSTEMİ Doktorant. Esra KÜRKCÜ AKGÖNÜL 7. Bölüm: SPOR & SOLUNUM SİSTEMİ Doktorant. Gamze MURATHAN, Doktorant. Eren BOZYILAN 8. Bölüm: SPOR & KAS ve İSKELET SİSTEMİ Doktorant. İsmail ÇAKIT 9. Bölüm: SPOR & ENDOKRİN SİSTEM Doktorant. Eren BOZYILAN, Doç. Dr. Aykut DÜNDAR 10. Bölüm: SPOR & İMMÜN SİSTEM Dr. Yusuf ULUSOY 11. Bölüm: SPOR & OBEZİTE Doç. Dr. Aykut DÜNDAR, Doç. Dr. Fatih MURATHAN 12. Bölüm: SPOR & TİP 1 DİYABET Dr. Tamer CİVİL 13. Bölüm: SPOR & TİP 2 DİYABET Uzm. Fzt. Elif ŞAHİN 14. Bölüm: SPOR & KALP HASTALIKLARI Dr. Hülya ANDRE, Dr. Azize BİNGÖL DIEDHIOU 15. Bölüm: SPOR & AKCİĞER HASTALIKLARI Doktorant. Yağmur YILDIZ 16. Bölüm: SPOR & COVID-19 Doktorant. Esra KÜRKCÜ AKGÖNÜL, Dr. Tolga ŞAHİN 17. Bölüm: SPOR & POSTURAL BOZUKLUKLAR Doktorant. Yeliz KAHRAMAN 18. Bölüm: SPOR & KRONİK AĞRI Uzm. Dr. Dilara ARICAN 3 7-18 19-30 31-42 43-58 59-75 77-96 97-120 121-139 141-156 157-175 177-204 205-216 217-246 247-278 279-290 291-315 317-333 335-347 SPORUN KAVRAMSAL TEMELLERİ-5 19. Bölüm: SPOR & MENTAL SAĞLIK Dr. Mehmet KARTAL 20. Bölüm: SPOR & DEMANS Dr. Özkan GÜLER 21. Bölüm: SPOR & PARKİNSON Dr. Yeliz DOĞRU 22. Bölüm: SPOR & OTİZM Uzm. Gülcan BAYINDIRLI 23. Bölüm: SPOR & PSİKOTERAPİ Dr. Çiğdem ÖNER 24. Bölüm: SPOR & ANKSİYETE Doktorant. Gamze Yıldırım ARAZ 25. Bölüm: SPOR & DEPRESYON Dr. Selma ÇAVDAR 26. Bölüm: SPOR & STRES Dr. Özge BAYDAR ARICAN 27. Bölüm: SPOR & DEHB Doç. Dr. Faruk AKÇINAR, Doktorant. Hüseyin GÜRER 28. Bölüm: SPOR & YEME BOZUKLUKLARI Dr. Zarife PANCAR 29. Bölüm: SPOR & ÇOCUK SAĞLIĞI Doktorant. Alişan YAVUZ 30. Bölüm: SPOR & UYKU Dr. Hasan ABANOZ 4 349-361 363-372 373-385 387-400 401-416 417-427 429-443 445-460 461-472 473-487 489-504 505-513 ÖNSÖZ Doç. Dr. Gökmen ÖZEN Dr. Tamer CİVİL İnsanlığın geçmişten günümüze dünya üzerindeki varlığını sürdürmek amacıyla en büyük arayış içerisinde olduğu konu “sağlık” olmuştur. Bu amaçla geçmiş deneyimlerimiz ve bilimsel bulgular sağlık sorunlarıyla mücadelemize önemli katkı sağlamıştır. Günümüzde sağlık alanında gelişen teknoloji ve bilimsel araştırmalar insanlara daha sağlıklı ve daha kaliteli bir yaşam sunmaktadır. Geçmişte ölümcül kabul edilen birçok hastalık geliştirilen aşılar, ilaçlar ve yapılan cerrahi müdahalelerle artık tedavi edilebilir hale gelmiştir. Ancak günümüzde sağlık alanındaki en temel yaklaşım tedavinin yanı sıra önleyici tıp uygulamalarıdır. Önleyici tıp kapsamında da her yaş grubundan birey için fiziksel aktivite ve spora büyük önem verilmektedir. Günümüzde düzenli fiziksel aktivite ve spor yapmak uzun ve sağlıklı yaşamın temel anahtarı olarak görülmektedir. Erken yaşlardan itibaren düzenli spor yapmak birçok hastalığın görülme riskini azaltan bir faktördür. Ayrıca birçok sağlık sorunun tedavisinde de spor destekleyici bir uygulama olarak kullanılmaktadır. Bu doğrultuda sporun kavramsal temelleri kitap serimizin bu beşinci kitabında bir nefes sıhhat arayışında sporun önemi ve etkilerine dair temel ve güncel bilgileri spor bilimlerinde uzman akademisyenlerin kaleminden siz değerli okuyucularımızla paylaşmayı amaçladık. “Sporun Kavramsal Temelleri-5: Sağlık” kitabına özveriyle çaba harcayan ve emeği geçen bölüm yazarı akademisyen arkadaşlarımıza gönülden teşekkür ederiz. Saygılarımızla…. 5 6 SPORUN KAVRAMSAL TEMELLERİ-5 SPOR & SAĞLIK Yazar Doktorant. Serkan DAĞDELEN 1. Bölüm 1 Akdeniz Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Hareket ve Antrenman ABD, Antalya/TÜRKİYE. https://orcid.org/0000-0002-0139-051X serkandagdelen0250@hotmail.com 7 1 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK SAĞLIĞIN TANIMI VE ÖNEMİ Sağlık, günümüzde çalışma alanlarına göre farklı şekillerde ifade tanımlanmaktadır. En çok kabul gören sağlık tanımı ise Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından belirtilen “hastalığın veya sakatlığın olmayışı değil, aynı zamanda bedenen, ruhen ve sosyal olarak tam bir huzur ve iyilik hali içinde olmak” ifadesidir. Bu tanımda sağlık modern ve çağdaş bir yaklaşımla, sadece hastalık boyutuyla değil psikolojik ve sosyal boyutları da olan geniş kapsamlı bir kavram olarak ifade edilmiştir. Bir diğer tanımında ise sağlık, organizmanın hastalığa yakalanmaması ve organizmanın yaşamı boyunca gelişimini ve hayatını düzenli olarak devam ettirmesi olarak değerlendirilmektedir. Sağlık, insanlığın gelişimi ile değişen ve gelişen, bireylere ve toplumlara göre farklı şekillerde algılanmış ve ifade edilmiş bir kavramdır. İlk dönemlerde sadece bireyleri fizyolojik yapısına göre tanımlanan, sosyal ve psikolojik boyutları göz ardı edilen sağlık kavramı, zamanla çevresel, toplumsal ve psikolojik olarak bireylerin üzerinde etkileyici olan daha geniş kapsamlı bir olgu olarak ifade edilmiştir. Dolayısıyla içinde bulunduğumuz çağda bireyin sağlığı artık hem fizyolojik hem de psikolojik olarak incelenen bir konu haline gelmiştir. Tıbbi olarak sağlık, organizmanın hücre çekirdeğinde kodlanmış bütünlüğünü ve istikrarını korumak amacıyla maddesel birlikteliğinin herhangi bir problem olmadan çalışması ve üst seviyede bir organizasyonu başarabilmesi olayıdır. Sağlıklı hali koruma ve hastalıkları iyileştirme denilince akıllara ilk zamanlarda doktorlar, hastaneler ve sağlık hizmetleri gelmiştir ancak daha sonraki dönemlerde bilimin ilerlemesiyle sağlığın yaşam biçimine bağlı olduğu insanlar tarafından algılanmaya başlanmıştır. İnsan metabolizmasında sağlığın korunması, geliştirilmesi bir hastalığı tedavi etmekle veya hastalığı önlemekle olmayıp, aynı zamanda organizmanın genel sağlık ve iyilik halini en üst seviyede iyileştirerek gerçekleştirilmelidir. Organizmanın sağlık açısından korunması, geliştirilmesi amacıyla bazı şartların oluşması ve bu şartların uygulanabilir olması önem arz etmektedir. Örneğin fiziksel aktivitelere katılım, toplumsal şartlar, medikal ihtiyaçlar, çevresel şartlar organizmaların sağlıklı bir hayat sürdürebilmelerinde en önemli kriterler olarak tespit edilmiştir. 8 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & SAĞLIK İnsanoğlunun hayatını sağlıklı ve uzun devam ettirebilmesi amacıyla ihtiyacı olan aktif yasam, yine bireyin kendisi aracılığıyla yok edilmektedir. Durağanlık ve pasif yaşam nedeniyle meydana gelen sağlık problemleri toplumsal açıdan ciddi bir sorun haline gelmektedir. Düzenli olarak gerçekleştirilen sporun insan psikolojisi, fizyolojik ve fiziksel sağlık üzerindeki hastalık önleyici ve tedavi edici olumlu etkilerine ait bilimsel bulguların ortaya konmasından sonra spor aktiviteleri her birey için önerilmeye ve uygulanmaya başlamıştır. Kardiyovasküler sistem hastalıkları, obezite, şeker, kolesterol, tansiyon, kemik erimesi ve çeşitli psikolojik hastalıklar üzerine olumlu etkileri bilimsel çalışmalarla ortaya konmaktadır. Sporun her yaşta ve her zaman sağlığa olumlu katkıları vardır. Düzenli spor yapmak, çocuklarda ve gençlerde sağlıklı büyüme ve gelişim sağlanmasında, karakter geliştirmede, istenmeyen davranışlardan uzaklaşmada, sosyalleşmede, ileriki yaşlarda farklı kronik hastalıklardan korunmada veya hastalıkların tedavisinde, zinde bir yaşlılık dönemi yaşamalarının sağlanmasında, mental ve fiziksel fonksiyonların korunmasında başka bir ifadeyle tüm hayat süresince yaşam standartlarının arttırılmasında ve korunmasında çok önemli bir yere sahiptir. SAĞLIK BİLİMLERİNDE SPORUN YERİ VE GELİŞİMİ İlk çağlardan itibaren spor, uzman doktorlar ve bilim adamlarınca tavsiye edilmiş ve sürekli olarak önemi vurgulanmıştır. Yaklaşık olarak özellikle son bir asırdır yapılan çalışmalarda da, aktif yaşam tarzını benimsemenin sağlığa olumlu etkileri üzerinde durulmuştur. İlk çağlardan günümüze kadar spor bütün kültürlerin her zaman bir parçası olmayı sürdürmüş ve toplumların gelişimine katkı sunmuştur. Spor bilimleri alanında uzman kişiler, sağlık uzmanları, tarihçiler ve toplum bilimciler çalışmalarında sürekli olarak sporun insan sağlığında ve insan yaşamında önemini vurgulamışlardır. Hükümetler serbest zamanlarda spor ve bedensel aktivitelerin toplum sağlığına olan katkısını tespit etmek amacıyla araştırmacılar desteklemiş ve teşvik etmiştir. İnsanoğlu sporla iç içeyken, yeni şeyler keşfettikçe spora da farklı yenilikler ve özellikler getirmiştir. Bu sebeple sporun dünyadaki gelişimi, insanlığın gelişimiyle birlikte paralel bir seyirde ilerlemiştir. Sporun temelinde dinamizm var olmakta ve insanlığa dinamizm kazandırdığı için sporun yeri, 9 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK insanlığın gelişiminde çok farklı bir yere sahiptir. Spor, toplulukları meydana getiren kişilerin hayatını yakından etkilediğinden dolayı birey ve toplumlar için daimî olaylar bütünü meydana getirmiştir. Kişilerin fiziksel ve psikolojik sağlıklarını iyileştirmek, taleplerinin güçlenmesini sağlamak, grup içi çalışmayı kolaylaştırmak, dayanışmayı arttırmak, kendine güveni sağlamak ve sosyalleşmede spor çok fazla önem arz etmektedir. Spor bireyin bedensel ve psikolojik olarak gelişimini sağlayarak, sosyalleşmeyle birlikte, kendine güven kazanmasına, bilinçlenmesine, sorumluluk duygusunun oluşmasına, sağlıklı ve mutlu hayat sürdürmesine katkı sağlamaktadır. Toplumda çocukluk ve adölesan dönemdeki gençlerin sağlıklı bireyler olması, karakterlerini oluşturması, yeteneklerinin ve becerilerinin farkına varmaları, potansiyellerini ortaya koyabilmeleri amacıyla bilinçli bir şekilde yetiştirilmelidir. Sağlığı iyileştirmenin ve geliştirmenin temel amacı, davranışların olumlu yönde kazandırılması ve bu olumlu davranışların sürdürülmesidir. Kişilerin, bedensel ve psikolojik yönden üst düzey sağlık seviyesine ulaşabilmeleri amacıyla, davranışları geliştirmeyi amaçlayan ve değişimi etkileyen etkenleri belirleyen bir süreçtir. Sağlığı iyileştirme ve geliştirme, kişinin yaşamına entegre edilen parçalardan (spor, beslenme alışkanlıkları, sosyal gelişim, stres ve öfke kontrolü, gevşeme teknikleri vb.) pozitif etkiyi maksimize etmek amacıyla gerçekleştirilmelidir (bilinçlilik, bireysel tatminkarlık, neşelilik hali, yaptığı işten zevk alabilmek vb.). Sağlığı iyileştirme ve geliştirme çalışmalarıyla hastalıkların minimuma indirilmesi, yaşam süresinin uzatılması, hayat standartlarının artması sağlanmakta ve sonuç olarak sağlıklı nesiller oluşmasına fayda sağlanmaktadır. Sürecin diğer katkıları ise sağlıkla ilişkili diğer risk faktörlerinin azalması, pozitif sağlık eylemlerinin geliştirilmesi, yaşam şeklinin programlanması, sağlıklı sosyal değişikliklerin gerçekleştirilmesidir. Sağlığı iyileştirme ve geliştirme yolunda tespit edilen alanlarda yönetim, eğitim, yasal düzenlemeler ve yapısal reformlar bulunmaktadır. SPORUN GENEL SAĞLIĞA ETKİLERİ Spor; sosyal, kültürel ve ekonomik kalkınmanın ana unsuru insanın fiziksel ve psikolojik olarak sağlığını iyileştirmek, karakter oluşumunu ve 10 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & SAĞLIK özelliklerinin gelişmesini sağlamak, tecrübe ve beceri kazandırarak dış çevre şartlarına uyumunu sağlamak , kişiler ve uluslararası yardımlaşma, kaynaşma ve barışı geliştirme, bireyin mücadele ruhunu arttırmakla birlikte belirli kurallara uyarak rekabet sınırları içerisinde heyecan, mücadele, müsabaka ve rekabette üstün olma amacıyla gerçekleştirilen faaliyetlerdir. Son zamanlarda gelişmiş toplumlarda çocukların ve gençlerin daha bilinçli olması, güvenilir sağlıklı kuşakların oluşması amacıyla spora gereken önem verilmiş ve bütün spor altyapısı bilinçli bir şekilde gerçekleştirilmiştir. Gerçekte spor yalnızca gençlere hizmet eden bir aktivite alanı olmayıp aynı zamanda sağlıklı bir hayat yaşamalarında toplumun bütün kesimine hizmet eden, yaşamın tamamlayıcısıdır. Spor fiziksel verimliliği sağlayarak ve fizyolojik metabolizmayı geliştirerek hareketsizlikten kaynaklanan fizyolojik ve ruhsal problemleri yok eder veya minimize eder. Sağlık ve spor açısından aktif bireylerden meydana gelen toplumun performans olarak başarılı sonuçlara ulaşması oldukça muhtemeldir. Kuvvet, dayanıklılık ve esneklik parametreleri kas sisteminin sağlık ve performans seviyesinin göstergesidir. Kas sisteminin düzenli ve sağlıklı çalışması için, kasların performansı karşılayan kapasitede, bir süre yorulmadan tüm eklem hareket açıklığı boyunca iş üretebilme yeteneğine sahip olması çok önemlidir. Bu sağlık unsurlarının iyileştirilmesi ve korunması, bilhassa yetişkin ve yaşlı gurupta, hayatı kısıtlayabilecek mevcut kas-iskelet sistemi rahatsızlıklarının (bel ve kas problemleri vb.) oluşma sıklığını azaltacaktır. Bedensel hareketsizlikte ise, kardiyovasküler problemler, tip 2 diyabet, zayıf kas-iskelet yapısı ve obezite gibi genel sağlık problemleri oluşmasıyla birlikte hayat kalitesini ciddi seviyede düşürmektedir. DSÖ bulaşıcılığı olmayan hastalık ve rahatsızlıklarda ciddi derecede artış meydana geldiğini ve nedeninin de sosyal olarak yaşam standartlarında oluşan artma sonucu, bedensel olarak aktivitede azalma, beslenme alışkanlıklarında meydana gelen değişim ve sigara gibi kötü alışkanlıklar olduğunu bildirmiştir. Vücudu oluşturan değişkenlerin incelenmesi; antrenman bilimlerinde ve obeziteden korunmada sağlık açısından çok önemli bir etkendir. Vücudu oluşturan bileşkeler, beslenme ve bedensel aktivite ile ilişkili dinamik yapıyı yansıtmaktadır. Sadece vücut kütlesi üzerinde durmak yanıltıcı sonuç verebilmektedir. Bu sebeple sadece kilo 11 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK değerlendirmesi yapmak kas ve yağ dengesi ilişkisini doğru bir şekilde açıklamada yetersiz olmaktadır. Yapılan çalışmalar; vücut yağ yüzdesi ve kardiyovasküler sistem arasında anlamlı bir bağ olduğunu ortaya koymaktadır. Vücut yağ yüzde değerlerinin yüksekliği; kardiyovasküler problemler, kanser, hipertansiyon, diyabet, hiperlipidemi ve farklı sağlık problemlerinde ciddi derecede risk faktörüdür buna bağlı olarakta mortalite seviyesinde artış yaşanmasına sebep olmaktadır. Adölesan dönemde yüksek yağ yüzde oranının; ileriki yaşlarda klinik sonuçlara sebep olan obezite, obeziteye bağlı koroner hastalıklar, diyabet, hiperlipidemi ve hipertansiyon vb. hastalıklara sebep olduğu üzerinde durulmaktadır Spor; sağlıkla birlikte motivasyonun üst seviyede tutulmasının, ciddi eğitim süreciyle beraber hayata geçirilmesidir. Beden ve psikolojik gücü arttırıcı spor kültürünün eğitimle birlikte verilmesi; toplumun ekonomik kalkınması ve toplumsal birlikteliğe olumlu katkılar sağlamaktadır”. Düzenli bir şekilde günlük gerçekleştirilen düşük seviyedeki aktivitelerin bile (bahçe ve ev işi, dans etmek, yürüyüş vb.), ilerleyen zamanda sağlığa olumlu faydaları olduğu ve kardiyovasküler problemlerin riskinde ciddi oranda azalma sağladığı ortaya konmuştur. Kardiovasküler problemlerin bulguları ve semptomları, orta yaşlara kadar kendini belli etmektedir, ancak vücutta meydana gelen değişiklikler (aterosklerotik vb.) ve kan basıncının yüksek olmasına bağlı organlarda meydana gelen değişikliklerin, çocukluk dönemi ve adölesan çağlarda başladığı ifade edilmektedir. Bu sebepledir ki, spor faaliyetleri kardiyovasküler problemlerle mücadele etmede çok önemli bir araçtır. Spor, yetişkin bireylerde kan değerleri lipid profilinde pozitif yönde farklılıklar oluşturmakta ve çocuk ve adölesan dönemdeki bireylerde de benzer yönde olumlu etkileri olduğu bilinmektedir. Çocuklarda gerçekleştirilen kesitsel incelemelerde, spor yapma ve enerji tüketiminde meydana gelen artışla beraber, yüksek yoğunluktaki HDL-C (lipoprotein-kolesterol) seviyelerinde artış tespit edilmiştir. Sporun, toplam kolesterol ve düşük seviyedeki LDL-C (lipoprotein-kolesterol) üzerine etkisi ise, tam olarak çözülememiştir. Yapılan sistemli sportif faaliyetlerinin kas-iskelet, ruhsal, hormonal, kalp ve dolaşım sistemleri vb. üzerinde olumlu yönde etkileri olmaktadır. 12 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & SAĞLIK Bununla beraber düzenli gerçekleştirilen spor aktiviteleri kardiyovasküler hastalık risklerin de minimuma indirgenmesinde önemli rol almaktadır. İnsülin direnci duyarlılığı bağlamında olumlu etkileri bulunmakta ve diyabet oluşumunun önüne geçilmesinde önemli bir etkendir. Vücut yağ yüzde oranının azaltılmasını sağlamakla birlikte trigliserit, kolesterol (HDL) seviyesinin düşmesini sağlamaktadır. Vücutta ayrıca kan basıncının ayarlanmasına pozitif yönde etki eder. Düzenli bir şekilde gerçekleştirilen sportif faaliyetler kan lipit oranlarının gelişmesini düzenleyen HDL ve HDL 2 kolesterol seviyelerinde artış gerçekleştirmektedir. Kişilerin düzenli olarak spor yapmasıyla beraber iş yükü kapasiteleri artar, aktivite ve dinlenme esnasında kalp ritim hızı düşmektedir. Gerçekleştirilen kuvvet antrenmanlarıyla birlikte kemik, tendon, kıkırdak ve ligamentlerin yoğunluk miktarları artış göstermektedir. Ayrıca kaslarda bulunan kılcal damarların yoğunluğu artmaktadır. Spor kadınlarda gerçekleşen menopozla birlikte kemik yoğunluğundaki azalmayla oluşan kırıkların azalmasını sağlamaktadır. Bireyin psikolojik ve bedensel yönden rahatlamasını sağlar. Düzenli ve sistemli gerçekleştirilen spor ile kişiler sosyal çevresi gelişir ve bu çevreye uyum sağlaması kolaylaşır, yaşlılıkta bireylerin kendini boşlukta hissetmesi önlenir. Spor aktiviteleriyle depresyonu, anksiyeteyi azaltarak, stresle kolay bir şekilde başa çıkmasına yardımcı olur. SPORUN SAĞLIK AMAÇLI KULLANIMI İlk çağlardan günümüze kadar gelen spor çok eski bir geçmişe sahip olarak sosyal yaşamın vazgeçilmezidir. İnsanlığın varoluşundan bu zamana, insanoğlu bilerek ya da bilmeyerek bu faaliyetlerin içinde sürekli kendisini bulmuştur. İlk insanlar spordan farklı olarak avını yakalayabilmek için koşmuş, sıçramış ve kendini hızlandırmak mecburiyetinde kalmıştır. Ancak bu hareketler hayatını sürdürebilmek amacıyla gerçekleştirildiğinden bilinçsiz, sistemsiz ve devamlılık arz etmediğinden dolayı spor etkinliği olarak görülmemektedir. Bilim insanları, “insanlık tarihi kadar uzun bir geçmişi olan sporun, bugünkü çağdaşlık seviyesine erişmesinde etkinliği olan ana faktörlerden” olarak ifade edilmektedir. Bireylerin sağlıklı olabilmesi ve sağlığını sürdürebilmesi amacıyla sağlıklı yaşam davranışlarını ve etkinliklerini attırmaları önemlidir. Kişilerde sağlıkla ilgili bilincin meydana gelmesi ve bu bilincin sürmesi, yaşam standartlarının iyileştirilmesi açısından sağlığın korumasında 13 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK sorumluluklarının bilincinde olmalı; olumsuz olarak sağlıklarını etkileyebilecek her türlü davranışlardan kaçınılmalıdır. Bireylerin hayat kalitesinin geliştirilmesinde düzenli olarak Fiziksel Aktiviteye katılımın pozitif değerler sağladığı buna bağlı olarakta yaşam kalitesinde artışlar meydana geldiği ifade edilmektedir. İnsan oğlunun sağlıklı olmak ve sağlıklı kalabilmesi için düzenli olarak fiziksel aktivite gerçekleştirmesi gereklidir. Fiziksel aktivitenin ana felsefesi, hareketten kaynaklı bireyin sağlıklı olması ve sağlıklı bir hayat sürebilmesidir. İçinde bulunduğumuz çağda yaşam standartlarını arttırmak uzun yaşam sürdürebilmek kadar önemlidir. Sağlıklı bir şekilde yaşlanmak ve yaşın ilerlemesine bağlı meydana gelebilecek problemleri farklı yöntemlerle minimuma indirebilmek amacıyla kullanılabilecek faktörlerin başında spor gelmektedir. Düzenli ve sitemli şekilde fiziksel aktivite gerçekleştirmek, sağlıklı bir yaşam sürdürebilmenin anahtarıdır. Sistemli aerobik antrenmanlar antrenman kapasitesini iyileştirir ve kardiyovasküler problemlerin ortaya çıkmasını önlemektedir. Antrenmanla kas, ligament, tendon ve kemik kuvvetlerinde gelişme sağlanmaktadır. Bunların yanı sıra antrenmanın hipertansif bireylerde kan basıncını düzenlediği, kas kuvveti, aerobik kapasite ve dayanıklılığı geliştirdiği ve depresyonun azaltılmasında çok önemli olduğu vurgulanmaktadır. Sağlıkla ilgili bireysel sorumluluk ifadeleri, insan oğlu tarihiyle ortaya çıkmış ve devam ederek günümüze kadar gelmiştir. Yaşam tarzının sağlığa etkileri Yunan ve Roma medeniyetlerinde vurgulanmış, bireylerin sağlıkları üzerinde sorumluluğu ortaçağ ve Rönesans dönemleriyle birlikte değişen farklılıklarla süre gelmiştir. Her birey kendi sağlığıyla ilgilenmekle mesuldür. Bilhassa hastalıktan korunmada yapılacak önemli işler, bireylerin sağlık açısından alacakları önlemlerdir. Dolayısıyla bireyler sağlığının değerini bilmeli ve sağlığını korumaya çalışmalıdırlar. Bu şekilde gerçekleşmezse, sağlık hizmetlerine ulaşım zorlaşır ve sağlığı korumada başarı sağlanamaz. Örneğin, bireyler aşılanmanın önemini kavrarlarsa, aşılanma için kuruluşlara kendileri gelir ve koruma kolaylıkla gerçekleşir. Tersi durumda, aşılanmamış kişileri bulmak ve 14 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & SAĞLIK bu kişileri evlerinde aşılamak gerekir. Ancak bu durum bağışıklama çalışmalarını geciktirir ve hastalıkları kontrol altına almayı güçleştirir. Genç neslin yetiştirilmesinde halk sağlığının iyileştirilmesinin önemi üzerinde duran DSÖ, bireylerin becerilerinin arttırılması ve geliştirilmelerinde somut adımlar atmaktadır. Bu bağlamda ‘Sağlığı Geliştiren Okullar’, vb. gençlerin sağlık açısından bilinçlendirilmesine katkı sağlayacak kültürel programların gerçekleştirilmesini hedefleyen projeler uygulamaya geçirmektedir. Hareketsizlik sağlık uzmanlarınca hastalık olarak değerlendirilmekle birlikte ayrıca ölüme sebep olan kronik problemlerin nedeni olarak kabul edilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü liderliğinde hazırlanan, ‘Kronik Hastalıkları Önleme ve Kontrol, Küresel Strateji Eylem Planı, 2008-2013’ te yer alan çalışmalarda, beslenme alışkanlıklarının düzenlenmesi, insanların spora ve fiziksel aktiviteye yönlendirilmesinin çözüm olabileceği ifade edilmekte, diyet ve egzersizin sosyal hayatta arttırılması sağlığı korumak açısından önlem olarak kabul edilmektedir. Erken çocukluk ve adölesan dönemde gerçekleştirilen spor faaliyetlerinin, hayatın ilerleyen dönemlerinde meydana gelebilecek hastalıklar ve risk faktörlerini olumlu yönde etkilediği bilimsel çalışmalarda ortaya konmuştur. Bazı kaynaklarda sağlanan yararların gençlikten yetişkinliğe kadar devam ettiği ve mortalitede ciddi oranda azalma gözlendiği ortaya konmuştur. Gerçekleştirilen araştırmalarda, genç yaş gruplarında, sporun kişilerde özgüveni arttırdığı, bireyin sağlığını tehdit eden olaylara yönelmesini azalttığı ifade edilmiştir. Diğer bazı araştırmalarda, spor yapan adölesanlarda sigara ve uyuşturucu gibi kötü alışkanlıkların görülme oranında ciddi bir azalma olduğu görülmüştür. BÖLÜM KAYNAKLAR Aaron, D.J., Dearwater, S.R., Anderson, R., Olsen, T., Kriska, A.M., Laporte, R.E. (1995). Physical activity and the initiation of high-risk health behaviors in adolescents. Medicine and Science in Sports and Exercise, 27 (12), 1639-1645. Alpgözgen, Ayşe, Zengin. Özdinçler, Arzu, Razak. (2016), Fiziksel Aktivite ve Koruyucu Etkileri, İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi. Y.3,S.1,ss.66-72 15 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Aracı, H. (1999) Ögretmen ve Ögrenciler _çin Okullarda Beden Egitimi, Bagırgan Yayınevi, 2. Baskı, Ankara Aracı, H., Aracı, Ş. (2014). Spor bilimleri öğretimi. 1. Basım. Ankara: Eylül Ofset, Grafiker Rek. San. ve Tic. Ltd Şti. Baltaş Z., Sağlık Psikolojisi. Cilt No.196, İstanbul: Remzi Kitabevi A.Ş, 2008 Bates, H. (2006). Daily physical activity for children and youth: A review and synthesis of the literature. Edmonton: Ministry of Education, Alberta Education, Learning, and Teaching Resources Branch. Bahar, Z. (1993). Sigaraya Karşı Sağlık Personeli. Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu Dergisi, S. 9, s. 107-118 Barışsever, Osman. 2014,18-70 Yaş Kadın ve Erkeklerde Egzersiz Faaliyetlerine İlişkin Katılım motivasyonları: Lefkoşa Örneği, Lefkoşa: Yakın Doğu Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi Bek N. (2005). Fiziksel Aktivite ve Sağlığımız. 1.Basım Ankara: Sağlık Bakanlığı Yayın No: 730. Belek, İ. Nalçacı, E. (1998). Sınıfsız Bir Toplum Yolunda Türkiye İçin Sağlık Tezi, İstanbul: Sorun Yayınları Beckmann M. (1989). Nursing Assesment Health Promotion Strateqies Through The Life Span, Fourth Edition, Jodith Procter Zentner Apele Large. Berenson, G.S., Srnivasan, S.R. (2005). Cardiovascular risk factors in youth with implications for aging: the Bogalusa Heart Study. Neurobiology of Aging, 26 (3), 303-307. Benefic E., Ndiaye G. (2005). Relations between anthropometry, cardiorespiratory fitness indices and physical activity levels in different age and sex groups in rural Senegal, Annals of Human Biology, 32 366382. California Department of Education, Physical Fitness Test Reference Guide Updated April 2011. https://pftdata.org/ Erişim tarihi 28.11.2020. Çamlıyer H. (1992). Spor ve Serbest Zaman Etkinlikleri. Milli Eğitim Basımevi, Ankara 63 Erkan, N., (1979). ODTÜ Haber Bülteni Yayını, 14 Mayıs, Ankara. Erkan, N. (1994) Yasam Boyu Spor Nedir?, Ed: Aköz, Y., Türkiye ve Olimpiyat Sempozyumu, Ankara Erkal, M. E., Güven, Ö. ve Ayan, D. (1998). Sosyolojik Açıdan Spor. İstabul: Der Yayınları. 16 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & SAĞLIK Ersoy, G. Akyol, A. Bilgiç, P. (2008). Fiziksel Aktivite, Beslenme ve Sağlıklı Yaşam, Ankara: Klasmat Matbaacılık. Fişek N. H. (N.D.). Günümüzde halk sağlığı anlayışı. Erişim: (http://www.medinfo.hacettepe.edu.tr / ders/TR/D3/7/3020.doc) Erişim tarihi: 27.11.2020. Fletcher, G.F., Chairman, M.D., Blair, S.N. (1992). "Statement on Exercise" was approved by the American Heart Association Steering Committee. Gezgin, M.F., Amman,T.,(1994) Temel Egitimde Yararlılık Açısından Spor Olgusu Egitim Kurumlarında Beden Egitimi ve Spor II.Ulusal Sempozyumu Kitabı, Milli Egitim Basımevi, Ankara: 233-236 Hillman, C. H., Erickson, K. I., and Kramer, A. F. (2008). Be Smart, Exercise Your Heart: Exercise Effects on Brain and Cognition. Nature Reviews Neuroscience, 9(1), 58-65. İnal AN. (2009). Beden Eğitimi ve Spor Bilimi. Nobel Yayın Dağıtım, Ankara. Kirkcaldy, B.D., Shephard, R.J., Siefen, R.G. (2002). The relationship between physical activity and self-image and problem behaviour among adolescents. Social Psychiatry and Psychiatric Epidemiology, 37 (11), 544550. Kohl, H.W., Craig, C.L., Lambert, E.V., Inoue, S., Alkandari, J.R., Leetongin, G., Kahlmeier S. (2012). The Pandemic of Physical İnactivity: Global Action for Public Health. The Lancet 380(9838):294-305. Lelieveld, O.T., Armbrust, W., Geertzen, J.H., de Graaf, I., van Leeuwen, M.A., Sauer, P.J. ve diğerleri. (2010). Promoting physical activity in children with juvenile idiopathic arthritis through an internetbased program: results of a pilot randomized controlled trial. Arthritis Care & Research, 62 (5), 697703. Lohman T.G. (2002). Body Composition Assessment Health Benefits of Physical Activity and Fitness in Children. Fitnessgram Reference Guide Dallas, TX: The Cooper Institute. Mirzeoğlu N.(ed.) (2003). Spor Bilimine Giriş. Ankara: Bağırgan. Minkler M. (1999). Personal responsibility for health? A review of the arguments and the evidence at century’s end. Health Education & Behavior, Vol. 26 (1):121-140. Nalçakan M. (2007a). Çocuk ve Spor İzmir Saglık Dergisi l Saglık Müdürlügü Yıl1 sayı 4 Eylül-Ekim: 56-60 17 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Nalçakan M. (2007b) Yürüyüs ile Gelen Saglık zmir Saglık Dergisi l Saglık Müdürlügü yıl 1 sayı 5 Kasım-Aralık: 58-63 Özvarış Ş. B. (2006). Sağlık eğitimi ve sağlığı geliştirme. Güler Ç, Akın L. Halk Sağlığı Temel Bilgiler. Ankara: Hacettepe Üniversitesi Yayınları, 11321136. Palank C. L. (1991). Determinants of health-promotive behaviors: a review of current research. Nursing Clinics of North America, 26(4):815-832. Salmi A.J. (2003). Body Composition Assessment with Segmental Multifrequency Bioimpedance Method. Journal of Sports Science and Medicine, 3, 1-29. 18 SPORUN KAVRAMSAL TEMELLERİ-5 SPOR & YAŞAM KALİTESİ Yazar Doktorant. Selin BURUCU 1 2. Bölüm 1 Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Spor Bilimleri Fakültesi, Çanakkale/TÜRKİYE. https://orcid.org/0000-0003-4148-2993 selinburucu@gmail.com 19 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK GİRİŞ Yaşam Tarzı ve Sedanterlik Eski çağlardan günümüze kadar gelen ve her olguda olduğu gibi insanoğlunun ihtiyaçlarına göre şekillenen spor, her dönemde farklı amaçlar doğrultusunda gerçekleştirilmiştir. Amaçlar farklılıklar gösterse de genel olarak hem katılan bireylere hem de topluma olumlu katkılar sağlayan bir faaliyet olmuştur. Yaşanılan dönemin ve insanların ihtiyaçlarına göre spora yüklenen anlamlar ve misyonlarda zaman içerisinde değişime uğramıştır. İnsanoğlunun daha ilkel şartlarda yaşadığı ve doğayla savaş verdiği dönemlerde kazandığı fiziksel ve zihinsel becerilerin zamanla aletli veya aletsiz bir şekilde dönüşüme uğradığı bu becerilerin bireysel veya topluca sergilendiği ve zamanla boş zamanlarda keyif alma veya rekabet etme amacıyla gerçekleştirildiği aktiviteler “spor” olarak tanımlanmaktadır (Kurtaran, 1998; Akt. Efe, M., 2007). Genel çerçevede bakıldığında spor hem kişisel ihtiyaçların (fizyolojik ve psikolojik) karşılandığı hem de toplumsal kültürün izlerinin bulunduğu; bedene, zihne ve ruha hitap edecek eylemlerin bir bütünüdür (Zorba, 2005). Spor kavramı tarihsel süreçlere bağlıdır ve bir tanımlama veya sınıflandırmayla açıklamak yeterli olmayacaktır. Rekreasyonel spor, profesyonel spor, okul sporu, herkes için spor, yaşam boyu spor, çocuklar için spor, özel ihtiyaçları olan bireyler için spor (adapted physical activity) gibi sınıflandırmalar sporun zenginliğini yansıtan belki de yalnızca birkaç alandır (Zorba, 2005). Bahsedilen her sınıf, spor faaliyetine yeni bir anlam ve misyon yüklemektedir (Gönülateş, 2016). Kişilerin ihtiyaçları ve değişen çağın etkileriyle yeniden şekillenen günlük rutinler insanoğlunun hareketlerinin kısıtlanmasını da beraberinde getirmiştir. Avcı/toplayıcı toplumdan, tarım topluluğuna; sanayileşme döneminden bilişim çağına doğru uzanan yolculuğunda insanoğlunun yaşamındaki fiziksel faaliyetler giderek azalmış; sedanter yaşama bağlı rahatsızlıklar da buna paralel olarak artmıştır. Hareketsiz yaşam tarzı olarak ifade edilen sedanter yaşam tarzı, tüm ölüm nedenlerini artırır, kardiyovasküler hastalıklar, diyabet ve obezite riskini ikiye katlar ve kolon kanseri, yüksek tansiyon, osteoporoz, lipid bozuklukları, 20 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & YASAM KALİTESİ depresyon ve anksiyete risklerini artırır (WHO, 2002). Bilimsel araştırma sonuçlarına göre yılda yaklaşık 2 milyon ölüm fiziksel hareketsizliğe atfedilmektedir. Bu sebeple Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) hareketsiz bir yaşam tarzının dünyadaki önde gelen 10 ölüm ve sakatlık nedeni arasında olabileceğine dair bir uyarı yayınlamıştır. Yayınlanan rapora göre dünya çapında yaklaşık 3 kadından 1'i ve 4 erkekten 1'i sağlıklı kalmak için yeterli fiziksel aktivite yapmamaktadır ve 2001'den bu yana küresel fiziksel aktivite seviyelerinde herhangi bir gelişme olmamıştır. Artan fiziksel hareketsizlik seviyeleri sağlık sistemleri, çevre, ekonomik kalkınma, toplum refahı ve yaşam kalitesi üzerinde olumsuz etkilere sahiptir. Fiziksel aktivitedeki düşüş, kısmen boş zamanlarında hareketsizlik ve işte ve evde hareketsiz davranıştan kaynaklanmaktadır. Aynı şekilde, "pasif" ulaşım yöntemlerinin kullanımındaki artış da yetersiz fiziksel aktiviteye sebep olmaktadır. (WHO, 2002). Fiziksel aktivite denilince akla ilk gelen kavram olan “spor” toplumlar tarafından sıklıkla fiziksel aktivite kavramı ile eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. Ancak spor kavramı fiziksel aktivite kavramının bir içeriği, bir diğer ifade ile fiziksel aktivite eylemlerinden yalnızca biridir. Öyle ki fiziksel aktivite bireylerin gün içerisinde kas ve eklemlerini kullandıkları ve solunum hızlarını arttırarak gerçekleştirdikleri herhangi bir eylem olabilirken (araba yıkama, bankaya yürüme, temizlik yapma vb.); spor, bireylerin genellikle boş zaman aktivitesi olarak tercih ettikleri, fiziksel kapasitelerini daha sistematik hareket programları ile çalıştırdıkları bir aktivitedir (Akyol ve ark., 2008; Vural ve ark., 2010). Dünya Sağlık Örgütü’nün (2019) yaptığı açıklamaya göre ulaşımın kolaylaşması ve teknolojik gelişmelerin devamında gelen insanın bedenen iş yükünün azalması ve masa başı işlerin artması gibi bireyleri fiziksel olarak inaktif hale getiren günümüz yaşamında alışkanlıklar da değişim göstermekte ve bireyler boş zamanlarında da fiziksel olarak aktif olamamaktadır. İşe giderken yürümek veya bisiklete binmek yerine toplu taşıma veya özel araç kullanmak, ev işlerinde akıllı ev robotlarından faydalanmak, işleri bilgisayar veya iş makineleri ile halletmek kişilerin işlerini kolaylaştırmakla beraber zamanla alışkanlıkları da değiştirerek kitlesel bir pasifleşmeye yol açmaktadır (Gönülateş, 2016). Bu sebeple fiziksel aktivite kavramı günümüz şartlarında 21 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK yeterli kalmamakta kişilerin sportif faaliyetleri günlük yaşantılarına taşımaları gerekmektedir. Her bireyin sahip olduğu potansiyel, yetenek ve bilinç birbirinden farklıdır. Kişilerin sağlıklı olabilmeleri için kendi potansiyellerini tanımaları, ilgi ve yeteneklerinin farkında olmaları gerekmektedir. Ancak bu farkındalıkların oluşturulabilmesi için kişilerin boş zamanlarını verimli bir şekilde geçirmeleri gerekmektedir. Kendi potansiyel ve ilgilerini keşfeden bireylerin hem zihinsel hem de fiziksel sağlıklarını korumak adına günlük hayatta bir uğraş ve dolayısıyla fiziksel aktivite ile meşgul olmaya daha istekli olacakları düşünülmektedir. Sportif aktiviteler, kişilerin yeteneklerini keşfedebildikleri ve hem zihnen hem bedenen sağlıklı ve aktif bir yaşam stilini oluşturmalarına yardımcı olan bir fiziksel aktivitedir. Çocuk, genç, yaşlı, kadın, erkek her bir bireyin sosyalleşmesi, ruhsal gelişimi ve zindeliği yakalayabilmesi için hareket halinde olması gerekmektedir (Taşpınar, 2013). Yaşam Kalitesi Rahat bir yaşam, mutluluk, anlamlı ve sağlıklı bir yaşam kavramları çerçevesinde ifade edilmeye çalışılan yaşam kalitesi antik çağlarda Platon’un “Devlet” adlı eserinde; Aristoteles’in Nikomakhos’a Etik adlı eserinde ele alınmıştır (Edisan ve Kadıoğlu, 2013). Platon eserinde, yaşam kalitesini süresinden daha ön planda tutmuş; sağlıksız, hastalıklı bir yaşamın yaşanmaya değer olup olmadığını sorgulamıştır. Yaşam kalitesine ait sorgulamalar ve tartışmalar antik çağlara kadar uzansa da, terimsel olarak ilk kez Long’un (1960) “On the Quantity and Quality of Life” adlı çalışmasında yer aldığı bilinmektedir. Yalnızca sağlık üzerinden değil, insan hakları gibi politik kararlarla ilişkili değerlendirmelerle açıklanan yaşam kalitesi, evrensel bir konu haline gelmiştir. DSÖ’nün (Dünya Sağlık Örgütü) tanımına göre yaşam kalitesi; "bir bireyin yaşadığı kültür ve değer sistemleri bağlamında ve hedefleri, beklentileri, standartları ve endişeleri bağlamında yaşamdaki konumlarına ilişkin algısı”dır (World Health Organisation, 2020). İnsanoğlu çok eski çağlardan beri uzun yaşamın izlerini takip etmektedir. Ancak günümüzde uzun yaşamak kadar yaşam kalitesini 22 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & YASAM KALİTESİ arttırmak da ön plana çıkmaktadır. Sağlıklı yaşayabilmek ve yaş aldıkça oluşabilecek hastalık ve/veya sakatlıkların önüne geçebilmek için öne çıkan kavramlar fiziksel aktivite ve beslenmedir (Vural vd., 2010). WHOQOL (World Health Organisation Quality of Life) yaklaşımına göre yaşam kalitesi, '' bireyin yaşadığı kültür ve değer sistemleri bağlamında ve hedefleri, beklentileri, standartları ve endişeleri ile ilgili olarak yaşamdaki konumlarına ilişkin algısıdır. Kişinin fiziksel sağlığından, psikolojik durumundan, bağımsızlık düzeyinden, sosyal ilişkilerinden ve çevrelerindeki göze çarpan özelliklerle ilişkisinden karmaşık bir şekilde etkilenen geniş kapsamlı bir kavramdır '' (The WHOQOL Group 1995). Bu tanım, kültürel ve çevresel bağlamının yanı sıra kişisel hedefleri ve değerleri de vurgulamaktadır. Aynı zamanda, kişisel kimlik oluşumu, yaşam hedeflerinin seçimini ifade eder ve dahası, bu süreç sosyo-kültürel bağlamda derin bir şekilde köklenmiştir (Oleś, 2016). Alan yazını incelendiğinde hem her yaştan bireyin hem de her cinsiyetin yaşam kalitesinin fiziksel aktivite ve özellikle spor ile ilişkilendirildiği görülmektedir. Yaşam kalitesinin hem fiziksel hem ruhsal hem de bilişsel sağlıkla ilişkili olduğu ele alındığında bilinçli yapılan fiziksel aktivite veya sporun sağlığa bütünsel bir boyutta olumlu katkılar sunduğu araştırmacılar tarafından farklı gruplar üzerinde gerçekleştirilen çalışmalarca kanıtlanmıştır. Örneğin fiziksel aktivite ve spor katılımı, ergenler arasında daha fazla öz saygı ile ilişkili bulunurken; sporun ileri yaştaki bireylerin uyku kaliteleri üzerinde de olumlu bir etkisi olduğu tespit edilmiştir (Adachi ve Willoughby, 2014; Jamshidi ve Anet, 2019). Yaşlı insanlarda görülen fizyolojik değişikliklerden biri de ruhsal sorunlara neden olan uyku bozukluğudur. Uygun olmayan uyku kalitesi, bireyin duygu, düşünce ve güdülerini bozduğu gibi, yaşlı kişilerde düşmeler ve yaralanma riskini de artırmaktadır (Rahmaninia ve ark., 2009). Spor katılımının hem kadınlarda hem erkeklerde zihinsel sağlık ve yaşam doyumu gibi sağlık ve mutluluğa olumlu katkıları olan parametrelerde de olumlu etkileri bulunmaktadır. Sportif aktivitelerin depresyon ve kaygı durum bozukluklarıyla savaşmada kişilere yardımcı olduğu ve hem kadın hem de erkek bireylerde duygusal ve fiziksel iyi oluşa katkı sağladığı araştırmacılar tarafından birçok kez vurgulanmıştır (Asztalos, De Bourdeaudhuij ve Cardon, 2009; Asztalos vd., 2012). 23 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Sağlıkla İlişkili Yaşam Kalitesi Sağlıkla ilgili yaşam kalitesi kişilerin sosyal duygusal ve fiziksel sağlığı ile ilgili bilgiler elde etmemizi sağlamaktadır. Yaşam koşullarına yönelik kişilerin toplumsal, psikolojik ve fiziksel tepkileri olarak ifade edilen sağlıkla ilgili yaşam kalitesi kavramı, yaşam kalitesi araştırmaları içerisinde en öne çıkan alandır (Göçgeldi ve ark., 2008). Bireyin kimseye bağımlı olmadan günlük işlerini idame ettirebilmesi için hem zihnen hem de fiziken sağlıklı olması gerekmektedir. Yürüme, merdiven inip çıkma, kişisel bakımını yapabilme vb. gibi temel işlerin yerine getirilebilmesi sağlıkla ilişkili yaşam kalitesiyle ilişkilendirilmektedir (Boylu ve Paçacıoğlu 2016; Uzuner, 2016). Kişilerin sağlıklı olması onların yaşam kalitelerini ve dolayısıyla yaşamdan aldıkları zevki etkileyen en önemli unsurlardan biridir. DSÖ’nün (Dünya Sağlık Örgütü), yaşam kalitesi tanımında da öne çıkan fiziksel sağlık ve bağımsızlık düzeyi kavramları şu şekilde ifade edilebilir; Fiziksel Sağlık: - Uyku, yeterli veya yetersiz dinlenme - Enerji seviyesi, halsizlik - Rahatsızlık ve ağrı Bağımsızlık Düzeyi: - Çalışma kapasitesi - Hareket edebilme kabiliyeti - Bakım veya ilaçlara bağımlı olma - Günlük hayattaki rutin aktiviteler (Üstün, 2006). Yaşam Kalitesini Etkileyen Faktörler Kişileri genetik yatkınlıkları kadar yaşam tarzları ve diğer çevresel faktörlerin de yaşam kaliteleri üzerinde etkileri bulunmaktadır. Bazı durumlar yaşam kalitesi arttırırken bazı durumlar da olumsuz etki yaratmaktadır. Yaşam kalitesini arttıran durumlar; - Hem sosyal hem de ekonomik anlamda güvende olmak 24 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & YASAM KALİTESİ - Eğlenceli ve zevk alınan aktivitelerin içerisinde olmak - Sosyal çevre ile olumlu ilişkilere sahip olmak - Gerekli konfora sahip olmak - Fiziksel ve zihinsel olarak işlevsel olmak - Duygu ve düşüncelerini rahatça ifade edebiliyor olmak Yaşam kalitesini azaltan durumlar; - Kişisel bakım davranışlarının eksikliği - Gelecek kaygısı - Günlük yaşam aktivitelerindeki yetersizlik/eksiklik - Beden imgesindeki değişiklikler - Temel ihtiyaçların karşılanamaması - Kronik ve/veya akut sağlık sorunları (Savcı, 2006). Genel çerçeveden bakıldığında güvende olma, sosyal ilişkiler, yaşam tarzı ve özellikle zihinsel ve fiziksel sağlıkla ilişkilendirilen yaşam kalitesinin tek bir boyutta değerlendirilmesi kavramın bütüncül doğasına uygun bir yaklaşım olarak görülmemektedir. Yaşam Kalitesinin Ölçme ve Değerlendirilmesi Günümüzde yaşam kalitesini ölçmek için farklı disiplinler tarafından geliştirilmiş birçok ölçek bulunmaktadır. Yaşam kalitesini ölçme amacıyla geliştirilen araçlar 2’ye ayrılmaktadır; 1. Özgün Ölçekler (belirli bir hastalık grubuna odaklı) 2. Genel Ölçekler (tüm gruplara uygulanabilen) Bu ölçekler aracılığıyla ruhsal ve fiziksel fonksiyonların yanı sıra kişinin yaşamdan duyduğu tatmin de göz önünde bulundurulmaktadır (Fidan, Ünal ve Demiral, 2003). Yaşam kalitesini değerlendirmek üzere hazırlanan ölçekler de 2 grup altında oluşturulmuştur; - Genel Yaşam Kalitesi Ölçekleri - Hastalığa Özgü Yaşam Kalitesi Ölçekleri 25 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Bu ölçeklerin tüm kültürlerde uygulanabilir olması bir diğer ifade ile sağlıklı ve geçerli sonuçlar elde edilebilmesi için geçerliliği ve güvenirliği sağlanmış olması gerekmektedir. DSÖ’nün tüm kültürlerce uygulanabilecek şekilde oluşturduğu oldukça geniş kapsamlı World Health OrganizationQuality of Life (WHOQOL) kişilerin iyi olma hallerini belirlemek amacıyla düzenlenmiştir. Spor ve Yaşam Kalitesi Her gruptan bireyin yaşam kalitesinin artmasında etkili olan kavram spordur. İster rekreatif amaçlı olsun ister profesyonel amaçlı olsun, kişilerin kapasite ve ilgilerine yönelik düzenli ve programlı bir şekilde gerçekleştirdikleri sportif faaliyetler, onların fiziksel uygunluklarını geliştirmelerine ve daha uzun, sağlıklı bir yaşam sürmelerine destek olmaktadır (Guyton ve Hall 2007; Genç ve ark. 2011). Düzenli fiziksel aktivitenin, diyabet, kardiyovasküler hastalık ve kanser gibi bulaşıcı olmayan hastalıkları olan kişiler arasında küresel ve spesifik ölüm oranlarını azaltabildiği bilinmektedir (Lee vd., 2012). Ancak tüm fiziksel aktivite alanları yaşam kalitesi için eşit derecede faydalı olmayabilir ve her bir alan yaşam kalitesi ile bağlantının önemli bir belirleyicisi olabilmektedir. Fiziksel aktivite denildiği zaman dört spesifik alan tanımlanabilmektedir: - İşle ilgili, ulaşım - Ev içi aktivite - Serbest Zaman Fiziksel Aktivitesi (Leisure Time Physical Activity). Bu dört fiziksel aktivite alanını eşzamanlı olarak araştıran bir çalışmada, Serbest Zaman Fiziksel Aktivitesi’nin (SZFA) yaşam kalitesi üzerinde olumlu etkilere sahip olduğunu öne sürülürken, günlük hayatta kullandığımız ulaşım araçlarının (işle ilgili, ulaşım) dahil olduğu fiziksel aktivite alanının yaşam kalitesi üzerinde olumsuz etkileri olduğu vurgulanmıştır (Jurakic, Pedisic ve Greblo, 2010). Daha dirençli bir profilin gelişmesine ve daha iyi yaşam kalitesine katkıda bulunan spor ise, katılanlar için enerji tüketimini ve fiziksel uygunluğu önemli ölçüde artırabilen belirli bir SZFA alanıdır (Hakkinen ve ark., 2010). Sistematik bir inceleme ve bir meta analiz çalışması, sporun tüm nedenlere 26 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & YASAM KALİTESİ bağlı ölümlerde önemli azalmalarla ilişkili olduğunu göstermiştir (Samitz, Egger ve Zwahlen, 2011; Cevada ve ark., 2012). Günlük rutinlerindeki gerçekleştiren bireylerin; fiziksel aktivitelerinde sportif katılım - Beden kitle endekslerini normal aralığında korunmasını sağlar - Kolesterol ve trigliserit seviyesini düşürerek koroner kalp hastalığı riskini en aza indirger - Madde bağımlılığından uzak durma veya kurtulma girişimlerine katkı sağlar - İnsülin direncini azaltarak diyabet hastalığının önüne geçer - Kemik yoğunluğunun artmasına yardımcı olarak ilerleyen yaşlardaki kemik erimesini aza indirger - Kansere karşı savaşta bağışıklık sistemini destekler - Vücudun oksijen kullanma kapasitesini arttırır - Pozitif düşünme ve dolayısıyla stresle, kaygıyla başa çıkabilme becerisinin gelişmesini sağlar - Menopoz döneminin etkilerinin azalmasına yardımcı olur Tüm bu katkıları ile birlikte spor hayattan keyif alınmasını ve dolayısıyla yaşam kalitesini arttırır (Özüdoğru 2013). Bilimsel veriler göstermektedir ki her yaştan ve her gruptan birey spor katılımı gösterdiklerinde fiziksel ve ruhsal sağlıkları spor katılımı gerçekleştirdiklerinde yaşam kalitelerine olumlu katkılar sağlayacak bir şekilde iyileşmektedir. Spor katılımı: - Kadınlarda menopoz belirtilerini azaltırken, zihin sağlıklarına ve sosyal ilişkiler kurmalarına olumlu katkıda bulunur (Omorou ve ark., 2013). - Özel ihtiyaçları olan bireylerin eğitim ve istihdam durumları gibi sosyal entegrasyon süreçlerine aracı olur (Tasiemski ve ark., 2000; McVeigh, Hitzig ve Craven, 2009). - Gençlerin duygusal reaksiyon düzeyi ve enerji seviyelerine olumlu katkıları vardır (Yaran, Ağaoğlu ve Tural, 2017). - İleri yaştaki bireylerin sosyal becerilerinin gelişmesine; akıl sağlıklarında ve fiziksel kapasitelerinde olumlu gelişmelerin sağlanmasına yardımcı olur (Amini ve ark., 2018). 27 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Kavram üzerine hala tartışmalar sürse ve içeriğinin doldurulmasında hala farklı fikirler öne sürülse de sporun bütünsel anlamdaki iyileştirici özelliği tartışmasız yaşam kalitesi konusunun anahtarlarından biridir. BÖLÜM KAYNAKLARI Adachi PJ, Willoughby T. (2014). It’s not how much you play, but how much you enjoy the game: the longitudinal associations between adolescents’ selfesteem and the frequency versus enjoyment of involvement in sports. J Youth Adolesc.43:137–145 Akyol, A. G. A., Bilgiç, A. G. P., Ersoy, G. (2008). Fiziksel Aktivite, Beslenme ve Sağlıklı Yaşam. Baskı. Ankara: Klasmat Matbaacılık. Amini, M., Mirmoezzi, M., Salmanpour, M., Khorshidi, D. (2018). Eight weeks of aerobic exercises improves the quality of life in healthy aged sedentary men. Int J Sport Stud Health, 1, e67514. Asztalos, M., De Bourdeaudhuij, I., Cardon, G. (2009). The relationship between physical activity and mental health varies across activity intensity levels and dimensions of mental health among women and men. Public Health Nutrition, 13(8), 1207e1214 Asztalos, M., Wijndaele, K., De Bourdeaudhuij, I., Philippaerts, R., Matton, L., Duvigneaud, N., ... Cardon, G. (2012). Sport participation and stress among women and men. Psychology of Sport and Exercise, 13(4),466-83. Boylu AA, Paçacıoğlu B. (2016). Yaşam Kalitesi ve Göstergeleri. Akademik Araştırmalar ve Çalışmalar Dergisi.; 8(15): 137-50. Cevada, T., Cerqueira, L. S., Moraes, H. S. D., Santos, T. M. D., Pompeu, F. A. M. S., Deslandes, A. C. (2012). Relationship between sport, resilience, quality of life, and anxiety. Archives of Clinical Psychiatry (São Paulo), 39(3), 85-89. Edisan, Z., Kadıoğlu, F. (2013). Yaşam kalitesi kavramının antik dönemdeki öncülleri. Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Lokman Hekim Tıp Tarihi ve Folklorik Tıp Dergisi, 3(3), 1-4. Efe, M. (2007). 14-16 yaş grubu bireylerde spor çalışmalarının sosyal yetkinlik beklentisi ve atılganlık üzerine etkisi. Yayınlanmamış doktora tezi. Uludağ Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü. Eime, R. M., Harvey, J. T., Brown, W. J., Payne, W. R. (2010). Does sports club participation contribute to health-related quality of life. Med Sci Sports Exerc, 42(5), 1022-8. Fidan D., Ünal B., Demiral Y. (2003). Sağlığa ilişkin yasam kalitesi kavramları ölçüm ve yöntemleri. Sağlık ve Toplum, (13) 3. 28 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & YASAM KALİTESİ Genç A, Şener Ü, Karabacak H, Üçok K. (2011). Kadın ve erkek genç erişkinler arasında fiziksel aktivite ve yaşam kalitesi farklılıklarının araştırılması. Kocatepe Tıp Dergisi. 12: 145-150. Göçgeldi E, Babayiğit M, Hassoy H, Açıkel E, Taşçı İ, Ceylan S. (2008). Hipertansiyon Tanısı Almış Hastaların Algıladıkları Yaşam Kalitesi Düzeyinin ve Etki Eden Faktörlerin Değerlendirilmesi. Gülhane Tıp Dergisi.; (50): 172-179. Gönülateş, S., Farklı Ülkelerde Rekreatif Katılımın Yaşam Kalitesi Üzerine Etkisi. Ankara: Akademisyen Kitapevi. Guyton AC, Hall JE. (2007). Tıbbi Fizyoloji.11. Baskı, Çeviren: Çavuşoğlu H, Yeğen BC. Nobel Tıp Kitabevleri: İstanbul; s1066 Häkkinen, A., Rinne, M., Vasankari, T., Santtila, M., Häkkinen, K., & Kyröläinen, H. (2010). Association of physical fitness with health-related quality of life in Finnish young men. Health and quality of life outcomes, 8(1), 15. Jamshidi, O., & Anet, Z. (2019). The Relationship Between Sport Participation and Sleep Quality of Aged Population. Sleep and Hypnosis, 21(2), 108-11. Jurakić, D., Pedišić, Ž., Greblo, Z. (2010). Physical actvity in different domains and health-related quality of life: a population-based study. Quality of life research, 19(9), 1303-1309. Kurthan F. (1998). Dünyada ve Türkiye’de spor yönetimi, Bağırgan, Ankara. Lee, I. M., Shiroma, E. J., Lobelo, F., Puska, P., Blair, S. N., Katzmarzyk, P. T., Lancet Physical Activity Series Working Group. (2012). Effect of physical inactivity on major non-communicable diseases worldwide: an analysis of burden of disease and life expectancy. The lancet, 380(9838), 219-229. McVeigh, S. A., Hitzig, S. L., & Craven, B. C. (2009). Influence of sport participation on community integration and quality of life: a comparison between sport participants and non-sport participants with spinal cord injury. The journal of spinal cord medicine, 32(2), 115-124. Oleś, M. (2016). Dimensions of identity and subjective quality of life in adolescents. In: Social Indicators Research. 126(3), pp. 1401-17419. Omorou, Y. A., Erpelding, M. L., Escalon, H., Vuillemin, A. (2013). Contribution of taking part in sport to the association between physical activity and quality of life. Quality of life research, 22(8), 2021-2029. Özüdoğru E. (2013). Üniversite personelinin fiziksel aktivite düzeyi ile yaşam kalitesi arasındaki ilişkinin incelenmesi. MAE Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi. Burdur. 29 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Rahmaninia, F., Mohebbi, a., Gholami, S., & Boroujeni, M. (2009). Hailing on the quality, quantity and some physiological parameters associated with sleep in elderly men. Biblical and Sports Sciences, 16, 16. Samitz G., Egger M., Zwahlen M. (2011). Domains of physical activity and allcause mortality: systematic review and dose–response meta-analysis of cohort studies. International journal of epidemiology, 40(5),1382-1400. Savcı, B. A. (2006). Kanserli hastalarda yaşam kalitesini ve sosyal destek düzeyini etkileyen faktörler, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Erzurum. Tasiemski, T., Bergström, E., Savic, G., & Gardner, B. P. (2000). Sports, recreation and employment following spinal cord injury–a pilot study. Spinal cord, 38(3), 173-184. Taşpınar, S. (2013). İstanbul il emniyet teşkilatındaki 4 farklı departmanda görevli polislerin sportif ve rekreatif aktivite sıklıklarının yaşam kalitesi üzerine etkisi. Doktora Tezi, Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Kayseri. Uzuner, M.E. (2016). Serebral Palsililerde Aquaterapinin İnce–Kaba Motor Becerilerine ve Yaşam Kalitelerine Etkisi. KOÜ Sağlık Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi (Danışman: Doç. Dr. Menşure AYDIN). Kocaeli. Üstün, M. E. (2006). Karadeniz G. Hemodiyaliz tedavisi gören hastaların yaşam kalitesi ve bilgilendirici hemşirelik yaklaşımının önemi, Fırat Sağlık Hizmetleri Dergisi, 1 (1). Vural, Ö., Eler, S., Güzel, N.A. (2010). Masa Başı Çalışanlarda Fiziksel Aktivite Düzeyi Ve Yaşam Kalitesi İlişkisi. SPORMETRE Beden Eğitimi ve Spor Bilimleri Dergisi, 8(2) 69-75. WHO (2012). WHOQOL: Measuring Quality of Life, Erişim tarihi: 10.12.2020, https://www.who.int/toolkits/whoqol WHO (2002). Physical inactivity a leading cause of disease and disability, warns WHO, Erişim tarihi: 10.12.2020, Whoool Group. Study protocol for the World Health Organization project to deelop a Quality of Life assessment instrument. Quality of life Research 1993; 2(2): 153-159. Yaran, M., Ağaoğlu, S. A., & Tural, E. (2017). Spor alışkanlığı olan ve olmayan üniversite öğrencilerinde uyku ve yaşam kalitesinin incelenmesi. Ergoterapi ve Rehabilitasyon Dergisi, 5(2), 73-78. Zorba, E. (2015). Herkes için yaşam boyu spor. Ankara: Fırat Matbaacılık, 5. Baskı, 16-41. 30 SPORUN KAVRAMSAL TEMELLERİ-5 SPOR & FİTNESS Yazarlar Doç. Dr. Faruk AKÇINAR 1 Doktorant. Mehmet AŞAN 2 3. Bölüm 1 İnönü Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi, Antrenörlük Eğitimi Bölümü, Malatya /TÜRKİYE. https://orcid.org/0000-0003-2751-1743, farukakcinar@inonu.edu.tr 2 İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Beden Eğitimi ve Spor ABD, Malatya /TÜRKİYE. 31 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK GİRİŞ Bugün toplum içerisinde spor, spor bilimlerinden farklı olarak: çeşitli amaçlar için yapılan her türlü fiziksel aktivite şeklinde algılanmakta ve kullanılmaktadır. TDK’ye göre spor: “bedeni veya zihni geliştirmek amacıyla kişisel veya toplu olarak gerçekleştirilen, bazı kurallara göre uygulanan hareketlerin tümü” olarak tanımlamakta ve bu tanım toplumda yer edinmiş durumdadır (TDK Sözlük: spor). Burada “spor” toplum ve TDK tanımı ile kullanılacaktır. Egzersiz ve fiziksel aktivite: Fiziksel aktivite enerji harcanmasını gerektiren her türlü hareket olarak tanımlanabilirken, egzersiz fiziksel aktivitenin daha üst formu olup, aktivitenin normalden daha şiddetli olarak yapılmasıdır. İnsanlığın var oluşu ile yaşıt kabul edilen sporun temel ihtiyaçlardan doğduğu düşünülmektedir. Yaşantımızın her alanında etkisi bulunan spor ve tarihi incelendiğinde bugünkü tanım ve amaçlarından farklı da olsa insanoğlunun var oluşundan itibaren ortaya çıktığı görüşü yaygındır. Sporun, tarihin ilk dönemlerinde insanların temel ihtiyaçlarından kendini koruma, savunma ve avlanma ile başladığı, sonraki dönemlerde topluluk şeklinde bu davranışları sergilemeleri, savaş ve savaş hazırlıkları da takım sporlarının başlangıcı olduğu düşünülmektedir. Fransa’da Lascaux mağaralarında bulunan ve yaklaşık 17.000 yıllık olduğu tahmin edilen ve sprint koşusu ile güreşi tasvir ettiği düşünülen duvar resimleri, sporla alakalı, en eski somut kaynak olarak değerlendirilmektedir. Bilinen kaynaklar sporun yaşını 17.000 yıl olarak belirtmiş olsa bile bulunması muhtemel yeni kanıtların bu durumu değiştirmesi mümkün görünmektedir. Spor branş sayılarının artması, belirli kurallarla ve sık olarak düzenlenmesi Eski Mısır, Sümer ve Asurlularda görülmektedir. Beceri ve çeviklik kavramlarının ortaya çıktığı bu dönemde, dönemin yöneticileri ve askerleri bu özellikleri kimliklerinin bir parçası olarak görmüşlerdi. Başarı ve devamlılık teşviklerle pekiştirilmiş ve başarılı olan sporculara imtiyaz sağlanmıştır. Tüm dünyada uygulayıcısı bulunan farklı spor branşlarının zaman içerisinde amaçlar doğrultusunda değişip gelişmesi, yeni branşların ortaya çıkması muhtemeldir. 32 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & FİTNESS FİTNESS Fitness kavramı uygunluk, formda olma olarak tanımlanmakla birlikte, toplum içerisinde vücut geliştirme ile eşdeğer olarak kullanılmaktadır. TDK ise Fitness kavramını “sağlıklı yaşam” olarak tanımlamaktadır (TDK Sözlük, fitness). Köken olarak İngilizce fit kelimesinden gelen fitness kelime anlamı olarak: Fiziksel olarak sağlıklı ve güçlü olma durumu ya da bir şey için uygun veya yeteri kadar iyi olma şeklinde tanımlanmaktadır. (Oxford Learners Dictionaries). Tanımı spor branşları bazında açacak olursak bir halter sporcusunun o branşı yapmak için gerekli olan baskın enerji sistemine sahip olması halter açısından uygunluk olarak değerlendirilirken, uzun mesafe koşucusu olmak için uygun bir özellik olarak değerlendirilmemektedir. Günlük hareketlerin aktif bir şekilde yapılmasından, fiziksel hareketsizlikle alakalı olan hastalıkların erken gelişme riskinin düşürülmesine ve bu kapasitenin gösterilmesine kadar farklı fitness tanımları vardır. Bunun yanısıra fitness tanımlarken, yaşam kalitesinden, esenlik duygusundan ve pozitif anlamda sağlığı tanımlayan çok yönlü bir durum olarak tanımlanmakta olan sağlık durumundan bahsetmemiz gerekmektedir. Neden Fitness? Gereklilik Sebepleri ve Hastalıklara İlişkisi Fiziksel uygunluk özellikle sağlıkla ilişkilendirilmektedir. Hareketlilik ile fiziksel uygunluk arasında olumlu yüksek düzeyde bir ilişki söz konusudur. Fiziksel uygunluğun, fizyolojik işlevlerin bir bütün halinde ve uyumlu olarak çalışmasına bağlı olduğu unutulmamalıdır. Düzenli olarak ölçülü bir şekilde orta ve yüksek şiddette yapılan spor kalp kaslarının güçlenmesini sağlar. Kalp kaslarının güçlenmesi ise tüm vücuda daha fazla kan gönderilmesi anlamına gelir. Takip eden süreçte akciğerlerde oksijenlenme oranı ve taşıdığı oksijen miktarı artmış olan kan vücuda daha fazla oksijen taşımış olur. Ayrıca hızlı dolaşım hücrelerin daha iyi beslenmesini ve atık ürünlerin de hızlı bir şekilde uzaklaştırılmasını sağlar. Yapılan çalışmalar, 6 dakikalık yürüyüşün akciğer tüberkülozu olan hastalarda kardiyovasküler iyileşme sürecini başlatabildiğini göstermektedir. Çocuklarda fitness seviyeleri 6 test bataryası ile belirlenir. Bunlar kardiyorespiratuvar fitness, kuvvet, kassal fitness, esneklik, hız ve dengedir. 33 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Bir milyona yakın çocuk ve ergenin incelendiği çalışmaların derlenmesiyle yapılan araştırmada, dayanıklılık, güç ve esneklik özelliklerinde zamanla birlikte düşme eğilimi olduğu rapor edilmiştir. Yapılan araştırmalar, son yıllarda Avrupa’da çocuklarda obezite görülme sıklığının büyük oranda artığını göstermektedir. 7-11 yaş çocuklarının katıldığı bir araştırmada fazla kilolu ve obez çocuklarda fitness seviyelerinin, normal kilolu çocuklara oranla büyük ölçüde düşük olduğu gözlemlenmiştir. Bu durum çocukların spor becerilerini kazanmalarında aktif ve büyük rol oynayan uygun motor becerilerinin gelişimini engellediği rapor edilmiştir. Bu durumda çocukların motorik becerileri edinebilmeleri için kritik dönemlere ait hareketli yaşamları engellenmemeli aksine ebeveynleri tarafından olumlu bir şekilde yönlendirilerek desteklenmelidir. Sağlık problemi olsun ya da olmasın düzenli yapılan egzersiz yaşam kalitesini arttırmaktadır. Bireylerin çoğu, egzersizlerin formda kalmak, kilo vermek ve diyabet vb. hastalık riskini düşürmek için yapıldığı kanaatindedir. Fakat egzersiz yapmak akciğerlerin de sağlıklı kalmasına yardımcı olmaktadır. Fitness, sağlıkla ilişkilendirildiğinde kalp solunum (kardiyorespiratuvar) uygunluğu, kas kuvveti, dayanıklılık, esneklik ve vücut kompozisyonu anlaşılırken, fiziksel fitness denilince sürat, çeviklik koordinasyon ve patlayıcı kuvvet gibi özelliklerden bahsedilmektedir. Teknolojik gelişmeler, günlük aktivite için gerekli olan enerji miktarını düşürmekte bu da fiziksel aktivite seviyesinin düşmesine neden olmaktadır. Tüm bireylerin kas gücü ve dayanıklılık seviyesini korumak adına haftada en az iki gün spor yapmaları tavsiye edilmektedir. Birkaç çalışma, fiziksel uygunluğun düşük olması kardiyovasküler hastalık ve bu hastalıktan ölümlerde önemli bir risk faktörü, hatta çoğu zaman bu problemlerin habercisi olduğunu açıkça göstermiştir. Spor yaşlanmayı geciktirmek ve kaliteli bir yaşam için, şu an var olan en uygun ve en iyi araçtır. Spor yapmanın sağlık üzerindeki olumlu etkileri şunlardır: Kardiovasküler hastalık, diyabet, yüksek tansiyonun gelişme riskinde azalma, obezitenin kontrolü, kaygı ve depresyonun azalması. Kasları güçlendirir, kütlesini artırır veya korur. Aynı zamanda sosyalleşmeye yardımcı olur. Spor 34 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & FİTNESS camiasında gerek yarışma gerekse eğlence amaçlı olsun, sosyal bir hareketlilik göze çarpmaktadır. Yapılan egzersizin türü ne olursa olsun bireyler aktivite esnasında bir şekilde iletişim kurmakta ve farklı kişilerle tanışarak sosyalleşmektedir. Sportif aktivitelerin en pasif kısmı olan seyircilikte dahi büyük sosyal hareketlilikler gözlemlenebilmektedir. Her bireyin farklı yapı ve karakterde olduğu düşünülecek olursa antrenman planlamasının bireylere özgü hazırlanması bir zorunluluk olacaktır. Yapılacak programın gelişigüzel oluşturulabilecek bir çalışma değildir. Bazı kriterler göz önünde bulundurularak hazırlanmalıdır. Castillo ve ark. bireysel olarak hazırlanacak antrenman programlarında: fitness değerlendirme sonuçları, hastanın yaşam tarzı ve günlük fiziksel aktivite hakkında yeterli bilgiye bağlı olarak hazırlanarak sunulması önermektedirler. Şekil 1. Sağlık ve hastalığı önleme ile ilgili fiziksel uygunluk bileşenleri (Castillo, vd, 2006). Kardiorespiratuar Uygunluk Oksijenin alınması ve alınan oksijenin fiziksel aktivite boyunca enerji üretimi amacıyla kaslara taşınmasını ifade eder. Kardiorespiratuar uygunlukta, dolaşım ve solunum sisteminden beklenilen, fiziksel aktivitenin başlangıcından bitimine kadar olan süreçte, enerji üretiminin devam edebilmesi için gerekli olan oksijeni sağlamasıdır. Kardiorespiratuar fitness seviyesinin düşük olması kardiyovasküler hastalık ve ölüm oranları için bir risk faktörüdür. Genç yetişkinlerde fitness seviyesinin düşük olması kalp-damar hastalık risk faktörünün gelişimi ile ilişkilendirilmekte ve fiziksel uygunluğun geliştirilmesi ile 35 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK değiştirilebilmektedir. Ayrıca hipertansiyon, diyabet ve metabolik hastalık tablosu gelişimi ile de yüksek düzeyde ilişkilidir. Kardiorespiratuar fitness, obez çocuklarda kardiyovasküler hastalık riskini azaltmada önemli bir rol oynayabilir. Yüksek aerobik fitness, egzersiz sırasında kas gerginliğini azaltmakta ve stres üzerinde olumlu bir etkide bulunmakta, dolayısıyla gerilimi artmış kaslarda olduğu gibi kas-iskelet sistemi sorunlarını da azaltabilir. Başka bir çalışmada ise, yaş, cinsiyet, VKİ, kan basıncı ve kontrol aralığı yönünden düzenlemeler yapıldıktan sonra fitness düzeyi düşük olan kişilerin fitness düzeyi yüksek olan kişilere oranla hipertansiyon oluşum riski daha yüksek bulunmuştur. Vücut Kompozisyonu Vücuttaki yağ ve yağsız kütlenin (kas, kemik ve su) oranını ifade etmektedir (ACSM’sgetp, 2013). Vücut kompozisyonu birkaç farklı teknik kullanılarak belirlenmektedir. Deri kıvrım kalınlıkları, hidrootensitometri (su altı tartımı), biyoimpedans analizi, x-ışını absorpsiyometrisi (DXA), bilgisayarlı tomografi (CT), manyetik rezonans görüntüleme (MRI), kantitatif manyetik rezonans (QMR), kantitatif bilgisayarlı tomografi (QCT) görüntüleme ve ultrason en yaygın kullanılan yöntemlerdir. Vücut aktivitelerinin devamı ve genel sağlık için yağlar gereklidir. Ancak fazlası zararlı olabilir. Özellikle kalp hastalığı, tip 2 diyabet, osteoartrit ve felç dâhil olmak üzere birçok hastalığın riskini artırır. Kadınlarda %32 ve üzeri, erkeklerde %25 ve üzeri vücut yağ yüzdesi obezite olarak değerlendirilir. Yapılan epidemiyolojik çalışmalarda aşırı kilolu ve obez kişilerde fiziksel uygunluk ile nüfusun hastalanma ve ölüm oran indeksi arasında güçlü bir ilişki olduğu ortaya çıkarılmıştır. Daha yüksek VKİ özellikle kadınlarda daha yüksek depresyon olasılığı ile bağlantılıdır. Kas Kuvveti Kas kuvveti, kasın tek kasılması ile üretebileceği kuvvet miktarıdır. Kısa süreli şiddetli aktiviteler ile bağdaştırılmaktadır. Günlük aktiviteleri yerine getirme, iskelet sisteminin ayakta durması ve uygun postürün sağlanması açısından önemlidir. Artmış kas kütlesi daha hızlı bir metabolizma anlamına 36 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & FİTNESS gelmektedir. Kas kuvveti yaşla birlikte azalma eğilimindedir. Günlük aktivitelerin başarılı bir şekilde sürdürülebilmesi, uygun bir duruş sergilenmesi için kas kuvvetinin korunması oldukça önemlidir. Özellikle yaşlılık dönemlerinde kassal kuvvetin azalmasına bağlı olarak dengenin sağlanması, dik durma ve kas kontrolünde problemler görülebilmektedir. Yaşlılığın kuvvet üzerindeki etkilerinin minimize edilmesi yaşam kalitesini olumlu yönde etkilemesi beklenilmektedir. Esneklik Bir eklemin veya eklem grubunun yaralanma olmaksızın tam bir hareket açıklığı boyunca hareket etme yeteneğidir. Esneklik: vücut tipi, yaş, cinsiyet ve fiziksel aktivite gibi faktörlerden etkilenmektedir. Fitness seviyesinin yükseltilmesi veya yüksek olması tüm nedenlere bağlı ölümleri azaltmaktadır. Fiziksel uygunluğun geliştirilmesinin benlik imajını güçlendirdiği, depresyon, anksiyete ve panik sendromları üzerine etkili olduğu yapılan çalışmalarda ifade edilmektedir. Orta ve yüksek seviyede depresyon semptomları gösteren hastalarda, egzersiz ile desteklenmiş ilaç tedavisinin sadece ilaç ile yapılan çalışmaya göre daha hızlı ve olumlu sonuçları olduğu bildirilmiştir. Sporun sürekli kaygıyı hafiflettiği, fiziksel benlik algısı ve mental sağlığı iyileştirdiği gösterilmiştir. Yapılan sporun etkisi yaş, cinsiyet ve sağlık durumu gibi etkenlere bağlı olarak değişiklik gösterebilmektedir. 50 yaş altındakiler bireyler, erkekler, tip 2 diyabet, hipertansiyon ve metabolik sendromu olan kişiler sporun olumlu etkilerinden daha fazla fayda sağlamaktadırlar. Türkiye’de Fitness ile İlintili Hastalık Tablosu Türkiye’de bulaşıcı olmayan hastalıklardan kaynaklanan ölümler %86 gibi yüksek bir oranla tüm ölüm nedenlerinin başını çekmektedir. Bulaşıcı olmayan bu hastalıklar: kardiyovasküler, diyabet, kanser türleri ve solunum yolu ile ilgili hastalıklardır. Verilere göre Türkiye’deki iki ölümden birinin kardiyovasküler hastalıktan kaynaklandığı ve bu ölümlerin %80’lik gibi büyük bir kısmının önlenebilir özellikte olduğu yönündedir. 37 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK 2008 ile 2019 yıllarını kapsayan, boy ve kilo değerleri kullanılarak hesaplanan VKİ verilerinin bulunduğu grafiğe göre aşırı kilolu ve obez erkek ve kadın oranlarının bir artış eğiliminde olduğu görülmektedir. Hipertansiyon ve şeker hastalarının oranı ise %26,6 olarak bildirilmiştir. 2019 yılında 15 yaş üstü bireylerin hastanelere başvuru şikâyetlerine bakıldığında hipertansiyon tüm hastalıklar içerisinde 3. sırada yer almıştır. Çocukların sağlığını ve zindeliğini teşvik etmek ve geliştirmek için yapılacak uygulamalar, fitness düzeyini arttırmanın yanı sıra, aşırı kilo ve obeziteyi önlemek amacıyla yaşamın erken dönemlerinde birincil öncelik olarak belirlenmeli ve gecikmesine müsaade edilmeden uygulamaya konulmalıdır. Ülkemizde okul çağındaki çocuklarda, bir nebze dahi olsa fiziksel uygunluk test edilmektedir. Daha çok kuvvet ve esneklik ölçümüne yönelik olan bu çalışmanın yeterli olmadığı düşünülmektedir. Eldeki bilgiler obez ve aşırı kilolu çocuklarda fiziksel aktivitenin artırılması gerekliliğini ve acil müdahalelerde bulunmanın elzem olduğunu işaret etmektedir. Fiziksel uygunluğu olası riskler için bir yordayıcı olarak kullanmak ve sağlıklı yaşamın gerekliliği olarak kabul edip desteklemek çok önemlidir. Genç nüfusun fazla olduğu ülkelerde, metabolik hastalık tablosu riski ile kardiyovasküler hastalık riskine sahip bireylerin çok olması, gelecek yıllarda sağlık sektörü üzerindeki yükü artıracak, bireylerin yaşam kalitesinde düşüşlere neden olacak, iş gücünde aksaklıklar meydana gelebilecek ve bütün bir ülkeyi etkilemesi muhtemel olan bir ekonomik kayba neden olabilecektir. En iyi tedavinin korunmak olduğu gerçeği göz önüne alınacak olursa fiziksel aktivite düzeyinin arttırılması ile metabolik hastalık tablosu ve kardiyovasküler hastalık risk faktörünün azaltılması için yapılmış olacak çalışmalar hem bireylerin yaşam kalitesini arttıracak hem de mali açıdan daha az külfetli olacaktır. Fiziksel aktivite eksikliği, bir başka ifade ile hareketsizlikle bağlantılı olan ve minimize edilebilen hastalıkları sadece çocuk ve gençlerle ilişkilendirmek eksik bir tutum olacaktır. Orta yaş ve yaşlı grubunda bulunan bireylerin de bu sisteme dahil edilmesi gerekliliği unutulmamalıdır. Onların da düzenli spor yapma alışkanlığı ile fitness seviyelerinin yükseltilmesi, gündelik hayatta kendi kendilerine yetebilmelerini sağlayarak dışa bağımlı olmalarının önüne geçilecek ve özellikle de psikolojik olarak iyi hissetmelerine katkıda bulunacaktır. 38 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & FİTNESS BÖLÜM KAYNAKLAR ACSM’s guidelines for exercise testing and prescription: Chapt. 1 Benefits and Risks Associated with Physical Activity (2013). https://www.acsm.org Erişim tarihi: 08.12.2020 Adedoyin RA, Erhabor GE, Ojo OD, Mbada CE, Awotidebe TO, Obaseki DO. & Awofolu OO. (2010). Assessment of Cardiovascular Fitness of Patients with Pulmonary Tuberculosis Using Six Minute Walk Test. TAF Preventive Medicine Bulletin, 9(2)99-109. Balady GJ. (2002). Survival of the fittest-more evidence. N Engl J Med, 346,852-4. Baranowski T. (1981). Toward the definition of concepts of health and disease, wellness and illness. Health Values, 5(6),246–56. Barber G. (2007). Gettingstarted in track and field athletics: Advice &i deas for children, parents, and teachers. Trafford Publishing Blair SN, Brodney S. (1999). Effects of physical inactivity and obesity on morbidity and mortality: current evidence and research issues. Med Sci Sports Exerc, 31,646-62. Blair SN, Kohl HW, Barlow CE, Paffenbarger C, Gibbons L & Macera C. (1995). Changes in physical fitness andall-causemortality. A prospectivestudy of healthyandunhealthy men. JAMA, 273,1093-8. Blumenthal JA, Babyak MA, Moore KA, et al. (1999). Effects of exercise training on older patients with major depression. Arch Intern Med, 159,2349-56. Carnethon MR, Gidding SS, Nehgme R, Sidney S, Jacobs DR, K Liu K. (2003). Cardiorespiratory fitness in young adulthood and the development of cardiovascular disease risk factors. JAMA 290(23),3092-100. Castillo M, Ruiz J, Ortega F, Gutiérrez A. (2006). Anti-aging therapy through fitness enhancement. Clinical interventions in aging. 1(3),213-20. Ceschia A, Giacomini S, Santarossa S, Rugo M, Salvadego D, Ponte AD, Driussi C, Mihaleje M, Poser S &Lazzer S. (2015). Deleterious effects of obesity on physical fitness in pre-pubertal children. European Journal of Sport Science, 16 (2),271-8. Chung B, Baird K. (1999) Physical exercise as a counselling intervention. J Mental Health Counseling, 21,124–6. Christine DN, Pontus H, Vicente MV et al. (2017). Does Cardiorespiratory Fitness Attenuate the Adverse Effects of Severe/Morbid Obesity on Cardiometabolic Risk andInsulinResistance in Children? A Pooled Analysis. Diabetes Care 40, 1580-7 39 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Crowther NB. (2007). Sport in Ancient Times. Greenwood Publishing Group. Dever A. (2010). Spor Sosyolojisi. İstanbul: Başlık Yayın Grubu. Eberhardt T, Niessner C, Oriwol D, Buchal L, WorthA & BösK. (2020). Secular Trends in Physical Fitness of Children and Adolescents: A Review of LargeScale Epidemiological Studies Published after 2006. Int. J. Environ. Res. PublicHealth, 17(16),5671; https://doi.org/10.3390/ijerph17165671 T.C. Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü Bilgi Notu, 21.06.2019. https://hsgm.saglik.gov.tr/tr/kalp-damar-hastaliklari/liste/kalp-damarhastal%C4%B1klar%C4%B1-bilgi-notlar%C4%B1.html Erişim tarihi: 21.11.2020. Fagard RH. (1999). Physical activity in the prevention and treatment of hypertension in the obese. Med. Sci. Sports Exerc, 31(11),624–30. Fox KR. Theinfluence of physical activity on mental well-being. (1999). PublicHealthNutr, 2, 411–8. Goodwin RD. (2003). Association between physical activity and mental disorders among adults in the United States. Prev Med, 36, 698-703. Graham G, Holt/Hale SA, Parker M. (2001). Children Moving A Reflective Approach to Teaching Physical Education. California: Mayfield Publishing Company. Gulati M, Pandey DK, Arnsdorf MF, Lauderdale DS, Thisted RA, Wicklund RH, Al-Hani AJ & Black HR. (2003). Exercise capacity and the risk of death in women: The St James Women Take Heart Project. AHA Journals, 108:1554-9. DOI: 10.1161/01.CIR.0000091080.57509.E9 Haskell WL, Lee IM, Pate RP, Powell KE, Blair SN, Franklin BA, Macera CA, Heath GW, Thompson PD & Bauman A. (2007). Physical activity and public health: updated recommendation for adults from the American College of Sports Medicine and the American Heart Association. JAHA, 116,1081– 1093. Huertas JR, Casuso RA, Agustín PH, Cogliati S (2019). Stay Fit, Stay Young: Mitochondria in Movement: The Role of Exercise in the New Mitochondrial Paradigm. Oxid Med Cell Longev, 18 p. doi: 10.1155/2019/7058350 Heyward VH., Gibson AL. (2014). Advanced fitness assessment and exercise prescription 7. edit. Human Kinetics Publisher, 7. edit. p. 305-324; chp. 10.Your lungs and exercise. (2016). ERS Journal/Breathe, 12,97-100. Kaufman C, Berg K, Noble J, Thomas J. (2006). Ratings of perceived exertion of ACSM exercise guidelines in individuals varying in aerobic fitness. Res Q ExercSport, 77(1), 122–30. [PubMed] [Google Scholar]) 40 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & FİTNESS Kirkcaldy BD, Shephard RJ &Siefen RG. (2002). The relationship between physical activity and self-image and problem behaviour among adolescents. Soc Psychiatry PsychiatrEpidemiol, 37, 544-50. Kurl S, Laukkanen JA, Rauramaa R, Lakka TA, Sivenius J &Salonen JT. (2003). Cardiorespiratory fitness andthe risk forstroke in men. ArchInternMed, 163(14):1682-8. Lin X, Zhang X, Guo J, Roberts C, McKenzie S, Wu WC, Li S &Song Y. (2015). Effects of exercise training on cardiorespiratory fitness and biomarkers of cardiometabolic health: a systematic reviewand meta-analysis of randomized controlled trials. JAHA, 4(7). Marx, R, Porcarı JP, Dobersteın S, Mıkat R, &Foster C. (2018). Can The Lean screen App Accurately Assess Percent Body Fat And Waist- To-Hip Ratio? Ace, 1. https://acewebcontent.azureedge.net/October2018/ACE_LeanScreenSt udy.pdf Erişim tarihi: 01.12.2020. Myers J, Prakash M, Froelicher V, Do D, Partington S & Atwood JE. (2002). Exercise capacity and mortality among men referred for exercise testing. N Engl J Med, 346, 793-801. Myers J. (2003). Exercise and cardiovascular health. JAHA, 107, 2-5. Piepoli MF, Davos C, Francis DP &Coats AJS. (2004). Exercise training meta analysis of trials in patients with chronic heart failure (ExTraMATCH). BMJ, 328(7433), 189. Prado, CMM & Heymsfield SB. (2014). Lean Tissue Imaging. Journal of Parenteral and Enteral Nutrition, 38, 940-53. Raıstenskıs J, Sıdlauskıene A, Strukcınskıene B, Baysal SU &Buckus R. (2016). Physical activity and physical fitness in obese, overweight and normalweight children. Turk J MedSci, 46, 443-50. TÜBİTAK doi:10.3906/sag1411-119. Ritvanen T, Louhevaara V, Helin P, Halonen T &Hänninen O. (2007). Effect of aerobic fitness on the physiological stress responses at work. International journal of occupational medicine and environmental health, 20, 1-8. Ross R, Blair SN, Arena R, Church TS, Després JP, Franklin BA, Haskell WL, Kaminsky LA, Levine BD, Lavie CJ, Myers J, Niebauer J, Sallis R, Sawada SS, Sui X &Wisløff U. (2016). Importance of Assessing Cardiorespiratory Fitness in ClinicalPractice: A Case for Fitness as a ClinicalVitalSign: A Scientific Statement From the American Heart Association. Circulation. 134(24), 653–99. 41 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Sparks Y. &Todd M. (1997). Physical development: An overview. Educational Psychology Interactive. http://www.edpsycinteractive.org/topics/physical-biology/physical.html Erişim tarihi:08.12.2020. Strawbridge WJ, Deleger S, Roberts RE, & Kaplan G. (2002). Physical activity reduces the risk of subsequent depression for older adults. Am J Epidemiol, 156:328-34. DOI:10.1093/AJE/KWF047 Testıng Physical Fitness EUROFIT Experimental Battery Provisional Handbook Strassbourg (1983) Tomay B, Değirmencioğlu H. (2017). Antik Çağda Anadolu'da Spor Turizmi. Süleyman Demirel Üniversitesi Yalvaç Akademi Dergisi, 2(2), 9-21. Türkiye Sağlık Araştırması, 2019 (2020). TÜİK, 33661. Erişim tarihi: 02.12.2020. Tyrrell J, Mulugeta A, Wood AR, et al. (2019). Using genetics to underst and the causal influence of higher BMI on depression, International Journal of Epidemiology, 48(3), 834–48. Washington, D.C. U.S. Dept of Health and Human Services (2000). Healthypeople 2010. Wilder R, Greene J, Winters K, Long W, Gubler K &Edlich R. (2006). Physical fitness assessment: an update. J Long Term Eff Med Implants, 16(2), 193– 204. İnternet Kaynakları https://sozluk.gov.tr/ Erişim tarihi: 16.11.2020. https://www.nhlbi.nih.gov/health-topics/physical-activity-and-your-heart Erişim tarihi: 16.11.2020. https://www.oxfordlearnersdictionaries.com/definition/english/fitness?q=f itness Erişim tarihi: 16.11.2020 42 SPORUN KAVRAMSAL TEMELLERİ-5 SPOR & WELLNESS Yazar Dr. Çiğdem ÖNER 1 4. Bölüm 1 İstanbul Gelişim Üniversitesi, Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu, Spor Yöneticiliği Bölümü, İstanbul/TÜRKİYE https://orcid.org/0000-0002-1939-0526 coner@gelisim.edu.tr 43 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK SPOR VE WELLNESS Hareket etme gereksinimi insan bedeninin temel yapısal özelliklerinden biridir. Bu gereksinim, doğa ile sürekli mücadele halindeki insanın kendini savunmasına ve zor koşullarda ihtiyacını giderebilmesine olanak sunan psikofizyolojik yapısı ile karşılanmaktadır. Bahis konusu yapının özünde sağlıklı olmayı temellendiren fiziksel aktivitenin önemli payı bulunmaktadır. Günümüzde, düzenli uygulanan egzersiz ve fiziksel aktivitenin sağlığı koruduğu ve ayrıca hastalıkları önlemede etkin bir yöntem olarak kullanılabilir olduğu yaygın düzeyde kabul görmektedir. Uygulanan düzenli fiziksel egzersiz ve spor etkinliklerinin fizyolojik kapasiteyi güçlendirdiği, iş yaşamı ve sosyal hayatta etkin bir role sahip olmayı, yaratıcılığı ve verimliliği artırdığı ve ek olarak serbest zamanları değerlendirme yoluyla iyi oluşçu hisleri yükselttiği bildirilmektedir. Egzersiz ve spor uygulamalarına düzenli katılımın duygusal iyi oluşu desteklediği, özgüveni artırdığı, algılanan olumlu beden imgesini güçlendirdiği, olumlu kendilik algılarını yükselttiği, kişilerarası ilişkileri geliştirmeyi kolaylaştırdığı dolayısıyla yaşam doyum ve kalitesine katkı sağladığı gözlemlenmektedir. Wellness ve spor terimlerinin bir araya geldiği noktada her iki terimin ortak paydası olan sağlıklı olma kavramının açıklanması gereği doğmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre sağlıklı olmak bir hastalık ve rahatsızlığın olmaması hali değil, bireyin fiziksel, zihinsel ve sosyal düzeylerde tam iyilik hali içinde olmasıdır. Dünya Sağlık Örgütü’nün bu tanımında sağlığın çok boyutlu olarak değerlendiriliyor olmasının yanı sıra iyi oluşa dikkat çekildiği izlenmektedir. Homann’ın bildirdiğine göre wellness, beden, zihin ve ruh sağlığını dengede tutarak güçlendirme temelli yaşam tarzı felsefesidir. Kavram doğmasına zemin yaratan Amerika Birleşik Devletleri’nde bütüncül ve sürekli gelişen ve değişen bir sağlık anlayışını temsil etmektedir. Eberle’ye göre wellness, well-being ve fitness sözcüklerinin birleştirilmesinden oluşturulmuş yapay bir kelimedir. Hertel, Scheftschik ve Lanz-Kaufmann gibi bazı araştırmacılar ise wellness teriminin 20. yüzyıldan üç yüz yıl kadar öncesinde wealnesse ‘iyi sağlık durumu’ olarak kullanıldığı hususunda hemfikir görünmektedirler. Bugün kullanılmakta olduğu biçemi ile wellness terimi 44 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & WELLNESS Dunn tarafından ortaya atılan model üzerine inşa olmaktadır. Dunn, ortaya koyduğu çalışmada, wellness, bireylerin beceri ve yeteneklerini kullanma potansiyellerini en üst seviyeye yükseltmeye yoğunlaşan bir işlevsellik metodu olarak tanıtılmıştır. Wellness teriminin Türk dilindeki karşılığı tarandığında sözlüklerde; zindelik, sağlık, sıhhat, sağlıklılık, sağlıklı olma gibi kavramlar ile eşleştirildiği görülmektedir. Türk bilim yazınında ise bu kavramın esenlik, iyi oluş ve iyilik hali ifadeleri ile açıklandığı izlenmektedir. Bu çalışmada, wellness kavramının anlamsal karşılığı olarak iyilik hali terimi kullanılacaktır. Westgate’e göre iyilik hali, sağlıklı olarak nitelenen insanların işlevselliklerini incelemekle ilişkili bir kavram olmaktadır. Bir diğer ifade ile iyilik hali, kişinin fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarını anlaması ve hayat tarzını bu ihtiyaçları karşılamak üzere düzenleme sürecini içeren bir öz bakım etkinliğidir. Myers, Sweeney ve Witmer’in bakış açısı ile iyilik hali, optimal seviyede sağlıklı oluşa yönelen, beden, zihin ve ruhun bütünlük kazandığı, bireysel düzeyde amaçlar edinme ve daha yüksek anlamı olan bir hayatı sürdürme hedefi içeren, bireysel, toplumsal ve ekolojik bağlamda işlevselliği simgeleyen bir hayatı devam ettirmedir. Miller ve Foster’in de bildirdiği gibi ortaya atılan tanımlarda iyilik halinin sıklıkla seçim, süreç ve yaşam biçimi kavramları ile ilişkilendirildiği görülmektedir. Ayrıca, çok boyutlu bir dokuya sahip olmasına karşın bütüncül bir yapı arz ettiği; denge ile ilişkilendirildiği ve yanı sıra öznel, algısal ve görelilik özelliklerini barındırdığı izlenmekte, ek olarak sağlıklı insanların özelliklerini esas aldığı vurgularına rastlanmaktadır. İyilik halinin tanımsal içeriği ve neliğinin araştırılması sürecinde iki farklı bakış açısı yer almaktadır; psikolojik iyilik hali ve öznel iyilik hali. Waterman’a göre, öznel iyilik hali genel olarak mutluluk, rahatlama ve sorunların göreli yokluğu bağlamında değerlendirilirken, psikolojik iyilik hali meydan okuma, çaba gösterme, kişisel gelişim ve büyüme için uğraş içinde olma şeklinde tanımlanmaktadır. İyilik halinin geçmişten günümüze değin incelenmesinde bu kavramının köklerinin Aristo’ya kadar uzandığı görülmektedir. Aristo, insan davranışının ortaya koyduğu başarının zirvesinde eudaimonizmin yer aldığını bildirmiştir. Bradburn, Aristo’nun eudaimoni tanımını “mutluluk” olarak 45 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK anlamlandırmış, mutluluğu, süreç değil olumlu ve olumsuz duygu dengesi ve yaşam doyumunun sonucu olarak yorumlamıştır. İnsanın asırlar boyunca en temel sorgusu mutluluğun ne olduğu ve mutluluğa nasıl ulaşılacağı olmuştur. Bu temel sorgu, psikoloji disiplini öncesinde en fazla din ve felsefe disiplinlerinde konu edilmiştir. Psikoloji ise medikal ağırlıklı yaklaşımların doğal yansıları sonucu kişilerin psikolojik rahatsızlıkları olup olmadığı konusuna yoğunlaşmıştır. Bu bağlamda, hasarları onarmayı ve akıl hastalıklarını iyileştirmeyi çalışmalarının merkezine yerleştirmiştir. Zamanın değişen görünümü içinde psikoterapi içeriklerine yönelik eleştirel yorumların çoğalmasıyla Seligman’ın öncülüğünde ortaya atılan pozitif psikoloji akımı önem kazanmıştır. İyilik haline ilişkin araştırmaların bu akım ile güç kazandığı dikkat çekici olmuştur. Ryan ve Deci’ye göre, iyilik halini psikolojik işlevsellik ve hazcılık olmak üzere iki kaynaktan beslenen akımlar bağlamında incelemek katkı sağlayıcıdır. Hazcı yaklaşımlar; iyilik halini öznel mutluluk, haz ve doyum terimleri ile tanımlamaktadır. Bu yaklaşımın ana odağı, yaşanan olumlu duygular ile yaşam olayları ve farklı yaşam alanlarından alınan doyumdur. Bu bakış açısında, bireyin kendi belirlediği mutluluk ve yaşam doyumu standartlarına ilişkin öznel değerlendirmeleri önem taşımaktadır. Psikolojik işlevsellik yaklaşımları ise iyilik halini anlamlılık, canlılık, gizilgücü ortaya çıkarma ve kendini gerçekleştirme üzerinden açıklar. Bu bakış açısında, iyilik halinin ana göstergesi kuramlarda işaret edilen sağlıklı davranış ölçütleridir. Downie, Tannahill ve Tannahill sağlığın boyutları ile sağlık ve zindelik ilişkisini incelerken sağlığı olumlu ve olumsuz boyutları ile bir denge sistemi olarak değerlendirmişlerdir. Bu denge sisteminde sağlığın olumlu boyutunun en yüksek formu, zindelik ve gerçek iyilik hali olarak ifade edilmiştir. Sağlık yaşantısının olumsuz boyutu ise hastalık, engellenme, yaralanma, illet ve rahatsızlık terimleri ile açıklanmıştır. Ryff, iyilik halinin patolojinin yokluğu anlamını taşımayabileceğini, bilakis iyilik halinin temelinde varolan potansiyeli olabilen en yüksek seviyede ortaya koyma olduğunun altını çizmiştir. Ryan ve Deci, temel psikolojik ihtiyaçlar üzerinden yaptığı yorumda; özerklik, yeterlilik ve ilişki kurma gereksinimlerinin karşılanma becerisini iyilik hali ile ilişkilendirmiştir. 46 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & WELLNESS Adams, Bezner ve Steinhardt’ın tanımlarına göre iyilik hali, insan varlığının fiziksel, tinsel, duygusal, sosyal, psikolojik ve entelektüel boyutlarının tutarlılık ve denge üzerinde gelişimini destekleyen bir yaşama şeklidir. Ivey, Ivey, Myers ve Sweeney’in kısa tanımlarında iyilik hali, her bireyin gerçekleştirme yeterliliği bulunan en uygun sağlık ve refah hali olarak bildirilmiştir. Myers Sweeney ve Witmer iyilik hali yüksek bireylerin; tinsellik, değer duygusu, duyarlılık, denetim duygusu, akılcı inançlar, entelektüel uyarılma, mizah yetisi, iş doyumu, arkadaşlık ve aşk ilişkileri, cinsel kimlik, öz bakım, beslenme, sportif etkinliklerde bulunma, stres yönetimi, hobiler gibi temel konularda da olumlu ve yüksek performans ortaya koyduklarını belirtmişlerdir. Bu çalışmada, iyilik halinin Şekil 1’de gösterilen altı farklı boyutu incelenecektir. İyilik Hali Fiziksel Psikolojik Duygusal Sosyal Entelektüel Tinsel İyilik Hali İyilik Hali İyilik Hali İyilik Hali İyilik Hali İyilik Hali Şekil 1: İyilik Hali Boyutları Fiziksel iyilik hali Fiziksel iyilik hali, kişinin vücut sağlığına ilişkin olumlu algı ve beklentileri ile fizyolojik düzeyde iyi oluşunu öne alan tutumları benimseyerek dengeli beslenme, uygun ve düzenli egzersiz yapma, dinlenme ve uyku düzenini önemseme, sigara, alkol, madde kullanımı benzeri olumsuz alışkanlıklardan kaçınma, ihtiyaç duyulan tıbbi desteği talep etme ve hastalığa maruz kalmamak üzere önlem alma davranışlarını kapsamaktadır. Adams, Bezner, Garner ve Woodruff’a göre yüksek fiziksel iyilik hali algısına sahip kişilerin ortak özellikleri aşağıda sunulduğu gibidir; - Fiziksel bağlamda sağlıklı oluşu destekleyen günlük aktiviteleri daha ustalıkla gerçekleştirirler. 47 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK - Egzersiz yapma veya sigara içme benzeri davranışlar konusunda daha sağlıklı karar alabilirler. - Kendilerine ilişkin fiziksel sağlık hisleri yüksek seyreder. - Fiziksel görünümlerine ilişkin daha olumlu imgeleri vardır. Psikolojik iyilik hali Psikolojik iyilik halinin kavramsal temelinin psikoloji literatüründe yer bulan “iyimserlik eğilimi” terimine dayandığı bildirilmektedir. Psikolojik iyilik hali, bireyin yaşamda karşılaştığı tüm olay ve koşulların kendi için olumlu sonuç doğuracağı yönündeki algısı olarak ifade edilmektedir. Psikolojik iyilik halinde anahtar rol oynayan kavramlar, insanın gelişimsel süreçlerinde öne çıkan görev ve güçlüklere, kendini gerçekleştirmeye, olgunlaşmaya, tam anlamda işlevselliğe veya bireyselliği açıklayıcı klinik verilere ve zihinsel sağlığın pozitif ölçütlerinin belirleyicilerine işaret eden yaşam boyu gelişim kuramlarından türetilmiştir. Adams, Bezner ve Steinhardt psikolojik iyilik hali algısı yüksek olan kişilerden beklenen özellikleri aşağıda verildiği gibi sıralamışlardır; - Daha yüksek düzeyde tutarlılık, - Daha yüksek düzeyde esneklik, - Hayatın akışı üzerinde daha güçlü bir denetim duygusu, - Daha yüksek düzeyde iyimserlik, - Daha yüksek düzeyde fiziksel ve zihinsel sağlık. Duygusal iyilik hali İnsan var olduğu ilk günden bu yana çevresi ile etkileşim ve iletişim içinde olmuştur. Bu etkileşimsel ve iletişimsel süreçlerde, insanı tüm diğer canlı varlıklardan ayırt edici olan akıl ve irade yetisi duygusal içerikler ile bütünleşince uyum becerilerinin niteliğini güçlendirmiştir. Uyum ve hayatta kalma sürecinde bilişsel zeka ve duygular önemli paya sahiptir. Duyguların yaşamı anlamlandırma, yaşama değer katma, yaşamsal kararları alma ve uygulama evrelerinde yol gösterici işlev taşıdığı bildirilmektedir. Mayer, Caruso ve Salowey’in ifadesi ile duygular, kişinin çevre ile ilişkilerinde karşısına çıkan değişimlere verdiği fizyolojik, bilişsel ve deneyimsel öğeler içeren tepkilerdir. Bu tepkiler dört bileşen ile karakterize edilir. İlk bileşen, duyguların farkına varma ve duyguları yüz ifadeleri, beden 48 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & WELLNESS dili, ses tonu ve içerik yolu ile aktarabilme yeteneğidir. İkincisi, duyguları tanıma yoluyla ayırt edebilme, üçüncüsü korku, öfke ve mutluluk benzeri duyguların deneyimler yoluyla anlaşılması, dördüncü ve son bileşen ise, duygu düzenleme yetisidir. Duygusal iyilik hali, Öner’in yorumuna göre, bireyin yaşamsal deneyimlerine bağlı olarak iç dünyasında hareketlenen duyguları gözlemleyebilme, bu duygular arasında bağ kurabilme, ortaya çıkan bir duygunun ardı sıra beliren tetikleyici veya söndürücü bileşenler ile birlikte duyguyu değerlendirebilme, içten dışa doğru yükselen hisleri gerçek ile uyumlu halde yansıtabilmek olarak da tanımlanabilir. Yine Öner’in ifadesi ile iç barış, öz saygı, iç denetim odaklılık, içtenlik, duyarlılık, eşduyum, dinginlik ve umutlu oluş da duygusal iyilik hali kriterleri arasında sayılabilir. Adams, Bezner, Garner ve Woodruff’a göre, yüksek duygusal iyilik hali sergileyen kişilerin olası yönelimleri şöyledir; - Diğerlerinin onay ve güvencesi olmaksızın harekete geçebilme yeteneği, - Özkimliğine yönelik açık kavrayış, - Özyeterlik ve kendinden hoşnutluk, - Özgüvenli olma. Sosyal iyilik hali Sosyal iyilik haline ilişkin alanyazın incelemelerinde “sosyal destek” temasının öne çıkmakta olduğu gözlemlenmektedir. Harari’nin de vurguladığı biçimde yapılan çok sayıda tanımın arasından en fazla kabul gören tanımına değinmek yarar sağlayacaktır. Buna göre, sosyal destek, kişinin çevresi tarafından sevildiğine, kollandığına, sayıldığına ve değer verildiğine duyduğu inanç ve bunun yanı sıra karşılıklı iletişim ve zorunluluklar sistemine aidiyet hissidir. Yapılan bir diğer tanımda, sosyal destek, kişilere gerçek düzeyde yardım sunma ya da sevildikleri ve korunduklarına inandıkları bir sosyal sisteme onları bağlama veyahut değerli bir sosyal gruba bağlılık geliştirme olarak ifade edilmiştir. Bu noktada sosyal desteğin alınan sosyal destek ve algılanan sosyal destek olmak üzere iki farklı yönde gelişen yardım davranışlarını kapsadığı söylenebilir. Algılanan destek, bu tür yardım davranışlarının gereksinim duyulduğunda belireceğine dair inançtır. Alınan destek ise gerçekleşmiş yardım davranışına atıfta bulunmaktadır. 49 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Adams, Bezner ve Steinhardt tarafından da belirtildiği gibi sosyal destek ile sağlık arasında anahtar niteliğinde dört bağlantı bulunmaktadır; - Algılanan sosyal desteğin yeterli olması bireylerin sağlıklarını olumlu yönde etkilemektedir. Gerek duyulması halinde yeterli destek bulabileceğine dair düşünce, kişinin içinde yer aldığı sosyal ortamda ne denli kabul gördüğü, sayıldığı ve sahiplenildiğinin göstergesidir. - Sosyal desteğin niceliğinden ziyade niteliği önem taşır. - Aile ve arkadaştan alınan sosyal desteğin taşıdığı önem, destek ihtiyacını açığa çıkaran duruma göre farklılaşmaktadır. - Sosyal desteğin karşılıklı olması güzel ve sağlıklı bir ilişki biçimini ortaya çıkarır. Entelektüel iyilik hali Merak, öğrenme ve gelişim ile ilişkili bilişsel yetkinlikleri kuşatan bir kavram olarak entelektüel iyilik hali zihin ve zihnin doğasına ilişkin kapasitelere işaret etmektedir. Buna göre, entelektüel iyilik halinin bilişler ile ilişkili olduğunu söylemek mümkündür. Bu da doğal olarak bireylerin bilme ve anlam gereksinimleri ve bu gereksinimleri karşılama konusunda ortaya koydukları zihinsel etkinlikleri içerecektir. Entelektüel iyilik halinin yaratıcı ve uyarıcı zihinsel etkinlikleri teşvik edici olduğu bildirilmektedir. Entelektüel düzeyde iyilik, bir bireyin bilgisini geliştirme ve diğerleri ile paylaşma potansiyelini artırmak üzere sahip olunan kaynakları kullanmayı sağlar. Zihnin doğasına ait iyilik halinin önemli unsurlarından biri de bilişsel esnekliktir. Bilişsel esneklik, farklılaşan çevresel koşullar doğrultusunda bilişleri değiştirebilme yetisi olarak açıklanmaktadır. Stevens’ın ortaya attığı bir başka tanıma göre, bilişsel esneklik; bireyin belirli yaşantılara uyum sağlaması, bir düşünceden bir diğer düşünceye geçme yetisi veya değişik sorunlara çok yönlü stratejiler aracılığı ile yaklaşma yeterliliği olarak da düşünülebilir. Aşırı disiplinli, aşırı kuralcı tavırların yanı sıra kendi ve tüm diğerleri için gerçek dışı beklenti kalıpları, sabit ve değişmez değer yargıları ile sınırlı hoşgörü yaşamı bütüncül biçimde yorumlamaya engel teşkil eder. Dolayısıyla, olumsuz duygu yükünün düşünsel süreçler üzerinde yarattığı baskı nedeniyle yaşantılanan gerginlik de artar. Bilişsel esnekliği yüksek bireyler, zorlayıcı ve uyumsuz düşünceler yerine daha dengeli ve uyumlu olanları seçme, seçenekler üretme, zor 50 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & WELLNESS koşullarla başa çıkma yetilerini etkin biçimde işe koşmaktadırlar. Buna ek olarak, bilişsel esnekliğin bir yan kazanımı olarak yaşanılanları anlamlandırma ve yaşanılanlar arasında bağ kurma yetilerinin de yüksek olduğu söylenebilir. Ayrıca, meydana gelenler arasında seçim yapabilme, dolayısıyla muhakeme etkinliğini diğerlerinin yaşadıkları ve hissettikleriyle bütünleştirme konusunda da yeterlilik gösterdikleri düşünülmektedir. Tinsel iyilik hali Tinsel iyilik hali; birleştirici bir güce duyulan inanç, zihin ve bedeni bağlayan kuvvet, yaşamın anlamı ve amacı konusundaki farkındalık benzeri ifadeler ile açıklanmıştır. “Benim gerçek Öz’üm nedir? Ben kimim?” soruları ile başlayan özdüşünüm Tvorogova’ya göre bir tinsel çalışma olup, bireysel büyümeye katkı sağlamaktadır. İnsanların sahip oldukları değerler yelpazesi dahilinde seçim yapmak zorunda olması ve bunları davranış düzenleyici olarak ataması, bir bağlamda söz konusu seçimin günlük bir egzersiz içinde bireyin kişiliğini sınamasıdır. Buna göre, bireyin tinsel yolunu bilinçli bir şekilde kendisinin saptama fırsatı olduğu söylenebilecektir. Ellison’a göre, tinsel iyilik hali yaşamın ruhsal kalitesi ile dinsel ve varoluşsal gerçeklikle bağlantılıdır. Karaırmak ise, tinsel iyilik halinin akılcı ve nesnel kuralların yanında maneviyat, evrendeki bütünlüğe ve birliğe duyulan inanç, acı tecrübelere rağmen kendini iyi hissetme, hastalıklar sonrası iyileşme sürecinde takip edilen seçenekler olarak da görülebileceğini savunmuştur. Tinsel iyilik hali içindeki bireylerin taşıdığı özellikler, Adams, Bezner, Garner ve Woodruff tarafından aşağıda sunulduğu biçimde belirtilmiştir; - Adanmışlık ve içsel ilkelere dayalı bir hayatı kabullenmişlik. - Hayatını bir gerekçe ve amaca bağlama. - Etik davranışlara dönük hızla gelişen duyarlılık. - Yaşamın anlamını görme. Bu noktada tinsel oluşun, aynı zamanda dinsel bir yaklaşım biçimine sahip olmakla aynı anlama gelmediğini vurgulayan kuramcılara da yer vermek doğru olacaktır. Buraya kadar olan aktarılanlarda, tinsellik daha çok Frankl’ın bakış açısı ile bütünleşik şekilde açıklandığı halde, Karaırmak’ın da Jung’a 51 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK atıfta bulunarak vurguladığı biçimde, kavramın Jung terminolojisi içinde de yer aldığı bilinmektedir. İnsan sadece psikoseksüel ve psikososyal bir varlık değil, aynı zamanda psikotinsel bir varlıktır önermesini bir adım daha ileriye taşıyan Jung, kişilerin yaşadığı tüm sorunların tinsellikle ilişkili olduğu, bireyin tinsel bir farkındalık yaşamadığı takdirde iyi olamayacağı görüşünü ortaya atmıştır. Bu bağlamda tinsel boyutun, insanı kavramada fiziksel, duygusal ve bilişsel boyut ile eşit düzeyde önemli role sahip olduğu söylenebilir. Stanard, Sadhu ve Painter, insan gelişiminin en üst düzeyinin yaşamdaki güzelliği ve doğruluğu görmek, birlik olmanın olduğu gibi hayatın değerini de fark etmek olduğunu savunmuşlardır. Karaırmak’ın ifadesiyle, insanoğlunun tinsel yönü, bireyin gelişimin en üst seviyesindeki kendini gerçekleştirmeye kolay ulaşmasını sağlamaktadır. Spor ve İyilik Halini Konu Edinen Araştırmalar Egzersiz ve spor psikolojisi alanyazınında iyilik hali kavramını konu edinen farklı çalışmalar mevcuttur. Bu çalışmalardan bazılarında iyilik hali ile; başarı hedefi, özgüven ve temel psikolojik gereksinimler (Ak, 2020), tutkunluk ve mükemmeliyetçilik (Madan, 2019), egzersiz özyeterliği ve psikolojik ihtiyaçların doyumu (Han, Ha ve Lee, 2019), egzersizde davranışsal düzenlemeler (Güvendi, Tekkurşun Gönül ve Dal, 2019), düzenli fiziksel egzersiz (Pekçetin ve Özgü, 2018), iş bağlılığı (Savrun, 2016), yaşam doyumu (Özen, Doğan ve Konar, 2016), dönüşümsel liderlik (Stenling ve Tafvelin, 2014) ve sporda başa çıkma becerileri (Von Guenther ve Hammermeister, 2007) arasındaki ilişkilerin incelendiği görülmektedir. Ak’ın basketbol oyuncuları örnekleminde gerçekleştirdiği çalışmasında ego yönelimi ile görev yönelimi, psikolojik iyi oluş ile yeterlik arasında; görev yönelimiyle psikolojik iyi oluş, özerklik, yeterlik ve ilişkili olma arasında pozitif ilişki bulunmuştur. Madan’ın futbol antrenörleri özelinde gerçekleştirdiği çalışmada kendine yönelik mükemmeliyetçiliğin iyilik halinin fiziksel, duygusal, sosyal, psikolojik, manevi ve entelektüel olmak üzere tüm alt boyutlarının yordacısı olduğu, diğerlerine yönelik mükemmeliyetçiliğin; manevi ve sosyal iyilik halinin yordayıcısı olduğu, sosyal düzene yönelik mükemmeliyetçiliğin; duygusal, manevi, sosyal ve psikolojik iyilik halinin yordayıcısı olduğu, uyumlu tutkunluğun; duygusal, manevi, sosyal, entelektüel ve fiziksel iyilik halinin 52 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & WELLNESS yordayıcısı olduğu ve son olarak takıntılı tutkunluğun; iyilik halinin alt boyutlarının tamamının yordayıcısı olduğu tespit edilmiştir. Han, Ha ve Lee’nin yetişkinler üzerinde yürüttükleri araştırmada ise egzersizde psikolojik ihtiyaç doyumu ile egzersiz özyeterliği arasındaki ilişkinin yetişkinlerin sağlığını etkileyen faktörler arasında yer aldığı bildirilmiştir. Güvendi, Tekkurşun Gönül ve Dal, spor bilimleri fakülteleri öğrencilerini inceledikleri araştırmalarında, egzersizde davranışsal düzenlemeler ölçeği güdülenmeme alt boyutu ile fiziksel iyilik hali negatif yönde; dışsal düzenleme ile ruhani iyilik hali arasında pozitif yönde düşük düzeyde anlamlı ilişki olduğunu ortaya koymuşlardır. Araştırmada öğrencilerin yaşadığı yere göre, içe atımla düzenleme ve sosyal iyilik hali arasında da anlamlı farklılık bulunmuştur. Yaşanılan yerin, egzersize katılım motivasyonu ve iyilik halini etkilediği, ailesi ile birlikte yaşayanların daha sosyal oldukları saptanmıştır. Bu araştırmanın bir diğer bulgusu, öğrencilerin egzersiz yapmaları ile ilgili olumlu algı oluşturmaları ve egzersiz katılımları artış gösterdikçe fiziksel sağlıkları artmakta olduğunu göstermiştir. Bir diğer çalışmada Pekçetin ve Özgü, düzenli fiziksel egzersizin yaşamı anlamlandırma ve hedef odaklı olma ile duygusal ve fiziksel iyilik haline pozitif yönde katkı sağladığını bulgulamışlardır. Savrun tarafından tenis antrenörleri üzerinde yapılan bir diğer araştırmada iyilik hali ile iş bağlılığı arasında pozitif yönlü ilişkiler bulunduğu görülmüştür. Yine bu çalışmanın sonuçlarına göre, yaşamsal iyilik hali, psikolojik iyilik hali ve işyeri iyilik hali olmak üzere ele alınan tüm iyilik hali boyutları ile işe adanma, yoğunlaşma ve işe istek duyma olmak üzere tüm iş bağlılığı alt boyutları arasında anlamlı ilişkiler bulunmuştur. Özen, Doğan ve Konar’ın tekerlekli sandalye basketbolcuları özelinde gerçekleştirdiği çalışmada, katılımcıların yüksek düzeyde iyilik hali ve yaşam doyumuna sahip oldukları bulgulanmıştır. Ayrıca, araştırma grubunda yer alan sporcuların fiziksel iyilik hali düzeylerinin diğer iyilik hali boyutlarına göre daha düşük olduğu bildirilmiştir. Araştırmada elde edilen bir diğer sonuca göre, tekerlekli sandalye basketbol oyuncularının iyilik hali algılarının ve yaşam doyumu düzeylerinin cinsiyet ve yaş değişkenlerine göre farklılaşmadığı, sporcuların performans gösterdikleri spor kulüplerine 53 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK katıldıkları ilk senelerden itibaren yüksek seyrettiği, ek olarak bu algının ilerleyen yıllar boyunca sürdüğü ortaya çıkmıştır. Stenling ve Tafvelin tarafından yürütülen 184 florbol sporcusunun yer aldığı çalışmada algılanan dönüşümsel liderlik, memnuniyet ihtiyacı ve iyilik hali arasında pozitif yönlü ilişkiler olduğu rapor edilmiştir. Bu çalışmada, dönüşümsel liderliğin sporcuların iyilik hali üzerindeki olumlu etkisinin, sporcuların memnuniyetlerine aracılık ettiği de ortaya konmuştur. Von Guenther ve Hammermeister’in üniversite öğrencisi sporcular örnekleminde yürüttükleri çalışmada sportif başa çıkma ile iyilik hali arasındaki ilişki incelenmiştir. Sonuçlar, iyilik halinin tüm alt boyutlarında yüksek puan alanların sportif başa çıkma yeteneklerinin daha yüksek olduğunu ortaya koymuştur. Söz konusu çalışmada, yüksek iyilik haline sahip erkek sporcuların eğitilebilirlik, konsantrasyon, hedef belirleme/zihinsel hazırlık ve baskı ile mücadelede de yüksek puan aldıkları belirlenmiştir. Aynı çalışmada, yüksek iyilik hali sergileyen kadın sporcuların eğitilebilirlik, konsantrasyon, hedef belirleme/zihinsel hazırlık ve endişesizlik puanlarının da yüksek olduğu bildirilmiştir. Son Olarak… İyilik hali, bireyin bedensel, zihinsel, duygusal, sosyal ve tinsel boyutlarda işlevselliğinin artırılmasını ilham eden bir yaşam biçimi olarak değerlendirilmektedir. İnsan varlığının çok boyutlu yapısına olumlu yönde etki ederek, onun fiziksel, zihinsel ve toplumsal iyilik halini güçlendiren etmenlerden birinin de spor aktiviteleri olduğu bildirilmektedir. Sportif etkinlikler sağlık, zindelik, güzellik, rahatlık, esneklik, beğenilirlik, mutluluk, sevgi ve kişilerarası etkileşimi güçlendirmede önemli bir araç olmaktadır. Fiziksel aktivite yapma alışkanlığının inşası çocukluk yıllarında başlamaktadır. Erci, Kılıç ve Adıbelli’nin de vurguladığı gibi fiziksel aktivite büyüme sürecindeki çocuklar için salt fiziksel iyilik ve gelişim amacıyla değil, aynı zamanda sağlıklı bir kişilik gelişimi ve ruh sağlığı açısından da gerekli olmaktadır. Bireyleri egzersiz ve spor ortamlarına yakınlaştırabilmeyi ilham edici düzenlemeler arasında, egzersiz, spor ve fiziksel aktiviteye ilişkin bilinçliliği yükseltme, sağlıklı yaşam biçimi davranışlarını geliştirmeyi özendirme, 54 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & WELLNESS çevreyi düzenleme, değişim için engelleri yönetme ve davranış değişikliğini sürdürmenin bir seçenek olduğu düşünülmektedir. Sağlıklı yaşam anlayışının gün geçtikçe artan oranlarda benimsendiği izleniyor olsa da hali hazırda çağdaş yaşamın yüklediği sorumluluklar, teknolojinin getirdiği yenilikler, iş dünyasına egemen olan farklılaşmalar, serbest zamanı değerlendirme olanaklarının ulaşılabilirliği konusundaki algılar ve yanı sıra kaynağını çeşitli toplumsal ve küresel etkilerden alan dalgalanmalar bireylerin egzersiz ve spor davranışlarını sürdürmelerinde sınırlar oluşturabilmektedir. Bu bağlamda, işaret edilen sınırların aşılmasında ve farklı yaş, cinsiyet ve sağlık yaşantısı içinde olan çok sayıda bireye ulaşılması yönünde atılacak adımların ses getireceği kanısı taşınmaktadır. BÖLÜM KAYNAKLAR Adams, T., Bezner, J., Garner, L., & Woodruff, S. (1998). Construct validation of the perceived wellness survey. American Journal of Health Studies, 14(4), 212-219. Adams, T., Bezner, J., & Steinhardt, M. (1997). The conceptualization and measurement of perceived wellness: Integrating balance across and within dimensions. American Journal of Health Promotion, 11(3), 208218. Ak, S. (2020). Başarı hedefleri üzerine bir inceleme: Basketbol oyuncularının kendine güvenini, psikolojik temel gereksinimlerini ve iyi oluşunu nasıl etkiler?. Yüksek lisans tezi, Ege Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Sporda Psiko-Sosyal Alanlar Anabilim Dalı, İzmir. Aristoteles. (1999). Ἠθικὰ Εὐδήμεια Çeviren: Saffet B. Eudemos’a Etik. Ankara: Dost Kitabevi. Bradburn, N. M. (1969). The structure of psychological well-being. Oxford, England: Aldine. Downie R. S., Tannahill, C. & Tannahill, A. (1996). Health promotion: Models and values. 2nd ed. New York: Oxford University Press. Dunn, H L. (1961). High level wellness. Washington, DC: Mt Vernon. Eberle, B. (2004). Wellness und gesundheit als marketingimpuls: Wie Sie den megatrend für Ihre produkte nutzen. Frankfurt: Redline Wirtschaft. Ellison, L. L. (2006). The spiritual well-being scale. Marshall University News Notes. 44(1). 55 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Erci, B., Kılıç, D. ve Adıbelli, D. (2018). Yaşam boyu sağlığı geliştirme. Elazığ: Anadolu Nobel Tıp Kitabevleri. Frankl, E. V. (2006). Man’s search for meaning. 5th ed. Boston: Beacon Press. Güvendi, B., Tekkurşun Demir, G. ve Dal, S. (2019). Egzersizde davranışsal (motivasyonel) düzenlemeler ile wellness algısı: Spor bilimleri fakültesi öğrencileri örneği. Social Sciences, 14(3), 653-666. Han, S. M., Ha, Y., & Lee, J. S. (2019). The effects of self-efficacy for exercise, psychological need satisfaction in exercise on the wellness among adults. Journal of Digital Convergence, 17(6), 279-286. Harari, M. J. (2002). A psychometric investigation of a model-based measure of perceived wellness. Doctorate Thesis. University of Akron, Department of Psychology, Ohio, Akron. Hertel, L. (2003). Der große Wellness-guide. Düsseldorf: Vehling Verlag. Homann, R. (2002). Die zukunft des tourismus: Eine studie des zukunftsinstituts von Matthias Horx. Kelkheim: Zukunftsinstitute GmBH. Ivey, A. E., Ivey, B. I., Myers, J. F., & Sweeney, T. J. (2013). Developmental counseling and therapy: Promoting wellness over lifespan. Edt. Korkut Owen, F. Gelişimsel Psikolojik Danışma ve Terapi: Yaşam Boyu İyilik Halini Arttırmak. Ankara: Türk PDRDER Yayınları. Jung, C. G. (2006). Analytical Psychology. Çev.: Gürol E. Analitik Psikoloji. 2. basım. İstanbul: Cem Yayınevi. Karaırmak, Ö. (2014). Tinsel anlayışın psikolojik danışmadaki rolü. Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi, 3(22): 45-55. Lanz-Kaufmann, E. (2002). Wellness-tourismus. entscheidungsgrundlage für investitionen und qualitätsverbesserungen. Bern: Forschungsinstitut für Freizeit und Tourismus (FIF) der Universität Bern. Madan, M. (2019). Futbol antrenörlerinde tutkunluk, mükemmeliyetçilik ve esenlik arasındaki ilişkinin incelenmesi. Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Beden Eğitimi ve Spor Anabilim Dalı, İstanbul. Mayer, J. D., Caruso, D. R., & Salowey, P. (2000). Emotional intelligence meets traditional standards for an intelligence. Intelligence, 27(4), 267-298. 56 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & WELLNESS Miller, G., & Foster, L. T. (2010). Critical synthesis of wellness literature. University of Victoria, Faculty of Human and Social Development & Department of Geography. Myers, J. E., Sweeney, T. J., & Witmer, J. M. (2000). The wheel of wellness counseling for wellness: A holistic model for treatment planning. Journal of Counseling & Development, 78(3), 251-266. Öner, Ç. (2015). Yoganın kadın sporcular ile işkadınlarında psikolojik esenlik düzeyine etkisinin incelenmesi. Doktora tezi, Marmara Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Beden Eğitimi ve Spor Anabilim Dalı, İstanbul. Özen, G., Doğan H. ve Konar, N. (2016). Tekerlekli sandalye basketbolcularının esenlik algısı ve yaşam doyum düzeyinin incelenmesi. Marmara Üniversitesi Spor Bilimleri Dergisi, 1(2), 15-29. Ryan, R. M., & Deci, E. L. (2001). On happiness and human potentials: A review of research on hedonic and eudaimonic well-being. Annual Review of Psychology, 52(1), 141-166. Ryff, C. D. (1989). Happiness is everything, or is it? Explorations on the meaning of psychological well-being. Journal of Personality and Social Psychology, 57(6), 1069-1081. Pekçetin, S., Özgü, İ. (2018). Düzenli fiziksel egzersizin üniversite öğrencilerinin iyilik haline etkisi. Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi, 5(2), 31-39. Savrun, D. M. (2016). Tenis antrenörlerinin iyi oluş (well-beıng) durumlarının iş bağlılığına etkisinin incelenmesi. Yüksek lisans tezi, Anadolu Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Beden Eğitimi ve Spor Anabilim Dalı, Eskişehir. Scheftschik, A. (2003). Wellness lernen: Freizeitdidaktik gesundheitsbildung. Hamburg: Verlag Dr. Kovač. in der Seligman, M. E. P. (2002). Positive psychology, positive prevention, and positive therapy. In C. R. Snyder & S. J. Lopez (Eds.), Handbook of positive psychology (pp. 3-9). New York, NY: Oxford University Press. Stanard, R. P., Sandhu, D. S., & Painter, L. C. (2000). Assessment of spirituality in counseling. Journal of Counseling and Development: JCD, 78(2): 204. Stenling, A., & Tafvelin, S. (2014). Transformational leadership and well-being in sports: The mediating role of need satisfaction. Journal of Applied Sport Psychology, 26(2), 182-196. 57 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Stevens, A. D. (2009). Social problem-solving and cognitive flexibility: Relations to social skills and problem behavior of at-risk young children. Unpublished doctoral thesis. Available from ProOuest Dissertations and Theses database. (UMI No. 3359050). Tvorogova, N. D. (2011). Spiritual well-being. Psychology in Russia: State of the Art, 4, 193-213. Von Guenthner, S., & Hammermeister, J. (2007). Exploring relations of wellness and athletic coping skills of collegiate athletes: Implications for sport performance. Psychological Reports, 101(3), 1043-1049. Waterman, A. S. (1993). Two conceptions of happiness: Contrasts of personal expressiveness (eudaimonia) and hedonic enjoyment. Journal of Personality and Social Psychology, 64(4), 678. Westgate, C. E. (1996). Spiritual wellness and depression. Journal of Counseling and Development, 75(1): 26-35. 58 SPORUN KAVRAMSAL TEMELLERİ-5 SPOR & REHABİLİTASYON Yazar Uzm. Gülcan BAYINDIRLI 1 5. Bölüm 1 Nevşehir Bakım Rehabilitasyon ve Aile Danışma Merkezi, Nevşehir/TÜRKİYE. https://orcid.org/0000-0002-2603-7958 glcnbyndrl@gmail.com 59 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK REHABİLİTASYONUN TANIMI Rehabilitasyon, çok geniş kapsamlı bir terim olup, ‘’kaybedilen fonksiyonların yeniden kazandırılması’’ anlamını ifade eder. Rehabilitasyon, daha önceleri ‘sakatlıkların tıbbi tedavisi’ olarak tanımlanmakta iken, daha sonra bu tanımın kapsamı gelişmelere bağlı olarak genişletildi. Rehabilitasyon, genel olarak yalnızca ‘’yaralanma sonrası uygulanan’’ bir süreç olarak algılanmaktadır. Halbuki, rehabilitasyon ekibince bu süreç aynı zamanda, yaralanmaların önlenmesi, sayıca ve şiddette azaltıcı etki gösteren koruyucu bir yöntem olarak da yorumlanmaktadır. Rehabilitasyon, kas tonusu, kuvveti ve yapısı üzerinde potansiyel olarak zararlı etkileri olan uzun süreli hareketsizleştirmeyi önlemek amacıyla aktif bir rehabilitasyon modeline dayanmaktadır. Güncel olarak, hastalıkların, sakatlıkların, yaşanan hasarların; medikal, cerrahi, manuel teknikler ve yardımcı cihazlar kullanılarak travmayı kısmen ya da tamamen onarmak ve hastayı ruhen bedenen ve sosyal yönden, bağımsız kılmak adına yapılan tüm uygulamalara rehabilitasyon adı verilmektedir. Rehabilitasyon uygulamaları bir tek kişi tarafından değil, multidisipliner bir olgu olduğu için bir ekip tarafından yürütülmelidir. Rehabilitasyon ekibi, fiziksel tıp ve rehabilitasyon uzmanı, nörolog, psikiyatrist ve ortopedist gibi tıp uzmanları ve fizyoterapist, spor antrenörü, konuşma terapisti, mesleki danışman ve psikolog gibi hekim olmayan sağlık profesyonellerinden oluşabilmektedir. SPOR VE REHABİLİTASYON İLİŞKİSİ Sporun dünya çapında giderek artan popülaritesi, "spor endüstrisini" sporcular için son derece rekabetçi ve mali açıdan kazançlı hale getirdi ve birçok sporcu elit profesyonellik için çabaladı. Sonuç olarak sporun fiziksel ve duygusal yükünü yoğunlaştırdı, gerekli eğitim ve uygulama rejimlerini artırdı ve bu arayışa dahil olanları daha yüksek bir yaralanma riskine maruz bıraktı. Modern rekabetçi sporda, sakatlanan sporcular mümkün olduğu kadar erken rekabete dönme baskısı altındadır ve bu genellikle hem sporcu hem de takım yönetimi için bir taleptir. Sporcular ayrıca son derece rekabetçi senaryo nedeniyle takımdaki yerlerini kaybetme dezavantajına da sahiptir ve doğal olarak geri dönüş için daha yüksek baskılara maruz kalırlar. Bu nedenle, 60 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & REHABİLİTASYON yaralanma sonrası geleneksel rehabilitasyona kıyasla, spor yaralanmaları rehabilitasyonu daha fazla bakım gerektirir. Ciddi spor yaralanmaları yaşayan sporcunun daha sonra yeniden aktif spor yaşantısına kavuşmasını belirleyen en önemli unsurların başında erken başlanan bir rehabilitasyon programı gelir. Yaralanmadan sonra birkaç gün için dahi olsa, sportif etkinliklerden uzak kalan bir sporcuda güç, kuvvet, esneklik, koordinasyon ve dayanıklılık yönünden kayıplar görülebilmektedir. Bu yüzden en kısa zamanda sporcunun karşılaştığı bu kayıpları yerine koymak adına egzersiz ve rehabilitasyon programlarına başlatılması amaçlanmaktadır. Spor yaralanmalarından sonra sporcunun inaktif bir sürece girmesi güç, kuvvet, dayanıklılık, esneklik ve koordinasyon açısından gerilemelere neden olabileceğinden, rehabilitasyonun gereklerine uyum ve elde edilecek başarı, spor hekimliği ekibi ile sporcunun işbirliğine dayanmaktadır. Sporcuların planlanan tedaviye uyum sağlamaları bazen bilişsel, emosyonel ve davranışsal sorunlar nedeniyle güç olabilmektedir. Spor hekimliği ekibi rehabilitasyondaki becerilerini aynı zamanda sporcunun endişelerini gidermede de kullanmalıdır. Rehabilitasyonun başarısı doğru ve ayırıcı tanıya, spor hekimliği ekibinin iletişim ve işbirliğine bağlıdır. Yaralanmanın tipi, uygulanan cerrahi tedavinin ayrıntıları, tanısal testlerin sonuçları, hastanın doku bütünlüğü ve kalitesi ile tıbbi ekibin, sporcunun tedavisi konusundaki beklentileri ekip tarafından paylaşılırsa tedavide başarıyı yakalama olanağı artmaktadır. Bazen sporcular bilişsel sorunlar yaşadıklarından verilen tedavileri yerine getirmede sıkıntılar yaşamaktadırlar. Örneğin, sporcuların yaralanmanın doğası, verilen tedavinin hedefleri ve iyileşme sürecinin prognozu konularını kavramaları gerekmektedir. Yine, kaygı, suçlama, suçluluk ve öfke gibi duygusal sorunlarla baş etmek zorundadırlar. Ayrıca, mevcut durumları ile nasıl mücadele edecekleri gibi davranışsal sorunlarla da karşılaşabilmektedirler. Sportif rehabilitasyon ile uğraşan spor hekimliği ekibi, bilgi ve becerilerini sporcuların tedavi ve sonuçları hakkındaki kaygılarını gidermede de kullanmalıdır. Yaralanmış sporcuların içinde bulundukları durumun getireceği sonuçlar konusunda bilgilendirilmesi çoğu zaman rehabilitasyonun ilk basamağını oluşturmaktadır. Ekip, en yüksek 61 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK verimi alabilmek için rehabilitasyon sürecinde psikolojik ve fiziksel rehabilitasyonu birlikte yürütmelidir. Bir spor yaralanmasından sonra rehabilitasyon, tam iyileşmeyi sağlamak, spordan ayrılma süresini en aza indirmek ve yeniden yaralanmayı önlemek için çok önemli bir husustur. Modern rehabilitasyon yöntemleri, geleneksel yönetim protokollerini aşmıştır. Aynı zamanda sporcunun ve tüm rehabilitasyon ekibinin eşit katılımını talep eden aktif bir rehabilitasyon çerçevesine dayanmaktadır. En erken spora dönüşü sağlamak için girişimlerde bulunulur ve spor klinisyenleri rekabete güvenli bir şekilde geri dönüşten sorumlu olsalar bile, sporcunun son söze sahip olduğunu hatırlamak önemlidir. SPOR YARALANMALARI Spor yaralanmaları makrotravmatik veya mikrotravmatik nedenlerle ortaya çıkan akut veya kronik yaralanmalar olabilir. Makrotravmatik yaralanmalar ani ve direk travmalarla hemen fark edilebilen hasara yol açarlar. Zorlanmalar, burkulmalar, çıkıklar ve kırıklar bu grubun içinde ele alınmaktadır. Mikrotravmatik yaralanmalar ise aşırı kullanım yaralanmaları olarak bilinir ve hem çocuk hem de yetişkin sporcularda sıklıkla ortaya çıkabilirler. Kas zorlanmaları yüksek şiddetli sprint gerektiren spor dallarında daha sık görülmektedir. Tüm spor yaralanmaları içinde spora dönüş sonrasında tekrarlama oranı en yüksek olan yaralanmalar kassal zorlanmalardır. En sık görülen kassal yaralanma olan hamstring zorlanmaları profesyonel futbolcularda yaklaşık %12 oranında tekrarlamaktadır. Genel olarak spora dönüş için uygun zamanın performansın optimale geldiği, yeniden yaralanma riskinin en aza indirildiği zaman olduğu kabul edilmektedir. Hootman ve ark. ABD'de 15 farklı spor dalında kolej sporcuları gözlemledi. Elde ettikleri sonuçlar, alt ekstremite yaralanmalarının tüm spor yaralanmalarının >%50'sinden sorumlu olduğu, diz ve ayak bileğinin ağırlıklı olarak dahil olduğu sonucuna varmıştır. Yaralanmaların çoğu temas yaralanmalarıydı ve yarışma sırasında antrenman yaralanmalarına kıyasla önemli ölçüde daha yüksek sayılar gözlendi. 15 spor dalından futbolun (Gridiron) en yüksek yaralanma oranına sahip olduğunu ve rekabetçi güreşin ikinci büyük olduğunu analiz ettiler. Yazarlar ayrıca, 16 yıllık dönemde, artan 62 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & REHABİLİTASYON fiziksel talep, katılım ve kural değişikliğinin yaralanma eğilimleri üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğunu gözlemlediler. REHABİLİTASYON PLANLAMASININ AMAÇLARI Birincil amaç, yaralanma öncesi fiziksel ve duygusal düzeyde spora geri dönmek ve yeniden yaralanmayı önlemektir. Tercihen katılım öncesi belgelenen temel ölçüleri ve oyuncu niteliklerini kullanarak, oyuncunun olmasını istediğiniz yerden geriye doğru çalışarak, bir nihai hedefe sahip olmak önemlidir. Rehabilitasyon programındaki kilit noktalar planlanmalı ve taslak haline getirilmelidir. Yaralanmaya özgü rehabilitasyona ek olarak, risk faktörlerini ortadan kaldırmak ve ilk etapta yaralanmanın neden meydana geldiğini belirlemek önemlidir. Spor yaralanması sonrası rehabilitasyonun yararları aşağıdaki maddeleri içermekle birlikte yalnızca bunlarla sınırlı kalmamaktadır; -Ağrısız ve tam eklem hareket açıklığına (ROM) kavuşturmak -Fonksiyonel kuvvetin yerine getirilmesi -Ağrı ve duyu yitimi gibi durumların azaltılması veya tamamen ortadan kaldırılması -İnflamasyonun azaltılması veya giderilmesi -Propriyosepsiyonun geliştirilmesi - Postüral stabilite ve kontrolün geliştirilmesi -Yürüyüş paterninin düzeltilmesi -Mevcut yaralanma ve olası yaralanmalar konusunda farkındalığın artırılması ve eğitim -Kardiyovasküler fonksiyonun geliştirilmesi İkinci amaç olarak sporcunun işlevi ve performansı yaralanma öncesi seviyeye geri getirmektir. Bunun için, mümkün olduğunca çok sayıda sporcuda temel verilere sahip olmak önemlidir, bu da sporcuların rutin taramasının ve fiziksel durumlarının belgelenmesinin önemini gösterir. Güç ve şartlanma, yeniden yaralanma için önleyici tedbirleri hesaba katmamız gerektiğinden, yaralanma öncesinde olduğundan biraz daha yüksek bir güç, kuvvet ve dayanıklılık elde etmeyi amaçlamalıdır. 63 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Üçüncü amacımız yeniden yaralanma risklerini en aza indirmektir. Yaralanma, yeniden yaralanma için en büyük risk faktörüdür. Sporcular tekrar yarışmaya başladığında dikkatli izleme gereklidir. Rekabete dönen oyuncular üzerindeki fiziksel yükü izlemenin önemi daha sonra gözden geçirmede vurgulanmıştır ve ayrıca, akut kronik iş yükü oranının izlenmesi üzerine okuma şiddetle tavsiye edilir. Sporcular üzerindeki fiziksel iş yükünün izlenmesi, klinisyenlerin spora optimum dönüşü belirlemesine yardımcı olurken, minimum yeniden yaralanma riski sağlar. Son olarak sporcu için spora güvenli dönüş süreci başlatılır. Spora dönüş, rehabilitasyon ekibinin farklı üyeleri tarafından farklı yorumlanabilir; bu nedenle, klinisyenin sporcunun hangi kapasiteyle geri döneceğini belirlemesi gerekir. Rehabilitasyondan rekabete kademeli olarak geçiş yapılır, böylece sporcuların geri döner dönmez hemen sakatlanma riski ortadan kaldırılır. Oyuncunun, maç gününden birkaç gün önce takımla tam bir antrenman seansını tamamlaması ve antrenman boyunca semptomsuz olması gerekir. Örneğin, alt ekstremite sakatlığından geri dönen bir kaleci bütün bir oyun oynayabilirken, aynı sakatlığa sahip bir pivot forvet sınırlı oyun süresiyle karşılaşabilir. Benzer şekilde, omuz yaralanması olan bir kaleci, omuz sakatlığı olan bir merkez forvet ile karşılaştırıldığında rekabete farklı geçişlere sahip olacaktır. Bu, sporcular için bireyselleştirilmiş ve özel olarak tasarlanmış bir rehabilitasyon yaklaşımı argümanını daha da güçlendirir. Sporcularla çalışan rehabilitasyon ekibinin sporun fiziksel psikolojik istemleri konusunda bilgi sahibi olması gerekmektedir. Bir sporcu söz konusu olduğunda, ayak bileği burkulması sadece basit bir ayak bileği burkulması değildir. Ligamentin anatomisini bilmek ve basit birkaç egzersiz önermekten ötesi gerekmektedir. Sporcu rehabilitasyonu ile uğraşan ekibin şu önemli konuları dikkate alması gerekmektedir. 1. 2. olmak 3. 4. 5. bilmek Spor dalları ve özellikleri hakkında bilgi sahibi olmak Değişik sporların biyomekaniği ve patomekaniği konusunda bilgili Sporda kullanılan koruyucu malzemeler konusunda bilgi sahibi olmak Sporun gerektirdiği fizyolojik özellikler konusunda bilgili olmak Çocukluk çağı ve yetişkin spor yaralanmaları arasındaki farklılıkları 64 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & REHABİLİTASYON 6. bilmek 7. olmak 8. 9. Yaralanmalardan korunma programlarını ve spora dönüş kriterlerini Spora katılım öncesi muayene ve değerlendirmeler konusunda bilgili Spordan men etme kriterlerini bilmek Acil müdahale konusunda yetkin olmak Spora dönüş aşaması bazen karmaşık bir süreç gibi görünebilmektedir. Çünkü sporcu, ailesi, antrenörler, aile hekimi ve diğerleri de bu sürece dahil olan kişilerdir. Başarılı bir spor dönüş sürecinin anahtarı da karar sürecine tüm ilgili kişileri dahil etmektedir. Tedaviyi yürüten hekimin dikkat etmesi gereken şey, spora dönüş kararını verirken sporcunun kesinlikle bundan zarar görmeyeceğine ve en üst düzeyde performans gösterebilecek durumda olduğundan emin olması gerektiğidir. Spor yaralanmalarının tedavisinde hedef sportif fonksiyonun mümkün olan en kısa zamanda en üst düzeye ulaştırılmasıdır. Sporcunun yeniden aktif spor yaşantısına devam edebilmesi için yaralanma sonrası uygun sportif rehabilitasyon programının uygulanması gerekir. Bu programın kişiye özgü olması, rehabilitasyon kurallarına uyularak planlanması ve rehabilitasyonun tüm aşamalarını içermesi spora dönüşü sağlayan en önemli etkenlerdir. SPOR YARALANMALARINDA REHABİLİTASYON SÜRECİ Herhangi bir sakatlanma ya da geçirilen bir hastalıktan sonra yaşanan, sporcunun kas iskelet sistemi fonksiyonlarında görülen hasarın en hızlı şekilde tedavi edilmesi ve sporcunun optimum performansına ulaşması için planlanan süreçtir. Rehabilitasyonun baştaki amaçlarından ilki, sporcunun yaşadığı sakatlanma olayına müdahale etmek ve eski performansına ulaşmasına yardımcı olmaktır. Böylece travmadan sonra sporcunun yaşadığı olumsuz durumdan en az şekilde etkilenmesine ve yaşanacak hareket sınırlılığına bağlı ortaya çıkan sorunlara çözüm bulmaktır. Multidisipliner bir rehabilitasyon programını hazırlarken hasar gören bölge, spor branşının niteliği, sporcunun yaşı, performans düzeyi ve 65 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK travmadan sonra yaşanabilecek güç ve biyomotor fonksiyonların gerilemesi gibi unsurlar göz önünde bulundurulmalıdır. Bu esaslara göre düzenlenecek olan bir rehabilitasyon programının başlıca maddeleri şunlardır: 1-Enflamasyonun Önlenmesi: Sakatlanan bölgede, travmadan itibaren erken dönemde ağrı, ödem, akıntı ateş ile beraber bazı belirtiler gözlenecektir. Sakatlanmadan sonra o bölgeye, buz basıncı uygulayarak ağrı ve inflamasyonun gelişmesi önlenmeye çalışılır. 2-Eklemlerin hareket yeteneğinin kendi sınırları içinde tutulması: Sakatlanmadan sonraki süreçte, en çok dikkat edilmesi gereken bir diğer konu da eklemlerin hareketlerinin optimum sınırlarda korunmaya çalışılmasıdır. Tespitten sonra, aktif eklem hareketlerine geçilir. Aktif hareket uygulanamıyor ise her gün belli aralıklarla pasif eklem hareketlerin uygulanması gerekir. 3-Kas Kuvvetinin Korunması: Sakatlanma sonrası kasların eski güç formlarına ulaştırmak rehabilitasyonun önemli amaçlarındandır. Normal eklem hareket kapasitesinin en az %75’ine ulaşmadan güçlendirme programlarına geçilmemelidir. Sporcunun yalnızca herhangi küçük bir kısmı hasar görmüş olsa da programa sporcunun tüm bedeni dahil edilmelidir. Aktif ya da pasif ağırlık eğitimi uygulamaları adına American College of Sports Medicine (ACSM) tarafından önerilenler: 1. Sporcuların programdan sıkılmaması için eğitimler 1 en fazla 1 saat sürmelidir. 2. Büyük kas grupları için egzersizler 8-10 tekrardan oluşmalıdır. 3. Sporcu yorulana kadar 8–12 tekrardan oluşan 1 set yapılmalıdır. 4. Çok set, fazla kuvvet oluşturmasına rağmen; gelişimi yavaşlatır. 5. Her hafta en az 2 gün egzersiz uygulanmalıdır. 6. Sporcunun niteliğine ve yaşına göre özel egzersiz yöntemleri seçilebilir. 7. Eklem hareket egzersizleri uygulanırken ağrı yaşanmamasına özen gösterilmelidir. 8. Egzersiz uygulanırken mutlaka uzman kontrolü olmalıdır. 66 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & REHABİLİTASYON 9. Sporcunun solunum hızının ve derinliğinin egzersiz sırasında optimum sınırlarda olmasına dikkat edilir. 10. Egzersiz sırasında hareketleri uygularken yardımcı olması adına bir kişi seçilir. ACSM’nin ısınma hareketleri için önerdiği bazı noktalar: 1. Asıl çalışma egzersizine geçmeden önce ağırlık kullanmadan 12-15 tekrar yaparak 5 dk boyunca dinlenilmelidir. 2. Kişiye özel bazı ısınma tekniklerinin uygulanması daha etkilidir. 3. Aşırı tekrar içeren egzersizler uygulanacaksa ısınmaya gerek duyulmaz. 4. Kaslar ve eklemler sakatlanmaya meyilli ise mutlaka egzersiz arasında bir ısınma daha uygulanır. 4-Kişiye Özel Becerilerin Geliştirilmesi: Rehabilitasyonun önemli amaçlarından bir diğeri de kişiye özgü yeteneklerin geliştirilmesidir Sporcuda sakatlık, kişiyi var olan performansından geriye gitmesine yol açar ve bazı kayıplar oluşturur. Kayıpların önlenmesi için; a) Vücuttaki sağlıklı olan bölümlerin geliştirilmesine ve hareketliliğine devam edilmesi, b) Sakatlanan bölgenin iyileştirilmesinde fonksiyonel ve özgün egzersizlere yer verilmesi önemlidir 5-Nöromüsküler Rehabilitasyon: sporcunun yalnızca kuvvetlenmesi değil nörolojik olarak güçlenmesi de rehabilitasyon sürecinin içindedir. Eklem hareketlerinin zarar görmemesi için PNF uygulaması sürecin başından itibaren kullanılır (Proprioseptif Nöromüsküler Fasilitasyon). Sporcuda denge ve koordinasyonu geliştirmek, kas kuvvetini, esnekliğini güçlendirmek için kullanılan özel yönteme PNF denir. Egzersiz programları kişiye özel bireysel olarak hazırlanmalıdır. ❖ Bandaj Tekniği Atel Uygulaması: Vücuttaki tüm ekstremitelerin tespitini yapmak amacıyla uygulanır. 67 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Sargı bandaj: Öncelikle parmak kırıklarında ortaya çıkan ödemi, ağrıyı engellemek için uygulanır. Elastik bandaj: Travmadan hemen sonra kompresyon için uygulanır. Bandajlar üç temel amaç için kullanılır: a. Koruyucu Bandaj: Direk yara üzerine uygulanırlar. Yarayı örtmek için kullanılır. b. Sabitleme Bandajı: Hasar görmüş bölgenin hareket sınırlılığını arttırmak ve doku altı kanamayı önlemek için kullanılır. Çoğunlukla elastik bandaj uygulanır. c. Tespit Bandajı: Hasarlanmış eklem ya da vücut bölgesinin hareket etmesini önlemek için ya da çok ağır sakatlanmalarda kullanılır. ❖ Bandaj yaparken dikkat edilecek noktalar: ✓ Sporcunun yönü tedaviyi uygulayacak kişiye doğru olmalıdır. ✓ Kolayca sarılabilmesi için rulo yukarıdan açılarak tutulmalıdır. ✓ Tedavinin etkisini arttırmak için tamponlar kullanılabilir. ✓ Bandaj yapılırken kas en uzun ve gergin halinde olmalıdır. ✓ Bandajı sararken kan dolaşımını etkilememesi için dikkatli olunmalıdır. ✓ Bandajın bölgeyi tam sardığına emin olunmalıdır. ✓ Hasarın akut süreci tamamlanana kadar bandaj kullanılmaya devam edilir. ✓ Soğuk uygulama durumlarında geçici olarak bandaj çıkarılır. ✓ Kan dolaşımı kontrolü ve bölgeyi rahatlatmak için 4 saatte bir bandaj çıkarılır ve tekrar uygulanır. ✓ Gece uyumadan önce bandaj çıkarılır. ❖ Soğuk tedavi uygulama şekilleri: ✓ Buz uygulaması: Küçük buz parçaları bir torbaya koyulur ve travma bölgesine 20 dk arayla 4-5 kez uygulanır. ✓ Soğuk Buz Paketleri: Birden fazla çok kez uygulanabilir. ✓ Havlu Uygulaması: Havlu, buzlu suya batırılır, biraz bekletilir ve bölgeye uygulanır. 68 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & REHABİLİTASYON ✓ Buz masajı uygulaması: Hasar görmüş bölgeye küçük buz parçacıkları ile masaj yapılır. ✓ Şok banyosu: küvetin içine buz parçacıkları koyulur ve kişinin banyo yapmasına yardımcı olunur. ❖ Soğuk Uygulamanın Vücuttaki Etkileri: ✓ Damar Vazokonstrüksiyonu: soğuk uygulama ile damarların büzüşmesidir. Böylelikle ödem engellenir. ✓ Damar Vazodilatasyonu: Uzun süre uygulanan soğuk uygulama ile birlikte dolaşım artar ve sıcaklık yükselir. Damarlar yeniden daralmaya başlar. ✓ Kas Gevşemesi: Sinirsel anlamda bir yavaşlama gerçekleşir. Kaslar gevşemeye başlar ❖ Isı Uygulaması: ✓ Çeşitli tekniklerle hasar görmüş ya da vücudun bir kısmının sıcak kompreslerle sarılması şeklinde uygulanır. ❖ Uygulama Teknikleri: ✓ Sıcak Havlu Uygulaması: Uygulamaya sürecin 4. gününde başlanır. Havlu sıcak suya batırılır ve hasar görmüş bölgeye yavaşça gezdirilir. ✓ Nemli Isı Uygulaması: Genel olarak su kullanılır. Sauna, kaplıca, hamam gibi bunların yanında parafin banyosu da bu uygulamanın içindedir. ✓ Kuru Isı Uygulaması: Isı veren lambalar ve ışınlar kullanılır. Yumuşak dokularda 1,5-2 cm derinlerde etkisi görülür. ❖ Sıcak Uygulama Tedavisinin Faydaları: ✓ Kas kasılmalarını ve bölgedeki ağrı şiddetini düşürür. ✓ Isınma ile beraber hareketin gerçekleşmesine yardımcı olur. ✓ Bölgesel kan akımının arttırır. ✓ Bölgedeki yaraların kısa sürede onarımına yardımcı olur. ❖ Masaj Uygulaması: Vücuttaki kan akımını ve lenf sistemini uyarmak, sinirsel iletimi arttırmak ve yatıştırmak, vücuda zararlı olan maddelerin vücuttan uzaklaşmasını sağlamak ve ödem oluşmasını önlemek için yumuşak vücut dokularına uygulanan işleme masaj adı verilir. 