Uploaded by yelizkahramana

SPORUN KAVRAMSAL TEMELLERİ-5-POSTUR

advertisement
SPORUN KAVRAMSAL
TEMELLERİ-5
YAZARLAR
Doç. Dr. Aykut DÜNDAR
Doç. Dr. Faruk AKÇINAR
Doç. Dr. Fatih MURATHAN
Dr. Azize BİNGÖL DIEDHIOU
Dr. Çiğdem ÖNER
Dr. Dilara ARICAN
Dr. Fuat ERDUĞAN
Dr. Hasan ABANOZ
Dr. Hülya ANDRE
Dr. Mehmet KARTAL
Dr. Özge BAYDAR ARICAN
Dr. Özkan GÜLER
Dr. Selma ÇAVDAR
Dr. Tamer CİVİL
Dr. Tolga ŞAHİN
Dr. Yeliz DOĞRU
Dr. Yusuf ULUSOY
Dr. Zarife PANCAR
Doktorant. Esra KÜRKCÜ AKGÖNÜL
Doktorant. Eren BOZYILAN
Doktorant. Gamze MURATHAN
Doktorant. Gamze Yıldırım ARAZ
Doktorant. Hüseyin GÜRER
Doktorant. İsmail ÇAKIT
Doktorant. Mehmet AŞAN
Doktorant. Alişan YAVUZ
Doktorant. Serkan DAĞDELEN
Doktorant. Selin BURUCU
Doktorant. Yağmur YILDIZ
Doktorant. Yeliz KAHRAMAN
Uzm. Fzt. Elif ŞAHİN
Uzm. Gülcan BAYINDIRLI
SAĞLIK
EDİTÖR
Doç. Dr. Gökmen ÖZEN1 & Dr. Tamer CİVİL2
1 Çanakkale
Onsekiz Mart Üniversitesi, Spor Bilimleri Fakültesi, Çanakkale/TÜRKİYE.
Üniversitesi, Spor Bilimleri Fakültesi, Trabzon/TÜRKİYE.
2 Trabzon
1
SPORUN KAVRAMSAL
TEMELLERİ-5
Kitap Adı: Sporun Kavramsal Temelleri-5 (SAĞLIK)
Editör: Doç. Dr. Gökmen ÖZEN & Dr. Tamer CİVİL
ISBN: 978-625-7729-75-8
1. Baskı: Aralık 2020
Bu eserin yayın, satış ve kopyalama hakları EFE AKADEMİ YAYINLARINA aittir,
tüm hakları saklıdır. Kitabın tamamı veya bir kısmı 5846 sayılı kanun hükmüne
göre; kitabı yayınlayan firmanın ve yazarların önceden izni olmadan elektronik,
mekanik, fotokopi veya herhangi bir kayıt sistemiyle çoğaltılamaz, yayınlanamaz,
depolanamaz. Kitap içerisindeki bölümlerdeki yazıların hukuki sorumluluğu o
bölümün yazarına aittir.
KÜTÜPHANE KARTI
ÖZEN, Gökmen; CİVİL, Tamer
Sporun Kavramsal Temelleri-5 (Sağlık)
1. Basım, 513s., 160 x 240 mm. Kaynakça var, Dizin yok.
Anahtar Kelimeler:
1. Spor, 2. Sağlık, 3. Egzersiz, 4. Hastalık
Dizgi/Mizanpaj: Gökmen ÖZEN
Kapak Tasarım: Duygu DÜNDAR
Sertifika No: 43370
Matbaa Sertifika No: 43370
Efe Akademi Yayınevi
Kavacık Mah. Emir Sultan Sok. No:13 İstanbul/Türkiye
(0216) 4658606 / www.efeakademi.com
Matbaa Adres:
Ofis2005 Fotokopi ve Büro Makineleri San. Tic. Ltd. Şti.
Yıldız Teknik Üniversitesi Davutpaşa Kampüsü Yemekhane Binası
Güngören / Esenler / İSTANBUL
0212 483 13 13 / www.ofis2005.com.
2
SPORUN KAVRAMSAL
TEMELLERİ-5
BÖLÜMLER
1. Bölüm: SAĞLIK & SAĞLIK
Doktorant. Serkan DAĞDELEN
2. Bölüm: SPOR & YAŞAM KALİTESİ
Doktorant. Selin BURUCU
3. Bölüm: SPOR & FİTNESS
Doktorant. Mehmet AŞAN, Doç. Dr. Faruk AKÇINAR
4. Bölüm: SPOR & WELLNESS
Dr. Çiğdem ÖNER
5. Bölüm: SPOR & REHABİLİTASYON
Uzm. Gülcan BAYINDIRLI
6. Bölüm: SPOR & DOLAŞIM SİSTEMİ
Doktorant. Esra KÜRKCÜ AKGÖNÜL
7. Bölüm: SPOR & SOLUNUM SİSTEMİ
Doktorant. Gamze MURATHAN, Doktorant. Eren BOZYILAN
8. Bölüm: SPOR & KAS ve İSKELET SİSTEMİ
Doktorant. İsmail ÇAKIT
9. Bölüm: SPOR & ENDOKRİN SİSTEM
Doktorant. Eren BOZYILAN, Doç. Dr. Aykut DÜNDAR
10. Bölüm: SPOR & İMMÜN SİSTEM
Dr. Yusuf ULUSOY
11. Bölüm: SPOR & OBEZİTE
Doç. Dr. Aykut DÜNDAR, Doç. Dr. Fatih MURATHAN
12. Bölüm: SPOR & TİP 1 DİYABET
Dr. Tamer CİVİL
13. Bölüm: SPOR & TİP 2 DİYABET
Uzm. Fzt. Elif ŞAHİN
14. Bölüm: SPOR & KALP HASTALIKLARI
Dr. Hülya ANDRE, Dr. Azize BİNGÖL DIEDHIOU
15. Bölüm: SPOR & AKCİĞER HASTALIKLARI
Doktorant. Yağmur YILDIZ
16. Bölüm: SPOR & COVID-19
Doktorant. Esra KÜRKCÜ AKGÖNÜL, Dr. Tolga ŞAHİN
17. Bölüm: SPOR & POSTURAL BOZUKLUKLAR
Doktorant. Yeliz KAHRAMAN
18. Bölüm: SPOR & KRONİK AĞRI
Uzm. Dr. Dilara ARICAN
3
7-18
19-30
31-42
43-58
59-75
77-96
97-120
121-139
141-156
157-175
177-204
205-216
217-246
247-278
279-290
291-315
317-333
335-347
SPORUN KAVRAMSAL TEMELLERİ-5
19. Bölüm: SPOR & MENTAL SAĞLIK
Dr. Mehmet KARTAL
20. Bölüm: SPOR & DEMANS
Dr. Özkan GÜLER
21. Bölüm: SPOR & PARKİNSON
Dr. Yeliz DOĞRU
22. Bölüm: SPOR & OTİZM
Uzm. Gülcan BAYINDIRLI
23. Bölüm: SPOR & PSİKOTERAPİ
Dr. Çiğdem ÖNER
24. Bölüm: SPOR & ANKSİYETE
Doktorant. Gamze Yıldırım ARAZ
25. Bölüm: SPOR & DEPRESYON
Dr. Selma ÇAVDAR
26. Bölüm: SPOR & STRES
Dr. Özge BAYDAR ARICAN
27. Bölüm: SPOR & DEHB
Doç. Dr. Faruk AKÇINAR, Doktorant. Hüseyin GÜRER
28. Bölüm: SPOR & YEME BOZUKLUKLARI
Dr. Zarife PANCAR
29. Bölüm: SPOR & ÇOCUK SAĞLIĞI
Doktorant. Alişan YAVUZ
30. Bölüm: SPOR & UYKU
Dr. Hasan ABANOZ
4
349-361
363-372
373-385
387-400
401-416
417-427
429-443
445-460
461-472
473-487
489-504
505-513
ÖNSÖZ
Doç. Dr. Gökmen ÖZEN
Dr. Tamer CİVİL
İnsanlığın geçmişten günümüze dünya üzerindeki varlığını
sürdürmek amacıyla en büyük arayış içerisinde olduğu konu “sağlık”
olmuştur. Bu amaçla geçmiş deneyimlerimiz ve bilimsel bulgular sağlık
sorunlarıyla mücadelemize önemli katkı sağlamıştır. Günümüzde
sağlık alanında gelişen teknoloji ve bilimsel araştırmalar insanlara
daha sağlıklı ve daha kaliteli bir yaşam sunmaktadır. Geçmişte ölümcül
kabul edilen birçok hastalık geliştirilen aşılar, ilaçlar ve yapılan cerrahi
müdahalelerle artık tedavi edilebilir hale gelmiştir. Ancak günümüzde
sağlık alanındaki en temel yaklaşım tedavinin yanı sıra önleyici tıp
uygulamalarıdır. Önleyici tıp kapsamında da her yaş grubundan birey
için fiziksel aktivite ve spora büyük önem verilmektedir.
Günümüzde düzenli fiziksel aktivite ve spor yapmak uzun ve
sağlıklı yaşamın temel anahtarı olarak görülmektedir. Erken yaşlardan
itibaren düzenli spor yapmak birçok hastalığın görülme riskini azaltan
bir faktördür. Ayrıca birçok sağlık sorunun tedavisinde de spor
destekleyici bir uygulama olarak kullanılmaktadır. Bu doğrultuda
sporun kavramsal temelleri kitap serimizin bu beşinci kitabında bir
nefes sıhhat arayışında sporun önemi ve etkilerine dair temel ve güncel
bilgileri spor bilimlerinde uzman akademisyenlerin kaleminden siz
değerli okuyucularımızla paylaşmayı amaçladık.
“Sporun Kavramsal Temelleri-5: Sağlık” kitabına özveriyle çaba
harcayan ve emeği geçen bölüm yazarı akademisyen arkadaşlarımıza
gönülden teşekkür ederiz.
Saygılarımızla….
5
6
SPORUN KAVRAMSAL
TEMELLERİ-5
SPOR & SAĞLIK
Yazar
Doktorant. Serkan DAĞDELEN
1. Bölüm
1
Akdeniz Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü,
Hareket ve Antrenman ABD, Antalya/TÜRKİYE.
https://orcid.org/0000-0002-0139-051X
serkandagdelen0250@hotmail.com
7
1
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
SAĞLIĞIN TANIMI VE ÖNEMİ
Sağlık, günümüzde çalışma alanlarına göre farklı şekillerde ifade
tanımlanmaktadır. En çok kabul gören sağlık tanımı ise Dünya Sağlık Örgütü
(DSÖ) tarafından belirtilen “hastalığın veya sakatlığın olmayışı değil, aynı
zamanda bedenen, ruhen ve sosyal olarak tam bir huzur ve iyilik hali içinde
olmak” ifadesidir. Bu tanımda sağlık modern ve çağdaş bir yaklaşımla, sadece
hastalık boyutuyla değil psikolojik ve sosyal boyutları da olan geniş kapsamlı
bir kavram olarak ifade edilmiştir. Bir diğer tanımında ise sağlık,
organizmanın hastalığa yakalanmaması ve organizmanın yaşamı boyunca
gelişimini ve hayatını düzenli olarak devam ettirmesi olarak
değerlendirilmektedir.
Sağlık, insanlığın gelişimi ile değişen ve gelişen, bireylere ve toplumlara
göre farklı şekillerde algılanmış ve ifade edilmiş bir kavramdır. İlk dönemlerde
sadece bireyleri fizyolojik yapısına göre tanımlanan, sosyal ve psikolojik
boyutları göz ardı edilen sağlık kavramı, zamanla çevresel, toplumsal ve
psikolojik olarak bireylerin üzerinde etkileyici olan daha geniş kapsamlı bir
olgu olarak ifade edilmiştir. Dolayısıyla içinde bulunduğumuz çağda bireyin
sağlığı artık hem fizyolojik hem de psikolojik olarak incelenen bir konu haline
gelmiştir.
Tıbbi olarak sağlık, organizmanın hücre çekirdeğinde kodlanmış
bütünlüğünü ve istikrarını korumak amacıyla maddesel birlikteliğinin
herhangi bir problem olmadan çalışması ve üst seviyede bir organizasyonu
başarabilmesi olayıdır. Sağlıklı hali koruma ve hastalıkları iyileştirme
denilince akıllara ilk zamanlarda doktorlar, hastaneler ve sağlık hizmetleri
gelmiştir ancak daha sonraki dönemlerde bilimin ilerlemesiyle sağlığın yaşam
biçimine bağlı olduğu insanlar tarafından algılanmaya başlanmıştır. İnsan
metabolizmasında sağlığın korunması, geliştirilmesi bir hastalığı tedavi
etmekle veya hastalığı önlemekle olmayıp, aynı zamanda organizmanın genel
sağlık ve iyilik halini en üst seviyede iyileştirerek gerçekleştirilmelidir.
Organizmanın sağlık açısından korunması, geliştirilmesi amacıyla bazı
şartların oluşması ve bu şartların uygulanabilir olması önem arz etmektedir.
Örneğin fiziksel aktivitelere katılım, toplumsal şartlar, medikal ihtiyaçlar,
çevresel şartlar organizmaların sağlıklı bir hayat sürdürebilmelerinde en
önemli kriterler olarak tespit edilmiştir.
8
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & SAĞLIK
İnsanoğlunun hayatını sağlıklı ve uzun devam ettirebilmesi amacıyla
ihtiyacı olan aktif yasam, yine bireyin kendisi aracılığıyla yok edilmektedir.
Durağanlık ve pasif yaşam nedeniyle meydana gelen sağlık problemleri
toplumsal açıdan ciddi bir sorun haline gelmektedir. Düzenli olarak
gerçekleştirilen sporun insan psikolojisi, fizyolojik ve fiziksel sağlık üzerindeki
hastalık önleyici ve tedavi edici olumlu etkilerine ait bilimsel bulguların ortaya
konmasından sonra spor aktiviteleri her birey için önerilmeye ve
uygulanmaya başlamıştır. Kardiyovasküler sistem hastalıkları, obezite, şeker,
kolesterol, tansiyon, kemik erimesi ve çeşitli psikolojik hastalıklar üzerine
olumlu etkileri bilimsel çalışmalarla ortaya konmaktadır.
Sporun her yaşta ve her zaman sağlığa olumlu katkıları vardır. Düzenli
spor yapmak, çocuklarda ve gençlerde sağlıklı büyüme ve gelişim
sağlanmasında, karakter geliştirmede, istenmeyen davranışlardan
uzaklaşmada, sosyalleşmede, ileriki yaşlarda farklı kronik hastalıklardan
korunmada veya hastalıkların tedavisinde, zinde bir yaşlılık dönemi
yaşamalarının sağlanmasında, mental ve fiziksel fonksiyonların
korunmasında başka bir ifadeyle tüm hayat süresince yaşam standartlarının
arttırılmasında ve korunmasında çok önemli bir yere sahiptir.
SAĞLIK BİLİMLERİNDE SPORUN YERİ VE GELİŞİMİ
İlk çağlardan itibaren spor, uzman doktorlar ve bilim adamlarınca
tavsiye edilmiş ve sürekli olarak önemi vurgulanmıştır. Yaklaşık olarak
özellikle son bir asırdır yapılan çalışmalarda da, aktif yaşam tarzını
benimsemenin sağlığa olumlu etkileri üzerinde durulmuştur. İlk çağlardan
günümüze kadar spor bütün kültürlerin her zaman bir parçası olmayı
sürdürmüş ve toplumların gelişimine katkı sunmuştur. Spor bilimleri alanında
uzman kişiler, sağlık uzmanları, tarihçiler ve toplum bilimciler çalışmalarında
sürekli olarak sporun insan sağlığında ve insan yaşamında önemini
vurgulamışlardır. Hükümetler serbest zamanlarda spor ve bedensel
aktivitelerin toplum sağlığına olan katkısını tespit etmek amacıyla
araştırmacılar desteklemiş ve teşvik etmiştir.
İnsanoğlu sporla iç içeyken, yeni şeyler keşfettikçe spora da farklı
yenilikler ve özellikler getirmiştir. Bu sebeple sporun dünyadaki gelişimi,
insanlığın gelişimiyle birlikte paralel bir seyirde ilerlemiştir. Sporun temelinde
dinamizm var olmakta ve insanlığa dinamizm kazandırdığı için sporun yeri,
9
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
insanlığın gelişiminde çok farklı bir yere sahiptir. Spor, toplulukları meydana
getiren kişilerin hayatını yakından etkilediğinden dolayı birey ve toplumlar
için daimî olaylar bütünü meydana getirmiştir.
Kişilerin fiziksel ve psikolojik sağlıklarını iyileştirmek, taleplerinin
güçlenmesini sağlamak, grup içi çalışmayı kolaylaştırmak, dayanışmayı
arttırmak, kendine güveni sağlamak ve sosyalleşmede spor çok fazla önem
arz etmektedir. Spor bireyin bedensel ve psikolojik olarak gelişimini
sağlayarak, sosyalleşmeyle birlikte, kendine güven kazanmasına,
bilinçlenmesine, sorumluluk duygusunun oluşmasına, sağlıklı ve mutlu hayat
sürdürmesine katkı sağlamaktadır.
Toplumda çocukluk ve adölesan dönemdeki gençlerin sağlıklı bireyler
olması, karakterlerini oluşturması, yeteneklerinin ve becerilerinin farkına
varmaları, potansiyellerini ortaya koyabilmeleri amacıyla bilinçli bir şekilde
yetiştirilmelidir. Sağlığı iyileştirmenin ve geliştirmenin temel amacı,
davranışların olumlu yönde kazandırılması ve bu olumlu davranışların
sürdürülmesidir. Kişilerin, bedensel ve psikolojik yönden üst düzey sağlık
seviyesine ulaşabilmeleri amacıyla, davranışları geliştirmeyi amaçlayan ve
değişimi etkileyen etkenleri belirleyen bir süreçtir.
Sağlığı iyileştirme ve geliştirme, kişinin yaşamına entegre edilen
parçalardan (spor, beslenme alışkanlıkları, sosyal gelişim, stres ve öfke
kontrolü, gevşeme teknikleri vb.) pozitif etkiyi maksimize etmek amacıyla
gerçekleştirilmelidir (bilinçlilik, bireysel tatminkarlık, neşelilik hali, yaptığı
işten zevk alabilmek vb.). Sağlığı iyileştirme ve geliştirme çalışmalarıyla
hastalıkların minimuma indirilmesi, yaşam süresinin uzatılması, hayat
standartlarının artması sağlanmakta ve sonuç olarak sağlıklı nesiller
oluşmasına fayda sağlanmaktadır. Sürecin diğer katkıları ise sağlıkla ilişkili
diğer risk faktörlerinin azalması, pozitif sağlık eylemlerinin geliştirilmesi,
yaşam
şeklinin
programlanması,
sağlıklı
sosyal
değişikliklerin
gerçekleştirilmesidir. Sağlığı iyileştirme ve geliştirme yolunda tespit edilen
alanlarda yönetim, eğitim, yasal düzenlemeler ve yapısal reformlar
bulunmaktadır.
SPORUN GENEL SAĞLIĞA ETKİLERİ
Spor; sosyal, kültürel ve ekonomik kalkınmanın ana unsuru insanın
fiziksel ve psikolojik olarak sağlığını iyileştirmek, karakter oluşumunu ve
10
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & SAĞLIK
özelliklerinin gelişmesini sağlamak, tecrübe ve beceri kazandırarak dış çevre
şartlarına uyumunu sağlamak , kişiler ve uluslararası yardımlaşma, kaynaşma
ve barışı geliştirme, bireyin mücadele ruhunu arttırmakla birlikte belirli
kurallara uyarak rekabet sınırları içerisinde heyecan, mücadele, müsabaka ve
rekabette üstün olma amacıyla gerçekleştirilen faaliyetlerdir.
Son zamanlarda gelişmiş toplumlarda çocukların ve gençlerin daha
bilinçli olması, güvenilir sağlıklı kuşakların oluşması amacıyla spora gereken
önem verilmiş ve bütün spor altyapısı bilinçli bir şekilde gerçekleştirilmiştir.
Gerçekte spor yalnızca gençlere hizmet eden bir aktivite alanı olmayıp aynı
zamanda sağlıklı bir hayat yaşamalarında toplumun bütün kesimine hizmet
eden, yaşamın tamamlayıcısıdır. Spor fiziksel verimliliği sağlayarak ve
fizyolojik metabolizmayı geliştirerek hareketsizlikten kaynaklanan fizyolojik
ve ruhsal problemleri yok eder veya minimize eder. Sağlık ve spor açısından
aktif bireylerden meydana gelen toplumun performans olarak başarılı
sonuçlara ulaşması oldukça muhtemeldir.
Kuvvet, dayanıklılık ve esneklik parametreleri kas sisteminin sağlık ve
performans seviyesinin göstergesidir. Kas sisteminin düzenli ve sağlıklı
çalışması için, kasların performansı karşılayan kapasitede, bir süre
yorulmadan tüm eklem hareket açıklığı boyunca iş üretebilme yeteneğine
sahip olması çok önemlidir. Bu sağlık unsurlarının iyileştirilmesi ve korunması,
bilhassa yetişkin ve yaşlı gurupta, hayatı kısıtlayabilecek mevcut kas-iskelet
sistemi rahatsızlıklarının (bel ve kas problemleri vb.) oluşma sıklığını
azaltacaktır.
Bedensel hareketsizlikte ise, kardiyovasküler problemler, tip
2 diyabet, zayıf kas-iskelet yapısı ve obezite gibi genel sağlık problemleri
oluşmasıyla birlikte hayat kalitesini ciddi seviyede düşürmektedir.
DSÖ bulaşıcılığı olmayan hastalık ve rahatsızlıklarda ciddi derecede
artış meydana geldiğini ve nedeninin de sosyal olarak yaşam standartlarında
oluşan artma sonucu, bedensel olarak aktivitede azalma, beslenme
alışkanlıklarında meydana gelen değişim ve sigara gibi kötü alışkanlıklar
olduğunu bildirmiştir. Vücudu oluşturan değişkenlerin incelenmesi;
antrenman bilimlerinde ve obeziteden korunmada sağlık açısından çok
önemli bir etkendir. Vücudu oluşturan bileşkeler, beslenme ve bedensel
aktivite ile ilişkili dinamik yapıyı yansıtmaktadır. Sadece vücut kütlesi
üzerinde durmak yanıltıcı sonuç verebilmektedir. Bu sebeple sadece kilo
11
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
değerlendirmesi yapmak kas ve yağ dengesi ilişkisini doğru bir şekilde
açıklamada yetersiz olmaktadır.
Yapılan çalışmalar; vücut yağ yüzdesi ve kardiyovasküler sistem
arasında anlamlı bir bağ olduğunu ortaya koymaktadır. Vücut yağ yüzde
değerlerinin yüksekliği; kardiyovasküler problemler, kanser, hipertansiyon,
diyabet, hiperlipidemi ve farklı sağlık problemlerinde ciddi derecede risk
faktörüdür buna bağlı olarakta mortalite seviyesinde artış yaşanmasına
sebep olmaktadır. Adölesan dönemde yüksek yağ yüzde oranının; ileriki
yaşlarda klinik sonuçlara sebep olan obezite, obeziteye bağlı koroner
hastalıklar, diyabet, hiperlipidemi ve hipertansiyon vb. hastalıklara sebep
olduğu üzerinde durulmaktadır
Spor; sağlıkla birlikte motivasyonun üst seviyede tutulmasının, ciddi
eğitim süreciyle beraber hayata geçirilmesidir. Beden ve psikolojik gücü
arttırıcı spor kültürünün eğitimle birlikte verilmesi; toplumun ekonomik
kalkınması ve toplumsal birlikteliğe olumlu katkılar sağlamaktadır”. Düzenli
bir şekilde günlük gerçekleştirilen düşük seviyedeki aktivitelerin bile (bahçe
ve ev işi, dans etmek, yürüyüş vb.), ilerleyen zamanda sağlığa olumlu faydaları
olduğu ve kardiyovasküler problemlerin riskinde ciddi oranda azalma
sağladığı ortaya konmuştur.
Kardiovasküler problemlerin bulguları ve semptomları, orta yaşlara
kadar kendini belli etmektedir, ancak vücutta meydana gelen değişiklikler
(aterosklerotik vb.) ve kan basıncının yüksek olmasına bağlı organlarda
meydana gelen değişikliklerin, çocukluk dönemi ve adölesan çağlarda
başladığı ifade edilmektedir. Bu sebepledir ki, spor faaliyetleri
kardiyovasküler problemlerle mücadele etmede çok önemli bir araçtır. Spor,
yetişkin bireylerde kan değerleri lipid profilinde pozitif yönde farklılıklar
oluşturmakta ve çocuk ve adölesan dönemdeki bireylerde de benzer yönde
olumlu etkileri olduğu bilinmektedir. Çocuklarda gerçekleştirilen kesitsel
incelemelerde, spor yapma ve enerji tüketiminde meydana gelen artışla
beraber, yüksek yoğunluktaki HDL-C (lipoprotein-kolesterol) seviyelerinde
artış tespit edilmiştir. Sporun, toplam kolesterol ve düşük seviyedeki LDL-C
(lipoprotein-kolesterol) üzerine etkisi ise, tam olarak çözülememiştir.
Yapılan sistemli sportif faaliyetlerinin kas-iskelet, ruhsal, hormonal,
kalp ve dolaşım sistemleri vb. üzerinde olumlu yönde etkileri olmaktadır.
12
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & SAĞLIK
Bununla beraber düzenli gerçekleştirilen spor aktiviteleri kardiyovasküler
hastalık risklerin de minimuma indirgenmesinde önemli rol almaktadır.
İnsülin direnci duyarlılığı bağlamında olumlu etkileri bulunmakta ve diyabet
oluşumunun önüne geçilmesinde önemli bir etkendir. Vücut yağ yüzde
oranının azaltılmasını sağlamakla birlikte trigliserit, kolesterol (HDL)
seviyesinin düşmesini sağlamaktadır. Vücutta ayrıca kan basıncının
ayarlanmasına pozitif yönde etki eder. Düzenli bir şekilde gerçekleştirilen
sportif faaliyetler kan lipit oranlarının gelişmesini düzenleyen HDL ve HDL 2
kolesterol seviyelerinde artış gerçekleştirmektedir. Kişilerin düzenli olarak
spor yapmasıyla beraber iş yükü kapasiteleri artar, aktivite ve dinlenme
esnasında kalp ritim hızı düşmektedir. Gerçekleştirilen kuvvet
antrenmanlarıyla birlikte kemik, tendon, kıkırdak ve ligamentlerin yoğunluk
miktarları artış göstermektedir. Ayrıca kaslarda bulunan kılcal damarların
yoğunluğu artmaktadır. Spor kadınlarda gerçekleşen menopozla birlikte
kemik yoğunluğundaki azalmayla oluşan kırıkların azalmasını sağlamaktadır.
Bireyin psikolojik ve bedensel yönden rahatlamasını sağlar. Düzenli ve
sistemli gerçekleştirilen spor ile kişiler sosyal çevresi gelişir ve bu çevreye
uyum sağlaması kolaylaşır, yaşlılıkta bireylerin kendini boşlukta hissetmesi
önlenir. Spor aktiviteleriyle depresyonu, anksiyeteyi azaltarak, stresle kolay
bir şekilde başa çıkmasına yardımcı olur.
SPORUN SAĞLIK AMAÇLI KULLANIMI
İlk çağlardan günümüze kadar gelen spor çok eski bir geçmişe sahip
olarak sosyal yaşamın vazgeçilmezidir. İnsanlığın varoluşundan bu zamana,
insanoğlu bilerek ya da bilmeyerek bu faaliyetlerin içinde sürekli kendisini
bulmuştur. İlk insanlar spordan farklı olarak avını yakalayabilmek için koşmuş,
sıçramış ve kendini hızlandırmak mecburiyetinde kalmıştır. Ancak bu
hareketler hayatını sürdürebilmek amacıyla gerçekleştirildiğinden bilinçsiz,
sistemsiz ve devamlılık arz etmediğinden dolayı spor etkinliği olarak
görülmemektedir. Bilim insanları, “insanlık tarihi kadar uzun bir geçmişi olan
sporun, bugünkü çağdaşlık seviyesine erişmesinde etkinliği olan ana
faktörlerden” olarak ifade edilmektedir.
Bireylerin sağlıklı olabilmesi ve sağlığını sürdürebilmesi amacıyla
sağlıklı yaşam davranışlarını ve etkinliklerini attırmaları önemlidir. Kişilerde
sağlıkla ilgili bilincin meydana gelmesi ve bu bilincin sürmesi, yaşam
standartlarının
iyileştirilmesi
açısından
sağlığın
korumasında
13
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
sorumluluklarının bilincinde olmalı; olumsuz olarak sağlıklarını
etkileyebilecek her türlü davranışlardan kaçınılmalıdır. Bireylerin hayat
kalitesinin geliştirilmesinde düzenli olarak Fiziksel Aktiviteye katılımın pozitif
değerler sağladığı buna bağlı olarakta yaşam kalitesinde artışlar meydana
geldiği ifade edilmektedir.
İnsan oğlunun sağlıklı olmak ve sağlıklı kalabilmesi için düzenli olarak
fiziksel aktivite gerçekleştirmesi gereklidir. Fiziksel aktivitenin ana felsefesi,
hareketten kaynaklı bireyin sağlıklı olması ve sağlıklı bir hayat sürebilmesidir.
İçinde bulunduğumuz çağda yaşam standartlarını arttırmak uzun yaşam
sürdürebilmek kadar önemlidir. Sağlıklı bir şekilde yaşlanmak ve yaşın
ilerlemesine bağlı meydana gelebilecek problemleri farklı yöntemlerle
minimuma indirebilmek amacıyla kullanılabilecek faktörlerin başında spor
gelmektedir.
Düzenli ve sitemli şekilde fiziksel aktivite gerçekleştirmek, sağlıklı bir
yaşam sürdürebilmenin anahtarıdır. Sistemli aerobik antrenmanlar
antrenman kapasitesini iyileştirir ve kardiyovasküler problemlerin ortaya
çıkmasını önlemektedir. Antrenmanla kas, ligament, tendon ve kemik
kuvvetlerinde gelişme sağlanmaktadır. Bunların yanı sıra antrenmanın
hipertansif bireylerde kan basıncını düzenlediği, kas kuvveti, aerobik kapasite
ve dayanıklılığı geliştirdiği ve depresyonun azaltılmasında çok önemli olduğu
vurgulanmaktadır.
Sağlıkla ilgili bireysel sorumluluk ifadeleri, insan oğlu tarihiyle ortaya
çıkmış ve devam ederek günümüze kadar gelmiştir. Yaşam tarzının sağlığa
etkileri Yunan ve Roma medeniyetlerinde vurgulanmış, bireylerin sağlıkları
üzerinde sorumluluğu ortaçağ ve Rönesans dönemleriyle birlikte değişen
farklılıklarla süre gelmiştir.
Her birey kendi sağlığıyla ilgilenmekle mesuldür. Bilhassa hastalıktan
korunmada yapılacak önemli işler, bireylerin sağlık açısından alacakları
önlemlerdir. Dolayısıyla bireyler sağlığının değerini bilmeli ve sağlığını
korumaya çalışmalıdırlar. Bu şekilde gerçekleşmezse, sağlık hizmetlerine
ulaşım zorlaşır ve sağlığı korumada başarı sağlanamaz. Örneğin, bireyler
aşılanmanın önemini kavrarlarsa, aşılanma için kuruluşlara kendileri gelir ve
koruma kolaylıkla gerçekleşir. Tersi durumda, aşılanmamış kişileri bulmak ve
14
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & SAĞLIK
bu kişileri evlerinde aşılamak gerekir. Ancak bu durum bağışıklama
çalışmalarını geciktirir ve hastalıkları kontrol altına almayı güçleştirir.
Genç neslin yetiştirilmesinde halk sağlığının iyileştirilmesinin önemi
üzerinde duran DSÖ, bireylerin becerilerinin arttırılması ve geliştirilmelerinde
somut adımlar atmaktadır. Bu bağlamda ‘Sağlığı Geliştiren Okullar’, vb.
gençlerin sağlık açısından bilinçlendirilmesine katkı sağlayacak kültürel
programların gerçekleştirilmesini hedefleyen projeler uygulamaya
geçirmektedir. Hareketsizlik sağlık uzmanlarınca hastalık olarak
değerlendirilmekle birlikte ayrıca ölüme sebep olan kronik problemlerin
nedeni olarak kabul edilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü liderliğinde
hazırlanan, ‘Kronik Hastalıkları Önleme ve Kontrol, Küresel Strateji Eylem
Planı, 2008-2013’ te yer alan çalışmalarda, beslenme alışkanlıklarının
düzenlenmesi, insanların spora ve fiziksel aktiviteye yönlendirilmesinin
çözüm olabileceği ifade edilmekte, diyet ve egzersizin sosyal hayatta
arttırılması sağlığı korumak açısından önlem olarak kabul edilmektedir.
Erken çocukluk ve adölesan dönemde gerçekleştirilen spor
faaliyetlerinin, hayatın ilerleyen dönemlerinde meydana gelebilecek
hastalıklar ve risk faktörlerini olumlu yönde etkilediği bilimsel çalışmalarda
ortaya konmuştur. Bazı kaynaklarda sağlanan yararların gençlikten
yetişkinliğe kadar devam ettiği ve mortalitede ciddi oranda azalma gözlendiği
ortaya konmuştur. Gerçekleştirilen araştırmalarda, genç yaş gruplarında,
sporun kişilerde özgüveni arttırdığı, bireyin sağlığını tehdit eden olaylara
yönelmesini azalttığı ifade edilmiştir. Diğer bazı araştırmalarda, spor yapan
adölesanlarda sigara ve uyuşturucu gibi kötü alışkanlıkların görülme oranında
ciddi bir azalma olduğu görülmüştür.
BÖLÜM KAYNAKLAR
Aaron, D.J., Dearwater, S.R., Anderson, R., Olsen, T., Kriska, A.M., Laporte,
R.E. (1995). Physical activity and the initiation of high-risk health
behaviors in adolescents. Medicine and Science in Sports and Exercise, 27
(12), 1639-1645.
Alpgözgen, Ayşe, Zengin. Özdinçler, Arzu, Razak. (2016), Fiziksel Aktivite ve
Koruyucu Etkileri, İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi.
Y.3,S.1,ss.66-72
15
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Aracı, H. (1999) Ögretmen ve Ögrenciler _çin Okullarda Beden Egitimi,
Bagırgan Yayınevi, 2. Baskı, Ankara
Aracı, H., Aracı, Ş. (2014). Spor bilimleri öğretimi. 1. Basım. Ankara: Eylül
Ofset, Grafiker Rek. San. ve Tic. Ltd Şti.
Baltaş Z., Sağlık Psikolojisi. Cilt No.196, İstanbul: Remzi Kitabevi A.Ş, 2008
Bates, H. (2006). Daily physical activity for children and youth: A review and
synthesis of the literature. Edmonton: Ministry of Education, Alberta
Education, Learning, and Teaching Resources Branch.
Bahar, Z. (1993). Sigaraya Karşı Sağlık Personeli. Ege Üniversitesi Hemşirelik
Yüksek Okulu Dergisi, S. 9, s. 107-118
Barışsever, Osman. 2014,18-70 Yaş Kadın ve Erkeklerde Egzersiz
Faaliyetlerine İlişkin Katılım motivasyonları: Lefkoşa Örneği, Lefkoşa:
Yakın Doğu Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi
Bek N. (2005). Fiziksel Aktivite ve Sağlığımız. 1.Basım Ankara: Sağlık Bakanlığı
Yayın No: 730.
Belek, İ. Nalçacı, E. (1998). Sınıfsız Bir Toplum Yolunda Türkiye İçin Sağlık Tezi,
İstanbul: Sorun Yayınları
Beckmann M. (1989). Nursing Assesment Health Promotion Strateqies
Through The Life Span, Fourth Edition, Jodith Procter Zentner Apele Large.
Berenson, G.S., Srnivasan, S.R. (2005). Cardiovascular risk factors in youth
with implications for aging: the Bogalusa Heart Study. Neurobiology of
Aging, 26 (3), 303-307.
Benefic E., Ndiaye G. (2005). Relations between anthropometry,
cardiorespiratory fitness indices and physical activity levels in different
age and sex groups in rural Senegal, Annals of Human Biology, 32 366382.
California Department of Education, Physical Fitness Test Reference Guide
Updated April 2011. https://pftdata.org/ Erişim tarihi 28.11.2020.
Çamlıyer H. (1992). Spor ve Serbest Zaman Etkinlikleri. Milli Eğitim Basımevi,
Ankara 63
Erkan, N., (1979). ODTÜ Haber Bülteni Yayını, 14 Mayıs, Ankara.
Erkan, N. (1994) Yasam Boyu Spor Nedir?, Ed: Aköz, Y., Türkiye ve Olimpiyat
Sempozyumu, Ankara
Erkal, M. E., Güven, Ö. ve Ayan, D. (1998). Sosyolojik Açıdan Spor. İstabul: Der
Yayınları.
16
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & SAĞLIK
Ersoy, G. Akyol, A. Bilgiç, P. (2008). Fiziksel Aktivite, Beslenme ve Sağlıklı
Yaşam, Ankara: Klasmat Matbaacılık.
Fişek N. H. (N.D.). Günümüzde halk sağlığı anlayışı. Erişim:
(http://www.medinfo.hacettepe.edu.tr / ders/TR/D3/7/3020.doc) Erişim
tarihi: 27.11.2020.
Fletcher, G.F., Chairman, M.D., Blair, S.N. (1992). "Statement on Exercise"
was approved by the American Heart Association Steering Committee.
Gezgin, M.F., Amman,T.,(1994) Temel Egitimde Yararlılık Açısından Spor
Olgusu Egitim Kurumlarında Beden Egitimi ve Spor II.Ulusal Sempozyumu
Kitabı, Milli Egitim Basımevi, Ankara: 233-236
Hillman, C. H., Erickson, K. I., and Kramer, A. F. (2008). Be Smart, Exercise
Your Heart: Exercise Effects on Brain and Cognition. Nature Reviews
Neuroscience, 9(1), 58-65.
İnal AN. (2009). Beden Eğitimi ve Spor Bilimi. Nobel Yayın Dağıtım, Ankara.
Kirkcaldy, B.D., Shephard, R.J., Siefen, R.G. (2002). The relationship between
physical activity and self-image and problem behaviour among
adolescents. Social Psychiatry and Psychiatric Epidemiology, 37 (11), 544550.
Kohl, H.W., Craig, C.L., Lambert, E.V., Inoue, S., Alkandari, J.R., Leetongin, G.,
Kahlmeier S. (2012). The Pandemic of Physical İnactivity: Global Action for
Public Health. The Lancet 380(9838):294-305.
Lelieveld, O.T., Armbrust, W., Geertzen, J.H., de Graaf, I., van Leeuwen, M.A.,
Sauer, P.J. ve diğerleri. (2010). Promoting physical activity in children with
juvenile idiopathic arthritis through an internetbased program: results of
a pilot randomized controlled trial. Arthritis Care & Research, 62 (5), 697703.
Lohman T.G. (2002). Body Composition Assessment Health Benefits of
Physical Activity and Fitness in Children. Fitnessgram Reference Guide
Dallas, TX: The Cooper Institute.
Mirzeoğlu N.(ed.) (2003). Spor Bilimine Giriş. Ankara: Bağırgan.
Minkler M. (1999). Personal responsibility for health? A review of the
arguments and the evidence at century’s end. Health Education &
Behavior, Vol. 26 (1):121-140.
Nalçakan M. (2007a). Çocuk ve Spor İzmir Saglık Dergisi l Saglık Müdürlügü
Yıl1 sayı 4 Eylül-Ekim: 56-60
17
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Nalçakan M. (2007b) Yürüyüs ile Gelen Saglık zmir Saglık Dergisi l Saglık
Müdürlügü yıl 1 sayı 5 Kasım-Aralık: 58-63
Özvarış Ş. B. (2006). Sağlık eğitimi ve sağlığı geliştirme. Güler Ç, Akın L. Halk
Sağlığı Temel Bilgiler. Ankara: Hacettepe Üniversitesi Yayınları, 11321136.
Palank C. L. (1991). Determinants of health-promotive behaviors: a review of
current research. Nursing Clinics of North America, 26(4):815-832.
Salmi A.J. (2003). Body Composition Assessment with Segmental
Multifrequency Bioimpedance Method. Journal of Sports Science and
Medicine, 3, 1-29.