69 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK ❖ Masajın etkileri: ✓ Ağrıyı en aza indirme ✓ Egzersiz ve turnuva esnasında kasılmaları azaltma ✓ Sakatlıktan sonra iyileşmeyi hızlandırma ✓ Kasların gevşetilmesi ✓ İyileşme sürecine yardımcı olma ✓ Fiziksel yorgunluk ve gerginliği azaltma ✓ Vücut ısısını ve kan akımını arttırma ❖ Egzersiz Tedavi Uygulaması Spordan sonra yaşanan sakatlanmalarda rehabilitasyon sürecinin en önemli bölümlerinden biridir. Genelde çok önem verilmez. Bu ihmalden dolayı iyileşme süreci uzar ve sporcunun spora dönüşü de geç olur. Planlı bir aktivite programı hazırlarken; sporcunun bireysel ve çevresel tüm özellikleri tek tek ele alınmalıdır. ❖ Programı uygularken dikkat edilmesi gereken noktalar: ✓ Sporcu rahat duruma getirilir. ✓ Programı kaçılmamalıdır. uygularken ağrı olmamalı ve aşırı zorlamaya ✓ Zorlama ve ağrı sınırı hiçbir sporcuda aşılmamalıdır. ✓ Egzersiz süreleri sık sık ancak kısa olmalıdır. ✓ Egzersizin şekli, sakatlığa ve spor branşına göre uygun olmalıdır. ❖ Egzersiz Tipleri: 1. Statik Kasılma: Kas boyunun sabit kaldığı ancak kas tonusunun arttığı kasılmadır. Kasta tansiyon değişir, fakat uzunluk aynı kalır. Örn; duvar itme, (Sabit bir duvarı itmeye çalışma da bu kasılma türüne bir örnektir.) 2. Dinamik Kasılma: Kas tonusu sabit, fakat kas boyunun değişmesiyle oluşan kasılma türüdür. Egzersizler ölçülü ve dikkatli şekilde yapılmaldır. Örn: Koşma, hareket sağlayan egzersizler 70 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & REHABİLİTASYON SPORCUNUN PSİKOLOJİK OLARAK DESTEKLENMESİ Bir spor yaralanmasının sporcu için hem fiziksel hem de psikolojik sonuçları vardır. Yaralanma sonrası yaygın bir psikolojik tepki, yeniden yaralanma korkusunun artmasıdır. Bir spor yaralanmasından sonra yeniden yaralanma korkusu, fiziksel bozuklukların iyileşmesini olumsuz etkileyerek geciktirebilir, öz kontrol işlevini azaltabilir ve spora tekrar başarılı bir şekilde dönmesini engelleyebilir. Yeniden yaralanma korkusu yüksek olan sporcular, rehabilitasyon sonuçlarını iyileştirmek için psikolojik olarak bilgilendirilmiş bir eğitim programına dahil edilebilirler. Psikolojik olarak bilgilendirilmiş bir eğitim programının amacı, yaralı sporculardaki yeniden yaralanma korkusunu ölçmek ve rehabilitasyon sonuçlarını optimize etmek, yeniden yaralanma korkusunu azaltmak için müdahaleler sağlamak olacaktır. Şekil 1. Spor yaralanmalarına ve rehabilitasyon sürecine psikolojik yanıtın entegre modeli (Weise-Bjornstal ve ark, 1998'den uyarlanmıştır). ENGELLİ SPORCULARDA SPORTİF REHABİLİTASYON Gelişimlerini sağlıklı olarak tamamlayan normal bireylerde olduğu gibi, engelli bireylerde de sporun en önemli amaçlarının başında rehabilitasyon ve sosyalizasyon gelmektedir. 71 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Engelli bireylerin kendi potansiyellerinin farkına vararak hayatlarını yaşanabilir hale getirmek ve topluma kazanmalarını sağlayarak yaşam kalitelerini artırabilmek için pek çok aktivite bulunmaktadır. Bu aktivitelerden en önemlisi olan spor sayesinde engelliler kolaylıkla toplumda bir birey olarak kaynaşabilmektedirler. Spor, aktif olarak ilgilenen engelli bireylerin fiziksel olarak güçlenmelerinin yanı sıra psikolojik olarak güçlenerek yaşamdan aldıkları hazzın artmasına ve dolayısıyla da yaşam kalitelerinin yükselmesine neden olmaktadır. Spor aynı zamanda bireyler arasındaki kaynaşmayı, paylaşmayı arttırarak sosyalleşmeyi ve toplumla iç içe olmayı sağlamaktadır Dünyada engelli bireylerin spor faaliyetlerine dahil olmaları 20. yüzyılın ikinci yarısından sonra başlamıştır. Bu süreçte rehabilitasyon kavramında ve engellilere olan yaklaşımda anlamlı gelişmeler olmuş ve her çeşit sosyal etkinliklerde engelli bireylere yer verilmeye başlanmıştır. Engelli bireyler arasında çok kısa zamanda önemli bir ilgi odağı halini alan sportif aktiviteler her geçen gün gelişerek olimpik organizasyonların düzenlenmesine kadar gitmiştir. İçinde bulunduğumuz yüzyıl boyunca engelli bireylerde spor, medikal rehabilitasyon modelinden yarış sporları modeline dönüşmüştür. Zorluklara rağmen yarışan engelli sporcu sayısı önemli ölçüde artmıştır. Roma'da 1960 yılında düzenlenen yaz paralimpik oyunlarında katılımcı sayısı 400 atlet iken bu rakam 2004 yılında Atina'da 3806 atlete çıkmıştır. Çoğu paralimpik atlet, performanslara ulaşmıştır. engeli olmayan atletlerle benzer 1992’de Mechelen ve ark. engelli bireylerde spor yaralanmalarını önlemede ilk basamağın yaralanma sıklığının ve derecesinin belirlenmesi, ikinci basamağın yaralanma risk faktörleri ve mekanizmalarının belirlenmesi olduğunu ve en son bu bilgiler ışığında yaralanmayı önleme stratejileri geliştirilmesi gerektiğini belirtmişlerdir. Engelli sporcuların engelsiz sporcularla benzer yaralanma oranlarına ve paternlerine sahip oldukları düşünülmektedir. Bununla birlikte, bazı yaralanmalar ve hastalıklar bazı engellilik türlerinde diğerlerinden daha sık görülmektedir. Engelli bir sporcu için yaralanma, engelli olmayan bir sporcudan daha önemlidir. Çünkü engelli sporcuda yaralanma sporu engellediği kadar günlük 72 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & REHABİLİTASYON yaşamı da etkilemektedir. Örneğin üst ekstremitede kas yaralanması olan bir cirit sporcusunda sadece spora katılım engellenirken tekerlekli sandalye (TS) cirit sporcusunda günlük yaşam aktivelerinde de etkilenme olabilir. Bu sebeplerden engelli sporcuların sakatlanmalardan sonraki rehabilitasyonu daha fazla önem taşıyarak benzer işlevlere sahip uygulamalar içermektedir. BÖLÜM KAYNAKLARI Açak M. (1996). Spor Masajı. İnönü Üniversitesi Basımevi, Malatya Ayral D. (2013). İlk yardım ve sportif rehabilitasyon ilkeleri. Spor Hekimliği Dergisi, 48, 57-68. Aytar A, Zeybek A, Pekyavaş NO, Tigli AA, Ergun N. (2015). Scapular resting position, shoulder pain and function in disabled athletes. Prosthet Orthot Int. 39, 390-96. Bağrıaçık A, Açak M. (1997). Spor Sakatlıkları ve Rehabilitasyon. Malatya. Baltacı G, Ergun N. (2006). Spor Yaralanmalarında Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Prensipleri. Pelin Ofset, Ankara. Beyazova M, Kutsal YG. (2000). Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon. Güneş Kitabevi, 1442. Booth FW., (1987). Physiologic and biochemical effects of immobilization on muscle. Clin Orthop Relat Res., 219, 15–20. Christakou A, Lavallee D. (2009). Rehabilitation from sports injuries. from theory to practice. Perspectives in Public Health 129;120-6. Clover J, Wall J. (2010). Return-to-Play Criteria Following Sports Injury. Clin Sports Med., 29, 169-75. Dhillon H, Dhillon S, Dhillon MS. (2017). Current Concepts in Sports Injury Rehabilitation. İndian J. Orthop, 51(5), 529-536. Ergun N, Baltacı G. (2006). Spor yaralanmalarında fizyoterapi ve rehabilitasyon prensipleri. Hacettepe Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Yüksekokulu Yayınları, Ankara: 20-21 Fagher K, Lexell J, (2014). Sports‐related injuries in athletes with disabilities. Scand J Med Sci Sports, 24. Griffith W. (2002). Spor Sakatlıkları Rehberi. Birol Yayınları, İstanbul. Hsu CJ, Meierbachtol A, George SZ, Chmielewski TL. (2017). Sports Health. 9(2), 162-167. Http-1: https://iwbf.org/images/a_classification/classificationmanual201420 18 %20englishfinal.pdf Erişim Tarihi: 10.12.2020. 73 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Http-2: http://www.iwbf.org/images/a_classification/classificationmanual20 14-2018 englishfinal.pdf. Erişim Tarihi: 10.12.2020. Http-3: http://www.ilkyardim.org.tr Erişim Tarihi: 10.12.2020. Hootman JM, Dick R, Agel J. (2007). Spor için Kolej Yaralanmalarının Epidemiyolojisi. Yaralanmayı Önleme Girişimleri İçin Özet ve Öneriler. J. Athl Treni. 42, 311–9. Johnson BF, Mushett CA, Richter K, Peacock- Decatur GA. (2004) Sport for athletes with physical disabilities: injuries and medical issues. Blaze Sports America. Kabin FW. (1987). İmmobilizasyonun kas üzerine fizyolojik ve biyokimyasal etkileri. Clin Orthop Relat Res., 219, 15-20. Kalyon T.A. (1997). Özürlülerde Spor [Sports in disability]. Ankara: Bagırgan Yayınevi Kalyon TA. (2007). Spor hekimliği, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon, Güneş Tıp Kitapevleri, Ankara: 557- 575. Klenck C, Gebke K. (2007). Practical management: common medical problems in disabled athletes. Clin J Sport Med, 17, 55-60. Konar, N. (2006) www.zb-sport.dshs-koeln.de/Dissertati nen/.../NurettinKonar.html. Konin JG. (2010). Introduction to Rehabilitation. Clin Sports Med., 29, 1-4. Orchard J, Best TM, Verrall GM. (2005). Return to Play Following Muscle Strains. Clin J Sport Med, 15, 436-41. Quillen WS, David JM, Zachazewski EJ. (1996). The Process of Athletic Injury and Rehabilitation. In: Zachazewski EJ, David JM, Quillen WS, eds. Athletic ınjuries and rehabilitation. Philadelphia: 3-8. Quillen WS, David JM, Zachazewski EJ. (1996). The Process of Athletic Injury and Rehabilitation. In: Zachazewski EJ, David JM, Quillen WS, eds. Athletic ınjuries and rehabilitation. Philadelphia: W.B. Saunders Company, 3-8. Özünlü N, Aytar A, Irmak R, Ergun N. (2011). Türkiye’de ampute futbol oyuncularının fiziksel ve sosyodemografik profili. Başkent Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi Rehabilitasyon 6. Spor Fizyoterapistleri Kongresi Bildirileri, Ankara: 192. Shrier I. (2015). Oyuna dönüş kararı verme için risk ve risk toleransı (StARRT) çerçevesinin stratejik değerlendirmesi. Br J Sports Med., 49, 1311–5. 74 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & REHABİLİTASYON Söğüt M. (2006). Sporun bedensel engellilerin sosyalleşmeleri üzerine etkisi. Yayımlanmamış yüksek lisans tezi, Mersin Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Mersin. Şahin HM. (2002). Beden eğitimi ve sporda temel kavramlar sözlüğü. Nobel Yayınları, Gaziantep. Undheim MB, Cosgrave C, King E, Strike S, Marshall B, Falvey É, et al. (2015). Isokinetic muscle strength and readiness to return to sport following anterior cruciate ligament reconstruction: Is there an association? A systematic review and a protocol recommendation. Br J Sports Med., 49, 1305–10. Uzlaşır, S., Erden, Z. (2016). Profesyonel basketbol oyuncularında Kinezyo bantlamanın gastrocnemius kasında germe-kısalma döngüsü üzerine etkisi. Journal of Exercise Therapy and Rehabilitation, 3(2), 37-44. Vanlandewijck YC, Thompson WR. (2011). Handbook of sports medicine and science. First ed. Chichester: John Wiley - Sons.: 217-64. Warren LF, Marshall JL. (1979). The Supporting Structures and layers on the medial side of the knee. J Bone Joint Surgery, 61, 56-62. Weise B. et al., (1998). Integrated model of psychological response to the sport injury and rehabilitation process adapted from. Wilk KE, Reinold MM, Olsen AC. (2006). Principles of rehabilitation. Johnson DL, Mair SD (Ed): Clinical Sports Medicine, Philadelphia: 1, 97-110. 75 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK 76 SPORUN KAVRAMSAL TEMELLERİ-5 SPOR & DOLAŞIM SİSTEMİ Yazar Doktorant. Esra KÜRKCÜ AKGÖNÜL 6. Bölüm 1 Dokuz Eylül Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi, Beden Eğitimi ve Spor Öğretmenliği Bölümü, İzmir/TÜRKİYE. https://orcid.org/0000-0003-3771-937X esra.kurkcuakgonul@deu.edu.tr 77 1 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK GİRİŞ İnsan bedeni, özel uyumu olan, kendi içerisinde mükemmel bir sistem olarak varlığını sürdüren bir organizmadır. Merkezi sinir sistemi aracılığıyla hayat dinamiğini kontrol eder ve bu dinamiklerden biri de kalbin çalışmasıdır. Kalp ritmik bir şekilde çalışarak kanı vücuda pompalar. Bu işlemi özelleşmiş ileti sistemi pacemaker hücreleri sayesinde kasılarak gerçekleştirir. Kalbin çalışması hem istirahat halinde hem de egzersizde sürekli, istikrarlı ve ritimli halde devam eder. Kalbin ritmi, iklim, sıcaklık, stres, ısı, hormon gibi içsel ve dışsal birçok etmene bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Yaşamı süresince insan hareket ederek ihtiyaçlarını karşılar, hareket etmek için de kaslar kullanılır. Kasların çalışması için organizmayı oluşturan birçok sistem; kas-iskelet sistemi, sinir sistemi, solunum sistemi, endokrin sistem ve dolaşım sistemi; birlikte çalışır. Her sistemin kendine özgü bir yapısı, çalışma sistemi ve sorumluluğu vardır. Organizmanın hareketini sağlayan bu sistemlerin tek başına bir önemi yoktur, birlikte etkili ve verimli çalışmaları en önemli noktadır. Ancak sistemlerin içinde lokomotif görevi gören, özellikle egzersiz anında önemli sorumluluğu olan sistem dolaşım sistemidir denilebilir. Çünkü vücudun her noktasının ihtiyacı olan temiz kanı ilgili noktalara iletir, taşır, bu işlemi de kalp üstün anatomisi sayesinde gerçekleştirir. Kalbin kan pompalayamaması demek tüm organ ve yapıların çalışamaması demektir. Bu nedenle bu bölümde dolaşım sisteminin yapısı, egzersiz esnasında dolaşım sisteminin görevi, önemi ve çalışma prensibi hakkında bilgi verilecektir. Sağlıklı yaşam için gerekli olan hareketli hayat tarzı, spor yapmak, aktivite ve etkinliklere katılma sonucunda iskelet kaslarının kasılması ile üretilen, vücudun minimum (bazal) düzeyinin üzerinde enerji harcamasını gerektiren bedensel hareketler egzersiz olarak tanımlanır. Fiziksel aktivite esnasında, metabolik etkinlikler sonucu oluşan atık ürünlerin atılması ve çalışan dokuların ihtiyaç duyduğu besin ve oksijen gibi temel enerji verici maddelerin alınması için dolaşım sistemi çalışan dokulara kan temin etmekle görevlidir. Dolaşımın ikincil sorumluluğu ise uzun süreli aktivitelerde vücut sıcaklığını normal değerler arasında tutmaktır. Sağlık ve spora özgü fiziksel uygunlukta kardiyovasküler dayanıklılık ve aerobik güç bileşenlerinin oranı yüksektir. Dolaşım sistemi elemanlarının 78 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & DOLASIM SİSTEMİ kalp, kan ve damarların iyileşmesi fiziksel uygunluğu da artırmakta, egzersiz yapabilme, sürdürebilme oranı artırmaktadır. Böylelikle alınan oksijenin taşınması ve kullanılması kapasitesi ile birlikte orta ve yüksek şiddetli aktiviteleri sürdürebilme yeteneği artar. Bundan dolayı yüksek düzeyde kalp ve dolaşım sistemi uygunluğu organizmaya sayısız fayda sağlar ve bu düzenli egzersiz alışkanlığı ile ilişkilidir. Dolaşım Sistemi Elemanları Organizmada dolaşım sistemi elemanları morfolojik ve fonksiyonel karakter bakımından farklı özelliktedirler. Dolaşım sistemi; kalp, damarlar ve kandan oluşmaktadır. Kalp merkezi kanı vücudun her noktasına pompalamakla, damarlar merkezi kanı ilgili organlara iletmekle, kan ise içerdiği besinleri dokulara taşımakla görevlidir. Kalp anatomik yapısıyla dört odacıklıdır; yukarıda sağ ve sol kulakçıklar, aşağıda ise sağ ve sol karıncıklar yer alır. Kulakçık ve karıncıklar arasında ise biküspit ve triküspit kapakçıklar bulunmaktadır. Büyük toplardamarlar ile sağ kulakçığa gelen kirli kan, sağ karıncığa pompalanır. Sağ karıncıktan akciğere pompalanan kirli kan temizlenerek sol kulakçığa geri döner. Sol kulakçıktaki temiz kan aort ile tüm vücuda pompalanır. Kan bu işlemi yapmak için özelleşmiş uyarı oluşturucu ileti sistemine (pacemaker) sahiptir. Kalbin elektriksel iletisi sırasıyla sinoatrial düğüm, atrioventriküler düğüm, his demetleri ve purkinje lifleri ile dağılarak çalışmasını düzenler. Kasılma işlemini kalp kası (miyokard) sayesinde gerçekleştirir. Miyokard kasılma için enerjiye ihtiyaç duymaktadır ve dinlenimde bu ihtiyacını %35 karbonhidrat, %60 yağ ve %5 ketonlardan, %1 anaerobik glikolizden sağlarken; submaksimal uzun süreli egzersizlerde ana enerji yakıtı %70 79 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK oranında yağ asitlerinden, maksimal egzersizlerde %50 den fazlasını anaerobik yol ürünü olan laktik asitten sağlamaktadır. Vücudumuzdaki en kalın çeperli, basıncı en yüksek damar aort damarıdır. Kalbin içinde depolanmış temiz kan önce aort, sonra atardamarlar aracılığıyla organlara taşınır. Atardamarlar yapısal olarak sırasıyla arter, arteriyol ve kılcal damar olarak kalpten organa doğru gider. Arterler kalpten uzaklaştıkça arteriyol damarlar devreye girer ve arteriyoller kan akımına karşı direnç oluşturarak çaplarını daraltırlar. Damar ve doku arasında kan alış verişi kılcal damarlarda gerçekleşir. Besin ve oksijen alış verişi damar ve dokudaki basınca bağlı olarak değişir. Damarda oksijence zengin kan, dokuda ise oksijence zayıf ortam olduğundan oksijen damardan dokuya geçer, karbondioksit ise dokudan kana geçerek toplardamarlar aracılığıyla kalbe geri döner. Arterlerde elastikiyet özelliği yaşlandıkça azalmaktadır. Atardamardaki kan oksijence zengin, toplardamardaki kan ise oksijence zayıftır. Yalnızca pulmoner arter ve vende durum tam tersidir. Atardamarlar, kalbin yüksek basınç ile kanı pompalaması nedeniyle çeperleri basınca dayanıklılık açısından toplardamarlara göre daha elastiki kabiliyettedir. Toplardamarlarda ise basınç düşüktür, bununla birlikte kan akışı yavaş olduğundan ve yer çekiminin de etkisiyle kanı kalbe geri döndürmek için özelleşmiş kapakçık sistemi vardır. Kan, yapısal olarak sudan daha koyu, yoğun ve kırmızı renkli sıvıdır. 38 derece sıcaklıkta 7.35-7.45 pH değerine sahip hayati bir sıvıdır ve vücut ağırlığının %8 ini teşkil eder. Kan hacmi erkeklerde 5-6 L, kadınlarda 4-5 L arasındadır. Temel görevi, dokular arasında oksijen, besin, enzim, hormon taşımak, ısıyı düzenlemek, kanamayı önlemektir. Kan, plazma ve hücresel elemanlardan meydana gelir. Plazmanın %90 ı su, %8-10 organik ve inorganik maddelerdir. Kanın hücresel elemanları, kana kırmızı rengini veren eritrositler, vücudu mikroplardan koruyan lökositler ve kanamayı durduran trombositlerdir. Hücresel elemanların en fazlası %50 oranıyla eritrositler olup, 1 mm3 kanda erkekte 5.200.000, kadınlarda 4.700.000 civarındadır. Oksijen taşıdıklarından dolayı sporcular için oldukça önemlidir. Dolaşım sistemi elemanları, görevleri, anatomik olarak bulundukları yer bakımından birkaç çeşittir. Bunlar; serebral dolaşım, koroner dolaşım, pulmoner dolaşım, iskelet kası dolaşımı ve deri dolaşımı şeklinde ayrılabilir. 80 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & DOLASIM SİSTEMİ Dolaşım sistemi çeşitleri egzersiz esnasında oluşan değişiklikler bakımından önemlidir. Serebral dolaşım beyindeki kan akışı ve besin alış verişi ile ilgilidir ve beyin damarlarının kendine özgü anatomik özellikleri sayesinde beynin kanlanmasını sağlar. Beyin kan akımının % 90’ı karotid arter, %10’u vertebral arterlerle sağlanmaktadır. Beynin enerji üretmesi glukoz ve oksijen kaynaklı olması ve bu enerjiyi elektrofizyolojik işlevler ve bazal metabolizma için tüketmesi hem egzersiz hem de istirahat halinde çok çalıştığını göstermektedir. Ancak beynin enerji ihtiyacının çok olmasına karşın ne glukoz ne de oksijen deposu yoktur. Beyin bu ihtiyacını kan ve glut proteinleri aracılığıyla kolaylaştırılmış difüzyon yoluyla çeker. Özellikle egzersizde beynin enerji ve oksijen ihtiyacı artar. Sportif faaliyetlerde artan kalp ritminin artmasıyla kan akımı hızlanmakta ve kan basıncının artmasına bağlı olarak damarlarının dilatasyonu ile birlikte beyin kan akımı artmaktadır. Serebral kan akışının artması yalnızca kardiyak debiye bağlı değildir, beynin kendi düzenleme mekanizmalarına da bağlıdır. Beyin dokusundaki kan akımı beyinde yer alan hücrelerin beslenmesi açısından önemlidir ve beyin dokusu hücrelerinin ihtiyacı olan besinlerle beslenememesi yorgunluğa, koordinasyon bozukluğuna neden olabilir. Egzersiz sırasında oluşan olaylardan; glikoliz, sitrik asit siklusu ve elektron transport zinciri sonucunda ortaya çıkan enerji kan aracılığıyla beyne taşınır ve beyin metabolik faaliyetleri için kullanılır. Serebral olaylarda egzersizin olumlu etkisi de görülmektedir. Düzenli aerobik egzersizlerin bozulmuş serebral dolaşımı normale döndürdüğü, kapiller büyümeyi geliştirdiği, bununla birlikte merkezi sinir sistemi işlevlerini, dendritik bağlantıları, hipokampus bağlantılı öğrenmeyi ve belleği geliştirdiği, ayrıca bilişsel performansı da artırdığı bildirilmiştir. Egzersiz yaparken organizmada görülen akut değişimlerin öncüsü kalp ve elemanlarıdır. Koroner dolaşım organların kendine özgü faaliyetleri esnasında ihtiyaç duyduğu enerjiyi ve oksijeni taşımakla görevlidir. Kalp hem kendi içinde hem de vücudun tüm alanlarına damarlar aracılığıyla kan iletir. Kendi içinde kan dolaşımını sağ ve sol koroner arterler sayesinde yapmaktadır. Kalp kası miyokard, kanın çoğunu diyastolde almaktadır ve diyastoldeki koroner akımı aort içi basınca tabi olmaktadır. Dolayısıyla koroner dolaşımda, diyastolik basınç sistolik basınçtan daha fazla tesir 81 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK etmektedir. Dakikadaki kalp atım sayısı azaldığında diyastolün uzaması nedeniyle koroner kan akımı artarken, atım sayısı hızlandığında ise koroner kan akımı azalmaktadır. Egzersiz yaptığımızda kaslarımız oksijene daha çok ihtiyaç duymaktadır. Bundan dolayı kalp hızında artış görülür ve organizmada kan akışı, diğer bir deyişle dolaşım hızı artar. Organizmada kalp ve organlar arasındaki dolaşım ikiye ayrılır. Kalp önce çalışan organdan kirli kanı önce kendi bünyesine taşır. Ardından kirli kanı akciğere pompalar ve solunumla karbondioksiti dışarı verir, havadan temiz oksijeni alır. Akciğerde oksijence zengin kan tekrar kalbe gelir ve kalp temiz kanı vücuda geri pompalar. Bu döngü dinlenim anında her bir dakikada ortalama 70 kez tekrarlanır. Kalp ile organlar arasındaki dolaşım büyük dolaşım olarak bilinmektedir. Kalp ve akciğer arasındaki kirli kanın temiz kana çevrilmesi döngüsüne ise küçük dolaşım ya da pulmoner dolaşım denilmektedir. Kalbin sağ karıncığı kasılarak kirli kanı akciğere pompalar. Akciğerlere ulaşan kandaki karbondioksit alveollerde dışarı atılmakta ve atmosferdeki oksijen alveoller aracılığıyla kana geçerek kalbin sol kulakçığına ulaşır. Egzersiz esnasında koroner dolaşım kadar pulmoner dolaşım hızı da önemlidir ki sporcularda solunum kapasitesinin yüksek olmasının en önemli göstergelerden biri olmasının nedeni dolaşım sistemi ile olan işbirlikli çalışması nedeniyledir. Çünkü egzersiz sırasında iskelet kaslarının metabolizma hızı dinlenim durumuna göre 50 kat arttığından ventilasyon, stroke volüm, koroner ve pulmoner dolaşımın birbiriyle uyumlu çalışması gerekmektedir. Egzersizin başlaması ile birlikte soluk hızı artar, soluk hızının artması ile birlikte de ventilasyon kan akımı, pulmoner dolaşım artış gösterir Kasların besin ihtiyacının karşılanması ve kasta meydana gelen atıkların atılması için kan ve damarların büyük sorumluluğu vardır. Ancak kasın tipine ve kasılma türüne göre kan akış hızının değişiklik gösterdiği bilinmektedir. Yavaş kasılan tip 1 kaslarda kılcal damarlar ve kan akımı, hızlı kasılan tip 2 kaslara göre daha yoğundur. Dinlenim sırasında iskelet kaslarında kılcalların %3’ü açıktır ve arterioller kuvvetli bir tonusla daralmış haldedir. Yüksek yoğunluklu çalışmalarda tümü açıldığından kan akışındaki artış fazla olmaktadır. 82 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & DOLASIM SİSTEMİ Egzersizin Kalp ve Dolaşım Sistemine Etkisi Kardivasküler sistem, özellikle egzersizle artan metabolik ihtiyacın karşılanmasında kaslara ihtiyacı olan besin maddelerini ve oksijeni taşıyarak organizmada dengeyi (homeostazi) sağlamada önemli rol üstlenmiştir. Sportif aktivitelerde metabolik süreçler hızlanır ve atık madde miktarı artar. Artan metabolik gereksinimleri karşılayabilmek için dolaşım sistemi tarafından kalp atım hızı, kalp atım hacmi ve kan akış hızı düzenlenir. Bütün bu ihtiyaçların karşılanması ve organizmada dengenin sağlanması için kardiyovasküler sistemde bir takım uyumlar gelişir. Kardiyovasküler adaptasyonlar antrenman tipi, süresi, sıklığı ve şiddetine bağlı olarak şekillenir. Egzersiz ile dolaşım sisteminde görülen etkiler aşağıda sıralanmıştır: ▪ Kalp hipertrofisi ▪ Kalp atım hacmi ▪ Kalp debisi ▪ Kalp atım hızı ▪ Kan volümü ▪ Kılcallanma ▪ Hemoglobin miktarı ▪ Kan basıncı Kalp, bisiklet ve dayanıklılık koşuları gibi uzun süreli egzersizlerle birlikte yüklü bir basınç ve yoğunluk ile karşılaşır ve kalbin sol ventrikülünün çapı büyür (kalp hipertrofisi). Spor yapan bireylerde kalbin bu şekilde büyümesi “sporcu kalbi” olarak bilinmektedir. Kalpte hipertrofi gelişmesi fizyolojik bir gelişmedir ve yapılan işe uyum olarak gerçekleşir. Belirli sıklıkta, istikrarlı spor yapan bireylerde kalbin fonksiyonel anlamda uyum göstererek iyileştiği ve çok az düzeyde büyük ve kuvvetli bir kalbin oluştuğu; böylelikle bireyin egzersiz esnasında ihtiyacı olan artan kan miktarı nedeniyle kalbin pompaladığı kan düzeyinin arttığı ve dakika volümü yükseldiği rapor edilmiştir. İzotonik egzersizlerde merkezi alana (kalbe) geri dönen kirli kan miktarının artmasına bağlı olarak kardiyovasküler hacim yükü, buna bağlı olarak da maksimal izotonik egzersizde atım hacmi yaklaşık iki kat artış gösterir. Akut olarak görülen bu etkinin dışında kalpte izotonik egzersizler sonrasında sol karıncık çapında %10, buna bağlı olarak da diyastol sonu 83 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK hacimde %33 artış görülebilmektedir. İzometrik egzersizlerde ise sistemik kan basıncı artışı ile kardiyovasküler basınç yükü artmaktadır. Artan bu basınç nedeniyle duvar kalınlığı artmaktadır ve bu tip egzersizlerde venöz dönüş aynı kalmaktadır. Kalbin bir atımda vücuda pompaladığı kan miktarına “stroke volüm” denir. Stroke volüme dayalı olarak kalbin birim zamanda veya dakikada vücuda pompaladığı kan miktarı “kalp debisi” veya “kardiyak output” olarak ifade edilmektedir. Organizma istirahat halinde vücuda 60-80 cc kan pompalarken egzersizde kardiyak çıktı miktarı 100-125 cc ye, aerobik kapasitesi çok yüksek sporcularda ise 200-210 cc düzeyine kadar çıkabilmektedir. Tablo 1. Egzersizde Dolaşım Fonksiyonlarının sayısal değerleri İstirahat Kalp Debisi (lt/dk) Atım Hacmi (ml) Kalp Atım Hızı (atım/dk) Max VO2 (ml/dk) 6.6-9.21 103-141 64-65 345-384 Submaksimal Egzersiz 16.9-19 149-163 112-115 1769-1864 Maksimal Egzersiz 24.3-24.5 155-164 159-160 3364-3387 Bu artış yapılan spor branşına, egzersiz yüküne, yaşa, cinsiyete, antrenman yaşı gibi kişinin yapısal özelliklerine ve spor geçmişine bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Kalp debisinin artmasında kalbin dakikadaki atım hızının artması da etkilidir. Egzersizde oksijen ihtiyacını karşılamak ve daha fazla kan pompalamak için kalp atım hızı artar. Her birey, yaşına ve yapısal özelliğine bağlı olarak belirli bir maksimum kalp atım hızına (KAHmax) çıkabilmektedir ve KAHmax seviyelerine çıkıldığında kalbin dakikada kalp debisi en yüksek değerini görür. Sedanter bireylerde istirahatte kalp debisi 45 L civarındayken, sporcularda bu oran 20-25 L ye kadar çıkabilmektedir. Bu değer dayanıklılık sporu yapan erkek bireylerde 40 L ye kadar yükselmiştir. Kalp debisi egzersizin şiddetine göre de değişiklik göstermektedir. Örneğin bir dayanıklılık sporcusu %70 egzersiz yaptığında kardiyak output ortalama 20 litre civarındayken, %90 lara çıkıldığında bu oran 25 litrelere yaklaşır. Spor yapan aktif bireylerde oluşan kalp kasının enine kesitinin artması (hipertrofi) ile kalp hacminin artması sonucunda kalp debisi artmaktadır ve sporcularda kalp debisi 7 kat artarken sporcu olmayanlarda 4 kat artar. Kaslara ulaşan kan 84 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & DOLASIM SİSTEMİ istirahatte kalbin pompaladığı kanın %5-20 sini oluştururken, egzersizde %8588 e yükselmekte, diğer dokulara giden kan miktarı azalmaktadır. Şekil 1. Egzersiz sırasında kalp ve kan dolaşımının kaslara yeterli miktarda kan, besin ve oksijen taşıması 1 2 •Beyin motor korteksi omuriliğe fiziksel etkinlik düzeyine ilişkin bilgi vermekte ve omurilikte bu bilgiye göre kalp kalp etkinliğini denetlemektedir. •Kastaki duyusal sinirler omuriliğe ek girdi sağlarlar. 3 •Omurilik, kalp kulakçığında vuru oluşturucu hücrelerin ateşleme hızını değiştirerek kalp atış hızını değiştirebilir. 4 •Kalp hızı sempatik ve parasempatik sinirler aracılığıyla yükseltilebilir veya düşürülebilir. 5 •Büyük atardamarlar ve damarlardaki gerim reseptörleri, omuriliğe kan basıncına ilişkin bilgi gönderir. 6 •Egzersiz sertliği arttıkça, sinirler mideye, karaciğere, barsaklara giden kan akışını azaltmaktadır. 7 •Etkin olan kaslar, kas hücrelerinin de damarların genişlemesine neden olan bileşikleri de ortaya çıkarmaktadır. 8 •Sinirlerin kas içindeki kan akış artışını dengelemek için kan damarlarındaki direnci artırmasından dolayı kan basıncı düşmemektedir. Düzenli egzersiz yapan bireylerde, egzersiz süresi ve yüküne oranla kalp atım hacmi artmaktadır. Bu durum kaslara daha fazla kalsiyum girmesini ve daha kuvvetli kasılmasını sağlar. Atım hacmi gibi değişkenler sempatik ve parasempatik etki ile kalp atım hızını bir miktar azaltır ve azalmadaki miktar ya da hız dolaşım sistemi veriminin bir göstergesidir. Kalp atım hızı bireylerin cinsiyetine, yaşına, kondisyon düzeyine göre değişiklik gösterir. Kalp atım hızı ancak sporcunun yükü artırmasıyla birlikte steady state seviyesine kadar artar ve o noktada maksimuma ulaşır. Bu artışta kalp atım sayısının maksimal değerine ulaşmasından çok, kalp atım volümünün maksimal değerinin önemi büyüktür. Stroke volümün artması ile birlikte sporcunun yüklenmesinin ardından kalbin atım hızının dinlenim değerlerine dönmesi kısa zamanda ve hızlı bir şekilde olur. Sporcunun kondisyonu arttıkça stroke volümü arttığı gibi 85 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK maksimum kalp atım hızı da artar. Kısaca antrenman seviyesi iyileştikçe hem stroke volüm hem de kalp debisi artış gösterir. Buna bağlı olarak sporcunun hem istirahatte kalp atım hızı hem de egzersizde aynı yük altında kalp atım hızı düşer. Bununla birlikte yoğun yük altında yapılan egzersizden sonra kalp atım hızı hızlı bir şekilde düşer ve bu düşüş bireylere göre değişiklik gösterir. Kalp atım hızının hızlı düşüş göstermesi, diğer bir deyişle toparlanma hızının artması sporcular için altın bir göstergedir. Kalp atım hızına (KAH) halk arasında nabız da denilmektedir. Kalbin bir dakikadaki atım sayısı veya kalbin bir dakikadaki sistol sayısını belirtmektedir. Egzersiz düşük veya orta düzeyde ise KAH artarak 30-60 sn içinde belli bir seviyeye erişir, buna “metabolik denge durumu” veya “steady state” denir. Bu noktada kasın ihtiyacı olan oksijen ve besin miktarları ile tüketilen maddeler dengededir. Egzersiz yükü çok fazla ise KAH dengeye ulaşmaz yükselmeye devam eder ve maksimum düzeye kadar gelir. İyi antrene olan sporcularda fazla yük altında daha düşük kalp atım hızı görülür, genç ve yeni başlayanlarda düşük yüklerde atım sayısı daha yüksek seyredebilir. KAH yaş, cinsiyet, iklim, spor yaşı, yükselti gibi faktörlerden etkilenmektedir. Yaş arttıkça aynı yük altında KAH ve maksimum KAH düşer. Erişkin kadınların erkeklere göre aynı yük altında KAH ları 5-10 atım/dk daha yüksektir ve çevresel etmenlerden sıcaklık yükseldikçe KAH nın 10-40 atım/dk yükselebileceği bildirilmiştir. İstirahat KAH normal bir bireyde 70-72 atım/dk iken, spor yapanlarda bu sayı 40-50 atım/dk lara düşebilmektedir. Ultra maraton, bisiklet, triatlon, biatlon gibi dayanıklılık sporu yapan bireylerde bu sayı 40 atım/dk’kadar düşebilir. KAH egzersizin en hızlı görülebilen fizyolojik yanıtıdır. Yüklenme yapıldığında hemen artış gösterir, yüklenme kesildiğinde 2-3 dk içerisinde hızla düşmeye başlar, sonrasında bu düşüş yavaşlar. Düşme hızının süresi sporcunun kondisyon seviyesi ve egzersizde uygulanan yüklenme şiddeti ile orantılıdır. Düşüş hızı antrenman durumuna göre değişiklik gösterir ve özellikle üst seviye sporcular için bu altın bir göstergesidir. İyi sporcularda yüklenme sonrası dinlenmeye geçişte KAH nın çok çabuk düşmesi istenir. Böylelikle sporcunun bir sonraki yüklenmeye çabuk toparlaması sağlanır. Spor aktivitelerinde egzersiz yüküne bağlı olan KAH ile birlikte maksimal yüklenmeler için maksimal kalp atım hızı da önemlidir. Çünkü yüksek seviyede yapılan işi sürdürme süresi buna bağlıdır. Maksimal kalp atım 86 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & DOLASIM SİSTEMİ hızı genel olarak yaşla birlikte azalmaktadır ve kalbin maksimum atım hızını belirleyen en önemli etkinin %75 yaş, % 5 egzersiz türünün ve sürekli egzersiz yapıyor veya yapmıyor olma durumu olduğu rapor edilmiştir. Ayrıca yatak istirahatini yeterli ve tam yapan bireylerde egzersizde daha yüksek kalp hızına ulaşıldığı, yüksek rakımlı yerlerde ise egzersizle kalp hızında daha az artış olduğu bildirilmiştir. Yapılan çalışmalarda üst ekstremite egzersizlerinde kas kütlesi azlığı ve kan volümünün azlığı nedeniyle kalp atım hızının alt ekstremite egzersizlerine göre daha fazla olduğu rapor edilmiştir. Bu nedenle üst ekstremiteye yönelik dayanıklılık ölçümlerinin uygun ergometrelerle ölçülmesi tavsiye edilmektedir. Sporcularda kardiyovasküler uyumların gelişmesi egzersiz esnasında kalp atım hızının yavaş yükselmesine, yüklenmelerden sonra hızlı düşmesine ve istirahat halinde ise minimum atım hızına düşmesi ile olmaktadır. Dinlenim esnasındaki kalp atım hızı spor yapan bireylerde sedanterlere göre daha düşüktür. Fiziksel aktivite esnasında kalp atım hızının artışı spor yapmayan sedanter bireylerde daha fazladır ve sedanter bireylerde sabah ölçülen kalp atım hızı daha yüksektir. Örneğin dayanıklılık sporcularında istirahat nabzının 40 atım/dk lara kadar düştüğü tespit edilmiştir, bu değer sedanterlerde 60-70 atım/dk düzeyindedir. Kalp atım hızı ayrıca yaş, cinsiyet, yatay-dikey duruş, vücut ısısı gibi faktörlerden etkilenmektedir Egzersiz sırasında arterler ve venler arası oksijen farkı olan arteriovenöz farkın (A-VO2) artması ile birlikte kasa kandan daha fazla oksijen bırakılmaktadır. Ayrıca kanda her zaman glikoz ve oksijen fazla olduğundan bu maddelerin hareketi kılcal damardan dokuya doğrudur. Bu nedenle dolaşım sisteminin esas işlev gören kısmı kılcal damar kısmıdır. Kılcal damarların bir arteriyol kısmı bir de venül kısmı vardır. Arteriyol kısımda kan basıncı su miktarına bağlı olan ozmotik basınçtan büyük olduğundan kandaki maddeler kılcallara, oradan dokuya geçer. Venal uçta kan basıncı ozmotik basınçtan büyük olduğundan su tekrar kana emilir. Kılcal damarların arteriyol ve venül bağlantılarında “prekapiller sfinkter” adı verilen kapakçıklar bulunur ve gerek duyulan maddelerin alımı için bu kapakçıklar açılıp kapanırlar. Kılcallar da bulunan kan miktarı ve doku içerisine madde girişinden sorumludurlar. Dinlenim anında kılcalların hepsi aktif değildir, vücutta yer alan total kılcal damarların %25 i açıkken, egzersiz esnasında metabolik işlevin artması, oluşan atıkların da uzaklaştırılması için sfinkterler açılarak kılcalların hepsi aktifleşir ve kılcallarda kan akışı artar. Kan sürekli arteriyaldan 87 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK venüle akarak işlev görmektedir. Aerobik antrenmanlarla her bir kas lifi içerisindeki kılcal sayısı ve kasın kesitsel alanına düşen kılcal sayısı artarak kasın ihtiyacı olan oksijen hızlı taşınır. Kan, akmak için damar çeperlerine basınç yapar, bu basınç kan basıncıdır. Kan basıncı iki çeşittir; kalbin merkezden perifere doğru kan pompaladığında oluşan ve 120 mmHg değerde olan basınç sistolik; kalbin periferden merkeze kan getirmesi esnasında damar çeperine yaptığı 80 mmHg değerdeki basınç diastolik kan basıncıdır. Kan basıncı da iklim, yiyecek alımı, heyecan, yaş, cinsiyet, heyecan, sirkadiyen ritim v.b faktörlerden etkilenebilir Kan akışının artmasıyla damarlardaki direnç düşerken; bireyin kondisyonu, aktivitenin çeşidi ve yüklenme şiddetine göre kan basıncı artar. Egzersizde sistolik ve diastolik kan basıncında oluşan artma seviyesi sistolik kan basıncında gözle görülür düzeyde daha belirgindir; ancak diastolik basınçta değişim az olmaktadır. Kalbin bir dakikada pompaladığı kan miktarının artması özellikle sistolik kan basıncına etki ederek, kan basıncını 140-160 mmHg seviyelerine çıkarabilir. Ritmik olarak yapılan izotonik egzersizle de sadece izotonik kan basıncı artarken, statik egzersizlerde her iki basınçta da fizyolojik artış görülür. Bu artışın egzersiz türüne göre değiştiği bilinmektedir. Jog, yüzme, bisiklet gibi ritmik egzersizde kasın kasılma-gevşeme ritmi kanın hem damar çeperine ham de kalbe geri dönüşünde venlere pompa etkisi yaratır. Spora başladıktan hemen sonra kan akışının artmasıyla sistolik kan basıncında 200 mmHg’ya kadar artış görülebilirken, diastolik kan basıncında ise maksimal bir egzersizde yalnızca % 12 artış meydana gelebilir. Direnç egzersizlerinde kasların kasılması ile periferik arterlerde kan akışına karşı direnç oluşur. Bu nedenle hem sistolik hem de diastolik basınç artar. Üst ekstremite egzersizlerinde ise, aynı şiddette yapılan kol ve bacak egzersizleri karşılaştırıldığında; üst ekstremite ile yapılan aktivitelerin kas kütlesinin az olması nedeniyle kan basıncı üzerinde daha fazla etkisi olduğu belirtilmiştir. Buradaki temel mantığın kas kütlesinin azalmasıyla kan akışına karşı direncin artmasıdır. Bundan dolayı kalp ve dolaşım sistemi ile ilgili sağlık sorunu olan kişilere daha çok alt ekstremite ve ritmik egzersizler tavsiye edilmektedir. 88 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & DOLASIM SİSTEMİ Dolaşım sistemi istirahatte olduğu gibi egzersizde de temel olarak değişen koşullara karşı vücuda yeteri kadar kan sağlamak için çalışır. Egzersiz esnasında kas hücrelerinin ihtiyacı olan kan miktarının hızlı bir şekilde nüfus etmesi için akış hızının artırılması sportif performans için önem ihtiva eder. Dokulara kan iletimi için atardamar ve kılcal damarların çeperleri artarak kan miktarları ve akış hızı artmaktadır. Kılcal damarların çeperi 2 kat arttığında kan akışı 16 kat artar ve damarlardaki bu adaptasyon sinirler ve kimyasal reseptörler aracılığıyla düzenlenir. Perifere, kaslara pompalanan kan istirahatte total kanın %15-20 si iken egzersizde bu %80-85 lere kadar çıkabilmektedir. İstirahatte 100 g kasta 4-7 ml kan varken egzersizde bu oran 50-75 ml ye çıkmaktadır. Bu oran total vücut ile karşılaştırıldığında istirahatte kasa pompalanan kan miktarı 1.5 L iken egzersizde bu değer egzersiz yüküne bağlı olarak 4.5 - 25.5 L arasında değişmektedir. Kalp dolaşım sistemine bağlı olarak ölçülen kardiyorespiratuvar uygunluk, maksimal oksijen tüketim oranı (VO2max ) nın ölçülmesi ile belirlenir. VO2max büyük kasların kullanıldığı spor uygulamalarında bireyin bir dakika içinde havadan aldığı oksijeni kaslarda kullanabildiği oranı ifade eder. Bu değer sporcularda sedanter bireylere göre %62 daha fazladır. Tablo 2. Sporcularda ve sporcu olmayanlarda dolaşım sistemi fonksiyonlarının sayısal değeri. Grup Sedanter Sporcu VO2max (lt/dk) 3.2 5.2 KAHmax (atım/dk) 200 190 Atım Hacmimax (ml) 100 160 Kalp Debisimax (lt/dk) 20 30.4 Sporcularda VO2max’ ın daha fazla olmasındaki en önemli etken kalbin atım hacminin fazla olmasıdır. Çünkü spor yaptıkça organizma yüke uyum sağlayarak tüm sistemlerin gelişmesine ve buna bağlı olarak oksijen alma kapasitesinin gelişmesine neden olmaktadır. Bireyin, maksimal oksijen kullanım kapasitesinin artması, daha fazla yükle, daha uzun sürede, yorgunluk hissetmeden mevcut eforu sürdürebilmesi anlamına gelmektedir. Bu nedenle özellikle dayanıklılık sporlarında VO2max önemli bir kriter olarak değerlendirilmektedir. Sporcularda olduğu kadar sporcu olmayanlarda da maksimal oksijen tüketimi önemli bir unsurdur. Her bireyin sağlık ve fiziksel uygunluk için yeterli düzeyde dolaşım ve solunum sistemi elemanlarına ihtiyacı vardır. Ancak VO2max 20 yaşa kadar maksimal düzeye ulaşmakta, 89 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK sonrasında yaşla birlikte azalmaktadır ve kadınlarda erkeklere göre %10-20 daha düşüktür. Bu kavram fiziksel aktivite yapanlarda “Metabolik Eşdeğer” MET olarak da belirtilmektedir ve dinlenme sırasında 1 MET 3,5 ml/kg/dk ya eşittir. Kardiyorespiratuvar uygunluk bireylerde yaşla birlikte azalmaktadır. Yaşlanma ile birlikte sol ventrikül kalınlığında ve sol atrium boyutunda artış ile birlikte kardiyak bölgede hafifçe bir genişleme görülebilir. Arter elastikiyeti azalır ve damar duvarlarında sertlik artışı görülür. Bunun sonucunda egzersize vazodilatasyon yanıtı azalır, kan basıncı artar. Yaşlı bireylerde maksimum kalp atım hızı düşer, bunun sonucunda egzersiz sonrası normale dönüş süresi kısalmıştır. Yaşla birlikte maksimal oksijen tüketiminde de 30 yaşından itibaren azalma görülmektedir. Tablo 3. Yaşlanmanın kardiyovasküler sistemin temel yapısal ve fonksiyonel özellikleri üzerindeki etkileri Kalp ile ilgili değişimler Kalp ağırlığı Kardiyomiyosit boyutu Kardiyomiyosit sayısı Ejeksiyon fraksiyonu Stroke volüm Kalp debisi Diyastol başı dolum Diyastol sonu dolum artar artar artar = = = azalır azalır Damar ile ilgili değişimler Arter duvar kalınlığı artar Total periferal direnç artar Endotelyal geçirgenlik artar Endotelyal nitrik oksit Salınımı azalır Endotel altı kollajen artar Elastin azalır Nabız dalga hızı artar Arteryal uzatılabilirlik azalır Dolaşım sisteminin işlevi cinsiyete göre de farklılık gösterir. Kadınlarda kas kütlesi erkeklere nazaran daha az olduğundan kalp büyüklüğü bir erkeğin %85 i kadardır. Buna bağlı olarak kalbin atım hacmi de erkeklere göre daha az, kalp atım hızı daha fazladır. Aerobik performansta önemli rol oynayan hemoglobin miktarı kadınlarda 100 ml kanda 14-15 g oranında iken erkeklerde 15-16 g düzeyinde olup, erkekler daha fazla oksijen taşıma kapasitesine sahiptir. Arter çapı kadınlarda daha dardır ve duvarları daha incedir. Arterlerin kadınlarda daha zayıf olması nedeniyle kan basıncı erkeklere göre daha düşüktür. Buna karşın kadınlarda kılcal damar yoğunluğu daha fazladır. 90 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & DOLASIM SİSTEMİ Dolaşım Sistemi Hastalıklarında Spor Yapmanın Tedavi Edici Yönü ve Koruyucu Etkileri Egzersiz ve hareketli yaşam günümüzde birçok hastalığın tedavisinde kullanılmaktadır. Kalp damar hastalıkları, diyabet, kanser ve daha birçok hastalığın tedavi edilmesinde ve oluşumunun önlenmesinde etkili olmaktadır. Kronik rahatsızlıklarla birlikte obezite gibi tehlike sayılan günümüz kronik rahatsızlıkların azaltılması, kan şekerinin yükselmesinin önlenmesi, kandaki yağ moleküllerinin azaltılması, sistemik kan basıncının düşürülmesi gibi metabolik etkileri mevcuttur. Bu tür metabolik etkilerle birlikte, denge gelişimi gibi genel etkileri de bulunmaktadır. Egzersiz yapmak, damar gelişimine ve merkezde bulunan kan miktarının vücudun her yerine kolayca pompalanmasına katkıda bulunur. Damarların gelişmesine olumlu etki eden egzersiz hareketleri kalbin kanı vücudun her tarafına daha kolay pompalamasını sağlar. Egzersiz sırasında gereken kaloriyi yakıp vücut yağlarını azaltır ve kan basıncına olumlu etki ederek kalp hastalıkları risklerini önler. Yapılan araştırmalar göstermektedir ki önde gelen ölüm riskleri arasında öncelikli olanları kardiyovasküler rahatsızlıklar ve kanserdir. Genel olarak yapılan epidemiyolojik araştırmalara göre sekiz yaşın üzerinde orta şiddette yapılan egzersizin sedanter yaşama nazaran ölüm riskini %20 azalttığı tespit edilmiştir. Kardiyovasküler rahatsızlıkların başında koroner kalp hastalığı (KKH) gelmektedir ve bu hastalık kalbin kendi damarlarını besleyememesi ve koroner damarların daralması sonucu oluşur. Düzenli yapılan fiziksel aktiviteler KAH riskini azaltmaktadır. Fizyolojik yararları • • • • • • • • • • Kan basıncı azalır İnsülin duyarlılığı gelişir Kalp atış hızı değişkenliği artar Miyokardiyal oksijen talebi azalır Miyokard enfarktüsü artar Yağsız kitleyi korur Endotel fonksiyon gelişir Kılcal yoğunluk artar Mitokondriyal yoğunluk artar Ruh hali iyileşir ve psikolojik stres azalır. 91 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Hastalık oluşmasına yönelik yararları • • • • • • • • Hipertansiyon Osteoporoz Depresyon Osteoartrit Metabolik sendrom Demans ve Alzheimer hastalığı Diabetes mellitus Meme, kolon ve diğer kanserlerin oluşma riski azalır. Egzersiz kalbin kendi yapısında bulunan koroner arterlere olumlu etkilerinin olduğu çalışmalarla ortaya konmuştur. Belirli sıklıkta istikrarlı şekilde yapılan fiziksel aktivitenin koronerde dolaşan kan akım rezervini, kalp kasında yer alan kılcal damar yoğunluğunu artırdığı rapor edilmişken, damar daralmasını, morbiditeyi ve mortaliteyi azalttığı da rapor edilmiştir. Koroner hastalıklarda akut gelişen durumlardan sonra Amerikan Kalp Derneği bireylere tedavi yöntemi olarak egzersiz uygulamalarını önermektedir. Yapılan son çalışmalarda koroner arter hastalıklarının oranının egzersiz yapanlarda veya aktif bireylerde azaldığı belirlenmiştir. Başka bir çalışmada 5 yıl boyunca izlenen, 63 yaşında hafif-orta şiddette egzersiz yapan bireylerin mortalite riskinin düştüğü bildirilmiştir. İleri yaşa kadar devamlı spor yapmış tanınan bir uzun mesafe koşucusunun kalbi ile hergün 12 mil koşan, 65 yaşında 25 mil koşusuna katılan, kanser nedeniyle ölen bir sporcunun kalbi karşılaştırıldığında, her iki sporcunun kalbinde herhangi bir anomalilik gözlenmemiş, kapakçıkların normal ve koronerlerin de normalinden birkaç kat daha fazla olduğu rapor edilmiştir. Hareketli yaşam tarzının damar daralmasını azaltan ve geciktiren etkisi temel faktör gibi görünmekte ve bu ilişkinin yapılan egzersiz miktarı ile orantılı olduğu da çalışmalarda belirtilmektedir. Düzenli egzersizler LDLkolesterolü (kötü) azaltıp, HDL-kolesterolü (iyi) artırmakta ve bu değişim de damar daralmasındaki iyileşmeyi kısmen açıklamaktadır. Egzersizin, koroner aterosklerozun önemli bir belirteci olan trigliserit, yüksek dansiteli lipoprotein kolesterol, oranını düşürdüğü bildirilmiştir. Koroner kalp hastalığının tedavisi için fiziksel aktivite koruyucu ve tedavi edici reçete olarak kullanılmaktadır. Bununla birlikte kan basıncının, kilo alıp vermenin, kandaki yağ düzeyinin, diyabetin ve sigara kullanımının 92 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & DOLASIM SİSTEMİ kontrolü de önemli görülmektedir. Kısaca düzenli egzersiz KKH açısından yarar sağlamakta, morbidite ve moralitede önemli değişiklikler olmaktadır. KKH için egzersizin faydaları; nüks ve ölüm ihtimalinin azalması, artmış özgüven, çalışmaya kısa sürede dönüş ve psikolojik durumda gelişme olarak sayılmaktadır. Tablo 4. Sağlıklı bireylerde ve kalp yetmezliği olan kişilerde kol ve bacak egzersizlerine kardiyovasküler yanıtlar. Güç çıktısı (watt) Kol Bacak 62 162 Kol Bacak 43 101 Kalp hızı Oksijen Tüketimi (atım/dk) (L/dk) Sağlıklı 140 1.5 154 2.28 Kalp Yetmezliği 128 1.08 144 1.48 Respiratuar Değişim Oranı 1.14 1.14 1.15 1.15 Sporculardaki genetik anormallikler ve kardiyomiyopatilerin ani ölümlerle yakından ilişkili olduğu savunulmaktadır. Bu ölümlerin önüne geçmek için sporcunun kalbinin iyi tanınması ve spora başlamadan önce doğru tekniklerle değerlendirme yapılması önerilmektedir. Özellikle aritmi ile ilişkili mortalite ve morbidite riskinin azaltılması gerektiği belirtilmiştir. Yoğun spor yapan kişilerin kalbinde oluşan değişimin takip edilmesi oldukça önemlidir. Çünkü yoğun antrenman sonucu kalpte yapısal yeni modellerin oluşması ile kalbin sol ventrikülünde gelişen duvar kesit kalınlığı, kulakçık ve karıncıkların total çapları ve kalbin kendi kütlesi artar. Hipertrofik kardimyopati (HKM) fizyolojik sporcu kalbi ile karıştırılabilen bir rahatsızlıktır. Bu nedenle bu rahatsızlığın tanısının doğru konulması ile ani kardiyak ölüm riski azaltılabilir. Bu riskin azaltılmasına yönelik olarak, yarışmaya katılacak sporcular için ileri derecede kardiyovasküler testler önerilmektedir. Bunlar: *EKG *Ekokardiyografi *Eforlu EKG *24 saatlik holter *Tilt-table testi *Elektrofizyolojik çalışma *Koroner anjiyografi 93 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Ani ölümlerde ani kalp durması nedenlerin başında yer almakta, ancak kalp durmasının %80 inden fazlasının altında yatan nedenin genetik ve yapısal olduğu belirtilmektedir. Ayrıca kalp dolaşım bozukluğu olan bireylerde spor yapmanın ani ölümleri tetiklediği de belirtilmiştir. Egzersizin yararlarının çok olmasına rağmen, özellikle antrenmansız bireylerin yüksek dirençli ve alışık olunmayan egzersiz yapmalarının da ani ölüm riski taşıdığı rapor edilmiştir. Ani kardiyak ölümlerin her yaşta görülebileceği bildirilse de, yaş ilerlemesine bağlı olarak yetişkin grupta görülme sıklığının daha fazladır. Cinsiyet bazında ise ani kardiyak ölüm olasılığı erkeklerde kadınlara oranla 34 kat daha fazladır. Egzersiz reçetesi ile yapılan kardiyak rehabilitasyon sonrası organizmada birtakım iyileşmeler tespit edilmiştir. Bireylerin sağlıklı yaşamak için sahip olması gerekenler aşağıdaki tabloda belirtilmiştir. Tablo 5. Formal kardiyak rehabilitasyon ve egzersiz programının faydaları Metabolik eşdeğerde + %35 Maksimal oksijen tüketimi +%15 Anaerobik eşik zirvesi +%11 Total kolasterol - %5 Trigliserid -%15 HDL (iyi kolesterol) +%6 LDL (kötü kolesterol) -%2 LDL/HDL -%5 VKİ(Vücut Kütle İndeksi) -%1.5 Yağ -%5 Metabolik sendrom -%37 Depresyon azalır. Kaygı azalır. Düşmanlık duygusu azalır. Somatizasyon azalır. Genel psikolojik sıkıntı azalır. Strese bağlı artan ölüm oranı azalır. Kalp atım hızı toparlanması artar. Kalp atım hızı değişkenliği artar. Dinlenim kalp atım hızı azalır. Egzersiz kapasitesindeki iyileşmeler Lipid profilindeki iyileşmeler Obezite endekslerindeki iyileşmeler Davranışsal iyileşmeler Otonomik fonksiyonda iyileşmeler 94 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & DOLASIM SİSTEMİ BÖLÜM KAYNAKLAR Açıkada, C., Amman, MT., Aşçı, FH., vd. (2017). Spor Bilimlerine Giriş. Spor Yayınevi, Ankara. Berne, RM., Levy MN., Kooppen BM., Stanton BA., (2008). Fizyoloji. 5. Baskı, Güneş Tıp Kitapevi, Ankara, s, 413-31. Bilgin H., (2005). Nörofizyoloji. Yoğun Bakım Derneği Dergisi, 3(1): 11-18. Bozdoğan Ö., (2000). Fizyoloji. 1. Baskı, Palme Yayıncılık, Ankara. Cotman CW., Engesser-Cesar C., (2002). Exercise enhances and protects brain function. Exerc Sport Sci Rev., 30(2):75-9. Coyle, EF. (1991). Cardiovascular function during exercise: neural control factors. Gatorade Sports Science Institute, 4, 1-6. Demir, M., Filiz, K. (2004). Spor egzersizlerinin insan organizması üzerindeki etkileri. Gazi Üniversitesi Kırşehir Eğitim Fakültesi Dergisi, 5,109-114. Devries, H. A. (1986). Physiology Of Exercise For Physical Ediation And Atleties. WMC Brown Puhlishers. Oıwa. Ehrman, JK., Kerrigan, DJ., Keteiyan, SJ. (2018). İleri Egzersiz Fizyolojisi: Temel Kavramlar ve Uygulamalar. Hipokrat Yayınevi, Ankara. Freeman, JV., Dewey, FE., Hadley, DM., Myers, J., Froelicher, VF. (2006). Autonomic nervous system interaction with the cardiovascular system during exercise. Progress in cardiovascular diseases, 48(5),342-362. Güdücü, Ç., Bediz, C. Ş. (2019). Akut Supramaksimal Egzersizde Performans ve Beyin Oksijenlenmesi İlişkisi. Spor Hekimliği Dergisi, 54(4), 242-249. Günay, M., Tamer, K., Cicioğlu, İ. (2013). Spor Fizyolojisi ve Performans Ölçümü. Gazi Kitabevi, Ankara. Günay, M., Tamer, K., Cicioğlu, İ., Şıktar, E. (2018). Spor fizyolojisi ve performans ölçüm testleri. Ankara: Gazi Kitabevi, 639-640. Kavak, V., Arıtürk, Z., İltümür, K., Kara, İ. H., Alan, S. (2006). Sporcularda kalpteki strüktürel ve fonksiyonel değişikliklerin hipertansif hastalar ve spor yapmayan sedanter bireylerle karşılaştırılması. Dicle Tıp Dergisi, 33(3), 139-144. Keteyian, SJ., Marks, CR., Brawner, CA., Levine, AB., Kataoka, T., Levine, TB. (1996). Responses to arm exercise in patients with compensated heart failure. Journal of Cardiopulmonary Rehabilitation and Prevention, 16(6), 366-371. Kılınçarslan, G. (2019). Fizyolojik özel dolaşım ve egzersiz. Herkes için Spor ve Rekreasyon Dergisi, 1(1), 1-10. Lavie, CJ., Thomas, RJ., Squires, RW., Allison, TG., Milani, RV. (2009). Exercise training and cardiac rehabilitation in primary and secondary prevention of coronary heart disease. In Mayo Clinic Proceedings (Vol. 84, No. 4, pp. 373-383). Elsevier. 95 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Lavie, CJ., Arena, R., Swift, DL., et al. (2015). Exercise and the cardiovascular system: clinical science and cardiovascular outcomes. Circulation research, 117(2), 207-219. Murray, B., Kenney, WL. (2017). Egzersiz Fizyolojisi Uygulama Kılavuzu. Spor Yayınevi ve Kitabevi. Kafkas, M., Özen, G. (2014). Obezite farkındalık ölçeği’nin (ofö) türkçeye uyarlanması: bir geçerlik ve güvenirlik çalışması. İnönü Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Bilimleri Dergisi, 1(2), 1-15. Roca J, Burgos F, (2012). Exercise testing. In: Spiro SG, Silvestri GA, Agusti A (eds). Clinical Respiratory Medicine. 4th ed. Philadelphia: Elsevier Saunders, 143-53. Roffi M., Patrono C., Collet J. P., et al. (2016). ESC Guidelines for the management of acute coronary syndromes in patients presenting without persistent ST-segment elevation. European Heart Journal, 37(3):267-315. Saka, T., (2016). Koroner Kalp Hastalığı ve Egzersiz. Spor Hekimliği Dergisi, 51(2), 56-68. Swain R. A., Harris AB., Wiener EC., et al., (2003). Prolonged exercise induces angiogenesis and increases cerebral blood volume in primary motor cortex of the rat. Neuroscience 117 (4), pp. 1037–46. Thompson P. D., Buchner D., Pina I., et al., (2003). Exercise and physical activity in the prevention and treatment of atherosclerotic cardiovascular disease. Statement from the council on clinical cardiology (Subcommittee on exercise, rehabilitation, and prevention) and the Council on Nutrition, Physical Activity and Metabolism (Subcommittee on Physical Activity). Circulation, 107:3109-16. Türktan M., (2008). Supratendoriyal Kitle Cerrahisinde SevofluranDeksmedetomidin, İzofluran-Deksmedetomidin Uygulamalarının Hemodinami ve Erken Derlenme Üzerine Etkileri. Çukurova Üniv.Tıp Fak. Anesteziyoloji ABD. Uzmanlık Tezi, 2-4. Wannamethee SG., Shaper AG., Walker M., (2000). Physical activity and mortality in older men wit diagnosed coronary heart disease. Circulation, 102: 1358 –63. Wasserman K., Hansen J. E., Sue D. Y., et al., (2011). Physiology of exercise. Principles of Exercise Testing and Interpretation: Including Pathophysiology and Clinical Applications. 5th ed. Wolters Kluwer Lippincott Williams & Wilkins. Yaman, E. (2014). Egzersizde artan yükün kalp toparlanma hızına etkileri ve istirahatte pozisyona bağlı manevraların kalbin QT dispersiyonuna etkileri. Yüksek Lisans Tezi, Namık Kemal Üniversitesi. 96 SPORUN KAVRAMSAL TEMELLERİ-5 SPOR & SOLUNUM SİSTEMİ Yazarlar Doktorant. Gamze MURATHAN Doktorant. Eren BOZYILAN 1 2 7. Bölüm 1 Adıyaman Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu, Adıyaman/TÜRKİYE. gmurathan23@gmail.com https://orcid.org/0000-0003-3325-0252 2 Adıyaman Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu, Adıyaman/TÜRKİYE. https://orcid.org/0000-0002-8450-880X, ebozyilan@adiyaman.edu.tr 97 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK GİRİŞ Günümüzde spor büyük bir sosyal olay haline gelmiştir. Spor, bilimsel esaslara uyarak yapılan planlamalar ve son yıllarda spor ve antrenman uygulamalarıyla ilişkilendirilen sanal gerçeklik, artırılmış gerçeklik gibi bazı teknolojik uygulamalar (Kartal, 2020) işbirliğinde önemli bir sektör olarak gelişimini sürdürmektedir. Sporun tüm dallarında başarı için yetenek ve fiziksel uygunluğun yanı sıra, performansı geliştirmek; aerobik ve anaerobik enerji tüketimi, kuvvet, sürat, teknik-taktik gibi fonksiyonlar ve psişik faktörlere de bağlıdır. Bireyin performansı, koordineli bir efor ve bu değişik fonksiyonların entegrasyonu sonucu ortaya çıkmaktadır. Bütün canlı hücreler yaşayabilmek için oksijene ihtiyaç duyarlar. İnsan besinsiz belli bir süre, susuz birkaç gün yaşayabilir, oksijensizliğe ya da nefes alamamaya birkaç dk en fazla 3-6 dk dayanabilir. Solunum kendiliğinden meydana gelen istemsiz bir olaydır. Sağlıklı erişkin biri günde 14000- 15000 defa nefes alır. Özellikle kalp ve beyin sürekli bir şekilde oksijene ihtiyacı vardır. Vücudumuzun gereksinimi için enerjinin oluşturulabilmesi için vücut hücrelerine ihtiyacı kadar oksijenin sağlamak ve metabolik reaksiyonlar sonucunda meydana gelen karbondioksitin beden atılması gereklidir. Solunum sisteminin ana amacı, vücut hücrelerinin ihtiyacı olan oksijenin (O2) dışarıdan içeri aktarılıp, kana aktarılması ve hücrelerde oluşan karbondioksitin kandan alınarak dışarı atılması ile gerçekleşir. Kişinin yaşamında daha kaliteli bir hayat sürmesi açısından solunan oksijen miktarının fazla olması ve bu solunumu gerçekleştiren kasların güçlü ve gerektiği gibi işlevini sürdürmesi gerekmektedir (Santos ve ark., 2012). Sporcular için kardiyovasküler sağlığın önemli göstergelerinden olan egzersiz kapasitesi dolaşım, solunum ve kas-iskelet sistemlerinin sürekli olarak artan adaptasyonlarıyla gelişir (Wilson ve ark., 2016). Son yıllarda yapılan çalışmalar, solunum sisteminin farklı spor dallarına göre adapte edilmesinin, elit sporcularda daha büyük akciğer hacim ve kapasitelerine sahip olabileceğini göstermiştir (Lazovic ve ark., 2015; Mazic ve ark., 2015). Çünkü solunum ve kardiyovasküler sistemin düzenli yapılan yüksek yoğunluklu egzersizler sırasında aktif olarak yer aldığı ve her iki sisteminde zamanla yapılan egzersizin tipine göre uyarlanabilir değişikliklere maruz kaldığı tespit edilmiştir (Nielsen, 2003; Dempsey ve ark., 2008; McKenzi, 98 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & SOLUNUM SİSTEMİ 2012; Durmic ve ark., 2017). Bu gerçeğe yönelik olası açıklamalar arasında fizyolojik egzersizlerin neden olduğu artan enerji talepleri yer almaktadır. Başka bir ifade ile artan metabolik taleplerin karşılanması için vücuda yeterli oksijenin sağlanması gerekir ki bu solunum sisteminin görevidir. Dolayısıyla düzenli egzersiz ile solunum sisteminin etkinliğinin artması beklenmektedir. Diğer taraftan solunum kasları, egzersiz anında düzenli olarak güçlü inspirasyon ve ekspirasyonlara maruz kalması nedeniyle güçlenir. Güçlü solunum kasları da akciğerlerin maksimum düzeyde genişlemesine ve daralmasına yardımcı olur (Mahotra ve Shrestha, 2013; Imam ve ark., 2017; Chatterjee ve ark., 2019). Egzersiz yoğunluğu arttıkça solunum kasları vücudun metabolizmasında ortaya çıkan artışlara ayak uydurmak için daha güçlü ve hızlı bir şekilde kasılmalıdır (Santos ve ark., 2011). Bu nedenle solunum kaslarının bu önemli rolü araştırmacılar için büyük ilgi kaynağı olmuştur. Oksijensiz bir hayat hiçbir canlı için düşünülemez. İçimize çektiğimiz hava ve oksijen kana karışıp alyuvarlar tarafınca vücudumuzda dolaşır. Yaşamımızda yaptığımız işin verimliliğini ve bu verimliliğin seviyesini belirlemede solunum sistemi etkin rol oynar. Eğer sistem ne kadar etkili ve verimli ise bireyin yaşam içerisinde performansı da o kadar artar (Erkal, 2000). Kişi egzersize ne kadar küçük yaşta başlarsa o kadar erken beden ve spor kültürü edinir. Yapılan egzersizlerin türü ve her zaman uzman eşliğinde olması yaşanacak sakatlıkları önlemede ve hayatın diğer aşamalarında oldukça önem arz etmektedir (Brooke-Wavell ve Stensel, 2008). Egzersizler bedensel ve zihinsel gelişim açısından da oldukça önemlidir. Aynı zamanda çevreyle olumlu ilişkiler kurma yeni ortama ayak uydurma konusunda da olumlu sonuçlar vermektedir. Çokça üzerinde durulan aerobik egzersizler özellikle hızlı büyümenin gerçekleştiği adölesan dönemde fiziksel ve bilişsel yönden gelişime destek olması bakımından önerilmektedir (Brooke-Wavell ve Stensel, 2008). SOLUNUM Solunum sistemi kan ile atmasofer havası arasında gaz değişimini oluşturacak şekilde düzenlenmiş bir sistemdir (Akgün, 1992). Solunum sisteminin anatomik yapısı incelendiğinde; sırasıyla burun, ağız, yutak (farinks), gırtlak (larinks), soluk borusu (trakea), bronşlar (sağ-sol) bronşiol ve 99 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK alveol adı verilen keseciklerden oluşuğu görülür. Burundan alveol sistemine kadar olan hava yolları alt ve üst solunum yolları olarak ikiye ayrılmaktadır (Şekil 1). Genel anlamda, hava değişiminde görevli olan ağız, burun, yutak, larinks, trakea, bronşlar ve bronşiollere “iletim bölgesi“; gaz değişiminin meydana geldiği alveollere ise “ solunum bölgesi “ adı verilir ( Powers ve ark., 1990; Sönmez, 2002; Vander ve ark., 1990). Şekil 1: Solunum Sistemi Anatomisi Solunumla hava alındığında, hava bu yapıları sırasıyla geçer ve alveollere ulaşır. Hava larinksi geçerken, larinkste bulunan ses tellerinin titreşimi ile sesler oluşmaktadır. Solunum sisteminin larinksten (gırtlak) sonraki bölümleri ikiye ayrılır. Hava yolları ve alveoller. Hava yolları trakea ile başlar, dallanmalar göstererek akciğerlerin içine doğru ilerler. Dallanmalar sırasında tüplerin çapları daralır, boyları kısalır ve alveol adı verilen keselerde sonlanırlar (Wilmore ve Costil, 1999). Solunum canlı varlık ile onun dış ortamı arasındaki gaz alışverişidir. Genel olarak solunum terimi iki olayı kapsar. Dış (eksternal) solunum, bir bütün olarak bedene O2 alınıp, karbondioksit (CO2) atılmasıdır. İç (internal) solunum, hücreler ve hücreler arası sıvı arasındaki gaz değişimleri ile oksijen kullanımı ve karbondioksit üretimidir. 100 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & SOLUNUM SİSTEMİ Üst solunum yolları; burun, farenks ve larenksin krikoid kıkırdağına kadar olan hava yollarına bu seviyenin altında kalan hava yollarına da alt solunum yolları denir (Bostancı, 2009). Alınan havanın ulaştırılmasını alt solunum yollarından terminal bronşiyollere değin uzanan kısım sağlar bu sebeple itici hava yolları olarak adlandırılmıştır. Hem solunan havayı ileten hem de alveollerin duvar yapıları sayesinde gaz giriş-çıkışına eşlik eden terminal bronşiyollerin distalinde kalan hava yollarıdır. Bundan ötürü solunumsal hava yolları denmektedir (Bostancı, 2009). Solunum diğer istem dışı otonom aktivitelerden farklı olarak, bir dereceye kadar istemli kontrol edilebilen bir fonksiyondur. Solunum istemli olarak çok kısa bir süre için (30–50 sn) durdurulabilir veya artırılabilir. Bebek dünyaya geldikten hemen sonra bir çığlıkla ilk inspirasyonu (nefes alma) yapar. Bu esnada toraks genişleyerek akciğerlerin dış yüzeyi ile toraksın iç yüzeyi arasında negatif bir basınç oluşur ve akciğerler gerilerek hava ile dolar. Bu durum tüm yaşam boyunca devam eder ( Feinstein ark 1996, Tan 1986). Solunum dört büyük fonksiyonel olayla gerçekleşir. Bunlar; • Akciğerdeki hava kesecikleri ile atmosfer havası arasındaki gaz değişimi (pulomoner ventilasyon), • Solunum membranı yolu ile akciğer alveollerindeki oksijenin akciğer kapilleri içindeki kana, kandaki karbondioksitin de yine aynı yolla alveollerde geçişi yani difüzyonu (dış solunum), • Gerekli oksijeni hücrelere iletmek ve meydana gelen karbondioksiti hücrelerden uzaklaştırmak için kanda ve vücut sıvılarında oksijen ve karbondioksit taşınması. • Solunumun tekrar şeklindedir (Akgün 1975, Aktümsek 2001, Demirel ve Koşar 2002, Öztürk ark., 1997, Yıldırım 1990). Solunum Fizyolojisi Solunum fizyolojisi, solunum sistemi vücutta ihtiyaç duyulan gaz alıverişini dış ortamdan sağlamak, dolaşım sisteminin aracılığı ile solunumu düzenleme görevi sağlar. Solunum hayatta kalmayı sağlayan etkin bir işlemdir. Solunum fizyolojisi 4 şekilde değerlendirilir. Solunumun fizyolojisi gereği ventilasyon yani nefes alma ve nefes verme, difüzyon yani yayılma, perfüzyon ve solunumun düzenlenmesi şeklindeki aşamalarla gerçekleşir. 101 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Ventilasyon: Bu atmosferden gelen havanın akciğerlere, buradan da atmosfere geçmesiyle gerçekleşen harekettir. Bu solunumda, nefes alma ve nefes verme şeklinde gerçekleşir. Bunlar da kasların yardımıyla olmaktadır. Diyaframın hareketi, göğüs kafesinde ön arka çapta artış ve azalma, kaburgalarda yukarıya aşağıya hareketle, göğüs kafesinin uzaması ve kısalmasıyla solunum gerçekleşir. Nefes almayı sağlayan inspirasyon kasları, diyaframa, göğüs boşluğuyla karında bulunan boşluğu ayıran ve frenik sinir yardımıyla hareket eden tek kas, sternokleidomastoid kaslar, kaburgalar arasındaki kaslar, kürek kemiğini yükselten kaslar ile ön serratuslar, skalenler ve omurga kaldırıcı kasları içerir. Nefes vermeyi sağlayan ekspirasyon kasları ise, karında bulunan kaslar, iç interkostaller ve arka aşağıdaki serratüsleri içerir. İnspirasyon (Soluk alma): Bu dış ortamdan akciğerlere hava alındığını ifade etmektedir. Soluk alma adalelerin kasılması sonucunda göğüs kafesinin ön arka çapında genişleme ve yukarıdan aşağıya doğru uzama olur. Akciğerlerin genişlemesiyle birlikte hava basıncı azalacağından, atmosferde hava akciğerlere dolar. Ekspirasyon (Soluk verme): Bu akciğerlerde bulunan havanın dışarıya atıldığı pasif eylemi ifade eder. Burada soluk almanın tam tersine akciğerde küçülme ve basınç artışı olur. Akciğerlerde bulunan basınç atmosfer basıncının üzerinde olduğundan, hava dış dışarı atılır. Şekil 2. Solunumda İnspirasyon ve Ekspirasyon 102 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & SOLUNUM SİSTEMİ Diffüzyon (Yayılma): Akciğerlere giren hava alvoellere doğru gitmeye başlar. Oksijen alvoeller etrafındaki kılcal damarlara geçerken, burada bulunan karbondioksit alvoellere geçiş sağlar. Burada bulunan gaz geçişi, parsiyel basınç farkından gerçekleşir. Perfüzyon: Bu solunum içinde oksijen ve karbondioksitin taşınması aşamasıdır. Alvoellerden diffüze durumdaki oksijen, plazmada erimiş şekilde ya da alyuvar içindeki hemoglobine bağlanarak taşınmaktadır. Dokulara verilecek oksijen buradaki karbondioksit parsiyel basıncına göre ayarlanmaktadır. Ph değeri ve kan ısısı da burada etkin rol alır. Karbondioksit taşınması ise oksijen gibi plazmada erimiş olarak ya da hemoglobine bağlanarak gerçekleşir (http://www.solunum.gen.tr/solunumfizyolojisi.html). Solunum Sistemi ve Fonksiyonları Solunumu sağlayan sisteme, solunum sistemi adı verilir. Solunum sistemi, dolaşım sistemi ile beraber hücrelere sürekli olarak oksijenden zengin kan sağlar. Solunum sistemi, solunum işlevi sırasında yukarıda da belirtilen başka işlevler de gerçekleştirir. Bunlara ilave olarak; soğuk havasının ısıtılması, nemlendirilmesi ve ses çıkarılmasını sağlarlar (Akgün 1975, Demirel ve Koşar 2002, Hatipoğlu 1994, Öztürk ark 1997). Akciğerler Solunum sisteminin en önemli organı olan akciğerler oksijenin hücrelere alınması ve dokulardaki karbondioksitin dışarı atılmasından görevlidir. Bu oksijen ve karbondioksit döngüsü ventilasyon ve difüzyon olarak adlandırılan faaliyetlerle sağlanmaktadır (Despopoulos ve Silbernagl, 1997; Ergen ve ark., 2002; Sönmez, 2002). Akciğerlerin esneme özelliğine bağlı olarak ve alveollerde oluşan yüzey gerilimi sonucuyla büzülmeye yatkın yapıdadır (Despopoulos ve Silbernagl, 1997). Akciğerlerin her iki tarafında yapısal farklılıklar bulunmaktadır. Sağ akciğer 3 lob; lobussuperior, lobusmedius ve lobusinferior, sol akciğer ise 2 lop; lobussuperior ve lobusinferior olarak yer almaktadır (McConnell, 2011). 103 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Şekil 2. Akciğerler Akciğerler, soluk alıp verme esnasında göğüs kafesi boşluğundaki ritmik hareketler ile solunum kaslarıyla uyumlu olarak soluk alıp verme mekaniğini oluşturan dokulardır (McConnell, 2011). Solunum döngüsünün tamamlanması için solunumda görevli kasların ve diyafram hareketlerinin ciğerlere birleşik bir durumda olmamasından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle ciğerlerin üst üzerini kaplayan viseral plevra ve ayrıca aynı alanda yer alan organları örten pariyetal plevra arasında ince plevral sıvısı bulunmaktadır (Despopoulos ve Silbernagl, 1997). Akciğerlerin yüzeyinde bulunan ince plevral sıvı tabakası bulunmaktadır. Bu tabaka göğüs boşluğundaki hareketleri kolaylaştırmaktadır. Bu bölgede oluşan sıvı fazlası lenfatik kanallar yoluyla emilip, sıvı miktarını belirli bir seviyede tutmaktadır. Akciğer plevrasında viseral yüzde ve toraks boşluğunda pariyetal plevra yüzünde bir miktar emme basıncı olmaktadır. Buna bağlı olarak akciğerler kaygan bir alanda bulunmasına rağmen göğüs duvarına yapışık gibi durmaktadır. Bu nedenle intraplevral aralığında dış kısma oranla negatif basınçta olduğu gözlenmektedir (Guyton ve Hall, 1996; Despopoulos ve Silbernagl, 1997). Solunum kaslarının hareketleri sonucunda göğüs boşluğunda hacim değişiklikleri gerçekleşmektedir (Gökhan ve ark., 2011). Diyafram faaliyetleri ile ilgili inceleme yapan Leonardo da Vinci, soluk alma esnasında göğüs 104 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & SOLUNUM SİSTEMİ kafesinin genişlemesine paralel olarak ciğerlerin tamamen genişleyerek büyüdüğünü ifade etmiştir (Bartu ve Ulubay, 2012). Solunum Kontrolü Solunumun döngüsü, solunumu kontrol eden merkezin, solunumla görevli kasların, periferik ve santral sensörleri de içine alan kompleks bir zaman ile gerçekleşmektedir (Elzouki ve ark., 2012). Solunum ile görevli kas sistemi, iskelet kaslarına benzer yapıdadır. İskelet kas sistemi diğer bir ifadeyle çizgili kaslar istemli olarak uyarılma özelliklerine sahiplerdir (Aleksandrova ve Breslav, 2009). Soluk alma ve verme döngüsünün kontrolünü merkezi sinir sistemi üstlenmektedir (Despopoulos ve Silbernagl, 1997). Solunumu düzenleyen mekanizma yenidoğan evresinde önemli bir olgunlaşma süreciyle gelişmektedir (Elzouki ve ark., 2012). Kasların solunum döngüsüne katılması, uyarı alımıyla başlamaktadır. Medullopontin alanda bulunan merkezler, otomatik solunumu kontrol etmektedir. Serebral korteks ise istemli solunumu yönetmekle görevlidir. Solunum merkezi adı verilen ve pons ve medulla adı verilen bölge, merkezi sinir sistemi otomatik solunum kontrolünü yönetmektedir. Bu merkezlerde solunumun derinliği ve frekansı belirlenerek inspirasyonun şiddeti saptanmaktadırlar (Despopoulos ve Silbernagl, 1997; Ergen ve ark., 2002). Solunum merkezlerinin solunum kontrolünü tek başına yapmaları mümkün değildir. Bununla beraber solunumun vücutta oluşan kimyasal değişiklikleri ile de takip edilmektedir. Bu sistemlerden en önemlisi ise karbondioksit yoğunluğundaki değişikliklerin kontrol edilmesidir (Sönmez, 2002; Ergen ve ark., 2002). Akciğer Hacimleri İnsanda tek bir inspirasyonla (nefes almayla) alınan hava miktarını ilk kez Giovanni Alfonso Borelli, 1600'lü yıllarda ölçmüştür (Saryal ve Ulubay, 2012). Bu alanda çok sayıda yapılmış çalışma bulunmaktadır. 1831 yılında Charles Turner Thackrah tarafından yapılan çalışmada erkeklerin akciğer hacimlerinin kadınlardan daha fazla olduğunu belirtmiştir (Saryal ve Ulubay, 2012). Akciğerlerin hacmi ve kapasitesi vücudun büyüklüğüne ve pozisyonuna göre değişmektedir (Sönmez, 2002). Kadınlarda akciğer hacmi ve kapasitesi 105 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK yapısal özellikleri gereği erkeklere oranla yaklaşık % 20-25 daha düşüktür (Standring, 2008). Tablo 1. Akciğer Hacim ve Kapasitelerinin Genel Durumu (Bompa, 2013) Erkek Kadın 2080 Akciğer Kapasiteleri VC(ml) 4800 3200 480 320 IC(ml) 3600 2400 %25 1200 800 FRC(ml) 2400 1800 %25 1200 800 TLC(ml) 6000 4200 Akciğer Hacimleri % VC Erkek Kadın IRV(ml) %65 3120 TV(ml) %10 ERV(ml) RV(ml) a) Tidal Volüm (TV veya VT, Soluk Hacmi) Bir nefesle alınan ve verilen havanın hacmine tidal volüm adı verilir (Tiryaki Sönmez, 2002; Fox ve ark., 2011; McConnell, 2011; Saryal ve Ulubay, 2012). Tidal yoğunluk ortalama dolarak 500 ml'dir. Bu değer incelendiğinde ise yapılan egzersizler esnasında artış gösterdiği belirlenmiştir. Bununla birlikte bazen tidal volüm bu oranın üstünde veya altında değer gösterebilmektedir. Tidal volüm ikiye ayrılmaktadır, alveollerden gelen bölümler ve anatomik ölü boşluktan gelen bölümler şeklindedir. Kişilerin vücut yapısına ve metabolik değerlerine göre Tidal volüm ölçümlerinde de değişimler gözlenmektedir (Despopoulos ve Silbernagl, 1997; Fox ve ark., 2011; McConnell, 2011). b) İnspirasyon Yedek Hacmi (IRV) Soluk alma fonksiyonu yedek hacmi normal bir soluk almadan sonra alınması mümkün olan en derin (maksimum) inspirasyonla akciğere giriş yapan havanın hacmidir. Ortalama olarak 3000 ml olan bu değer, yapılan egzersizler esnasında azalmaktadır (Despopoulos ve Silbernagl, 1997; Ergen ve ark., 2002; Tiryaki Sönmez, 2002; Fox ve ark., 2011; Saryal ve Ulubay, 2012). c) Ekspirasyon Yedek Hacmi (ERV) Soluk verme fonksiyonu yedek hacmi ise normal soluk vermeden sonra verilmesi mümkün olan en derin (maksimum) ekspirasyonla akciğerden çıkan havanın hacmidir. Ortalama olarak 1100 ml olan bu değer, yapılan egzersizler 106 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & SOLUNUM SİSTEMİ esnasında hafif bir azalma eğilimi göstermektedir (Despopoulos ve Silbernagl, 1997 ; Ergen ve ark., 2002; Sönmez, 2002; Fox ve ark., 2011; Saryal ve Ulubay, 2012). d) Rezidüel Hacim (RV) En derin maksimum soluk vermeden sonra akciğerde biriken ve çıkarılmayan hava hacmine rezidüel hacim denilmektedir (Sönmez, 2002; Saryal ve Ulubay, 2012). Ortalama 1200 ml değerinde olan bu değer, yapılan egzersizler esnasında hafif bir azalma eğilimi göstermektedir. Bu bağlamda genellikle normal ya da artış durumunda seyreden ve sonrasında belirgin soluk verme durumu zayıf olasılık göstermektedir (Gibson ve ark., 2002; Fox ve ark., 2011). e) İnspirasyon Kapasitesi (IC) Dinlenme esnasında normal bir ekspirasyondan sonra alınan maksimum (derin) inspirasyondaki hava hacmidir. Ortalama olarak 3500 ml değerindedir ve yapılan egzersizler esnasında artış göstermektedir. İnspirasyon kapasitesi, tidal volüm ile inspirasyon yedek hacminin toplamından oluşmaktadır. IC = TV + IRV (1. denklem) İnspirasyon kapasitesi vital kapasitenin %75'ini kapsamaktadır (Sönmez, 2002; Fox ve ark., 2011; Saryal ve Ulubay, 2012). f) Fonksiyonel Rezidüel Kapasite (FRC) Normal bir ekspirasyondan sonra akciğerler içinde kalan hava hacmi fonksiyonel rezidüel kapasite olarak adlandırılmaktadır. Ortalama olarak 2300 ml değerindedir (Sönmez, 2002; Fox ve ark., 2011; Saryal ve Ulubay, 2012). Ekspirasyon yedek hacminin rezidüel hacim ile toplanması sonucunda bulunur. ERV + RV (2. denklem) Vital Kapasite (VC) Maksimum bir inspirasyondan sonra yapılması mümkün en yüksek ekspirasyon hacmidir. Ortalama olarak 4600 ml değerindedir (Despopoulos ve Silbernagl, 1997; 2002; Fox ve ark., 2011). Vital kapasite soluk alma hacmi ile soluk verme hacminin toplamından hesaplanabileceği gibi soluk alma 107 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK yedek hacmi, tidalvolüm ve soluk verme fonksiyonunun yedek hacmi değerlerinin toplamlarından da hesaplanabilmektedir; VC =IC + ERV (3. denklem) VC = IRV + TV + ERV (4. denklem) Hafif soluk alıp verme kas kuvvetinin azalma hallerinde vital kapasite maksimum solunum basınca daha az duyarlı olmaktadır (Gibson ve ark., 2002). g) Toplam Akciğer Kapasitesi (TLC) En yüksek seviyede bir inspirasyon sonrasında akciğerlerde kalan havanın hacim miktarıdır. Ortalama olarak 5800 ml değerindedir (Sönmez, 2002; Fox ve ark., 2011; Saryal ve Ulubay, 2012). Bu değer, vital kapasite ve rezidüel hacim toplamlarından hesaplanabileceği gibi soluk alma kapasitesi ile fonksiyonel rezidüel kapasite değerlerinin toplamından da hesaplanabilmektedir. TLC = VC + RV (5. denklem) TLC = IC + FRC (6. denklem) Zorlu Vital Kapasite (FVC) En derin inspirasyonun ardından hemen yapılan en hızlı soluk verme ölçümü ile elde edilmektedir. FVC genel olarak vital kapasiteden daha küçük olarak gözlenmektedir (Despopoulos ve Silbernagl, 1997). h) FEV1 İlk defa Robert Tiffeneau tarafından 1948’de yapılan bu ölçümle, saniyede çıkan en zorlu ekspirasyon hacmi ölçülmektedir (Saryal ve Ulubay, 2012). Normal akış hacim olarak FEV1, FVC'nin yaklaşık % 75-85' değerleri olarak hesaplanabilir (Ergen ve ark., 2002). Yapılan İngilizce ve Fransızca çalışmalarda sırasıyla FEV1, ve VEMS olarak tanımlanmışlardır (Saryal ve Ulubay, 2012). FEV1 ciğerin mekanik özelliklerini ölçmek için kullanılan en yaygın birimlerden biridir (Gildea ve McCarthy, 2010). Tiffeneau testinde FEV1 değeri kullanılmaktadır. Bu test FVC testinin bir parçası olarak belirlenmektedir. 108 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & SOLUNUM SİSTEMİ i) PEF (Pik/Tepe Ekspiratuar Akım) Akış hacim eğrisi datalarından elde edilmesinde kullanılmaktadır (Miller ve ark., 2006). Soluk verme esnasında akış hızının en hızlı noktası PEF olarak adlandırılmaktadır. Wright ve McKerrow tarafından 1959’da geliştirilmiştir. PEF, solunum eğrisinde eforun yer aldığı alan hakkında detaylar verir (Saryal ve Ulubay, 2012). j) MVV (Maksimum İstemli Ventilasyon) Tespit edilen bu sürede hızlı mümkün olduğunca derin nefes alıp vermek çok önemli olmaktadır. Maksimum istemli ventilasyon değeri tidal volüm ve solunum frekansıyla ilişkilidir. MVV (L / dk) = TV (L/soluk) x SF (soluk sayısı/dk) (Sönmez, 2002). MVV, hacim hesaplamalarında kas zayıflığı için özel bir yöntem olarak geliştirilmiştir. Ölçüm değerlerinde vital kapasitede olduğu gibi orantılı bir değişim gözlenmektedir (Gibson ve ark., 2002). Maksimum istemli ventilasyon değeri 15 saniye sürede gerçekleşmektedir (Ergen ve ark., 2002; Bartu Saryal ve Ulubay, 2012). Ölçümler sırasında genellikle kişiler 15 saniyelik periyotta durmadan hızlı ve derin nefes alıp verir. Elde edilen sonuçlar dakika/litre olarak belirtilir (Gökhan, 1986; Fox ve ark., 2011). Sonuç hesaplaması 15 sn alınan hava seviyesinin dört ile çarpımı sonucunda 1 dakika alınabileceği maksimum hava seviyesi yolu ile hesaplanmaktadır (Ergen ve ark., 2002). Şekil 3. Akciğer Hacimleri Sporcularında bu değerler Sedanter kişilerin aksine genelde normalin üstünde seyretmektedir. Bazı durumlarda ise sporcuların ventilasyon 109 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK değerleri ile sedanter bireylerin değerleri birbirine yakın olabilmektedir. Bu yöntem sayesinde hem soluk alma hem de soluk verme kas dayanımı ölçülebilmektedir. Maksimum efor yöntemi ile denekler %70-90 maksimum istemli ventilasyon verileri oluşturabilirler. Ölçümün uygulandığı bireylere sekiz dakikalık ara dinlenmelerinden sonra aynı ölçüm tekrarlanabilir (Gibson ve ark., 2002). Solunum Fonksiyon Testleri Solunum fonksiyon testleri akciğerlerdeki hacim ve havanın akış hızına göre fonksiyonlarını aydınlatmaya yönelik uygulamalardır (Fox ve ark., 1999). Akciğerlerin esas fonksiyonları gaz alım verimidir. Bu olayın gerçekleşmesinde ventilasyon difüzyon (gazların alveola kapiller membrandan geçmesi), perfüzyon (pulmoner arterlerle gelen karışık venöz kanın pulmoner kapillerde dağılımı) ve solunumun kontrolü rol oynamaktadır. Solunum fonksiyon testleri akciğer hastalığının objektif değerlendirilmesinde büyük önem arz etmektedir (Karabıyıkoğlu, 1998). Testler, spirometre ile manuel olarak yapılabildiği gibi komplike laboratuvar testleri de yapılabilmektedir. Bu testler solunum fonksiyonun hangi yönünün ölçüldüğüne göre sınıflandırılmaktadır. Hava yolu fonksiyonun ölçümünde; ciğer hacim ölçümleri, gaz difüzyon kapasitesi testleri, kan gazı ölçümleri, kardiyak pulmoner antrenman testleri ve metabolik ölçümler kullanılan testlerdir. Sonuçların değerlendirilmesi ırka, yaşa, cinsiyete, boya ve kiloya göre beklenen değerlerle karşılaştırılmasıyla yapılmaktadır. Solunum fonksiyonu testleri; • Nefes darlığı, öksürük, balgam gibi şikayetleri olan bireylere, • Akciğer filminde normal dışı sonuçlar çıkan bireylere, • Uzun süredir sigara içen bireylere, • Ameliyat olacak bireylere, • Ciğerlerinin etkileneceği işlerde çalışan bireylere, • Sporculara yapılmaktadır. Spirometre ile Ölçüm Spirometre cihazı ucuz ve taşınabilir olması ayrıca evlerde kullanılabilecek nitelikte olması sebebiyle de klinik ortamlarında da en çok 110 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & SOLUNUM SİSTEMİ kullanılan cihazlardandır. Kullanım yaşı olarak 5 yaşından sonra spirometrik testlerin yapılabilmesi mümkün denilse de, genelde ancak 7 yaşından büyük çocuklarda gerekli kooperasyon sağlanabilmektedir. Derin, tam bir inspirasyondan sonra zorlu bir soluk verme esnasında, hava yolu ve ciğer hacimlerinin ölçülmesi ile gerçekleştirilir. Test esnasında derin bir soluk alma işlemi gerçekleşene kadar verilen derin bir soluk ile yapılmalıdır. Soluk verme süresi en az altı saniye olmalı ve gerekirse on beş saniyeye kadar sürdürülmelidir. Öksürük ile test kesilirse bireyin en az yirmi dakika dinlemesinin ardından test tekrarlanmalıdır. Bir defada sekiz tekrardan fazlası önerilmemektedir. Spirometre testi uygulanırken aşağıdaki durumlar takip edilmelidir; (Quanjer, 1997). Şekil 4. Spriometre Cihazı Sporcunun tidal solunum sonrası derin nefes almaması ya da hızlı ve kuvvetli soluk verme fonksiyonunu yapmaması, ağızlık etrafından hava kaçışı, oturur ya da öne eğilir pozisyonda test yapılması, test sırasında konuşması, testte karşılaşılabilecek hatalar olarak tanımlanmıştır ve bunların yapılması engellenmelidir. Spirometre test uygulamasında sporcuya en az iki veya üç ölçüm yapılması gerekmektedir. Farklı zamanlardan ziyade sırası ile yapılan iki testte FVC ve FEV1 değerleri arasındaki oluşan değişim incelenmeli ve %5’ten az ise üçüncü teste gerek duyulmadan hesaplama yapılmalıdır. Aynı anda tekrarlanan testler arasında %10’dan fazla değişkenlik var ise bu değer yanlış olarak değerlendirilerek testlerin tekrarı sağlanmalıdır. En iyi test, akış hacim eğrisi uygun olan testler içinde FVC ve FEV1 ’in mutlak değerleri toplamı en yüksek olan testtir. 111 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Fizyolojik olarak akciğer fonksiyonları dört hacimden oluşur. Bunlar; Ekspiratuar rezerv volüm (ERV), inspiratuar rezerv volüm (IRV), rezidüel volüm (RV) ve tidal volümdür (TV). Dört hacmin toplamı ise total akciğer kapasitesini (TLC) vermektedir (Brusasco ve ark., 2005; Crapo, 2004). Basit spirometre ile zorlu vital kapasite (FVC), zorlu ekspiryumun bir saniyesinde çıkarılan hava hacmi (FEV1), zirve ekspiratuar akım hızı (PEFR), FEV1/FVC oranı, zorlu ekspirasyonun ortasındaki akım hızı (FEF25-75 veya MEFR), ekspiratuar rezerv hacim (ERV), vital kapasite (VC) ve inspiratuar hacmin (IV) mutlak değerleri ölçülmektedir. Aynı cinsiyetteki, yaştaki, boydaki, ırktan sağlıklı çocukların verilerinden elde edilmiş referans değerlerle kıyaslanarak % değerleri belirlenmektedir (Brusasco ve ark., 2005; Crapo, 2004). Spirometreyle rezidüel volüm ölçülemediği için, total akciğer kapasitesi belirlenememektedir. Solunum Fonksiyon Testlerinin Değerlendirilmesi Solunum fonksiyon testlerinin değerlendirilmesi test kalitesinin genel olarak değerlendirilmesiyle başlamaktadır. Kurallara uygun yapılmamış testlerde bazı veriler elde edilmiş olsa da bunlar üzerinden çıkarsamalarda bulunmak klinik açıdan yanıltıcı sonuçlara sebebiyet verebilmektedir. Testin uygunluğuna karar verildikten sonra, test sonuçları referans değerler ile bilinen hastalıklarla veya anormal fizyolojik paternlerle, hastaların daha önceki değerleri ile mevcut değerlerinin karşılaştırmasına yönelik bir süreçle başlamaktadır. Solunum fonksiyon testlerinin raporlamasındaki son adım klinik tanının saptanmaya çalışılmasıdır. Solunum fonksiyon testinin raporu kısa, öz, bilgilendirici ve net olmalıdır (Çekmece, 2015). Tablo 2. Solunum Fonksiyon Testlerinin Normal Değerleri (Şişmanlar, 2019) Test FEV1 FVC FEV1/FVC FEF 25-75 TLC FRC RV DLCO Normal Değerler >80 >80 >80 >70 80-120 75-120 75-120 60-120 112 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & SOLUNUM SİSTEMİ EGZERSİZ VE SOLUNUM İLİŞKİSİ Egzersizin solunuma etkisi düşünüldüğünde egzersizde artan metabolizma için gerekli oksijeni sağlamak için solunum volümü ve frekansında artış meydana gelir. Maksimal egzersizler deventilasyon 200 lt/dk gibi bir düzeye erişebilmekte bu da solunum hacmi ve frekansında sağlanan artışla gerçekleştirilmektedir. Diğer taraftan aynı şiddetle yapılan egzersizlerde antrenmanlı sporcularda solunum dakika volümü 200 lt/dk’ya çıkabilirken, normal kişilerde antrenmanın solunum kaslarını kuvvetlendirmesine bağlıdır. Yapılan bir araştırmada 20 haftalık bir antrenman ile solunum kaslarının dayanıklılığın %16 dolaylarında geliştirildiği belirlenmiştir (Akgün, 1992). Hücrelerin oksijen ihtiyaçları egzersizle birlikte artmaktadır. Solunum sistemi vasıtasıyla da metabolizma faaliyetlerinde kullanılan oksijen miktarında da artış meydana gelmektedir (Açıkada ve Ergen, 1990). Sedanter bireyler dakikada 12- 18 arası nefes alış verişi yapılmaktadır ve her nefeste vücuda 500 ml. hava alınmaktadır. Dinlenik durumdaki sedanter 5-7 litrelik dakika solunumu yapmaktadır (Akgün, 1994; Ergen, 1993). Egzersizle birlikte metabolik aktiviteler için ihtiyaç duyulan oksijeni elde etmek için solunum volümü ve sayısında artış meydana gelmektedir. Diğer taraftan aynı şiddetle yapılan egzersizlerde antrenman yapmış sporcularda solunum dakika volümü 200 lt/dk kadar olabilirken, sedanter kişilerde 100 lt/dk olmaktadır. Bu da antrenmanın solunumda kullanılan kaslarını kuvvetlendirmesiyle ilişkilidir (Akgün, 1994). Solunumla organizmaya oksijen alınıp, karbondioksit verilir. Dokuların oksijen ihtiyacı arttıkça buna paralel olarak solunum sistemiyle organizmaya alınan oksijen miktarı da artar. Normal durumda kişi bir dakikada 12-18 kez soluk alır. Her soluk alışta 500 ml. hava alınmış olur. Normal koşullarda akciğere alınıp çıkarılan hava solunum volümüdür. Dinlenmede olan bir kişide dakika solunum volume 5-7 lt.dir. Bu durum, submaksimal egzersiz sırasında 120 lt. iken, maksimal çalışmalarda 140 lt. dolaylarındadır. Alınan hava akciğerlerde alveollere gelir. Etrafı sık kılcal damarlarla çevirili olan 7-8 yüz milyon alveol vardır. Hepsinin toplam yüzeyi 100-150 m2 dir. Alveoller ile kılcal damarlar arasında gaz alışverişi oluşur. Akciğerlere alınan havanın alveollerde %14-15 oksijen %4,9–6,9 karbondioksit vardır. Oksijen ve 113 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK karbondioksit değişikliği bir basınç farklılığı oluşturur. Alveollerde oksijen basıncı fazla olursa soluk alma sayısı artar. Yüksek rakıma çıktıkça basınç azalacağından, oksijen miktarı da düşer. Akciğerlerde oluşan karbondioksit basıncının artışı derin nefes alarak giderilmeye çalışılır. Böylece %33’lük artık hava oranı %20’ye iner. Bu durum alveollerdeki oksijen basıncını artırır. Çalışma anında, aşırı nefes alıp verme halinde solunumu sağlayan kaslar oksijeni daha çok kullanırlar. Dayanıklılık çalışmaları solunum işlerliğini geliştirir. Gelişen solunum sistemiyle istenen oksijeni sağlamak için daha az solumak yeterli olmaktadır. Azalan soluk sıklığı daha çok oksijenin kana geçmesine ortam hazırlamaktadır. Dayanıklılık çalışmalarıyla akciğerlerde soluk alma volümünün artışı ve yüklenme durumunda soluk alıp vermede ekonomik ortam elde edilir. Yorgunluk geciktirilip, günlük yaşamda verim artar. Daha çabuk dinlenme oluşturulur. Antrenmanın en belirgin etkisi sporcularda oksijen difüzyon kapasitesini artırmaya yöneliktir. Oksijen difüzyon kapasitesi, oksijen alveollerden kana difüzyon hızının bir göstergesidir. Bireyde antrenman şiddeti ne kadar fazla ise solunumun istirahat durumuna dönüşü o kadar geç olmaktadır (Sönmez, 2002). Antrenmanla solunum hacmi ve sayısında gözle görülür bir değişim meydana gelmektedir. Antrenmanla birlikte dokulardaki maksimum oksijen tüketim hızında (VO2maks) belirgin artışlar meydana gelmektedir. Program dahilinde 7 ila 13 haftalık bir antrenmanla VO2maks’da %10’nun üzerinde bir artış meydana gelmektedir (Ergen, 1993). Kişinin bir hastalığı yoksa antrenmanlı olup olmamasına bakılmaksızın, solunum sistemi devamlı olarak vücudun ihtiyacından çok daha fazla oksijeni üretebilmektedir. Bu yüzden önemli olan antrenmanla kişinin solunum sisteminde oksijen kullanılabilirliği bir başka deyişle VO2maks’ı arttırabilmesi daha önemlidir (Ergen, 1993). Sportif egzersizler branşa özgü vücudun postüral kontrol sistemlerini zorlar ve sportif hareketlerin etkin şekilde tamamlanabilmesi için postüral adaptasyonları geliştirir (İri ve ark., 2018). Egzersizin sporculardaki en belirgin etkisi oksijen difüzyon kapasitesini arttırmaya yönelik olmasıdır. Oksijenin alveollerden kana difüzyon hızı oksijen difüzyon kapasitesinin bir göstergesidir (Akgün, 1994; Ergen, 1993; Dündar ve ark., 2014). Yapılan planlı ve programlı egzersizle sporcularda solunum hacmi istirahat halinde ve maksimal altı egzersizlerle değişiklik göstermese de maksimal egzersizlerle belirgin artışlar göstermektedir. Bu 114 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & SOLUNUM SİSTEMİ artış aynı zamanda solunum sayısında ve solunum dakika volümünde de kendini göstermektedir (Cicioğlu, 2001). Antrenman solunum verimliliğini de arttırır (Murathan ve ark., 2017). Solunum verimliliğinin artması, aynı miktarda oksijen tüketimi için solunan hava miktarının antrenmanlı kişilerde daha az olduğu anlamına gelir (Who, 2014). Egzersizin başlaması takiben ilk saniyeler içerisinde solunumda meydana gelen hızlı artışın temel nedeni kas, tendon ve eklemlerde yer alan propiroreseptörlerden oluşan afferent uyarılar ve psişik uyarılardan kaynaklandığı düşünülmektedir (Guyton ve Hall, 1996). Egzersizin başlamasını izleyen ilk saniyelerde soluk alış verişindeki artış kısa bir süre sonra kademeli olarak artmaya devam etmektedir. Bundan sonraki artışın devam etmesi ya da azalması egzersizin şiddetine bağlıdır (Fox, 1998). Egzersizden sonra oksijen borcu ödeninceye kadar solunum frekansı normal seviyesine gelmez. Egzersizden sonra solunum frekansını etkileyen oksijen ve karbondioksit değil laktik asit birikiminden ötürü artan H+ iyonu yoğunluğudur. H+ iyonlarının sistemden uzaklaştırılmasıyla solunum parametreleri normal seviyesine tekrar gelmektedir (Guyton ve Hall, 1996). Tablo 3: Akciğer Hacim ve Kapasitelerinin Egzersiz Sırasında Değişimleri (Fox ve ark., 2000) AKCİĞER TANIM KAPASİTELERİ TV Bir nefeste alınan veya verilen havanın hacmi Normal bir nefesten sonra alınan maksimal havanın IRV hacmi Verilen nefes sonunda zorlu bir şekilde akciğerlerden ERV çıkan havanın hacmi Zorlu nefes vermeye rağmen akciğerlerde kalan, RV çıkarılamayan havanın hacmi Maksimal nefes almanın sonunda akciğerlerdeki hava TLC hacmi Maksimal nefes almadan sonra dışarı verilen maksimal VC havanın hacmi Dinlenik durumdaki nefes verme seviyesinden IC maksimal hacimde nefes alma Akciğerlerden dinlenik durumda dışarı verilen havanın FRC hacmi Bir dakikada akciğerlere alınabilen en fazla hava MVV miktarı 115 EGZERSİZ ANINDA Artar Düşer Hafif düşer Hafif düşer Hafif düşer Hafif düşer Artar Hafif Artar Artar Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Egzersizde soluk alma yedek hacmi azalırken, soluk verme yedek hacminde çok az bir değişim görülür. Rezidual volüm artarken total akciğer kapasitesinde çok az bir azalma gösterir. Soluk alma kapasitesi ve fonksiyonel rezidual kapasite artış gösterir (Ergen ve ark., 2002). Antrenman veya egzersiz şiddetinin yüksek olduğu aktivitelerde organizmanın iç dengesi evirilerek yorgunluk belirtilerinin oluşmasına neden olurlar. Aktivite bittikten sonra organizmada oluşan metabolik etkilerin uzaklaştırılması, enerji maddelerinin sentezi, elektrolit dengesinin sağlanması, oksijen tüketiminin dengelenmesi ve vücut sıcaklığının düşürülmesi gibi etmenlerin oluşturduğu toparlanma süreci başlamaktadır (Murathan, 2020). Antrenmanlarla VO2maks‘ın arttırılması temel amaçtır. Oksijen difüzyon kapasitesi artışı da antrenmanın amaçlarından biridir. Difüzyon kapasitesi sedanterlerde 48 ml/dk, yüzücülerde 71 ml/dk, kürekçilerde 80 ml/dk olarak tespit edilmiştir (Günay ve ark., 2010). Egzersize bağlı olan VO2maks erkeklerde 180 lt’ye kadar artabilir. Bu artış tidal hacim ve solunum frekansına da yansır (Fox ve ark., 2000). Yapılan düzenli antrenmanlarla sporcularda solunum volümü maksimal egzersizlerde belirgin bir artış gösterir. Bu artışa bağlı olarak solunum frekansı ve solunum dakika volümünde de artış olur (Günay, 1999). Antrenmanlar sonucunda genel olarak maksimal dakika solunumu, tidal volüm, nefes sıklığı, ventilasyon verimi, akciğer hacmi, difüzyon kapasitesi artış gösterir (Fox ve ark., 2000). Egzersizde ventilasyon 6 lt/dk’ya çıkmaktadır. Kalp debisi 5 lt/dk’dan 30 lt/dk’ya çıkar. Egzersizde oksijen kullanımı 250 ml’den 5 lt’ye yükselir. Oksidatif metabolizma yaklaşık 2 kat artar. Egzersiz sırasında ventilasyon maksimal istemli ventilasyon düzeyine ulaşmaz. Egzersiz sırasında akciğerlerdeki alveollerden kana karışan oksijen miktarı artar (Günay, 1999). Dakika ventilasyonu 6 lt/dk’dan 190 lt/dk’ya ulaşır (Ergen, 2002). Solunum Mekaniği ve Performans Dinlenme durumdayken solunumda kullanılan enerji vücudun totalde kullandığı miktarın %2’sini oluştururken egzersiz esnasında enerjinin büyük kısmı iskelet kasları tarafından kullanılmaktadır. İskelet kaslarının kullandığı enerji arttıkça solunum sıklığı ve yoğunluğu da buna bağlı olarak değişiklik gösterir. Solunum esnasında temel görevli o kaslar da (diyafragma, interkostal kaslar ve abdominal kaslar) yoğun egzersizlerde oksijen kullanılır. 116 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & SOLUNUM SİSTEMİ Egzersiz sırasında oksijen kullanımı hareketsiz durumdan 10-20 kat fazla olmasına karşın bu mekanizma hava yolunun genişlemesiyle dinlenme esnasındaki gibi olmaktadır. Yüksek şiddette yapılan aktivitelerde normalden fazla oksijen kullanılması ya da solunumun gerçekleştiği hava yollarının fazla dar olması solunum sorunlarına yol açabilir ve istenen sportif performansı engelleyebilir. Örneğin astım hastalığı (Sönmez, 2002). Bir sporcunun en yüksek seviyede oksijen kullanım kapasitesinin artışı solunum dakika volümünün artışıyla orantılıdır. Antrenmanın ilk saniyelerinde hızlı bir ilerleme görülürken belli bir sürede bu artış aşamalı bir şekilde sürer. Solunumda ortaya çıkan bu artış eklem reseptörlerinden gelen uyarılardan kaynaklandığı ifade edilmektedir (Fox ve ark., 2012; Günay, 1998; Akgün, 1989; Burstyn, 1990; Ergen, 1993). BÖLÜM KAYNAKLAR Açıkada C, Ergen E. (1990). Bilim ve Spor, Ankara, Büro Ek Ofset Matbaacılık. Akgün N. (1994). Egzersiz Fizyolojisi. İzmir, Ege Üniversitesi Basımevi,1:67-9, 81. Akgün N. (1989). Egzersiz Fizyolojisi. Ankara, Gökçe Ofset Matbaacılık. 34-62. Akgün N., Egzersiz Fizyolojisi, Ege Üniversitesi Basımevi, Bornova-İzmir, 1992. Aktümsek, A. (2001). Anatomi ve Fizyoloji (İnsan Biyolojisi), 1. Baskı, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara. Aleksandrova NP. (2009). Breslav IS. Human respiratory muscles: three levels of control. Human Physiology. 35(2), 222–229. Bostancı Ö. Elit Yüzücülerde ve Futbolcularda Akciğer Hacim Oranının Stereolojik Yöntemle Belirlenip Solunum Parametleri ile Karşılaştırılması 2009, Marmara Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi 7-19, İstanbul. Brooke-Wavell K, Stensel DJ. (2008). Exercise and children’s bone health. J Fam Health Care;18(6):205-8.). Brusasco V, Crapo R, Viegi G. (2005). American Thoracic Society; European Respiratory Society. Coming together: the ATS/ERS consensus on clinical pulmonary function testing. Eur Respir J, 26: 1-2. Burstyn PG. (1990). Physiology for Sport People. Manchester, Manchester University Press.; 66-73. Chatterjee P, Bandyopadhyay A, Chatterjee P, Nandy P. (2019). Assessment and Comparative Analysis of Different Lung Capacities in Trained Athletes According to Somatotype. American Journal of Sports Science; 7(2): 7277. Cicioğlu GM. (2001). Spor Fizyolojisi, Ankara, Gazi Kitapevi, 129,173. Crapo RO. (2004). The role of reference values in interpreting lung function tests. Eur Respir J, 24: 41-2. 117 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Çekmece Y. (2015). Sigara ve Obezitenin Solunum Fonksiyonlarına Etkisi, Tıp Fakültesi, Aile Hekimliği Ana Bilim Dalı, Uzmanlık Tezi, Mersin: Mersin Üniversitesi, 16,18. Demirel H, Koşar N (2002) İnsan Anatomisi ve Kinezyoloji, 1. Baskı, Nobel Yayınevi, Ankara, s: 26–34 Dempsey, J. A., McKenzie, D. C., Haverkamp, H. C., & Eldridge, M. W. Update in the understanding of respiratory limitations to exercise performance in fit, active adults. Chest 2008; 134(3): 613-622. Despopoulos A., Silbernagl S. Tacschenatlas der Physiologie. Çeviren: Çavuşoğlu H. Renkli Fizyoloji Atlası. 4. Baskı, İstanbul, Nobel & Yüce. 1997; 78- 109. Durmic T, Popovic BL, Svenda MZ, Djelic M, Zugic V, Gavrilovic T, Mihailovic Z, Zdravkovic M, Leischik, R. The training type influence on male elite athletes’ ventilatory function. BMJ open sport & exercise medicine 2017; 3(1): e000240. Dündar A, Arslan C, Arpaci A, Aktug ZB, and Murathan F. (2014). Effects of swimming performances of swimmers with different undertakings on the glucose and insulin. International Journal of Science Culture and Sport (IntJSCS), 2(5):391-396. Elzouki A., Harfi H., Nazer H., Stapleton F., Whitley J. Textbook of clinical pediatrics. Springer-Verlag, Berlin, 2012; p:195-216. Ergen E, Zergerlioğlu AM, Ülkar B, Demirel H, Turnagöl H, Güner R, Başoğlu S. Egzersiz Fizyolojisi. Ankara, Nobel Yayın Dağıtım Ltd. Şti. 2002; 39-81. Ergen E. Spor Fizyolojisi, Eskişehir, Anadolu Üniversitesi Yayınları, 1993: 584. Erkal N. Yaşam Boyu Spor. Ankara, Bağırgan Yayınevi. 2000; 28. Feinstein R. A, Larussa J, Wang-Dohlman A, & Bartolucci A. A. (1996) Screening adolescent athletes for exercise-induced asthma. Clinical journal of sport medicine: official journal of the Canadian Academy of Sport Medicine, 6(2), 119-123. Fox EL, Bowers RW, Foss ML. The Physiological Basis of Physical Education and Athletics. Beden Eğitimi ve Sporun Fizyolojik Temelleri. 4. Baskı, Çev: Cerit M, Ankara, Spor Yayınevi ve Kitabevi. 2012; 26-290. Gibson, J.R., Ferrus, M.A., Woodward, D., Xerry,J., Owen. Genetic diversity in Helicobacter pullorum from human and poultry sources identified by an amplified fragment length polymorphism technique and pulsed-field gel electrophoresis. Journal of Applied Microbiology, 2002; 87,602-610. Gildea, McCarthy A. Comparative antibody study of the potential susceptibility of Thoroughbred and non-Thoroughbred horse populations in Ireland to equine influenza virus, influenza and other respiratory viruses, 2010; 4(6), 363-372. Gökhan İ., Kürkçü R., Devecioğlu S., Aysan H. Yüzme Egzersizlerinin Solunum Fonksiyonları, Kan Basıncı ve Vücut kompozisyonu Üzerine etkisi Klinik Deneysel Araştırma Dergisi, Diyarbakır, 2011; 35-41. 118 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & SOLUNUM SİSTEMİ Guyton AC, Hall JE, Textbook of Medical Physiology, Guyton&Hall. İçinde: Tıbbi Fizyoloji, Çavuşoğlu H, Yeğen BÇ, Aydın Z, Alican İ, (Çeviri editörleri). 9. Baskı. Nobel Tıp Kitabevleri Ltd. Şti, 1996: 115-1067. Günay M, Tamer K, Cicioğlu İ. Spor Fizyolojisi ve Performans Ölçümü, 2. Baskı. Cicioğlu İ., (Ed) Gazi Kitabevi, Ankara, 2010: s. 172-567, 104. Günay M. Egzersiz Fizyolojisi. 2. Baskı, Ankara, Bağırgan Yayınevi. 1998: 35-174. http://www.solunum.gen.tr/solunum-fizyolojisi.html İri, R., Engin, H., Aktuğ Z.B., 12-15 Yaş Arası Güreşçilerde 8 Haftalık Denge Antrenmanının Denge Çeviklik ve Sürat Performansı Üzerine Etkisi, Gaziantep Üniversitesi Spor Bilimleri Dergisi, C.3, S.1., s.87, 2018. Imam MI, James JN, Akor-Dewu MB. A cross sectional study on lung functions in athletes, singers, and individuals with sedentary lifestyles in Ahmadu Bello University, Bello. Bayero Journal of Pure and Applied Sciences 2017; 10(2): 83-87. Kalyon TA. Spor Hekimliği Sporcu Sağlığı ve Spor Sakatlıkları. 4. Baskı, Ankara, GATA Basımevi. 1997; 29-30. Karabıyıkoğlu G., Köseoğlu F., Deviren S., Yorgancıoğlu R. Ergometrik testte elde edilen parametreler ve yorumları. Ege Fiz Tıp Reh Der. 1998; 4:289-97. Kartal, M. (2020). Sanal Gerçeklik (VR) Antrenmanı, İçinde: Sporun Kavramsal Temelleri-4: Antrenman, Editörler: (Özen, G. & Koç, H.), İstanbul, Efe Akademi Yayınevi, s. 399-428. Lazovic B, Mazic S, Suzic-Lazic J, Djelic M, Djordjevic-Saranovic S, Durmic T, Zikic D, Zugic V. Respiratory adaptations in different types of sport. Eur Rev Med Pharmacol Sci 2015; 19(12): 2269-2274. Mahotra NB, Shrestha L. Effects of type sports on pulmonary function tests: a comparative study in Nepalese settings. Journal of Nobel Medical College 2013; 2(1): 18-21. Mazic S, Lazovic B, Djelic M, Suzic-Lazic J, Djordjevic-Saranovic S, Durmic T, Zikic D, Zugic V. Respiratory parameters in elite athletes–does sport have an influence? Revista Portuguesa de Pneumologia (English Edition) 2015; 21(4): 192-197. McConnell A. Breathe Strong, Perform Better. 1. basım, USA, Human Kinetics, 2011. McKenzie DC. Respiratory physiology: adaptations to high-level exercise. Br J Sports Med 2012; 46(6): 381-384. Miller A., Blackal L., Miflin K., Templeton M., Blackall J. Detection of Helicobacter pullorum in meat chickens in Australia. Australian Veterinary Journal, 2006;84, 95-97. Murathan, F., Antrenmanda Toparlanma, Sporun Kavramsal Temelleri 4, Efe Akademi Yayınları, s.73.Ekim 2020. Murathan, F., Uğurlu, F., M., Murathan, T., & Koç, M., Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Öğrencileri İle Sağlık Yüksekokulu Öğrencilerinin Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışlarının Karşılaştırılması (Adıyaman Üniversitesi 119 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Örneği), TURKISH STUDIES -International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic-,12/3, Ankara/Turkey, Nielsen HB. Arterial desaturation during exercise in man: implication for O2 uptake and work capacity. Scandinavian journal of medicine & science in sports 2003;13(6): 339-358. Özturan D. Egzersizin Bazı Solunum Fonksiyon Testlerine Etkisi. 1997 Gaziantep Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, sp:17. Öztürk L, Aktan A, Varol T., İşlevsel Anatomi, 1. Baskı, Saray Kitapevleri, İzmir, s:217 – 232, 1997. Powers S.K, Hovvley E.T., Exercise Physiology. Theory and Application to Fitness and Performance, Dubuque, Iowa: Wm. C. Brown Publishers, S. 207249,1990. Quanjer PH., Lebowitz MD., Gregg I. et al. Peak expiratory flow: conclusions and recommendations of a Working Party of European Respiratory Society. Eur Respir J Suppl, 1997;24:2S-8S. Santos MLM, Rosa BD, Ferreira CR, Medeiros AA, Batiston AP. Maximal respiratory pressures in healthy boys who practice swimming or indoor soccer and in healthy sedentary boys. Physiother Theory Pract. 2012;28(1):26-31. Santos MRC, Pinto ML, Sant’Anna CC, Bernhoeft M. Maximal respiratory pressures among adolescent swimmers. Revista Portuguesa de Pneumologia (English Edition) 2011; 17(2): 66-70. Saryal B., Ulubay G. Solunum Fonksiyon Testleri. 1.basım, Ankara: Toraks Kitapları, 2012. Sönmez G.T. Solunum sistemi ve egzersiz. Egzersiz ve spor fizyolojisi. Bolu: Ata ofset matbaacılık: 2002: 178-213. Şişmanlar T. Solunum Fonksiyon Testleri. http://solunum.org.tr/TusadData/Book/ 535/301120161147502_Bolum_01_Solunum.pdf 06 Mayıs 2019. Tan Ü (1986) Temel Fizyoloji Ders Kitabı, Atatürk Üniversitesi Basımevi, Erzurum. Vander A.J, Sherman J.H, Luciano D.S., Human Physiology, The Mechanisms of Body Function, International Edition, 5th Edition, New York: McGraw-Hill Publishing Company, S. 427- 471, 1990. WHO. Global Recommendations on Physical Activity for Health, 2010, WHO. 1994, Erişim tarihi: 10.07.2014 Wilmore J.H., Costil D.C., Physiology of Sport and Exercise, Champaign, IL: Human Kinetics, S. 191-211, 145-159, 215-238., 1999. Wilson EE, McKeever TM, Lobb C, Sherriff T, Gupta L, Hearson G, Martin N, Lindley MR, Shaw DE. Respiratory muscle specific warm-up and elite swimming performance. Br J Sports Med 2014; 48(9): 789-791. Yıldırım, M., Temel İnsan Anatomisi, Beta Basım Yayın Dağıtım, İstanbul, s185201, 1990. 120 SPORUN KAVRAMSAL TEMELLERİ-5 SPOR & KAS ve İSKELET SİSTEMİ Yazar Doktorant. İsmail ÇAKIT 1 8. Bölüm 1 Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Beden Eğitimi ve Spor ABD, İstanbul/TÜRKİYE. https://orcid.org/0000-0002-9423-657X ismail icakit@gmail.com izzetkarakulak@artuklu.edu.tr 121 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK GİRİŞ İnsan vücudu yaşamı devam ettirmek için parça ve bölümlerin beraberce uyum içinde çalıştığı bir bütündür. Vücudumuz incelendiğinde organizma için dört ana alt grup ortaya çıkar. Atomlar, moleküller ve bileşikler, Hücreler, Dokular ve Organlar ile sistemlerdir. Bu alt gruplar birer bağımsız ünite olmayıp birbirine bağlı yapılardır. Bu çalışmada bu parçalardan organ ve sistemler içerisinde yer alan, iskelet ve kas sistemi hakkında genel bilgiler paylaşılacak ve spordaki yeri ve önemi belirtilecektir. Spor Bilimleri alanında inceleme ve araştırma yapmak istediğimizde, insan vücuduna ait yapılar buna bağlı sistemlerin nasıl bir çalışma yapısında olduğunu bilmek ilerlemek ve gelişmek adına çok önemlidir. Bu bölümde temel amacımız sağlık açısından sporun iskelet ve kas sistemi ile olan ilişkisini, bu sistemlerin farklı spor dallarına özgü fiziksel uygunluk seviyeleri, egzersiz, çalışmalar ve performans gelişimindeki önemini açıklamaktır. KAS VE İSKELET SİSTEMİ Kas ve iskelet sistemi kaslar, kemikler, eklemler, tendonlar ve bağlardan oluşmaktadır. Bu sistemin ana fonksiyonu beden hareketlerini gerçekleştirmek, vücut bütünlüğünü desteklemek ve iç organları çevreleyip korumaktır. KEMİKLER Kemikler kemik hücrelerinin bir araya gelerek oluşturduğu sert ve dayanıklı yapılar olarak bilinmektedir. Kemikler vücudumuza genel biçimini veren ve bunu muhafaza etmeye yarayan bir çatı görevi yapmaktadır. İskelet sistemi vücudumuzun ve ekstremitelerin hareketleri için gerekli destek ve kaldıraç görevini üstelenen ve iç organları koruyarak onların yerinde kalmalarını sağlayan sistemdir. İnsan vücudu topografik olarak baş-boyun, gövde ve ektremiteler olarak incelenir. Baş boyun ve gövdenin iskeleti için aksial iskelet, ektremitelerin iskeleti içinde appendiküler iskelet terimleri kullanılır. Yetişmiş bir insan vücudunda çeşitli tiplerde 206 kemik bulunur. Bu kemiklerin 126’sı appendiküler iskelette, kalan 80 tanesi de aksial iskelette bulunur. İskelet sistemi kemikler, eklemler ve bağlar birlikte kabul edilmektedir. Şekil ve boyut olarak 6 tip kemik vardır: 122 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KAS ve İSKELET SİSTEMİ • • • • • • Uzun kemikler Kısa kemikler Yassı kemikler İrregüler kemikler Sesamoid kemikler Aksesuvar kemikler Kemiğin Fonksiyonları İnsan vücudunun toplam ağırlığının %17’sini oluşturan kemikler, vücudumuzun optimum olarak işlevsel fonksiyonları ve vücudumuzun genel biçiminin korunmasını sağlayan büyük bir öneme sahiptir. İskelet sisteminin olmaması durumunda vücudumuz bir et yığınından farkı olmazdı. Eğer iskelet sistemi olmazsa insan vücudu dış etkilere karşı korunamaz ve kan hücresi üretemezdi. İnsanlar hareket edemezdi. İskeletimizin görevleri şunlardır; ➢ Kaslara ve iç organlara bağlanma yüzeyi sağlar ve İç organları dış etkenlere karşı korur. ➢ İhtiyaç duyulan bazı inorganik maddeleri depolar. ➢ Kemiklerin içindeki ilik dokusu, alyuvar ile akyuvar bazen üretir. ➢ Vücudun dik durmasını sağlar. İnsan vücudunda bulunan kemikler görsel olarak, sayıları ile birlikte aşağıda belirtilmiştir. 123 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK EKLEMLER Vücudumuzdaki kemikler iskeleti oluşturmak için, uç uca ya da yan yana gelerek birleşmişlerdir. Hareketli veya hareketsiz bir araya gelen kemiklerin birleştiği yerlere eklem denir. Eklemler, fonksiyonel olarak oynamaz, yarı oynar, ve oynar eklemler olmak üzere üç grupta incelenirken, morfolojik olarak ta fibröz, kartilaginöz ve sinoviyal eklemler olarak incelenmektedir. Fonksiyonel olarak eklemler; a. Oynamaz Eklem: Bu tip eklemlerin aralarında boşluk bırakmaksızın testere dişi gibi dişlerle birbirine sıkıca bağlanmış kemikler arasında görülür. Kafatası kemiklerinde görülür. b. Yarı Oynar Eklem: Vücudumuzun dik durmasını sağlayan omurgadaki, omurlar bu tip eklemlerle bağlanmışlardır. Kıkırdak disklerinden oluşur. c. Oynar Eklem: Kol ve bacaklardaki kemikler arasında görülen, tam hareketli eklemlerdir. Morfolojik olarak eklemler ise, Fibröz eklemler, Kartilaginöz eklemler ve Sinoviyal Eklemler olarak çeşitlendirilir. Fibröz eklemler: Eklemi oluşturan kemikler birbirine fibriz bir doku aracılığıyla bağlanmıştır. Yapısal özellikleri nedeniyle bu gruba dahil edilen 124 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KAS ve İSKELET SİSTEMİ syndesmosis tipi eklemler dışındakiler hareketi olmayan eklemlerdir. Sutura: Yalnız kafatasında görülen eklemlerdir. Kartilaginöz eklemler: Eklem yüzleri kıkırdakla örtülü olup sınırlı hareketler yapabilen bu eklemler içerdikleri kıkırdak tipine göre ikiye ayrılırlar. Synchondrosis: Kemiklerin hyalin kıkırdakla birleştiği bu eklem tipi yaygın olarak primer kartilaginöz eklem olarak da adlandırlır. Sinoviyal Eklemler: Vücudumuzda çok yaygın şekilde bulunan bu eklemler serbest hareket etme olanağına sahiptirler. Eklemleşen kemik uçları arasında devamlılığın bulunmadığı, synovia olarak adlandırılan sıvı ile dolu bir aralığa sahip eklemlere Sinoviyal eklem denir. Sinoviyal eklemlerin oluşmasında; eklem yüzleri ve eklem kıkırdakları, eklem kapsülü, eklem boşluğu (sinoviyal boşluk), eklem bağları olarak dört grup yapının etkisi vardır. a. Sinoviyal eklemlerin çeşitleri: Tek eksende hareket eden eklemlerTrakoid eklem- Ginglimus eklem; b. İki eksende hareket eden eklemler: Kondiloid eklem, Metakarpofalengeal, metatarsofalengeal ve radiokarpal eklemler. a- Bikondiler eklem, b- Sellar eklem, c. Çok eksende hareket yapabilen eklemler; Sferoid eklemler; Omuz ve kalça eklemleri Genel olarak eklemler, ekstremiteler üst ve alt ektremite olarak, başboyun ve gövde eklemleri, omurga eklemi, göğüs eklemi olarak ayrı ayrı incelenir. KASLAR İskelet ve eklem sistemleri pasif bir bütünlük göstermektedir. İnsan vücudu kas sisteminin, pasif bütünlük gösteren iskelet ve eklem sistemleri ile birleşmesinin yardımıyla hareket edebilir. Vücudumuzdaki iskelet kasları için literatüre bakıldığında 400-430, bazı kaynaklara göre ise 600 iskelet kası bulunduğu belirtilmiştir. İnsanda vücut ağırlığının yaklaşık yarısını kas dokusu oluşturur. Kas dokusu, uyaranlara tepki verebilme, uyaranları iletebilme, kasılabilme, elastik olma ve vizkozite gibi yeteneklere sahiptir. Kasın temel görevi ise, kemiklerin kendi eklemleri çevresinde hareket etmesini sağlamaktır. Genel olarak ise vücut şeklinin korunması, desteklenmesi, 125 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK sindirim, dolaşım, boşaltım sistemlerinin çalışması faaliyetleri, bu organları oluşturan kaslar sayesinde gerçekleştirilir. Her iskelet kası sinirler, kan damarları, kas doku ve bağ doku içeren bir yapıdır. İskelet kası lif şekilli, silindirik yapıda, çok çekirdekli ve sarkolemma isimli hücre zarı bulunan hücreler tarafından oluşturulur. Fibröz bağ dokusu veya Epimisyum vücudun iskelet kasını sarar. Epimisyumun altında kas fibrilleri fasiküller halinde gruplanırlar. Epimisyum kas sonunda tendonla devam eder. Tendon tüm kemikleri saran özel bir bağ dokusu olan periosteumla kemiğe tutunur. Birden fazla kas lifinden oluşan kas lifi demeti perimisyum denilen bağ dokusu ile sarılıdır. Her bir kas lifi endomisyum ismi verilen gevşek bağ dokusuyla kaplıdır. İki tip kas fibrili kasları oluşturur: Ekstrafusal ve intrafusal. İntrafusal fibriller kas iğciği olarak da adlandırılırlar. Kastaki ana gerim reseptörüdür. Ekstrafusal fibriller miyofibriller içerirler ve kasılabilir, gevşeyebilir, kası uzatabilirler. Miyofibriller sarkomer adı verilen ünitelerden oluşurlar. Kas Çeşitleri İnsanda yapı ve çalışma bakımından üç çeşit kas bulunur: Kalp kasları, Düz kaslar (beyaz kaslar) ve Çizgili kaslar (iskelet kası) (kırmızı kaslar) 1. Kalp Kası: İsteğimiz dışında çalışan çizgili kastır. İskelet kaslarından farklı olarak kalp kası hücreleri tek çekirdeklidir. Kalp devamlı bir yüklenme altında olduğundan dolayı kalp kası hücresi sarkoplazmasının %30’u mitokondriumdan oluşur. İskelet kaslarından daha yavaş kasılır. Ritmik kasılır, yorulmaz. 2. Düz Kaslar: Sarkolemma denilen hücre zarları vardır. Sarkoplazma denilen sitoplazmalarında kasılmayı sağlayan ve boyuna uzanan, miyofibril denilen iplikçikler bulunur. Her hücrenin bir çekirdeği vardır. Hücreleri yan yana gelerek demetler meydana getirirler. Düz kas hücresi oval bir yapıya sahiptir. Düz kas hücresinin kasılma yeteneği Aktin ve Miyozin Miyofilamentleri’nin varlığına bağlıdır. Düz kaslar, isteğimiz dışında (istemsiz) çalışırlar. Bu nedenle çalışmaları yavaş, düzenli ve uzun sürelidir. Sindirim, dolaşım, solunum ve üreme organlarının yapısında düz kaslar bulunur. 3. Çizgili Kaslar: Çizgili kaslar, isteğimizle (istemli) çalışırlar. Düz kaslara göre daha hızlı çalışırlar. Çizgili kas hücreleride düz kaslar gibi uçları sivri, iplik şeklidedirler. Bunlara kas teli denir. Bir kas telinde hücre boyunca uzanan birçok miyofibril ve bunların arasını dolduran sarkoplazma görülür. 126 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KAS ve İSKELET SİSTEMİ Bu kasların hücrelerinde birden fazla çekirdekleri vardır. Çekirdekleri hücrenin zarına (sarkolemma) yakın yerlerde bulunur. Çizgili kas hücrelerinin sitoplazmalarındaki miyofibriller düz kaslardan farklı olarak açık ve koyu renkli bantlar şeklinde dizilmişlerdir. Bunlar aktin ve miyozin ipliklerinin oluşturdukları bantlardır. Miyofibriller arasındaki boşlukta bulunan sarkoplazmada, sarkoplazmik retikuluma ait kesecikler ve mitokondriumlar göze çarpar. Buradaki retikular sistemin görevlerinden biride kas hücresini kasılmaya yönelten uyaranların miyofibrillere ulaşmasını sağlarlar. Mitokondriumlar ise bütün hücrelerin ve kasların enerjisini oluşturan ATP’nin sentezlenmesinde rol oynarlar. Kas hücrelerinde enerji ihtiyacı fazla olduğundan dolayı sitoplazmada kasılmayı sağlayan çok sayıda mitokondri bulunur. Kasların yapısında aktin ve miyozin denen miyofilamentler bulunur. Miyozin filamenti yaklaşık 200 miyozin molekülünden oluşmuştur. Miyozin başı kas kasılmaları sırasında önemli görevlere sahiptir. Miyozin başı ATPaz işlevine sahiptir. Aktin ise proteinlerden oluşmuştur. İskelet kası lifleri ve çizgili kas lifi somatik sinir sistemi kullanılarak beyinden kontrol edilir ve kendi başına kasılmamaktadır. Genel olarak beyinden gelen elektriksel uyarımlara göre kasılmaktadır. Kasılması hızlı, istemli ve keskin olur. Kas kasılmasının kısaca özetlemek gerekirse; önce beyinden omurgaya, omurga motor nöronlarından da kas hücreleri içerisindeki motor birimlere bir uyarım aktarılmaktadır. Motor nöronlar ve her kas hücresi arasındaki kavşaktan (nöromusküler kavşak), sinir ve kas arasındaki boşluğa (sinaptik yarık-sinaptik boşluk) asetilkolin denilen bir nörotransmitter salınır. Bu asetilkolin salınımı ile uyarı kas hücre zarından yayılarak T-tübülleri yolu ile kas hücresi içine girerek sarkoplazmik retikulumda depolu bulunan Kalsiyum iyonlarının Sarkoplazma’ya salınmasına neden olur. Kalsiyum iyonları Aktin’in aktif tutunma bölgelerini kapatan troponinle birleşerek aktin-miyozin etkileşimini başlatır. Miyozin çapraz köprübaşları, Aktin’in aktif tutunma bölgelerine bağlanarak aktomiyozin oluştururlar ve kasılma süreci başlatılmış olur. Akto-miyozin kompleksinin oluşması ile miyozin çapraz köprübaşına önceden bağlanmış bulunan ATP’nin parçalanması için ATPaz enzim aktivitesi harekete geçirilerek enerji açığa çıkarılır. Açığa çıkan bu enerji Aktin flamentlerinin, Miyozin flamentleri üzerinden merkeze doğru (H bandına) kaymasını sağlar. Böylece kas kasılır. Sarkomer kısalması da tendonun bağlandığı kemiği harekete geçirir. 127 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Çizgili kas kasıldığında; 1. “Z” bantları birbirine yaklaşır. 2. “I” bandı kasılır. 3. “A” bandı değişmez. 4. “H” bandı yok olur. 5. Kasın boyu kısalırken, hacmi değişmez. Kas lifi yapısal olarak boyuna kesilip incelendiği zaman, enine şeritler ortaya çıkar. Işık mikroskobunda bakıldığı zaman koyu olanlar ‘’A bandı’’, açık olanlar ‘’I bandı’’ şeridin ortasında da koyu ‘’Z çizgisi ‘’ ayırt edilecek kadar görünür. Elektron mikroskobunda ise koyu A bandının ortasında daha açık olan ‘’H bandı’’ görünür. H bandının ortasında da koyu bir ‘’ M çizgisi’’ bulunur. Kas lifinin iki ‘’Z’’ çizgisi arasında bölümü Sarkomer olarak isimlendirilir. Sarkomer kas lifinin en küçük işlev birimidir. Şekil 2. Kas kasılmasını sağlayan yapı ve bölümler İskelet Kasının Fonksiyonları 1. Hareket; Organizmanın yürüme, koşma, atlama, ağırlık taşıma gibi hareketleri iskelet kaslarının kasılmaları sayesinde olur. 2. Koruma; Organizmadaki kaslar genellikle istemli veya refleks olarak kasılarak bulundukları organları ve bölümleri dış etkenlere karşı korurlar. 128 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KAS ve İSKELET SİSTEMİ 3. Isı meydan getirme; Kaslarda üretilen enerjinin bir kısmı yapılan iş veya harekete göre mekanik işe çevrilir, geri kalan kısmı ise ısıya dönüşerek vücut ısısını arttırır. 4. Mekanik iş yapabilme; İskelet kasları kasılma ve gevşemeler sayesinde belirli bir bölgede mekanik iş yaparlar. Yani kaslar ürettikleri enerji ile bir yükün belirli bir mesafe boyunca uygulanmasını sağlarlar. 5. Postür sağlama; insan vücudu organizmanın yerçekimine bağlı olarak dik durmasını ve dengede durmasını sağlar. Vücudumuzdaki İskelet Kasları; İnsan Organizmasında bazılarına göre 400, bazı kaynaklara göre 430 bazı kaynaklara göre ise 600 iskelet kası bulunduğu kasların genel görünümü (baş ve boyun kasları hariç) aşağıda genel isimleri kullanılarak özetlenerek paylaşılmıştır. Şekil 3. İskelet kaslarının ön ve arka görünümü Kasılma Tipleri Kas kasılmaları kas boyunun kısalması, uzaması veya kasın hacmindeki (tonus) değişimlere bağlı olarak yapılır. İzometrik, izotonik, eksantrik ve izokinetik kasılma olmak üzere dört tip kasılma tipi vardır: a. İzometrik Kasılma; Uzunluğu sabit kalan ama tonusu artan statik bir kasılma şeklidir. İzometrik kas kasılmasında, dış direnç veya yük kasın ürettiği 129 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK iç gerilime eşit olduğu için kas boyunda ve eklem açısında değişiklik olmadan sadece kasın gerilimi artar. Bütün doğal kasılmaların başlangıcını izometrik kasılmalar oluşturur. b. İzotonik Kasılma; Çok yaygın bir kasılma tipidir. Kasın gerilimi artarken boyunun değiştiği dinamik bir kasılma tipidir. Hareketin hızı değişebildiği için bu tür kasılmalara dinamik kas kasılması denir. İzotonik kas çalışmasında, kasın boyu uzamakta (eksantrik) yada kas boyu kısalmaktadır (konsantrik). c. Konsantrik Kasılma; Konsantrik kasılma, sabit direnç altında kas boyu kısalırken aynı miktarda kas gerilimi üreten bir kasılma seklidir. Konsantrik kasılmada kas kuvvet üretir, eklem açısı da küçülür ve kasın boyu kısalır. Bazen insan kas aktiviteleri izometrik ve konsantrik kasılmanın birbiri ardına yapılmasından veya her iki kasılmanın birleşiminden oluşur. Bu tip kasılmada yapılan iş yer çekimine karşı olduğundan dolayı pozitiftir. d. Eksantrik Kasılma; bu kasılma çeşidinde, kasta oluşan net gerilim kuvveti, kasın kendi olağan kasılma mekanizması ile oluşturulan kuvvetten daha fazladır. Bu durumda kasılma esnasında eklem açısı büyür ve kasın boyu uzar. Konsantrik kasılmanın aksine uzayarak kasılma biçimidir. Eksantrik kasılmada yapılan iş yerçekimi doğrultusunda olduğundan negatif karakterdedir. e. İzokinetik Kasılma; Kasın sabit bir süratle kısalırken kasta meydana gelen gerimin bütün hareket açıları boyunca en üst olması sağlanır. Hareket süratinin (kas kasılma süratinin) sabit tutulduğu maksimal bir kasılma şeklidir. İzokinetik egzersizler sakatlıkların tedavisinde de kullanılmaktadır. f. Oksotonik kasılma; Bu kasılma kompleks bir kasılma çeşididir. Oksotonik kasılmada ilgili kas grubu önce izometrik sonra konsantrik ve eksantrik kasılır. Bu kasılma tipinde üç kasılma şeklide birlikte görülür. Oksotonik kasılma, eksantrik ve konsantrik kasılmaların peşi sıra veya kombine olarak kasılmasıdır. Kas Lifi (fibril) Türleri ve Özellikleri Kas liflerinin sınıflandırılması ile ilgili, 1678 gibi erken bir dönemde Lorenzini kırmızı ve beyaz kaslar arasındaki büyük farklılığı gözlemlemiştir. 1873’te Ranvier kasları çalışma ve yorulma hızlarına göre türlere ayırmıştır. İskelet kaslarının sınıflandırılmasına ilişkin karışık terminolojiye rağmen son zamanlardaki histolojik ve histokimyasal incelemeler kas liflerinin kasılma ve 130 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KAS ve İSKELET SİSTEMİ metabolik özelliklerine göre üç belirgin tür olarak tanımlanmasına öncülük etmiştir. İnsan vücudunun her kası hızlı ve yavaş liflerin bir karışımından oluşmuştur Aynı kas içerisinde bile iki kas lifi (fibril) türünün yana yana bulunması mümkündür. Ayrıca kas kas lifi türü kaltımsal faktörlere de bağlıdır. Kas lifinde bulunan aktin ve miyozin miyofilamentleri ‘’miyofibril’’adı verilen demetler şeklinde paketlenir. Kas lifinin gücüde bu miyofibrillerin sayısı ile doğru orantılı olup mozaik şeklinde bir yapı gösterirler. Tüm kas lifleri metabolik ve kasılma kapasitesi açısından homojen değildir. İskelet kas hücreleri yani fibrilleri histokimyasal özelliklerine göre Tip 1 (yavaş kasılan lifler), Tip 2 (hızlı kasılan lifler) olmak üzere iki ana gruba ayrılır. Tip 2 lifler 2a (hızlı kasılan oksidatif glikolitik fibriller), 2b (hızlı kasılan glikolitik fibiller) diye iki alt gruba ayrılır. Bu morfolojik görünüm fizyolojik olarak da anlam ifade eder. Bu lif (fibril) tiplerinin genel özellikleri aşağıdaki tabloda gösterilmiştir. A. Sınıflandırma Sistemi Dubutwitz ve Brooke Tip I Tip II a Tip II b Peter ve arkadaşları Yavaş, oksidatif (SO) Hızlı, oksidatif glikolitik (FOG) Hızlı, glikolitik (FG) Eski sistemler Kırmızı Yavaş kasılan (ST) Beyaz Hızlı kasılan (FT) B. Özellikleri Kasılma hızı Yavaş Hızlı Hızlı Kasılma kuvveti Düşük Yüksek Yüksek Yorulma hızı Geç yorulur Yorulur Çabuk yorulur Aerobik kapasite Yüksek Orta Düşük Anaerobik kapasite Düşük Orta Yüksek Lif büyüklüğü Küçük Büyük Çok büyük Kılcal damar yoğunluğu Yüksek Yüksek Düşük 131 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK İskelet Kas sistemi ve Spor ilişkisi İnsan vücudunun dengede, ayakta dik ve çalışır bir durumda hareket edebilmesine olanak veren, motor becerilerini ortaya çıkarmasını sağlayan bütün organlar gibi İskelet ve kas sistemi de bir sistem ve düzen içerisinde doğumundan ölümüne kadar düzenli bir şekilde çalışır. Bu sistemlerin her biri diğerinin yaşama sebebi durumundadır. İskelet ve eklem sistemi olmasaydı insan vücudu bir et, kas ve iç organlar yığını şeklinde olurdu. İnsan vücuduna şekil veren kemikler ve eklemler, onların koruduğu organlar, kemikler ve eklemlere yapışan kas sistemi organları bir bütün halinde insan yaşamının devamı için en temel yapılardan biridir. İnsan bu sistemlerin koordineli çalışması ile hareket edebilir. Özellikle kasların kasılma evresi ve insan beyni tarafından organize edilen hareketlerin oluşması için kas sisteminin çalışmalarını sinir sistemi yoluyla omuriliğe ileten elemanların doğru çalışması gerekmektedir. Bu amaçla Propriyosepsiyon duyusu kullanılır. Bu durum kas fonksiyonunun uygun şekilde kontrolü, sadece kasın ön motor nöronlarıyla uyarılmasını gerektirmekle kalmaz, aynı zamanda kasın her andaki durumunu sürekli olarak omuriliğe bildiren duysal geribildirim bilgileri gerektirir. Kasın boyu, gerim derecesi ve gerim hızındaki değişim hakkında bilgi vermek için kaslar ve kasların tendonlarında iki tip duyusal reseptörten çok sayıda bulunur. Bunlar kas iğciği ve golgi tendon organıdır. Kas iğciği, fibrilin uzunluk değişmelerine, gerginlik değişmelerine karşı duyarlı bir reseptördür. Bunlar kasın orta bölümleri boyunca yer alır ve sinir sistemine kasın boyu veya kasın boyundaki değişmelerin hızıyla ilgili bilgi verirler. Kas İğciği; kasın tamamen uzaması sonucunda orta bölümünün gerilmesiyle uyarılır. Kasın boyu tamamen değişmese bile iğcikteki intrafusal liflerin uç bölümlerinin kasılması da liflerin orta kısmını gerer ve reseptör uyarılır. Golgi Tendon Organı ise İçinden kas tendon liflerinin küçük bir demetinin geçtiği kapsüllü bir duysal reseptördür. Bu organ bu küçük kas demetinin yaptığı gerim ile uyarılır. Golgi tendon organı, her kasın en küçük segmentindeki gerim derecesi hakkındaki bilgiyi anında merkezi sinir sistemine iletir. Aynı zamanda golgi tendon organı kas için kuvvet dönüştürücü özelliğe sahiptir. Çünkü kas fibrilleriyle seri pozisyondadır ve kas gerimindeki artışa tendonunun gerimiyle cevap verir. 132 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KAS ve İSKELET SİSTEMİ Başka bir açıdan bakıldığı zaman ise kaslarımız gerildiğinde ne hissederiz? Sorusuna cevap aramamız gerekir. Uzun yıllardır geçerli olan kuram, bir kas gerildiğinde üretilen pasif gerginliğin, kasların çevresindeki bağ dokularında artan gerilimden kaynaklandığı yaklaşımıdır. Bu yaklaşım günümüzde kas gerildiğinde, kasta oluşan kasta oluşan değişimlerden bağ dokusunun sorumlu olmayabileceği yaklaşımına dönüşmüştür. Bilindiği gibi eksantrik kasılmalarda kas gerginleşirken buna bağlı olarak aktin ve miyozin in birlikte etkileşime girmesi için koşullar azalmaktadır. Buna karşın eksantrik kasılmalar çok güçlü olarak gerçekleşmektedir. Son yapılan araştırmalar yapısal protein olan ‘’Titin’’in bu kasılmada önemli bir rol oynayabileceğini göstermiştir. Kas hücresi gerildiğinde Titin molekülleri de gerilmektedir. Titin bu gerilimiyle aktin ve miyozin tarafından üretilen kuvvete destek olmaktadır. İskelet ve Kas Sistemi ile Hareket Hareketin oluşması ve aşamasında görevli kas dokusu ile birlikte çalışan bu organların destekleri ve bilgilendirmeleri neticesinde motor görev gözlemlenebilir hale gelir. Birçok araştırmacı motor beceri performansının, bireyin hareket çabalarının kuvveti ve doğruluğu kadar içinde bulunduğu durumun farklı bileşenlerini yorumlama biçimine dayanır. Beceri Mcinel’e göre bütün vücudun motorik özelliklerinin iyi bir koordinasyon içerisinde çalışır durumda olmasıdır. Antrenman bilgisinde motor beceri; daha çok harekete yeteneğine bağlı genel beceri, seçilen spor dalının özelliklerine göre ise özel beceri olarak iki bölümde incelenir. Genel beceri vücut ağırlığı, boy, zaman ayarlama, harekete dair olarak göz-kas koordinasyonunu, kinezteziyi, dengeyi, reaksiyon zamanını, hareket süratini ve ilgili kasların fonksiyonu gibi etkenlere bağımlıdır. Spor ve egzersiz bu nedenle önemlidir. Kaslardaki kuvvet üretimi temel olarak; kasın uzama-gerginlik, kuvvet-hız ve kuvvet-zaman ilişkilerinden etkilenir. Kas, kişi tarafından kullanılmadığında körelir. Bu durumda dayanıklılık ve kuvvet üretiminde düşüş meydana gelir. Düzenli egzersizin iskelet ve kas sistemi, kas kompozisyonu ve kas mekaniği üzerinde olumlu etkileri bilinmektedir. Kasların antrenman ve egzersizlere nasıl uyum sağladığına bakıldığı zaman; yapılan egzersiz kaslar üzerinde yüklenmeler oluşturduğunda bu yüklenmelerin üstesinden gelmek için kaslar kapasiteleri aşamalı olarak artırmaktadır. Örneğin kaslar bir ağırlığı kaldırma çalışması 133 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK sırasında, bu harekete katılan motor birimlerin sayısını arttırarak, daha çok aktin, miyozin ve kas kasılmasına katılan proteinleri üreterek egzersize uyum sağlamaktadır. Bu değişiklikler genellikle kuvvet düzeyinin ve kas boyutunun artmasına neden olmaktadır. Buradan hareketle sporda egzersiz uygulamalarının, kas lifinin türüne göre, kasın boyutuna ve bağlı bulunduğu iskelet, eklem ve kas sistemi üzerine direk olarak etkili olduğu söylenebilir. Kasların Antrenman ve Egzersize Adaptasyonu Spor yapmanın ve egzersizin, insanın vücut şeklini etkileyen birçok faktörü vardır. Bunlardan kalıtım ve insanın genetiği temel vücut yapısını etkileyen faktörler arasında en önemli rolü oynamaktadır. Bir sporcunun yaptığı spor için vücut tipinin uygunluğu ne kadar önemli ise, vücudu oluşturan parçaların birbirine oranları da o kadar önemli sayılmıştır. Bu oranlar, sporcunun gelecekte ulaşabileceği en yüksek performansın bir göstergesi olarak kabul edilmiştir. Kaslar antrenmana ve egzersizlere uyum sağlarken kas işlevlerine göre destek veren kas doku ve organlarından etkilenerek adaptasyonu sağlarlar. Ayrıca kas hücrelerinin ve kas sisteminin, egzersiz uyarılarına, kasın niteliğini arttırıcı değişimler ile de bu adaptasyonu sağlamaya çalışırlar. Bu konuya bağlı olarak aşağıda ilgili dört parametre nasıl uyum sağladığı maddeler halinde belirtilmiştir. 1. Genetik • İnsan vücudunda genetik, vücut şeklini, boyutunu ve diğer tüm özelliklerini büyük ölçüde belirler. • Genetik yapı, cinsiyet, kuvvet, sürat ve dayanıklılık gibi yetilerin üst sınırlarını belirler. • Egzersizler ve antrenmanlar tepkisi olarak da miyofibriller ve protein artışının yanında artan mitokondrial proteinlerde etkilidir. • Güncel araştırmalar maksimum oksijen tüketiminin (VO2max) %25 ile %50’sinin genetik olarak belirlendiğini, aynı şekilde çeviklik, esneklik vb. kondisyonel yetilerinde belirlenmesinde etkilidir. • Genetik aynı zamanda insan vücudu için çeşitli kolaylaştırıcıların, dinlenme, beslenme, sıvı alımı, sinir ve endokrin ve bağışıklık etkileri konusunda egzersize verilen tepkileri etkilemek için nasıl etkileşim kuruduğuna etki eder. 134 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KAS ve İSKELET SİSTEMİ 2. Aerobik Antrenmana adaptasyon • Kaslarda maksimum oksijen tüketimi (VO2maks) artışı, • Kasların Dayanıklılık kapasitesinin artması, • Bölgesel olarak kullanılan kaslarda, kandan alınan oksijenin artması, • Tip I kas hücrelerinin enine kesit alanın artması, • Laktat eşik değerinin yükselmesi, • Kas miyoglobin içeriğinin artarak, • Karbonhidrat ve yağlardan enerji (ATP) üretimine katılan enzim artışı, • Kas ve karaciğer glikojen içeriğinin artması, • Submaksimal yüklenmelerde enerjinin yağlardan sağlanmasındaki artışlar olarak. 3. Anaerobik Antrenmana Adaptasyon • Kaslarda bağların ve kas kirişlerinin kuvveti artar. • Anaerobik güç ve kapasite artırımı gelişmiş olur. • Aerobik güç kapasitesi gelişmiş ve kas kuvveti artmış olur. • Tip II liflerinin boyutunun artar. • Tip I liflerinin boyutunun daha az da olsa artar. • ATP-PCr enzim etkinliğinde artış olur. • Glikolitik enzim etkinliğinde artış olur. • Aerobik ATP üretim enzimleri artar. • Kemikte mineral yoğunluğu ve kemik kuvveti artması. • Kas ve iskelet sisteminde etkin olan, bağların ve kirişlerin kuvvetinin artması. 