18
SPORUN KAVRAMSAL
TEMELLERİ-5
SPOR & YAŞAM KALİTESİ
Yazar
Doktorant. Selin BURUCU
1
2. Bölüm
1
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Spor Bilimleri Fakültesi,
Çanakkale/TÜRKİYE.
https://orcid.org/0000-0003-4148-2993
selinburucu@gmail.com
19
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
GİRİŞ
Yaşam Tarzı ve Sedanterlik
Eski çağlardan günümüze kadar gelen ve her olguda olduğu gibi
insanoğlunun ihtiyaçlarına göre şekillenen spor, her dönemde farklı amaçlar
doğrultusunda gerçekleştirilmiştir. Amaçlar farklılıklar gösterse de genel
olarak hem katılan bireylere hem de topluma olumlu katkılar sağlayan bir
faaliyet olmuştur. Yaşanılan dönemin ve insanların ihtiyaçlarına göre spora
yüklenen anlamlar ve misyonlarda zaman içerisinde değişime uğramıştır.
İnsanoğlunun daha ilkel şartlarda yaşadığı ve doğayla savaş verdiği
dönemlerde kazandığı fiziksel ve zihinsel becerilerin zamanla aletli veya
aletsiz bir şekilde dönüşüme uğradığı bu becerilerin bireysel veya topluca
sergilendiği ve zamanla boş zamanlarda keyif alma veya rekabet etme
amacıyla gerçekleştirildiği aktiviteler “spor” olarak tanımlanmaktadır
(Kurtaran, 1998; Akt. Efe, M., 2007). Genel çerçevede bakıldığında spor hem
kişisel ihtiyaçların (fizyolojik ve psikolojik) karşılandığı hem de toplumsal
kültürün izlerinin bulunduğu; bedene, zihne ve ruha hitap edecek eylemlerin
bir bütünüdür (Zorba, 2005).
Spor kavramı tarihsel süreçlere bağlıdır ve bir tanımlama veya
sınıflandırmayla açıklamak yeterli olmayacaktır. Rekreasyonel spor,
profesyonel spor, okul sporu, herkes için spor, yaşam boyu spor, çocuklar için
spor, özel ihtiyaçları olan bireyler için spor (adapted physical activity) gibi
sınıflandırmalar sporun zenginliğini yansıtan belki de yalnızca birkaç alandır
(Zorba, 2005). Bahsedilen her sınıf, spor faaliyetine yeni bir anlam ve misyon
yüklemektedir (Gönülateş, 2016).
Kişilerin ihtiyaçları ve değişen çağın etkileriyle yeniden şekillenen
günlük rutinler insanoğlunun hareketlerinin kısıtlanmasını da beraberinde
getirmiştir. Avcı/toplayıcı toplumdan, tarım topluluğuna; sanayileşme
döneminden bilişim çağına doğru uzanan yolculuğunda insanoğlunun
yaşamındaki fiziksel faaliyetler giderek azalmış; sedanter yaşama bağlı
rahatsızlıklar da buna paralel olarak artmıştır.
Hareketsiz yaşam tarzı olarak ifade edilen sedanter yaşam tarzı, tüm
ölüm nedenlerini artırır, kardiyovasküler hastalıklar, diyabet ve obezite riskini
ikiye katlar ve kolon kanseri, yüksek tansiyon, osteoporoz, lipid bozuklukları,
20
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & YASAM KALİTESİ
depresyon ve anksiyete risklerini artırır (WHO, 2002). Bilimsel araştırma
sonuçlarına göre yılda yaklaşık 2 milyon ölüm fiziksel hareketsizliğe
atfedilmektedir. Bu sebeple Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) hareketsiz bir yaşam
tarzının dünyadaki önde gelen 10 ölüm ve sakatlık nedeni arasında
olabileceğine dair bir uyarı yayınlamıştır. Yayınlanan rapora göre dünya
çapında yaklaşık 3 kadından 1'i ve 4 erkekten 1'i sağlıklı kalmak için yeterli
fiziksel aktivite yapmamaktadır ve 2001'den bu yana küresel fiziksel aktivite
seviyelerinde herhangi bir gelişme olmamıştır.
Artan fiziksel hareketsizlik seviyeleri sağlık sistemleri, çevre, ekonomik
kalkınma, toplum refahı ve yaşam kalitesi üzerinde olumsuz etkilere sahiptir.
Fiziksel aktivitedeki düşüş, kısmen boş zamanlarında hareketsizlik ve işte ve
evde hareketsiz davranıştan kaynaklanmaktadır. Aynı şekilde, "pasif" ulaşım
yöntemlerinin kullanımındaki artış da yetersiz fiziksel aktiviteye sebep
olmaktadır. (WHO, 2002).
Fiziksel aktivite denilince akla ilk gelen kavram olan “spor” toplumlar
tarafından sıklıkla fiziksel aktivite kavramı ile eş anlamlı olarak
kullanılmaktadır. Ancak spor kavramı fiziksel aktivite kavramının bir içeriği,
bir diğer ifade ile fiziksel aktivite eylemlerinden yalnızca biridir. Öyle ki fiziksel
aktivite bireylerin gün içerisinde kas ve eklemlerini kullandıkları ve solunum
hızlarını arttırarak gerçekleştirdikleri herhangi bir eylem olabilirken (araba
yıkama, bankaya yürüme, temizlik yapma vb.); spor, bireylerin genellikle boş
zaman aktivitesi olarak tercih ettikleri, fiziksel kapasitelerini daha sistematik
hareket programları ile çalıştırdıkları bir aktivitedir (Akyol ve ark., 2008; Vural
ve ark., 2010).
Dünya Sağlık Örgütü’nün (2019) yaptığı açıklamaya göre ulaşımın
kolaylaşması ve teknolojik gelişmelerin devamında gelen insanın bedenen iş
yükünün azalması ve masa başı işlerin artması gibi bireyleri fiziksel olarak
inaktif hale getiren günümüz yaşamında alışkanlıklar da değişim göstermekte
ve bireyler boş zamanlarında da fiziksel olarak aktif olamamaktadır. İşe
giderken yürümek veya bisiklete binmek yerine toplu taşıma veya özel araç
kullanmak, ev işlerinde akıllı ev robotlarından faydalanmak, işleri bilgisayar
veya iş makineleri ile halletmek kişilerin işlerini kolaylaştırmakla beraber
zamanla alışkanlıkları da değiştirerek kitlesel bir pasifleşmeye yol açmaktadır
(Gönülateş, 2016). Bu sebeple fiziksel aktivite kavramı günümüz şartlarında
21
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
yeterli kalmamakta kişilerin sportif faaliyetleri günlük yaşantılarına taşımaları
gerekmektedir.
Her bireyin sahip olduğu potansiyel, yetenek ve bilinç birbirinden
farklıdır. Kişilerin sağlıklı olabilmeleri için kendi potansiyellerini tanımaları,
ilgi ve yeteneklerinin farkında olmaları gerekmektedir. Ancak bu
farkındalıkların oluşturulabilmesi için kişilerin boş zamanlarını verimli bir
şekilde geçirmeleri gerekmektedir. Kendi potansiyel ve ilgilerini keşfeden
bireylerin hem zihinsel hem de fiziksel sağlıklarını korumak adına günlük
hayatta bir uğraş ve dolayısıyla fiziksel aktivite ile meşgul olmaya daha istekli
olacakları düşünülmektedir.
Sportif aktiviteler, kişilerin yeteneklerini keşfedebildikleri ve hem
zihnen hem bedenen sağlıklı ve aktif bir yaşam stilini oluşturmalarına
yardımcı olan bir fiziksel aktivitedir. Çocuk, genç, yaşlı, kadın, erkek her bir
bireyin sosyalleşmesi, ruhsal gelişimi ve zindeliği yakalayabilmesi için hareket
halinde olması gerekmektedir (Taşpınar, 2013).
Yaşam Kalitesi
Rahat bir yaşam, mutluluk, anlamlı ve sağlıklı bir yaşam kavramları
çerçevesinde ifade edilmeye çalışılan yaşam kalitesi antik çağlarda Platon’un
“Devlet” adlı eserinde; Aristoteles’in Nikomakhos’a Etik adlı eserinde ele
alınmıştır (Edisan ve Kadıoğlu, 2013). Platon eserinde, yaşam kalitesini
süresinden daha ön planda tutmuş; sağlıksız, hastalıklı bir yaşamın
yaşanmaya değer olup olmadığını sorgulamıştır.
Yaşam kalitesine ait sorgulamalar ve tartışmalar antik çağlara kadar
uzansa da, terimsel olarak ilk kez Long’un (1960) “On the Quantity and
Quality of Life” adlı çalışmasında yer aldığı bilinmektedir. Yalnızca sağlık
üzerinden değil, insan hakları gibi politik kararlarla ilişkili değerlendirmelerle
açıklanan yaşam kalitesi, evrensel bir konu haline gelmiştir.
DSÖ’nün (Dünya Sağlık Örgütü) tanımına göre yaşam kalitesi; "bir
bireyin yaşadığı kültür ve değer sistemleri bağlamında ve hedefleri,
beklentileri, standartları ve endişeleri bağlamında yaşamdaki konumlarına
ilişkin algısı”dır (World Health Organisation, 2020).
İnsanoğlu çok eski çağlardan beri uzun yaşamın izlerini takip
etmektedir. Ancak günümüzde uzun yaşamak kadar yaşam kalitesini
22
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & YASAM KALİTESİ
arttırmak da ön plana çıkmaktadır. Sağlıklı yaşayabilmek ve yaş aldıkça
oluşabilecek hastalık ve/veya sakatlıkların önüne geçebilmek için öne çıkan
kavramlar fiziksel aktivite ve beslenmedir (Vural vd., 2010).
WHOQOL (World Health Organisation Quality of Life) yaklaşımına göre
yaşam kalitesi, '' bireyin yaşadığı kültür ve değer sistemleri bağlamında ve
hedefleri, beklentileri, standartları ve endişeleri ile ilgili olarak yaşamdaki
konumlarına ilişkin algısıdır. Kişinin fiziksel sağlığından, psikolojik
durumundan, bağımsızlık düzeyinden, sosyal ilişkilerinden ve çevrelerindeki
göze çarpan özelliklerle ilişkisinden karmaşık bir şekilde etkilenen geniş
kapsamlı bir kavramdır '' (The WHOQOL Group 1995). Bu tanım, kültürel ve
çevresel bağlamının yanı sıra kişisel hedefleri ve değerleri de
vurgulamaktadır. Aynı zamanda, kişisel kimlik oluşumu, yaşam hedeflerinin
seçimini ifade eder ve dahası, bu süreç sosyo-kültürel bağlamda derin bir
şekilde köklenmiştir (Oleś, 2016).
Alan yazını incelendiğinde hem her yaştan bireyin hem de her
cinsiyetin yaşam kalitesinin fiziksel aktivite ve özellikle spor ile ilişkilendirildiği
görülmektedir. Yaşam kalitesinin hem fiziksel hem ruhsal hem de bilişsel
sağlıkla ilişkili olduğu ele alındığında bilinçli yapılan fiziksel aktivite veya
sporun sağlığa bütünsel bir boyutta olumlu katkılar sunduğu araştırmacılar
tarafından farklı gruplar üzerinde gerçekleştirilen çalışmalarca kanıtlanmıştır.
Örneğin fiziksel aktivite ve spor katılımı, ergenler arasında daha fazla öz saygı
ile ilişkili bulunurken; sporun ileri yaştaki bireylerin uyku kaliteleri üzerinde
de olumlu bir etkisi olduğu tespit edilmiştir (Adachi ve Willoughby, 2014;
Jamshidi ve Anet, 2019). Yaşlı insanlarda görülen fizyolojik değişikliklerden
biri de ruhsal sorunlara neden olan uyku bozukluğudur. Uygun olmayan uyku
kalitesi, bireyin duygu, düşünce ve güdülerini bozduğu gibi, yaşlı kişilerde
düşmeler ve yaralanma riskini de artırmaktadır (Rahmaninia ve ark., 2009).
Spor katılımının hem kadınlarda hem erkeklerde zihinsel sağlık ve
yaşam doyumu gibi sağlık ve mutluluğa olumlu katkıları olan parametrelerde
de olumlu etkileri bulunmaktadır. Sportif aktivitelerin depresyon ve kaygı
durum bozukluklarıyla savaşmada kişilere yardımcı olduğu ve hem kadın hem
de erkek bireylerde duygusal ve fiziksel iyi oluşa katkı sağladığı araştırmacılar
tarafından birçok kez vurgulanmıştır (Asztalos, De Bourdeaudhuij ve Cardon,
2009; Asztalos vd., 2012).
23
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Sağlıkla İlişkili Yaşam Kalitesi
Sağlıkla ilgili yaşam kalitesi kişilerin sosyal duygusal ve fiziksel sağlığı ile
ilgili bilgiler elde etmemizi sağlamaktadır. Yaşam koşullarına yönelik kişilerin
toplumsal, psikolojik ve fiziksel tepkileri olarak ifade edilen sağlıkla ilgili
yaşam kalitesi kavramı, yaşam kalitesi araştırmaları içerisinde en öne çıkan
alandır (Göçgeldi ve ark., 2008).
Bireyin kimseye bağımlı olmadan günlük işlerini idame ettirebilmesi
için hem zihnen hem de fiziken sağlıklı olması gerekmektedir. Yürüme,
merdiven inip çıkma, kişisel bakımını yapabilme vb. gibi temel işlerin yerine
getirilebilmesi sağlıkla ilişkili yaşam kalitesiyle ilişkilendirilmektedir (Boylu ve
Paçacıoğlu 2016; Uzuner, 2016).
Kişilerin sağlıklı olması onların yaşam kalitelerini ve dolayısıyla
yaşamdan aldıkları zevki etkileyen en önemli unsurlardan biridir. DSÖ’nün
(Dünya Sağlık Örgütü), yaşam kalitesi tanımında da öne çıkan fiziksel sağlık ve
bağımsızlık düzeyi kavramları şu şekilde ifade edilebilir;
Fiziksel Sağlık:
- Uyku, yeterli veya yetersiz dinlenme
- Enerji seviyesi, halsizlik
- Rahatsızlık ve ağrı
Bağımsızlık Düzeyi:
- Çalışma kapasitesi
- Hareket edebilme kabiliyeti
- Bakım veya ilaçlara bağımlı olma
- Günlük hayattaki rutin aktiviteler (Üstün, 2006).
Yaşam Kalitesini Etkileyen Faktörler
Kişileri genetik yatkınlıkları kadar yaşam tarzları ve diğer çevresel
faktörlerin de yaşam kaliteleri üzerinde etkileri bulunmaktadır. Bazı durumlar
yaşam kalitesi arttırırken bazı durumlar da olumsuz etki yaratmaktadır.
Yaşam kalitesini arttıran durumlar;
- Hem sosyal hem de ekonomik anlamda güvende olmak
24
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & YASAM KALİTESİ
- Eğlenceli ve zevk alınan aktivitelerin içerisinde olmak
- Sosyal çevre ile olumlu ilişkilere sahip olmak
- Gerekli konfora sahip olmak
- Fiziksel ve zihinsel olarak işlevsel olmak
- Duygu ve düşüncelerini rahatça ifade edebiliyor olmak
Yaşam kalitesini azaltan durumlar;
- Kişisel bakım davranışlarının eksikliği
- Gelecek kaygısı
- Günlük yaşam aktivitelerindeki yetersizlik/eksiklik
- Beden imgesindeki değişiklikler
- Temel ihtiyaçların karşılanamaması
- Kronik ve/veya akut sağlık sorunları (Savcı, 2006).
Genel çerçeveden bakıldığında güvende olma, sosyal ilişkiler, yaşam
tarzı ve özellikle zihinsel ve fiziksel sağlıkla ilişkilendirilen yaşam kalitesinin
tek bir boyutta değerlendirilmesi kavramın bütüncül doğasına uygun bir
yaklaşım olarak görülmemektedir.
Yaşam Kalitesinin Ölçme ve Değerlendirilmesi
Günümüzde yaşam kalitesini ölçmek için farklı disiplinler tarafından
geliştirilmiş birçok ölçek bulunmaktadır. Yaşam kalitesini ölçme amacıyla
geliştirilen araçlar 2’ye ayrılmaktadır;
1. Özgün Ölçekler (belirli bir hastalık grubuna odaklı)
2. Genel Ölçekler (tüm gruplara uygulanabilen)
Bu ölçekler aracılığıyla ruhsal ve fiziksel fonksiyonların yanı sıra kişinin
yaşamdan duyduğu tatmin de göz önünde bulundurulmaktadır (Fidan, Ünal
ve Demiral, 2003).
Yaşam kalitesini değerlendirmek üzere hazırlanan ölçekler de 2 grup
altında oluşturulmuştur;
- Genel Yaşam Kalitesi Ölçekleri
- Hastalığa Özgü Yaşam Kalitesi Ölçekleri
25
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Bu ölçeklerin tüm kültürlerde uygulanabilir olması bir diğer ifade ile
sağlıklı ve geçerli sonuçlar elde edilebilmesi için geçerliliği ve güvenirliği
sağlanmış olması gerekmektedir. DSÖ’nün tüm kültürlerce uygulanabilecek
şekilde oluşturduğu oldukça geniş kapsamlı World Health OrganizationQuality of Life (WHOQOL) kişilerin iyi olma hallerini belirlemek amacıyla
düzenlenmiştir.
Spor ve Yaşam Kalitesi
Her gruptan bireyin yaşam kalitesinin artmasında etkili olan kavram
spordur. İster rekreatif amaçlı olsun ister profesyonel amaçlı olsun, kişilerin
kapasite ve ilgilerine yönelik düzenli ve programlı bir şekilde
gerçekleştirdikleri sportif faaliyetler, onların fiziksel uygunluklarını
geliştirmelerine ve daha uzun, sağlıklı bir yaşam sürmelerine destek
olmaktadır (Guyton ve Hall 2007; Genç ve ark. 2011).
Düzenli fiziksel aktivitenin, diyabet, kardiyovasküler hastalık ve kanser
gibi bulaşıcı olmayan hastalıkları olan kişiler arasında küresel ve spesifik ölüm
oranlarını azaltabildiği bilinmektedir (Lee vd., 2012). Ancak tüm fiziksel
aktivite alanları yaşam kalitesi için eşit derecede faydalı olmayabilir ve her bir
alan yaşam kalitesi ile bağlantının önemli bir belirleyicisi olabilmektedir.
Fiziksel aktivite denildiği zaman dört spesifik alan tanımlanabilmektedir:
- İşle ilgili, ulaşım
- Ev içi aktivite
- Serbest Zaman Fiziksel Aktivitesi (Leisure Time Physical Activity).
Bu dört fiziksel aktivite alanını eşzamanlı olarak araştıran bir çalışmada,
Serbest Zaman Fiziksel Aktivitesi’nin (SZFA) yaşam kalitesi üzerinde olumlu
etkilere sahip olduğunu öne sürülürken, günlük hayatta kullandığımız ulaşım
araçlarının (işle ilgili, ulaşım) dahil olduğu fiziksel aktivite alanının yaşam
kalitesi üzerinde olumsuz etkileri olduğu vurgulanmıştır (Jurakic, Pedisic ve
Greblo, 2010).
Daha dirençli bir profilin gelişmesine ve daha iyi yaşam kalitesine
katkıda bulunan spor ise, katılanlar için enerji tüketimini ve fiziksel uygunluğu
önemli ölçüde artırabilen belirli bir SZFA alanıdır (Hakkinen ve ark., 2010).
Sistematik bir inceleme ve bir meta analiz çalışması, sporun tüm nedenlere
26
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & YASAM KALİTESİ
bağlı ölümlerde önemli azalmalarla ilişkili olduğunu göstermiştir (Samitz,
Egger ve Zwahlen, 2011; Cevada ve ark., 2012).
Günlük rutinlerindeki
gerçekleştiren bireylerin;
fiziksel
aktivitelerinde
sportif
katılım
- Beden kitle endekslerini normal aralığında korunmasını sağlar
- Kolesterol ve trigliserit seviyesini düşürerek koroner kalp hastalığı riskini en
aza indirger
- Madde bağımlılığından uzak durma veya kurtulma girişimlerine katkı sağlar
- İnsülin direncini azaltarak diyabet hastalığının önüne geçer
- Kemik yoğunluğunun artmasına yardımcı olarak ilerleyen yaşlardaki kemik
erimesini aza indirger
- Kansere karşı savaşta bağışıklık sistemini destekler
- Vücudun oksijen kullanma kapasitesini arttırır
- Pozitif düşünme ve dolayısıyla stresle, kaygıyla başa çıkabilme becerisinin
gelişmesini sağlar
- Menopoz döneminin etkilerinin azalmasına yardımcı olur
Tüm bu katkıları ile birlikte spor hayattan keyif alınmasını ve dolayısıyla
yaşam kalitesini arttırır (Özüdoğru 2013).
Bilimsel veriler göstermektedir ki her yaştan ve her gruptan birey spor
katılımı gösterdiklerinde fiziksel ve ruhsal sağlıkları spor katılımı
gerçekleştirdiklerinde yaşam kalitelerine olumlu katkılar sağlayacak bir
şekilde iyileşmektedir. Spor katılımı:
- Kadınlarda menopoz belirtilerini azaltırken, zihin sağlıklarına ve sosyal ilişkiler
kurmalarına olumlu katkıda bulunur (Omorou ve ark., 2013).
- Özel ihtiyaçları olan bireylerin eğitim ve istihdam durumları gibi sosyal
entegrasyon süreçlerine aracı olur (Tasiemski ve ark., 2000; McVeigh, Hitzig
ve Craven, 2009).
- Gençlerin duygusal reaksiyon düzeyi ve enerji seviyelerine olumlu katkıları
vardır (Yaran, Ağaoğlu ve Tural, 2017).
- İleri yaştaki bireylerin sosyal becerilerinin gelişmesine; akıl sağlıklarında ve
fiziksel kapasitelerinde olumlu gelişmelerin sağlanmasına yardımcı olur
(Amini ve ark., 2018).
27
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Kavram üzerine hala tartışmalar sürse ve içeriğinin doldurulmasında
hala farklı fikirler öne sürülse de sporun bütünsel anlamdaki iyileştirici özelliği
tartışmasız yaşam kalitesi konusunun anahtarlarından biridir.
BÖLÜM KAYNAKLARI
Adachi PJ, Willoughby T. (2014). It’s not how much you play, but how much
you enjoy the game: the longitudinal associations between adolescents’
selfesteem and the frequency versus enjoyment of involvement in sports.
J Youth Adolesc.43:137–145
Akyol, A. G. A., Bilgiç, A. G. P., Ersoy, G. (2008). Fiziksel Aktivite, Beslenme ve
Sağlıklı Yaşam. Baskı. Ankara: Klasmat Matbaacılık.
Amini, M., Mirmoezzi, M., Salmanpour, M., Khorshidi, D. (2018). Eight weeks
of aerobic exercises improves the quality of life in healthy aged sedentary
men. Int J Sport Stud Health, 1, e67514.
Asztalos, M., De Bourdeaudhuij, I., Cardon, G. (2009). The relationship
between physical activity and mental health varies across activity
intensity levels and dimensions of mental health among women and men.
Public Health Nutrition, 13(8), 1207e1214
Asztalos, M., Wijndaele, K., De Bourdeaudhuij, I., Philippaerts, R., Matton, L.,
Duvigneaud, N., ... Cardon, G. (2012). Sport participation and stress
among women and men. Psychology of Sport and Exercise, 13(4),466-83.
Boylu AA, Paçacıoğlu B. (2016). Yaşam Kalitesi ve Göstergeleri. Akademik
Araştırmalar ve Çalışmalar Dergisi.; 8(15): 137-50.
Cevada, T., Cerqueira, L. S., Moraes, H. S. D., Santos, T. M. D., Pompeu, F. A.
M. S., Deslandes, A. C. (2012). Relationship between sport, resilience,
quality of life, and anxiety. Archives of Clinical Psychiatry (São
Paulo), 39(3), 85-89.
Edisan, Z., Kadıoğlu, F. (2013). Yaşam kalitesi kavramının antik dönemdeki
öncülleri. Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Lokman Hekim Tıp Tarihi ve
Folklorik Tıp Dergisi, 3(3), 1-4.
Efe, M. (2007). 14-16 yaş grubu bireylerde spor çalışmalarının sosyal yetkinlik
beklentisi ve atılganlık üzerine etkisi. Yayınlanmamış doktora tezi. Uludağ
Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü.
Eime, R. M., Harvey, J. T., Brown, W. J., Payne, W. R. (2010). Does sports club
participation contribute to health-related quality of life. Med Sci Sports
Exerc, 42(5), 1022-8.
Fidan D., Ünal B., Demiral Y. (2003). Sağlığa ilişkin yasam kalitesi kavramları
ölçüm ve yöntemleri. Sağlık ve Toplum, (13) 3.
28
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & YASAM KALİTESİ
Genç A, Şener Ü, Karabacak H, Üçok K. (2011). Kadın ve erkek genç erişkinler
arasında fiziksel aktivite ve yaşam kalitesi farklılıklarının araştırılması.
Kocatepe Tıp Dergisi. 12: 145-150.
Göçgeldi E, Babayiğit M, Hassoy H, Açıkel E, Taşçı İ, Ceylan S. (2008).
Hipertansiyon Tanısı Almış Hastaların Algıladıkları Yaşam Kalitesi
Düzeyinin ve Etki Eden Faktörlerin Değerlendirilmesi. Gülhane Tıp
Dergisi.; (50): 172-179.
Gönülateş, S., Farklı Ülkelerde Rekreatif Katılımın Yaşam Kalitesi Üzerine
Etkisi. Ankara: Akademisyen Kitapevi.
Guyton AC, Hall JE. (2007). Tıbbi Fizyoloji.11. Baskı, Çeviren: Çavuşoğlu H,
Yeğen BC. Nobel Tıp Kitabevleri: İstanbul; s1066
Häkkinen, A., Rinne, M., Vasankari, T., Santtila, M., Häkkinen, K., &
Kyröläinen, H. (2010). Association of physical fitness with health-related
quality of life in Finnish young men. Health and quality of life
outcomes, 8(1), 15.
Jamshidi, O., & Anet, Z. (2019). The Relationship Between Sport Participation
and Sleep Quality of Aged Population. Sleep and Hypnosis, 21(2), 108-11.
Jurakić, D., Pedišić, Ž., Greblo, Z. (2010). Physical actvity in different domains
and health-related quality of life: a population-based study. Quality of life
research, 19(9), 1303-1309.
Kurthan F. (1998). Dünyada ve Türkiye’de spor yönetimi, Bağırgan, Ankara.
Lee, I. M., Shiroma, E. J., Lobelo, F., Puska, P., Blair, S. N., Katzmarzyk, P. T.,
Lancet Physical Activity Series Working Group. (2012). Effect of physical
inactivity on major non-communicable diseases worldwide: an analysis of
burden of disease and life expectancy. The lancet, 380(9838), 219-229.
McVeigh, S. A., Hitzig, S. L., & Craven, B. C. (2009). Influence of sport
participation on community integration and quality of life: a comparison
between sport participants and non-sport participants with spinal cord
injury. The journal of spinal cord medicine, 32(2), 115-124.
Oleś, M. (2016). Dimensions of identity and subjective quality of life in
adolescents. In: Social Indicators Research. 126(3), pp. 1401-17419.
Omorou, Y. A., Erpelding, M. L., Escalon, H., Vuillemin, A. (2013). Contribution
of taking part in sport to the association between physical activity and
quality of life. Quality of life research, 22(8), 2021-2029.
Özüdoğru E. (2013). Üniversite personelinin fiziksel aktivite düzeyi ile yaşam
kalitesi arasındaki ilişkinin incelenmesi. MAE Üniversitesi Eğitim Bilimleri
Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi. Burdur.
29
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Rahmaninia, F., Mohebbi, a., Gholami, S., & Boroujeni, M. (2009). Hailing on
the quality, quantity and some physiological parameters associated with
sleep in elderly men. Biblical and Sports Sciences, 16, 16.
Samitz G., Egger M., Zwahlen M. (2011). Domains of physical activity and allcause mortality: systematic review and dose–response meta-analysis of
cohort studies. International journal of epidemiology, 40(5),1382-1400.
Savcı, B. A. (2006). Kanserli hastalarda yaşam kalitesini ve sosyal destek
düzeyini etkileyen faktörler, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi Sağlık
Bilimleri Enstitüsü, Erzurum.
Tasiemski, T., Bergström, E., Savic, G., & Gardner, B. P. (2000). Sports,
recreation and employment following spinal cord injury–a pilot
study. Spinal cord, 38(3), 173-184.
Taşpınar, S. (2013). İstanbul il emniyet teşkilatındaki 4 farklı departmanda
görevli polislerin sportif ve rekreatif aktivite sıklıklarının yaşam kalitesi
üzerine etkisi. Doktora Tezi, Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü,
Kayseri.
Uzuner, M.E. (2016). Serebral Palsililerde Aquaterapinin İnce–Kaba Motor
Becerilerine ve Yaşam Kalitelerine Etkisi. KOÜ Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Yüksek Lisans Tezi (Danışman: Doç. Dr. Menşure AYDIN). Kocaeli.
Üstün, M. E. (2006). Karadeniz G. Hemodiyaliz tedavisi gören hastaların
yaşam kalitesi ve bilgilendirici hemşirelik yaklaşımının önemi, Fırat Sağlık
Hizmetleri Dergisi, 1 (1).
Vural, Ö., Eler, S., Güzel, N.A. (2010). Masa Başı Çalışanlarda Fiziksel Aktivite
Düzeyi Ve Yaşam Kalitesi İlişkisi. SPORMETRE Beden Eğitimi ve Spor
Bilimleri Dergisi, 8(2) 69-75.
WHO (2012). WHOQOL: Measuring Quality of Life, Erişim tarihi: 10.12.2020,
https://www.who.int/toolkits/whoqol
WHO (2002). Physical inactivity a leading cause of disease and disability,
warns WHO, Erişim tarihi: 10.12.2020,
Whoool Group. Study protocol for the World Health Organization project to
deelop a Quality of Life assessment instrument. Quality of life Research
1993; 2(2): 153-159.
Yaran, M., Ağaoğlu, S. A., & Tural, E. (2017). Spor alışkanlığı olan ve olmayan
üniversite
öğrencilerinde
uyku
ve
yaşam
kalitesinin
incelenmesi. Ergoterapi ve Rehabilitasyon Dergisi, 5(2), 73-78.
Zorba, E. (2015). Herkes için yaşam boyu spor. Ankara: Fırat Matbaacılık, 5.
Baskı, 16-41.
30
SPORUN KAVRAMSAL
TEMELLERİ-5
SPOR & FİTNESS
Yazarlar
Doç. Dr. Faruk AKÇINAR 1
Doktorant. Mehmet AŞAN 2
3. Bölüm
1
İnönü Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi, Antrenörlük Eğitimi Bölümü,
Malatya /TÜRKİYE.
https://orcid.org/0000-0003-2751-1743, farukakcinar@inonu.edu.tr
2
İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Beden Eğitimi ve Spor ABD,
Malatya /TÜRKİYE.
31
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
GİRİŞ
Bugün toplum içerisinde spor, spor bilimlerinden farklı olarak: çeşitli
amaçlar için yapılan her türlü fiziksel aktivite şeklinde algılanmakta ve
kullanılmaktadır. TDK’ye göre spor: “bedeni veya zihni geliştirmek amacıyla
kişisel veya toplu olarak gerçekleştirilen, bazı kurallara göre uygulanan
hareketlerin tümü” olarak tanımlamakta ve bu tanım toplumda yer edinmiş
durumdadır (TDK Sözlük: spor). Burada “spor” toplum ve TDK tanımı ile
kullanılacaktır.
Egzersiz ve fiziksel aktivite: Fiziksel aktivite enerji harcanmasını
gerektiren her türlü hareket olarak tanımlanabilirken, egzersiz fiziksel
aktivitenin daha üst formu olup, aktivitenin normalden daha şiddetli olarak
yapılmasıdır.
İnsanlığın var oluşu ile yaşıt kabul edilen sporun temel ihtiyaçlardan
doğduğu düşünülmektedir. Yaşantımızın her alanında etkisi bulunan spor ve
tarihi incelendiğinde bugünkü tanım ve amaçlarından farklı da olsa
insanoğlunun var oluşundan itibaren ortaya çıktığı görüşü yaygındır.
Sporun, tarihin ilk dönemlerinde insanların temel ihtiyaçlarından
kendini koruma, savunma ve avlanma ile başladığı, sonraki dönemlerde
topluluk şeklinde bu davranışları sergilemeleri, savaş ve savaş hazırlıkları da
takım sporlarının başlangıcı olduğu düşünülmektedir.
Fransa’da Lascaux mağaralarında bulunan ve yaklaşık 17.000 yıllık
olduğu tahmin edilen ve sprint koşusu ile güreşi tasvir ettiği düşünülen duvar
resimleri, sporla alakalı, en eski somut kaynak olarak değerlendirilmektedir.
Bilinen kaynaklar sporun yaşını 17.000 yıl olarak belirtmiş olsa bile bulunması
muhtemel yeni kanıtların bu durumu değiştirmesi mümkün görünmektedir.
Spor branş sayılarının artması, belirli kurallarla ve sık olarak
düzenlenmesi Eski Mısır, Sümer ve Asurlularda görülmektedir. Beceri ve
çeviklik kavramlarının ortaya çıktığı bu dönemde, dönemin yöneticileri ve
askerleri bu özellikleri kimliklerinin bir parçası olarak görmüşlerdi. Başarı ve
devamlılık teşviklerle pekiştirilmiş ve başarılı olan sporculara imtiyaz
sağlanmıştır. Tüm dünyada uygulayıcısı bulunan farklı spor branşlarının
zaman içerisinde amaçlar doğrultusunda değişip gelişmesi, yeni branşların
ortaya çıkması muhtemeldir.
32
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & FİTNESS
FİTNESS
Fitness kavramı uygunluk, formda olma olarak tanımlanmakla birlikte,
toplum içerisinde vücut geliştirme ile eşdeğer olarak kullanılmaktadır. TDK ise
Fitness kavramını “sağlıklı yaşam” olarak tanımlamaktadır (TDK Sözlük,
fitness).
Köken olarak İngilizce fit kelimesinden gelen fitness kelime anlamı
olarak: Fiziksel olarak sağlıklı ve güçlü olma durumu ya da bir şey için uygun
veya yeteri kadar iyi olma şeklinde tanımlanmaktadır. (Oxford Learners
Dictionaries). Tanımı spor branşları bazında açacak olursak bir halter
sporcusunun o branşı yapmak için gerekli olan baskın enerji sistemine sahip
olması halter açısından uygunluk olarak değerlendirilirken, uzun mesafe
koşucusu olmak için uygun bir özellik olarak değerlendirilmemektedir.
Günlük hareketlerin aktif bir şekilde yapılmasından, fiziksel
hareketsizlikle alakalı olan hastalıkların erken gelişme riskinin düşürülmesine
ve bu kapasitenin gösterilmesine kadar farklı fitness tanımları vardır. Bunun
yanısıra fitness tanımlarken, yaşam kalitesinden, esenlik duygusundan ve
pozitif anlamda sağlığı tanımlayan çok yönlü bir durum olarak tanımlanmakta
olan sağlık durumundan bahsetmemiz gerekmektedir.
Neden Fitness? Gereklilik Sebepleri ve Hastalıklara İlişkisi
Fiziksel uygunluk özellikle sağlıkla ilişkilendirilmektedir. Hareketlilik ile
fiziksel uygunluk arasında olumlu yüksek düzeyde bir ilişki söz konusudur.
Fiziksel uygunluğun, fizyolojik işlevlerin bir bütün halinde ve uyumlu olarak
çalışmasına bağlı olduğu unutulmamalıdır.
Düzenli olarak ölçülü bir şekilde orta ve yüksek şiddette yapılan spor
kalp kaslarının güçlenmesini sağlar. Kalp kaslarının güçlenmesi ise tüm
vücuda daha fazla kan gönderilmesi anlamına gelir. Takip eden süreçte
akciğerlerde oksijenlenme oranı ve taşıdığı oksijen miktarı artmış olan kan
vücuda daha fazla oksijen taşımış olur. Ayrıca hızlı dolaşım hücrelerin daha iyi
beslenmesini ve atık ürünlerin de hızlı bir şekilde uzaklaştırılmasını sağlar.
Yapılan çalışmalar, 6 dakikalık yürüyüşün akciğer tüberkülozu olan
hastalarda kardiyovasküler iyileşme sürecini başlatabildiğini göstermektedir.
Çocuklarda fitness seviyeleri 6 test bataryası ile belirlenir. Bunlar
kardiyorespiratuvar fitness, kuvvet, kassal fitness, esneklik, hız ve dengedir.
33
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Bir milyona yakın çocuk ve ergenin incelendiği çalışmaların
derlenmesiyle yapılan araştırmada, dayanıklılık, güç ve esneklik özelliklerinde
zamanla birlikte düşme eğilimi olduğu rapor edilmiştir.
Yapılan araştırmalar, son yıllarda Avrupa’da çocuklarda obezite
görülme sıklığının büyük oranda artığını göstermektedir. 7-11 yaş
çocuklarının katıldığı bir araştırmada fazla kilolu ve obez çocuklarda fitness
seviyelerinin, normal kilolu çocuklara oranla büyük ölçüde düşük olduğu
gözlemlenmiştir. Bu durum çocukların spor becerilerini kazanmalarında aktif
ve büyük rol oynayan uygun motor becerilerinin gelişimini engellediği rapor
edilmiştir. Bu durumda çocukların motorik becerileri edinebilmeleri için kritik
dönemlere ait hareketli yaşamları engellenmemeli aksine ebeveynleri
tarafından olumlu bir şekilde yönlendirilerek desteklenmelidir.
Sağlık problemi olsun ya da olmasın düzenli yapılan egzersiz yaşam
kalitesini arttırmaktadır. Bireylerin çoğu, egzersizlerin formda kalmak, kilo
vermek ve diyabet vb. hastalık riskini düşürmek için yapıldığı kanaatindedir.
Fakat egzersiz yapmak akciğerlerin de sağlıklı kalmasına yardımcı olmaktadır.
Fitness, sağlıkla ilişkilendirildiğinde kalp solunum (kardiyorespiratuvar)
uygunluğu, kas kuvveti, dayanıklılık, esneklik ve vücut kompozisyonu
anlaşılırken, fiziksel fitness denilince sürat, çeviklik koordinasyon ve patlayıcı
kuvvet gibi özelliklerden bahsedilmektedir.
Teknolojik gelişmeler, günlük aktivite için gerekli olan enerji miktarını
düşürmekte bu da fiziksel aktivite seviyesinin düşmesine neden olmaktadır.
Tüm bireylerin kas gücü ve dayanıklılık seviyesini korumak adına haftada en
az iki gün spor yapmaları tavsiye edilmektedir.
Birkaç çalışma, fiziksel uygunluğun düşük olması kardiyovasküler
hastalık ve bu hastalıktan ölümlerde önemli bir risk faktörü, hatta çoğu
zaman bu problemlerin habercisi olduğunu açıkça göstermiştir.
Spor yaşlanmayı geciktirmek ve kaliteli bir yaşam için, şu an var olan
en uygun ve en iyi araçtır.
Spor yapmanın sağlık üzerindeki olumlu etkileri şunlardır:
Kardiovasküler hastalık, diyabet, yüksek tansiyonun gelişme riskinde azalma,
obezitenin kontrolü, kaygı ve depresyonun azalması. Kasları güçlendirir,
kütlesini artırır veya korur. Aynı zamanda sosyalleşmeye yardımcı olur. Spor
34
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & FİTNESS
camiasında gerek yarışma gerekse eğlence amaçlı olsun, sosyal bir
hareketlilik göze çarpmaktadır. Yapılan egzersizin türü ne olursa olsun
bireyler aktivite esnasında bir şekilde iletişim kurmakta ve farklı kişilerle
tanışarak sosyalleşmektedir. Sportif aktivitelerin en pasif kısmı olan
seyircilikte dahi büyük sosyal hareketlilikler gözlemlenebilmektedir.
Her bireyin farklı yapı ve karakterde olduğu düşünülecek olursa
antrenman planlamasının bireylere özgü hazırlanması bir zorunluluk
olacaktır. Yapılacak programın gelişigüzel oluşturulabilecek bir çalışma
değildir. Bazı kriterler göz önünde bulundurularak hazırlanmalıdır. Castillo ve
ark. bireysel olarak hazırlanacak antrenman programlarında: fitness
değerlendirme sonuçları, hastanın yaşam tarzı ve günlük fiziksel aktivite
hakkında yeterli bilgiye bağlı olarak hazırlanarak sunulması önermektedirler.
Şekil 1. Sağlık ve hastalığı önleme ile ilgili fiziksel uygunluk bileşenleri
(Castillo, vd, 2006).
Kardiorespiratuar Uygunluk
Oksijenin alınması ve alınan oksijenin fiziksel aktivite boyunca enerji
üretimi amacıyla kaslara taşınmasını ifade eder. Kardiorespiratuar
uygunlukta, dolaşım ve solunum sisteminden beklenilen, fiziksel aktivitenin
başlangıcından bitimine kadar olan süreçte, enerji üretiminin devam
edebilmesi için gerekli olan oksijeni sağlamasıdır.