4. Kuvvet Antrenmanına Adaptasyon • Kuvvet egzersizleri ile kaslarda daha fazla motor birim işe katılır. • Bu egzersizler ile motor birimlerde daha fazla impuls sıklığı olur. • Motor birimlerin engellenmesi azaltılır. • Kas sisteminde bulunan bağ ve kiriş dokuda kuvvet artar. • Kas hücresi büyür. • Kaslarda hücre sayısı az da olsa artması olasıdır. • Kemiklerde kuvvet ve mineral yoğunluğu artışı görülür. Spor yapmanın ve egzersizin, insanın vücut şeklini etkileyen birçok faktörü vardır. Bunlardan kalıtım, temel vücut yapısını etkileyen faktörler arasında en önemli rolü oynamaktadır. Bir sporcunun yaptığı spor için vücut tipinin uygunluğu ne kadar önemli ise, vücudu oluşturan parçaların birbirine 135 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK oranları da o kadar önemli sayılmıştır. Bu oranlar, sporcunun gelecekte ulaşabileceği en yüksek performansın bir göstergesi olarak kabul edilmiştir. Bunlara ek olarak, özellikle büyüme ve gelişme süreci devam eden sporcularda, yapılan sportif egzersiz dönemlerinin vücut yapısını nasıl etkilediği de ilgi çeken bir konu olmuş ve olmaya da devam edecektir. Bu konuda yapılan çalışmalar değişik spor dallarındaki sporcuların vücut yapılarında büyük farklılıklar ortaya koymaktadır. Bununla birlikte vücut ölçüsü ve oranı, vücut kompozisyonu fiziksel performansı etkileyen önemli bir faktördür. Bu gösterge spor ve egzersizin insan vücudundaki iskelet ve kas sisteminde önemli bir yer teşkil ettiğini göstermektedir. Polat ve arkadaşları (2009) ‘’Futbolcu çocukların antropometrik özellikleri ile somototiplerinin incelenmesi’’ konusunda yaptıkları araştırmada, futbolcu çocukların antropometrik değerleri açısından 9-10 yaşları arasındaki gelişimlerinin fazla belirgin gözükmez iken, 10-11 yaşları arasında bu parametrelerdeki değerlerin daha gelişmiş gözüktüğünü belirtmişlerdir. Bir diğer incelemede, Koç ve arkadaşları (2011) yaptıkları araştırmada, ‘’Erkek basketbol ve hentbolcuların bazı motorik özelliklerinin karşılaştırılması’’ konusunu incelemişlerdir. Bu incelemeye katılan sporcuların boy uzunluğu, vücut ağırlığı, vücut yağ yüzdesi, esneklik, kol hareket hızı, denge, durarak uzun atlama, dikey sıçrama, sürat, el kavrama kuvveti ve reaksiyon zamanı gibi parametrelerini ölçmüşlerdir. Bu ölçümlerde sonuç olarak denge, esneklik, kol hareket hızı ve sürat değerleri hentbolcular lehine, dikey sıçrama ise basketbolcular lehine anlamlı olduğunu belirtmişlerdir. Burada fiziksel yapının, iskelet kas sisteminin çalışmaların etkisiyle şekillenmesi, spor dalına özgü gelişmeler gösterdiği görülmektedir. Yapılan spor dalının amacına yönelik yapılan egzersiz çalışmalarının, iskelet ve kas sistemini doğrudan etkilediği ve şekillendirdiği görülmektedir. Sporcu çocukların yaptıkları antrenmanlar ve egzersizlerin durumlarına göre vücut yapılarının, fiziksel uygunluk düzeylerinin tespit edilmesi ve değerlendirilmesi önemlidir. Sporda dalına özgü fiziksel uygunluk birçok parametrede değerlendirilmektedir. Kassal kuvvet ve dayanıklılık, vücut kompozisyonu, esneklik, çeviklik, güç, hız ve denge performanslarını ölçen testlerle burada önemli yer tutar. Vücut yapısının değerlendirmelerini içeren vücut şekli, büyüklüğü, oranı ve kompozisyonu ölçümlerinin her biri, spor 136 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KAS ve İSKELET SİSTEMİ dalları ve yarışmaları için ideal özelliklere dair ipuçları sağlar. Pekel ve Arkadaşları (2007), ‘’Atletizm yapan çocukların performansla ilgili fiziksel uygunluk test sonuçlarının ve bazı antropometrik özelliklerinin değerlendirilmesi isimli araştırmalarında 10-13 yaş arası 95 sporcuyu incelemişlerdir. Bu araştırmanın sonuçlarına bakıldığı zaman, performans testlerinde kız ve erkek çocuklarda yaş artışıyla birlikte özellikle kuvvet performanslarının belirgin şekilde arttığı, cinsiyetler arasındaki farkların istatiksel olarak önemli olmasa da esneklik dışında genelde erkekler lehinde olduğu görülmüştür. Seçilmiş ve antrene edilmiş 11-13 yaş grubundaki erkek ve kız çocukların benzer vücut yapısı ve fiziksel uygunluk performansına sahip olduğu, gruplar arasında tespit edilen farklılıkların cinsiyetten ziyade sadece yaş faktöründen kaynaklandığı düşünmektedirler. Yaş artıkça fiziki yapılarını ve gelişimlerinin devam etmesi, iskelet ve kas siteminin de gelişmesini işaret etmektedir. Erken yaşta başlayarak yapılan düzenli egzersizin, çocukların büyümeye bağlı kemik ve kas gelişiminin de katkısıyla sporcunun performans gelişimini hızlandıracağı bu araştırma sonuçları ile desteklenmektedir. Bu durumda spor ve sporcu seçimi açısından önem teşkil eder. Vücut yapısının değerlendirmesinin dört önemli kullanımı vardır; 1234- Yetenekli sporcuların seçimi Sporcu gelişimini denetlemek ve değerlendirmek Antrenman ve performans denetimi Siklet sporları için en uygun kas miktarının ve yağ oranının saptanması. Bu nedenle düzenli egzersiz ve spor yapmanın İskelet ve kas kompozisyonun oluşması, üzerinde olumlu etkiler gösterdiği herkes tarafından bilinmelidir. Burada sporun, İnsan yaşamını etkilediği ve doğumundan ölümüne kadar insan hareket ve egzersizle iç içe yaşadığı, bunun yaşamının ayrılmaz bir parçası olduğu, bu bağlamda iskelet ve kas sisteminin düzenli ve sistemli yapılan spor dalına özgü hedeflenen egzersiz ve yüklenmelere göre şekil aldığı burada vurgulanmaktadır. Düzenli egzersiz sizi şekillendirir, Çünkü Spor kelime olarak incelendiğinde şu görülür: S: Sistem P: Program, Plan O: Organizasyon R: Rekor şeklinde vurgulanıp, bu durum istenilen hedeflere ulaşmayı açıklayabilir. 137 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Bu durumu iskelet ve kas sisteminin çalışmaları ile açıklamaya çalıştığımız zaman, sistemli, programlı ve organize bir şekilde egzersiz yapılırsa, organizma her zaman istenilen, hedeflenen, kuvvetli kemikler ve iyi çalışan eklemlere, bu eklem ve kasları saran ve hareket ederek kuvvet üretmeye yarayan uygun kaslara ve kas sistemine sahip olacaktır. Başka bir açıdan bakılırsa eğer kişi tarafından kas kullanılmadığında, hareket etmediğinde veya egzersiz yapılmadığında körelir. Bu durum dayanıklılık ve kuvvet üretiminde düşüş meydana getirir. Spor ve sporun etkilerini incelediğimiz İskelet ve Kas sistemi ile buna bağlı çalışan tüm organlarımız gibi bir sistem içerisinde ve düzenli yapılması, uygulanması, gelişimi ve sporcu performansının artmasına etkisinin bilinmesi önemlidir. İnsanın iskelet ve eklem sistemi gelişimi ile bu gelişimin aktif bileşeni olan kas sisteminin gelişerek veriminin artırılması için yapılan egzersizler ve sportif çalışmalar ideal vücut yapısına sahip olmak için en önemli faktör olarak vurgulanmıştır. BÖLÜM KAYNAKLARI Akgün, N. (1992). Egzersiz Fizyolojisi. 4.baskı, GSGM No: 113. İzmir, Baechle, T. R., Eaerle, R. W., & Wathen, D. (2000). Chapter 18 in Baechle TR and Earle RW Essential of Strength Training and Conditioning (NSCA), 2º Edition Human Kinetics. Champaign IL.s;427-433 Bunchtahl, F. Sohmalburch, H. (1980). “Motor units of mammalian muscle”, Physiol Rev, 60142, McMahon T.A. (1984). Muscles, Reflexes and Locomotion. Princeton Univercity Press, 41 William Street, Princeton, New Jersey, UK. Chu, D. A. (1998). Jumping into plyometrics. Human Kinetics. s; 1-7 Çiloğlu Figen.; Çotuk B., İkizler H.C., Tatar Y., Torun C. K. (1993), Beden Eğitimi ve spor yüksekokulları için, Anatomi, Yıldızlar Matbacılık 1. Baskı. İstanbul Erdil N. G. (2014), Nörofizyolojik Boyutuyla Sporda Bilateral Transfer, Akademi Basın Yayıncılık. İstanbul. Erkoç, R. (1974). İnsan Anatomi ve fizyolojisi II, Gençlik ve Spor Bakanlığı Eğitim Genel Müdürlüğü Yayınları:6, 2. Baskı, Başbakanlık Basımevi. Ankara 138 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KAS ve İSKELET SİSTEMİ Gençoğlu, C. (2008). Hentbolcularda üst ekstremiteye uygulanan pliyometrik egzersizin atış hızı ve izokinetik kas kuvvetine etkisi (Doctoral dissertation, DEÜ Sağlık Bilimleri Enstitüsü). Guyton, A. C., & Hall, J. E. (2001). Tıbbi Fizyoloji. 10 Baskı. Nobel Kitapevi, Ankara. Kerr DA, Ackland TR, Schreiner AB (1995) The Elit Athlete-Assessing Body Shape, Size, Proportion and Composition,Asia Pacific J Clin Nutr 4, 25-29. Koç, H., Pulur, A., & Karabulut, E.O. (2011). Erkek basketbol ve hentbolcuların bazı motorik özelliklerinin karşılaştırılması. Journal of Physical Education & Sports Science/Beden Egitimi ve Spor Bilimleri Dergisi, 5(1). Murray B. ve Kenney W.L. (2019) Egzersiz Fizyolojisi Uygulama Kılavuzu, Spor Kuramı Dizisi:8,ikinci baskı, spor yayınevi ve kitabevi. Ankara. Pekel, H. A., BALCI, Ş. S., Arslan, Ö., BAĞCI, E., Aydos, L., Tamer, K., ... & Kalemoğlu, Y. (2007). Atletizm yapan çocukların performansla ilgili fiziksel uygunluk test sonuçlarının ve bazı antrepometrik özelliklerinin değerlendirilmesi. Kastamonu Eğitim Dergisi, 15(1), 427-438. Polat, Y., Çınar, V., & Şahin, M. (2009). Futbolcu Çocukların Antropometrik Özellikleri İle Somatotiplerinin İncelenmesi. E-Jornal of New World Science Academy, 4(4), 256-265. Redcliffe, J. C., & Farentinos, R. C. (1999). High Powered Plyometric. Taner D.(2003) Fonksiyonel Anatomi Ekstremiteler ve Sırt Bölgesi 3. baskı, Hekimler Yayıncılık Birliği Yıldırım, M. (1997) İnsan anatomisi, 3. Baskı, Nobel Tıp Kitapevleri. İstanbul İnternet Kaynakları https://tr.wikipedia.org/wiki/Dosya:Muscles_anterior_labeled.png görsel kullanılmıştır. https://tr.wikipedia.org/wiki/Dosya:Muscle_posterior_labeled.png görsel kullanılmıştır. https://www.kaslar.gen.tr/kas-kasilmasi.html adresinden görseli kullanılmıştır. 139 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK 140 SPORUN KAVRAMSAL TEMELLERİ-5 SPOR & ENDOKRİN SİSTEM Yazar Doktorant. Eren BOZYILAN 1 9. Bölüm 1 Adıyaman Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu, Adıyaman/TÜRKİYE. https://orcid.org/0000-0002-8450-880X, ebozyilan@adiyaman.edu.tr 141 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK GİRİŞ Organizmayı oluşturan hücrelerin canlılıklarını devam ettirebilmeleri içinde bulundukları ortamın yani hücre dışı ortamın koşullarının değişmez, sabit tutulması ile mümkündür. Dış çevre koşullarındaki değişimler veya organizmanın kendi iradesiyle iç koşullarını değiştirme çabalarına rağmen iç koşullarının değişmez tutulması önemli bir amaçtır ve tüm vücut sistemleri bu amaç için özel görevler üstlenmişlerdir. İnsanlar fiziksel aktivitenin zorunlu olduğu çağlarda seçilmiş bir gen yapısına ve bu genler tarafından düzenlenmiş fizyolojik sistemlere sahip olmasına karşın, modern yaşamın karakteristik özelliği sedanter bir yaşam tarzıdır. Genetik yapısına uygun olmayan bu yaşam tarzı organizmanın homeostatik mekanizmalarını olumsuz etkilemektedir. Düzenli egzersiz çalışmaları altüst olmuş homeostatik mekanizmaların normal fizyolojik sınırlar içerinde çalışmasını sağlamaktadır (Pedersen ve Hoffman; 2000, Madden ve Felten; 1995). Fiziksel aktivite ya da egzersiz de başlangıçta organizmanın iç koşullarını değiştiren, iç dengeyi bozan bir strestir. Bu streslere karşı, vücutta iç ortam koşullarının sabit tutulmasını sağlayacak otonomik sistemler bulunmaktadır. Endokrin sistem ve sinir sistemi, iç dengede bozulmalar meydana geldiğinde dengenin tekrar sağlanmasına katkı sunan mekanizmaların harekete geçmesini sağlayan iki önemli sistemdir. Bu iki sistem nöroendokrin sistem olarak adlandırılırlar ve çoğu zaman beraber çalışırlar. Ama bu iki sistemin farkı kullandıkları mesaj gönderme yoludur. Endokrin sistem kana hormon salgılarken, sinir sistemi ise bir sinirden diğerine veya bir sinirden bir dokuya bilgi-haber aktarmak için nörotransmitter dediğimiz maddeleri üreterek kullanır. Hormonlar, hedef hücrelerde yer alan reseptörleri uyararak fizyolojik ve metabolik fonksiyonları koordine eden uyarıcı moleküllerdir (Günay ve ark., 2006). Sinir sistemi daha hızlı ve daha kısa süreli etkiler oluştururken, endokrin sistem geç oluşan ancak uzun süreli değişikliklere neden olur. Hormonlar kimyasal yapıları bakımından 3 grupta sınıflandırılabilir. 1-Steroid Hormonlar; bu hormonlar kimyasal yapısı bakımından kolesterole benzer ve çoğu da kolesterolden sentezlenir. Çeşitli steroid hormonlarının salgılandığı bezler adrenal bez, overler, plasenta ve testislerdir. Steroid hormonlar 142 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & ENDOKRİN SİSTEM granülsüz endoplazmik retikulumunda sentezlenmektedir (Yadav ve ark., 2014). 2-Aminler (Katakolamin Hormonları); yağda çözülmediklerinden kolay diffüze olamazlar. Böbrek üzerinde bulunan, adrenal medulladan salgılanmaktadırlar. Amin hormonları, aromatik aminoasitlerin metabolitleridir ve katakolamin, indoleamin ve tiroid hormonlarını içerir. Özellikle süt ve et gibi zengin kaynaklardan elde edilir. Epinefrin (E), norepinefrin (NE) ve dopamin (DA), katekolominler olarak anılırlar ve adrenal medullanın kromafin hücrelerinde, beyin ve sempatetik nöronlarda tirozin aminoasitlerinden sentezlenirler (Zouhal ve ark., 2013). 3-Polipeptid ve Proteinler; insülin, glukagon, parathormon, oksitosin, vazopressin, bağırsak mukozasında salgılanan çoğu hormonlar ve hipofiz bezinin ön lobundan salgılanan hormonların 7-8 tanesi bu gruba dahildir (Ası, 1999). Hormonların etki biçimi yönünden sınıflandırıldığında ise 3 forma sahip oldukları görülür: 1-Kinetik etkili hormonlar; Örneğin, epinefrin ve oksitosin kas kasılmasına etkili iken, sekretin dış salgı bezlerine, ACTH,TSH ve FSH ilgili hücrelere etki yaparak hormon salgılatırlar. 2-Metabolik etkili hormonlar; Metabolizmaya etki eden hormonlar (insulin vb). Kimyasal reaksiyonların hızını kontrol ederler. 3-Morfogenetik etkili hormonlar; canlının vücudunda veya hücrelerinde morfolojik değişikliğe neden olan hormonlardır. Örneğin büyüme hormonu (Günay ve ark., 2010). Endokrin Sistem Endokrin sistem iç salgı bezleri sistemi olarak da adlandırılır. Bu sistem hormon adı verilen kimyasal aracıları salgılar. Belirli hücre ve dokulardak biyokimyasal reaksiyonları, iç ve dış değişime göre düzenlemek (başlatma, hızlandırma, yavaşlatma ve durdurma) için mesajcı denilen etkin kimyasalları sentezleyen ve bunları kan dolaşımına veren bez veya beze şeklindeki kimi organ ve dokuların tümüne endokrin sistem adı verilir. (Günay ve ark. 20017) Vücut fonksiyonları temel olarak iki sistem tarafından kontrol edilmektedir. Bunlar, sinir sistemi ve endokrin sistemdir. Bu iki sistem yoğun bir etkileşim ve iş birliği içerisinde organizmanın sağlığının korunmasını ve canlılığını sağlar. Endokrin sistemde hormonlar, sinir sisteminde ise nörotransmiterler ile dokular arası haberleşme sağlanmaktadır. Endokrin sistem bir kontrol ve düzenleme sistemidir. Yani hücrelerdeki büyüme ve salgılama, maddelerin hücre membranından taşınması, kimyasal 143 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK reaksiyonların hızını ayarlama, gibi metabolik fonksiyonların kontrolü ile ilgilidir (Köylü, 2018). Endokrin sistem; • Vücut sıvılarında bulunan kimyasal madde oranlarını belirler • Karbonhidrat, protein ve yağ metabolizmalarını düzenler • Sinir sistemi ile iş birliği yaparak, vücudun fiziksel ve psikolojik streslere karşı koymasını sağlar • Organizmada büyüme ve gelişme faaliyetlerini düzenler (Köylü, 2018). Endokrin Sistemin Yapısı Endokrin sistem, endokrin bezler olarak bilinen doku ve organlardan meydana gelmektedir. Endokrin bezler hormon olarak isimlendirilen kimyasal maddeleri sentezleyip salgılar. Hormonlar, dokular arasındaki haberleşmeyi sağlayan moleküllerdir. Endokrin sistemi oluşturan yapılar hipofiz, tiroit, paratiroit bezler, adrenal bezler, pankreas, overler, testisler ve gebelikte plesentadır (Köylü, 2018.) Hormon Hormonlar hedef hücrelerde yer alan reseptörleri uyararak fizyolojik ve metabolik fonksiyonları koordine eden uyarıcı moleküllerdir. İç salgı bezleri tarafından üretilip kan dolaşımına salgılanan ve sadece hedef hücrelere etki yapabilen bileşiklere hormon adı verilmektedir. Endokrin sistemde hormonlar ile hücrelerin büyüme ve salgılama fonksiyonları, hücre zarında madde taşınması, kimyasal reaksiyonların hızı kontrol edilir. Hormonal sistemin insan metabolizması üzerindeki bu etkileri bazen saniyeler, bazen de birkaç gün içinde başlayıp haftalar, aylar hatta yıllar boyunca devam edebilmektedir. (Consolazıo ve ark 1963). İnsanlarda mevcut olan endokrin bezleri şu şekilde sıralayabiliriz. 1. Hipofiz bezi 2. Tiroid bezi 3. Paratiroid bezi 4. Adrenal bez 5. Pankreasın Langerhans adacıkları 6. Testis (erkek) ve ovaryum (kadın) cinsiyet bezi (Who 1985). Hormonların Kimyasal Yapısı Hormonlar endokrin bezler tarafından üretildikten sonra kana karışarak ilgili hücreyi etkiler. Hormonlar kana karışarak vücudun bütün bölümlerine gidebilir ancak sadece hedef hücreleri etkilemektedirler. Çünkü 144 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & ENDOKRİN SİSTEM hücrelerde hormonlara duyarlı reseptörler vardır. Bir hormonun birden fazla hedef dokusu olabilir. Yalnızca bir dokuyu etkileyen hormonlar da vardır. Etki yerine göre hormonlar lokal hormonlar ve genel hormonlar olarak ikiye ayrılır. Lokal hormonlar bulundukları yerde etki gösterirler yani kana karışıp vücuda yayılmazlar. Genel hormonlar kana karışarak kan yoluyla hedef hücreye ulaşırlar (Köylü, 2018). Hormonların Sınıflandırılması Kimyasal yapılarına göre hormonlar üçe ayrılır: Steroid hormonlar, aminoasit türevleri, Protein/Peptit hormonlar (Akgün, 1989). Steroid Hormonlar Bu hormonların çoğu kolesterolden yapılır. Kimyasal yapısı kolesterola benzer ve kolesterolda olduğu gibi steroid çekirdeği içerir. Steroid hormonları, suda erimez ve depolanmaz. Bu hormonlar yağda erir ve hücre membranından kolayca geçer. Yağda çözünürlüklerinin yüksek olması nedeniyle üretildiği gibi hücre membranından düffüzyonla interstisyel sıvıya ya da kana geçerler (Köylü, 2018). Aminoasit Türevleri Yağda çözünemediklerinden kolay diffüze olamazlar. Aminoasit türevlerinin sentezi için gereken maddeler, sindirilmiş gıdalarda özellikle süt ve et gibi zengin kaynaklardan elde edilir. Bu hormonlar iki gurupta incelenir. a-) Tirozin türevleri: Tirozin amino asidinden iki grup hormon gelişir. Tiroid hormonları olan triodotironin (T3) ve tetraiodotironin (T4 ya da tiroksin) tirozin türevlerinin iyotlanmış şekilleridir. Bu hormonlar steroid olmamasına rağmen steroidlerle benzerlik göstermektedirler. Bu hormonların reseptörleri hücre çekirdeğinde bulunur. b-) Triptofan türevleri: Bu grupta seratonin ve melatonin bulunur (Köylü, 2018). Protein/Peptit Hormonlar Hormonların çoğu protein, peptit veya bunların yakın türevleridir. Aminoasit sayısı 100’den fazla ise protein, 100’den az ise peptit diye adlandırılırlar. Protein/peptit hormonların reseptörleri hücre membranında bulunur. 145 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Hormonların Salınımı ve Taşınması Hormonların çoğu endokrin bezlerin epitel hücrelerinde oluşur. Ancak bazı hormonlar nöral hücrelerde, bazıları da bağ dokularda oluşur. Doğrudan kana karışan hormonlar damarlar yolu ile etki edeceği hücreye ulaşır. Hormonların etki yerleri; bir 16 hücre gurubu, bir organ ya da tüm vücut hücreleri olabilir (Köylü, 2018). Hormonlar kanda proteine bağlanarak ya da serbest halde taşınır. Protein/peptit yapıdaki hormonlar suda kolay çözünür oldukları için taşıyıcı bir moleküle ihtiyaç duymazlar. Tirozin türevi ve steroid hormanlar suda çözünür olmadıklarından ancak protein niteliğindeki bir molekül sayesinde kanda taşınabilir. Proteinlere bağlı olarak taşınan hormonlar dolaşımda daha uzun süre kalır ve bu hormonların plazma düzeyleri kısa sürede büyük değişimler göstermez. Proteinlere bağlı olarak taşınan hormonlar ile serbest hormonların toplamı kandaki toplam hormon miktarını belirler. Proteinlere bağlı olan hormonlar biyolojik olarak aktif olmadığından hormon aktivitesinden sorumlu olan hormonlar kandaki serbest hormonlardır. Serbest hormonlar tükendikçe proteine bağlı hormonlardan yeni hormonlar oluşur (Köylü, 2018). Hormon Salgısının Kontrolü Hormonlar vücuttaki kimyasal reaksiyonları kontrol eder. Bu nedenle her zaman uygun miktarda salgılanmaları gerekmektedir. Hormonların gereğinden fazla ya da daha az salınımı vücuttaki kimyasal reaksiyonların işlevini değiştireceğinden optimum düzeyde salgılanması önemlidir. Hormon salgısının kontrolü negatif geri bildirim mekanizmaları ile sağlanır. Uyaran hormonun serbestleşmesine yol açtıktan sonra, ortaya çıkan durum veya ürünler hormonun daha fazla salgılanmasını baskılar (Köylü, 2018). Spor ve Endokrinoloji İnsanın sahip olduğu gen yapısı fizyolojik özelliklerini oluşturur. Yani insan genler tarafından düzenlenmiş fizyolojik sistemlere sahiptir. Normal koşullarda insan vücudu fizyolojik ve psikolojik olarak denge durumundadır. İç ve dış koşulların değişmesi, fiziksel ya da mental stres durumları, değişen çevre koşulları gibi faktörler vücudun denge durumunu bozar. Bu dengenin korunması için mücadele eden sistem noroendokrin sistemdir (Pedersen ve Hoffman; 2000, Madden ve Felten; 1995). Egzersiz organizmanın koşullarını 146 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & ENDOKRİN SİSTEM değiştiren ve dengeyi bozan bir strestir. Bu streslere karşı vücutta, organizmanın iç ortamının dengede kalmasını sağlayan otonomik sistemler yer almaktadır. Aynı zamanda egzersiz bireylerin vücut sağlığını geliştirir ve beden kompozisyonunu düzgün şekilde etkiler (Aktuğ ve ark., 2019). Endokrin sistem ile sinir sistemi, iç denge bozulduğunda dengenin yeniden kurulmasına katkı veren mekanizmaları harekete geçiren önemli iki sistemdir. Bu iki sistem genel olarak birlikte çalışır ve noroendokrin sistem olarak bilinir. Fakat bu iki sistemin mesaj gönderme şekli farklıdır. Endokrin sistem kana hormon salgılarken, sinir sistemi sinirler arasında ya da bir sinirden herhangi bir dokuya uyarı göndermek için norotransmitter denilen maddeleri kullanır. Hormonlar, hedef hücrelerde yer alan reseptorleri uyararak fizyolojik ve metabolik fonksiyonları koordine eden uyarıcı moleküllerdir (Günay ve ark., 2006). Sporda Hormonal Düzenlemeler Fiziksel ve sportif aktivite sırasında organizmada meydana gelen stres durumunun etkisiyle bazal metabolizmaya göre bazı hormon düzeylerinde azalma görülürken bazı hormon düzeylerinde artış olmaktadır. Antrenman veya egzersiz şiddetinin yüksek olduğu aktivitelerde organizmanın iç dengesi evirilerek yorgunluk belirtilerinin oluşmasına neden olurlar. Aktivite bittikten sonra organizmada oluşan metabolik etkilerin uzaklaştırılması, enerji maddelerinin sentezi, elektrolid dengesinin sağlanması, oksijen tüketiminin dengelenmesi ve vücut sıcaklığının düşürülmesi gibi etmenlerin oluşturduğu toparlanma süreci başlamaktadır (Murathan, 2020). Hormon düzeyindeki bu artış ya da azalmalar, hormonu salgılayan endokrin bezin salgısındaki değişmeleri yansıtmaktadır. Egzersiz esnasında kan plazma düzeyi artan bir hormonun artış nedeni, yapımının ve salgı hızının artması, hormonun kullanılmaması ya da kandan uzaklaştırılma süresinin uzaması, egzersize bağlı olarak artan vücut ısısının düşürülmesi için oluşan su kaybı sonucunda kan plazma volümünün azalması (hemokonsantrasyon) ya da bu faktörlerin bileşiminden kaynaklanabilir (Koz ve ark., 2016). Hormonların egzersize göstereceği tepkinin derecesi organizmanın egzersiz oncesi durumuna ve kapasitesine de bağlıdır (Bezci ve Kaya, 2010). Sportif aktivitelerde hormonal değişimler MSS ile başlatılır, otonom sempatik aktivite artar, metabolik gereksinimlere ve çevresel faktörlere göre düzenleme yapılır. Egzersizin ilerleyen aşamalarında hormonal adaptasyonlar 147 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK daha da önemli hale gelir. Egzersizde hormon kontrolü negatif feed-back 18 ile sağlanır. Endokrin sistem, akut ve kronik egzersizlere göre farklı uyumlar sağlamaktadır. Bu uyumlar cinsiyetlere göre değişiklik göstermektedir (Cornack ve ark., 2008; Kraemer ve ark., 2009). Bazı anabolik hormonlar (Testosteron gibi) egzersize yanıt ve adaptasyonda kritik öneme sahiptirler (Kraemer ve Ratamess, 2005). Testosteron salgısı yüksek şiddetli ve yüksek yoğunluklu kuvvet antrenmanları ile artmaktadır (Ahtiainen ve ark., 2004; Kraemer ve ark 1999). Plazma testosteron düzeyinin egzersize cevabı, egzersizin uygulanma süresi ve egzersiz sırasında yapılan işten çok, egzersizin şiddeti ve yoğunluğu ile ilgilidir. Yoğun egzersizlerin kadınlarda plazma testosteron seviyesini arttırdığı belirtilmiştir. Fakat bu artış erkeklerde olduğu gibi yüksek oranda değildir (Koz ve ark.; 2016). FSH/LH ve Spor FSH ve LH hedef organlardan östrojen ve androjenlerin salgılanmasından sorumludur. Kadınlarda FSH ve LH salgılanmasındaki değişiklikler, üreme siklusunu oluşturan ovaryum ve uterin sikluslarının oluşmasını sağlamaktadır. FSH yumurta gelişimini başlatır ve overyumların östrojen üretimini arttırırken, LH ovulasyonu ve corpus luteumdan progesteron salınımını uyarmaktadır. Erkeklerde FSH sertoli hücrelerinde spermlerin oluşumunu başlatır. LH testislerde testosteron üretimini uyarır. FSH ile LH uzun ve kısa feed-back mekanizmaları ile kontrol edilmektedir (McLachlan ve ark.,1989). Egzersiz türleri LH ve FSH düzeyleri üzerinde farklı etkiye sahiptir. Özellikle mukavemet sporları bu hormonları kronik olarak etkiler ve kan plazma düzeylerinde artış meydana getirir. Uzun süre spor yapan sporcularda bu hormonların serum düzeyleri artar, bayan sporcularda bu hormon düzeylerinin değişmesi menstrual siklus düzeninin bozulmasına neden olur (Ünal, 1998; Kaynar, 2018). TSH ve Spor TSH boyun bölgesinde yer alan (soluk borusu- gırtlak arasında) iki parçalı bir bezdir. Tiroid bezi bütün vücut hücrelerinin metabolizmasını etkileyerek metabolizmanın hızını ve enerji üretimini ayarlar. Tiroid hormonları insan vücudundaki doku hücrelerinin karbonhidrat ve lipit metabolizmasının düzenlenmesini O2 kullanımını arttırarak sağlarlar. Bu 148 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & ENDOKRİN SİSTEM sebeple büyümenin kontrolünde, dokuların farklılaşması ve gelişmesinde organizmadaki biyokimyasal etkileşimin düzenlenip organize edilmesinde aktif rol alırlar (Who 1985). Tiroid uyarıcı hormon, hipotalamustan salgılanan tirotropin serbestleştirici hormona cevap olarak salgılanan bir peptit hormondur. TSH sentezi, tiroid hormonları tarafından negatif feed-back mekanizmasıyla kontrol edilir. Tiroid bezini etkileyerek triyodotrinin ve tiroksinin sentez ve salgılanmasını uyarır.43 Tiroid hormonlarının salgılanmasını kontrol eder, tiroit bezinin çalışmasını düzenler. En önemli hormonlar troksin (T4), triiyodotronin (T3)’dir. Ayrıca kalsiyum metabolizmasında etkin rolü bulunan kalsitonin hormonu da tiroid bezinden salgılanmaktadır (Who 1985, Rubaı ve Moddy 1991). Egzersiz tiroid hormonlarını etkiler. Uzun süreli submaksimal egzersizlerde yağ asidi oksidasyununu arttırır. Sporcularda tiroid hormonlarının salgısı egzersizle artış gösterir (Ünal, 1998; Kaynar, 2018; Counts ve ark., 1987). Prolaktin ve Spor Prolaktinin temel fonksiyonu gebeliğin son dönemlerinde ve laktasyonda yani süt verme sırasında süt oluşumunun başlamasını ve sürdürülmesini sağlamaktır. Östrojenin uyarımıyla, gebelik esnasında pituiter bezin temel hücre tipini oluşturan laktotrof hücrelerde sentezlenir. Prolaktin salgılanması dopamin ile inhibe edilirken hipotalamustan salgılanan TRH (Thyrotropin Releasing Hormone) ve vazoaktif intestinal peptit tarafından uyarılır. Memenin emilmesi prolaktin salgılanmasında fizyolojik uyarım etkisi yapar (McLachlan ve ark., 1989). Egzersizin prolaktin düzeyine etkisi tam olarak bilinmemektedir. Ancak bazı çalışmalarda egzersiz sırasında prolaktin hormonu düzeyinde artış olduğu belirtilmiştir (Utama ve ark., 2006). Prolaktin seviyelerinin daha iyi düzeye gelmesinde egzersizin etkili olduğunu belirten çalışmalar da bulunmaktadır. Egzersizde prolaktin düzeylerinin iyileşmesi ise artan vücut sıcaklığına bağlanmaktadır. (Brissona ve ark., 1986; Gündüz ve ark., 1992). Sporcunun sempatik aktivitesindeki değişiklikler ve diğer hormonların etkileri nedeniyle prolaktin inhibe olmaktadır (Kaynar, 2018). 149 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Progesteron ve Spor Siklusun luteal fazında salgılanan progesteron, ovulasyondan sonra meydana gelen korpus luteumdan salgılanır. Progesteron luteal döneme özgü bir hormon olup maksimum salgı seviyesine midluteal fazda (21. gün) ulaşır. Progesteron uterusu döllenmiş yumurtanın yerleşmesi için uygun hale getirir. Gebelik sırasında endometriyumu sabitler (Yıldırım, 2002). Her ay rahmi gebelik için hazırlayan progesteron döl yatağında döllenen yumurtanın daha kolay yerleşmesi için gerekli ortamı sağlar ve LH’ın etkisiyle salgılanır. Progesteron östrojen hormonunun etkilerini bastırmakla beraber östrojenle birlikte organizmada birtakım değişikliklere neden olur (Vardar ve ark., 1993). Gebelik durumunun oluşmasını ve hamilelik sürecini etkileyen progesteron ayrıca gebelikte diğer hormonlarla birlikte meme dokusunun gelişimine katkı sağlar. Meme dokusunun doğumdan sonra süt salgılamasında progesteronun rolü vardır. Hamile kadınlarda düşük tehlikesinin olduğu durumlarda genellikle progesterone takviyesi yapılır (Vardar ve ark., 1993). Yapılan bazı çalışmalarda, düzenli egzersizin progestreron plazma düzeyini arttırdığı belirtilmiştir (Makaracı, 2014). Bazı çalışmalarda da egzersizin akut etkisiyle progesteron plazma düzeyinin azaldığı belirtilmiştir (Otağ ve ark., 2014). Kadınların üreme sistemi üzerinde önemli etkileri olan östrojen ve progesteron hormonları, egzersizin kapasitesi üzerinde önemli bir etkiye sahiptir.54 Progesteron hormonu solunum ve dolaşım sistemlerini de etkilemektedir. Ayrıca vücut ısısını ayarlama, yaralanmalar ve psikolojik faktörler gibi vücuttaki birçok mekanizma üzerinde de etkileri vardır. Bundan dolayı menstrual dönem boyunca görülen hormon salgısındaki değişiklikler farklı dönemlerde sportif performansı artırır ya da performansın düşmesine neden olur (Redman ve Weatherby, 2004; Constantini ve ark., 2005). Kortizol ve Spor Glikokortikoidler içerisinde işlevsel olarak en önemli hormon kortizoldur. Çok yönlü etkiye sahip olan glukokortikoidlerin organizma üzerindeki en belirgin etkisi, karaciğer dokusunu etkileyerek protein ve yağlardan glikoz oluşumunu (Glukoneogenesiz) sağlayarak, plazma glikoz konsantrasyonunu arttırmalarıdır. Bununla birlikte yağların yıkımını hızlandırarak yağ asitlerinin plazmadaki yoğunluğunu arttırırlar. Karaciğerin 150 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & ENDOKRİN SİSTEM dışında özellikle kas dokusunda protein yıkımını arttırırlar. Kortizol glikokortikoidlerin temel yeri olan karaciğerde metabolize edilir. Organizmanın maruz kaldığı, fizyolojik ya da psikolojik her türlü stres durumunda kanda kortizol konsantrasyonu artış gösterir. Katekolaminlerin işlevini yerine getirmesinde kortizolün önemli bir rolü vardır (Günay ve ark., 2006). Egzersiz esnasında kortizolün artış oranı egzersizin şiddetine bağlıdır. Egzersizin yoğunluğu ve şiddeti arttıkça buna paralel olarak kortizolün plazma düzeyi de artar. Egzersiz sırasında kortizolün plazma düzeyinin artması, egzersiz yükünün organizmada yarattığı stresten kaynaklanmaktadır. Yüksek şiddetteki aktivitelerde oluşan yoğun stres ve baskıya bağlı olarak kortizol ve kortikosteron plazma düzeylerinde artış meydana gelir. Kortizol fiziksel aktivite sırasında glukoneojenesizi hızlandırarak glikozun metabolik yakıt olarak kullanımını destekler. Kortizol metabolik yakıt olarak yağların yerine glikozun kullanımını sağlayarak egzersiz esnasında daha hızlı enerji üretimine, dolayısıyla egzersizin daha şiddetli olmasına olanak tanır (Günay ve ark., 2006). Testosteron ve Spor Testisler erkeklerde, yüksek miktarda testosteron salgılarken, az miktarda östrojen salgılar. Kadınlarda ovaryumlar yüksek miktarda östrojen salgılarken, az miktarda testosteron salgılar. Kadınlarda testosteron hem ovaryumdan hem de sürrenal bezden salgılanmaktadır. Testosteron steroiddir. Testosteron, kılların büyümesine neden olur. Tipik bas erkek sesi karakterini sağlar. Testosteron vücudun bütün bölümlerinde deri dokusunun kalınlaşmasını ve sağlamlaşmasını sağlar, yağ bezlerinin salgısını artırarak sivilce oluşumuna neden olur (Günay ve ark., 2006). Egzersizde testosteron plazma düzeyinde bir artış görülür. Bu artıştan katekolaminler sorumlu tutulur. Kuvvet antrenmanları ve ağır dayanıklılık antrenmanları yetişkin erkeklerde serum androjenlerini arttırır. Yapılan çalışmalarda plazma testosteronunun kısa süreli yoğun egzersizle arttığı belirtilmiştir. Testosteron artışı çalışmada kullanılan kas kitlesi ile orantılıdır. Testosteron artışı egzersizde oluşan plazma volüm değişikliklerine bağlanabilir. Egzersizde serbest testosteron konsantrasyonları artar, testosteron artışı gonadotropin stimulasyonu olmaksızın testiküler üretimin 151 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK artışına bağlıdır (Günay ve ark., 2006). Plazma testosteron seviyesinin hem genç hem de yaşlılarda akut egzersizde arttığı tespit edilmiştir. Testosteronun akut egzersiz sırasındaki artışından yavaşlayan metabolizmadan çok egzersiz sırasındaki katekolamin artışının sorumlu olduğu belirtilmiştir. Testosteronun egzersize yanıtı, egzersizin türüne göre değişmektedir (Günay ve ark., 2006). Glikoz ve Spor Glikoz insan vücudunda kanda serbest halde bulunur. 100 ml kanda yaklaşık olarak 70- 90 mg glikoz vardır. Beyin dokusu ve eritrositler (alyuvarlar) enerji yakıtı olarak sadece glikozu kullanır (Güneş, 2000). Egzersize bağlı olarak organizmada meydana gelen değişimler, aktivitenin yoğunluk ve şiddetine göre farklılık göstermektedir. Optimum düzeyde yapılan egzersizlerin plazma glikoz düzeyinde artışa neden olduğu belirtilmiştir (Öztürk, 2009). İstirahat esnasında karaciğerde glikojen yıkımından ve amino asitlerden glikoz elde edilirken, fiziksel aktivite sırasında katakolaminlerin yardımı ile plazma glikoz konsantrasyonu artar. Ayrıca egzersizin glikoz hemostazı üzerinde de olumlu etkisi olduğu ifade edilmektedir (Dündar ve ark., 2018). Kan plazmasında bulunan glikoz düzeyi egzersizin şiddeti ve süresine bağlıdır (Öztürk, 2009). Adrenalin, Noradrenalin, ve Spor Adrenalin ve noradrenalin hormonlarına ‘’katekolaminler’’ ismi de verilir. Bu hormonlar adrenal bezin medulla kısmında tirozin isimli aminoasitten oluşur. Bu aminoasitten önce DOPA, sonra dopamin ve noradrenalin oluşur. Noradrenalin ise son aşamada adrenalin hormonuna dönüşür. Adrenal bezlerden noradrenalin %20 oranında, adrenalin ise %80 oranında salgılanır. Adrenalin stres durumlarında kanda hızla artar, o nedenle stres hormonu olarak da bilinir. Adrenalin kanda arttığında çarpıntı, nabız sayısında artma, kan şekerinde yükselme, ciltte solukluk ve elde terleme oluşur. Adrenalin ilaç olarak kalp durması, astım ve bazı alerjik hastalıkların tedavisinde kullanılır. Egzersiz şiddeti arttırkça katekolamin konsantrasyonu artar (Kjaer, 1992). Anaerobik egzersizlerde adrenalin noradrenalin artışı aerobik egzersizlere göre daha belirgindir. Aerobik egzersizlerde noradrenalin artışı, adrenaline göre daha fazladır. (Kindermann ve ark., 1982). Egzersiz basamaklarının süresi 1 dakika yerine 3 dakika olursa katekolamin daha fazla 152 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & ENDOKRİN SİSTEM artar (Gullestad ve ark., 1997). Statik egzersizle adrenalin artışı erkeklerde ve kadınlarda benzerdir ve sekresyon hızının artmasına bağlıdır. Egzersizle artan adrenalinin kaynağı daha çok adrenal medulla, noradrenalinin kaynağı ise aktif iskelet kaslarıdır (Kjaer, 1992). Growth Hormon (Büyüme Hormonu) ve Spor Hipofiz ön lobundan salgılanan büyüme hormonunun hedef dokusu bütün hücrelerdir. Büyüme hormonunun salınması hipotalamusta sentezlenen somatostain hormonu ile inhibe edilir. Basit bir protein yapısında olan büyüme hormonu (GH) protein zinciri içerisinde yer alan sistein aminoasitleri arasında kurulan iki disülfit köprüsüyle belirli bir üçüncül yapıya kavuşan ve hemen tüm canlı türleri için önemli olan türe özel bir hormondur (Serpek ve ark 1995, Kopchick ve ark 2002, Bhogavan 2002). Yapılan egzersizin şiddet düzeyi arttıkça adenohipofizden salgılanan büyüme hormonununda da bir artış olduğu gözlemlenmiştir. Düzeynli yapılan egzersiz ile beraber kandaki büyüme hormonu düzeyinin arttığı ve büyüme hormonundaki bu artışın serbest yağ asit mobilizasyonu ve metabolizmasında önemli rol oynadığı bilinmektedir (Güner 1992). BÖLÜM KAYNAKLAR Ahtiainen JP, Pakarinen A, Kraemer WJ, Hakkinen K. Acute hormonal responses to heavy resistance exercise in strength athletes versus nonathletes. Can J Apll Physial, 2004, 229:527-543. Akgün N. Egzersiz Fizyolojisi, 3. Baskı. Ankara, Nobel Yayın Dağıtım, 1989. Aktuğ ZB, Murathan F, Dündar A. Kadınlarda B-Fit Egzersizlerinin Antropometrik Özelliklere Etkisinin İncelenmesi. Gaziantep Üniversitesi Spor Bilimleri Dergisi. 4(1). Ası T. Hormonlar. Tablolarla Biyokimya. Cilt: 2. Ankara: 1999. p.75-6. Bezci Ş, Kaya Y. The analyze of hemetological parameters of elite women taekwondoers before and after training. Pamukkale Journal of Sport Science, 2010, 1:1-16. Bhogavan NV. Medical biochemistry, capter 31-34. Endocrin metabolism ıı. Hypotalamus and pitutiary, Repuroductive System, 2002:729-801. Brissona GR, Audetb A, Ledouxc MP. Exercise-induced blood prolactin variations in trained adult males: a thermic stress more than an osmotic stress hormone. Research in Paediatrics, 1986, 23:200–206. 153 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Consolazio CF, Johnson RE, Pecora LJ. Physiological Measurement Of Metabolic Function In Man, New York McGraw- HİII Book Company,1963. Constantini NW, Dubnov G, Lebrun CM. The menstrual cycle and sport performance. Clin Sports Med, 2005, 24(2): 51–82 Cornack SJ, Newton RU, Mc Guigan MR. Neuromuscular and endocrine responses of elite players to an australian rules football match. Int J Sport Phys Perf, 2008, 35:359-79. Counts DR, Pescovitz OH, Barnes KM. Dissociation of adrenarche and gonedarchein precocious puberty and in isolated hypogonadotropic hypogonadism. J Clin Endocrinol Metab, 1987, 64:1174-1178. Dündar A, Murathan F, Aktuğ Z.B, Servi T. Investigation the effect of weightlifting training on apelin level and hematologic parameters of professional handball players. Biomedical Research 2018; 29 (1): 118-123 Endokrin Kaynak Gullestad L, Myers J, Bjornerheim R, et al. : Gas Exchange and neurohumoral response to exercise: Influence of the exercise protocol. Med Sci Sports Exerc 29: 496-502, 1997. Günay M, Kara E, Cicioğlu İ. Endokrinolojiye Giriş. Egzersiz ve Antrenmana Endokrinolojik Uyumlar. 2. Baskı. Ankara: Gazi Kitabevi; 2006. p.1-21 Günay M, Tamer K, Cicioğlu İ. Endokrin sistem. Spor Fizyolojisi ve Performans Ölçümü. 2. Baskı. Ankara: Gazi Kitabevi; 2010. p.243-4 Gündüz Z, Kumandaş S, Kurtoğlu S, Üzüm K. Demir eksikliği anemisinin tiroid hormonları üzerine etkisi. Turkısh Journal of Medıcal Scıences, 1992,10(4): 205-209. Güner R. Egzersiz ve Endokrin Sistem. In “ Spor Hekimliği Ders Notları” Ed. E.Ergen, TTB Merkez Konseyi, Ankara,1992:38-44 Güneş Z. Spor ve Beslenme, 2. Baskı. Ankara, Nobel yayın dağıtım Ltd. Şti, 2000. Kaynar Ö. Elit Güreşçilerde Antrenmanın Hipofiz Bezi Hormonları ve Karaciğer Enzimleri Üzerine Etkisi, 1. Baskı. Ankara, Nobel akademik yayınları, 2018. Kindermann W, Schnabel A, Schmitt WM, Biro G, Cassens J, Weber F: Catecholamines Growth hormone, cortisol, insülin and sex hormones in anaerobic and aerobic exercise. Eur J Appl Physiol 49: 389-99, 1982. Kjaer M: Regulation of hormonal and metabolic responses during exercise in humans. Exerc Sport Sci Rev 20: 161-84, 1992 Kopchick JJ, Parkinson C, Stevens EC, Trainer PJ. Growth Hormone Receptor Antagonists: Discovery, Development, and Use in Patients with Acromegaly. Endocrine Reviews 23 (5),2002:623-646. 154 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & ENDOKRİN SİSTEM Koz M, Akgül MŞ, Atıcı E. Egzersizin endokrin sistem uzerine etkileri ve hormonal regulasyonlar, turkiye klinikleri. J Physiother Rehabil-Special Topics, 2016, 2: 9-14. Köylü H. Tıbbi Fizyoloji, 2. Baskı. İstanbul, İstanbul tıp kitap evleri, 2018. Kraemer WJ, Hakkinen K, Newton RU, Nindl BC, Volek JS, Mc Cornick M. Effects of resistance training on hormonal responses patterns in younger and older men. J Appl Physial, 1999, 87:982-992. Kraemer WJ, Ratamess NA. Hormonal responses and adaptations to resistance exercise and training. Sports Med, 2005, 35:339-361. Kraemer WJ, Spiering BA, Volek JS, Martin GL, Howard RL, Ratamess NA. Recovery from a national collegiate athletic association division 1 football game: muscle damage and hormonal status. J Strength Cond Res, 2009, 23:2-10. Madden K, Felten DL. Experimental Basic for Neural Immune Interactions. Physial Rew 1995;75(2):77-106 Makaracı Y. Sporcularda ve sedanterlerde luteal fazda progesteron seviyesinin incelenmesi. Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Beden eğitimi ve Spor Anabilim Dalı. Yüksek lisans tezi, Samsun: Ondokuz Mayıs Üniversitesi, 2014. McLachlan RI, Cohen NL, Vale WW, Rivier JE, Burger HG, Bremner WJ, Soules MR. The importence of luteinizing hormone in tehe control of inhibin and progesterone secretion by the human corpus luteum. J Clin Endocrinol Metab,1989, 68(6):1078-85. Murathan, F., Antrenmanda Toparlanma, Sporun Kavramsal Temelleri 4, Efe Akademi Yayınları, s.73.Ekim 2020. Otağ A, Hazar M, Otağ İ, Beyleroğlu M. Effect of increasing maximal aerobic exercise on serum gonadal hormones and alpha-fetoprotein in the luteal phase of professional female soccer players. The Journal of Physical Therapy Science, 2016, 28: 807–810. Öztürk Ç. Sporcularda ve sedanter bireylerde akut egzersiz öncesi gliserol takviyesinin bazı biyokimyasal parametreler ile laktat ve aerobik güç üzerine etkileri. Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Beden Eğitimi ve Spor Öğretimi Anabilim Dalı. Yüksek lisans tezi, Konya: Selçuk Üniversitesi, 2009. Pedersen BK, Hoffman GL. Exercise and Immune System Regulation, Integration and Adaptation. Physiol Rew 2000;80:1055-81. Redman LM, Weatherby RP. Measuring performance during the menstrual cycle: A model using oral contraceptives. Med Sci Sports Exerc, 2004, 36(1): 130-136. 155 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Rubai BY, Moddy JM. Effects Of Respiration On Size and Function Of The Athletic Heart,cThe Journal of Sports Medicine and Physical Fitness, 1991;2: 257-264. Serpek B, Yalçın S, Haliloglu S. Konya Merinosu Ve Akkaraman Koyunlarında Somatotrop Hattın Endokrinolojisi İle Plazma Somatotropin Ve Igf-1 Düzeylerinin Büyümeye Etkileri, TUBİTAK, Proje no: VHAG 968,1995:5-15. Utama FE, LeBaron MJ, Neilson LM. Human prolactin receptors are insensitive to mouse prolactin: implications for xenotransplant modeling of human breast cancer in mice. Journal of Endocrinological, 2006, 188:589–601. Ünal M. Aerobik ve anaerobik akut/kronik egzersizlerin immun parametreler üzerindeki etkileri. Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Beden eğitimi ve Spor Anabilim Dalı. Yüksek lisans tezi, İstanbul: İstanbul Üniversitesi, 1998. Vardar M, Çetin T, Burgut R, Demir C. Klomifen sitrat veya HMG/HCG ile indüklenen sikluslarda luteal fazın değerlendirilmesi: Kısa luteal faz, luteal faz yetmezliği. Kadın Doğum Dergisi, 1993, 9(2):127-131. Who. Energy and proteinreguirementss, Technical Report Series VVorld Health Organization Geneva 1985;724. Yadav R, Yadav N, Kharya MD. Steroid Chemistry and Steroid Hormone Action: A Review. Asian J Research Chem 2014;7(11):964-9 Yıldırım M. Klinik jinekoloji, 1. Baskı. Ankara, Çağdaş Medikal Kitabevi, 2002. Zouhal H, Morel SL, Mathieu ME, Casazza GA, Jabbour G. Catecholamines and Obesity: Effect of Exercise and Training. Sports Med 2013;43:591-6. 156 SPORUN KAVRAMSAL TEMELLERİ-5 SPOR & İMMÜN SİSTEM Yazar Dr. Yusuf ULUSOY 1 10. Bölüm 1 Fenerbahçe Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi, İstanbul/TÜRKİYE. https://orcid.org/0000-0001-6442-8717 yusufulusoy@gmail.com 157 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK GİRİŞ Egzersiz ve İmmün Sistem Kavramları Egzersiz, sağlığı iyileştirmek ve zindeliği sürdürmek için vücudun herhangi bir bölümü veya bölümlerini geliştirmek amacıyla planlanan, yapılandırılan ve tekrarlanan fiziksel aktivitedir. Egzersizler akut (tek bir egzersiz periyodu) veya kronik (tekrarlayan egzersiz periyodu) planlama doğrultusunda yapılır ve bu durum vücut üzerinde bazı fizyolojik etkiler oluşturur. Egzersiz başta kardiyovasküler sistem olmak üzere immün sistem, kas ve iskelet sistemi, hormon sistemi, psikolojik durum ve uyku üzerine etkileri bulunmaktadır. Beslenme kalitesinin de önem taşıdığı egzersiz sırasında terle beraber sıvı ve elektrolit kayıpları olurken başta karbonhidratlar olmak üzere yağlar ve proteinler de enerji kaynağı olarak kullanılır. İmmün sistem (Bağışıklık sistemi), çok çeşitli işlevlere sahip olmakla beraber temelinde insanları bakteri ve virüslere karşı korumak işlevlerinden sorumludur. İmmün sisteminin günlük işleyişini etkileyen bazı faktörler yaş, cinsiyet, yeme alışkanlıkları, tıbbi durum, antrenman ve zindelik düzeyi olarak sıralanmaktadır. Bakteriler ve virüsler vücuda zarar verebilir ve hastalık oluşabilir. İnsanları sağlıklı tutmak ve enfeksiyonları önlemek için harika bir iş çıkaran immün sistem iki işlevsel bölüme ayrılır: ilk savunma hattı olarak adlandırılan doğuştan (kalıtsal) gelen bağışıklık ve aktive edildiğinde her bulaşıcı maddeye özel bir reaksiyon ve immünolojik hafıza oluşturan edinilmiş (sonradan kazanılan) bağışıklıktır. Egzersizin immün sistem üzerine etkileri araştırılırken, akut ve kronik egzersizin etkileri faklı olarak incelenmektedir. Yapılan egzersizin süresi, şiddeti ve yoğunluğu immün sistem üzerindeki etkiyi değiştirmektedir. Kalıtsal İmmün Sistem Kalıtsal immün fonksiyon enfekte bir ajan ile karşılaştığında ilk tepki gösteren yoldur. Bu sistem anatomik ve fizyolojik bariyerler (deri, epitelyum doku, mukoza salgıları), kimyasal bariyerler (vücut sıvılarını asit baz dengesi, protein dengesi) ve fagositik hücreler (NK hücreleri, nötrofiller, monositler ve makrofajlar) sayesinde oluşturulmaktadır. Doğuştan gelen bağışıklık sistemi istilacı bir patojenle etkin bir şekilde mücadele edemediğinde, vücut 158 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & İMMÜN SİSTEM öğrenilmiş bir bağışıklık tepkisi üretir. Lökositler (beyaz kan hücreleri olarak da bilinir) kanın bir bileşenini oluşturur. Çoğunlukla kemik iliğinde üretilirler ve vücudun bağışıklık sisteminin bir parçası olarak bulaşıcı hastalıklara ve yabancı maddelere karşı korunmasına yardımcı olurlar. Lökositler vücutta dolaşır ve hedeflerini ararlar. Bu şekilde bağışıklık sistemi, vücudu sorunlara neden olabilecek maddeleri izlemek üzere koordineli bir şekilde çalışır. İki temel lökosit türü vardır; istilacı organları çiğneyen hücreler olan fagositler ve vücudun önceki işgalcileri hatırlamasını ve tanımasını sağlayan lenfositlerdir. Granülositler (sitoplazmada görülebilen küçük granüllere sahip bir tür fagosit), üç sınıfa ayrılan polimorfonükleer hücrelerden (PMN) oluşur; nötrofiller, bazofiller ve eozinofillerdir. Nötrofiller en bol bulunan beyaz kan hücreleridir ve tüm lökositlerin %65 ila 70'ini oluştururlar. Nötrofiller aktive edildiklerinde, dokulara geçmeden önce sınırlanır ve selektine bağımlı yakalama ve ardından integrine bağımlı adezyona uğrar. Lökositler, enfeksiyon veya iltihaplanma bölgelerine doğru hareket ederler ve kemotaksis adı verilen bir sürece girerler. Kemotaksis, hücrelerin çevrelerindeki belirli kimyasallara doğru hareketi olarak tanımlanır. Monositler (başka bir beyaz kan hücresi türü), kemik iliği tarafından monoblast adı verilen hematopoietik kök hücre öncülerinden üretilir. Monositler, kandaki lökositlerin %3 ila 8'ini oluşturur ve vücuttaki dokulara geçmeden önce yaklaşık bir ila üç gün kanda dolaşırlar. Monositler, nötrofil granülositler gibi etkili fagositlerdir ve vücuttaki yabancı maddelerin fagositozundan sorumludur. Monositler kan bariyerini terk ettiklerinde dokularda farklılaşır, boyutları ve özellikleri değişir. Bu hücrelere makrofaj adı verilir. Makrofajlar, dokuları yabancı maddelerden korumakla sorumludur, ancak aynı zamanda aterosklerozun tetiklenmesinde rol oynayan baskın hücreler oldukları da bilinmektedir. Makrofajlar, büyük, pürüzsüz bir çekirdeğe, geniş bir sitoplazma alanına ve yabancı maddeleri işlemek için birçok iç veziküle sahip hücrelerdir. Kazanılmış İmmün Sistem İkinci tür koruma, kazanılmış (adaptif) bağışıklık olarak adlandırılır. Bu tür bir bağışıklık hayatımız boyunca gelişir. Adaptif bağışıklık, lenfositleri içerir ve erken çocukluktan itibaren gelişir. Yetişkinler hastalıklara maruz kalır veya 159 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK aşılama yoluyla hastalıklara karşı bağışıklık kazanırlar. Kazanılmış bağışıklığa dahil olan ana hücreler lenfositlerdir ve bunların iki türü vardır: B lenfositleri ve T lenfositleri; her ikisi de bağışıklık tepkisini düzenlemek için çok çeşitli özel molekülleri (antikorlar ve sitokinler) salgılayabilir. T lenfositleri ayrıca hücrehücre savaşına da dahil edilebilir. Lenfositler, bulundukları kemik iliğinde başlar ve B hücrelerinde olgunlaşır. Lenfositler ayrıca timus bezinden ayrılabilir, oraya gidebilir ve T hücrelerine olgunlaşabilir. B lenfositleri ve T lenfositlerinin ayrı işlevleri vardır: B lenfositleri, vücudun askeri istihbarat sistemi gibidir, hedeflerini arar ve savunmalarını düzenler. T hücreleri ise askerler gibidir ve istihbarat sisteminin belirlediği işgalcileri yok eder. C-Reaktif Protein (CRP) C-Reaktif protein (CRP), kanda sunulan ve iltihaplanmaya yanıt olarak yükselen bir akut faz proteinidir. Fizyolojik rolü, tamamlayıcı sistemi etkinleştirmek için ölü veya ölmekte olan hücrelerin yüzeyinde ifade edilen fosfokoline bağlanmaktır. Kompleman sistemi, karaciğer tarafından üretilen ve doğuştan gelen bağışıklık sisteminin önemli bir parçası olan bir grup plazma proteininin adıdır. Kompleman sistemi, bakteri ve virüs enfeksiyonlarıyla mücadelede önemli bir role sahiptir. Enfeksiyonların teşhisinde yaygın olarak bir kan testi kullanılır. CRP seviyesi, vücutta enflamatuar bir reaksiyon başladığında yükselir. Analiz için parmaktan kan alınabilir ve hızlı bir şekilde analiz edilebilir. CRP seviyesi birçok enflamatuar reaksiyon tipinde, enfeksiyonlarda, otoimmün hastalıklarda ve hücresel hasar sonrasında artar. Bir enfeksiyondan sonra CRP artışının ölçülebilir hale gelmesi neredeyse yarım gün sürer. İyileşme sürecinde CRP seviyesi nispeten kısa bir sürede (kanda 1⁄2 saat ~ 12-24 saat) azalır. Bakteriyel enfeksiyonlar sırasında CRP seviyeleri viralden daha fazla artar ve bu nedenle bu iki enfeksiyon türünü ayırt etmek için kullanılabilir. Bakteriyel enfeksiyon CRP'yi 100 mg/L'nin üzerine çıkarabilirken, viral enfeksiyonlar sırasında değerler genellikle 50 mg/L'nin altındadır. Bakteriler ve virüsler arasındaki bu ayrım genellikle yararlıdır, çünkü antibiyotikler (penisilin gibi) viral enfeksiyonlar üzerinde hiçbir etkiye sahip değildir, ancak bakteriyel enfeksiyonlarda sıklıkla çok yararlı olabilir. Son araştırmalar, fiziksel aktivitenin CRP seviyelerini düşürdüğünü göstermektedir. Daha yüksek fiziksel aktivite ve kardiyorespiratuvar zindelik seviyeleri, sürekli olarak %6 ila 35 daha düşük CRP seviyeleri ile ilişkilidir. 160 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & İMMÜN SİSTEM İnflamasyonu azaltmada ve CRP düzeylerini baskılamada fiziksel aktivitenin oynadığı rolün arkasındaki mekanizmalar net olarak tanımlanmamıştır. Kronik fiziksel aktivite, yağ dokusu, iskelet kasları, endotelyal ve kandaki mononükleer hücreler tarafından azalmış sitokin üretimi, gelişmiş endotel fonksiyon, insülin duyarlılığı ve antioksidan etki dahil olmak üzere birçok mekanizmaya bağlı olarak CRP seviyelerinin azalmasıyla ilişkilidir. Sitokinler Sitokinler, belirli bağışıklık sistemi hücreleri tarafından salgılanan, hücreler arasında lokal olarak sinyal taşıyan ve dolayısıyla diğer hücreler üzerinde etkisi olan maddelerdir. Sitokinler, hücresel iletişimde yaygın olarak kullanılan sinyal molekülleridir. Sitokin terimi, çeşitli embriyolojik menşeli hücreler tarafından vücutta geniş çapta üretilen ve çeşitli bir polipeptit düzenleyici ailesini kapsar. Bir proinflamatuar sitokin, sistemik enflamasyonu teşvik eden bir sitokindir, bir anti-enflamatuar sitokin ise enflamasyonu azaltan bir madde veya tedavinin özelliğini belirtir. Ağır fiziksel aktivite, sitokin üretiminde hızlı bir geçici artış sağlar ve hem proinflamatuar (IL-2, IL5, IL-6, IL-8, TNFa) hem de anti-inflamatuar (IL-1ra, IL-10) sitokin artışı olmaktadır. İmmünoglobulinler İmmünoglobulinler (Ig), serum, gözyaşı ve tükürük gibi vücut salgılarında görülen B hücreleri tarafından salgılanan bir glikoprotein sınıfıdır. Spesifik bir antijenle reaksiyona giren Ig'ler, antikorlar olarak adlandırılır. Antikor, patojenlerin yüzey antijenlerine bağlanmasına hizmet eder, böylece diğer bağışıklık hücrelerinin aktivasyonunu ve farklılaşmasını uyarır. Ig'nin beş sınıfı (temel yapıya göre) vardır. IgG, serumda bulunan başlıca Ig sınıfıdır. IgA, tükürükte bulunan başlıca Ig sınıfıdır. Egzersize immünoglobulin yanıtına ilişkin çalışmalar hem serum hem de tükürük antikorlarına odaklanmıştır. İmmünoglobulin A (IgA), mukozal sıvılardaki baskın immünoglobülindir, patojenlerin bağlanmasını ve replikasyonunu inhibe etmeye, virüsleri ve toksinleri nötralize etmeye hizmet eder. Vücutta parazit sebepli enfeksiyonlarda ve alerjik reaksiyonlarda görev alan IgE, immün sistem için önemli rol oynamaktadır. IgM’ler immün sistem için yabancı virüs ve bakterilere karşı ilk tepkiyi verirler. Aynı zamanda IgM’ler bağışıklık ve 161 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK enflamasyon için çok önemli rol oynayan kompleman sistemini en fazla aktif eden antikor çeşididir. Bakterilerin vücuda zarar vermemesi için en hızlı şekilde onları öldürürler. IgD serumda az miktarda bulunur ve belirli bir kısım alerjik cevaplarda fonksiyon gördüğü bilinmektedir. Serbest Radikaller Serbest radikaller, eşleşmemiş bir elektrona sahip herhangi bir atomdur. Reaktif oksijen türlerinin (ROS) tamamı oksijen içeren serbest radikallerdir. ROS oluşumu vücutta devam eden doğal bir süreçtir. Antioksidan savunma, aşırı oksijen radikal üretimini toplamak ve nötralize etmek için görev başındadır. Birçok ısı kaynağı, stres, ışınlama, iltihaplanma ve egzersiz, yaralanma ve onarım süreçleri dahil olmak üzere metabolizmadaki herhangi bir artış, ROS üretiminin artmasına neden olur. ROS, büyüme ve apoptoz dahil hücresel süreçlerin sinyal ağında ve fagositize edici hücreleri öldürme araçları olarak önemli bir işleve sahiptir. Sigara, radyasyon, ağır metal ve ilaç kullanımları da serbest radikallerin artışına sebep olabilecek sebeplerdendir. Düzenli fiziksel aktivite ve orta düzeyde egzersiz, hastalıkların önlenmesi için önemli faktörlerdir. Yorucu egzersiz, bağışıklık sistemi içindeki nötrofiller, monositler ve makrofajlar gibi hepsi ROS üretebilen birkaç hücre dizisinin aktivasyonuna yol açar. Dinlenme koşulları sırasında insan vücudu, antioksidan üretme kapasitesi dahilinde bir seviyede ROS üretir. Dayanıklılık egzersizi sırasında tüm vücut oksijen tüketiminde 15 ila 20 kat artış olur ve aktif kaslardaki oksijen alımı 100 ila 200 kat artar. Oksijen tüketimindeki bu artışın, vücudun bunları detoksifiye etme kapasitesini aşan oranlarda ROS üretimiyle sonuçlandığı düşünülmektedir. Oksidatif stres, ROS üretimi ile vücudun reaksiyonları detoksifiye etme (antioksidan üretme) kabiliyeti arasındaki dengesizliğin bir sonucudur. Literatürde oksidatif stresin ve sonrasında egzersizle ilişkili hasarın zararlı olup olmadığı konusunda bir anlaşmazlık vardır. Bu belirsizlik, kısmen farklı araştırmalar için seçilen yöntemlerle açıklanabilir. Deneysel ve klinik kanıtlar, artmış ROS üretimini hipertansiyon, diyabet ve ateroskleroz dahil olmak üzere kardiyovasküler sistemin belirli hastalıklarıyla ilişkilendirmiştir. Okside LDL, endotelin nitrik oksit (NO) üretme kabiliyetini inhibe eder. Bu talihsiz bir durumdur, çünkü NO kan akışını arttırır, monositlerin endotele 162 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & İMMÜN SİSTEM yapışmasına izin verir, kan pıhtılarını azaltır ve LDL'nin oksidasyonunu önler. Yüksek miktarda serbest radikal, LDL'nin oksidasyonu ile ateroskleroz sürecini destekler. Serbest radikaller hücre zarındaki maddelerle reaksiyona girer ve kan damarlarını kaplayan hücrelere zarar verir. Bu; kandaki yağın, hasarlı bir damar duvarına daha kolay yapışabileceği anlamına gelir. Yeterli antioksidan varsa kan damarlarındaki zararlı süreçlerin yavaşlayabileceğine inanılmaktadır. Bazı çalışmalarda serbest radikallerin sebep olduğu oksidatif stres miktarındaki artışın yaşlanmaya sebep olduğu ile ilgili çalışmalar yapılmaktadır. Serbest radikallerin zararlı etkileri, lipidler, proteinler, nükleik asitler ve hücre dışı matris üzerindeki oksitleyici etkilerinden kaynaklanmaktadır. Öte yandan, serbest radikaller her zaman zararlı değildir, insan vücudunda faydalı bir amaca da hizmet edebilir. Oksijen radikalleri, hücresel yapının olgunlaşma sürecinde gerekli bileşiklerdir. Radikallerin tamamen ortadan kaldırılması sadece imkânsız değil aynı zamanda zararlı da olacaktır. Antioksidanlar Bir antioksidan, vücut hücrelerini oksidasyonun yıkıcı etkilerinden koruduğu düşünülen kimyasal bir bileşik veya E vitamini, C vitamini veya beta karoten gibi bir maddedir. Antioksidanlar, organik kimya ve biyoloji bağlamında önemlidir: tüm canlı hücreler, hücreleri oksidasyona bağlı kimyasal hasarlardan koruyan karmaşık bir antioksidan bileşikler ve enzimler sistemleri içerir. Pek çok antioksidan örneği vardır: süperoksit dismutaz (SOD), glutatyon peroksidaz, glutatyon redüktaz, katalaz gibi hücre içi enzimler, glutatyon (GSH) gibi endojen moleküller, sülfhidril grupları, alfa lipoik asit, Q 10, tioredoksin, temel besinler: C vitamini, E vitamini, selenyum, N-asetil sistein ve diyet bileşikleri: bioflavonoidler, pro-antosiyanin. Temelinde endojen ve eksojen antioksidanlar olarak iki grup altında toplanırlar. Endojen maddeler ve süreçler organizma içinde bulunmaktadır. Eksojen maddeler ise daha çok dışarıdan alınan takviyeler olarak düşünülmektedir (Eksojen maddeler ile ilgili detaylar Egzersiz; Beslenme ve İmmün Fonksiyon başlığı altında, Antioksidanlar bölümünde verilmiştir). Endojen antioksidanlar da kendi içinde ikiye ayrılır: enzimatik antioksidanlar (süperoksit dismutaz, glutatyon peroksidaz, glutatyon redüktaz, katalaz) ve nonenzimatik antioksidanlar (glutatyon, melatonin, ürik asit, bilurubin, albümin, selenyum, α-lipoik asit, seruloplazmin ve transferrin). 163 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Temelinde süperoksit dismutaz, reaktif oksijen türlerine karşı ilk savunma hattını oluşturmaktadır. Glutatyon peroksidaz, hücre sitoplazmasında bulunur ve oksidatif hasara karşı hücreleri korumakla görevlidir. Glutatyon redüktaz, serbest radikal hasarlarını engellemek için etkilidir. Katalaz ise oksijen sistemi kullanan bütün canlılarda bol miktarda bulunurken, hücre içinde görevi, hidrojen peroksiti su ve oksijene ayırmaktır. Nötrofiller ROS'a karşı SOD, katalaz, glutatyon peroksidaz ve glutatiyon redüktaz ile korunur. Enzimatik olmayan antioksidan rezervi, serbest radikallere karşı önemli bir savunma hattıdır. Reaktif oksijen türlerinin neden olduğu hasara karşı en önemli hücre içi savunmalardan biri olarak görülen glutatyon immün sistem için çok önemlidir. Melatonin, serbest radikallerin zararlı etkilerini azaltırken molekülleri oksidatif hasardan da korur. Ürik asit, bir atık ürün olarak düşünülmesine rağmen kanın toplam antioksidan kapasitesinin yarısını oluşturmaktadır. Bilurubin, etkili bir antioksidandır ve peroksil radikallerini etkileyerek kırıcı etki göstermektedir. İnsan vücudunda birçok fizyolojik ve farmakolojik etkisi olan albümin, vücut içindeki farklı bölümlere sıvının dağılımında ve osmotik basıncın düzenlenmesinde çok önemli rol oynamaktadır. A-lipoik asit ve selenyum, güçlü antioksidan özellikleriyle immün sistem için etkili olmaktadırlar. Seruloplazmin ve transferrin beyin ve birçok dokuda sentezlenebilen önemli antioksidanlardandır ve çoklu doymuş yağ asitlerini aktif oksijen türlerinin zararlarından korur. Optimal amaç, eşit miktarda antioksidan üretimi ile birlikte eşit miktarda serbest radikal üretimidir. Fiziksel egzersizin lökositlerde kas hasarına yol açabilen ve azalmış fiziksel performans, kas yorgunluğu ve aşırı egzersiz gibi durumları açıklayabilen ROS oluşumunu etkilediğini gösteren geniş kanıtlar vardır. Egzersiz ve İmmün Sistem Egzersizin immün sistem üzerine etkileri yıllardır araştırılmakta ve birçok veriye ulaşılmasına rağmen belli soruların cevapları halen tam net değildir. İmmün sistem doğuştan gelen bazı özellikleri kapsarken zaman içinde kazanılan yetenekler bu sistemi büyük bir detayın içine sokmaktadır. Egzersiz bilimi de kendi içinde farklı detaylar içermekte ve bu detaylarla immün sistem bir araya geldiğinde çözülmesi zor bir problem ortaya 164 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & İMMÜN SİSTEM çıkmaktadır. Yapılan egzersiz modelleri, beslenme şekilleri, kalıtsal ve kazanılmış immün sistem yetenekleri, kişinin immün sisteminin nasıl tepki vereceğini belirlemektedir. Egzersizin İmmün Sistem Üzerine Etkileri Yapılan egzersizle birlikte uygulamanın fizyolojik stres oluşturduğu, pro ve antiinflamatuar sitokinler, stres hormonları ve reaktif oksijen türlerinde yükselmenin ortaya çıktığı bilinmektedir. Bu sebeple özellikle dayanıklılık sporcuları ile üst solunum yolu enfeksiyonu (ÜSYE) üzerine çalışmalar yapılmaktadır. Yapılan egzersizin süresi, şiddeti ve yoğunluğu ile ÜSYE arasındaki ilişki grafiğinin “J” şeklinde bir eğri çizdiği belirtilmektedir. Ortaya çıkan model, düşük şiddetteki egzersiz ile kıyaslandığında orta şiddetteki egzersizin üst solunum yolu enfeksiyonu riskini azalttığını göstermekle birlikte, yüksek şiddette yapılan egzersizlerin hastalık riskini yukarı çıkarabileceğini de göstermektedir. Uzun süreli ve yüksek şiddetli egzersiz sonrasındaki 3-72 saat süresince immün sistemdeki bileşenlerin baskılanması sonucunda immün sistemde sorunlar meydana gelmektedir. 3-72 saat süresince immün sistemin patojenlere karşı direnci düşmekte, bu sebeple enfeksiyon riski de artmaktadır. Bu durum immün sistemde “açık pencere” dönemi olarak ifade edilmektedir. Bu savunmasızlığın oluşmasına sebep olan mekanizma tam olarak açıklanamamaktadır. Yorucu egzersizin aşırı inflamatuar reaksiyonlara ve immün baskılamaya neden olabileceği, iyileşmeyi yavaşlatan ve/veya hastalık ve/veya enfeksiyon riskini artıran klinik sonuçlara yol açtığı iyi bilinmektedir. Bu noktada bilinen gerçek ise yoğun egzersizin ardından bakteri ve virüslerin yok edilmesinin yanı sıra toksinlerin ortadan kaldırılmasında aktif rol oynayan lenfositler (beyaz kan hücrelerinin bir türü) azalmaktadır. T-hücreleri (yapılan akut egzersizlere en fazla tepki veren), NK hücreleri (“natural killer cells”), antikorlar (immunoglobulin, Ig), makrofajlar ve nötrofillerin fonksiyon yapılarında ve hücre sayılarında farklılık oluşmaktadır. Özetle, temelde fiziksel aktivite, bağışıklık sistemini uyarır ve enfeksiyon savunmasını güçlendirir. Düzenli olarak egzersize başlayan sedanter kişilerin, giderek daha güçlü bir bağışıklık sistemine sahip 165 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK olduklarına ve enfeksiyonlara karşı daha az duyarlı hale geldiğine dair göstergeler vardır. En az bir saat süren yoğun dayanıklılık egzersizi veya yarışma, başlangıçta bağışıklık sistemini keskin bir şekilde uyarır, ancak egzersizden/yarışmadan birkaç saat sonra zayıflamış bir bağışıklık sistemi ortaya çıkar. Bu, zorlu egzersiz/yarışmadan sonraki saatlerde bağışıklık sisteminin bakteri ve virüslere karşı savaşma yeteneğinin zayıfladığı ve enfeksiyona yatkınlığının geçici olarak arttığı anlamına gelir. Bu etki hem antrenmanlı hem de sedanter kişilerde görülür. Bu sürenin ne kadar süreceği kısmen egzersizin yoğunluğuna ve süresine bağlıdır ve çok bireyseldir. "Açık dönem" birkaç saatten üç güne kadar sürebilir. Bu kadar uzun süreli bir aktivite seansı çok sık gerçekleşirse, enfeksiyonlara karşı uzun süreli duyarlılığa ve enfeksiyon kapıldığında komplikasyon riskinin artmasına neden olabilir. Uzun süren, şiddeti ve yoğunluğu yüksek egzersizlerin immün sistem üzerinde oluşturduğu değişiklikler, nötrofil sayısında, proinflamatuar, antiinflamatuar ve inflamatuar birçok sitokinin ve kortizolun salınımında, monosit kemotaksisinde ve adezyonunda artış ile lenfosit sayılarında, makrofajların oksidatif yıkım kapasitesinde, T-lenfositlerin proliferasyonunda, tükürük sekresyonunda, doğal öldürücü hücrelerin aktivitesinde azalma (IgA miktarında azalma nedeniyle mukozal immünitede azalma) olarak özetlenebilir. Akut Egzersize İmmün Cevap Yapılan akut egzersiz sonrası dolaşımdaki lökosit sayısındaki (artar) değişiklikler ve işlevleri 3-24 saat içinde egzersiz öncesindeki normal değerlere döner. Lökosit sayısındaki artış nötrofiller tarafından oluşur ve egzersiz sonrası bu artış devam eder. “Uzun süren egzersizi takiben lenfosit konsantrasyonu artışı kısa süreli egzersizden sonra oluşan artıştan neredeyse iki kat daha fazladır. Lenfosit konstantrasyonundaki artış tüm lenfosit alt gruplarından (CD4T, CD8T, CD19B, CD16NK ve CD56NK) kaynaklanır ve egzersizi takiben en geç bir saat içinde egzersiz öncesi değerlerinin de altına düşer; 3-6 saat kadar bu düzeyde kalır, nötrofil sayıları ise artmaya devam eder.” Akut egzersiz anında ortaya çıkan stres hormon cevabı egzersizin süresi, şiddeti ve kişinin egzersiz geçmişinden etkilenmektedir. Özetle, NK (natural killer) hücreleri etkinliği kısa dönem antrenmanlarıyla artar, nötrofil 166 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & İMMÜN SİSTEM işlevleri uyarılır, makrofajların da fonksiyonları artar, T ve B lenfositlerin sayı ve etkinlikleri yine artış gösterir. Yapılan egzersizin olumsuz akut etkilerinden kaçınmak için egzersiz şiddetinin %60 ve altında olması önerilmektedir. Bununla birlikte orta şiddetli ama sürenin 1,5 saat ve üstü olduğu egzersizlerin vücutta metabolik riski artırdığı ifade edilmektedir (Walsh ve Oliver, 2016). Kronik Egzersize İmmün Cevap Kazanılmış (adaptif) immün sistem yoğun ve uzun süreli egzersiz ile çok fazla etkilenmemektedir. Kalıtsal immün sistemin ise kronik egzersiz stresine yanıtı farklı olmaktadır. Başlıca nötrofil fonksiyonları baskılanırken; NK hücre aktivitesinde artış göstermektedir. Yapılan birçok çalışmada, düzenli yapılan hafif ve orta şiddetteki egzersizin NK hücre aktivitesinde belirgin, uzun süreli ve anlamlı iyileşmelere yol açtığı görülmüştür. “Bununla birlikte düzenli olarak yapılan orta seviyeli antrenmanların, vücut üzerinde oluşan stres ve yaşlılık ile oluşan bağışıklık sistemi üzerindeki baskıyı ve kanser riskini azaltır.” Yapılan bazı çalışmalarda aktif kadınlar ile sedanter kadınlar karşılaştırılmıştır. Aktif olarak 12-15 hafta yürüyüş yapan kadınlar, düzenli egzersiz yapmayan sedanter kadınlarla karşılaştırıldığında; aktif olarak yürüyüş yapan kadınların hastalıklı geçirdikleri gün sayısında bir düşüş olduğu bildirilmiştir. Benzer bir çalışmada ise 12 hafta süren sağlık amaçlı yüzme etkinliğine katılan ve 72 yaş ortalamasındaki kadınlarda aynı yaştaki sedanter kontrol grubuna göre IgA’da %16 artış bulunmuştur. (Lee ve ark., 2020). Orta şiddette düzenli olarak yapılan egzersizlerin üst solunum yolu enfeksiyonlarına (ÜSYE) karşı direnci arttırdığı ve özellikle mental stresin de arttığı şiddetli performansların sporcularda artan ÜSYE riski ile bağlantılı olduğu bilinmektedir. Egzersiz; Beslenme ve İmmün Fonksiyon Adrenalin, noradrenalin, büyüme hormonu, kortizol ve beta-endorfin gibi nöroendokrinolojik faktörler immün sistemin egzersizle ilişkisi sonucunda birçok değişikliğe sebebiyet verebilecek önemli noktalarıdır. Antrenman sırasında vücut ısısının artması veya oksijen desatürasyonu gibi fizyolojik faktörlerin de etkisi olmaktadır. Kas aktivitesinin bir sonucu olarak azalmış plazma-glutamin konsantrasyonu gibi değişen protein 167 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK metabolizmasının, lenfosit fonksiyonunu etkilediği, azalmış plazma-glikozun stres-hormon düzeylerini arttırdığı ve böylece bağışıklık fonksiyonunu değiştirdiği bilinmektedir. Ayrıca lökosit alt kümelerindeki akut katekolamin ve büyüme hormonunun neden olduğu değişikliklerin bir sonucu olarak, bu alt kümelerin nispi oranı değişir ve aktive edilmiş lökosit alt popülasyonları kana hareket ettirilebilir. Yüksek sayıda nötrofil ve monosit tarafından salınan serbest oksijen radikalleri ve prostaglandinler (PG), lenfositlerin işlevini etkileyebilir ve sonraki hücrelerin işlev bozukluğuna katkıda bulunabilir. Bu nedenle, glutamin, karbonhidrat, antioksidanlar veya PG-inhibitörleri ile besin takviyeleri, egzersize bağlı bağışıklık fonksiyonunu etkileyebilmektedir. Glutamin Glutamin, kas ve plazmada en çok bulunan amino asittir. Bağışıklık sistemindeki hücrelerin enerjilerini glukoz metabolizmasıyla elde ettikleri genel olarak kabul edilmiştir. Bununla birlikte glutaminin, lenfositler ve makrofajlar için de önemli bir yakıt olduğu tespit edilmiştir. Bazı çalışmalar, bu hücreler tarafından hareketsiz olduklarında bile glutaminin çok yüksek oranda kullanıldığını göstermektedir. Lenfositlerdeki glutamin yolağının, kısmen glutaminin kendisinin tedariğine bağlı olarak harici düzenleme altında olabileceği öne sürülmüştür. İskelet kası, glutamin üretiminde rol oynayan ana dokudur ve glutamini kan dolaşımına yüksek oranda saldığı bilinmektedir. Glutamin beslenme takviyesi olarak da kolay bir şekilde kullanılabilen bir amino asittir. İmmün sistem ile ilgili hastalıklarda, immün sistemi desteklemek için 10g-30g arası besin takviyesi olarak verilebileceği bazı çalışmalarda belirtilmektedir. Sporcular için ise ek olarak 5g almanın yeterli olabileceği ifade edilmektedir. İskelet kasının bağışıklık hücrelerinde, glutamin kullanımının anahtar sürecinin korunmasında hayati bir rol oynadığı düşünülmektedir. Sonuç olarak, iskelet kasının aktivitesi, bağışıklık sistemini doğrudan etkileyebilir. "Glutamin hipotezine" göre, egzersiz gibi yoğun fiziksel stres altında, glutamin için kas ve diğer organlara olan talepler, lenfoid sistemin bir glutamin borcuna zorlanabileceği şeklindedir. Dolayısıyla, glutamin sentezini veya salınımını doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen faktörler teorik olarak lenfositlerin ve monositlerin işlevini etkileyebilir. Yoğun, uzun süreli egzersiz ve diğer fiziksel stres bozukluklarından sonra plazmadaki glutamin konsantrasyonunun düşmesi ve düşük glutamin düzeyinin aşırı egzersizle ilişkili olduğu bildirilmiştir. İn vitro (Laboratuvar 168 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & İMMÜN SİSTEM ortamı) olarak glutaminin lenfosit fonksiyonunda önemli bir rolü olduğuna dair kanıtlar olmasına rağmen son zamanlarda yapılan plasebo kontrollü glutamin çalışmalarında, egzersiz sonrası glutamin desteğinin, egzersiz sonrası bağışıklık bozukluğunu etkilemeden plazma glütaminindeki egzersiz sonrası düşüşü ortadan kaldırdığını bulmuştur. Bu nedenle, bağışıklık fonksiyonundaki egzersiz sonrası düşüşün plazma glutamin konsantrasyonundaki bir düşüşten kaynaklandığı hipotezine çok az deneysel destek vardır. Karbonhidrat Vücut için ideal karbonhidrat tüketimi özellikle yoğun antrenman dönemlerinde ve yüksek performansın oluşturulmasında çok önemli rol oynamaktadır. Sportif performans için çok önemli olan glukoz aynı zamanda metabolik etkileşimleri fazla olan immün sistem hücreleri içinde etkili yakıt kaynağı olmaktadır. Oluşan reaksiyonlar sonucunda kortizol ve katekolaminler (epinefrin, norepinefrin) gibi stres hormonlarının normal düzeylerinin üzerine çıkmasının sebebi yüksek seviyeli antrenman ve kan glukoz düzeyinin sürdürülememesine bağlanmaktadır. Yapılan egzersizin akut sonucu doğrultusunda oluşan hipoglisemi semptomları ile birlikte, lenfosit ve makrofaj işlevleri bozulma tehlikesi yaşamakta ve oluşan kan glukoz düzeyinin azalması, egzersize bağlı kortizol artışını tetiklemektedir. “Yeterli karbonhidrat alımının ve korunan kan glukoz düzeylerinin, dayanıklılık sporcularında stres hormonu yanıtlarını sınırlayabileceği ve immün hücreler için enerji kaynağı olarak glukoz sağlayarak immün işlevlerin korunmasına destek olabileceği belirtilmektedir.” “Düşük karbonhidrat deposu ile yapılan antrenmanların, plazma ya da tükürükte yüksek kortizol düzeyleri, azalmış glutamin düzeyleri, dolaşımdaki immün hücre sayısının artması ve artmış sitokin yanıt ile ilişkili olarak egzersizin neden olduğu immün işlev değişikliklerinin şiddetini arttırabileceği belirtilmektedir.” Yapılan yüksek yoğunluklu egzersizler sırasında uygun karbonhidrat takviyeleri tüketmenin sportif performansı artırdığı ve sporcular tarafından egzersiz sırasında yoğun olarak karbonhidrat tüketilerek bu bilginin destek gördüğü bilinmektedir. Bir saat ve üstü süren yüksek yoğunluklu dayanıklılık egzersizleri ile birlikte tüketilen %6 (en az) karbonhidrat (1 L/saat) içeren spor 169 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK içeceklerinin, toplam lökosit sayısı, monositler ve nötrofiller gibi lökosit alt gruplarında egzersize bağlı oluşan yükselişleri düşürebileceği belirtilmiştir. Yağlar Bağışıklık fonksiyonunun egzersize bağlı modifikasyonunun düzenlenmesine, diyetle alınan yağ asitlerinin potansiyel katkısı hakkında nispeten az şey bilinmektedir. İki grup çoklu doymamış yağ asidi (PUFA) vücut için gereklidir: linoleik asitten türetilen omega-6 (n-6) serisi ve linolenik asitten türetilen omega-3 (N-3) serisi. “Bu yağ asitleri vücutta sentezlenemez ve bu nedenle beslenmeden alınmalıdır. Bu çoklu doymamış yağ asitlerinden herhangi biri bakımından zengin besinlerin, romatoid artrit gibi aşırı aktif bir bağışıklık sistemi tarafından karakterize edilen ve bu hastalıklardan muzdarip hastaların koşullarını iyileştirdiğine dair raporlar vardır. Özetle, antienflamatuvar etkileri bulunmaktadır.” N-3 grubu yağ asitlerinin alımına göre yüksek miktarda araşidonik asit alımının, egzersiz sırasında ve sonrasında iltihaplanma ve bağışıklık fonksiyonu üzerinde istenmeyen bir etki yapabileceği öne sürülmektedir. “Bununla birlikte, yapılan bazı çalışmalarda N-3 desteğinin, egzersizle uyarılan pro- veya anti-inflamatuar sitokinlerin yükselmesini etkilemediği görülmüştür.” Yapılan bazı araştırmalarda N-6/N-3 oranının N-6 lehine kayması durumunda, bunun prostaglandin (PGE) üretiminin artmasına ve hücresel immün baskılanmasına neden olacağı öne sürülmüştür. Bu nedenle, stres koşulları sırasında, N-3 yağ asitleri, gizli immünosupresyona karşı koyabilir. Hipermetabolizma koşulu altında, N-3 yağ asitleri bu nedenle potansiyel olarak yeni enfeksiyonların görülme sıklığını azaltma görevi görür. Hayvan deneylerinde endotoksin, IL-1 veya TNF uygulamasından sonra stres tepkisinin, hayvanlara N-3 yağ asitleri (balık yağı) ile ön işlem yapıldığında azaldığı gösterilmiştir. Esansiyel yağ asidi alımını değiştirmenin egzersiz sonrası ve ağır antrenman dönemlerinde bağışıklık fonksiyonu üzerindeki etkileri hakkında daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır. Antioksidanlar Antioksidanlar teorik olarak nötrofilik lökositler tarafından fagositoz sırasında ve normal hücresel solunumun bir parçası olarak üretilen reaktif türleri nötralize edebilmektedir. Egzersizde bağışıklık fonksiyonunu modüle etmede eksojen antioksidanların (C vitamini, E vitamini) rolüne dair sınırlı 170 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & İMMÜN SİSTEM kanıt vardır. Yeterli miktarda antioksidan içeren yiyecekler yiyerek kendi antioksidan savunmamızı etkileyebiliriz. Bitkilerden polifenol antioksidanlar içeren bir beslenme çoğu memelinin sağlığı için gereklidir. Antioksidanlar, kanser ve kalp hastalıklarının önlenmesi gibi sağlık amaçları için kullanılan besin takviyelerinde içerik olarak yaygın şekilde kullanılmaktadır. Bununla birlikte, birçok laboratuvar deneyi antioksidan takviyelerinin faydalarını öne sürerken bazı büyük klinik çalışmalarda, diyet takviyelerinin bir avantajı açıkça ifade edilmemiştir. Ayrıca aşırı antioksidan takviyesi zararlı olabilmektedir. Eksojen antioksidanlar; E vitamini (∝-tokoferol), C vitamini, A vitamini, B9 (Folik asit) ve koenzim Q'yu içerir. Lipitte çözünen α-tokoferol, lipit peroksidasyonunu önleyerek zar stabilitesine ve akışkanlığına katkıda bulunduğu için diyet antioksidanları arasında en verimli olarak kabul edilir. Koenzim Q veya ubiquinol da yağda çözünür ve E vitamini ile aynı zar stabilizasyon etkisine sahiptir. Koenzim Q insan vücudunda sentezlenebilirken dışarıdan takviye olarak da kullanılabilmektedir. Metabolizmada enerji üretimi ve solunum fonksiyonlarında önemli role sahiptir. Askorbik asit veya C vitamini (suda çözünür), plazmadaki baskın diyet antioksidanıdır. C vitamini sitokin üretimi ve immünoglobulin sentezini artıran enfeksiyonlara bir yanıt olarak T-lenfosit proliferasyonunu iyileştirerek immün sistemi uyarır. E vitamininin immün sistem düzenleyici etkileri büyük ölçüde antioksidan aktivitesi ile ilişkilidir. E vitamini protein kinaz C fosforilasyonuna müdahale ederek, NADPH oksidaz kurulumunu baskılar ve lipoksigenaz enzimlerinin posttranskripsiyonel değişimi yoluyla ROS üretimini azaltabilir. A vitamini hücre aracılı immünite ile humoral antikor yanıtını düzenleme potansiyelleriyle bağışıklık sistemi üzerine önemli etkileri bulunmaktadır. β-karoten, retinada retinole dönüşür ve karanlıkta görüş̧ için gereklidir. Vücudu serbest radikallerin olumsuz etkilerinden de korur. Kırmızı kan hücrelerinin üretilmesinde ve DNA sentezinde önemli rolü olan Folik asit, Ros oluşumunu nötralize eden önemli bir amino asittir. Yapılan bir çalışmada, bir ultra maratondan sonraki 2 haftalık dönemde C vitamininin ÜSYE insidansı üzerindeki etkisi değerlendirilmiştir. Yarıştan 3 hafta önce takviyeye başlandığında C vitamininin ÜSYE semptomlarının sayısını azalttığı bildirilmiştir. Egzersize bağlı bağışıklık değişikliklerinde çok sayıda endokrin ve metabolik faktör rol oynar. Ayrıca, değişen sıcaklık ve 171 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK oksijen desatürasyonu mekanik bir rol oynayabilir. Bağışıklık sistemi oksidatif hasara önemli derecede hassastır ve optimal fonksiyon gösterebilmeleri için antioksidanlar tarafından yeterli düzeyde korunmaya ihtiyaçları vardır. Sporcular Arasında Enfeksiyon Bulaşmasını Sınırlama Rehberi İmmün sistemin detaylarını ve egzersizin immün sistem üzerindeki etkilerini bilmenin dışında bu harika sistemin nasıl korunacağı da büyük önem taşır. Bu doğrultuda Gleeson ve Williams (2013) sporcular arasındaki enfeksiyon bulaşma riskini azaltmak için bir rehber sunmuştur. Bu rehber özellikle takım sporcuları arasında hızla yayılabilecek enfeksiyon riskine karşı sporcuların kendilerini güven altına alabilmesi için önem taşımaktadır. • Bireyler, evde ve yurt dışı seyahatlerinde ihtiyaç duyulan tüm aşılar konusunda bilgilendirilmelidir. İnfluenza aşılarının yürürlüğe girmesi 5-7 hafta sürer; kas içi aşıların birkaç küçük yan etkisi olabilir, bu nedenle sezon dışında aşılama yapılması önerilir. Yarışmalardan hemen önce veya hastalık belirtileri mevcutsa aşı yapılmamalıdır. • Enfekte kişiler, küçük çocuklar, hayvanlar ve bulaşıcı nesnelerle teması en aza indirin. • Öksüren, hapşıran veya "burun akıntısı" olan kişilerden uzak durun ve uygun olduğunda tek kullanımlık bir maske takın (veya takmalarını isteyin). • Enfeksiyon semptomları olan bir kişiyi diğerlerinden hızla izole edin. • Yüz maskesi kullanarak hava yollarını yorucu egzersiz sırasında doğrudan çok soğuk (<–10 ° C) ve kuru havaya maruz kalmaktan koruyun. • Ellerinizi düzenli olarak, yemeklerden önce ve potansiyel olarak bulaşıcı kişilerle, hayvanlarla, kanla, salgılarla, halka açık yerlerde ve banyolarla doğrudan temas ettikten sonra yıkayın. • Tek kullanımlık kâğıt havlular kullanın ve solunum veya gastrointestinal enfeksiyon semptomlarından muzdarip olduğunuzda elinizi ağız/burun teması ile sınırlayın (elleri göze ve burna koymak kendi kendine virüs bulaştırmanın ana yoludur). • Yanınızda alkol bazlı el yıkama jeli taşıyın. • İçme şişelerini, bardakları, çatal bıçak takımlarını, havluları vb. başkalarıyla paylaşmayın. 172 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & İMMÜN SİSTEM • Yurtdışında yarışırken veya antrenman yaparken, kapalı şişelerden soğuk içecekler seçin, çiğ sebzelerden ve az pişmiş etlerden kaçının. Yemekten önce meyveleri yıkayın ve soyun. SONUÇ Bağışıklık sistemi yabancı cisim olarak algıladığı her şeyle savaşır. Bağışıklık sistemi iki işlevsel bölüme ayrılmıştır: ilk savunma hattı olarak adlandırılan doğuştan gelen bağışıklık ve her bulaşıcı maddeye özel bir reaksiyon ve immünolojik hafıza üreten edinilmiş bağışıklık. Serbest radikaller, eşleşmemiş bir elektrona sahip herhangi bir atomdur. Reaktif oksijen türlerinin (ROS) tümü, oksijen içeren serbest radikallerdir. ROS oluşumu vücutta devam eden doğal bir süreçtir, antioksidan savunma ise fazla oksijen radikal üretimini toplamak ve nötralize etmek için görev başındadır. Birçok ısı kaynağı, stres, ışınlama, iltihaplanma ve egzersiz, yaralanma ve onarım süreçleri dahil olmak üzere metabolizmadaki herhangi bir artış ROS üretiminin artmasına neden olur. Antioksidan, vücut hücrelerini oksidasyonun yıkıcı etkilerinden koruduğu düşünülen kimyasal bir bileşik veya E vitamini, C vitamini veya beta karoten gibi bir maddedir. Antioksidanlar, organik kimya ve biyoloji bağlamında önemlidir: tüm canlı hücreler, oksidasyona bağlı kimyasal hasarlardan hücrelerin ölümünü önleyen karmaşık bir antioksidan bileşik ve enzim sistemleri içerir. Bu bağlamda çok önemli bir soru, egzersize bağlı oksidatif stresin artan hastalık riski ile ilişkili olup olmadığıdır. J-eğrisi teorisi, orta dereceli egzersiz yüklerinin hareketsiz seviyelerin üzerinde bağışıklık fonksiyonunu geliştirdiğini, aşırı miktarda uzun süreli yüksek yoğunluklu egzersizin bağışıklık fonksiyonunu bozabileceğini açıklar. Bununla birlikte, yorucu fiziksel egzersizden sonra üst solunum yolu enfeksiyonlarına (ÜSYE) karşı önerilen artan savunmasızlığın arkasındaki immünolojik mekanizma henüz tanımlanmamıştır. Bu durum "açık pencere" olarak adlandırılır. "Açık pencere" teorisi, egzersiz sonrası klinik enfeksiyon riskinin aşırı olduğu (3 ila 72 saat sürebilen) bağışıklığın değiştiği bir "açık pencere" olduğu anlamına gelir. • Egzersizin anti-inflamatuar etkileri vardır ve bu, orta düzeyde egzersizin bağışıklık fonksiyonunu artırabileceği anlamına gelir. • Fiziksel aktivite, C-reaktif protein (CRP) seviyeleri ile ilişkilidir. 173 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK • Ağır fiziksel aktivite, sitokin üretiminde geçici hızlı artışlara neden olur ve hem proinflamatuar hem de anti-inflamatuar sitokinlerde artışlara neden olur. • Fiziksel egzersiz, lökositlerdeki reaktif oksijen türlerinin (ROS) oluşumunu etkiler ve bu da kas hasarına, fiziksel performansın düşmesine, kas yorgunluğuna ve sürantrenmana neden olabilir. • Egzersiz sırasında indüklenen ROS artışına karşı koymak için veya ek takviyelere ihtiyaç duyulduğunda, kişinin doğal antioksidan savunma sisteminin yetersiz olup olmadığı bilinmemektedir. • Egzersizin bağışıklık üzerindeki etkilerini tanımlayan iki ana teori vardır: 1) J-eğrisi teorisi, 2) "açık pencere" teorisi. • Lenfositler ve makrofajlar için de önemli bir yakıt olan glutaminler, yoğun egzersiz altında kaslara ve diğer organlara artan taleple birlikte lenfoid sistemin glutamin borçlanması yaşayabileceğini göstermektedir. Plazma glutamin konsantrasyonu etkili bir immün sistem için önemli olmaktadır. • A vitamini, C vitamini ve E vitamini gibi antioksidanların immün sistem üzerine pozitif etkileri olduğu bilinmektedir. BÖLÜM KAYNAKLARI Batatinha HAP, Biondo LA, Lira FS, Castell LM, Rosa-Neto JC. (2019). Nutrients, immune system, and exercise: Where will it take us? Nutrition, 61:151-156. doi: 10.1016/j.nut.2018.09.019. Ergün C. (2015). Antioksidan Vitaminler ve Bağışıklık Sistemi. Turkiye Klinikleri J Nutr Diet-Special Topics, 2(2):56-61 Gleeson M, Nieman DC ve Pedersen BK. (2004). Exercise, nutrition and immune function. Journal of Sports Sciences, 22: 115-125. Gleeson M, Williams C. (2013). Intense exercise training and immune function. In Limits of Human Endurance, 76: 39-50. Gunzer W, Konrad M, Pail E. (2012). Exercise-induced immuno depression in endurance athletes and nutritional intervention with carbohydrate, protein and fat- What is possible, what is not? Nutrients, 4 (9):1187-1212. Hackney AC, Koltun KJ. (2012). The immune system and overtraining in athletes: clinical implications. Acta Clin Croat, 51(4): 633-641. Hackney AC. (2013). Clinical Management of Immuno-Suppression in Athletes Associated with Exercise Training: Sports Medicine Considerations. Acta Medica Iranica, 51(11): 751-755. 174 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & İMMÜN SİSTEM Jeukendrup AE, Gleeson M. (2010). Sport Nutrition: An Introduction to Energy Production and Performance. IL, USA: Human Kinetics. Karabulut H, Gülay MŞ. (2016). Antioksidanlar. MAE Vet Fak Derg, 1(1):65-76 Koch J. (2010). Immune response to exercise. Brazilian Journal of Biomotricity, 4(2): 92-103. Lee E, Lim ST, Kim WN. (2020). Aquatic exercise for improving immune function and mental stress in pre-frailty elderly women. J Women Aging, 4:1-9. doi: 10.1080/08952841.2020.1735287. Nielsen HD. (2013). Exercise and Immunity. London: IntechOpen Limited. Pedersen BK, Bruunsgaard H, Jensen M, Toft A, Hansen H ve Ostrowsk K. (1999). Exercise and the immune system- Influence of nutrition and ageing. Journal of Science and Medicine in Sport, 2(3):234-252 Pedersen BK, Goetz LH. (2000). Exercise and the Immune System: Regulation, Integration, and Adaptation. Physiol Rev, 80: 1055–1081. Simpson RJ, Kunz H, Agha N ve Graff R. (2015). Exercise and the Regulation of Immune Functions. Progress in Molecular Biology and Translational Science, 135: 355-380. doi.org/10.1016/bs.pmbts.2015.08.001 Simpson RJ, Campbell JP, Gleeson M, Krüger K, Nieman DC, Pyne DB, Turner JE, Walsh NP. (2020). Can exercise affect immune function to increase susceptibility to infection? Exerc Immunol Rev, 26:8-22. Şenışık SÇ. (2015). Egzersı ̇z ve bağışıklık sı ̇stemı ̇. Spor Hekimliği Dergisi, 50: 11-20. Walsh NP, Whitham M. (2006). Exercising in Environmental Extremes. Sports Med, 36 (11): 1-26 Walsh NP, Oliver SJ. (2016). Exercise, immune function and respiratory infection: An update on the influence of training and environmental stress. Immunology and cell biology, 94(2), 132-139. Yılmaz D, Ersoy G. (2013). Dayanıklılık Sporcularında Egzersizin Neden Olduğu ı ̇mmün ı ̇şlev Bozuklukları üzerine Beslenme Müdahalelerinin Etkileri. Beslenme ve Diyet Dergisi, 41(1):74-82. Yılmaz B, Türker PF. (2015). Sporcularda ı ̇mmünonütrı ̇syon desteğı ̇. Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi, 3(1): 60-66. 175 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK 176 SPORUN KAVRAMSAL TEMELLERİ-5 SPOR & OBEZİTE Yazar Doç. Dr. Aykut DÜNDAR 1 Doç. Dr. Fatih MURATHAN 2 11. Bölüm 1 Adıyaman Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu, Adıyaman/TÜRKİYE. https://orcid.org/0000-0002-1012-1274, adundar@adiyaman.edu.tr 2 Adıyaman Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu, Adıyaman/TÜRKİYE https://orcid.org/0000-0001-8887-4463, fmurathan@adıyaman.edu.tr 177 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK GİRİŞ Obezite; Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından sağlığa zarar veren, vucutta aşırı düzeyde yağ depolanması ile ortaya çıkan, fiziksel ve ruhsal sorunlara neden olabilen bir enerji metabolizması bozukluğudur (Donohoue, 2004). Obezite çocukluk yaş gurubunda çağımızın en önemli sağlık sorunlarının başında gelmektedir. Modern yaşamın getirdiği beslenme alışkanlıklarındaki değişimle birlikte yüksek kalorili yiyeceklerin fazla tüketilmesi, televizyon, tablet ve telefon gibi dijital platformlarda ekran karşısında uzun saatler hareketsiz kalmaya bağlı sedanter yaşamın artması ile obezite görülme sıklığını arttırmaktadır (Bereket ve Altay, 2012). Bilim ve teknoloji alanındaki yeni gelişmelerle birlikte beslenme lişkili sağlık sorunlarının azalmasına neden olmuşken aşırı beslenme, enerji fazlalığı ve hareket azlığı nedenleri ile ortaya çıkan obezite rahatsızlığının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bunun yanında obezite kavramının karşılığına şişmanlık, fazla tartılılık anlamınında yüklendiği belirtilmiştir (Gündüz, 2016). Obezite neden olduğu rahatsızlıklar ve yaygın etkisi nedenleri ile dünyanın tüm ülkelerinde olmakla beraber gelişmiş ülkelerde epidemik sorun şeklinde kabul görmekte çoğu ülkede ise hastalık olarak tanımlanmaktadır. Hastalık olarak kabul edilen obezitede sağlıklı olma ve yaşam kalitesi haricinde ekonomik olarak yüksek tedavi maliyeti sebepleri ile de farklı bir boyut kazanmıştır. Gerçekleştirilen bir çalışmada özellikle Avrupa kıtasındaki ülkelerde 2008 yılı içerisinde obezite prevalansının son 20 yıl istatistiklerine göre üç katı hızda ilerlediği ifade edilmiştir (Baysal & Baş, 2008). Bu sonuca göre önlem alınmaması durumunda Avrupa kıtasında yaşayan yetişkin nüfusun %20’si, adölesan ve çocuklarında %10’u obezite hastalığına yakalanacağı değerlendirilmektedir. Ayrıca obezite hastalığının temel problemlerinden olan hareketsiz yaşam ve artan kalori alımı bu hastalığının yaygınlığını arttıran unsurlardandır (Çiftçili ve ark., 2003). Obezite risk faktörleri açısından doğum tartısı, genetik yapı, annenin çeşitli hastalıklara yakalanmış olması, sosyo-ekonomik durum ve davranışsal özellikler risk faktörü olarak sıralanmaktadır (Çiftçili ve ark., 2003). Risk faktörlerine bireysel özellikler olan medeni durum, cinsiyet, yaş, alkol ve sigara kullanımı bazı araştırmacılarca eklenmektedir (Sağlık Bakanlığı, 2002). Bu bağlamda bireyin beslenme durumu açısından karbonhidrat ve yağ içerikli 178 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & OBEZİTE besinlerin aşırı tüketimi, hareketsiz yaşam ile birlikte obezite hastalığının yaygınlaşmasına neden olmaktadır (Karaisalıoğlu, 2005; Çiftçili ve ark., 2003). Gelişen dünyada obezite sıklığının artmasıyla birlikte obezite tedavi yöntemlerinin de önemi hızla artmıştır. Teknolojik gelişmelerle birlikte bireyin yapacağı eylemleri makineler yapmış ve insanın günlük gerçekleştireceği fiziksel hareketler sınırlanmıştır. Ayrıca bilim ve teknolojik gelişmelerin artmasıyla insanların fizik gücü azalmış, zihinsel güç ile gerçekleştirilen işlerin artmasına ve sonuç olarak da insanın hareket sınırının azalmasına sebep olmuştur. Buna karşın insanlar fiziksel aktivite ve egzersiz sayesinde organizmada hastalıklara karşı direnç oluşmasına, hareketsizlikle ortaya çıkan hastalıkların önlenmesine, aerobik kapasite le dayanıklılık ve performansın artmasına, sosyolojik ve psikolojik faktörlerin iyileşmesine ve son olarak da postür bozukluklarından kurtulabilmektedirler (Özer, 2001). Obezite; karmaşık bir oluşuma sahip olup ortaya çıkmasında psikolojik, çevresel (sosyal ve kültürel), genetik, fizyolojik, metabolik ve davranışsal sebeplerin rol oynadığı kronik, multifaktöriyel bir hastalıktır. Aşırı kilolu ve obez insanların prevalansı gelişmişlik düzeyi fark etmeksizin tüm ülkelerde endişe verici bir hızla artmaktadır. Ekonomik gelişme, modernleşme ve kentleşmenin getirdiği çevresel ve davranışsal değişiklikler, küresel obezitenin yükselişiyle ilişkilendirilmiştir (Serter, 2013). OBEZİTE Obezite, organizmaya besin yoluyla alınan enerji miktarının, günlük harcanan enerji miktarından fazla olmasıyla zaman içerisinde ortaya çıkan yağlı vücut kütlesinin yağsız vücut kütlesine oranla artış göstermesiyle sonuçlanan kronik bir hastalık olarak ifade edilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) gerçekleştirmiş olduğu sınıflamayla obezite hastalığını, risk grubundaki on hastalık arasında değerlendirmiş ve epidemik olarak tüm dünyanın sağlık bozucu sorunu olarak göstermiştir. Bir başka tanımlamaya göre obezite çeşitli faktörlerin baskın olduğu (genetik, davranışsal, sosyal, kültürel, fiziksel ve fizyolojik) ve bu faktörlerin karma etkileşimi ile organizma içerisindeki yağ dengesinin bozulması şeklinde tanımlamaktadır (Altunkaynak ve ark., 2006). Obezite, alınan ve tüketilen kalori arasındaki dengesizlik sonucu oluşan bir durum olup, eski dönemlerde zenginlik, sağlık ve refah sembolü olarak bilinirken çağımızda ise çeşitli hastalıklara neden olmasından dolayı tedavi 179 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK gerektiren hastalık şeklinde konumlanmıştır (Acar, 2015). Halk sağlığı açısından başlangıç noktası ve gelişme safhası adölesan çağda beliren obezite bireyde çok sık aralıklarla gözlenmeli ve buna neden olan etkenler hem kişisel hem de toplumsal etkenler açısından araştırılmalıdır. Kavram açısından ve olgu düzeyinde obezite farklı tanımlamalara sahip iken bunun yanında değerlendirme skalasının kabul görmüş global bir etkene sabitlenmemesinden dolayı bu alandaki karşılaştırmalar doğru sonuçlar göstermemektedir (Cole ve ark., 2000). Obezite, ortaya çıkardığı fiziksel sorunlarının yanında psikolojik problemlere de neden olan enerji metabolizması bozukluğu olarak da tanımlanmaktadır (Tounian, 2011). Bir başka Tanıma göre de obezite, organizmadaki yağ oranının, yağsız orana göre artışı ile oluşan ve besinler ile alınan enerji miktarının hareket yoluyla harcanan enerjiden fazla olmasıyla ortaya bir hastalık olarak değerlendirilmesidir (Gündüz, 2016). Tüm bu tanımlamalardan hareketle obezite organizma içerisindeki aşırı düzeyde yağ birikimi olarak tanımlanır. Buna bağlı olarak sedanter ve yetişkin bir erkeğin ortalama ağırlığında yağ yüzdesi %15-20, kadında bu oran %25-30 aralığındadır. Organizma çerisindeki vücut yağ yüzdesi tespiti için klinik uygulamalar gerektiğinden obezite, aşırı yağ formunda değil aşırı kilo olarak da ifade edilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü fazla tartılılık ve şişmanlık referans değerini beden kitle indeksi kavramı ile açıklamaktadır (BKİ = Ağırlık (kg) / Boy (m2 )) . Bu referans değer ile; Fazla tartılı olma durumu: BKİ = 25.0-29.9 kg/m2 ve Şişmanlık: BKİ ≥30 kg/m2 olarak kabul edilmektedir (Türkiye Endikronoloji ve Metabolizma Derneği, 2014). Şişmanlık hücre sayılarının ve ölçümlerinin artışına bağlı olarak gelişim göstermektedir. Normal vücut ağırlığındaki bireylerde 25-30 milyon yağ hücresi bulunmaktadır. Buna karşılık şişman bir bireyde 42 ile 106 milyon yağ hücresi bulunabilmektedir. Şişman bireylerde adipoz hücre normal bireylerden %40 kadar daha fazla oluşabilmektedir. Yaşamın ilk yıllarında ve sonrası olan ergenlik dönemimde hücre sayısında (hyperplasia) hızlı bir artış görülmektedir. Ergenlik çağında morbid obezite dışında oldukça durağanlık görülmektedir (Özer, 2006). 180 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & OBEZİTE Obezite, ilk ortaya çıkış gerekçeleri ve özellikleri ile genellikle sosyoekonomik nedenlere bağlantılandığından gelişmiş ülke sorunu olarak kabul görmüş iken, gelir düzeylerinin artması, enerji alımının artmasına karşın enerji harcamanın azlığı, kentleşmenin artması ile birlikte gelişmekte olan ülkelerde de yaygınlaşmaya başlamıştır. Günümüzde obezite sıklığı, dünyadaki toplumlar arasında sınıf, ırk ve millet farkı gözetmeksizin artması ile sonuçlanmış ve ölüm nedeni özelinde sigara zararlısı ile yarışır hale gelmiştir. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ortak sağlık sorunu olan, erken ölümlerin önemli nedenlerinden birisi olan obezite, hemen hemen tüm yaş gruplarında değişen oranlarda artış göstermektedir. Küresel pandemiye dönüşen obezite bugün dünya nüfusunun %7’sini oluşturmaktadır (T.C. Sağlık Bakanlığı, 2010-2014). Obezite Sınıflandırmaları Yağ Hücre Sayısı ve Büyüklüğüne Göre Sınıflandırma ➢ Hiperplastik (Hipersellüler) Obezite: Yağ hücrelerinin normal büyüklükte olup yağ hücre sayısının arttığı obezite tipidir. Genellikle çocukluk çağında başlayan hiperplastik obezite nadiren erişkinlik dönemde de görülebilir. Kişi zayıfladıkça yağ hücrelerinin hacmi küçülür ancak sayısı değişmez. Komplikasyonlarla ilişkisi hipertrofik obeziteye göre daha azdır (Yıldırım ve ark., 2017). ➢ Hipertrofik Obezite: Yağ hücre sayısının normal olup hacminin ve lipit içeriğinin arttığı yağ hücrelerinin genellikle santral yerleşimli olduğu obezite tipidir. Hipertrofik obezite genellikle gelişim dönemi tamamlanmış erişkin ve hamilelerde görülür. Kişi zayıflayınca yağ hücreleri normal hacmine döner. Yağ hücreleri santral yerleşimli olduğu için komplikasyonlarla ilişkisi daha fazladır (Yıldırım ve ark., 2017). Vücut Yağ Dağılımına Göre Sınıflandırma ➢ Ovoid Tip Obezite: Vücut ağırlığında ve yağ kütlesinde aşırı artışın görülüp, yağın tüm vücutta benzer oranlarda dağıldığı obezite tipidir (Çıtak ve ark., 2019). ➢ Android Tip Obezite (Abdominal / Erkek Tipi /Elma Tipi Obezite): Vücut yağ oranının vücudun üst kısmında (karın ve göğüs bölgesinde) toplandığı, aterosklerozis, diyabet, insülin direnci gibi metabolik komplikasyonlarla fazla ilişkili olan obezite tipidir. Artmış bel çevresi ölçümü ve bel/ kalça oranı android tip obezitenin belirleyicisidir (Yıldırım ve ark., 2017; Aygün, 2014; Yıldırım ve ark., 2008). 181 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK ➢ Jineoid Tip Obezite (Periferik Tip/ Kadın Tipi / Armut Tipi Obezite): Vücut yağının uyluk ve kalçada yoğunlaştığı obezite tipidir. Bu tip obezite ile venöz dolaşım bozuklukları arasında anlamlı bir ilişki olduğu bildirilmiştir (Yıldırım ve ark., 2017). Dünya Sağlık Örgütü’nün yağ dağılımı açısından bel/kalça oranının erkek de 1.0, kadın da ise 0.85’den fazla olması durumunu android tipteki obezite tanısı olarak kabul etmektedir. Bu yağ dağılımının saptanmasında bel / kalça oran değeri dikkate alınmakta ise de, karın bölgesindeki yağ dağılımı ile sağlığın bozulmasında pratik ve önemli bir gösterge olarak tek başına bel çevresi ölçümü kullanılmaktadır. Yağın iç organlar ve karın bölgesinde toplanması insülin direncine neden olmaktadır. İnsülin direnci ise obezite ile neden olduğu DM, dislipidemi, hipertansiyon, koroner arter hastalıkları arasındaki bağlantıyı sağlayan en önemli faktördür. Bel çevresi ölçümü tek başına, kadınlarda 80 cm, erkeklerde 94 cm ve üzerinde ise hastalık riski ile ilişkilidir. Yetişkinlerde bel çevresi ölçümüne göre hastalık riski Tablo 1’de gösterilmiştir (Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, 2010). Tablo 1. Yetişkinlerde Obeziteye Bağlı Hastalık Oluşma Riski ve Bel Çevresi Ölçümleri Cinsiyet Risk (=BKİ>25) Yüksek Risk (=BKİ>30) Kadın ≥80 ≥88 Erkek ≥94 ≥102 Beden Kitle İndeksi’ne Göre Sınıflama Obeziteyi belirlemek için tüm dünyada ortak olarak referans kabul edilen Dünya Sağlık Örgütü’nün Beden Kitle İndeksi (BKİ) esas alınmaktadır. BKİ, bireyin vücut ağırlığının (kg), boy uzunluğunun (m) karesine (BKİ=kg/m2) bölünmesiyle elde edilen bir değerdir (Who, 2014). BKİ boy uzunluğuna göre vücut ağırlığını değerlendiren bir gösterge olup, vücutta yağ dağılımı hakkında bilgi vermektedir. BKİ aralıkları vücut yağının hastalık ve ölüm üzerindeki etkisine dayanmaktadır. BKİ arttıkça bazı hastalıklar – kardiyovasküler hastalıklar, hipertansiyon, diyabet, osteoartrit, bazı kanser türleri– için risk artmaktadır (Who, 2020). BKİ’ye göre yetişkinlerde zayıflık, fazla kiloluluk ve obezite sınıflandırması Tablo 1’de gösterilmektedir (Who, 2020). 182 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & OBEZİTE BKİ (kg/m2) SINIFLANDIRMA Temel Kesişim Noktaları* Geliştirilmiş Kesişim Noktaları* Zayıf (Düşük Ağırlıklı) <18,50 <18,50 Aşırı Düzeyde Zayıflık <16,00 <16,00 Orta Düzeyde Zayıflık 16,00-16,99 16,00-16,99 Hafif Düzeyde Zayıflık 17,00-18,49 17,00-18,49 Normal 18,50-24,99 18,50-22,99 Normal Standart 23,00-24,99 Toplu, Hafif Şişman, Fazla kilolu Şişmanlık Öncesi (Pre-obez) Obez Obez I. Derece ≥ 25,00 ≥ 25,00 25,00-29,99 25,00-27,49 ≥ 30,00 ≥ 30,00 30,00-34,99 30,00 - 32,49 32,50 – 34,99 35,00 – 39,99 Obez II. Derece 35,00 – 37,49 37,50 – 39,99 ≥ 40,00 Obez III. Derece ≥ 40,00 Şekil 1. Dünya Sağlık Örgütü Obezite Tanısı Etiyolojiye Göre Sınıflama ➢ Basit/ Primer / Eksojen Obezite: Eksojen obezite, yüksek enerjili yiyeceklerin tüketiminin artması ve fiziksel aktivitenin azalıp sedanter yaşamın artması sonucu oluşan enerji dengesizliğinden kaynaklanmaktadır. 183 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Patolojik bir nedene bağlı değildir. Erişkinlerdeki obezitenin büyük çoğunluğu eksojen obezitedir (Esen ve Ökdemir, 2018) ➢ Sekonder / Endojen Obezite: Endokrin (Hipotalamik bozukluklar, hipotiroidizm, Cushing Sendromu, büyüme hormonu eksikliği, polikistik over sendromu gibi obezite ile sonuçlanabilecek hastalıklar), genetik (kısa boyluluk, zihinsel yetersizlik, Down Sendromu, Prader-Willi Sendromu, Turner Sendromu, Cohen Sendromu gibi obezitenin eşlik ettiği durumlar) veya ilaç kullanımı (glukokortikoidler, siproheptadin, amitriptilin, fenotiazin, östrojen, progesteron, Lityum ilaçlarının yan etkisi) gibi nedenlerin rol aldığı obezite tipidir (T.C.Sağlık Bakanlığı, 2017). Tablo 3. Basit ve Sekonder Obezite Ayırıcı Tanısı Tablosu (Kandemir, 2000) Primer Obezite Sekonder Obezite Fizik Muayene Bulgusu Normal Muayene Patolojik Bulgular Boy Uzun (>50. Persentil) Kısa Kemik Yaşı Normal Geri Aile Öyküsü Pozitif Negatif Zeka Durumu Normal Genelde Düşük Obezite Ölçüm Yöntemleri Görünüşe bakılarak kişinin şişman veya zayıf olduğu söylenebilir. Ancak kilolu görünüm aşırı kas yapısıyla da ilgili olabilmektedir. Diğer yandan zayıf görünen bir kişinin vücudunda gereğinden fazla yağ olabilmektedir (Günay, 2002). Obezite fazla vücut yağı nedeniyle ciddi şekilde aşırı kilolu olmaktır (Müftüoğlu, 2004). Tedavide temel olan şişmanlığın derecesinin belirlenmesi ve tedavinin buna göre düzenlenmesidir (Eroğlu, 1990). Genel anlamda insan vücudundaki yağ oranının belirlenmesinde kullanılan yöntemler aşağıdaki tabloda görülmektedir. 184 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & OBEZİTE Tablo 4. Bireyde Vücut Yağlanması Ölçüm Yöntemleri ZORLUK MALİYET DOĞRULUK BÖLGESEL YAĞ ÖLÇME * * *** - ** * *** - * * ** + ** *** *** - * * * + Pletismograf *** *** *** - Ağır su ** *** *** - Ultrason ** ** ** + Potasyum İzotopu *** **** *** - Nötron Aktivasyonu *** **** *** - Yağda Çözünen Gaz *** ** *** - Bilgisayarlı Tomografi *** **** *** + Absorbsiyometre (DEXA) * *** *** + Biyoelektrik İmpedans * ** *** - *** **** *** + YÖNTEM BKİ Vücut Yoğunluğu İmmersiyon Bel ve Kalça Çevresi Ölçümü Tüm Vücut Elektriksel İletkenlik Deri Kıvrım Kalınlığı Manyetik Rezonans Bu nedenlerden dolayı şişmanlığın saptanması için yöntemler geliştirilmiştir. Obezitenin saptanması için temelde 2 tür ölçüm yöntemi vardır. Bunlar; • Vücuttaki Yağın direkt ölçüm yöntemleri • Vücuttaki Yağın indirekt ölçüm yöntemleri Vücuttaki Yağın Direkt Ölçüm Yöntemleri Organizma içerisindeki yağ oranını ölçmek için çeşitli laboratuvar yöntemlerinin kullanılması sadece bilimsel araştırmalar ile sınırlanmış ve yaygın ölçümlerde kullanılmamıştır. Bunun nedeni olarak bu ölçüm yöntemlerinin ekonomik ve pratik ölçme değerlendirme olmamasından kaynaklandığı ve çeşitli yaş aralıklarında bu ölçümlerin yapılamadığı 185 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK sebepleri ile kullanılması sınırlandırılmıştır. Obezitenin sıklığı ve yaygınlığı fazla olmasından dolayı ölçüm ve değerlendirme aşamalarının ekonomik, doğruluk oranı yüksek ve tekrar edilebilir olması tercih oranını arttıran unsurlardır (Pekcan, 1993; Günöz, 2001). Organizmadaki yağın direkt ölçüm yöntemleri; • Vücuttaki Potasyum miktarının ölçülmesi yöntemi (K40) • Vücut suyunun izotop dilusyonu ile saptanması (Yağsız doku kitlesi ortalama %72 oranında su içerir, yağda su yoktur) • Toplam vücut nitrojenin ölçülmesi • Biyoelektriksel impedans analizi • Kimyasal Analiz ile ölçüm (Kadavradan) • Dual enerji X ışını absorpsiyometresi (DEXA) • Vücut dansitesinin ölçülmesi (su altında tartım ile pletismografi) • Toplam vücut elektriksel geçirgenliği saptanması • Ultrason, bilgisayarlı tomografi, nükleer magnetik rezonans ile yağ kalınlığının ölçülmesidir. Vücuttaki Yağın İndirekt Ölçüm Yöntemleri Organizma içerisindeki yağın tespitinde antropometrik ölçüm parametrelerinin beslenme ilişkili saptanmada, yağ ve protein göstergesi olması sebepleri ile önemli görülmektedir. Buna göre ölçümler çeşitli değişkenler ile ağırlık, boy, relatif ağırlık, çap ve çevre ölçümleri, deri kıvrım kalınlıkları gibi birlikte kullanılıp ölçümler değerlendirilmektedir (Pekcan, 2001). Vücut yağ ölçümü uygulamasında antropometrik ölçüm tercihi kolay uygulanabilir olması nedeni ile sıkça tercih edilmektedir. Bununla birlikte ölçüm gerçekleştirecek bireylerin eğitim düzeyi, ölçüm aletlerinin uygunluğu ve çalışabilir durumu, ölçümlerin karşılaştırma persentil değerlerinin uygunluğu gibi faktörlerin önemsenmesi gerekmektedir. Yağ oranı ölçümünde kullanılmakta olan antropometrik ölçümler; vücut ağırlığı, boy uzunluğu, çevre ölçümleri ve deri kıvrımı kalınlık ölçümleridir (Günöz, 2001). Beden Kitle İndeksi antropometrik ölçüm yöntemleri ile vücut yağ oranının belirlenmesinde sıkça kullanılan ölçüm tekniğidir. Bu açıdan Dünya Sağlık Örgütü, fazla tartılı olma durumlarının sınıflanmasında BKİ değerinin referans olarak kullanılmasını ifade etmektedir (Güney ve ark., 2003). Beden 186 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & OBEZİTE kitle indeksi, yetişkinlerde vücudun ağırlık ve boy dengesi, şişmanlık, yetersiz beslenme ve zayıflık açısından referans değer olarak kabul görmektedir. BKİ vücut ağırlığının, boy uzunluğunun karesine (kg/m2) bölünmesiyle elde edilen bir değerdir (Arı ve ark., 2005). Obezite değerlendirilmesinde bireyin boy değerleri ön plana alınarak kişinin kg cinsinden ağırlığı ideal vücut ağırlığı ile karşılaştırılması ile gerçekleştirilmektedir. Bireyin ideal vücut ağırlığı belirlemesinde her toplumun ve ülke insanın antropolojik özelliklerine göre standardizasyonu önerilmektedir. Bu bağlamda toplumun cinsiyet ve yaş değerlerine göre oluşturulmuş persentil tablosundan faydalanarak bireyin uygun ağırlığı bulunmaktadır. Boyun 50 persentil eğrisinde olduğu yaşın ise 50 persentil değerindeki ağırlık, o bireyin ideal vücut ağırlığı olarak ifade edilmektedir. Bireyin kg cinsinden ölçülen ağırlık değeri ideal ağırlık değeri ile oranlanmasıyla relatif ağırlık değeri hesaplanmaktadır (Kara ve Pınar, 2006). Hastanın ölçülen ağırlığı (kg) Relatif Ağırlık (RA): ----------------------------------------------------------------- x 100 İdeal ağırlık (boya uyan 50.persentil ağırlık) (kg) Formülize edilen değerin %110-120 arasında kalması durumu fazla tartılı (owerweight), %120’nin üzeri olması da şişmanlık olarak kabul edilir (Kara ve Pınar, 2006). İndirekt ölçümlerden bir diğeri de deri kıvrım kalınlığı ölçümüdür. Obez hastalarda toplam vücut yağ oranının %50’sinin deri altı yağ depolarında toplandığı ve bu oranın organizmadaki toplam yağ miktarı ile ilişkili olması sabit olarak bilinirken, geliştirilen özel “kıskaç-tipi kalibre” aletini (kaliper, pergel) kullanarak vücudun belirli bölgelerinden yapılan deri altı yağ ölçümü ile vücut yağ oranı doğru olarak hesaplanabilmektedir (Koz, 2009). En sık kullanılan ölçüm aletleri “Skinfold, Harpenden” ve “Lange” aletleridir. Yaş değişkenine göre listelenen persentil değerlerine göre 85 persentil üstü ölçümler obez olarak nitelendirilmektedir. Ancak uygulanan bu teknik ve ölçüm eğitim ve uzmanlık isteyen uygulama aşamaları karmaşık olan tekniktir (Öztora, 2006). 187 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Şekil 2. Deri Kıvrım Kalınlığı Ölçümü Deri kıvrım kalınlığı insan vücudunda aşağıdaki bölgelerden ölçülür; - Triceps üzeri; Omuz ile dirsek arasında, kolun arka yüzünde, triceps kası üzerinde bir yer seçilir. En çok ölçüm yapılan yer burasıdır. - Subskapular bölge; Kürek kemiğinin alt ucunun altında, sırtta, derinin doğal kıvrımı doğrultusunda ölçülür. - Suprailiak bölge; crista iliaca üzerinde, orta koltuk altı çizgisinin kestiği yerden ölçüm yapılır. - Abdominal Bölge; Göbeğin sağında ve solunda orta koltuk altı çizgisinin kestiği yerle göbek arasında orta yerden ölçüm yapılır. Obezite Tedavi Yöntemleri Obezite oluşumundan korunma oldukça önemlidir. Korunma ile ilgili tüm etkenler çocukluk döneminde başlatılmalıdır. Neden olarak çocukluk döneminde ortaya çıkan bu hastalık yetişkinlik dönemi obezitesi içinde zemin oluşturmaktadır. Bu bağlamda özellikle aile, okul ortamı ve çevre sağlıklı beslenme ve hareketli yaşam konularında bilgilendirilmelidir. Obezite tedavi uygulamaları, insanın psikolojik ve fiziksel olarak iradesi ve kararlı duruşunu gerektiren uzun ve zorunluluk arz eden bir süreçtir. Obezitenin etiyolojisinde pek çok faktörün etkili olması, bu hastalığın tedavisi ve önlenmesini güç ve karmaşık hale getirmektedir. Obezite tedavisinin amacını çeşitli faktörler açısından enerji girdisini azaltmak veya organizmadan enerji çıktısını arttırmak ya da her ikisini 188 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & OBEZİTE uygulayarak sistemin enerji dengesini düzeltmek olmalıdır. Vücut ağırlığının 6 aylık dönemde %10 azalması, obezitenin yol açtığı sağlık sorunlarının önlenmesinde önemli yarar sağlamaktadır. BKİ güvenilir ve kolay uygulanabilir olduğundan obezite tanısında çalışmalarda en çok tercih edilen yöntem olmuştur (Serter, 2013). BKİ vücuttaki yağ miktarı hakkında dolaylı olarak fikir verir fakat vücuttaki yağ dağılımı hakkında bizi bilgilendirmez. Obezite tedavisinde kullanılan yöntemler 5 grup altında toplanmaktadır. Obezite tedavisinde tıbbi beslenme (diyet) tedavisi, egzersiz tedavisi, davranış değişikliği tedavisi, farmokoloji (ilaç) tedavisi ve cerrahi tedavi olmak üzere tedavi yöntemleri kullanılmaktadır (T.C. Sağlık Bakanlığı, 2013). Tıbbi Beslenme (Diyet) Tedavisi Tıbbı beslenme (diyet) tedavisi ile vücut ağırlığını hedeflenen ağırlığa getirmek ve bu ağırlığı korumak, doğru ve kalıcı beslenme alışkanlıkları kazandırmak, kişinin yaşı, cinsiyeti, yaşam şekli, fiziksel aktivite durumu, sağlık durumu ve tercihlerine göre gereksinim duyduğu enerji ve besin öğelerini karşılamak amaçlanmaktadır (Kıran, 2016). Obezitede tıbbi beslenme (diyet) tedavisinin ilkeleri Tablo 5’te verilmiştir. Tablo 5. Tıbbi Beslenme (Diyet) Tedavi İlkeleri Enerji Karbonhidrat Protein Yağ Günlük alınan enerji bireyin özelliklerine göre ayarlanmalı, bazal metabolizma hızının altında olmamalıdır. Enerji alımı 0.5- 1 kg/hafta kilo kaybı sağlanacak şekilde kısıtlanmalıdır. Günlük 500750 kkal kalori kısıtlaması sağlanmalıdır. Diyetin günlük enerji alımı kadınlar için 1200-1500 kkal, erkekler için 1500-1800 kkal olarak hedeflenebilir. Günlük alınacak enerjinin %50-60’ı karbonhidratlardan, en fazla %10’u basit karbonhidratlardan gelecek şekilde ayarlanmalıdır. Karbonhidrat kaynağı olarak kurubaklagil, tam tahıllı ürünler gibi kompleks karbonhidratlar tercih edilmelidir. Günlük enerjinin %15-20’si proteinlerden gelmelidir. Diyet proteininin %30-40’ının hayvansal protein kaynaklarından gelmelidir. Günlük alınacak enerjinin %25-30’u yağlardan gelecek şekilde ayarlanmalı, yağda eriyen vitaminlerin vücutta kullanımını sağlamak için alınan yağ miktarı çok azaltılmamalıdır. Günlük kolesterol alımı 300 mg’nin altında olmalıdır. 189 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK VitaminMineral Posa Sıvı Öğün Düzeni Çok düşük kalorili diyetler (kadınlarda <120 kcal/gün erkeklerde <1500 kcal/gün) uygulanmayıp yeterli ve dengeli beslenme sağladığında vücuda yeterli miktarda vitamin-mineral alımı sağlanmaktadır. Yetersizlik oluşması durumunda hekim tavsiyesi doğrultusunda vitamin-mineral desteği alınabilir. Günlük 14g/1000 kkal (20-35 g/gün) posa alımı sağlanmalıdır. Vücudun düzenli olarak çalışması için günlük sıvı gereksinimi 1 ml/kkal’dir. Yetişkinlerde sıvı tüketimi 2.0-2.5 L’nin altına düşmemelidir. Beslenme programı bireylerin yaşam koşulları göz önüne alınarak 4-6 öğün olacak şekilde planlanmalıdır (Kıran, 2016; Akbulut ve Rakıcıoğlu, 2010; Apovian ve ark., 2015). Fiziksel Aktivite ve Egzersiz Tedavisi Düzenli fiziksel aktivite, sadece enerji dengesinin düzenlenmesinde değil, obezite ile gelişen sağlık risklerinin ve bu risklere bağlı ölüm hızının azaltılmasında da önemli bir role sahiptir (T.C. Sağlık Bakanlığı, 2002). Fazla tartılı ve obez olan bireylerde egzersiz ve aktivite uygulamaları en sağlıklı sonucu veren etkinliklerdir. Zira hareketsiz yaşam bu hastalığın ortaya çıkması ve ilerlemesinde baş etkenlerden bir tanesidir (Eker ve Şahin, 2002). Fiziksel aktivite organizmada yağ doku oranını azaltır, diyet uygulamaları ile birlikte uygulandığında kas kütlesinin kayıplarını da azalttığı araştırmalarda açıkça belirtilmiştir. Egzersiz tedavi uygulamaları ile birlikte insanda diyet tedavisi ile birlikte destekleyici özellikte kilo düşmeyi ve yeni kilo alma oranlarının düşürülmesini sağladığı anlaşılmaktadır (T.C. Sağlık Bakanlığı, 2002). Fiziksel aktivite Obezite tedavisinde bir alışkanlık haline getirilirse hem hastanın kilo vermesinde, verilen kilonun korunmasında, hem de komplikasyon riskinin azalmasında önemli fayda sağlar. Fiziksel aktivite ile ilgili geniş bilgi çalışmamızın devamında ayrıntılı olarak ele alınacaktır. Davranışçı Tedavi İnsan davranışlarını düzenlemeye yönelik yöntem ve teknikler bilim insanları tarafından yıllarca obezite, fazla tartılılık ve beden imajı konularında sıklıkla kullanılmaktadır. Davranışçı yaklaşımda temel amaç, hayat tarzında farklılık oluşturacak beslenme ve aktivite uygulamalarının oluşturulmasıdır. Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüsü’nün obezite ile ilgili öneri 190 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & OBEZİTE maddelerinde, obezite tedavisinde birinci ve en önemli adımın yaşam tarzı değişikliği olduğu belirtilmektedir. Obez bireylerde beslenme alışkanlığı yeniden düzenlenmelidir. Öncelikle gıda alımı yavaşlatılmalıdır. Yeme işlemini tetikleyici olaylardan ayırmak (TV veya radyo olmayan bir odada yemek gibi) gerekir. Enerjiden zengin gıdalar elimine edilmelidir. Yorgun, sıkılmış ve stres altındayken yeme dürtülerini kontrol etmelidir (Yılmaz, 1999; Arslan ve ark., 2001). Obez bireyler sosyal hayatlarında yaşadıkları zorluklar ve ayrımcılıklar özgüven eksikliğine yol açmıştır. Bütün bunlar obez bireylerde ağır psikolojik travmalara yol açmış ve kilo verdirici programlara güvenlerini çok azaltmıştır. Onları bu açıdan ikna edip tekrar kilo verdirici programlara başlatmak kolay olmayabilir. Hastalarda kalıcı ve etkili bir kilo verme süreci onlarda başarabileceği inancını sağlayıp iyi motive etmekten geçer. Obezite tedavisinde hekim ve hasta beraberce tutarlı ve ulaşılabilir hedefler belirlemeli ve bu hedeflere ulaşılıp ulaşılmadığı periyodik olarak denetlenmelidir. Davranışçı programların amacı yaşam boyu sürecek alışkanlık değişikliği oluşturmak ve kilo kaybını sürekli kılmaktır. Davranışçı programlar, hastaları sevdikleri fakat düşük kalorili yiyecekleri seçmek; yaşamlarının geri kalanında bu tür bir yiyecek alışkanlığını sürdürmeleri ve yürüyüş gibi egzersizleri günlük rutinlerinin bir parçası haline getirmeleri konusunda cesaretlendirmelidir (Bayraktar, 2006). Farmakolojik (İlaç) Tedavi Çağımızda obezite tedavisi açısından ilaç kullandırılması konusu bilim insanları tarafından görüş ayrılıklarının oluşmasına sebep olmuştur. Obezite hastalığında ilaç tedavisinin uygulanması daha çok yetişkinler üzerine gerçekleştirilmiştir. Bununla beraber morbid obez bulgusu olan ve diğer tüm tedavi uygulamalarında başarı sağlanamayan çocuklarda uygulanması da önerilmektedir. Bu tür olgularda tercih edilen yöntem obez hastanın klinik ortamında farmakolojik tedaviye başlanmasıdır (Duran ve ark., 2002). İlaç tedavisi ve cerrahi tedavi özellikle diğer yaklaşımların yetersiz olduğu durumlarda konunun uzmanları tarafından uygulanması gereken yöntemlerdir. Bu iki yaklaşımda sağlık çalışanlarının etik açıdan dikkat etmeleri gereken noktalar vardır. Her iki yöntemin şişmanlığın önlenmesine 191 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK yönelik diğer yöntemlerle desteklenmesi verilen kiloların geri alınmasını önlemek açısından çok önemlidir (Aslan ve Atilla, 2002). İdeal miktarda kilo kaybı ve verilen kilo kaybını korumanın zorluğu hekimlerin ve hastaların ilaç tedavisine daha fazla yönelmesine yol açmıştır. Obezite tedavisinde kullanılacak İdeal bir ilaç şu özelliklere sahip olmalıdır (Türkiye Endikronoloji ve Metabolizma Derneği, 2014): • Uzun süreli kullanımında yan etkileri açısından güvenli olmalı. • Etkinliği dozla ilişkili olmalı. • Ulaşılan kilo kaybı miktarı korunabilmeli. • Etkisine tolerans gelişmemeli. • Bağımlılık yapmamalı. Cerrahi Tedavi Cerrahi opsiyon, morbid obez (VKİ ≥ 40) ya da VKİ ≥ 35 iken ölümcül obezite risk faktörleri olan hastalarda dikkatli bir şekilde uygulanmalıdır. Ayrıca bu tedavi diğer yöntemler başarısızlığa uğradığında ve hasta yüksek oranda morbidite ve mortalite riskine sahipse değerlendirilebilir. Vertikal band gastroplasti gibi cerrahi tekniklerin yapılması vücutta %25’lik bir kilo kaybına neden olabilir. Cerrahi ölüm riski %1 kadardır (Eker ve Şahin, 2002). Cerrahi tedavi, çocuk ve adolesanlarda fazla tercih edilen bir yöntem olmayıp obezitenin tedavisinde kullanılan tüm yöntemlerin yetersiz kaldığı, morbid obez semptomlarının olduğu seçilmiş hastalarda son çare olarak düşünülmektedir. Silver ve Strauss farklı cerrahi yöntemler uygulayarak çocuklarda seçilmiş vakalarda obezitede kilo kaybı sağlamışlardır. Fakat araştırmacılar bu operasyonların kullanımını rutin olarak önermezler (Silver ve ark., 1986; Strauss ve ark., 2001). OBEZİTE VE EGZERSİZ İLİŞKİSİ Tüm dünyada ve ülkemizde fiziksel olarak hareketsizlik, gitgide artan bir biçimde toplumların sağlığını tehdit etmekte olan bir gerçektir. Günümüzde sağlık ile egzersiz arasındaki ilişkinin paralelliğini ortaya koyan birçok araştırma sonuçları incelendiğinde, araştırmacıların bireylerin sağlığını düzeltecek şekilde egzersiz yapmadıklarını gözlemledikleri olmuştur (Açıl, 2006). 192 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & OBEZİTE Geçmiş dönemlerde fiziksel aktivite ile yakın anlamlı olarak kullanılmakla birlikte, halihazırda fiziksel aktivitenin alt sınıfı şeklinde değerlendirilen egzersiz; tekrarlayıcı, yapılandırılmış ve planlı aktiviteleri ihtiva eden, fiziksel uygunluğun bir veya daha çok unsurunu geliştirmeyi hedefleyen devamlı aktivitelerdir (Özer, 2010). Egzersiz, istemli, yapılandırılmış, planlı, fiziksel zindeliğin bir veya daha fazla bileşenini (vücut kompozisyonu, esneklik, kas gücü, dayanıklılığı ve “fitness” benzeri) geliştirmeyi hedefleyen devamlı aktivitelerdir (Sağlık Bakanlığı, 2010; Kaya ve ark., 2011). Fiziksel aktivite ve egzersiz kavramları Caspersen, Powell ve Christenson (1985) tarafından, iskelet kaslarının ürettiği enerji harcamasıyla neticelenen her çeşit bedensel hareket şeklinde ifade edilmiştir. Bir etkinliği gerçekleştirmek adına gerekli olan enerjinin niceliğini ölçme doğrultusunda kilojus (kj) veya kilokalori (kcal) gerekli olup; bir kcal yaklaşık 4,184 kJ’ye eşittir. Fiziksel aktivite vücudun iskelet kası ile hareket etmesi, enerji tüketimi gerçekleşmesi, enerji harcamasının düşükten yükseğe doğru giderek çeşitlenmesi ve fiziksel uygunluk ile pozitif bir ilişkisi içerisinde olmasını ihtiva etmektedir. Programlı ve planlı olarak gerçekleştirilen, fiziksel uygunluğun bir ya da daha çok bileşenini geliştirmeye veya muhafaza etmeye yönelik icra edilen tekrarlayıcı beden hareketleri egzersiz olarak adlandırılmaktadır. Egzersiz hareketlerinin sosyalleşmek amacıyla yapılması bakımından sosyal, stresi azaltmak, eğlenmek, olumlu benlik geliştirmek, amacıyla yapılması açısından psikolojik, kilo kontrolü sağlamak adına icra edilmesi bakımından fiziksel ve kalp rahatsızlıkları, felç, diyabet, hipertansiyon benzeri kronik hastalıkları önleme adına icra edilmesi bakımından fizyolojik anlamda pozitif etkileri söz konusudur (Koruç ve Arsan, 2009). Egzersiz yapmanın eklemleri ve kasları geliştirme, yağ oranını azaltma, metabolizmayı çalıştırma, oksijen miktarını dengeleme benzeri bir çok faydası vardır. Egzersiz bu açıdan, erkek, kadın, yaşlı, genç, çocuk her cins ve yaştan insanın günlük rutin yaşantısına dahil etmesi ihtiyacı bulunan bir faaliyet durumundadır. Ancak egzersizin zamanı ve sıklığı yaşa istinaden ayarlanması gereken ve risk barındıran kısmıdır. Genel anlamda haftada 3 defa, 20 dakika ve yukarısı tavsiye edilmektedir. Bununla beraber haftada 5 defa ya da daha çok ve 15–25 dakikalık süre ile egzersiz yapmak umulandan 193 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK daha çok faydalı olmaktadır (Yıldırım ve ark., 2015). Egzersiz kişiyi ruhsal ve fiziksel bakımdan iyi yönde etkilemektedir (Bouchard ve ark., 1994). Fakat gerekenden fazla yapılan egzersiz de, bireye bu alanlarda sıkıntı oluşturabilmekte ve bağımlılığa yol açabilmektedir. (Szabo, 2000; Yates, 1991). Düzenli egzersiz obeziteden korunma ve vücut ağırlık kontrolü konusunda da etkili bir yöntemdir. (Yıldırım ve ark., 2015; Ehrman, ve ark., 2005). Fakat yukarıda da belirtildiği üzere, düzenli egzersizin faydaları ile birlikte bağımlılığa yol açabileceği de bilinmektedir. (Adams, 2009; Hausenblas ve Downs, 2002). Düzenli olarak yapılan egzersiz ile sağlıklı bir yaşam sürmenize yardımcı olmakla beraber, egzersiz bireyin fiziksel durumuna katkı sağlar ve düzenli egzersiz yapma alışkanlığı edindirmek sağlık açısında çok önemli faydalar sağladığı bilinmektedir. Egzersiz yapmaya devam edildiği takdirde, kalpdamar sağlığı, eklemler ve kemik sağlığı açsından önemli faydalar sağladığı da bilim çevrelerince ispatlanmıştır (Hancı, 2017). Yapılan araştırmalar egzersiz sırasında bireylerin kalbi besleyen koroner damarlarda ve beyine kan taşıyan damarlarda dolaşım durumlarını incelemiş, yapılan egzersiz ile vücutta kalbe ve beyine daha fazla kan gitmesini sağladığını görülmüştür (Hancı, 2017). Kalbe ve beyine daha fazla kan gitmesi, bireylerde daha fazla hücrenin hızını ve hücrenin ihtiyaç duyduğu maddelerin kan tarafından vücudun ilgili organlarına taşınması insan sağlığında önemli rol oynamaktadır (Erkan, 1998). Egzersizi tek yönlü olarak düşünülmemesi gerekir. Egzersize bakıldığında sadece kalp ve damar sağlığının yanında organizmanın bir bütününün iyi olma hali olarak ele alınması gerekir. Egzersize katılımın bireylerde fiziksel olarak etkilenmenin yanında, bireylerin motorik özellikleri olan (dayanıklılık, kuvvet, sürat, hareketlilik ve beceri) gibi özellikler uygulanması ve geliştirilebilmesi bakımından etkili olduğunu göstermektedir. Özellikle kassal olarak dayanıklılık (endurans) gerektiren spor branşlarında koroner arter hastalığı, hipertansiyon ve şeker hastalığı daha az görülme riskini azaltır (Akgün, 1986). Doğru tespit edilmiş olan ve düzenli olarak yapılan egzersizler özellikle organizmanın sağlık ve bir bütün olarak iyi oluş üzerine etkisi değerli olduğu 194 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & OBEZİTE bilinmektedir (33). Bu alanda yapılan birçok çalışmada bakıldığında, düzenli ve dengeli egzersizin psikolojik olarak iyi oluş ve mental sağlığın üzerine olan etkisi kanıtlanmış olarak karşımıza çıkmaktadır (Edwards, 2006). Geçmişten günümüze tarih boyunca insanlar fiziksel görünümleri yaşamlarında önemli bir yere sahip olmuştur. Bireylerin standart değerlendirmelere nazaran kilolu ya da aşırı kilolu olup olmamalarını dikkate almadan, kendilerini şişman gibi algıladıkları ve kendileri için elzem olmayan durumlarda dahi zayıf görünebilmek için istenilmeyen bir takım davranışlar sergiledikleri görülmektedir. Günümüzde yine bakıldığında toplumun her geçen gün artan biçimlerde fiziksel olarak çekicilik standartlarının empoze edildiği, özellikle kadınların zayıf bir vücuda erkeklerin ise kaslı bir vücut tipinin olmasının önemsendiği görülmektedir (Solomon ve ark., 2001). Egzersizin Sağlık Açısından Yararları Egzersiz insan organizmasında fizyolojik açıdan pozitif değişim ve gelişmelerin gerçekleşmesini sağlar. Bu pozitif değişimin bireyin sağlığına yönelik müspet etkileri söz konusudur. Egzersizin kronik ağrıyı, bazı kanser tiplerini azaltma, kemik mineral yoğunluğunu arttırma, psikolojik durumu ve uyku kalitesini düzeltme, kan yağ ve glikoz düzeylerini düşürme, kardiyovasküler hastalık ve tromboz riskini azaltma, kiloyu azaltma ve koruma, kas kuvvetini, esnekliğini ve dayanıklılığını arttırma benzeri pek çok olumlu etkileri bulunmaktadır (Lee ve ark., 2012). Egzersizin fizyolojik yararları aşağıdaki gibidir (Ardıç, 2014; Evans, 1999): • Kilo kaybı sağlar. • Kas ve iskelet sistemini kuvvetlendirir. • Bir çok hastalığın oluşumunu önler. • Akciğerlerin daha iyi çalışmasına katkı sağlar • Fiziksel açıdan dinamik ve zindelik sağlar. • Kolesterolü azaltır. • Depresyonu azaltır ve mutluluk verir. • Kalp kapasitesi artar. • Tansiyon dengelenir. • Pompalanan kan miktarı yükselir Egzersiz ve sağlık ayrılmaz bir ikili durumundadırlar. Beden sağlığının temeli olan fizyolojik kapasiteyi yükseltmek, hareketsiz bir yaşamın yol açtığı fiziki ve organik bozuklukları engellemek ya da yavaşlatmak, fiziksel 195 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK uygunluğu ve sağlığı uzun yıllar muhafaza etmek sağlık için egzersizin temel amacı olarak ifade edilebilir (Powers, Thompson, 2007). Gelişmiş ülkeler öncelikli olmak üzere egzersize yönelik ilginin yükselmesinin sebebi biyolojik bir dengeleme gereksinimi şeklinde açıklanabilir. Düzenli egzersiz yapmanın psikolojik ve sosyolojik açıdan faydaları bulunmaktadır (Pecthers ve ark., 1998). Tek başına diyet düzenlenmesinin kilo kontrolünde yetersiz kaldığı ve düzenli egzersiz ile uzun süreli kilo kontrolünün sağlanabileceği gösterilmiştir (Bi ve ark., 2005). İnsanlarda uygulanan diyet tedavilerinin yetersiz kalmasının önemli bir nedeni de tedaviden sonraki aylarda verilen kiloların tekrar kazanılması olarak görülmektedir (Wadden ve Phelan, 2002; Weinsier ve ark.,1995; Murathan ve ark., 2020). Benzer şekilde kemirgenlerde yapılan çalışmalarda, egzersiz ve diyet kısıtlamasıyla kilo verdirilen obez sıçanlarda, sınırsız gıdaya erişim imkanı verildiğinde yağlanma ve verilen kiloların tekrar kazanıldığı gösterilmiştir (Hill ve ark., 1987; McLean ve ark., 2004). Diyet düzenlemesiyle, kilo kaybına metabolik hız azalması da eşlik etmektedir, bunun da plazma leptin ve insülin seviyesinin düşmesine sebep olacağı düşünülmektedir. Egzersizin enerji dengesini düzenlediği uzun zamandır bilinmekte ve birçok insanın birkaç yıl içinde düzenli ve sık fizik aktivite ile kilo verebildiği gözlemlenmiştir (Donnelly ve ark., 2003). Koruyucu ve sürekli egzersizin, anabolik ve katabolik hipotalamik nöropeptid salınımını düzenleyerek yağ kütlesinde azalma sağladığı, plazma leptin ve insülin seviyelerini azalttığı üç haftalık egzersiz programı uygulanan sıçanlarda gösterilmiştir (Christa ve ark., 2008). Obez bireylerde yapılan bir çalışmada, düzenli ve duyarlı bir egzersiz programının bir yıl içinde önemli ölçüde kilo kaybı sağladığı gösterilmiştir (King ve ark., 1994). Düzenli fizik aktivitenin yemek alımını arttırarak kilo kazanımı sağlayacağı düşünülse de, egzersiz gıda alımı ve iştah üzerinden enerji dengesini düzenlemektedir (Ahrens ve ark., 1972). 196 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & OBEZİTE Tablo 6. Sağlık ve Fizyolojik Değişiklikler İçin Orta ve Şiddetli Aktiviteler Aktivite Türleri Fizyolojik Değişiklikler Genel Sağlık Değişiklikleri Yürüyüş Bahçe İşleri Ev Tamir İşleri Boya yapmak Tırmıklama Süpürme Tenis Futbol Basketbol Dans Koşu Bisiklet Kayak Yüzme ↑Koroner Arter Boyutu ↑Yağsız Vücut Kitlesi ↑Mitokondri Hacmi ↑Kapiller Yoğunluk ↑Otonomik Denge ↑Endotelyal Fonksiyon ↑Bağışıklık Fonksiyonu ↑Kas Fibril Boyutu ↑Kemik Yoğunluğu ↑Lipoprotein(HDL) ↑İnsülin Duyarlılığı ↑Motor Ünite Aktivasyonu ↑Atım Hacmi ↓İnflamasyon ↓Kan Koagülasyonu ↑Bilişsel İşlevler ↑Fiziksel İşlevler ↑Ağırlık Yönetimi ↓Kolon Kanseri ↓Depresyon ↓Zararlı Düşmeler ↓Ölüm Riski ↓Meme Kanseri ↓Koroner Kalp Hastalığı ↓Fazla Kilo Alımı ↓Kırık ↓Osteoporoz ↓İnme ↓Tip 2 Diyabet Yukarıdaki tablo ışığında egzersizin organizmaya katkısını etkin bir şekilde kazanabilmek için bireye özgü egzersiz planı hazırlanmalıdır. Bireye özgü egzersiz planının bileşenleri genel anlamda F.