Kardiorespiratuar fitness seviyesinin düşük olması kardiyovasküler
hastalık ve ölüm oranları için bir risk faktörüdür. Genç yetişkinlerde fitness
seviyesinin düşük olması kalp-damar hastalık risk faktörünün gelişimi ile
ilişkilendirilmekte
ve
fiziksel
uygunluğun
geliştirilmesi
ile
35
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
değiştirilebilmektedir. Ayrıca hipertansiyon, diyabet ve metabolik hastalık
tablosu gelişimi ile de yüksek düzeyde ilişkilidir.
Kardiorespiratuar fitness, obez çocuklarda kardiyovasküler hastalık
riskini azaltmada önemli bir rol oynayabilir.
Yüksek aerobik fitness, egzersiz sırasında kas gerginliğini azaltmakta ve
stres üzerinde olumlu bir etkide bulunmakta, dolayısıyla gerilimi artmış
kaslarda olduğu gibi kas-iskelet sistemi sorunlarını da azaltabilir.
Başka bir çalışmada ise, yaş, cinsiyet, VKİ, kan basıncı ve kontrol aralığı
yönünden düzenlemeler yapıldıktan sonra fitness düzeyi düşük olan kişilerin
fitness düzeyi yüksek olan kişilere oranla hipertansiyon oluşum riski daha
yüksek bulunmuştur.
Vücut Kompozisyonu
Vücuttaki yağ ve yağsız kütlenin (kas, kemik ve su) oranını ifade
etmektedir (ACSM’sgetp, 2013). Vücut kompozisyonu birkaç farklı teknik
kullanılarak belirlenmektedir. Deri kıvrım kalınlıkları, hidrootensitometri (su
altı tartımı), biyoimpedans analizi, x-ışını absorpsiyometrisi (DXA), bilgisayarlı
tomografi (CT), manyetik rezonans görüntüleme (MRI), kantitatif manyetik
rezonans (QMR), kantitatif bilgisayarlı tomografi (QCT) görüntüleme ve
ultrason en yaygın kullanılan yöntemlerdir.
Vücut aktivitelerinin devamı ve genel sağlık için yağlar gereklidir. Ancak
fazlası zararlı olabilir. Özellikle kalp hastalığı, tip 2 diyabet, osteoartrit ve felç
dâhil olmak üzere birçok hastalığın riskini artırır. Kadınlarda %32 ve üzeri,
erkeklerde %25 ve üzeri vücut yağ yüzdesi obezite olarak değerlendirilir.
Yapılan epidemiyolojik çalışmalarda aşırı kilolu ve obez kişilerde fiziksel
uygunluk ile nüfusun hastalanma ve ölüm oran indeksi arasında güçlü bir ilişki
olduğu ortaya çıkarılmıştır. Daha yüksek VKİ özellikle kadınlarda daha yüksek
depresyon olasılığı ile bağlantılıdır.
Kas Kuvveti
Kas kuvveti, kasın tek kasılması ile üretebileceği kuvvet miktarıdır. Kısa
süreli şiddetli aktiviteler ile bağdaştırılmaktadır. Günlük aktiviteleri yerine
getirme, iskelet sisteminin ayakta durması ve uygun postürün sağlanması
açısından önemlidir. Artmış kas kütlesi daha hızlı bir metabolizma anlamına
36
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & FİTNESS
gelmektedir. Kas kuvveti yaşla birlikte azalma eğilimindedir. Günlük
aktivitelerin başarılı bir şekilde sürdürülebilmesi, uygun bir duruş
sergilenmesi için kas kuvvetinin korunması oldukça önemlidir. Özellikle
yaşlılık dönemlerinde kassal kuvvetin azalmasına bağlı olarak dengenin
sağlanması, dik durma ve kas kontrolünde problemler görülebilmektedir.
Yaşlılığın kuvvet üzerindeki etkilerinin minimize edilmesi yaşam kalitesini
olumlu yönde etkilemesi beklenilmektedir.
Esneklik
Bir eklemin veya eklem grubunun yaralanma olmaksızın tam bir
hareket açıklığı boyunca hareket etme yeteneğidir. Esneklik: vücut tipi, yaş,
cinsiyet ve fiziksel aktivite gibi faktörlerden etkilenmektedir.
Fitness seviyesinin yükseltilmesi veya yüksek olması tüm nedenlere
bağlı ölümleri azaltmaktadır. Fiziksel uygunluğun geliştirilmesinin benlik
imajını güçlendirdiği, depresyon, anksiyete ve panik sendromları üzerine
etkili olduğu yapılan çalışmalarda ifade edilmektedir.
Orta ve yüksek seviyede depresyon semptomları gösteren hastalarda,
egzersiz ile desteklenmiş ilaç tedavisinin sadece ilaç ile yapılan çalışmaya göre
daha hızlı ve olumlu sonuçları olduğu bildirilmiştir.
Sporun sürekli kaygıyı hafiflettiği, fiziksel benlik algısı ve mental sağlığı
iyileştirdiği gösterilmiştir.
Yapılan sporun etkisi yaş, cinsiyet ve sağlık durumu gibi etkenlere bağlı
olarak değişiklik gösterebilmektedir. 50 yaş altındakiler bireyler, erkekler, tip
2 diyabet, hipertansiyon ve metabolik sendromu olan kişiler sporun olumlu
etkilerinden daha fazla fayda sağlamaktadırlar.
Türkiye’de Fitness ile İlintili Hastalık Tablosu
Türkiye’de bulaşıcı olmayan hastalıklardan kaynaklanan ölümler %86
gibi yüksek bir oranla tüm ölüm nedenlerinin başını çekmektedir. Bulaşıcı
olmayan bu hastalıklar: kardiyovasküler, diyabet, kanser türleri ve solunum
yolu ile ilgili hastalıklardır. Verilere göre Türkiye’deki iki ölümden birinin
kardiyovasküler hastalıktan kaynaklandığı ve bu ölümlerin %80’lik gibi büyük
bir kısmının önlenebilir özellikte olduğu yönündedir.
37
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
2008 ile 2019 yıllarını kapsayan, boy ve kilo değerleri kullanılarak
hesaplanan VKİ verilerinin bulunduğu grafiğe göre aşırı kilolu ve obez erkek
ve kadın oranlarının bir artış eğiliminde olduğu görülmektedir. Hipertansiyon
ve şeker hastalarının oranı ise %26,6 olarak bildirilmiştir. 2019 yılında 15 yaş
üstü bireylerin hastanelere başvuru şikâyetlerine bakıldığında hipertansiyon
tüm hastalıklar içerisinde 3. sırada yer almıştır.
Çocukların sağlığını ve zindeliğini teşvik etmek ve geliştirmek için
yapılacak uygulamalar, fitness düzeyini arttırmanın yanı sıra, aşırı kilo ve
obeziteyi önlemek amacıyla yaşamın erken dönemlerinde birincil öncelik
olarak belirlenmeli ve gecikmesine müsaade edilmeden uygulamaya
konulmalıdır. Ülkemizde okul çağındaki çocuklarda, bir nebze dahi olsa
fiziksel uygunluk test edilmektedir. Daha çok kuvvet ve esneklik ölçümüne
yönelik olan bu çalışmanın yeterli olmadığı düşünülmektedir. Eldeki bilgiler
obez ve aşırı kilolu çocuklarda fiziksel aktivitenin artırılması gerekliliğini ve
acil müdahalelerde bulunmanın elzem olduğunu işaret etmektedir. Fiziksel
uygunluğu olası riskler için bir yordayıcı olarak kullanmak ve sağlıklı yaşamın
gerekliliği olarak kabul edip desteklemek çok önemlidir. Genç nüfusun fazla
olduğu ülkelerde, metabolik hastalık tablosu riski ile kardiyovasküler hastalık
riskine sahip bireylerin çok olması, gelecek yıllarda sağlık sektörü üzerindeki
yükü artıracak, bireylerin yaşam kalitesinde düşüşlere neden olacak, iş
gücünde aksaklıklar meydana gelebilecek ve bütün bir ülkeyi etkilemesi
muhtemel olan bir ekonomik kayba neden olabilecektir.
En iyi tedavinin korunmak olduğu gerçeği göz önüne alınacak olursa
fiziksel aktivite düzeyinin arttırılması ile metabolik hastalık tablosu ve
kardiyovasküler hastalık risk faktörünün azaltılması için yapılmış olacak
çalışmalar hem bireylerin yaşam kalitesini arttıracak hem de mali açıdan daha
az külfetli olacaktır. Fiziksel aktivite eksikliği, bir başka ifade ile hareketsizlikle
bağlantılı olan ve minimize edilebilen hastalıkları sadece çocuk ve gençlerle
ilişkilendirmek eksik bir tutum olacaktır. Orta yaş ve yaşlı grubunda bulunan
bireylerin de bu sisteme dahil edilmesi gerekliliği unutulmamalıdır. Onların
da düzenli spor yapma alışkanlığı ile fitness seviyelerinin yükseltilmesi,
gündelik hayatta kendi kendilerine yetebilmelerini sağlayarak dışa bağımlı
olmalarının önüne geçilecek ve özellikle de psikolojik olarak iyi
hissetmelerine katkıda bulunacaktır.
38
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & FİTNESS
BÖLÜM KAYNAKLAR
ACSM’s guidelines for exercise testing and prescription: Chapt. 1 Benefits and
Risks Associated with Physical Activity (2013). https://www.acsm.org
Erişim tarihi: 08.12.2020
Adedoyin RA, Erhabor GE, Ojo OD, Mbada CE, Awotidebe TO, Obaseki DO. &
Awofolu OO. (2010). Assessment of Cardiovascular Fitness of Patients
with Pulmonary Tuberculosis Using Six Minute Walk Test. TAF Preventive
Medicine Bulletin, 9(2)99-109.
Balady GJ. (2002). Survival of the fittest-more evidence. N Engl J Med,
346,852-4.
Baranowski T. (1981). Toward the definition of concepts of health and
disease, wellness and illness. Health Values, 5(6),246–56.
Barber G. (2007). Gettingstarted in track and field athletics: Advice &i deas
for children, parents, and teachers. Trafford Publishing
Blair SN, Brodney S. (1999). Effects of physical inactivity and obesity on
morbidity and mortality: current evidence and research issues. Med Sci
Sports Exerc, 31,646-62.
Blair SN, Kohl HW, Barlow CE, Paffenbarger C, Gibbons L & Macera C. (1995).
Changes in physical fitness andall-causemortality. A prospectivestudy of
healthyandunhealthy men. JAMA, 273,1093-8.
Blumenthal JA, Babyak MA, Moore KA, et al. (1999). Effects of exercise
training on older patients with major depression. Arch Intern Med,
159,2349-56.
Carnethon MR, Gidding SS, Nehgme R, Sidney S, Jacobs DR, K Liu K. (2003).
Cardiorespiratory fitness in young adulthood and the development of
cardiovascular disease risk factors. JAMA 290(23),3092-100.
Castillo M, Ruiz J, Ortega F, Gutiérrez A. (2006). Anti-aging therapy through
fitness enhancement. Clinical interventions in aging. 1(3),213-20.
Ceschia A, Giacomini S, Santarossa S, Rugo M, Salvadego D, Ponte AD, Driussi
C, Mihaleje M, Poser S &Lazzer S. (2015). Deleterious effects of obesity on
physical fitness in pre-pubertal children. European Journal of Sport
Science, 16 (2),271-8.
Chung B, Baird K. (1999) Physical exercise as a counselling intervention. J
Mental Health Counseling, 21,124–6.
Christine DN, Pontus H, Vicente MV et al. (2017). Does Cardiorespiratory
Fitness Attenuate the Adverse Effects of Severe/Morbid Obesity on
Cardiometabolic Risk andInsulinResistance in Children? A Pooled Analysis.
Diabetes Care 40, 1580-7
39
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Crowther NB. (2007). Sport in Ancient Times. Greenwood Publishing Group.
Dever A. (2010). Spor Sosyolojisi. İstanbul: Başlık Yayın Grubu.
Eberhardt T, Niessner C, Oriwol D, Buchal L, WorthA & BösK. (2020). Secular
Trends in Physical Fitness of Children and Adolescents: A Review of LargeScale Epidemiological Studies Published after 2006. Int. J. Environ. Res.
PublicHealth, 17(16),5671; https://doi.org/10.3390/ijerph17165671
T.C. Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü Bilgi Notu, 21.06.2019.
https://hsgm.saglik.gov.tr/tr/kalp-damar-hastaliklari/liste/kalp-damarhastal%C4%B1klar%C4%B1-bilgi-notlar%C4%B1.html
Erişim
tarihi:
21.11.2020.
Fagard RH. (1999). Physical activity in the prevention and treatment of
hypertension in the obese. Med. Sci. Sports Exerc, 31(11),624–30.
Fox KR. Theinfluence of physical activity on mental well-being. (1999).
PublicHealthNutr, 2, 411–8.
Goodwin RD. (2003). Association between physical activity and mental
disorders among adults in the United States. Prev Med, 36, 698-703.
Graham G, Holt/Hale SA, Parker M. (2001). Children Moving A Reflective
Approach to Teaching Physical Education. California: Mayfield Publishing
Company.
Gulati M, Pandey DK, Arnsdorf MF, Lauderdale DS, Thisted RA, Wicklund RH,
Al-Hani AJ & Black HR. (2003). Exercise capacity and the risk of death in
women: The St James Women Take Heart Project. AHA Journals,
108:1554-9. DOI: 10.1161/01.CIR.0000091080.57509.E9
Haskell WL, Lee IM, Pate RP, Powell KE, Blair SN, Franklin BA, Macera CA,
Heath GW, Thompson PD & Bauman A. (2007). Physical activity and public
health: updated recommendation for adults from the American College
of Sports Medicine and the American Heart Association. JAHA, 116,1081–
1093.
Huertas JR, Casuso RA, Agustín PH, Cogliati S (2019). Stay Fit, Stay Young:
Mitochondria in Movement: The Role of Exercise in the New
Mitochondrial Paradigm. Oxid Med Cell Longev, 18 p. doi:
10.1155/2019/7058350
Heyward VH., Gibson AL. (2014). Advanced fitness assessment and exercise
prescription 7. edit. Human Kinetics Publisher, 7. edit. p. 305-324; chp.
10.Your lungs and exercise. (2016). ERS Journal/Breathe, 12,97-100.
Kaufman C, Berg K, Noble J, Thomas J. (2006). Ratings of perceived exertion
of ACSM exercise guidelines in individuals varying in aerobic fitness. Res
Q ExercSport, 77(1), 122–30. [PubMed] [Google Scholar])
40
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & FİTNESS
Kirkcaldy BD, Shephard RJ &Siefen RG. (2002). The relationship between
physical activity and self-image and problem behaviour among
adolescents. Soc Psychiatry PsychiatrEpidemiol, 37, 544-50.
Kurl S, Laukkanen JA, Rauramaa R, Lakka TA, Sivenius J &Salonen JT. (2003).
Cardiorespiratory fitness andthe risk forstroke in men. ArchInternMed,
163(14):1682-8.
Lin X, Zhang X, Guo J, Roberts C, McKenzie S, Wu WC, Li S &Song Y. (2015).
Effects of exercise training on cardiorespiratory fitness and biomarkers of
cardiometabolic health: a systematic reviewand meta-analysis of
randomized controlled trials. JAHA, 4(7).
Marx, R, Porcarı JP, Dobersteın S, Mıkat R, &Foster C. (2018). Can The Lean
screen App Accurately Assess Percent Body Fat And Waist- To-Hip
Ratio? Ace, 1.
https://acewebcontent.azureedge.net/October2018/ACE_LeanScreenSt
udy.pdf Erişim tarihi: 01.12.2020.
Myers J, Prakash M, Froelicher V, Do D, Partington S & Atwood JE. (2002).
Exercise capacity and mortality among men referred for exercise testing.
N Engl J Med, 346, 793-801.
Myers J. (2003). Exercise and cardiovascular health. JAHA, 107, 2-5.
Piepoli MF, Davos C, Francis DP &Coats AJS. (2004). Exercise training meta
analysis of trials in patients with chronic heart failure (ExTraMATCH). BMJ,
328(7433), 189.
Prado, CMM & Heymsfield SB. (2014). Lean Tissue Imaging. Journal of
Parenteral and Enteral Nutrition, 38, 940-53.
Raıstenskıs J, Sıdlauskıene A, Strukcınskıene B, Baysal SU &Buckus R. (2016).
Physical activity and physical fitness in obese, overweight and normalweight children. Turk J MedSci, 46, 443-50. TÜBİTAK doi:10.3906/sag1411-119.
Ritvanen T, Louhevaara V, Helin P, Halonen T &Hänninen O. (2007). Effect of
aerobic fitness on the physiological stress responses at work.
International journal of occupational medicine and environmental health,
20, 1-8.
Ross R, Blair SN, Arena R, Church TS, Després JP, Franklin BA, Haskell WL,
Kaminsky LA, Levine BD, Lavie CJ, Myers J, Niebauer J, Sallis R, Sawada SS,
Sui X &Wisløff U. (2016). Importance of Assessing Cardiorespiratory
Fitness in ClinicalPractice: A Case for Fitness as a ClinicalVitalSign: A
Scientific
Statement
From
the
American
Heart
Association. Circulation. 134(24), 653–99.
41
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Sparks Y. &Todd M. (1997). Physical development: An overview. Educational
Psychology
Interactive.
http://www.edpsycinteractive.org/topics/physical-biology/physical.html
Erişim tarihi:08.12.2020.
Strawbridge WJ, Deleger S, Roberts RE, & Kaplan G. (2002). Physical activity
reduces the risk of subsequent depression for older adults. Am J
Epidemiol, 156:328-34. DOI:10.1093/AJE/KWF047
Testıng Physical Fitness EUROFIT Experimental Battery Provisional Handbook
Strassbourg (1983)
Tomay B, Değirmencioğlu H. (2017). Antik Çağda Anadolu'da Spor Turizmi.
Süleyman Demirel Üniversitesi Yalvaç Akademi Dergisi, 2(2), 9-21.
Türkiye Sağlık Araştırması, 2019 (2020). TÜİK, 33661. Erişim tarihi:
02.12.2020.
Tyrrell J, Mulugeta A, Wood AR, et al. (2019). Using genetics to underst and
the causal influence of higher BMI on depression, International Journal of
Epidemiology, 48(3), 834–48.
Washington, D.C. U.S. Dept of Health and Human Services
(2000). Healthypeople 2010.
Wilder R, Greene J, Winters K, Long W, Gubler K &Edlich R. (2006). Physical
fitness assessment: an update. J Long Term Eff Med Implants, 16(2), 193–
204.
İnternet Kaynakları
https://sozluk.gov.tr/ Erişim tarihi: 16.11.2020.
https://www.nhlbi.nih.gov/health-topics/physical-activity-and-your-heart
Erişim tarihi: 16.11.2020.
https://www.oxfordlearnersdictionaries.com/definition/english/fitness?q=f
itness Erişim tarihi: 16.11.2020
42
SPORUN KAVRAMSAL
TEMELLERİ-5
SPOR & WELLNESS
Yazar
Dr. Çiğdem ÖNER
1
4. Bölüm
1
İstanbul Gelişim Üniversitesi, Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu, Spor
Yöneticiliği Bölümü, İstanbul/TÜRKİYE
https://orcid.org/0000-0002-1939-0526
coner@gelisim.edu.tr
43
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
SPOR VE WELLNESS
Hareket etme gereksinimi insan bedeninin temel yapısal
özelliklerinden biridir. Bu gereksinim, doğa ile sürekli mücadele halindeki
insanın kendini savunmasına ve zor koşullarda ihtiyacını giderebilmesine
olanak sunan psikofizyolojik yapısı ile karşılanmaktadır. Bahis konusu yapının
özünde sağlıklı olmayı temellendiren fiziksel aktivitenin önemli payı
bulunmaktadır.