İ.T.T. kısaltmasını oluşturan, egzersizin sıklığı (frequency-F), şiddeti (intensity-I), süresi (time-T) ve tipidir (type-T) (Roitman ve Herridge, 2001). Egzersiz bileşenlerinden olan sıklık ise; bir birim egzersiz sayısının hafta boyunca kaç defa uygulandığını ifade etmektedir. Egzersizin şiddeti çeşitli sınıflamalarla birlikte genel olarak düşük şiddet, orta şiddet ve yüksek şiddetli olarak gruplanmaktadır. Düşük şiddetli egzersizler kalp atım sayısı ve soluk alıp verme oranlarının dinlenik seviyenin belirli bir derece üstündeki düşük efor gerektiren egzersizlerdir. Örnek olarak, ev işleri ve günlük basit yaşam aktiviteleri sayılabilmektedir. Orta şiddetli egzersizde kalp atımı ve soluk verme oranlarının normalin üstü olan, kasın zorlandığı efor gerektiren egzersizleri ifade etmektedir. Bu egzersiz şiddetinde birey konuşabilmekte ancak şarkı söyleyememektedir. Örneğin, hızlı yürüme, düşük tempolu koşu, dans, ip atlama, yüzme, masa tenisi oynama, bisiklet sürme sayılabilmektedir. Yüksek şiddette egzersiz esnasında kalp atım sayısı ve soluk alıp verme normalin çok üstündedir. Kas daha fazla zorlanmakta ve aşırı çaba isteyen egzersizlerdir. Birey bu şiddette nefesi kesilmeden sadece birkaç kelime konuşabilir. Tempolu koşu, basketbol, 197 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK futbol, voleybol, hentbol ve tenis oynamak, step-aerobik derslerine katılmak, tempolu dans etme gibi egzersizler yüksek şiddette egzersize örnek olarak gösterilebilir Düşük şiddetteki aktivitelerin yüzdesi %40-60, orta şiddetteki aktivitelerin yüzdesi %60-85 ve yüksek şiddetli aktivitelerin egzersiz yüzdesi =>%85 olarak tanımlanmaktadır. Egzersiz süre bileşeni açısından, birim egzersiz uygulamasının ne zamanda gerçekleştiğini tanımlamaktadır. Egzersizin tipi bileşeni; temel motorik özelliklerden kuvvet, dayanıklılık, denge ve esneklik egzersizi olarak sınıflanmaktadır. Kuvvet egzersizi olarak ana amaç kas kütlesinin belirtilen oranlarda kasılması hedeflenen çalışmalar olarak isimlendirilmektedir. Örneğin, dirence karşı koymak, merdiven çıkma, farklı oranlarda ağırlık taşımak verilebilmektedir. Dayanıklılık egzersizi olarak, organizmanın oksijen kapasitesini arttırmayı hedefleyen kas gruplarının ritmik ve dinamik çalışmasını sağlayan türde egzersizlerdir. Esneklik egzersizleri, eklem hareket açıklığının artırılması ve kas uzunluk oranının geliştirilmesi ve korunmasına yönelik egzersizler iken, denge egzersizleri de kas iskelet sistemi açısından farklı durumlara karşı bireyi hareket açısı bozulmadan koruyan egzersiz türü olarak sınıflanmaktadır (Sağlık Bakanlığı, 2014; Dündar ve ark., 2018; Bayrak Ayaş ve ark., 2018). TİP SIKLIK EGZERSİZ ŞİDDET SÜRE ZAMAN Şekil 3. Egzersizin Bileşenleri Araştırma sonuçları doğrultusunda ilgili alan yazın çalışmalarında çocuklarda görülen obezite sıklığı ülkelere göre farklılık göstermemektedir. 198 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & OBEZİTE Bununla beraber değerlendirilmelidir ki ülkelerin beslenme alışkanlıkları ve gelişmişlik seviyeleri açısından obezite prevalansının artması ve azalması yönünde değişikliklere neden olmaktadır. Sonuç olarak, obezitenin önlenmesi için toplum düzeyinde önlemler alınması gereklidir. Bu konuda aileler, okullar, medya kuruluşları ortak hareket etmelidir. Öncelikle aile düzeyinde yapılması önerilen bazı yaklaşımlar emzirmenin teşvik edilmesi, sağlıklı besinlerin tercih edilmesi, yüksek kalorili besin maddelerinin ve hazır gıda tüketiminin azaltılması, çocuklara sağlıklı atıştırma seçeneklerinin özendirilmesi, beslenme davranışının açlık ve tokluk hissine uygun olarak gerçeklestirilmesidir. Aynı zamanda fiziksel aktivite düzeyinin tüm ailenin katılımıyla artırılması, günlük ekran başındaki sürenin azaltılması gibi önlemler obeziteden koruyucu olacaktır. Sonuç olarak yetişkin çağı obezitesi gün geçtikçe tüm dünyada artan bir sıklığa erişmiş güncel bir sorun haline gelmiştir. Bu hastalığın önlenebilir olması nedeniyle de özel bir ilgiyi hak etmektedir. Obezite tedavisinde en etkili yöntem olarak bilinen fiziksel aktivite kolay uygulanabilir olması nedeniyle de tedavide en etkili yöntem olarak bilinmektedir. Obezite sorunun çözümünde düzenli ve etkili bir fiziksel aktivite, sağlık bilgisi davranışlarının bireyde sorunun çözümünde önemli bir yere sahiptir. BÖLÜM KAYNAKLAR Acar, Z. Ö., Üniversite Öğrencilerinde Obezite ve Yaşam Davranışları. Samsun, Merkez, Türkiye: Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Halksağlığı Anabilim Dalı, 2015. Açıl A. A. Sizofrenik Hastalarda Fiziksel Egzersizin Ruhsal Durum Ve Yasam Kalitesi Üzerine Etkisi, Cumhuriyet Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Hemsirelik Programı, Yüksek Lisans Tezi, Sivas. 2006. Adams J. Understanding Exercise Dependence. Journal of Contemporary Psychotherapy, 2009; 39(4): 231-240. Ahrens RA, Bishop CL, Berdanier CL. Effect of age and dietary carbohydrate source on the responses of rats to forced exercise. J Nutr.1972;102:2417. Akbulut G, Rakıcıoğlu N. Şişmanlığın beslenme tedavisinde güncel yaklaşımlar. Genel Tıp Dergisi 2010; 20(1): 35-42. Akgün N. Egzersiz fizyolojisi. Ege Üniversitesi Basımevi (2. Baskı). İzmir. 1986. 199 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Altunkaynak, Berrin Z ., Özbek, E., Obezite: Nedenleri ve tedavi seçenekleri. Van Tıp Dergisi, 13(4), 138-142, 2006. Apovian CM, Garvey WT, Ryan DH .Challenging obesity: Patient, provider, and expert perspectives on the roles of available and emerging nonsurgical therapies. Obesity (Silver Spring) 2015; 23(2): 1-26. Ardıç F. Egzersizin Sağlık Yararları, Türkiye Fiziksel Tıp Rehabilitasyon Dergisi; 2014; 60(Özel Sayı 2): 9-14. Arı, Z., Uyanık, B.S, Süzek, H,Muğla’da yaşayan 6-15 yaş okul çocuklarında kilo fazlalığı ve obezite prevelansı. Türkiye Biyokimya Dergisi 30(4), 290295, 2005 Arslan P, Karaağaoğlu N, Mercanlıgil S, Er g e G., Yeterli-dengeli Beslenme ve Zayıflama Rehberi. Özgür Yayınları, İstanbul, 2001. Aslan, D., Attila, S., Önemli Bir Sağlık Sorunu: Şişmanlık. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk sağlığı A.D. Dergisi, 11(5), 169-170, 2002. Aygün N. Obezite tanımı, komplikasyonları, endokrin kontrolü ve beslenme tedavisi. Okmeydanı Tıp Dergisi 2014; 30(Ek Sayı 1): 45-49. Bayrak Ayaş, E., Murathan, F., Kartal, M. & İnan, H. Spor Lisesi Öğrencilerinin Zihinsel Dayanıklılık Düzeylerinin İncelenmesi (Malatya İli Örneği), ss. 94101, 2018. Bayraktar, E. Obezitenin psikolojik yönleri. (Editör: Candeğer Yılmaz). Obezite. İzmir. Nobel Tıp Kitabevleri Ltd Şti., 107-137, 2006. Bereket A, Atay Z. Current Status of Childhood Obesity and its Associated Morbidities in Turkey. J Clin Res Pediatric Endocrinology 2012; 4(1): 1-7. Bi S, Scott KA, Hyun J, Ladenheim EE, Moran TH. Running wheel activity prevents hyperphagia and obesity in Otsuka long-evans Tokushima Fatty rats: role of hypothalamic signaling. Endocrinology. 2005;146(4):1676-85. Bouchard C. E, Shephard R. J. Stephens T. E. Physical Activity, Fitness, And Health: International Proceedings And Consensus Statement. In International Consensus Symposium On Physical Activity, Fitness, And Health, 2nd, May, 1992, Toronto, On, Canada. Human Kinetics Publishers, 1994. Caspersen C. J, Powell K. E, Christenson G. M. Physical Activity, Exercise, And Physical Fitness: Defination And Distinctions For Health-Related Research. Public Health Research; 1985; 100(2): 126-131. Christa M, Ambrose A. Dunn-Meynell E, Barry L. Resistance in DIO rats after exercise cessation Three weeks of early-onset exercise prolongs obesity. Am J Physiol Regul Integr Comp Physiol. 2008:290-301. 200 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & OBEZİTE Cole TJ, Bellizzi MC, Flegal KM, Dietz WH., Establishing a standart definition for child overweight and obesity worldwide: international survey. BMJ 320:1-6, 2000. Çıtak Akbulut G, Özmen MM, Besler HT. “Çağın hastalığı obezite”. http://www.bilimteknik.tubitak.gov.tr/system/files/obezite.pdf 29.06.2020. Dündar A., Aktuğ, Z.B., Murathan, F., “Elit Hentbol Oyuncularında Omuz İzokinetik Kuvveti ile Top Atış Hızı Arasındaki İlişkinin İncelenmesi”, Ulusal Spor Bilimleri Dergisi, 2(2), 121-128. Doğan B, Öner C. Obez bireylerde iki farklı yöntemle hesaplanan vücut yağ oranının antropometrik değerler ve lipid parametreleri ile ilişkisi. FNG & Bilim Tıp Dergisi 2015; 1(3): 124-128. Donnelly JE, Hill JO, Jacobsen DJ, Potteiger J, Sullivan DK, Johnson SL, et al. Effects of a 16-month randomized controlled exercise trial on body weight and composition in young, overweight men and women. Arch Intern Med. 2003;163(11):1343-50. Donohoue PA. Obesity. In: Behrman RE, Kliegman RM, Jenson HB, eds. Nelson Textbook of Pediatrics 17 th ed. Philadelphia: W.B. Saunders, 2004: 173-177. Duran Paola MD., Kramer, Robert E., Pediatric Obesity: Concerns and Controversies. Lippincot Williams& Wilkins, Inc. July, pp: 168-179, 2002. Edwards S. Physical exercise and psychological well-being. South African Journal of Psychology 2006;36:357-373. 2006. Ehrman J. K, Gordon P. M, Visich P. S, Keteyian S. J. Clinical Exercise Physiology, Usa: Human Kinetics Publishers, 2005. Eker, E., Şahin, M. Birinci Basamakta Obeziteye Yaklaşım. 7 6, 2017 tarihinde http://www.ttb.org.tr/sted/sted0702/obezite.pdf. adresinden alındı. 2002, 7 1. Erkan N. Yaşam boyu spor. Ankara: Bağırgan. 1998. Eroğlu, G., Zayıflama Diyetlerine İlave Edilen Buğday Kepeğinin Şişmanlarda Ağırlık Kaybına ve Kan Lipitlerine Etkisi. Ankara: Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü (Yayınlanmamış Bilim Uzmanlığı Tezi).1990. Evans W. J. Exercise Training Guidelines For the Eldery. Med. Sci. Sports. Exerc.; 1999; 31(1): 12-17. Günay, H., Obezite Sorunu Zayıf Görünen Kişilerde de Olabilir. (Obezite Derneği Başkanı Prof. Dr. Kabalak İle Söyleşi). Gıda, 7(1), 16-18, 2002. 201 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Gündüz, G. K. Obezite Tanısı Almış Kadınların Obezite Dereceleri ile Problemli Yeme Davranışı Arasındaki İlişki, İstanbul, Merkez, Türkiye, İstanbul Gelişim Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2016. Güney, E., Özgen, G., Saraç, F., Yılmaz, C. ve Kabalak, T, Biyoelektrik İmpedans Yöntemi ile Obezite Tanısında Kullanılan diğer Yöntemlerin Karşılaştırılması. Anadolu Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 4(2), 15-18, 2003. Günöz, H., Çocuk ve Adolesanlarda Obezite. Aktüel Tıp, cilt: 6, sayı, 2: 58-62, 2001. Hancı S. Bireysel ve takım sporlarıyla uğraşan sporcuların çeşitli değişkenlere göre yalnızlık düzeylerinin incelenmesi. Kütahya Üniversitesi Sağlık bilimleri Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Kütahya. 2017. Hausenblas H. A. Downs, D. S. Exercise Dependence: A Systematic Review. Psychology Sport And Exercise; 2002; 3: 89-123. Hill JO, Thacker S, Newby D, Sykes MN, Digirolamo M. Influence of food restriction coupled with weight cycling on carcass energy restoration during adlibitum refeeding. Int J Obes. 1987;11:251-62. Kara, Pınar G. (2006), İstanbul İlinde Bir İlköğretim Okulunda Eğitim Gören 10-14 Yaş Grubu Sağlıklı Türk Çocuklarının insülin Direnci (HOMA-IR) ve Metabolik Sendrom Bileşenlerinin Durumu, Uzmanlık Tezi, T.C. Sağlık Bakanlığı Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği, İstanbul. Kaya A, Tonyukuk Gedik V, Bayram F, Bahçeci M. Obezite, Dislipidemi, Hipertansiyon Hekim İçin Tanı ve Tedavi Rehberi. Ankara: Miki Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. Şti; 2011. Kıran M. Obezite ve diyet tedavisi. Türkiye Klinikleri Nutrition and Dietetics Special Topics 2016; 2(1): 53-7. King NA, Burley VJ, Blundell JE. Exercise-induced suppression of appetite: effects on food intake and implications for energy balance. Eur J Clin Nutr.1994;48(3):715-24. Koruç Z, Arsan, N. Derleme: Egzersiz Davranışını İzleyen Etmenler: Egzersiz Bağlılığı ve Egzersiz Bağımlılığı. Spor Hekimliği Dergisi; 2009; 44: 105-113. Koz, M., Vücut Kompozisyonu ve Sportif Performans İle İlişkisi Egzersiz Fizyolojisi II. Ders Notu. Erişim tarihi: 30.10. 2020, 2009 Lee Im, Shiroma Ej, Lobelo F, Puska P, Blair Sn, Katzmarzyk Pt. Effect of Physical İnactivity On Major Non-Communicable Diseases Worldwide: An Analysis of Burden of Disease And Life Expectancy Lancet; 2012; 380: 21929. 202 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & OBEZİTE McLean PS, Higgins JA, Johnson GC, Fleming-Elder BK, Peters JC, Hill JO. Metabolic adjustments with the development, treatment, and recurrence of obesity in obesity-prone rats. Am J Physiol Regul Integr Comp Physiol. 2004:287-8. Murathan, G, Murathan, F, Bozyılan, E. “Fiziksel Aktivite Konulu Tezlerin Bibliyometrik Analizi (2002-2019)”. Beden Eğitimi ve Spor Bilimleri Dergisi, 14(2), 2020, 158-167. Müftüoğlu, O., Hafifleyin Gençleşin. İstanbul: Doğan Kitapçılık, 2004. Özdemir M. Türkiye’de ve Dünyada obezite epidemiyolojisi. Türkiye Klinikleri Nutrition and Dietetics - Special Topics 2016; 2(1): 1-5. Özer K. Fiziksel Uygunluk (3. Baskı), Nobel, Ankara; 2010. Öztora S., İlköğretim Çağındaki Çocuklarda Obezite Prevalansının Belirlenmesi ve Risk Faktörlerinin Araştırılması. Bakırköy Tıp Dergisi 2:1114, 2006. Pecthers M, Hirsch E, Bloch B. A Longitudinal Study of the Impact of A School Heart Health Curriculum. Journal of Community Health; 1988; 13: 85-94. Pekcan G., Şişmanlığın Tanımı ve Saptanması. III. Ulusal Beslenme ve Diyetetik Kongresi. Kongre Bildirileri. 12-15 Nisan, Ankara, 2001. Pekcan G., Şişmanlık ve Saptama Yöntemleri. Şişmanlık çeşitli hastalıklarla etkileşimi ve diyet tedavisinde bilimsel uygumlalar. (Derleyen P. Aslan) Türkiye Diyetisyenler Derneği Yayını:4, 7-37, Ankara, 1993. Pekcan AG, Şanlıer N, Baş M (Editörler). Türkiye Beslenme Rehberi 2015. Ankara: T.C. Sağlık Bakanlığı Yayınları, Yayın No: 1031, 2016. Powers P. S, Thompson R. A. Athletes And Eating Disorders. In Clinical Manual of Eating Disorders. Usa: American Psychiatric Publishing, 2007. Roitman JL, Herridge M. ACSM’s Resource Manual for Guidelines for Exercise Testing and Prescription. Lippincott Williams & Wilkins; 2001. Sağlık Bakanlığı, Türkiye Obezite (Şişmanlık) İle Mücadele ve Kontrol Programı (2010- 2014): Tc Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Yayın No:773, Kuban Matbaacılık Yayıncılık, Ankara; 2010. Serter R. Obezite atlası, 0cak 2013. Silver T, Randolp J, Robbins S., Long-term morbidity and mortality in morbidly obese adolescents after jejunoileal bypass. J Pediatr 108: 318322, 1986. Solomon M. Venuti J. Hodges J. Ianuzzelli J. Chambliss C. Educational responses to media challenges to self, Esteem : Body Image Perceptions Among Undergraduate Students. Eric Documen. 2001. 203 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Strauss RS, Bradley LJ, Brolin RE., Gastric bypass surgery in adolescents with morbid obesity. J Pediatr, 138: 499-504, 2001. Szabo A. Physical Activity And Psychological Dysfunction. In: Biddle, S.; Fox, K.; Boutcher, S.; (Eds.): Physical Activity And Psychological Well-Being, Routledge, London. 2000. T.C. Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Kurumu. Türkiye Sağlıklı Beslenme ve hareketli Hayat Programı (2013-2017). Ankara: T.C. Sağlık Bakanlığı Yayınları, Yayın No:773, 2013. Tounian P. Programming towards childhood obesity. Ann Nutr Metab (58),30-41, 2011. Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği. Obezite Tanı ve Tedavi Klavuzu. 6. Baskı, Ankara; Miki 2018. Wadden TA, Phelan S. Behavioral assessment of the obese patient. Wadden TA and Stunkard AJ. Handbook of Obesity Treatment. New York : Guilford, 2002:186-226. Weinsier RL, Nelson KM, Hensrud KM, Darnell BE, Hunter GR, Schutz Y. Metabolic predictors of obesity: contribution of resting energy expenditure, thermic effect of food, and fuel utilization to four-year weight gain of post-obese and neverobes women. J Clin Invest. 1995;95:980 -5. Yardım N. SK, Sarışen, Adıgüzel Ö., Kelat Z., Atabey M., Saygı M. Birinci Basamak Sağlık Kuruluşları İçin Obezite Ve Diyabet Klinik Rehberi. ANKARA 2017. Yates A. Compulsive Exercise And the Eating Disorders: Toward An Integrated Theory of Activity. Brunner/Mazel, New York, 1991. Yıldırım İ, Özçevik K, Özer S, Canyurt E, Tortop Y. Üniversite Öğrencilerinde Fiziksel Aktivite İle Depresyon İlişkisi. Niğde Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Bilimleri Dergisi; 2015; 9 (Special Issue): 32-29. Yıldırım İ, Yıldırım Y, Işık Ö, ve ark. Üniversite öğrencilerinde farklı ölçüm yöntemlerine göre obezite prevalansı. İnönü Üniversitesi, Beden Eğitimi ve Spor Bilimleri Dergisi (İÜBESBD) 2017; 4(2): 20-33. Yıldırım M, Akyol A, Ersoy G. Şişmanlık (Obezite) ve Fiziksel Aktivite. Ankara: T.C. Sağlık Bakanlığı Yayınları, Yayın No: 729, 2008. Yılmaz C., Obezite ve Tedavisi. Mart Matbaa, İstanbul, 1999. 204 SPORUN KAVRAMSAL TEMELLERİ-5 SPOR & TİP 1 DİYABET Yazar Dr. Tamer CİVİL 1 12. Bölüm 1 Trabzon Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi, Trabzon/TÜRKİYE. tamercivil@trabzon.edu.tr https://orcid.org/0000-0003-0104-0007 205 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK GİRİŞ Bu bölüm; tip 1 diyabet, tip 1 diyabette glisemik kontrol için hedef değerler, tip 1 diyabetin komplikasyonları, tip 1 diyabette egzersiz ve spor, egzersiz türleri ve glisemik yanıt, egzersiz için alınacak önlemler konularını kapsamaktadır. Diyabet denince toplumun büyük bir bölümünde yetişkin insanlarda ortaya çıkan Tip 2 Diyabet (T2D) akıllara gelmektedir. Kuşkusuz bu durumun sebebi T2D’nin diğer diyabet türlerine oranla daha yaygın olmasından kaynaklanmaktadır. Diyabet genel olarak Tip 1, Tip 2, Spesifik nedenlere bağlı diyabet ve Gestasyonel diyabet (gebelik diyabeti) olmak üzere başlıca dört gruba ayrılmaktadır. Hastaların çoğunluğunu T2D’li ve tip 1 diyabetli (T1D) hastalar oluşturmaktadır. Tüm diyabetli hastaların yaklaşık olarak %510’unun T1D’li bireylerden oluştuğu düşünülmektedir. T2D ve T1D’nin fizyopatolojisi incelendiğinde her iki hastalığın oluşmasındaki mekanizmaların oldukça farklı olduğu sadece kan glukoz düzeyinin yükselmesi ve akut ve kronik komplikasyon gelişimi gibi sonuçları açısından benzer olduğu söylenebilir. T1D’de; T2D’de olası olan erken tanı ve böylece hastalığın ilerlemesinin engellenmesi diye bir durumdan söz etmek mümkün olmamaktadır. T1D’de mutlak veya göreceli insülin eksikliği vardır. Bu nedenle besin tüketimi sonrasında kana geçen glukoz hücre içine alınamamakta ve enerjiye dönüştürülememektedir. Hücre içerisine alınamayan glukoz kan glukozunun yükselmesine ve buna bağlı bazı metabolik sorunların gelişmesine neden olmaktadır. Kan glukozu yüksekliği (hiperglisemi) uzun süre kontrol altına alınmadığında diyabetin kronik komplikasyonları olan retinopati, nefropati, periferik ve otonom nöropati gibi mikrovasküler komplikasyonlar gelişebilmektedir. Glisemik kontrolü kötü olan hastalarda koroner kalp hastalıkları, serebrovasküler hastalıklar ve periferik damar hastalıkları gibi makrovasküler komplikasyonların daha erken yaşlarda ortaya çıkması da kaçınılmaz olmaktadır. T1D’de tedavisinde insülin ve beslenme planına ek olarak düzenli egzersiz de önemli bir yöntem olarak değerlendirilmektedir. T1D bireylerin düzenli egzersiz yapmaları; fiziksel uygunluk düzeylerinin gelişmesi, glisemik kontrolün sağlaması ve muhtemel komplikasyon riskinin azaltılması açısından 206 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & TİP 1 DİYABET oldukça önemlidir. Tip 1 Diyabet Yaşam boyu dışarıdan insülin alınmasını gerektiren T1D, pankreasın beta hücrelerinden salgılanan insülin hormonunun salgılanmamasına ya da az salgılanmasına bağlı olarak gelişen hiperglisemi ile seyreden kronik bir hastalıktır. T1D genetik ve çevresel faktörlerin etkileşimiyle ortaya çıkan otoimmün bir hastalık olup hastalığın oluşumunda birden fazla faktörün rol oynadığı düşünülmektedir. Bu faktörler genetik, otoimmün ve çevresel nedenler olmak üzere üç grupta toplanmaktadır. Pek çok epidemiyolojik çalışmada, çocukluk çağı diyabeti olarak isimlendirilen T1D’nin dünya çapındaki insidansının arttığı bildirmiştir. Tüm ırklarda görülebilen bu kronik hastalık her yaş grubunda ortaya çıkabileceği gibi genellikle 35 yaş altında görüldüğü ifade edilmektedir. Özellikle 5-7 yaş ve puberte dönemlerinde ortaya çıkışı pik yapmaktadır. Çocuk ve ergenlerde T1D tanısı klasik klinik semptomlar ve biyokimyasal parametrelerle konulmaktadır. Başlıca semptomlar aşağıda sıralanmıştır. ➢ ➢ ➢ ➢ ➢ ➢ ➢ Poliüri (aşırı idrara çıkma) Polidipsi (aşırı su içme) Noktüri (gece aşırı idrara çıkma) Çok yemek yemeye rağmen kilo kaybı Ağız kuruluğu Halsizlik Bulanık görme Bu hastalıkta rasgele ölçülen kan glukoz düzeyinin çoğunlukla 200 mg/dL’nin üzerinde olduğu ifade edilmektedir. Daha çok bozulmuş tokluk glukozu ve buna bağlı T2D’nin teşhisi için erişkinlerde oral glukoz tolerans testi (OGTT) kullanılırken T1D düşünülen çocuklarda nadiren de olsa OGTT yapılması gerekebilmektedir. OGTT, açlık kan glukozu bariz artmamış ancak normal değerin sınırında bulunan asemptomatik çocuklarda gerekli olabilmektedir. T1D ve diğer diyabet çeşitlerinin tanısında kan glukoz düzeyinin yüksek olmasının yanı sıra glikolize hemoglobin (HbA1c) değerlerindeki değişim de önemli bir referanstır. 207 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Tip 1 Diyabette Glisemik Kontrol İçin Hedef Değerler T1D’de glisemik kontrol için HbA1c’nin yüzdesi ve açlık ve tokluk kan glukoz düzeylerinin optimal seviyeleri Amerikan Diyabet Birliği, Uluslararası Diyabet Birliği ve Amerikan Klinik Endokrinoloji Birliği tavsiyeleri tablo 1’de sunulmuştur. Tablo 1. Glisemik kontrol için hedef değerler Araştırmalarda HbA1c yüzdesinde oluşan %1’li bir düşüş birçok komplikasyonun gelişmesinde önemli oranda azalma sağladığı vurgulanmaktadır. T1D’li bireyler glisemik kontrolünü sağlayamadığında akut ve kronik komplikasyon riski artmaktadır. Tip 1 Diyabetin Komplikasyonları T1D’de doğru tedavi yöntemleri ve devamlı izlenim gerçekleşmezse ciddi sağlık sorunlarına neden olan hatta mortaliteye gidebilen akut veya kronik komplikasyonlar ortaya çıkmaktadır. Akut komplikasyonlar yaşamı tehdit edici komplikasyonlar olarak nitelendirilmektedir. Kronik komplikasyonlar ise yaşam kalitesini düşürerek sekonder sağlık sorunlarına neden olmaktadır. Hipoglisemi T1D’li bireylerde en ciddi akut komplikasyondur ve genel olarak kan glukoz seviyesi 70 mg/dL’nin altına düştüğü durum olarak ifade edilir. Öğün atlama, yoğun egzersiz yapma, gereğinden fazla insülin kullanma gibi birçok neden hipogliseminin gelişmesine neden olabilir. Bu durum 208 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & TİP 1 DİYABET halsizlik, konsantrasyon güçlüğü, koordinasyon bozukluğu, uyku hali, davranış bozukluğu, terleme, çarpıntı, açlık hissi, görme bulanıklığı gibi semptomlarla kendini belli eder. Kan glukozu tehlikeli denilen düzeylere düşerse hasta bilincini yitirmeye başlar. Hipogliseminin belirtileri, hastanın kendisi, ailesi ve arkadaşları tarafından çok iyi bilinmeli ve tedavisi uygun ve hızlı bir şekilde yapılmalıdır. Fazla yemek yeme, her zamankinden farklı gıda tüketimi, yeteri kadar insülin yapmama, insülin dozlarını atlama ya da araya giren bir hastalık nedeniyle kan glukozu kısa süreli yükselebilir. Sık idrara çıkma, bulanık görme, yorgunluk, bulantı, huzursuzluk, acıkma, konsantrasyon sorunu gibi belirtileri olan T1D’lilerde hiperglisemi durumu gelişmiş olabilir. İnsülin eksikliğine bağlı kanda glukoz düzeyinin aşırı yükselmesi olarak ifade edilen hiperglisemi kanda asidoza ve buna bağlı Ph dengesinin bozulmasına neden olmaktadır. Bu durumlarda acil tıbbi müdahale uygulanmazsa mortalitye varabilen ciddi durumlar ortaya çıkabilir. T1D’li hastalarda göz ve böbreğin mikrovasküler hastalıkları erken yaşlarda gelişebilir. Retinopati T1D’de en sık görülen mikrovasküler komplikasyondur. Nefropati çocukluk döneminde başlayan bu hastalarda vakalarda, 25 yıl sonra %40 oranında gelişir ve en sık ölüm nedenidir. Nöropati ise özellikle alt ektremitede yanma ve ağrı hissiyle ortaya çıkan periferik sinir hasarıdır. Glisemik kontrolün sağlanması ile mikrovasküler komplikasyonların geciktirilmesi ve ilerlemesinin önlenmesi mümkündür. Makrovasküler komplikasyonlar koroner arterlerin, serebrovasküler arter ve alt ekstremite arterlerinin aterosklerotik hastalığıdır. Diyabetli bireylerde sık görülmemekte ve diyabetik hastalarda en sık ölüm nedeni olarak ifade edilmektedir. Bu kronik hastalıkta temel amaç T1D’li bireylerin metabolik, fiziksel ve duygusal olarak sağlıklı olmalarının ve yaşamları boyunca diyabet ile ilişkili akut ve kronik komplikasyonlardan korunmalarının sağlanmasıdır. Tip 1 Diyabette Egzersiz ve Spor Düzenli egzersizin ve sporun T1D’li bireylerde kardiyovasküler ve kardiyorespiratuar kapasitenin artması, kas kütlesinin ve gücünün artması, yağlanmanın azalması, kemik mineral yoğunluğunun artması, insülin 209 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK duyarlılığının artması, psikolojik iyilik halinin artması gibi birçok etkisi bulunmaktadır. T1D’nin yönetilmesinde insülin kullanımı ve diyetin yanı sıra egzersiz için doğru planmış düzenli egzersiz uygulamaları tedavi sürecinin temel taşlarından biridir. Egzersizde kasların hareketiyle fiziksel performans gelişirken hem insülin direncinin önlenmesi, yağlanmanın durdurulması veya azaltılması hem de makrovasküler komplikasyonların geciktirilmesi sağlanmaktadır. Ayrıca düzenli egzersizin diyabetik hastalarda ideal vücut ağırlığına ve vücut kompozisyonuna ulaşmak ayrıca psikososyal zindelik ve kardiyovasküler sağlığı geliştirmek için oldukça faydalıdır. Herbst ve ark. T1D’li hastalarda düzenli egzersizin glisemik kontrolün sağlanması üzerine olumlu etkileri olduğunu tespit etmişlerdir. Carral ve ark. yürüttükleri çalışmanın sonucunda haftada 150 dk ve üzerinde fiziksel aktivite yapan T1D’li bireylerin fiziksel aktivite yapmayan ve daha az süre yapanlara kıyasla glisemik kontrollerinin daha iyi olduğu bulunmuştur. Beraki ve ark. egzersiz sıklığı ile glisemik kontrolün sağlanması arasında anlamlı düzeyde bir ilişki olduğunu rapor etmişlerdir. T1D’li bireylerde optimal glisemik kontrolün sağlanması açısından egzersiz tavsiye edilmesine rağmen bazı çalışmalarda bu tavsiyelerinin doğrulanmaya ihtiyacı olduğu da ifade edilmiştir. Egzersiz Türleri ve Tip 1 Diyabette Glisemik Yanıt Aerobik aktiviteler daha çok VO2maks’ın %40-60’ı ya da KAHmaks’ın %5070 olduğu yürüyüş, koşu, bisiklet, yüzme gibi orta şiddetli egzersizleri içermektedir. Mosher ve ark., Yamanouchi ve ark., Tansey ve ark., Ruzic ve ark., Aouadi ve ark., tarafından yürütülen çalışmalarda aerobik egzersizlerin glisemik kontrol üzerine olan etkisinin anlamlı düzeyde olduğu bulunmuştur. Anaerobik aktiviteler VO2maks’ın %80 < yada KAHmaks’ın %75< olduğu yüksek şiddetli egzersizleri içermektedir. KAHmaks’ın %70-85'i gençler için karışık bölgede ve KAHmaks’ın %85 üstü anaerobik metabolizma olarak da tanımlanmaktadır. Guelfi ve ark., yürüttükleri çalışmalarında aralıklı yüksek şiddette yapılan anaerobik egzersizlerde adrenalin, noradrenalin ve kortizol hormonunda yükselme olduğu ve anaerobik egzersizde kan glukozundaki düşüşün aerobik egzersizlere göre daha az olduğunu ortaya koymuşlardır. 210 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & TİP 1 DİYABET Serbest ağırlık, ağırlık makineleri, elastik bantlar, makara sistemleri ya da vücut ağırlığıyla yapılan direnç egzersizleri çoğunlukla anaerobik yakıt kaynaklarına dayandığı için yüksek şiddetli anaerobik egzersizlere benzer hormonal ve metabolik tepkiler ortaya çıkartır. DM’li bireylerin fiziksel aktivitelerinde direnç egzersizlerinin de yer almasının önemli olduğu ifade edilmektedir. Durak ve ark. gerçekleştirmiş oldukları çalışmada direnç egzersizlerinin glisemik kontrol değerinde anlamlı değişim saptanmıştır. Ramalho ve ark. yürüttükleri bir çalışmada akut glisemik kontrol açısından direnç egzersizinin etkisinin aerobik egzersizlere göre daha az olduğu bildirilmiştir. Yardley ve ark. direnç egzersizleri içeren kombine egzersizlerin kan glukoz düzeyine akut etkisini incelemek için gerçekleştirdikleri çalışmada aerobik-direnç sırasındaki kan glukozunun düşüşü direnç-aerobik sırasındakine göre daha fazla bulunmuştur. Yine Yardley ve ark. tarafından gerçekleştirilen başka bir çalışmada direnç egzersizlerinde anaerobik egzersizlerde olduğu gibi katekolominlerde artış meydana geldiği ve kan glukozunun yükseldiği ifade bildirilmiştir. Egzersiz İçin Alınacak Önlemler Egzersiz öncesinde bir takım önlemler alınmasının egzersiz sırasında ve sonrasında gelişebilecek hipoglisemi riskini azaltmak için oldukça önemlidir. Bu önlemler genel olarak aşağıda sıralanmıştır. ➢ Egzersiz öncesi kan glukoz düzeyi ölçülmelidir. ➢ Egzersiz her hangi bir öğünden 2 saat sonra yapılacak ise ek karbonhidrat alımı gerçekleştirilmelidir. ➢ Egzersiz öğünden sonraki 2 saat içinde yapılacak ise insülin dozunun azaltılması gereklidir. Azaltılması gerekli olan dozun hesaplanması için kişiye özel karbonhidrat / insülin oranı kullanılmalıdır. ➢ Kan glukozunun 300 mg/dL ve üzerinde insülin düzeyinin istenmeyen derecede düşük olması olasılığı nedeniyle egzersiz önerilmez. Bu durumda egzersizin hızlandıracağı ketozis gelişme riski bulunmaktadır. ➢ Diyabetli kişiler fiziksel aktivite öncesi kendilerini iyi hissetmiyorsa, kan glukoz düzeyi yüksek ve idrarda keton varsa kesinlikle egzersiz yapmamalıdırlar. 211 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Egzersiz öncesi egzersizin şiddetine, süresine ve türüne göre insülin enjeksiyonunda ve karbonhidrat tüketiminde düzenlemeler yapılmalıdır. Bu düzenlemeler T1D’li bireyin doktorunun önerileri ve önceki tecrübeleri doğrultusunda olmalıdır. Bu düzenlemelerde unutulmaması gereken en önemli husus bu düzenlemelerin bireysel farklılıklar içeriyor olmasıdır. Egzersizin zamanlaması enjekte edilen insülinin etkin olduğu süre içerisinde yapılacak ise egzersizin süre ve şiddetine göre insülin dozunda düzenleme yapılması önerilmektedir. Bu öneriler tablo 2’de sunulmuştur. Tablo 2. Egzersizin yoğunluğuna ve süresine göre yemek öncesi hızlı etkili insülin dozunun ayarlanması AKTİVİTE YOĞUNLUĞU (%VO2max) İnsülin dozunun azaltılma oranı 30 dakika aktivitede 60 dakika aktivitede 25 %25 %50 50 %50 %75 75 %75 Egzersizin zamanlaması enjekte edilen insülinin etkinliğinin azaldığı zaman diliminde yapılacak ise egzersiz için karbonhidrat takviyesi yapılması önerilmektedir. Bu öneriler tablo 3’te sunulmuştur. Tablo 3. Egzersiz için karbonhidrat takviyesi Kan Glukoz Seviyesi Basit Karbonhidrat (CHO) 80 mg/dL altı 15 g CHO tüket ve egzersizi ertele 80-140 mg/dL Egzersiz öncesi kg/1 ya da 2 g CHO al ve egzersize başla 140 - 250 mg/dL Güvenli aralık, egzersiz sonrası 15-30 g CHO tüket 300 mg/dL ve üzeri keton yok CHO alımı gerekli değil, egzersize başla (Aerobik egzersizler) 300 mg/dL ve üzeri keton var Keton seviyesi normal olana kadar aktiviteyi ertele, bol su iç 212 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & TİP 1 DİYABET Sonuç olarak; glisemik kontrolün değerlendirilmesinde HbA1c’nin izlenmesi en yararlı yöntemdir. Bu nedenle HbA1c’nin uygun seviyelerde tutulması T1D’nin tedavisinin en önemli hedeflerinden biridir. Her çocuk hipoglisemiden kaçınırken, mümkün olduğunca normale yakın bir değer elde etme amacı ile hedeflerini bireysel olarak belirlemelidir. Bir diğer tedavi hedefi de T1D’li çocuk ve ergenlerin yaşlarına uygun büyüme ve gelişmesinin sağlanmasıdır. Bunun için bu çocuk ve ergenlerin günlük gereksinimlerine uygun karbonhidrat, yağ ve proteinleri tüketmeleri önemlidir. Glisemik kontrollerini ve genel sağlık düzeylerini geliştirmede doğru planlanmış düzenli egzersizden yararlanmaları çok önemlidir. T1D’li çocuk ve ergenlerin gerekliliğine inanılan fakat yeteri düzeyde istifade edilmeyen egzersizleri alışkanlık haline getirebilmeleri için diyabet ekipleri, ebeveynler ve diğer kamu kurum ve kuruluşları birlikte projeler üretilmelidir. Bu çocuklara yönelik uygulanacak egzersizler şiddetli hipoglisemi riskini azaltması açısından orta şiddetten yüksek şiddete doğru devam eden egzersizlerden oluşturulmalıdır. T1D’li çocukların ve ergenlerin süresi ve şiddeti doğru şekilde yapılandırılmış gerek ev temelli gerekse okul veya kulüpte egzersiz ve spor yapmaları teşvik edilmeli ve ev temelli egzersizler için eğitim kitapçıkları ve mobil egzersiz uygulamaları tasarlanmalıdır. BÖLÜM KAYNAKLARI ACSM, America College of Sport Medicine (2014). Guidlines For Exercise Testing and Prescription. ABD, s.:278-284. Ada, American Diabetes Association (2014). Standards Of Medical Care in Diabetes. Diabetes Care, 37:14-80. ADA, American Diabetes Association Position Statement (2006): Standarts of Medical Care in Diabetes. Diabetes Care. 29 (Supple 1): p.41 Amos Af, Mccarty Dj, Zımmet P (1997). The Rising Global Burden Of Diabetes and It’s Complications: Estimates and Projections To The Year. Diabet Med. 14:1–85. Aouadi R, Khalifa R, Aouidet A, Ben Ma, Ben Rm, Mdini F, Bahrı S, Stratton G (2011). Aerobic Training Programs and Glycemic Control in Diabetic Children in Relation To Exercise Frequency. J Sports Med Phys UE HFitness, 51:393. Altuntaş Y (2001). Her Yönüyle Diabetes Mellitus. (Ed: Yenigün M), Nobel Tıp Kitabevi, İstanbul. 213 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Berakı A, Magnuson A, Sarnblad S, Aman J, Samuelsson Ulf (2014). Increase in physical activity is associated with lower HbA1c levels in children and adolescents with type 1 diabetes: Results from a cross-sectional study based on the Swedish pediatric diabetes quality registry. Diabetes Research and Clinical Practice 105:119–125. Bideci A, Döğer E (2018). Tip 1 Diyabetes Mellitus İzlem Kriterleri- Metabolik Kontrol. Çocuk Endokrinolojisi ve Diyabet Derneği, Ulusal Çocuk Diyabet Grubu, Çocukluk Çağı Diyabeti: Tanı ve Tedavi Rehberi. Bılous R, Donnelly R (2013). Diyabet El Kitabı. (Çeviri: DİNÇÇAĞ N). İstanbul Kitapevi, İstanbul. Carral F, Gutıerrez JV, Ayala M, García G, Aguilar M. (2013). Intense physical activity is associated with better metabolic control in patients with type 1diabetes. Diabetes Research and Clinical Practice, 101:45–49. Craig ME, Hattersley A, Donaghue K. (2006). Definition, epidemiology and classification. Pediatric Diabetes. 7(6):343-351. Çakır Papatya E (2018). Tip 1 Diabetes Mellituslu Çocuk ve Adolesanlarda Yoğun İnsülin Tedavisi. Çocuk Endokrinolojisi ve Diyabet Derneği, Ulusal Çocuk Diyabet Grubu, Çocukluk Çağı Diyabeti: Tanı ve Tedavi Rehberi, s.:21-26. Deshpande Ad, Hayes M, Schootman M (2008). Epidemiology of Diabetes and Diabetes-Related Complications. Physical Therapy 88(11):254–1264. Durak EP, Jovanovıc-Peterson L, Peterson CM (1990). Randomized crossover study of effect of resistance training on glycemic control, muscular strength, and cholesterol in type I diabetic men. Diabetes Care 13(10):1039-43. Guelfi KJ, Jones TW, Fournıer PA (2005). The decline in blood glucose levels is less with intermittent high-intensity compared with moderate exercise in individuals with type 1 diabetes. Diabetes Care 28(6):1289-9. Guelfi KJ, Jones TW, Fournıer PA (2007). New Insights into Managing the Risk of Hypoglycaemia Associated with Intermittent High-Intensity Exercise in Individuals with Type 1 Diabetes Mellitus. Sports Med. 37(11):937-946. Herbst A, Bachran R, Kapellen T, Holl RW (2006). Effects of regular physical activity on control of glycemia in pediatric patients with type 1 diabetes mellitus, Arch Pediatr Adolesc Med. 160:573-577. Ispad, International Society for Pediatric and Adolescent Diabetes (2014). Clinical Practice Consensus Guidelines. Exercise in children and adolescents with diabetes. Pediatr Diabetes, 15 Suppl 20:203. 214 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & TİP 1 DİYABET Kandemir N, Alikaşifooğlu A, Özön Alev Z. Gönç Nazlı E (2008). Diyabetle Elele Diyabet Eğitim Kitabı. Ankara: Alp Ofset Matbaacılık, 1. Basım. Karvonen M, (DIAMOND Project group), (2006). Incidence and trends of childhood type 1 diabetes worldwide 1990-1999. Diabet Med. 23:857– 866. Kennedy A, Nirantharakumar K, Chimen M, Pang TT, Hemming K, Andrews RC, Narendran P (2013). Does Exercise Improve Glycaemic Control in Type 1 Diabetes? A Systematic Review and Meta-Analysis. PLoS1, 8:e58861. Leclair E, De Kerdanet M, Riddell M, Heyman E (2013). Type 1 Diabetes and Physical Activity in Children and Adolescents. Journal of Diabetes & Metabolism, 10:4. Lukács A, Barkai L (2015). Effect of aerobic and anaerobic exercises on glycemic control in type 1 diabetic youths. World J Diabetes 6(3):534-542. Marliss EB, Vranic M. (2002). Intense exercise has unique effects on both insulin release and its roles in glucoregulation: implications for diabetes. Diabetes, 51:271-283. Mendoza JA, Haaland W, D'agostıno RB, Martını L, Pıhoker C, Frongıllo EA, Mayerdavıs EJ, LIU LL, Dabelea D, Lawrence JM, Lıese AD (2018). Food insecurity is associated with high risk glycemic control and higher health care utilization among youth and young adults with type 1 diabetes. Diabetes Research and Clinical Practice, 138:128-137. Mosher PE, Nash MS, Perry AC, Laperrıere AR, Goldberg RB (1998). Aerobic circuit exercise training: effect on adolescents with well-controlled insulin-dependent diabetes mellitus. Arch Phys Med Rehabil 79:652–657. Özbek MN (2018). Tip 1 Diyabette Egzersiz. Çocuk Endokrinolojisi ve Diyabet Derneği, Ulusal Çocuk Diyabet Grubu, Çocukluk Çağı Diyabeti: Tanı ve Tedavi Rehberi. Ramalho AC, De Lourdes Lıma M, Nunes F, Cambuı Z, Barbosa C. (2006). The effect of resistance versus aerobic training on metabolic control in patients with type-1 diabetes mellitus. Diabetes Res Clin Pract. 72(3):2716 Riddell MC (2017). Management of exercise for children and adolescents with type 1 diabetes mellitus. Erişim Adresi: [https://www.uptodate.com/contents/management-of-exercise-forchildren-and adolescents-with-type-1-diabetes-mellitus]. Erişim Tarihi: 9.2.2019. Riddell MC, Iscoe KE (2006). Physical activity, sport, and pediatric diabetes. Pediatr Diabetes, 7(1):60-70. 215 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Ruzıc L, Sporis G, Matkovic BR (2008). High volume-low intensity exercise camp and glycemic control in diabetic children. J Paediatr Child Health, 44(3):122-8. Sağlık Bakanlığı (2014). Halk Sağlığı Kurumu Türkiye Diyabet Programı 20152020, Ankara, s.:9-10. Sayın N, Kara N, Pekel G (2015). Ocular complications of diabetes mellitus. World J Diabetes, 6(1):92- 108. Siperling M (2004). Diabetes Mellitus in children. Nelson Textbook of Pediatrics, 17th Edition, Philadelphia. WB Saunders Company, p:194772. Tansey Mj, Tsalıkıan E, Beck Rw, Mauras N, Buckıngham Ba, Weınzımer Sa, Janz Kf, Kollman C, Xing D, Ruedy Kj, Steffes Mw, Borland Tm, Sıngh Rj, Tamborlane Wv (2006). The effects of aerobic exercise on glucose and counterregulatory hormone concentrations in children with type 1 diabetes. Diabetes Care, 29(1):20-25. Temd; Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği (2018). Diabetes Mellitus ve Komplikasyonlarının Tanı, Tedavi ve İzlem Kılavuzu, Ankara, 10. Baskı. Wong Ch, Chıang Yc, Waı Jpm, Lo Fs, Yeh Ch, Chung Sc, Chang Cw (2011). Effects of a home‐based aerobic exercise programme in children with type 1 diabetes mellitus. Journal of Clinical Nursing, 20:681-691. Yamanouchi K, Abe R, Takeda A, Atsumı Y, Shıchırı M, Sato Y (2002). The effect of walking before and after breakfast on blood glucose levels in patients with type 1 diabetes treated with intensive insulin therapy. Diabetes Res Clin Pract, 58 (1):11-18. Yardley Je, Kenny Gp, Perkıns Ba, Rıddell Mc, Malcolm J, Boulay P, Khandwala F, Sıgal Rj (2012). Effects of Performing Resistance Exercise Before Versus After Aerobic Exercise on Glycemia in Type 1 Diabetes. Diabetes Care 35:669–675. Yardley Je, Sıgal Rj, Perkıns Ba, Rıddell Mc, Kenny Gp (2013). Resistance Exercise in Type 1 Diabetes. Canadian Journal of Diabetes. 37:420-426. Yurdakul, HÖ. (2020). Diyabet ve Egzersiz. Ed: Koç, H. Hipokinetik Hastalıklar ve Egzersiz. İstanbul: Efeakademi Yayınları. 216 SPORUN KAVRAMSAL TEMELLERİ-5 SPOR & TİP 2 DİYABET Yazar Uzm. Fzt. Elif ŞAHİN 1 13. Bölüm 1 Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Güneysu Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Yüksekokulu, Rize/TÜRKİYE. https://orcid.org/0000-0001-7778-8578 elif.sahin@erdogan.edu.tr 217 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK TİP 2 DİYABET Tip 2 diyabet, diyabet tipleri arasında en sık görülen (%95) ve görülme sıklığı günden güne artan kompleks bir sağlık problemidir. Tip 2 diyabet beraberinde bir çok komplikasyona yol açan, yaşam kalitesini bozan ve yüksek oranda mortaliteye sebep olan bir sağlık problemidir. Beslenme ve yaşam alışkanlıklarının değişimi (hareketsiz yaşam) hem tip 2 diyabet görülme sıklığının artmasına hem de daha erken yaşlarda görülmeye başlamasına sebep olmuştur. Hastalığın doğru tedavisinde farmakolojik tedavinin yanında diyet, egzersiz ve yaşam tarzı değişikliği gibi uygulamalar da önemlidir. Tip 2 diyabet üç temel metabolik bozuklukla karakterizedir: insülin direnci; bozulmuş insülin sekresyonu; artmış kan glukoz seviyesi (hiperglisemi). Hastalık asemptomatik erken safhada insülin direnci ile başlar ve zamanla hipergliseminin artışı ile semptomlar baş gösterir. Pankreas kan glukozunun düzenlenmesi için çeşitli hormonlar salgılar. Bu hormonlardan en önemlileri kan glukozunu yükselten glukagon ve onun zıt etkisine sahip olup beta hücrelerinden salgılanan insülindir. Tip 2 diyabetli bireylerde insülin sekresyonundaki bozulma ile birlikte insülin direnci de görülür. İnsülin direnci belli bir insülin konsantrasyonunda insülinin biyolojik etkinliğinin azalmasıdır. Tip 2 diyabetli bireylerde hastalığın ilk belirtilerinden biri olan post prandial hipergliseminin nedeni, insülin direnci ile birlikte bozulmuş insülin sekresyonu olmasına rağmen, prediyabetik aşamada insülin direnci daha belirgindir. İnsülin direnci Tip 2 diyabetle birlikte, kardiyovasküler hastalıkların patolojisinde de rol oynar. Normal şartlar altında, besin tüketiminden sonra, beta hücrelerinden salgılanan insülin kas ve diğer periferal dokulara insülin ilişkili glukoz alımını gerçekleştirir. İnsülin bu dokularda glukoz alımını sağlamanın yanında hepatik glukoz üretimini de baskılar. Postprandial (Öğün sonrası) kan glukozunun düzenlenmesi insülin sekresyonunun stimulasyonu ve hepatik glukoz üretiminin baskılanması ile olur. Tip 2 diyabette insülin direnci ile birlikte yetersiz insülin salınımı neticesinde periferik dokulara (adipoz doku, iskelet kası) glukoz alımı azalır. Bu mekanizma da postprandial hiperglisemiye sebep olur. Açlık plazma glukoz seviyesi ise hepatik glukoz üretimi, bazal insülin seviyesi ve bir önceki prandial glukoz seviyesi ile ilişkilidir. Diyabetik 218 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & TİP 2 DİYABET bireylerde açlık sırasında hepatik glukoz üretimi normal bireylere göre artmıştır. İnsülin direnci ve bozulmuş insülin sekresyonu nedeniyle karaciğerden glukoz salınımının baskılanamaması açlık sırasında hiperglisemiye neden olur. Tip 2 Diyabet Gelişim Aşamaları ve Prediyabet Tip 2 diyabet progresif olarak ilerleme gösteren bir durumdur. Tip 2 diyabetin kabaca dört aşaması şu şekilde tanımlanabilir: insulin direnci; prediyabet; Tip 2 diyabet ve son aşamada Tip 2 diyabetle birlikte vasküler komplikasyonlar. İnsülin sekresyonu normal bireylerde iki fazlı olarak yapılır. İlk faz hemen glukoz alımından sonra hızlı sekresyon aşamasıdır. İkinci fazda ise insülin sekresyonu hızlı şekilde zirve yapmak yerine kademeli olarak yükselir ve bu aşama daha uzun sürelidir. Tip 2 diyabetin erken aşamalarında insülin direnci ve bozulmış ilk faz insülin sekresyonu ile birlikte postprandial hiperglisemi tipik karakteristiktir. Bunu takip eden olay ise ikinci- faz sekresyonun bozulması ve açlık sırasında da devam eden kalıcı hiperglisemidir. Bu aşamaların ilerlemesi uzun yıllar içinde olabileceği gibi hastaların durumuna bağlı olarak (obezite, sedanter yaşam şekli gibi) çok hızlı da olabilir. Genellikle Tip 2 diyabetin klinik öncesi aşamalarında ilk önce insülin direnci görülür. İnsülin sensitivitesi azalır hormonun fizyolojik etkinliği bozulur. Beta hücreleri bu durumu insülin sekresyonunu arttırarak kompanse etmeye çalışır. Bazı beta hücrelerinde hipertofi ile birlikte glukoz ilişkili insülin sekresyonu artmıştır. Eğer beta hücreleri insülin direncini kompanse edebilirse normal glukoz seviyesi sürdürülebilir. Bu dönemde beta hücre fonksiyonu aslında normaldir, sadece belli bir glikoz miktarına artmış cevap verirler. Ancak bu durum genelde çok uzun devam etmez, beta hücreleri yorulur ve beta hücrelerinde bozukluklar başlar. Sonraki dönem hafif hiperglisemi dönemidir. Bu dönemde beta hücre disfonksiyonu yavaş yavaş ilk işaretlerini verir. Beta hücrelerindeki ilk disfonksiyon ilk olarak ilk faz insülin sekresyonunun bozulmasıdır. Buna bağlı olarak da postprandial hiperglisemi görülür. Ancak bu dönemde açlık plazma glukozu normale yakın seyreder. Normalde plazma insülinindeki çok küçük artışlarda bile hepatik glukoz üretimi azalır. Tip 2 diyabette mevcut insülinin hepatik glukoz üretimini baskılama yeteneği de azalmıştır. Bir sonraki aşama 219 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK ise ciddi hiperglisemi aşamasıdır. Bu aşamada glukoz ilişkili insülin sekresyonu tamamen bozulmuştur. Açlık plazma glukozu da artık yüksektir. Ancak beta hücrelerinde henüz yapısal değişikiklikler yoktur. Son aşamada ise beta hücrelerinde yapısal bozukluk görülür. İnsülin direnci ve hiperinsülinemi geliştikten ortalama 10 yıl sonra da beta hücre disfonksiyonu gerçekleşir. Tanı Kriterleri Semptomlar ile birlikte (Susama, sık idrara çıkma vs.) rastgele plazma glukozunun 200mg/dL olması ile tanı koyulur. Rastgele plazma glukozu testinde günün herhangi bir saatinde kan glukozu ölçümü yapılır. Eğer hasta asemptomatikse burda APG (Açlık plazma glukozu) yada OGTT (Oral glukoz tolerans testinden) ya da HbA1C değeri (glikozile hemoglobin) miktarı değerlendirilir. OGTT ‘inde 75 gram oral glukoz alımından 2 saat sonra plazma glukozu ölçülür. Açlık plazma glukozunda ise en az 8 saat boyunca kalori almamış olması gereklidir. Aşağıdaki kriterlerden herhangi birinin varlığıyla tanı koyulur: APG ≥126 mg/dL (7.0mmol/L) OGTT ‘nden 2 saat sonra plazma glukozu≥ 200mg/dL (11.1mmol/L) A1C≥ 6.5% (48mmol/mol) Aynı testler prediyabetli bireylerin saptanmasında da kullanılabilir. Burda bozulmuş açlık glukozu (IFG) ve Bozulmuş glukoz toleransı (IFG) gibi iki kavram karşımıza çıkar. ADA (Amerikan diyabet derneği) bozulmuş açlık glukozunu 100 ila 125 mg/dL olarak tanımlar. Bozulmuş glukoz toleransı ise OGTT inden 2 saat sonra sonra plazma glukozunun 140-199 mg/dL arasında seyretmesidir. Tanı kriterleri tablo 1 de gösterilmiştir. Tablo 1 : Prediyabet ve Diyabet Tanı Kriterleri Prediyabet Diyabet A1C 5.7 ila 6.4 % (39 ila 46 mmol/mol) APG 100 ila 125 mg/dL (5.6ila 6.9 mmol/L) (Bozulmuş açlık glukozu) OGGT inden 2 saat sonra plazma glukozu 140 ila 199 mg/dL (Bozulmuş glukoz toleransı ) A1C≥ 6.5% (48mmol/mol) veya APG ≥126 mg/dL (7.0mmol/L) veya OGTT ‘nden 2 saat sonra plazma glukozu≥ 200mg/dL (11.1mmol/L) veya Hiperglisemi semptomları+ Rastlantısal plazma glukozu ≥ 200 mg/dL 220 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & TİP 2 DİYABET Prediyabetli bireyler sadece diyabet geliştirme riski değil, artmış kardiyovasküler riskle de karşı karşıyadırlar. Çünkü insülin direnci makrovasküler komplikasyonlarda önemli role sahiptir. Makravasküler hastalıklar insülin direnci ile birlikte başlar ve hasta mikrovasküler komplikasyonlardan kurtulsa bile, makrovasküler komplikasyonlar sebebiyle ölebilir. Bozulmuş glukoz toleransına sahip bireylerde koroner arter hastalığı ve anjiina riski artmıştır. Bu yüzden hipergliseminin tedavi edilmesi kadar insülin direncinin tedavi edilmesi de önemlidir ve kardiyovasküler olay sıklığını azaltabilir. İnsülin direnci ve serbest yağ asitlerinin artışı glukoz intoleransı ile birlikte pro-inflamatuar, pro-adhesive, pro-trombotik olaylara öncülük eder. Pro-inflamatuar süreç atherogenezis’ i başlatabilir ve var olan sürecin daha kötüye gitmesine sebep olarak kardiyovasküler olay riskini arttırır. Risk Faktörleri Tip 2 diyabet için risk faktörleri, değiştirilemeyen risk faktörleri (etnik özellikler, genetik, aile öyküsü, yaşlanma), gestasyonel diyabet varlığı, obezite, plazmada artmış serbest yağ asitleri ve yaşam tarzı (beslenme alışkanlıkları, sedanter yaşam…) olabilir. Bazı etnik kökenlere sahip olmak (asya, hispanik ırk…), ailede tip 2 diyabet öyküsü ve yaşlanma değiştirilemeyen risk faktörlerindendir. Artmış yaşla birlikte glukoz toleransının azalması ve azalmış fiziksel aktiviteye bağlı olarak diyabet riski de artar. Bu yüzden son yıllardaki rehberler 45 yaşından sonra (eğer BMI>25 in üstündeyse 40 yaş itibariyle) tarama yapılması gerektiğini söyler. Gestasyonel diyabet (GD) de tip 2 diyabet gelişimi için önemli bir risk faktörüdür. Gestasyonel diyabet (GD) ’i olan kadınların %30 u erken lohusalık döneminde bozulmuş glukoz toleransı gösterdiği, %16 sının 10 yıl içinde %50 sinin sonraki 28 yıllık takipte tip 2 diyabet geliştirdiği gösterilmiştir. GD öyküsü varsa diyet ve egzersiz tip 2 diyabet gelişim riskini azaltır. Diyabet ile obezite arasında yakın bir ilişki mevcuttur. Tip 2 diyabet vakalarının %80 inden fazlası ya fazla kilolu ya da obezdir. Vücut kütle indeksi BMI>35 kg/m2 olan kadınlarda vücut kütle indeksi normal olanlarla kıyaslandığında 14 yıllık süreçte 100 kat artmış risk görülmüştür. Obezite insülin ilişkili glukoz alımına periferal direnç oluşmasına sebep olur ve beta hücrelerinin glukoz sensitivitesini azaltır. Obezitenin neden olduğu inflamasyon da hem diyabet hem de ateroskleroz patofizyolojisinde rol 221 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK oynar. Obez bireylerde aynı zamanda plazmada serbest yağ asit miktarı da artmıştır. Serbest yağ asitlerinin artması insülin direncine öncülük eder, insülin ilişkili glukoz alımını ve insülin sekresyonunu bozarak diyabete neden olur. Vücut ağırlığının çocukluk ve ergenlik döneminde nasıl seyrettiği de önemlidir. Çocukluk çağındaki vücut kütle indeksi ortalamanın üzerinde olan bireylerde diyabet riski artmıştır. Eğer 13-14 yaşından önce kilo normale dönerse, Tip 2 diyabet riski de azalır. Ancak 13-20 yaş arasını kilolu geçiren bir birey ergenlik dönemini normal kiloda geçiren bireye göre artmış riskle karşı karşıyadır Vücut yağ dağılımı şekli de diyabet riskinin belirlenmesi açısından önemlidir. Yağ dağılımının daha çok üst gövdede olduğu erkek tipi obezitede insülin direnci ve glukoz intoleransı yağ dağılımının daha çok alt ekstremitelerde-kalça bölgesinde olduğu kadın tipi obeziteden daha fazladır. Erkek tipi obezite kardiyovasküler hastalıklar açısından da risk faktörüdür. Tip 2 diyabet için diğer değiştirilebilir risk faktörü ise diyet şeklidir. Western (batı tipi) diyet (işlenmiş kırmızı et, yüksek yağ içeriği, şeker…) tip 2 diyabet riskini arttırır Bununla birlikte akdeniz tipi diyet (trans yağ içermeyen, glisemik indeksi düşük besinlerle, zeytinyağı vb.) ile beslenmek riski azaltır. Tip 2 diyabet bütün bunlarla birlikte sigara içimi, bazı ilaçların kullanımı (glukokortikoid…), alkol tüketimi gibi faktörlerden etkilenir (Tablo2). Tablo 2: Tip 2 diyabet için risk faktörleri Tip 2 Diyabet İçin Risk Faktörleri Etnik özellikler Aile Öyküsü Yaş Obezite Çocukluk çağındaki vücut ağırlığı Vücut yağ dağılımı Egzersiz, fiziksel aktivite Diyet Yaşam tarzı Asyalılarda, Hispanik ırkta (Latin Amerika, İspanyol), Afrika ırkında beyaz ırka göre daha fazla risk Birinci derece akrabalarda tip 2 diyabet öyküsü olan bireylerde iki ila üç kat artmış risk Yaşlanmayla, fiziksel aktiviteyle birlikte artmış risk Artmış vücut ağırlığıyla birlikte artmış risk Çocukluk ve ergenlik çağındaki yüksek vücut ağırlığı ile daha fazla risk Bel çevresi ya da bel kalça oranı artmış kişilerde daha fazla risk Fiziksel inaktivite ile ağırlık kazanımından bağımsız olarak diyabet riskinde artış Western diyet (batı tipi diyet) ile artmış risk Sigara içimi, alkol tüketimi ile birlikte artmış risk 222 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & TİP 2 DİYABET Tip 2 Diyabetli Bireylerde Diyabete Bağlı Komplikasyonlar Diyabetik komplikasyonlar akut ve kronik olmak üzere iki başlık altında toplanabilir. Akut komplikasyonlar hipoglisemi, ketoasidoz, hiperglisemik hiperosmolar durumdur. Kronik komplikasyonlar ise mikro ve makrovasküler komplikasyonlar olmak üzere iki alt başlıkta incelenebilir. Mikrovasküler komplikasyonlar retinopati, nefropati, nöropatidir. Makrovasküler komplikasyonlar ise periferal arter hastalığı, iskemik kalp hastalığı, serebrovasküler olaydır. 1. Akut Komplikasyonlar Akut komplikasyonlar hipoglisemi, ketoasidozis ve hiperglisemik hiperosmolar durumdur. Hipoglisemi, kan glukozunun 70 mg/dL altına düşmesi olarak tanımlanabilir (13) . Kan glukozunun 54mg/dL altına düşmesi ise klinik olarak önem arz eden bir durumdur (14). Ciddi hipoglisemi tedavi edilmediğinde bayılma, koma ve ölüme kadar gidebilir. Diyabetik ketoasidoz artmış keton cisimciklerinin ketoasidoza ve metabolik asidoza yol açtığı ciddi akut bir durumdur. Artmış lipid metabolizması sonucu keton cisimlerinin artışı neticesinde görülür. Plazma glukozunun >250 mg/dl ve arteriyel pH’ın <7,30 olması ile karakterizedir. Belirtileri, acıkma, susama, mide bulantısı kusma ve abdominal ağrı, sık nefes alma, nefeste, aseton kokusu ve konfüzyon görülebilir. Diyabetik ketoasidoz daha çok çocuklarda görülen bir durumdur. Hiperglisemik hiperosmolar durum genellikle sıvı alımı kısıtlı olan yaşlı Tip 2 diyabetik hastalarda görülen kan glukozunun 600 mg/dl nin üstüne çıkması durumudur. Genellikle yaşlı bireylerde diyabetik ketoasidoza göre daha sık görülür. 2. Kronik Komplikasyonlar Kronik komplikasyonlar mikro ve makrovasküler komplikasyonlar olmak üzere iki alt başlıkta incelenebilir. Mikrovasküler komplikasyonlar (retinopati, nefropati); makrovasküler komplikasyonlar (serebrovasküler olay, iskemik kalp hastalığı) dır. Mikrovasküler komplikasyonlar retinopati, nefropati, nöropatidir. Makrovasküler komplikasyonlar ise periferal arter hastalığı, iskemik kalp hastalığı, serebrovasküler olaydır. Kan glukozunun iyi kontrol edilmesi (HbA1C seviyesinin %7’nin altında tutulması) mikrovasküler komplikasyonları (retinopati…) %25 oranında azaltabilir. Ancak makrovasküler komplikasyonlarda bu oranda bir etkisi yoktur. Bu yüzden ilaç 223 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK tedavisinin yanında tüm komplikasyonlar için yaşam tarzı değişikliği uygulamaları (diyet, egzersiz) önem kazanmaktadır. Tip 2 diyabette aslında hem insülin direnci hem de hipergliseminin nihai sonucu endotel disfonksiyonudur. Bu da vasküler bozuklukların temelini oluşturur. Vasküler bozukluklarda rol alan mekanizmalar tam bilinmemekle birlikte oksidatif stres, inflamasyon, Renin anjiotensin (RAS) sistemdeki bozukluklar, otonomik sistemle ilişkili bozukluklar gibi bir çok farklı temelden köken alır. Polyol yolağı glukozun fruktoza dönüştüğü iki aşamalı bir süreçtir. Diyabette bu yolak oksidatif stresi arttırarak endotel disfonksiyonuna neden olabilir. Hiperglisemide fazla glikozun aminoasitlerle birleşmesi sonucunda (AGEs )“Advanced glication end product’’ (ileri glikasyon son ürünü) oluşur. Bu yapılarda hücre zarındaki reseptörelere bağlanarak, reaktif oksijen türleri (ROS) oluşturur. a) Makrovasküler komplikasyonlar Makrovasküler komplikasyonlar periferal arter hastalığı, iskemik kalp hastalığı, serebrovasküler olaydır. Diyabetli bireylerde 2 ila 4 kat kadar artmış kardiyovasküler hastalık riski mevcuttur ve diyabete bağlı ölümlerin en yaygın nedenidir. Glisemik kontrolün yanında, dislipidemi ve hipertansiyonun da kontrol edilmesi ve egzersiz terapisi riski azaltır. Makrovasküler komplikasyonların sebepleri de yine endotel disfonskiyonu, vasküler inflamasyon, pro-trombotik olaylar (platelet göçü, hiperkoagülasyon gibi), vasküler düz kas hücre fonksiyonunun bozulması ve vazodilatatör yeteneğin azalması gibi faktörlerdir. Periferal vasküler hastalık genelde alt ekstremitenin küçük damarlarını tutar. İstirahatte de ağrı olması, doku kaybı ve gangrene doğru bir prognoz geliştirerek ciddi bir hal alabilir. Bu süreç ekstremite amputasyonuna kadar gidebilir, zira alt ekstremite ampütasyonlarının en önemli nedenidir. Periferal vasküler hastalık varlığı aynı zamanda sistemik bir vasküler hastalık varlığının da habercisidir ve artmış iskemik (kalp krizi) ve serebrovasküler olay (inme) riski ile karakterizedir. 224 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & TİP 2 DİYABET b) Mikrovasküler komplikasyonlar Nöropati: Diyabetik bireylerin hemen hemen %50 sinde nöropati mevcuttur. Periferik nöropati ve otonomik nöropati olmak üzere iki başlıkta incelenir. Periferik nöropatide azalmış duyu, ağrı, parestezi, azalmış refleksler, azalmış deri sıcaklığı, ayak yapısında değişikliklerle birlikte görünür. Genellikle ayak ve bacakları tutar. Bilhassa büyük sinirlerin tutulumu düşme risklerini arttırabilir ve böyle hastalarda mutlaka fizyoterapi gereklidir. Küçük sinirlerin tutulumunda ise daha çok ayağı korumaya yönelik yaklaşımlar (sıcak yaralanmalarının engellenmesi, günlük ayak muayenesi) ve derinin nemlendirilmesi gereklidir. Otonomik nöropati bir çok farklı sistemi etkileyebilir. Semptomlar etkilenen bölgeye göre değişiklik gösterir. Kardiyovasküler otonomik nöropatide genelde ortostatik hipotansiyon, egzersiz intoleransı, dinlenimde taşikardi, (valsalva manevrası ya da derin solunum v.s. ) sırasında kalp hızı değişiklikleri görünebilir. Vasomotor otonomik nöropatide aşırı terleme ya da terleyememe, sıcak intoleransı, hipoglismenin farkına varamama gibi durumlar görünebilir. Kardiyovasküler otonomik nöropati kardiyovasküler mortalite açısından da risk faktörüdür. Retinopati ve Nefropati: Retinopati diyabetin retinadaki kan damarlarının hasarına yol açtığı bir komplikasyondur. Tip 2 diyabetli bireylerin %25-45’inde görülür, körlüğe sebep olabilir. Glisemik kontrolün yanında lipid kontrol ve kan basıncının kontrol altına alınması ile engellenebilir. Diyabetik retinopati de hiperglisemiye bağlı oluşan İleri Glikasyon Son Ürünleri “Advanced Glication End Product’’ (AGE) ve oksidatif stres burda da rol oynar. Nefropati ise diyabetteki yüksek kan glukozunun böbrekleri etkilemesi ile görülür. Hastalık üzerinden 14-15 yıl geçmesinin ardından diyabet hastalarının hemen hemen %40 ında görülen kronik böbrek hastalığıdır. Diyabetik nefropatinin en erken bulgusu artmış albuminüri (microalbuminüri) dir. Mikroalbuminüri günde 30mg -300 miligram albüminin çıkışıdır. Tedavi edilmezse proteinüri-makroalbüminüri ye doğru ilerler. Nefropati glisemik ve lipid bozuklukların tedavisi ve kan basıncı kontrol altına alınması ile tedavi edilir. Aynı zamanda düşük protein/yağ içeren diyet, fiziksel aktivite de yapılmalı, alkol ve sigara kullanımı kesilmelidir. 225 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK TİP 2 DİYABET, FİZİKSEL AKTİVİTE VE EGZERSİZ Fiziksel aktivite ve egzersiz kelimesi her ne kadar günlük hayatta birbiri yerine kullanılsa da aslında bu iki kavram birbirinden farklıdır. İskelet kas kontraksiyonu ile oluşan ve istirahat enerji harcamasının üstünde enerji harcaması ile sonuçlanan, tüm istemli vücut hareketleri fiziksel aktivite sınıflamasının içine girer. Örneğin: bahçe işleri ile uğraşmak, köpeğinizi yürüyüşe çıkarmak gibi. Egzersiz ise fiziksel uygunluğun bir ya da daha çok komponentinin sürdürülmesi için, yapılandırılmış, planlı ve tekrarlı vücut hareketleridir. Her egzersizin aynı zamanda bir fiziksel aktivite olduğu ancak her fiziksel aktivitenin egzersiz olmadığı bu noktada unutulmamalıdır. Tip 2 Diyabetli Bireyler ve Egzersiz Kapasitesi Tip 2 diyabetli bireylerde egzersiz kapasitesi, sağlıklı bireylere göre azalmıştır. Bu azalma diyabetin kendisi ile ilgili olabileceği gibi, diyabetli bireylerde sıklıkla görülen obezite ve sedanter davranış şekliyle de ilgili olabilir. Egzersiz kapasitesinin azalmasının altında yatan mekanizmalar kesin olmamakla birlikte, insülin direnci, hiperglisemi, inflamasyon, endotel disfonksiyonu gibi sebepler bu azalmanın temelinde rol oynarlar. Hastalık şiddetinin belirlenmesinde önemli bir gösterge olan HbA1c değerleri ile egzersiz kapasitesi arasında negatif ilişki gösterilmiştir. Açlık plazma glukozundaki artışla birlikte aerobik kapasitenin göstergesi olan maksimal oksijen alımı (VO2 peak) değeri de kademeli olarak düşer. Maksimal oksijen alımının azalması aynı zamanda insülin direncinin de erken göstergelerinden biri ve aynı zamanda hastalık açısından da kötü prognoz göstergesidir. Tip 2 diyabetli bireylerde kardiyovasküler komplikasyona sahip olsun ya da olmasın beklenen egzersiz kapasitesinin %85 ine ulaşabilen bireylerin kardiyovasküler olay açısından (iskemik kalp hastalığ) %85 in aşağısında efor gösterenlere göre daha şanslı olduğu gösterilmiştir. Tip 2 diyabetli bireylerde azalmış egzersiz kapasitesinin nedenleri merkezi ve periferal nedenler olmak üzere iki başlık altında toplanabilir. Ventilasyon, gaz değişimi, kardiyak debinin azalması, myokardiyal disfonksiyon gibi merkezi sebepler ya da (oksijenin kasın içinde dağılımı ve difüzyonu, kas mitokondrial fonksiyonu gibi iskelet kasının aerobik kapasitesini etkileyen faktörler ve iskelet kasının güç oluşturma kapasitesinin azalması gibi periferal etkenler olabilir. 226 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & TİP 2 DİYABET Tip 2 Diyabette Egzersiz Kapasitesinin Belirlenmesi ve Egzersiz Testleri Gerek diyabette gerekse farklı kronik hastalıklarda egzersiz kapasitesinin belirlenmesi, prognoz ve tedavi açısından önemlidir. Kronik hastalığa sahip bireylerde egzersiz testleri hastanın fonksiyonel statüsünün ve prognozun belirlenmesi, uygulanan tedavinin etkinliğinin gösterilmesi, semptomların mekanizmasının anlaşılması ve egzersiz reçetesi oluşturulması için kullanılabilir. Azalmış egzersiz kapasitesi diyabetli bireylerde hem zayıf glisemik kontrolü hem de kardiyovasküler olay açısından artmış riski gösterir. Tip 2 diyabette egzersiz testleri 6 dakika yürüme ya da mekik yürüme testi gibi farklı saha testleri şeklinde uygulanabileceği gibi labaratuar testleri de yapılabilir. Labaratuar ortamında egzersiz testi farklı ergometre tipleri (yürüyüş bandı, bisiklet v.s.) ile ventilatuar cevapların da değerlendirildiği gelişmiş bir kardiyopulmoner egzersiz test sistemi (KPET) ya da sadece kardiyak cevapların değerlendirildiği (Kalp hızı, EKG, gibi) kademeli egzersiz testi şeklinde yapılabilir. Tip 2 diyabetli Bireylerde Saha testleri 6 Dakika Yürüme Testi Yürüme tip 2 diyabetli bireyler tarafından en çok tercih edilen fiziksel aktivitedir. Ancak tip 2 diyabetli bireylerde günlük adım sayısı tavsiye edilenin (günlük önerilen 10.000 adımın) altında kalmaktadır. Diyabette azalmış kas kuvveti, nöropati ve periferal dolaşım yetmezliği ve beraberinde obezite varlığı, yürüme kapasitesini etkiler (34) . Yürüme kabiliyetinin ölçülmesi fiziksel kapasitenin ve yaşam kalitesinin değerlendirilmesinin fazla ekipman gerektirmeyen, ucuz bir yöntemidir. Yürüme testlerinde belirli bir zamanda bireyin yürüdüğü mesafe belirlenerek egzersiz kapasitesi ve dayanıklılık hakkında fikir sahibi olunabilir. 6 dakika yürüme testi ilk olarak 1980’li yıllarda kullanılmaya başlanmış, ardından kronik hastalığı olan bireylerde fonksiyonel kapasitenin değerlendirilmesinde en sık kullanılan saha testi olmuştur. Bu testte bireyin 30 metrelik bir koridorda 6 dakika boyunca koşmadan yürümesi istenir. Test sonunda bireyin yürüdüğü mesafe kaydedilir. Test sırasında oksijen saturasyonu mutlaka takip edilmelidir. Test başlangıcı ve bitiminde de kalp hızı ve kan basıncının ölçülmesi faydalıdır. 227 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Günümüzde 6 dakika yürüme testi hem pulmoner hem de kardiyak hastalıklarda sıklıkla kullanılmaktadır. Bu test aynı zamanda bisiklet ergometresi veya yürüyüş bandında test edilmeleri kontraendike olan yaşlı bireylerde de güvenle kullanılabilir. Ancak test sırasında oksijen tüketimi ve kalp hızı platoya ulaştığından maksimal kapasite hakkında yeterli bilgi veremez. Ancak prognozun değerlendirilmesine oldukça katkı sağlayabilir. Yapılan çalışmalarda 6 dakika yürüme testinde tip 2 diyabetli hastalarda yürüme mesafesinin azaldığı gösterilmiştir. Kademeli Mekik Yürüme Testi (Inkremental Shuttle Walk Test) Tip 2 diyabetli bireylerde egzersiz kapasitesinin değerlendirilmesinde kullanılabilecek bir diğer saha testi Kademeli Mekik Yürüme Testidir. Mekik yürüme testi temposu dışardan sesli uyaranla ayarlanan, kademeli olarak temposu artan bir saha testidir. 20 metre mekik koşu testinden modifiye edilmiştir. 10 metre aralıkla yerleştirilmiş iki koni arasında bireyin test ilerledikçe artan bir hızda gidip gelmesi istenir. Hız 0.50 m/s den başlar ve her bir dakikada bireyin hızını 0,17 m/s arttırarak en son 2,37 m/s e ulaşması beklenir. Toplamda 12 seviyeden oluşan testte, bireyin hızını progresif olarak arttırması gerektiğinden ilerleyen safhalarda koşmaya izin verilir. Böylelikle test maksimal performans gösteren biri için toplamda 12 dakika sürmüş olur. Birey yaşa göre beklenen kalp hızının %85’ine ulaştığında, devam edemeyeceğini belirttiğinde, yada belirlenen zaman diliminde turu tamamlayamadığında test bitirilir. Mekik yürüme testinin zirve oksijen tüketimi ile güçlü ilişkisi vardır 6 dakika yürüme testi ile kıyaslandığında daha belirgin fizyolojik cevaplar açığa çıkarır. Yapılan bir çalışmada insülin direnci olan hastaların mekik yürüme testinde yaşa göre beklenen kalp hızının %85 ine ulaştığı gösterilmiştir. Tip 2 Diyabetli Bireylerde Kademeli Egzersiz Testi Amerikan Spor Hekimleri Birliği bireylerin egzersiz programına katılmadan önce medikal geçmişinin ve semptomlarının sorgulanması gerektiğini, egzersiz programı öncesinde istenen egzersiz şiddetine göre de değişmekle birlikte sağlık taramasının ve egzersiz testinin yapılması gerektiğini belirtmiştir. Tip 2 diyabetli bireylerde non-diyabetiklere benzer şekilde fiziksel kapasitenin değerlendirilmesi, egzersiz reçetesi oluşturulması, egzersiz ilişkili semptomların belirlenmesi yüksek şiddetli egzersiz 228 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & TİP 2 DİYABET programına katılmak ve medikal kontrol amacıyla kademeli egzersiz testi uygulanabilir. Sporla uğraşan ve fiziksel kapasitesi yüksek diyabetli kişilerde, egzersize glisemik cevapları değerlendirmek, performanstaki değişiklikleri saptamak ve yüksek şiddetlerdeki egzersiz programlarını uygulayabilmek için maksimal egzersiz testi uygulanabilir. ➢ Tip 2 diyabetli bireylerde kademeli egzersiz testi sırasında dikkat edilmesi gerekenler: Kademeli egzersiz testi aslında normal bir egzersiz seansından kısa sürelidir, ancak test sırasında çok yüksek egzersiz şiddetlerine çıkıldığından ayrı bir dikkat ve özen gerektirir. Egzersiz testi diyabetli olmayan bireylerde yapılan testle benzer şekilde, kalifiye bir sağlık profesyoneli tarafından ve kardiyopulmoner resüsitasyon desteği olan bir yerde yapılmalıdır. Egzersiz testine alınmadan önce bireyin medikal geçmişinin ve genel aktivite düzeyinin sorgulanması gerekir. Eğer hasta bundan önce advers olay yaşamış ve egzersizin glisemik kontrole olumsuz etkisi ile ilgili bir sorunla karşılaşılmışsa medikal bir muayene egzersiz testinden önce gerekli olabilir. Kan glikoz değeri (bilhassa insülin yada benzeri ilaç alan hastalarda), kan glukozundaki ani düşüşleri engellemek için egzersiz testinden önce, test sırasında, toparlanma sırasında ve egzersiz testinden 3-4 saat sonra ölçülmelidir. Hastanın kullandığı ilaçları bilmek önemlidir. Non-diyabetik bireylerde olduğu gibi “beta bloker” kullanmak egzersize kalp hızı cevabını köreltebilir ve hipogliseminin fark edilmesini zorlaştırabilir. Bu yüzden beta bloker kullanan hastalarda hipoglisemi açısından daha dikkatli olunmalıdır. Karbonhidrat alımı egzersiz sırasında ve egzersiz sonrasında hipoglisemiyi engellemek için iyi bir stratejidir. Diyabetli hastalarda kademelli egzersiz testi yüksek şiddetli doğası gereği bazı durumlarda yapılmamalıdır. Kesin ve göreceli kontrendikasyonlar non-diyabetik bireylerde olduğu gibi kardiyovasküler durumlar (akut miyokardiyal infarktüs, unstabil anjina, aktif endokardit) kontrol edilemeyen hipertansiyondur Diyabetli bireylere spesifik kesin kontrendikasyonlar zayıf glisemik kontrol ve ciddi retinopatidir. Nefropati ve periferal nöropatisi olan hastalarda test sırasında dikkatli olunmalıdır. Nöropatili hastalarda ülserli dokular varsa ağırlık aktarma egzersizleri kontrendikedir. Otonomik nöropati, azalmış kalp hızı cevabına sebep olabilir ve sonuç olarak kalp hızı rezervine göre belirlenen test bitirme kriterini etkiler. 229 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK ➢ Hipoglisemi riskini azaltmak Egzersiz ilişkili hipoglisemi insülin ya da insüline benzer etki gösteren ilaç kullanan hastalarda daha yaygındır. Kardiyak sistemi ve böbrekleri korumak için kullanılan diğer ilaçlar hipoglisemi açısından daha az risklidir. İnsülin kullanan hastalarda hipoglisemi egzersiz sırasında, hemen egzersiz bitiminde, egzersizden birkaç saat sonra, hatta egzersiz yapıldıktan sonraki gece gerçekleşebilir. Hipoglisemi riskini azaltmak için birçok strateji vardır. Bu stratejiler belirlenirken yüksek düzeyde planlama ve hastanın bilinçli olması gereklidir. Günlük bazal -postprandiyal bolus insülin dozlarını azaltmak ya da karbonhidrat alımını modifiye etmek bu stratejilerden bazılarıdır. Mesela testten önceki gece uzun etkili insülini azaltmak, testten önce insülin pompasını belirli bir zamanda çıkarmak veya belirli bir zamanda belli içerikli öğün tüketmek uygulanabilir. Bu stratejileri belirlerken hangi tip insülinin ne dozda alındığını ve ne zaman alındığını bilmek önemlidir. Testten hemen önce yada test sırasında hızlı etki eden glikoz vermek ya da testten sonra yemek sırasında kompleks karbonhidrat alımını sağlamak uygulanabilir. Genellikle hızlı etki eden karbonhidratlardan (ne dozda insülin alındığına göre de değişmekle birlikte) 15 ya da 30 gram arasında tüketilmesi uygundur. Hipoglisemiyi engellemek için 15 gram hızlı etki eden glikoz eğer hastanın kan glukozu 70'in altına düşerse verilmelidir. Aynı zamanda hastanın öğününün içeriğini kullandığı insülin dozajını kaydetmesi ve egzersiz testinden önce ve test sırasında ve o geceki glisemik değerlerini kaydetmesi de egzersiz eğitimi sırasında bilgi vermesi açısından önemlidir. ➢ Hastanın hazırlanması Hipoglisemi riski olan bireylerde egzersiz ile ilişkili hipoglisemi engellemek için en iyi strateji kan glikozunun teste başlamadan önce 150 ila 250 mg/dL arasında olmasıdır. Egzersiz testinden önce hastalar 3-4 gün boyunca kan glukozlarını takip etmeli ve testin planlandığı günde beklenen glisemik aralığa ulaşmalıdır Dolayısıyla egzersiz testine başlamadan önce son üç dört saattir hastanın kan glikozunun hangi aralıkta seyrettiğini bilmek faydalı olabilir. Teste başlamadan önce 90 mg/dL altında kan glikozu olması egzersiz testi için kontrendikedir. Kan glukozunun 90 ila 150 mg/dL arasında olması da ideal olmadığından, testi kan glikozu düzelene kadar ertelemek ve ek karbonhidrat tüketmek gereklidir. Hipoglisemi karşıt düzenleyici mekanizmaların egzersize cevabını körelteceği için ve tekrarlayan hipoglisemi 230 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & TİP 2 DİYABET riskini artırabileceği için hipoglisemi atağından sonra egzersiz testi 24 saat ertelenmelidir. Eğer egzersiz öncesi glikoz düzeyi 350 miligram/dL üstünde ise şiddetli egzersiz kesinlikle kontrendikedir. Testten önce ketozis olmadan hiperglisemi (kan glukozunun 250 ila 350 mg/dL arasında) olması egzersiz için kesin kontrendikasyon değildir. Ancak eğer ketozis varsa (1.5 milimol/L üzerinde) glisemik seviyeye bakılmaksızın egzersiz testi ertelenmelidir. Çünkü şiddetli egzersiz hiperglisemi ve ketozisi arttırabilir. Ayrıca eğer test egzersiz reçetesi oluşturmak için yapılmış ise bu etkiler net olarak bilinmediği için dikkatli olunmalıdır. Diyabetli olmayan bireylerde olduğu gibi egzersiz testinden önce hasta herhangi bir egzersiz yapmamalı ve yeterince su içmiş olmalıdır. Glukometresi ve glikoz tabletleri yanında olmalıdır. Egzersiz testi sırasında yapılan fiziksel aktivite aslında çok kısa sürelidir ancak çok şiddetlidir. Bu yüzden bazal uzun süreli insülin dozu (kişiden kişiye değişmekle birilkte) genellikle modifiye edilmez. Hızlı etki eden insülin enjeksiyonlarının ise egzersiz testinden önce veya sonra azaltılması gerekebilir. Eğer birey sürekli subkutan insülin terapisi alıyorsa testten önce test sırasında ya da sonrasında basal insülin kapatılabilir. Egzersize başlamadan en az 30 dakika önce bazal insülin hızının azaltılması gerekir Diğer hipoglisemi riski olan ilaçlar (mesela sülfonilüreler ve glinidin grubu ilaçlar) için ise doz modifikasyonu gerekli değildir ancak insülin terapisinde olduğu gibi egzersiz testi sonrası dikkatli olunması gerekir. Hedef glisemik aralığa testten önce ulaşmanın bir diğer yolu da karbonhidrat desteği sağlanmasıdır. Rehberler egzersiz ilişkili hipoglisemiyi engellemek için (kullanılan insülinin pik seviyesi ve insülinin etki süresine göre bireysel olmakla birlikte) 10 ila 15 gram karbonhidratın tüketilmesi gerektiğini söylemektedir. TİP 2 DİYABETTE EGZERSİZ REÇETESİ Tip 2 diyabetli bireylerin %60 tan fazlası düzenli olarak fiziksel aktivite yapmamaktadır. ADA Tip 2 diyabetli bireyler için (Amerikan diyabet derneği), haftada en az 150 dakika orta şiddetli fiziksel aktivite ya da 90 dakika şiddetli fiziksel aktivite önermektedir. Ancak diyabetli bireylerin sadece %28 i bu egzersiz tavsiyesine uymaktadır. Egzersiz kan glukozunu düzenlemenin yanında, Tip 2 diyabetli bireyleri diyabetik nefropati, retinopati, nöropati gibi komplikasyonlardan ve kardiyovaküler hastalıklardan da korur. Fiziksel inaktivite ise inflamasyon ve oksidatif strese neden olur, karbonhidrat ve lipid 231 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK metabolizmasını bozar, trigliserit depolanmasını arttırır ve insülin direncinin oluşumu ile birlikte Tip 2 diyabet gelişimine de negatif katkıda bulunur. Bu noktada iki farklı egzersiz tipi karşımıza çıkar: Aerobik egzersizler ve anaerobik metabolizmanın daha baskın olduğu (Dirençli egzersiz, vücut geliştirme… gibi daha çok kas kuvvetini arttırmaya yönelik) egzersizler. Aerobik Egzersiz Aerobik egzersizin en önemli özelliği ATP üretiminin çoğunlukla oksijen bağımlı olmasıdır. Aerobik egzersiz, süre olarak uzun, genelde yoğunluk (şiddet) olarak düşük ve geniş kas gruplarının tekrarlı hareketlerinin olduğu egzersiz biçimidir. Yüzme, yürüyüş, bisiklet gibi egzersizler aerobik egzersize örnek olarak verilebilir. Substrat olarak daha çok glukozun kullanıldığı anaerobik egzersizlerden farklı olarak aerobik egzersiz sırasında enerji kaynağı ağırlıklı olarak yağ asitleridir. Son yıllarda yapılan çalışmalar aerobik eğitimin (ya da endurans eğitiminin) Tip 2 diyabette güvenli ve etkili bir yöntem olduğunu göstermiştir. Aerobik egzersiz diyabette glisemik kontrole ve kilo kontrolüne katkıda bulunmanın yanında kardiyorespiratuar uygunluğu da geliştirir. Aerobik egzersiz insülin direncini iyileştirir, HbA1c seviyesini düşürür, mikrovasküler ve makrovasküler komplikasyonlar üzerine olumlu etkide bulunur. Yapılan çalışmalar aerobik egzersizin Tip 2 diyabette insülin sensitivitesi ile birlikte hem iskelet hem de kalp kasındaki mitokondrial yoğunluğu arttırdığını göstermiştir. Tip 2 diyabet atheroskleroz açısından önemli bir risk faktörü olan dislipidemi ile de yakın ilişki içindedir. Aerobik egzersiz sırasında metabolik substrat olarak serbest yağ asitlerinin kullanılması dislipidemi üzerine olumlu etki eder. Aerobik egzersiz trigliserit seviyesini ve inflamatuar süreçte rol oynayan adipokin seviyesini de düşürebilir. Son yıllardaki rehberler diyabetli bireylerin haftanın en az 5 günü (eğer mümkünse her gün) en az 30 dakika yürümesini tavsiye etmektedir. Ev temelli fiziksek aktivitenin arttırılmasının yanında yapılandırılmış bir egzersiz programına katılması da tavsiyeler arasındadır. Aerobik egzersizlerin her hafta en az 150 dakika orta şiddetli veya en az 90 dakika yüksek şiddetli aerobik egzersiz şeklinde yapılması ve toplam sürenin haftada en az 3-4 saat (180-240 dk) olması tavsiye edilmektedir. 232 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & TİP 2 DİYABET ➢ Aerobik egzersiz ve diyabetik komplikasyonlar Tip 2 diyabetin neden olduğu mikro/makrovasküler bozukluklar diyabetik komplikasyonların aslında büyük çoğunluğunun temelini oluşturur. Bu bozuklukların temelinde ise tam bilinmemekle birlikte bir çok farklı mekanizma yer alır. Kontrol edilemeyen diyabet, artmış inflamasyon, oksidatif stres, otonomik sinir sistemi bozukluklarına, Renin anjiotensin (RAS) sistemle ilgili bozukluklara sebep olabilir. Aerobik egzersiz bu mekanizmaları tersine çevirerek hem diyabet prognozunu iyileştirebilir hem de bu patolojik yolaklara olumlu etkileriyle (Ör: oksidatif stresi azaltmak gibi) komplikasyon gelişimini geciktirebilir, hatta engelleyebilir. Kontrol edilemeyen diyabet her ne kadar (nefropati, retinopati gibi) mikrovasküler komplikasyon riskini arttırsa da bir çok hasta daha çok makrovasküler komplikasyonların yol açtığı (MI, koroner arter hastalığı, inme gibi ) nedenlerle ölür. Kardiyovasküler olay riski diyabetik olmayan bireylere göre Tip 2 diyabetik bireylerde 2-4 kat artmıştır. Aerobik egzersiz diyabetli bireylerde hem kardiyorespiratuar uygunluğu hem de hem de kardiyovasküler fonksiyonu geliştirebilir. Aerobik egzersiz kan basıncını düşürürken, kan damarlarının kompliyansını arttırabilir. Aerobik egzersiz aynı zamanda kardiyovasküler hastalık açısından artmış risk faktörü olarak gösterilen bel çevresi kalınlığını da azaltabilir. Aerobik egzersiz aynı zamanda nefropati ve retinopatiyide olumlu etkiler. Yapılan çalışmalarda aerobik egzersiz programı ile, glisemik profilin gelişimi ile birlikte mikroalbüminürinin azaldığı, oksidatif stres azaltılarak oksidatif stres ilişkili renal disfonksiyonun azaltıldığı ve böbrek fonksiyonlarının geliştiği gösterilmiştir. Diyabetik retinopati ise mikrovasküler bazulmanın retina tabakasına zarar vermesi ile körlüğe kadar gidebilen bir süreçtir. Diyabetik hastalardaki oksidatif hasar ve retinal nörodejenerasyon ile birlikte inflamasyon da patofizyolojide rol oynar. Aerobik egzersiz glisemik profili geliştirerek, inflamasyon ve oksidatif stresi azaltarak, vasküler endotel fonksiyonunu koruyarak diyabetik nefropati ve retinopati oluşumunu geciktirebilir. DİRENÇ EGZERSİZİ Her ne kadar aerobik egzersizin diyabetli bireylerde ağırlık kontrolü sağlanabilir ve insülin sensitivitesi arttırarak olumu etki yaratsa da bazı 233 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK (obezite, periferal vasküler hastalıklar, osteoartrit) gibi komorbititeler varlığında aerobik egzersizin uygulanması zordur. Böyle bireylerde çeşitli metabolik kazanımları elde etmek için dirençli eğitim iyi bir alternatif olabilir. Anaerobik, şiddetli fiziksel aktivite aynı zamanda glikoz metabolizmasını uyarmak için de önemli olduğundan, anaerobik doğası gereği dirençli eğitim tip 2 diyabet egzersiz reçetesinde yer almalıdır. Bu yüzden ADA (Amerikan diyabet derneği) diyabetik bireylerde haftada en az 2-3 kez, birbirini takip etmeyen günlerde, dirençli eğitim yapılmasını önermektedir. Dirençli eğitimin kas kütlesi, kuvveti ve kemik mineral yoğunluğu üzerine aerobik eğitimden farklı olumlu etkileri bilinmektedir. Bu sayede yaşlı bireylerde osteoporoz ve sarkopeninin engellenmesinde oldukça önemlidir. Aynı zamanda dirençli eğitim günlük enerji harcamasını da arttırdığı için hem prediyabetli hem de de tip 2 diyabetli hastalarda kilo kontrolüne de olumlu katkı yapabilir. Glisemik profile olumlu katkı yapabilir, HbA1c seviyesini %0,48-%0,67 arasında düşürebilir. Bazı çalışmalarda egzersiz programına dirençli eğitimin eklenmesiyle HbA1c seviyesinin aerobik eğitimin tek başına yapıldığı programlara göre daha çok düştüğü gösterilmiştir. Dirençli eğitim aynı zamanda abdominal yağlanmayı da azaltabilir. Direnç egzersizi tip 2 diyabetli bireylerde genel olarak aşağıdaki etkileri sağlayabilir: • Kas kuvvetini ve gücünü arttırır • Kan glukozunu iyileştirir • Yağsız vücut kütlesini arttırır • Aynı zamanda kalorik kısıtlama nedeniyle yağsız vücut kütlesinin kaybı endişesi yaşayan kişilerde yağsız vücut kaybını engeller • Yaşam kalitesini iyileştirir • İnsülin sensitivitesini arttırabilir • Kas glikojen içeriğini arttırabilir ve bu sayede kasın glukoz depolama yeteneğini arttırır. Sedanter bireylerde kas kitlesi ve kas kuvveti özellikle 45 yaşından sonra progresif olarak azalmaktadır. 60 yaşın üstündeki bireylerde ise bu azalma daha belirgindir. Kas dokusu hem glukozun hemde trigliseritin kandan alınması için gerekli olan ana dokudur. Ancak 30 yaşından sonra her 10 yılda %3-8 arasında azalır. Bu da glukoz intoleransı riskini arttırır. Tip 2 diyabetli 234 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & TİP 2 DİYABET yaşlı bireylerde kas kuvveti ve kas kütlesi açısından nondiyabetiklere göre daha hızlı bir gerileme görülür. Tip 2 diyabetli bireylerde kasta insülin direnci gelişimi, kas glikoz metabolizmasındaki bozulmalar, lipid birikimi ve mitokondrial disfonksiyon bu gerilemeden sorumlu olabilir. Kas kuvvetinin azalması bilhassa yaşlı bireyler için fonksiyonel kapasiteyi de engelleyerek günlük yaşam aktivitelerini daha da zorlaştırır. ACSM dirençli eğitimin 1MT (maksimaum tekrar) nin %75-80 inde her egzersiz 2-3 set içerecek ve tekrar sayısı 8-10 tekrar olacak şekilde, birbirini takip etmeyen günlerde, yapılmasını tavsiye eder. Tip 2 diyabetli bireylerin (abdominal kaslara yönelik egzersizleri ve squat, şınav çekme gibi egzersizleri de içerecek şekilde) büyük kas guruplarına odaklanması tavsiye edilir. Egzersiz seansları 5 dakika ısınma ve düşük şiddette yapılan soğuma aşamalarını da içermelidir. Kardiyovaküler problemi, otonomik nöropatisi olan yada beta bloker kullanan hastalarda egzersiz şiddeti çok dikkatli ayarlanmalı ve hasta iyi monitorize edilmelidir Tip 2 Diyabetli Bireylerde Egzersiz Sırasında Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar Her bir egzersiz seansından önce ve egzersiz seansı, sırasında ve sonrasında kan glukozu ölçülmelidir. İdeal kan glukozu diyabetli bireylerde (90-250 mg/dL) arasındadır. Normal bireylerde egzersiz sırasında hipoglisemi görülmez çünkü kaslar tarafından alınan glukoz karaciğerden salgılanan glukozla eşittir. Ancak Tip 2 diyabetli bireylerde glukoz metabolizmasının bozulması ile hipoglisemi açısından artmış risk vardır. İnsülin sekretagogları ya da subkuten insülin enjeksiyonu alan hastalar daha fazla hipoglisemi riski ile karşı karşıyadır. İlaç zamanı ve dozajını seans öncesinde ayarlamak önemlidir. Aynı zamanda eğer hasta daha önce hipoglisemi yaşamışsa, özellikle uzamış egzersiz seansları ya da yüksek şiddetli egzersizler için seans sırasında ekstra karbonhidrat alınması konusunda uyarılmalıdır. Hipoglisemi atağından sonra, tekrarlayan hipoglisemi riski arttığından, egzersiz en az 24 saat ertelenmelidir. Hiperglisemi düşük ve orta şiddetli fiziksel aktivite için kontraendike bir durum değildir, ancak yüksek şiddetli egzersiz yapılacaksa kan glukozunun 300 mg/dL den az olmasına dikkat edilmelidir. Böyle yüksek kan glukozu konsantrasyonlarında kan ya da idrarda keton cisimleri varlığına da ayrıca dikkat edilmeli ve egzersiz, uygun medikal tedavi uygulanana kadar ertelenmelidir. Diyabeti çok iyi kontrol edilemeyen bazı hastalarda poliüri 235 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK görülebilir ve bu hastalar egzersiz sırasında susuzluk yaşayabilirler. Bu hastalar egzersiz sırasında 0,4-0,8 L su içerek dehidrasyondan korunabilir. Nefropatili hastalarda egzersiz sırasında kan basıncı, çok iyi takip edilmeli ve sistolik kan basıncının 200mmHg nin üstüne çıkmamasına dikkat edilmelidir. Retinopatili hastalarda yüksek şiddetli egzersiz (zirve VO2 değerinin %75 inden fazla), valsalva manevrasına sebep olan aktivitelerden, zıplama gibi yüksek güç gerektiren aktivitelerden kaçınılmalıdır. Egzersiz eğitim programına başlamadan önce ve programa başladıktan bir yıl sonra bilhassa periferal nöropatili ve periferal vasküler hastalığı olan bireylerde ayaklar kontrol edilmelidir. Aktif ayak lezyonu ya da ülserleri olan hastalar ağırlık aktarma aktivitelerinden kaçınmalıdır. Otonomik nöropati, kardiyovasküler fonksiyonda bazı bozukluklara sebep olabilir. Sıklıkla bu bireylerde istirahatte taşikardi, ortostotik hipotansiyon, egzersiz sırasında anormal kalp hızı cevabı görülebilir. Aynı zamanda egzersiz seansı sırasında bozulmuş termoregülasyon da görülebilir. Otonomik disfonskiyon yada kardiyovasküler fonksiyonda beklenen bozukluk olması durumunda hastalar egzersiz seansına başlamadan önce ayrıntılı muayne ve kardiyopulmoner egzersiz testini de içeren bir değerlendirmeden geçmelidir. Hastalar egzersiz sırasındaki kardiyovasküler semptomlarla ilgili bilgilendirilmeli ve farkındalık sağlanmalıdır. Eğer hasta düşük yada orta şiddetli bir egzersiz programına katılacaksa ve koroner arter hastalığı yada diğer mikrovasküler hastalıklar (retinopati, nefropati) ile ilgili semptomları yoksa kardiyopulmoner egzersiz testi yapılmayabilir. Ancak daha yüksek şiddetli egzersiz uygulamaları için, bilhassa şüpheli hastalarda egzersiz sırasında egzersiz cevaplarının daha yakından takip edilmesi için kardiyopulmoner egzersiz testinin mutlaka egzersiz programına başlamadan yapılması gerekir. SPOR VE TİP 2 DİYABET Bilhassa yarışmaya dayalı spor aktiviteleri sırasında majör enerji kaynakları genellikle aerobik değildir. Futbol, basketbol, beyzbol gibi uzun süreli takım sporlarında bile daha çok kısa süreli “burst” tipi güç üretimi vardır. Bu da bu sporlar sırasında daha çok ATP-PC (Adenozin trifosfatfosfokreatin) enerji sisteminin kullanılmasına neden olur. Bu sistem maksimum 8-10 saniye boyunca, ihtiyaç olan gücü sağlayabilir. Kaslar bundan sonra anaerobik glikoliz yoluyla kasılmaya devam ederler. Bu sistem ATP-PC 236 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & TİP 2 DİYABET sistemden daha yavaştır (hemen hemen yarısı kadar). Daha düşük güçteki ancak 1,5-2 dakikaya kadar uzamış aktivitelerde (örneğin kısa süreli sprint gibi) bu enerji yolağı gerekli ihtiyacı karşılayabilir. Eğer egzersiz süresi 2 dakikanın üstüne çıkarsa enerji üretimi süre arttıkça kademeli olarak aerobik yöne doğru kayar. Tablo 3 te çeşitli spor dallarının ağırlıklı enerji kaynakları gösterilmiştir. Bununla birlikte spor sırasında gerekli enerjinin karşılanması bireyin yaşı, yarış süresi gibi faktörlerden de etkilenir. Tablo 3: Çeşitli spor dallarının ağırlıklı enerji kaynakları (Hornsby, 2005 ‘ den uyarlanmıştır.) Yarışma sporlarında ister istemez en önemli amaç maksimum performans sergilemek olmaktadır. Dolayısı ile sporcular rekabet avantajı elde etmek için, kan şekeri kontrolünü ve genel sağlıklarını tehlikeye atabilecek bazı uygulamalara başvurabilirler. Bunlardan bazıları sağlıklı olmayan diyet uygulamaları, beslenme ve ergojenik destek kullanımı olabilir. Her ne kadar profesyonel tanınmış sporcular arasında tip 1 diyabetli bireyler oldukça fazla olsa da sporcu bireylerde tip 2 diyabet nadiren görünmektedir. Tip 1 diyabete göre başlama yaşının daha geç olması ve profesyonel sporcuların genelde erken yaşlarda bu alanlara yönlendirilmesi nedeniyle bu sayı azdır. Ancak buna rağmen Amerikan futbolu, tenis, beyzbol gibi farklı spor dallarıyla uğraşan ünlü sporcularda nadir de olsa Tip 2 diyabet görülmüştür. 237 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Spor aktivitesi için motivasyonel faktörler, heyecan, yarışma dürtüsü, eğlence, takım atmosferi, gibi faktörler olabilir. Günümüzde Tip 2 diyabet görülme yaşının adölesan döneme kadar düşmesi hem diyabet hem prediyabet aşamasındaki ergen yada genç yetişkin bireylerde eğlence, heyecan, yarışma dürtüsü gibi faktörlerin ağırlıklı olması nedeniyle, uygun spor alanlarının belirlenip, spora yönlendirilmesinin fiziksel aktivitenin arttırılması için iyi bir strateji olabileceğini düşündürür. Küçük bir sahada az kişiyle (Ör: karşılıklı her iki takımda 5er kişi, yada 7 kişi ) rekreasyonel olarak yapılan bir futbol maçı, intermitant (kesikli olsa da) yüksek kalp hızlarına ulaşabilir ve yüksek anaerobik enerji üretimi ile sonuçlanabilir. Bununla birlikte bireyin algıladığı efor uzun süreli bir yürüyüş, yada koşu programından daha az olabilir. Bu da bireyin egzersizi daha eğlenceli olarak deneyimlemesini sağlayabilir ve uzun süreli sürdürülebilirliği arttırabilir. Rekreasyonel futbol aynı zamanda, sağlıklı orta yaşlı bireylerde ve hafif-orta düzeyde hipertansif antrenmansız bireylerde kardiyorespiratuar uygunluğu geliştirebilir. Tip 2 diyabetli bireylerde kardiyorespiratuar uygunluğu (VO2 maks) geliştirmenin yanında vücut yağ oranını ve kan trigliserit seviyesini düşürebilir, total kolesterolü azaltabilir. 2018 yılında yapılan bir çalışmada okçuluk, atıcılık, softball ve beyzbol oyuncularında %25 ila %39 arasında değişen oranda diyabet için önemli risk faktörlerinden biri olan obezite görülmüştür. Bu yüzden risk altındaki sporcu bireylerde beslenme alışkanlıkları ve ergojenik destek kullanımı da dahil olmak üzere bir çok konuda dikkat edilmesi gerekir. Sporcuların antrenman ve yarışma boyunca performanslarını sürdürebilmeleri için uygun beslenmeleri önemlidir. ACSM ve Amerikan diyet birliği (American Diet Assosiation) genel olarak sporcular için 6-10 g/kg (her bir kg vücut ağırlığı için) günlük karbonhidrat tüketilmesini, endurans sporcuları için 1,2-1,4 gr/kg arası kuvvet sporcuları için 1,6-1,7 g/kg protein tüketilmesini nitrojen dengesi ve kas kütlesinin korunması için tavsiye eder. Ağırlıklı olarak doymamış yağlardan oluşan yağ tüketimi ise günlük besin tüketiminin %20-25 arasında olması gerekir. Sporcular arasında sıklıkla tek bir besin kullanımı (Ör: proteinin fazla kullanılması) yaygın olarak görülür. Diyabetli sporcuların karbonhidratın kısıtlandığı diyetlerden kaçınmaları ve enerjinin %55-60 ı karbonhidrattan, %12-18 inin proteinden, %25-30 unun ise yağlardan elde edildiği dengeli bir diyet yapmaları önerilebilir. Anabolik steroid kullanımı 238 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & TİP 2 DİYABET hipertansiyon ve bazı kardiyovasküler hastalıklar, karaciğer hastalıkları, hormonal disfonksyonlar, anormal lipoprotein değişiklikleri ile sonuçlanabilir. Bu yüzden riskli sporcu bireylerde anormal steroid kullanımından kaçınılmalıdır. Sporcu birey, diyabetin uzun süreli komplikasyonları açısından, kardiyovasküler sistem (kalp kan damarları, göz, ayak gibi…) ve sinir sistemi ile ilgili düzenli olarak muayneden geçmelidir. Sporcu bireylerde diyabet açısından en önemli riskler, egzersiz ilişkili hipoglisemi, hipergliseminin kötüleşmesi ve ketozistir. Yeterli glukoz yokluğunda kaslar enerjiyi daha çok yağlardan elde ettiği için keton cisimlerin de de artış olur. Egzersiz sırasındaki genel kurallar burda da geçerlidir. Kan şekerinin 250 mg/dL üstünde ve ketozis varlığında antrenman yapmamalıdırlar. Kan şekerinin 300mg/dL nin üstüne çıktığı durumlarda keton cisimleri olmasa dahi spor müsabakasına katılmak zararlı olabilir. Antrenman programından önce insülin kullanan bireylerde insülin dozunun %20-50 arasında azaltılması gerekir. İnsülin azaltılması egzersizin şiddet ve süresine göre hızlı etki eden bolus dozları, orta etkili yada uzun etkili insülin dozlarının hepsini içerebilir. Egzersiz sırasında aktif olan kaslara enjeksiyon yapılmasının insülinin daha hızlı emilmesine sebep olabileceği, enjeksiyon bölgesini değiştirmenin de insülin absorbsiyonunu etkileyebileceği, aynı zamanda, enjeksiyon bölgesine buz yada sıcak uygulama yapılmasının insülinin absorbsiyonunu etkileyebileceği de unutulmamalıdır. Egzersiz ilişkili hipoglisemiyi engellemenin bir yolu da karbonhidrat desteğidir. Gerekli krabonhidrat spor aktivitesinin, süresi şiddeti gibi faktörlerle değişmekler birlikte genelde 15-60 g arasındadır. %5-10 karbonhidrat içeren içecekler aynı zamanda susuzluğun engellenmesi için de avantajlıdır. Bir çok sporcu içeceği %6-7 arasında karbonhidrat içermektedir. %10 üstündeki karbonhidratlar gastrointestinal sistemde rahatsızlığa sebep olduğundan seyreltilmesi yerinde olacaktır. Bazı spor aktivitelerinin doğaları gereği süre açısından tam olarak önceden kestirilemeyeceğini, unutmamak gerekir. Egzersize glukoz cevabı egzersiz şiddeti, süre, günün hangi saatinde yapıldığı, çevreyle ilgili faktörler, diyet, emosyonel stres gibi faktörlere bağlı olarak değişeblir. Bu yüzden glisemik cevaplar yakın takip edilmeli, dinamik olarak hipoglisemi ile ilgili stratejiler güncellenmelidir. 239 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK BÖLÜM KAYNAKLARI American Diabetes Association. (2004). Nutrition principles and recommendations in diabetes. Diabetes care, 27(suppl 1), s36-s36. American Diabetes Association. (2019). 2. Classification and diagnosis of diabetes: standards of medical care in diabetes—.2019. Diabetes care, 42(Supplement 1), S13-S28. American Diabetes Association. 6. Glycemic Targets: Standards of Medical Care in Diabetes-2019. . Diabetes Care. 2019 Jan;42(Suppl 1):S61-S70. American Diabetes Association: 10. Cardiovascular disease and risk management: Standards of Medical Care in Diabetes--2019. Diabetes Care. 42(suppl 1):S103-23, 2019. American Diabetes Association: 11. Microvascular complications and foot care: Standards of Medical Care in Diabetes--2019. . basım yeri bilinmiyor : Diabetes Care. 42(suppl 1):S124-38, 2019. Andersen, T. R., Schmidt, J. F., Thomassen, M., Hornstrup, T., Frandsen, U., Randers, M. B., ... & Bangsbo, J. (2014). A preliminary study: effects of football training on glucose control, body composition, and performance in men with type 2 diabetes. Scandinavian journal of medicine & science in sports, 24, 4356. Armstrong, M. J., & Sigal, R. J. (2015). Exercise as medicine: key concepts in discussing physical activity with patients who have type 2 diabetes. Canadian journal of diabetes, 39, S129-S133. Baldi, J. C., & Snowling, N. (2003). Resistance training improves glycaemic control in obese type 2 diabetic men. International journal of sports medicine, 24(06), 419-423. Balducci, S., Zanuso, S., Nicolucci, A., De Feo, P., Cavallo, S., Cardelli, P., ... & Pugliese, G. (2010). Effect of an intensive exercise intervention strategy on modifiable cardiovascular risk factors in subjects with type 2 diabetes mellitus: a randomized controlled trial: the Italian Diabetes and Exercise Study (IDES). Archives of internal medicine, 170(20), 1794-1803. Balk, E. M., Earley, A., Raman, G., Avendano, E. A., Pittas, A. G., & Remington, P. L. (2015). Combined diet and physical activity promotion programs to prevent type 2 diabetes among persons at increased risk: . a systematic review for the : Community Preventive Services Task Force. Annals of internal medicine, 163(6), 437-451. Bianchi, L., & Volpato, S. (2016). Muscle dysfunction in type 2 diabetes: a major threat to patient’s mobility and independence. Acta diabetologica, 53(6), 879-889. Bozdemir Ozel, C., Arikan, H., Demirtas, R. N., Saglam, M., Calik-Kutukcu, E., Vardar-Yagli, N., ... & Cakmak, A. (2019). Evaluation of exercise capacity using two field tests in patients with metabolic syndrome. Disability and Rehabilitation, 1-7. 240 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & TİP 2 DİYABET Bruun, D. M., Bjerre, E., Krustrup, P., Brasso, K., Johansen, C., Rørth, M., & Midtgaard, J. (2014). Community-based recreational football: a novel approach to promote physical activity and quality of life in prostate cancer survivors. International journal of environmental research and public health, 11(6), 5567-5585. Centers for Disease Control and Prevention. (2017). National diabetes statistics report, 2017. Chudyk, A., & Petrella, R. J. (2011). Effects of exercise on cardiovascular risk factors in type 2 diabetes: a meta-analysis. . basım yeri bilinmiyor : Diabetes care, 34(5), 1228-1237. Codella, R., Ialacqua, M., Terruzzi, I., & Luzi, L. (2018). May the force be with you: why resistance training is essential for subjects with type 2 diabetes mellitus without complications. Endocrine, 62(1), 14-25. Colberg, S. R., Sigal, R. J., Fernhall, B., Regensteiner, J. G., Blissmer, B. J., Rubin, R. R., ... & Braun, B. (2010). . Exercise and type 2 diabetes: the American College of Sports Medicine and the American Diabetes Association: joint position statement : executive summary. Diabetes care, 33(12), 2692-2696. Colberg, S. R., Sigal, R. J., Yardley, J. E., Riddell, M. C., Dunstan, D. W., Dempsey, P. C., ... & Tate, D. F. (2016). . Physical activity/exercise and diabetes: a position statement of the American Diabetes Association. Diabetes care, 39(11), 2065-2079. Collins, T. C., Lunos, S., & Ahluwalia, J. S. (2010). Self-efficacy is associated with walking ability in persons with diabetes : yazarı bilinmiyor, mellitus and peripheral arterial disease. Vascular Medicine, 15(3), 189-195. Cuff, D. J., Meneilly, G. S., Martin, A., Ignaszewski, A., Tildesley, H. D., & Frohlich, J. J. (2003). Effective exercise modality to reduce insulin resistance in women with type 2 diabetes. . basım yeri bilinmiyor : Diabetes care, 26(11), 29772982. de Sousa, M. V., Fukui, R., Krustrup, P., Pereira, R. M. R., Silva, P. R. S., Rodrigues, A. C., ... & da Silva, M. R. (2014). Positive effects of football on fitness, lipid profile, and insulin resistance in B razilian patients with type 2 diabetes. . Scandinavian journal of medicine & science in sports, 24, 57-65. DUBÉ, M. C., Weisnagel, S., PRUD’HOMME, D. E. N. I. S., & LAVOIE, C. (2005). Exercise and newer insulins: how much glucose supplement to avoid hypoglycemia?. Medicine & Science in Sports & Exercise, 37(8), 1276-1282. Exercise prescription in patients with different combinations of cardiovascular disease risk factors: a consensus statement from the EXPERT working group. Sports medicine, 48(8), 1781-1797. Fletcher, G. F., Ades, P. A., Kligfield, P., Arena, R., Balady, G. J., Bittner, V. A., ... & Gulati, M. (2013). Exercise standards for testing and training: a scientific statement from the American Heart Association. Circulation, 128(8), 873934. 241 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Forbes, J. M., & Cooper, M. E. (2013). Mechanisms of diabetic complications.. Physiological reviews, 93(1), 137-188. Frediani, J. K., Bienvenida, A. F., Li, J., Higgins, M. K., & Lobelo, F. (2020). Physical fitness and activity changes after a 24-week soccer-based adaptation of the US diabetes prevention program intervention in Hispanic men. Progress in Cardiovascular Diseases. Gawrecki, A., Naskret, D., Niedzwiecki, P., Duda-Sobczak, A., Araszkiewicz, A., & Zozulinska-Ziolkiewicz, D. (2017). High-intensity exercise in men with type 1 diabetes and mode of insulin therapy. : International journal of sports medicine, 38(04), 329-335. Gulsin, G. S., Henson, J., Brady, E. M., Sargeant, J. A., Wilmot, E. G., Athithan, L., ... & Khunti, K. (2020). Cardiovascular determinants of aerobic exercise capacity in adults with type 2 diabetes. Diabetes Care, 43(9), 2248-2256. Handelsman Y et al: American Association of Clinical Endocrinologists and American College of Endocrinology clinical practice guidelines for developing a diabetes mellitus comprehensive care plan--2015. Endocr Pract. 21(suppl 1):1-87, 2015. Hansen, D., Niebauer, J., Cornelissen, V., Barna, O., Neunhäuserer, D., Stettler, C., ... & Vanhees, L. (2018). Exercise prescription in patients with different combinations of cardiovascular disease risk factors: a consensus statement from the EXPERT working group. Sports medicine, 48(8), 1781-1797. Holland, A. E., Spruit, M. A., Troosters, T., Puhan, M. A., Pepin, V., Saey, D., ... & Wanger, J. (2014). . An official European Respiratory Society/American Thoracic Society technical standard: field walking tests in chronic respiratory disease. Holten, M. K., Zacho, M., Gaster, M., Juel, C., Wojtaszewski, J. F., & Dela, F. (2004). Strength training increases insulin-mediated glucose uptake, GLUT4 content, and insulin signaling in skeletal muscle in patients with type 2 diabetes. . basım yeri bilinmiyor : Diabetes, 53(2),. Hornsby, W. G., & Chetlin, R. D. (2005). . basım yeri bilinmiyor : Management of competitive athletes with diabetes. Diabetes Spectrum, 18(2), 102-107. Ibáñez, J., Izquierdo, M., Martínez‐Labari, C., Ortega, F., Grijalba, A., Forga, L., ... & Gorostiaga, E. M. (2010). Resistance training improves cardiovascular risk factors in obese women despite a significative decrease in serum adiponectin levels. Obesity, 18(3), 535-541. InterAct Consortium. (2013). The link between family history and risk of type 2 diabetes is not explained by anthropometric, lifestyle or genetic risk factors. the EPIC-InterAct study. Diabetologia, 56(1), 60-69. International Hypoglycaemia Study Group: Glucose concentrations of less than 3.0 mmol/L (54 mg/dL) should be reported in clinical trials: a joint position statement of the. basım yeri bilinmiyor : of the American Diabetes Association and the European Association for the Study of Diabetes. Diabetes Care. 40(1):155-7, 2017. 242 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & TİP 2 DİYABET Jelleyman, C., Yates, T., O'Donovan, G., Gray, L. J., King, J. A., Khunti, K., & Davies, M. J. (2015). The effects of high‐intensity interval training on glucose regulation and insulin resistance: a meta‐analysis. Obesity reviews, 16(11), 942-961. Kim, Y. S., Seifert, T., Brassard, P., Rasmussen, P., Vaag, A., Nielsen, H. B., ... & van Lieshout, J. J. (2015). Impaired cerebral blood flow and oxygenation during exercise in type 2 diabetic patients. : Physiological reports, 3(6), e12430. Kitabchi, A. E., & Nyenwe, E. A. (2006). Hyperglycemic crises in diabetes mellitus: diabetic ketoacidosis and hyperglycemic hyperosmolar state. Endocrinology and Metabolism Clinics, 35(4), 725-751. Koliaki, C., & Roden, M. (2016). . Alterations of mitochondrial function and insulin sensitivity in human obesity and diabetes mellitus. : Annual review of nutrition, 36, 337-367. Kosinski, C., Besson, C., & Amati, F. (2019). Exercise testing in individuals with diabetes, practical considerations for exercise physiologists. Frontiers in physiology, 10, 1257 : yazarı bilinmiyor. Krustrup, P., Nielsen, J. J., Krustrup, B. R., Christensen, J. F., Pedersen, H., Randers, M. B., ... & Bangsbo, J. (2009). Recreational soccer is an effective health-promoting activity for untrained men. . British journal of sports medicine, 43(11), 825-831. Kuwata, H., Okamura, S., Hayashino, Y., Tsujii, S., Ishii, H., & Diabetes Distress and Care Registry at Tenri Study Group. (2017). Higher levels of physical activity are independently associated with a lower incidence of diabetic retinopathy in Japanese patients with type 2 diabetes: A prospective cohort study, Diabetes Distress and Care Registry at Tenri (DDCRT15). Plos one, 12(3), e0172890. Kuziemski, K., Słomiński, W., & Jassem, E. (2019). Impact of diabetes mellitus on functional exercise capacity and pulmonary functions in patients with diabetes and healthy persons. BMC endocrine disorders, 19(1), 2. Layton, A. M. (2015). Update in Exercise Testing. Current Physical Medicine and Rehabilitation Reports, 3(3), 222-231. Lee, M. C. (2018). Validity of the 6-minute walk test and step test for evaluation of cardio respiratory fitness in patients with type 2 diabetes mellitus. Journal of exercise nutrition & biochemistry, 22(1), 49. Lee, S., Bacha, F., Hannon, T., Kuk, J. L., Boesch, C., & Arslanian, S. (2012). Effects of aerobic versus resistance exercise without caloric restriction on abdominal fat, intrahepatic lipid, and insulin sensitivity in obese adolescent boys: a randomized, controlled trial. Diabetes, 61(11), 2787-2795. Ley SH, Hamdy O, Mohan V, Hu FB. Prevention and management of type 2 diabetes: components and nutritional strategies. Lancet 2014; 383:1999. 243 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Loprinzi, P. D., Brodowicz, G. R., Sengupta, S., Solomon, S. D., & Ramulu, P. Y. (2014). Accelerometer-assessed physical activity and diabetic retinopathy in the United States. Jama Ophthalmology, 132(8), 1017-1019. Melvin, A., & Stears, A. (2017). Severe insulin resistance: pathologies. Practical Diabetes,. 34(6), 189-194a. Mendes, R., Sousa, N., Almeida, A., Subtil, P., Guedes-Marques, F., Reis, V. M., & Themudo-Barata, J. L. (2016). Exercise prescription for patients with type 2 diabetes—a synthesis of international recommendations: narrative review. British journal of sports medicine, 50(22), 1379-1381. Milanović, Z., Pantelić, S., Čović, N., Sporiš, G., & Krustrup, P. (2015). Is Recreational Soccer Effective for Improving VO2peak : A Systematic Review and Meta-Analysis. . Sports Medicine, 45(9), 1339-1353. Nesti, L., Pugliese, N. R., Sciuto, P., & Natali, A. (2020). Type 2 diabetes and reduced exercise tolerance: a review of the literature through an integrated physiology approach. Cardiovascular Diabetology, 19(1), 1-17. Nguyen, N. T., Nguyen, X. M. T., Lane, J., & Wang, P. (2011). Relationship between obesity and diabetes in a US adult population: findings from the National Health and Nutrition Examination Survey, . 1999–2006. Obesity surgery, 21(3), : 351-355. Pak, M., Moynes, J., Poitras, V., & Tschakovsky, M. E. (2010). Is Oxygen Consumption and Oxygen Delivery During Leg Exercise Compromised in Type II Diabetes?: 1349Board# 5 June 2 9: 30 AM-11: 00 AM. Medicine & Science in Sports & Exercise. 42(5), 242. Pan, A., Sun, Q., Bernstein, A. M., Manson, J. E., Willett, W. C., & Hu, F. B. (2013). Changes in red meat consumption and subsequent risk of type 2 diabetes mellitus:. three cohorts of US men and women. JAMA internal medicine, 173(14), 1328-1335. Pierre, N., Appriou, Z., Gratas-Delamarche, A., & Derbré, F. (2016). From physical inactivity to immobilization: Dissecting the role of oxidative stress in skeletal muscle insulin resistance and atrophy. Free Radical Biology and Medicine, 98, 197-207. Pi-Sunyer, X. (2014). The look AHEAD trial: a review and discussion of its outcomes. Current nutrition reports, 3(4), 387-391. Pollak, M. N. (2007). Insulin, insulin-like growth factors, insulin resistance, and neoplasia. The American journal of clinical nutrition, 86(3), 820S-822S. Puente-Maestu, L. (2020). Physiological rationale of commonly used clinical exercise tests. Pulmonology. Reid, R. D., Tulloch, H. E., Sigal, R. J., Kenny, G. P., Fortier, M., McDonnell, L., ... & Coyle, D. (2010). Effects of aerobic exercise, resistance exercise or both, on patient-reported health status and well-being in type 2 diabetes mellitus: a randomised trial. Diabetologia, 53(4), 632-640. 244 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & TİP 2 DİYABET Riddell, M. C., Gallen, I. W., Smart, C. E., Taplin, C. E., Adolfsson, P., Lumb, A. N., ... & Annan, F. (2017). . Exercise management in type 1 diabetes: a consensus statement. : The lancet Diabetes & endocrinology, 5(5), 377-390. Riebe, D., Franklin, B. A., Thompson, P. D., Garber, C. E., Whitfield, G. P., Magal, M., & Pescatello, L. S. (2015). Updating ACSM's recommendations for exercise preparticipation health screening. Roberts, T. J., Burns, A. T., MacIsaac, R. J., MacIsaac, A. I., Prior, D. L., & La Gerche, A. (2018). Exercise capacity in diabetes mellitus is predicted by activity status and cardiac size rather than cardiac function: a case control study. . Cardiovascular diabetology, 17(1), 44. Röhling, M., Pesta, D., Markgraf, D. F., Strassburger, K., Knebel, B., Burkart, V., ... & GDS study group. (2018). Metabolic determinants of impaired pulmonary function in patients with newly diagnosed type 2 diabetes mellitus. Experimental and Clinical Endocrinology & Diabetes, 126(09), 584-589. Segerström, Å. B., Elgzyri, T., Eriksson, K. F., Groop, L., Thorsson, O., & Wollmer, P. (2011). . Exercise capacity in relation to body fat distribution and muscle fibre distribution : in elderly male subjects with impaired glucose tolerance, type 2 diabetes. Diabetes research and clinical practice, 94(1), 57-63., . Sherwood, L. (2015). Human physiology: from cells to systems. . Cengage learning. Sigal, R. J., Armstrong, M. J., Colby, P., Kenny, G. P., Plotnikoff, R. C.,Reichert, S. M., & Riddell, M. C. (2013). . Physical activity and diabetes.Can J Diabetes, 37(Suppl 1), S40–S44. Sluik, D., Buijsse, B., Muckelbauer, R., Kaaks, R., Teucher, B., Tj, A., ... & Pala, V. (2012). Physical activity and mortality in individuals with diabetes mellitus: a prospective study and meta-analysis. Archives of internal medicine, 172(17), 1285-1295. Tadic, M., Grassi, G., & Cuspidi, C. (2020). Cardiorespiratory fitness in patients with type 2 diabetes: A missing piece of the puzzle. Heart Failure Reviews, 18. Tuttle KR et al: Diabetic kidney disease: a report from an ADA Consensus Conference. Am J Kidney Dis. 64(4):510-33, 2014. Van Sloten, T. T., Savelberg, H. H., Duimel-Peeters, I. G., Meijer, K., Henry, R. M., Stehouwer, C. D., & Schaper, N. C. (2011). . Peripheral neuropathy, decreased muscle strength and obesity are strongly associatedwith walking in persons with type 2 : diabetes without manifest mobility limitations. Diabetes research and clinical practice, 91(1), 32-39. Vounzoulaki, E., Khunti, K., Abner, S. C., Tan, B. K., Davies, M. J., & Gillies, C. L. (2020). Progression to type 2 diabetes in women with a known history of gestational diabetes:. systematic review and meta-analysis. bmj, 369. Wahl, M. P., Scalzo, R. L., Regensteiner, J. G., & Reusch, J. E. (2018). Mechanisms of aerobic exercise impairment in diabetes: a narrative review. Frontiers in endocrinology, 9, 181. 245 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Walsh, J., Heazlewood, I. T., DeBeliso, M., & Climstein, M. (2018). Comparison of obesity prevalence across 28 world masters games sports. basım yeri bilinmiyor : Edukacijski fakultet, 30. Yang, Y., Chen, S., Pan, H., Zou, Y., Wang, B., Wang, G., & Zhu, H. (2017). . Safety and efficiency of SGLT2 inhibitor combining with insulin in subjects with diabetes: : systematic review and meta-analysis of randomized controlled trials. Medicine, 96(21). Yaribeygi, H., Atkin, S. L., & Sahebkar, A. (2019). A review of the molecular mechanisms of hyperglycemia‐induced free radical generation leading to oxidative stress. Journal of cellular physiology, 234(2), 1300-1312. Zimmermann, E., Bjerregaard, L. G., Gamborg, M., Vaag, A. A., Sørensen, T. I., & Baker, J. L. (2017). Childhood body mass index and development of type 2 diabetes throughout adult life. A large-scale danish cohort study. Obesity, 25(5), 965-971. 246 Sporun Kavramsal Temelleri-TAKTİK SPORUN KAVRAMSAL TEMELLERİ-5 SPOR & KALP HASTALIKLARI Yazarlar Dr. Hülya ANDRE 1 Dr. Azize BİNGÖL DIEDHIOU 2 14. Bölüm 1 Yozgat Bozok Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi, Beden Eğitimi ve Spor Eğitimi Bölümü, Yozgat/TÜRKİYE. hulya.imamli@yobu.edu.tr 2 Şırnak Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu, Antrenörlük Eğitimi Bölümü, Şırnak/TÜRKİYE. https://orcid.org/0000-0002-7983-7190, bingolazize@gmail.com Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK GİRİŞ Günümüzde sağlık ve teknoloji alanındaki gelişmeler insanların daha uzun ve kaliteli yaşamalarına imkan sağlamaktadır. Ancak uzayan insan ömrü ile birlikte kronik hastalıkların görülme sıklığında büyük bir artış söz konusudur. Kronik hastalıklar içerisinde özellikle kalp ve damar hastalıkları en sık görülen ve başlıca ölüm nedenleri arasında yer alan bir hastalıklardır. Kalp hastalıkları genetik, yaş, sağlıksız yaşam tarzı gibi birçok faktörün etkisiyle ortaya çıkmaktadır. Bu hastalıklar genellikle uzun tedavi gerektiren ve yaşam kalitesini düşüren hastalıklardır. Bu nedenle sağlık çalışmalarında öncelikli olarak kalp hastalıklarının önlenmesi veya geciktirilmesi için önleyici tıp uygulamalarına büyük önem verilmektedir. Önleyici tıp kapsamında kalp hastalıklarından korunma ve tedavi sürecinde düzenli fiziksel aktivite ve spor yapmak oldukça önemlidir. Spor ve kalp hastalıklarının konu alındığı bu bölümde kalp hastalıklarının tanı ve tedavi uygulamalarıyla birlikte kardiyak rehabilitasyon kapsamında sporun ve egzersizin önemine yer verilmiştir. Kardiyovaküler Hastalık Belirtileri ➢ Akut koroner sendrom: Koroner arter hastalığının belirtisi, anjina pektoris, miyokard enfarktüsü semptomlarının artışı veya ani ölüm. ➢ Kardiyovasküler hastalık: Kalp ve / veya kan damarlarını içeren hastalıklar; hipertansiyon, koroner arter hastalığı, periferik arter hastalığı; aterosklerotik arter hastalıklarını içermektedir, ancak bunlarla sınırlı değildir ➢ Koroner arter hastalığı: Kalp atardamarlarının hastalığı (genellikle aterosklerotik) ➢ Miyokardiyal iskemi: Miyokardiyal oksijen taleplerine göre geçici olarak yeterli koroner kan akışının olmaması; sıklıkla anjina pektoris olarak kendini gösterir ➢ Miyokard enfarktüsü: Kalp kas dokusunun yaralanması / ölümü (Medicine, 2013) Kardiyak Rehabilitasyon Kalp hastalığı olan bireyler, düzenli egzersiz ve yaşam tarzı değişikliğinden istifade etmelidir. Kardiyak rehabilitasyon (KR), kalp ve damar hastalığı olan kişilerin maksimal fiziksel, psikolojik ve fonksiyonel kapasiteye 248 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KALP HASTALIKLARI ulaştırılması amacıyla uygulanan işlemlerin tümüne denir. KR, genellikle egzersiz ve yaşam tarzı müdahaleleri sunmak için kullanılır ve riski azaltmak, sağlıklı davranışları ve bu davranışlara uyuma teşvik etmek, engelliliği azaltmak ve kardiyovasküler hastalığı olan hastalar için aktif bir yaşam tarzını teşvik etmek için tasarlanmış koordineli, çok yönlü bir müdahaleden oluşur (Balady et al., 2007). KR hem yatarak hem de ayakta tedavi ortamlarında verilir ve aterosklerotik (damar sertleşmesi) sürecin ilerlemesini stabilize ederek, yavaşlatarak ve hatta tersine çevirerek çeşitli kalp hastalıkları olan kişilerde ölüm ve morbidite (hastalık) oranını azaltır (Taylor et al., 2004). Yatan Hasta KR Programları Belgelenmiş bir hekim sevkini takiben, bir kardiyak olay veya prosedürden sonra hastaneye yatırılan hastalar, önleyici ve rehabilite edici hizmetlere odaklanan bir yatan hasta KR programına katılmaya başlamalıdır (Thomas et al., 2007). Yatan hasta KR programı aşağıdaki maddelere odaklanmalıdır. • Mevcut klinik durum değerlendirmesi • Mobilizasyon (hareket yeteneği) • Değiştirilebilir risk faktörleri ve kişisel bakım ile ilgili bilgilerin tanımlanması ve sağlanması • Evde fiziksel aktivite ile taburcu planlaması ve günlük yaşam aktiviteleri planı ve ayakta hasta KR’a sevk. Yürümeye başlamadan önce, yetkili bir sağlık hizmeti görevlisi tarafından temel bir değerlendirme yapılmalıdır. Tablo 1’de günlük ambulasyondan (yürüme) önce dikkate alınması gereken olumsuz endikasyonların bir listesi ve Tablo 2’de bir egzersiz seansının sonlandırılması için endikasyonlar belirtilmiştir. Bu hastalar, akut kardiyak olaylarını takiben mümkün olan en kısa sürede fiziksel aktivitenin başlatılması ve ilerlemesi için hazırlık prosedürünün ardından, risk sınıflandırmasına tabi tutulmalıdır. Ayakta tedavi seansını denetleyen kişinin, yaşamsal belirtileri, kalp ve akciğer seslerini değerlendirmek, belgelemek ve hastanın kas-iskelet gücü ve esnekliği hakkında geri bildirim sağlamak için gerekli beceri ve yetkinliklere sahip olması gerekir. 249 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Tablo 1. Günlük ambulasyondan önce dikkat alınması gerekenler Amerikan Kardiyovasküler ve Pulmoner Rehabilitasyon Derneği Yatan Hastalar İçin KR Günlük Ambulasyon Parametreleri • • • • Son 8 saatte yeni veya tekrarlayan göğüs ağrısı yok Kararlı veya düşen kreatin kinaz ve troponin değerleri Dekompanse kalp yetmezliği belirtisi yok Önceki 8 saate ait normal kalp ritmi ve stabil elektrokardiyogram Tablo 2. Egzersiz programının sonlandırılması için dikkat edilmesi gerekenler Yatan Hatalarda Egzersiz Yapılırken Egzersizin Durdurulmasına Yönelik Belirtiler • Diyastolik kan basıncı (DKB) ≥110 mm Hg • Artan iş yükü ile egzersiz sırasında sistolik kan basıncında (SKB)> 10 mm Hg azalma • İlişkili belirtiler / semptomlar olan veya olmayan önemli ventriküler veya atriyal aritmiler • İkinci veya üçüncü derece kalp bloğu • Anjin, belirgin nefes darlığı ve iskemiyi düşündüren elektrokardiyogram (EKG) değişiklikleri dahil egzersiz intoleransının belirtileri / semptomları Yatan ve ayakta hasta için KR endikasyonları ve kontrendikasyonları Tablo.3.’de listelenmiştir, bunlara ilişkin istisnalar, sorumlu hekimin veya hastanın kişisel doktorunun ve KR ekibinin klinik yargısına dayalı olarak düşünülmelidir. Akut olay veya müdahaleden sonra hastanede kalış süresinin kısalmasına ilişkin eğilim, hasta değerlendirmesi ve herhangi bir yatan hastanın KR müdahalesi için mevcut olan süreyi sınırlamaktadır. Elektif perkütan koroner girişim (Ameliyatsız, ciltten bir damar yoluyla girilerek koroner damarları açmada kullanılan balon anjiyoplasti-stent ve diğer işlemler) geçiren hastalar, hastaneye yatıştan itibaren 24 saat içinde taburcu edilebilir ve miyokard enfarktüsü (kalp krizi), akut koroner sendrom , koroner arter baypas grefti veya açık kapak cerrahisi veya transluminal kapak girişimleri gibi karmaşık olmayan olayları veya prosedürleri olan hastalar genellikle 5 gün içinde taburcu edilir. Erken iyileşme dönemindeki faaliyetler ve programlar, miyokard enfarktüsünün boyutuna ve iyileşme sırasında herhangi bir komplikasyonun ortaya çıkmasına bağlı olacaktır. Bu faaliyetler öz bakımı içermelidir; kol ve bacak hareket açısı, postüral değişiklikler ve sınırlı, denetimli ambulasyon (Cardiovascular & Rehabilitation, 2013). Bir 250 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KALP HASTALIKLARI Miyokard enfarktüsünden sonraki ilk 12-24 saat içinde aralıklı oturma veya ayakta durma gibi yerçekimsel strese basit maruz kalma, sıklıkla bir akut kardiyak olayı ve ardından yatak istirahatini izleyen egzersiz performansının kötüye gitmesini önleyebilir (Chobanian, Lille, Tercyak, & Blevins, 1974; Convertino, 2003). Yatan hastalar için optimal egzersiz dozu tanımlanmamıştır. Hastalar, günde üç ile dört kez asgari yardımla veya hiç yardım almadan, kendi kendine bakım faaliyetlerinden kısa ve orta mesafeli yürüyüşlere, hastane biriminde bağımsız ambulasyona geçmelidir. Aktivite hedefleri, genel bakım planının bir parçası olmalıdır. Diğer aktiviteler, eve dönüş hazırlığı için üst vücut hareket egzersizlerini ve minimum merdiven çıkmayı içerebilir (Cardiovascular & Rehabilitation, 2013). Aktivite miktarı ve ilerleme hızı, kalifiye bir personel tarafından günlük olarak gerçekleştirilen bireysel bir hasta değerlendirmesi ile yönlendirilmelidir. Algılanan zorluk derecelendirilmesi, egzersiz yoğunluğunun ölçülmesinde faydalı olabilir. Genel olarak, yatan hasta egzersiz seansını sonlandırma kriterleri, düşük yoğunluklu egzersiz testini sonlandırma kriterleri ile benzerdir. Tüm hastalar yatan hasta egzersizi için uygun aday olmasa da, hemen hemen tümü, kardiyovasküler hastalık risk faktörlerinin değerlendirilmesi, fiziksel aktivite danışmanlığı, hasta ve aile eğitimi dahil olmak üzere bir miktar yatarak tedavi müdahalesinden faydalanmalıdır. Tablo 3. KR’un endikasyon ve kontrendikasyonları Yatarak ve Ayakta Tedavi KR Endikasyonları ve Kontrendikasyonları Endikasyonlar: • Tıbbi olarak stabil miyokard infarktüsü • Kararlı anjina (göğüste ağrı, sıkışma ve baskı hissi) • Koroner arter baypas cerrahisi (Kalbin kendi damarlarındaki (koroner arterler) daralmanın ilerisine, vücudun başka yerlerinden alınan damarlarla damar köprüleri oluşturma işlemi) • Perkütan transluminal koroner anjiyoplasti (koroner anjiyografi sonrasında saptanmış olan kalbi besleyen damarlardaki daralma ya da tam tıkanmaların tedavisinde kullanılan yöntem) • Sistolik veya diyastolik disfonksiyonun neden olduğu stabil kalp yetmezliği (kardiyomiyopati) • Kalp nakli • Kalp kapak hastalığı / cerrahi • Periferik arter hastalığı (arter duvarının tabakaları arasında kolesterol içeriği yoğun olan, damar içine doğru uzanan kabartılar sonucunda 251 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK damarların daralması ve bunun sonucunda damarın beslediği bölgeye yeterince kan gidememesi durumu) • Diabetes mellitus, dislipidemi, hipertansiyon veya obezite teşhisi ile koroner arter hastalığı riski altında olanlar • Hekim sevkine ve rehabilitasyon ekibinin mutabakatına bağlı olarak yapılandırılmış egzersiz ve / veya hasta eğitiminden yararlanabilecek diğer hastalar Kontrendikasyonlar: • Kararsız anjina • Kontrolsüz hipertansiyon - yani istirahat sistolik kan basıncı> 180 mm Hg ve / veya istirahat diyastolik kan basıncı> 110 mm Hg • Semptomlarla birlikte> 20 mm Hg ortostatik kan basıncı düşüşü • Önemli aort darlığı (aort kapak alanı <1.0 cm2) • Kontrolsüz atriyal veya ventriküler aritmiler • Kontrolsüz sinüs taşikardisi (> 120 atım ∙ dk − 1) • Dengesiz kalp yetmezliği • Kalp pili olmadan üçüncü derece atriyoventriküler blok • Aktif perikardit (kalp zarı iltihaplanmasıdır) veya miyokardit (kalp kası iltihabı) • Yakın zamanda ortaya çıkan emboli (kan pıhtısı) (pulmoner veya sistemik) • Akut tromboflebit (yüzeyel damarlarda ve özellikle varisli damarlarda iltihap ve içinde pıhtı oluşması) • Aort diseksiyonu (aort damarının farklı sebeplerle yırtılması ve duvar içine kan dolması) • Akut sistemik hastalık veya ateş • Kontrolsüz diabetes mellitus • Egzersizi yasaklayacak şiddetli ortopedik durumlar • Akut tiroidit, hipokalemi (potasyum azlığı), hiperkalemi (potasyum fazlalığı) veya hipovolemi (susuz kalma) gibi diğer metabolik durumlar (yeterince tedavi edilene kadar) • Şiddetli psikolojik bozukluk Hasta taburcu edilirken, izin verilen ve kaçınmaları gereken yorucu faaliyetler (örneğin, ağır kaldırma, merdiven çıkma, bahçe işi, ev işleri) gibi özel talimatlar ile ilgili bilgi sahibi olmalıdır (Antman et al., 2004). Ayrıca, hastaneden ayrılmadan önce güvenli, aşamalı bir egzersiz planı oluşturulmalıdır. Bir egzersiz testi veya klinik olarak denetlenen ayakta KR programına başlayana kadar, kalp atış hızının üst sınırı veya egzersiz sırasında kaydedilen algılanan zorluk derecesi, yatan hasta programı sırasında 252 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KALP HASTALIKLARI gözlemlenen seviyeleri aşmamalıdır. Hastalara, egzersiz intoleransını ve tıbbi değerlendirme ihtiyacını düşündüren anormal belirti ve semptomları belirlemeleri konusunda danışmanlık verilmelidir. Tüm uygun hastalar, yaşam kalitesinin ve fonksiyonel kapasitenin iyileştirilmesi ve morbidite ve mortalite riskinin azaltılması için klinik olarak denetlenen ayakta hasta KR programına katılmaya kuvvetle teşvik edilmelidir. Ayakta KR Tablo 4’te bahsedilen ayakta KR, yakın zamanda miyokard enfarktüsü, akut koroner sendrom olayı / anjin, koroner arter baypas cerrahisi, perkütan koroner girişim, kalp yetmezliği, hastaneye yatış, kalp kapakçığı onarımı veya replasmanı ve kalp veya kalp / akciğer transplantasyonu olan hastalar için klinik kılavuzlarda yer alan ikincil önlem niteliğinde bir tavsiyedir (Thomas et al., 2007). Ayakta KR’un hedefleri Tablo 5'te ve bileşenleri Tablo 6'da listelenmiştir. Tablo 4. Kılavuz tavsiye düzeyi için tanımlar Kılavuz Tavsiye Düzeyi için Tanımlar Önerilerin Sınıflandırılması I: Belirli bir prosedürün veya tedavinin yararlı ve etkili olduğuna dair kanıt ve / veya genel mutabakat bulunan koşullar II: Bir prosedürün veya tedavinin yararlılığı / etkililiği hakkında çelişkili kanıtların ve / veya görüş ayrılığının olduğu durumlar III: Prosedürün / tedavinin yararlı / etkili olmadığı ve bazı durumlarda zararlı olabileceğine dair kanıt ve / veya genel mutabakat bulunan koşullar Kanıt Düzeyi A: Çok sayıda randomize klinik çalışmadan elde edilen veriler B: Tek bir randomize çalışmadan veya rastgele olmayan çalışmalardan elde edilen veriler C: Uzmanların fikir birliği görüşü Tablo 5. Ayakta KR hedefleri Ayakta KR Hedefleri • Hastanın güvenli ve etkili bir egzersiz ve yaşam tarzı fiziksel aktivite programını uygulamasına yardımcı olun. • Klinik durumdaki değişikliği tespit etmek için uygun denetim ve izleme sağlayın. • Tıbbi yönetimi geliştirmek için hastanın sağlık hizmeti sağlayıcılarına sürekli gözetim sağlayın. 253 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK • Hastayı mesleki ve eğlence faaliyetlerine geri gönderin veya bu etkinlikleri hastanın klinik durumuna göre değiştirin. • Agresif yaşam tarzı yönetimi ve kardiyoprotektif ilaçların akıllıca kullanımı yoluyla ikincil korumayı (örn. Risk faktörü modifikasyonu) optimize etmek için hasta ve eş / partner / aile eğitimi sağlayın. Tablo 6. Ayakta KR bileşenleri Ayakta KR Bileşenleri • Agresif yaşam tarzı yönetimi hakkında kardiyovasküler risk faktörü değerlendirmesi ve danışmanlık • İkincil bir kardiyak olay riskini azaltmak ve sağlıklı yaşam tarzı değişiklikleri yapmak için eğitim ve destek • Güvenli ve etkili bir kişiselleştirilmiş egzersiz planının geliştirilmesi ve uygulanması / denetimi • Kan basıncını, lipidleri / kolesterolü ve diabetes mellitusu iyileştirmek amacıyla izleme • Psikolojik / stres değerlendirmesi ve danışmanlık • İlerleme ve ilgili tıbbi yönetim konularında her hastanın doktoru ve diğer sağlık hizmeti sağlayıcılarıyla iletişim • Uygun mesleki ve eğlence faaliyetlerine dönün Hekim sevk veya program girişi sırasında aşağıdaki değerlendirmeler yapılmalıdır. ✓ En son kardiyovasküler olay, komorbiditeler (bir veya daha fazla hastalığın temel hastalığa veya ek olarak aynı zamanda görülmesi) ve diğer ilgili tıbbi geçmişi içeren tıbbi ve cerrahi geçmiş ✓ Kardiyopulmoner ve kas-iskelet sistemi ağırlıklı fizik muayene ✓ 12 elektrotlu elektrokardiyogram (EKG), koroner anjiyogram, ekokardiyogram, stres testi (egzersiz veya farmakolojik çalışmalar), kalp ameliyatları veya perkütan girişimler ve kalp pili / implante edilebilir defibrilatör implantasyonu dahil olmak üzere son kardiyovasküler testlerin ve prosedürlerin gözden geçirilmesi ✓ Doz, uygulama yolu ve sıklık kardiyovasküler hastalık risk faktörleri dahil mevcut ilaçlar Egzersiz eğitimi, kalp hastalığı olan çoğu hasta için güvenli ve etkilidir; bununla birlikte, tüm hastalar egzersiz eğitimi sırasında kalp ile ilgili bir olayın meydana gelme risklerine göre sınıflandırılmalıdır. Egzersiz için rutin risk değerlendirmesi, kalifiye personel tarafından uygun görüldüğü şekilde, her 254 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KALP HASTALIKLARI KR seansı öncesinde, sırasında ve sonrasında gerçekleştirilmeli ve aşağıdakileri içermelidir. • Kalp atış hızı • Kan basıncı • Vücut ağırlığı • Aktiviteyle ilgili olmayan klinik durumdaki değişikliğin semptomları veya kanıtı (örn. İstirahatte nefes darlığı, sersemlik veya baş dönmesi, çarpıntı veya düzensiz nabız, göğüs ağrısı, ani kilo artışı) • Egzersiz intoleransının belirtileri ve kanıtı • İlaçlarda değişiklik ve reçete edilen ilaç rutinine uyma • Telemetri, Bluetooth veya kablolu izleme, defibrilatör kaşıklarını kullanarak "hızlı bakış" izleme, hastanın risk durumuna ve doğru ritim algılama ihtiyacına bağlı olarak periyodik ritim şeritleri veya EKG olmayan kalp atım hızı (KAH) izleme cihazlarından oluşabilen EKG ve KAH gözetimi. Egzersiz Testi Denetimli egzersiz ve KR’a katılmaya devam eden hastalarda periyodik olarak bir egzersiz testi de kullanılabilir. Egzersiz testinde aşağıdaki konular göz önünde bulundurulmalıdır. • Test semptomlarla sınırlı olmalı ve standart egzersiz testi prosedürlerini kullanmalıdır. • Egzersiz testi ve egzersize katılımı ile ilgili olarak bir beta blokerin zamanlaması özellikle dikkate alınmalıdır çünkü bu, kalp atış hızını ve ardından kalp atış hızına dayalı egzersiz öngörüleri üzerinde bir etkiye sahip olabilir. Egzersiz reçetesi, bir egzersiz testinin sonuçları mevcut olmadığında egzersizin şiddetine rehberlik etmek için metodoloji sağlar. Egzersiz Reçetesi Görünüşte sağlıklı yetişkin popülasyon için kullanılan egzersiz reçetesi teknikleri, kardiyovasküler hastalığı (KVH) olan birçok kişiye uygulanabilir. Bu bölümde, bilinen KVH'si olan hastalar için egzersiz reçetesine ilişkin özel hususlara ve değişikliklere değinilmiştir. 255 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Tablo 7. Ayakta KR’a Katılan Kardiyovasküler Hastalığı Olan Kişiler İçin Egzersizin Sıklığı Şiddeti Süresi ve Tipi ile İlgili Öneriler Aerobik Sıklığı Kuvvet Birbirini takip etmeyen günlerde 2-3 g/h En az 3 g/h Tercihen ≤ 5 g/h Bir egzersiz testi ile, kalp atış hızı rezervi, oksijen alım rezerv yüzdesi veya VO2peak kullanarak egzersiz kapasitesinin %40-80'i kullanılmalı. Şiddeti Egzersiz testi olmadan, oturarak veya ayakta, dakikada dinlenik kalp atımından 20-30 vuruş fazla veya 620 algılanan zorluk ölçeğinde 12-16 zorluk derecesi kullanılmalı Önemli bir yorgunluk olmadan her egzersizin 10-15 tekrarı; 6-20 algılanan zorluk ölçeğinde 11-13 veya 1 maksimum tekranın %40-60'ı 1-3 set; Büyük kas gruplarına odaklanan 8-10 farklı egzersiz. Süresi 20-60 dk Tipi Kol ergometresi, üst ve alt (çift etkili) ekstremite ergometresi, dik ve yatay bisklet, eliptik, merdiven tırmanıcı, koşu bandı. Hastanın kullanması için güvenli ve rahat olan ekipman seçilmeli Esneklik ≥2-3 g/h, En etkili olan günlük yapılması Gerginlik veya hafif rahatsızlık hissetme noktasına kadar Statik germe için 15 s tutma; Her egzersiz ≥4 tekrar Statik ve dinamik germe, uzuvların ana eklemlerine ve belin alt kısmına odaklanmalıı; PNF tekniğini düşünülebilir (Cardiovascular & Rehabilitation, 2013; Fletcher et al., 2013) Egzersiz Yapılırken Dikkate Alınması Gerekenler • Egzersiz sıklığı, egzersiz toleransı, egzersiz şiddeti, zindelik ve diğer sağlık hedefleri ve genel programa dahil edilen egzersiz türleri gibi çeşitli faktörlere bağlıdır. • Yetişkinler ve yaşlı yetişkinler için genel kurallar, her biri en az 10 dakikalık egzersiz seansları önerilmektedir (Chodzko-Zajko et al., 2009; Garber et al., 2011). Bununla birlikte, çok sınırlı egzersiz kapasitesine sahip hastalar için, 256 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KALP HASTALIKLARI birden defadan kısa (yani <10 dk) günlük seanslar başlangıç noktası olarak düşünülebilir (Garber et al., 2011). <10 dakika nöbetlerle başlarsa, aerobik egzersiz süresinde kademeli bir artış önerilir (Garber et al., 2011). Bu, seans başına 1-5 dakika olabilir. • Hastalar, yukarıda özetlenen tavsiyeleri izleyerek bazı egzersiz seanslarını bağımsız olarak (yani doğrudan gözetim olmaksızın) yapmaya teşvik edilmelidir. • Bir hastanın tanımlanmış bir iskemik eşiği varsa, egzersiz şiddeti bir kalp hızında ve bu noktanın altındaki çalışma hızında reçete edilmelidir. Böyle bir eşik belirlendiyse, kalp atış hızına dayalı şiddetin üst sınırı, iskeminin başlangıçta tanımlandığı kalp hızının minimum 10 atım/dk altında olmalıdır (Fletcher et al., 2013). Bir egzersiz testine ek olarak, egzersiz ile indüklenen ve dinlenme veya nitrogliserin ile rahatlatılan klasik anjina pektorisin varlığı, miyokardiyal iskeminin varlığı için yeterli kanıttır. • En yüksek kalp atış hızı bilinmiyorsa, aşağıdaki ilişkileri kullanarak egzersiz şiddetini belirlemek için algılanan zorluk derecesi (AZD) yöntemi kullanılmalıdır (Fletcher et al., 2013): - <12 (KR 10 Ölçeğinde <3) hafif veya kalp atım rezervi (KAR) <% 40'ı - 12–13 (KR 10 Ölçeğinde 4–6) biraz zor veya KAR % 40–59'u - 14–16 (KR 10 Ölçeğinde 7-8) zor veya KAR % 60–80'i • Bireylerin reçeteli ilaçlarını sağlık hizmeti sağlayıcılarının önerdiği şekilde her zamanki saatlerinde almaları tavsiye edilir. Adrenerjik bloke edici ajan (beta bloker) kullanan bireyler, egzersize zayıflatılmış bir KAH yanıtı ve artmış veya azalmış maksimum egzersiz kapasitesine sahip olabilir. Bir egzersiz testinden sonra veya KR sırasında beta bloker dozu değiştirilen hastalar için, yeni bir kademeli egzersiz testi yardımcı olabilir (Cardiovascular & Rehabilitation, 2013). • Bloker dozu değişikliği geçirmiş ancak bu değişiklikten sonra egzersiz testi yaptırmamış hastalar için egzersiz yoğunluğunu yönlendirmek için aşağıdaki öneriler kullanılabilir: (a) Belirtileri ve semptomları izleyin ve (b) en son KR’da kullanılan iş yükündeki AZD ve KAH yanıtlarını not edin. Gözlenen KAH ve AZD, hastanın egzersiz şiddeti için yeni hedefi olabilir. 