Günümüzde, düzenli uygulanan egzersiz ve fiziksel aktivitenin sağlığı
koruduğu ve ayrıca hastalıkları önlemede etkin bir yöntem olarak
kullanılabilir olduğu yaygın düzeyde kabul görmektedir. Uygulanan düzenli
fiziksel egzersiz ve spor etkinliklerinin fizyolojik kapasiteyi güçlendirdiği, iş
yaşamı ve sosyal hayatta etkin bir role sahip olmayı, yaratıcılığı ve verimliliği
artırdığı ve ek olarak serbest zamanları değerlendirme yoluyla iyi oluşçu
hisleri yükselttiği bildirilmektedir. Egzersiz ve spor uygulamalarına düzenli
katılımın duygusal iyi oluşu desteklediği, özgüveni artırdığı, algılanan olumlu
beden imgesini güçlendirdiği, olumlu kendilik algılarını yükselttiği, kişilerarası
ilişkileri geliştirmeyi kolaylaştırdığı dolayısıyla yaşam doyum ve kalitesine
katkı sağladığı gözlemlenmektedir.
Wellness ve spor terimlerinin bir araya geldiği noktada her iki terimin
ortak paydası olan sağlıklı olma kavramının açıklanması gereği doğmaktadır.
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre sağlıklı olmak bir hastalık ve rahatsızlığın
olmaması hali değil, bireyin fiziksel, zihinsel ve sosyal düzeylerde tam iyilik
hali içinde olmasıdır. Dünya Sağlık Örgütü’nün bu tanımında sağlığın çok
boyutlu olarak değerlendiriliyor olmasının yanı sıra iyi oluşa dikkat çekildiği
izlenmektedir.
Homann’ın bildirdiğine göre wellness, beden, zihin ve ruh sağlığını
dengede tutarak güçlendirme temelli yaşam tarzı felsefesidir. Kavram
doğmasına zemin yaratan Amerika Birleşik Devletleri’nde bütüncül ve sürekli
gelişen ve değişen bir sağlık anlayışını temsil etmektedir. Eberle’ye göre
wellness, well-being ve fitness sözcüklerinin birleştirilmesinden oluşturulmuş
yapay bir kelimedir. Hertel, Scheftschik ve Lanz-Kaufmann gibi bazı
araştırmacılar ise wellness teriminin 20. yüzyıldan üç yüz yıl kadar öncesinde
wealnesse ‘iyi sağlık durumu’ olarak kullanıldığı hususunda hemfikir
görünmektedirler. Bugün kullanılmakta olduğu biçemi ile wellness terimi
44
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & WELLNESS
Dunn tarafından ortaya atılan model üzerine inşa olmaktadır. Dunn, ortaya
koyduğu çalışmada, wellness, bireylerin beceri ve yeteneklerini kullanma
potansiyellerini en üst seviyeye yükseltmeye yoğunlaşan bir işlevsellik
metodu olarak tanıtılmıştır.
Wellness teriminin Türk dilindeki karşılığı tarandığında sözlüklerde;
zindelik, sağlık, sıhhat, sağlıklılık, sağlıklı olma gibi kavramlar ile eşleştirildiği
görülmektedir. Türk bilim yazınında ise bu kavramın esenlik, iyi oluş ve iyilik
hali ifadeleri ile açıklandığı izlenmektedir. Bu çalışmada, wellness kavramının
anlamsal karşılığı olarak iyilik hali terimi kullanılacaktır.
Westgate’e göre iyilik hali, sağlıklı olarak nitelenen insanların
işlevselliklerini incelemekle ilişkili bir kavram olmaktadır. Bir diğer ifade ile
iyilik hali, kişinin fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarını anlaması ve hayat tarzını bu
ihtiyaçları karşılamak üzere düzenleme sürecini içeren bir öz bakım
etkinliğidir. Myers, Sweeney ve Witmer’in bakış açısı ile iyilik hali, optimal
seviyede sağlıklı oluşa yönelen, beden, zihin ve ruhun bütünlük kazandığı,
bireysel düzeyde amaçlar edinme ve daha yüksek anlamı olan bir hayatı
sürdürme hedefi içeren, bireysel, toplumsal ve ekolojik bağlamda işlevselliği
simgeleyen bir hayatı devam ettirmedir. Miller ve Foster’in de bildirdiği gibi
ortaya atılan tanımlarda iyilik halinin sıklıkla seçim, süreç ve yaşam biçimi
kavramları ile ilişkilendirildiği görülmektedir. Ayrıca, çok boyutlu bir dokuya
sahip olmasına karşın bütüncül bir yapı arz ettiği; denge ile ilişkilendirildiği ve
yanı sıra öznel, algısal ve görelilik özelliklerini barındırdığı izlenmekte, ek
olarak sağlıklı insanların özelliklerini esas aldığı vurgularına rastlanmaktadır.
İyilik halinin tanımsal içeriği ve neliğinin araştırılması sürecinde iki farklı
bakış açısı yer almaktadır; psikolojik iyilik hali ve öznel iyilik hali. Waterman’a
göre, öznel iyilik hali genel olarak mutluluk, rahatlama ve sorunların göreli
yokluğu bağlamında değerlendirilirken, psikolojik iyilik hali meydan okuma,
çaba gösterme, kişisel gelişim ve büyüme için uğraş içinde olma şeklinde
tanımlanmaktadır.
İyilik halinin geçmişten günümüze değin incelenmesinde bu
kavramının köklerinin Aristo’ya kadar uzandığı görülmektedir. Aristo, insan
davranışının ortaya koyduğu başarının zirvesinde eudaimonizmin yer aldığını
bildirmiştir. Bradburn, Aristo’nun eudaimoni tanımını “mutluluk” olarak
45
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
anlamlandırmış, mutluluğu, süreç değil olumlu ve olumsuz duygu dengesi ve
yaşam doyumunun sonucu olarak yorumlamıştır.
İnsanın asırlar boyunca en temel sorgusu mutluluğun ne olduğu ve
mutluluğa nasıl ulaşılacağı olmuştur. Bu temel sorgu, psikoloji disiplini
öncesinde en fazla din ve felsefe disiplinlerinde konu edilmiştir. Psikoloji ise
medikal ağırlıklı yaklaşımların doğal yansıları sonucu kişilerin psikolojik
rahatsızlıkları olup olmadığı konusuna yoğunlaşmıştır. Bu bağlamda, hasarları
onarmayı ve akıl hastalıklarını iyileştirmeyi çalışmalarının merkezine
yerleştirmiştir. Zamanın değişen görünümü içinde psikoterapi içeriklerine
yönelik eleştirel yorumların çoğalmasıyla Seligman’ın öncülüğünde ortaya
atılan pozitif psikoloji akımı önem kazanmıştır. İyilik haline ilişkin
araştırmaların bu akım ile güç kazandığı dikkat çekici olmuştur.
Ryan ve Deci’ye göre, iyilik halini psikolojik işlevsellik ve hazcılık olmak
üzere iki kaynaktan beslenen akımlar bağlamında incelemek katkı
sağlayıcıdır. Hazcı yaklaşımlar; iyilik halini öznel mutluluk, haz ve doyum
terimleri ile tanımlamaktadır. Bu yaklaşımın ana odağı, yaşanan olumlu
duygular ile yaşam olayları ve farklı yaşam alanlarından alınan doyumdur. Bu
bakış açısında, bireyin kendi belirlediği mutluluk ve yaşam doyumu
standartlarına ilişkin öznel değerlendirmeleri önem taşımaktadır. Psikolojik
işlevsellik yaklaşımları ise iyilik halini anlamlılık, canlılık, gizilgücü ortaya
çıkarma ve kendini gerçekleştirme üzerinden açıklar. Bu bakış açısında, iyilik
halinin ana göstergesi kuramlarda işaret edilen sağlıklı davranış ölçütleridir.
Downie, Tannahill ve Tannahill sağlığın boyutları ile sağlık ve zindelik
ilişkisini incelerken sağlığı olumlu ve olumsuz boyutları ile bir denge sistemi
olarak değerlendirmişlerdir. Bu denge sisteminde sağlığın olumlu boyutunun
en yüksek formu, zindelik ve gerçek iyilik hali olarak ifade edilmiştir. Sağlık
yaşantısının olumsuz boyutu ise hastalık, engellenme, yaralanma, illet ve
rahatsızlık terimleri ile açıklanmıştır. Ryff, iyilik halinin patolojinin yokluğu
anlamını taşımayabileceğini, bilakis iyilik halinin temelinde varolan
potansiyeli olabilen en yüksek seviyede ortaya koyma olduğunun altını
çizmiştir. Ryan ve Deci, temel psikolojik ihtiyaçlar üzerinden yaptığı yorumda;
özerklik, yeterlilik ve ilişki kurma gereksinimlerinin karşılanma becerisini iyilik
hali ile ilişkilendirmiştir.
46
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & WELLNESS
Adams, Bezner ve Steinhardt’ın tanımlarına göre iyilik hali, insan
varlığının fiziksel, tinsel, duygusal, sosyal, psikolojik ve entelektüel
boyutlarının tutarlılık ve denge üzerinde gelişimini destekleyen bir yaşama
şeklidir. Ivey, Ivey, Myers ve Sweeney’in kısa tanımlarında iyilik hali, her
bireyin gerçekleştirme yeterliliği bulunan en uygun sağlık ve refah hali olarak
bildirilmiştir.
Myers Sweeney ve Witmer iyilik hali yüksek bireylerin; tinsellik, değer
duygusu, duyarlılık, denetim duygusu, akılcı inançlar, entelektüel uyarılma,
mizah yetisi, iş doyumu, arkadaşlık ve aşk ilişkileri, cinsel kimlik, öz bakım,
beslenme, sportif etkinliklerde bulunma, stres yönetimi, hobiler gibi temel
konularda da olumlu ve yüksek performans ortaya koyduklarını
belirtmişlerdir.
Bu çalışmada, iyilik halinin Şekil 1’de gösterilen altı farklı boyutu
incelenecektir.
İyilik Hali
Fiziksel
Psikolojik
Duygusal
Sosyal
Entelektüel
Tinsel
İyilik Hali
İyilik Hali
İyilik Hali
İyilik Hali
İyilik Hali
İyilik Hali
Şekil 1: İyilik Hali Boyutları
Fiziksel iyilik hali
Fiziksel iyilik hali, kişinin vücut sağlığına ilişkin olumlu algı ve
beklentileri ile fizyolojik düzeyde iyi oluşunu öne alan tutumları
benimseyerek dengeli beslenme, uygun ve düzenli egzersiz yapma, dinlenme
ve uyku düzenini önemseme, sigara, alkol, madde kullanımı benzeri olumsuz
alışkanlıklardan kaçınma, ihtiyaç duyulan tıbbi desteği talep etme ve
hastalığa maruz kalmamak üzere önlem alma davranışlarını kapsamaktadır.
Adams, Bezner, Garner ve Woodruff’a göre yüksek fiziksel iyilik hali
algısına sahip kişilerin ortak özellikleri aşağıda sunulduğu gibidir;
- Fiziksel bağlamda sağlıklı oluşu destekleyen günlük aktiviteleri daha
ustalıkla gerçekleştirirler.
47
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
- Egzersiz yapma veya sigara içme benzeri davranışlar konusunda daha
sağlıklı karar alabilirler.
- Kendilerine ilişkin fiziksel sağlık hisleri yüksek seyreder.
- Fiziksel görünümlerine ilişkin daha olumlu imgeleri vardır.
Psikolojik iyilik hali
Psikolojik iyilik halinin kavramsal temelinin psikoloji literatüründe yer
bulan “iyimserlik eğilimi” terimine dayandığı bildirilmektedir. Psikolojik iyilik
hali, bireyin yaşamda karşılaştığı tüm olay ve koşulların kendi için olumlu
sonuç doğuracağı yönündeki algısı olarak ifade edilmektedir. Psikolojik iyilik
halinde anahtar rol oynayan kavramlar, insanın gelişimsel süreçlerinde öne
çıkan görev ve güçlüklere, kendini gerçekleştirmeye, olgunlaşmaya, tam
anlamda işlevselliğe veya bireyselliği açıklayıcı klinik verilere ve zihinsel
sağlığın pozitif ölçütlerinin belirleyicilerine işaret eden yaşam boyu gelişim
kuramlarından türetilmiştir.
Adams, Bezner ve Steinhardt psikolojik iyilik hali algısı yüksek olan
kişilerden beklenen özellikleri aşağıda verildiği gibi sıralamışlardır;
- Daha yüksek düzeyde tutarlılık,
- Daha yüksek düzeyde esneklik,
- Hayatın akışı üzerinde daha güçlü bir denetim duygusu,
- Daha yüksek düzeyde iyimserlik,
- Daha yüksek düzeyde fiziksel ve zihinsel sağlık.
Duygusal iyilik hali
İnsan var olduğu ilk günden bu yana çevresi ile etkileşim ve iletişim
içinde olmuştur. Bu etkileşimsel ve iletişimsel süreçlerde, insanı tüm diğer
canlı varlıklardan ayırt edici olan akıl ve irade yetisi duygusal içerikler ile
bütünleşince uyum becerilerinin niteliğini güçlendirmiştir. Uyum ve hayatta
kalma sürecinde bilişsel zeka ve duygular önemli paya sahiptir. Duyguların
yaşamı anlamlandırma, yaşama değer katma, yaşamsal kararları alma ve
uygulama evrelerinde yol gösterici işlev taşıdığı bildirilmektedir.
Mayer, Caruso ve Salowey’in ifadesi ile duygular, kişinin çevre ile
ilişkilerinde karşısına çıkan değişimlere verdiği fizyolojik, bilişsel ve
deneyimsel öğeler içeren tepkilerdir. Bu tepkiler dört bileşen ile karakterize
edilir. İlk bileşen, duyguların farkına varma ve duyguları yüz ifadeleri, beden
48
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & WELLNESS
dili, ses tonu ve içerik yolu ile aktarabilme yeteneğidir. İkincisi, duyguları
tanıma yoluyla ayırt edebilme, üçüncüsü korku, öfke ve mutluluk benzeri
duyguların deneyimler yoluyla anlaşılması, dördüncü ve son bileşen ise,
duygu düzenleme yetisidir.
Duygusal iyilik hali, Öner’in yorumuna göre, bireyin yaşamsal
deneyimlerine bağlı olarak iç dünyasında hareketlenen duyguları
gözlemleyebilme, bu duygular arasında bağ kurabilme, ortaya çıkan bir
duygunun ardı sıra beliren tetikleyici veya söndürücü bileşenler ile birlikte
duyguyu değerlendirebilme, içten dışa doğru yükselen hisleri gerçek ile
uyumlu halde yansıtabilmek olarak da tanımlanabilir. Yine Öner’in ifadesi ile
iç barış, öz saygı, iç denetim odaklılık, içtenlik, duyarlılık, eşduyum, dinginlik
ve umutlu oluş da duygusal iyilik hali kriterleri arasında sayılabilir.
Adams, Bezner, Garner ve Woodruff’a göre, yüksek duygusal iyilik hali
sergileyen kişilerin olası yönelimleri şöyledir;
- Diğerlerinin onay ve güvencesi olmaksızın harekete geçebilme
yeteneği,
- Özkimliğine yönelik açık kavrayış,
- Özyeterlik ve kendinden hoşnutluk,
- Özgüvenli olma.
Sosyal iyilik hali
Sosyal iyilik haline ilişkin alanyazın incelemelerinde “sosyal destek”
temasının öne çıkmakta olduğu gözlemlenmektedir. Harari’nin de vurguladığı
biçimde yapılan çok sayıda tanımın arasından en fazla kabul gören tanımına
değinmek yarar sağlayacaktır. Buna göre, sosyal destek, kişinin çevresi
tarafından sevildiğine, kollandığına, sayıldığına ve değer verildiğine duyduğu
inanç ve bunun yanı sıra karşılıklı iletişim ve zorunluluklar sistemine aidiyet
hissidir. Yapılan bir diğer tanımda, sosyal destek, kişilere gerçek düzeyde
yardım sunma ya da sevildikleri ve korunduklarına inandıkları bir sosyal
sisteme onları bağlama veyahut değerli bir sosyal gruba bağlılık geliştirme
olarak ifade edilmiştir. Bu noktada sosyal desteğin alınan sosyal destek ve
algılanan sosyal destek olmak üzere iki farklı yönde gelişen yardım
davranışlarını kapsadığı söylenebilir. Algılanan destek, bu tür yardım
davranışlarının gereksinim duyulduğunda belireceğine dair inançtır. Alınan
destek ise gerçekleşmiş yardım davranışına atıfta bulunmaktadır.
49
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Adams, Bezner ve Steinhardt tarafından da belirtildiği gibi sosyal
destek ile sağlık arasında anahtar niteliğinde dört bağlantı bulunmaktadır;
- Algılanan sosyal desteğin yeterli olması bireylerin sağlıklarını olumlu
yönde etkilemektedir. Gerek duyulması halinde yeterli destek bulabileceğine
dair düşünce, kişinin içinde yer aldığı sosyal ortamda ne denli kabul gördüğü,
sayıldığı ve sahiplenildiğinin göstergesidir.
- Sosyal desteğin niceliğinden ziyade niteliği önem taşır.
- Aile ve arkadaştan alınan sosyal desteğin taşıdığı önem, destek
ihtiyacını açığa çıkaran duruma göre farklılaşmaktadır.
- Sosyal desteğin karşılıklı olması güzel ve sağlıklı bir ilişki biçimini
ortaya çıkarır.
Entelektüel iyilik hali
Merak, öğrenme ve gelişim ile ilişkili bilişsel yetkinlikleri kuşatan bir
kavram olarak entelektüel iyilik hali zihin ve zihnin doğasına ilişkin
kapasitelere işaret etmektedir. Buna göre, entelektüel iyilik halinin bilişler ile
ilişkili olduğunu söylemek mümkündür. Bu da doğal olarak bireylerin bilme
ve anlam gereksinimleri ve bu gereksinimleri karşılama konusunda ortaya
koydukları zihinsel etkinlikleri içerecektir. Entelektüel iyilik halinin yaratıcı ve
uyarıcı zihinsel etkinlikleri teşvik edici olduğu bildirilmektedir. Entelektüel
düzeyde iyilik, bir bireyin bilgisini geliştirme ve diğerleri ile paylaşma
potansiyelini artırmak üzere sahip olunan kaynakları kullanmayı sağlar.
Zihnin doğasına ait iyilik halinin önemli unsurlarından biri de bilişsel
esnekliktir. Bilişsel esneklik, farklılaşan çevresel koşullar doğrultusunda
bilişleri değiştirebilme yetisi olarak açıklanmaktadır. Stevens’ın ortaya attığı
bir başka tanıma göre, bilişsel esneklik; bireyin belirli yaşantılara uyum
sağlaması, bir düşünceden bir diğer düşünceye geçme yetisi veya değişik
sorunlara çok yönlü stratejiler aracılığı ile yaklaşma yeterliliği olarak da
düşünülebilir. Aşırı disiplinli, aşırı kuralcı tavırların yanı sıra kendi ve tüm
diğerleri için gerçek dışı beklenti kalıpları, sabit ve değişmez değer yargıları
ile sınırlı hoşgörü yaşamı bütüncül biçimde yorumlamaya engel teşkil eder.
Dolayısıyla, olumsuz duygu yükünün düşünsel süreçler üzerinde yarattığı
baskı nedeniyle yaşantılanan gerginlik de artar.
Bilişsel esnekliği yüksek bireyler, zorlayıcı ve uyumsuz düşünceler
yerine daha dengeli ve uyumlu olanları seçme, seçenekler üretme, zor
50
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & WELLNESS
koşullarla başa çıkma yetilerini etkin biçimde işe koşmaktadırlar. Buna ek
olarak, bilişsel esnekliğin bir yan kazanımı olarak yaşanılanları anlamlandırma
ve yaşanılanlar arasında bağ kurma yetilerinin de yüksek olduğu söylenebilir.
Ayrıca, meydana gelenler arasında seçim yapabilme, dolayısıyla muhakeme
etkinliğini diğerlerinin yaşadıkları ve hissettikleriyle bütünleştirme
konusunda da yeterlilik gösterdikleri düşünülmektedir.
Tinsel iyilik hali
Tinsel iyilik hali; birleştirici bir güce duyulan inanç, zihin ve bedeni
bağlayan kuvvet, yaşamın anlamı ve amacı konusundaki farkındalık benzeri
ifadeler ile açıklanmıştır.
“Benim gerçek Öz’üm nedir? Ben kimim?” soruları ile başlayan özdüşünüm Tvorogova’ya göre bir tinsel çalışma olup, bireysel büyümeye katkı
sağlamaktadır. İnsanların sahip oldukları değerler yelpazesi dahilinde seçim
yapmak zorunda olması ve bunları davranış düzenleyici olarak ataması, bir
bağlamda söz konusu seçimin günlük bir egzersiz içinde bireyin kişiliğini
sınamasıdır. Buna göre, bireyin tinsel yolunu bilinçli bir şekilde kendisinin
saptama fırsatı olduğu söylenebilecektir.
Ellison’a göre, tinsel iyilik hali yaşamın ruhsal kalitesi ile dinsel ve
varoluşsal gerçeklikle bağlantılıdır. Karaırmak ise, tinsel iyilik halinin akılcı ve
nesnel kuralların yanında maneviyat, evrendeki bütünlüğe ve birliğe duyulan
inanç, acı tecrübelere rağmen kendini iyi hissetme, hastalıklar sonrası
iyileşme sürecinde takip edilen seçenekler olarak da görülebileceğini
savunmuştur.
Tinsel iyilik hali içindeki bireylerin taşıdığı özellikler, Adams, Bezner,
Garner ve Woodruff tarafından aşağıda sunulduğu biçimde belirtilmiştir;
- Adanmışlık ve içsel ilkelere dayalı bir hayatı kabullenmişlik.
- Hayatını bir gerekçe ve amaca bağlama.
- Etik davranışlara dönük hızla gelişen duyarlılık.
- Yaşamın anlamını görme.
Bu noktada tinsel oluşun, aynı zamanda dinsel bir yaklaşım biçimine
sahip olmakla aynı anlama gelmediğini vurgulayan kuramcılara da yer vermek
doğru olacaktır. Buraya kadar olan aktarılanlarda, tinsellik daha çok Frankl’ın
bakış açısı ile bütünleşik şekilde açıklandığı halde, Karaırmak’ın da Jung’a
51
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
atıfta bulunarak vurguladığı biçimde, kavramın Jung terminolojisi içinde de
yer aldığı bilinmektedir. İnsan sadece psikoseksüel ve psikososyal bir varlık
değil, aynı zamanda psikotinsel bir varlıktır önermesini bir adım daha ileriye
taşıyan Jung, kişilerin yaşadığı tüm sorunların tinsellikle ilişkili olduğu, bireyin
tinsel bir farkındalık yaşamadığı takdirde iyi olamayacağı görüşünü ortaya
atmıştır. Bu bağlamda tinsel boyutun, insanı kavramada fiziksel, duygusal ve
bilişsel boyut ile eşit düzeyde önemli role sahip olduğu söylenebilir.
Stanard, Sadhu ve Painter, insan gelişiminin en üst düzeyinin
yaşamdaki güzelliği ve doğruluğu görmek, birlik olmanın olduğu gibi hayatın
değerini de fark etmek olduğunu savunmuşlardır. Karaırmak’ın ifadesiyle,
insanoğlunun tinsel yönü, bireyin gelişimin en üst seviyesindeki kendini
gerçekleştirmeye kolay ulaşmasını sağlamaktadır.
Spor ve İyilik Halini Konu Edinen Araştırmalar
Egzersiz ve spor psikolojisi alanyazınında iyilik hali kavramını konu
edinen farklı çalışmalar mevcuttur. Bu çalışmalardan bazılarında iyilik hali ile;
başarı hedefi, özgüven ve temel psikolojik gereksinimler (Ak, 2020), tutkunluk
ve mükemmeliyetçilik (Madan, 2019), egzersiz özyeterliği ve psikolojik
ihtiyaçların doyumu (Han, Ha ve Lee, 2019), egzersizde davranışsal
düzenlemeler (Güvendi, Tekkurşun Gönül ve Dal, 2019), düzenli fiziksel
egzersiz (Pekçetin ve Özgü, 2018), iş bağlılığı (Savrun, 2016), yaşam doyumu
(Özen, Doğan ve Konar, 2016), dönüşümsel liderlik (Stenling ve Tafvelin,
2014) ve sporda başa çıkma becerileri (Von Guenther ve Hammermeister,
2007) arasındaki ilişkilerin incelendiği görülmektedir.
Ak’ın basketbol oyuncuları örnekleminde gerçekleştirdiği çalışmasında
ego yönelimi ile görev yönelimi, psikolojik iyi oluş ile yeterlik arasında; görev
yönelimiyle psikolojik iyi oluş, özerklik, yeterlik ve ilişkili olma arasında pozitif
ilişki bulunmuştur.
Madan’ın futbol antrenörleri özelinde gerçekleştirdiği çalışmada
kendine yönelik mükemmeliyetçiliğin iyilik halinin fiziksel, duygusal, sosyal,
psikolojik, manevi ve entelektüel olmak üzere tüm alt boyutlarının yordacısı
olduğu, diğerlerine yönelik mükemmeliyetçiliğin; manevi ve sosyal iyilik
halinin yordayıcısı olduğu, sosyal düzene yönelik mükemmeliyetçiliğin;
duygusal, manevi, sosyal ve psikolojik iyilik halinin yordayıcısı olduğu, uyumlu
tutkunluğun; duygusal, manevi, sosyal, entelektüel ve fiziksel iyilik halinin
52
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & WELLNESS
yordayıcısı olduğu ve son olarak takıntılı tutkunluğun; iyilik halinin alt
boyutlarının tamamının yordayıcısı olduğu tespit edilmiştir.
Han, Ha ve Lee’nin yetişkinler üzerinde yürüttükleri araştırmada ise
egzersizde psikolojik ihtiyaç doyumu ile egzersiz özyeterliği arasındaki
ilişkinin yetişkinlerin sağlığını etkileyen faktörler arasında yer aldığı
bildirilmiştir.
Güvendi, Tekkurşun Gönül ve Dal, spor bilimleri fakülteleri
öğrencilerini inceledikleri araştırmalarında, egzersizde davranışsal
düzenlemeler ölçeği güdülenmeme alt boyutu ile fiziksel iyilik hali negatif
yönde; dışsal düzenleme ile ruhani iyilik hali arasında pozitif yönde düşük
düzeyde anlamlı ilişki olduğunu ortaya koymuşlardır. Araştırmada
öğrencilerin yaşadığı yere göre, içe atımla düzenleme ve sosyal iyilik hali
arasında da anlamlı farklılık bulunmuştur. Yaşanılan yerin, egzersize katılım
motivasyonu ve iyilik halini etkilediği, ailesi ile birlikte yaşayanların daha
sosyal oldukları saptanmıştır. Bu araştırmanın bir diğer bulgusu, öğrencilerin
egzersiz yapmaları ile ilgili olumlu algı oluşturmaları ve egzersiz katılımları
artış gösterdikçe fiziksel sağlıkları artmakta olduğunu göstermiştir.
Bir diğer çalışmada Pekçetin ve Özgü, düzenli fiziksel egzersizin yaşamı
anlamlandırma ve hedef odaklı olma ile duygusal ve fiziksel iyilik haline pozitif
yönde katkı sağladığını bulgulamışlardır.
Savrun tarafından tenis antrenörleri üzerinde yapılan bir diğer
araştırmada iyilik hali ile iş bağlılığı arasında pozitif yönlü ilişkiler bulunduğu
görülmüştür. Yine bu çalışmanın sonuçlarına göre, yaşamsal iyilik hali,
psikolojik iyilik hali ve işyeri iyilik hali olmak üzere ele alınan tüm iyilik hali
boyutları ile işe adanma, yoğunlaşma ve işe istek duyma olmak üzere tüm iş
bağlılığı alt boyutları arasında anlamlı ilişkiler bulunmuştur.
Özen, Doğan ve Konar’ın tekerlekli sandalye basketbolcuları özelinde
gerçekleştirdiği çalışmada, katılımcıların yüksek düzeyde iyilik hali ve yaşam
doyumuna sahip oldukları bulgulanmıştır. Ayrıca, araştırma grubunda yer
alan sporcuların fiziksel iyilik hali düzeylerinin diğer iyilik hali boyutlarına göre
daha düşük olduğu bildirilmiştir. Araştırmada elde edilen bir diğer sonuca
göre, tekerlekli sandalye basketbol oyuncularının iyilik hali algılarının ve
yaşam doyumu düzeylerinin cinsiyet ve yaş değişkenlerine göre
farklılaşmadığı, sporcuların performans gösterdikleri spor kulüplerine
53
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
katıldıkları ilk senelerden itibaren yüksek seyrettiği, ek olarak bu algının
ilerleyen yıllar boyunca sürdüğü ortaya çıkmıştır.
Stenling ve Tafvelin tarafından yürütülen 184 florbol sporcusunun yer
aldığı çalışmada algılanan dönüşümsel liderlik, memnuniyet ihtiyacı ve iyilik
hali arasında pozitif yönlü ilişkiler olduğu rapor edilmiştir. Bu çalışmada,
dönüşümsel liderliğin sporcuların iyilik hali üzerindeki olumlu etkisinin,
sporcuların memnuniyetlerine aracılık ettiği de ortaya konmuştur.
Von Guenther ve Hammermeister’in üniversite öğrencisi sporcular
örnekleminde yürüttükleri çalışmada sportif başa çıkma ile iyilik hali
arasındaki ilişki incelenmiştir. Sonuçlar, iyilik halinin tüm alt boyutlarında
yüksek puan alanların sportif başa çıkma yeteneklerinin daha yüksek
olduğunu ortaya koymuştur. Söz konusu çalışmada, yüksek iyilik haline sahip
erkek sporcuların eğitilebilirlik, konsantrasyon, hedef belirleme/zihinsel
hazırlık ve baskı ile mücadelede de yüksek puan aldıkları belirlenmiştir. Aynı
çalışmada, yüksek iyilik hali sergileyen kadın sporcuların eğitilebilirlik,
konsantrasyon, hedef belirleme/zihinsel hazırlık ve endişesizlik puanlarının
da yüksek olduğu bildirilmiştir.
Son Olarak…
İyilik hali, bireyin bedensel, zihinsel, duygusal, sosyal ve tinsel
boyutlarda işlevselliğinin artırılmasını ilham eden bir yaşam biçimi olarak
değerlendirilmektedir. İnsan varlığının çok boyutlu yapısına olumlu yönde
etki ederek, onun fiziksel, zihinsel ve toplumsal iyilik halini güçlendiren
etmenlerden birinin de spor aktiviteleri olduğu bildirilmektedir. Sportif
etkinlikler sağlık, zindelik, güzellik, rahatlık, esneklik, beğenilirlik, mutluluk,
sevgi ve kişilerarası etkileşimi güçlendirmede önemli bir araç olmaktadır.
Fiziksel aktivite yapma alışkanlığının inşası çocukluk yıllarında
başlamaktadır. Erci, Kılıç ve Adıbelli’nin de vurguladığı gibi fiziksel aktivite
büyüme sürecindeki çocuklar için salt fiziksel iyilik ve gelişim amacıyla değil,
aynı zamanda sağlıklı bir kişilik gelişimi ve ruh sağlığı açısından da gerekli
olmaktadır.
Bireyleri egzersiz ve spor ortamlarına yakınlaştırabilmeyi ilham edici
düzenlemeler arasında, egzersiz, spor ve fiziksel aktiviteye ilişkin bilinçliliği
yükseltme, sağlıklı yaşam biçimi davranışlarını geliştirmeyi özendirme,
54
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & WELLNESS
çevreyi düzenleme, değişim için engelleri yönetme ve davranış değişikliğini
sürdürmenin bir seçenek olduğu düşünülmektedir.
Sağlıklı yaşam anlayışının gün geçtikçe artan oranlarda benimsendiği
izleniyor olsa da hali hazırda çağdaş yaşamın yüklediği sorumluluklar,
teknolojinin getirdiği yenilikler, iş dünyasına egemen olan farklılaşmalar,
serbest zamanı değerlendirme olanaklarının ulaşılabilirliği konusundaki
algılar ve yanı sıra kaynağını çeşitli toplumsal ve küresel etkilerden alan
dalgalanmalar bireylerin egzersiz ve spor davranışlarını sürdürmelerinde
sınırlar oluşturabilmektedir. Bu bağlamda, işaret edilen sınırların aşılmasında
ve farklı yaş, cinsiyet ve sağlık yaşantısı içinde olan çok sayıda bireye
ulaşılması yönünde atılacak adımların ses getireceği kanısı taşınmaktadır.
BÖLÜM KAYNAKLAR
Adams, T., Bezner, J., Garner, L., & Woodruff, S. (1998). Construct validation
of the perceived wellness survey. American Journal of Health Studies,
14(4), 212-219.
Adams, T., Bezner, J., & Steinhardt, M. (1997). The conceptualization and
measurement of perceived wellness: Integrating balance across and
within dimensions. American Journal of Health Promotion, 11(3), 208218.
Ak, S. (2020). Başarı hedefleri üzerine bir inceleme: Basketbol oyuncularının
kendine güvenini, psikolojik temel gereksinimlerini ve iyi oluşunu nasıl
etkiler?. Yüksek lisans tezi, Ege Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü,
Sporda Psiko-Sosyal Alanlar Anabilim Dalı, İzmir.
Aristoteles. (1999). Ἠθικὰ Εὐδήμεια Çeviren: Saffet B. Eudemos’a Etik.
Ankara: Dost Kitabevi.
Bradburn, N. M. (1969). The structure of psychological well-being. Oxford,
England: Aldine.
Downie R. S., Tannahill, C. & Tannahill, A. (1996). Health promotion: Models
and values. 2nd ed. New York: Oxford University Press.
Dunn, H L. (1961). High level wellness. Washington, DC: Mt Vernon.
Eberle, B. (2004). Wellness und gesundheit als marketingimpuls: Wie Sie den
megatrend für Ihre produkte nutzen. Frankfurt: Redline Wirtschaft.
Ellison, L. L. (2006). The spiritual well-being scale. Marshall University News
Notes. 44(1).
55
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Erci, B., Kılıç, D. ve Adıbelli, D. (2018). Yaşam boyu sağlığı geliştirme. Elazığ:
Anadolu Nobel Tıp Kitabevleri.
Frankl, E. V. (2006). Man’s search for meaning. 5th ed. Boston: Beacon Press.
Güvendi, B., Tekkurşun Demir, G. ve Dal, S. (2019). Egzersizde davranışsal
(motivasyonel) düzenlemeler ile wellness algısı: Spor bilimleri fakültesi
öğrencileri örneği. Social Sciences, 14(3), 653-666.
Han, S. M., Ha, Y., & Lee, J. S. (2019). The effects of self-efficacy for exercise,
psychological need satisfaction in exercise on the wellness among
adults. Journal of Digital Convergence, 17(6), 279-286.
Harari, M. J. (2002). A psychometric investigation of a model-based measure
of perceived wellness. Doctorate Thesis. University of Akron,
Department of Psychology, Ohio, Akron.
Hertel, L. (2003). Der große Wellness-guide. Düsseldorf: Vehling Verlag.
Homann, R. (2002). Die zukunft des tourismus: Eine studie des
zukunftsinstituts von Matthias Horx. Kelkheim: Zukunftsinstitute
GmBH.
Ivey, A. E., Ivey, B. I., Myers, J. F., & Sweeney, T. J. (2013). Developmental
counseling and therapy: Promoting wellness over lifespan. Edt. Korkut
Owen, F. Gelişimsel Psikolojik Danışma ve Terapi: Yaşam Boyu İyilik
Halini Arttırmak. Ankara: Türk PDRDER Yayınları.
Jung, C. G. (2006). Analytical Psychology. Çev.: Gürol E. Analitik Psikoloji. 2.
basım. İstanbul: Cem Yayınevi.
Karaırmak, Ö. (2014). Tinsel anlayışın psikolojik danışmadaki rolü. Türk
Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi, 3(22): 45-55.
Lanz-Kaufmann, E. (2002). Wellness-tourismus. entscheidungsgrundlage für
investitionen und qualitätsverbesserungen. Bern: Forschungsinstitut
für Freizeit und Tourismus (FIF) der Universität Bern.
Madan, M. (2019). Futbol antrenörlerinde tutkunluk, mükemmeliyetçilik ve
esenlik arasındaki ilişkinin incelenmesi. Yüksek Lisans Tezi, Marmara
Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Beden Eğitimi ve Spor Anabilim
Dalı, İstanbul.
Mayer, J. D., Caruso, D. R., & Salowey, P. (2000). Emotional intelligence meets
traditional standards for an intelligence. Intelligence, 27(4), 267-298.
56
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & WELLNESS
Miller, G., & Foster, L. T. (2010). Critical synthesis of wellness literature.
University of Victoria, Faculty of Human and Social Development &
Department of Geography.
Myers, J. E., Sweeney, T. J., & Witmer, J. M. (2000). The wheel of wellness
counseling for wellness: A holistic model for treatment planning.
Journal of Counseling & Development, 78(3), 251-266.
Öner, Ç. (2015). Yoganın kadın sporcular ile işkadınlarında psikolojik esenlik
düzeyine etkisinin incelenmesi. Doktora tezi, Marmara Üniversitesi,
Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Beden Eğitimi ve Spor Anabilim Dalı, İstanbul.
Özen,
G., Doğan H. ve Konar, N. (2016). Tekerlekli sandalye
basketbolcularının esenlik algısı ve yaşam doyum düzeyinin
incelenmesi. Marmara Üniversitesi Spor Bilimleri Dergisi, 1(2), 15-29.
Ryan, R. M., & Deci, E. L. (2001). On happiness and human potentials: A
review of research on hedonic and eudaimonic well-being. Annual
Review of Psychology, 52(1), 141-166.
Ryff, C. D. (1989). Happiness is everything, or is it? Explorations on the
meaning of psychological well-being. Journal of Personality and Social
Psychology, 57(6), 1069-1081.
Pekçetin, S., Özgü, İ. (2018). Düzenli fiziksel egzersizin üniversite
öğrencilerinin iyilik haline etkisi. Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri
Fakültesi Dergisi, 5(2), 31-39.
Savrun, D. M. (2016). Tenis antrenörlerinin iyi oluş (well-beıng) durumlarının
iş bağlılığına etkisinin incelenmesi. Yüksek lisans tezi, Anadolu
Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Beden Eğitimi ve Spor Anabilim
Dalı, Eskişehir.
Scheftschik, A. (2003). Wellness lernen: Freizeitdidaktik
gesundheitsbildung. Hamburg: Verlag Dr. Kovač.
in
der
Seligman, M. E. P. (2002). Positive psychology, positive prevention, and
positive therapy. In C. R. Snyder & S. J. Lopez (Eds.), Handbook of
positive psychology (pp. 3-9). New York, NY: Oxford University Press.
Stanard, R. P., Sandhu, D. S., & Painter, L. C. (2000). Assessment of spirituality
in counseling. Journal of Counseling and Development: JCD, 78(2): 204.
Stenling, A., & Tafvelin, S. (2014). Transformational leadership and well-being
in sports: The mediating role of need satisfaction. Journal of Applied
Sport Psychology, 26(2), 182-196.
57
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Stevens, A. D. (2009). Social problem-solving and cognitive flexibility:
Relations to social skills and problem behavior of at-risk young
children. Unpublished doctoral thesis. Available from ProOuest
Dissertations and Theses database. (UMI No. 3359050).
Tvorogova, N. D. (2011). Spiritual well-being. Psychology in Russia: State of
the Art, 4, 193-213.
Von Guenthner, S., & Hammermeister, J. (2007). Exploring relations of
wellness and athletic coping skills of collegiate athletes: Implications
for sport performance. Psychological Reports, 101(3), 1043-1049.
Waterman, A. S. (1993). Two conceptions of happiness: Contrasts of personal
expressiveness (eudaimonia) and hedonic enjoyment. Journal of
Personality and Social Psychology, 64(4), 678.
Westgate, C. E. (1996). Spiritual wellness and depression. Journal of
Counseling and Development, 75(1): 26-35.
58
SPORUN KAVRAMSAL
TEMELLERİ-5
SPOR & REHABİLİTASYON
Yazar
Uzm. Gülcan BAYINDIRLI
1
5. Bölüm
1
Nevşehir Bakım Rehabilitasyon ve Aile Danışma Merkezi,
Nevşehir/TÜRKİYE.
https://orcid.org/0000-0002-2603-7958
glcnbyndrl@gmail.com
59
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
REHABİLİTASYONUN TANIMI
Rehabilitasyon, çok geniş kapsamlı bir terim olup, ‘’kaybedilen
fonksiyonların yeniden kazandırılması’’ anlamını ifade eder. Rehabilitasyon,
daha önceleri ‘sakatlıkların tıbbi tedavisi’ olarak tanımlanmakta iken, daha
sonra bu tanımın kapsamı gelişmelere bağlı olarak genişletildi.
Rehabilitasyon, genel olarak yalnızca ‘’yaralanma sonrası uygulanan’’ bir
süreç olarak algılanmaktadır. Halbuki, rehabilitasyon ekibince bu süreç aynı
zamanda, yaralanmaların önlenmesi, sayıca ve şiddette azaltıcı etki gösteren
koruyucu bir yöntem olarak da yorumlanmaktadır. Rehabilitasyon, kas
tonusu, kuvveti ve yapısı üzerinde potansiyel olarak zararlı etkileri olan uzun
süreli hareketsizleştirmeyi önlemek amacıyla aktif bir rehabilitasyon
modeline dayanmaktadır.