257 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK • Semptomların veya klinik değişikliklerin gerektirdiği her an egzersiz testinin yapılması önerilir (Cardiovascular & Rehabilitation, 2013). Örneğin, göğüs ağrısı veya nefes darlığı düzeyinde değişiklik olan hastalarda; veya muhtemelen bir koroner revaskülarizasyon prosedürü geçirmemiş veya tam olarak revaskülarize edilmemiş veya ritim bozuklukları olan ve daha yüksek bir şiddette egzersiz yapmak isteyen iskemik etiyolojisi olanlar için. Ancak tam koroner revaskülarizasyon geçirmiş, asemptomatik veya lojistik açıdan pratik olmayan hastalarda başka bir egzersiz testi tıbbi olarak gerekli olmayabilir. • Diüretik tedavisi gören hastalar, özellikle egzersiz seanslarından sonra yüksek hacim azalması, hipokalemi veya ortostatik hipotansiyon (küçük tansiyonun 10 mm/hg’den fazla düşmesi) riski altındadır. Bu hastalar için uygun hidrasyon eğitimi verilirken egzersize kan basıncı yanıtı, baş dönmesi veya sersemlik semptomları ve aritmiler izlenmelidir (Sawka et al., 2007). • Her egzersiz seansı sırasında, dinamik ve statik germe dahil 5-10 dakikalık ısınma ve soğuma aktiviteleri ve hafif veya çok hafif aerobik aktiviteler gerçekleştirilmelidir. • Seansın aerobik egzersiz kısmı, sağlıklı bir vücut ağırlığının korunması için artan kalori harcamasına ve bununla ilişkili diğer birçok sağlık yararına vurgu yapan ritmik, büyük kas grubu aktivitelerini içermelidir. • Tüm vücut fiziksel uygunluğunu desteklemek için, üst ve alt ekstremiteleri içeren birden çok aerobik aktivite ve egzersiz ekipmanı egzersiz programına dahil edilmelidir. • Yüksek şiddetli interval antrenman (HIIT), %60-70 KAR ila %80-%90 KAR arasında değişen 3–4 dakikalık egzersiz seanslarını içermektedir. Haftada üç kez yaklaşık 40 dakika süren bu egzersizin, stabil koroner kalp hastalığı (Keteyian et al., 2014) ve kalp yetmezliği (KY) (Ehrman, Gordon, Visich, & Keteyian, 2009) olan hastalarda O2zirve'de daha büyük bir iyileşme sağladığı gösterilmiştir. HIIT'in, standart sürekli, orta yoğunluklu egzersize kıyasla koroner arter baypass (Moholdt et al., 2009) sonrasında hastalarda O2zirve'de daha uzun vadeli iyileşmelerle sonuçlandığı da gösterilmiştir. HIIT'in kardiyo vasküler hastalığı (KVH) olanlarda zirve aerobik kondisyonu arttırmanın hem güvenli hem de çok etkili bir yöntemi olabileceği görülmektedir (Weston, Wisløff, & Coombes, 2014). 258 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KALP HASTALIKLARI • Dikkate alınması gereken güvenlik faktörleri arasında hastanın klinik durumu, risk sınıflandırması kategorisi, egzersiz kapasitesi, iskemik / anjina eşiği, kas-iskelet sistemi sınırlamaları ve bilişsel / psikolojik bozukluk yer almaktadır. • KR’da egzersiz yapanlara rehberlik ederken dikkate alınması gereken faktörler arasında hastalık öncesi aktivite seviyesi, mesleki hedefler ve gereksinimler ile kişisel sağlık / uygunluk hedefleri yer almaktadır. • Kuvvet egzersiz hacmi, bireysel bir hasta iki ardışık egzersiz gününde istenen tekrar sayısında bir ile iki tekrarı rahatça tamamlayabildiğinde % 2 10'luk artış yapılabilir (Kraemer et al., 2002). • Kuvvet egzersizi ve statik germe sırasında nefesi tutmaktan kaçının. Ön Katılım Egzersiz Testi Olmadan Egzersiz Reçetesi Daha kısa hastanede kalış süreleri, daha agresif müdahaleler ve tanısal prosedürlerin daha fazla karmaşıklığı nedeniyle, hastalar egzersiz testi yaptırmadan KR’a başlamaktadırlar. Hastanın aşırı kondisyon kaybı, ortopedik sınırlamalar, son zamanlarda başarılı perkütan girişim veya rezidüel obstrüktif koroner arter hastalığı olmadan revaskülarizasyon cerrahisi nedeniyle bir katılım öncesi egzersiz testi kullanılamayabilir. Bir egzersiz testi yapılıncaya kadar, egzersiz reçetesi prosedürleri bu kılavuzdaki tavsiyelere, yatarak tedavi aşamasında ve evde egzersiz aktiviteleri sırasında neler yapılacağına dayandırılabilir. Egzersize yön vermek için AZD kullanılması tavsiye edilir. Hasta, aşırı yorgunluk, baş dönmesi veya sersemlik, kronotropik yetersizlik (egzersiz testinde KAH’nın dakikada 100'ün üzerine çıkamaması) ve iskemi belirti ile semptomları gibi egzersiz intoleransının belirti ve semptomları açısından yakından izlenmelidir. Yaşam Tarzı Fiziksel Aktivite Ayakta bakım egzersiz programlarına katılanlar seans başına yaklaşık 300 kcal harcamaktadır (Schairer et al., 1998). Dolayısı ile, haftada üç kez katılanlar egzersiz seanslarında haftada <1.000 kcal harcamaktadır. KVH riskinin azaltılması ve kilo yönetimi için kalori harcaması önerilerine dayalı olarak, hastaları program katılımı dışında düzenli fiziksel aktivite ve amaçlı egzersiz yapmaya teşvik etmek önemlidir. Egzersiz seanslarına ek olarak, hastalar, rehabilitasyon personeli tarafından değerlendirilen ve uygun 259 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK şekilde değiştirilen ev işleri, bahçe işi, alışveriş ve hobiler gibi günlük yaşam aktivitelerine kademeli olarak geri dönmeye teşvik edilmelidir. Rekabetçi sporlara katılım, American College of Cardiology (ACC) Bethesda Konferansı'nın (Thompson et al., 2005) tavsiyelerine göre yönlendirilmelidir. Nispeten ucuz adım ölçerler, adımlama teknolojisine sahip akıllı telefonlar ve diğer giyilebilir cihazlar, fiziksel aktiviteyi izlemek için yararlı olabilir ve yürüme programlarına uyumu artırabilir (Bravata et al., 2007). Bu cihazların çoğu, akıllı telefon veya tablet teknolojisinde kullanılmak üzere tasarlanmış çeşitli "uygulamalar" ile takip edilebilir. Kalp Yetmezliği Hastaları KY, düşük ejeksiyon fraksiyonu ile kalp yetmezliği (HFrEF) (EF<%40) ve korunmuş ejeksiyon fraksiyonu ile kalp yetmezliği (HFpEF), (EF>%50) veya ikisinin bir kombinasyonu durumunda efor dispnesi (nefes darlığı) ve yorgunluk olarak tanımlanır. Hastaların %25’inin ilk KY ile hastaneye yatışlarından itibaren 30 gün içinde, %66'sının ise bir yıl içinde yeniden hastaneye yatışları yapılır (Curtis et al., 2008; Madigan et al., 2012). Egzersiz; genel olarak stabil kronik KY'si olan hastaların tedavisine yönelik terapötik yaklaşımda değerli bir yardımcı olarak kabul edilmektedir ve ACC ve American Heart Association (AHA) tarafından önerilmektedir (Yancy et al., 2013). HFrEF'li hastalarda egzersiz yapmanın faydaları (Keteyian, 2011), iyileşmiş klinik sonuçları (örneğin, hastaneye yatışlar) ve sağlıkla ilişkili yaşam kalitesini (Davies et al., 2010; O’Connor et al., 2009; Piepoli, Davos, Francis, & Coats, 2004; Rich et al., 1995; Riegel et al., 2009) arttırdığı bilinmektedir. Ayrıca; egzersiz HFrEF'li hastalarda egzersiz kapasitesini (VO2zirve ile ölçüldüğü üzere %10 - % 30), merkezi hemodinamik işlevini, otonom sinir sistemi işlevini ve periferik vasküler ile iskelet kası fonksiyonlarının işlevini geliştirir (Ades et al., 2013). Sonuç olarak; bu adaptasyonlar, hastaların daha düşük bir KAH ile daha yüksek bir çalışma hızında egzersiz yapmasına veya submaksimal düzeyde egzersiz yapmasına olanak tanırken, AZD de düşer, dispne ve yorgunlukta da azalma görülür. Doğrudan VO2zirve 'i ölçen 57 çalışmanın metaanalizi, ortalama %17'lik bir iyileşme olduğunu bildirmiştir (Smart & Marwick, 2004). Bu veriler; HFpEF'li hastaların da, egzersizden fayda sağlayabileceğini göstermektedir. Bu duruma kanıt olarak; gelişmiş iskelet kası fonksiyonu, artmış yaşam kalitesi ve egzersiz kapasitesi gösterilmektedir. 260 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KALP HASTALIKLARI Egzersiz Testleri Semptomla sınırlı egzersiz testi, HFrEF'li hastalarda güvenli olup, solunan gazların indirekt ölçümü ile birleştirildiğinde, sadece egzersize elektrokardiyografik ve hemodinamik yanıtlarla ilgili yararlı bilgiler sağlamakla kalmaz, aynı zamanda prognostik bilgiler de sağlar (Fletcher et al., 2013). • Aynı yaşlardaki sağlıklı bireylerle karşılaştırıldığında, HFrEF'li hastalar, egzersize karşı daha düşük KAH, zirve atım hacmi ve zirve kardiyak output (Q) tepkisi sergilerler. • Büyük damarların (örn. brakiyal arter) ve direnç vaskülatürü vazodilatasyonunun zayıflaması, bölgesel ve lokal kan akışını sınırlar (Duscha, Schulze, Robbins, & Forman, 2008). • İskelet kası histokimyasındaki anormallikler, metabolik olarak daha aktif hücrelerin oksidatif kapasitesini sınırlar. • Yukarıda HFrEF için sıralanan üç faktör, aynı zamanda hastalarda gözlenen azalmış egzersiz kapasitesi ile ilgilidir. Normal kontrollerle karşılaştırıldığında, egzersiz toleransı yaklaşık %30 - %40 azalmıştır (Kitzman et al., 2002). Bu sınırlama nedeniyle, daha düşük bir çalışma hızında başlayan ve her aşamada çalışma oranında daha küçük artışlar uygulayan, modifiye edilmiş, Naughton protokolü gibi bir egzersiz protokolü yaygın olarak kullanılmaktadır. • Hem VO2zirve hem de dakika ventilasyon ve karbondioksit üretimi arasındaki eğim (VE – VCO2 eğimi) ilişkisi prognozla bağlantlıdır ve bir hastanın ne zaman bir KY uzmanına sevk edileceğine, sol ventrikül destek cihazı (SVDC) veya kardiyak transplant (Fletcher et al., 2013) gibi daha ileri seviye değerlendirmelere yönlendirileceğine rehberlik edebilir. Egzersiz Reçetesi KY hastalarında egzersiz yapmanın ana hedeflerinden ikisi egzersiz intoleransını tersine çevirmek ve klinik bir olay için müteakip riski azaltmak olduğundan, egzersizin özgüllüğü ilkesinden yola çıkarak sadece klinik ve fonksiyonel faydaları denenmiş ve kanıtlanmış egzersizlere uyulmalıdır. Bu nedenle yapılan egzersizler her zaman aerobik aktiviteleri içermelidir. 261 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Tablo 8. Kalp yetmezliği hastalarında egzersiz sıklığı, yoğunluğu, süresi ve egzersiz tipi önerileri Egzersiz Sıklığı Egzersiz Yoğunluğu Egzersiz Süresi Egzersiz Türü AEROBİK 3-5 gün . hafta-1 Önceki AET, KAH değerleri mevcutsa, set yoğunluğu KAR’ın %60 ve %80’i arasında ayarlanabilir. AET veya atriyal fibrilasyon varsa AZD (6-20) 11-14 kullanılmalıdır. Kademeli olarak 30 dk. gün-1’den 60 dk. .g-1’e kadar artmalıdır. DİRENÇ 1-2 gün (ardışık olmayan) . hafta-1 Üst ekstremite için 1TM’nin %40, alt vücut ekstremiteleri için 1TM’nin % 50’si egzersize başlanmalıdır. Kademeli olarak, bir kaç haftada veya ayda 1TM’un % 70’ine çıkılmalıdır. Büyük kas gruplarına odaklanan 2 set 10-15 tekrar yapılmalıdır. Koşu bandı veya serbest yürüyüş ve kondisyon bisikleti Kuvvet ve denge kaybında makine kullanımı en iyi seçenek olabilir. ESNEKLİK ≥ 2-3 gün . hafta-1 Gerginlik hissedilen noktalar veya rahatsızlık hissi veren noktalar esnetilmelidir. 10-20 saniye statik pozisyonda kalınmalıdır. Her egzersiz 2-4 defa tekrar edilmelidir. Statik, dinamik ve/veya PNF esnetme (Braith & Beck, 2008; Stein et al., 2006) Egzersiz Sırasında Dikkate Alınması Gereken Hususlar • Seçilmiş hastalarda, KAR’ın %90'ına kadar yüksek yoğunluklu aerobik interval ezgersiz düşünülebilir. HIIT, HFrEF'li stabil hastalarda VO2zirve'yi %46 oranında iyileştirdiği ve sol ventrikülün yeniden şekillenmesi ile ilişkilendirilmiştir (Keteyian, 2013; Wisløff et al., 2007). • Egzersiz reçetesi yazmaktan ve hastanın ilerlemesini denetlemekten sorumlu klinisyenin, her hafta gerçekleştirilen egzersiz şiddetinin yavaş ama zaman içinde sürekli bir şekilde artmasını sağlaması gerekir. Çoğu hasta için, reçete edilen egzersiz şiddeti yaklaşık 3–7 MET s/h olmalıdır (Keteyian et al., 2012). • Genel olarak; egzersiz şiddetinden önce eforun süresi ve sıklığı artırılmalıdır. • Hastalar, genellikle en az 4 hafta gerektiren aerobik egzersize alıştıktan ve bunu tolere ettikten sonra, kuvvet egzersizi etkinlikleri dahil edilebilir. 262 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KALP HASTALIKLARI Özel Hususlar • KY hastalarının yaklaşık %40' ı bir yılın sonunda reçete edilen egzersize devamlılık gösterir (Daly et al., 2002; Evangelista, Hamilton, Fonarow, & Dracup, 2010; O’Connor et al., 2009). • Bu popülasyonda egzersizi benimseme ve uyum sağlama açısından çok sayıda engel olduğundan; anksiyete ve depresyon tedavisi, motivasyonu artırma, ek sosyal destek arama ve ulaşım gibi lojistik sorunları yönetme gibi pek çok sorun ele alınmalıdır. • Düzenli egzersiz, SVDC kullanan hastalarda egzersiz toleransını ve yaşam kalitesini iyileştirir (Kerrigan et al., 2014). Aşağıdaki özel hususlar listesi KY ve SVDC kullanan hastalar içindir: 1. Nakil bekleyen veya hedef tedavi için SVDC kullanan hastalarda egzersiz ve egzersiz testlerinin kullanımı oldukça yaygın hale gelmektedir. Bu hastalar, 7–23 Ml/kg/dk aralığında bir VO2zirve ile düşük fonksiyonel kapasiteye sahiptir (Kerrigan et al., 2013). 2. SVDC' nin sürekli akışı nedeniyle (yani, pulsatil akış olmaması), kan basıncı stetoskopla oskültasyon yerine Doppler ile ölçülür. Dinlenme ortalama basıncı 70 ile 80 mm/Hg arasında kontrol edilmelidir (Slaughter et al., 2010). Genel olarak, ortalama arteriyel basınç (OAB) artan çalışma oranları ile hafifçe artmalıdır. Çalışmalar, OAB 70 ile 90 mm/Hg arasında tutulduğunda, yatarak tedavi ortamlarında egzersizin güvenli olduğunu göstermiştir (Scheiderer, Belden, Schwab, Haney, & Paz, 2013). 3. Egzersiz sırasında KAH, çalışma hızındaki artışla genellikle doğrusal bir şekilde artar. 4. SVDC, kademeli olarak artan egzersiz yoğunluğu sırasında genel olarak, akış hızında küçük artışlara sahiptir (muhtemelen 10 L/dk kadar yüksek). 5. Yorgunluğun erken başlaması egzersizde yaygındır. Bir egzersiz programının başlarında, gün içinde yorgunluk bildirilebilir. Yorgunluk oluşursa, aralıklı egzersiz uygulamak, sonraki egzersiz seanslarında yaşanan yorgunluk düzeyini azaltabilir. 6. KAH ve egzersiz şiddeti arasındaki ilişkiyi tanımlayan daha kesin bilgiler elde edilene kadar, egzersiz şiddetini belirlemek için AZD skalasında 11-13 aralığının kullanılması uygundur. 263 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Sternotomi Hastaları Medyan sternotomi, koroner bypas cerrahisi veya kalp kapakçığı replasmanı gibi kardiyovasküler cerrahiler için optimal erişim sağlayan standart insizyondur (cerrahi kesik). • Çoğu hasta komplikasyonsuz iyileşmesine ve yaklaşık 8-10 haftada yeterli sternal stabiliteye ulaşmasına rağmen, vakaların %16' sına kadar sternal instabilite gözlenmiştir (Balachandran, Lee, Royse, Denehy, & ElAnsary, 2014; Williams et al., 2007). Diyabet, yaş, bazı ilaçlar ve obezite gibi çeşitli faktörler; hastaların böyle bir komplikasyona yatkınlık göstermesine sebep olabilir. • Sternum ameliyatları sonrasında iyi bir sternal sabitleme ve kemiğin iyileşmesini sağlamak amacı ile sternal teller kullanılır. • Bu hastalara üst vücut için hareket genişliği kısıtlaması ve ağırlık kaldırımının kısıtlanması yaygın olarak verilen talimatlardandır. Üst vücut hareketinin kısıtlanması, genellikle hastanın hastaneye yatışı sırasında bildirilir ve ameliyattan sonra 8-12 hafta süresince, ayakta tedavi görürken de bu durumun devam etmesi istenir. • Üst vücut aktivitelerinin sınırlandırılması veya kısıtlanması genellikle aktivite tipini, yük miktarını ve hareket genişliği boyunca izin verilen hareket derecelerini içerir (Cardiovascular & Rehabilitation, 2013). • Hastaneden taburcu olduktan 5-6 hafta sonra çoğu hasta ağrısız, üst ekstremite hareket genişliğine (yük olmadan) geri döner. • Hastalar KR sırasında, belirli ritmik yüksüz ve düşük yüklü üst ekstremite aktivitelerine (örn. kol ergometrisi) teşvik edilmelidir. Medyan sternotomili bireyler için KR sırasında, 10-12 hafta boyunca genel amaç, kas gücünü/dayanıklılığını yeniden kazanmaya, geliştirmeye odaklanmaktan önce ağrısız bir hareket genişliğini sağlamak olmalıdır. Medyan sternotomili hastalarla çalışan egzersiz uzmanının önemli bir rolü, sternal instabilitenin göstergesi olan herhangi bir erken belirti veya semptom için gözetimdir. Bu durum ağrı/ rahatsızlık, sternal hareket/instabilite ve sternal tıklama için rutin değerlendirme gerektirir. Herhangi bir bulgu klinik olarak anlamlı kabul edilirse, sevk eden hekim veya cerrahı bilgilendirmek gerekir. 264 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KALP HASTALIKLARI Kalp Pili ve İmplante Edilebilir Kardiyoverter Defibrilatör Kalp pili, istirahatte ve egzersiz sırasında optimal bir KAH sağlamak, anormal ritimler durumunda atriyal ve ventriküler dolumu ve kontraksiyonu senkronize etmek ve sol dal bloğu (SDB) durumunda, sağ ve sol ventriküler kasılmayı senkronize etmek için kullanılır. Kalp pilleri faklı özellikler içeren tipleri bulunmaktadır ve hangi özellikte olduğu üzerinde harflerle belirtilmektedir. Egzersiz testi (bkz tablo 4: 1. sınıflama) fiziksel aktiviteyi veya rekabetçi sporları düşünenlerde hıza duyarlı kalp pillerinin değerlendirilmesi için belirleyicidir (Fletcher et al., 2013). Bu durumlarda egzersiz testi, KAH yanıtını optimize etmeye yardımcı olabilir ve böylece bireyin egzersiz kapasitesini artırabilir. İmplante edilebilir kardiyoverter defibrilatör (IKD), kalp ritmini izleyen ve yaşamı tehdit eden ritimler algılandığında elektrik şoku veren bir cihazdır. IKD'ler, daha önceki kardiyak arrest (kalp durması), kardiyomiyopati, KY veya anormal kalp ritimleri için etkisiz ilaç tedavisinin bir sonucu olarak; bu koşullar için risk altında olan ventriküler taşikardi (yüksek nabız) veya ventriküler fibrilasyon hastalarında kullanılır. IKD'ler aşırı hızlı veya düzensiz bir kalp atışı tespit ettiğinde, önce kalbi normal bir hız ve ritme (antitaşikardi pil) ayarlamaya çalışabilirler. Başarısız olursa, kalbi normal bir KAH ve elektrik düzenini sıfırlamak için bir elektrik şoku uygulayabilir. Bu nedenle, IKD'ler ventriküler taşikardi ve ventriküler fibrilasyondan kaynaklanan ani kardiyak ölüme karşı korumayı amaçlar ve düzenli egzersiz yapanlar için güvenlidir (Piccini et al., 2013). Egzersiz Sırasında Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar • Programlanmış kalp pili modları, KAH limitleri ve IKD ritim algılama algoritmaları egzersiz veya egzersizden önce hastanın kardiyoloğundan alınmalıdır. • Bir egzersiz programına başlamadan önce KAH ve ritim yanıtlarını değerlendirmek için egzersiz testi kullanılmalıdır. Egzersiz testi sırasında KAH’ı yükselmeyen hastalarda egzersize başlanmamalıdır. Bu durumlarda, egzersiz algılama mekanizmasının (yani hareket veya solunum), KAH’ın artan fiziksel aktivite ile artmasına izin vermek için ayarlanması gerekir. • IKD’nin bulunduğu bir durumda, egzersiz testi ve egzersiz programı sırasında en yüksek kalp atış hızı (KAHzirve), antitaşikardi pacing ve 265 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK defibrilasyon için programlanmış KAH eşiğinin 10–15 atım/dk altında tutulmalıdır. • Cihaz implantasyonunu takip eden ilk 24 saatten sonra, hafif üst ekstremite hareket genişliği sağlayan egzersizler gerçekleştirilebilir ve sonraki eklem komplikasyonlarından kaçınmak için faydalı olabilir. • Cihaz ve kesi bütünlüğünü korumak için, implanttan sonraki 3-4 hafta boyunca yüzme, bowling, ağırlık kaldırma, eliptik makineler ve golf oynama gibi zorlu üst ekstremite aktivitelerinden kaçınılmalıdır. Bununla birlikte, alt ekstremite aktivitelerine izin verilebilir. • Kalp pili ve IKD implantasyonu için KR gerekli değildir. Bununla birlikte, özellikle uzun bir hareketsiz yaşam öyküsü olan hastalar için denetimli egzersiz önemli olabilir. Daha az denetimli egzersiz seansı, kardiyak işlevi önemli ölçüde azalmış ve/veya ani kardiyak ölüm öyküsü olanlara kıyasla normal kalp işlevi olanlar için uygun olabilir. Kardiyak Transplantasyon Hastaları Son dönem KY'si olan, bir yıllık sağ kalımı beklenen ve standart tıbbi tedavinin, semptomları kontrol edemediği hastalarda, uygun olanlar için kalp nakli; cerrahi bir seçenek olabilir. Dünya çapında yılda yaklaşık 4.000 tür prosedür uygulanmaktadır ve yaşa bağlı olarak 3 yıllık sağkalım oranları %75 - %81'dir (Procurement, 2015). Ameliyatı takiben, egzersiz kapasitesini ve yaşam kalitesini iyileştirmek, kemik mineral yoğunluğunu geri kazanmaya yardımcı olmak, sarkopeniyi tersine çevirmek, obezite, hipertansiyon ve glukoz intoleransı gibi kardiyovasküler risk faktörlerini değiştirmeye yardımcı olmak için hem aerobik hem de kuvvet egzersizi programları önemle tavsiye edilir (Costanzo et al., 2010). Genel olarak, VO2zirve ile ölçülen egzersiz kapasitesindeki iyileşme, 2 ila 6 aylık egzersiz programları için %15 ila %30 arasında değişmektedir (Nytrøen & Gullestad, 2013). Bu tür bir gelişme, kısmen gelişmiş kronotropik tepkiye ve metabolik olarak daha aktif iskelet kasının oksidatif kapasitesi gibi gelişmiş periferal etkilere bağlıdır. Ek olarak; kuvvet egzersizi, gelişmiş kas gücü ve dayanıklılığı sağlar (Braith & Edwards, 2000). Kalp naklini takiben, hastalar kardiyak allogreft vaskülopati (hızlandırılmış koroner arter hastalığının bir çeşidi), greft yetmezliği (nakledilen dokunun yetmezliği), kanser, hiperlipidemi, hipertansiyon ve diabetes mellitus (DM) dahil olmak üzere çeşitli komplikasyonlar açısından risk altındadır. 266 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KALP HASTALIKLARI Egzersiz Testleri Denerve (merkezi olmayan) kalp hakkında bilgi sahibi olmak, egzersize nasıl tepki verdiğini ve test için kullanılan egzersiz protokolününün nasıl ayarlayacağını daha iyi anlamak için önemlidir. Ameliyattan bir yıl veya daha uzun bir süre sonra kardiyak otonom fonksiyonun yeniden inervasyonuna dair bazı kanıtlar olmasına rağmen, direkt kardiyak sempatik efferent innervasyon yokluğunda, Qzirve %20-%35 azalır. Ameliyattan önce mevcut olan iskelet kası ve periferik anormallikler (örneğin, endotel disfonksiyonu) ameliyatla normalize edilmez ve bu nedenle, transplant hastaları benzer yaştaki sağlıklı bireylerle karşılaştırıldığında egzersiz kapasitesinin düştüğü gözlemlenir (Jendzjowsky et al., 2007). • KAHdinlenik genellikle yükselirken, akut egzersiz sırasında azalır. Benzer şekilde, parasempatik innervasyonun yokluğunda, toparlanma KAH’nın egzersiz öncesi seviyelere dönmesi yavaştır. • Kan basıncı genellikle istirahatte yükselir ve egzersiz sırasında küçük bir azalma olur. • KAH ve KB yanıtları ile egzersiz kapasitesindeki daha önce bahsedilen azalma göz önüne alındığında, koşu bandı gibi kademeli artan gibi egzersiz testi protokolü kullanılmalıdır.30 saniyeden 1 dakikaya kadar 1 metabolik eşdeğer (MET) veya daha az veya 2-3 dakikalık aşamada 1–2 MET'lik artan protokol kullanılabilir. • Test ile ilgili diğer konular (sonlandırma noktası gibi), diğer KVH formlarına sahip hastalar için denerve kalp nedeniyle mümkün olmayan anjina tespiti dışında aynı kalır. Egzersiz Reçetesi Kardiyak transplantasyon geçiren hastalarına egzersiz reçetesi yazmak, çoğunlukla, diğer KVH hastaları ile oldukça benzerdir. Bununla birlikte, denerve miyokard nedeniyle, KAH temelli bir egzersiz aralığı belirlemek uygun değildir. İmmünsüpresif ilacın olumsuz etkileri nedeniyle, kemikler üzerindeki ve iskelet kası üzerinde, kademeli bir kuvvet egzersizi yapılmalı ve tüm ana kas gruplarını dahil edilmelidir. 267 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Tablo 9. KY hastalarında egzersiz sıklığı, yoğunluğu süresi ve egzersiz tipi önerileri AEROBİK Egzersiz Sıklığı Egzersiz Yoğunluğu 3-5 g/h AZD (6-20) 1114 aralığı kullanılmalıdır. KUVVET 1-2 g/h (ardışık olmayan) Bir kaç haftadan aya kadar, üst vücut ekstremiteleri için 1TM’un %40’ından -%70’e kadar yavaşça arttırılmalıdır. Alt vücut ekstremiteleri 1TM’nin %50’si ile başlamaldır. Egzersiz Süresi Kademeli olarak 15-20 dk/g’den, 30-60 dk/g’e kadar çıkarılmalıdır. Her egzersiz hareketi, 1015 tekrardan oluşan 1-2 set yapılmalıdır. Egzersiz Tipi ESNEKLİK ≥ 2-3 g/h Gerginlik hissedilen noktalar veya rahatsızlık hissi veren noktalar esnetilmelidir. 10-20 saniye statik pozisyonda kalınmalıdır. Her egzersiz 2-4 defa tekrar edilmelidir. Statik, dinamik ve/veya PNF esnetme (Braith & Beck, 2008; Stein et al., 2006) Özel Hususlar • Greft reddini önlemek için kullanılan immünosupresyon tedavisi kemik kaybına, DM'ye ve hipertansiyona yol açabilir. Hem düzenli aerobik hem de kuvvet egzersizi bu metabolik bozuklukların yönetilmesinde önemli bir rol oynayabilir. • Kardiyak transplant hastalarında HIIT programı kullanılmıştır. Egzersiz şiddeti VO2zirve'in%90'ı veya KAHzirve>% 91'i olarak kullanılmıştır (Nytrøen & Gullestad, 2013). • Medyan sternotomi nedeniyle, üst ekstremiteleri içeren aktivite ve hareket genişliği egzersizlerinin çalışma oranı 12 haftaya kadar kısıtlanmalıdır. Periferal Arter Hastaları Periferik arter hastalığının (PAH) patofizyolojik gelişimi, koroner arter hastalığı gibi aterosklerotik plağın ciddi darlığa ve vazodilatasyon 268 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KALP HASTALIKLARI sınırlamalarına yol açması sonucu tıkanma alanının distalindeki bölgelere kan akışının azalması ile ortaya çıkar. Kan akışındaki bu azalma, oksijen arzı ve talebi arasında bir uyumsuzluk yaratır ve etkilenen bölgelerde iskeminin gelişmesine neden olur (Hiatt, Cox, Greenwalt, Griffin, & Schechter, 2005). PAH’ nın şiddeti belirti ve semptomların varlığına (Tablo 10) veya ayak bileği / brakiyal basınç indeksine (ABI) göre sıralanabilir (Tablo 11) (Hirsch et al., 2006). PAH için önerilen tedaviler, başlangıçta konservatif bir kardiyovasküler risk azaltma yaklaşımı, egzersiz ve ardından ilaç kullanımını içerir. Egzersize veya farmakolojik tedaviye yetersiz yanıt olduğunda periferik revaskülarizasyon endike olabilir (Hirsch et al., 2006). Tablo 10. PAH Fontaine sınıflandırması Evre Semptomlar 1. Evre Asemptomatik 2 Evre Aralıklı topallama 2a Ağrı başlangıcı > 200 m 2b Ağrı başlangıcı < 200 m 3 Evre İstirahatte ağrı 4 Evre Kangren ve doku kaybı Tablo 11. PAH ayak bileği/brakiyal basınç indeksi Sırtüstü, İstirahat ABI >.90 ≤ .90 Zaman zaman >.15 azalma Egzersiz Sonrası ABI Değişim yok > 30 mm HG azalma veya dinlenme ABI'sinden >% 20 azalma Zaman zaman >.15 azalma (Aboyans et al., 2012) Değerlendirme Normal PAH onaylanması için sınır Önemli PAH ilerlemesi Değerlendirme Normal ABI’nın istirahat koşullarında normal olup olmamasına bağlı olarak, PAH eşiğinin onaylanması için dikkate alınmalıdır. Önemli PAH ilerlemesi PAH' nın ana semptomu olan aralıklı topallama, genellikle bir veya iki bacaktaki kalf kaslarını etkileyen; ağrı, kramp hissi veya yorgunluk ile 269 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK tanımlanır ve tipik olarak yürüme gibi vücut ağırlığının hissedildiği egzersizlerle tetiklenir ve istirahatle rahatlar (Askew, Parmenter, Leicht, Walker, & Golledge, 2014). Hastalığın şiddetine ve lezyon yerleşimine bağlı olarak uyluk ve kalça bölgelerinde de topallama görülebilir. İlk klinik durumlarda, PAH'lı bireylerin %35' ine kadar tipik topallama vardır ve %50' ye kadarında dinlenme ile hızlı bir şekilde çözülmeyen atipik bacak ağrısı vardır (Hirsch et al., 2006; Norgren et al., 2007). Semptomlar kötüleştikçe, bireyin günlük aktivitelerini yapmasını sınırlayacak kadar şiddetli hale gelebilir ve yaşam kalitesini büyük ölçüde etkileyebilir (Gardner, Montgomery, Flinn, & Katzel, 2005; Hirsch et al., 2006). Semptomatik PAH prevalansı yaşla birlikte artar ve 50-54 yaşları arasındaki bireylerin yaklaşık % 2’si etkilenir ve bu durum 60 yaşındaki bireylerde % 6' ya yükselir (Norgren et al., 2007). PAH için başlıca risk faktörleri arasında DM, hipertansiyon, sigara, dislipidemi, hiperhomosisteinemi (hem arteriyel hem de venöz tromboza neden olan kalıtsal risk faktörü), beyaz olmayan ırk, erkek cinsiyet, yaş, inflamatuar belirteçler ve kronik böbrek yetmezliği bulunur (Norgren et al., 2007). PAH'lı hastalar, PAH olmayan bireylere kıyasla kalp krizi riski % 20-% 60 ve KVH'dan ölme riski ise; 2 -6 kat artar (Stein et al., 2006). Egzersiz Testleri Egzersiz testleri; fonksiyonel kapasiteyi belirlemek, egzersiz kısıtlamalarını değerlendirmek, terapötik müdahaleden önce ve sonra topallama ağrısının başlama zamanını ve toplam yürüme süresini belirlemek ve KVH varlığını teşhis etmek için PAH'lı hastalarda yapılabilir. ➢ Potansiyel terapötik değişiklikleri değerlendiren egzersiz testlerinde, ilaç dozu ve zamanlaması not edilmeli ve sonraki egzersizlerde aynı şekilde tekrarlanmalıdır. ➢ Ayak bileği ve brakiyal arter sistolik kan basıncı (SKB), standart ABI prosedürlerini takiben sırtüstü pozisyonda 5-10 dakika dinlenmeden sonra bilateral olarak ölçülmelidir (Hiatt, 2001). ➢ Ağrısız maksimum yürüme süresini belirlemek için standart bir koşu bandı protokolü kullanılmalıdır (Hirsch et al., 2006). Topallama ağrı algısı, sayısal bir derecelendirme ölçeği kullanılarak izlenebilir (Treat-Jacobson, Henly, Bronas, Leon, & Henly, 2011). 270 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KALP HASTALIKLARI ➢ Egzersiz testi, yavaş bir hızda başlamalı ve kademeli artışlar olmalıdır. ➢ Egzersiz testinin tamamlanmasının ardından hastalar oturur pozisyonda toparlanma gerçekleştirmelidir. ➢ Koşu bandı testine uygun olmayanlarda ambulatuvar fonksiyonel sınırlamaları objektif olarak değerlendirmek için 6 dakika yürüyüş testi kullanılabilir (Hirsch et al., 2006). Periferal Arter Hastaları için Egzersizin Sıklığı, Yoğunluğu, Süresi ve Tipi Kontrollü yapılan egzersiz, alt ekstremite semptomatik PAH' ın tedavisi için AHA'nın önerisidir (Tablo 4) (Hirsch et al., 2006). Çok sayıda çalışma, egzersiz programının PAH'lı bireyler için güvenli ve etkili bir tedavi olduğunu göstermiştir. Aralıklı yapılan egzersiz, PAH'lı bir bireyin ağrı başlangıcına ve maksimum tolere edilebilir ağrı noktasına kadar yürüyebildiği süre ve mesafenin artmasını sağlar (Gardner et al., 2005). Ağrısız yürüme süresi ve mesafede % 106 -177 ve mutlak yürüme kabiliyetinde %64 - %85 artış egzersiz programları sonrasında meydana gelir (Bulmer & Coombes, 2004). Egzersiz reçetisinin oluşmasında aşağıdaki prensipler PAH'lı bireyler için tavsiye edilir. Tablo 12. PAH’da egzersiz sıklığı, yoğunluğu süresi ve egzersiz tipi önerileri AEROBİK Egzersiz Sıklığı KUVVET En az 2 g/h 3-5 g/h (ardışık olmayan) Yoğunluğu yoğunluğundan (VO2maks’ın 1TM’nin %60 - %40 - %59) hafif bir ağrı %80 hissedildiği noktaya kadar Egzersiz Süresi 12 haftaya kadar 30-45 dk/g (dinlenme hariç), 60 ≥ 2-3 g/h Gerginlik hissedilen Hafif bir yüklenme Egzersiz ESNEKLİK noktalar veya rahatsızlık hissi veren noktalar esnetilmelidir. Hedeflenen büyük kas grupları ile 6-8 hareket, 2-3 set, dk/g çıkarılabilir. 8-12 tekrar 271 10-20 saniye statik pozisyonda kalınmalıdır. Her egzersiz 2-4 defa tekrar edilmelidir. Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Vücut ağırlığının hissedildiği Bütün vücut egzersizler (Serbest büyük kas yürüyüş ya da koşu bandı) gruplarına Hafif ağrı oluştuğunda Egzersiz Tipi oturarak dinlenme verilen aralıklı egzersiz ve ağrı odaklanılmalıdır. Statik, dinamik Eğer zaman kısıtlı ve/veya PNF esnetme ise; alt ekstremite kısmen hafiflediğinden harekelerinde devam etme şeklinde odaklanılmalıdır. olmalıdır. (Askew et al., 2014; Hirsch et al., 2006) Egzersiz Sırasında Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar • Kontrole tabi olmayan egzersizler yararlı olabilir, ancak kontrollü yapılan egzersiz kadar etkili bir tedavi olarak belirlenmemiştir (Hirsch et al., 2006). • Bazı hastaların kademeli olarak günde yalnızca 15 dakika ile (15 dk/g) programa başlaması gerekebilir. Süre kademeli olarak her iki haftada bir 5 dk’ya kadar arttırılabilir. • Vücut ağırlığının hissedildiği egzersizler, kol ve bacak ergometrisi gibi vücut ağırlığının hissedilmediği egzersizlerle desteklenebilir. • Bisiklet veya diğer vücut ağırlığının hissedilmediği egzersiz modelleri ısınma için kullanılabilir ancak birincil aktivite tipi olmamalıdır. • Egzersiz ve dinlenme oranları için optimal süre PAH’lı bireylerde belirlenmemiştir. Her hasta için ayrı düzenleme gerektirebilir. • Soğuk bir ortam, aralıklı topallama semptomlarını şiddetlendirebilir; bu nedenle daha uzun bir ısınma gerekli olabilir (Castellani et al., 2006). BÖLÜM KAYNAKLARI Aboyans, V., Criqui, M. H., Abraham, et al. (2012). Measurement and interpretation of the ankle-brachial index: a scientific statement from the American Heart Association. Circulation, 126(24), 2890-2909. Ades, P. A., Keteyian, S. J., Balady, G. J., Houston-Miller, N., Kitzman, D. W., Mancini, D. M., & Rich, M. W. (2013). Cardiac rehabilitation exercise and self-care for chronic heart failure. JACC: Heart failure, 1(6), 540-547. Antman, E. M., Anbe, D. T., Armstrong, P. W., et al. (2004). ACC/AHA guidelines for the management of patients with ST-elevation myocardial 272 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KALP HASTALIKLARI infarction: a report of the American College of Cardiology/American Heart Association Task Force on Practice Guidelines (Committee to Revise the 1999 Guidelines for the Management of Patients with Acute Myocardial Infarction). Journal of the American college of Cardiology, 44(3), E1-E211. Askew, C. D., Parmenter, B., Leicht, A. S., Walker, P. J., & Golledge, J. (2014). Exercise & Sports Science Australia (ESSA) position statement on exercise prescription for patients with peripheral arterial disease and intermittent claudication. Journal of science and medicine in sport, 17(6), 623-629. Balachandran, S., Lee, A., Royse, A., Denehy, L., El-Ansary, D. (2014). Upper limb exercise prescription following cardiac surgery via median sternotomy: a web survey. Journal of cardiopulmonary rehabilitation and prevention, 34(6), 390-395. Balady, G. J., Williams, M. A., Ades, P. A et al. (2007). Core components of cardiac rehabilitation/secondary prevention programs: 2007 update: A scientific statement from the american heart association exercise, cardiac rehabilitation, and prevention committee, the council on clinical cardiology; the councils on cardiovascular nursing, epidemiology and prevention, and nutrition, physical activity, and metabolism; and the american association of cardiovascular and pulmonary rehabilitation. Circulation, 115(20), 2675-2682. Braith, RW., Beck, DT. (2008). Resistance exercise: training adaptations and developing a safe exercise prescription. Heart failure reviews, 13(1), 6979. Braith, RW., Edwards, DG. (2000). Exercise following heart transplantation. Sports medicine, 30(3), 171-192. Bravata, D. M., Smith-Spangler, C., Sundaram, V., et al. (2007). Using pedometers to increase physical activity and improve health: a systematic review. Jama, 298(19), 2296-2304. Bulmer, AC., Coombes, JS. (2004). Optimising exercise training in peripheral arterial disease. Sports medicine, 34(14), 983-1003. Cardiovascular, AA. o., & Rehabilitation, P. (2013). Guidelines for Cardia Rehabilitation and Secondary Prevention Programs-(with Web Resource): Human Kinetics. Castellani, JW., Young, AJ., Ducharme, MB., Giesbrecht, GG., Glickman, E., Sallis, RE. (2006). Prevention of cold injuries during exercise. Retrieved from Chobanian, AV., Lille, RD., Tercyak, A., Blevins, P. (1974). The metabolic and hemodynamic effects of prolonged bed rest in normal subjects. Circulation, 49(3), 551-559. 273 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Chodzko-Zajko, WJ., Proctor, DN., Singh, M.A.F., et al. (2009). Exercise and physical activity for older adults. Medicine & Science in Sports & Exercise, 41(7), 1510-1530. Convertino, VA. (2003). Value of orthostatic stress in maintaining functional status soon after myocardial infarction or cardiac artery bypass grafting. Journal of Cardiovascular Nursing, 18(2), 124-130. Costanzo, M. R., Dipchand, A., Starling, R., et al. (2010). The International Society of Heart and Lung Transplantation Guidelines for the care of heart transplant recipients. In: Elsevier. Curtis, L. H., Whellan, D. J., Hammill, B. G., Hernandez, A. F., Anstrom, K. J., Shea, A. M., & Schulman, K. A. (2008). Incidence and prevalence of heart failure in elderly persons, 1994-2003. Archives of internal medicine, 168(4), 418-424. Daly, J., Sindone, A. P., Thompson, D. R., Hancock, K., Chang, E., & Davidson, P. (2002). Barriers to participation in and adherence to cardiac rehabilitation programs: a critical literature review. Progress in cardiovascular nursing, 17(1), 8-17. Davies, E. J., Moxham, T., Rees, et al. (2010). Exercise based rehabilitation for heart failure. Cochrane database of systematic reviews(4). Duscha, BD., Schulze, PC., Robbins, JL., Forman, DE. (2008). Implications of chronic heart failure on peripheral vasculature and skeletal muscle before and after exercise training. Heart failure reviews, 13(1), 21-37. Ehrman, J. K., Gordon, P. M., Visich, P. S., & Keteyian, S. J. (2009). Clinical exercise physiology: Human Kinetics. Evangelista, LS., Hamilton, MA., Fonarow, GC., Dracup, K. (2010). Is exercise adherence associated with clinical outcomes in patients with advanced heart failure? The Physician and sportsmedicine, 38(1), 28-36. Fletcher, G. F., Ades, P. A., Kligfield, P., et al. (2013). Exercise standards for testing and training: a scientific statement from the American Heart Association. Circulation, 128(8), 873-934. Fontaine, R. (1954). Die chirurgische Behandlung der peripheren Durchblutungsstorungen. Helv chir. Garber, C. E., Blissmer, B., Deschenes, et al. (2011). American College of Sports Medicine position stand. Quantity and quality of exercise for developing and maintaining cardiorespiratory, musculoskeletal, and neuromotor fitness in apparently healthy adults: guidance for prescribing exercise. Medicine and Science in Sports and Exercise, 43(7), 1334. 274 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KALP HASTALIKLARI Gardner, AW., Montgomery, PS., Flinn, WR., Katzel, LI. (2005). The effect of exercise intensity on the response to exercise rehabilitation in patients with intermittent claudication. Journal of vascular surgery, 42(4),702-709. Hiatt, W. R. (2001). Medical treatment of peripheral arterial disease and claudication. New England Journal of Medicine, 344(21), 1608-1621. Hiatt, W. R., Cox, L., Greenwalt, M., Griffin, A., & Schechter, C. (2005). Quality of the assessment of primary and secondary endpoints in claudication and critical leg ischemia trials. Vascular medicine, 10(3), 207-213. Hirsch, A. T., Haskal, Z. J., Hertzer, N. R., et al. (2006). ACC/AHA 2005 practice guidelines for the management of patients with peripheral arterial disease (lower extremity, renal, mesenteric, and abdominal aortic) a collaborative report from the American Association for Vascular Surgery/Society for Vascular Surgery,* Society for Cardiovascular Angiography and Interventions, Society for Vascular Medicine and Biology, Society of Interventional Radiology, and the ACC/AHA Task Force on Practice Guidelines (writing committee to develop guidelines for the management of patients with peripheral arterial disease): endorsed by the American Association of Cardiovascular and Pulmonary Rehabilitation; National Heart, Lung, and Blood Institute; Society for Vascular Nursing; TransAtlantic Inter-Society Consensus; and Vascular Disease Foundation. Circulation, 113(11), e463-e654. Jendzjowsky, N. G., Tomczak, C. R., Lawrance, R., et al. (2007). Impaired pulmonary oxygen uptake kinetics and reduced peak aerobic power during small muscle mass exercise in heart transplant recipients. Journal of Applied Physiology, 103(5), 1722-1727. Kerrigan, D. J., Williams, C. T., Ehrman, J. K., et al. (2013). Muscular strength and cardiorespiratory fitness are associated with health status in patients with recently implanted continuous-flow LVADs. Journal of cardiopulmonary rehabilitation and prevention, 33(6), 396-400. Kerrigan, DJ., Williams, CT., Ehrman, JK., et al. (2014). Cardiac rehabilitation improves functional capacity and patient-reported health status in patients with continuous-flow left ventricular assist devices: the RehabVAD randomized controlled trial. JACC: Heart failure, 2(6), 653-659. Keteyian, S. J. (2011). Exercise training in congestive heart failure: risks and benefits. Progress in cardiovascular diseases, 53(6), 419-428. Keteyian, S. J. (2013). High intensity interval training in patients with cardiovascular disease: a brief review of physiologic adaptations and suggestions for future research. Journal of Clinical Exercise Physiology, 2(1), 13-19. 275 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Keteyian, SJ., Hibner, BA., Bronsteen, K., et al. (2014). Greater improvement in cardiorespiratory fitness using higher-intensity interval training in the standard cardiac rehabilitation setting. Journal of cardiopulmonary rehabilitation and prevention, 34(2), 98-105. Keteyian, S. J., Leifer, E. S., Houston-Miller, N., et al. (2012). Relation between volume of exercise and clinical outcomes in patients with heart failure. Journal of the American college of Cardiology, 60(19), 1899-1905. Kitzman, D. W., Little, W. C., Brubaker, P. H., et al. (2002). Pathophysiological characterization of isolated diastolic heart failure in comparison to systolic heart failure. Jama, 288(17), 2144-2150. Kraemer, W., Adams, K., Cafarelli, E., et al. (2002). American College. of Sports Medicine. American College of Sports Medicine position stand. Progression models in resistance training for healthy adults. Med Sci Sports Exerc, 34(2), 364-380. Madigan, E. A., Gordon, N. H., Fortinsky, R. H., Koroukian, S. M., Piña, I., & Riggs, J. S. (2012). Rehospitalization in a national population of home health care patients with heart failure. Health services research, 47(6), 2316-2338. Medicine, A. C. o. S. (2013). ACSM's guidelines for exercise testing and prescription: Lippincott Williams & Wilkins. Moholdt, T. T., Amundsen, B. H., Rustad, L. A., et al. (2009). Aerobic interval training versus continuous moderate exercise after coronary artery bypass surgery: a randomized study of cardiovascular effects and quality of life. American heart journal, 158(6), 1031-1037. Norgren, L., Hiatt, W. R., Dormandy, J. A., Nehler, M. R., Harris, K. A., & Fowkes, F. G. R. (2007). Inter-society consensus for the management of peripheral arterial disease (TASC II). Journal of vascular surgery, 45(1), S5S67. Nytrøen, K., & Gullestad, L. (2013). Exercise after heart transplantation: an overview. World journal of transplantation, 3(4), 78. O’Connor, C. M., Whellan, D. J., Lee, K. L., et al. (2009). Efficacy and safety of exercise training in patients with chronic heart failure: HF-ACTION randomized controlled trial. Jama, 301(14), 1439-1450. Piccini, J. P., Hellkamp, A. S., Whellan, D. J., et al. (2013). Exercise training and implantable cardioverter-defibrillator shocks in patients with heart failure: results from HF-ACTION (Heart Failure and A Controlled Trial Investigating Outcomes of Exercise TraiNing). JACC: Heart failure, 1(2), 142-148. 276 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KALP HASTALIKLARI Piepoli, M., Davos, C., Francis, D., Coats, A. (2004). Exercise training metaanalysis of trials in patients with chronic heart failure (ExTraMATCH). BMJ, 328(7433), 189. Procurement, O. (2015). Organ procurement and transplantation network. HRSA, DHHS, 9. Rich, M. W., Beckham, V., Wittenberg, C., Leven, C. L., Freedland, K. E., & Carney, R. M. (1995). A multidisciplinary intervention to prevent the readmission of elderly patients with congestive heart failure. New England Journal of Medicine, 333(18), 1190-1195. Riegel, B., Moser, D. K., Anker, S. D., Appel, L. J., Dunbar, S. B., Grady, K. L., . . . Lindenfeld, J. (2009). State of the science: promoting self-care in persons with heart failure: a scientific statement from the American Heart Association. Circulation, 120(12), 1141-1163. Sawka, M. N., Burke, L. M., Eichner, E. R., Maughan, R. J., Montain, S. J., & Stachenfeld, N. S. (2007). American College of Sports Medicine position stand. Exercise and fluid replacement. Medicine and Science in Sports and Exercise, 39(2), 377-390. Schairer, J. R., Kostelnik, T., Proffitt, S. M., et al. (1998). Caloric expenditure during cardiac rehabilitation. Journal of cardiopulmonary rehabilitation and prevention, 18(4), 290-294. Scheiderer, R., Belden, C., Schwab, D., Haney, C., & Paz, J. (2013). Exercise guidelines for inpatients following ventricular assist device placement: a systematic review of the literature. Cardiopulmonary physical therapy journal, 24(2), 35. Slaughter, M. S., Pagani, F. D., Rogers, J. G., et al. (2010). Clinical management of continuous-flow left ventricular assist devices in advanced heart failure. The Journal of heart and lung transplantation, 29(4), S1-S39. Smart, N., & Marwick, T. H. (2004). Exercise training for patients with heart failure: a systematic review of factors that improve mortality and morbidity. The American journal of medicine, 116(10), 693-706. Stein, R., Hriljac, I., Halperin, J. L., Gustavson, S. M., Teodorescu, V., & Olin, J. W. (2006). Limitation of the resting ankle-brachial index in symptomatic patients with peripheral arterial disease. Vascular medicine, 11(1), 29-33. Taylor, R. S., Brown, A., Ebrahim, S., et al. (2004). Exercise-based rehabilitation for patients with coronary heart disease: systematic review and meta-analysis of randomized controlled trials. The American journal of medicine, 116(10), 682-692. Thomas, R. J., King, M., Lui, K., et al. (2007). AACVPR/ACC/AHA 2007 performance measures on cardiac rehabilitation for referral to and 277 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK delivery of cardiac rehabilitation/secondary prevention services: endorsed by the American college of chest physicians, American college of sports medicine, American physical therapy association, Canadian association of cardiac rehabilitation, European association for cardiovascular prevention and rehabilitation, inter-American heart foundation, national association of clinical nurse specialists, preventive cardiovascular nurses association, and the society of thoracic surgeons. Journal of the American college of Cardiology, 50(14), 1400-1433. Thompson, P. D., Balady, G. J., Chaitman, B. R., Clark, L. T., Levine, B. D., & Myerburg, R. J. (2005). Task Force 6: coronary artery disease. Journal of the American college of Cardiology, 45(8), 1348-1353. Treat-Jacobson, D., Henly, S. J., Bronas, U. G., Leon, A. S., & Henly, G. A. (2011). The pain trajectory during treadmill testing in peripheral artery disease. Nursing research, 60(3), S38-S49. Weston, K. S., Wisløff, U., & Coombes, J. S. (2014). High-intensity interval training in patients with lifestyle-induced cardiometabolic disease: a systematic review and meta-analysis. British journal of sports medicine, 48(16), 1227-1234. Williams, M. A., Haskell, W. L., Ades, P. A., et al. (2007). Resistance exercise in individuals with and without cardiovascular disease: 2007 update: a scientific statement from the American Heart Association Council on Clinical Cardiology and Council on Nutrition, Physical Activity, and Metabolism. Circulation, 116(5), 572-584. Wisløff, U., Støylen, A., Loennechen, J. P., et al. (2007). Superior cardiovascular effect of aerobic interval training versus moderate continuous training in heart failure patients: a randomized study. Circulation, 115(24), 3086-3094. Yancy, C. W., Jessup, M., Bozkurt, B., Butler, J., Casey, D. E., Drazner, M. H., . . . Januzzi, J. L. (2013). 2013 ACCF/AHA guideline for the management of heart failure: a report of the American College of Cardiology Foundation/American Heart Association Task Force on Practice Guidelines. Journal of the American college of Cardiology, 62(16), e147e239. 278 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & AKCİĞER HASTALIKLARI SPORUN KAVRAMSAL TEMELLERİ-5 SPOR & AKCİĞER HASTALIKLARI Yazar Doktorant. Yağmur YILDIZ 1 15. Bölüm 1 Aksaray Üniversitesi, Spor ve Sağlık Alanında İhtisaslaşma Koordinatörlüğü, Yozgat/TÜRKİYE. yagmurryildiz@hotmail.com 279 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Akciğer Hastalıkları Akciğer hastalığı, akciğerlerin düzgün çalışmasını engelleyen herhangi bir problem olarak tanımlanmaktadır. Başlıca akciğer hastalıkları; astım, atelektazi, bronşit, KOAH, akciğer kanseri, pnömoni, pulmoner ödem ve pulmoner embolidir. Akciğer hastalıklarının üç farklı türü vardır. Bunlar; ➢ Hava Yolu Hastalıkları: Bu hastalıklar, oksijen ve diğer gazları akciğerin içine ve dışına taşıyan hava yolları ile ilgilidir. Genellikle hava yollarının daralmasına veya tıkanmasına neden olurlar. Hava yolu hastalıkları astım, kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) ve bronşiti içermektedir. Solunum yolu hastalıkları olan insanlar genellikle “pipetle nefes almaya çalışıyor” gibi hissettiklerini belirtmektedirler. ➢ Akciğer Dokusu Hastalıkları: Bu hastalıklar akciğer dokusunun yapısını etkilemektedir. Dokunun yaralanması veya iltihaplanması ile birlikte akciğerlerin tam olarak genişleyememesine neden olmaktadır. Bu durum akciğerlerin oksijen almasını ve karbondioksit salmasını zorlaştırmaktadır. Bu tür akciğer hastalığı olan kişiler genellikle “çok dar bir kazak veya yelek giyiyormuş” gibi hissettiklerini belirtmektedirler. Sonuç olarak, derin nefes alamamaktadırlar. Pulmoner fibroz ve sarkoidoz akciğer hastalığının örneklerindendir. ➢ Akciğer Dolaşım Hastalıkları: Bu hastalıklar akciğerlerdeki kan damarlarını etkilemektedir. Kan damarlarının pıhtılaşması, yaralanması veya iltihaplanmasından kaynaklanmaktadır. Bu durumlar akciğerlerin oksijen alma ve karbondioksit salma kabiliyetini olumsuz olarak etkilemektedir. Ayrıca kalp fonksiyonunu da etkilemektedir. Akciğer dolaşım hastalıklarının başında pulmoner hipertansiyon gelmektedir. Genellikle nefes darlığı şeklinde ortaya çıkmaktadır. Bu akciğer hastalıklarından birine sahip olan bir kişi, yeterli oksijeni alabilmek için sağlıklı bir kişiden daha fazla çalışmak zorundadır. Nefes alabilmek için normalde çalışan kasların dışında boyun ve omuzdaki kasları da kullanmak zorundadır. Akciğerlerde sertleşme varsa, diyaframın daha da çok çalışması gerekir. Çok yorucu olan bu durum nefessizlik hissi ortaya çıkmasına neden olur. Nefessizlik hissi, akciğer hastalığının en yaygın belirtilerinden biridir. Bu olumsuz durumlara rağmen, akciğer hastalığı 280 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & AKCİĞER HASTALIKLARI bulunan kişilerde yaşam kalitesi için egzersiz vazgeçilmezdir ve tedavinin ayrılmaz bir parçasıdır. Akciğer Hastalıkları ve Spor Akciğer hastalığı nedeni ile nefes darlığınız günlük hareketlerinizi kısıtlıyor ise yapabilecek en iyi şeylerden biri haftanın çoğu gününde egzersiz yapmaktır. Egzersiz yapabilme yeteneği kardiyovasküler sistemin kaslara oksijen (O2) sunum ve pulmoner sistemin kandan karbondioksiti (CO2) uzaklaştırma yeteneğiyle ilişkilidir. Kardiyovasküler ve pulmoner sistemler dokulara oksijen sunumunu sağlamak ve dokulardan karbondioksiti uzaklaştırmak için birlikte çalışırlar. Egzersiz akciğerlerinizin, kalbinizin daha güçlü kalmasına, günlük yaşamın görevlerini yerine getirebilmenize, zihninizde ve bedeninizde daha iyi hissetmenize yardımcı olmaktadır. Fakat hali hazırda herhangi bir akciğer hastalığınız varsa, egzersiz düzeyinizi arttırmak korkutucu olabilmektedir. Akciğer hastalığı olan kişiye uygun bir fitness planı yapmak ve oluşabilecek riskleri engellemek için spor ve sağlık uzmanı kişilerle birlikte çalışılmalıdır. İnsan vücudundaki fizyolojik sistemlerin daha iyi çalışması için düzenli egzersizin önemi bilinmektedir. Genel olarak kas kuvveti (solunum kasları dâhil) planlı egzersizle geliştirilmektedir. Bu nedenle bu planlı egzersizlerin akciğer fonksiyonları üzerinde olumlu etkileri olduğu varsayılmaktadır. Son zamanlarda yapılan araştırmalara göre; sporcuların sedanterlere göre daha büyük solunum sistemi kapasitene sahip oldukları tespit edilmiştir. Ayrıca bazı spor branşlarının akciğer fonksiyonlarını diğer branşlara oranla daha çok geliştirdiği gözlemlenmiştir. Bu branşların başında yüzme gelmektedir. Yüzücüler ayrıca diğer sporculara kıyasla daha büyük akciğer hacimlerine ve daha yüksek fonksiyonel kardiyorespiratuar sistem kapasitesine ulaşmaktadırlar. Normal kişilerde egzersiz nadiren pulmoner nedenlerle sınırlanmaktadır. Kalp debisi ve periferik kas hastalığı genellikle sınırlayıcı faktörlerdir. Egzersiz sırasında dakika ventilasyon aniden yükselse de, normal bireyler solunum rezervini korumaktadırlar. Ancak hastalarda egzersiz pulmoner bozukluklarla sınırlanabilmektedir. Akut pulmoner nedenler (egzersize bağlı bronkospazm, vokal kord disfonksiyonu, egzersize bağlı anafilaksi) veya kronik bozukluklar (KOAH ve kısıtlayıcı akciğer bozuklukları) 281 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK egzersiz toleransını azaltır. Egzersiz testleri bu bozuklukların teşhis ve tedavisinin temel dayanağı olarak kabul edilmektedir. Akciğer Hastalıklarında Egzersizin İlkeleri Akciğer hastalığı olan kişilerin egzersiz programları genel olarak normal bireylerle aynıdır. Faydalı olması için egzersiz hacminin bireyin özel gereksinimlerine, kapasitelerine ve günlük yaşamın eforuna uygun olarak planlanmalıdır. İlerleme kaydedildikçe normal bireyler ve sporcularda olduğu gibi artan yüklenme ilkesine bağlı olarak antrenmanın normları değiştirilebilir. Antrenmanın normları egzersizin süresi, şiddeti ve sıklığı ile ilgilidir. Bireylerin kardiyovasküler, pulmoner ve periferik kas metabolik sınırlamalarına göre uyarlanmış uygun egzersiz yöntemlerinin uygulanması gerekmektedir. Bu tür programların etkili olabilmesi için egzersizin temel ilkelerinin klinik uygulamalarla uygulanması gerekmektedir. Kişiselleştirilmiş Egzersiz Çeşitleri Dayanıklılık Egzersizleri: Bu tür egzersizler ile egzersiz toleransını artırmak, nefes darlığı ve bacak rahatsızlığını azaltmak ve böylece kardiyovasküler sistemimin iyileştirilmesi amaçlanmaktadır. Egzersiz kapasitesindeki gelişmeleri görmek için orta derecede yoğun ve sürekli egzersizler önerilmektedir. Fakat önceden belirlenmiş solunum kısıtlılığı olan hastalar bu tür yoğunlukları yeterince uzun süre devam ettiremezler. Bu hastalarda düşük yoğunluklu egzersiz seviyelerinin kısa aralıklarla değiştirilmesi, tekrarlanan maksimal/yüksek yoğunluklu egzersiz seanslarından oluşan yüksek yoğunluklu ve aralıklı egzersizlere göre uygun bir alternatif olarak düşünülmektedir. İleri KOAH hastalarında, yüksek yoğunluklu aralıklı egzersiz, sürekli egzersiz eğitimine kıyasla nispeten daha düşük ventilasyon ve daha az dinamik hiperinflasyon ile ilişkilendirilmiştir. Aralıklı egzersizle, dispne semptomlarında ve bacak rahatsızlığında azalma olmakta, böylece sürekli egzersizle karşılaştırıldığında önemli ölçüde daha fazla iş yapılmasına izin vermektedir. Dayanıklılık gelişimi için en uygun egzersiz modelleri, bisiklet ergonemetresi üzerinde bisiklet sürmeyi, koşu bandında veya bir zeminde yürüme olarak düşünülmektedir. Bu tür reçeteler her hastanın kronik akciğer durumuna göre kişiselleştirilmektedir. Bisiklet ergonometresi, egzersiz yoğunluğunun hassas bir şekilde uygulanmasını sağlaması, lokomotor kaslar 282 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & AKCİĞER HASTALIKLARI üzerinde daha fazla yük sağlaması ve yürümeye göre daha az oksijen doygunluğuna yol açtığından yaygın olarak kullanılmaktadır. Bununla birlikte bazı kişiler için yürüme egzersizi (koşu bandı veya zemin) daha fazla fayda sağlayabilmektedir. Alternatif olarak merdiven çıkma, adım atma, nordik (kuzey) yürüyüş ve suda egzersizler önerilmektedir. Kuvvet/Direnç Egzersizleri: Bu tür egzersizler, orta derecede ağırlıkların tekrar tekrar kaldırılması veya itilmesi yoluyla lokal kas gruplarının geliştirilmesini içermektedir. Bu egzersiz yöntemi hem sağlıklı bireyler hem de akciğer hastalığı olan bireyler için önemli olarak kabul edilmektedir. Periferik kas disfonksiyonu ve kas zayıflıkları, genellikle bir dizi akciğer hastalığı ile ilişkili olan ekstra pulmoner özelliklerdir. Direnç egzersizlerinin bu ekstra pulmoner özellikleri kısmen tersine çevirdiği ve böylece kronik hastalıktaki bozukluğu azalttığı bildirilmiştir. Direnç egzersiz reçetesinin özellikleri, literatürde bildirilen farklı sayıda tekrar, yoğunluk ve kuvvet antrenman yöntemlerine göre önemli ölçüde değişmektedir. Direnç egzersizlerinin, pulmoner rehabilitasyon için haftanın en fazla 2-3 günü 6-12 tekrar ve %50-85 arasında yoğunlukta yapılması önerilmektedir. Üst Ekstremite Egzersizleri: Akciğer hastalığı olan kişiler sıklıkla üst ekstremite içeren günlük yaşam aktivitelerini yaparken zorluk yaşarlar. Bu nedenle, üst ekstremite egzersizi genellikle aerobik egzersizler (kol bisiklet ergonometresi) ve direnç egzersizler (serbest ağırlıklar ve elastik bantlar) dahil olmak üzere egzersiz seanslarına entegre edilebilir. Bu egzersiz modelleri uygulanırken, hedeflenen kaslar arasında biceps, triceps, deltoit, latissumus dorsi ve pektorallar yer almaktadır. Üst ekstremitenin geliştirilmesi üzerine yayınlanan bir derlemede, bu eğitim modelinin dispne ve sağlık semptomları üzerine faydalarından bahsedilmiştir. Hareketlilik ve Esneklik Egzersizleri: Esneklik egzersizleri hem üst hem de alt vücut egzersizleriyle gerçekleştirilen programların ortak bir unsurudur. Calf, hamstring, quadriseps ve biceps gibi ana kas gruplarının gerilmesinin yanı sıra, boyun, omuz ve gövde için hareket egzersizlerini içermektedir. Akciğer hastalarında postural bozukluk, solunum fonksiyonunda azalmaya yol açarak solunumun artmasına neden olabilmektedir. Aynı zamanda vücut mekaniğiyle ilişkili anormalliklere (sırt ağrısı) neden olabilmektedir. Bu durum solunum mekaniğini değiştirebilmektedir. Günümüzde esneklik antrenmanlarının etkisini gösteren klinik araştırmalar azdır. Akciğer 283 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK hastalarında torasik hareketlilik ve postürün düzelmesinin yaşamsal kapasiteyi arttırabileceği öne sürülmektedir. Su Bazlı Rehabilitasyon: Rehabilitasyon için su bazlı egzersiz uygulamaları yıllardır göğüste oluşturduğu basıncın artması nedeniyle kalp ve solunum çalışmasını olumsuz etkilediği düşünülerek kullanılmamaktaydı. Buna rağmen, yapılan çalışmalarda su bazlı egzersiz uygulamalarının ciddi bir hastalığı olan bireylerde bile güvenli bir şekilde gerçekleştirilebileceği belirtilmektedir. Su bazlı egzersiz, vücut üzerinde minimum etkiyle alt ekstremiteleri harekete geçirmektedir. Su bazlı egzersizler ile dengeyi kolaylaştıran suyun kaldırma kuvveti nedeniyle eklemler üzerinde aşırı stres ve zorlanma olmaksızın karada yapılan yürüyüş gibi faydalar sağlanabilmektedir. KOAH’lı hastalarda potansiyel bir terapötik egzersiz aracı olarak su bazlı egzersiz antrenmanlarının, egzersiz kapasitesini ve yaşam kalitesini arttırdığı belirtilmiştir. KOAH hastalarında su bazlı egzersiz antrenmanı hidro-statik basıncın neden olduğu ek yararlı fizyolojik etkiler sağlamaktadır. Suya daldırma sırasında uygulanan hidro-statik basınç, ekspirasyonu kolaylaştırmaktadır. Suya kısmen daldırmanın, KOAH’lı kişilerde fonksiyonel rezidüel kapasiteyi yaklaşık %54 ve ekspiratuar rezerv hacmini %75 azalttığı belirtilmektedir. Tai Chi: Bu egzersiz solunumun ve dairesel vücut hareketinin kontrolüne yardımcı olmak için zihin veya konsantrasyon kullanımının altını çizen bir dizi yavaş, ritimli, dairesel hareketleri içeren sistematik bir kalistenik egzersizdir. Tai Chi egzersizlerinin KOAH’lı hastalarda pulmoner fonksiyon ve egzersiz kapasitesinde artış sağladığı belirtilmektedir. Tai Chi sırasında kronik hastalıklarda orta şiddette bir egzersizde oksijen tüketiminin en yüksek düzeyi %63 ve oksijen alımının %52 olduğu gösterilmektedir. Bir araştırmada Tai Chi egzersizlerinin denge, fiziksel performans ve yaşam kalitesini geliştirmede normal tıbbi bakımdan daha etkili olduğu bildirilmiştir. Bu egzersiz modelinin formları akciğer hastaları için uygulanabilir. Yoga: Kronik hastalıkları olan hastalarda kullanılabilen düşük etkili tamamlayıcı bir terapidir. Genel olarak hareketle koordineli solunumdan oluşmakta, egzersiz kapasitesini ve yaşam kalitesin iyileştirdiği bilinmektedir. Birçok uzman kalp hastalığı, inme ve KOAH gibi kronik hastalıkları önlemek ve rehabilite edebilmek için yogayı faydalı bir yardımcı olarak görmektedirler. 284 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & AKCİĞER HASTALIKLARI Yoga antrenmanlarının KOAH’lı hastalarda etkilerini inceleyen birçok çalışma mevcuttur. Akciğer Hastalıklarına Göre Kişiselleştirilmiş Egzersiz Programları Akciğer hastalıklarında özellikle de KOAH’ta fonksiyonel durumları düzeltmek için egzersiz çeşitleri sıklıkla kullanılmaktadır. Aerobik egzersiz üzerine yapılan çalışmalarda akciğer hastalıklarının çok ağır derecelerine sahip hastalarda bile, egzersiz ile kardiyovasküler sistem, iskelet kası kuvveti ve dayanıklılığın geliştirilebileceği doğrulanmıştır. Astım hava yolunun kronik havayolu hastalığıdır. Sporcularda astımla ilgili sıklıkla kullanılan iki terim vardır. Biri egzersize bağlı astım (EBA), diğeri egzersize bağlı bronkokonstrüksiyon (EBB). Egzersize bağlı astım özellikle çocuklar, ergenler ve genç yetişkinler için fiziksel aktiviteyi engelleyebilen yaygın bir durumdur. Ayrıca üst düzey dayanıklılık sporcularında EBA ve EBB’nin artan prevalansı olduğu belirtilmektedir. Bu durumlar doğru yönetilirse, sporcuların performansları ve başarıları etkilenmez. Ayrıca kapsamlı bir fiziksel muayene, solunum yolu enfeksiyonları ve kalp rahatsızlıkları gibi EBB’yi taklit eden durumların kontrol altına alınmasını sağlar. Sporcuların dışında, astım hastalarının çoğu EBA/EBB nedeniyle günlük yaşamlarında fiziksel aktiviteden kaçınma eğilimindedir. Fakat astımlı hastalarda egzersizin hava yolu üzerine olumlu etkileri vardır. Çeşitli ilaç seçenekleri ve kombinasyonları, hastaların semptomlardan kaçınmasına, ayrıca fitness ve spor faaliyetlerine tam olarak katılmasına yardımcı olabilmektedir. Hatta son veriler orta düzeyde egzersizin astım hastaları için tedavi seçeneklerinden biri olacağını göstermektedir. Konuya ilişkin etiyoloji, tanı ve tedavi egzersiz temelli irdelenmektedir. Literatürde birçok araştırmada; astım hastaları için fiziksel uygunluğu, nöromüsküler koordinasyonu ve kendine güveni geliştirmek amacıyla egzersiz programları tasarlanmıştır. Hafif ve orta şiddette yapılan egzersizler oksijen borçlanmasına neden olmamakta, böylece egzersize bağlı astımı tetikleme olasılığı azalmaktadır. Egzersiz ayrıca solunum kaslarını güçlendirmek de dâhil olmak üzere birçok mekanizma yoluyla nefes darlığını azaltmaktadır. Ayrıca astımı olan bazı kişiler, egzersiz yaptıklarında astım semptomlarının kötüleşmesi veya kondisyon kayba gibi diğer nedenlerden dolayı egzersize daha az tolerans gösterebilir. Bu durum spor yapmalarını 285 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK veya formda kalmalarını engelleyebilir. Astımlı hastalarda egzersizin (koşma, cimnastik, bisiklete binme, yüzme, ağırlık ve yürüyüş) faydalı olduğu kanıtlanmıştır. Ayrıca egzersizin kardiyopulmoner kondisyonu iyileştirdiği ve sağlıkla ilişkili yaşam kalitesi üzerinde olumlu etkiler gösterdiği tespit edilmiştir. Yapılmış araştırmaların sonuçlarına göre kronik astımı olan kişiler astım semptomlarının kötüleşmesi korkusu olmaksızın kapasiteleri dâhilinde olan düzenli egzersiz programlarına katılmaları teşvik edilmelidir. Fiziksel aktivite, birçok kronik hastalıkta morbidite ve mortalite ile ilgili önemli bir klinik parametredir. KOAH, hastalar tarafından bildirilen fiziksel aktivite seviyesi, akciğer fonksiyonundaki düşüş, hastaneye yatışlar ve mortalite ile ilişkilidir. KOAH; zararlı gaz ve partiküllere karşı havayolları ve akciğerin artmış kronik inflamatuvar yanıtı ile ilişkili ve genellikle ilerleyici özellikteki kalıcı hava akımı kısıtlanması ile karakterize, yaygın, önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalıktır. Alevlenmeler ve komorbiditeler hastalığın şiddetine katkıda bulunur. KOAH bulunan hastalarda egzersiz kapasitesinin azalması yaşam kalitesini ve yaşam biçimini olumsuz etkilemektedir. Bu hastalardaki solunum kısıtlanması, egzersiz kapasitesini kısıtlayan en önemli faktör olarak belirtilmektedir. KOAH'lı hastalarda egzersiz kapasitesi bisiklet ergometresi, koşu bandı, altı dakika yürüme testi veya mekik yürüme testi aracılığıyla ölçülebilir. KOAH'lı hastaların günlük fiziksel aktivite süresi, yoğunluğu ve sayısı sağlıklı kontrollere göre daha az olmasına rağmen KOAH'ın şiddeti günlük fiziksel aktivite seviyesiyle korele değildir. KOAH'da pulmoner rehabilitasyonun başlıca amacı, semptomları azaltmak, yaşam kalitesini iyileştirmek ve günlük aktivitelere katılımı artırmaktır. Yaşam kalitesinin iyileştirilmesinin yaşam süresini uzatmaktan daha önemli olduğu kabul edilmektedir. Pulmoner rehabilitasyon programlarında hasta eğitimi, kontrollü solunum teknikleri ve egzersiz bir arada kullanılır. KOAH'lı hastalar için önerilen tipik egzersiz formu dayanıklılık antrenmanları olmakla birlikte interval antrenmanlarının ve direnç egzersizlerinin de karşılaştırılabilir olumlu etkilere yol açtıkları gösterilmiştir. KOAH'lı hastalarda düzenli egzersizin dispneyi azalttığı, fonksiyonel kapasitede, günlük yaşam aktivitesinin düzeyinde ve kalitesinde artış sağladığı gösterilmiştir. McGavin ve arkadaşları (1977), basit denetimsiz egzersiz kullanarak şiddetli kronik bronşitli hastalarda 12 dakikalık yürüme mesafesinde küçük ama istatistiksel olarak anlamlı gelişmeler tespit etmişlerdir. 286 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & AKCİĞER HASTALIKLARI Kistik fibrozis hastalarında egzersizi Pulmoner, metabolik ve kardiyovaksüler olmak üzere üç ana faktör sınırlandırmaktadır. Bozulmuş akciğer fonksiyonu ve KOAH, egzersizin ventilasyon yanıtlarını etkilemektedir. Ayrıca belirgin sindirim sistemi bozukluğu, düşük vücut kütlesi ve özellikle de düşük iskelet kas kütlesi ventilasyon yanıtlarını etkilemektedir. Kas ve kuvvet arasındaki ilişki göz önüne alındığında zayıf kas kütlesi ile bozulmuş metabolik fonksiyonlar arasında önemli ilişkiler vardır. Ayrıca Kistik fibrozis hastalarında istirahatte bile yüksek kalp atım hızları görülme oranı yüksektir. Kalp atım hızları yüksek olduğu için egzersiz sırasında kardiyak çıkış rezervinin artmasını sınırlandırmaktadır. Bu durum yüksek yoğunluklu aktivitelerin yapılmasını engellemektedir. Pulmoner Arteriyel hipertansiyonda egzersiz yapmanın en büyük kısıtlamaları nefes darlığı ve bacak rahatsızlıklarıdır. Bu hastalarda kardiyak çıktı sağlıklı bireylerden daha azdır. Böylece kalp debisi ve oksijen alımı arasında ilişki azalmaktadır. Sonuç olarak periferik kaslara oksijen iletimi azalır, kas yorgunluğu başlar ve bacak rahatsızlığının yanı sıra artmış ventilasyon gereksinimi ve dispne hissini hızlandırır. Egzersizin pulmoner arteriyel hipertansiyon hastalarında egzersiz kapasitesini arttırma mekanizmaları diğer Akciğer hastalarında olduğu gibi çok açık değildir. Bunun nedeni semptomların kötüleşmesi ve kardiyak fonksiyonun olumsuz etkilenmesi pulmoner arteriyel hipertansiyonlu kişilerde egzersizin tavsiye edilmemesidir. Yakın zamanda yapılan bazı araştırmalarda pulmoner arteriyel hipertansiyon hastalarında da iyileşme gözlemlenmiştir. Bu hastalığı taşıyan kişilere en faydalı aktivite örneği olarak yürüyüş tavsiye edilmektedir. Komorbidite Hastalarda Egzersiz Komorbidite kelime anlamı olarak birden fazla hastalığın bir arada görülmesidir. KOAH’lı kişilerde sıklıkla fonksiyonel kapasiteyi belirgin bir şekilde etkileyen komorbiditeler vardır. Bunlar, kronik kalp hastalığı, metabolik sendrom, kas-iskelet problemleri, nörolojik komorbiditeler ve birçok kanser türüdür. Düzenli egzersiz ve fiziksel aktivite kalp yetmezliği ve tip 2 diyabeti olan hastalarda aerobik ve direnç modelleri ile birlikte yaygın olarak kullanılmaktadır. Egzersiz veya fiziksel aktivite uygulanırken hastaların EKG’si sürekli olarak gözlemlenmelidir. İskelet-kas komorbideteleri olan hastalar için, yaygın olarak uygulanan kara temelli egzersizler bazı sıkıntılara 287 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK neden olabilmektedir. Bu nedenle bu hastalarda su bazlı egzersiz modelleri daha faydalı olabilmektedir. Özellikle son 20 yılda astımlı hastalarda majör bir komorbidite olarak artan obezite prevalansı belirgin bir hale gelmiştir. Yapılan çalışmalara göre; astım semptomlarında ve kilo kayıplarında iyileşme ile ilişkili olarak aerobik kapasite ve kuvvette iyileşmeler bildirilmektedir. Bu sonuçlar, egzersizi kilo verme programlarıyla birleştirmenin hastaların daha kısa sürede daha iyi astım kontrolü sağlamasına izin verdiğini göstermektedir. Kistik fibrozisli hastalarda ergenlerin %20’si ve yetişkinlerin %40-50’si kistik fibrozisle ilişkili diyabet geliştirmektedir. Bu hastalarda egzersiz devam ederken veya bittikten hemen sonra kan şekerini izlemek için önlem alınması gerekmektedir. SONUÇ Literatür incelendiğinde akciğer rahatsızlığı olan bireylerin çoğunda aerobik ve kuvvet egzersizlerinin solunumla ilgili tüm semptomları azalttığı, kardiyovasküler sistemi ve kas fonksiyonlarını iyileştirdiği ve böylece fonksiyonel kapasitede önemli gelişmelere yol açtığı görülmektedir. KOAH’lı hastalarda kişiselleştirilmiş pulmoner rehebilitasyona sıklıkla dâhil edilen vücut direnç egzersizlerinin yanı sıra sürekli orta yoğunlukta ve aralıklı yüksek yoğunlukta egzersizler bol miktarda mevcuttur. Fakat geçmişte pulmoner arteriyel hipertansiyonlu hastalarda egzersizin semptomları kötüleştireceği ve kalp fonksiyonunu olumsuz etkileyeceği bildirilmekteyken, son zamanlarda yapılan çalışmalar bunun aksi yönünde kanıtlar sunmaya başlamışlardır. Su bazlı egzersiz, Tai chi ve tek bacak egzersizleri gibi alternatif egzersiz modellerinin kullanımı komorbiditeden müzdarip akciğer hastalıklarına sahip birçok hastaya egzersiz eğitimini hastalık yönetimine dâhil etmek için kişiselleştirilmiş bir yaklaşım sağlar. Son olarak egzersiz şekli, yoğunluğu, programın uzunluğu ve denetim derecesi dahil olmak üzere Pulmoner arteriyal hipertansiyonu ve astımı olan hastalar için optimal egzersizin stratejisini belirlemek için ek çalışmalara ihtiyaç vardır. 288 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & AKCİĞER HASTALIKLARI BÖLÜM KAYNAKLARI AHA Scientific Statement. (2010). Clinician’s guide to cardiopulmonary exercise testing in adults. Circulation, 122;191-225. Armstrong, M., & Vogiatzis, I. (2019). Personalized exercise training in chronic lung diseases. Respirology, 24(9), 854-862. Bougault, V., Turmel, J., Levesque, B., & Boulet, L. P. (2009). The respiratory health of swimmers. Sports Medicine, 39(4), 295-312. Bozdoğan H. (2015). Astım ve Egzersiz. Spor Hekimliği Dergisi, 50(4),151-162. Casaburi, R., Porszasz, J., Burns, M. R., Carithers, E. R., Chang, R. S., & Cooper, C. B. (1997). Physiologic benefits of exercise training in rehabilitation of patients with severe chronic obstructive pulmonary disease. American journal of respiratory and critical care medicine, 155(5), 1541-1551. Dolmage, T. E., & Goldstein, R. S. (2006). Response to one-legged cycling in patients with COPD. Chest, 129(2), 325-332. Gökbel, H. (2015). Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı ve Egzersiz. Türkiye Klinikleri Spor Hekimliği-Özel Konular, 1(2), 15-19. Ipekoglu, G., Taskın, H., & Senel, O. (2019). Examination of exercise-induced skeletal and cardiac muscle damage in terms of smoking. Montenegrin Journal of Sports Science and Medicine, 8(2), 5-12. İpekoğlu, G., Sever, O., Gönülateş, S., ve ark. (2017). Does chronic smoking affect induced-exercise catecholamine release?. International Journal of Applied Exercise Physiology, 6(1). Kocabaş, A., Atış, S., Çöplü, L., ve ark. (2014). Kronik obstrüktif akciğer hastaliği (KOAH) koruma, tani ve tedavi raporu 2014. Official journal of the Turkish Thoracic Society, 15. Lacroix, V. J. (1999). Exercise-induced asthma. The Physician and Sports Medicine, 27(12), 75-92. Lamhonwah, A. M., Bear, C. E., Huan, L. J., Chiaw, P. K., Ackerley, C. A., & Tein, I. (2010). Cystic fibrosis transmembrane conductance regulator in human muscle: dysfunction causes abnormal metabolic recovery in exercise. Annals of neurology, 67(6), 802-808. Lan, C., Lai, J. S., Chen, S. Y., & Wong, M. K. (2000). Tai Chi Chuan to improve muscular strength and endurance in elderly individuals: a pilot study. Archives of physical medicine and rehabilitation, 81(5), 604-607. Lazovic, B., Mazic, S., Suzic-Lazic, J., et al. (2015). Respiratory adaptations in different types of sport. Eur Rev Med Pharmacol Sci, 19(12), 2269-74. Leung, R. W. M., McKeough, Z. J., Peters, M. J., & Alison, J. A. (2013). Shortform Sun-style t’ai chi as an exercise training modality in people with COPD. European Respiratory Journal, 41(5), 1051-1057. 289 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Mazic, S., Lazovic, B., Djelic, M., et al. (2015). Respiratory parameters in elite athletes–does sport have an influence?. Revista Portuguesa de Pneumologia (English Edition), 21(4), 192-197. McCarthy, B., Casey, D., Devane, D., Murphy, K., Murphy, E., & Lacasse, Y. (2015). Pulmonary rehabilitation for chronic obstructive pulmonary disease. Cochrane database of systematic reviews, (2). McGavin CR, Gupta SP, Lloyd EL, McHardy GJR. (1977). Physical rehabilitation for the chronic bronchitic: results of a controlled trial of exercises in the home. Thorax, 32:307-11. Moran, A., Dunitz, J., Nathan, B., Saeed, A., Holme, B., & Thomas, W. (2009). Cystic fibrosis–related diabetes: current trends in prevalence, incidence, and mortality. Diabetes care, 32(9), 1626-1631. Ram, F. S., Robinson, S., & Black, P. N. (2000). Physical training for asthma. Cochrane Database of Systematic Reviews, (1). Sağlam, M., Boşnak-Güçlü, M., İnce, D. İ., Savcı, S., Arıkan, H., & Tedavi, F. (2008). Solunum Sistemi Hastalıkları ve Egzersiz. Klasmat, Ankara. Spruit, M. A., Singh, S. J., Garvey, C, et al. (2013). An official American Thoracic Society/European Respiratory Society statement: key concepts and advances in pulmonary rehabilitation. American journal of respiratory and critical care medicine, 188(8), e13-e64. Troosters, T., Gosselink, R., & Decramer, M. (2001). Exercise training in COPD: how to distinguish responders from nonresponders. Journal of Cardiopulmonary Rehabilitation and Prevention, 21(1), 10-17. Vogiatzis, I., Nanas, S., Kastanakis, E., Georgiadou, O., Papazahou, O., & Roussos, C. (2004). Dynamic hyperinflation and tolerance to interval exercise in patients with advanced COPD. European Respiratory Journal, 24(3), 385-390. Wadell, K., Sundelin, G., Henriksson-Larsén, K., & Lundgren, R. (2004). High intensity physical group training in water—an effective training modality for patients with COPD. Respiratory medicine, 98(5), 428-438. Watz, H., Waschki, B., Meyer, T., & Magnussen, H. (2009). Physical activity in patients with COPD. European Respiratory Journal, 33(2), 262-272. Weder, M. M., & Truwit, J. D. (2011). Pulmonary disorders in athletes. Clinics in Sports Medicine, 30(3), 525-536. Wickerson, L., Brooks, D., Reid, W. D., Singer, L. G., Granton, J., & Mathur, S. (2018). Exertional oxygen requirements during exercise training in advanced interstitial lung disease. Journal of Cardiopulmonary Rehabilitation and Prevention, 38(6), 419-424. 290 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & COVID-19 SPORUN KAVRAMSAL TEMELLERİ-5 SPOR & COVID-19 Yazar Doktorant. Esra KÜRKCÜ AKGÖNÜL Dr. Tolga ŞAHİN 2 16. Bölüm 1 Dokuz Eylül Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi, İzmir/TÜRKİYE. https://orcid.org/0000-0003-3771-937X, esra.kurkcuakgonul@deu.edu.tr 2 Dokuz Eylül Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi, İzmir/TÜRKİYE. https://orcid.org/0000-0001-9594-4466, tolga.sahin@deu.edu.tr 291 1 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK GİRİŞ Çin’in Wuhan kentinde Aralık 2019’da koronavirüs 2 virüsüne (SARSCoV-2 veya COVID-19) maruz kalan bireylerde akut şekilde ciddi solunum yolu sendromu başlamış, vakaların artması ve durumun ciddiyetinin artması ile birlikte 11 Mart 2020 tarihi itibariyle “pandemi” ilan edilmiştir. Bugünden itibaren virüs ile mücadele önlemleri alınmaya başlamıştır ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ile dünyadaki tüm sağlık yetkililerince, virüs ile mücadele etmek için üç önlem; “karantina, izolasyon ve sosyal mesafe” önerilmiştir. “Şiddetli akut solunum yolu sendromu” olarak bilinen koronavirüs 2 (SARSCoV-2), dünyada neredeyse bütün ülkelere yayılan ve 6 milyondan fazla insanı etkileyen bulaşıcı bir hastalığa neden olmaktadır. SARS-CoV-2, öncelikle havadaki damlacıklar yoluyla yayılan, özellikle enfekte bireylerin kapalı alanlarda başkalarıyla bir araya geldiğinde bulaşan bir virüstür. Klinik gözlemlere ve otopsi verileri incelendiğinde, virüsün vücuttaki vasküler dokuya saldırarak iskemik hasara neden olduğu, hücreleri ve dokuları tahrip eden inflamatuar reaksiyonlara sebebiyet verdiği rapor edilmiştir. Ayrıca virüsün doğrudan doku hasarına neden olduğu ve vücudun bağışıklık sisteminin aşırı tepki verebileceği; bunun da önemli bir yıkıma neden olabileceği bildirilmiştir. Sars-Cov-2 virüsünün mevsimsel geçiş mi göstereceği yoksa sürekli bir tehdit mi olacağı henüz bilinmemektedir. Bu virüsün tek başına, bireysel ve grup aktiviteleri için planlamayı zorlayacağı tahmin edilerek eylem çağrısı yapılmıştır. Bu eylem çağrısı bireysel yapılan fiziksel aktivitelere odaklansa da, takım sporları için de hayati anlamda önemlidir. Çünkü takım sporu ile ilgilenen bireylerin; futbol, voleybol, basketbol gibi yüksek temaslı ve birlikte yapılan sporlarda COVID-19 bulaşma riskinin, koşu, yüzme, bisiklet gibi bireysel ve mesafeli yapılan sporlara kıyasla daha yüksek olabileceği düşünülmektedir. Korona virüsün kuluçka süresi tipik olarak maruziyetten sonraki 14 gün içinde olup, vakaların % 95'inde 5 gün içinde meydana geldiği görülmüştür. En sık görülen semptomlar arasında ateş (% 99), yorgunluk (% 70), kuru öksürük (% 59) ve miyaljiler (% 35) yer almaktadır. Bunlara ek olarak boğaz ağrısı, burun akıntısı veya gastrointestinal belirtilerin de görülme olasılığının olduğu rapor edilmiştir. Ciddi belirti olarak pnömoni en sık görülen belirtilerdendir. Ateş, öksürük ve nefes darlığı olan bir sporcuyu 292 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & COVID-19 değerlendirirken grip ve bakteriyel pnömoni düşünülmelidir. İnfluenza testi, COVID-19 testinden önce veya aynı anda yapılabilir. Sars-cov-2 virüsünü önlemek için birtakım önlemler önerilmiştir. Virüsten korunmak için özellikle diğer bireyler ile olan mesafeye, el ve vücut hijyenine, sağlıklı bir yaşam tarzına, düzenli egzersiz yapma, uyku uyuma ve düzenli beslenmeye özen gösterilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bununla ilgili olarak virüsten korunmak için birtakım genel önlemler aşağıda sıralanmıştır: • El temizliğine dikkat edilmelidir. • Eller yıkanmadan ağız, burun ve gözlerle temas edilmemelidir. • Hasta insanlarla temastan kaçınmalıdır, mümkün ise en az 1 m uzakta bulunulmalıdır. • Öksürme veya hapşırma sırasında burun ve ağız tek kullanımlık kâğıt mendil ile örtülmelidir. • Evden çıkılacaksa maske takılmalıdır. • Çiğ veya az pişmiş hayvan ürünleri yemekten kaçınılmalıdır. • Seyahat sonrası 14 gün içinde herhangi bir solunum yolu semptomu olursa maske takılarak en yakın sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır.” El hijyeni genel olarak ellerin su ve sabunla yıkanmasına, bulunulan ortamda su yoksa en az %60 alkol bazlı sıvı ile dezenfekte edilmesine yöneliktir. Sağlık Bakanlığı bünyesinde kurulan bilim kurulunun tavsiyesine göre bireylerin bir araya geldiklerinde arada en az 2 metre mesafe bulunması gerektiği bildirilmiş ve spor yapmaya engel her temaslı durum ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. İlk başta ülkelerde virüsün yaygınlaşmasıyla birlikte önce uluslararası, ardından ülke içi seyahatler kısıtlanmıştır ve mecburi seyahat edenlerin seyahatlerinin sonlanmasından sonra 14 gün kendilerini evde izole etme kuralı getirilmiştir. En önemli uygulama maske kullanımıdır. Bireyler bulundukları her ortamda maske takmakta zorunlu tutulmuşlardır. Alınan tüm tedbirler sosyal yaşamda, iş hayatında, aile hayatında olduğu gibi, spor camiasında da uygulanmaya konmuştur. Salgın ilanından sonra her ne kadar maske takmaya veya mesafeli davranmaya kişiler alışık olmasa da hem sosyal, hem bireysel hem de spor hayatımız da bu üç önemli tedbir yer almaya başlamıştır. Özellikle efor gücü yüksek olan sporlarda maske takılması zorlayıcı olsa da daha sonra tedbirlerin güncellenmesi ile her branş ve spor dallarının uygulama adımında yapılması gerekenler salgın sürecinde yaşam tarzının merkezine oturmuştur. Bunun için öncelikle sporlar bireysel ve 293 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK birlikte olarak önce ikiye; sonrasında efor gücüne göre düşükten yükseğe göre sıralanmışlardır. Efor gücü yüksek ve çok yüksek olan sporlarda maske takma zorunluluğu kaldırılmıştır; ancak bu tür spor branşı ile uğraşan sporcuların 10 kişiden fazla bir araya gelmemelerine ve 2 m den fazla yaklaşmamaları kuralı getirilmiştir. Salgın sürecinde alınan bir diğer önlemlerden bir tanesi de sokağa çıkma kısıtlaması olmuştur. Yasak sürecinde sporcular; profesyonel, amatör, olimpik milli, milli, lisanslı, rekreasyonel olarak ayrılmışlardır. Sokağa çıkma kısıtlamalarında evde spor yapabilenler yasağa tabi olurlarken, antrenmanlarının aksamaması zaruri olan milli ve olimpik milli sporcular yasaklardan muaf tutulmuşlardır. Bu süreçte rekreasyonel spor yapan kişiler evde bireysel ya da online olarak grup çalışmalarına devam etmişlerdir. COVID-19 Süreci, Spor ve Egzersiz Düzenli fiziksel aktivitenin, uzun ve kısa vadede hem fiziksel hem de zihinsel sağlığa fayda sağladığı bilinmektedir. En şiddetli COVID-19 vakaları için risk faktörü analizi incelendiğinde, obezite, hipertansiyon ve tip 2 diyabet gibi hastalıklar, ileri yaş, ırksal ve etnik azınlık durumu ve fiziksel hareketsizlik ile bağlantılı olduğunu göstermektedir. Pandemi sırasında hem sağlıklı bireylerin hem de kronik hastalığı olanların fiziksel aktiviteyi sosyal mesafenin sınırları içinde haftanın çoğu günü 30 dakika ila 60 dakika arasında hareketle geçirmesi, sürdürmesi ve ilerletmesinin önemli olduğu American Spor Koleji (ACSM) tarafından öngörülmüştür. Bu dönem özellikle zirve performans antrenmanı için doğru bir zaman olmayabilir. Çünkü bu süreçte virüs kapmayan bireyler ya da COVID-19’a yakalanıp iyileşmiş bireyler için fiziksel aktivitenin hedefine nasıl ulaşılacağı farklılık gösterecektir. COVID-19’a yakalanıp iyileşen, özellikle de ağır semptom gösterip hastalıktan iyileşen bireyler enfeksiyonla ilişkili organ hasarının zorluklarıyla karşı karşıya kalabilmektedir. Bu kişilerden alınan geri bildirimlere göre, hastalıktan sonra egzersiz toleransını geri kazanmanın haftalar, hatta aylar sürdüğünü söylemişlerdir. Etkili bir aşı olana kadar, güvenli bir şekilde spor yapmak için zaman ve yer bulmak muhtemelen pek çok kişi ve spor dalı için zor olacaktır. COVID-19 süreci, sosyal mesafe ihtiyacına dayalı bir fiziksel aktivite yaklaşımı gerektirmektedir. Bu yaklaşım, fiziksel aktiviteyi alışılmadık şekillerde dış mekan aktiviteleri, aile grupları veya alternatif yoğun olmayan zamanlar ile birleştirmeyi içerebilir. Bu süreçte bireyler fiziksel aktivite 294 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & COVID-19 alışkanlığı geliştirerek fiziksel, zihinsel ve duygusal refahlarını artırabilirler. COVID-19 salgını, fiziksel aktivite reçeteleme yaklaşımımızı genişletmek için bir fırsat olarak da görülebilir. Evde spor yaparken dikkat edilecek bazı önlemler aşağıda sıralanmıştır: • Öncelikle evde yapılabilecek uygun bir egzersiz programı tasarlanmalıdır. • Egzersiz yapmaya başlamadan uygun, rahat bir kıyafet giyilmelidir. • Aç karına ya da yemekten hemen sonra egzersiz yapılmamalıdır. • Egzersiz öncesinde, esnasında ve sonrasında su içmeye özen gösterilmelidir. • Egzersize 5-10 dakika ısınma ile başlanmalıdır. • Isınmayı takiben esneme egzersizleri yapılmalıdır. • Egzersiz yapılırken kalp atım hızı takip edilmelidir. • Egzersiz esnasında göğüs ağrısı, halsizlik, baş dönmesi, göz kararması gibi durumlar yaşanırsa egzersiz sonlandırılmalıdır. • Egzersizler kademeli artırılmalı, egzersiz bitiminde hafif soğuma egzersizleri ve esneme egzersizleri yapılmalıdır. COVID-19 salgını, önemli kısıtlamalar getirmiştir ve spor uygulamalarının çoğu sanal ortama kaymıştır. Çoğu antrenör sporcularıyla iletişim kurmak ve sporcusunun antrenmanlarına devam etmesini sağlamak amacıyla çalışmaları online olarak yapmıştır. Fiziksel aktiviteyi artırmak, bireylerin ve grupların fayda ve risk arasında ince bir çizgide yürümesini gerektirmektedir. Virüsün yayılması için ana araç, nefes alma, konuşma, öksürme ve hapşırma yoluyla havadaki damlacıklardır. Yeterli sosyal mesafenin sağlanamadığı gruplar veya alanlardaki fiziksel aktivite, bulaşmayı azaltmak için maskeleme gerektirmektedir. Genel halk için çalışmalarda, 1 metreden fazla fiziksel mesafenin etkili olabileceğini ve yüz maskelerinin bir miktar koruması olduğu belirtilmiştir. Takım sporlarına ve temas etkinliklerine devam etmeden önce bulaşmayı izlemek için geniş kapsamlı gözetim testlerine ihtiyaç duyulabilir. Sporcular sağlıklı yaşamayı istikrarlı bir şekilde uyguladıkları, ortalama nüfustan daha genç oldukları ve daha az komorbidite taşıdıkları için hastalığa yakalanma veya ölüm oranı bakımından daha düşük risk grubu içerisindedirler. Ancak sporcular düşük riske sahip olsalar bile hastalığa yakalanma ya da ölüm riski fazla olan kişileri korumak ve pandemiyi yavaşlatmak için birtakım önlemler almanın gerekli olduğu belirtilmiştir. Bu bağlamda Sağlık Bakanlığı’nın COVID-19 sürecinde spor 295 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK tesislerinin kullanımı ve spor branşlarının yapılabilmesine yönelik alınan önlemler aşağıda sıralanmıştır: ➢ Spor salonundaki kişi sayısı spor yapılacak alanda her 6 metrekareye bir kişi olacak şekilde sınırlandırılmalıdır. ➢ Spor salonlarında çalışma koşulları nedeniyle müşterilerin birbiri ve çalışanlarla yakın teması söz konusudur. Spor aktivitesi damlacık çıkışı ve hızını artırmaktadır. Bu nedenle sosyal mesafe en az 2 metre olarak uygulanmalıdır. ➢ Spor salonundaki koşu bandı/bisiklet vb. ekipman aralarında en az 2 metre olacak şekilde yerleştirilmelidir. ➢ Müşteriler randevu ile kabul edilmelidir, içeride kalabalık oluşmasını engellemek için, dış kapıya içeriye girilmesini engelleyecek basit bir uyarıcı/engelleyici konulmalıdır. Bu kapının her iki tarafından tutturularak asılabilecek basit bir kırmızı renkli kordon ya da şerit olabileceği gibi, kasa, plastik duba gibi bir blokaj materyali de olabilir. ➢ Müşterilerin giriş/çıkış saatleri kaydedilmelidir, seans ile çalışılıyorsa, hangi seansta kimlerin geldiği ve çalıştığı kaydedilmelidir. ➢ Spor Salonlarının giriş ve çıkışına pedallı ve kapaklı çöp kutusu konulmalı ve düzenli olarak boşaltılmalıdır. ➢ Spor salonları üyeleri ile sözleşmelerine COVID-19 politikaları ve rezervasyon prosedürleri ile ilgili açıklama eklemelidir. ➢ Kronik hastalığı olanlar, 65 yaş üstündekiler ile huzurevi, cezaevi, bakım merkezi çalışanları çalıştıkları ortamda bulaştırma riski olduğundan spor salonlarına gitmemeleri önerilir. ➢ Takım oyunlarının ve yakın temas gerektiren (boks, güreş gibi) sporların yapılmaması uygundur. Bu sporlardan temassız antrenman yapabilenler bireysel olarak ve 2 metre mesafe şartı ile antrenman yapabilir. Temas gerektirmeyen sporlar kişiler arası sosyal mesafe ( en az 2 metre) korunarak yapılabilir. ➢ Spor salonuna maskesiz müşteri/ çalışan alınmamalıdır. Spor salonunda da maske takmaya devam etmelidirler. N95/FFP2 maskeler kullanılmamalıdır.” ➢ “Yüksek efor gerektiren sporlar yapılırken nefes almayı zorlaştırabileceği için maske takılmayabilir. Maskenin takılmadığı spor faaliyetlerinde olası temaslar sırasında kullanılmak üzere kişi yanında maske bulundurmalıdır. 296 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & COVID-19 ➢ Müşterilerin kullandığı egzersiz araçlarının yanlarına Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsatlandırılmış dezenfektan özelliği olan mendiller konulmalıdır. ➢ Spor salonuna misafir alınmamalıdır. ➢ Egzersiz aralarındaki dinlenme molaları dışında spor salonlarında müşterilerin beklemesine izin verilmemelidir. ➢ Spor salonunda su ve sabuna erişim kolay olmalı ve burada tek kullanımlık kâğıt havlular bulunması sağlanmalıdır. ➢ İçeride ortak kullanım amacıyla gazete, dergi vb. bulundurulmamalıdır. ➢ Her müşteri için tek kullanımlık malzeme kullanılmalıdır, tek kullanımlık malzeme sağlanamadığı durumlarda her kullanım sonrasında tekstil malzemeleri en az 60 C’de yıkanmalıdır. ➢ Mümkünse koşu bandı ve ağırlık çalışılan alanlar ayrılmalıdır. ➢ Müşterilerden tercihen temassız olmak üzere nakit olmayan ödeme yapmaları teşvik edilmelidir. Ödeme terminallerinde dokunulan yüzeyler %70’lik alkol ile temizlenmelidir. ➢ Ağırlık istasyonlarının birden fazla kişinin set aralarını paylaşarak aynı anda kullanımına izin verilmemelidir. Bir kişinin istasyonla işi tamamen bittikten sonra diğer müşteri kullanmalı, her müşteri sonrası cihazın el ve vücutla temas eden noktaları silinerek dezenfekte edilmelidir. ➢ Sabit veya hareketli bütün alet ve cihazların elle ve vücutla temas edilen noktaları her misafir kullanımı sonrası mutlaka silinerek dezenfekte edilmelidir. Kullanımdan sonra cihazların silinmesi ile ilgili uyarı afişleri spor salonu içinde farklı noktalara asılacaktır. Sağlık Bakanlığı tarafından uygulanması gereken önlemler bireylerin hastalığa yakalanmaması için uygulanması gereken önlemlerdir. Ancak COVID-19 riski altında bulunulan ortamda faaliyetlere devam edebilmek için alınan önlemleri normal koşullarda ve COVID-19 bulaşı sonrası olarak iki bölümde incelemek daha doğru olacaktır. Bu kapsamda Denay ve arkadaşları yaptıkları çalışmada COVID-19 sürecinde spor yapan bireylere bazı önerilerde bulunmuşlardır. Bunlar: * COVID-19 negatif olan bireyler haftada 150 - 300 dakika orta derecede fiziksel aktiviteye devam etmelidir. Bu kişiler için küçük hacimli antrenmanlar hala yararlıdır. 297 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK * Orta seviyede aktiviteler kişisel olarak evlerde veya fiziksel mesafeyi koruyarak dışarıda gerçekleştirilmelidir. Dışarıda bulunulan süreçte damlacık yayılmasını en aza indirmek için gerektiğinde maske kullanılmalıdır. * Haftada 150 dakika ile 300 dakika orta seviyede fiziksel aktiviteye katılarak ve vücut ağırlığını önerilen seviyelerde tutarak bağışıklık sistemi sağlığı korunmalıdır. * COVID-19 bulaşmış bireyler, egzersize güvenli bir dönüş sağlamak için herhangi bir değerlendirme gerekip gerekmediğini belirlemek için öncelikle hekimleriyle iletişime geçmelidir. Ayrıca COVID-19 olan ve spora devam etmek isteyen kişiler için aşağıdaki öneriler sunulmuştur; * COVID-19 geçirildikten sonra egzersize dönüş için öneriler belirlenmelidir. * Hafif veya orta derecede COVID-19 geçirildikten ya da pozitif bir test sonucundan sonra 2 hafta dinlenmeli ve egzersiz yapılmamalıdır. COVID etkisi geçtikten sonra bir sağlık ekibinin rehberliğinde yakın izleme ile fiziksel aktiviteye yavaşça yeniden başlanılmalıdır. * Dünya Sağlık Örgütü kılavuzları, COVID-19 azaltma kontrol listeleri ve risk değerlendirme kiti her spor disiplinine uyarlanmalı ve uygulanmalıdır. * COVID-19 pandemisi sırasında fiziksel aktiviteyi teşvik etmek için yenilikçi stratejiler kullanılmalıdır. * Sağlığın sosyal belirleyicileri göz önünde bulundurularak fiziksel ve zihinsel sağlığı artıran grup etkinliklerini güvenli bir şekilde yeniden başlatmak için politikalar geliştirilmelidir. * Tüm topluluklara eşit erişim sağlamalı ve savunmasız nüfuslara, ekonomik olarak dezavantajlılara ve engeli olan insanlara ulaşmaya önem verilmelidir. 298 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & COVID-19 Figür 1. COVID-19 test sonucu pozitif olan veya tipik COVID-19 semptomları olan bir sporcunun spora dönüş şeması COVID-19 Sürecinde Antrenman ve Yarışmaya Yönelik Uygulamalar Pandemi sürecinde bireyler için öneriler ve alınması gereken tedbirler sporcular için de önerilmiştir. Özellikle yakın temas ile yapılan spor branşlarına bir süre ara verilmiş, antrenman kısıtlamaları bireysel olarak yürütülmüştür. Bu kısıtlamalar daha çok basketbol, voleybol, futbol gibi takım sporlarını etkilemiş olup, bu spor dallarında oynayan sporcular daha çok evde veya bireysel olarak yapabilecekleri şekilde antrenman döngülerini devam ettirmeye çalışmışlardır. Voleybol, basketbol gibi top aracılığıyla el temasına yönelik oynanan takım oyunları, boks, güreş gibi temaslı mücadele sporları en riskli branşlar olabileceğinden sporcuların bir araya gelmesinin riskli olması nedeniyle bu branşların antrenman modellemelerinin değiştirilmesi zaruri olmuştur. Bu uygulamalar hem genelge ile hem de kişisel hijyen kuralları gereği yapılmıştır. Bunun yanında riskli branşların maçlarının bir süre ertelendiği görülmektedir. Pandeminin ilk sürecinde alınan önlemler gereği ertelenen maçların, pandeminin uzun sürmesi nedeniyle seyircisiz olarak ve hijyen tedbirleriyle tekrar oynanması kararı alınmıştır. Takım sporlarında risk 299 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK yüksek olduğundan alınan tedbirler böyle iken, bireysel sporlarda durum daha farklı seyretmiştir. Çoğu bireysel sporlarda temas ve yakın mesafe olmadığından sporcular antrenmanlarına kendi yaşam alanlarında yapmaya devam etmişler; yasak günlerinde ise evde farklı antrenman modellerini uygulamışlardır. Örneğin koşucu atletler koşu bandı veya kuvvet antrenmanları, bisikletçiler evde makara antrenmanı (bisikletin sabit bir noktada sürülmesini sağlayan mekanizma) veya kuvvet çalışmaları, triatletler evde makara ve kuvvet çalışmaları, cimnastikçiler koordinasyon ve esneklik çalışmaları ile kondisyonlarını korumaya çalışmışlardır. Pandemi sürecinden en fazla etkilenen spor branşı yüzme olup, havuzların kapalı olması ve dışarı çıkma yasaklarının yaşanması sebebiyle açık suda da yüzememiş olmaları bu branşı yapan sporcuları oldukça etkilemiştir. Bu nedenle yüzme sporcuları su antrenmanları yapamamış, daha çok kara antrenmanları yapmak zorunda kalmışlardır. Pandeminin ülkemizde ilk görüldüğü aydan itibaren getirilen yasaklar ile evde antrenmanların yapılması ağırlık kazansa da, 2020 Olimpiyat oyunlarına katılacak olan sporcuların mevcut kondisyonlarının devam ettirebilmelerine yönelik olarak Gençlik Spor Bakanlığı, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ve Türkiye Milli Olimpiyat Komitesince bazı özel uygulamalar yapılmıştır. Bu uygulamalara göre; olimpik havuzda bulunan, olimpiyata gidecek olan ya da gitme olasılığı olan tüm sporcular kısıtlamalardan muaf tutularak antrenmanlarına devam etmişler, bu sporcuların spor yapma imkânları normaldeki gibi seyretmiştir. Pandemi sürecinde sporcuların antrenman yapmalarının sekteye uğraması gibi spor organizasyonlarının da belirlenen takvime göre yapılması da sekteye uğramıştır. Çünkü ülkelerde virüsün yaygınlaşmasıyla birlikte önce uluslararası, ardından ülke içi seyahatler kısıtlanmıştır. Bu nedenle yaşanılan il sınırlarından dışarı çıkmak zorlaşmıştır. Ayrıca organizasyonlar çoğunlukla iptal edilmiş ve ertelenmiştir. Ertelenen organizasyonların da yapılmasına yönelik herhangi bir netlik belirtilmemiştir. Örneğin Türkiye Bisiklet Federasyonu 2020 takviminde yer alan uluslararası ve ulusal yarışmaların %80’i iptal edilmiştir, yalnızca yapılmak zorunda olan ülke şampiyonaları yapılmış, bu yarışmalar da yapılması gereken tarihten iki ay sonrasında yapılabilmiştir. Tüm branşlar için yarışmalar maske mesafe ve hijyen kurallarına göre yapılmıştır. Ayrıca her sporcudan 48 saat öncesinden COVID19 testi istenmiş, testi pozitif çıkan sporcu, antrenör ya da idareciler yarışmaya kabul edilmemiştir. Ulusal veya uluslararası yarışmalara katılan 300 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & COVID-19 sporcu veya antrenörler, yarışmadan döndükten sonra mutlaka 14 gün kuralına tabi tutulmuşlar, kendilerini evde izole etme kuralına tabi olmuşlardır. Pandemi sürecinde yarışmalarda en önemli uygulama maske kullanımıdır. Bireyler bulundukları her ortamda maske takmakta zorunlu tutulmuşlardır. Spor müsabakalarında ortak alanlarda ya da yarışma alanında maske takmak zorunlu tutulmuştur. Örneğin bisiklet müsabakaları yüksek efor gerektiren bir spor dalı olduğundan Sağlık Bakanlığı tarafından yayınlanan genelgeye göre; sporcular ısınırken ya da yarışırken maske takmak zorunda değillerdir. Ancak ısınırken bir araya gelmemeleri konusunda uyarılmış, start alanında başlangıcı beklerken ortak alan kullanımı olması nedeniyle maske takmaları istenmiştir. Yarışmanın başlangıcına 30 s kala organizasyon personeli tarafından tutulan özel atık kutularına maskelerini atarak yarışa başlatılmışlardır. Yarış biter bitmez takım sorumlularınca kendilerine verilen maskeleri takarak alandan ayrılmışlar, dereceye giren sporcular kürsüye maske ile çıkartılmışlardır. Dereceye giren sporculara madalyaları organizasyon tarafından sporculara takılmamış, podyum öncesi madalyalar dezenfekte edilerek sporcunun kendisine verilmiş ve podyuma madalya ile çıkması sağlanmıştır. Bu uygulama ile temas en aza indirgenmiştir. Diğer bir nokta ise geleneksel olarak Dünya ve Avrupa şampiyonalarında birinci olan sporcuya podyumda giydirilen Dünya ve Avrupa şampiyonu forması da aynı uygulama ile podyum öncesi dezenfekte edilerek sporcunun kendisine giydirilmiş, sporcu podyuma öyle çıkarılmıştır. Böylelikle bireylerin sporcu ile teması indirgenerek bulaşı riski azaltılmaya çalışılmıştır. COVID-19 Pandemi Sürecinin Sportif Performansa Etkisi Spor yapan bireyler her ne kadar hastalığa yakalanma veya ölüm riski açısından düşük riske sahip olsalar da, sporcuların da pandemiden olumsuz şekilde etkilenebileceği düşünülmektedir. Sporcular için COVID-19 yalnızca antrenman-müsabaka planlamaları veya periyotlamalarını düzenli şekilde uygulayamamasına neden olmamakta, sporcuların fiziken ve ruhen sağlık sorunları yaşamasına da sebep olabilmektedir. Bu sürecin sporcuların antrenman planlamaları ve kısa ve uzun vadede kondisyonel özelliklerini olumsuz etki ettiği; diğer yandan müsabakaların iptali ve bu nedenle gelir kaybı nedeniyle de pandeminin mental anlamda da olumsuz etkisi olduğu 301 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK bildirilmiştir. Birçok profesyonel spor liginde durdurulma kararı alındığından 2020 nisan itibariyle birçok sporcunun ve bu sporcuların bağlı olduğu spor kulüplerinin finans desteğine ihtiyaç duyduğu rapor edilmiştir. Pandemiden dolayı uygulanan farklı sportif katılımlar, sporcuları ve bağlı oldukları spor kulüplerini uzun süre etkileyecek beklenmedik bu tür durumlara karşı hazırlıklı olmak gerekmektedir. Pandemi sürecinde bireylerin hareket etme düzeylerinin azalması ve sporcuların antrenmanlarını kesmelerinden sonraki birkaç hafta içinde egzersiz performansında düşüşler ortaya çıkmaktadır. Özellikle temel dayanıklılık performansındaki bu kayıpların kardiyovasküler sistem çalışmasını ve kaslardaki metabolik işlevi azalttığı bildirilmiştir. Antrenmanların kesilmesinden sonraki 2-4 hafta içinde VO2max’ta önemli düşüşler olduğu bildirilmiştir. COVID-19 salgını süresince sporcular hem sağlık hem de performans açısından sorunlu bir dönem geçirmektedirler. Antrenman yapabilmek için; alan, araç-gereç, ortamın tam olmaması ve takımın diğer üyeleri, antrenör ile yüz yüze görüşmenin olmamasından dolayı sporcular kendi imkanlarıyla düşük yoğunluklu olarak antrenmanlarını sürdürmek sorunda kalmışlardır. Bu da sporcunun kardiyovasküler, kas-iskelet gibi temel fizyolojik sistemlerini ve bunlara karşılık gelen kuvvet, dayanıklılık gibi kondisyon değişkenlerini etkiler. Bu nedenle bu dönemde sporculara motivasyon sağlanmalı ve bu süreç bireylerin gelişimi için bir fırsat olarak değerlendirilip, antrenör, diyetisyen ve psikolog gibi uzmanlarca sporculara rehberlik edilmelidir. Özellikle sporcularla online ortamda görüşmeler yapılmalı ve karantina döneminde sporcuyla iletişim devam ettirilmeli, kesilmemelidir. Sporcuların evlerinde egzersize devam etmeleri için gerekli malzeme ve ekipmanlar sporcuya idarecileri veya antrenörleri tarafından sağlanmalıdır. Bu dönemde sporcunun sahip olduğu ağırlığı koruması gerekir. Hareketin azalması nedeniyle sporcu enerji alımını azaltırken; makro besin maddelerinin tüketim oranını kesmemelidir. Çünkü protein alımının uygun seviyede kalması yağsız vücut kütlesinde kaybın oluşmaması için önemli bir husustur. Beklenmedik durum olan bu salgın sürecinin başlama tarihi ülkelere göre değişse de; sporcuların ortalama 8-12 haftada detraining dönemine gireceği bilinmelidir. Bireysel kondisyon yönü bakımından incelendiğinde, özellikle haftada en az 14-15 saat antrenman yapan sporcuların bu süreçten 302 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & COVID-19 fiziken ve ruhen olumsuz etkilenmesi olasıdır. Küresel nitelikli sayılan Avrupa ve Dünya şampiyonaları, olimpiyatlar ve bölgesel nitelikli sayılan ülke şampiyonaları, il şampiyonaları gibi büyük müsabakaların ertelenmesi de bu etkinliklere katılacak sporcuları fiziken ve ruhen olumsuz etkilemesi de bir tehdit unsudur. Ülke yetkilileri tarafından alınan kararlara uyarak toplum sağlığı için sporcuların mecburen evde bulunmaları gerektiğinden normal antrenman planlarını istikrarlı bir şekilde uygulayabilmeleri mümkün değildir. Bu süreçte antrenmanın azaltılması ya da tümüyle bırakılması ile sportif verim, uyum süreci ve sporcuların fiziksel, zihinsel durumları üzerinde önemli etkiler oluşabilir. Bu etkilerin en önemlisi ‘‘antrenman’’dır ve antrenmanda meydana gelen azalmış etki “detraining” olarak ifade edilmektedir. Bireyin kondisyon kazanması uzun sürerken kondisyonu kaybetmesi oldukça çabuktur. Yapılan araştırmalara göstermektedir ki; kondisyonel seviyedeki düşme hızı ya da azalmanın büyüklüğü, iyi fiziksel uygunluğa sahip elit sporcularda veya antrenmanlı sporcularda, fiziksel uygunluğu düşük olan amatör sporculara veya antrenmansız sporculara göre daha fazladır. Bu nedenle COVID-19 salgını döneminde iyi antrenmanlı sporcular için antrenmanların durdurulmasındansa, azaltmaya yönelik uygun stratejiler önerilmektedir. Böylelikle üst düzey sporcularda egzersiz uyaranlarının olmaması sebebiyle sportif performans üzerindeki olumsuz etki azaltılmış olur. Üstün efor ve çalışma ile elde edilen kondisyonel özellikler, belirli bir ara verildiğinde hızla gerilemeye başlar ve bu özellikler kazanıldığı süreye göre kaybedilmektedir. Belirli bir kondisyonel özellik uzun surede kazanıldıysa kaybı da o kadar geç sürede olmaktadır. Düzenli antrenman yapan ortalama bireylerde bu kayıplar ya da değişiklikler kısa sürede daha hafif oluşurken, antrenmanla ile elde edilebilen VO2maks gibi önemli fizyolojik kazanımların kaybı antrenmanların tümüyle yapılmamasını takiben 4 hafta sonra belirginleşmektedir. Literatürde yer alan bazı araştırmalar antrenmanın bir haftadan fazla kesilmesiyle performansta düşüş olduğunu belirtirken, bazı çalışmalarda ise bir haftalık antrenman kesilmesinin sporcunun fiziksel ve zihinsel olarak iyileşme ve dinlenmesi için yararlı olabileceğini söylemektedirler. Ancak detraining döneminin başladığı süreçte dahi bazı kondisyonel değerlerde azalma görüldüğü bilinmektedir. Bunu destekleyen çalışmalar incelendiğinde antrenmanla elde edilen kardiyovasküler fonksiyon 303 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK ve kas içi metabolik işleyişteki ciddi azalmaların antrenmanı kestikten sonraki günlerde ortaya çıktığı bildirilmiştir. Fiziksel uygunlukta en önemli kondisyonel özellik kuvvet olarak kabul edilmektedir ve bütün spor dallarında kuvvete yönelik antrenmanlar başarı için gereklidir. Bu nedenle pandemi sürecinde tüm sporcuların kuvvet antrenmanlarına yönelmesi ile sportif kondisyonun korunabileceği, sporcunun antrenman azaltma sürecine bağlı olarak kas kütlesi azalsa bile kuvveti koruyabileceği belirtilmiştir. Ayrıca detraining döneminde sadece yağ kütlesinde artış olduğu; bu dönemin daha önce yoğun kuvvet antrenmanları ile kazanılan kas kütlesi, kas gücü veya sportif performansı etkilemediği belirtilmiştir. Bu kondisyonel özellikteki verim, genelde antrenman azaltmaya girilen sürecin ilk dört haftasında korunabilmektedir. Tablo 1. Kısa süreli detarining döneminin etkileri (1-4 hafta) Düşüş Gösteren Özellikler Artış Gösteren Özellikler Maksimal oksijen tüketimi Yüksek yoğunluklu lipoprotein Maksimum kalp atım hızı Kan volümü Laktat eşiği Sub-maksimal kalp atım hızı Egzersiz stroke volümü Bikarbonat seviyesi Ortalama kan basıncı Maksimal kardiyak output Kas glikojen seviyesi Ventilasyon eşiği Ventriküler kütle Kapiller yoğunluk Maksimal RER oranı Maksimal solunum volümü Oksidatif enzim aktivitesi Submaksimal RER oranı Oksijen doygunluğu Glikojen sentez aktivitesi Postprandial lipemi Dayanıklılık performansı Mitokondriyal ATP üretimi Düşük yoğunluklu lipoprotein İnsülin aracılı glikoz alımı Ortalama fibril kesit alanı Submaksimal kan laktatı Kas glut-4 protein içeriği EMG aktivitesi Kas lipoprotein lipaz aktivitesi Kuvvet-güç performansı 304 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & COVID-19 Tablo 2. Uzun süreli detarining döneminin etkileri (4-8 hafta) Düşüş Gösteren Özellikler Maksimal oksijen Laktat eşiği tüketimi Kan volümü Kas glikojen seviyesi Egzersiz stroke volümü Maksimal kardiyak output Kapiller yoğunluk Arteriovenöz oksijen farkı Oksidatif enzim aktivitesi Ortalama fibril kesit alanı FT:ST oranı Kas kütlesi EMG aktivitesi Kuvvet-güç performansı Ventriküler kütle Maksimal solunum volümü Oksijen doygunluğu Dayanıklılık performansı Lipoliz Yüksek yoğunluklu lipoprotein Artış Gösteren Özellikler Maksimum kalp atım hızı Sub-maksimal kalp atım hızı Ortalama kan basıncı Toparlanma kalp atım hızı Ventilasyon eşdeğeri Submaksimal RER oranı RER oranı Submaksimal kan laktatı Araştırmalar pandemi sürecinin sportif performansa etkisinde fizyolojik veriler üzerine yoğunlaşsa da bu sürecin sporcular üzerinde psikolojik etkileri konusunda da araştırmalar mevcuttur. Özellikle ertelenen müsabakalardan sonra uzun süre yarış koşmayan bir grup olan elit seviye sporcularda yarışma öncesi kaygının farklılığı incelenmiştir. Uluslararası seviyede iyi antrenmanlı kadın ve erkek bisiklet sporcularında yarışma öncesi kaygı düzeyinin pandemi döneminde çok az arttığı; ancak bunun anlamlı derecede olmadığı bulunmuştur. Sonuçta sporcuların milli sporcu olmaları sebebiyle evde kısıtlanmadan antrenmanları sürdürebilmeleri, en az 6 yıldır spor yapmaları nedeniyle tecrübeli olmaları ve iyi otonomik kontrole sahip olmaları nedeniyle kaygı düzeylerinin pandemi sonrasında da orta seviyede olduğu bildirilmiştir. Sportif performansını iyi seviyede sürdürmeye çalışan her sporcunun önündeki engelleri kolay şekilde geçmek için kendisini hedefe taşıyacak bir kariyer stratejisi bulunmaktadır. Çünkü beklenmedik bu gibi durumların ardından, her ülkenin sporcusu için sağladığı fırsatlar içerisindeki eşitsizlikler daha da belirginleşecek ve toplum sağlığı için kişilerin yaşadıkları şartlar içerisinde bir takım stratejiler oluşturmaları gerekeceği düşünülmektedir. Elit sporcuların, antrenman programlarını büyük spor etkinliklerine göre sistematikleştirdikleri düşünüldüğünde, profesyonel tesislere ve disiplinli 305 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK destek ekiplerine nasıl erişim sağlanacağı hala bir soru işaretidir. Sağlıkla ilgili önemli tedbirlerin alınması kapsamında sadece zaman çizelgesini ötelemek bu tür süreçlerde yeterli olmayabilir. Pandemi sürecinin bireyler üzerinde olumsuz etkilerini belirtsek de, her şeye rağmen, bu sürecin bazı olumlu etkilerinin de olabileceği söylenebilir. Yoğun antrenman ve müsabaka takvimine sahip sporcuların yıl içinde toparlanma şanslarının az olduğu düşünüldüğünde, sporcular karantinadayken tüm streslerden, yaralanmalardan ve önceden birikmiş yüklerden toparlanabilme şansı yakalayabilir. Çünkü bu tür sporcular yalnızca sezon bitiminde ve geçiş dönemlerinde dinlenebilmektedirler. Bu açıdan pandemi toparlanma için oldukça iyi bir fırsat olarak değerlendirilebilir. Bu konuda mevcut pratik uygulamalara ışığında, aşağıdaki noktalar tavsiye edilmektedir: • Bu mola, sporcuyu bilinçlenmeye teşvik etmek, motive etmek ve kişisel gelişim açısından bir fırsat olarak kullanılabilir. • Sporculara uzmanlar; spor antrenörü, kondisyoner, fizyoterapist, beslenme uzmanı, doktor, psikolog tarafından uygun rehberlik ve destek sağlanabilir. • Sporcular kendilerinin ve çevresindeki bireylerin sağlığını korumaları açısından uygun davranış ve hijyen önlemleri konusunda eğitilebilir. • Karantinada iyi yaşam koşulları sağlanabilir. • Mümkünse, sporcunun yaşam alanı kardiyo ekipmanları, dirençli antrenman ekipmanları ve diğer ekipmanlarla donatılabilir. • Sporcunun eksiklerine ve ihtiyaçlarına göre alternatif spor becerileri eğitimi organize edilebilir. • Sporcunun bireysel özelliklerine ve mevcut ihtiyaçlarına göre uyarlanmış mevcut alan ve malzeme kaynaklarıyla evde kişiselleştirilmiş güç ve kondisyon antrenmanı organize edilebilir. • Nöromüsküler pliometrik ve eksentrik antrenmanlar, kuvvet ve güç performansı ile ilgili bazı temel uyarlamaları korumak açısından düzenlenebilir 306 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & COVID-19 • Uzun süren ve yorucu eğitimlerin saatler ile günler süren geçici bağışıklık sistemi depresyonu ile ilişkili olduğu ileri sürülmektedir. Bu açıdan, bu tür olumsuz etkilerin oluşmaması ve COVID-19’dan korunmak açısından sporculara antrenman sürelerini <60 dakika ve maksimum şiddetin <% 80’i ile sınırlamaları tavsiye edilebilir. COVID-19 Salgını ve Spor Sektörüne Etkileri Tüm dünyayı etkisi altına alan yeni tip koronavirüs salgını sporcuları, kulüpleri etkilediği kadar spor dünyasını da etkilemiş; öncelikle sağlık sektörü olmak üzere, sosyal yaşamın tüm alanlarını, ekonomik yaşamı ve sporun tüm alanlarını ciddi ölçüde etkilemiştir. Başta milyonlarca izleyiciye sahip olan profesyonel lig mücadeleleri olmak üzere, sportif faaliyetlerde yer alan işletmeler, spor ürünler üreten endüstriler, spor turizmi yapan acentalar ve bu sektörle ortak hizmet yürütenler büyük kayıplara uğramıştır. Dünya COVID-19 ile savaşırken, spor dünyasında ciddi bir kriz başlamış; turnuvaların iptal edilmiş, maçlar ertelenmiş ve sporcular karantinaya alınmıştır. COVID19’un sportif faaliyetlere yaptığı sayısız etkilere; tüm spor liglerinin, uluslararası spor organizasyonlarının ve çok branşlı büyük etkinliklerin ertelenmesi veya iptali, büyük futbol liglerinde maçların durdurulması, EURO 2020’nin bir yıl sonraya ertelenmesi, Fransa bisiklet turunun ertelenmesi, ulusal şampiyonalar ve dünya şampiyonalarının tamamıyla iptal edilmeleri veya ertelenmeleri, dünya kupası durakları ve Tokyo 2020 Olimpiyat Oyunlarının, Uluslararası Olimpiyat Komitesi tarafından tarihinde ilk kez ertelenmesi, oyunların açılış töreninin 23 Temmuz 2021’de gerçekleşmesinin planlanması ve Türkiye’de bütün alt ve üst ligler dâhil spor faaliyetlerinin tamamıyla iptal edilmesi veya ertelenmesini örnek olarak sıralayabiliriz. Spor liglerinde alınan durdurma ya da erteleme kararları spor camiasını yalnızca sportif açıdan değil, ekonomik ve sosyal bakımdan da ciddi oranda olumsuz etkilemektedir. Büyük futbol liglerinden biri olan EURO 2020’nin ertelenmesi sebebiyle bu turnuvadan elde edilen sponsorluk ve yayın gelirlerini ortadan kaldırmıştır. Kısacası bu gelirlerin %80’ini paylaşan ülke federasyonlarının ve kulüplerin bu turnuvadan beklenen yaklaşık 2 milyar avrodan mahrum kaldığı bir gerçektir. Sayısal olarak bakacak olursak; bu turnuvaya katılan bir takımın 9.2 milyon avro katılım ücreti, galibiyette ve beraberlikte prim alması planlanırken ortalama bir takım pandemi sürecinde 10 milyon avroya yakın geliri elde edememiştir. Profesyonel liglerde oynayan 307 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK spor takımlarının muhtemel tüm gelir kayıpları aşağıdaki grafikte sunulmuştur. Grafik 1. Muhtemel Gelir Kayıpları (NBA: Profesyonel Basketbol Ligi, NCAA: Erkekler Kolej Basketbol Turnuvası, NHL: Ulusal Hokey Ligi, WWE: Dünya Güreş Eğlencesi) Sportif liglerin 3 temel gelir kaynağı bulunmaktadır; “yayın gelirleri”, “sponsorluk ve reklam gelirleri” ile “maç günü gelirleri” dir. Bu gelirlere bakıldığında büyük spor liglerinde yer alan takımlar yayıncılık gelirlerine güvenmektedirler. Büyük spor liglerinden elde edilen 5 yıllık gelir tablosu aşağıdaki grafikte gösterilmiştir. Grafik 2. Büyük Liglerin 5 yıllık ortalama Gelirleri 308 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & COVID-19 Yukarıdaki grafikler incelendiğinde büyük liglerde yer alan profesyonel takımlar üzerinde, eğer ligler tamamlanmazsa yayın ve sponsorluk gelirleri kaybının yıkıcı bir etkisi olacaktır. Her türlü ekonomik gerilemede pazarlama sektörünün ilk olarak sponsorluk yatırımlarında tasarrufa gideceği düşünülürse, sponsor sayısında büyük bir düşüş yaşanabilir. Bu nedenle telafisi mümkün olmayacak mali tehditler nedeniyle riskler de göz önünde tutularak liglerin tekrar oynatılması için adım atılması mümkündür. Bu süreçte oynanacak olan turnuvaların olağanüstü şartlarda özel önlemlerle ve muhtemelen seyircisiz oynanması öngörülen zararı tatminkâr bir ölçekte karşılamayacağı da öngörülmektedir. COVID-19’un en önemli etkisi, sosyal ve ticari yaşamı büyük oranda dijitalleşmeye zorlamasıdır. Bu bağlamda fitness sektöründe olduğu gibi performans sporlarında da online destekli çözümler üretilmesi gerekmektedir. Bunların ötesinde son yirmi yıl içerisinde büyük gelişme kaydeden E-spor sektörü için de daha geniş bir kapının aralanmış durumdadır. Futbol başta olmak üzere bütün sportif etkinliklerin geleceğinin şimdilik belirsiz olması, E-spora olan ilginin daha da artmasını sağlamıştır. Günümüzde sporcuların antrenmanlarını sanal ve elektronik imkânlarla yapmaya başlamış olması, pek çok düzenli spor etkinliğinin simülasyon eğitiminin teknolojik ekipmanlarla yapılabilir olması ve salgın hastalıklara dair geniş bir farkındalık oluşması gibi etmenlerin E-sporların önünü daha da açacaktır. SONUÇ VE ÖNERİ COVID-19 pandemi süreci ve sonrası için salgının etkilerini en aza indirebilme kapsamındaki çalışmalarda halk sağlığı, sporcu sağlığı, spor organizasyonu alanında, federasyonlarda ve kulüplerde çalışan kişiler, epidemiyologlar ve tüm araştırmacılar işbirliği yapmalıdır. Salgın sürecinde veya sonrasında sportif faaliyetlerin tekrar başlatılabilmesi için en uygun zamanın belirlenmesi, sporcuların, antrenör ve idarecilerin, hatta seyircilerin sağlıklarının korunmasına yönelik olarak atılan her adımın güvenle gerçekleştirilmesi için bu işbirliğinin yapılması önemlidir. Bu süreçte sporcuların kalp sağlıkları ile ilgili bir çalışmada, klinik olarak kanıtlanmış bir enfeksiyon sonrası sporcularda subklinik miyokard hasarının olabileceğini öne sürülmüştür. Sporcuların antrenmanlara devam 309 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK etmeden önce, ekokardiyogram, maksimum egzersiz testi ve 24 saatlik Holter izleme gibi testlere tabi olması önerilmektedir. Çünkü yapılan araştırmalara göre kalp ile ilgili testlerin yapılması sonucunda bireye miyokardit veya miyoperikardit teşhisi konulursa, hastalığın şiddetine ve süresine göre 3 veya 6 ay arasında değişen bir pasiflik süresi gerekmektedir. Bu süreden sonra, antrenmanlara ve müsabakalara devam etmenin sol ventrikül sistolik fonksiyonunun normal aralığa dönmesi ile mümkün olacağı bildirilmiştir. Bireysel olarak evde veya sosyal mesafeyi koruyarak açık havada egzersiz yapılması COVID-19 bulaşma riskini azaltır. Evde uygulanan antrenman modelleri ile uygulanan yükler, sporcunun performansını gerekli seviyede tutmada yetersiz kalabilir. Bu bakımdan sporcular egzersizin yoğunluğuna ve şiddetine dikkat etmelidir. Evde program aerobik, güçlendirme, germe ve denge egzersizleri veya bunların bir kombinasyonu olarak yapılabilir. Ayrıca, ev dışında sosyal mesafeye dikkat ederek, orta şiddette aerobik egzersiz (tempolu yürüyüş, koşu gibi) dış ortamlarda uygun bir alternatif olabilir. Bu süreci uzmanlar kişisel gelişim için bir fırsat olarak kullanmalı ve sporcularını teşvik ve motive edilmelidirler. İzolasyon döneminde özellikle sporcuyla online iletişim halinde olunmalıdır. Yoğun antrenman yapan ve iyi seviyede yarış koşan sporcuların fiziksel ve zihinsel olarak en iyi düzeyde kalabilecekleri ve gelişimlerini devam ettirebilecekleri ortamlar antrenman ve müsabaka ortamlarıdır. Pandeminin kontrol altına alınması ve önlenmesi için tüm spor organizasyonları ertelendiğinden ve iptal edildiğinden dolayı sporcular normal planlamalarına devam edememekte, performanslarını evde korumaya çalışmaktadırlar. Beklenmedik bir süreç olan bu salgın döneminin, özellikle düzenli ve yoğun olarak haftada minimum 14-15 saat antrenman yapan elit sporcularda hem fiziksel hem zihinsel olumsuz etkileri olması olasıdır. Bu sporcular için özel antrenman uygulamaları ve kısıtlamalardan muaf tutulmaları için yetkililerce özel projeler uygulanmalıdır. Spor sektöründeki bu değişimler dikkate alarak salgın sonrasına hazırlık yapılmalıdır. Kendisi olimpiyat altın madalyalı sporcu olan, Fransa’da Spor Bakanlığı görevi de üstlenmiş olan ve 1996 yılından beri IOC üyeliği görevini sürdüren Guy Drut, 2024 Paris Olimpiyat Oyunları ile ilgili planlamalar için ekonomik ve organizasyonel olarak tamamıyla yeni bir model geliştirilmesi gerekiyor” derken adeta bu yeni düzene işaret etmiştir. 310 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & COVID-19 Şüphesiz bu sözler spor camiasının önümüzdeki yıllarda güçlü bir değişikliğe maruz kalacağını göstermektedir. Spora ekonomik etkilerin yanı sıra olası değişimlere maruz kalabileceği konusunda Alberto Carrio Sampedro’da salgının etkilerinin beklenenden çok daha uzun ve öngörülemez olabileceğinin altını çizmiştir. Sağlık, sosyal katılım, eğitim gibi sayısız alanda faydası olan spor pratiğinin taşıyıcı gücü olan endüstrileşmiş profesyonel spor örgütlerinin salgınla başa çıkmasının mümkün olmayacağını belirterek, yakın gelecekte yarı canlı yarı sanal olmak üzere yeni sportif ürünlerin ortaya çıkarılması gerektiğini belirtmiştir. Ülkemizde de böyle bir değişimi okumak üzere ulusal spor yönetimi ve sektörün tüm temsilcilerinin buluşacağı bir ortak akıl şurası toplanmalı ve geleceğe dönük muhtelif senaryolar ele alınarak esnek politikalar oluşturulmalıdır. Spor sektörünün normal rutinine geri dönmesinin zaman alacağı göz önünde tutularak, yapılması zaruri kabul edilen etkinliklerin, özellikle profesyonel liglerin mutlak bir kontrol altında yapılması sağlanmalıdır. E-sporların hızla yükselen popülaritesi ve salgının ortaya çıkardığı gerçeklik, spor yöneticilerinin bu alanın sağlayacağı imkânları daha yakından takip etmesiyle sonuçlanabilir. Yakın gelecekte hem bireysel hem de sosyal yaşamın daha fazla dijitalleşeceği dikkate alınarak, sanal ve elektronik ortamların, yazılımların, plan ve projelerin şimdiden desteklenmesi ve yarının sorunlarına cevap verecek planlamanın bugünden yapılması yerinde olabilir. Küresel düzeyde spor etkinliklerinin lideri niteliğinde olan Olimpiyat Oyunları ile ilgili yaşanan belirsizliğin ve buna bağlı olarak perde arkasında süregiden ekonomik ve politik tartışmaların tüm spor dünyasını etkileyeceği aşikârdır. Bunun önüne geçilmesi için başta IOC olmak üzere uluslararası spor örgütlenmesinin tüm bileşenleri ve bunların ulusal temsilcilerinin bir araya gelerek, salgına dair gerçekçi çözüm önerileri ortaya koymaları gerekmektedir. 311 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK BÖLÜM KAYNAKLARI Ackermann M., Verleden S. E., Kuehnel M., (2020). Pulmonary vascular endothelialitis, thrombosis, and angiogenesis in COVID-19. N. Engl. J. Med. May 21. doi: 10.1056/NEJMoa2015432. Kürkcü Akgönül, E., Şahin, T., Gökmen, Ö., Akça, F., Bozkurt, Ç. (2020). Covid 19 Pandemisinin Bisikletçilerin Yarışma Öncesi Kaygı Düzeylerine Etkisi. Uluslararası Spor Bilimleri Kongresi, Özet bildiri, syf 502-503. American College of Sports Medicine. (2013). ACSM's guidelines for exercise testing and prescription. Lippincott Williams & Wilkins. Anderson, R., M., Heesterbeek, H., Klinkenberg, D., Hollingsworth, T., D. (2020). How will country-based mitigation measures influence the course of the COVID-19 epidemic? The Lancet, 395(10228), 931-934. Bompa, T. O., Haff, G., G. (2015). Dönemleme: Antrenman kuramı ve yöntemi. Çev. Tanju Bağırgan), Beşinci Basım, Ankara: Spor Yayınevi ve Kitabevi. Carmody, S., Murray, A., Borodina, M., (2020). When can professional sport recommence safely during the COVID-19 pandemic? Risk assessment and factors to consider. Br. J. Sports Med., May 7, 54:16, Chen, N., Zhou, M., Dong, X., Qu, J., Gong, F., Han, Y., et all. (2020). Epidemiological and clinical characteristics of 99 cases of 2019 novel coronavirus pneumonia in Wuhan, China: a descriptive study. The Lancet, 395(10223), 507-513. Chen, P., Mao, L., Nassis, G. P., Harmer, P., Ainsworth, B., Li, F. (2020). Returning Chinese school-aged children and adolescents to physical activity in the wake of COVID-19: Actions and precautions. Journal of Sport and Health Science. 9(4): 322–324. Chiliz (2020). Covid 19 – spor endüstrisi için hem tehdit hem fırsat. Erişim adresi, www.chiliz.com/tr CNA (2020). Paris 2024 Olympics plans 'obsolete': IOC member Drut. Erişim adresi, www.channelnewsasia.com. Cortegiani, A., Ingoglia, G., Ippolito, M., Giarratano, A., Einav, S,. A. (2020). Systematic review on the efficacy and safety of chloroquine for the treatment of COVID-19. J Crit Care. Mar 10. pii: S0883-9441(20)30390-7. doi: 10.1016/j.jcrc.2020.03.005. Corsini, A., Bisciotti, G. N., Eirale, C., & Volpi, P. (2020). Football cannot restart soon during the COVID-19 emergency! A critical perspective from the Italian experience and a call for action. British Journal of Sports Medicine, 10.1136/bjsports-2020-102306. 312 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & COVID-19 Denay, K. L., Breslow, R. G., Turner, M. N., Nieman, D. C., Roberts, W. O., & Best, T. M. (2020). ACSM call to action statement: COVID-19 considerations for sports and physical activity. Current sports medicine reports, 19(8), 326-328. Dores, H., & Cardim, N. (2020). Return to play after COVID-19: a sport cardiologist’s view. British Journal of Sports Medicine, 10.1136/bjsports2020-102482. Fleck, S. J., & Kraemer, W. (2014). Designing resistance training programs, 4E. Human Kinetics. Gallego, V., Nishiura, H., Sah R., Rodriguez-Morales, A.J. (2020). The Covid-19 outbreak and implications for the Tokyo 2020 Summer Olympic Games. Travel Medicine and Infectious Disease. doi: 10.1016/j.tmaid.2020.101604. Gavanda, S., Geisler, S., Quitmann, O. J., Bauhaus, H., Schiffer, T. (2020). Three Weeks of Detraining Does Not Decrease Muscle Thickness, Strength or Sport Performance in Adolescent Athletes. International Journal of Exercise Science, 13(6), 633. Gelen, M., Eler, S., Eler, N., 2020. Detraining: Covid-19 ve Üst Düzey Performans. Milli Eğitim Dergisi, 49(227), 447-464. Gilat, R., & Cole, B. J. (2020). Editorial Commentary: COVID-19, medicine, and sports. Arthroscopy, Sports Medicine, and Rehabilitation, 10.1016/j. asmr.2020.04.003. Halabchi, F., Ahmadinejad, Z., Selk-Ghaffari, M. (2020). Covid-19 epidemic: exercise or not to exercise; that is the question. Asian Journal of Sports Medicine, 11(1), 1-3. doi:10.5812/asjsm.102630. Hall, S. (2020). This is how Covid-19 is affecting the world of sports. Erişim adresi, www.weforum.org/agenda/2020/04/sports-covid19-coronavirüsexcersise-specators-mediacoverage/ Hamer M, Kivimäki M, Gale CR, Batty D. Lifestyle risk factors for cardiovascular disease in relation to COVID-19 hospitalization: a community-based cohort study of 387,109 adults in UK. Brain Behav. Immun. 2020; 87:184–7. Hoffman MD. Adaptations to Endurance Exercise Training In: Fron- tera WR, Slovik DM, Dawson DM, eds. Exercise in Rehabilitation Medicine. 2nd ed. USA: Human Kinetics; 2006. p. 13-23. Hull, J., H., Loosemore, M., Schwellnus, M. (2020). Respiratory health in athletes: facing the COVID-19 challenge. Lancet Respir. Med., S22132600:30175–2. 313 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Jukic, I., Calleja-González, J., Cos, F., Cuzzolin, F., Olmo, J., Terrados, N., et al. (2020). Strategies and solutions for team sports athletes in isolation due to COVID-19. Sports, 10.3390/sports8040056 Koçak, U. Z., Özer Kaya, D., 2020. COVID-19 Pandemisi, Spor, Sporcu Üçgeni: Etkilenimler ve Öneriler. İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi, 5(2), 129-133. Krustrup, P., Mohr, M., Nybo, L., Jensen, J. M., Nielsen, J. J., Bangsbo, J. (2006). The Yo-Yo IR2 test: physiological response, reliability, and application to elite soccer. Medicine & Science in Sports & Exercise, 38(9), 1666-1673. Kubo, K., Ikebukuro, T., Yata, H., Tsunoda, N., & Kanehisa, H. (2010). Time course of changes in muscle and tendon properties during strength training and detraining. The Journal of Strength & Conditioning Research, 24(2), 322-331. Mann, R.H., Clift, B.C., Boykoff, J., Bekker, S. (2020). Athletes as community; athletes in community: Covid-19, sporting mega-events and athlete health protection. British Journal of Sports Medicine . doi: McCloskey, B., Zumla, A., Ippolito, G., Blumberg, L., Arbon, P., Cicero, A. (2020). Mass gathering events and reducing further global spread of Covid-19: a political and public health dilemma. The Lancet, 395,1096-99. Melchiorri, G., Ronconi, M., Triossi, T., Viero, V., De, D. S., Tancredi, V., Alvero, J., C. (2014). Detraining in young soccer players. The Journal of sports medicine and physical fitness, 54(1), 27-33. Meyer, J.,McDowell, C., Lansing, J., Brower, C., Smith, L., Tully, M., Herring, M. ( 2020). Changes in physical activity and sedentary behavior due to the COVID-19 outbreak and associations with mental health in 3,052 US adults. Posted on Cambridge Engage. 2020. Mujika, I. (2012). Endurance training: science and practice (pp. 1-328). Vitoria-Gasteiz: Iñigo Mujika. Mujika, I., Padilla, S. (2000). Detraining: loss of training-induced physiological and performance adaptations. Part I. Sports Medicine, 30(2), 79-87. Nieman, D., C. (2020). Coronavirus Disease-2019: a tocsin to our aging, unfit, corpulent, and immunodeficient society. J. Sport Health Sci. 2020; S2095– 2546:30060. Parnell, D., Widdop, P., Bond, A., Wilson, R. (2020). Covid-19, networks and sport, Managing Sport and Leisure. Phelan, D., Kim, J., H., Chung, E., H. (2020). A game plan for the resumption of sport and exercise after coronavirus disease 2019 (COVID-19) infection. JAMA Cardiol, May 13. doi:10.1001/jamacardio.2020.2136. 314 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & COVID-19 Schellhorn, P., Klingel, K., Burgstahler, C. (2020). Return to sports after COVID-19 infection Do we have to worry about myocarditis?. European Heart Journal. 0, 1–3 doi:10.1093/eurheartj/ehaa448 Silva, J. R., Nassis, G. P., Rebelo, A. (2015). Strength training in soccer with a specific focus on highly trained players. Sports medicine-open, 1(1), 17. T.C. Sağlık Bakanlığı. (2020). Yeni koronavirüs hastalığı Covid-19. Erişim adresi, http//covid19bilgi.saglik.gov.tr/tr/covid-19-yeni-koronavirüshastaligi-nedir? T.C. Sağlık Bakanlığı, 2020. Covid 19 Salgın Yönetimi ve Çalışma Rehberi, Madde 30. Spor Salonları ve Spor Merkezlerinde Alınması Gereken Önlemler, syf 147-150. Thomassen, M., Christensen, P. M., Gunnarsson, T. P., Nybo, L., Bangsbo, J. (2010). Effect of 2-wk intensified training and inactivity on muscle Na+-K+ pump expression, phospholemman (FXYD1) phosphorylation, and performance in soccer players. Journal of applied physiology, 108(4), 898905. Timpka, T. (2020). Sports health during the SARS-Cov-2 pandemic. Sports Medicine (Auckland, Nz), 1. Toresdahl, B. G., Asif, I. M. (2020). Coronavirus disease 2019 (COVID-19): considerations for the competitive athlete. Sports Health, 12(3):221-224. Türkmen, M., & Özsarı, A. Covid-19 Salgını ve Spor Sektörüne Etkileri. International Journal of Sport Culture and Science, 8(2):55-67. Walsh, N., P., Gleeson, M., Pyne, D. B. (2011). Position statement part two: maintaining immune health. Exerc. Immunol. Rev. 2011; 17:64–103. Widdop, P., Bond, A., Parnell, D. (2020). Covid 19 v Euro 20. Erişim adresi, https://footballcollective.org.uk/2020/03/11/covid-19-v-Avro-2020/ World Health Organization (2020). Coronavirüs disease 2019 (Covid-19): situation report, 72. Erişim adresi, www.apps.who.int. Zheng, Y., Y., Ma, Y., T., Zhang, J., Y., Xie, X. (2020). COVID-19 and the cardiovascular system. Nature Reviews Cardiology, 17(5), 259-260. 315 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK 316 SPORUN KAVRAMSAL TEMELLERİ-5 SPOR & POSTURAL BOZUKLUKLAR Yazar Doktorant. Yeliz KAHRAMAN 1 17. Bölüm 1 Akdeniz Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Hareket ve Antrenman ABD. Antalya/TÜRKİYE. https://orcid.org/0000-0001-8209-4087 yelizkahramana@hotmail.com 317 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK İNSAN YAPISI VE POSTUR İnsan hareketleri çevresel görevlerde farklı taneciklerin şekil tanımlamaları 2b kontur, 3B yüzeyler ve 3B hacimler hareketlerin yörünge oluşturma açısı insan vücut yapısını ve postural duruşları etkileştirmiştir. Kas iskelet fiziki yapıda postural kasların deformite ve hareket yapısı anatomi, kinesyoloji ve biyomekanik bilim alanların içerisinde yer almaktadır. İnsan vücudunda kas, eklem, kemik ve sinir oluşumları alt uzuv ve üst kompartmanlar uzay konumu, yer çekimlerine göre karşı hareket basınçları duruş sistemimiz dahilindedir. Hareket mekaniğin başlangıç ve sonlanış evreleri biyomekanik temelde kasların eklemlerdeki hareket açıları, mekanik ve açısal ivmelenmeler optimal doğrulukta dizilmiş olmalıdır. İnsan, hareket sisteminde enerji üretme ve iş kapasitesini geliştirmek üzere mekaniktedir. Vücut yapıları her bireyin farklıdır. Bu nedenle, spor ve sağlık alanlarında insan performans çalışmaları güç ve kuvvet faktörlerindeki sporcu bireylerin beden yapıları ayrı kapasitelerde incelenmektedir. Sporcu kassal özelliklerini eklem hareketlerinde uzuvların gücüne bağlı geliştirmektedir. Aynı şekilde, sporcunun kuvvetli beden yapısı teknik ve kondisyon özellikleri geliştiren temel bileşenleridir. Hareket sistemimizde hareketin başlangıç ve bitişi kasların eklemlerdeki açısal mekanik ivmeleri postur sistemlerini gerekli görmektedir. Dolayısıyla, hareket performansını incelemek optimal duruşun doğru aralık ve sınırlarda sergilenmesine bağlıdır. Postur, vücudun her bir parçası olan tüm segmentlerin yer çekiminde karşı uzaysal doğru konumudur. Postur bir başka tanımlamada kas, kemik ve eklem yapıların vücut hareketlerindeki fiksasyon yerleşimidir. Kendall’ a göre postur, fiziksel yapının görüleceği performans ve klinik incelemelerde göz önüne alınan sağlık durumudur. Sporcu profilleri performans testleri ve genel sağlık durumu öncesi ön değerlendirilmelerde postural bozukluklar yer almak zorundadır. Postural yapıda görülen anormallikler kontrol edilip düzeltilme yoluna gidilmektedir. Sporda genel fiziki yapı, spor branşların performans faktörlerini güçsüzlük, kuvvetsizlik ve hareketsizlik sonucunda gerçekleştirmesi postural bozulmaları göstermiştir. Postural bozulmalar için kanıt spor yapan bireylerdeki iyi ve kötü postur değerlendirilmesidir. Bunlara bağlı olarak postural incelemelerde sınıflamalar yer almıştır. 318 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & POSTURAL BOZUKLUKLAR Postur Sınıflaması İdeal postur, gerginlik ve gerim olmadan vertebralar normal eğrilik ve açılardadır. Standart postur alt ekstremite ağırlıkları kemik kaldıraç sisteminde yeterlidir. Pelvik sıfır derecelerde gövde ve abdomen stabilitesi iyi postürü göstermektedir. İyi postur, kolumna vertebra sınırları normaldir. Kaslar kemik kaldıraç sisteminde fiksasyon oluşturacak derecede hareketin doğru ve kuvvetli gerçekleştirilmesidir. Kötü postur, spinal omurga dahilinde kaslarda kısalık ve atrofinin eşlik ettiği dengesizlik, esneklik kayıplarıdır. Kasiskelet sistemimiz mekanik hareketlerin yüklenimi için ağrı ve yanmalar gösterebilmektedir. Benzer şekilde, enerji depoların tükenmesi sonucunda kemiklerde mineral ve bazı vitamin eksiklikleri görülebilmektedir. Sporcular mekanik hareketlerinde avantaj sağlayacağı dengeli ve optimal posture ihtiyaç duymuştur. Sporcular yorgunluk, gerim ve dengesiz kas fonksiyonları gösterdiğinde zayıf posture sahip olduğu söylenebilir. Optimal hareket aralığı normal sınırlarda kas uzunluklarını elde edebilmek optimal postürü gösterir. Zayıf postur antrenman ve yarışma sezonu boyunca kassal dinamiklerdeki yorgunluk ve adaptasyon tespitinde gerekli olmuştur. Optimal duruş, statik ve dinamik kassal gerginlik ve gerim varlığı erken evrelerde postural deformitasyon ve kronik sendromları değerlendirmede önemli olmaktadır. Sportif yarışma ve antrenman süreçlerinde çok boyutlu analizler için postural değerlendirmeler antrenör ve spor uzmanları tarafından gerekli olmaktadır. Sporcunun postural sınıflaması anlatılan genel sınıflamaların dışında statik ve dinamik hareket sistemlerindeki duruşlardır. Statik postur, hareket sistemlerin uzay konumunda durağan denge ile vücut segmentlerin doğru düzlemlerde yerleşmiş olmasıdır. Dinamik postur, çoklu eklem hareketlerimizin belirlenmiş dönme açılarda kullanabildiğimiz duruştur. Bu nedenle, spor yapan bireylerdeki postural değerlendirmelerde optimal duruşun gösterilmesi bakımından statik ve dinamik postur değerlendirmeler içerilir. Tüm postur performans zorlu saha koşullarında tek ve çift ayak üzerinde dengeli ve düşmelerden korunarak kontrol yeteneğidir. Postural Bozukluklar Postural deformitasyon değişimler çok yönlü standart protokollerin tam ve kısıtlılığını göstermektedir. Postural deformiteler 319 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK rehabilitasyon, fizik tedavi, fitnes amacıyla vücudun geometrik açı ve eksenlerin egzersiz konseptler ile belirlenmiş hareket kalıplarını içermektedir. Aynı şekilde, kuvvetlendirme egzersizleri kas atrofisi ve sınırlı hareket mekanikleri postural bozuklukları incelememizi sağlar. Postural bozukluklar çocukluk döneminden yetişkinlik dönemine kadar fiziksel yapı, fizyolojik, teknik-taktik ve biyomotor ürünler strese adaptasyon amacıyla incelenmiştir. Kas kuvveti, dayanıklılık ve çoklu sürat beceriler uygun yüklenmelerde verildiğinde postural bozukluklar önlenebilir. Optimal hareketler uygun postural yapıyı oluşturur. Postur analizlerin temel amacı, performans öncesi hareket sisteminin efektif kullanımına yardımcı olmaktır. Performans için fitness bileşenleri sporda geliştirilebilecek vücut yapısına sahip olmamızla ilişkilidir. Postural bozukluklar çok sıklıkla tüm vücut segmentlerinde ayrılmış bir porsiyonun incelenmesi olarak farklı popülasyonda ve genetik profillerde analizler, antropometrik ölçümlerin dışında belirlenmiş postural indekslerde saptanmaktadır. Genellikle, postural bozukluklar vücut eksenlerin dikey ve yatay düzlemlerdeki baş bölgesinde başın öne ve arkaya fleksiyonu servikal C7 baş traksiyonun görüldüğü ileride baş deformitasyonu elde edilmektedir. Omuz simetrisi, her bir omuzun ileri rotasyon ve yukarı yükseklikleri omuz düşüklüğüne neden olabilmektedir. Sporcularda sıklıkla görülen postural bozukluklar bir diğeri vertebra kolumn diziliminde kifoz, lordoz ve skolyoz kısıtlılıklarıdır. Sakrum diziliminde servikal, torakik ve lumbar spine eğriliklerine eşlik eden ayak tabanı sorunlarıdır. Merkez kor bölgede lordoz kısıtlılığı pelvik inklinasyon dereceleri sıfırdan farklı olarak anterior superior iliak sakrum (ASİS) öne fleksiyon ve posterior spine iliak sakrum (PSİS) arkaya ekstensiyon açısal hareketi kinetik zincir bozulmalarını göstermiştir. Spor yapan gruplarda benzer şekilde diz kemiği yapısal bozukluklarda farklılaşmaktadır. Diz ekleminde valgus ve varum açıları diz dengesizliği olarak bilinmektedir. Karşılaşılan ayak problemleri pes planus düz tabanlık, ayak medial arkın çökmesi, pescavus medial arkın artması ayak basınçlar ortopedik sorunları oluşturmuştur. Ayak tabanında görülen bozulmalar bel problemlerini ve pelvik tilt inklinasyon asimetrileri beraberinde getirmiştir. Kas-tendon zayıflıkları temelde atrofik görünümler yanma ve ağrıyı göstermektedir. 320 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & POSTURAL BOZUKLUKLAR Spora özgü postural sapmalar bazen avantaj bazen de dezavantaj olarak sporcu profillerinde yer almıştır. Lumbar lordoz bozukluğu en fazla dezavantaj sağlayan yüksek ağrı bölgesidir. Ayakla oynanan spor branşları rugby ve futbol yaralanmaları alt ekstremitede diz, ayak bileği ve uyluk %30 yarışma döneminde şiddetli maksimal kasılmalar ve çarpışmalarda gerçekleşmiştir. Dizlerdeki Q-açısı, hiperekstansiyon ve lumbar lordoz incelendiğinde, lateral diz sapması varus ve omuz rotasyon ileri baş ağrısı ile düşük bel ağrısı hafif derecede lumbar lordoz görülmüştür. Postural koşullarda pelvik tilt zincir kuvvetlenmesi süratte hızlanma m. quadriceps ve m. hamstring kaslardan kaynaklanmaktadır. Postural duruş artan zorluk seviyelerinde sporcunun tek ayak ve çift ayakla denge sağladığı hareketleridir. Bu nedenle, sporda devamlı antrenman yüklenimleri yarışma eforunu gösterecek dengeli kuvvet özellikleri gerektirmektedir. Spor yapan bireylerde görülen postural bozuklukların her bir sapma geometrileri postural indekslerin belirlendiği tedavi yöntemlerin yaklaşımını oluşturmaktadır. Spor yapan bireyler ve yaş popülasyonları boylamsal incelemelerde postural bozuklukları önlemenin amaçlar vurgulamıştır. Spor ve Postural Bozuklukları Önleme Postural bozukluklar hareket yeteneği ve stratejilerimizi açıklamaktadır. Hareket yapıları beden gücüyle gerçekleşmektedir. Sporcuda hareketler daha çok eklemli kemik yapılarda kasların fonksiyonel işlevleridir. Postur işlevsiz hareketlerde yaralanma ve sendrom durumlarını göstermektedir. Sporcularda fiziksel yapı motivasyonu arttırabilecektir. Bu nedenle, postural bozuklukları önleme daha çok kuvvetlendirme egzersizleri olan kasın kasılma modları konsantrik, eksantrik ve izometrik kasılmaya yönelik egzersizlere ve antrenmanlara yönelme vardır. Antrenmanlarda yüklenim şiddetleri posturün optimal hareket açıklığına uygun olacak şekilde mikro planlanmalarda olmalıdır. Geleneksel kor egzersiz ve kinetik zincir egzersizler sıklıkla kullanılmaktadır. Fakat, sporcu gruplarda dinamik duruşa yönelik kas fonksiyonu daha ön planda olmuştur. Kasın mekanik hareketlerdeki adaptasyonu önemlidir. Hareket sistemi branşın özelliklerindeki teknik antrenmanlardan farklı olmamaktadır. Bu nedenle, teknik antrenmanlarda kullanılan kas gruplarına ağırlık verilmelidir. Voleybol, tenis, basketbol gibi kol hareketlerin sıklıkla kullanıldığı sporlarda omuz simetrik yapılar antrenman yüklenimi ve tek eklemli kol hareketlerine bağlı 321 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK iskelet yapıda bozulmalar görülmüştür. Omuz kaslarındaki zayıflık daha ileride postur bozulmalarına neden olacaktır. Bu nedenle, egzersizler kolun antrenmandaki kullanım şekline yönelik kasılma modlarına uygun sırada şiddetin kademeli artışı olmalıdır. Dövüş ve vurma tekniklerin ağırlıklı kullanıldığı sporlarda eklem hareket açıklığı çok yüksek düzeydedir. Bacakların savrulması sırasında optimal dinamik posture ihtiyaç vardır. Bacaklar yükseklik kazanmış olsa bile, spinal kord kaslarındaki güçsüzlük bel problemlerini gösterecektir. Postural önlemler alınmadığında hareketlerde bozulma ileri evrede kısalmış kas, eklemlerde bozulmalar görülebilmektedir. Bu nedenle, öncelik sporcunun antrenmanda yaptığı her bir hareketin izlenmesi olacaktır. Antrenman evrelerinde ısınma protokolleri değiştirilmemelidir. Postural bozuklukları tedavi edici egzersizler antrenman öncesi en az 30 dakika en fazla bir antrenman zamanını kapsayacak rejenerasyon egzersizlerinden oluşmalıdır. Haftalık makro uygulamalar planlanmalıdır. Postural bozuklukların saptanmasında basit saha uygulamaları ile periyotlar oluşturulmalıdır. Hareket açıklıklarında kuvvet optimal ve ağrısız gerçekleşiyorsa dinamik kuvvet hareketlerinden devam etmek gerekmektedir. Kasların esnekliği doğru duruş sergilememiz için önemlidir. Bu nedenle, hareketler optimal aralıklarda iken, esneklik ölçümleri kas kısalıklarını belirlememize yardımcı olmaktadır. Kuvvetin derece bakımından ortaya çıktığı hareket açıklıklarındaki esneklik optimal ve iyi posture sahip olduğumuzu anlamının birincil bileşenleridir. Ancak, sporcu genel antrenman periyotlarında sürekli olarak ara vermez. Antrenör iş birliğinde postural bozuklukları önlemek amacıyla sezon öncesi planlamalar postural yapı uygunluğuna bağlı olmaktadır. Postural deformitelerin belirlenmesinde postural indeks hesaplamaları sıklıkla kullanılmaktadır. Duruşun değerlendirilmesi fizyoterapist değerlendirmenin temelinde gelişir. Bir antrenör, fizyoterapist ve ortopedi uzmanları sıklıkla sporcuların postural bozukluklarını belirlerken iş birliğindedir. Çeşitli postural bozuklukları değerlendirme yöntemleri görsel gözlem, plumline, goniometrik hesaplamalar, radyografik, fotogrametrik ve 2D-3D boyutlama yöntemleridir. Fotogrametrik yöntemler sporcuların antrenman periyotlarını aksatmayacak şekilde yer alabilecek kullanışlı yöntemler olabilmiştir. 322 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & POSTURAL BOZUKLUKLAR Postur indeksleri genel sağlık durumunu gösterdiğinden, sporcu gruplarda ön koşul değerlendirmeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle, fizyolojik, teknik-taktik, biyomotor yeteneklerimiz oluşturulmadan önce uygunluk değerlendirilmeleri için postur indekslerin yer aldığı tedavi incelemeleri prensip olmalıdır. Postur analizleri belirlenmiş indekslerde lateral, anterior ve posterior görüntülerin baş ve ayak tabanı boyunca omuz simetrik yüksekliği, rotasyon açısı, pelvik simetri, rotasyon açısı, gövde ve bacak uzunlukları, vertebra spinal servikal, toraks ve lumbar spine sakrum yerleşimi, diz ve kalça yüksekliği ve dönme açıları, ayak ark değişimleri değerlendirilmektedir. Aynı zamanda, postural indeksler yer çekimine karşı kor dengeyi göstermektedir. Sporun doğası gereği merkez gövde hareketlerinde dengemiz oluşmaktadır. Postur indeksi Postur indeksi dezavantaj yaratan postural bozuklukları gösteren vücut indeksleridir. Fröhner’ e göre, vücut segmentlerin açısal mesafeleri (°) olarak postur indeksleri tanımlanmıştır. Buna göre vücut yapıları özelleştirilen gövde segmentlerin oryantasyonlarını içermektedir. Daha kapsamlı postur indekslerinde vertikal kord sınırlaması, lateral malleustan gövde yerleşimlerin her birine göre geometrik açıların sonuçlandırılmasıdır. Postur sınırlamaları çeşitli inklinasyon açılarından kaynaklı kaydedilmektedir. Postur indeksi sonuçlandırılması lateral metot ile kulak memesi tragustan başlayıp perpendiküler kalça bölgesine kadar olan mesafeden horizontal düzlem sternum-torakik spine ve abdominal-lumbar spine mesafeleri incelenerek zayıf, optimal ve kötü postur indeksleri elde edilmektedir. Postur indeksi (PI) sternum (x) ile lumbar lordosis (y) vertikal kord mesafesi, spina iliak anterior superior (z) ile torakik kifos (w) vertikal kord mesafeleri işaretlenip görüntülerden elde edilmiştir. Sonuç bildirimi PI indeks (z+w/x+y) 1.0 ile 1.3 arasında görülmesi dengeli ve optimal posturdür. Postur indeks sporcularda incelendiğinde gövde postürünü göstermektedir. Elde edilen sonuçlar nöromüsküler kas sorunlardır. Şekil 1’de postur indeks sınırlamasıdır. 0.8 Kötü indeks 0.9 1.0 İyi indeks 1.1 1.2 Optimal denge indeksi 1.3 İyi indeks Şekil 1. Postur indeks 323 1.4 1.5 1.6 1.7 Kötü indeks Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Postur indekslerini tanımlamada kullanılan dorsal yöntem gözlemi sıklıkla konfigürasyon değerlendirmelerine alınan parametrelerdir. Bunlar; - Omuz simetri, omuz dönme açısı Pelvik simetri, pelvik dönme açısı Gövde ve bacakların uzunlukları Vertebra kolumda servikal, gövde, bel ve sakrum sağ-sol konveks yerleşim Kalça fleksiyon açısı Diz fleksiyon açısı Horizantal eksendeki omuz, pelvik ve kondilus asimetrik yükseklikler Vertikal eksende bacak lateral fleksiyon rotasyonu Açısal değişimler kas-iskelet yapıda atrofik güçsüzlüklerin nedenlerini oluşturmaktadır. Kifozis İnklinasyon Lordos indeksi Mahlknecht’ e göre kifozis inklinasyon lordosis indeks, kifoz inklinasyondan başlayan ve lumbar inklinasyonda sonlanan başlangıç değerlerde sonuçlandırılan vertebral kolumn sınırlandırılmasıdır. Referans aralıkları üç vertebral kolum sınırlılıklarıdır. Sınırlılıklar postur tiplerimiz olan yuvarlak ve düz spine deformitasyonları göstermektedir. Spinal eğriliklerin görülmesi kifoz, vücut anterior eğrilik göstermesi C-şekil kifoz, tersine sırta bakan eğrilikler lordosis bozulmalardır. Kifoz eğriliği servikal C7 başlangıç ve orta spine torakik bölgede sonlanmaktadır. Torakik kifoz indeks derece 20° ile 40° normal sınır kabul edilmektedir. Lordosis sınırlaması 20° ile 30°, skolyoz ise 0 kabul edilmektedir. Farklı spor branşlarında özellikle voleybol, futbol ve basketbol spinal eğrilikler çok karşılaşılan postural bozukluklardır. Voleybolda smaç hareket tekniği oluşumu aşırı bel esnekliğin neden olduğu lordoz ve kifoz eğrilikler, basketbolda tek ayakla sıçrama ve rivors hareket teknikleri lordoza yatkınlık ve futbolcularda kafa vuruş yüksekliklerin çarpışmalardaki hareket bozuklukları kifoz yönelimleri açıklayan olgulardır. Basketbolcularda kifoz sonuçları normal sınır dışında 60° ile 70° normalin üzerinde lordoz 33° derece, skolyoz sol ve sağ sapmalar 7° ile 15° ciddi skolyoz sonuçlardır. Voleybolcularda 40° ile 60° yüksek kifoz, 28° ile 32° lordoz normal sınır dışında, sol-sağ dışbükey skolyoz 10° ile 15° omurga zedelenmesidir. Futbolcularda 18° normal sınır dışı, 50° aşırı kifoz sırt ağrısı ciddiyetleridir. Bu bozulmalar hiperkifozis durumu kamburluktur. Gövde 324 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & POSTURAL BOZUKLUKLAR inklinasyon serviko-lumbar baş açısı mesafesi kifoz ve lordoz derecelerin sagital konfigürasyonu tek taraflı fleksiyon hareket açıklığını göstermektedir. Sonuçlar statik ve dinamik posturdür. Sporcularda görülen kifoz ve lordoz dengesiz hareketlerin oluşmasına neden olur. Lumbar bölgede kasların dejeneratif yapısı kaslarda kısalmaların optimal posturün kayıplarıdır. Lumbar bölgede kor merkezi pelvik asimetrilerine neden olabileceğinden, lordotik görünümleri önleyecek kas kuvvetlendirme egzersizleri bacaklarda kısalma ve pelvik rotasyonların görülme sıklığını azaltacaktır. Postural sapmalar spor ve sağlık uygulamalarında gözden kaçırılan konulardır. Torakik kifoz indeks lateral gövde profilinde üç referans nokta belirlenir. Sagital konfigürasyonda kesişen bölgelerdir. Başlangıç referans noktası servikal lordoz tepe noktası C, ikinci lomber lordozun tepe noktası L, bu iki noktanın bağlantısı CL arka eğrilik tepe noktası D ile paralel kesişim mesafesi DD doğrusudur. Sabit CL mesafesi DD paraleli uzunluğuna göre artabilir veya azalabilir. Sonuç sabit bir 25 cm’ lik ilk mesafe birimine göre tek tek karşılaştırılmaktadır. Hesaplama formülü (DD x 25/CL)’dir. Programların incelenmesi sonucunda kategorik incelemeler değerlendirilmiştir. TK- İndeks Kategorik İnceleme Optimal I 2.3 – 3.0 Kabul edilebilir II 3.1 – 4.0 Şüpheli IV 4.5 – 5.0 Sınır III 4.1 – 4.4 Fizyolojik Dikkat çekici V >5.0 Hiperkifoz Şekil 2: TKI indeks fizyolojik ve hiperkifoz sonuçları Serviko-lumbar çekül açısı (CLL): CL çizgisi ile L boyunca dikey olan L noktası oluşturulmuş açı, sagital düzlemde vertebral kolumn eğimini tanımlar. Temel çekül açısı ile baş şakül arasındaki ilişki bundan sapmaları ifade etmiştir. Optimal postur, iki hizalama dikeyden başlayarak açısal dereceler saat yönünde sapma pozitif ve tersi için negatif sapma verilmektedir. CLL açısı istikrarsız derecelerde görüldüğünde çok derin m. 325 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK erektör spina ve aponevrosis atrofiden söz edilmektedir. Şekil 2’ de statik postür için CLL açısı gösterilmektedir. Optimal I -2-+1 Şüpheli IV -9--10/+2-+3 Sınır III -7--8 Kabul edilebilir II -2--6 Dikkat çekici V <-10>+3 Sağlam Fizyolojik Şekil 3: Lateral CLL indeks fizyolojik ve sağlam sonuçları Matthias’ a göre kas fonksiyonel gövde kaslarında kifoz ve lordoz kompartmanlardaki açılarda incelenmiştir. Kassal koşullar tarandığında, tüm spine oluşumları kassal yerleşime göre doğrulanmaktadır. Buna göre, dinlenim lateral pozisyonda serviko lumbar çekül açısı başlangıç kollar 90° omuz hizasında ve 30 saniye süreli pozisyonda duruşu içermiştir. LGL İndeks Kategorik İnceleme CLL dinlenim 90° S/E açısal derece ile başlanılan 30 sn aynı konumda açısal değerlendirme 90° Dinlenim Saat yönünde Saat yönün tersi Fonksiyon I II III IV V I II III IV V 30 sn Bitiş 0-2 2-3 0-1 1-2 Stabil Kararsız 3-4 4-6 >6 <8 8-9 10-11 12-13 >2 İstikrarsız Stabil Karasız İstikrarsız >13 Saat yönünde Saat yönün tersi Fonksiyon Şekil 4. Kol omuz hizasında 90° tutmada gövde stabilitesi geliştirilmiş değerlendirmeyi gösterir. CLL testinde S; başlangıç açısı, E; 30 saniyelik test süresi sonunda açısal derecedir. CLL S/E başlangıçtan test bitimine kadar olan açısal dereceyi ifade eder. 4°üzerindeki dereceler istikrarsız ve Matthiass 1. derecede deformitasyonu açıklamaktadır. Şekil 2-3’ de belirtilen CLL dinlenimden sonra değişen dereceler kritiktir ve Matthiass 2. derece deformitasyonu skolyoz açıklamıştır (Mahlknecht, 2002). Lumbo gluteal çekül açısı (LGL): Lumbar (L) ve gluteal (G) noktası boyunca uzanan çizginin, G’den dikey oluşturduğu çizgi referans 326 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & POSTURAL BOZUKLUKLAR alınmaktadır. Lomber-lordoz yaklaşık sakrum eğikliğini vermektedir. Bazen LG çizgisini belirlerken posterior sakrum kontur paralel yönlendirme kullanışlı olabilmiştir. Optimal I -10--23 Kabul edilebilir II -24--28 Sınır III -29--31 Fizyolojik Şüpheli IV -32--35 Dikkat çekici V <-36 Hiperlordoz Şekil 5. Dinlenim lumbo gluteal plumb çekül açısı Ayak postur indeks (APİ) Ayak postur indeksi her iki ayağın plantar fasya boyunca ağrıların ve gerginliklerin oluştuğu bozukluklardan bahsetmektedir. Statik konumda 6 kriterden oluşmaktadır. Talar kemik kubbesi, supra ve infra lateral malleous eğrilikler, topukların anterior planda pozisyonu, talonavicular eklem baskınlığı, medial arkın longitual uyumu ve ender ayaklarda ön ayaklarda abduksiyon ve adduksiyon incelenir. Ayak deformasyon, Olimpik sporlarda sıklıkla görülmesi nedeniyle incelemelerde -2 ile 2 arasında skorlar elde edilmektedir. Yüksek değerler her iki ayağın supinasyonda kalışı (+2), sıfır nötral, ayakların pronasyonu (-2) yürüme ve hızlı adım alma 6 metrelik mesafede 1 metre ivmelenme, 4 metre boylamsal mesafede yol kat etme, 1 metre yavaş adımla analiz edilmektedir. Adımlama analizde gerginlik ve ağrı saptanıyor. Ayak deformitasyonu ön ayak varus, talar kemik dikey vertikal düzlemde, medial horizontal düzlemde hizalaması ile supinasyon ve pronasyon açısındaki fark elde edilir. Ayak postur indeksi düztaban medial arkın longitual uyumu bozulmuş ise pronasyon -2 indekse yakın, normal ayak nötral ve supinasyon +2 yüksek taban olarak bildirilir. Statik ve Dinamik Postur İncelenmesi Postural deformitasyonlar sporculardaki vücut segmentlerin yer çekimine karşı optimal statik ve dinamik duruş gösterimlerinde yer almaktadır. Statik ve dinamik duruşlar kinetik zincirlerin simetrik ve asimetrik kuvvet oluşumudur. Bu yüzden, statik kuvvetler derece bakımından postural indekslerdeki deformitasyonlar ve dinamik kuvvetin oluşumu hareketlerin 327 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK uzamış kas gruplarında doğru hareket aralıkların rahat sergilendiği görülmüştür. Değerlendirmeler gözlemsel ve fotometrik incelemelerdir. Sporcu ön incelemelerde optimal simetriye sahipse belirlenen yüklerdeki esneklik, kuvvet ve güç özelliklerini gösterebilecek yeterlilikte sağlıklıdır. Statik postural değerlendirme kinetik zincir hareket yeteneği anterior, posterior ve lateral ayak, ayak bileği, diz, lumbo-pelvik-kalça kompleksi, omuz, baş ve boyun asimetrikleri ve pronasyon rotatif açıları kısalmış kasları gösteren postural bozulmalardır. Omuz kasları baş ve omuz eklemlerine olan açısal öne rotasyon, omuz kaslarında uzama ve düşüklük nedenidir. Dinamik postural deformite sendromları kinetik zincir hareketlerde hangi kasların aşırı aktif ve daha az aktif olduğu squat hareketlerinde kuvvetle dengeyi belirtmektedir. Anterior ve lateral görünümde vücut segmentleri baş üstü squat hareketinde ayak ve ayak bileğin supinasyon, diz içe ve dışa rotasyon, lumbo-pelvik-kalça kompleksi aşırı ileri eğilmeler, bel kemeri tek taraflı yükseklik, omuz asimetride kolların öne düşüklüğü daha az aktif kas gruplarını oluşturmuştur. Lateral postur lumbo-pelvik-kalça kompleksi itiş ve çekiş hareketlerde yüksek ileri eğilim, tek veya çift taraflı omuz yüksekliği, baş ve boyun ileriye hareketli olması dinamik bozulmaları önleyebileceği hareket stratejileri olmuştur. Orta düzey hareketlerde tek bacak squat incelemesi dizlerin açısal kondilus eklemlerin içe ve dışa doğru eğilimi kasların aktif yetersizliklerde tek taraflı uzunluk ve kısalıklarıdır. Aynı şekilde, bu deformitasyonlar ağrı ile gerimin eşlik ettiği kronik sendromları belirtmektedir. Kararlı ve kararsız yüzeylerde ileri boyutta incelemeler ayak ve vücudun ileriye yönelik hareketleri lumbogenik ağrılar ve lumbar spine ile kalça eklemin stabilizesindeki bozulmalar pelvik bozukluğu olarak yer alır. Sporcu laboratuvar ve kliniksel incelemelerde aşağıda ön değerlendirme raporları elde edildikten sonra hareket uygulamalarına katılmaktadır. Statik ve dinamik postur analizi için fotometrik görüntülemeler alınabilmektedir. Görüntüler anterior, posterior ve lateral teknikte gösterilmektedir. Aşağıda referans noktaların sınırlılık olarak ele alındığı belirtilmiştir. OPTİMAL STATİK POSTUR Statik postur vücut stabilitesine yönelik alt ekstremitlerde ayak ve ayak bileği kompleksi için tek ayak içe ve dışa rotasyon, pronasyon, düz taban, 328 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & POSTURAL BOZUKLUKLAR yüksek ayak arkı her iki tarafta incelenmiştir. Diz ve kalça kompleksi kilitli dizler, yay bacaklar belirtilmektedir. Üst ekstremiteler de spine skolyoz, skapula sapma, omuz sapma, baş eğilim ve baş rotasyon gösterilir. Lateral üst ekstremite lordoz, kifoz veya düzgün, gövde asimetri, omuz ileri, baş ilerde veya arkada, alt ekstremitede ayak dorsifleksiyon, plantar fleksiyon, diz fleksiyon, pelvik öne ve arkaya sapma sınırlılıkları değerlendirilmiştir. Anterior ve Posterior Referanslar: - Tek ayak içe: Sağ ( ) – Sol ( ) Tek ayak dışa: Sağ ( ) – Sol ( ) Pronasyon: Sağ ( ) – Sol ( ) Düz ayak: Sağ ( ) – Sol ( ) Kilitli dizler: Sağ ( ) – Sol ( ) Yay bacaklar: Sağ ( ) – Sol ( ) Skolyoz: Sağ ( ) – Sol ( ) Skapula sapma: Sağ ( ) – Sol ( ) Omuz sapma: Sağ ( ) – Sol ( ) Baş eğim: Sağ ( ) – Sol ( ) Baş rotasyon: Sağ ( ) – Sol ( ) Lateral referanslar: - Lumbar spine-lordoz: Doğru ( ) – Yanlış ( ) Torakik spine-kifoz: Doğru ( ) – Yanlış ( ) Gövde asimetrik rotasyon: Doğru ( )–Yanlış ( ) Omuz ilerde: Doğru ( ) – Yanlış ( ) Baş ilerde: Doğru ( ) – Yanlış ( ) Baş arkada: Doğru ( ) – Yanlış ( ) Ayak-dorsifleksiyon: Doğru ( ) – Yanlış ( ) Ayak-plantarfleksiyon: Doğru ( ) – Yanlış ( ) Diz fleksiyon: Doğru ( ) – Yanlış ( ) Diz hiperekstansiyon: Doğru ( ) – Yanlış ( ) Pelvik öne sapma: Doğru ( ) – Yanlış ( ) Pelvik arkaya sapma: Doğru ( ) – Yanlış ( ) Statik postur incelendiğinde kassal deformiteler açıkça görülmektedir. Buna göre pronasyon bozulma sendromlar açıklanır. Pronasyon bozulmalar kas dengesizliği sonucunda m. gastrocnemius, m. soleus, m. preroneal, m. adduktörler, iliotibial bant, kalça fleksörleri 120°-130° m. iliopsoas, m. pectineus, m. rectus femoris, m. sartorius, m. tensor fascia latea, m. psoas ve m. biceps femoris kısa başıdır. Uzamış ve zayıflamış kas grupları dengesizliklerinde arterior tibialis, posterior tibialis, gluteus maksimus, 329 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK gluteus medius. Benzer şekilde, lumbo-pelvik-kalça kompleksi alt çapraz sendrom olarak bilinen bisiklet, basketbol, hokey ve yüzme sporcularda pelvik ileri eğim artışıdır. Aşrı düşük bel yüksekliği birlikte görülmektedir. Kompleks ön ve arkasında yer alan aşırı aktif kaslar gastrocnemius, soleus, adduktörler, kalça fleksör kompleks kaslar, latissimus dorsi, erektör spina. Daha az aktif uzamış veya zayıflamış kaslar anterior tibialis, posterior tibialis, gluteus maksimus, gluteus medius, transver abdominis, İnternal oblique. Üst çapraz sendromu olarak bilinen özellikle vücut geliştirici sporcularda yer alan bir sendromdur. Total vücut gerimi kinetik zincir boyunca oluşan ileri baş postural bozuklukları göstermektedir. Kısalan kas grupları üst trapez, levator skapula, sternocleidomastoid, scalenes, latissimus dorsi, teres major, subscapularis, pektoral kaslardır. Uzamış ve zayıf kas grupları derin servikal fleksiyon, serratus anterior, rhomboid, orta trapez, alt trapez, teres minor ve infraspintus. Statik postural incelendiğinde postural bozuklar dengesiz kas yapısında görülmüştür. Sonuç olarak, kasların güçlendirmek ve tedavi yaklaşımları sporcu gruplarda fitnes ekipmanların ve vücut dengesine yönelik kor, direnç ve yardımcı direnç egzersizlerin yıl boyunca devamlı aralıklarla uygulanması önerilmektedir. DİNAMİK POSTUR Dinamik postur kas dengesi ve motor koordinasyon yeteneklerin mekanik indeksleridir. Kemik yapılar kas, fasikül ve sinir sistemlerin üstün dinamikleri fonksiyonel harekete katılmasıdır. Dinamik hareketlerde sporcularda yaralanma risklerin görevler sırasında her bir uzuv asimetrikleri fiziksel rakiplere temaslarda denge yeteneklerin etkilendiği tek ve çift taraflı duruşlar postürü kontrol edebilmemiz önemli olabilmektedir. Spor alanlarında güncel yaklaşımlarda antrenman yapan futbol, beyzbol, basketbol, güreş, karate, hokey, ve üst düzey voleybolcu gruplarda sagital ve frontal spinal sapmalar stabilografik metotun kullanıldığı kuvvet platformlarında yörüngesel vücut dengesi incelenir. Posturagrajik değişimler yörüngesel analizlerdeki artan zorluk düzeyler, gözler açık ve kapalı duruşlar, topla temas duruşlar kuvvet platformu üzerinde test edilmiştir. Ayak yerleşimi kuvvet platformunda basınç merkezleri (COP) anterior-posterior (AP) medio-lateral (ML) yönlerde yer değiştirmenin dikey ve yatay yer reaksiyon kuvvetleri hesaplanmıştır. Stabiliogram alanlardaki minör ve major eksenlerin oranları tüm yörüngede elips şeklinde açıklanmaktadır. Bu 330 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & POSTURAL BOZUKLUKLAR incelemelerde amaç alt ekstremiteler de asimetrik indekslerin yer değiştirmedeki COP hızı süre içindeki ne kadar hızlı harekete katıldığı yer değişimi, alanı ve ağırlık dağılımıdır. Asimetrik indeks uzuvlar arasındaki baskınlıklar anterio-posterior ve medio-lateral yönlerdeki COP hızından yörüngesel alanda baskın ayak sapmalarını tanımlamaktadır. Sporcu gruplarda özellikle yörüngesel değişimlerde postural denge dinamikleri için sagital düzlemde daha anlamlı sonuçlar elde edilmiştir. Antrenman deneyimleri olan sporcu gruplarda dengeli hareketlerde spinal ve supraspinal nöral adaptasyonların görülebileceği düşünülmektedir. BÖLÜM KAYNAKLARI Kendall F. P. (2005). Muscles testing and function with posture and pain. 5. Baskı, Philadelphia, America., Lippincont Williams & Wilkins. Mahlknecht, J. (2002). Das KIL-Schema zur qualitativen und quantitativen Beurteilung der Körperhaltung im seitlichen Profil. Zeitschrift Fur Orthopadie Und Ihre Grenzgebiete, 140, 615-620. Ludwig, O. Neue Ansatzpunkte der Beurteilung von Haltungsschwächen bei Kindern und Jugendlichen. Posture and Gait Analysis and Their Clinical Applications. 19(4), 172-177. Ludwig, O., Kelm, J., Hammes, A., Schmitt, E., Fröhlich, M. (2018). Targeted athletic training improves the neuromuscular performance in terms of body posture from adolescence to adulthood- long- term study over 6 years. Frontiers in Physiology. 9(1620), 1-13. Ludwig O., Hammes, A., Kelm, J., Schmitt, E. (2016). Assessment of the posture of adolescents in everyday clinical practice: intra-rater and interrater reliability and validity of a posture index. Journal of Bodywork & Movement Therapies. 20(4), 761-766. Rzepko, M., Drozd, S., Żegleń, P., Król, P., Bajorek, W., & Czarny, W. (2019). The Effect of Training Experience on Postural Control in Competitive Wrestlers. Journal of Human Kinetics, 70, 39-45. Liang, Y., Hiley, M. Kanosue, K. (2019). The effect of contact sport expertise on postural control. PLOS ONE. 14(2), e0212334. 331 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Daneshmandi, H., Harati, J. Fahim Poor, Saeid. Bodybulding links to upper crossed syndrome. Physical Activity Review. 4(1), 124-131. Solovjova, J., Upitis, I., Grants, J., Kalmikovs, J. J. (2014). Postural disorders in young athletes. Baltic Journal of Sport and Health Sciences. 1(1), 49-54. Kapo, S., Rađo, I., Smajlović, N., Kovač, S., Talović, M., Doder, I., & Čović, N. (2018). Increasing Postural Deformity Trends and Body Mass Index Analysis in School-age Children. Slovenian Journal of Public Health, 57, 2532. Shih, Y. F., & Wang, Y. C. (2019). Spiking kinematics in volleyball players with shoulder pain. Journal of Athletic Training, 54(1), 90-98. Cho, S. (2018). Lumbo-pelvic-hip complex (LPHC) approach using sacral JET for lumbogenik pain. Alternative Medicine & Chiropractic Open Access Journal, 1(2), 1-6. Cohen, I. (2003). Inference of human postures by classification of 3D human body shape. IEEE International Workshop on Analysis and Modeling of Faces and Gestures, ICCV. The research has been funded in part by the Integrated Media Systems Center, a National Science Foundation Engineering Research Center, and Cooperative Agreement No. EEC9529152. Scepanovic, T., Marinkovic, D., Madic, J., Protic-Gava, B. (2017). Effects of 12week corrective treatment on the postural status of younger school-age children. CONTEMPORARY KINESIOLOGY. 6th International scientific conference. 115-122. Lim, Ms., Dave, M., Sharma, J. P. McCarty, T. A. (2020). Stability analysis of muscular and skeletal system of human’s leg segments (Thigh and Shank). International Journal of Darshan Institute on engineering research and emerging technologies. 9(1), 2-8. Winter, D. A. (1995). Human balance and posture control during standing and walking. Gait & Posture. 3(4), 194-214. Gimunova, M., Valkova, H., Kalina, T., Vodicka, T. (2019). The relationship between body composition and foot posture index in Special Olympics athlete. Acta of Bioengineering and Biomechanics. 21(4), 48-52. 332 SPORUN KAVRAMSAL TEMELLERİ-5 SPOR & KRONİK AĞRI Yazar Uzm. Dr. Dilara ARICAN 1 18. Bölüm 1 Sağlık Bilimleri Üniversitesi Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ankara/TÜRKİYE. https://orcid.org/ 0000-0003-2564-4542 h.dilaracomak@windowslive.com 333 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Günümüzde sportif başarılar rekabeti getirmektedir. Rekabetin artmasıyla birlikte antrenman yoğunluğu, sıklığı ve süresi de artmaktadır. Özgün antrenman ve yarışmaların yoğun bir şekilde yapılması; dinlenme dönemlerinin kısa süreli tutulması aşırı kullanım yaralanmalarına ve kronik ağrılara yol açmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü tarafından kronik ağrı önemli bir sporcu sağlık sorunu olarak kabul edilmiştir. Ağrının iyi tanımlanması, oluş mekanizması, süresi ve psikosomatik yansımaları etkili tedavinin yapılabilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Ağrı; IASP’nin (International Association fort he Study of Pain) tanımına göre, vücudun belli bir bölgesinden kaynaklanan, doku harabiyetine bağlı olan veya olmayan, kişinin geçmişteki deneyimleriyle ilgili, hoş olmayan bir emosyonel duyumdur. Akut ağrı; daima nosiseptif nitelikte olup, vücuda zarar veren bir olayın varlığını gösterir. Lezyon ile akut ağrı arasında yer, şiddet ve zaman bakımından yakın ilişki vardır. Kronik ağrı ise; çoğu kez akut yaralanmaya sekonder gelişen, kişinin hayat kalitesini değiştiren, psikolojik etkenlerin rol oynadığı kompleks bir tablodur. Ağrı; mekanizmalarına göre ise nosiseptif ve nöropatik olmak üzere iki ana kısımda incelenebilir. Nosiseptif ağrı, nosiseptörlerin uyarılması ile başlayan, tedavi ile sonlanan bir dönem iken Nöropatik ağrı sinirlerde, darbe ya da diyabet gibi metabolik bir hastalık sonucunda ağrı algılayıcılarının doğrudan etkilenmesiyle ortaya çıkan bir ağrıdır. Sporcularda karşılaştığımız akut veya kronik ağrılar çoğunlukla nosiseptif kökenlidir. İleri yaş veya metabolik hastalık zemininde daha çok nöropatik ağrı ile karşılaşılmaktadır. Sporcularda karşılaşılan kronik ağrı etyolojisinde 3 temel faktör rol oynar: 1. Bedensel Etmenler: organik faktörlerin rol oynadığı, altta yatan fiziksel yaralanmanın devam ettiği durumlardır. Örnek olarak; sporcuda travma sonrasında oluşan inflamasyon uygun şekilde tedavi edilmezse, ortamda kalıcı hale gelen inflamatuvar ve algojenik mediyatörler, sensitizasyona neden olarak nosiseptörler üzerinde kalıcı değişikliklere yol açabilir. Buna bağlı olarak 3-6 ayı geçen kronik ağrı şikayetleri görülebilir. 2. Zihinsel Etmenler: Kronik ağrı temelinde organik etmenlerin yanısıra bilişsel, emosyonel ve davranışsal komponenetlerde rol oynamaktadır. Özellikle rekabet içerisinde bulunan sporcularda içinde bulunduğu rekabetin 334 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KRONİK AĞRI yarattığı anksiyete, agresiflik gibi emosyonel patolojiler, sakatlanma veya iyileşemeyeceğini düşünme gibi bilişsel patolojiler ağrının kronikleşmesinin zihinsel etmenleridir. 3. Sosyal Etmenler: Elit sporcuların kronik ağrı etyolojisinde daha nadir görülmektedir. Sosyal çevre yanıtı zayıf olan, sosyoekonomik etmenlerin rol oynadığı sıklıkla amatör sporcularda kronik ağrı etyolojisinde rol oynamaktadır. Ağrının kronikleşmesi, bir dizi moleküler ve hücresel süreç içerir. Başlıca, uzamış nörojenik inflamasyon, periferik sensitizasyon ve santral sensitizasyon, ağrı iletim ve işleme süreçlerini değiştirerek sonuçta ağrının algılanma sürecini değiştirir. Ağrının kronikleşmesine neden olan bedensel etmenler üç temel patofizyolojik yolak ile oluşmaktadırlar. 1. Periferik Sensitizasyon: Doku travması, enfeksiyon gibi nosiseptif uçların asırı duyarlı hale gelmesi söz konusudur. Sonuçta zayıf, önceden zararlı olmayan uyarılar bile nosiseptörleri aktive eder ve ağrı oluştururlar. İnflamatuar süreçte bölgeye gelen hücrelerce çesitli intrasellüler maddeler salgılanır. Nosiseptif uyaranın kendisi de nörojenik bir inflamasyon cevabı oluşturarak P maddesi, nörokinin A, CGRP salgılanmasına yol açar. Böylece siklo lipooksijenaz yollarındaki inflamatuar mediyatörlerin salınması yüksek esik değerdeki nosiseptörleri uyararak periferik sensitizasyonu olusturur. Duyarlanma sonucu düşük şiddetteki mekanik uyaranlar bile ağrılı olarak algılanır. Bu primer hiperaljezi bölgesindeki periferik değişiklikler, çeşitli cerrahi girişim ve travmalardan sonra görülür. İnflamatuar cevabı durdurmak için genelde COX inhibitörleri olan non steroide antiinflamatuarlar (NSAİİ) tercih edilir. 2. Santral Sensitizasyon: Travmadan sonra normalde ağrısız olan mekanik uyaranlara olan hassasiyet (allodini) meydana gelebilir. Primer hiperaljezinin aksine ısı uyaranının esik değerinde bir değişiklik yoktur. Bu değişikliklerin travma sonrası spinal kord arka boynuzunda meydana gelen olaylara bağlı olduğu ve bunun da santral sensitizasyon olarak tanımlanması gerekir. Bu değişiklikler ağrı sırasında merkezi sinir sisteminin esnek bir yapıda olduğunu düşündürür. C liflerini uyaracak seviyede bir ağrılı uyaranın sadece arka boynuz nöronlarını değil, uyaran boyunca bütün nöronal 335 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK aktiviteyi de ilerleyici bir biçimde arttırdığı gösterilmiştir. Burada bilinmesi gereken süreç, NMDA reseptörlerinin aktivasyonuna bağlıdır. Wind up ile nöronlar diğer inputlara karsı daha duyarlı hale gelir ve santral sensitizasyonun önemli bir komponentidir. Ama santral sensitizasyonda arka boynuzda meydana gelen baska değisiklikler de vardır: Birincisi, algılama alanında ortaya çıkan genişleme ile spinal nöron sadece kendi alanında değil diğer bölgelerde de etkili olur. İkincisi, cevaba karsı şiddet ve sürede uzama varken sonuncu eşik değerde düşme meydana gelmesidir. Bütün bu olaylar postoperatif ağrı gibi kronik ağrı değişiminde de rol alır. 3. Dorsal kök gangliyonu: Duyusal nöronların aşırı uyarılabilir hale gelip yollarının üstündeki normal bölgelerdeki ektopik deşarjlarıyla gerçekleşir. Bunun sonucunda duyusal impulsların oluşumundan sorumlu çeşitli iyon kanallarıyla membran reseptörlerinin sentez ve dağılımında değişiklikler olur. Tedavide erken evrende membran stabilize edici ilaçların kullanımı önerilmektedir. Tüm bu fizyopatolojik yolaklar içerisinde sporcularda kronik ağrı sıklıkla tekrarlayan mikrotravmalar sonucu ‘Organik Etmenler’ nedeniyle oluşan inflamatuar sürecin rol aldığı periferik sensitizasyon nedeniyle oluşur. Mikrotravmalar dokuda araşidonik asit salınımı, siklooksijenaz enzim aktivitesi, prostaglandin yapımına neden olarak inflamasyon oluşur. Prostaglandinlerin, histamin, seratonin ve diğer mediatörlerle olan sinerjistik etkileri ağrı ve fonksiyon kaybı ile sonuçlanır. Spor yaralanmaları nedeniyle hastaneye müracat eden hastaların %80’inde alt ekstremite sakatlığı görülmektedir. Bununda %27,8’i diz çevresinde, %21,4’ü ayak, ayak bileği ve topuk çevresinde, %16,9’u kalçada görülmektedir. Bunu %23 ile üst ekstremite, %14 ile kafa travmaları izlemektedir. Üst ekstremite yaralanmalarına kalecilerde, voleybolcularda, yüzücülerde ve tenisçilerde sık rastlanmaktadır. Yüzücülerde yapılan bir başka çalışmada omuz ağrısı probleminin normal popülasyona oranla %90 daha fazla bulunduğunu göstermiştir. Her gün tenis oynayanların %45’inde dirsek bölgesinde ağrı şikayeti vardır. Kronik ağrı şikayeti bulunan sporcularda patolojilerin %27’si kas ve fasya, %21’i tendon ve kas yapışma yeri, %15,9 eklem yüzeyleri, %15,1 tendon kılıfları, %21,4 bursa, kemik ve sinir kökenlidir. 336 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KRONİK AĞRI Omurga Sorunları Bel ağrısı, kas iskelet sistemi sorunları arasında en sık görülen şikayetlerin başında gelir. Literatürde, sporculardaki bel ağrısı sıklığı %1–30 arası geniş bir aralıkta bildirilmektedir. En sık ağrıya neden olan anatomik yapılar intervertebral disk ve apofiziyel eklemdir. Yapılan çalışmalar spor esnasında omurgaya gelen kuvvetin lomber bölgede oluşturduğu biyomekanik değişikliklerin ağrıya yol açtığını göstermiştir. Sporcularda, spor dallarına bağlı olarak, lomber bölgeye gelen yüklenmelerde değişiklik olmaktadır. Kürekçilerde fleksiyon ve rotasyonel yüklenme oluşurken, kayakçılarda statik olarak fleksiyon yüklenmesi, jimnastikle uğraşan sporcularda tekrarlayan mikrotravma, futbol ve hentbol oynayanlarda yüksek oranda dönme ve aşırı hareket yüklenmesi, haltercilerde ise lordotik postürde kompresif yüklenmeler meydana gelir. Sporcularda bel ağrısının etiyolojileri, yaşa göre farklılık gösterir. Adolesan sporcularda spondilolizis en sık bel ağrısı nedeni iken, erişkin sporcularda lomber kas ve bağ gerilmeleri ile disk hastalıkları daha sıklıkla görülmektedir. Spondilolizis, omurun posterior yapılarında, interartiküler mesafede kemiksel eksiklik ile karakterizedir. Sporcularda, tekrarlayan hiperekstansiyon aktivitelerinde (futbol, tenis, jimnastik, dans gibi), interartiküler mesafede aşırı yüklenmelerin meydana getirdiği stres kırıkları rol oynar. Olgularının birçoğu asemptomatik olmakla beraber, yüksek spor aktivitesine sahip sporcularda semptomatik seyredebilir. Sporcular, genellikle lokalize bel ağrısı ve kalçalara yayılan ağrıdan şikayetçi olmaktadır. Nadir olgularda, bu patolojiye radiküler ağrı da eşlik edebilmektedir. İlerlemiş olguların %80’inde hamstring gerginliği bulunabilir. Omuz Sorunları Omuz yaralanmaları; tenis, hentbol, voleybol gibi baş üstü oynana sporlarda veya yüzme gibi omuza izole yük bindiren sporlarda oldukça yaygın görülmektedir. Baş üstü fırlatma sporlarında yaralanma oranları %18-61 arasında değişirken, elit yüzücülerde %90’a kadar çıktığı bildirilmektedir. Baş üstü sporlarda omuz yaralanmalarının çoğunluğu dominant taraftadır ve şikayetler kademeli olarak artış gösterir. Yaralanmaya yol açan kuvvet skapular diskineziye, internal impingement, SLAP (superior labrum anterior posterior) lezyonu, rotator kasların zayıflığı, omuz anterior 337 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK stabilizatörlerinin aşırı gerilmesine yol açabilir. Sıklıkla akut yaralanmalara bağlı ağrı görülmektedir. Sporcularda omuz bölgesi kronik ağrı nedenlerinin başında impingement ve rotator cuff, biceps tendinitleri gelmektedir. Subakromial Sıkışma (impingement) Sendromu: Rotator Cuff (rotator manşet) kaslarının subbakromial alanda sıkışmasını ifade eder. Hastaların şikayeti omuzda ağrı, hareketlerde kısıtlanma ve güçsüzlüktür. Ağrı daha çok omuz anterolateralinde hissedilir. Hasta özellikle o taraf omzunun üzerine yatamaz, uykudan uyandıran ağrılar oluşur. Rotator Cuff yırtıkları; parsiyel veya tam yırtık olabilir. Tam kat yırtıklarda kas güçsüzlüğü, aktif ve pasif hareketlerde ağrı şikayeti görülmektedir. Sporcularda genellikle tam kat yırtık akut oluşur. Ancak omuz bölgesi kronik ağrıya yol açan rotator cuff yırtıkları çoğunlukla parsiyel yırtık zemininde oluşmaktadır. Tutulan tendona bağlı olarak abduksiyon, fleksiyon veya external rotasyonda ağrı ve güçsüzlük yakınmaları ortaya çıkar. Gece ağrısı, yaygın ve şiddetlidir. Biseps uzun başı rüptürü sıklıkla rotator manşet patolojisi ile birliktedir. Yırtık bir kez oluştuktan sonra, baş üstü aktiviteleri içeren spor dallarında tekrarlama olasılığı yüksektir. Glenohumeral instabilite; anterior instabilite, glenohumeral eklemde en sık görülen instabilite tipidir. Omuz çıkıklarının yaklaşık %85’i anteriora doğrudur. Posterior instabilite daha az görülür. İnstabilite akut labral yırtıklara bağlı olarak gelişebildiği gibi yıllar içerisinde de gleoid labrumdaki dejenerasyon sonucunda da meydana gelebilir. Sporcu, baş üstü aktivite sırasında omuzunda ‘güvensizlik’ hisseder. Sıklıkla ‘ Omuzum yerinden çıkacakmış gibi hissediyorum’ şeklinde tarif ederler. SLAP (Superior Labrum Anterior Posterior) lezyonları; superior labrumun biseps uzun başının glenoide tutunma yeri ile birlikte anteriordan posteriora yerinden ayrılması anlamına gelir. Sporcuda istirahat halinde dahi kronik ağrı ile karakterize olabildiği gibi sıklıkla baş üstü atış sırasında ‘güvensizlik’ ve ağrı şikayeti belirgin olarak görülür. Bicep Tendinit ve Tendon Yırtıkları; Tekrarlayan atım, üst biceps tendonunu alevlendirebilir ve tahriş edebilir. Buna biceps tendinit denir. Omuzun önündeki ağrı ve zayıflık, biceps tendinitinin sık görülen semptomlarıdır. Bazen tendinitin neden olduğu tendon hasarı yırtılmayla sonuçlanabilir. Yırtık bir biseps tendonu, üst kolda ani ve keskin bir ağrıya 338 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KRONİK AĞRI neden olabilir. Bazı insanlar tendon yırtılarak bir popping veya snapping sesi duyarlar. Dirsek Sorunları Sporcularda el-el bilek yaralanmaları %20’lere varan oranlarda görülmektedir. Bu yaralanmaları %10-30’u kronikleşmektedir. Lateral epikondilit; tenisçi dirseği olarak adlandırılsada hastaların %510’u tenis oyuncusudur. Ancak; sürekli tek el ile backhand vuruşu yapan tenis oyuncuları ile amatör tenis oyuncularında %40-50 oranında yaşamları boyunca süren lateral epikondilite ait dirsek ağrısı şikâyeti görülmektedir. Lateral epikondilit, bilek ekstansör kaslarının birleşim noktasında ağrıya neden olan patolojik bir durumdur. Çoğunlukla el bileği ekstansör kaslarının zorlayıcı ve tekrarlı kullanımı sonucu oluşur. Stansör tendon yapışma yerlerinde tekrarlayan mikro travmalar inflamasyona neden olur. Oluşan fibröz adhezyonların hareketliliği limitlemesiyle dirsek ekleminin lateralinde özellikle ekstansör tendonların yapışma yerinde şiddetli ağrı oluşur. Dejeneratif veya hasarlı tendona cevap olarak artmış fibroblastlarla karakterize bir durumdur, vasküler hiperplazi gelişir ve ERKB orijininde kollajen organizasyonunda bozukluk görülür. Lateral epikondilit inflamatuar bir süreç değildir, tendinozis olarak bilinen anjiofibroblastik dejenerasyona cevaben oluşan fibroblastik ve vasküler yanıtlardırAğrı dirsek ekstansiyondayken el bileğinin dirençli ekstansiyonuyla şiddetlenir. Konservatif tedaviden %90 fayda görür. Dirençli Olgalarda steroid, lokal anestezi enjeksiyonu uygulanabilir. 1 yılı aşkın süren dirençli vakalarda cerrahi tedavi tercih edilebilir. Medial epikondilit; Hamiltonun yaptığı araştırmaya göre lateral epikondilitin, medial epikondilitten 6–10 kat daha fazla görüldüğünü belirtmiştir. Golfçü dirseği olarak adlandırılsa da tenisçilerde daha sık görülmektedir. Fleksör karpi radialis ile pronator teres kası intervalinde kollejen dejenerasyonu ve hiperplazisi sonucu meydana gelir. Özellikle baş üstü fırlatma sporcularında valgus aşırı yüklenmesi nedeniyle oluşmaktadır. El bileği fleksiyonu ve pronasyonunda ağrı agumente olur. Hastalar %97 oranında konservatif tedaviden fayda görmektedir. Triseps-Distal Biseps Tendinopatisi; ciritçi ve haltercilerde daha sık görülür. Muskulotendinöz veya tenoosseöz bileşkede mikrotravmaların 339 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK neden olduğu inflamasyondur. Radius baş-boyun bileşkesi ile triseps insersiosunda ağrı en önemli bulgusudur. Kalça Sorunları Pelvis bölgesindeki kronik ağrılar sıklıkla futbol ve buz hokeyinde görülmekle birlikte, paten, yüksek atlama, binicilik, engelli koşu ve Amerikan futbolunda da oldukça sık görülmektedir. Wegner ve arkadaşları UEFA’nın en üst düzeydeki 23 takımın oyuncularında 2001-2007 yıllarında yaptığı çalışmada, ortalama %12-16 arasında kasık ve kalça yaralanması sıklığı bildirilmişti. Pelvis bölgesine ait kronik ağrılar genellikle genç sporcularda görülürken, akut ağrılar 35 yaş üzeri sporcularda görülmektedir. Akut yaralanmalar kas-tendon rüptürleri, kırıklar, hematom veya yaygın kontüzyonlar şeklinde görülürken, kronik yaralanmalar tendinopatiler, inflamatuar patolojilerden kaynaklanmaktadır. Pelvis bölgesi kronik ağrı şikayetlerinin ayırıcı tanısında mutlaka intraabdominal patolojiler, genitoüriner ve romatizmal hastalıklar değerlendirilmelidir. Adduktor tendiniti; sporcularda kalça bölgesinin en sık kronik ağrı nedenidir. Genellikle adduktor longus ve grasilis kaslarının yapışma yerleri etkilenir. Sıklıkla sabahları kasık bölgesinde ağrı ve hassasiyet yakınması mevcuttur. Ağrı ve hassasiyet ısınmayla çoğu zaman azalırken, antrenmanın sonuna doğru tekrar ortaya çıkabilir. Sporcu orta tempodaki bir düz koşuyu ağrısız koşabilirken, hızını artırdığında ya da ani rotasyonel hareketlerde ağrı görülmektedir. NSAİ (Nonsteriod antiinflamatuar ilaç) ve RICE (Rest-IceCompression-Elevation) protokolü erken dönemde uygulanmalıdır. Genellikle konservatif tedaviden fayda görürler. 6 ayı geçen kronik ağrı durumunda cerrahi tedavi endikedir. Osteitis Pubis, kas ve fasya dokusu ile birlikte pubisi etkileyen inflamatuvar, ağrılı kronik bir hastalıktır. Sıklığı %0,5-5 arasında değişmektedir. Simfizis pubisi ayrışmaya zorlayan kuvvetler ve tekrar eden mikro travmalar sonucu gelişir. Özellikle rotasyonel kuvvetlerin olduğu futbol, buz hokeyi ve basketbol gibi sporlarda görülür. Daha az görülmekle beraber atletlerde ve yürüyüşçülerde de bildirilmektedir. Ayırıcı tanıda femur boynu, pubik kol stres kırıkları ile inguinal herni gözönüne alınmalıdır. MR tanıda altın standart görüntüleme yöntemidir. Hastalar konservatif tedaviden sıklıkla fayda görmektedir. Ancak erken dönemde antrenmanlara 340 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KRONİK AĞRI dönüş ve etkin semptomatik tedavi için lokal steroid enjeksiyonu etkin ve güvenilir bir tedavi seçeneğidir. Piriformis sendromu, ana olarak siyatik sinir dağılımındaki semptomlarla karekterizedir. Kalçaya yayılan ağrı, arka bacağa, ayağa yayılan kalça ağrısı gibi semptomlar görülmektedir bu sebeple lumbal disk hastalıklarıyla karışabilmektedir. Yürüyüş, merdiven tırmanma ve gövde rotasyonu içeren aktiviteler ağrıyı artırabilir. Konservatif tedavi, yüke karşı hareketlerden kaçınma ve dış rotator kaslara yönelik statik germe uygulamaları yer almaktadır. İliotibial Bant Sendromu; tensor fasya lata, gluteus maksimus veya gluteus medius tendonu aşırı gergin olduğunda kalça fleksiyonu sırasında Trokanter majörün atlama hissi ve ağrı şikayeti mevcuttur. Diz Sorunları Diz, sportif faaliyetlerde sıklıkla sakatlanmaya açık bir eklemdir. Direkt darbeler, zorlayıcı ters hareketler veya tekrarlayan aşırı yüklenmeler bu eklemdeki güçlü anatomik yapıların zedelenmesine yol açabilir. Sporcularda diz bölgesi kronik ağrıya yol açan nedenlerin başında menisküs yırtıkları, bağ yaralanmaları ve eklem kıkırdağına ait sorunlar gelmektedir. Menisküs yırtığı; yılda 100.000 kişiden 60-70 oranında görülmektedir. Menisküsler, diz ekleminde tibia ve femur arasında fibröz kıkırdak yapısında anatomik oluşumlardır. Darbe emici özelliği ile yük aktarımını sağlamak, eklem yüzey temas alanını artırmak, eklem stabilitesine ve propriyosepsiyona katkıda bulunmak başlıca görevleridir. Akut menisküs yırtıkları sıklıkla dizde kilitlenme, ciddi hemartroz, ağrı şikayetleri nedeniyle erken dönemde tespit ve tedavi edilebilir. Arıcan ve arkadaşları yaptıkları çalışmalarında sporcularda kronik ağrıya yol açan menisküs patolojilerinin dejenerasyona bağlı oluğunu bildirmişlerdir. Menisküs dejenerasyonunda şikayetler diz fleksiyonu ile artış göstermektedir. Ön Çapraz Bağ Yaralanması (ÖÇB); Sporcularda yılda 100.000’de 38-60 arasında yeni vaka görülmektedir. Sıklıkla spor yaralanmalarına bağlı genç bireylerin sorunu olarak karşımıza çıkan ÖÇB yırtıkları tam ya da kısmi yaralanmalar olarak gelebilir. ÖÇB yaralanması açısından yüksek risk taşıyan bireyler arasında, futbol, basketbol, kayak ve jimnastik gibi pivot ve kesme hareketlerini içeren sporlarla ilgilenenler, adölesanlar ve kadın sporcular 341 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK sayılabilir. Futbol, voleybol ve basketbol sporlarında kadınlar erkeklere göre 2-8 kat daha fazla yaralanma riskine sahiptir. Kadınlarda ÖÇB yaralanması görülme oranı erkeklere göre daha fazladır. Ancak erkeklerin spora katılımı kadınlardan daha fazla olduğundan, ÖÇB yaralanmaları toplamda erkeklerde daha sık görülmektedir. En sık görülen temassız ÖÇB yaralanmaları, yön değiştirme veya yavaşlamayla birlikte kesme manevrası, sıçrama sonrası diz tam veya hafif ekstansiyondayken yere inme, ayak yerde sabitken ve diz ekstansiyondayken dönme hareketiyle olur. ÖÇB yaralanmasının tarif edilen diğer mekanizmaları arasında dizin hiperekstansiyonu ve hiperfleksiyonu bulunmaktadır. Lateral menisküs yırtıklarında daha yüksek oranda ÖÇB yırtığı birliktelik gösterir. Kronik olgularda kondral hasarlar vardır ve kompleks menisküs yırtıkları oluşabilir. İnterkondiler mesafenin dar olması da kopma için risktir. Olgular akut evrede dizde şişlik, ağrı ile gelir. Akut yırtıklarda %70 olguda hemartroz görülür. Kronik olgularda dizde tekrarlayan effüzyon tarif edilir. ‘Pop sign’, akut yaralanma ile gelenlerde yaralanma anında hastanın tariflediği kopma hissi ‘pop sign’ olarak adlandırılır. Takılma, kilitlenme hissi: Eşlik eden kova sapı veya flep tipi yırtıklar da kilitli diz bulgusu vereceği için öyküde sorgulanmalıdır. Boşluğa düşme hissi, dizde boşluğa düşme hissi veren öne kayma olur. Bunun nedeni dizin öne translasyonundan %85 oranında sorumlu olan ÖÇB’nin fonksiyon gösterememesini açıklar. Arka çapraz bağ; Oldukça nadir görülen bir yaralanmadır. Fleksiyondaki dizin önüne tuberositas tibia hizasından gelen travma ile veya aşırı hiperekstansiyon travması ile oluştuğu bilinmektedir.52 Muayenede karşı taraf ile mukayeseli olarak arkaya çekmece testi en önemli bilgileri verir. Akut olarak eğer tibiadan kemik avulsiyonu ile kopma oluştuysa primer tamir iyi sonuç verir. Bunu dışındaki durumlarda yaralanma eğer izole ise, eşlik eden diğer bağ yaralanmaları yoksa genellikle konservatif tedavi önerilir. Ancak birlikte posterolateral köşe, ÖÇB veya iç yan bağ yırtıklarından bir veya birkaçı varsa cerrahi rekonstrüksiyon önerilir. Bu ameliyatın, teknik detaylardaki zorluklar nedeniyle ancak çok tecrübeli merkezlerde uygulanması gerekir. Konservatif tedavide kuadriseps güçlendirme ve aktivite modifikasyonu önerilmektedir. İç yan bağ (İYB) yaralanması; dizin aşırı valgus stresi ile zorlanması sonucunda İYB yaralanabilir. Muayenede 30 derece fleksiyonda valgus stresi sırasında İYB üzerinde ağrı ve açılma oluşması belirgin bulgusudur. Açılmanın 342 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KRONİK AĞRI miktarına göre üç derecede değerlendirilir. Derece 1: 5mm’den az, derece 2: 5-10 mm, derece 3: 10 mm’den fazla. İç yan bağ eklem dışı yerleşimde olduğu için yırtık bölgesinde hematom stabilizasyonu, dolayısıyla bağ iyileşmesi mümkün olabilir. Dizin fleksiyon-ekstansiyon hareketlerine izin veren menteşeli dizlikler ile takip oldukça başarılı sonuçlar verir. Eşlik eden ÖÇB yaralanması durumunda öncelikle İYB’ın konservatif tedavisi tamamlanıp, ÖÇB daha sonra değerlendirilir. AÇB veya diğer kombine bağ yaralanmalarında ise cerrahi tedavi önerilebilir. Patellofemoral Ağrı Sendromu; etyolojik açıdan aşırı kullanım yaralanmaları içinde sınıflandırılabilir. Genellikle kısa mesafe koşucular, Amerikan futbolu gibi rotasyonel hareketlere ve travmaya açık sporlarda görülmektedir. Quadriceps kası patellanın femoral oluk içindeki hareketinden sorumlu kastır. Bu kasdaki fonksiyon kaybı sonucu patella kontrolünde problemler ortaya çıkabilir. Patellanın normal pozisyonundan diğer bölgelere kayması anormal basınç noktalarının oluşmasına sebep olmakta bu da hastalar tarafından ağrı olarak hissedilmektedir. Ağrı inhibisyonu sebebi ile quadriceps kasında fonksiyon kaybı artmakta ve bunun sonucunda daha çok patellar kayma, ağrı, inhibisyon oluşmakta ve olay derinleşmektedir. Kadınlar artmış Q açısı sebebi ile patellofemoral ağrıya daha çok yatkın olsa da kuvvetli bir ilişki gösterilememiştir. Hastalar aktiviteyle ilişkili ya da ilişkisiz ön diz ağrısı, yan diz ağrısı sebebi ile başvurabilirler. Uzun süre oturma sonrası ağrı oluşabilir Hamstring kas grubundaki gerilmeler (strain); alt ekstremite kronik ağrı nedenlerinin başında gelmektedir. En sık yaralanma mekanizması tam gerilmiş kasa ters bir kuvvet uygulanması ya da kasta ani gerilme oluşmasıdır (Topa vurmak üzere olan bir futbolcuya, uyluk bölgesine gelen ters vektör bir kuvvet). Bacak ve Ayak Sorunları Tüm spor yaralanmalarının %15’ini oluşturan ayak bileği burkulmasıdır. Temel olarak 3 mekanizma ile gerçekleşir: 1. En sık görülen içe doğru zorlanma (varus zorlanması). Önce yaralanan ATFL’dir. 2. Daha nadir görülen dışa doğru zorlanma (valgus zorlanması). Önce yaralanan deltoid ligamenttir. 3. Çok daha nadir görülen dış rotasyon zorlanmaları. Önce yaralanan syndesmoz bağlarıdır. 343 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Stres kırığı, kemiğin bir kere karşılaştığında kırılmasına yol açmayacak boyuttaki bir kuvvetin çok sayıda tekrarlayan karşılaşma ile kemiğin bütünlüğünü bozması anlamına gelir. Genellikle tekrarlayıcı hareketlere dayalı olarak profesyonel sporcularda (uzun mesafe koşucusu, buz pateni ve uzun atlama sporcuları) veya dansçılarda (özellikle bale) rastlanır. Tüm stres kırıklarının %95 ini alt extremitedeki stres kırıkları oluşturur. Alt extremite içinde en sık görülen ise tibial stres kırıklarıdır. Metatars stres kırıkları tüm stres kırıkları içinde en sık ikinci görülendir. En sık görülen metatars stres kırığı, ikinci metatars kırığıdır. Her idmanda daha da erken başlayan ve giderek dayanılmaz hale gelen tipik ayak ağrısı, stres kırığını akla getiririr. Metatars stres kırıklarının bir özelliği hastaların ağrılı bölgeyi çok net olarak gösterebilmesi, diğer bir özelliği de direkt radyografide kolay görülememesi nedeni ile tanının gecikmesidir. Klinik değerlendirme, ayağın basarken muayenesi ile başlar. Kırık bölgesinin dorsalinde eritem ve lokalize şişlik olabilir, hasta yürüdüğünde o tarafa daha kısa süre bastığı gözlenir (antaljik yürüyüş). Pateller tendinit (jumper's knee); Dizin tekrarlayan zorlu ekstansiyonları sonucu patellar tendonun patella insersiyosunda gelişen kalınlaşma, ödem ve kronikleşirse patella alt polünde spur oluşumunun neden olduğu 'diz ekstansiyon kronik ağrısının’ en sık nedenlerinden birisidir. Başta voleybolcular olmak üzere sıçrama ile yapılan sporlarda görülmektedir. Prepatellar bursit; dizin tekrarlayan travmalara maruz kalarak, patellanın anteriorundaki bursanın enflame olup şişmesi ile oluşur. Başta güreşçilerde olmak üzere dizin sert zemine tekrarlayan temasına neden olan sporlarda görülmektedir. Pes anserinus bursiti; sartorius, gracilis ve semitendinosus kaslarının yapışma yerinin etrafındaki bursanın enflame olması ile oluşur. Dizin posteromedial bölgesinde kronik ağrılara neden olur. Dayanıklılığa dayalı uzun mesafe koşucuları ve bisikletçilerde görülür. Farmakolojik Tedavi Birçok seçkin sporcu ağrı olmasını önlemek veya ağrıyı azaltmak için reçeteli ve reçetesiz analjezikler kullanırlar. Bunlar tipik olarak içilebilen, sürülebilen ya da enjeksiyon şeklinde kullanılabilen steroid olmayan antienflamatuar ilaçlar, basit analjezikler, opioid analjeziklerdir. Ağrı kesici, 344 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KRONİK AĞRI steroid olmayan analjezikler ve lokal anestezik kullanımı çok yaygın olup, kullanılması halinde sahaya aynı gün dönmeye izin verilir. Hafif-orta düzey ağrıda parasetamol, ibuprofen, naproksen, diklofenak gibi ilaçlar ağızdan veya sürme yoluyla verilebilirken, ağrı düzeyi orta-ciddi arasında ise benzer ilaçlar kalçadan veya damardan uygulanabilir. Parasetamolun mide, böbrek ve kan hücreleri üzerine etkisi yoktur. NSAİİ’ların ise kanamayı artırıcı etkisi olduğu unutulmamalı ve hematom oluşumu veya oluşma ihtimali var ise kanamayı daha artırabileceği akılda tutulmalıdır. Damardan morfin, fentanil, inhalasyon yolu ile entonoks/nitronoks, pentoks, nasal diamorfin çok şiddetli ağrı durumunda tercih edilebilen ilaçlar olup bunlar kullanıldığında aynı gün spora dönmeye izin verilmemelidir. İlaç Dışı Tedavi Yöntemleri • Fizik Tedavi Rio 2016 Yaz Olimpiyatı’na katılan ülkelerin kafile doktorlarında yapılan bir ankette, doktorların %75’inin ağrı kontrolünde fizik tedaviyi kullandığı saptanmıştır. Fizik tedavide kullanılan seçeneklerin etkinliği net olmasa da kullanımı çok yaygındır. • Egzersiz Fizik tedavinin yanı sıra ağrı ve yaralanmaya biyomekanik katkıda bulunan sorunları düzeltme de oldukça önemlidir. Kuvvet ve dayanıklılık egzersizleri yaralanma sonrası rehabilitasyon seçenekleri olarak etkilidir. Egzersiz, endojen opioid ve kannabinoid sistemlerini aktive edebilir, bir anti-enflamatuar durumu indükleyebilir ve antinosiseptif yolları aktive ederek ağrı kontrolüne katkıda bulunabilir. • Bilişsel-Davranışçı Terapiler (BDT) Yaralanmadan hemen sonra bir sporcunun endişelerini, eşlik eden ruh sağlığı bozukluklarını ve ilgili çevresel faktörleri belirleyip, bu doğrultuda oluşturulacak psikolojik stratejilere de ihtiyaç vardır. Bu stratejiler genel olarak bilişsel-davranışçı terapiler (BDT) olarak şekillenir. BDT özellikle kronik ağrı problemleri için etkilidir ve sporcu olmayan kişilerde yapılan çalışmalarda ağrı ve ağrı ile ilgili yaralanmaları azaltmada etkinliği çok net olarak gösterilmiştir. Dolayısı ile bir uzmanın yaralanmış sporcuyu erken dönemde psikolojik olarak değerlendirmesi ve müdahalesi anlamlı bir tedavi seçeneği olabilir. • Uyku Düzeni Sporcular arasında kötü ve düzensiz uyku, yaralanma sonrası olabileceği gibi sağlıklı oldukları dönemlerde de yaygındır. Uyku ve ağrı karşılıklı bir etkileşime sahiptir, ağrı uyku düzenini bozar ve uyku 345 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK kalitesini kötü etkilerken, bozuk uyku düzeni ise ağrı eşiğini aşağıya çeker. Uyku bozukluklarını bu şekilde ele almak sporcunun performansını ve genel sağlığını iyileştirebilir. Normal insanlarda BDT, kendi kendine hipnoz ve farkındalığa dayalı stres azaltmayı içeren psikolojik stratejiler uyku düzenlemede etkin olarak gösterilmiş olsa da sporcularda yeterli çalışmaların olmaması yüzünden etkin olarak ortaya konamamıştır. Ama sıkça başvurulması anlamlı gibi gözükmektedir. • Beslenme Ağrı ve özellikle kronik ağrı proenflamatuar yükten etkilenir. Bununla birlikte gıdaların ve besin takviyelerinin ağrı üzerinde olumlu etkisini gösteren çalışmalar metodolojik olarak yeterli değildir ve sporcularda etkisi üzerine net bir bilgi yoktur. Özellikle besin takviyelerin saf olmayabileceği ve yasaklı maddeler içerebilme ihtimali de akılda tutulmalıdır. Dolayısı ile bu takviyeler şu anda sporcularda ağrı tedavisinin bir parçası olarak önerilemez. Sporcularda ağrının şiddetine göre analjeziklerin basamaklı yaklaşımını önerilmektedir. Özellikle sporcularda kronik ağrı tedavisinde, ağrının şiddetine göre değil altta yatan mekanizmalara göre yapılmalıdır. Hastanın tedavisinin yönetiminde psikososyal özellikler de göz önüne alınarak multidisipliner yaklaşım gösterilmelidir. 346 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KRONİK AĞRI BÖLÜM KAYNAKLARI Arıcan G, Özmeriç A, Şahin Ö, İltar S, Alemdaroğlu KB (2020). Should We Prefer Magnetic Resonance Imaging to Physical Examination in Meniscal Tears. J Knee Surg, 33(12),1251-55. Asik M, Sen C, Tuncay I, Erdil M, Avci C, Taser OF. The mid- to long-term results of the anterior cruciate ligament reconstruction with hamstring tendons using Transfix technique. Knee Surg Sports Traumatol Arthrosc. 2007; 15: 965-72 Elmacıoğlu MA (2017). Kronik Ağrı Mekanizmaları, Nöralterapi ve Ortomoleküler Destek Tedavileri. Journal of Complementary Medicine, Regulation and Neural Therapy, 11(1),6-11. Hamilton N, Luttgens K (2002). The elbow, forearm, wrist and hand. Kinesiology scientific basis of human motion. Tenth edition. New York: McGraw Hill Higher Education Hangody L, Füles P (2003). Autologous osteochondral mosaicplasty for the treatment of full-thickness defects of weight-bearing joints: ten years of experimental and clinical experience. J Bone Joint Surg Am, 85-A Suppl 2, 25-32. Petrenko AB, Yamakura T, Baba H, Shimoji K (2003). The role of N-methylDaspartate (NMDA) receptors in pain: a review. Anesth Analg, 97(4),110816. Steadman JR, Briggs KK, Rodrigo JJ, Kocher MS, Gill TJ, Rodkey WG (2003). Outcomes of microfracture for traumatic chondral defects of the knee: average 11-year follow-up. Arthroscopy, 19(1), 477-84. Tandogan RN, Taşer O, Kayaalp A, Taşkiran E, Pinar H, Alparslan B, Alturfan A (2004). Analysis of meniscal and chondral lesions accompanying anterior cruciate ligament tears: relationship with age, time from injury, and level of sport. Knee Surg Sports Traumatol Arthrosc, 12(1), 262-70. Uyar M, Köken İ (2017). Neurophysiology of chronic pain. TOTBİD Dergisi, 16(1), 70-76. Vargas-Schaffer G (2010). Is the WHO analgesic ladder still valid? Twenty-four years of experience. Can Fam Physician, 56(6),514–7. Werner J, Hägglund M, Waldén M, Ekstrand J (2009). UEFA injury study: a prospective study of hip and groin injuries in professional football over seven consecutive seasons. Br J Sports Med 43(1),1036-40. 347 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK 348 SPORUN KAVRAMSAL TEMELLERİ-5 SPOR & MENTAL SAĞLIK Yazar Dr. Mehmet KARTAL1 Doç. Dr. Aykut DÜNDAR 2 19. Bölüm 1 Adıyaman Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu, Adıyaman/TÜRKİYE. https://orcid.org/0000-0003-3153-0496 mehmet.kartal.44@hotmail.com 2 Adıyaman Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu, Adıyaman/TÜRKİYE. https://orcid.org/0000-0002-1012-1274, adundar@adiyaman.edu.tr 349 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK GİRİŞ Günümüzde yaşanan teknolojik gelişmelerin bir yandan hayatımızı kolaylaştırdığı öte yandan ise teşvik ettiği hareketsiz yaşam ve birbirinden farklı sosyal sorunların da etkileri ile yaşam kalitemizi düşürdüğü, bu durumunda çeşitli ruhsal, mental ve fiziksel sağlık problemlerine yol açtığı söylenebilmektedir. Genel olarak Oxford sözlüğünde sağlık, “bir kişinin bedeninin veya zihninin durumu” şeklinde tanımlanmıştır (Oxford, 2020). Ruh sağlığı ise, bireylerin refahı ve etkili işleyişinin temelidir. Ruhsal bir bozukluğun olmamasından daha fazla anlam taşımaktadır; kişinin duygularını ve başkalarının tepkileri üzerine düşünme, öğrenme ve anlama yeteneği olarak tanımlanmaktadır. Ruh sağlığı hem içinde hem de çevre ile bir denge halidir. Bu dengenin oluşturulmasında fiziksel, psikolojik, sosyal, kültürel, ruhsal ve diğer birbiriyle ilişkili faktörler rol oynar. Zihinsel ve fiziksel sağlık arasında ayrılmaz bağlantılar vardır (WHO, 2020). Williams’a (2019) göre ruh sağlığı, duygusal, psikolojik ve sosyal refahımızı içermektedir. Nasıl düşündüğümüzü, hissettiğimizi ve hareket ettiğimizi etkilemektedir. Ayrıca stresle nasıl başa çıkacağımızı, başkalarıyla nasıl ilişki kuracağımızı ve seçimler yapacağımızı belirlemeye yardımcı olur. Ona göre ruh sağlığı, çocukluktan ergenliğe ve yetişkinliğe kadar hayatın her aşamasında önemli bir rol oynamaktadır. Düzenli fiziksel aktivitenin sağlık üzerindeki yararlı etkileri modern tıp alanında tartışılmazdır. Egzersiz ve kronik hastalıklar arasındaki ilişki dikkate alındığında (Bozyılan, Murathan & Ulusoy, 2020) egzersiz, genellikle kronik hastalıkların önlenmesi ve yönetimi için yaşam tarzı değişikliklerinin ilk adımı olarak nitelendirilmektedir (Anderson & Shivakumar, 2013). Performans sporcularında ise antrenman sonrası fizikzel, mental ve psikolojik olarak toparlanmanın ayrı bir öneme sahip olduğuna dikkat çeken araştırmalara rastlamak mümkündür (Murathan, 2020). Genellikle doktorların ve uzmanların anksiyete, depresyon ve stres gibi mental ve psikolojik kökenli rahatsızlıklarla ile ilgili durumları azaltmaya ilişkin tedavi programının bir parçası olarak spor ve egzersiz uygulamalarını önerdikleri ifade edilmiştir. Baş ağrısı, ağrı bozuklukları, fibromiyalji (kronik kas ve kemik ağrısı), kronik yorgunluk ve diyabet gibi durumlarda stresin azaltılmasının fayda sağlayabileceği dile getirilmiştir. Stresin azalmasının ise, çiftler veya takım sporları da dâhil olmak üzere egzersizle ilişkili sosyal bağlardan veya hatta 350 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & MENTAL SAĞLIK sadece bir arkadaşla yürümek veya koşmakla gerçekleştirilebileceğine dikkat çekilmiştir (Piotrowski, 2010). Fiziksel aktivite ve spor, depresyon, anksiyete ve travma sonrası stres bozukluğu gibi (bunlarla sınırlı olmamak üzere) zihinsel bozuklukların da dahil olduğu ruhsal hastalıkların önlenmesi ve yönetimi için önemli bir risk faktörü olarak kabul edilmektedir. 1970'lerin sonlarından bu yana, sağlık yönergeleri için fiziksel aktivite, bu alandaki önde gelen uluslararası uzmanlar tarafından son yıllarda geliştirilmiş ve rafine edilmiştir (Oja & Titze, 2011). Literatürde ruhsal ve mental rahatsızlıklarla fiziksel aktivite ve spor ilişkisinin inceleyen birbirinden farklı bilimsel araştırmalara rastlamak mümkündür. Örneğin; Muhsen ve Muhsen (2020) spor veya fiziksel aktivite yapan bireylerin sadece üst düzey fiziksel sağlıktan değil, aynı zamanda gelişmiş hafıza, ruh hali, daha verimli uyku ve genel psikolojik sağlıktan da faydalandıklarını belirtmişlerdir. Onlara göre bu durum fiziksel aktivitelerin bir bireyin fiziksel ve zihinsel sağlığını iyileştirme konusunda tartışılmaz bir potansiyele sahip olduğunu göstermektedir. Clough ve diğerleri (2016) günde 15 dakika fiziksel aktivitelere katılmanın depresyon ve anksiyete riskini %26 oranında azalttığını ileri sürmüşlerdir. Ayrıca fiziksel egzersiz programını sürdürmenin bu riskin tekrarlanmasını azalttığını belirterek, fiziksel aktivite ve sporun beyinde birçok olumlu bilişsel değişikliği teşvik ettiği için psikolojik rahatsızlıkların rehabilitasyonunda güvenilir bir müdahale olduğunu ifade etmişlerdir. Hiremath (2019) sporun çocuk ve ergenlerin ruh sağlığı üzerinde olumlu etkileri olduğunu ifade ederek, sporun psikolojik ve sosyal faydalarının olmasına rağmen, sporu çeşitli rahatsızlıkların tedavisi için bir rehabilitasyon yöntemi olarak kullanan azınlıkta ruh sağlığı profesyoneli olduğunu ileri sürmüştür. Ona göre sporun çeşitli ruhsal bozuklukların semptomlarını hafifletmede nasıl yardımcı olduğu konusunda kapsamlı araştırmalar yapılmalıdır. Böylelikle elde edilecek olan bilimsel bulguların ruh sağlığı uzmanlarının zihinsel bozuklukların rehabilitasyon sürecine sporu dahil etmelerine olanak sağlayabilecektir. Ouyang ve arkadaşları (2019) üniversite öğrencileri üzerinde gerçekleştirmiş oldukları bilimsel araştırmada beden imajı, öz yeterlik ve benlik saygısının spora katılımda önemli etkiye sahip faktörler olduğunu belirtmişlerdir. Aynı zamanda, öz-yeterlik, benlik saygısı ve öz-yeterlik-öz saygının beden imajı ve spor katılımı üzerinde aracı rolü oynadığı ve benlik saygısının, spora katılım için anahtar faktör oluşturduğu bulgusuna erişmişlerdir. Peluso ve Guerra de Andrade (2005) 351 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK fiziksel aktivitenin, farklı hastalıkların önlenmesi ve tedavisi için faydalı etkilere sahip olduğunu belirterek, bazı kanıtların depresif ve anksiyete bozuklukları gibi psikiyatrik hastalıklar için muhtemelen doğruluk payı olduğuna işaret etmişlerdir. Bununla birlikte, onlara göre fiziksel aktivite, özellikle uygunsuz bir şekilde veya çok yoğun bir şekilde gerçekleştirildiğinde (aşırı egzersiz veya aşırı egzersiz sendromu gibi durumlarda gözlemlendiği gibi) zararlı olabilmektedir. Richardson ve diğerleri (2005) fiziksel aktivitenin, ciddi akıl hastalığı olan kişilerin yaşam kalitesini ve fiziksel sağlığını iyileştiren aynı zamanda psikiyatrik ve sosyal engelliliği hafifleten iki yönlü bir iyileştirme potansiyeline sahip olduğunu ifade etmişlerdir. Onlara fiziksel aktivite, ciddi ruhsal hastalığı olan bireylerin yaşamlarında önemli bir role sahiptir. Ayrıca fiziksel aktivite programlarının psikiyatri hizmetlerine entegre edilerek, ciddi akıl hastalığı olan kişilerin fiziksel sağlık sonuçlarını önemli ölçüde iyileştirilebileceği gibi psikolojik ve sosyal davranışlarda da iyileşmelerin görülebileceğini ileri sürmüşlerdir. Sebri ve diğerleri (2019) fiziksel aktivite ve sporun kalp hastalığı ve diyabet gibi hastalıkları önlemenin yanı sıra bilişsel işlevleri ve özellikle de karar verme gibi bilişsel bir süreci içeren yürütücü işlevleri artırdığı ve geliştirdiği için beden ve zihin için olumlu bir egzersiz sağladığı sonucuna erişmişlerdir. Ayrıca onlara göre onkolojik hastalıklarda, karar verme kilit bir rol oynamaktadır çünkü hasta, onkolojik hastalığın tüm sürekliliği boyunca, alınan önlemlerden yaşamın sonuna kadar ilgilendiren önemli yönlere karar vermek zorunda kalmaktadır. Tsuji ve arkadaşları (2019) bireysel düzeydeki spor gruplarına katılım için yaş demografikleri ve diğer değişkenler arasında düzenleme yapıldıktan sonra, spor gruplarına katılım yaygınlığının daha yüksek olduğu topluluklarda yaşayan yaşlı bireylerin, spor grubu katılımının daha düşük olduğu bölgelerde yaşayanlara kıyasla bilişsel bozukluk geliştirme olasılığının daha düşük olduğunu ifade etmişlerdir. Ayrıca yürütmüş oldukları araştırmada topluluk düzeyinde spor gruplarına katılım ile yaşlı bireylerde bilişsel bozulma gelişimi arasında bağlamsal bir önleyici ilişki olduğunu ve bu durumun da spor grubu katılımcılarının lehine olabilecek bir fayda olduğunun göstergesi olarak kabul edilebileceği bulgusuna erişmişlerdir. Okulla ilgili fiziksel aktivite uygulamalarının, çocuklarda ve ergenlerde anksiyeteyi azaltabileceğini, dayanıklılığı, refahı ve olumlu zihinsel sağlığı artırabileceğini belirtmişlerdir. Onlara göre fiziksel aktivitenin genel olarak sağlık üzerindeki olumlu etkileri düşünüldüğünde, bu bulgular fiziksel aktiviteyi artırmaya yönelik okul temelli girişimleri artırabilecektir. Kesilmiş 352 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & MENTAL SAĞLIK (2018) yürütmüş olduğu bilimsel araştırmada fiziksel ve mental sağlığın geliştirilmesinde kadınların fiziksel aktivite oranlarının ve erkeklerin beslenme alışkanlıkları ile ilgili farkındalıklarının artırılmasının kullanılması gereke iki temel strateji olduğunu ileri sürmüştür. Ayrıca sosyo-ekonomik koşulların zorluğu erkeklerin mental ve fiziksel sağlığına kadınların ise sadece mental sağlığına olumsuz etki etmesi sebebi ile özellikle fiziksel aktivite ve beslenme konularında sosyal destek programlarının uygulanmasının önemli olduğuna vurgu yapmıştır. Tüm bu literatürde yer alan bilimsel araştırmalar değerlendirildiğinde, genel olarak farklı sunumlara sahip birçok farklı ruhsal bozukluk olduğu söylenebilmektedir. Bu ruhsal bozukluklar anormal düşüncelerin, algıların, duyguların, davranışların ve başkalarıyla ilişkilerin bir kombinasyonu ile karakterize edilmektedirler. Genel olarak ruhsal bozukluklar; depresyon, anksiyete, bipolar bozukluk, şizofreni ve diğer psikozlar, bunama ve otizm dâhil gelişimsel bozuklukların yer aldığı rahatsızlıkları kapsamaktadır (WHO, 2020). Ruhsal bozuklardan en yaygın olanlarının ise depresyon, anksiyete ve son yıllarda sıklıkla ismi telaffuz edilen sosyal fobi olduğu söylenebilmektedir. Bu tür ruhsal ve mental rahatsızlıkların önüne geçilmesinde, etkilerinin azaltılmasında veya rehabilitasyon sürecinde ise fiziksel aktivite ve sporun etkilerinin neler olduğu sorusunu akıllara getirmektedir. Depresyon ve Spor Ruhsal bozukluklar dikkate alındığında, depresyonun sıklıkla ve yaygın görüldüğü, birçok bilimsel araştırmaya konu olduğu ve birbirinden farklı tedavi yöntemlerinin ortaya konulduğu bir hastalık süreci olduğu söylenebilmektedir. Bu ruhsal bozukluğun yeni olduğu söylenemez belki ama, son yıllarda özellikle hızlı kentleşme ve sanayileşmenin de rolü sayesinde oldukça yaygınlık kazandığı ifade edilebilmektedir (Güler, 2006). Genel olarak depresyon bireyde meydana gelen duygusal çökkünlük hali, kendini kederli hissetme durumu, işlevsel ve yaşamsal aktivitelerin sayısının giderek düşmesi gibi yansımaları olan, elem ve keder gibi duygu durumlarını kapsayan süreç olarak tanımlanmıştır (Çelik & Hocaoğlu, 2016). Williams (2019) en yaygın depresyon biçimlerinden iki tanesini aşağıdaki gibi özetlemiştir; 353 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK • Majör Depresyon: Neredeyse her gün, günün çoğu zamanında, en az iki hafta boyunca çalışma, uyku, yemek yeme ve hayattan zevk alma becerilerinizi engelleyen depresyon semptomlarının yaşanması durumudur. Bu semptomlardan bir tanesi, bir kişinin hayatı boyunca yalnızca bir kez ortaya çıkabilir belki, ancak bir kişinin daha sık olarak birkaç semptoma sahip olduğu görülebilmektedir. • Kalıcı Depresif Bozukluk (Distimi): En az iki yıl süren depresyon belirtilerine sahip olma durumudur. Bu tür depresyon teşhisi konan bir birey, daha az şiddetli semptomların olduğu dönemlerin yanı sıra majör depresyon atakları da geçirebilmektedir. Schulz ve Arora (2015) depresyonu güdüleyici faktörlere yönelik duyarlık eşiğinin yitirilmesi, girişimci olma ruhu yetisinin ve özgüvenin kaybedilmesiyle birlikte umutsuzluk, karamsarlık gibi duygu durumlarının artması şeklinde ifade etmişlerdir. Depresyonun bir tür mutsuz olma ve neşeyi kaybetme hastalığı olduğu söylenebilmektedir. Bireyin yetiştirildiği çevre, doğum süreci, çeşitli tıbbi ilaçların etkileri, hastalık türleri ve hormonal faktörler gibi birbirinden farklı etkenlerin depresyona sebep olduğu ifade edilebilir. Bireyin ailesi ve yakınlarından ayrılmama isteği, sosyal çevreden kaçınma, internet ve sanal ortamlarda daha fazla vakit geçirme, umutsuz ve karamsar davranışlar sergileme gibi belirtiler depresyon sürecini yansıtan faktörler arasında gösterilebilir (Mete, 2008). Genel olarak, depresyonu olan kişilerin, depresyonu olmayan bireylere göre fiziksel olarak daha az aktif oldukları ve kondisyonlarının daha yetersiz olduğu ifade edilmiştir (Martinsen, 1990). Fiziksel aktivite, özellikle depresyon ve anksiyete olmak üzere, hafif-orta dereceli ruh sağlığı hastalıklarının yönetiminde önemli bir rol oynayabilmektedir. Depresyonu olan kişiler, depresif olmayan bireylere göre fiziksel olarak daha az aktif olma eğiliminde olsalar da, artan aerobik egzersiz veya kuvvet antrenmanının depresif semptomları azalttığı söylenebilmektedir (Paluska & Schwenk, 2000). Dinas, Koutedakis ve Flouris (2011) yürütmüş oldukları bilimsel bir araştırmada elde etmiş oldukları bulgulara göre egzersiz ve fiziksel aktivitenin depresyon semptomları üzerinde antidepresan tedavilerle karşılaştırılabilen faydalı etkileri olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Martinsen (1994) hafif ila orta dereceli unipolar depresyon formlarına sahip hastalar üzerinde bir bilimsel araştırma yürütmüştür. Bu araştırmada hastaların egzersizi yararlı bir tedavi 354 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & MENTAL SAĞLIK şekli olarak gördüğünü belirterek, fiziksel egzersizin, hafif ila orta dereceli tek kutuplu depresyon formlarında geleneksel tedavi biçimlerine bir alternatif veya ek olabileceğini ileri sürmüştür. Anksiyete ve Spor Anksiyete her bireyin bazı zamanlarda kötü bir olay yaşayacağı düşüncesiyle deneyim ettiği belirsizlik, sinirlilik, korku, endişe, gibi nahoş duygu durumu olarak ifade edilmiştir. Bu duygu durumundaki bozukluk bireyde herhangi bir spesifik nedene bağlı olmamasına karşın genel bir huzursuzluk hali yaratmaktadır (Özdemir ve Kütük, 2013). Öte yandan anksiyetenin yalnızca bir duygu durumundan ibaret olmadığı, ayrıca kişinin insan olduğunun bir göstergesi olarak kabul edildiği ileri sürülmüştür. Bu tür rahatsızlıkları inceleyen bilim insanları anksiyetenin yararlı yönlerinin de bulunduğunu, bireyin yaşam güvenliğinin sağlamasının ve kaçış hareketliliğinin bir yansıması şeklinde canlının güvenliğini tehlikeye atabilecek durumlar esnasındaki reaksiyonu açısından ihtiyaç duyulduğunu belirtmişlerdir. Fakat anksiyete durumları ortada bireyi tehlikeye atacak bir durum söz konusu olmadığında ortaya çıkıyor ise bu durum anormal sayılmaktadır. Genel olarak anksiyetenin somatik belirtilerin beraberinde görüldüğü, anormal, fizyolojik, davranışsal ve bilişsel bileşenleri barındıran sebepsiz bir tedirginlik ve korku durumu şeklinde ifade edilmiştir (Weems vd., 2007). Yüksek anksiyetenin belirti ve semptomları genellikle durum kaygısı veya sürekli kaygı şeklinde iki farklı kategoriye ayrılmaktadır. Durum kaygısı, bir olaya veya uyarana akut, geçici bir psikolojik tepkiyi ifade etmektedir ve doğası gereği durumsal olarak kabul edilebilmektedir. Öte yandan, sürekli anksiyete ise, yaygın anksiyete bozukluğunda görülebileceği gibi kronik, uzun süreli kaygılı olma eğilimini yansıtmaktadır (Hill, 1987; Mellion, 1985). Bazı bireylerde ise sosyal ortamların yarattığı sosyal anksiyete adı verilen bir kaygı ve korku durumu söz konusudur. Birbirinden çeşitli çevre ve ortamlar, tanıdık olmayan farklı bireyler, karşı cins, hiyerarşik olarak üst konumda bulunan bireyler ve benzeri birçok etkenin bazı bireylerde bu korkuyu ve kaygıyı harekete geçirebilmektedir (Koyuncu, 2016). Anksiyetenin bireyin iş ve aile ile olan ilişkilerini olumsuz yönde etkileyerek sosyal ilişkilerinde olumsuz durumlar ortaya çıkardığı gibi, bireyin bu olumsuz durumu kontrol altına alamayacağı ve bu durumun zamanla başa çıkılmaz hale gelebileceği belirtilmiştir. Bu olumsuz durumlara ek olarak bireyde huzursuz ve hoşnutsuz 355 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK olma, gergin ve tedirgin davranışlar sergileme, sıkıntı hali ve enerjisinin hızlı tükenmesi, durum ve olaylara dikkatini verme güçlüğü gibi psikiyatrik hastalık belirtileri gözlemlenebilmektedir (Beesdo, Knappe, & Pine, 2009). Piotrowski (2010) anksiyete ve endişe durumlarında ortaya çıkan semptomları aşağıdaki gibi sıralamıştır; • Huzursuzluk hali, kendini kilitlenmiş veya gergin hissetme durumu, • Hızlı yorulma hali, • Konsantrasyon güçlüğü veya zihin bulanıklığı, • Sinirlilik hali, • Kas gerginliği, • Uyku kalitesinde bozulmalar (uykuya dalma veya uykuda kalma güçlüğü veya huzursuz tatmin edici olmayan uyku). Fariz (2015) majör depresyon, anksiyete bozukluğu, şizofreni, bipolar bozukluk ve madde bağımlılığı gibi pek çok psikiyatrik hastalığın tedavisinde egzersizin kullanılabileceğini ifade etmiştir. Ayrıca egzersizin, psikiyatrik hastalıklar yönünden risk altında olan popülasyonda da koruyucu etkilerinin olduğunu ileri sürmüştür. Johnston ve diğerleri (2020) yürütmüş oldukları bir bilimsel araştırmada takım sporlarına katılım ile depresyon düzeylerinin azalması arasında dikkate değer bir ilişki olduğu kadar fiziksel aktivite ile uyku kalitesi arasında da bir ilişki olduğu sonucuna varmışlardır. Ratey (2019) ise egzersizin anksiyeteyi azaltmada yardımcı etkilerini aşağıdaki gibi özetlemiştir; • Egzersiz yapmak sizi endişeli olduğunuz şeyden uzaklaştırır, • Vücudunuzu hareket ettirmek kas gerginliğini azaltır ve vücudun endişeli hissetmeye katkısını azaltır, • Kalp atış hızınızı yükseltmek beyin kimyasını değiştirir, serotonin, gama aminobütirik asit, beyin kaynaklı nörotrofik faktör ve endokannabinoidler dâhil önemli anti-anksiyete nörokimyasallarının kullanılabilirliğini artırır. • Egzersiz, hayatta kalmamıza yönelik gerçek veya hayali tehditlere tepki veren sistemimiz olan amigdalayı kontrol etmeye yardımcı olan, beynin yürütme işlevinden sorumlu ön bölgelerini harekete geçirir. • Düzenli egzersiz yapmak, fırtınalı duygulara karşı dayanıklılığı artıran kaynaklar oluşturur. 356 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & MENTAL SAĞLIK Sosyal Fobi ve Spor Sosyal fobi, “hastanın aşağılanmayı veya alay etmeyi beklediği yoğun, mantıksız, başkaları tarafından incelenme veya değerlendirilme korkusu ile karakterize edilen bir durum” olarak tanımlanmıştır. Değerlendirilme korkusu, yargılanmanın veya belirli bir kamu performansı ile yüzleşmenin mümkün olduğu çoğu sosyal etkileşimi/durumu içerebilmektedir. Bu durumların beklentisi de bireylerde tedirginlik, sıkıntı veya korku ile kendini gösterebilmektedir (Faravelli ve diğ., 2001). Reinecke ve diğerleri sosyal fobiyi bireyin fiziksel görünümün veya davranışlarının, diğer bireyler üzerindeki etkisine yönelik olarak aşırı korku ve kaygı duyması ve bazı sosyal durum ve gelişmeler kapsamında genellenen, yüksek düzeyde başkaları tarafından yanlış anlaşılma fobisi ve kaygısı şeklinde tanımlamışlardır. Williams (2019) ise sosyal fobisi olan bireylerin göstermiş olduğu semptomları aşağıdaki gibi özetlemiştir; • Yüz kızarması, terleme, titreme, hissedilen hızlı bir kalp atışı veya "bilincin yerinde olmaması" durumu, • Mide bulantısı veya mide bulantısı hissi, • Gergin bir vücut duruşu, çok az göz teması kurma veya aşırı cılız bir ses tonu ile konuşma, • Başkalarıyla bir arada olmayı, özellikle de tanımadıkları insanlarla bir arada olmayı korkutucu ve zor bulma eğilimi ve dilendiği halde onlarla konuşmakta zorlanma durumu, • Diğer insanların önünde aşırı öz-bilinçli olma tutumu, utanma ve garip hissetme durumu, • Başkalarının kendilerini yargılayacağından aşırı korkma durumu, • Başkalarının olduğu yerlerden ve ortamlardan uzaklaşma durumu. De Witt ve diğerleri (2010) depresif ve anksiyete bozukluğu olan kişilerde fiziksel aktivite ve sosyal aktivitelerin kontrol grubunda yer alan bireylere oranla daha düşük olduğu bulgusuna erişmişlerdir. Majör depresif bozukluk ile obezite arasındaki ilişkinin sosyal ve fiziksel aktivitelerden etkilendiği sonucuna ulaşmışlardır. Stubbs ve diğerleri (2017) yürütmüş oldukları bilimsel araştırmada yüksek küresel anksiyete seviyelerinin olduğu bulgusuna erişmişlerdir. Küresel verilerin ayrıca kaygının daha az fiziksel aktivite ile ilişkili olduğunu gösterdiğini ileri sürmüşlerdir. Onlara göre fiziksel 357 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK aktivitenin, birincil sağlık hizmetleri de dâhil olmak üzere tüm müdahale seviyelerinde mevcut sağlık politikaları ve stratejilerinde yaygınlaştırılması gerekmektedir. Bu amaçla, politika yapıcılar ve bütçe sahipleri, multidisipliner bir tedavi paketinin parçası olarak fiziksel aktiviteye yatırım yapmalı, profesyoneller ise zihinsel sağlık becerilerini geliştirebilmelidir. SONUÇ Fiziksel aktivite ve sporun fiziksel, ruhsal ve mental yönden bireyin yaşam kalitesini artırdığı gibi, ruhsal ve mental problemlerin de azaltılması veya rehabilite edilmesi sürecinde geleneksel tıbbi tedavi yöntemlerine alternatif ve etkin bir rehabilitasyon yöntemi potansiyeline sahip olduğu söylenebilmektedir. Özellikle kovid-19 gibi küresel salgının dünya genelinde sebep olduğu sokağa çıkma yasağı ve hareket kısıtlamaları ile insanların sanal ortamlara daha entegre hale geldiği söylenebilmekte, internet, dijital oyun bağımlılığı gibi etkenlerden ötürü ortaya çıkabilecek obezite durumu ve bu durumdan kaynaklı fiziksel görünüş kaygısının artabileceği ve böylelikle bu fiziksel problemin zamanla psikolojik ve ruhsal problemlere dönüşebileceği ön görülmektedir. Bu nedenle bu süreçte spesifik olarak evde uygulanabilecek fiziksel aktivite ve egzersiz uygulamalarının ruhsal sağlığı koruyabilmek ve zihinsel becerileri geliştirebilmek (Murathan & Bozyılan, 2020) adına ayrıca bir önem kazandığı aşikardır. Son yıllarda tüm alanlarda olduğu gibi teknolojinin spor alanına da nüfuz etmesi ile birlikte e-spor, hado gibi bilişsel aktivitenin yoğun bir şekilde gerçekleştirildiği çeşitli spor branşlarının ortaya çıktığı görülmektedir. İnternet ve teknolojik gelişmeler sayesinde hayatın çoğu alanında beden gücünün önemini yitirerek ikinci plana itildiği, beden gücüne dayalı ekonomik ve endüstriyel dinamiklerin yaratıcı düşünceleri kapsayan bilişsel ve mental süreçleri temel alan ürün ve hizmetlerin yer aldığı bilgi ekonomisine dönüştüğü gibi, rekabet sporlarında da beden gücünün yerini satranç, e-spor gibi bilişsel ve mental gücün ağırlıklı olduğu çeşitli spor branşlarına devrettiği bir döneme tanıklık ettiğimiz söylenebilir. Özellikle geleneksel sporlara nazaran e-sporda fiziksel performanstan ziyade mental performansın daha önemli olduğu söylenebilmekte bu bağlamda bu sporcuların üstün performans sergilemeleri açısından ruhsal ve mental sağlık durumlarının korunması veya iyileştirilmesinin spor ve mental sağlık arasındaki ilişkiyi farklı bir boyuta taşıdığı ayrıca değerlendirilmektedir. 358 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & MENTAL SAĞLIK BÖLÜM KAYNAKLARI Andermo, S., Hallgren, M., Nguyen, T. T., Jonsson, S., Petersen, S., Friberg, M., Romqvist, A., Stubbs, B., & Elinder, L. S. (2020). School-related physical activity interventions and mental health among children: a systematic review and meta-analysis. Sports medicine - open, 6(1), 1-27. Anderson, E., & Shivakumar, G. (2013). Effects of exercise and physical activity on anxiety. Frontiers in psychiatry, 4, 27, 1-4. Beesdo, K., Knappe, S. & Pine, D.S. (2009). Anxiety and anxiety disorders in children and adolescents: developmental issues and implications for DSM-V. Psychiatr Clin North Am, 32(3): p. 483-524. Bozyılan, E., Murathan, G. & Ulusoy, Y. (2020). Kronik Hastalıklar ve Egzersiz, İçinde: Spor Bilimlerinde Multidisipliner Araştırmalar 2, Editörler: (Özen, G. & Koç, H.), İstanbul, Efe Akademi Yayınevi, s. 287-306. Clough, P., Mackenzie, S. H., Mallabon, L., & Brymer, E. (2016). Adventurous physical activity environments: A mainstream intervention for mental health. Sports Medicine, 46(7), 963-968. Çelik, F.H., Hocaoğlu, Ç. (2016). Major Depresif Bozukluk’ tanımı, etyolojisi ve epidemiyolojisi: bir gözden geçirme. J Contemporary Med, 6(1): 51-66. de Wit, L. M., Fokkema, M., van Straten, A., Lamers, F., Cuijpers, P., & Penninx, B. W. (2010). Depressive and anxiety disorders and the association with obesity, physical, and social activities. Depression and anxiety, 27(11), 1057–1065. Dinas, P.C., Koutedakis, Y., Flouris, A.D. (2011). Effects of exercise and physical activity on depression. Ir J Med Sci, 180(2):319- 325. Faravelli, C., Zucchi, T., Perone, A., Salmoria, R. & Viviani, B. (2001). Social Phobia, İçinde: Griez, E.J.L., Faravelli, C., Nutt, D., Zohar, J. (Editörler), Anxiety Disorders: An Introduction to Clinical Management and Research, John Wıley & Sons: USA, 1. Baskı, s.137. Fariz, B. (2015). Psikiyatrik Hastalıklar ve Egzersiz, Spor hekimliği Dergisi Cilt: 50, S. 131-138. Güler, D. (2006). Mastalji, yaşam kalitesi ve depresyon, Uzmanlık Tezi, Sağlık Bakanlığı Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Aile Hekimliği, İstanbul. Hill J.W. (1987). Exercise prescription. Primary care, 14(4), 817–825. Hiremath, C. (2019). Impact of sports on mental health, International Journal of Physiology, Nutrition and Physical Education, Special Issue-1, 14-18. 359 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK https://www.oxfordlearnersdictionaries.com/definition/english/health?q=h ealth,Erişim Tarihi: 02.12.2020. https://www.who.int/china/health-topics/mental-health, 02.12.2020. Erişim Tarihi: https://www.who.int/news-room/fact-sheets/detail/mental-disorders, Erişim Tarihi: 02.12.2020. Johnston, S. A., Roskowski, C., He, Z., Kong, L., & Chen, W. (2020). Effects of team sports on anxiety, depression, perceived stress, and sleep quality in college students. Journal of American college health : J of ACH, 1–7. Kesilmiş, İ. (2018). Fiziksel aktivite düzeyi ve beslenme alışkanlığının bedensel ve mental sağlığa etkisi, Doktora Tezi, Mersin Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Beden Eğitimi ve Spor Anabilim Dalı, Mersin. Koyuncu, A. (2016). İkincil Sosyal Fobiler, İstanbul: Roza Yayınevi. Martinsen E.W. (1990). Benefits of exercise for the treatment of depression. Sports medicine (Auckland, N.Z.), 9(6), 380–389. Martinsen E.W. (1994). Physical activity and depression: clinical experience. Acta psychiatrica Scandinavica. Supplementum, 377, 23–27. Mellion, M.B. (1985). Exercise therapy for depression, Postgraduate Medicine, 77: 3, 59-66. anxiety and Mete HE. Kronik hastalık ve depresyon. Klinik Psikiyatri 2008; 11(Ek 3):3-18. Muhsen, T.A. & Muhsen, M. (2020). The Impact of Physical Activity and Sport on Mental Health, Journal of Physical Education, 32(3), 160-165. Murathan, F. (2020). Toparlanma, İçinde: Sporun Kavramsal Temelleri-4: Antrenman, Editörler: (Özen, G. & Koç, H.), İstanbul, Efe Akademi Yayınevi, s. 71-92. Murathan, G. & Bozyılan, E. (2020). Zihinsel Antrenman, İçinde: Sporun Kavramsal Temelleri-4: Antrenman, Editörler: (Özen, G. & Koç, H.), İstanbul, Efe Akademi Yayınevi, s. 381-398. Oja, P., & Titze, S. (2011). Physical activity recommendations for public health: Development and policy context. The EPMA Journal, 2, 253–259. Ouyang, Y., Wang, K., Zhang, R. T., Peng, L., Song, G., & Luo, J. (2019). The influence of sports participation on body image, self-efficacy and selfesteem in college students. Frontiers in psychology, 10(3039), 1-10. Özdemir, D. & Kütük, F.(2013). Anksiyete bozuklukları. Katkı Pediatri Dergisi, 35 (1), 11-14. 360 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & MENTAL SAĞLIK Paluska, S. A., & Schwenk, T. L. (2000). Physical activity and mental health: current concepts. Sports medicine (Auckland, N.Z.), 29(3), 167–180. Peluso, M. A., & Guerra de Andrade, L. H. (2005). Physical activity and mental health: the association between exercise and mood. Clinics (Sao Paulo, Brazil), 60(1), 61–70. Piotrowski, N.A. (2010). Health: Psychology and Mental Health-Volume 1, Illustrated Edition, Salem Press, s.719. Ratey, J.J. (2019). Can exercise help treat anxiety?, Harvard Health Blog, https://www.health.harvard.edu/blog/can-exercise-help-treat-anxiety2019102418096, Erişim Tarihi: 10.12.2020. Reinecke, M.A., Freeman, A, Dattilio, F.M. (2017). Çocuklar ve Ergenlerle Bilişsel Terapi, (Çev. Altındal, Y.S.), İstanbul: Litera Yayıncılık. Richardson, C. R., Faulkner, G., McDevitt, J., Skrinar, G. S., Hutchinson, D. S., & Piette, J. D. (2005). Integrating physical activity into mental health services for persons with serious mental illness. Psychiatric services (Washington, D.C.), 56(3), 324–331. Schulz, P. E., Arora, G. (2015). Depression. Continuum: Lifelong Learning in Neurology, 21(3), 756-771. Sebri, V., Savioni, L., Triberti, S., Mazzocco, K., & Pravettoni, G. (2019). How to Train Your Health: Sports as a Resource to Improve Cognitive Abilities in Cancer Patients. Frontiers in psychology, 10, 2096, 1-9. Stubbs, B., Koyanagi, A., Hallgren, M., Firth, J., Richards, J., Schuch, F., Rosenbaum, S., Mugisha, J., Veronese, N., Lahti, J., & Vancampfort, D. (2017). Physical activity and anxiety: A perspective from the World Health Survey. Journal of affective disorders, 208, 545–552. Tsuji, T., Kanamori, S., Miyaguni, Y., Hanazato, M., & Kondo, K. (2019). Community-Level Sports Group Participation and the Risk of Cognitive Impairment. Medicine and science in sports and exercise, 51(11), 2217– 2223. Weems, C. F., Costa, N. M.,Watts, S. E., Taylor, L. K. ve Cannon, M. F. (2007). Cognitive errors, anxiety sensitivity, and anxiety control beliefs: their unique and specific associations with childhood anxiety symptoms. Behavior Modification, 31,174–201. Williams, A. (2019). Mental Health Disorders Sourcebook (Health Reference Series, 7. Baskı, Omnigraphics, ABD, s.102. 361 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK 362 SPORUN KAVRAMSAL TEMELLERİ-5 SPOR & DEMANS Yazar Dr. Özkan GÜLER 1 20. Bölüm 1 1 Ankara Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi, Antrenörlük Eğitimi Bölümü, Ankara/TÜRKİYE. https://orcid.org/0000-0002-5713-3395 ozkanguler@msn.com 363 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Demans Tanımı Demans sözcüğünün kökeni Latinceye dayanmaktadır ve kişinin aklını kaybetmesi olarak tanımlanmaktadır. Demans sözcüğü tarihte ilk olarak 13. yüzyılda Anadolu’da, Ürgüp-Göreme bölgesinde yaşayan Bartholomeus Anglucus tarafından literatürde kullanıldığı tahmin edilmektedir. Nöropsikiyatride ise sözcüğün ilk defa Pinel tarafından kullandığı varsayılmaktadır. Demans hastalığı bellekte ve bilişsel işlevlerde normal yaşlanmanın ötesinde genellikle kronik ya da ilerleyici nitelikte bozulmanın meydana gelmesi sonucunda oluşan bir sendromdur. Demans; - Bellek, Yargılama, Hesaplama, Algılama, Konuşma, Soyut düşünme Problem çözme gibi bilişsel işlevlerden aynı anda iki veya daha fazlasında bozukluk olması ile karakterize edilmektedir. Demans sonucunda ortaya çıkan kognitif fonksiyonlardaki bozulmalara bağlı olarak kişinin günlük yaşam rutinlerinde kısıtlama, sosyal ve mesleki yaşantılarında bozulma oluşmaktadır. Bir diğer ifade ile demans, merkezi sinir sisteminin sonradan oluşan bir hasar ile gelişen kognitif fonksiyonlarda bozulma olmasıdır. Demansın görülmesi ve tanı koyulması %90-98 aralığında 65 yaş üstü bireylerde gerçekleşmekdir. Daha genç yaşlarda demans görülme sıklığı çok düşüktür. Genellikle daha düşük yaşlarda görülen demansların altında başa alınan darbeler ya da kronik hastalıklar ve genetik faktörler yer alabilir. Demans oluşum biçimlerine göre birçok alt tipi bulunmaktadır. Bu alt tipler arasında özellikle Lewy cisimcikleri, alzheirmer hastalığı, vasküler demans yaygın görülmektedir. Özellikle demans hastalığının %80 inini bu üç alt tip oluşturmaktadır. Demans Alt Tipleri Demansın pek çok alt tipi bulunmaktadır. Bu alt ipler aşağıda görülme sıklığına göre sıralanmıştır. 364 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & DEMANS • Alzheimer Hastalığına Bağlı Demans • Vasküler Demans • Lewy Cisimcikli Demans • Frontotemporal Demans • Madde/İlaç Kullanımına Bağlı Demans • Parkinson Demans • Huntington Demans • İnsan Bağışıklık Yetmezlik Virüsü Nedenli Demans • Prion Hastalığı Demansı • Travmatik Beyin Hasarı Kaynaklı Demans • Diğer Hastalıklar Kaynaklı Demans • Sebebi Bilinmeyen Demans • Birden Fazla Etyoloji Nedeniyle Ortaya Çıkan Demans Demans Risk Faktörleri Demans hastalığı yaşlılık ile ilişkilendirilmesine karşın birçok farklı risk faktörünü içinde barındırmaktadır. Bu risk faktörleri kontrol edilebilir ve kontrol edilemeyen risk faktörleri olarak ikiye ayrılmaktadır. Kontrol edilebilir risk faktörleri kişinin yaşamı boyunca oluşan alışkanlıklarını değiştirmesi ile kolayca ortadan kaldırılabilmektedir. Fakat yaş, cinsiyet ve genetik gibi risk faktörleri bireyin değiştirme şansı olmadığı için kontrol edilemeyen risk faktörleri olarak sıralanmaktadır. Kontrol edilebilen ve kontrol edilemeyen risk faktörleri Tablo 1’de verilmiştir. Tablo 1. Demansa neden olan risk faktörleri Kontrol Edilemeyen Risk Faktörleri Kontrol Edilebilir Risk Faktörleri Yaş Serebvasküler Hastalık Spesifik Mutasyonlar Hipertansiyon Aile Öyküsü Obezie APOE e4 geni Diyabet Down sendromu Depresyon Kafa travması Düşük Eğitim Düzeyi Diğer genetik nedenler Sedanter Yaşam tarzı Cinsiyet İşitme azlığı 365 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Bu risk faktörlerine ek olarak aşağıdaki faktörler de demansa yakalanma riskini etkilemektedir. - Yetersiz Fiziksel aktivite düzeyi Sigara içme Alkol Tüketimi Yetersiz bezlenme Patolojisi Demans alt tiplerine göre hastalığın patolojisinde bazı farklılıklar olabilmektedir. Beynin frontal temporal ve pariyetal bölgelerinde belirgin atrofi bulunur. Ventriküllerin normal bir beyne göre genişlediği görülür. Beyin mikroskobik yöntemler ile incelendiğinde ise kortekste yaygın nöron kaybı, senil plak, nörofibriler yumak ve gliyozis bulguları saptanır. Ayrıca tau proteinin anormal fosforilasyonu ve birikimi nöronal işlevlerin bozulmasına ve uzun vadede nöron ölümüne neden olmaktadır. Demans hastalarının çoğunda kortikal kolinerjik innervasyon kaybı vardır. Öğrenme ve bellek oluşturma için önemli bir nörotransmitter olan asetilkolin ve asetilkolin sentezinde görevli olan madde düzeyi demans hastalarında azalmaktadır. Serebral neokortekste bol veya orta yoğunlukta nöritik plak varlığı görülmektedir. Özellikle alzheirmer tipi demansta amiloid birikimi klinik bulgulardan 20 yıl önce başlamaktadır. Şekil 1. En sık görülen demans türü olan alzheirmerlı beyin ile normal beyin arasındaki farklılıklar. 366 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & DEMANS Demans Belirtileri Demans hastalığının erken belirtileri demansın türüne göre çeşitlilik göstermektedir. Fakat tüm demans alt tipleri arasında en yaygın görülen belirtiler; - Hafıza problemleri, (özellikle yakın tarihli olayların hatırlanmasında zorlanma) - Konfüzyonda artış (içinde bulunulan zaman ve mekâna ilişkin yönelim bozukluğu) - Dikkat bozukluğu ve konsantrasyonun azalması - Kişilik ve davranışlarda değişimler - Yoksunluk - Depresyon - Günlük rutin aktiviteleri yapma becerisinde azalma - Konuşmada bozulmalar - Bir duruma veya konuya karar verme güçlüğü - Görsel algı bozukluğu Demans Tanısı Demans hastalığının tanılanmasında bilişsel fonksiyonların kontrol eden testlerin uygulanması gerekmektedir. Ayrıca bazı durumlarda beyin görüntüleme yöntemleri de demans türünün ve seviyesinin belirlenmesi amacı ile kullanılmaktadır. Aşağıda verilen bilişsel fonksiyonlardan 2 ya da daha fazlasının görülmesi durumunda demans tanısı konulabilmektedir. - Bellek Bozukluğu - Afazi (konuşma güçlüğü) - Apraksi (motor işlevlerine yerine getirilememesi) - Agnozi (duyusal bilgileri işleme becerisinin kaybedilmesi ya da yetersiz olmasıdır) - Yürütücü fonksiyonlarda bozulma (planlama, karar verme, problem çözme organizasyon, soyutlama vb.) Demanstan Koruyucu Faktörler Demans görülme sıklığı gün geçtikçe anlamlı derecede artmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) demans raporuna göre; dünya genelinde 50 milyona yakın demans hastası bulunduğu, bu hastaların yaklaşık %60'ının 367 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK düşük ya da orta gelirli ülkelerde yaşadığı bildirilmiştir. DSÖ’ne göre dünyada her yıl yaklaşık 10 milyon yeni demans vakası görülmektedir. Gün geçtikçe toplumun yaş ortalamasının artması ile demans hastalarının toplam sayısının 2030 yılında 82 milyona, 2050 yılında e ise 152 milyona ulaşabileceği DSÖ tarafından tahmin edilmektedir. Aşağıdaki faktörlerin düzenlenmesi bireylerin demanstan korunmasına yardımcı olabileceği düşünülmektedir. - Fiziksel Aktivite - Zihinsel aktivite - Sağlıklı ve dengeli beslenme - Düzenli ve kaliteli uyku - Kardiyovasküler risk faktörlerinin azaltılması (tansiyon, kolesterol, vücut kitle indeksi, diyabet) Tüm yaşam alışkanlıkları arasında düzenli fiziksel aktivite ve spor yapmak, demansa yakalanma riskinin azaltmanın en iyi yolu olarak görülmektedir. Birçok çalışmada orta yaşlarda ve ileri yaşlarda yapılan düzenli aerobik egzersizlerin bilişsel işlevleri ve hafızayı geliştirdiği ve demansa yakalanma oranını azalttığı belirtilmektedir. Spor ve Demans Demans tanısı almış bireylerde demansın tüm evrelerinde düzenli fiziksel aktive ve spor, zihinsel sağlığın korunması ve yaşam kalitesinin artırılmasında önemli bir paya sahiptir. Fiziksel aktivite ve sporun yaşlanma sonucunda beyinde oluşan kognitif fonksiyonlardaki bozulmayı önleyebilmekte ve geciktirebilmekte etkili olabileceği düşünülmektedir. Yaşlanma sonucunda beynin kognitif fonksiyonların yönetilmesi ile ilgili bölümlerindeki kan akımının düzenlenmesinde değişiklikler meydana gelmektedir. Aerobik enerji sisteminin baskın olduğu orta şiddetli aktiviteler sırasında beyne giden kan akışı akut olarak artabilmektedir. Egzersiz ile yeni sinir hücresi oluşumu desteklenmekte ve nöroplastisite sağlanmaktadır. Ayrıca egzersiz ile birlikte kognittif fonksiyonlar yürütüldüğü beyinin frontal ve parietal bölümlerinin aktivasyonun arttığı düşünülmektedir Özellikle demanslı bireylerde yürüme, bahçe işleri ile uğraşma, dans etmek gibi yapılan düzenli günlük aktiviteler kişinin günlük fiziksel aktivite ihtiyacını karşılayabilmektedir. 368 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & DEMANS Demans hastalığının önlenmesine veya iyileştirilmesine yönelik optimal fiziksel aktivite miktarı hakkında literatürde kesin bir konsensüs oluşmasa da aerobik temelli fiziksel aktiviteler ile orta ve düşük şiddetli kuvvet ve denge antrenmanlarının olumlu yönde etkili olduğu bilinmektedir. Demanslı bireylere yaptırılması gereken egzersizler içinde; - Germe egzersizleri Kuvvet egzersizleri Denge egzersizler Aerobik egzersizler Koordinasyon içeren egzersizler yer almalıdır Yapılan uzun süreli araştırmalar birden çok egzersiz yönteminin kombine şeklinde kullanılmasının tek bir egzersiz yöntemine göre çok daha fayda sağladığı görülmektedir. Yapılan bir çalışmada demans hastalarına uygulanan kombine egzersiz programı sonucunda aerobik temelli egzersizler bilişsel fonksiyonların gelişmesini sağlar iken denge ve kuvvet egzersizlerinin ise postüral kontrol ve motor fonksiyonları geliştirdiği belirtilmektedir. Kuvvet egzersizleri: Kas kayıpları genellikle 30’lu yaşlarda başlayıp giderek artmakta, özellikle 60 ‘lı yaşları geçtikten sonra ise hızlanmaktadır. Yaşlılıkta oluşan nöral değişiklikler (istemli kas kasılmasının azalması) ve sarkopeni gibi birçok faktör kas kuvvetinin azalmasına neden olabilir. Bu kayıplara ek olarak demanslı bireylerde oluşan dejeneratif bozulmalar bireylerin daha fazla kas kütlesi kaybetmesine neden olabilmektedir. Günlük aktivitelerin yerine getirilebilmesi için kuvvet önemli bir parametredir. Bu nedenle demanslı bireylerin kuvveti geliştirmeye yönelik alıştırmalar içeren egzersizler yapmaları önemlidir. Demanslı bireylere kuvvet antrenmanlarını planlar iken bireyin ihtiyaçlarına uygun egzersizlerin seçilmesi önemlidir. Özellikle kol, bacak ve gövde kuvvetinin geliştirilmesi amacı ile büyük kas gruplarını çalıştıran alıştırmalara yer verilmelidir. Kuvvet antrenmanları haftada yaklaşık olarak 35 gün arasında 30 dakikalık sürelerde gerçekleştirilmelidir. Kuvvet alıştırmaları az tekrardan çok tekrara doğru bireyin adaptasyonuna göre arttırılmalıdır. Kuvvet antrenmanına yeni başlayan bireylere her bir alıştırmanın 3-5 defa tekrarlaması yeterli olurken ilerleyen haftalarda tekrar sayıları 9-12 arasında olabilir. Kuvvet antrenman alıştırmaları kolay 369 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK yapılabilen hareketlerden seçilmeli ve adaptasyon sağlandıkça yapılması görece olarak daha zor olan hareketlere geçilmelidir. Hareketlerin doğru teknik ile ve yavaş akıcı bir şekilde gerçekleştirilmelidir. Kuvvet alıştırmaları sırasında doğru nefes alıp verme tekniklerinin kullanılması demanslı bireylerde önemlidir. Kuvvet antrenmanlarının bireye uygun ve doğru planlanması, kuvvet antrenmanları sorasında oluşabilecek kas ağrısı ve yorgunluğun en aza indirilmesini ve demanslı bireylerin günlük aktivitelerinde daha yeterli hale gelmesini sağlayabilir. Demans hastaları ile yapılan ve bir yıl devam eden bir araştırmada, katılımcılara kuvvetlerinin geliştirmek amacı ile elastik bant ve serbest ağırlıklar ile kuvvet egzersizleri yaptırılmıştır. Çalışma sonunda demans hastalarının kuvvetinin artmasının yanı sıra, kognitif fonksiyonlarında da gelişim olduğu gözlemlenmiştir. Denge ve Koordinasyon: Yaşlılık ile kaslarda kuvvet ve propriosepsiyon kayıpları başlamaktadır. Bu kayıplar denge ve koordinasyonun bozulmasına neden olmaktadır. Yaşlılıkta denge ve koordinasyonun bozulması düşme riskini büyük ölçüde arttırmaktadır. Demanslı bireylerde ise oluşan dejeneratif kayıplar bireylerde daha fazla kas ve propriosepsiyon kaybına neden olabilmektedir. Demanslı bireylerde vücut salınımları artmakta ve dengeyi sürdürebilme becerileri azalmaktadır. Dengedeki bozulmalar demans hastalığının seyrine, şiddetine ve türüne göre farklılık gösterebilmektedir. Demans hastalarında beynin gri cevherindeki azalmalar kognitif fonksiyonları etkilediği gibi denge becerisinin sürdürülmesinde de etkili olduğu yapılan çalışmalarda ortaya konulmuştur. Yaşlılık ile propriosepsiyonun bozulması nedeniyle demanslı bireylerin demanslı olmayan kendi yaşıtlarına göre düşme riskleri çok daha yüksektir. Bu risklerin azaltılması amacı ile denge ve koordinasyon antrenmanları önemlidir. Aerobik Egzersizler: Yaşlılık ile birlikte bireylerin kardiyovasküler sistemdeki bozulmalar aerobik kapasitenin azalmasına neden olmaktadır. Aerobik egzersizler kalp damar ve solunum sistemi sağlığının iyileştirilmesinde önemli bir payı bulunmaktadır. Özellikle vasküler demans rahatsızlığı olan bireylerde aerobik egzersizlerin damar fonksiyonlarına olan iyileştirici etkilerinde dolayı daha da önemlidir. 370 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & DEMANS Demanslı bireylere en kolay uygulanabilecek aerobik egzersiz yöntemi yürüyüştür. Özellikle doğa içerisinde yapılabilecek yürüyüşler hem fiziksel olarak hem de ruhsal olarak demanslı bireylerin yaşam kalitelerini artırmada etkili olabilir. Aerobik egzersizlere yeni başlayan demanslı bireylerde haftada 5-7 gün 10-15 dakikalık yürüyüşler yapılması gerekmektedir. İlerleyen dönemlerde yürüyüş süresi yavaş yavaş arttırılarak günde bir saatlik yürüyüşler gerçekleştirilebilir. 371 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK BÖLÜM KAYNAKLARI Bossers, W. J., van der Woude, L. H., Boersma, F., Hortobágyi, T., Scherder, E. J., & van Heuvelen, M. J. (2016). Comparison of effect of two exercise programs on activities of daily living in individuals with dementia: a 9‐ week randomized, controlled trial. Journal of the American Geriatrics Society, 64(6), 1258-1266. Forbes, D., Forbes, S. C., Blake, C. M., Thiessen, E. J., & Forbes, S. (2014). Exercise programs for people with dementia. Cochrane Database of Systematic Reviews, 132(3):195-6 Goto S, Sasaki A, Takahashi I, Mitsuhashi Y, Nakaji S, Matsubara A. (2018). Relationship between cognitive function and balance in a communitydwelling population in japan, Acta Otolaryngol. 138(5):471474. Heyn, P., Abreu, B. C., & Ottenbacher, K. J. (2004). The effects of exercise training on elderly persons with cognitive impairment and dementia: a meta-analysis. Archives of Physical Medicine and Rehabilitation, 85(10), 1694-1704. Kido T, Tabara Y, Igase M, et al. (2010). Postural instability is associated with brain atrophy and cognitive impairment in the elderly: the j-shipp study, Dement Geriatr Cogn Disord, 29(5):379-387 McKeith IG, Boeve BF, Dickson DW, et al. (2017). Diagnosis and management of dementia with lewy bodies: fourth consensus report of the dlb consortium, Neurology. 89(1):88-100. Russ, J., Weyh, C., & Pilat, C. (2020). High-intensity exercise programs in people with dementia—a systematic review and meta-analysis. German Journal of Exercise and Sport Research, 1-13. Scherder E, Eggermont L, Visscher C, Scheltens P, Swaab D. (2011). Understanding higher level gait disturbances in mild dementia in order to improve rehabilitation: “last in–first out”, Neurosci Biobehav Rev. 35(3):699- 714. Schwenk, M., Dutzi, I., Englert, S., Micol, W., Najafi, B., Mohler, J., Hauer, K. (2014). An intensive exercise program improves motor performances in patients with dementia: translational model of geriatric rehabilitation. Journal of Alzheimer's Disease, 39(3), 487-498. Yavla, F., Güngör H.A., (2016) Demansta Klinik Bulgular Nuclear Medicine Seminars / Nükleer Tıp Seminerleri 2016;3:134-138. 372 SPORUN KAVRAMSAL TEMELLERİ-5 SPOR & PARKİNSON Yazar Dr. Yeliz DOĞRU 1 21. Bölüm 1 İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi, Sağlık Kültür ve Spor Daire Başkanlığı, İzmir/TURKİYE. https://orcid.org/ 0000-0003-2358-3782 yeliz.dogru@ikc.edu.tr 373 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK GİRİŞ Parkinson hastalığı, postüral dengesizlik, yürüme bozukluğu, hareketsizlik ve düşme gibi çeşitli bozuklukları ve fonksiyonel sınırlamaları yansıtan semptomları olan ilerleyici hareket bozukluğudur. Parkinson hastalığı, mevcut tedavilerin optimalin altında olduğu nörodejeneratif bir hastalıktır. Hareketlilik veya çeşitli ortamlarda verimli bir şekilde gezinme ve işlev görme yeteneği, Parkinson hastalığından etkilenen kişilerde denge, çeviklik ve esneklik gerektirir. Yapılan çalışmalarda, egzersiz programlarına katılan Parkinson hastalarında, egzersiz yapmayanlara kıyasla daha iyi yaşam kalitesi bildirilmiş ve daha iyi yürüme yeteneği, denge, güç, esneklik ve kardiyovasküler uygunluk göstermişlerdir. Denge egzersizleri ile tamamlayıcı egzersizlerin; denge ve yürüme fonksiyonlarının iyileştirilmesi ve yaşam kalitesi üzerinde olumlu etkileri vardır. Aerobik ve çok modlu egzersizler; motor performansı, aerobik yeteneği ve bilişsel işlevi geliştirmesinin yanı sıra, kardiyopulmoner zindeliği de arttırmaktadır. Progresif direnç egzersizleri; kas gücünü arttırır, bradikineziyi azaltır, yaşam kalitesini ve yürüme hızını iyileştirir. Bu nedenle, egzersizin genellikle güvenli, ucuz ve ikincil faydalarla ilişkili olarak, hastalığın motor semptomları açısından bir tedavi yöntemi olarak kullanılmaktadır. PARKİNSON Parkinson hastalığı, dünya çapında en yaygın ikinci nörodejeneratif hastalıktır. Tedavisi olmayan ilerleyici bir hastalık olmakla beraber etiyopatogenezi bilinmemektedir. Mevcut tedavilerin hiçbiri altta yatan nörodejeneratif süreci değiştirmese de, semptomatik tedaviler hastanın yaşam kalitesini artırabilir (Svenningsson ve ark., 2012). Parkinson hastalığındaki nörodejenerasyon mekanizmaları arasında; eksitotoksisite, inflamasyon, oksidatif stres, bozulmuş protein degradasyonu, mitokondriyal disfonksiyon problemi yer alır (Gallagher ve Schapira, 2009). Genel popülasyondaki prevalansı %0.1-0.3 olmakla beraber 65 yaş ve üzeri bireylerde artış olduğu gösterilmektedir. Parkinson hastalığındaki ana bulgular titreme, sertlik, akinezi (bradikinezi, hipokinezi) ve postural instabilitedir. Bu hastalarda motor bozukluklara ek olarak motor dışı belirti ve semptomlar da yaygındır. Bu semptomlar; kardiyovasküler bozukluklar, periferik ödem, uyku bozuklukları, yorgunluk, depresyon, panik atak, 374 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & PARKİNSON huzursuz bacak sendromu, uyuşma, görme bozuklukları ve ağrı şeklinde sınıflandırılabilir (Park ve Stacy, 2009). Parkinson hastalığının cerrahi tedavisi 1940 gibi erken bir tarihte tanımlanmış ve yakın zamana kadar talamus ve globus pallidus pars interna'nın ablatif prosedürlerine odaklanmıştı. Bu cerrahi tedaviler (özellikle pallidotomi) 1990'larda popüler yaklaşım olarak ortaya çıktı. 1990'ların sonlarında, esas olarak bilateral lezyonlardan kaynaklanan yan etkilere ilişkin endişelerin yanı sıra kötü lezyonlardan kaynaklanan geri döndürülemez etkiler nedeniyle, derin beyin stimülasyonu ile hızla yer değiştirdiler. Ayrıca, yeni bir hedef olan subtalamik çekirdekler etkili bir hedef olarak belirlendi ve derin beyin stimülasyonuna elektrot yerleştirme için hızla en yaygın alan haline geldi (Bergman ve ark., 1990). Parkinson hastalığının klinik seyri hastadan hastaya değişir. Parkinson hastalığının klinik seyrini tahmin etmek birkaç nedenden dolayı önemlidir. Yakın zamanda ilerleyici bir parkinson tanısı alan hastaların, gelecekteki fiziksel işlevlerini dikkate alıp, sosyal ve mesleki kararlar almasına yardımcı olur. Hastalığın ilerlemesi ile ilişkili değişkenlerin anlaşılması, nöroprotektif ve semptomatik tedavinin klinik çalışmaların tasarımına ve yorumlanmasına da rehberlik eder (Litvan ve ark., 2012). Hastalığın patogenezinde rol oynayan risk faktörlerinden biri kafa travmasıdır. Parkinson hastalığında etiyolojik bir faktör olarak kafa travması, 1984 yılında 42 yaşında Muhammed Ali'ye Parkinson teşhisi konulduğunda daha fazla dikkat çekmiştir. Nörodejeneratif beyin bozukluklarının patolojisinde kafa travmalarının rolü tartışılan bir konu olmuştur. Temaslı sporlarda kafa travması ve travmatik kafa yaralanmaları arasındaki bağlantı, özellikle bu sporlara küçük yaşlardan itibaren katılabilen çocuklar veya ergenler için önemli halk sağlığı etkilerine sahip olabilir. Boksörlerde gözlemlendiği gibi tekrarlanan kafa darbelerinden sonra Parkinson hastalığı geliştirme riskine bakan çalışmalarda çelişkili sonuçlar vardır (Gallagher ve Schapira, 2009; Lolekha ve ark., 2010). 375 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Tablo 1. Parkinsonizmin Sınıflandırılması (Theodoros ve Ramig, 2011). İdiyopatik (birincil) •Parkinson hastalığı Semptomatik (ikincil) •İlaçlar - nöroleptikler •Postensefalitik •Toksinler •Vasküler •Beyin tümörü •Kafa travması Parkinson-artı Sendromlar •Progresif supranükleer felç •Çoklu sistem atrofisi •Demans sendromları •Kalıtsal bozukluklar Sendromun geliştirdiği değişkenlik nedeniyle, terapi sonuçları değerlendirilirken, sadece parkinsonizmin türünü ve başlıca belirtilerini değil, aynı zamanda tedavi sırasındaki engelliliğin kapsamını, öncesinde ve sonrasında ilerleme hızını da dikkate almak önemlidir. Tedavide her vaka, klinik engellilik düzeyine göre bir ölçekte (Evre 1-5) derecelendirilir. Evre 1; Yalnızca tek taraflı katılım, genellikle minimum düzeyde veya hiç fonksiyonel bozukluk olmadan. Evre 2; Dengede bozulma olmaksızın iki taraflı katılım. Evre 3; Bozulmuş düzeltme reflekslerinin ilk belirtisi. Bu, hasta dönerken dengesizlikle veya gözleri kapalı olarak ayakta dengeden itildiğinde ortaya çıkar. Fonksiyonel olarak hasta, faaliyetlerinde bir şekilde kısıtlanmıştır, ancak istihdamın türüne bağlı olarak bir miktar çalışma potansiyeline sahip olabilir. Hastalar fiziksel olarak bağımsız hayatlar sürebilirler ve engellilikleri hafif ila orta derecelidir. Evre 4; Hasta yine de yardımsız yürüyebilir ve ayakta durabilir, ancak belirgin şekilde yetersizdir. 376 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & PARKİNSON Evre 5; Yardımcı olmadıkça yatağa veya tekerlekli sandalyeye bağlılık. Tablo 2. Birincil Parkinsonizm: Hastalığın Aşaması ve Süresi (Hoehn ve Yahr, 1998). Toplam hasta (183) 31 53 43 47 9 Süre (yıl) Evreler 1 2 3 4 5 Median 0-4 5-9 10-14 15-19 20-24 25-29 30+ 3.0±7.1 6.0±6.9 7.0±6.3 9.0±7.2 14.0±3.4 20 24 15 11 0 6 14 14 18 2 3 9 9 10 5 1 3 4 4 2 0 1 0 2 0 0 1 0 1 0 1 1 1 1 0 1963 ve 1964 yıllarında ayrıntılı olarak incelenen 183 hastada birincil parkinsonizm vardı. Bu hastalardaki hastalık evreleri Tablo 2'de gösterilmektedir (Hoehn ve Yahr, 1998). PARKİNSON VE EGZERSİZ Parkinson hastalığı, sağlıkla ilişkili yaşam kalitesini düşürür. Yapılan çalışmalar, Parkinson hastalığı olan ve egzersize katılan kişilerde yürüme, denge, kuvvet, esneklik ve kardiyovasküler kondüsyon üzerinde olumlu etkilerini ortaya koymuştur (Schenkman ve ark., 2012; Shulman ve ark., 2013; Landers ve ark., 2019). Denge Egzersizleri Genel olarak denge eğitimi, bireylerin vücudunun ağırlık merkezini kontrol etmesini sağlayan bir egzersizdir. Shen ve ark. (2016), denge ve yürüyüş eğitiminin Parkinson hastalarında denge ve yürüme fonksiyonunun iyileştirilmesi üzerinde olumlu etkileri olduğunu, kısa ve uzun vadede düşme oranlarını azalttığını bildirmişlerdir. Wong ve ark. (2015), çok boyutlu açık ve kapalı alanda denge eğitiminin, 12 aylık takipte Parkinson hastalarında denge işlevini ve yürüyüş performansını iyileştirebileceğini göstermiştir. 26 haftalık minimal denetimli, evde denge eğitiminin oturarak ayağa kalkma süresini, dengede güveni ve yaşam kalitesini iyileştirdiği gösterilmiştir (Canning ve ark., 2015). Minimum 8 haftalık bir egzersiz eğitiminden sonra, denge, yürüme, fonksiyonel hareketlilik ve denge güvenindeki gelişmeler, eğitim tamamlandıktan sonra 12 aya kadar devam ettiği rapor edilmiştir (Morris ve ark., 2015). 377 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Özetle, minimum 8 haftalık denetimli denge eğitimlerinin, denge ve yürüyüş performansını iyileştirdiği ve düşme oranlarını azalttığı; bu etkilerin eğitim bittikten sonra 12 aya kadar devam edebildiği çalışmalarda gösterilmiştir. Denge eğitiminin, Parkinson hastalarında denge fonksiyonunu ve yürüyüş performansını iyileştirmek için faydalı olduğunu söylemek mümkündür. Aerobik Egzersizler Egzersiz programları arasında, aerobik egzersiz eğitimi, tüm yaşam süreleri boyunca insanların sağlığını iyileştirmek için en iyi seçenek olarak kabul edilir. Aerobik egzersizler, maksimum kalp atış hızının %60-75'i veya kalp atış hızı rezervinin %40-50'si kadar bir egzersiz yoğunluğu ile sınırlandırıldı (Shulman ve ark., 2013). Nadeau ve ark. (2016), 12 hafta boyunca, Parkinson hastalarının sabit bisikletle, bağımsız olarak gelişmiş yürüyüş ve bilişsel işlev gösteren bir çalışma yürütmüştür. Yürüme şeklindeki iyileşmenin, egzersizde kullanılan pedal çevirme motor aktivitesi ile ilgili olduğu bildirilmiştir. Sabit bisiklet aerobik egzersiz eğitimi sadece güvenli değil, aynı zamanda erken evre Parkinson hastaları için aerobik yeteneği, motor performansı ve bilişsel işlevi de geliştirdiği gösterilmiştir. Seans başına en az 40 dakika orta yoğunlukta eğitilen katılımcıların, 6 dakikalık yürüme testi (Shulman ve ark., 2013) ve 2 dakikalık adım testi (Carvalho ve ark., 2015) ile ölçülen fiziksel kapasitenin yanı sıra, kardiyopulmoner zindeliği arttığı bildirilmiştir. Koşu bandında yapılan egzersizlerin Parkinson hastalarının adım uzunluğu ve yürüyüş hızı gibi yürüme ve hareketliliğini etkili bir şekilde iyileştirebileceği bildirilmektedir (Herman ve ark., 2009). Parkinson hastalarında yürüyüş işlev bozukluğunu hafifletmek için etkili bir tedavi olarak kabul edilmektedir. Gabner ve ark. (2019), bir pilot çalışmada, sekiz haftalık koşu bandı egzersizlerinin Parkinson hastalarında motor fonksiyonlar ile özellikle yürüyüş ve postüral stabiliteyi iyileştirebileceğini göstermiştir. Earhart ve Hong (2006), koşu bandı egzersizlerinin dönmekte güçlük çeken Parkinson hastaları için etkili bir eğitim yöntemi olabileceğini bildirmiştir. Özetle, aerobik egzersiz Parkinson hastaları için çok popüler bir tedavidir. Yapılan çalışmalarla; motor aktivite ve yaşam kalitesi üzerinde olumlu etkileri gösterilmiştir. 378 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & PARKİNSON Progresif Direnç Egzersizleri Progresif direnç egzersizleri, az sayıda tekrarlayan hareketi içeren, tekrarlar arasında iyileşmek için yeterli dinlenmeye izin veren ve kas gücü üretme kapasitesi arttıkça ek direnci artıran bir egzersiz eğitimi biçimidir (Saltychev ve ark., 2016). İlaçsız kas gücünü değerlendiren iki çalışma (Corcos ve ark., 2013; Dibble ve ark., 2009), 3 aylık progresif direnç egzersizinden sonra kas gücünde anlamlı bir artış bildirmediler, ancak Corcos ve ark. 12 ay ve 24 aylık progresif direnç egzersizinden sonra artmış tepe torku kaydettiler. Bu nedenle, 3 aydan daha uzun bir eğitim süresi, ilaç tedavisiz kas gücünü artırmak için gerekli olabileceği söylenebilir. Progresif direnç egzersizi, Parkinson hastaları tarafından güvenle yapılabilir, kas gücünü arttırır, bradikineziyi azaltır ve yaşam kalitesini ve yürüme hızını iyileştirir (Dibble ve ark., 2009). Ek olarak, Hirsch ve ark. (2003), yaptıkları bir çalışmada diğer işlevsel uygulamaların, örneğin denge egzersizlerini progresif direnç egzersizlerine dahil etmenin, düşme ve postüral instabilite riskini azaltabileceği ve Parkinson hastalarının yaşam kalitesini iyileştirebileceğini rapor etmiştir. Özetle, yapılan çalışmalar progresif direnç egzersizlerinin Parkinson hastalarında; yaşam kalitesi ve özellikle kas gücünü iyileştirmede yararlı etkileri olduğunu göstermektedir. Çok Modlu Egzersizler Yalnızca birkaç çalışma multimodal fizik tedavinin uzun vadeli etkilerini bildirmiştir. Yapılan bir çalışmada, 2 denetimli egzersiz programı ve bir ev tabanlı kontrol egzersiz programı arasındaki kısa ve uzun vadeli tepkileri karşılaştırılmıştır. Parkinson hastası (Hoehn & Yahr evre 1-3) olan 121 gönüllü çalışmaya katıldı. Katılımcılara, 16 aylık randomize kontrollü egzersiz uygulamalarından; esneklik/denge/fonksiyonel egzersiz olan 3 egzersiz yaklaşımı, denetimli aerobik egzersiz ve ev tabanlı egzersiz (kontrol) araştırıldı. Esneklik/denge/fonksiyonel program; bireyselleştirilmiş omurga ve ekstremite esnekliği egzersizleri/grup dengesi/fonksiyonel eğitim olarak uygulandı ve bir fizik tedavi uzmanı tarafından denetlendi. Aerobik egzersiz programı; bir koşu bandı, bisiklet veya eliptik kullanılarak bir egzersiz 379 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK eğitmeni tarafından denetlendi. Gözetim 4 ay boyunca haftada 3 gün, ardından ayda bir (toplam 16 ay) gerçekleştirilmiştir. Kontrol grubu katılımcıları ayda 1 denetimli, klinik tabanlı grup seansı ile evde egzersiz programı uyguladı. Sonuç olarak, esneklik/denge/fonksiyonel program grubundaki katılımcılarda 4 ayda genel fonksiyonel fayda ve aerobik grupta yürüme ekonomisinde iyileşme rapor edilmiştir (Schenkman ve ark., 2012). Shulman ve ark (2013), Parkinson hastalığı olan hastalarda yürüyüş hızı, kuvveti ve zindeliği geliştirmede koşu bandı egzersizlerinin, esneme ve direnç egzersizlerinin etkileri karşılaştırıldı. Yürüme bozukluğu olan toplam 67 Parkinson hastası çalışmaya katıldı. Yüksek yoğunluklu koşu bandı egzersizi (kalp atış hızı rezervinin %70-% 80'inde 30 dakika), düşük yoğunluklu koşu bandı egzersizi (kalp atış hızı rezervinin %40-% 50'si) ve esneme ile direnç egzersizleri (leg press, leg extension, and curl, 10 tekrar x 2 set) olmak üzere 3 tip fiziksel egzersiz uygulandı. Bu egzersizler 3 ay boyunca haftada 3 kez yapıldı. Sonuç olarak, egzersizin etkileri 3 egzersiz grubunda da görüldü. Düşük yoğunluklu koşu bandı egzersizi, yürüyüş hızında en büyük iyileşmeye neden oldu (%12 artış; P= .001). Hem yüksek hem de düşük yoğunluklu koşu bandı egzersizleri kardiyovasküler kondüsyonu geliştirdi (%7 - %8 artış; P= .05). Sadece esneme ve direnç egzersizleri kas gücünü artırdı (%16 artış; P= .001). Bu nedenle egzersiz, Parkinson hastalığı olan hastalar için yürüyüş hızını, kas gücünü ve zindeliği artırabileceği bildirilmiştir. Landers ve ark. (2019), yüksek yoğunluklu çok modlu bir egzersiz programının Parkinson hastalığı olan kişilerde hem uygulanabilir hem de güvenli olup olmadığını belirlemek için bir çalışma gerçekleştirmiştir. Bir diğer amaç, programın, düşük yoğunluklu egzersiz programından daha fazla fayda sağlayıp sağlamayacağını araştırmaktır. 19 erkek ve 8 kadından oluşan 27 katılımcı düşük yoğunluklu ve yüksek yoğunluklu egzersiz gruplarına ayrıldı. Fizyoterapistlerin gözetiminde 8 hafta süren çalışmada; denge, motor aktivite, dayanıklılık ve yorgunluk, güç, zihinsel sağlık ve yaşam kalitesi katılımdan önce ve sonra değerlendirildi. Sonuç olarak, Parkinson hastası kişilerde yüksek yoğunluklu çok modlu egzersiz programının uygulanabilir ve güvenli olduğu bildirilmiştir. Ayrıca, yüksek yoğunluklu çok modlu egzersiz programının, düşük yoğunluklu egzersiz programına göre daha fazla gelişme sağladığı bildirilmiştir. 380 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & PARKİNSON Özetle, çok modlu egzersiz programlarının günlük yaşam aktiviteleri ve Parkinson hastalığı üzerinde uzun vadeli faydalı etkilere sahip olduğunu yapılan çalışmalarla söylemek mümkündür. Tamamlayıcı Egzersizler Tango, Parkinson hastaları için duygusal ve sosyal iyileşmeye yol açan müziğin yanı sıra kendi kendine oluşturulan ve dışarıdan yönlendirilen yöntemlerden oluşur (Albani ve ark., 2019). Tango eğitimi sürecinde, her katılımcının kendi partnerinin her hareketine, adım atma stratejisine ve genel vücut koordinasyonuna yeterince dikkat etmesi gerekir. Tango, Parkinson hastalarında uzamsal bilişi geliştirebilir çünkü hastaların dans öğrenme sürecinde basit yolları ve uzamsal duruşları hatırlaması gerekir ve bu depolanacak, hatırlanacak ve bilişsel yeteneği güçlendirmek için tekrar kullanılacaktır (McKee ve Hackney, 2013). Tai Chi, sürekli bir sırayla birbirine bağlanan, bir hareketten diğerine yumuşak ve yavaş bir şekilde hareket edilen, ağırlık ve vücut hareketinde esneklik ve duruş için faydalar sağlayan çeşitli dans benzeri hareketlerden oluşur (Li ve ark., 2012). Yoga. Hindistan'da ortaya çıkan zihinsel ve fiziksel hareketlerden oluşur. Nefes egzersizleri, duruş ve meditasyonu kullanan bir dizi farkındalık egzersizi yoluyla, Yoga uygulayıcıları zihin, beden ve şimdiki ana olan dikkati artırabilir (Kwok ve ark., 2017). Yapılan bir pilot çalışmada, Parkinson hastalığı olan bireylerde Tango, Waltz/Foxtrot ve Tai Chi’nin sağlıkla ilişkili yaşam kalitesi üzerindeki etkilerini karşılaştırdı. Parkinson hastası (Hoehn & Yahr evre 1-3) 75 katılımcı; Tango, Waltz/Foxtrot, Tai Chi gruplarında haftada 2 kez, 1 saat olmak üzere toplam 20 derse katıldı. Sonuç olarak, Tango grubunda test sonrası, hareketlilik (p= 0.03) ve sosyal destek (p= 0.05) üzerinde önemli ölçüde iyileşme kaydedildi. Waltz/Foxtrot veya Tai Chi gruplarında önemli bir değişiklik kaydedilmedi. Tango, eşli yakın çalışmayı gerektiren bir sosyal etkileşim olduğundan denge ve yürüme dezavantajı göz önünde bulundurulduğunda Parkinsonlu hastaların sağlıkla ilişkili yaşam kalitesini iyileştirmede yardımcı olabileceği rapor edilmiştir (Hackney ve Earhart, 2009). Yapılan benzer bir çalışmada tango, koşu bandı yürüyüşü ve esnemenin; yürüyüş, denge, motor fonksiyon ve yaşam kalitesi üzerindeki etkisi değerlendirildi. Yaş ortalaması 67.2 ± 8.9 yıl olan 96 Parkinson hastası 12 hafta boyunca haftada 2 kez 1 saatlik derslere katıldı. Esneme grubunda ve koşu bandı yürüyüş grubundaki katılımcılarda; 381 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK ileri-geri yürümede iyileşme kaydedilirken tango grubunda herhangi bir değişiklik kaydedilmedi (Rawson ve ark., 2019). İki çalışma arasında Tango grubundaki sonuçlar çelişkilidir. Bu bilgiler göz önünde bulundurulduğunda Parkinsonlu hastalarda farklı egzersiz kombinasyonlarının yaşam kalitesini iyileştirmedeki rolü araştırılabilir. SONUÇ Genel olarak, Parkinsonlu hastalarda yaşam kalitesi, yürüme, denge, kuvvet, esneklik ve kardiyovasküler kondüsyon üzerinde olumlu etkilere sahip olan çeşitli egzersiz türleri rapor edilmiştir. Parkinson hastaları için özellikle erken evrelerde denge egzersizleri, tamamlayıcı egzersizler, aerobik, progresif direnç egzersizleri ve çok modlu egzersizler tedavi yöntemleri arasında yer almaktadır. Doktorlar hastalarını fiziksel egzersiz programına katılmaya teşvik etmelidir. Bir egzersiz programına erken sevk, ikincil komplikasyonları önleyebilir veya en azından geciktirebilir. Hasta güvenliği göz önünde bulundurularak, disfonksiyonu olan hastalar için kişiselleştirilmiş egzersiz terapisi programları sunulmalıdır. Bir egzersiz programının Parkinson hastaları için yararlı olduğunu düşündüren birçok bulguya rağmen çelişkili sonuçlar gösteren çalışmalar da mevcuttur. Bu nedenle egzersiz yoluyla Parkinson hastalarına standart bir yaklaşım geliştirmek için daha fazla çalışma ve araştırmaya ihtiyaç vardır. 382 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & PARKİNSON BÖLÜM KAYNAKLARI Albani G, Veneziano G, Lunardon C, Vinci C, Daniele A, Cossa F, Mauro A. (2019). Feasibility of home exercises to enhance the benefits of tango dancing in people with Parkinson’s disease. Complementary therapies in medicine, 42:233-239. Bergman H, Wichmann T, DeLong MR. (1990). Reversal of experimental parkinsonism by lesions of the subthalamic nucleus. Science, 249(4975):1436-1438. Canning C.G, Sherrington C, Lord S.R, Close J.C, Heritier S, Heller G.Z, ... & O'Rourke S.D. (2015). Exercise for falls prevention in Parkinson disease: a randomized controlled trial. Neurology, 84(3):304-312. Carvalho A, Barbirato D, Araujo N, Martins J.V, Cavalcanti J.L.S, Santos T.M., ... & Deslandes A.C. (2015). Comparison of strength training, aerobic training, and additional physical therapy as supplementary treatments for Parkinson’s disease: pilot study. Clinical interventions in aging, 10, 183. Corcos D.M, Robichaud J.A, David F.J, Leurgans S.E, Vaillancourt D.E, Poon C., ... & Comella C.L. (2013). A two‐year randomized controlled trial of progressive resistance exercise for Parkinson's disease. Movement Disorders, 28(9):1230-1240. Deslandes A.C. (2015). Comparison of strength training, aerobic training, and additional physical therapy as supplementary treatments for Parkinson’s disease: pilot study. Clinical interventions in aging, 10, 183. Dibble L.E, Hale T.F, Marcus R.L, Gerber J.P, LaStayo P.C. (2009). High intensity eccentric resistance training decreases bradykinesia and improves quality of life in persons with Parkinson's disease: a preliminary study. Parkinsonism & related disorders, 15(10):752-757. Earhart G.M, Hong M. (2006). Kinematics of podokinetic after-rotation: similarities to voluntary turning and potential clinical implications. Brain research bulletin, 70(1):15-21. Gabner H, Steib S, Klamroth S, Pasluosta C.F, Adler W, Eskofier B.M., ... & Klucken J. (2019). Perturbation treadmill training improves clinical characteristics of gait and balance in Parkinson’s Disease. Journal of Parkinson's disease, 9(2):413-426. 383 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Gallagher D.A, Schapira A.H. (2009). Etiopathogenesis and treatment of Parkinson's disease. Curr Top Med Chem, 9:860–868. Hackney M.E, Earhart G.M. (2009). Health-related quality of life and alternative forms of exercise in Parkinson disease. Parkinsonism & related disorders, 15(9):644-648. Herman T, Giladi N, Hausdorff J.M. (2009). Treadmill training for the treatment of gait disturbances in people with Parkinson’s disease: a minireview. Journal of Neural Transmission, 116(3):307-318. Hirsch M.A, Toole T, Maitland C.G, Rider R.A. (2003). The effects of balance training and high-intensity resistance training on persons with idiopathic Parkinson’s disease. Archives of physical medicine and rehabilitation, 84(8):1109-1117. Hoehn M.M, Yahr M.D. (1998). Parkinsonism: onset, progression, and mortality. Neurology, 50(2):318-318. Kwok J.Y.Y, Kwan J.C.Y, Auyeung M, Mok V.C.T, Chan H.Y.L. (2017). The effects of yoga versus stretching and resistance training exercises on psychological distress for people with mild-to-moderate Parkinson’s disease: Study protocol for a randomized controlled trial. Trials, 18(1):509. Landers M.R, Navalta J.W, Murtishaw A.S, Kinney J.W, Richardson S.P. (2019). A high-intensity exercise boot camp for persons with Parkinson disease: a phase II, pragmatic, randomized clinical trial of feasibility, safety, signal of efficacy, and disease mechanisms. Journal of Neurologic Physical Therapy, 43(1):12-25. Litvan I, Goldman J.G, Tröster A.I, Schmand B.A, Weintraub D, Petersen R.C., ... & Aarsland D. (2012). Diagnostic criteria for mild cognitive impairment in Parkinson's disease: Movement Disorder Society Task Force guidelines. Movement disorders, 27(3):349-356. Lolekha P, Phanthumchinda K, Bhidayasiri R. (2010). Prevalence and risk factors of Parkinson's disease in retired Thai traditional boxers. Movement Disorders, 25(12):1895-1901. McKee K.E, Hackney M.E. (2013). The effects of adapted tango on spatial cognition and disease severity in Parkinson's disease. Journal of motor behavior, 45(6):519-529. 384 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & PARKİNSON Morris M.E, Menz H.B, McGinley J.L, Watts J.J, Huxham F.E, Murphy A.T., ... & Iansek R. (2015). A randomized controlled trial to reduce falls in people with Parkinson’s disease. Neurorehabilitation and neural repair, 29(8):777-785. Nadeau A, Lungu O, Duchesne C, Robillard M.È, Bore A, Bobeuf F., ... & Doyon J. (2017). A 12-week cycling training regimen improves gait and executive functions concomitantly in people with Parkinson’s disease. Frontiers in human neuroscience, 10, 690. Park A, Stacy M. (2009). Non-motor symptoms in Parkinson’s disease. Journal of neurology, 256(3):293-298. Rawson K.S, McNeely M.E, Duncan R.P, Pickett K.A, Perlmutter J.S, Earhart G.M. (2019). Exercise and Parkinson disease: comparing tango, treadmill and stretching. Journal of neurologic physical therapy: JNPT, 43(1):26. Saltychev M, Bärlund E, Paltamaa J, Katajapuu N, Laimi K. (2016). Progressive resistance training in Parkinson's disease: a systematic review and metaanalysis. BMJ open, 6(1). Schenkman M, Hall D.A, Barón A.E, Schwartz R.S, Mettler P, Kohrt W.M. (2012). Exercise for people in early-or mid-stage Parkinson disease: a 16month randomized controlled trial. Physical therapy, 92(11):1395-1410. Shen X, Wong-Yu I.S, Mak M.K. (2016). Effects of exercise on falls, balance, and gait ability in Parkinson’s disease: a meta-analysis. Neurorehabilitation and neural repair, 30(6):512-527. Shulman L.M, Katzel L.I, Ivey F.M, Sorkin J.D, Favors K, Anderson K.E., ... & Macko R.F. (2013). Randomized clinical trial of 3 types of physical exercise for patients with Parkinson disease. JAMA neurology, 70(2):183-190. Svenningsson P, Westman E, Ballard C, Aarsland D. (2012). Cognitive impairment in patients with Parkinson's disease: diagnosis, biomarkers, and treatment. The Lancet Neurology, 11(8):697-707. Theodoros D, Ramig L. (Eds.). (2011). Communication and swallowing in Parkinson disease. Plural Publishing. Wong-Yu I.S, Mak M.K. (2015). Multi-dimensional balance training programme improves balance and gait performance in people with Parkinson's disease: A pragmatic randomized controlled trial with 12month follow-up. Parkinsonism & related disorders, 21(6):615-621. 385 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK 386 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & OTİZM SPORUN KAVRAMSAL TEMELLERİ-5 SPOR & OTİZM Yazar Uzm. Gülcan BAYINDIRLI 1 22. Bölüm 1 Nevşehir Bakım Rehabilitasyon ve Aile Danışma Merkezi, Nevşehir/TÜRKİYE. https://orcid.org/0000-0002-2603-7958 glcnbyndrl@gmail.com 387 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK ENGELLİLİK NEDİR? Engel, bireyin bulunduğu ortama, çevreye uyum sağlayamamasını ifade eder. Engellilik, bir bozukluk ya da özür sebebiyle yaş, cinsiyet, sosyal ve kültürel faktörlere bağlı olarak kişiden beklenen sorumlulukların yapılamaması ya da yerine getirilememesi durumudur. Zihinsel engellilik ise; “zihinsel işlevlerde ve uyumsal davranışlarda gözlenen önemli düzeyde sınırlılıkların karakterize ettiği; bilişsel, sosyal ve pratik uyumsal becerilerde kendini gösteren bir yetersizlik türüdür”. 2001 yılında Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından Uluslararası İşlevsellik, Engellilik ve Sağlık Sınıflandırması (ICF) çerçevesinin tanıtılmasının ardından kazanılan katılım terimi bir sağlık göstergesi olarak kabul görmüştür. Yaygın Gelişimsel Bozukluklar; çocuklarda sıkça görülen durumlardır. Bu bozukluklardan bazıları; Asperger sendromu, Çocukluk Dezentegratif Bozukluk, Rett sendromu, Atipik otizm ve Otizmdir. OTİZM NEDİR? Otizm ilk olarak 1943 yılında Amerikalı Çocuk Psikiyatristi Leo Kanner tarafından ‟Erken Çocukluk Otizmi’’ olarak adlandırılmıştır. Kanner Otizm sözcüğünü, “zihinsel özürlü bir grup çocuğun içinde ötekilerden farklı bir grubu’’ tanımlama da kullanmıştır. Kanner bu çocukları ötekilerden ayıran beş ayrı özelliği, otizmin belirtileri olarak saptamış ve ‟Kanner Sendromu” ya da ‟Çocukluk Otizmi” olarak adlandırılmıştır. Aynı tarihlerde (1944) Avusturyalı Psikiyatrist Hans Asperger de bir grup çocukta gördüğü bazı davranışları tanımladı ve bu davranışları “Otistik Psikopati” olarak adlandırdı. Asperger, tanımlamayı savaş yıllarında ve Almanca yazdığı için uluslararası alanda fazla tanınmadı. Otistik Spektrum Bozukluğu (OSB) terimi, tipik olarak çocuklukta teşhis edilen nörobiyolojik gelişim bozukluklarının karmaşık bir kategorisine atıfta bulunmaktadır. Aynı zamanda sosyal karşılıklılık, pragmatik iletişim eksiklikleri ve dil gecikmelerinin birçok yönündeki eksiklikleri ve sınırlı ilgi alanları, duyusal hassasiyetler ve tekrarlayan davranışlar gibi çeşitli davranış problemlerini de içerir. Otizm, erkekleri kızlara göre üç ila dört kat daha fazla etkiler. 388 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & OTİZM Otizm tüm dünyada çocukları en çok etkileyen ve en yaygın olarak görülen nörolojik rahatsızlık ve yaygın gelişimsel bozukluk olarak kabul edilmiştir. Otistik bireylerin yaklaşık olarak %70’ine zekâ geriliği de eşlik etmektedir. Zekâ puanı 70-85 puandan yüksek olanlar için yüksek fonksiyonlu otizm, 70-85 puandan düşük olanlar için ise düşük fonksiyonlu otizm tanımlaması yapılmaktadır. Otizm prevelansının sıklığı 110 kişide 1 kişi olduğu bildirilmektedir. Kesin nedeni bilinmediğinden tedavisi yoktur. İlaca güvenmek yerine, birçok uzman, tedavinin etkinliğini artırmak için alternatif tedavilerin tasarlanması gerektiğini savunuyor. Şu anda, otistik çocuklara yönelik özel eğitim programları ve tedavisi çeşitli alanlarda uygulanmaktadır. Özellikle özel eğitim, rehabilitasyon programları, bilişsel davranışçı terapi ve çeşitli sanat terapileri sağlanmaktadır. Otizmin tedavisi için diğer tüm hastalıklarda olduğu gibi otizmde de erken tanı çok önemlidir. Bebeklik döneminde otistik belirtilerin anlaşılması çok güç olduğu için erken tanıda zorlanma yaşanabilir. Bu sebeple sağlıklı bir bebeğin gelişimi konusunda ailelere eğitim verilerek farkındalık sağlanabilir. OTİZMİN BELİRTİLERİ VE OTİSTİK BİR BİREYİN ÖZELLİKLERİ Otizmden etkilenme seviyesi kişiden kişiye değişiklik gösterse de bazı belirtiler tüm otistik kişilerde ortak olarak görülmektedir. Bu belirtiler; ➢ Sosyal ilişki kurmada zorluk, konuşma zorluğu, ➢ Sessiz iletişim kurmada zorluk çekme, ➢ Hayal kurmada, oyun oynamada güçlük yaşama, ➢ Zamansız bir şekilde anlamsız olarak gülme ve ağlama, ➢ Temaslardan hoşlanmama, ➢ Nesnelere bağlılık, ➢ Değişikliklerden hoşlanmama ve değişikliklere karşı aşırı direnç gösterme ➢ Çevresine ve başkalarına karşı ilgisi yok denecek kadar azdır. ➢ Göz temasından kaçınır, ➢ İletişimi kendisi başlatmaz. ➢ Bir isteği olursa bunu yetişkinin ellerini kullanarak anlatır. ➢ Başka çocuklarla oynamaz. 389 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK ➢ Anlamsız sözleri ve sözcükleri art arda tekrar eder. Otistik çocuklarda dil gelişimi ve konuşma yeteneği çok geç gelişir ve bazı durumlarda hiç ilerlemez. Konuşma yeteneği gelişse bile, anlamsız harfler ve kelimeleri sık sık tekrar etme durumu sık görülür. Dili etkin olarak kullanabilen otistik bireylerde anormal atamalar ve resmi, tekdüze bir ses tonuyla konuşma gözlemlenir. Otistik çocukların çoğunlukla 14-15 aylıkken nesneleri tutup atma becerisini kazandıkları, 3-4 yaşlarına geldiklerinde ise düz tahta üzerinde dengede durabilme yeteneğini kazandıkları birçok çalışmada söz edilmiştir. Aynı zamanda bu çocukların büyük kas gruplarını çalıştıracak koşma, ip atlama yüzme gibi bazı becerileri, başka bir kişiyi taklit etme yeteneğinin çok düşük ya da hiç olmamasından kaynaklı daha geç öğrendikleri bilinmektedir. Otistik çocukların ince motor becerileri için küçük kas gruplarını çalıştıracak makas kullanma, boncuk dizme gibi etkinliklerinde de zayıf oldukları gözlenmektedir. Bebeklik döneminde birçok beceriyi kazanılması gereken dönemlerde öğrenmeye fiziksel olarak hazır olan otistik bebeklerin, çevreye karşı ilgisizliklerinden dolayı bu becerileri kazanamadıkları, yürümeye geç başladıkları açıklanmaktadır. Yuvarlanma aşamasında, bazı otistik bebekler bunu hiç gerçekleştiremezken, diğerleri yalnızca motor dizisini izleyemez ve sonuç olarak tipik olarak gelişen akranlarına kıyasla sapmış modeller gösterir. Ayrıca bazı otistik çocuklar, normal bebeklerden beklenen 6 aydan sonra oturma becerisine kavuşurlar. Ancak oturma postüründe her iki taraftaki asimetrik ağırlık dağılımı öne veya arkaya düşmeyi artırır. Emekleme aşamasında, otistik çocuklar, emeklemede gerekli olan çapraz bacak ve kol modellerini gerçekleştiremeyecek şekilde ağırlık kaydırmada asimetri ve asenkronizasyon gösterme eğilimindedir. 8-10 aylık otistik bebeklerde ayakta durma kalıpları hakkında çok az bilgi vardır. Tahminler, tipik olarak gelişen çocuklar, otizm için düşük riskli çocuklar ve ulusal bir doğum kohortu örnekleriyle karşılaştırıldığında ortalama 1,1 ila 2,5 aylık gecikme arasında değişmektedir. Bu çocukların motor hareketleri genellikle basmakalıp davranış ve bozulmuş kaba motor becerilerle birlikte beceriksiz, daha yavaş ve daha az akıcı olarak tanımlanır. 390 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & OTİZM Spesifik olarak, tipik olarak gelişmiş çocuklarla karşılaştırıldığında, otistik çocukların denge, duruş, yürüme, eklem hareketliliği ve hareket hızında zorluk yaşaması daha olasıdır. Otistik çocukların büyük bir çoğunluğunda tek tip hareketler görülür ve bu hareketler genellikle yetişkinlik döneminde de devam eder. Parmaklarıyla vurma, kolları ve elleri kanat çırpar gibi sallama, aşağı ve yukarı zıplama, kafayı döndürme, ayaktayken sallanma, önden arkaya sıçrama ve yüz buruşturma bu hareketlerdendir. Pek çoğu yürürken parmaklarının ucuna basar ve tuhaf bir biçimde sıçrar gibi yürür. Bu geniş özellik çeşitliliğinin teşhisi ve tedavisi, sıklıkla hiperaktivite, dikkat güçlüğü, nöbet bozukluğu ve depresyon gibi eşlik eden fiziksel ve psikolojik bozuklukların ve semptomların varlığı ile daha da karmaşık hale gelmektedir. Otistik çocuklarda görülen öne çıkan özelliklerinden biri, sosyal durumlarda diğer insanlarla ilişki kurma, yorumlama ve iletişim kurma becerisinin bozulmasından kaynaklanan sosyal etkileşimlerdeki zorluklardır. Wing 1996 yılında yaptığı bir çalışmada otizm bozukluğuna sahip bireyleri, sosyal anlamda yaşadıkları iletişim bozukluklarından dolayı 4 grupta incelemiştir. İlk grup otistik bireylerin çoğunluğunu oluşturan “mesafeli gruptur”. Bu grup hiç kimseyle göz iletişimi kurmak istemez, etrafındakiler yokmuş gibi davranırlar ve sadece kendi istekleri için iletişime geçerler. İkinci grup en az görülen “edilgen gruptur. Bu gruptaki otistik kişiler diğer insanlarla iletişim başlatmakta zorluk çekerler ancak oyun oynarken az da olsa iletişim kurarlar. Üçüncü grup “etkin fakat tuhaf” gruptur. Bu gruptaki otistik kişiler kendi yaş gruplarıyla olmasa da diğer insanlarla iletişim kurarlar, fakat bunun amacı kendi isteklerini anlatmaktır. Çevresindeki insanları dinlemeden, sadece kendi istedikleri gibi davranışta bulunurlar. Son grup ise “aşırı resmi gruptur”. Bu kişiler aldıkları eğitim sebebiyle kazandıkları becerileri kullanarak iletişim kurabilirler ama bu uzun sürmez. Esprileri anlayamazlar ve karşılıklı konuşmayı sürdürmekte zorlanırlar. Otistik çocuklarda sosyal etkileşim bozuklukları, farklı biçimlerde kendini gösterir. SPORUN OTİZMLİ BİREYLER ÜZERİNDEKİ ETKİSİ Fiziksel aktivite, insanların hayatlarını birçok yönden etkilemede hayati bir rol oynar ve bu özellikle çocuklar için önemlidir. Çünkü sadece fiziksel 391 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK durumlarını değil, aynı zamanda özgüvenlerini, sosyal becerilerini ve davranışlarını da iyileştirmelerine yardımcı olabilir ve gelecekteki yaşamları için olumlu bir yaşam tarzı oluşturabilir. Egzersiz ve fiziksel aktivitenin önemi ve faydaları ve özellikle engelli çocuklar için çocuklar için fiziksel hareketsizlik riski hakkında birçok çalışma bildirilmiştir. Düzenli fiziksel aktiviteye katılım, her yaş ve yetenek için yaşam boyu sağlıklı bir yaşam tarzını teşvik etmede ve sürdürmede çok önemli bir rol oynar. Fiziksel aktivitenin engelli çocuklar ve ergenler için fiziksel ve psikolojik faydaları iyi belgelenmiştir. Bunlar arasında normal kas gücünü, esnekliğini ve fonksiyonunu sürdürme, sağlığı ve fiziksel zindeliği iyileştirme, güveni ve öz yeterliliği artırmak, tipik olarak gelişen (TD) akranlardan sosyal destek alma bulunmaktadır. Tipik gelişen akranlarına kıyasla, engelli çocuklar ve ergenler daha hareketsiz olma eğilimindedir ve obezite gibi daha ikincil veya kronik hastalıkları deneyimlemektedir. Otistik çocuklar, pasif faaliyet türlerine (örneğin, izole oyun ve yönelim) alışma eğilimindedir ve genellikle boş akranlarına kıyasla daha az aktiftirler. Tipik çocuk gelişimi geçerken, fiziksel aktiviteye katılmak için daha az fırsatın etkileme olasılığı daha yüksektir. oyun, paralel zamanlarında aşamasından davranışlarını Fiziksel egzersiz, özellikle 0-21 yaş arasında bireylerde, kasların gelişimi, sağlıklı kemikleşme, önemli bazı iç organların gelişimi ve fonksiyonlarını sağlıklı şekilde yerine getirmeleri için önemlidir. Yapılan bazı çalışmalar, sporun kemik esnekliğini, hareketliliğini ve minerilizasyonunu artırdığını, buna karşın sedanter yaşamın kemiklerdeki minerilizasyonu düşürdüğünü ve kemiklerin kolayca kırılabildiğini, güçsüz bir iskelet sisteminin oluştuğunu ortaya koymaktadır. Gelişimlerini sağlıklı olarak tamamlayan çocuklar, büyüme ve gelişimlerini devam ettirmek için günlük hayattaki oyun ve egzersizlere katılarak gerekli aktivite ihtiyaçlarını karşılamaktadırlar. Ancak engele sahip çocuklar fiziksel aktivite yapamamaktadırlar. Bundan kaynaklı engele sahip bireylerin gelişimlerindeki yavaşlık ve gerilik sebeplerinden birisi de yetersiz fiziksel egzersiz olduğu açıklanmaktadır. Fiziksel egzersizin otistik çocukların stereotipik davranışları üzerindeki etkilerinin, fiziksel egzersize dayalı müdahalelerden hemen sonra keskin bir 392 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & OTİZM şekilde azaldığı ve bir dinlenme süresi boyunca kademeli olarak arttığı ve başlangıç düzeylerine geri döndüğü gösterilmiştir. Bahrami ve ark. otistik çocuklarda bir egzersiz programının (Kata teknikleri) etkilerini test etmiş ve egzersiz grubundaki katılımcıların %42,54'ünde stereotipik davranışlarında tutarlı bir azalmaya yol açtığı sonucuna varmıştır. Fiziksel aktivite, psikofizyolojik gelişimi iyileştirmenin yanı sıra, büyük ve küçük kasların vücudu işlev görme ve koruma yeteneğini de geliştirir. Özellikle, aerobik egzersizin uyumsuz ve stereotipik davranışları azalttığı, biliş ve beyin işlevi üzerinde olumlu etkileri olduğu görülmüştür. Özellikle bir grup ortamında egzersiz programlarının, gelişimsel engelli çocuklarda ve ergenlerde kaba motor işlevi iyileştirdiği de gösterilmiştir. Benzer olarak, Turan ve Dişçeken 2018’de adölesan hentbol sporcuları üzerinde yaptığı araştırmada, herhangi bir fiziksel aktivite olmaksızın bilişsel tabanlı öğrenmenin motor performans üzerine olumlu bir etkisi olduğunu söylemişlerdir. Fiziksel aktiviteye katılımda zorluk yaşayan otistik bireylerinde bu tür uygulamalar ile motor performans düzeyleri arttırılabilir. Fiziksel egzersiz müdahale programı, hem otistik bireylerde artan aktivite ihtiyacını ele alır hem de olumlu sonuçlara ve iyileştirilmiş yaşam kalitesine katkıda bulunan sosyal yanlısı değerleri, güveni ve öz saygıyı teşvik eder. Başka bir deyişle, otistik çocuklar, iyileştirilmiş fiziksel işlev için sadece fiziksel harekete girmekle kalmaz, aynı zamanda zihinsel tatmin de kazanır. Bu sistematik incelemenin sonuçları ayrıca bazı yararlı pratik çıkarımlar sağlar. Birincisi, fiziksel egzersiz otistik çocuklarda stereotipik davranışın sıklığını ve bunun sonucunda ortaya çıkan davranış problemlerini azaltma etkisiyle sosyal bütünleşmeye katkıda bulunabilir. Bu da otistik çocuklar, aileleri ve öğretmenleri arasında daha olumlu iyilik ve yaşam kalitesi duygularının gelişmesine katkıda bulunacaktır. İkinci olarak, fiziksel egzersiz programları önleyici davranış yönetimi için kullanılabilir ve uyumsuz davranışların oluşumunu engellemek için ilaç kullanımına ciddi bir alternatif olarak görülebilir. Üçüncüsü ve dolaylı pratik bir sonuç olarak fiziksel egzersiz, otistik çocuklarda daha yüksek insidans ve daha yüksek obezite riski ve metabolik sağlık, otistik özellikler ve yaşam kalitesindeki gelişmeler gibi birçok sağlık komorbiditesi ile ilişkilidir. 393 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Ek olarak, bazı çalışmaların sonuçları fiziksel aktiviteden elde edilen çeşitli faydaların zihinsel ve psikososyal iyilikle ilişkili olduğunu bildirmiştir; örneğin, fiziksel aktivite psikolojik sağlığı iyileştirebilir. Gençlerin sıklıkla oyun, spor, hobiler ve sosyal aktiviteler gibi boş zaman etkinliklerine katılmaları önerilse de otistik çocuklar pasif oyun ve uyumsuz davranışlarda zaman geçirme eğilimindedir ve spor gibi organize boş zaman etkinliklerine kendiliğinden katılma olasılıkları daha düşüktür. Otistik bireylerin genellikle arkadaşlıklar ve diğer yakın ilişkiler geliştirmede zorluklar yaşadıkları iyi bilinmektedir. Yapılandırılmış sosyal katılımı daha yapılandırılmamış sosyal faaliyet türlerinden (arkadaşlıklar veya iş arkadaşlarıyla zaman geçirmek gibi) farklı olarak anlamak önemlidir; Daha yüksek düzeyde yapılandırılmış, grup temelli sosyal katılım, muhtemelen gençlerin arkadaşlıklar geliştirme şansını artırabilir. Şu anda, araştırmacılar ve uzmanlar, bazı sosyal aktiviteye yönelik müdahalelerin ve tedavilerin, otistik çocukların davranışlarını değiştirmelerine ve normal çevrelerinde daha iyi işlev görmelerine yardımcı olabileceğine inanıyor. Birçok ülkede otistik çocuklar konusunda artan farkındalıkla birlikte, otistik çocukların belirli tipik davranışları üzerinde etkili olduğu bir dizi müdahale programı tasarlandı, uygulandı ve etkili olduğu bulundu örneğin, işitsel eğitim müdahalesi, vitamin terapisi, ilaç müdahalesi ve müzik müdahalesi gibi. Otistik çocukların davranışlarını hedefleyen standartlaştırılmış müdahaleler ve tedaviler halihazırda bazı yararlı etkiler sağlamış ve orta derecede başarı elde etmiştir. Sosyal etkileşim ve iletişimdeki bozukluklar ve zorluklar, otistik çocuklar için temel özellikler olduğundan, sosyal beceri ve iletişim becerisinin eksikliği onları sosyal izolasyona veya geri çekilme durumlarına götürebilir. Bu nedenle, sosyal ve iletişim becerilerine odaklanan bir müdahale, otistik çocukların sosyal, duygusal ve iletişim becerilerinin başarılı bir şekilde geliştirilmesi için kritik öneme sahiptir. Bremer ve arkadaşları erken çocukluk döneminde egzersizin etkilerine dair kanıt eksikliğini vurguladılar. Özellikle, farklı fiziksel egzersiz türlerinin etkilerini ve otistik çocuklarda faydalarının kapsamını daha iyi anlamak için daha kontrollü metodolojik tasarımlar, standartlaştırılmış değerlendirmeler, 394 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & OTİZM daha büyük örnekler ve uzunlamasına takiplerle gelecekteki müdahale araştırmalarını önermektedirler. At destekli psikoterapide, bir binicilik seansı sırasında, terapist genellikle eğitmendir ve atın varlığının terapötik olduğu kabul edilir. Genellikle, ata binmeyi terapötik bir yöntem olarak gören fiziksel ve mesleki terapistler tarafından gerçekleştirilir. Terapötik at binme aktivitelerinin otizm spektrum bozukluğu teşhisi olan çocuklar üzerine sosyal ve psikolojik alanlardaki gelişimlere fayda sağladığı araştırmalar olduğu görülmektedir. Buna karşın terapötik at binme aktivitelerinin motorik özellikler üzerine olan etkilerini inceleyen çok az çalışma bulunmaktadır. Özellikle otizm teşhisi olan çocukların günlük yaşamlarını zorlanmadan devam ettirebilmeleri ve yaşam kalitelerinin artmasına yönelik, yapabildikleri hareketlerin çeşitliliğini ve niteliğini arttırmak amaçlanır. Bu sebeple motor performans seviyelerinin arttırılmasına yönelik araştırmaların yapılması önemlidir. Çocuğun fiziksel zindeliğini geliştirmek için, zindelik ve vücut kompozisyonunda maksimum kazanımlar için aerobik, kuvvet, esneklik ve el becerisi egzersizleri, top oyunları ve nöromüsküler antrenman bileşenlerini birleştiren düzenli bir fiziksel aktivite programı önerilir. Sonuç olarak, otistik hastalar için tasarlanmış müdahale programları üzerine yapılan araştırmada, fiziksel aktivite programlarının, gelişmiş dayanıklılık, güven, denge yeteneği ve kaba motor becerileri dahil olmak üzere katılımcılar için faydaları olduğu gösterilmiştir. Otistik Bireylerin Fiziksel Aktiviteye Katılımında Karşılaştıkları Engeller ve Öneriler Otistik çocukların günlük fiziksel aktivitelere katılımını bir dizi faktör sınırlayabilir. Bunlar temelde egzersizlerde olumlu deneyim eksikliği, sık başarısızlıklar, duygusal bozukluklar ve düşük benlik saygısıdır. Düşük gelirli bir ailede büyüyen çocukların hareketsiz bir yaşam tarzı yaşamaları ve yüksek gelirli ailelerin çocuklarına kıyasla fiziksel hareketsizliğe bağlı daha fazla sağlık problemi yaşamaları daha olasıdır. Parklara ve rekreasyon hizmetlerine düşük erişim, trafik koşulları ve hava kirliliği, uygun ulaşım alternatiflerinin olmaması ve fiziksel aktivite için yeterli sosyal desteğin olmaması dahil olmak üzere düşük gelirli aileler için fiziksel 395 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK aktivitenin önünde bir dizi fiziksel ve sosyal engel vardır. Öte yandan, düşük gelirli aileler bu engellerin üstesinden gelmede genellikle daha az yeteneklidir. Ayrıca, bazı ebeveynlerin çocuklarının sağlığı ve yaralanma olasılığı hakkında artan endişeleri vardır, bu da otistik çocuklarının aktiviteye katılımına karşı ilgisizliklerini açıklayabilir. Çalışmalar, özellikle otistik çocuklarda ve ergenlerde sınırlı seviyelerde fiziksel aktivite, geç motor beceriler ve zindeliğin sosyal ve duygusal eksiklikleri artırabileceğini ileri sürdü. Bunun ışığında, aktif video oyunları olan exergames, tedaviye uyumu etkileyen normal fiziksel aktivitelerden daha zevkli oldukları için otistik çocuklar ve ergenler için düşük maliyetli ve güvenli bir egzersiz türü olarak kabul edilebilir. Bu, fiziksel aktivite temelli müdahalelerin sadece benlik saygısı, davranış, mutluluk ve sosyal sonuçları iyileştirmek için değil aynı zamanda özellikleri tedavi etmenin ve iyileştirmenin verimli bir yolu olarak önemini vurgulamaktadır. Engelli çocuklar için çevreye aşina olmamak da katılımda bir engel olabilir ve bu kaygı aynı zamanda katılım için bir engel oluşturarak anksiyete için tetikleyici olabilir. Spesifik olarak, otistik çocuklar genellikle yeni veya alışılmadık durumlara uyum sağlamada güçlük çekerler; bu durum, kendilerini bunalmış hissetmelerine ve kaygı düzeylerini yükseltmelerine, muhtemelen bu çocukların başka türlü zevk alabilecekleri etkinliklere katılım eksikliğine katkıda bulunur. Dahası, otistik bireyler çevrelerinin duyusal yönlerine (örneğin sesler ve dokular) karşı sıklıkla hipo veya aşırı duyarlılığa' sahip olabilirler. Otistik çocukların okul sonrası fiziksel aktivitelerinde en sık bildirilen engellerin ebeveynler tarafından toplum, kişilerarası ve içsel ilişkili olduğu bildirilmiştir. Araştırmalar, otistik çocukların ebeveynlerinin, toplumdaki insanlardan çocuklarına yönelik olumsuz toplumsal tutumlarını katılımın önünde bir engel olarak gördükleri için fiziksel aktiviteye katılımlarından endişe duyduklarını göstermiştir. Olası bir açıklama, otistik ergenlerin, kapsayıcı bir beden eğitimi dersi sırasında arkadaşları ve tipik gelişen akranları (dış düzenleme) tarafından dışlanmaktan korkmalarıdır. Sürekli katılım ve beceri gelişimi için yapı, tanıma ve fırsatlar ebeveynler tarafından fiziksel aktivite düzeylerini artırmada önemli olarak 396 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & OTİZM kabul edilmiştir ve fiziksel aktivite ile ilgili programların ve rutinlerin oluşturulmasının da otistik çocuklara katılma fırsatları sağlamada önemli olduğu düşünülmektedir. Ebeveynler, öğretmenler ve akranlar, otistik çocukları ve ergenleri tipik gelişen akranlarıyla fiziksel katılmaya teşvik etmede önemli bir rol oynarlar. Bununla birlikte, otistik çocukların ebeveynleri, çocuklarının okulda ve toplum içinde spor etkinlikleri sırasında akranlarıyla ilgili zorbalık yaşadıklarını bildirmiştir. Otistik çocuklar ve ergenler için farklı etkinliklere katılımı desteklemek için okul düzeyinde zorbalıkla mücadele politikalarına ihtiyaç vardır. Örgütsel düzeyde, okullar, otizmli öğrencilerin günlük olarak fiziksel aktivite yapabilecekleri doğal kurumlardır. Bireysel eğitim planları, işlevler arası ekip çalışması, kullanılabilir alan ve olanaklar ve öğrenci odaklı öğretim, tüm öğrencilerin spora katılımını teşvik etmek için okul temelli müfredat içinde uygulanmalıdır. Öğle yemeği vakti gibi diğer okul ortamları da engelli öğrencilerde etkinlik birikimini teşvik etmede önemlidir. Topluluk düzeyinde, otistik çocukların ve ergenlerin ebeveynlerinin, toplumda istenmeyen ilgi ve sosyal izolasyon, topluluklar tarafından sağlanan sınırlı fiziksel aktivite programları türleri ve mali zorluklar (ulaşım ve maliyet) dahil olmak üzere toplu fiziksel aktivite programlarına katılımda engeller yaşadıklarını bildirdiler. Sosyal aktivite ile ilgili müdahaleler birçok fiziksel etkileşimi içerdiğinden, birçok ülkede giderek daha fazla araştırmacı, fiziksel aktivite ve egzersizin otistik çocukların otistik davranışlarının solması ve yeniden yönlendirilmesi üzerindeki etkilerine odaklanmaya başladı. Fiziksel aktivite müdahalelerinin olumlu etkilerinin sosyal davranış ve sosyal işlev, iletişim güçlendirme, egzersiz yeteneği, vücut kitle indeksi, duyu ve duygu, stereotipik davranış kalıpları üzerinde etkili olduğu görüldüğü için, fiziksel aktivite etkinliklerinin hem bireysel hem toplumsal düzeyde devlet destekli olarak arttırılması önerilmektedir. 397 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK BÖLÜM KAYNAKLARI Akçakın M, Kerimoğlu E. (1993). Otistik Bozuklukta Tanı Koyma ve Belirti Dağılımı. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Mecmuası, 46, 413-428. Akpınar S, ve ark. (2016). Otizm Spektrum Bozukluğu Tanısı Olan Çocuklarda Terapötik At Binme Aktivitelerinin Yaşam Kalitesi ve Motor Performans Üzerine Etkisi. Spor Bilimleri Dergisi, 27. 4. 172-184. Anderson A, et al. (2004). Serbest Oyun Durumlarında Otizmli Çocukların Sosyal Beceri Değerlendirmesi. Otizm. 8. 4. 369-85. Ataman, A. (2005). Özel Gereksinimli Çocuklar Ve Özel Eğitime Giriş. Ankara: Gündüz Eğitim ve Yayıncılık. Ayvazoğlu NR, ve ark. (2015). Aile Sistemleri Perspektifinden Yüksek İşlevli Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocuklu Ailelerde Fiziksel Aktivite Katılımının Belirleyicileri Ve Zorlukları. Res. Dev. Engelli. 47. 93–105. Bellini S. (2004). Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Yüksek İşlevli Ergenlerde Sosyal Beceri Eksiklikleri ve Anksiyete. Odak Otizm Diğer Dev Disabil. 19. 78–86. Bremer E, Crozier M, Lloyd M. (2016). Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocuklar ve Gençler İçin Egzersiz Müdahalelerini Takip Eden Davranışsal Sonuçların Sistematik Bir İncelemesi. Otizm. 20.899–915. Bricout, VA, et al. (2019). Yüksek İşlevli Otizmli Erkek Çocuklarda Motor Kapasiteler: Hangi Değerlendirmeler Seçilmeli?. Klinik Tıp Dergisi , 8. 10. 1521. Doğangün, B. (2008). Türkiye De Sık Karşılaşılan Psikiyatrik Hastalıklar. İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri. Sempozyum Dizisi No:62. 157-174. Dünya Sağlık Örgütü. Otizm Spektrum Bozuklukları ve Diğer Gelişimsel Bozukluklar. Cenevre, İsviçre. Dünya Sağlık Örgütü; (2001). Uluslararası İşlevsellik, Engellilik ve Sağlık Sınıflandırması (ICF). Cenevre, İsviçre. Drenowatz C, et al. (2010). Sosyo-Ekonomik Durumun 8 İla 11 Yaşındaki Çocuklarda Alışılmış Fiziksel Aktivite ve Hareketsiz Davranış Üzerindeki Etkisi. BMC Halk Sağlığı. 27. 10. 214. Filipek P.A., et al. (1999). Otistik Spektrum Bozukluklarının Taranması ve Teşhisi. J. Otizm Dev. Disord. 29. 6. 439-84. 398 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & OTİZM Elliott RO, et al. (1994). Genel Motor Antrenman Aktivitelerine Karşı Güçlü, Aerobik Egzersiz: Hem Otizm Hem De Zeka Geriliği Olan Yetişkinlerin Uyumsuz ve Stereotipik Davranışları Üzerindeki Etkiler. J Otizm Dev Disord. 24. 5. 565-76. Güneş, A. (2005). Otizm ve Otistik Çocukların Eğitimi. İzmir: İlya İzmir Yayınevi Matbaası. Ginis M. (2016). Fiziksel Engelli Çocuklar ve Yetişkinler Arasında Fiziksel Aktivite Katılımıyla İlgili Faktörleri Ele Alan Gözden Geçirme Makalelerinin Sistematik Bir İncelemesi. Health Psychol. Rev. 10 : 478–494. Hartley SL, Sikora DM. (2009). Otizm Spektrum Bozukluğundaki Cinsiyet Farklılıkları: Yeni Yürümeye Başlama Çocuklarda Gelişimsel, Olası Davranış Problemlerinin İncelenmesi. J Otizm Dev Disord. 39. 12. 1715-22. Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri. (2010). Beden Eğitiminin Kalitesini İyileştirme Stratejileri. Atlanta. Johnson CC. (2009). Gelişimsel Engelli Gençler İçin Fiziksel Aktivitenin Faydaları: Sistematik Bir Gözden Geçirme. J Health Promot'ım. 23. 3. 15767. Khader W, Pehlivan A. (2016). Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocuklar İçin Fiziksel Aktivitenin Önündeki Engellere İlişkin Ebeveyn Algıları. Swed J Sci Res. 3. 12–18. Laugeson EA, et al.(2012). Evidence-based social skills training for adolescents with autism spectrum disorders: The UCLA PEERS program. Journal of Autism and Developmental Disorders. 2012;42(6):1025–1036. Liang X, et al. (2020). Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocuklarda ve Ergenlerde İvme Ölçer İle Ölçülen Fiziksel Aktivite Seviyeleri: Sistematik Bir İnceleme. Koruyucu Hekimlik Raporları. 19. 101-147. Lima JL, et al. (2020). Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocuklar Ve Ergenler İçin Örnekler: Genel Bakış. Ruh Sağlığında Klinik Uygulama ve Epidemiyoloji: CP & EMH. 16. 1–6. Namlı S. (2012). Spor Yapan ve Yapmayan Otistik Engelli Bireylerin Davranış ve Motor Performanslarının Karşılaştırılması. Yüksek Lisans Tezi. Sakarya Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 19-32. Nicholson H, et al. (2011) "Öncül Fiziksel Aktivitenin Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocukların Akademik Katılımları Üzerindeki Etkileri," Okullarda Psikoloji , 48. 2. 198–213. 399 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Otur CH, et al. (2017). Okulda Engelli Çocuklar Arasında Fiziksel Aktivite ve Hareketsiz Zaman. Med. Sci. Spor. Egzersiz. 49. 292–297. Özbey, Ç. (2005). Otizm ve Otistik Çocukların Eğitimi. İstanbul: İnkılap Yayınevi. Özer, D.S. (2005). Engelliler İçin Beden Eğitimi ve Spor. İstanbul: Nobel Yayınları. Plowman M. (2008). Fiziksel Aktivitenin Bilişsel İşlev Üzerindeki Etkileri. Dev Neurorehabil. 11. 3. 236-40. Sowa M, Meulenbroek R. (2012). Fiziksel Egzersizin Otizm Spektrum Bozuklukları Üzerindeki Etkileri: Bir Meta-Analiz. Res. Autism Spectr. Disord. 6 : 46–57. Turan, M. B., & Dişçeken, O. (2018). The Effects of Cognitive Learning and Imagination Training on the Balances of the 14-16 Years Old Handball Players. Journal of Education and Training Studies, 7(1), 10-16. Tyler K, et al. (2014). Okul Çağındaki Çocukların ve Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Gençlerin Fiziksel Aktivite ve Fiziksel Uygunluğu., Macdonald M, Menear K Otizm Res Treat. 31. 21-63. Verschuren O, et al. (2016). Serebral Palsili Kişiler İçin Egzersiz ve Fiziksel Aktivite Önerilerini Gözden Geçirme, Dev. Med. Çocuk Neurol. 58. 8. 798808. Yılmaz I, ve ark. (2004). “Otizmde Yüzme Eğitiminin Fiziksel Uygunluk ve Su Yönelimi Üzerindeki Etkileri”, Pediatrics International , 45. 5. 624–626. Yu J, Jee YS. (2020). Otizm Spektrum Bozukluğunun Ciddiyetinde Eğitim Egzersiz Programı Fiziksel Uygunluk ve Kaba Motor İşlevi Farklı Şekilde Etkiler. Egzersiz Rehabilitasyonu Dergisi , 16. 5. 410–417. Zhao M, Chen S. (2018). " Yapılandırılmış Fiziksel Aktivite Programının Otizmli Çocuklar için Sosyal Etkileşim Ve İletişim Üzerindeki Etkileri ", Biomed Research International. 13. Wuang YP, et al. (2010). The Effectiveness of Simulated Developmental Horse-Riding Program in Children With Autism. Adapted Physical Activity Quarterly, 27, 113-126. 400 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & PSİKOTERAPİ SPORUN KAVRAMSAL TEMELLERİ-5 SPOR & PSİKOTERAPİ Yazar Dr. Çiğdem ÖNER 1 23. Bölüm 1 İstanbul Gelişim Üniversitesi, Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu, Spor Yöneticiliği Bölümü, İstanbul/TÜRKİYE https://orcid.org/0000-0002-1939-0526 coner@gelisim.edu.tr 401 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK GİRİŞ Spor olayları, spor insanları ve psikoterapinin buluştuğu noktada tanımlanan spor psikoterapisi psikoterapi alanının bir alt uzmanlığı olarak değerlendirilmektedir. Bununla birlikte, psikoterapide spor olgusundan yararlanmak gündelik hayatın içinde ruh sağlığını güçlendirme arayışındaki bireyler için de hatırı sayılır düzeyde baş vurulan bir enstrüman olarak öne çıkmaktadır. Bu bağlamda spor ve psikoterapinin iki farklı yüzünü tanımlamak, anlamak ve kullanıcılarını tespit etmek ve kullanıcıların bu destek hizmetleri üzerinden sağlayabilecekleri kazanımları açıklamak önemli olmaktadır. Terapötik süreçlerde spor insanlarına sunulabilecek farklı yöntemler bulunmaktadır. Bu çalışmada; bu yöntemler arasında önemli bir yere sahip olduğu düşünülen bilişsel terapi, davranışçı terapi, bilişsel davranışçı terapiler, aile terapileri, varoluşçu terapi ve son olarak pozitif psikoterapinin tanıtılması ve sağlayacağı katkılara yer verilmesi amaçlanmaktadır. Spor dünyasına hizmet noktasında anlam bulan “Spor Psikoterapisi” sporcuların deneyimledikleri zorluklar ve temel ihtiyaçları bakış açısına yerleştirmektedir. Her ne kadar ilk etapta kaynağını atletik performansı arttırma çabasında ortaya çıkan spor psikolojisi hareketinden alıyor görünse de, spor psikoterapisi tanımlanan bu pratik hedefin ötesine uzanmaktadır. Spor psikoterapisi, sporcular arasında yaygın görülen yeme bozukluklarından uyku bozukluklarına değin uzanan geniş bir yelpazede sporcunun ruh sağlığını etkileyen özel gelişimsel, sosyal ve aile etmenlerini de içine almaktadır. Psikoterapinin Performans Geliştirme Boyutu Spor dünyası, kabul edilen normlar, değerler, inançlar ve davranışlarla kendi özgün kültürel ortamına sahiptir. Dahası, birçok spor branşı kendilerini kültürleri ve katılımcılara verilen fiziksel, zihinsel, teknik ve taktik talepler açısından eşsiz görmektedir. Bununla birlikte her branşın birleştiği önemli nokta sporcusundan üstün performans göstermesini beklemesidir. Gardner, bir çalışmasında özellikle profesyonel sporlarda, modern sporcuların son derece değerli görüldüğünü, hatta bir tür finansal yatırım olarak da kabul edildiğini, dolayısıyla da performanslarını optimize edebilecek psikolojik destek ve korumaya layık bulunduklarına işaret 402 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & PSİKOTERAPİ etmiştir. Bir yönüyle, şaşırtıcı görünen bu yorumun arka planında günümüzde spor olgusunun endüstriyelleşmiş dokusunun saklı olduğu düşünülebilir. Başlangıç aşamalarındaki motivasyon her ne olursa olsun, bugün gelinen noktada sporcuların performans yaşantılarının sadece onları kas ve kemikten oluşan sınırlı bir organizma olarak değerlendirmenin ötesine geçtiği, sportif performans insanlarının bir biyopsikososyal varlık olarak daha bütüncül bir bakış açısıyla değerlendirildiği izlenmektedir. Psikolojik destek hizmetleri yoluyla kazanılan performans artışı, bir sporcunun etkinliğini ve yarışmada başarı şansını artırmak için tasarlanmış psikolojik müdahaleleri içerir. Bu müdahalelerin bir kısmı spor psikologları tarafından yapılmaktadır. Normal sağlık dengesindeki bir sporcu için performansı artırma duygu düzenleme, uyarılmışlığı düzenleme, zihni düzenleme, odaklanma becerilerini artırma, hedef belirleme, stres yönetimi benzeri temalar üzerinden yön almaktadır. Goodger ve Broadhead, ruh sağlığı sorunlarının tartışılmasının birçok spor branşında zor olmaya devam ettiğini dile getirmektedir. Araştırmacılara göre, zihinsel sağlık sorunlarının kabul edilmesi ya da zihinsel olarak sağlıklı kalmak için proaktif olarak çalışmak, genellikle zayıflığın bir işareti olarak kabul edilmekte, bu nedenle spora özgü eğitimin ve spor olgusu içindeki rekabetin diğer yönlerinden daha az önemli olmaktadır. Spor psikolojisinin önerdiği destek hizmetlerinin, sporcuların bu alanın profesyonelleriyle çalışmaya açıklığı ile güç kazanacağı, zayıflığın yansıması olarak değerlendirildiği süre boyunca zorluklarla karşı karşıya kalınmaya devam edileceği öngörülmektedir. Normal dışı süreçlerde görevi üstlenen spor psikiyatrisi ise, sporcunun davranışlarına danışmanlık veren bir alan olarak bazı durumlarda düzenleyici ilaç tedavisini de kapsamaktadır. Sporcunun psikiyatrik desteğe ihtiyaç duyduğu durumlar uyku bozuklukları, yeme bozuklukları, davranış bozuklukları, cinsel bozukluklar, madde kullanımına bağlı olarak ortaya çıkan bozukluklar vb. olarak sıralanabilmektedir. Glick, Karnis ve Stull, sporun hem içgüdüsel hem de yüce olduğuna vurgu yaptıkları söylemlerinde atletik içgüdünün kendisi de dahil olmak üzere, sahip olunan her içgüdüye dokunduğuna ve aynı zamanda yaşamın tüm yönlerini kuşatan zengin bir zeka ve tarihi de içerdiğine işaret etmişlerdir. 403 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Buradan hareketle, sporculara sunulacak danışmanlık hizmetlerinin bir anlamda geleneksel danışmanlığın sınırlarını aşan bir görünüm almasının beklenebileceği de söylenebilir. Zira, sporun aktörleri saha içinde ve dışında her durumda gücü temsil eden dinamik bireylerden oluşmaktadır. Sporcunun çalışma alanı, tüm diğer çalışma alanlarından farklı olarak yoğun duyguların içiçe ve birbirinin peşi sıra, spontan biçimde ortaya çıkarak hızla düzenlenmeyi ve ayrıca bir an sonra yaratılacak sahnede üst düzey performansı gerekli kılmaktadır. Belki sadece, bu yüzden normalliğin ya da normal olmayanın sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiği bu çalışma dünyasının insanları açısından yeniden çerçevelenmelidir. Her halukarda, spor psikoterapisi denildiğinde, bedenin ve zihnin bir arada incelenmesi gereğinin kendini keskin bir şekilde ortaya koyduğu söylenebilir. Sveers’in de bildirdiği üzere, spor psikoterapi seansları, sporcunun zihin ve beden hazırlığı arasında daha uygun bir denge oluşturmasına yardımcı olmak için tasarlanmıştır. Bu terapötik tasarımlar, sporcuların performansları kadar seçmiş oldukları branşlardan aldıkları hazzın çoğalmasını da sağlayıcı olabilir. Ayrıca, zorlayıcı yaşam olayları, kaygı, kendi ile olumsuz konuşma gibi durumlarda istenmedik etkinin azaltılması, hatta ortadan kaldırılması performansı ve spordan alınan doyumu yeniden canlandırıcı olabilir. Elbet ki psikoterapinin katkıları bu sayılanlar ile sınırlı değildir. Kişilerarası etkileşimi içeren dokunuşlar gerek bireysel gerekse takım sporcuları için önemli bir çalışma alanı olarak görülmektedir. İlk etapta, bu kapsamda gerçekleştirilen müdahalenin takım sporlarında daha etkin sonuçlar ortaya koyacağı düşünülebilir. Ne var ki, bu boyut takım sporcuları kadar bireysel sporcuların da önemli başarıları sergilemesinde yüksek ölçüde katkı sağlayıcı olabilir. Zira, sporcu engin denizde tek başına bir ada olmayıp insanlar içinde ve insanla birlikte insana hizmet ederek yücelen ve yükselen bir varlıktır. Sporcunun bir sosyal varlık oluşuna atıfta bulunan ifademize dayanarak, kişilerarası etkileşimsel süreçlerde çalışmanın önemli bir bölümünün sporcunun salt sportif dünyasında yer alan takımdaşları, antrenörü, yöneticisi, rakibi olmayıp, bilakis aileleri, akranları, arkadaşları, kendisi için önemli olan diğerleri ve yanı sıra duygusal partnerleri de olduğu görünecektir. Gelinen bu noktada, sosyal çevrenin hem terapötik yaklaşımın nesnesi hem de kolaylaştırıcısı olduğunu söylemek yerinde olacaktır. Zira, sosyal destek kaynakları olarak sahip olunan yakın çevre bu müdahaleler sonucu istendik çıktılara ulaşmada en temel yardımcı unsur olmaktadır. Bir 404 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & PSİKOTERAPİ diğer deyişle, algılanan sosyal destek sporcu açısında güçlenmenin, yeniden iyi olmanın, tazelenmenin ve toparlanmanın en güçlü dayanaklarıdır. Performans odaklı terapötik destek; bedeni eğitmenin dışında bir yöntem ile performansı iyileştirmenin yolunu arayan rekabet duygusu yüksek sporcular, tutarlılığı sürdürme ve her daim yerini korumayı talep eden sporcular, performans kaygısı, dikkat sorunları, olumsuz öz imaj sahibi sporcular, kendi kendine konuşma ile mücadele eden sporcular, mevcut anda veya geçmişte zorlu yaşam koşullarından etkilenen sporcular, tükenmişlik, sakatlanma sonrası spora dönüş aşamasındaki sporcular, branşına yönelik yabancılaşma yaşayan sporcular ve her branştan sporcular için çok yönlü kazanımlar sunmaktadır. Psikoterapinin kalbinde belirli bir teori ya da paradigmaya dayanan, planlanmış bir tedavi yaklaşımı bulunmaktadır. Bu yaklaşımlardan sıklıkla kullanılmakta olanlara aşağıda alt başlıklar halinde yer verilmektedir. Bilişsel Terapi Bilişsel terapi modeli, işlevsel olmayan düşünce kalıplarını tanımayı öğrenme üzerine kuruludur. Yaklaşım, bir durumu yorumlamanın çok sayıda alternatif yolunu tanımlamayı ve peşi sıra en doğru ve gerçekçi yorumu sınamayı içerir. Başarılı terapi, terapötik sürece katılmaya hazır olma ve yararsız düşünce kalıplarına meydan okuma istekliliğine bağlıdır. Aaron T. Beck tarafından depresyon yaşantılarına yönelik klinik gözlemler ve çalışmalar sonucunda geliştirilen bilişsel terapi yaklaşımında, danışanların içine düştükleri düşünsel karmaşa dolayısıyla yaşam olayları karşısında nesnel olmadıkları, ancak olumsuz bir yönelime sahip oldukları vurgusu vardır. Beck, akıl dışı inançlar yerine kimi görüşlerin aşırı kesin, geniş ve sıra dışı olduğu savunusundan hareket eder. Beck’e göre, insanlar kurallar, önermeler ya da formülize edilmiş bazı kalıplar ile yaşarlar. Dolayısıyla gerçekdışı kurallarla etiketleme, yorumlama ve değerlendirme yaptıkları veya kuralları uygunsuz ve/veya aşırı kullandıklarında sıkıntıya düşerler. Beck, bilişsel yapıyı tanımlarken onu otomatik düşünceler, ara inançlar ve temel inançlar olmak üzere üç bölüme dayalı olarak açıklamıştır. Otomatik düşünceler görünür, temel inançlar derinde, ara inançlar ise ikisinin ortasında bir düzeyde yer almaktadır. Sevilemezlik ve çaresizlik öne çıkan olumsuz temel inançlar arasındadır. Bu tür inançlar genellikle, evrensel, genelleyici ve 405 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK değişime dirençlidir. Temel bir inanç harekete geçtiğinde, kişinin söz konusu inancı destekleyici kanıtları bulması nispeten kolay olmakta ve inanca ters olan veriler çoğunlukla çarpıtılmaktadır. Özellikle depresyon ve depresif yapılarla çalışılırken kullanılan bu yaklaşımda Beck, depresyonun psikolojik yapısını açıklamak üzere bilişsel üçlü, şemalar ve bilişsel hatalar olmak üzere üç kavramdan bahsetmiştir. Bilişsel üçlünün ilk örüntüsünde, danışanın değersizlik ve kusurluluk üzerinden kendisini sürekli eleştirme eğilimi gözlemlenmektedir. İkinci örüntüde, daha ziyade çevrenin olumsuz bir şekilde yapılandırılmasından kaynaklanan deneyimleri de olumsuz yorumlama tavrı dikkat çekici olmaktadır. Üçüncü ve son örüntüde yaşanmakta olan güncel sorunların aralıksız süreceği inancı belirginlik kazanmaktadır. Şemalar ise, uyarımları ayrıştıran, kodlayan ve bireyin kendisiyle ilgili sorgusuzca kabul gösterdiği bilişsel yapılar olarak izah edilmektedir. Modelin nihai kavramı olarak bildirilen bilişsel hatalar, bireylerin yanlış çıkarımlarda bulunmaları ve yanlış anlamalarına yol açan ya hep ya hiç düşüncesi, aşırı genelleme, zihinsel filtre, olumluyu geçersiz kılmak, aşırı büyütme ya da küçültme, duygusal kararlar, felaketleştirme, meli-malı cümleler, etiketleme ve kişiselleştirme mantık dışı düşünceler şeklinde açıklanmaktadır. Moran’ın da bildirdiği gibi, çok sayıda psikolog ve sinirbilimcinin, rekabetçi sporun, insanların dinamik durumlarda ve ciddi zaman kısıtları içinde bilişsel ve motor becerilerini yürütme yeteneğinin arkasında saklı yatan mekanizmalar üzerinde yoğunlaşmaları bilişsel terapinin bu alana sağlayabileceği katkıya önemli ölçüde ışık tutmuştur. Bu çerçevede, sportif performans ile ilişkili olarak karar alma, çalışma belleği, desen algısı, imgelem vurgulanan araştırma alanları olmuştur. Yine bilişsel spor psikologlarının sportif performansın iki farklı kutbunda yer alan ‘akış’ ve ‘tıkanma’ yaşantılarına dönük araştırma sonuçlarında elde edilen birikim, akışta olmayı sağlayıcı etmenlerin kazanımı ve tıkanmanın önüne geçilmesi ve bu iki kutup arasında dalgalanan zihin durumlarını düzenleme bağlamında önemli olduğu söylenebilir. Davranışçı Terapi Davranışçı terapi yaklaşımı, düşünce süreçlerinden ziyade davranış kalıplarına odaklanır. Bu bağlamda, ödül ve pekiştirme deneyimlerinin 406 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & PSİKOTERAPİ davranışın yinelenmesinde önemli role sahip bir etmen olduğu düşünülür. Bu yöndeki müdahale, çoğunlukla uygunsuz ya da yararsız bir uyaranın kaldırılmasını veya bir uyarana verilen yanıtın farklılaştırılmasını içerir. Sporcunun sürece dahil olması bu yaklaşımda fazlasıyla dayanılan bir unsur olmamaktadır. Davranışçı terapinin gelişimsel süreçlerinde Pavlov, Skinner, Wolpe ve Bandura önemli rol oynamışlardır. Klasik davranışçı yaklaşım, 19. yüzyılın sonlarında yapısalcı kurama bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Bu dönemde, bilinç, kavrayış, algı, benlik, içgörü, farkındalık, katarsis benzeri psikoanalitik ve varoluşçu psikolojinin ana kavramları olarak görülen kavramların bir kısmını kendi terminolojisinden çıkararak çizgisini sürdürmeyi amaçlayan bir harita oluşturmuştur. Klasik davranışçı yaklaşım, “organizma” kavramını terminolojisine katarken, davranışı iç ve dış tepkilerin bütünü bağlamında ele almış, doğrudan, açık seçik, gözlenebilir ve deneylenebilir nedensel ilişkileri kapsayan ve çevresel etmenlerin belirleyiciliğini benimseyen davranış kavramını merkezine yerleştirmiştir. Günümüz davranışçı kuramları, insanı salt çevresel faktörlerin ortaya çıkardığı bir sonuç olarak değil, bilakis eş zamanlı olarak eyleme gücünün etkinliğine, danışanın aktif eylem gücüne önem atfeden yaklaşım tarzını geliştirmek istemindedirler. Gelinen bu noktada bilişsel süreçlerin de önemli bir yer tuttuğu görüşünü benimseme eğilimindedirler. Davranışçı yaklaşımda işaret edilen ana varsayımlar aşağıda özetlendiği gibidir; - Değiştirilmesi hedeflenen davranışlar, somut ve nesnel terimler ile açıklanırlar. - Kesinlik ve gözlemlenebilir davranışlar, sistematik olarak ele alınır. - Sorunlu davranışların sebepleri ve ortaya çıkaran koşullar değerlendirme alanına dahil edilir. - Yoğunlaşma, geçmiş bir zaman diliminde yaşantılanan süreç ve gerekçelere değil, doğrudan var olan sorunlar ve bunların etmenleri üzerinedir. - Danışanları sorunlu oldukları hale taşıyan çevresel faktörler ve şartlar üzerinde durularak, onların olumlu yönde değiştirilmesi yönünde çaba gösterilir. 407 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK - Davranışçı danışma, eyleme ve eylem yoluyla değişime dönüktür. Süreç başa çıkma becerilerinin öğrenildiği, ev ödevleri yoluyla öğrenmenin pekiştirildiği ve ek olarak tüm bunlarla birlikte istendik davranışın üretilebilir olduğu bir deneyim olmaktadır. - Davranışçı terapistler, danışanları içinde yer aldıkları çevre ile birlikte incelemeye eğilimlidirler. - Danışanın kendini yönetme beceri ve yeterliliklerini kazanma ve artırma çabası, edinilen yeni davranışları günlük yaşama aktarılma pratikleri bu sürecin merkezindedir. - Davranışçı danışma, çoğunlukla danışanın içinde olduğu doğal çevrede gerçekleşir. - Sürecin yöneldiği temel nokta, sorun alanının saptanması ve beliren değişimin yorumlanmasıdır. - Davranışçı danışmanlar, değiştirmek istedikleri hedef-davranışların açık seçik bilincinde olurlar. - İçinde yaşamın sürdürüldüğü kültürün değerlendirilmesi ve yorumlanması hedef davranışlara erişim bağlamında önemlidir. - Davranışçı danışma sürecinin amaç ve uygulaması danışana özgü olarak kişiselleştirilir. - Danışma sürecinin belirli aşamalarında hedeflenen değişime ne ölçüde yaklaşılıp yaklaşılmadığına yönelik değerlendirmeler ve ayrıca temel alınan hedef-davranışların gerekçeleri üzerinde durulur. - Süreç, başlangıçtan sonuna değin planlanma ve değerlendirmelerine has stratejiler geliştirmeyi gerekli kılar. Davranışçı yaklaşımın terapötik çözümler üretmede sporculara sunulmasının, spor insanlarının adanmışlıkları bağlamında bir kolaylaştırıcı olduğu söylenebilir. Eyleyen insan olarak sporcunun bu terapötik dokunuşa açıklık gösterme potansiyelin yüksek seyredeceği bir ön kestirim olarak dikkate alınabilir. Smith ve Smoll’un da vurguladığı gibi sporcular, üstün performans göstermeye zaten yüksek düzeyde motive olmuş bireylerdir ve bu bağlamda da performansı artırmaya pencere açan müdahalelere de yatkın ve istekli oldukları gibi ve bu tip programlar aracılığıyla kendi performanslarına yatırım yapma konusunda da bir gönüllülük taşırlar. Davranışçı yaklaşımın spor dünyası içinde ilişkilerin düzenlenmesi, spor yaralanmalarında süreç takibi, sporcunun davranışlarının düzenlenmesi, 408 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & PSİKOTERAPİ antrenörün davranışsal dinamiklerinin düzenlenmesi, stres ve öfke ile başa çıkma bağlamında katkı sağlayıcı olacağı ifade edilebilir. Bilişsel Davranışçı Terapi Bilişsel davranışçı terapi, düşüncelerin, davranışların ve duyguların birbirine bağlı olduğu esasına dayanır. Yaklaşım, düşüncelerin, hisleri ve davranışı belirlediğini vurgulayan yapılandırmış bir içerik taşır. Bilişsel davranışçı yaklaşıma göre, bir alanda gözlemlenen yararsız bir örüntüyü kırmak diğer alanları olumlu bir biçimde etkileyecektir. Bu yaklaşım, geçmiş olaylardan çok mevcut anda varolan sorunlara yönelir. Bilişsel davranışçı yaklaşımda sürece dahil olan çalışma teknikleri; duygu tanıma, bilişleri saptama, sokratik sorgulama, davranış deneyleri, yüzleştirme, modelleme, gevşeme, davranış antlaşması ve kendine yönerge vermek olarak sıralanır. Bireyin duygusal denge haline gelmesini mümkün kılma ve başa çıkma becerilerini artırma odağındaki bu yaklaşım günümüzde anksiyete dahil pek çok ruh sağlığı ile ilişkili bozuklukta yoğunlukla kullanılmaktadır. Yaklaşım, bilişsel ve davranışçı psikoterapilerin kanıta dayalı teknik ve stratejilerini bir arada ele almayı önceliklendiren bir yol çizmektedir. Bu yolda sevilmezlik, çaresizlik ve değersizlik ile ilişkili temel inançların çözümlenmesi haritanın omurgasını oluşturmaktadır. Aslen, bilişsel davranışçı terapilerin bilimsel yöntemlerin psikoterapi alanında kendini gösterdiği çok sayıda kuram ve uygulamayı içinde barındıran bir çatı kavram oluşu, bilişsel davranışçı terapisti bir bağlamda eklektik bir çalışma tasarımı ortaya koyması yönünde teşvik edici olduğu söylenebilir. Bilişsel davranışçı terapi veya spor ortamlarında daha fazla ifade edildiği veya ele alındığı şekli ile bilişsel davranışçı eğitim Gustafsson ve Lundqvist’in de bildirdiği gibi sporcunun hem performansını hem de iyilik halini artıracak becerileri kullanarak pratik yapmasına yardımcı olmaya yönelir. Özellikle sporcunun kaygısı ile başa çıkma durumlarında fazlasıyla başvurulan bir yöntem olarak düşünülen maruz bırakmanın gerek kaygıya bağlı gelişen sorunlar gerekse kaçınmadan kaynaklanan performans engellerinin aşılmasında etkili olacağının altı çizilmektedir. 409 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Aile Terapileri Aile terapisi, bir aile sistemi bağlamında gerek bireysel gerekse kişilerarası sorunların iyileştirilmesini ifade eder. Spor olgusu içinde aileyi hedef alan terapötik yaklaşım, Hellstedt’nin “atletik aile” kavramı, açık ifade ile sporcu ebeveynleri ve rekabetçi sporlara katılan çocuklarını içeren aile sistemini merkezine alır. Elbet ki, bir sporcu ailesinin kaçınılmaz biçimde sorunlu olması ya da işlevsel olmayan dinamiklerin mahkumu olması söz konusu değildir. Ancak, aile üyelerinden bir ya da daha fazla kişinin odaklarının spor aktivitesine aşırı yoğunlaşması yaşam dengelerinde bir bozulma, bir dengesizlik yaratabilir. Aile üyeleri, çoğu kez ebeveynler, gerçekleşmemiş atletik özlem ve hedeflerini çocuklarına yansıtarak, aşırı derecede baskı altında oldukları gibi aynı zamanda aşırı baskıcı olurlar. Yine, Hellstedt’in önermesinden yola çıkılacak olursa, atletik aile ile çalışmada psikoterapinin dört ortak hedefi bulunmaktadır. Bunlar sırasıyla; uyum düzeyi, duygusal sınırların doğası, nirengi kalıpları ve aile yaşam döngüsündeki gelişimsel engeller olarak sıralanmaktadır. Aile uyumu, bir yandan sunduğu destek ile istikrar kaynağı olurken, diğer yandan da gerginliği ve çatışmayı gizlemeye yardımcı olur. Zimmerman ve Protinsky’nin Haley’in ‘Sıradışı Terapi’ ifadesinden esinlenerek tanım getirdikleri ‘Sıradışı Spor Psikolojisi’ yaklaşımlarında ortaya attıklarına göre aile sistemleri terapi teorileri ve tekniklerinin aileler dışında bir sistem olarak organizasyonlara uygulanabilir olması, bu tekniklerin spor organizasyonlarına da uygulanabilme imkanını teyit etmektedir. Nitekim, Schindler-Zimmerman, Washle ve Protinsky’nin bir üniversite spor takımına uyguladıkları sistem tabanlı yaklaşımda yararlandıkları dairesel sorgulama, yeniden çerçeveleme, ritüeller ve gizli açık yapma benzeri stratejileri içeren dokuz farklı müdahale bunun bir örneği olarak değerlendirilebilir. Zimmerman ve Protinsky, farklı spor takımları tarafından spor danışma oturumlarına getirilen yaygın sorunların; yeme bozuklukları, uyuşturucu kullanımı, performans önündeki zihinsel engeller, korku veya güven kaybı, akademik sorunlar, intihar düşünceleri, ırksal huzursuzluk ve gerilim, takımlardaki koalisyonlar ve aile kökenli konuları içerdiğini bildirmektedirler. Bu bağlamda, aile sistemleri terapi yaklaşımlarının önerdiği tekniklerin takım danışma oturumlarında kullanılabileceği gibi, takımı adeta bir aile sistemi gibi ele almanın oyuncular arasındaki ilişkileri zenginleştirmeye ve takım 410 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & PSİKOTERAPİ uyumunu oluşturmaya, takımda birlik ve bütünlüğü tesis etmeye yardımcı olabileceği söylenebilir. Varoluşçu Psikoterapi Varoluşçu felsefe zemininde yükselen psikoterapi ekolünün ortaya çıkması ve yükselişini hazırlayan başlıca temsilciler Paul Tillich, Ludwig Binswanger, Rollo May, Carl Rogers, Abraham Maslow, Victor Frankl ve Irvin Yalom olarak gösterilmektedir. Varoluşçu terapi insana verilen desteğin bireyin özünde bulunan ölüm, özgürlük, yalıtılmışlık ve anlamsızlık olmak üzere dört temel konuya odaklanan dinamik bir süreçtir. Bu terapötik yaklaşım insanın seçimleri ve eylemlerinde özgür olduğu, tam da bu nedenle seçimleri ve eylemlerinin sorumluluğunu alması gerektiğini savunur. Bu bağlamda bireylerin dört dünya üzerinde varoluşlarını deneyimlediklerini vurgular. Bu dünyalar sırasıyla; biyolojik dünya, insanlar dünyası, öz dünya ve bireyin olmasını istediği dünyadır. Varoluşçu terapist bu dünyalar üzerinde insanın fenemolojik kurgularını incelerler. Varoluşçu terapi, diğer terapi yöntemlerinden farklı olarak belirli yöntemler ya da metotlar üzerinde kurulmamıştır. Bunun en temel nedeni, insanın mekanik bir varlık olarak değerlendirilmemesidir. Tüm yönelim kendisini aldattığının farkında olan bireye özgürlüğünün ve eylemsel sorumluluğun farkındalığını kazandırmaktır. Bu bağlamda, varoluşçu terapinin özünde yaşamda anlam bulma olduğu söylenebilir. Sporcu açısından varoluşçu bir destek almak özellikle genç sporcularda atletik kimliğin oluşturulması sürecinde önemli bir araç olabilmektedir. Richert’in de ifade ettiği gibi, varoluşsal bir bakış açısından, kimlik, eldeki sembollerle, dünyada olma konusundaki örtük, yaşanmış deneyimi yorumlama ve anlamlandırma süreci olarak görülebilir. Öte yandan Kierkegaard’ın benliğin sabit bir varlık olmadığı, aksine insanların ‘var oluşları’ ile kurdukları değişken ve karmaşık ilişkileriyle değişen bir yapı arz ettiği söyleminden yola çıkarak, sporcuların ve spor ortamlarında sporcuların paydaşları olarak yer bulan antrenörler, koçlar ve destekleyici tüm spor insanlarının spor olgusunu yaşamlarının merkezine alabilecekleri öngörülebilir olmaktadır. Bununla birlikte, tüm bu işaret edilen bireyleri bir kriz anı ya da yaşamın ani değişimleri karşısında spora seçenek oluşturan bir 411 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK anlam kaynakları bulunmuyor veyahut göç, yaralanma, spordan ayrılma, emeklilik gibi kritik ve hassas durumlarda, atletik kimliği oluşturan anlam türleri sürdürülemez ise yine bu yöntem üzerinden bir çıkış yolu aramak mümkün olabilir. Ayrıca, varoluşsal psikoterapi araştırma ve uygulamalarının merkezine yerleştirdiği kavramlar üzerinden sporculara cesaret, özgür irade, özgünlük, maneviyat ve anlam ve kaygı benzeri konularda yardım sunabilmektedir. Pozitif Psikoterapi Pozitif psikoloji, günümüzde olumlu duygular ile yaratıcılık, iyimserlik, esneklik, empati, merhamet, mizah ve yaşam doyumu gibi bireyin diğer olumlu yönlerini sorgulayan araştırmaları kuşatan bir şemsiye terim olarak hizmet etmektedir. Pozitif psikoterapi, bu araştırmadan evrimleşen terapötik bir müdahaledir. Pozitif psikoterapi, psikodinamik yaklaşım, varoluşçu-hümanistik yaklaşım, davranışçı yaklaşım ve kültürel terapi yaklaşımı olmak üzere dört ana yaklaşımın etkisi ile ortaya çıkan bütüncül bir yaklaşım olarak tanıtılmaktadır. Peseschkian tüm bu anılan terapi kuramlarını barındırmakla beraber pozitif psikoterapinin kendine has ilke ve müdahale yöntemleri bulunan kaynak-yönelimli ve çatışma-çözüm temelli bir terapötik yaklaşım olduğunu öne sürmektedir. Pozitif psikoterapinin ana odak noktası pozitif olanı bulmak ve belirtileri farklı deyişle rahatsızlıkları pozitif içerikle yeniden yorumlamak ve nihai olarak danışanın yaşamında denge kurmasına destek oluşturmaktır. Gerek kısa süreli gerekse uzun süreli psikoterapötik bir yöntem olarak da kullanılmakta olan pozitif psikoterapinin bir diğer özelliği terapistin danışanı hikayeler; atasözleri, bilgece sözler ve metaforların aracılığı ile de yönlendirmesidir. Pozitif psikoterapideki pozitif terimi gerçek ve belirli olana işaret etmek için kullanılır. Açık söyleyişle çatışmaların bireyler için sadece olumsuz, çözülmesi gereken bir duruma atıfta bulunduğuna ve ayrıca kişinin sahip olduğu yetenekleri fark etmesine yöneliktir. Bu fark etme yetisi insanın bütün fiziksel, zihinsel ve toplumsal işlevlerinin temelini oluşturur. Danışma sürecinin amacı, destek talep edeni uygun ayırımlar yapabilir hale getirmektir. Geleneksel yaklaşımlarda farklı olarak bu yaklaşımda terapist ve 412 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & PSİKOTERAPİ danışan hastalık üzerine değil tam olarak danışanın yeteneklerine odaklanırlar. Bu noktada başvurulan iki temel yetenek sevme ve bilme olarak tanımlanmaktadır. Pozitif psikoterapi her bireyin sevme ve bilme yeteneğine sahip olduğu ilkesine dayanmaktadır. Dolayısıyla, bakış açısında iki temel yetenek sayesinde insanın bedenine, içinde bulunduğu çevreye ve zamana göre farklı yetenekler geliştirdiği ve belirgin bir kişilik yapısının ortaya çıktığı esası vardır. Sevme yeteneği, sevme ve sevilme yeteneği olarak açıklanmaktadır. Bu yetenek, sabırlılık, kendi için zaman yaratma, temas kurma, cinsellik, şefkat sunma ve şefkati alma, güven, umut, inanma, kuşku duyma, birlik içinde olma gibi birincil yeteneklerin gelişmesini sağlar. Birincil yetenekler olarak tanımlanan bu özellikler yakın ilişkilerde kurulan bağlarla hissedilir. Bilme yeteneği ise, öğrenme ve öğretme yeteneği olmaktadır. Bilme yeteneği ile dakiklik, temizlik, düzen, itaat, nezaket, dürüstlük, açıklık, adalet, sıkı çalışma, tutumluluk, güvenilirlik gibi ikincil yetenekler geliştirilir. İkincil yetenekler ise gözlem ve model alma yoluyla kazanılır. Pozitif psikoterapinin bakış açısında öne çıkan bir unsur da bireyin kaçışlarının belirlenmesidir. Bu noktada bedene kaçış, ilişkilere kaçış, geleceğe kaçış ve başarıya kaçış olarak dört unsur terapi sürecinin mihenk noktalarından birini oluşturur. Süreçte değerlendirilen bir diğer husus bireyin etkileşim basamakların da nerede olduğunun tayinidir. Bu basamaklar Peseschkian tarafından bağlanma, farklılaşma ve ayrılma olarak tanımlanmaktadır. Pozitif psikoterapide güçlü yönlere ve kaynaklara odaklanmanın depresyon, madde kullanım bozuklukları ve davranış bozukluklarında iyileşmeyi destekleyici umut verici bir yol olabileceği belirtilmektedir. Buradan hareketle, spor insanlarında da benzer sorunların görüldüğü durumlarda pozitif psikoloji tekniklerinin kullanılmasının terapötik süreçlere katkı sağlayıcı olacağı ifade edilebilir. Öte yandan, pozitif psikoterapinin yeniden çerçevelemeyi eksenine alan yöneliminin özellikle sporcular açısından duygu düzenleme ve zihinsel düzenleme bağlamında olumlu sonuçlar doğuracağını öngörmek çok da yanlış olmayacaktır. Ek olarak, sporcularının sahip oldukları olumsuz öz imaj ve olumsuz beden imgeleri ile ilişkili olarak pozitif psikoterapinin olumlu bir seçenek oluşturacağını da söylemek yerinde olacaktır. Yine farklı branşlarda müsabakaya hazırlık 413 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK bağlamında beden formunda kilo alma ya da verme zorunluluğunun ortaya çıkaracağı beden ile ilişkideki zorluklar ve memnuniyetsizliğin bu bağlamda çalışılabileceği görüşü taşınmaktadır. Son Olarak… Başvurulan terapötik yaklaşım ne olursa olsun özünde sporcunun kendisine yönelik algısında ortaya çıkan çelişik durumlar ve yaşantılar bulunmaktadır. Bu bağlamda, danışmanın temel becerileri arasında terapiyi yapılandırma, yakından ilgilenme, konuşmaya davet, teşvik, duygular ve içeriğin yansıtılması, kişiselleştirme, özetleme, paylaştırma ve bağlama, yüzleştirme ve sessizliktir. Son olarak, sporda alınan desteğin katkı sağlaması bağlamında öne çıkan bazı temel faktörlere vurgu yapmanın yararlı olacağı düşünülmektedir. Şöyle ki; - Psikolojik destek gizlilik ilkesine dayalıdır. - Terapiden yarar sağlamanın en temel bileşeni sporcunun istekliliğidir. - Terapi belli bir gelişme ve iyileşmenin sağlanması bağlamında belli zamanı gerektirmektedir. - Terapi, tek bir görüşmeden ibaret değildir. Bir kerelik görüşmeler psikolojik destek almak ile ilişkili olmamaktadır. - Psikolojik destek yüz yüze iletişim ve etkileşimi gerektirmektedir. - Psikolojik destek uzmanlık gerektiren bir altyapı üzerinden inşa edilen bir ilişkidir. - Psikolojik destek tarafların işbirliğini gerektirmektedir. 414 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & PSİKOTERAPİ BÖLÜM KAYNAKLARI Baron, D. A., Reardon, C. L., & Baron, S. H. (2013). Clinical sports psychiatry. Oxford: Wiley-Blackwell. Beck, A., T. (2001). Bilişsel terapi temel ilkeler ve ötesi. (Ş. Hisli, Çev). Ankara: Türk Psikologlar Derneği. Beck, A. T. (2006). Bilişsel terapi ve duygusal bozukluklar. (A. Türkcan Çev.). İstanbul: Litera. Beck, A. T., Rush, A. J., Shaw, B. F. & Emery, G. (1987). Cognitive therapy of depression. New York: The Guilford Press. Burns, D. (2008). İyi hissetmek. (H. A. Karaosmanoğlu, Çev. Ed.). İstanbul: Psikonet. Champ, F. M., Ronkainen, N. J., Littlewood, M. A., & Eubank, M. (2020). Supporting identity development in talented youth athletes: Insights from existential and cultural psychological approaches. Journal of Sport Psychology in Action, 1-14. Corey, G. (2008). Psikolojik danışma, psikoterapi kuram ve uygulamaları. Ankara: Mentis. Currie, A., & Owen, B. (Eds.). (2016). Sports psychiatry. Oxford University Press. Cüceloğlu, D. (2005). İnsan ve davranışı. İstanbul: Remzi Kitabevi. Goodger, K. & Broadhead, S. (2016). The sports arena. In Currie, A., & Owen, B. (Eds.). Sports Psychiatry (pp. 117-131). UK: Oxford University Press. Heil, J. and Podlog, L. (2012). Injury and performance. In Murphy. S.M. (Ed.), The Oxford Handbook of Sport and Exercise Psychology (pp. 593–617). New York: Oxford University Press. Karageorghis, C. I., & Terry, P. C. (2011). Inside sport psychology. Champaign, IL: Human Kinetics. Karagözoğlu, C. (2006). Sporda psikolojik destek. İstanbul: Morpa Yayınları. Markser, V. Z. (2011). Sport psychiatry and psychotherapy. Mental strains and disorders in professional sports. Challenge and answer to societal changes. European Archives of Psychiatry and Clinical Neuroscience, 261(2), 182. Moran, A. (2012). Thinking in action: Some insights from cognitive sport psychology. Thinking Skills and Creativity, 7(2), 85-92. 415 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Peseschkian, N. 1. (1993). Psychosomatik und positive psychotherapie: Transkultureller und interdisziplinärer ansatz am beispiel von 40 krankheitsbildern (Ungekürzte Ausg.). Frankfurt am Main: FischerTaschenbuch-Verlag. Richert, A. J. (2002). The self narrative therapy: Thoughts from a humanistic/extential perspective. Journal of Psychotherapy Integration, 12(1), 77–104. Smith, R. E., & Smoll, F. L. (1991). Behavioral research and intervention in youth sports. Behavior Therapy, 22(3), 329-344. Voltan-Acar, N. (2015). Yeniden terapötik iletişim: Kişiler arası ilişkiler. Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık. Weinberg, R. S., & Gould, D. (2018). Foundations of sport and exercise psychology. 7Ed. Champaign, IL: Human Kinetics. Zimmerman, T. S., & Protinsky, H. (1993). Uncommon sports psychology: Consultation using family therapy theory and techniques. American Journal of Family Therapy, 21(2), 161-174. 416 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & ANKSİYETE SPORUN KAVRAMSAL TEMELLERİ-5 SPOR & ANKSİYETE Yazar Doktorant. Gamze Yıldırım ARAZ 24. Bölüm 1 Bingöl Üniversitesi, Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu, Bingöl/TÜRKİYE https://orcid.org/0000-0003-4520-3920 gyaraz@bingol.edu.tr 417 1 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK ANKSİYETE Duygular bazen bir sevinç, bazen bir üzüntü, korku, umut, coşku, kin ya da nefret vb. birçok formda yaşam boyu deneyimlediğimiz hatta bazen kontrol edemediğimiz durumlardır. İnsanoğlu bu deneyimlerinden hem fiziksel hem de psikolojik olarak etkilenmektedir. Yaşanılan duygunun miktarı, yoğunluğu ve süresi çok önemlidir ve aşırı boyutlara taşındığında patolojik bir hal alabilir. Anksiyete geçmişten günümüze var olan kaçınılmaz duygulardan biri olarak hem tehlikelerden korunmak için bir yol hem de psikolojik bozukluklara sebep olabilecek bir mekanizmadır. Stres altında bireyin verdiği tepki ya da tedirginliğe sebep olabilecek bir durum (olay) karşısında uyarıcı rolünü üstelenir ve sadece tehlike durumlarında değil insan ilişkilerinde yaşanan olumsuz durumlar da anksiyeteyi tetikleyebilir (Güleç ve Köroğlu, 1997). Bireyin olası ya da gerçek bir tehlikeye karşı savaşmasına yardımcı olarak hayatta kalabilmesi için alarm sistemlerinin harekete geçmesini sağlayan, şiddeti dengelenebilen bir uyarılmışlık hali de anksiyete olarak tanımlanabilir (Rosen vd., 1998). Korku, huzursuzluk, kaygı ve tasalanmayla ilgili olumsuz deneyimlerle ilişkili bilişsel, duygusal, davranışsal ve bedensel bileşenleri olan fizyolojik ve ruhsal bir durum olarak anksiyete genellikle bireyin tanımlayamadığı, gözlenemeyen bir durum tarafından tetiklenmesiyle, gözlenebilen tehlikeler sonucu ortaya çıkan korkudan ayrılmaktadır (Arne, 2000). Freud, anksiyetenin bireyin benliğine ilişkin bir tehlike karşısındaki yorumu, tehdidin sona ermesi amacıyla savunma ve bastırma mekanizmalarının düzenleyicisi olarak dürtü ve içgüdüler sonucu ortaya çıkan gücün etkisizleştirilmesiyle yaşandığından bahsetmiştir (Köknel, 1998). Cüceloğlu, bireyin bir olayın sonucunu bilememesi, çevresi tarafından yargılanma endişesi duyması, üzüntü, korku, başarısızlık, çaresizlik gibi güçlü duygular ya da heyecanlardan bir veya birden fazlasını bir arada yaşaması sonucu ortaya çıkan durumu anksiyete olarak açıklamıştır (Cüceloğlu, 1990). Sebebi belirsiz, bilinmeyen, içten gelen, korku, kaygı, kötü bir şey olacağını düşünme duygusu olan anksiyete, dıştan ya da içten gelen tehlike veya olası tehlike beklentisi neticesinde meydana gelen, anlık ya da uzun süreli gerçekleşebilen bir tepkidir ve çoğunlukla kişinin işlevselliğinin bozulmasına sebep olabilir (Nolen-Hoeksema, 2009). 418 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & ANKSİYETE Anksiyete normal ve anormal olmak üzere iki şekilde tanımlanabilir. Normal anksiyete; yaşanılan durumlar karşısında bireyi daha maharetli ve işlevsel hale getiren koruma mekanizmalarının en önemlilerinden biridir. Riskli durumlardan kaçınılmasında veya onlarla mücadele edilmesinde ortaya çıkar ve kısa süre gerçekleştiğinde faydalı bir tepkidir. Anormal anksiyete ise; belirli bir tehlike durumu olmadan ya da herhangi bir tehlike durumunda aşırı derece ortaya çıkan, çok uzun süren hatta sonlandıramayan patolojik bir hal alan anksiyete durumudur (Stanley, 2000; Uzbay, 2002). ANKSİYETE BOZUKLUKLARI Anksiyete toplumda en sık rastlanan ruhsal hastalıklardan birisidir. Yapılan araştırmalar da anksiyete bozukluğunun yaşam boyu yaygınlık oranı %29 dur (Kessler ve ark., 2010). Çoğunlukla erken yaşlarda yaşanan anksiyete bozukluğu için en riskli dönem 10-25 yaş aralığıdır (Öztürk ve Uluşahin, 2011). Kadınlar ve düşük gelir seviyesine sahip bireyler için de risk oranı oldukça yüksektir (Sareen ve ark., 2011; Kessler ve ark., 2005). Bununla birlikte yaşam boyu anksiyete bozukluğu teşhisi konulan hasta bireylerin %75’lik büyük bir kısmının farklı bir ruhsal hastalığı daha olduğu bildirilmiştir (Michael ve ark., 2007). Türkiye Ruh Sağlığı Profiline göre ise, bir yıllık dönemde anksiyete bozuklukları %6,7 oranındadır (Kılıç, 1998). Amerikan Psikiyatri Birliği (2013) (APA)’nın açıklamasına göre anksiyete, kişinin bilinçli kısmında meydana gelen ve hissedilebilen bir tehlike sinyalidir. Bu tehlike çevresinden, kişinin içinden, bağımlı veya bağımsız olarak ortaya çıkabilir. APA’nın psikiyatrik rahatsızlıkları tanılamak için kullandığı yöntem olan DSM-5’te (2013) anksiyete bozuklukları aşağıdaki şekilde sınıflandırılmıştır; • Maddenin yol açtığı kaygı bozukluğu • Yaygın kaygı bozukluğu • Agorafobi • Panik bozukluğu • Sosyal fobi • Özgül fobi • Seçici konuşmazlık • Ayrılma kaygısı bozukluğu 419 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK ANKSİYETE NEDENLERİ İnsanlar antik çağlardan beri anksiyetenin sebeplerini ve anksiyete ile mücadele yollarını bulmaya çabalamışlardır. O dönemlerde anksiyetenin nedeni olarak kötü ruhlar, tanrılar ve büyüler görülürdü (Özer, 2006). Günümüzde ise anksiyete bozukluklarının sebepleri incelediğinde çeşitli sonuçlara ulaşılmıştır. Sullivan, anksiyetenin sebebi olarak bireyler arası ilişkileri vurgulamıştır. Ona göre insan hem bağımsızlık ihtiyacı olan hem de sevgi ve yakınlık isteyen bir varlık olarak değer verdiği bireyler tarafından kabul görmek ve onaylanmak ister. Eğer bunun tam tersini deneyimlerse anksiyete geliştirebilir (Sullivan, 1948). Cüceloğluna göre, anksiyete sebepleri kişi ve topluma göre farklılıklar sergilese de bu duygunun yaşanmasına neden olan durumlar şu şekilde açıklanabilir; • Desteğin kaybolması: Bireyin sosyal desteğini kaybetmesi ve alıştığı ortamdan uzaklaşması sonucunda ortaya çıkar. Örneğin tayini çıkan bir kişinin evinden, komşularından, akrabalarından uzaklaşarak yoksun kalması sonucunda oluşur. • Olumsuz sonucu beklemek: Bireyin yeterli hazırlık sürecini yapmadığını ve hazır olmadığını düşündüğü bir müsabakaya çıkması ya da bir sınava girmesi gibi durumların meydana getireceği olumsuz bir neticeyle karşılaşılacağı beklentisi oluştuğunda gerçekleşmektedir. • İçsel çelişki yaşamak: Bireyin inandığı veya önemsediği düşünce şekliyle çelişen davranışlar sergilemesi sonucunda yaşadığı çelişkiyi ortadan kaldıracak çözüm yolunu bulana kadar geçen sürede ortaya çıkmaktadır. • Belirsizlik: Bireyin gelecekte ne olacağını bilememesi sonucu ortaya çıkar (Cüceloğlu, 1990). ANKSİYETE BELİRTİLERİ Anksiyete bozukluklarının en belirgin ortak özelliği net bir stres sebebi ya da tehlike olmadan kendiliğinden ortaya çıkan bilişsel, fiziksel, davranışsal ve duygusal belirtilerinin olmasıdır. Bu belirtiler; 420 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & ANKSİYETE • Bilişsel Belirtiler: Ölüm korkusu, odaklanma güçlüğü, tehlikeleri abartma, dikkat dağınıklığı, aşırı uyarılma, gerçeklik duygusunu kaybetme, kontrolünü yitirme kaygısı ve bedensel olarak zarar görme endişesi vb. • Duygusal belirtiler: Korku, endişe, huzursuzluk ve panik duygusu vb. • Davranışsal belirtiler: Anksiyeteye sebep olan olaylardan kaçma ya da kaçınma, öfke, donakalma vb. • Fizyolojik belirtiler: Nolen-Hoeksema (2009), bu belirtileri altı başlık altında toplamıştır, • Nörolojik: Bayılmalar veya bayılma hissi, tremor, motor huzursuzluk, baş dönmesi, kas gerginliği • Cilt belirtileri: Terleme, sıcak basması, kızarma • Genitoüriner sistem: Sık idrara çıkma, cinsel isteksizlik • Gastrointestinal sistem: Kusma, yutma güçlüğü, karın ağrısı, bunaltı, ishal • Solunum sistemi: Oksijen borçlanması, nefes darlığı, boğulma hissi, boğazda düğümlenme • Kardiovasküler sistem: Yüzde kızarma ya da soluk renk, kan basıncında değişimler. (Nolen-Hoeksema, 2009) SPOR VE ANKSİYETE Sağlıklı yaşamın, bireyin beden ve ruh sağlığını iyileştirmenin en temel faktörlerinden biri olarak görülen spor ve bireye etkileri yukarıda detaylı bir şekilde açıklanan anksiyete yakın ilişkili kavramlardır. Hem spor hem anksiyete bireyi fiziksel, psikolojik ve sosyal yönden etkilerken birbirleri ile de etkileşim içindedir. Spor ve anksiyete arasındaki ilişki birçok araştırmaya konu olmuş ve bu çalışmalar neticesinde farklı sonuçlara ulaşılmıştır. Bazı araştırmalar sporun anksiyetenin azaltılmasında ya da ortadan kaldırılmasında etkili bir yol olduğunu savunurken, bazı araştırmalarsa kazanma odaklı ve rekabete dayalı gerçekleştirilen yoğun spor müsabakalarının anksiyeteyi tetikleyerek anksiyete bozukluklarına sebep olabileceğini bildirmiştir (Akandere, 1999; Bayraktar ve Kurtoğlu, 2011). 1996 yılında 14 – 16 yaş aralığındaki bir grup öğrenci dahil edilerek gerçekleştirilen ve spor etkinliklerinin uzun soluklu etkilerinin incelendiği bir araştırma sonucunda, spor yapan öğrencilerin anksiyete genel semptom ve 421 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK anksiyete indekslerinin sedanter öğrencilerden anlamlı derecede düşük olduğu görülmüştür (Çekin ve ark., 1996). 2002 yılında gerçekleştirilen başka bir çalışmada ise, spor yapan öğrencilerin sedanter öğrencilerden daha düşük depresyon ve anksiyete skorlarına sahip olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Kirkcaldy ve ark., 2002). Benzer şekilde Kuyulu ve Beltekin (2020) tarafından üniversite öğrenci grubunda gerçekleştirilen bir çalışmada, sedanter öğrencilerin sosyal görünüş anksiyete düzeyleri spor yapan öğrencilere oranla anlamlı derecede yüksek bulunmuştur. Anksiyete, mevcut durumun sonuçlarının tahmin edilememesi veya belirsizliğiyle ortaya çıkabilen ve insanı bilişsel ve duygusal olarak olumsuz etkileyebilen gerginlik ve huzursuzluk hali olarak açıklanır (Somers ve ark., 2006; Özdemir ve Tatar, 2019). Spordaki rekabetçi ortamın oluşmasında temel bileşenlerden biri olarak anksiyetenin seviyesi oldukça önemlidir. Ayrıca sporcuların üst seviye performansa ulaşabilmeleri için yoğun antrenmanların yanı sıra fiziksel ve psikolojik özelliklerini de geliştirmeleri gerekmektedir (Kılınçlarslan ve ark., 2019). Aşırı yüksek veya düşük anksiyete seviyesi sportif performansta en üst noktalara ulaşmayı engelleyebilir. Ancak belirli seviyedeki kontrol edilebilir anksiyete sportif performansın desteklenmesinde faydalı olabilir (Devinder, 2008; Kamlesh, 2011). Sportif performans sergileyen elit sporcular açısından yoğun baskılar yaşadıkları spor ortamında stresli durumlarla başa çıkabilmek ve anksiyeteyi yönetebilmek, becerilerini üst seviyede sergileyebilmek için çok önemlidir (Bali, 2015). Sporu meslek olarak benimsemiş profesyonel sporcular için iyi performans göstermeleri gerektiği baskısı ve spor müsabakalarının sonuçlarındaki belirsizlikler potansiyel olarak tehdit edici durumlara dönüşebilir ve yüksek anksiyete seviyelerini ortaya çıkarabilir. Sporcular arasındaki cinsiyet farkının yarattığı fiziksel farklar da anksiyeteyi etkileyebilir (Kılınçarslan ve ark., 2019). Martens ve arkadaşlarına göre bu durumda anksiyetenin iki ana bileşeni vardır; bilişsel anksiyete (kişinin performansı hakkında endişelenme düşünceleri) ve somatik anksiyete (kişinin kişisel algısı, fizyolojik uyarılması, örneğin sinirlilik, gerginlik, kalp atış hızındaki değişiklikler) (Marten ve ark., 1990). Anksiyete spor aktivitelerinden uzaklaşma yaşanmasına, spordan daha az zevk alınmasına, performansın bozulmasına ve hatta spor etkinliklerinin sonlandırılmasına sebep olabilir (Gould ve ark., 1982; Scanlan 422 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & ANKSİYETE ve ark., 2005; Hanin, 2000). Örneğin futbolda bir penaltı vuruşu ya da hentbolda bir 7 metre atışı gibi önemli anlarda anksiyete sporcunun performansını olumsuz etkileyebilir. Sporcularda anksiyeteye sebep olabilecek durumlar; Fiziksel Yetersizlik: Sporcunun müsabaka öncesi herhangi bir sakatlık yaşaması veya yeni atlatılan bir sakatlık sonrası eski gücünü tekrar toplayamadan, gerekli hazırlıklarını tamamlayamadan zorlu bir rakibe karşı mücadeleye çıkmak zorunda kalması, yetersizlik hissine sebep olarak anksiyete seviyesinin artmasına neden olacaktır. Özellikle müsabaka esnasında bu seviye doruklara ulaşabilir ve sporcu olumsuz şekilde etkilenebilir. Fiziksel Koşullar: Sporcunun her zaman antrenman yaptığı veya müsabakalara çıktığı ortamdan farklı bir ortamla karşılaşması anksiyeteye sebep olabilir. Zemin, malzeme, ısı ve ışıklandırma değişiklikleri gibi durumlar örnek gösterilebilir. Yüksek Baskı: Sporcuların müsabaka öncesi yaşadıkları çeşitli baskılar psikolojik olarak etkilenmelerine ve anksiyete seviyelerinin artmasına sebep olabilir. Bu baskılar seyirci, medya, spor yönetici vb. tarafından olabileceği gibi galibiyet primi, kazanılacak bir galibiyet sonucu takım veya sporcunun terfi alma ihtimali gibi durumlarda olabilir. Negatif Beklentiler: Sporcunun kendini hazır hissetmemesi ve müsabaka sonucuna dair olumsuz fikirlere sahip olması anksiyeteye sebep olabilir ve bu olumsuz düşünceler oluşan anksiyetenin kontrol edilebilmesini engelleyerek yıkıcı sonuçlara sebep olabilir. Kötü Gününde Olmak: Müsabaka esnasında sporcular başarılı performanslarını sahaya yansıtamadıklarında ve yapmak istediklerini harekete dönüştüremediklerinde umutsuzluğa kapılabilir ve iyi bir gün geçirmedikleri düşüncesini kapılmaları sonucu tetiklenen anksiyete seviyelerinin artmasıyla kazanma hırslarını kaybedip mücadele azminden uzaklaşarak oyunu bırakabilirler. Antrenör Tarafından Yapılan Eleştiriler: Antrenörler tarafından yapılan eleştiriler çoğunlukla sporcunun toparlanmasına fayda sağlayarak 423 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK motivasyonunu arttırsa da yoğun ve sürekli hale gelen eleştiriler baskıyı arttırarak yüksek anksiyeteye sebep olabilir. Alışılmadık Teknikte Oynayan Bir Rakip: Müsabaka esnasında farklı teknikleri üst seviyede uygulayan bir rakibe karşı mücadele eden ve bu tekniklere karşı çözüm üretmeyi başaramayan bir sporcu umutsuzluğa kapılarak anksiyete geliştirebilir. Rakibin Konsantrasyon Bozan Hareketleri: Rakip sporcu veya antrenörün mola alarak ya da sportmenlik dışı hareketler sergileyerek sporcuları oyundan düşürmeye çalışması ve sporcunun bu durumla başarılı bir şekilde mücadele edemeyişi sonucu performansında düşüş yaşaması anksiyete seviyesinin artmasına sebep olabilir. Isınma Sırasında Rakibi Gözlemlemek: Müsabaka öncesi ısınma evresinde rakip takım oyuncularını izleyen bir sporcunun rakibin kendisinden ya da takımından güçlü olduğu izlenimine kapılması ve endişe duyması anksiyetesinin artmasına sebep olabilir. Doğru Karar Alma: Birçok farklı sebeple anksiyete seviyesi artan sporcular doğru kararlar alma ve uygulama noktasında sorun yaşarlar. Müsabaka öncesi, sonrası veya esnasında rahatlıkla karar veremez veya istedikleri hareketleri doğru bir şekilde sergilemez hale gelebilirler. Hatta yaşanan baskı sporcuların sportmenlik dışı hareketler sergilemelerine sebep olabilir. Tecrübe: Yukarıda açıklanan birçok örnekte neden sonuç ilişkisine dayandırılarak sporda karşılaşılan durumlar ve anksiyete arasındaki ilişki açıklanmaya çalışılmıştır. Genel olarak olumsuz etkileşim içinde olan bu durumların aksine sporda tecrübe faktörü anksiyeteyi olumlu şekilde etkilemektedir. Yıllar içerisinde kazanılan deneyimler sonucu sporcu hem kendini daha iyi tanımayabilir ve kontrol becerisini geliştirebilir hem de sıkıntılı, stresli durumlarla baş etme kapasitesini arttırabilir. Bunun sonucunda da anksiyetesini azaltabilir veya kontrol edebilir. Tecrübe ve anksiyete arasındaki bu etkileşimle birlikte sporcular gerçek performanslarını sahaya yansıtarak mücadele güçlerini doruk noktalara taşıyabilir. Spor ve anksiyete arasındaki etkileşimin incelediği çalışmalar sonucu elde edilen farklı sonuçlar açısından bu iki kavram ile ilgili kesin ve net bir sonuç bildirmek yanlış olacaktır. Bireysel farklar, ortamlar, geçmiş 424 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & ANKSİYETE deneyimler, fiziksel özellikler, sosyal çevre vb. birçok faktör bu iki kavramı etkiyebilir ve farklı sonuçlar elde edilmesine sebep olabilir. Bu durum her çalışmanın veya bireyin kendi özelinde incelenmesi gerekliliğini doğurmaktadır. Geçmişte olduğu gibi gelecekteki çalışmalar açısından da spor ve anksiyete ilişkisi popüler bir konu olmaya devam edebileceği düşülmektedir. BÖLÜM KAYNAKLARI Akandere M. (1999). Kaygı ile Başa Çıkmada Sporun Etkisinin Kardeş Sayısı Açısından İncelenmesi. Atatürk Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Bilimleri Dergisi, Cilt:1, Sayı:1, 21-24. Amerikan Psikiyatri Birliği (APA) (2013). DSM-5 tanı ölçütleri başvuru el kitabı. E. Köroğlu (çev.). Ankara: Hekimler Yayın Birliği. Arne O. (2000). Fear and Anxiety: Evolutionary, Cognitive and Clinical Perspectives. of H, Press eNYTG, editors. Bali A. (2015). Psychological factors affecting sports perfor-mance. Int J Phy Edu Sports and Health 1(6):92-95. Bayraktar B, Kurtoğlu M. (2011). Sporda Performans ve Performans Artırma Yöntemleri. Doping ve Futbolda Performans Artırma Yöntemleri. İstanbul: Ajansmat Matbaacılık. Cüceloğlu D. (1990). İnsan ve Davranışı. İstanbul: Remzi Kitabevi. Çekin M, Tatar Y, Torun K. (1996). 14–16 Yaş grubunda spor–anksiyete ilişkisinin SCL–90 ile araştırılması. Yeni Symposium Dergisi, 34:43–5. Devinder KK. (2008). Textbook of Applied Measurement Evalua-tion and Sports Selection. Delhi: Sports and Spiritual Sci. Pub., p.530. Gould D, Feltz D, Horn T, Weiss M. (1982). Reasons for discontinuing involvement in competitive youth swimming. Journal of Sport Behavior, 5, 155–165. Güleç C, Köroğlu E. (1997). Psikiyatri Temel Kitabı. Ankara:1. Baskı, Hekimler Yayın Birliği. Hanin Y L. (Ed.) (2000). Emotions in sport. Champaign; IL: Human Kinetics. Kamlesh ML. (2011). UGC-NET Digest on Papers II & III Physical Education. New Delhi: Khel Sahitya Kendra . Kessler, R. C., Ruscio, A. M., Shear, K., Wittchen, H.U. (2010). Epidemiology of anxiety disorders. M. B. Stein & T. Steckler (Eds.).In Behavioral 425 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK neurobiology of anxiety and its treatment. Currenttopics in behavioral neurosciences. New York: Springer Science,21-35. Kılıç, C. (1998). Türkiye Ruh Sağlığı Profili: Erişkin nüfusta ruhsal hastalıkların yaygınlığı, ilişkili faktörler, yeti yitimi ve ruh sağlığı hizmeti kullanımı sonuçları. Ankara: T.C. Sağlık Bakanlığı. Kılınçarslan G, Genç H, Bayrakdar A, Kayantaş İ. (2019). Investigation of basketball ability levels and some performance characteristics of male and female students. Manas Sosyal Araştırmalar Dergisi, 8 (Ek Sayı 1): 1336-1344. Kılınçarslan G, Genç H, Kayantaş İ, Bayrakdar A. (2019). Türk erkek U-20 buz hokeyi milli takımının somatotip yapısının incelenmesi. Spor Bilimleri Alanında Araştırma ve Değerlendirmeler 1, 125-136. Kirkcaldy BD, Shephard R, Siefen G. (2002). The relationship between physical activity and self–image and problem behaviour among adolescents. Soc Psychiatry Psychiatr Epidemiol, 37: 544–50. Köknel Ö. (1998). Zorlanan İnsan. İstanbul: Altın Kitaplar Yayınevi. Kuyulu İ, Beltekin E. (2020). Üniversite Öğrencilerinin Sosyal Beceri ve Sosyal Görünüş Kaygı Düzeylerinin İncelenmesi (Spor Bilimleri Fakültesi Örneği). Sporda Bilimsellik ve Akademik Yaklaşımlar-2. Ankara: Gece Kitaplığı Yayınevi. Martens R, Vealey R S, Burton, D. (1990). Competitive anxiety in sport. Champaign, IL. Human Kinetics. Michael, T, Zetsche U, Margraf, J. (2007). Epidemiology of anxiety disorders. Psychiatry. 6, 136-142. Nolen-Hoeksema, S. (2009). Abnormal Psychology. New York: McGraw Hill Higher Education. Özdemir H, Tatar A. (2019). Genç yetişkinlerde yalnızlığın yordayıcıları: Depresyon, kaygı, sosyal destek, duygusal zeka. Kıbrıs Türk Psikiyatri ve Psikoloji Dergisi, 1(2):93-101. Özer Ş. (2006). Anksiyete ve Anksiyete Bozukluklarının Kısa Tarihçesi. Ankara: Türkiye Psikiyatri Derneği Yayınları. Öztürk, M. O, Uluşahin A. (2011). Ruh Sağlığı ve Bozuklukları. Ankara: Nobel Tıp Kitabevleri. Rosen JB, Schulkin J. (1998). From normal fear to pathological anxiety. Psychol Rev, 105(2): 325-50. 426 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & ANKSİYETE Sareen, J., Afifi, T.O., McMillan, K.A., Asmundson, G.J.G. (2011). Relationship between house holdin come and mental disorders: Findings from a population-based longitudinal study. Archives of General Psychiatry. 68, 419-426. Scanlan, T. K., Babkes, M. L., & Scanlan, L. A. (2005). Participation in sport: A developmental glimpse at emotion. In J. L. Mahoney, R. W. Larson, & J. S. Eccles (Eds.), Organized activities as contexts of development: Extracurricular activities, after-school and community programs. Mahwah, NJ: Lawrence Erlbaum. Somers JM, Goldner EM, Waraich P, Hsu L. (2006). Prevalence and ıncidence studies of anxiety disorders. A systematic review of the literature. Can J Psychiatry, 51:100-103. Stanley MA. (2000). Anxiety disorders. Clin Psychol Rev. (20):731-54. Sullivan, H. S. (1948). The meaning of anxiety in psychiatry and in life. Psychiatry:Journal For The Study of Inter Personal Processes,11:1-13. Uzbay İ. (2002). Anksiyetenin nörobiyolojisi. Klinik Psikiyatri Dergisi. (5):5-13. 427 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK 428 SPORUN KAVRAMSAL TEMELLERİ-5 SPOR & DEPRESYON Yazar Dr. Selma ÇAVDAR 1 25. Bölüm 1 Trabzon Üniversitesi, Spor Bilimleri Fakültesi, Trabzon/TÜRKİYE https://orcid.org/0000-0001-8326-9942 selmasoyyigit@hotmail.com 429 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK GİRİŞ Günümüzde sporun fiziksel performans gelişiminin yanı sıra insan sağlığı üzerine olumlu etkileri olduğu da bilimsel çalışmalarla kanıtlanmıştır. Düzenli spora katılım her yaş grubundan insan için fiziksel ve psikolojik yarar sağlamaktadır. Özellikle son yıllarda spor yapmanın psikolojik açısından antidepresan etkisi yarattığı ve bir çok psikolojik sağlık probleminin tedavisi için önerilen bir aktivite olduğu ifade edilmektedir. Kitabımızın bu bölümünde depresyonu tanımlayarak spor yapmanın depresyona karşı etkisi incelenmiştir. Spor ve Depresyon Depresyon; olumlu bir etkinin yokluğunda; duygusal, bilişsel, fiziksel ve davranışsal olarak gözlemlenen kalıcı bir ruh hali düşüklüğüdür. Depresyon dünya çapında 121 milyon yetişkini etkileyen, hastalıklar sıralamasında 4. sırada yer alan yaygın bir hastalıktır. Depresyon önemli bir morbidite ve mortilite nedenidir, anjin veya artrit gibi hastalıklarla karşılaştırıldığında sağlık durumundaki düşüşe olan etkisi çok daha büyüktür. Spor Depresyona Nasıl Katkı Sağlar? Depresyon genellikle, antidepresanlar ve psikolojik tedavi kombinasyonu ile tedavi edilir. Antidepresanlar depresyon tedavisinde ilk sırada yer almaktadır. Fakat antidepresanların olumsuz yan etkileri ve ruhsal iyileşmenin gecikmesi gibi durumlarda yaşanabilmektedir. Psikolojik terapinin etkili olabilmesi için, motivasyonun sağlanmış olması çok önemlidir. Depresyon, alternatif tedaviler aramaya neden olan çok güçlü bir problemdir. İnsanların bu arayışa girmesine, tedavilerin yeterince memnun edememesi, uygulanan tedavinin etkili olacağına inançlarının olmaması neden olabilir. Bu arayışlar sonucunda; depresyon durumunu yönetmek için, müzik, ışık tedavisi, akupunktur, aile terapisi, gevşeme ve spor (egzersiz) gibi alternatif terapilere ilgi artmaktadır. Egzersiz ve spor; fiziksel uygunluğun bir veya daha fazla bileşenini iyileştirmek veya sürdürmek için yapılan planlı ve tekrarlayan vücut hareketi olarak tanımlanır. Sporun depresyon üzerindeki etkisi, onlarca yıldır araştırma konusu olmuştur ve birçok araştırmacı ve klinisyen tarafından sporun (egzersizin) depresyon tedavisinde etkili olduğuna inanılmaktadır. 430 Ulusal Ruh Sağlığı Hizmet Merkezi tarafından yayınlanan rapora göre, egzersiz depresyonlu kişiler için bir tedavi yöntemi olarak kullanılmalıdır. NICE kılavuzu, hafif ve orta dereceli depresyon için hafif yoğunlukta, 10 ila 16 hafta boyunca haftada üç gün 45 dk süreyle egzersiz programlarının uygulanmasını önermektedir. Gözlemsel çalışmalar, düşük yoğunluklu egzersiz ve aktivitelerin depresyonla ilişkili olduğunu göstermiştir. Spor ve depresyon arasındaki ilişki, nedensellik kavramı ile kesin olarak açıklanamazken; egzersizin depresyona iyi gelmesinin anlaşılabilir birçok nedeni söz konusudur. Spor ve ileri seviyede beceri kazanımı, negatif duygu ve düşüncelerin uzaklaştırılmasına yardımcı olur. Sporla birlikte sağlanan sosyal temas işleyen mekanizmanın bir parçası olabilir. Craft (2005)’e göre spor, kişinin öz yeterliliğini, özgüvenini destekleyen antidepresan bir etkiye sahiptir; egzersizle birlikte ruh halinde iyileşme yaşayan kişiler 3-9 hafta egzersize devam ettikten sonra daha yüksek öz yeterlilik seviyelerine ulaşabilirler. Öz yeterlilik genel, öznel iyi oluşun en güçlü belirleyicilerinden biri olan benlik saygısı ile bağlantılıdır. Düşük benlik saygısının da akıl sağlığı ile yakından ilişkili olduğu düşünülmektedir. Egzersiz de yeni sinir hücrelerinin büyümesini, var olan sinir hücrelerinin sağlığının korunmasını ve hücreleri iyileştirici etkisi olduğu bilinen proteinlerin salınmasını sağlar. Spor ve fiziksel aktivitenin, endorfin ve monamin seviyelerinde değişiklikler ve stres hormonu olan kortizol seviyelerinde azalmaya neden olma gibi fizyolojik etkileri vardır ve tüm bu değişiklikler kişinin ruh halini iyileştirebilir. Spor Neden Önemlidir? Çeşitli sistematik inceleme ve meta-analizler egzersizin depresyon üzerindeki etkisini araştırmışlardır. Sporun depresyon üzerinde etkili olduğu sonucuna ulaşılmış, fakat sporun bir tedavi biçimi olarak kullanılabilmesi için daha kesin sonuç olması gerektiğini öne süren meta-analiz çalışmaları da vardır. Sporun depresyon üzerindeki karmaşık ve çok yönlü etkilerini ve spesifik depresif belirtilerin azalmasındaki etkilerini anlamak için değerlendirilmesi gereken semptomlar sınıflandırılmıştır. Depresyon belirtileri; bilişsel, duygusal, motivasyonel ve somatik belirtiler olmak üzere kategorize edilmiştir. Bu kategoriler: 431 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Bilişsel Belirtiler Duygusal Belirtiler *Yürütücü Fonksiyonlar *Özsaygı *Çalışma Belleği *Depresif Ruh Hali Motivasyonel Belirtiler Somatik Belirtiler *Anhedonia *Uyku Bozukluğu *Psikomotor Gerilik *Kronik Ağrı-Sızı Sporun/Egzersizin Depresyon Belirtilerine Etkileri Depresyonun başlıca belirtileri arasında, karamsar bir ruh hali, düşük benlik saygısı, sinirlilik durumu, nörolojik eksiklikler, konsantre olma güçlükleri, psikomotor gerileme, artan ve sürekli yorgunluk hali, uyku ve iştahla ilgili anormallikler vardır. Depresyon hastaları genellikle; kilo kaybı, uyku bozuklukları, ağrı, psikomotor ajitasyon veya gerilik, enerji kaybı ve somatik şikayetlerde bulunurlar. Sporun gösterdiği antidepresan etkisi, şu anda depresyon tedavisinde kullanılan mevcut ilaçlara alternatif bir yöntem olarak kullanılacak kadar da güçlüdür. Spor, yaşlanma ile birlikte beyinde meydana gelen problemleri gidermek için yardımcı bir yöntem olarak kullanılır, beyindeki bilişsel süreçlerin güçlenmesine katkı sağlar. Egzersizle birlikte genellikle belirtiler hafifler; McKercher ve ark. yaptıkları bir çalışmada orta şiddetli aktivitelere katılan genç yetişkin kadınlarla sedanter kadınların depresif belirtilerini karşılaştırmış ve spor yapan kadınların %50 daha düşük depresif semptomlara sahip olduğunu tespit etmişlerdir. Sporun yaşlanmayla birlikte ortaya çıkan Alzamier, Parkinson ve travmatik beyin hasarı gibi hastalıklara faydalı olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Bilişsel Belirtilere Etkisi Sporun çocuklar, ergenler, yetişkinler ve yaşlıların bilişsel işlevleri üzerinde çok net ve kritik faydaları vardır. Fiziksel hareketsizlik genellikle nörobilişsel performans üzerinde olumsuz etkiye sahiptir. Egzersiz ve spor özellikle yaşlanmayla birlikte ortaya çıkan bilişsel gerileme ve hafıza işlevleri 432 ile ilgili eksikliklere karşı koruma sağlar. Örneğin; demans hastalığı olan yaşlı bireylerin sporla birlikte, hastalıklarının belirtilerinde azalma olduğu görülmüştür. Hars ve ark. 6 ay boyunca haftada bir kez müzik temelli egzersiz programı uygulanan yaşlı bireyleri egzersiz programı uygulanmayan yaşlı bireylerden oluşan kontrol grubu ile karşılaştırdıklarında, egzersiz programına dâhil olan yaşlı bireylerin daha gelişmiş bilişsel becerilere ve daha düşük anksiyete derecesine sahip olduklarını tespit etmişlerdir. Egzersizin hem akıl yürütme ile ilgili bozukluklara hem de depresyon durumuna iyi geldiği gözlemlenmiştir. Uzun süreli, düşük ve orta yoğunluklu egzersiz beynin akıl yürütme ile ilgili olan bölgesinin işlev kapasitesini artırır. Duygusal Belirtilere Etkisi DSM-IV tanımlamasına göre, değersizlik duygusu, düşük benlik saygısı ve depresif bir ruh hali depresyonun temel belirtileridir. Sporun benlik saygısı üzerindeki etkisi kanıtlanmıştır. Yapılan deneysel çalışmalar, benlik saygısının spora katılımla birlikte doğru orantılı olarak arttığını göstermiştir. Spor ve vücut algısı arasındaki ilişkiyi yansıtan birçok çalışma yapan Sonstroem, egzersiz programına katılımın benlik saygısı puanlarını da artırdığını belirten 16 çalışma yapmıştır. Sporun benlik saygısına olan olumlu etkileri çocuklar ve ergenler için de aynıdır. Ekeland, Heion ve Hagen, 3 ila 20 yaş arasındaki bireylerle yaptıkları çalışmalarında, daha çok spor yapan çocuk ve gençlerin özgüven duygularının daha yüksek olduğunu ve fiziksel olarak da daha sağlıklı olduklarını gözlemlemişlerdir. Sporun özgüven, benlik saygısı üzerinde küçük ama çok önemli bir etkisi vardır. Motivasyonel Belirtilere Etkisi Depresyon durumunda, genel anlamda zevk alamama, psikomotor gerilik ve anhedoni motivasyonel belirtiler olarak kabul edilir. Zevk alma yetersizliği olan anhedonia, majör bir depresyon belirtisidir ve hem klinik hem de laboratuvar koşullarında gözlenmiştir. Koşu sporunun ödüllendirici ve anti-anhedonik etkisinin olduğu gözlemlenmiştir. Örneğin, Leventhal, regresyon analizi kullanarak üniversite öğrencileri üzerinde yaptığı kesitsel bir çalışmada; anhedonia düzeyinin egzersizle ters orantılı olduğunu bulmuştur. Trivedi ve ark. sporun; bilişsel işlevler, depresif ruh hali, iştah, yaşam kalitesi ve anhedonia gibi semptomlarla ilgili tedavilerin sonuçlarını olumlu yönde etkilediğini belirtmiştir. Nörolojik hastalık yaşayan bireylerde 433 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK psikomotor gerilik görülür. Düzenli egzersiz, fiziksel aktivite ve spora katılım bu hastaların motivasyonlarını artırır ve psikomotor geriliğin semptomlarını iyileştirir. Somatik Belirtilere Etkisi Depresyonun somatik/fiziksel semptomları arasında, majör uyku problemleri, yorgunluk, iştahsızlık ve ağrı eşiğinde meydana gelen değişiklikler yer alır. Depresif bozukluk yaşayan bireylerin çoğu uykuya dalamama/uyuma güçlüğü, erken uyunamama ve kalitesiz uyku gibi şikâyetlerde bulunurlar. Uyku bozuklukları, duygu durum bozuklukları ve depresyon gelişimi arasında çift yönlü bir ilişki vardır. Sporun depresyon belirtileri gösteren bireylerin uyku kalitesine faydalı olduğunu gösteren çeşitli çalışmalar vardır. Richards ve ark. huzur evinde yaşayan yaşlılar üzerinde yaptıkları çalışmalarında, 45 dakikalık yürüyüş+kişiselleştirilmiş yüksek yoğunluklu kuvvet antrenmanı kombinasyonunun, uyku süresini verimliliğini belirgin bir şekilde artırdığını tespit etmiştir. Başka bir çalışmada sporun, genç kanser hastalarının, yorgunluk, uyku döngüsü ile ilgili bozukluk ve depresif bozukluklarını iyileştirdiği görülmüştür. Sporun Depresyon Üzerindeki Biyolojik Etkileri Bireylerin kronikleşen ve sürekli tekrarlayan strese karşı savunmasızlığı, depresyona fırsat veren önemli bir nedendir. Spor, kılcal damarların daha verimli çalışmasını sağlayarak beyne daha çok oksijenin gitmesine neden olur, böylece sinir hücrelerindeki metabolik aktivite ve oksijen alımını ve nörotrofin seviyesini artırarak stresle mücadele edilmesini sağlar. Düzenli sporla ve aktif olarak geçirilen yetişkinlik döneminin, bilişsel işlevlerle ilgili hastalık riskini azalttığı görülmüştür. Spor büyüme hormonunu ve prolaktin salınımını uyarır. Sporla birlikte seretonin salınımı olması gereken, yeterli düzeye ulaşır ve depresyon belirtileri giderek azalır. Depresyon ve Spor Sporcular ve fiziksel olarak aktif olan bireyler, zihinsel hastalıklara karşı bağışıklık kazanmamışlardır. Aslında sporcularda depresyon ve anksiyete bozukluklarının görülme sıklığı genel popülasyondan çok da farklı değildir ve sıklıkla görülebilen bir durumdur. Spor, bazen bir sporcunun zihinsel hastalık semptomlarıyla baş etmesine yardımcı olacak bir araç görevi görür ama 434 bazen de spordan kaynaklanan baskılar depresyon ve anksiyete durumuna katkı sağlayabilir ya da başlı başına bir depresyon nedeni olabilir. Depresyon Belirtileri/Riskleri Depresyon durumu tüm bireylerde gelişebilir. Genel popülasyon için geçerli olan genetik ve çevresel risk faktörleri sporcular için de geçerlidir. Fakat sporculara özgü risk faktörleri aşağıdaki gibi sıralanabilir: ➢ ➢ ➢ ➢ Yaralanma Müsabaka başarısızlığı Sürantrenman Sarsıntı Depresyon ve Anksiyete Belirtileri ❖ ❖ ❖ ❖ ❖ ❖ ❖ ❖ Mutsuzluk-üzüntü İlgisizlik-isteksizlik Uyku düzenindeki değişiklik İştah kaybı Konsantrasyon bozukluğu Özgüven eksikliği Risk alma davranışları Aşırı endişe ve korku Sporcu ya da antrenörlerin sportif performanslarında meydana gelen düşüşle birlikte depresyon durumu ortaya çıkabilir. Bunun ötesinde depresyon kendine zarar verme ve intihar düşünceleriyle de ortaya çıkabilir. Spor Tıbbı ve Tedavisi Kendine zarar verme davranışında bulunan ve intihar düşüncesi taşıyan herkes acil bir şekilde yardım almalıdır. Depresyonu tedavi etmenin ilk adımı, sorunu belirlemek ve tanımaktır. Spor hekimleri, yaptıkları ilk muayenelerde sporculara ruh sağlığı açısından genel bir tarama yaparlar. Depresyon belirtilerinden her hangi biriyle gelen sporcu, depresyon veya anksiyete açısından daha da ayrıntılı bir değerlendirmeden geçirilmelidir. Deneyimli bir spor hekimi sporcuyu depresyondan kurtarmak ve sporcu için en iyi tedavi yöntemini belirlemek için ruh sağlığı uzmanlarıyla, spor psikologlarıyla birlikte çalışabilirler. Depresyonun sportif performans 435 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK üzerindeki olumsuz etkisini mümkün olan en az seviyeye indirmek için terapi desteği veya ilaçlar önerilebilir. Sporcunun depresyon semptomlarını/belirtilerini genellikle ilk fark eden kişiler aileler, antrenörler veya takım arkadaşları olur. Aile veya antrenörler tarafından belirtilerin fark edilmesi, erken teşhis ve tedavi açısından önem taşır. Depresyon Sonrası Spora Dönüş Depresyon belirtileri ortadan kaldırıldıktan sonra spora devam edip etmeme konusundaki karar bir doktor yardımı ile birlikte alınmalıdır. Depresyon durumu yaşayan sporcuların büyük çoğunluğu depresyon öncesi sportif faaliyetlerine devam edebilmektedir. Ancak, eğer spora katılım depresyon belirtilerine katkıda bulunarak, depresyon belirtilerini artırıyorsa, bu durumda sporun riskleri ve faydaları dikkatlice değerlendirilmelidir. Sporun Depresyona Etkisi Depresyon veya anksiyete durumu yaşandığında, egzersiz ve spor bireylerin yapmak isteyeceği en son şey gibi görünür. Ancak motivasyon sağlandıktan sonra spor, depresyon üzerinde önemli farklılıklar yaratabilir. Egzersiz ve spor yüksek tansiyon, diyabet, artrit gibi birçok sağlık sorunun önlenmesine yardımcı olur. Depresyon ve egzersiz üzerine yapılan çalışmalar, egzersiz ve sporun fiziksel ve ruhsal anlamda sağladığı faydaların ruh halini iyileştirdiği ve kaygı düzeyini azalttığını göstermektedir. Düzenli egzersiz aşağıdaki etkinliklerle birlikte depresyon ve kaygıyı azaltabilir: ➢ Depresyonu besleyen olumsuz düşünceler döngüsünden kurtulmak için zihninizi endişelerden uzaklaştırın; düzenli egzersiz ve spor bunu yapmanıza yardımcı olur. ➢ Egzersiz ve sporla birlikte başardıklarınız, özgüveninizin artmasına yardımcı olur. Sporun etkisiyle birlikte fiziksel görünüşünüzün de olumlu anlamda değişmesi kendinizi daha iyi hissetmenizi sağlar. ➢ Egzersiz ve spor size başkalarıyla tanışma iletişim kurma ve sosyalleşme fırsatı verir. Dışarda dolaşırken karşılaştığınız kişilere selamlaşmanız ve ya gülümsemeniz ruh halinize iyi gelebilir. 436 ➢ Depresyonu azaltmak için iyi bir şey yapmak sağlıklı, olumlu bir başa çıkma stratejisidir. Depresyonun kendiliğinden geçeceğini beklemek, semptomların daha da kötüleşmesine neden olabilir. Sistemli Bir Egzersiz Programı Tek Seçenek mi? Yalnızca planlı ve sistematik bir egzersiz programı değil, düzenli yürüyüş gibi fiziksel aktivitelerle de ruh halinizi iyileştirebilirsiniz. Fiziksel aktivite ve spor aynı şey değildir fakat her ikisi de sağlığınız için iyidir. Fiziksel aktivite, kaslarınızı çalışmaya zorlayan her hangi bir aktivitedir; ev ya da iş yerinizde yaptığınız basit hareketler fiziksel aktiviteye örnek olabilir. Spor ise, fiziksel zindeliği geliştirmek veya sürdürmek için yapılan planlı ve tekrarlanan vücut hareketidir. Spor denildiğinde algısal olarak zihinde spor salonu, müsabaka alanı vb. şeyler gelebilir, egzersiz denildiğinde ise kendinizi daha iyi hissetmenize yardımcı olmak için yaptığınız her türlü aktivite düşünülebilir. Egzersiz Süresi Ne Kadar Olmalıdır? Haftada üç ila beş gün, günde 30 dk ve üzerinde süre ile spor yapmak depresyon semptomlarını önemli ölçüde iyileştirebilir. Daha yoğun ve güçlü aktivitelerin, ruh halinize olan etkisini daha kısa sürede hissedebilirsiniz. Sporun depresyon ve zihinsel sağlığa olan olumlu etkisinin kalıcı olması için süreklilik arz etmesi gerekir. Spor İçin Nasıl Motive Olunabilir ve Başlanılabilir? Spora başlamak, bir spor rutini oluşturmak ve buna bağlı kalmak bireylere zor gelebilir. Spora başlamak için motivasyonunuzu sağlayacak adımlar aşağıdaki gibidir: ➢ Hangi sporu yapmak istediğinizi, ne tür aktiviteleri yapabilme olasılığınızın daha yüksek olduğunu, ayırmanız gereken zamanın ne kadar olduğunu belirlemeniz, sevdiğiniz şeyi yapmak ve devam ettirmek konusunda size yardımcı olur. ➢ Depresyon durumunda bir uzmandan destek alın. Hazırlamış olduğunuz egzersiz programının, seçmiş olduğunuz sportif etkinliği 437 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK doktorunuzla paylaşın egzersiz programınızın genel tedavi planınıza uygunluğunu tartışın. ➢ Spor programınızı kendi ihtiyaç ve yetenekleriniz doğrultusunda gerçekçi bir şekilde düzenleyin. ➢ Fiziksel olarak aktif olmanızı engelleyen şeyin ne olduğunu bulun. Spor merkezlerine gidecek paranız yoksa düzenli yürüyüşler yapın. ➢ Küçük aksamalarda hemen vazgeçmeyin. Egzersizinizi bir gün aksatmanız, egzersiz rutininizi sürdüremeyeceğiniz anlamına gelmez. Ertesi gün tekrar devam edebilirsiniz. Spor, fiziksel aktivite depresyon belirtilerini hafifletmenin mükemmel yollarından biridir. BÖLÜM KAYNAKLARI ACSM, (2001). American College of Sports Medicine. ACSM's Resource Manual for Guidelines for Exercise Testing and Prescription. 4th Edition. Lippincott, Williams and Wilkins. Archer, T. (2012). Influence of physical exercise on traumatic brain injury deficits: scaffolding effect. Neurotox Res. 21(4): 418-34. Archer, T. (2011). Physical exercise alleviates debilities of normal aging and Alzheimer’s disease. Acta Neurol Scand 2011; 123: 221-238. Archer, T., Fredriksson, A. (2012). Delayed Exercise-Induced Functional and Neurochemical Partial Restoration Following MPTP Neurotox Res. 21(2):210-221. Avant, R. (1987). Diagnosis and treatment of depression. Psychopathology. 1: 13-9. Barnes DE, Yaffe K, Satariano WA, Tager IB A. (2003). longitudinal study of cardiorespiratory fitness and cognitive function in healthy older adults. J Am Geriatr Soc. 51: 459- 465. Beck, A. T. (2008). The evolution of the cognitive model of depression and its neurobiological correlates. Am J Psychiatry. 165: 969-977. Behrman S, Ebmeier KP (2014). Can exercise prevent cognitive decline? Practitioner; 258(1767): 17-21, 2-3. Benca, RM, Obermeyer WH, Thisted RA et al. (1992). Sleep and psychiatric disorders: a meta-analysis. Arch Gen Psychiatr. 49: 651-668. Benloucif S, Orbeta L, Ortiz R et al. (2004). Morning or evening activity improves neuropsychological performance and subjective sleep quality in older adults. Sleep. 27: 1542-1551. 38 438 Berry A, Bellisario V, Capoccia S, Tirassa P, Calza A, Alleva E, Cirulli F. (2012). Social deprivation stress is a triggering factor for the emergence of anxiety- and depressionlike behaviours and leads to reduced brain BDNF levels in C57BL/6J mice. Psychoneuroendocrinology; 37(6):762-72. Billiard M, Dolenc L, Aldaz C et al. (1994). Hypersomnia associated with mood disorders: A review perspective. J Psychosom Res, 38(Sup.1) 41-7. Blake, H. (2009). How effective are physical activity interventions for alleviating depressive symptoms in older people? A systematic review. Clinical Rehabilitation. 23:873‐87. Brené S, Bjørnebekk A, Aberg E, Mathé AA, Olson L, Werme M. (2007). Running is rewarding and antidepressive. Physiol Behav. 92(1-2): 136-40. Carlson, D. L. (1991). The Effects of Exercise on Depression: A Review and Meta‐Regression Analysis [dissertation]. Milwaukee: University of Wisconsin. Chen, (2013). Chen MJ. The neurobiology of depression and physical exercise. Handbook of Physical Activity and Mental Health. London: Routledge, 169‐84. Christensen T, Bisgaard CF, Wiborg O. Biomarkers of anhedonic-like behavior, antidepressant drug refraction, and stress resilience in a rat model of depression. Neuroscience 2011; 196: 66-79. Colcombe S, Kramer AF Fitness effects on the cognitive function of older adults: a meta analysis. Psychol Sci 2003; 14: 125-130. Cotman, C. W., Berchtold, N. C. (2002). Exercise: a behavioural intervention to enhance brain health and plasticity. Trends in Neurosciences. 25(6):295‐301. Craft, L. L. (2013). Potential psychological mechanisms underlying the exercise and depression relationship.. Handbook of Physical Activity and Mental Health. London: Routledge. Craft, L. L. (2005). Exercise and clinical depression: examining two psychological mechanisms. Psychology of Sport and Exercise . 6.151‐71. Diener, E. (1984). Subjective well‐being. Psychological Bulletin. 95: 542‐75. Dolenc P, Pisot R. Effects of long-term physical inactivity on depressive symptoms, anxiety, and coping behavior of young participants. Kinesiology 2011; 43: 178-184. 28 Ekeland E, Heian F, Hagen KB. Can exercise improve self esteem in children and young people? A systematic review of randomised controlled trials. Br J Sports Med 2005; 39(11): 792-8; discussion 792-8. 439 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Erickson JM, Adelstein KE, Letzkus LC. (2014). A feasibility study to measure physical activity, fatigue, sleep-wake disturbances, and depression in young adults during chemotherapy. J Adolesc Young Adult Oncol.3(1):3741. Ernst, C., Olson, AK., Pinel, JPJ., Lam, RW., Christie, BR. (2006). Antidepressant effects of exercise: evidence for an adult neurogenesis hypothesis?. Journal of Psychiatry and Neurosciences. 31(2):84‐92. Ford DE, Kamerow DB Epidemiologic study of sleep disturbance and psychiatric disorders: an opportunity for prevention? JAMA 1989; 262: 1479-1484. Fox, K. R. (200). The effects of exercise on self‐perceptions and self‐esteem. In: Biddle SJH, Fox KR editor(s). Physical Activity and Psychological Well‐ Being. London: Routledge. 88‐117. Gabbay V, Mao X, Klein RG, Ely BA, Babb JS, Panzer AM, Alonso CM, Shungu DC (2012). Anterior Cingulate Cortex-Aminobutyric Acid in Depressed Adolescents: Relationship to Anhedonia. Arch Gen Psychiatry;69(2):13949. Gary, M., Cooney, Kerry, Dwan, Carolyn A Greig, Debbie. A Lawlor, Jane Rimer, Fiona R Waugh, Marion McMurdo, Gillian E Mead (2013). Exercise for depression. Cohrane library. Hall JR, O’Bryant SE, Johnson LA, Barber RC Depressive symptom clusters and neuropsychological performance in mild Alzheimer’s and cognitively normal elderly. Depress Res Treat 2011; 396958. Hars M, Herrmann FR, Gold G, Rizzoli R, Trombetti A Effect of music-based multitask training on cognition and mood in older adults. Age Ageing 2014; 43(2): 196-200. doi: 10.1093/ageing/aft163. Helmich I, Latini A, Sigwalt A, Carta MG, Machado S, Velasques B, Ribeiro P, Budde H Draft for clinical practice and epidemiology in mental health neurobiological 54 alterations induced by exercise and their impact on depressive disorders. Clin Pract Epidemiol Ment Health 2010; 6: 115-25. Karkoulias K, Habeos I, Charokopos N et al. Hormonal responses to marathon running in non-elite atheles. Eur J Intern Med 2008; 19: 598-601. Koch S, Haesler E, Tiziani A et al. Effectiveness of sleep management strategies for residents of aged care facilities: findings of a systematic review. J Clin Nurs 2006; 15: 1267-1275. Kramer AF, Erickson KI. (2007). Capitalizing on cortical plasticity: influence of physical activity on cognition and brain function. Trends Cogn Sci 11:34248. 440 Krogh J, Nordentoft M, Sterne J, Lawlor DA. (2011). The effect of exercise in clinical depressed adults: systematic review and meta‐analysis of randomised controlled trials. Journal of Clinical Psychiatry. 72(4):529‐38. Kucyi A, Alsuwaidan MT, Liauw SS, McIntyre RS Aerobic physical exercise as a possible treatment for neurocognitive dysfunction in bipolar disorder. Postgrad Med 2010; 122(6): 107-16. Lawlor DA, Hopker SW. (2001). The effectiveness of exercise as an intervention in the management of depression: systematic review and meta‐regression analysis of randomised controlled trials. 322:763‐7. Leith LM. (1990). Motivation and exercise adherence. Can J Sport Sci.15(1): 7-8. LePore SJ. (1997). Expressive writing moderates the relation between intrusive thoughts and depressive symptoms. Journal of Personality and Social Psychology .73(5):1030‐7. Leventhal AM. (2012). Relations between anhedonia and physical activity. Am J Health Behav; 36(6): 860-872. doi: 10.5993/AJHB.36.6.12. Maes M, Mihaylova I, Kubera M, Ringel K (2012). Activation of cell-mediated immunity in depression: Association with inflammation, melancholia, clinical staging and the fatigue and somatic symptom cluster of depression. Prog Neuropsychopharmacol Biol Psychiat; 36(1): 169-75. Maquet D, Demoulin C, Croisier JL et al. (2007). Benefits of physical training in fibromyalgia and related syndromes. Ann Readapt Med Phys; 50: 363368. McKercher CM, Schmidt MD, Sanderson KA, Patton GC, Dwyer T, Venn AJ. (2009). Physical activity and depression in young adults. Am J Prev Med; 36: 161-164. Mizukami K. (2013). Alzheimer's disease and depression. Seishin Shinkeigaku Zasshi; 115(11): 1122-1126. Napoli N, Shah K, Waters DL, Sinacore DR, Qualls C, Villareal DT. Effect of weight loss, exercise, or both on cognition and quality of life in obese older adults. Am J Clin Nutr. 2014 Apr 30. PMID: 24787497. Nestler EJ, Barrot M, DiLeone RJ, Eisch AJ, Gold SJ, Monteggia LM Neurobiology of depression. Neuron 2002; 34: 13-25. NICE, 2009.National Institute for Health and Clinical Excellence. Depression: the treatment and management of depression in adults (update). http://www.nice.org.uk/guidance/CG902009. North TC, McCullagh P, Tran ZV. (1990). Effect of exercise on depression. Exercise and Sport Sciences Reviews .18:379‐415. 441 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Pinquart M, Duberstein PR, Lyness JM. (2007). Effects of psychotherapy and other behavioral interventions on clinical depressed older adults: a meta‐ analysis. Aging and Mental Health 2007;11(6):645‐57. Ploughman M Exercise is brain food: the effects of physical activity on cognitive function. Dev Neurohabil 2008; 11: 236-240. Rethorst CD, Wipfli BM, Landers DM. (2009). The antidepressive effects of exercise. Sports Medicine. 39(6):491‐511. Sibley BA, Etnier JL The relationship between physical activity and cognition in children: a metaanalysis. Pediatr Exerc Sci 2003; 15: 243- 256. Sjosten N, Kivela SL. (2006). The effects of physical exercise on depressive symptoms among the aged: a systematic review. International Journal of Geriatric Psychiatry. 21(5):410‐8. Slattery DA, Uschold N, Magoni M, Bär J, Popoli M, Neumann ID, Reber SO Behavioural consequences of two chronic psychosocial stress paradigms: Anxiety 43 without depression. Psychoneuroendocrinology 2012; 37(5): 702-14. doi: 10.1016/j.psyneuen.2011.09.002. Smith PJ, Blumenthal JA. (2013). Exercise and physical activity in the prevention and treatment of depression. Handbook of Physical Activity and Mental Health. London: Routledge, 2013:145‐160. Sonstroem RJ (1984) Exercise and Self-esteem. Exerc Sport Sci Rev 1984;12:123-55. 82. Fox KR The effects of exercise on self-perceptions and self-esteem. In SJH Biddle, KR Fox, SH Boutcher (Eds.), Physical activity and psychological well-being (pp. 88- 117); 2000, London: Routledge. Sorensen JB, Skovgaard T, Puggaard L. (2006). Exercise on prescription in general practice: a systematic review. Scandinavian Journal of Primary Health Care. 24(2):69‐74. Stathopoulou G, Powers MB, Berry AC, Smits JAJ, Otto MW. (2006). Exercise interventions for mental health: a quantitative and qualitative review. Clinical Psychology: Science and Practice. 13:179‐93. Thom JM, Clare L Rationale for combined exercise and cognition-focused interventions to improve functional independence in people with dementia. Gerontology 2011; 57(3): 265-75. Trivedi MH, Greer TL, Grannemann BD, et al.. (2011). Stimulant Reduction Intervention using Dosed Exercise (STRIDE) - CTN 0037: study protocol for a randomized controlled trial. Trials. 12: 206. van Loo, H. M., de Jonge, P., Romeijn, J. W., Kessler, R. C., Schoevers, R. A. (2012). Data-driven subtypes of major depressive disorder: a systematic review. BMC Med. 10: 156- 162. 442 Vrieze E, Pizzagalli DA, Demyttenaere K, Hompes T, Sienaert P, de Boer P, Schmidt M, Claes, S. (2013) Reduced Reward Learning Predicts Outcome in Major Depressive Disorder. Biol Psychiat 2013; 73(7): 639-45. doi:pii: S0006-3223(12)00935-3. 10.1016/j.biopsych.2012.10.014. 35 Winer ES, Nadorff MR, Ellis TE, Allen JG, Herrera S, Salem T (2014) Anhedonia predicts suicidal ideation in a large psychiatric inpatient sample. Psychiatry Res 2014; pii: S0165-1781(14)00294-7. doi: 10.1016/j.psychres.2014.04.016. Yang D, Liu X, Zhang R, Cheng K, Mu J, Fang L, Xie P Increased apoptosis and different regulation of pro-apoptosis protein bax and anti-apoptosis protein bcl-2 in the olfactory bulb of a rat model of depression. Neurosci Lett 2011; 504(1): 18-22. Youngstedt SD Effects of exercise on sleep. Clin Sports Med 2005; 24: 355365 Yu F, Nelson NW, Savik K, Wyman JF, Dysken M, Bronas UG Affecting Cognition and Quality of Life via Aerobic Exercise in Alzheimer's Disease. West J Nurs Res 2013; 35(1): 24-38. doi: 10.1177/0193945911420174. 443 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK 444 SPORUN KAVRAMSAL TEMELLERİ-5 SPOR & STRES Yazar Dr. Özge BAYDAR ARICAN 1 26. Bölüm 1 Gazi Üniversitesi, Spor Bilimleri Fakültesi, Ankara/TÜRKİYE https://orcid.org/0000-0001-8509-3266 ozgebaydar@gazi.edu.tr 445 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK STRES Stres bireyin yaşamını bütünüyle etkileyen, bireyde istenmedik davranışlar oluşturan, kronik bir boyut kazandıkça duygu durumda bozulmalara yol açan ve böylece başka sorunlarla karşı karşıya kalınmasına sebep olan ciddi bir sağlık sorunudur. Stresi yaşamak, günlük yaşantının büyük bir bölümünün odağında, sıklıkla karşı karşıya kalınan bir durumdur. Sosyal yaşamda uzun süre strese maruz kalan bireylerin, duygu durumlarında bozulmalar ve davranış değişiklikleri ortaya çıktığı gözlenmektedir (Eskin, Harlak, Demirkıran ve Dereboy, 2013). Dolayısıyla, bireyin yaşamını önemli ölçüde etkileyebilen stres olgusu, sosyal hayatın kaçınılmaz bir gerçeğidir. Stresli yaşam sürmek bireyin yaşam doyumu ve kalitesini bozarak bir takım fiziksel ve psikolojik rahatsızlıkların gün yüzüne çıkmasına sebep olan, duygu durumunu olumsuz etkileyen, anksiyete ve depresyon yaratan zorlantı olarak görülmektedir. Ayrıca stres, psikolojik iyi oluşu, iyilik halini etkileyen durum olarak ortaya çıkmakta ve bireyin tehdit olarak algıladığı olaylara karşı verdiği yanıtlar olarak ifade edilmektedir. Bu biçimiyle stresin, her birey için farklı nitelikte ortaya çıktığı, bireylerde zorlantı yaratan, kaygı seviyesini yükselten duygusal ve psikolojik bir etki oluşturduğu göze çarpmaktadır. Selye’ye (1973) göre stres, sadece insanları değil doğal yaşam döngüsündeki canlıları ve bitkileri de etkisi altına alabilmektedir. Stres engellenebilen bir olgu değildir ve canlılar dinlenik halde, uyku durumunda ya da rüyadayken dahi stres altında bulunabilir. Stresi bütünüyle ortadan kaldırmak yaşamın sonlanması anlamını taşıyabilmektedir. Catron’a (2005) göre stres ise, organizmayı tehdit eden bir durum ortaya çıktığında buna tepki olarak ortaya çıkan bir durumdur. Bu tepki sırasında insülin direncinde artış, bazı hormonal değişimler, kassal tepkiler, kalp atışlarında hızlanma ve benzeri durumlar meydana gelmektedir. Toplumsal yaşantıda birbirine benzeyen olay ya da durumlara gösterilen tepkiler, bireylerin sahip olduğu benzerlik göstermeyen kişilik özelliklerinden kaynaklanır. Bu durum strese maruz kalma sonucu sergilenen tutum ve davranışların da farklılık gösterdiğini ifade etmektedir. Bir başka bakış açısıyla Strank’a (2005) göre, stresin birçok ifade ediliş biçimi mevcuttur. Dışarıdan gelen tehdit oluşturan durumlara karşı gösterilen tepki, değişime karşı direnç gösterirken ortaya çıkan duygu durum gibi çeşitli 446 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & STRES ifadelerle tanımlanmaktadır. Birey yaşantısında ortaya çıkan yaşam olaylarından etkilenir ve bu olaylardan bazıları sevindirici bazıları ise yıkıcı olarak algılanabilir. Her bireyde farklı şekilde ortaya çıkan stres bireylerin stres algılarında da farklılaşmaya sebep olmaktadır. Stresin tanımlanış biçimlerine bakıldığında, sosyal bir varlık olan insanın yaşantısını, bulunduğu çevreye uyumunu etkileyen, kontrol altına alınamayan bir durum olarak değerlendirmek olasıdır. Stres süreçleri, bireyin kontrolü dışında açığa çıkmasının yanında her bireyin stresle karşı karşıya kaldığında ortaya koyduğu tepkisel yaklaşım da farklıdır. Dolayısıyla stres olgusu üzerinde bireyin doğrudan bir etkisinden söz edilemez. Psiko-sosyal alanlar, tıp, eğitim bilimleri ve spor gibi pek çok disiplin stres olgusunu çalışma konusu edinmiştir. Stresin etki ettiği performans, duygu durum, iş ve sosyal yaşamda stresle başa çıkmak ve stresin sonuçlarını kontrol altına almak için yapılan tüm terapi ve stresi engelleyici girişimler de önem oluşturmuştur (Steinberg ve Ritzmann, 1990). Olumlu ve Olumsuz Stres Stres, bireyin yaşamını farklı olay ya da durumlarda pozitif veya negatif bir biçimde etkileyerek, olumlu ve olumsuz stresin oluşumuna neden olmaktadır. Bireyin stresi meydana getiren olaya ya da duruma yüklediği anlam ve bireyin stresle başa çıkabilme metotları, olumlu ve olumsuz stres arasındaki farkı ortaya koyabilmede önemli bir rol oynamaktadır. Stres olgusu sıklıkla olumsuz ve tehlikeli durumları ifadelerken, stres kimi zaman olumlu ve olumsuz etkileri olan olay ya da durumları anlatmaya yarayan tarafsız bir kavram olarak ortaya çıkmaktadır (Armacost, 1990). Yüksek seviyedeki stres bireylerin ruh ve beden sağlığını, gündelik hayatlarını negatif yönde etkileyerek kişiyi aktif olarak çalışamaz duruma getirir ve fizyolojik rahatsızlıkların ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Buna karşın optimal seviyedeki stres, bedensel ve psikolojik bakımdan kişinin gelişimine fayda sağlamaktadır. Bir başka ifadeyle olumlu stres bireyin beceri ve yeteneklerini maksimize ederek, farklı beceri ve yetenekleri yaratmak noktasında bireyi güdüler (Işık, 2018). Dolayısıyla spor ve müsabaka ortamında olumlu stresi artırmak ve bununla beraber olumsuz stresi ortadan kaldırmak sporcunun sergilediği beceri ve yetenekler bakımından oldukça kritiktir. 447 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Olumlu ve olumsuz stres kişiler üzerinde bir takım etkiler ortaya çıkarmaktadır. Enerjik ruh hali, çabuk karar alma özellikleri kişide ortaya çıkan olumlu stres belirtileriyken; uykusuzluk, iletişimde bozulmalar, yeme bozuklukları, içe kapanma, motivasyon eksikliği, öfkeli olma hali gibi olumsuz stres belirtilerini meydana getirmektedir. Birey uzun süre olumsuz strese maruz kaldığında motivasyonu ve duygu durumu olumsuz yönde etkilenerek birey bedensel ve ruhsal problemlerle karşı karşıya kalmaktadır. Bunun yanı sıra, optimum düzeydeki olumlu stres bireyin kendine güven duymasını, doğru karar verebilmesini, üretken ve yenilikçi olmasını ortaya çıkarmaktadır (Yılmaz, 2010). Stres Süreçleri Spor ve egzersiz ortamında bulunan bireylerin, gündelik hayatta karşılaştıkları olay ya da durumların meydana getirdiği stresin dışında, müsabaka kaygıları, odaklanma sorunları, performansa ilgili endişeler, antrenörün tutum ve davranışları, antrenörle ve takım arkadaşlarıyla iletişim gibi pek çok spor ve egzersiz ortamına yönelik stres yaratan faktörle karşılaştıkları ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla bireyde strese yol açan süreçleri değerlendirmek önem taşımaktadır. Stres süreçleri Weinberg ve Gould’a (2015) göre; dört evreden oluşmaktadır. 1. Aşama: Çevresel İstek Stres sürecinin birinci aşamasında, kendilerinden talep edilen bazı isteklerin birey tarafından yerine getirilmesi beklenir. Örneğin; yeni öğrenilmiş bir kort tenisi becerisinin kortta diğer öğrenciler karşısında gösterilmesi, gösterimin öncesi ya da sırasında bireyde ortaya çıkan fiziksel ya da ruhsal baskı şeklinde olabilir. 2. Aşama: İstek Algısı Stres sürecinin 2.aşamasında, bireyler kendilerinden talep edilen istekleri aynı biçimde algılamazlar. Örneğin; yeni öğrenilmiş bir kort tenisi becerisinin kortta diğer öğrenciler karşısında iki öğrenci tarafından peş peşe gösterimi, gösterimi yapacak öğrenciler tarafından farklı algılanabilir. Gösterimi yapacak öğrencilerin biri sevinç ve heyecan duygusundayken, diğeri korku içinde ya da kaygılı olabilir. Her iki öğrencinin de aynı olayda istek 448 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & STRES algısı birbirinden farklıdır. Kimi olay ya da durumlar bireylere hoşnutsuz gelirken, diğerlerine keyifli gelebilir. Diğer taraftan, kişi sürekli kaygı içinde olabilir. Yani nesnel biçimde tehdit oluşturmayan olay ya da durumlarda olumsuz tutum ve davranış sergileyebilir. 3. Aşama: Stres Tepkisi Stres sürecinin 3.aşaması, stres esnasında ortaya çıkan bireyin algısal duruma gösterdiği fiziksel ve ruhsal tepkidir. Stres tepkisi olarak bireyde devamlı değişkenlik gösteren duygu durum, zihinsel durumluk kaygı, somatik durumluk kaygı, odaklanma güçlüğü ve endişe görülebilir. 4. Aşama: Davranışsal Çıktılar Stres sürecinin 4.aşamasında, 1.aşamada gerçekleşen durum, örneğin; bir öğrenci yeni öğrenilmiş bir kort tenisi becerisinin kortta diğer öğrenciler karşısında gösterilmesi sırasında başarısız olur ve bu durum diğer öğrenciler tarafından alay konusu edilirse; çevresel istek davranışsal sonuç olarak ortaya çıkar ve böylece stres süreci bir döngü hali almış olur. Stres Kuramları Spor ve stres arasındaki ilişkiye sistematik bir perspektiften bakarak sporda stresin varlığını tasvir edebilmek için kuramsal çerçeveye ihtiyaç duyulur. Bu bağlamda, stresi meydana getiren etmenlerin ve bu etmenlere gösterilen tepkilerin farklılığı sebebiyle, spor psikolojisi alanında stres araştırmaları yapanlar konuyu birkaç farklı yaklaşımla incelemiştir. Kişiyi önemli ölçüde etkisi altına alan ölüm gibi yaşamsal olay ve durumlar, müsabaka sırasında hakemin tutumu ve sporcudaki etkisi gibi stres kaynakları araştırma konusu olmuştur. Literatürde yer alan, spor ve stresi ilişkilendiren stres kuramları; transaksiyonel ve etkileşimsel kuramlardır. Etkileşimsel ve transaksiyonel kuramlar, spor ortamında stresle başa çıkma yöntemleri üzerine araştırmalar yürüten çalışmacılara kuramsal bir bakış açısı sunmaktadır. 1. Transaksiyonel Kuram: Lazarus, bireysel farklılıklar gözetildiğinde, bireylerin strese neden olduğu görülen olaylarda sergilediği tutumun farklı olabileceğini ifade etmiştir. Oldukça karmaşık yapıda olan bu kurama göre, stres süreci, bu tutum ve davranışlar gözetilerek değerlendirilmelidir (Lazarus, 1993). Stresi zamanla farklılaşan, süreçle değişen bir dinamik olarak 449 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK inceleyen transaksiyonel kuram, ruhsal strese sebep olan kişisel farklılıkların sebep sonuç ilişkisini belirleyebilmek için daha faydalı bir yaklaşım sergilemektedir (Jones, Bright ve Clow, 2001). 2. Etkileşimsel Kuram: Etkileşimsel kuram kapsamında, kişisel farklılıklar, çevresel durum ve olaylar ile fizyolojik ve psikolojik semptomların bireyler üzerindeki etkisi incelenmiştir. Bu çerçevede bireyler üzerinde strese neden olan durumları deneyimleyip deneyimlemediklerine bakılarak tarafsız değerlendirmenin yapılabilmesiyle etkileşimsel teori açıklanmaya çalışılmıştır (Jones ve ark., 2001). Spor psikologları, spor araştırmacıları spor ortamında stresle başa çıkmada iki farklı yaklaşımı daha ortaya koymaktadır. Bunlardan birisi özellik diğeri ise süreç yaklaşımıdır. Özellik yaklaşımına göre; sporcu müsabaka ortamında stresle baş edeceği her durum ve olayda, yeniden stresle başa çıkma yöntemleri ortaya koymaktadır, fakat zaman dilimi ve durum farklılaştıkça stresle başa çıkmada farklı yöntemleri tercih etmektedir (Carver, Scheier ve Weintraub, 1989). Süreç yaklaşımının ise üç temel niteliği ortaya çıkmaktadır. Birinci nitelik süreç odaklı bir eğilim ortaya koymaktadır. İkinci temel nitelikte bireyin olay ve durumdaki beklentileri karşısında hangi uygun stresle başa çıkma yönteminin kullanılabilirliğinin ortaya konulabilmesine eğilimli olmaktır. Üçüncü nitelik ise, olumlu ya da olumsuz olarak stresle başa çıkma yönteminin ifade edilmemesidir (Folkman, Lazarus, Dunkel Schetter, DeLongis ve Gruen, 1986). Stresin Etkileri Toplumsal yaşamda stresin bireyler üzerinde kronik bir yapı oluşturması, fiziksel ve ruhsal bir takım etkiler ortaya çıkarmaktadır. Bu etkiler yaygın olarak kardiyovasküler hastalıklar, sindirim, solunum ve bağışıklık sistemi hastalıkları, anksiyete, ruhsal sorunlar ve depresyon, aşırı kilo alımı, uykusuzluk ve benzeri problemlere neden olmaktadır (Li, Tan, Wang, Zhang, Lao, Wong & Feng, 2015). Bir başka ifadeyle, stres anında meydana gelen fizyolojik etkiler bireyin sağlık durumunu etkilemekte ve stres kontrol altına alınamadığında bireyde ciddi hasarlar meydana getirmektedir. Bu fizyolojik etkilerin bazıları, solunum güçlüğü, hızlı kalp atışı ve hipertansiyon, eklem ağrıları, sindirim ve boşaltım sistemi sorunları, cilt 450 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & STRES döküntüleri, ağız, diş ve çene problemleri, kronik yorgunluk, alerjik reaksiyonlar, aşırı yeme, unutkanlık, uykusuzluk olarak ifade edilmektedir (Carnegie, 2012). Stres anında meydana gelen bir takım hormonel değişimler bireyin iyi oluş halini ve duygu durumunu etkilemektedir. Carnegie’e göre psikolojik etkiler; anksiyete, sürekli kaygı, tepkisizlik, halsizlik, düşmanca tutum, içsel çatışmalardır. Ayrıca, aidiyet duygusunun kaybolması, geçmişte yaşanan olayların etkisinde uzun süre kalma, yaşam amacını kaybetme, değersizlik hissi, kendini suçlu hissetme, öfke ve kötü düşünce besleme ile suç eğilimidir (Carnegie, 2012). Childre ve Rozman (2005)’a göre ise organizma stresi algıladığında, çeşitli hormonlar salgılamaktadır. Bireyin algı ve duygu durumu bu hormonlardan etkilenmektedir. Stres bireye yaşantıdan keyif almaktan ziyade sadece hayatta kalmak için yaşamaya mücadele ediyormuş gibi hissettirmektedir. Dolayısıyla bireyin yaşam enerjisini düşürmekte ve mutsuzluğa sürüklemektedir. Kararsızlık, durum ve olayları sonuca bağlayabilmede güçlük, yalnızlık hissi, davranış değişikliği, ani öfke patlaması, zararlı alışkanlıkların gelişimi, madde bağımlılığı, hastalanma korkusu gibi pek çok olumsuz durumun da ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Özetle bireyi bedensel, sosyal, ruhsal ve davranışsal olarak zorlayan stres, özellikle orta yaş ve üstü bireylerde bağışıklık sistemini zayıflatarak bir takım kardiyak sorunların gelişmesine, fiziksel ve ruhsal işlevlerin olumsuz etkilenmesine neden olmaktadır. Spor, Sporcu ve Stres İlişkisi Kavramsal olarak spor, bireyin var oluşuyla birlikte ortaya çıkan, birçok farklı disiplinle ilişkilendirilmekte ve farklı biçimlerde ifade edilmektedir. Bireyin fiziksel ve ruhsal gelişimine, kişilik gelişimine katkıda bulunarak, bireye beceri ve bilgi kazandırarak toplumla etkileşimini kolaylaştırmaktadır. Spor, belirli kurallar çerçevesinde mücadele ederek rakibi yenme, üstünlük elde etme faaliyetleri olarak ifade edilmektedir. Eski çağlarda spor, avcı toplayıcı toplumların kendilerini dışardan gelebilecek tehlikelere karşı savunma gücü olarak kullandıkları, çağlar boyunca savaşa hazırlanırken gerçekleştirilen bir aktivite şeklinde görülmekteydi. Spor tarihi alanında çalışan araştırmacıların bakış açısıyla spor, rekabet, hayatta kalma, mücadele etme ve yarışma temeline oturtulmuştur 451 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK (Yazıcı, 2014). Dolayısıyla sporun içinden gelen, rekabet ortamı, mücadele etme ve yarışma olguları, psikolojik ve sosyal bağlamda stresin de için de yer aldığı unsurlar olarak ortaya çıkmakta, spor ile stres kavramlarını birbirine yakın ve birbiriyle ilişkili kılmaktadır. İçinde bulunduğumuz çağın, üzerinde odaklanılması gereken en kritik sorunlarından biri olan stres ve stresin spor ortamındaki etkileri, sporcular, antrenörler ve spor alanında çalışanlar üzerinde önemli sorunlara sebep olarak bireyleri bu zorlayıcı koşullardan kurtulma çabasına sürüklenmiştir. Bireyin sosyalleşerek aktif olmasında önemli bir yere sahip olan spor, farklı millet kültür ve düşünsel yapıdaki insanları bir araya getirerek onları aktif ve iletişimsel bir zeminde tutmaktadır. Bu yönüyle spor, bireylerin sosyalleşmesinde ve bireyleri stresten korumada önemli bir yere sahiptir. Çağdaş yaşamda ivme kazanan teknolojinin insan gücüne duyulan ihtiyaçları giderek azaltması, bireyi tabiatının dışında bir yaşam tarzına itmiş ve bu durum bireyi sosyal yaşamda stresle karşı karşıya getirmiştir. Bu bağlamda spor, bireyi stres ortamından uzaklaştırmak, rahatlatmak ve hareketlendirmek için bir araç olmuştur. Durağan yaşam biçimi ve obezite eğiliminin varlığını sürdürdüğü içinde bulunduğumuz çağda, özellikle çocukluk, ergenlik ve yetişkinlik dönemlerinde spor, fiziksel ve ruhsal sağlığın iyileştirilmesi sosyal etkileşimin artması, spor ortamı sakatlanmalarından kaçınma, pozitif duygu durum için oldukça önemlidir. Spor ve fiziksel aktiviteler arttıkça stres, endişe ve kaygı seviyesi azalırken özgüven ve özsaygı artmaktadır (Berger ve Owen, 1983). Bireyin performansını etkileyen stres, spor ve müsabaka ortamında oldukça fazladır. Stres müsabaka boyunca süren uyarılmışlık seviyesine katkıda bulunduğu gibi, müsabaka esnasında bireyin karşılaşacağı olumsuz durumların ortaya çıkmasına da zemin hazırlamaktadır (Suinn, 1987). Dolayısıyla müsabaka boyunca sporcular, performanslarını etkileyen farklı stres kaynaklarıyla karşı karşıya kalmaktadır. Bu stres kaynakları, müsabaka sırasında kaygı, sakatlanma korkusu, hakemin olumsuz tutumu, görsel basının ve müsabakanın sporcu üzerindeki etkisidir. Yoğun stres ve endişe hali, müsabaka boyunca sporcunun doğru karar verebilmesini olumsuz yönde etkileyebilir. Strese maruz kalan sporcu, beceri ve yeteneklerini eksiksiz ve doğru bir biçimde sergilemekten uzaklaşabilir. Stres sırasında sporcu, duygu karmaşası yaşayabilir ve bu durum sporcuda 452 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & STRES odaklanma problemleri ve unutkanlık gibi bilişsel sorunları ortaya çıkarabilir. Stresin meydana getirdiği bu olumsuz sonuçlar, sadece sporcuları değil, antrenörler ve spor çalışanlarını da fiziksel ve ruhsal yüklenmeler altında bırakabilir. Dolayısıyla spor ortamında performansın yanı sıra psikososyal faktörlerinde bilimsel çerçevede değerlendirilmesi sporda ve müsabakada başarılı olmak için kritik bir önem oluşturmaktadır. Periyodik olarak tekrarlanan egzersizlerle ruh ve beden sağlığında iyileşmenin dışında, bilişsel boyutta da iyileşme yaşanmakta ve böylece vücutta stres hormonlarının salınımı yavaşlamakta duygu durumsal bir rahatlama ortaya çıkmaktadır. Bu durumun sonucunda; kaygı durumu ve anksiyetede azalma, egzersiz sırasında ortaya çıkan seratonin hormonunda artış gözlenmektedir. Sporda Stres Kaynakları Organizmada stresin ortaya çıkmasına sebep olan unsurlar stres kaynaklarını oluşturmaktadır. Gündelik yaşam bireyin stres kaynaklarına maruz kalmasına sebep olmakta, sonucunda birey stresle başa çıkmada ciddi sıkıntılar yaşamaktadır. Bu kaynaklar ansızın belireceği gibi öngörülebilir biçimde de meydana gelebilmektedir. Sporda stres kaynakları, durumsal ve bireysel stres kaynakları olarak iki kategoride de incelenmektedir. Durumsal stres kaynakları kendi içinde, “müsabakanın önemi” ve “müsabakanın sonucuyla alakalı belirsizlik” olarak iki alt boyutta; bireysel stres kaynakları ise, “sürekli kaygı”, “öz saygı” ve “sosyal fizik kaygı” olarak üç alt boyutta incelenmiştir. 1. Durumsal Stres Kaynakları Devamlı değişen duygu durumla ilgili kişisel bir özellik olan durumsal stresin sıklıkla kullanılan; müsabakanın önemi ve müsabakanın sonucuyla alakalı belirsizlik olarak iki temel unsuru vardır. a) Müsabakanın Önemi Stresin yoğunluğu, olay ya da durumun önemiyle doğru orantılıdır. Örneğin, minikler beyzbol kategorisi oyuncuları temel seviyede beyzbol becerilerini sergilemede bir dönem boyunca gözlendiler. Beyzbol sopasıyla topa vuruş yapan oyuncuların kalp atış hızları vuruş seviyesinde gözlenerek kayıt altına alındı. Beyzbol maçı esnasında her bir vuruştan aldıkları puan ve oyunun ilgili sezondaki sıralamaları bakımından analizi yapıldı. Analiz sonuçlarına göre, sezon boyunca durumsal farklılıkların sporcularda öfke ve 453 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK kaygıyı ortaya çıkardığı gözlenmiştir (Lowe, 1971). Bireysel farklılıklar göz önünde bulunduğunda bir olaya yüklenen değer her daim net olarak ifade edilmeyebilir. Kimi insana önemli gelmeyen bir durum ya da olay başka bir insan tarafından çok önemli olarak kabul edilebilir (Weinberg ve Gould, 2015). Örneğin, uluslararası düzeyde bir kort tenisi müsabakasına odaklanmış bir oyuncu için stres kaynakları önem oluşturmayabilirken ulusal düzeyde bir müsabakaya katılan bir oyuncu için çok önemli olabilir. b) Müsabakanın Sonucuyla Alakalı Belirsizlik Sporcunun sosyal hayatta karşılaştığı stres kaynakları müsabaka performansını etkileyebilir. Bu yüzden sporcunun spor ortamı dışında yaşantısındaki stres kaynakları, eğitimciler, antrenörler ve spor psikologları tarafından doğru değerlendirilmelidir (Noblet ve Gifford, 2002). 2. Bireysel Stres Kaynakları Bazı olay ya da durumlar bireyler için önem oluşturmanın yanı sıra belirsizlik meydana getirebilir. Bu durum, yaşanan olay ya da durumlara diğer insanlardan daha fazla endişe hissetmelerine sebep olabilir. Spor ve egzersiz kapsamında sürekli kaygı, öz saygı, sosyal fizik kaygısı bireysel stres kaynaklarını oluşturmaktadır (Scanlan, 1986). Bireysel özellikler göz önüne alındığında olası bir tartışma esnasında fazla sürekli kaygıya sahip bir birey, düşük sürekli kaygıya sahip bireye göre olayı ya da durumu daha kaygı verici olarak algılayabilir (Weinberg ve Gould, 2015). a) Öz Saygı Öz saygıları fazla olan sporcular kendilerine güven konusunda, öz saygıları düşük olanlardan her daim daha az kaygı içindedirler ve kendilerini ifade etme ile öz güven konularında sorun yaşamazlar (Weinberg ve Gould, 2015). b) Sosyal Fizik Kaygı Sosyal fizik kaygı, bireylerin algıladığı tehdit ve endişe eğilimini ifade etmektedir (Eklund, Kelly ve Wilson, 1997). Sporcuların fiziksel uygunluk ve vücut kompozisyonları, endişe ve tehdit gibi kaygılara sahip olmayanlarla karşılaştırıldığında, fiziki kaygılar içinde olanların, fark edilebilir düzeyde düşünce bozukluğu ve daha yoğun stres yaşadıkları ortaya konmuştur (Hausenblas, Brewer ve Van Raalte, 2004). 454 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & STRES c) Sürekli Kaygı Sürekli kaygı bireyin müsabaka ortamını, müsabakanın sonucuna ilişkin performans değerlendirmelerini daha az ya da daha çok tehdit unsuru olarak kabul görmesine sebep olan bir kişilik unsurudur (Weinberg ve Gould, 2015). Doğan’a (2018) göre ise gündelik hayatta bireyleri doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen oldukça fazla stres kaynağı mevcuttur. Bu stres kaynakları; sık karşılaşılan sorunlar, yaşam biçimindeki değişmeler, travma etkisi yaratan durumlar ve çatışmalar olmak üzere kategorize edilmiştir. Sık karşılaşılan sorunlar; günlük hayatta bireyi strese sürükleyen, endişe ve kaygı yaratan ve gerginlik meydana getiren durumlar olarak ifade edilirken, yaşam biçimindeki değişmeler; yaşam rutinini bozan, yeniden planlanması gereken olumlu ve olumsuz olaylar olarak ortaya çıkmakta ve travma etkisi yaratan durumlar ise; bireyin yaşamsal bütünlüğüne karşı tehdit meydana getiren, doğal afetlerin yanında fiziksel taciz ve saldırı gibi birey kökenli olaylar olarak açıklanmaktadır. Egzersiz psikologları oldukça fazla stres kaynağı olduğunu saptamış, gündelik hayatın temposunda meydana gelen stres yaratan yaşam olayları, iş sorunları, müsabaka ve spor esnasında ortaya çıkan güçlükler, rakibi yenme, rakibe yenilme gibi birçok olayın bedensel ve bilişsel sağlığı etkilediğini göstermişlerdir. Sporcular için stresi ortaya çıkaran olay ya da durumlar mevcut performanslarını ortaya koyma noktasında endişe duyma, bireysel kaygılar ve buna benzer sorunlar maddi durum, ekonomik şartlar, ulaşım, konaklama, zaman yönetimi gibi çevresel problemler, antrenörle yetersiz iletişim ve etkileşim, ailede sorunlar, kayıplar gibi spor ortamı dışında meydana gelen travma yaratan durumları kapsamaktadır (Dunn ve Syrotuik 2003; Noblet ve Gifford, 2002). Spor ve müsabaka ortamında bulunan sporcuların, rutin yaşantılarında karşılaştıkları stres yaratan olay ya da durumların dışında, motivasyonel kaygılar, antrenörle yetersiz iletişim, takımla olumsuz etkileşim gibi birçok spor ve fiziksel aktivite ortamına yönelik farklı strese neden olan etmenlerle karşılaştıkları ifade edilmektedir (Arnold ve Fletcher, 2012; Hudson ve Day, 2012). Pearson’a göre; tercih edilen spor branşı ve bu branş ile ilgilenen sporcunun kişisel özellikleri sporda stres kaynaklarını oluşturmaktadır. Tercih edilen spor branşına göre stres kaynakları; güdülenme, bedensel kinestetik 455 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK yetenek, rekabete dayalı sporlar ve oyun aktiviteleri olarak sınıflanmıştır. Sporcunun kişisel özelliklerine göre stres kaynakları ise; bireysel hedefleri olumsuz etkileme ve sakatlanma durumlarıdır. Ayrıca Gould, Udry, Bridges ve Beck (1997) sakatlanmış üst düzey sporcuların, ruhsal ve duygu durumla, fizik tedavi ve rehabilitasyonla ilgili ya da maddi durum, seyahat gibi spor ortamı dışında kaçırılan fırsatların da stres kaynağı oluşturabildiğini ifade etmiştir. Sporda Stresle Başa Çıkma Dünya Sağlık Örgütü, stresle başa çıkmayı fizyolojik ve psikolojik sağlığı iyileştirici girişimler olarak ele almaktadır. Bireyin stres kaynaklarını tanıması ve bu kaynakları tehdit edici bir unsur olarak değil mücadele etmede araç olarak benimsemesi, yaşamın mana taşıdığına inanması stresle başa çıkma yöntemlerinin kullanılmasıyla mümkündür (World Health Organization Regional Office for Europe, 1986). Stresle başa çıkmada kullanılan metotlar; zihinsel meditasyon, otojenik gevşeme, doğru nefes kontrolü, zihinsel gevşeme metotları, düzenli egzersiz veya spor, sağlıklı beslenme alışkanlıkları kazanma, etkin iletişim sağlama, dürtü kontrol mekanizması oluşturma ve zaman yönetimidir (Aydın ve İmamoğlu, 2001). Sporda stres ile mücadele yöntemleri, müsabaka ya da spor ortamında sakatlanan sporcunun, fizik tedavi ve rehabilitasyon uygulamalarıyla sağlığına kavuşmasının yanında sosyal hayatta karşılaşılan olumsuz olay ya da durumları ve güçlükleri ortadan kaldırmaya imkan sağlamaktadır (Loutsch, 2007). Stresle başa çıkmanın, stresin yarattığı sıkıntılara sebep olan sorunların çözümüne uğraş gösterme ve sorunların bireyde yarattığı duygu durumu düzenleme olarak iki temel fonksiyonu vardır. Bunlar sorun merkezli başa çıkma ve duygu durum merkezli başa çıkma çabalarıdır. Sorun merkezli başa çıkma, stres kaynağıyla ilgili davranış ve tutumlar; duygu durum merkezli başa çıkma ise stres kaynağının sebep olduğu duygusal etkilerle başa çıkma davranış ve tutumlarını kapsamaktadır (Lazarus ve Folkman, 1984). Müsabaka boyunca sporcuda ortaya çıkan endişe ve kaygılar sporda stresi meydana getiren temel öğelerdir. Spor müsabakalarında spor branşına özgü beceri ve yeteneklerini sergileyen sporcuların izlenmesi, seyirci konumundaki bireylerde de stres olgusunu meydana getirebilir. Ayrıca profesyonel spor maç ya da müsabakaları hem antrenör hem de sporcu için kritik bir stres faktörü meydana getirebilmektedir (Fletcher ve Arnold, 2017). 456 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & STRES Sporcunun müsabaka esnasında stresle karşı karşıya kaldığında ortaya koyduğu tepkinin bir başka niteliği de stresle mücadele amacı taşıyor olmasıdır. Sporcunun strese verdiği tepkiyi stresle başa çıkma yöntemleri ifadelerken, bu yöntemlerin seçilmesini de stresle başa çıkma tarzı etkilemektedir (Endler ve Parker, 1990). Sporda stresle başa çıkma ve stres yönetimi bağlamında özetle, düzenli yapılan spor ve fiziksel aktivitenin bireyin kaygı seviyesini azalttığı, duygu durumunu ve iyilik halini olumlu yönde etkilediği, kişiyi kötü düşüncelerden uzaklaştırdığı ortaya çıkmaktadır. Profesyonel sporcular için her müsabaka maddi kazançlar, sosyal ve ruhsal bakımdan kritik önem taşımaktadır. Sporcunun müsabaka öncesi antrenman sürecinin verimliliği kadar, müsabaka boyunca stresini kontrol altına tutabilmesi de önemli bir unsurdur. Sosyal bir varlık olan insan, sosyal yaşamında strese maruz kaldığında stresin ortaya çıkan olumsuz etkileriyle başa çıkabilmede farklı yöntemler kullanmaktadır. Birey stresle başa çıkma noktasında mücadele etmek yerine, yaşanan olayları görmezden gelerek, içine atarak ya da zararlı madde kullanımına yönelerek (alkol, uyuşturucu) stres faktörlerini daha da artırmaktadır. Bu olumsuz davranışlar stres faktörlerini ortadan kaldırıyormuş gibi algılanmasına rağmen, uzun dönemde ciddi sağlık problemlerine neden olan birer stres kaynağı olarak bireyin yaşantısında yerini almaktadır. BÖLÜM KAYNAKLARI Armacost, R. L. (1990). High school student stress and the role of counselors. The School Counselor, 38(2), 105-112. Arnold, R., & Fletcher, D. (2012). A research synthesis and taxonomic classification of the organizational stressors encountered by sport performers. Journal of sport and exercise psychology, 34(3), 397-429. Aydın, B., & İmamoğlu, S. (2001). Stresle başa çıkma becerisi geliştirmeye yönelik grup çalışması. M.Ü. Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Dergisi, 14(1), 41-52 Aytaç, S. (2015). Stres kaynakları ve stresin psikolojik semptomlarının öfke kontrolü ile ilişkisi: polis memurları üzerine bir araştırma. Sosyal Siyaset Konferansları Dergisi, (69), 1-27. 457 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Berger, B. G., & Owen, D. R. (1983). Mood alteration with swimming— swimmers really do" feel better.". Psychosomatic medicine. Carnegie, D. (2012). Premagajte skrbi in stres. Ucila International. Carver, C. S., Scheier, M. F., & Weintraub, J. K. (1989). Assessing coping strategies: a theoretically based approach. Journal of personality and social psychology, 56(2), 267. Catron, G. O. (2005). Stress: Origins, perceptions, and management techniques used among intercollegiate student-athletes at Bluefield College. In Masters Abstracts International (Vol. 45, No. 3). Childre, D., & Rozman, D. (2005). Transforming stress: The heartmath solution for relieving worry, fatigue, and tension. New Harbinger Publications. Doğan, T. (2018). Psikolojiye giriş. Ş. Işık (Ed.). Ankara: Pegem Akademi, 1(14), 419-443 Dunn, J. G. H., & Syrotuik, D. G. (2003). An investigation of multidimensional worry dispositions in a high contact sport. Psychology of Sport and Exercise, 4(3), 265-282. Eklund, R. C., Kelley, B., & Wilson, P. (1997). The Social Physique Anxiety Scale: Men, women, and the effects of modifying item 2. Journal of Sport and Exercise Psychology, 19(2), 188-196. Endler, N. S., & Parker, J. D. (1990). Multidimensional assessment of coping: A critical evaluation. Journal of personality and social psychology, 58(5), 844. Eskin, M., Harlak, H., Demirkıran, F., & Dereboy, Ç. (2013). Algılanan stres ölçeğinin Türkçe’ ye uyarlanması: güvenirlik ve geçerlik analizi. In New Symposium Journal, 51(3), 132-140. Fletcher, D., & Arnold, R. (2017). Stress in sport: The role of the organizational environment. Folkman, S., Lazarus, R. S., Dunkel-Schetter, C., DeLongis, A., & Gruen, R. J. (1986). Dynamics of a stressful encounter: cognitive appraisal, coping, and encounter outcomes. Journal of personality and social psychology, 50(5), 992. Gould, D., Bridges, D., Udry, E., & Beck, L. (1997). Stress sources encountered when rehabilitating from season-ending ski injuries. The Sport Psychologist, 11(4), 361-378. 458 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & STRES Hausenblas, H. A., Brewer, B. W., & Van Raalte, J. L. (2004). Self-presentation and exercise. Journal of Applied Sport Psychology, 16(1), 3-18. Hudson, J., & Day, M. C. (2012). Athletes' experiences of expressive writing about sports stressors. Psychology of Sport and Exercise, 13(6), 798-806. Hughes, B., Boothroyd, R., & Koçak, S. (2002). Günlük hayatın stresine son. Doruk Yayımcılık. Işık, Ş. (2018). Psikolojiye Giriş. PEGEM Akademi Jones, F., Bright, J., & Clow, A. (2001). Stress: Myth, theory and research. Pearson Education. Lazarus, R. S. (1993). From psychological stress to the emotions: A history of changing outlooks. Annual review of psychology, 44(1), 1-22. Lazarus, R. S. ve Folkman,S. (1984). Stress, appraisal and coping. New York: Springer Li, S., Tan, H. Y., Wang, N., Zhang, Z. J., Lao, L., Wong, C. W., & Feng, Y. (2015). The role of oxidative stress and antioxidants in liver diseases. International journal of molecular sciences, 16(11), 2608726124. Loutsch, J. A. (2007). Perceived social support systems during athletic injury recovery in collegiate club sport athletes. Lowe, R. (1971). Stress, Arousal, and Task Performance of Little League Baseball Players [dissertation]. Urbana: University of Illinois. Noblet, A. J., & Gifford, S. M. (2002). The sources of stress experienced by professional Australian footballers. Journal of applied sport psychology, 14(1), 1-13. Pearson, R. T. (2018). A Quantitative Study of Stress in Intercollegiate HeadSwimming Coaches (Doctoral dissertation, University of Phoenix). Penley, J. A., Tomaka, J., & Wiebe, J. S. (2002). The association of coping to physical and psychological health outcomes: A meta-analytic review. Journal of behavioral medicine, 25(6), 551-603. Scanlan, T. K. (1986). Competitive stress in children. Sport for children and youths, 113-118. Selye, H. (1973). The Evolution of the Stress Concept: The originator of the concept traces its development from the discovery in 1936 of the alarm reaction to modern therapeutic applications of syntoxic and catatoxic hormones. American scientist, 61(6), 692-699. 459 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Steinberg, A., & Ritzmann, R. F. (1990). A living systems approach to understanding the concept of stress. Behavioral Science, 35(2), 138-146. Stranks, J. (2005). Stress at work. Routledge. Suinn, R. M. (1987). Behavioral approaches to stress management in sport. Sport psychology, 59-75. Tarhan, N. (2005). Kadın psikolojisi. Nesil Basım Weinberg, R., & Gould, D. (2015). Personality and sport. Foundations of Sport and Exercise Psychology. Human Kinetics, 640. World Health Organization Regional Office for Europe (1986). Evaluation of the strategy for health for all by the year 2000. Seventh Reporth on the World Health Situation, vol5, European Region, Copenhagen. Yazıcı, A. G. (2014). Toplumsal dinamizm ve spor. Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, 3(1), 394-405. Yılmaz, M.T. (2010). Eğitim Psikolojisi. 2. Baskı. Ankara: Anı Yayıncılık. 460 SPORUN KAVRAMSAL TEMELLERİ-5 SPOR & DEHB Yazarlar Doç. Dr. Faruk AKÇINAR 1 Doktorant. Hüseyin GÜRER 2 27. Bölüm 1 İnönü Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi, Antrenörlük Eğitimi Bölümü, Malatya /TÜRKİYE. https://orcid.org/0000-0003-2751-1743, farukakcinar@inonu.edu.tr 2 İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Beden Eğitimi ve Spor ABD, Malatya /TÜRKİYE. 461 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK GİRİŞ Gelişen teknoloji ile birlikte artan bağımlılık (TV, internet, telefon, sosyal medya), kentleşme ile birlikte yeşil alan ve spor alanlarının azalması gibi faktörlere bağlı olarak gelişen obezite, fiziksel inaktivite, psikiyatrik açıdan gelişen rahatsızlıklar günden güne çocuk, ergen ve gençlerde artış göstermektedir. Günümüzde kavram olarak çok fazla birbiri ile karıştırılan tanımlamalardan olan spor, egzersiz, fiziksel aktivite kişilerde bilişsel, duyusal, psikolojik ve fiziksel olarak gelişim sağlayan farklı kavramları ifade etmektedir. Spor; insanların varoluşundan beri devam eden, bireysel veya grupla yapılan, belirli kuralları olan rekabet içeren kişilere haz veren aktivite ve etkinliklerin tamamını ifade etmektedir (Zorba, 2015). Fiziksel sağlığı devam ettirmek, var olan problemleri iyileştirmek ve kişinin sağlığını geliştirmek için yapılan planlı, programlı ve tekrarlayıcı olarak yapılandırılan hareketler bütününe egzersiz; kişilerde enerji harcanmasına yol açan fiziksel ve bedensel hareketlerin tümüne fiziksel aktivite denilmektedir (Anding vd., 2015; Perraton, vd., 2010). Günümüz de çocuk, ergen ve gençlerde görülen obezite, psikiyatrik sorunlar, motor beceri gelişimi, sosyalleşme, bağımlılık, sağlıklı yaşam gelişimi için en önemli araç olan bu kavramlar günlük yaşam, okul eğitimi gibi alanlarda kullanılmalı, tek başına veya alternatif tedavi olarak disiplinler arası çalışma ve uygulamalarda yerini almalıdır. Dikkat Dağınıklığı ve Hiperaktivite Bozukluğu (Dehb) Çok fazla çalışmaya konu olmuş ama kesin olarak hala nedeni bilinmeyin dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu genellikle 7 yaşından önce başlayan, çocuk gelişimine göre uyum göstermeyen dikkat eksikliği, hiperaktivite ve dürtüsellik belirtileri gösteren nörogelişimsel bozukluk olarak tanımlanmaktadır (Pliszka, 2007; APA, 1994). American Psychiatric Association (APA)‘a göre DHEB; erken yaşta başlayan ve etkileri hayat boyunca devam eden çocuklarda yaş ve gelişim evreleri ile uyum göstermeyen, hiperaktivite, dikkatsizlik ve dürtüsellik ile 462 tanı edilebilen nöropsikiyatrik bir bozukluk olarak ifade edilmektedir (APA, 2013 ). 18. yy. dan itibaren ilk tanımlamaları yapılan dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu bilimsel olarak ilk defa 1902 yılında George Still tarafından tanımlanmıştır (Lange vd., 2010) DEHB tanı kriterleri APA tarafından 1968 yılında yayınlanan DSM-II’ de aşırı hareketlilik, dikkat dağınıklığı, huzursuzluk olarak sadece çocuklarda, DSM III ‘de hiperaktivite ile yada olmadan dikkat eksikliği bozukluğu, 1994 yılında DSM IV’ de dikkat eksikliği hiperaktivite, karma olarak üç alt başlığa ayrılmış, 2000 yılında yetişkinlerde görülen DEHB eklenerek revize edilmiştir (APA, 1968; APA, 1994; Rafalovich, 2001) DEHB tanısı koyulmuş kişilerde süreç içinde klinik bulgular kişinin gelişimi ile birlikte değişebilmektedir. Çoğunlukla çocuk ve ergenlik dönemi bozukluğu olarak tanımlanan DEHB gelişimsel nitelikleri taşımasından dolayı; var olan sorunların ve bozukluğun çocukluk ve ergenlik döneminden sonra yetişkinlik döneminde de sürmeye devam ettiği görülmektedir (Tannock, 1998). DEHB ‘de tanı kriterleri olarak literatürde en fazla kullanılan iki tanı ve sınıflandırma yöntemi kullanılmaktadır. DEHB ‘yi ICD-10 ve DSM-V tanı koymada birbirleri ile tutarlı olmasına rağmen; alt tipler ve tanı ölçütleri yönünden farklılıkları vardır (Thapar, 2016). 463 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Tablo 1. DSM -V DEHB Tanı Kriterleri (APA, 2013) 464 DEHB ‘de üç alt tip vardır (APA, 2005): a- Dikkat eksikliği olan tip. b- Hiperakitivite ve dürtüssellik olan tip c- Dikkat eksikliği, hiperaktivite ve dürtüselliğin beraber görüldüğü karma tip ( APA ,2015 ) Literatür incelendiğinde yapılan çalışmalarda görülmektedir ki DEHB ‘ de hiperaktivitenin en fazla görüldüğü % 4,9 ile okul öncesi (3-5 yaş) ,karma tip en fazla % 3,3 ile okul dönemi çocuklarda (6-12 yaş ) ,dikkatsizliğin olduğu tipte en fazla adölesan dönemde (%5,7), yetişkinler açısından bakıldığında dikkatsizliğin en önemli tip olduğu (%47) olduğu tespit edilmiş ve görülen bütün DEHB tiplerinde her yaş grubunda cinsiyet olarak bakıldığında ereklerin kızlara oranla daha yüksek görüldüğü belirtilmiştir (Willcutt, 2012). DEHB ‘de Epidemiyoloji DEHB literatürde yaşa bağlı olarak değerlendirildiğinde görülme sıkılığı 6-12 yaş arası olan çocuklarda %11,4, 13-18 yaşa bakıldığında ise adölesanlarda ve gençlerde %8 ‘e düştüğü görülmüştür. Cinsiyet yönünden değerlendirildiğinde erkeklerde kızlara göre daha sık görüldüğü tespit edilmiştir. DEHB alt başlıklarına göre değerlendirildiğinde ise çocukluk ve ergenlik döneminde dikkat dağınıklığı tipinin yüksek olduğu daha sonra sırası ile karma tip ve son olarak da hiperaktivite tipinin görüldüğü tespit edilmiştir (Willcutt, 2012). Türkiye de yapılan literatüre ve çalışmalara bakıldığında DEHB ‘in görülme sıklığı çocukluk ve ergenlik döneminde %8,1-%8,6 arasında görülmekte ve sonraki dönemde çok büyük oranda devam ettiği yetişkinlik döneminde de görüldüğü tespit edilmiştir (Tufan vd., 2010). DEHB ‘de Etiyoloji Yapılan çalışmalara ve literatüre bakıldığında çok fazla çalışılmasına ve psikiyatrik bozuklukların büyük çoğunluğunu oluşturmasına rağmen DEHB’nin nedenleri tam olarak bilinmemesine rağmen sebeplerinin genetik faktörler, nöroanatomik faktörler ve çevresel faktörlerin etkili olduğu düşünülmektedir (Thapar vd., 2013). 465 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK DEHB ve Egzersiz DEHB tedavi seçeneklerine bakıldığında semptomlarını azaltmaya ilaç tedavisi yanında uygulanan diğer yöntemlerden biri de egzersiz ve fiziksel aktivitedir. Güncel tedavi ve yaklaşımlara bakıldığında farklı tür, süre ve şiddetteki egzersiz uygulamalarının semptomları azaltmada önemli ölçüde faydasının olduğu ve ilaç tedavisi ile birlikte veya ilaç tedavisi olmadan egzersiz reçetelendirmenin etkili olduğu söylenmektedir (Fernandes, vd., 2018; Gallotta vd., 2012) DEHB ‘de görülen semptomlardan en önemli belirtiler dikkat dağınıklığı, hiperaktivite ve dürtüsellik olduğu görülmekte bunlara ek olarak bu semptomların motor beceri ile bağlantılı olduğu tespit edilmiş çocukluk ve ergenlik döneminde görülen bu motor beceride oluşan bu problemler fiziksel inaktivite, obezite sorunları, dikkat eksikliği, özgüvenin düşük olması, akademik başarısızlık ve sosyalleşememe gibi çoğu probleme sebep olmaktadır (Goulardins vd., 2017; Shen vd., 2012) DEHB tanısı almış çocuk ve ergenlerin ince ve kaba motor becerideki zayıflıkların yanı sıra bilateral koordinasyon problemleri, üst ekstremite fonksiyonelliğinde denge ve yürüyüş bozukluklarından, el göz koordinasyonuna ve görsel işitsel algılama ile reaksiyonda zayıf olduğu görülmüştür ve bundan dolayı tanı alan çocuklarda motor zayıflıkların tespiti ve iyileştirilmesi çok önemlidir (Goulardins vd., 2017; Shen vd., 2012; Venetsanou vd., 2007). DEHB’ de seçilen spor dalları da önemli bir faktör olup çocuklarda ve gençlerde takım sporları kalabalık olduğundan takım sporlarında kontrol etmek, odaklanmak ve dikkati toplamak zordur bu sebeple seçilen spor dalları bireysel sporları kapsaması DEHB’liler için önemlidir. Bireysel sporlarda çocukla birebir ilgilenilmesi, fazla uyaranın bulunmaması, belirli bir düzen ile yapılması, katılımın sürekli sağlanarak motivasyonun üst düzeyde tutulması önemli noktalardır (Ergun, 2017). Dishman ve arkadaşları tarafından yapılan çalışmada fiziksel aktivitenin nörogenez, nöroadaptasyon ve nöroprotektif aşamalar ile beyinde oluşan plastisitesini pozitif anlamda değiştirdiği ve DEHB ‘de önemli olan dopamin, epinefrin ve norepiferini fiziksel aktivitelerin artırdığını tespit 466 etmişler ve DEHB tanısı almış kişiler için egzersizin yararlı olduğundan dlayı önerilmiştir (Dishman vd., 2006). DEHB’ de Güncel Yaklaşımlar ve Çalışmalar Rosa ve ark. yapmış olduğu çalışmada aşırı hareketli olma durumu, zamanlama ile reaksiyonda azalmalar, denge becerilerinde azalma, kaba ve ince motor becerileriler de azalma olduğunu bulmuşlardır (RosaNeto vd., 2015). Pitcher ve ark. yapmış oldukları çalışmada DEHB olan çocuklarda akranlarına göre kaba ve ince motor becerilerinin gelişim açısından daha zayıf olduğunu bulmuşlardır (Pitcher vd., 2003). Hong ve ark. egzersizin DEHB’ de tedavide sıklıkla kullanılmakta olan dopamin salınımına yardımcı olduğunu söylemektedirler (Hong vd., 2012). Smith ve ark. 2013 yılında yapmış olduğu çalışmada 5-9 yaş aralığında olan DEHB’li çocuklarda yapılan fiziksel aktivitenin motor beceri, sosyal hayat, davranış durumları ile kognitif becerilerine olumlu katkı sağladığını bulmuşlardır (Smith vd., 2013). Chien-Yu ve ark. yapmış olduğu DEHB’ li çocuklarda on iki haftalık tenis egzersizlerinin Stroop testi skorları üzerinde olumlu düzeyde katkısının olduğunu bulmuşlardır (Chien-Yu vd., 2015). Choi ve ark. aerobik egzersiz yaptırılan DEHB’li 8-10 yaş arasındaki çocuklarda akademik başarıyı ve inhibitör kontrolün gelişmesine katkı sağladığını tespit etmişlerdir (Choi vd., 2015). Büker tarafından yapılan çalışmada DEHB tanısı almış çocukların sağlıklı akranlarına göre fiziksel uygunluk düzeyleri, reaksiyon süreleri ve internet bağımlılıkları benzer; dürtüsellik, dikkatsizlik yüksek, denge skorlarının daha düşük olduğu bulunmuştur (Büker vd., 2020). Pan ve ark. tarafından yapılan 6-12 yaş aralığında olan DEHB tanısı almış çocuklara uygulanan 12 haftalık masa tenisi çalışmaları sonucunda Stroop testi tamamlama süresinde çalışma grubu kontrol grubuna göre daha iyi skor elde ettiklerini bulmuşlardır (Pan vd., 2016). Cook ve ark. tarafından yapılan çalışmada DEHB tanısı almış 10-17 yaş arasındaki çocuk ve gençlerde sağlıklı akranlarına göre %57 daha az fiziksel aktivite yaptıklarını tespit etmişlerdir (Cook vd., 2015). Lin ve ark. DEHB tanısı almış çocukların akranlarına göre daha fazla fiziksel aktivite yapmalarına rağmen duyu modülasyon sorunları yaşadığı ve aşırı hareketlilik ile bu duyu problemleri arasından korelasyon olduğunu bulmuşlardır (Lin vd. ,2013). Balcı tarafından 2019 yılında yapılan çalışmada DEHB tanısı almış çocukların fiziksel aktivite seviyesi, motor beceri, kas kuvveti gibi parametrelerde sağlıklı çocuklara göre daha düşük skor aldıklarını tespit 467 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK etmiştir (Balcı, 2019). Pan ve ark. yapmış olduğu 12 haftalık masa tenisi uygulamalarının DEHB tanısı almış çocuklarda motor beceri ve yürütücü işlevlerde anlamlı düzeyde artış olduğu bulunmuştur (Pan vd., 2019). Bayrakoğlu ve ark. tarafından yapılan DEHB tanısı almış çocuk ve ergenlerde yapılan egzersizlerin fiziksel, fizyolojik, motor beceri, bilişsel ve davranışsal açıdan olumlu etkilerinin olduğunu tespit etmişlerdir (Bayrakoğlu vd., 2020). Chang ve ark. tarafından yapılan çalışmada 8 haftalık su egzersizlerinin DEHB tanısı almış 5-10 yaş grubu çocuklarda çalışma sonunda motor beceri, koordinasyon ve reaksiyon süresinde iyileşme olduğu bulunmuştur (Chang vd., 2014). Konicarova ve ark. tarafından yapılan çalışmada DEHB tanısı almış 8-11 yaş grubu çocuklarda postüral denge ve yürüme dengesinin sağlıklı akranlarına göre daha zayıf olduğu bulunmuştur (Konicarova vd., 2014). Pan ve ark. tarafından yapılan çalışmada DEHB tanısı almış çocuklarda fiziksel etkinlikler ve at binme çalışmalarından oluşan 12 haftalık uygulama sonucunda egzersize katılan DEHB’ li çocukların sedanter sağlıklı çocuklara göre motor yeterlilik, kardiovaskuler uygunluk ve esneklik parametreleri anlamlı olarak artış gösterdiğini tespit etmişlerdir (Pan vd., 2017). Jeoung tarafından yapılan çalışmada DEHB semptomları gösteren üniversite öğrencilerinde sağlıklı yaşıtlarına göre karın bölgesi yağlanma fazla, el kavrama gücü, kassal kuvvet ve dayanıklılığın daha düşük olduğunu tespit etmiştir (Jeoung, 2014). Tsai ve ark. tarafından yapılan DEHB tanısı almış çocuklarda daha yüksek kas kuvveti ve enduransına, aerobik kapasitesi yüksek çocukların daha düşük beden kitle indeksine sahip olduğu ve reaksiyon sürelerinin daha kısa olduğunu tespit etmişlerdir (Tsai vd., 2017). Tomasz tarafından yapılan çalışmada DEHB’nin aşırı kilolu olma ve obez olma riskini çok büyük oranda artırdığını bulmuştur (Hanc, 2018). Kim ve ark. tarafından yapılan çalışmada ayak plantar basınçları incelenen DEHB‘li çocukların kontrol grubu ile kıyaslandığında iki ayak arasında basınç farkı ve denge kaybı arasında ilişki olduğunu tespit etmişlerdir (Kim vd., 2017). Dishman ve ark. tarafından yapılan çalışmada egzersiz ve fiziksel aktivitenin katekolamin düzeylerini etkilediğini bulmuşlardır (Dishman vd., 2006). 2016 ‘da Memarmoghaddam ve ark. tarafından yapılan çalışmada yapılan egzersiz programının 40 DEHB tanısı almış hasta da bilişsel ve davranışsal anlamda olumlu etkisinin olduğunu bulmuşlardır (Memarmoghaddam vd., 2016). Topçu ve ark. yapmış olduğu çalışmada folklor egzersizlerinin DEHB tanısı almış çocuklarda iyileşme olduğunu bulmuşlardır (Topçu vd., 2007). Kang ve 468 ark. tarafından yapılan çalışmada altı hafta boyunca yapılan aerobik ve amaca yönelik yapılan egzersizler sonucunda DEHB’li çocuklarda gelişme olduğunu tespit etmişlerdir (Kang vd., 2011). Lavasani ve ark., DEHB’li çocukların kontrol grubuna göre yapılan motor beceri test sonuçları düşük bulunmuştur (Lavasani vd., 2011). Çak ve ark. atarından yapılan çalışmada motor yeterliliğe bakılan çalışmada DEHB’li çocukların akranlarına göre motor beceri testleri sonuçlarına göre daha zayıf olduğunu bulmuşlardır (Çak vd., 2018). Kiluk ve ark. DEHB tanısı almış çocuklarda spora katılım ve anksiyitelerine baktığı çalışmada üç ve üstü spora katılanlarda semptomların daha az görüldüğü bulunmuştur (Kiluk vd., 2009). Sonuç olarak yapılan literatür taranarak yapılan çalışmalara bakıldığında; fiziksel aktivite ve egzersiz faaliyetlerinin DEHB tanısı almış hastalarda bilişsel, duyuşsal ve en önemlisi motor beceriyi geliştirdiği ve bu sayede DEHB ‘li kişilerde yaşam kalitesini, akademik başarıyı, sosyalleşmeyi, sağlıklı ve zinde kalmayı sağladığı görülmektedir. BÖLÜM KAYNAKLARI American Psychiatric Association. (1968). Diagnostic and statistical manual of mental disorders (DSM-II), 2nd ed. American Psychiatric Association, Washington DC. American Psychiatric Association. (1994). Diagnostic and statistical manual of mental disorders (DSM-IV), 4th ed. American Psychiatric Association, Washington DC. American Psychiatric Association (2013) Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders 5th edition (DSM-5). Washington. Amerı ̇kan Psı ̇kı ̇yatrı ̇ Bı ̇rlı ̇ğı ̇, 2005. DSM-IV-TR Tanı ÖlçütleriBaşvuru Elkitabı, Çev.: ErtuğrulKöroğlu, Hekimler Yayın Birliği, Ankara. Anding K, Bär T, Trojniak-Hennig J, Kuchinke S, et al. (2015). Structured exercise programme during haemodialysis for patients with chronic kidney disease: clinical benefits and long-term adherence. BMJ Open.;5(8): e008709. Balcı, G. (2019). Dikkat Eksikliği Ve Hiperaktivite Bozukluğu Olan Çocuklarda Duyu Profilleri Ve Fiziksel Aktivite Kapasitesinin Katılım Üzerine Olan Etkisinin İncelenmesi (Master'sthesis, Sağlık Bilimleri Enstitüsü). Bayrakdaroğlu, S., & Tekin, A. (2020). The Effect of Defense Sports on the Treatment of Attention-Deficit/Hyperactivity Disorder in Children. International Journal of Applied Exercise Physiology, 9(8), 47-54. 469 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Buker, N., Salik Sengul, Y., Ozbek, A. (2020). Physical Fitness and Dynamic Balance in Medication Naïve Turkish Children with ADHD. Perceptual and Motor Skills, 127(5), 858-873. Chang, Y. K., Hung, C. L., Huang, C. J., Hatfield, B. D., & Hung, T. M. (2014). Effects of an aquatic exercise program on inhibitory control in children with ADHD: a preliminary study. Archives of Clinical Neuropsychology, 29(3), 217-223. Chien-Yu P, Chia-Liang T, Chia-Hua C, Ming-Chih S, Chu-Yang H, Wei-Ya M (2015) Effects of physical exercise intervention on motor skills and executive functions in children with ADHD: A Pilot Study. J Atten Disord, 1-14. Çak HT, Karaokur R, Atasavun Uysal S, ve ark. (2018). Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu Olan Çocuklarda Motor Yeterlilik: Bilişsel Beceriler ve Belirti Şiddeti ile İlişkisi, Türk Psikiyatri Dergisi. 29(2):92-101. Dishman RK, Berthound HR, Booth FW, Cotman CW, Edgerton VR, Fleshner MR et al. (2006) Neurobiology of exercise. Obesity,14:345-355. Ergun N. (2017). Zihinsel Yetersizliği ve Dikkat Eksikliği-Hiperaktivite Bozukluğu Olan Öğrencilerde Fiziksel Eğitim ve Spor. Yanardağ M, Yılmaz İ, editörler. Özel Gereksinimli Öğrenciler İçin Fiziksel Eğitim ve Spor. Ankara: Pegem Akademi. Fernandes M. de Sousa, A., A.R. Medeiros, S. et al., (2018). The influence of exercise and physical fitness status on attention: A systematic review. International Review of Sport and Exercise Psychology,: p. 1-33. Gallotta, M.C., L. Guidetti, E. Franciosi, G.P., et al. (2012). Effects of varyingtype of exertion on children’sattentioncapacity. MedSci Sports Exerc,. 44(3): 550-5. Goulardins JB, Marques JC, De Oliveira JA. (2017). Attention deficit hyperactivity. 124(2): 425-440. Hanć, T., Adhd as a risk factor for obesity. Current state of research. Psychiatriapolska, 2018. 52(2): p. 309-322. Hong CJ, Liou YJ, Tsai SJ (2012). Effects of BDNF polymorphisms on brain function and behavior in health and disease. Brain ResBull, 88:406-417. Jeoung, B.J., The relationship between attention deficit hyperactivity disorder and health-related physical fitness in university students. Journal of Exercise Rehabilitation, 2014. 10(6): p.367. Kang, K. D., Choı ̇, J. W., Kang, S. G., Han, D. H., (2011). “Sports Therapy For Attention, Cognitions And Sociality”, Int J Sports Med., 32 (12), 953-959. 470 Kiluk BD, Weden S, Culotta VP. (2009). Sport Participation and Anxiety in Children With ADHD. Journal of Attention Disorders. 12(6): 499-506. Kim, S.M., G.J. Hyun, T.-W. Jung, Y.D. Son, et al., Balance deficit and brain connectivity in children with attention-deficit/hyperactivity disorder. Psychiatry İnvestigation, 2017. 14(4): p 452-457. Konicarova, J., Bob, P., Raboch, J. (2014). Balance deficits and ADHD symptoms in medication-naïveschool-aged boys. Neuro psychiatric disease and treatment. 10: p. 85. Lange KW, Reichl S, Lange KM, Tucha L, Tucha O. (2010). The history of attention deficit hyperactivity disorder. ADHD Attention Deficit and Hyperactivity 66 Disorders.;2(4): 241-255 Lavasani NM, Stagnitti K. A Study on Fine Motor Skills of Iranian Children with Attention Deficit/Hyper Activity Disorder Aged from 6 to 11 Years. Occupational Therapy Int 2011; 106–114. Lin CY, Yang AI, Su CT. (2013). Objective measurement of weekly physical activity and sensory modulation problems in children with attention deficit hyperactivity disorder. Research in Developmental Disabilities, 3477–3486 Memarmoghaddam M, Torbati H, Sohrabi M, Mashhadi A, Kashi A (2016) Effects of a selected exercise program on executive function of children with attention deficit hyperactivity disorder. J Med Life, 9:373-379. Pan, C. Y., Tsai, C. L., Chu, C. H., Sung, M. C., Huang, C. Y., Ma, W. Y. (2019). Effects of physical exercise intervention on motor skills and executive functions in children with ADHD: A pilot study. Journal of Attention Disorders, 23(4), 384-397. Perraton LG, Kumar S, Machotka Z. (2010). Exercise parameters in thetreatment of clinical depression: a systematic review of randomized controlled trials. J Eval Clin Pract.; 16:597-604. Pitcher TM, Piek JP, Hay DA. (2003). Fine and gross motor ability in males with ADHD. Developmental Medicine and Child Neurology.45(8):525-535. Pliszka, S., & AACAP Work Group on Quality Issues. (2007). Practice parameter for the assessment and treatment of children and adolescents with attention-deficit/hyperactivity disorder. Journal of the American Academy of Child & Adolescent Psychiatry, 46(7), 894-921. Rafalovich A. (1929). The conceptual history of attention deficit hyperactivity disorder: idiocy, imbecility, encephalitis and the child deviant, 1877–. DeviantBehav. 2001; 22:93–115. 471 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK RosaNeto F, Goulardins JB, Rigoli D, Piek JP, Oliveira JAD. (2015). Motor development of children with attention deficit hyperactivitydisorder. BrazilianJournal of Psychiatry.; 37(3): 228-234. Shen IH, Lee TY, Chen CL. (2012). Hand writing performance and underlying factors in children with Attention Deficit Hyperactivity Disorder. Res Dev Disabil.33:1301-1309. Smith AL, Hoza B, Linnea K, McQuade JD, Tomb M, Vaughn AJ et al. (2013) Pilot physical activity intervention reduces severity of ADHD symptoms in young children. J AttenDisord, 17:70-82. Tsai, Y.-J., C.-L. Hung, C.-L. Tsai, Y.-K. Chang, et al., The relationship between physical fitness and inhibitory ability in children with attention deficit hyperactivity disorder: An event-related potential study. Psychology of Sport and Exercise, 2017. 31: p. 149-57. Tannock R. (1998). Attention deficit hyperactivitydisorder: advances in cognitive neurobiological and genetic research. J Child Psychol Psychiatry, 34:65-99. Thapar A, Cooper M. (2016). Attention deficit hyperactivity disorder. Lancet.; 387:1240-50, http://dx.doi.org/10. 1016/S0140-6736(15) 00238-X. Thapar A, Cooper M, Eyre O, Langley K. (2013). Practitioner Review: what have welearnt about the causes of ADHD? Journal of Child Psychology and Psychiatry.;54, 3–16. Topçu, B., Yıldız, S., Bilgen, Z. T. (2007). Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu Olan Çocuklarda Folklor Egzersizinin Etkisi. Genel Tıp Dergisi; 17(2): 89-93. Tufan AE, Yaluğ İ. (2010). Erişkinlerde dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu: Türkiye verilerine dayalı bir gözden geçirme. Anadolu Psikiyatri Dergisi.; 11: 351-359. Willcutt, EG. (2012). The prevalence of DSM-IV attentiondeficit/hyperactivity disorder: a meta-analytic review. Neuro therapeutics; 9(3):490-9. Zorba E. (2015) Herkes için yaşam boyu spor. Ankara: Fırat Matbaacılık, 5. Baskı, 16-41. 472 SPORUN KAVRAMSAL TEMELLERİ-5 SPOR & YEME BOZUKLUKLARI Yazar Dr. Zarife PANCAR 1 28. Bölüm 1 Gaziantep Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi, Gaziantep/TÜRKİYE. https://orcid.org/0000-0002-1659-2157 z_pancar@hotmail.com 473 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK GİRİŞ Sağlıklı kavramı, Dünya Sağlık Örgütünün bize kazandırdığı tanımda, bireylerde hastalık ve sakatlığın olmayışı değil aynı zamanda kişinin bedenen, ruhen ve sosyal yönden tam bir iyilik içinde olması gerektiğini ifade eder. Sağlıklı olmanın temel koşulu vücudun günlük ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde tüm besinlerden yeterli ölçüde ve dengeli beslenmenin sağlanmasıdır. Sağlık, beslenme ve düzenli fiziksel egzersiz insan yaşamının temelini oluşturur. Sağlıklı beslenme her birey için önemli iken, toplumdaki özellikli gruplardan biri olan sporcular için beslenme ve beslenme desteği çok daha fazladır. Günümüzde sağlık ve spora verilen önem giderek artış göstermektedir. Ülkeler spor alanında yüksek verime ulaşabilen sporcular yetiştirmek ve bu amaç ile başarı elde etmek için mücadele içine girmiştir. Bilindiği gibi sportif performansta ve sağlığı sürdürmede birçok faktör veya değişken bulunmaktadır. Bu amaç için uygulanması kolay ve önemli konulardan birisi de beslenmedir (Ersoy, 1991; Öztürk, 2010). Beslenme alışkanlıkları ve beslenme düzeni genellikle yaşa, cinsiyete, sosyoekonomik seviyeye göre değişebilmektedir. Ancak vücudumuzda yer alan sistem ve dokuların görevlerini sağlıklı bir şekilde yerine getirebilmesi için alınması gereken besin öğelerinin yeterli ve dengeli bir şekilde alınması elzemdir. Beslenme İnsan sağlığını korumak ve sürdürmek, yaşam kalitesini artırmak için gerekli olan bütün besin öğelerinin, dengeli ve yeterli miktarda, uygun zamanlarda almak için bilinçli yapılması gereken hareketler olarak tanımlanabilir. Beslenmenin tanımında da yer aldığı gibi dengeli ve dengesiz beslenme olarak iki kısımda incelenebilir (Ersoy, 1991). Sporcu olan bireylerde beslenmede hedef, kişinin cinsiyetine, yaşına, yaptığı fiziksel etkinliğe, etkinliklerde günlük enerji harcamasına, beslenme alışkanlıkları ve düzenine bakarak dengeli ve yeterli oranda beslenebilmesinin sağlanmasıdır (Özdemir, 2010). Bu beslenmede temel özellikler; performansın devamı için yeterli besin ve enerji öğelerinin alınması sağlanmalıdır. Yapılan spor branşının gerekliliklerine uygun olarak vücut kompozisyonunun sağlanması ve bu formun korunmasının sağlanması gereklidir. Uygulanan egzersizlerden sonra vücudun kendini yenileyebilmesine yani toparlanmasına fırsat verilmelidir. Ayrıca sıvı dengesinin sağlanması ile beslenmede temel özellikler yerine getirilmiş olur (İnsel ve ark. 2004). 474 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & YEME BOZUKLUKLARI Sporcularda beslenme ve beslenme eğitimlerinin amacı, kişilerin ve toplulukların beslenmeyle ilgili kötü beslenme alışkanlıklarının farkına varılmasında, olumlu beslenme alışkanlıklarının veya tutumlarının yaşantı haline getirilmesinin sağlanmasıdır (Marius ve ark. 2015). Beslenme bilgi düzeyleri ile ilgili çalışmalar incelendiğinde, sporcuların beslenme bilgi düzeylerinin yetersiz olduğu tespit edilmiş ayrıca beslenme konusunda uzman desteği eğitimi almalarının gerekliliği sonucuna ulaşılmıştır (Trakman ve ark. 2017). Beslenme ve Besin Öğeleri Uygun besin alımı her birey için en önemli unsurlardan bir tanesidir. Sporcular için çok daha önemli olan beslenme, enerji ihtiyaçları alımı bakımından her dönem çeşitlilik gösterir. Günlük ihtiyaçlar, yıllık antrenman ve müsabaka programlarına, antrenman şiddetine ve yoğunluklarına göre enerji alımları değişir (Deakin ve ark. 2015). Temel besin öğelerini, karbonhidratlar, yağlar, proteinler, vitamin ve mineraller oluşturur. Karbonhidratlar vücudun temel enerji kaynağı ve sporcuların beslenmesinde büyük öneme sahip besin içeriklerinden bir tanesidir. Karbonhidratların önemli olmasının nedenleri antrenmana uyum sağlamaya destek olmalarından ve performansı üst seviyeye çıkaracak olan etkilerinden kaynaklanmaktadır. Karbonhidratlar vücutta depo edilme oranları sınırlı olmaktadır. Günlük beslenme veya hafif bir antrenman ile bu depoların oranları değişebilmektedir. Karbonhidratlar, birçok sistem için temel enerji kaynağı olmalarının yanı sıra oksidatif olarak kullanılıp kas hareketlerine ve aktivitelerine de enerji sağlamaktadırlar (Spriet 2014). Vücutta alınan yüksek miktarda karbonhidrat (glikojen depoları, kan glukoz seviyesi) uzun süreli veya aralıklı yüksek şiddetli antrenmanlar sırasında performans artışının olduğunu göstermektedir. Aksi durumlarda vücuttaki karbonhidrat miktarının azalması durumunda performansta düşmekte, yetenek ve konsantrasyonu olumsuz etkilenmekte ve aktivite için daha fazla efor harcanmaktadır. Bu nedenlerden dolayı vücut karbonhidrat depolarının uzun süre devamlılığı için birçok farklı beslenme diyetleri geliştirilmiştir. Kaslarda bulunan karbonhidrat miktarı, glikojenlerin, kasların antrenmana uyumunu düzenlenmesi ile ilgili direkt ve dolaylı olarak önemli görevleri vardır. Glikojen miktarı ve konumu, egzersize yanıt olarak verilen fiziksel, metabolik ve hormonal cevapları da etkilemektedir (Philp ve ark 2012). Diğer besin kaynağı 475 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK olan yağlar, proteinlere ve karbonhidratlara oranla iki katından daha yüksek enerji sağlama kapasitesine sahiptir. Elzem yağ asitlerinin ve yağda eriyen vitaminlerin vücuda alınma etkenini oluşturur. Ayrıca antioksidan özelliği taşıyan tokoferol ve karotenoidler bu yağlar sayesinde emilim gösterir. Vücudumuzun günlük kalori ihtiyacı olan %29-30’ u yağlardan ihtiyacı karşılarlar. Yağda eriyen A, D, E ve K vitaminlerinin vücutta taşınması ve emiliminde kilit rol alırlar (Baysal 2011). Proteinler, %15-20 oranında günlük enerji ihtiyacını sağlayan besin öğesidir. Hücrelerin yapı taşı olan amino asitlerin bir araya gelmesiyle proteinler oluşmaktadır. Bilinen yirmi iki adet amino asitten sekiz tanesi vücutta üretilemediğinden elzem amino asit olarak adlandırılmaktadırlar. Günlük enerji ihtiyacının özellikle karbonhidratlardan gelen kısmının yeterli oranda olması, proteinlerin yapıtaşları olan aminoasitlerin enerji ihtiyacı olarak harcanmayıp, vücut proteinlerinin sentezinde kullanılmasına imkan tanır (Churchward ve ark 2012). Bitkisel ve hayvansal kaynaklı, insan vücuduna kazandırılması mecburi olan elzem aminoasitler şu şekildedir; valin, lösin, fenilalanin, teronin, izolösin, lizin, triptofan, metionindir (Burd ve ark 2011). Proteinler bir yapı maddesi olmakla birlikte spor yapanlarda antrenman sonrasında sonra idrarla azot atılışında artma olduğu görülmüştür, bu durum idrarla ne kadar azot atılıyor ise protein vücutta o oranda kullanılıyor anlamına gelmektedir (Phillips, 2012). Sağlıklı kişilerde beden ağırlığının, kilogramı başına 0,8-1.0 g, protein yeterliyken bu durum sporcularda 1,5-2,0 grama kadar artmaktadır. Başka bir söylemle, günlük harcanan enerjinin %12-20’sinin proteinlerden alınması gerekmektedir. Vitaminler, suda ve yağda erimelerine göre 2 grupta toplanmaktadır. A, D, E, K, vitamini yağda eriyen vitaminler: B grubu vitaminler, C vitamini suda eriyen vitaminlerdendir. Günlük ihtiyaç duyduğumuz vitaminler, yeterli ve dengeli bir diyetle yeterli oranda karşılanabilmektedir. Vitamin eksikliği; tek taraflı beslenen ve uzun süreli açlık halinde olan kişilerde, genellikle tahıl tüketenlerde, hastalık durumlarında, ağır çalışma gerektiren işlerde çalışan ve dengesiz gıdalarla beslenen kişilerde görülebilmektedir (Samur 2008). Organizmanın hayatını idame etmesi için minerallere ihtiyaç vardır. Dengeli ve yeterli beslenen bireylerde mineral seviyeleri besinlerle birlikte yeterince alındığı için eksikliği sıklıkla görülmemektedir (Mcdowell ve ark 2007). Vücudumuzda minerallerin oranı yaklaşık olarak %4-5 minerallerden 476 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & YEME BOZUKLUKLARI oluşmaktadır. İnsan vücudunun ihtiyaç duyduğu mineraller çeşitlidir. İhtiyacın çok olduğu minerallere makro mineraller adı verilir. Makro mineraller fosfor, kalsiyum, sodyum, potasyum, klorür, sülfür, magnezyumdur. İnsan vücudunda daha az ihtiyaç duyulan mineraller ise mikro mineraller olarak adlandırılır. Bu gruptaki örnekleri ise çinko, bakır, iyot, demir, flor, iyot, selenyum manganez, krom ve molibdendir. Normal bireylere göre sporcularda bu ihtiyaçlar farklılaşmaktadır. Vücuttaki sıvı dengesinin sağlanabilmesi için demir, sodyum, fosfor, klorür potasyum ihtiyacı daha fazla olabilmektedir (Mcdowell ve ark. 2007). İnsan vücudunu oluşturan yapılar deri, kemik, bağ dokusu ve yağ dışındaki bölümleri çözelti halinde sıvı içerisinde bulunur. Organizmada gerçekleşen biyokimyasal etkileşimler sıvı içinde bulunan çözelti içerisinde meydana gelmektedir (Demirkan ve ark 2010). Vücutta bulunan su ve diğer sıvıların birçok fonksiyonu ve görevi bulunmaktadır. Hücrelere alınan besinlerin sindirilmesi, bu besinlerin emilimi, diğer hücrelere taşınması gibi rolleri vardır. Yine organ ve sistemlerin çalışmasında eklem hareketlerinde, biyokimyasal tepkimelerin gerçekleşmesinde de görevleri vardır. Vücut ısının kontrolünde metabolizma sonucunda oluşan artık ve zararlı ürünlerin vücuttan uzaklaştırılmasında da aktif olarak rolleri vardır (James ve ark 2017). Su ve sıvıların vücutta sıvı dengesini koruma görevlerinde vücudun bütün faaliyetlerinin yerine getirilmesinde bu dengenin korunması şarttır. Vücuttaki bu dengenin korunması, solunum, ter, dışkı ve idrarla birlikte azalan veya kaybedilen sıvıların yerine, dışarıdan alınacak besinlerle, yiyecek ve içeceklerle desteklenmesi ile sağlanabilmektedir (Armstrong ve ark 2010). Yeme Bozuklukları Günümüzde artan birçok olumsuz faktör insan sağlığını çeşitli açılardan bozmaya başlamıştır. Düzensiz yeme alışkanlıkları ve uygun olmayan beslenme uygulamaları ile yeme bozuklukları ortaya çıkmaktadır. Yeme bozukluklarının kaynağı genellikle çevresel etmenlerinde içinde olduğu, kültürel, psikolojik, sosyolojik ve fizyolojik etmenlerin oluşturduğu söylenebilir. İnsanlar sadece açlık hissettiklerinde yemek yeme eğilimi içinde olmazlar. Aksine, içinde bulundukları birçok duygusal veya olumsuz durumlarla başa çıkmak için ya da olumsuz durumdan kaçabilmek için yemek yeme davranışı gösterirler. Bir müddet sonra acıkmadan yedikleri için yeme zamanlarında hatta yedikleri besinlerde de birçok değişiklikler gözlenmeye 477 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK başlanır (Sen ve ark. 2013). Fizyolojik ve psikopatolojik alanında yapılan birçok bilimsel çalışma, yeme davranışının kişiyi sakinleştirdiği, kişi veya kişileri olumsuz durumlardan çıkartarak kendini daha pozitif olarak algıladığı, içinde bulunduğu duygusal durumları unutmak ve kaçmak için sürekli yeme eğilimi gösterdiklerini tespit etmişlerdir. Sporcularda oluşan başarılı olma ve kazanma isteği ile sporcunun başarıya ulaşmadaki gerekli olan davranışları yerine getirme konusunda ne kadar etkili ve bilgili olarak beslenme davranışı oluşturduklarının bilinmesi gerekmektedir. Sporcuların var olan performanslarını en üst düzeye çıkarmada yeme davranışları ve beslenme desteği önemlidir. Bu sebeple bireylerin iyilik durumlarının korunması ve performansların üst eviyelere çıkarılmasında yeme davranışlarındaki bozuklukların tespit edilmesi kritik bir konudur (Sevinçer ve Konuk, 2013). Olumsuz durumlarda yeme bozukluklarının oluşması kişilerde alışkanlık haline gelmeye başlamaktadır. Bazen besin alınmasının azaltılarak öğün atlamaların olması, kilo vermek için yemek yememe, metabolizmayı hızlandırma düşüncesi ile ilaçlar kullanarak güvenli olmayan ağırlık ve beden kontrolü sağlama, kendi kendini kusturmaya çalışma gibi davranışlar halinde kendini göstermeye başlar (Sarıdağ, 2014). Bu gibi davranışlar sağlıksız yeme haline geldiğinde birey için psikolojik ve tıbbı olumsuz riskler ortaya çıkabilir. Sağlıksız yeme davranışı kişinin kendini yalnızlığa iterek tek başına yemek yeme isteği, besinleri veya yiyeceklerini olabildiğinden çok küçük parçalara bölerek yemesi, yiyecekleri saklama davranışı şeklinde ortaya çıkmaya başlar. Özellikle beden algısının ve kilo kontrolünü yapamayan bireylerde bu duruma yönelik geliştirdikleri duygusal ve olumsuz algı endişe ile birlikte yeme bozukluğu oluşturan patolojik rahatsızlıklar olup halk sağlığı sorunlarının başında yer alan konu haline gelmiştir (Hill ve Franklin, 1998; Smolak ve ark. 1999). Yeme bozukluklarının birçok faktörden etkilendiğini söylemek mümkündür. Bu bilgiye ek olarak yapılan araştırmalar bu faktörlerin bireyleri değişik seviyelerde etkilediği görüşüdür. Önceleri bireyleri etkileyen faktörlerin başında sosyokültürel ve psiko-dinamik faktörlerin etkilediği söylenmekteydi (Yücel, 2009). Şimdilerde ise bireyi yeme bozukluğuna iten sebepler arasında biyolojik faktörler ön plana çıkmaktadır (Kuruoğlu, 2000). Yine araştırmalarda üzerinde önemle durulan diğer bir faktör genetik faktörlerin kişileri beslenme ve yeme bozukluğu yönünden etkileyebileceği 478 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & YEME BOZUKLUKLARI görüşüdür. Bu görüş ile aile hikâyesinde yeme bozukluğu görülen bireylerde bu olumsuz durumun görülme olasılığının yüksek olduğu söylenmektedir (Coşkun, 2011). Genellikle cinsiyet açısından incelendiğinde kadınların kilo almaya meyilli olması diğer bir yönden kadınların toplumlarda zayıf olması gerektiği algısı ile kadınların erkeklere nazaran yeme bozukluğu konusunda risk altında olması cinsiyet yönünden etki altında bırakmaktadır. Sosyal ve kültürel etkilerin kadınlarda oluşturduğu beden algısı sürekli diyet ve beslenme alışkanlıkları üzerinde baskı ve beklenti oluşturarak kadınları olumsuz durum içinde baskılamaktadır (Hacıarif, 2015). Bazı kişilik özellikleri bireyleri yeme bozukluğuna iten faktörler arasındadır. Bu faktörler mükemmeliyetçilik, takıntısal durum bozuklukları, vücut ve beden algısındaki memnuniyetsizlik, kendine güvenin düşük olması, aşırı gergin ve ruh halindeki ani değişimler gibi etkenler yeme bozukluklarının ortaya çıkışını tetiklemektedir. Sporcu bireylerde oluşan yeme bozukluklarının çıkış noktasını ise sportif baskılar, antrenman ve mücadele baskısı, kazanma ve rekabet duygusu ağır basmaktadır. Spor alanlarının çoğunda düşük ağırlıkların avantaj olduğu sporlarda, bireyler kilo kaybetme hedefi ile yeme düzenlerini bozmakta, zamanla bu davranış kontrollerinden çıkarak yeme bozukluğu durumuna yol açması kaçınılmaz hale gelmektedir (Herbrich ve ark. 2011). Sporcularda görülen bu bozukluk yeme bozukluğu içinde yer alan anoreksiya ve bulimiya nervosa özelliklerini taşımadığından dolayı sınıflandırılamayan yeme bozuklukları olarak yer alan kavram içinde değerlendirilir. Sporcuların beden algısındaki tutum ve davranışları ile kilo kaybetmeye yönelik çabaları olan öğün kaçırma, yediklerini boşaltmaya zorlama, su tüketimini artırarak iştahı baskılama, enerji kısıtlaması, diyet hapları kullanma, alınan enerjinin tüketilmesine yönelik yapılan aşırı egzersiz, bağırsak boşaltmaya yönelik ilaç kullanma gibi davranışlar ortaya çıkabilmektedir (Arslanoğlu, 2015). Yapılan araştırma sonuçları yeme bozukluklarının kadın sporcularda görülme durumlarının erkeklere oranla çok daha fazla yaygın olduğunu ortaya koymuştur. Kadın sporcularda sıklıkla ortaya çıkan bu durum, vücut ağırlığıyla ilgili baskılar, başarısızlık korkusu, sakatlanma korkusu veya aşırı antrenman yapma gibi durumlardan kaynaklandığı, yine altta yatan sebeplerin psikolojik duygu durumlarından etkilendiği söylenmektedir. Kaynağı ne olursa olsun başlamış olan beslenme bozukluklarının tespit 479 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK edilmesi hayati önem taşınmaktadır. Çünkü beslenme bozuklukları kişinin o anki performansını etkilemekle kalmamakta, uzun dönem sporcu sağlığını etkileyerek kişinin diğer sistem ve durumlarını etkileyen olumsuz bir etken olabilmektedir (Coelho ve ark. 2014). Amerikan Psikiyatri Derneği tarafından ortaya konan, Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabının (DSM) 2013 yılında en güncel baskısı olan ve yayına çıkmış kitabında beslenme ve yeme bozuklukları sekiz başlıkta incelenmektedir (Tuzgöl, Emiroğlu, Güneş, 2018); - Diğer sınıflandırılmış yeme bozuklukları (Atipik aneroksiya nervoza, Düşük sıklıklı/dönemsel bulimia nervoza, düşük sıklıklı/dönemsel tıkanırcasına yeme bozukluğu, gece yeme sendromu), - Sınıflandırılamayan yeme bozukluklarıdır, - Pika, - Ruminasyon bozukluğu, - Kaçıngan/kısıtlayıcı besin alımı bozukluğu, - Anoreksiya nervoza (AN), - Bulimia nervoza (BN), - Tıkınırcasına yeme bozukluğu (TYB), Pika Sınıflandırılm ayan yeme bozukluğu Sınıflandırılmış yeme bozuklukları Tıkanırcasına yeme bozukluğu Ruminasyon bozukluğu Beslenme ve yeme bozuklukları Kaçıngankıstlayıcı besin alımı Anoreksiya nervoza (AN) Bulimia nervoza (BN) 480 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & YEME BOZUKLUKLARI Beslenme bozuklukları sekiz kategoride incelense de dünyada yaygın olarak görülen beslenme bozuklukları anoreksiya nevroza ve bulimia nevrozadır. Anoreksiya Nervoza Başlangıçta bireyin isteyerek beslenmeyi veya yemek yeme davranışını kısıtlayarak, beden ağırlığını düşük tutma gibi çaba içine girerek sonrasında hayati tehlikeye sokabilecek kadar ilerleyen durumları ifade eder. Kavramsal olarak ise sinirsel iştah kaybı anlamına gelmektedir. Vücuda alınan besinlerin isteyerek kısıtlanması ile birlikte bir süre sonra vücudun bu duruma alışması ile artık birey yemek yememeye başlar. Bu durum aşırı zayıflama ile ilerde ölümcül sonuçlar meydana getirir (Çürükvelioğlu, 2019). Genellikle en fazla görülme oranı olarak başlangıç yaşı 15-19 yaşlarını kapsar. Amerika Psikiyatri Derneği’nin anoreksiya nevroza tanılama kriterleri aşağıda belirtilmiştir (Joy ve ark. 2014; Thompson ve Sherman, 2014; Tuzgöl ve ark. 2018). 1 2 3 4 • Besin alımının kısıtlanması, • Kilo almaktan korkmak ve kilo almayı önleyecek kalıcı davranışlar sergileme, • Bozulmuş beden algısı, vücut ağırlığının düştüğünü görmezden gelmek. • Kadınlarda menarş sonrası amenore, en az üç ardışık siklusun almayışı, En belirgin özelliğinin kişideki kilo alımı konusundaki aşırı hassasiyet olan anoraksıya nervozada, birey kendisini çok şişman ve iri olarak görmekte aşırı zayıf olsa dahi kilo vermek için kaygıya girer. Kızlarda erkeklere oranla 20 kat fazla görülür (Çürükvelioğlu, 2019). Bulimiya nevroza Dünyada sıklıkla görülen diğer beslenme bozukluğu bulimia nevrozadır. Bu durumda bireyler tek seferde çok fazla ve büyük miktarlarda besin tüketerek sonrasında farkında oldukları bu yeme davranışı ile aldıkları kalorileri ya da fazla enerjiyi sağlıksız bir şekilde yediklerini geri çıkarma eğilimindedirler (Pope ve ark. 2015). Bu beslenme bozukluğunda bireyler 481 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK değişen duygu durumlarında yemeye meyillidirler. Sürekli yemeye odaklanır ve kontrol edilemeyen aşırı yemek yeme nöbetleri geçirirler (Çürükvelioğlu, 2019). Nöbet durumlarında akıl dışı hareketler ile çok fazla kalori alımı yaparlar. Bu durumların meydana gelmesinin başında kişinin hissettiği sıkıntı, gerginlik ve kaygı halleri ile değişen duygu durumları gelir. Birey öncelikle yemeye başladığında duygu durumlarının değiştiğini hissederek yemeye devam eder ve bu durum aşırı pişmanlık ve suçluluk duygusu ile sonlanır. Bu durumun pişmanlığından kurtulmak için sağlığını bozan davranışlar ile kilosunu kontrol etmeye çalışır. Bu davranış yediklerini geri çıkarma, kusturma aracılığı ile kendilerine yöntem geliştirerek bu olumsuz davranışı artık alışkanlık haline getirirler (Çürükvelioğlu, 2019). Aşağıda bulimia nervozanın tanı kriterleri gösterilmiştir (Joy ve ark. 2014; Thompson ve Sherman, 2014; Tuzgöl ve ark. 2018). 1 2 3 4 • Tekrarlayan, tıkanırcasına yeme nöbetleri, yeme kontrolünün kalktığı doyumunun olması, • Kilo almayı engelleyecek davranışlar, • Kendini değerlendirme sürecinde anlamsız biçimde vücut ağırlığından etkilenme • Kadınlarda menarş sonrası amenore, en az üç ardışık siklusun almayışı, Yeme bozukluklarının önlenmesi Yeme bozukluklarının önlenmesi ve tedavisinde eğitim çok önemlidir. Antrenörlere, ailelere ve sporculara beslenme eğitimi verilerek, yeme bozukluklarının gelişimindeki risk faktörleri, erken belirti ve semptomları, hastalığın tıbbi, psikolojik ve sosyal sonuçları ve bu problemle karşılaşıldığında kime başvuracakları konularında eğitimler planlanmalıdır (Rhea ve ark. 1996; Willams ve Devlin, 1992; Hornak ve Hornak, 1997). Yeme bozukluklarının tedavisi genellikle üç ana hedefe yönelik olmakta, öncelikle hipokalemi başta olmak üzere, kardiyak düzensizlikler, hipotansiyon ve dehidrasyon gibi tıbbi sorunların çözümü yer almakta, ikinci olarak normal beslenme sağlanmaya çalışılmakta, üçüncü olarak da hasta ve 482 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & YEME BOZUKLUKLARI ailesinin psikiyatrik tedavi gereksinimlerinin karşılanması gerekmektedir (Kınık, 1996). Tedavi hastanede yatırılarak veya ayakta planlanabilmektedir (Deering, 2001). APA, anoreksiya nervozalı hastaların tedavisinde en önemli amacı, ağırlık kazanımı veya ağırlık kaybının önlenmesi olarak belirtmektedir (Imbierowicz ve ark. 2002). Genel olarak anoreksiya nervozalı bireyler günlük 500-1000 kkal arasında enerji tüketmektedir (Position of the American Dietetic Association, 2001). Ağırlık kazanımı için pozitif enerji dengesi gerektiğinden (Imbierowicz ve ark. 2002), tedavide enerjinin 1200 kkal’ nin altında olmamasına çalışılmalı, ayakta tedavide 30-40 kkal/kg/gün (10001600 kkal/gün) den başlanarak 70-100 kkal/kg (2600-3700 kkal/gün) çıkarılması önerilmektedir (Steinhausen ve ark. 2000). Sporcularda enerji gereksiniminin artması ile birlikte, egzersiz şiddetinin de azaltılması ve günlük 1200-1500 mg kalsiyum desteği de önerilmektedir (Kazıs ve Inglesias, 2003). Hastaların, yeme alışkanlıkları ve duygusal konularda baş edebilecek hale gelmesini sağlamak amacıyla, yoğun bir şekilde grup, bireysel veya aile terapisinin yapılması, özellikle genç bireylerde ve sporcularda ailenin tedavide daha fazla yer alması önerilmektedir (Beals, 2000; Lauder ve ark. 1999; Borgen, 2001). Psikoterapi ile birlikte bazı hastalarda antidepresan kullanımının tedaviyi desteklediği ve ilaç tedavisinin anoreksiya nervozalı hastalara göre bulimiya nervozalı hastalarda daha etkin olarak kullanıldığı belirlenmiştir (Lauder ve ark. 1999; Tozzi ve ark. 2003). Yeme bozuklukları olan hastaların tedavisi ortalama 5 yıl sürmekte (Tozzi ve ark. 2003), yapılan çalışmalarda hastaların %50’sinin tamamen iyileştiği, % 30.0’ unun durumunun daha iyi olduğu, % 20’sinin ise iyileşemediği saptanmıştır (Beals, 2000; Steinhausen ve ark. 2000). Yeme bozuklukları tedavisindeki başarı sporcu ve sağlık çalışanları arasındaki güvene bağlıdır. Tedavinin tek bir kişi tarafından değil doktor, beslenme uzmanı, psikiyatrist ve psikologun içinde olduğu bir ekip tarafından yapılması (Golden, 2003; Kirchner ve Cohen, 2002), ideal olarak bu çalışanların spor çevresine yakın veya bu çevreyi bilen kişilerden oluşması önerilmektedir (Borgen, 2000). 483 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK BÖLÜM KAYNAKLARI Armstrong LE, Pumerantz AC, Fiala KA, Roti MW, Kavouras SA, Casa DJ, Maresh CM, (2010). Human hydration indices: acute and longitudinal reference values. Int J Sport Nutr Exerc Metab. 20-145–153. Arslanoğlu E. (2015). Adolesan voleybolculara uygulanan yapılandırılmış grup müdahalesinin yeme tutumu, depresyon düzeyi, beden algısı ve benlik saygısı üzerine etkisi, Dumlupınar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Kütahya. Baysal A, (2011). Beslenme, 13. baskı, Hatipoğlu yayınları, Ankara. Beals KA. (2000). Subclinical eating disorders in female athletes. Journal of Physical Education, Recreation& Dance. 71(7), 23-29. Borgen JS. (2001). Eating Disorders in Athletes, Nutrition in Sport (Ed. R.J. Maughan), Blackwell Science, 510-522. Burd NA, West DW, Moore DR. (2011). Enhanced amino acid sensitivity of myofibrillar protein synthesis persists for up to 24 h after resistance exercise in young men. J Nutr. 141-4-568- 573. Churchward-Venne TA, Burd NA, Mitchell CJ (2012). Supplementation of a suboptimal protein dose with leucine or essential amino acids: effects on myofibrillar protein synthesis at rest and following resistance exercise in men. J Physiol. 590(11); 2751-2765. Coelho GMO, Gomes AIS, Soares EAS. (2014). Prevention of eating disorders in female athletes. Open Access Journal of Sports Medicine: 5:105–113. Coşkun MN. (2011). Vücut Geliştirme Sporu ile İlgilenen Erkek Yetişkin Bireylerde Beden Algısının Yeme Davranışı ve Besin Tüketimi İle İlişkisi. Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara. Çürükvelioğlu E. (2019). Adolesan Sporcularda Yeme Bozuklukları ve Ağırlık Kontrol Davranışlarının Spor Sezonuyla İlişkisinin Değerlendirilmesi. Yüksek lisans Tezi. Bülent Ecevit Üniversitesi, Halk Sağlığı Anabilim Dalı. Zonguldak. Deakin V, Kerr D, Boushey C. (2015). Measuring nutritional status of athletes: clinical and research perspectives. Clinical Sports Nutrition, 5th ed. North Ryde, Australia: McGraw-Hill, 27-53. Deering S. (2001). Eating diasorders: recognition, evaluation, and implications for obstetrician/gynecologists, Prim Care Update Ob/Gyns. 8; 31-35. 484 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & YEME BOZUKLUKLARI Demirkan E, Kutlu M, Keskil Z, Koz M. (2010). Vücut hidrasyon durumunun belirlenmesinde farklı dört idrar ölçüm yönteminin karşılaştırılması. Türkiye Klinikleri Spor Bilimleri Dergisi. 2 -2. Ersoy G. (1991). Sporcu performansını arttırmaya yönelik beslenme uygulamaları, Spor Hekimliği Dergisi. 5. Sayı. 26(2); 8-10. Golden NH. (2003). Eating disorders in adolescence and their sequelae, Best Pract. Res Clin Obstet Gynaecol. 17 (1);57-73. Hacıarif A. (2015). Yetişkin Bireylerin Beslenme Durumlarının İncelenmesi ve Tıkınırcasına Yeme Bozukluğunun Belirlenmesi, Okan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul. Herbrich L, Pfeiffer E, Lehmkuhl U, Schneider N. (2011). Anorexia athletica in preprofessional ballet dancers. Journal of Sports Sciences. 29(11):11151123. Hill AJ, Franklin JA. (1998). Mothers, daughters and dieting:investigating the transmission of weight control. Br J Clin Psychol. 37: :3-13. Hornak JN, Hornak, J.E., The role of the coach with eating disordered athletes: recognition, referral, and recommendations, Physical Educator, 54 (1), 35-39,1997. Imbierowicz, K., Braks, K., Jacoby, G.E., Geiser,F., Conrad, R., Schilling, G., Liedtke, R., High-caloric supplements in anorexia treatment, Int J Eat Disord., 32, 135-145, 2002. Insel P, Turner RE, Ross D, 2004. Nutrition, second edition, canada jones and bartlett Publishers, pp. 317. James LJ, Moss J, Henry J, Papadopoulou C, Mears SA. (2017). Hypohydration impairs endurance performance: a blinded study. Physiol Rep. 5; 1–10. Joy E, De Souza MJ, Nattiv A, Misra M, Williams NI, Mallinson RJ, et al. (2014). Female athlete triad coalition consensus statement on treatment and return to play of the female athlete triad. Curr Sports Med Rep. 13(4): 21932. Kazıs K, Inglesias E. (2003). The female athlete triad, Adolesc. Med., 14 (1), 87-95, 2003. Kınık E. (1999). Adölesanlarda yeme ve beslenme bozuklukları, Katkı Pediatri Dergisi. Kirchner JT, Cohen D. (2002). Medical problems of the athlete: the female athlete triad, Consultant, 42 (12), 1417-1423. 485 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Kuruoğlu AÇ. (2000). Yeme Bozukluklarında Genetik Etkenler. Klinik Psikofarmokoloji Bülteni, 10: 32-37. Lauder TD, Williams MV, Campbell CS, Davis G, Sherman R, Pulos E. (1999). The female athlete triad: prevalence in millitary women. Military Medicine. 164 (9); 630-635. Marius B, Rimantas S, Linas T, Kęstutis Ž. (2015). Nutritional habits among high-performance endurance athletes. Science Direct, medicina. 51; 351362. McDowell LR, Wikinson N, Madisan R, (2017). Vitamin and minerals functioning as antioxidants with supplementation considerations, (http://dairy.ifas.ufl.edu/rns/2007/McDowell.pdf). Özdemir G. (2010). Spor dallarına göre beslenme. Spormetre beden eğitimi ve spor bilimleri dergisi, 8(1); 1-6. Öztürk M. (2010). Çocukların beslenme alışkanlıklarının sağlık davranışı etkileşim modeline göre incelenmesi. Doktora Tezi. İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Ensitüsü. İstanbul. Phillips SM. (2012). Dietary protein requirements and adaptive advantages in athletes. Br J Nutr. 108, Suppl 2. 158-167. Philp A, Hargreaves M, Baar K. (2012). More than a store, regulatory roles for glycogen in skeletal muscle adaptation to exercise. Am J Physiol Endocrinol Metab. 302 (11); E1343-1351. Pope Z, Gao Y, Bolter N, Pritchard M. (2015). Validity and reliability of eating disorder assessments used with athletes: a review. J Sports Sci. 4(3):21121. Position of the American Dietetic Association: (2001). Nutrition intervention in the treatment of anorexia nervosa, bulimia nervosa, and eating disorders not otherwise specified (EDNOS), J. Am. Diet. Assoc., 101(7), 810-819. Rhea DJ, Jambor EA, Wiginton K. (1996). Preventing eating disorders in female athletes, Journal of Physical Education, Recreation & Dance. 67(4); 66-68. Samur G. (2008). Vitaminler Mineraller ve Sağlığımız, Birinci Basım, Ankara, Klasmat Matbaacılık, Sağlık Bakanlığı Yayın No: 727. Sarıdağ DB. (2014). Doğu anadolu bölgesinde yaşayan adolesan ve yetişkinlerin beslenme alışkanlıkları ile yeme tutum ve davranışlarının 486 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & YEME BOZUKLUKLARI belirlenmesi. Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Yüksek lisans tezi. Ankara. Sen CK, Nair S, Bagchi D. (2013). Nutrition and Enhanced Sports Performance:Muscle Building, Endurance, and Strength. Amsterdam: AcademicPress. Sevinçer G, Konuk N. (2013). Emosyonel yeme. (InTurkish). Journal of Mood Disorders,3(4), 171-178. Smolak L, Levine MP, Schermer F. (1999). Parental input and weight concerns among elementary school children. Int J Eat Disord. 25(3):263-271. Steinhausen HC, Seidel R, Metzke CW. (2000). Evaluation of treatment and intermediate and long-term outcome of adolescent eating disorders, Psychol. Med. 30; 1089-1098. Thompson RA, Sherman R. (2014). Reflections on athletes and eating disorders. J Sport Exerc Psychol. 15(6):569-34. Tozzi F, Sullivan PF, Fear JL, McKenzie J, Bulik CM. (2003). Causes and recovery in anorexia nervosa: the patient’s perspective, Int J Eat Disord. 33; 143-154. Trakman GL, Adrienne F, Russell H, Regina B. (2017). The nutrition for sport knowledge questionnaire (NSKQ): development and validation using classical test theory and Rasch analysis. Trakman et al. Journal of the International Society of Sports Nutrition, 14, 26 DOI 10, 1186 s.12970-0170182. Tuzgöl T, Emiroğlu E, Güneş FE. (2018). Atletlerde yeme bozuklukları. Turkiye Klinikleri J Sports Sci. 10(2):88-96. Williams C, Devlin JT. (1992). Foods Nutrition and Sports Performance, E&FN Spon, London. Yücel, B. (2009). Estetik Bir Kaygıdan Hastalığa Uzanan Yol. Klinik Gelişim. 22(4): 9-44. 487 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK 488 SPORUN KAVRAMSAL TEMELLERİ-5 SPOR & ÇOCUK SAĞLIĞI Yazar Doktorant. Alişan YAVUZ 29. Bölüm 1 Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Burdur/TÜRKİYE. https://orcid.org/000-0003-0842-3123 alisanyavuz32@gmail.com 489 1 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK GİRİŞ Dünya’da ilk olarak 2019'un sonunda ortaya çıkan korona virüs hastalığı (COVID-19), tüm dünyadaki insanlar için bir halk sağlığı tehdidi haline gelmiştir. COVID-19'u Dünya Sağlık Örgütü küresel bir salgın olarak ilan etti ve ülkemizin de içinde bulunduğu birçok ülke ulusal acil durum planlarını uygulamaya başladı. Çocuklarda COVID-19 enfeksiyonu insidansı ve mortalite oranı olarak yetişkinlerden çok düşük olsa da bulaştırıcılık zincirinde kolay etken oldukları düşüncesi ile kısıtlamalardan en çok etkilenenlerin çocuklar olduğu söylenebilir. Ülkemizde salgının yayılımını azaltmak için birtakım önlemler ve kısıtlamalar alındı. Bu önlemlerden biri de okullarda eğitime ara verilerek (ara ara farklı kademelerde örgün eğitim sürecine dönülse de) derslerin uzaktan eğitimle yapılma kararı oldu. Ayrıca okulların kapanmasının yanında çocuklar için diğer sosyal ve dışarıda yapılan aktivitelerin çoğu iptal edildi. Çocuklar günlerini, sınırlı kaynakların ve alanın olduğu evlerinde yaşamak zorunda kaldılar. Bu durum çocuklarda neredeyse tamamen hareketsiz yaşam ile birlikte uzun süre bilgisayar, tablet ve televizyon karşısında zaman geçirmek zorunda kalınmasına neden oldu. Çocukların sağlıklı bir şekilde büyüme ve gelişmesinde sporun önemi yadsınamaz. Sadece fiziksel açıdan değil, aynı zamanda sosyal, ruhsal, bilişsel ve kişisel gelişimlerinde de sporun önemli bir rolü vardır. Şu an yaşadığımız sürecin özellikle çocuklar üzerinde kısa ve uzun vadede fiziksel, ruhsal, bilişsel ve sosyal açıdan olumsuz sonuçları olabileceği düşünülmektedir. Oluşabilecek olumsuz sonuçların geliştirilecek sportif aktivite programları ile çocukların rehabilite edilmesinde oldukça önemli olacağı düşünülmektedir. Çocuklar İçin Sporun Önemi Hareketsiz yaşam tarzı, özellikle teknolojik ilerlemeyle birlikte sürekli gelişen ve değişen günümüz dünyasında önemli sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Hareketsiz yaşam tarzının en çok etkilendiği yaş gruplarını çocuklar ve ergenler oluşturmaktadır. Hareket ve spor bir çocuğun fiziksel gelişimi için hayati öneme sahiptir. Bu becerilerin sportif etkinlikler yoluyla kazanılması çocukların motor becerilerini daha etkili kullanmasına yardımcı olmakta. Spor yoluyla, çocukların kaba ve ince motor becerilerini geliştirmenin yanında çocuğun fiziksel, duygusal, sosyal, bilişsel ve toplumsal 490 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & ÇOCUK SAĞLIĞI gelişimi yönünden de katkı sağlamaktadır. Çocukluk döneminde yapılacak fiziksel aktivitenin, çocukların bütün özellikleri ile gelişimi ve sağlıklarını koruması bakımından önemli etkisi vardır. Çocuklara uygun yapılan bir spor, tüm boyutları ile gelişimini destekleyerek onu topluma hazır hale getirmesinin yanında, günümüzün de getirdiği şartlar düşünüldüğünde çocuklara hijyen açısından uygun ortam sağlanıyor, ilgi gösteriliyor, yeterli ve dengeli beslenmesi sağlanıyor ise gelecek için sağlıklı ve sağlam bir temelden söz etmemizi sağlar. Çocukluk çağında sporun tarihsel açıdan önemi, 18.yy’dan itibaren önemli bir olgu olarak algılanmaya başlanmış. 19.yy’da ise çocuklara imkân verilirse gelişimlerinin ve davranışlarının yönlendirilmesi ile kendilerini ifade etme yeteneklerinin gelişeceği, sağlıklı büyüme oluşacağı ve sosyal sorumluluk taşıyabilecekleri benimsenmiş ve savunulmuştur. 20. ve 21.yüzyıllarda çocukluk çağında sporun zorunluluk olarak bireylerin yaşam biçimi haline gelmesi gerektiği savunulsa da pratiğe geçmede sıkıntılar devam etmektedir. İnsan yaşamındaki önemli alışkanlıkların birçoğunun temeli, çocukluk döneminde atılmaktadır. Hareketli bir yaşam standardı çocukların gelişimi için çok önemlidir. Bu nedenle amaçlanan etkinliklerde sportif aktivitelerle çocukların hareketliliği sağlanarak, çocuklara uygulanacak aktivitelerin fiziksel uygunlukları ile birlikte sosyal-duygusal ve algısal motor özelliklerini geliştirici niteliklerde olması gerekmektedir. Çocukluk döneminde yapılacak nitelikli bir sportif etkinlikle; Çocukların motorik özellikler olarak bilinen dayanıklılığının, hızının, esnekliğinin, kuvvetinin ve bunların yanında kas koordinasyonunun geliştirilmesinde büyük önem taşır. Bunların doğal sonucu olarak çocuklar kendilerini daha sağlıklı ve mutlu hissederler. Çocuğun kendini doğru ifade edebilme ve problem çözme becerisinin geliştirilmesinde de spor önemli bir etkiye sahiptir. Bunların yanı sıra spor, çocuğun vücut sistemlerinin düzenli çalışmasına da olumlu katkısı vardır. Vücuttaki kasların güçlenmesi, fiziksel görünüm açısından çocuklar için önemli olan fazla yağların atılması, iç salgı bezlerinin düzgün çalışması ile büyümeye ilişkin işlevlerin devam ettirilmesi, özellikle atlama, koşma, tırmanma gibi fiziksel güç gerektiren aktivitelerle dolaşım, sindirim ve solunum sistemlerinin düzenli çalışmasına katkı sağlamaktadır. 491 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Spor, Çocukların fiziksel özelliklerine sağladığı katkının yanında sosyal açıdan da öneme sahiptir. Çocukların spor yoluyla, öncelikli olarak bir şeyleri yapabilme duygusu ile kendine olan öz güveni artar, çevresini tanır, insanlarla iletişim kurma yetisi artar, toplum içerisinde bir yer edinir ve sahip olduğu yerini sağlamlaştırır. Spor çocuğun kişisel ve sosyal gelişiminin yanı sıra entelektüel gelişimine de katkı sağlar. Sporun çocukların üzerindeki ulumlu etkisine psikolojik açıdan bakıldığında, öncelikle olumsuz durumlarda iradesini kullanarak kendini kontrol etmeyi, başarıya odaklanarak konsantre olabilmeyi, günümüzün en önemli sorunlarından birisi haline gelen stresle baş edebilme özelliğini de geliştirir. Ayrıca sporun çocuklar üzerinde ki psikolojik etkilerinden biride özgüvenlerini geliştirerek kendilerini iyi hissettirmelerini sağlamaktır. Belirtilen olumlu etkilerin yanında çocuklara, yeteri kadar hareket etmesine izin verilmeyerek sportif etkinliklerden yoksun bırakılacak bir durum oluşturulursa, fiziksel, fizyolojik etkilerinin yanında psikomotor gelişimi de zarara uğrayacak ve bunun sonuçlarından biri olarak akademik başarısı da olumsuz etkilenecektir. Bu konuda Fransa’da yapılan bir çalışmada, iki gruba ayrılan ilköğretim sınıfı öğrencilerinden 1. grup öğrencilerinin ders saatleri azaltılırken 2. grubun ders saati sayısı değişmemiştir. Birinci grupta, beden eğitimi ve spor dersi saatleri arttırılıp, öğrenciler farklı branşlara ayrılarak spor yaptırılmıştır. Yıl sonunda yapılan değerlendirmede, 1. grupta ki öğrencilerin başarı oranı %60’ta kalırken, beden eğitimi ve spor dersi saatleri arttırılan 2. gruptaki öğrencilerin akademik başarı oranı %89 olarak belirtilmiştir. Kuşkusuz, okul çağındaki çocuklarda sporun faydasını sadece dersteki başarıyı arttırmaktan ibaret görmemek, dahası erken yaşlardan itibaren spor yapan çocuklarda iyi alışkanlıklar edinerek ilerleyen yaşlarda toplum içerisindeki diğer bireylerle birlikte yaşama duygularını geliştirip örnek bir birey olarak sorumluluk duygusu olan ve toplum sorumluluğunu yüklenecek kişilerin yetiştirilmesinde büyük önem taşıyacaktır. Bu bilince varan günümüz ailelerin bir kısmı çocuklarını sağlıklı ve verimli bir yaşam bilinci oluşturmak amacıyla sportif aktivitelere katılmak için teşvik etmektedirler. Aileler çocuklarını sportif aktivite için teşvik etseler de bu alışkanlık toplumun bir parçası ve kültürü haline gelmesi gerekmektedir. Çocukların davranışlarındaki kültürel kazanımların çoğu aileden geçer. Çocuklar için ilk 492 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & ÇOCUK SAĞLIĞI ve en önemli rol model ailedir. Bu nedenle çocukluk çağlarında aileden kazanılan davranışlar ilerleyen yıllarda sağlıklı bir yaşam için çok önemlidir. Sportif aktivite alışkanlığı açısından ailenin rol modelliği, alışkanlık haline gelebilmesi için çok önemli bir yere sahiptir. Gündelik yaşamlarında spora zaman ayırabilen ebeveynlerin, çocukları ile birlikte yapacakları eğlenceli aktivite ve egzersizler, spor amaçlı yürüyüş etkinlikleri, boş vakitler için seçilen harekete dayalı sosyal etkinlikler, sporun çocuğun hayatının bir parçası ve aynı zamanda egzersiz yaşantısının alt yapısını oluşturmasına katkı sağlayarak zorluk çekmeden alışkanlık haline dönüştürmede katkı sağlayacaktır. Düzenli spor yapma alışkanlığı kazandırılan okul çağındaki çocuklarda ileriki yıllarda da bu alışkanlıklarını devam ettirebildikleri yapılan araştırmalarla ortaya konmuştur. Çocukların Genel Sağlığına Sporun Etkileri Son yıllarda toplum sağlığı açısından çocukların olumlu davranışlara hazırlanması için gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin birçoğunda yeni çalışmalar planlanmaktadır. Planlanan bu çalışmalar doğrultusunda kreş ve anaokulu çağı çocuklarından başlayarak sağlıklı nesiller ve bireyler yetiştirerek oluşturulacak bir toplumun inşası için, spor ve sosyal yaşama uyum etkinlikleri, belirlenen sürelerde her gün yapılacak şekilde özellikle oyun formatında zorunlu olarak uygulanmaktadır. Çokça kullandığımız “Ağaç yaşken eğilir” atasözümüze uygun olarak, kalıcı ve istendik davranış özelliklerinin kaynağı bu ülkelerde hayata geçmektedir. Türkiye beslenme ve sağlık araştırması raporuna göre, ülkemizde 6-11 yaş grubu çocuklarımızın %58,4’ ünün düzenli (günde 30 dakika veya daha fazla süre ile) olarak egzersiz yapmamaktadır. Hareketsiz olarak ortalama 6 saat geçirmektedirler. Bu sürenin büyük bir kısmı da evde ders çalışarak veya bilgisayar, İnternet, TV başındadır. Sağlıklı bir gelişim sürecine sahip olmak ve sağlıklı nesiller yetiştirebilmek için; spor, beslenme ve sosyal yaşamın düzenlenmesi şarttır. Dünya sağlık örgütü (WHO) insan sağlığını oluşturan 3 önemli faktörü ruhsal sağlık, sosyal sağlık ve beden sağlığı olarak belirtmektedir. Yetişkin sağlıklı bir bireylerde beden sağlığında en önemli olgu çocukluk çağındaki fiziksel gelişimdir. Sporun çocukların fiziksel gelişimi üzerinde olumlu yönde önemli bir etkisi vardır. Çocuklarda fiziksel gelişim, 493 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK kemiklerin ve kasların gelişimi ile boyun uzamasını, bununla birlikte kilonun artmasını, dişlerin çıkmasını ve değişimini, beyin ve duyu organlarının gelişimini ve de bedeni oluşturan tüm organların gelişmesini göstermektedir. Fiziksel gelişim ayrıca çocukların kişiliği üzerinde de çok baskındır. Bağışıklık sistemi kaliteli bir yaşam sürmemiz için çok önemlidir. Özellikle salgın hastalıklarla mücadele ettiğimiz bu günlerde bağışıklık sisteminin nedenli önemli olduğunu bir kez daha hatırlamak durumunda kaldık. Çocukluk çağında düzenli olarak spor yapan çocukların bağışıklık sistemi gelişmiştir ve spor yapmanın doğal sonucu daha sağlıklı beslenirler. Bu nedenle hastalıklara karşı dirençleri çok yüksektir, daha az hastalıklara maruz kalıp doğal olarak daha az doktora giderler. Spor yapmayan, dengesiz beslenen, stresli ortamlarda bulunan çocuk ve gençlerin sağlıklı ve kaliteli bir gelişim süreci yaşama olasılığı düşüktür. Ayrıca sporun çocuklar için faydalarını genel hatlarıyla toparlayacak olursak: • Kaliteli bir uyku düzeninin gelişmesine yardımcı olur • Fiziksel rahatlama sağlar • Kronik kas gerginliği azalır. • Kas, kemik, bağ ve tendonların sağlıklı şekilde gelişmesini ve güçlenmesini sağlayarak gelişime yardımcı olur. • Kardiyovasküler sistemi destekler. • Kalp ve damar hastalıkları riskini azaltır. • Koordinasyon ve dengenin gelişimine katkı sağlar. • Obezite olma riskini düşürür. • Toplum içinde ve arkadaşlar arasında liderlik ve iş birliği dahil olmak üzere kişisel becerilerin gelişimine yardımcı olmak. • Dolaylı olarak sosyal becerilerin gelişimini sağlar. • Kendine güven duygusunu geliştirir. Özgüven duygusunu destekler. 494 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & ÇOCUK SAĞLIĞI Şekil 1: Çocukluk ve Yetişkinlikteki Spor-Sağlık İlişkisi ÇOCUKLUKTA EGZERSİZ YETİŞKİNLİKTE SAĞLIK SPOR ÇOCUKLUKTA SAĞLIK YETİŞKİNLİKTE EGZERSİZ Çocuk Hastalıklarından Korunmada Sporun Etkileri Farklı fiziksel ve psikososyal gelişim sürecini içinde barındıran çocukluk dönemi, aktif bir süreçtir. Çocukluk döneminde yaşanacak olası kronik bir hastalık veya rahatsızlık, dönemler içerisinde bazı olumsuz durumların ortaya çıkmasına neden olarak çocuk ve ailesinin yaşam kalitesini etkileyerek zor durumda kalmalarına neden olmaktadır. Son yıllarda yapılan birçok araştırmada erişkinlerde ortaya çıkan özellikle koroner hastalıklarla ilgili durumun çocukluk dönemindeki etkenlerden kaynaklandığı sonucuna varılmaktadır. Bu durumu destekleyen yurtdışında yapılmış bir araştırmada, 12-15 yaş grubunda ki çocukların; %1225 ‘inde arzu edilmeyen bir lipit profili, %18-34’ünde aşırı yağ ve % 15-23 ünde kaydedilmemiş artmış kan basıncına sahip oldukları belirtilmektedir. Buna benzer başka bir çalışmada ise 12 yaş üzerindeki çocukların yaklaşık %13’ünde istenmeyen kan yağ ve lipoprotein profiline sahip olarak aşırı kilolu olarak sınıflandırıldıklarını % 69 oranında en az bir tane koroner arter hastalığı ile ilgili modifiye edilebilir risk faktörüne sahip olduklarını belirtmektedir. 495 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Türkiye Sağlık Bakanlığı verilerine göre, çocuklarda üst ve alt solunum yolları, idrar yolu enfeksiyonları, ishal, postüral bozukluklar, ağız ve diş problemleri birinci ve ikinci derece sağlık kuruluşlarına başvurma nedenlerinin başında gelmektedir. Verilere bakıldığında, öncelikle bağışıklık sistemi ve hijyen temelli eksikliklerin çocuk sağlığı açısından risk oluşturan en önemli faktörler olduğu belirtilmektedir. Bunun yanı sıra kronik rahatsızlıkların ortaya çıkmasında çevresel, biyolojik ve genetik faktörlerin dışında en önemli etkenin beslenme ve hareketsiz bir yaşam olduğu belirtilmektedir. Son yıllarda sporun bağışıklık sistemi üzerindeki etkileri, yoğun bir şekilde araştırılmaktadır. Birçok araştırmada, düzenli ve uygun bir şekilde yapılan sportif aktivitelerin kronik etkilerinin, çocuklarda vücut direncini olumlu yönde etkilediği ortaya konmuştur. Özellikle bulunduğumuz salgın hastalık döneminde çocuğu hem fizyolojik olarak enfeksiyonlara ve salgın hastalıklara karşı koyabilecek kadar güçlü kılmanın hem de doğru davranış alışkanlığı kazandırmanın (böylece hijyeni hayatın içerisinde davranış haline getirebilecek), en uygun ve ekonomik yöntemi spordur. Bu durumda sporu önleyici bir tedavi şekli olarak da görebiliriz. Fiziksel aktivite ve günlük yapılan hareketler sağlık parametreleri düşünüldüğünde çocukluk çağında oldukça önemlidir. Çocuklarda uygun sportif aktivite obezite ve kardiyovasküler hastalıklara karşı koruyuculuğu güçlendirir. Obez çocuklarda aşırı yağlanmayla birlikte kilo oluşumu yüksek kolesterol, diyabet, astım ve yüksek kan basıncı riski normalin oldukça üzerindedir. Gelişimin bir bütün olduğu ilkesi göz önünde bulundurulduğunda, gelişim alanlarından herhangi birini olumsuz etkileyebilen her durum, aynı zamanda çocuğun gelişimi üzerinde diğer boyutları ile de duraksamalara/aksamalara sebep olmakla birlikte birçok kronik hastalığın da ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadır. Obezite, günümüzde tüm dünyayı ve ülkemizi tehdit altına alan enfeksiyonla bulaşan hastalıklar sonucunda oluşmayan ama gün geçtikçe yaygınlaşan ve günümüzün en önemli rahatsızlıkları arasında gösterilen sağlık sorunu haline gelmiştir. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre obezite “Sağlığı bozacak ölçüde vücutta anormal veya aşırı yağ birikmesi” olarak belirtilmiştir. 496 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & ÇOCUK SAĞLIĞI Günümüzde çocukluk döneminin en önemli sağlık problemlerinin başında gelen obezite, psikolojik, sosyal ve de ciddi fiziksel sorunlar doğurabilir. Doğru beslenme alışkanlığı edinerek kilo almayı önlemek için birincil yaklaşım, fiziksel inaktivite ve sedanter yaşamdan kaçınarak sporu hayatımızın bir parçası olarak benimsemek gerekmektedir. Bu olumsuz sürecin ortadan kalkması için öncelikli alınması gereken tedbirlerin yanı sıra, kişiye özel egzersiz programı ve doğru beslenmeyle alakalı destek eğitimi ile birlikte diyet uygulaması kombine olarak multidisipliner bir şekilde uygulamaya koymak hayati önem arz etmektedir. Obezite vakaların %30’undan fazlasını çocukluk dönemine dayanmaktadır. Bu durumu değerlendirerek özellikle çocukluk çağında düzenli fiziksel aktivite ve doğru beslenme alışkanlıklarının kazanılması ilerleyen yaşlardaki sağlık profilinde belirleyicisi olacaktır. Amerika’daki yapılan bazı çalışmalar yaklaşık her üç çocuktan birinin obez veya aşırı kilolu olduğunu ortaya koymakta. Çocukluk çağlarındaki beslenme, sosyal davranışlarını ve fiziksel aktivite alışkanlıklarını belirlemek için yapılan bir çalışmada; Aşırı kilolu olan çocukların çoğunun erişkinlikte de aşırı kilolu olma ihtimallerinin yanında, kalp hastalıkları ve diyabet gibi kronik rahatsızlıklara yakalanabilecekleri belirtilmektedir. Çocukların kilolu olduklarından dolayı alay edildiği için okuldaki spor aktivitelerine tam katılmadıkları bilinmektedir. Çocukların; kilolarının, beslenme alışkanlıklarının, fiziksel aktivite ve sosyal davranış biçimlerinin önemli olduğunun farkında oldukları ama yönlendirme sorunu yaşadıkları sonucuna varılmıştır. Obezite tedavisindeki genel kural; ya enerji çıktısını arttırmak veya enerji girdisini azaltmak ya da daha etkili ve sonuca yakın olanı her ikisini uygulayarak sistemin enerji dengesini düzeltmektir. Kardiyovasküler hastalıkları ve obeziteyi önleyebilmek için, Amerikan Pediatri Akademisi, 5-10 yaş grubu çocuklarda, günde 1 saat orta şiddetli ve haftada 3 gün şiddetli fiziksel aktivite tavsiyesinde bulunmaktadır (jogging, basketbol, tenis, futbol, basketbol, yüzme). Orta şiddetli fiziksel aktivite düzeylerinin az olması çocuklarda egzersiz eksikliği olarak gösterilebilir. Dünya sağlık örgütü ise 5-17 yaş grubu çocuk ve adolesanlarda günlük en az 60 dakika orta-ağır fiziksel aktivite yapmasını önermekte. Bu etkinlikler gündelik yaşantımızın içinde bir yerden bir yere gitme, koşturmaca, oyun ve 497 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK ev işleri gibi kısa kısa aktiviteler şeklinde olabileceği gibi planlı sportif aktiviteler de olabilir. Ayrıca günlük 30 dakikalık egzersizin okul programlarına eklenmesi önerilmektedir. Bu fiziksel etkinliklerin çocukların günlük rutin davranışların bir parçası olabilecek, sürekliliği olan ve hoşlanabilecekleri özellikte belirlenmelidir. Anne ve babalar çocukları motive etmeliler ve onlara örnek olarak rol model oluşturmalıdırlar. Genel anlamda yetişkinlerin sorunu olarak bilinen diyabet çocukluk ve ergenlik dönemi ve hatta bebeklik de dahil her yaş grubunda ortaya çıkabilmektedir. Çocukluk döneminin en sık görülen kronik rahatsızlıkların başında gelmektedir. Çocukluk döneminde görülen diyabet, otoimmün mekanizmalarla, çevresel faktörlerle (stres, viral enfeksiyonlar gibi) ve genetik yatkınlıklarla bağlantılıdır. Ülkemizde diyabetli çocuk sayısının yaklaşık yirmi bin olduğu ve her geçen yıl diyabet tanısı konan çocuk sayısının yaklaşık olarak 1700 olduğu düşünülmektedir. Bu çocukların çoğu okul çağında ve tip 1 diyabet tansı konulmuş çocuklardır. Dünyada ise okul çağı çocuklarda her yıl %5 artış görülmektedir. Çocuklarda son zamanlarda sağlıksız beslenme ve hareketsiz yaşamın etkilerine bağlı olarak şişmanlığın artmasıyla birlikte tip 2 diyabetinde artış gözlenmektedir. Kilolu çocuklarda kan glukoz düzeylerinin normal değerlere dönmesi için vücut yağ dokusunun azalması gerekmektedir. Tip 1 ve tip 2 diyabetli çocuklarda egzersizin yararlı olduğu bilinmektedir. Fiziksel aktivitenin kan glukoz konsantrasyonları üzerine farklı etkileri olmasından dolayı diyabetli kişilerde aerobik veya anaerobik egzersiz şeklinde ayrı ayrı planlanabilir. Anaerobik aktiviteler daha kısa süreli olmalarına rağmen kan glukoz seviyelerinde geçici şekilde ani yükseklikler oluşturabilir. Aerobik aktivitelerde ise egzersiz sırasında ve sonrasında düşme eğilimi görülmektedir. Kardiyovasküler hastalıklar (KVH) tüm ülkelerinin en önemli sağlık problemlerinden biridir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) raporlarına göre, mortalite ve morbidite nedenleri arasında ilk sırada ve ölüm nedenlerinin %16’sını oluşturmaktadır Orta yaş ve sonrasında oluştuğu düşünülse de, özellikle son dönemlerde Kardiyovasküler hastalıkların çocukluk döneminden itibaren 498 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & ÇOCUK SAĞLIĞI ortaya çıktığı yapılan çalışmalarda ortaya konmaktadır. Çocukların lipid düzeylerini değiştirmede ve kan basıncı dengelemede fiziksel aktivite çok önemli olup ihmal edilmemelidir. Bireylerin yaşam süresi ve kalitesinin Kardiyovasküler hastalıklarının olumsuzluklarından daha az etkilenmesi için koruyucu tedbirlerin çocukluk çağlarında başlatılması önerilmektedir. Çünkü risk oluşturma ihtimali olan faktörler erken yaşlarda çok daha kolay ve etkili şekilde denetim altına alınabiliyor. Yaşam biçimi değişiklikleri çocukluk çağlarında başlatılırsa özellikle sportif aktivite yoluyla kalp-damar hastalıklarına karşı daha etkili sonuç ortaya çıkacaktır. Kilolu kişilerin yağ dokusunun azalma süreciyle birlikte dokular ve hücre insülini kullanmaya başlar ve bu durumun etkisiyle kan şekeri kontrol altında tutulabilir. Ayrıca yağ dokusundaki düşüşün kan basıncı ve kan yağları üzerinde de olumlu etkileri gözlenmektedir. Kan basıncında veya kan yağlarında oluşabilecek yükselmenin önlenmesi kalp damar rahatsızlığının oluşma riskini azaltacaktır. Çocukluk dönemi kronik rahatsızlıklarının en sık görülenlerinden biri de astımdır. Gün geçtikçe daha fazla sayıda çocuğu etkileyen bir hastalık haline gelmiştir. Günümüzde düzenli egzersiz, astımlı çocuklara tatbik edilen tedavi programının bir parçası olarak düşünülmeye başlanmıştır. Astımı olan çocuklar çok az bir kısıtlamayla düzenli ve onlara uygun egzersiz programlarına ve spor aktivitelerine dahil edilmelidirler. Düzenli fiziksel aktivite ve sportif faaliyetler astımlı çocuklarda, aerobik kapasiteyle birlikte fiziksel uygunlukları ve egzersiz performansı artarak, nöromüsküler koordinasyonlarını geliştirir. Ayrıca yaşam kalitesi ile kendine güvenleri gelişir, semptomları azalır, iş kapasitesinde de artış̧ meydana gelerek bu durumdaki çocukların sağlığına olumlu yönde etki eder. Düzenli fiziksel aktivite ve sportif faaliyetlere katılım, astımlı bireylerde ilaç kullanımı ve acil başvurularında azalmaya neden olmaktadır. Bu durumun sonucunda hastaların yaşam standartlarını artırdığı düşünülmektedir. Yapılan araştırmalarda, birçok uzman tarafından çocuklardaki astımın tedavisinde, düzenli aktivite ve spor yapmanın hastaların akciğer 499 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK fonksiyonları ve solunum kaslarında olumlu olarak düzelme gördüğü ve bu nedenle de egzersiz tavsiyesinde bulundukları belirtilmektedir. Astımlı çocuklarda düzenli egzersiz ve sportif faaliyetlere katılım, hastaneye yatışlarında gerileme ve ilaç kullanımında azalmaya neden olmakla birlikte ekonomik kaybın önlenmesine yaşam standartlarının artmasına ve okul çağındaki çocukların okul kayıplarındaki düşüşe katkı sağlamaktadır. Çocukluk çağında görülen Nöromusküler problem vücudumuzu hareket etme mekanizmasındaki kas ve sinir rahatsızlığıdır. Genel anlamda görülen durumlar karıncalanma, uyuşma, yanma, kas krampları ve kuvvetsizliktir. Nöromusküler hastalıkta egzersiz uygulaması, azalan kas kuvvetini korumak ve geliştirmek, eklem deformasyonlarının oluşmasını önlemek, solunum kas fonksiyonlarını koruma ve geliştirmenin yanı sıra skolyoz ve kifoz gelişimini önlemek ve fonksiyonel kapasiteyi koruyarak çocuğun ambulasyonunun devam etmesini sağlamak, amacıyla yapılan tedavidir. Değişik klinik semptom gösteren nöromüsküler problemlerde egzersiz tedavisi kişiye özel düzenlenecek programlarla çocuğun tıbbi bakımı ile eş zamanlı olarak devam etmelidir. Çocuklar İçin Sporun Tedavi Edici Etkileri İnsan sağlığının korunmasında ve kontrol altında tutulmasında yer alan sayısız önem ve etkilerinin yanı sıra, özel olarak planlanmış spor ve fiziksel aktivite programları pek çok hastalığın, semptomlarının, hastalık sürecinin bedene ilişkin kalıcı hasar oluşturmamasında ve hastalığa bağlı komplikasyonların önlenmesinde son derecede faydalı ve etkilidir. Düzenli yapılan sporun, çocukların ve gençlerin sosyalleşmesinde, kötü alışkanlıklardan korunmasında ve erişkinlikte karşılaşılabilecek muhtelif kronik hastalıkların oluşumunun engellenmesinde ve bu hastalıkların tedavisi ayrıca tedavinin geliştirilmesinde, aktif bir yaşlılık dönemi yaşamalarının desteklenmesinde, aynı zamanda tüm hayatı süresince yaşam standardının artırılmasında önemi bir etkisi ve yararı vardır. Çocukluk çağında fiziksel aktivitenin birçok noktada söylendiği gibi kuşkusuz çok olumlu etkileri vardır. Düzenli spor yapma alışkanlığı kazandırılan çocukların hastalıklara yakalanma ihtimallerinde önemli düşüş olduğunu söylemek doğru bir tespit olacaktır. Bunun yanında aktif yaşam tarzının benimsenmesi, aşırı kilo almanın engellenmesi, büyüme ve gelişme 500 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & ÇOCUK SAĞLIĞI sürecinin iyi olmasında ve pek çok hastalık riskinin ortadan kaldırılmasında olumlu ve önleyici etkisini söylemek yanlış bir ifade olmayacaktır. Tablo 1: Özel pediatrik hastalıkların tedavisinde egzersiz reçetesi HASTALIK Anoreksia nervosa Bronşial astım Serebral palsi Kistik fibrozis Diabetes mellitus Hemofili Kas distrofileri Obezite Romatoid artrit Spina bifida ÖNERİLEN AKTİVİTELER Çeşitli, düşük enerji ihtiyaçı Kesikli, uzun süre ısınmalı ROM, ambulasyon VO2 max artıran aktiviteler. Yüzme, yürüme, oyunlar Çeşitli, günlük enerji harcamasına eşit Yüzme, bisiklet (temas sporu yok) Yüzme, kalistenikler, tekerlekli sandalye sporları Yürüme, rekreasyonel oyunlar, yüzme Yüzme, kalistenikler, bisiklet Kol-omuz dirençli eğitimi, tekerlekli sandalye sporları Spor sayesinde normalin üstüne çıkan kalp atışı ile kan dolaşımı hızı ve solunumu, sıklaşan ve derinleşen solunum nedeniyle kana havadan bol miktarda oksijen geçmesi sağlanır. Bunun yanı sıra, dokulara daha çok besin taşınması içinde kan dolaşımının normal değerinin üzerinde olması gerekmektedir. Açık havada oynayan çocuklar fiziksel gelişimi için önemli olan temiz hava ve güneş ışığından D vitaminini farkında olmaksızın vücuduna alır. BÖLÜM KAYNAKLARI Akandere, M., (2006). Eğitici Okul Oyunları. Geliştirilmiş 2. Baskı. Ankara: Nobel Yayıncılık. Ayan, S., Memiş, U. A., Eynur, B. R., & Kabakçı, A. (2012). Özel eğitime ihtiyaç duyan çocuklarda oyuncak ve oyunun önemi. Uluslararası Hakemli Akademik Spor Sağlık ve Tıp Bilimleri Dergisi, 2(4), 80-89. Baltacı, G., & Tedavi, F. (2008). Çocuk ve spor. Hacettepe Üniversitesi-Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü, Birinci Basım. Şubat. Ankara Bek, N. (2008). Fiziksel Aktivite ve Sağlığımız. Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü. Sağlık Bakanlığı Yayın No: 730. 1. Basım. Şubat. Ankara. Çamlıyer, H., & Çamlıyer, H. (1997). Çocuk Hareket Eğitimi ve Oyun. İzmir: Can Ofset Yayıncılık. 501 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Çavuşoğlu, H. (2011). Çocuk Sağlığı Hemşireliği. Genişletilmiş 10. Baskı. Ankara: Sistem Ofset Basımevi. s.67. Çelik, A., & Şahin, M. (2013). Spor ve çocuk gelişimi. International Journal of Social Science, 6(1), 467-478. Çoban, B., & Devecioğlu, S. (2011). Antrenörler ve Öğretmenler İçin Top ile Oynanan Eğitsel Oyunlar. Ankara: Nobel Yayınevi, 1-9. Daniels, S. R., Arnett, D. K., Eckel, R. H., et al. (2005). Overweight in children and adolescents: pathophysiology, consequences, prevention, and treatment. Circulation, 111(15), 1999-2012. Dietz, W. H. (2004). Overweight in childhood and adolescence. New England Journal of Medicine, 350(9), 855-857. Doğruel, D., Altıntaş, D.U., & Yılmaz, M. (2018). Astımlı çocuklarda fiziksel egzersizin klinik ve fonksiyonel parametrelere etkisi. Cukurova Medical Journal, 43(2), 457-462. Economos, C.D., Bakun, P.J., Herzog, J.B., et al. (2014). Children's perceptions of weight, obesity, nutrition, physical activity and related health and socio-behavioural factors. Public health nutrition, 17(1), 170-178. Faigenbaum, A. D., Stracciolini, A., & Myer, G. D. (2011). Exercise deficit disorder in youth: a hidden truth. Acta Paediatrica, 100(11), 1423-1425. GINA (2020). from: Strategy-for-Asthma 15.12.2020). http://www.ginasthma.org/GINA-Report-GlobalManagement-and-Prevention. (Erişim Tarihi GÜVEN, Ö. (2006). Beden eğitimi ve spora katılımda aile faktörü. Sosyal Politika Çalışmaları Dergisi, 10(10), 81-90. İlhan, L. (2010). Hareketsiz yaşamlar kültürü getirdikleri. Verimlilik Dergisi, 2010(3), 195-210. ve beraberinde Koçyiğit, S., Tuğluk, M. N., & Kök, M. (2007). Çocuğun gelişim sürecinde eğitsel bir etkinlik olarak oyun. Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Dergisi, (16), 324-342. Kumar, S., & Kelly, A. S. (2017, February). Review of childhood obesity: from epidemiology, etiology, and comorbidities to clinical assessment and treatment. In Mayo Clinic Proceedings (Vol. 92, No. 2, pp. 251-265). Elsevier. 502 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & ÇOCUK SAĞLIĞI Llewellyn, A., Simmonds, M., Owen, C. G., & Woolacott, N. (2016). Childhood obesity as a predictor of morbidity in adulthood: a systematic review and meta‐analysis. Obesity reviews, 17(1), 56-67. Meydanlıoğlu, A. (2015). Çocuklarda fiziksel aktivitenin biyopsikososyal yararları. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 7(2), 125-135. Murathan, T. ve Orak, G. (2017). Ardahan’da Çocuk Oyunları ve Spor Kültürü. Ankara: Spor Yayınevi ve Kitabevi. 8-9. Muratlı, S. (1997). Çocuk ve Spor. Ankara: Bağırgan Yayınevi. Muratlı, S. (2003). Çocuk ve Spor Antrenman Bilimi Yaklaşımıyla. Nobel Basımevi, 1, 201-219. O’Dwyer, M. V., Fairclough, S. J., Knowles, Z., & Stratton, G. (2012). Effect of a family focused active play intervention on sedentary time and physical activity in preschool children. International Journal of Behavioral Nutrition and Physical Activity, 9(1), 117. Ram, F. S., Robinson, S. M., & Black, P. N. (2000). Effects of physical training in asthma: a systematic review. British Journal of Sports Medicine, 34(3), 162-167. Saygın, Ö., Polat, Y., & Karacabey, K. (2005). Çocuklarda hareket eğitiminin fiziksel uygunluk özelliklerine etkisi. Fırat Üniversitesi Sağlık Bilimleri Tıp Dergisi, 19(3), 205-212. Slutzky, C. B., & Simpkins, S. D. (2009). The link between children's sport participation and self-esteem: Exploring the mediating role of sport selfconcept. Psychology of Sport and Exercise, 10(3), 381-389. Stracciolini, A., Myer, G. D., & Faigenbaum, A. D. (2013). Exercise-deficit disorder in children: are we ready to make this diagnosis?. The Physician and sportsmedicine, 41(1), 94-101. Şirinyıldız, F., Cesur, G., Alkan, A., & Ek, R. O. (2017). Beden eğitimi ve spor yüksekokulu öğrencilerinin vücut kitle indeksi farkındalığının belirlenmesi. Smyrna Tıp Dergisi (2). T.C. Sağlık Bakanlığı (2015). Çocukluk Çağı Diyabeti Eğitimci Rehberi. https://hsgm.saglik.gov.tr/depo/birimler/saglikli-beslenme-hareketlihayat-db/Diyabet/diyabet-rehberleri/Cocukluk-Cagi-Diyabeti-EgitimciRehberi.pdf (Erişim Tarihi 16.12.2020). T.C. Sağlık Bakanlığı (2019). Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması (TBSA). https://hsgm.saglik.gov.tr/depo/birimler/saglikli-beslenme-hareketli503 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK hayat-db/Yayinlar/kitaplar/TBSA_RAPOR_KITAP_20.08.pdf (Erişim Tarihi 18.12.2020). Tarakcı, E., Hüseyinsinoğlu, B. E., & Çiçek, A. (2016). Çocuklarda fiziksel inaktivite, obezite ve koruyucu rehabilitasyon yaklaşımları. Türkiye Klinikleri Sağlık Bilimleri Dergisi, 1(2), 111-118. Taşkın, G., & Özdemir, F. N. Ş. (2018). Çocuklarda egzersizin önemi. Gazi Beden Eğitimi ve Spor Bilimleri Dergisi, 23(2), 131-141. Tuğrul, B. (2010). Oyun temelli öğrenme. Okul öncesinde özel öğretim yöntemleri, Ankara: Anı Yayıncılık, 35-76. Türkiye Fiziksel Aktivite Rehberi (2014). Türkiye Halk Sağlığı Kurumu. Ankara: Sağlık Bakanlığı Yayın No:940. UNICEF. (2013). The State of the https://www.unicef.org/sowc2013/report.html 16.12.2020). World’s (Erişim Children Tarihi World Health Organization (WHOb). (2020). https://www.who.int/maternal_child_adolescent/topics/child/develop ment/en/ (Erişim Tarihi 15.12.2020). Yaman, Ç., & Sarı, S. Ç. (2019). Okul öncesi çocuklarda egzersiz ve sağlık ilişkisi. Her Yönüyle Spor, 161. Yayan, E. H. (2020). 8. Ünite: COVID-19 çocuk sağlığı ve bakımı. Yeni Koronavirüs Hastalığının Toplum Üzerine Etkileri, 76. Yüzgül, A., & Müniroğlu, S. (2001). Ankara’da özel bir okulda 7-12 yaş grubu çocukların fiziksel özelliklerinin incelenmesi. 3. Uluslararası Akdeniz Spor Bilimleri Kongresi, 343-35 504 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & UYKU KALİTESİ SPORUN KAVRAMSAL TEMELLERİ-5 SPOR & UYKU KALİTESİ Yazar Dr. Hasan ABANOZ 1 30. Bölüm 1 Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi, Çanakkale/TÜRKİYE. https://orcid.org/0000-0002-4415-6723 abanoz.hasan@comu.edu.tr 505 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK GİRİŞ Teknolojinin hızla geliştiği çağımızda insanoğlu bir taraftan bu gelişmelere ayak uydurmaya çalışırken, diğer taraftan ise farkında olmadığı hareketsiz bir yaşama doğru sürüklenmektedir. Birçoğumuz günlük yaşantımızda yürüme mesafesindeki bir yere araçla gitmeyi, yürür merdiveni veya asansörü kullanmayı tercih ediyoruz. Ayrıca televizyon başında geçirilen süre ve internet kullanımının bağımlılık derecesinde artması hareketsiz yaşamı tetiklemektedir. Bununla beraber genetiği değiştirilmiş besinler ve hazır gıda kullanımının artması, ayaküstü beslenmenin (fast-food) yaygınlaşması, dengesiz ve yetersiz beslenme alışkanlıkları, günümüzde önemli bir halk sağlığı sorunu olarak obezite riskini arttırmaktadır. Uyku ve yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen hareketsiz yaşam ve obezite, kardiyovasküler hastalıklar başta olmak üzere, kanser ve diyabet gibi hastalıkların görülme sıklığının artmasının temel nedenleri arasında gösterilmektedir. Bilimsel çalışma verilerine göre; sağlığın korunması, geliştirilmesi ve hastalıkların önlenmesinde en etkili yöntemlerden birinin düzenli egzersiz olduğu belirtilmektedir. Bu doğrultuda Dünya Sağlık Örgütü’nün 2016-2025 Avrupa bölgesi fiziksel aktivite stratejisinde; bulaşıcı olmayan hastalıklardan korunabilmek, sağlıklı, zinde ve kaliteli bir hayat sürdürebilmek için fiziksel aktivitenin bir yaşam tarzı haline dönüştürülmesi önerilmektedir. Sağlık durumunun önemli bir parametresi olan uyku kalitesi son yıllarda yaygın olarak araştırılan bir konu haline gelmiştir. Hayatın devamı için fizyolojik temel bir ihtiyaç olan uykunun yetersizliği veya kalitesinin düşmesi, beden ve ruh sağlığının bozulmasının yanında günlük yaşamı da olumsuz yönde etkilemektedir. Düzenli egzersiz, kişinin fiziksel, fizyolojik ve psikolojik yönden sağlıklı ve zinde bir hayat sürmesinin yanında, iş verimi ve yaşam kalitesini de arttırdığı bilinmektedir. Bu bölümde, sağlık durumu ve yaşam kalitesinin önemli bir göstergesi olan uyku kalitesi ile spor arasındaki ilişki ele alınacaktır. SPOR İnsanlığın varoluşundan günümüze kadar farklı anlamların yüklendiği spor kelimesinin belirli sözcüklerle sınırlarının çizilebilmesi, başka bir ifadeyle herkes tarafından kabul gören ortak bir tanımının yapılabilmesi oldukça 506 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & UYKU KALİTESİ zordur. Literatür bilgileri ışığında genel bir ifadeyle spor; insanın fiziksel, fizyolojik, psikolojik, bilişsel ve sosyal gelişimine katkı sağlayan bedenen yapılan tüm hareketleri kapsayan bir faaliyet olarak adlandırılabilir. Hayatımızı çok yönlü etkileyen spor günümüzde önemli bir bilim dalı olarak kabul edilmekte olup, eğitim, tıp, psikoloji ve sosyoloji başta olmak üzere birçok bilim dalı ile etkileşim içerisinde olan evrensel bir kavram haline gelmiştir. Sporun Sağlık Üzerindeki Etkileri Günümüzde spor, sağlığın korunması ve geliştirilmesi, yaşam kalitesinin arttırılması, kilo verme, kaslı bir vücuda sahip olabilme, yaşlanmayı geciktirme, stresi önleme, sosyalleşme, oyun-eğlence, yarışma-rekabet ve serbest zaman faaliyeti gibi farklı amaçlarla yapılmaktadır. Sporun sağlık üzerindeki etkileri; yapılış amacına bağlı olarak, uygulanacak egzersizin türü, süresi, yoğunluğu, şiddeti, yüklenme ve dinlenme aralığının, kişinin fiziki yapısı ve özelliklerine uygunluk durumuna göre değişebilmektedir. Spor her ne amaçla yapılırsa yapılsın, spora başlamadan önce kişinin fiziksel uygunluğu, yaşı, kilosu ve sağlık durumunun yapacak olduğu egzersize elverişli olup olmadığı muhakkak değerlendirilmelidir. Bu hususlar dikkate alınmadan bilinçsizce yapılan sportif faaliyetler; kas zedelenmesi, lif yırtığı ve kopması, eklemi oluşturan yapılarda deformasyon, iltihaplanma ve sinir sıkışması gibi spor yaralanmaları riskini arttırmakta ve bazen de kardiyovasküler kaynaklı ani ölümlere neden olabilmektedir. Bu olumsuzlukların görülme sıklığını azaltabilmek, sporun bilinçli olarak yapılması ile mümkündür. Bilinçli ve düzenli olarak yapılan sporun sağlık üzerinde birçok faydası bulunmaktadır. Literatüre göre sporun sağlık üzerindeki pozitif yönlü etkileri genel olarak şu şekilde sıralanabilir; • Genel sağlığın korunması ve geliştirilmesine katkı sağlar. • Fiziksel uygunluğu artırır. • Yaşam kalitesini arttırır. • Bağışıklık sistemini güçlendirerek enfeksiyonel hastalıklara yakalanma riskini azaltır. • Kalp koroner damar hastalıkları riskini azaltır. • Kanser ve diyabet gibi kronik hastalıklara yakalanma riskini azaltır. 507 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK • Diyabet hastalarında kan şekerini kontrol altında tutmaya yardımcı olur. • Enerji tüketimini arttırır. • Vücut yağ yüzdesinin azalmasını sağlayarak obeziteyi önler. • Başta hareket ve dolaşım olmak üzere sistemlerin düzenli olarak çalışmasını sağlar. • Fiziksel ve zihinsel gelişime katkı sağlar. • İç organların fonksiyonlarını geliştirir. • Kalbi güçlendirir ve korur. • Kalp krizi riskini azaltır. • Kan akışkanlığını arttırır. • Beyin ve damar hastalıkları riskini azaltır. • Yüksek tansiyon riskini azaltır. • Kandaki kolesterol seviyesi düşürür. • Glikoz toleransını arttırır. • Solunum kapasitesini artırır. • Derinin beslenmesine katkı sağlar. • Hareketsizlikten kaynaklı bel ve sırt kaslarındaki ağrıları azaltır. • Kas kuvveti ve kemik yoğunluğunu arttırır. • Eklem hareket genişliğini arttırır. • Denge ve koordinasyonu arttırır. • Bağ dokuların esnekliğini arttırır. • Uyku kalitesini arttırır. • Yaşlanmayı geciktirir. • Unutkanlık riskini azaltır. • Cinsel istek ve performansı arttırır. • Sigara, alkol ve madde bağımlılığı gibi kötü alışkanlıklar ile mücadelede etkilidir. • Vücudun su, tuz, mineral kullanımının dengelenmesine katkı sağlar. • Dikkat, motivasyon, konsantrasyon ve adaptasyonu arttırır. • Depresyon, stres ve anksiyeteyi azaltır. • Özgüveni arttır. 508 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & UYKU KALİTESİ UYKU Sağlıklı yaşamın sürdürülebilmesi için en önemli temel ihtiyaçlardan biri olan uyku, insan ömrünün yaklaşık olarak %30’unu kapsamaktadır. Uykunun ne anlama geldiği, uyuma ihtiyacının nedenleri, uyku esnasında vücuttaki değişiklikler ve uyku-uyanıklık arasında ne tür farkların olduğu gibi sorular yakın bir geçmişe kadar cevaplanamayarak gizemliliğini korumuştur. Eski uygarlıklar döneminde kurgusal düşüncelerle ifade edilen uyku, 17. yüzyılda şüpheci bir yaklaşımla bilimsel olarak araştırılmaya başlanmıştır. Özellikle 20. yüzyılda gözlem ve deneysel çalışmaların yaygınlaşmasıyla uykunun evreleri, REM uykusu ve uyku esnasındaki fizyolojik değişiklikler ile ilgili bilinmeyen birçok hususun açıklığa kavuşması devrim niteliğinde gelişmeler olarak görülmektedir. Günümüzde ise uyku, modern uyku laboratuvarlarının kurulması ile klinik ortamda daha objektif yöntemlerle araştırılmaktadır. Özellikle polisomnografi cihazının keşfedilmesiyle uyku esnasında vücuttaki fizyolojik değişiklikler gözlemlenerek, uyku kalitesi ve uyku ile ilgili rahatsızlıklar teşhis edilebilmektedir. Sirkadiyen Ritim Biyolojik vücut saati olarak adlandırılan sirkadiyen ritim; vücudumuzda 24 saat içerisindeki uyku-uyanıklık döngüsü, fizyolojik ve biyolojik fonksiyonlardaki değişimleri ifade etmek için kullanılan bir kavramdır. Kalp atım hızı, vücut ısısı, hormon salgılanması, psikolojik değişiklikler gibi vücuttaki birçok işlem sirkadiyen ritim tarafından düzenlenmektedir. Uyku saatinin yaklaşmasıyla beraber vücut ısısının düştüğü ve melatonin hormonu salınımı başladığı, uykunun sonlarına doğru ise vücut ısısı, kortizol hormonu seviyesi ve vücut aktivitesinin arttığı bilinmektedir. Gündüz ışığın etkisiyle baskılanan melatonin hormonu salınımı, geceleyin karanlığın etkisiyle artmaktadır. Geceleri ışıklı bir ortamda uyumak, melatonin salınımını olumsuz etkileyerek uyku sorunlarına neden olabilmektedir. Işığın yanında ses, vücut ısısı, beslenme alışkanlığı ve çalışma saatlerindeki değişiklikler de sirkadiyen ritim üzerinde uyarıcı etki gösterebilmektedir. Organizmanın uyumlu çalışmasında büyük önem taşıyan sirkadiyen ritimin bozulması, biyolojik yapıyı olumsuz etkileyerek farklı hastalıklara zemin hazırlayabilmektedir. 509 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Uyku Gereksinimi Sağlıklı, zinde bir hayat için düzenli ve yeterli uyku büyük önem taşımaktadır. Vücudun ihtiyacı olan uyku süresi; yaş, cinsiyet, sağlık durumu, beslenme alışkanlığı, fiziksel aktivite düzeyi, bulunulan ortam ve yaşam tarzına bağlı olarak kişiden kişiye değişebilmektedir. Uyku süresi, vücudun dinlenme ve yenilenmesine bağlıdır. Bazı kişiler kısa süreli bir uyku ile güne dinlenmiş ve enerjik olarak başlarken, bazıları ise daha uzun süre uyumalarına rağmen kendilerini yorgun hissedebilirler. Bu durum, uykunun verimliliği, başka bir ifadeyle uyku kalitesinden kaynaklanmaktadır. Günlük uyku ihtiyacının yaşa göre sınıflandırılması ile ilgili olarak aşağıda (Tablo 1)’de Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Uyku Vakfı’nın önerilerine yer verilmiştir. Tablo 1: Yaş gruplarına göre günlük uyku süresi YAŞ ARALIĞI UYKU SÜRESİ İDEAL YETERSİZ FAZLA Yeni doğanlar (0-3 ay) 14-17 saat arası 11 saat altında 19 saat üzeri Bebekler (4-11 ay) 12-15 saat arası 10 saat altında 18 saat üzeri Çocuklar (1-2 yaş) 11-14 saat arası 9 saat altında 17 saat üzeri Okul öncesi dönem (3-5 10-13 saat arası 8 saat altında 14 saat üzeri Okul dönemi (6-13 yaş) 9-11 saat arası 7 saat altında 12 saat üzeri Ergenlik dönemi (14-17 8-10 saat arası 7 saat altında 11 saat üzeri 7-9 saat arası 6 saat altında 11 saat üzeri Yetişkinler (24-64 yaş) 7-9 saat arası 6 saat altında 11 saat üzeri İleri yaş (65 yaş ve üzeri) 7-8 saat arası 5 saat altında 9 saat üzeri yaş) yaş) Genç yetişkinler (18-25 yaş) Uyku Kalitesi Uyku kalitesi, kişinin uyandıktan sonra kendini dinlenmiş, zinde ve enerjik hissetmesi durumu olarak ifade edilebilir. İnsanların uyku kalitesinin iyi veya kötü olarak değerlendirilmesinde; nicelik yönünden uyku latensi, uyku süresi ve gece boyunca uyanma sayısı, nitelik yönünden ise uykunun derinliği ve dinlendiriciliği belirleyicidir. Uyku kalitesi, bireysel özelliklere, 510 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & UYKU KALİTESİ yaşam tarzına ve yatak odasının özelliklerine bağlı olarak birçok faktörden etkilenmektedir. Genel olarak bu faktörler; yaş, cinsiyet, beslenme, kafeinli içecekler, nikotin ve sigara, alkol, depresyon, anksiyete ve stres, hastalık ve ilaç kullanımı, egzersiz, ışık, ısı, gürültü ve yatağın konforu şeklinde sıralanabilir. Kişinin uyku sağlığı ile fiziksel ve ruhsal iyilik hali arasında güçlü bir ilişki vardır. Sağlıksız uyku vücut direncini düşürerek birçok hastalığın habercisi olabilmektedir. Bu durum uyku kalitesinin bilimsel araştırmalarda önem verilen güncel bir konu haline gelmesinde etkili olmuştur. Spor ve Uyku Kalitesi Arasındaki İlişki Spor ile uyku kalitesi arasında karşılıklı bir etkileşimin olduğu söylenebilir. Uyku kalitesi iyi olan kişilerin güne dinlenmiş ve enerjik bir şekilde başladıkları ve dolayısıyla iş verimlerinin arttığı bilinmektedir. Sporcuların hedefledikleri başarıya ulaşabilmeleri performansları ile doğru orantılıdır. Sporcuların fiziksel ve zihinsel yönden dinlenme ve yenilenmeleri için kaliteli bir uyku büyük önem taşımaktadır. Yetersiz ve kalitesiz uyku, yorgunluğun giderilememesine, dikkat ve motivasyonun azalmasına, spor sakatlıkları riskinin artmasına ve genel olarak sportif performansın olumsuz etkilenmesine neden olabilmektedir. Bilimsel araştırmalara göre; oksijenli ortamda yapılan spor, uyku latensini kısalttığı, derin uyku ve toplam uyku süresini arttırdığı belirtilmektedir. Sporda enerji tüketimi ile uyku kalitesi arasında pozitif yönlü anlamlı bir ilişkinin olduğu, orta şiddetteki egzersizlerin uyku kalitesini arttırdığı, uzun süreli ve aşırı yüklenmelerin ise uykuyu negatif yönde etkileyebileceği ifade edilmektedir. Düzenli spor alışkanlığı ve kişinin form tutmuş olması uyku kalitesini arttırırken, düzensiz olarak yapılan spor ve kondisyonel yetersizliğin, uykuyu olumsuz yönde etkileyebileceği belirtilmektedir. Sporun gün içerisinde yapıldığı zamana göre uyku kalitesine etkisi değişebilmektedir. Araştırmaların çoğunluğunda; öğlenden sonra ve akşama doğru yapılan egzersizin uyku kalitesini pozitif yönde etkilediği belirtilmektedir. Sabah saatlerinde yapılan egzersizin uyku kalitesi üzerinde anlamlı bir etkisinin olmadığı ifade edilmektedir. Uyumadan hemen önce yapılan egzersizin stres reaksiyonunu tetiklemesi dolayısıyla uyku kalitesini negatif yönlü etkileyebileceği ifade edilmektedir. Uyku bozukluğu olan kişilerin uyku kalitelerinin arttırılmasında ilaçsız tedavi yöntemi olarak sporun önerildiği bilinmektedir. 511 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK Sonuç olarak, sporun uyku kalitesi üzerindeki etkisi incelendiğinde; epidemiyolojik ve deneysel araştırma sonuçlarının birbirleriyle tutarsız olduğu görülmektedir. Epidemiyolojik araştırma sonuçları genel olarak sporun uyku kalitesini arttırdığını göstermektedir. Deneysel çalışmaların bu görüşü tam olarak desteklememesi; araştırmalardaki yöntem, kişinin yaşı, cinsiyeti, spor yapılan ortam, harcanan enerji miktarı, fiziksel uygunluk, egzersizin türü, süresi, yoğunluğu, zamanı ve uyku sağlığı gibi katılımcılar arasındaki farklılıklardan kaynaklanmış olabileceği düşünülmektedir. Dolayısıyla spor ile uyku kalitesi arasındaki ilişkininin; farklı demografik özelliklere sahip daha fazla katılımcı üzerinde, klinik ortamlarda deney ve kontrol gruplu araştırmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Sağlıklı yaşam ve kaliteli bir uyku için egzersizlerin bilinçli ve düzenli olarak uygulanması önerilmektedir. BÖLÜM KAYNAKLARI Abanoz, H. (2020). Sporcu ve Sedanterlerde Masajın Yaşam ve Uyku Kalitesi Üzerine Etkisi. (Doktora Tezi) Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Beden Eğitimi Öğretmenliği Anabilim Dalı. Sakarya. Aktaş, H., Şaşmaz, C. T., Kılınçer, A., Mert, E., Gülbol, S. ve ark. (2015). Yetişkinlerde Fiziksel Aktivite Düzeyi ve Uyku Kalitesi İle İlişkili Faktörlerin Araştırılması. Mersin Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi, 8(2), 60-70. Ayar, S. (2017). Milli kürekçiler ile sedanter bireylerde algılanan ve ölçülen gerçek uyku kalitesinin karşılaştırılması. (Yüksek lisans tezi). Düzce Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Beden Eğitimi ve Spor Anabilim Dalı, Düzce. Bek, N. (2008). Fiziksel Aktivite ve Sağlığımız. Hacettepe Üniversitesi-Sağlık Bilimleri Fakültesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü, Sağlık Bakanlığı Yayın No: 730 ISBN: 978-975-590-246-3. Ankara. Çömez, U., Çebi, M. (2020). Spor Yapma Alışkanlığının Uyku Kalitesine Etkisi. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi Cilt: 13, Sayı: 71, 1123-1130. Demir, M., Filiz, K. (2004). Spor Egzersizlerinin İnsan Organizması Üzerindeki Etkileri. Gazi Üniversitesi Kırşehir Eğitim Fakültesi, Cilt 5, Sayı 2, 109-114. Dunning, E., Malcolm, D., Waddington, I. (2004). Sport Histories: Figurational Studies in the Development of Modern Sports. London: Routledge. 512 Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & UYKU KALİTESİ İstanbul Büyükşehir Belediyesi (2016). Günlük Hayatımız ve İş Sağlığı Güvenliği Rehberi. İBB Basımevi, İstanbul. Kaynak, H. (2003). Uyku Uyuyamamak Mı Uyanamamak Mı? Doğan Kitapçılık A.Ş., 2. Baskı, İstanbul. Kurt, C., Pekünlü, E., Atalağ, O., Çatışkaş, F. (2014). Tam ve Kısmi Uyku Yoksunluğunda Performans. CBÜ Beden Eğitimi ve Spor Bilimleri Dergisi, 5(2), 70-76. Kurt, S., Enç, N. (2013). Yoğun Bakım Hastalarında Uyku Sorunları ve Hemşirelik Bakımı. Türk Kardiyovasküler Hemşirelik Dergisi, 4(5), 1‐8, DOI:10.5543/khd.2013.001. Kyle DG. (2015). Sport and Spectacle In The Ancient World (2nd. Ed). New York: John Wiley& Sons, İnc. Lawrence, J. E., Steven, M. (2007). Harvard Tıp Okulu'nun Kılavuzluğunda İyi Bir Gece Uykusu. Acıbadem Sağlık Grubu ve Optimist Yayınları, 1. Baskı, İstanbul. Limited. New York. Özen, G. (2019). Dağ Bisikletçilerin Fiziksel ve Fizyolojik Özelliklerinin Saha Performans Parametrelerine Etkisi. Cengiz AKALAN (Ed.), Efeakademi Yayınları. İstanbul. Öztürk, A., Sezer, T. A., Tezel, A. (2018). İlkokul Öğrencilerinin Uyku Ve Televizyon İzleme Alışkanlıklarının Değerlendirilmesi. Journal of Turkish Sleep Medicine, 5, 73-80. Robinson J, Elkan R. (1996). Health needs assessment: theory and practice. London: Churchill Linvingstone, ̇ ,̇ N., Karaca, A. (2020). Ev Hanımlarının Fiziksel Aktivite Sağınç, S., Demirci Şiddeti ve Alanlarına Göre Enerji Harcaması, Adım Sayısı ve Oturma Süresi. Spor Bilimleri Dergisi, 31 (2), 54-68. DOI: 10.17644/sbd.705795 513