Güncel olarak, hastalıkların, sakatlıkların, yaşanan hasarların; medikal,
cerrahi, manuel teknikler ve yardımcı cihazlar kullanılarak travmayı kısmen
ya da tamamen onarmak ve hastayı ruhen bedenen ve sosyal yönden,
bağımsız kılmak adına yapılan tüm uygulamalara rehabilitasyon adı
verilmektedir. Rehabilitasyon uygulamaları bir tek kişi tarafından değil,
multidisipliner bir olgu olduğu için bir ekip tarafından yürütülmelidir.
Rehabilitasyon ekibi, fiziksel tıp ve rehabilitasyon uzmanı, nörolog,
psikiyatrist ve ortopedist gibi tıp uzmanları ve fizyoterapist, spor antrenörü,
konuşma terapisti, mesleki danışman ve psikolog gibi hekim olmayan sağlık
profesyonellerinden oluşabilmektedir.
SPOR VE REHABİLİTASYON İLİŞKİSİ
Sporun dünya çapında giderek artan popülaritesi, "spor endüstrisini"
sporcular için son derece rekabetçi ve mali açıdan kazançlı hale getirdi ve
birçok sporcu elit profesyonellik için çabaladı. Sonuç olarak sporun fiziksel ve
duygusal yükünü yoğunlaştırdı, gerekli eğitim ve uygulama rejimlerini artırdı
ve bu arayışa dahil olanları daha yüksek bir yaralanma riskine maruz
bıraktı. Modern rekabetçi sporda, sakatlanan sporcular mümkün olduğu
kadar erken rekabete dönme baskısı altındadır ve bu genellikle hem sporcu
hem de takım yönetimi için bir taleptir. Sporcular ayrıca son derece rekabetçi
senaryo nedeniyle takımdaki yerlerini kaybetme dezavantajına da sahiptir ve
doğal olarak geri dönüş için daha yüksek baskılara maruz kalırlar. Bu nedenle,
60
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & REHABİLİTASYON
yaralanma sonrası geleneksel rehabilitasyona kıyasla, spor yaralanmaları
rehabilitasyonu daha fazla bakım gerektirir.
Ciddi spor yaralanmaları yaşayan sporcunun daha sonra yeniden aktif
spor yaşantısına kavuşmasını belirleyen en önemli unsurların başında erken
başlanan bir rehabilitasyon programı gelir. Yaralanmadan sonra birkaç gün
için dahi olsa, sportif etkinliklerden uzak kalan bir sporcuda güç, kuvvet,
esneklik, koordinasyon ve dayanıklılık yönünden kayıplar görülebilmektedir.
Bu yüzden en kısa zamanda sporcunun karşılaştığı bu kayıpları yerine koymak
adına
egzersiz
ve
rehabilitasyon
programlarına
başlatılması
amaçlanmaktadır.
Spor yaralanmalarından sonra sporcunun inaktif bir sürece girmesi
güç, kuvvet, dayanıklılık, esneklik ve koordinasyon açısından gerilemelere
neden olabileceğinden, rehabilitasyonun gereklerine uyum ve elde edilecek
başarı, spor hekimliği ekibi ile sporcunun işbirliğine dayanmaktadır.
Sporcuların planlanan tedaviye uyum sağlamaları bazen bilişsel, emosyonel
ve davranışsal sorunlar nedeniyle güç olabilmektedir. Spor hekimliği ekibi
rehabilitasyondaki becerilerini aynı zamanda sporcunun endişelerini
gidermede de kullanmalıdır.
Rehabilitasyonun başarısı doğru ve ayırıcı tanıya, spor hekimliği
ekibinin iletişim ve işbirliğine bağlıdır. Yaralanmanın tipi, uygulanan cerrahi
tedavinin ayrıntıları, tanısal testlerin sonuçları, hastanın doku bütünlüğü ve
kalitesi ile tıbbi ekibin, sporcunun tedavisi konusundaki beklentileri ekip
tarafından paylaşılırsa tedavide başarıyı yakalama olanağı artmaktadır.
Bazen sporcular bilişsel sorunlar yaşadıklarından verilen tedavileri
yerine getirmede sıkıntılar yaşamaktadırlar. Örneğin, sporcuların
yaralanmanın doğası, verilen tedavinin hedefleri ve iyileşme sürecinin
prognozu konularını kavramaları gerekmektedir. Yine, kaygı, suçlama,
suçluluk ve öfke gibi duygusal sorunlarla baş etmek zorundadırlar. Ayrıca,
mevcut durumları ile nasıl mücadele edecekleri gibi davranışsal sorunlarla da
karşılaşabilmektedirler. Sportif rehabilitasyon ile uğraşan spor hekimliği
ekibi, bilgi ve becerilerini sporcuların tedavi ve sonuçları hakkındaki
kaygılarını gidermede de kullanmalıdır. Yaralanmış sporcuların içinde
bulundukları durumun getireceği sonuçlar konusunda bilgilendirilmesi çoğu
zaman rehabilitasyonun ilk basamağını oluşturmaktadır. Ekip, en yüksek
61
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
verimi alabilmek için rehabilitasyon sürecinde psikolojik ve fiziksel
rehabilitasyonu birlikte yürütmelidir.
Bir spor yaralanmasından sonra rehabilitasyon, tam iyileşmeyi
sağlamak, spordan ayrılma süresini en aza indirmek ve yeniden yaralanmayı
önlemek için çok önemli bir husustur. Modern rehabilitasyon yöntemleri,
geleneksel yönetim protokollerini aşmıştır. Aynı zamanda sporcunun ve tüm
rehabilitasyon ekibinin eşit katılımını talep eden aktif bir rehabilitasyon
çerçevesine dayanmaktadır. En erken spora dönüşü sağlamak için
girişimlerde bulunulur ve spor klinisyenleri rekabete güvenli bir şekilde geri
dönüşten sorumlu olsalar bile, sporcunun son söze sahip olduğunu
hatırlamak önemlidir.
SPOR YARALANMALARI
Spor yaralanmaları makrotravmatik veya mikrotravmatik nedenlerle
ortaya çıkan akut veya kronik yaralanmalar olabilir. Makrotravmatik
yaralanmalar ani ve direk travmalarla hemen fark edilebilen hasara yol
açarlar. Zorlanmalar, burkulmalar, çıkıklar ve kırıklar bu grubun içinde ele
alınmaktadır. Mikrotravmatik yaralanmalar ise aşırı kullanım yaralanmaları
olarak bilinir ve hem çocuk hem de yetişkin sporcularda sıklıkla ortaya
çıkabilirler.
Kas zorlanmaları yüksek şiddetli sprint gerektiren spor dallarında daha
sık görülmektedir. Tüm spor yaralanmaları içinde spora dönüş sonrasında
tekrarlama oranı en yüksek olan yaralanmalar kassal zorlanmalardır. En sık
görülen kassal yaralanma olan hamstring zorlanmaları profesyonel
futbolcularda yaklaşık %12 oranında tekrarlamaktadır. Genel olarak spora
dönüş için uygun zamanın performansın optimale geldiği, yeniden yaralanma
riskinin en aza indirildiği zaman olduğu kabul edilmektedir.
Hootman ve ark. ABD'de 15 farklı spor dalında kolej sporcuları
gözlemledi. Elde ettikleri sonuçlar, alt ekstremite yaralanmalarının tüm spor
yaralanmalarının >%50'sinden sorumlu olduğu, diz ve ayak bileğinin ağırlıklı
olarak dahil olduğu sonucuna varmıştır. Yaralanmaların çoğu temas
yaralanmalarıydı ve yarışma sırasında antrenman yaralanmalarına kıyasla
önemli ölçüde daha yüksek sayılar gözlendi. 15 spor dalından futbolun
(Gridiron) en yüksek yaralanma oranına sahip olduğunu ve rekabetçi güreşin
ikinci büyük olduğunu analiz ettiler. Yazarlar ayrıca, 16 yıllık dönemde, artan
62
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & REHABİLİTASYON
fiziksel talep, katılım ve kural değişikliğinin yaralanma eğilimleri üzerinde
önemli bir etkiye sahip olduğunu gözlemlediler.
REHABİLİTASYON PLANLAMASININ AMAÇLARI
Birincil amaç, yaralanma öncesi fiziksel ve duygusal düzeyde spora
geri dönmek ve yeniden yaralanmayı önlemektir. Tercihen katılım öncesi
belgelenen temel ölçüleri ve oyuncu niteliklerini kullanarak, oyuncunun
olmasını istediğiniz yerden geriye doğru çalışarak, bir nihai hedefe sahip
olmak önemlidir. Rehabilitasyon programındaki kilit noktalar planlanmalı ve
taslak haline getirilmelidir. Yaralanmaya özgü rehabilitasyona ek olarak, risk
faktörlerini ortadan kaldırmak ve ilk etapta yaralanmanın neden meydana
geldiğini belirlemek önemlidir.
Spor yaralanması sonrası rehabilitasyonun yararları aşağıdaki
maddeleri içermekle birlikte yalnızca bunlarla sınırlı kalmamaktadır;
-Ağrısız ve tam eklem hareket açıklığına (ROM) kavuşturmak
-Fonksiyonel kuvvetin yerine getirilmesi
-Ağrı ve duyu yitimi gibi durumların azaltılması veya tamamen ortadan
kaldırılması
-İnflamasyonun azaltılması veya giderilmesi
-Propriyosepsiyonun geliştirilmesi
- Postüral stabilite ve kontrolün geliştirilmesi
-Yürüyüş paterninin düzeltilmesi
-Mevcut yaralanma ve olası yaralanmalar konusunda farkındalığın
artırılması ve eğitim
-Kardiyovasküler fonksiyonun geliştirilmesi
İkinci amaç olarak sporcunun işlevi ve performansı yaralanma öncesi
seviyeye geri getirmektir. Bunun için, mümkün olduğunca çok sayıda
sporcuda temel verilere sahip olmak önemlidir, bu da sporcuların rutin
taramasının ve fiziksel durumlarının belgelenmesinin önemini gösterir. Güç
ve şartlanma, yeniden yaralanma için önleyici tedbirleri hesaba katmamız
gerektiğinden, yaralanma öncesinde olduğundan biraz daha yüksek bir güç,
kuvvet ve dayanıklılık elde etmeyi amaçlamalıdır.
63
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Üçüncü amacımız yeniden yaralanma risklerini en aza indirmektir.
Yaralanma, yeniden yaralanma için en büyük risk faktörüdür. Sporcular
tekrar yarışmaya başladığında dikkatli izleme gereklidir. Rekabete dönen
oyuncular üzerindeki fiziksel yükü izlemenin önemi daha sonra gözden
geçirmede vurgulanmıştır ve ayrıca, akut kronik iş yükü oranının izlenmesi
üzerine okuma şiddetle tavsiye edilir. Sporcular üzerindeki fiziksel iş yükünün
izlenmesi, klinisyenlerin spora optimum dönüşü belirlemesine yardımcı
olurken, minimum yeniden yaralanma riski sağlar.
Son olarak sporcu için spora güvenli dönüş süreci başlatılır. Spora
dönüş, rehabilitasyon ekibinin farklı üyeleri tarafından farklı
yorumlanabilir; bu nedenle, klinisyenin sporcunun hangi kapasiteyle geri
döneceğini belirlemesi gerekir. Rehabilitasyondan rekabete kademeli olarak
geçiş yapılır, böylece sporcuların geri döner dönmez hemen sakatlanma riski
ortadan kaldırılır. Oyuncunun, maç gününden birkaç gün önce takımla tam
bir antrenman seansını tamamlaması ve antrenman boyunca semptomsuz
olması gerekir. Örneğin, alt ekstremite sakatlığından geri dönen bir kaleci
bütün bir oyun oynayabilirken, aynı sakatlığa sahip bir pivot forvet sınırlı oyun
süresiyle karşılaşabilir. Benzer şekilde, omuz yaralanması olan bir kaleci,
omuz sakatlığı olan bir merkez forvet ile karşılaştırıldığında rekabete farklı
geçişlere sahip olacaktır. Bu, sporcular için bireyselleştirilmiş ve özel olarak
tasarlanmış bir rehabilitasyon yaklaşımı argümanını daha da güçlendirir.
Sporcularla çalışan rehabilitasyon ekibinin sporun fiziksel psikolojik
istemleri konusunda bilgi sahibi olması gerekmektedir. Bir sporcu söz konusu
olduğunda, ayak bileği burkulması sadece basit bir ayak bileği burkulması
değildir. Ligamentin anatomisini bilmek ve basit birkaç egzersiz önermekten
ötesi gerekmektedir. Sporcu rehabilitasyonu ile uğraşan ekibin şu önemli
konuları dikkate alması gerekmektedir.
1.
2.
olmak
3.
4.
5.
bilmek
Spor dalları ve özellikleri hakkında bilgi sahibi olmak
Değişik sporların biyomekaniği ve patomekaniği konusunda bilgili
Sporda kullanılan koruyucu malzemeler konusunda bilgi sahibi olmak
Sporun gerektirdiği fizyolojik özellikler konusunda bilgili olmak
Çocukluk çağı ve yetişkin spor yaralanmaları arasındaki farklılıkları
64
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & REHABİLİTASYON
6.
bilmek
7.
olmak
8.
9.
Yaralanmalardan korunma programlarını ve spora dönüş kriterlerini
Spora katılım öncesi muayene ve değerlendirmeler konusunda bilgili
Spordan men etme kriterlerini bilmek
Acil müdahale konusunda yetkin olmak
Spora dönüş aşaması bazen karmaşık bir süreç gibi görünebilmektedir.
Çünkü sporcu, ailesi, antrenörler, aile hekimi ve diğerleri de bu sürece dahil
olan kişilerdir. Başarılı bir spor dönüş sürecinin anahtarı da karar sürecine
tüm ilgili kişileri dahil etmektedir. Tedaviyi yürüten hekimin dikkat etmesi
gereken şey, spora dönüş kararını verirken sporcunun kesinlikle bundan zarar
görmeyeceğine ve en üst düzeyde performans gösterebilecek durumda
olduğundan emin olması gerektiğidir.
Spor yaralanmalarının tedavisinde hedef sportif fonksiyonun mümkün
olan en kısa zamanda en üst düzeye ulaştırılmasıdır.
Sporcunun yeniden aktif spor yaşantısına devam edebilmesi için
yaralanma sonrası uygun sportif rehabilitasyon programının uygulanması
gerekir. Bu programın kişiye özgü olması, rehabilitasyon kurallarına uyularak
planlanması ve rehabilitasyonun tüm aşamalarını içermesi spora dönüşü
sağlayan en önemli etkenlerdir.
SPOR YARALANMALARINDA REHABİLİTASYON SÜRECİ
Herhangi bir sakatlanma ya da geçirilen bir hastalıktan sonra yaşanan,
sporcunun kas iskelet sistemi fonksiyonlarında görülen hasarın en hızlı
şekilde tedavi edilmesi ve sporcunun optimum performansına ulaşması için
planlanan süreçtir.
Rehabilitasyonun baştaki amaçlarından ilki, sporcunun yaşadığı
sakatlanma olayına müdahale etmek ve eski performansına ulaşmasına
yardımcı olmaktır. Böylece travmadan sonra sporcunun yaşadığı olumsuz
durumdan en az şekilde etkilenmesine ve yaşanacak hareket sınırlılığına bağlı
ortaya çıkan sorunlara çözüm bulmaktır.
Multidisipliner bir rehabilitasyon programını hazırlarken hasar gören
bölge, spor branşının niteliği, sporcunun yaşı, performans düzeyi ve
65
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
travmadan sonra yaşanabilecek güç ve biyomotor fonksiyonların gerilemesi
gibi unsurlar göz önünde bulundurulmalıdır.
Bu esaslara göre düzenlenecek olan bir rehabilitasyon programının
başlıca maddeleri şunlardır:
1-Enflamasyonun Önlenmesi: Sakatlanan bölgede, travmadan itibaren
erken dönemde ağrı, ödem, akıntı ateş ile beraber bazı belirtiler
gözlenecektir. Sakatlanmadan sonra o bölgeye, buz basıncı uygulayarak ağrı
ve inflamasyonun gelişmesi önlenmeye çalışılır.
2-Eklemlerin hareket yeteneğinin kendi sınırları içinde tutulması:
Sakatlanmadan sonraki süreçte, en çok dikkat edilmesi gereken bir diğer
konu da eklemlerin hareketlerinin optimum sınırlarda korunmaya
çalışılmasıdır. Tespitten sonra, aktif eklem hareketlerine geçilir. Aktif hareket
uygulanamıyor ise her gün belli aralıklarla pasif eklem hareketlerin
uygulanması gerekir.
3-Kas Kuvvetinin Korunması: Sakatlanma sonrası kasların eski güç
formlarına ulaştırmak rehabilitasyonun önemli amaçlarındandır. Normal
eklem hareket kapasitesinin en az %75’ine ulaşmadan güçlendirme
programlarına geçilmemelidir. Sporcunun yalnızca herhangi küçük bir kısmı
hasar görmüş olsa da programa sporcunun tüm bedeni dahil edilmelidir.
Aktif ya da pasif ağırlık eğitimi uygulamaları adına American College of
Sports Medicine (ACSM) tarafından önerilenler:
1. Sporcuların programdan sıkılmaması için eğitimler 1 en fazla 1 saat
sürmelidir.
2. Büyük kas grupları için egzersizler 8-10 tekrardan oluşmalıdır.
3. Sporcu yorulana kadar 8–12 tekrardan oluşan 1 set yapılmalıdır.
4. Çok set, fazla kuvvet oluşturmasına rağmen; gelişimi yavaşlatır.
5. Her hafta en az 2 gün egzersiz uygulanmalıdır.
6. Sporcunun niteliğine ve yaşına göre özel egzersiz yöntemleri
seçilebilir.
7. Eklem hareket egzersizleri uygulanırken ağrı yaşanmamasına özen
gösterilmelidir.
8. Egzersiz uygulanırken mutlaka uzman kontrolü olmalıdır.
66
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & REHABİLİTASYON
9. Sporcunun solunum hızının ve derinliğinin egzersiz sırasında
optimum sınırlarda olmasına dikkat edilir.
10. Egzersiz sırasında hareketleri uygularken yardımcı olması adına bir
kişi seçilir.
ACSM’nin ısınma hareketleri için önerdiği bazı noktalar:
1. Asıl çalışma egzersizine geçmeden önce ağırlık kullanmadan 12-15
tekrar yaparak 5 dk boyunca dinlenilmelidir.
2. Kişiye özel bazı ısınma tekniklerinin uygulanması daha etkilidir.
3. Aşırı tekrar içeren egzersizler uygulanacaksa ısınmaya gerek
duyulmaz.
4. Kaslar ve eklemler sakatlanmaya meyilli ise mutlaka egzersiz
arasında bir ısınma daha uygulanır.
4-Kişiye Özel Becerilerin Geliştirilmesi: Rehabilitasyonun önemli
amaçlarından bir diğeri de kişiye özgü yeteneklerin geliştirilmesidir Sporcuda
sakatlık, kişiyi var olan performansından geriye gitmesine yol açar ve bazı
kayıplar oluşturur. Kayıpların önlenmesi için;
a) Vücuttaki sağlıklı olan bölümlerin geliştirilmesine ve hareketliliğine
devam edilmesi,
b) Sakatlanan bölgenin iyileştirilmesinde fonksiyonel ve özgün
egzersizlere yer verilmesi önemlidir
5-Nöromüsküler Rehabilitasyon: sporcunun yalnızca kuvvetlenmesi
değil nörolojik olarak güçlenmesi de rehabilitasyon sürecinin içindedir. Eklem
hareketlerinin zarar görmemesi için PNF uygulaması sürecin başından
itibaren kullanılır (Proprioseptif Nöromüsküler Fasilitasyon). Sporcuda denge
ve koordinasyonu geliştirmek, kas kuvvetini, esnekliğini güçlendirmek için
kullanılan özel yönteme PNF denir. Egzersiz programları kişiye özel bireysel
olarak hazırlanmalıdır.
❖ Bandaj Tekniği
Atel Uygulaması: Vücuttaki tüm ekstremitelerin tespitini yapmak
amacıyla uygulanır.
67
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Sargı bandaj: Öncelikle parmak kırıklarında ortaya çıkan ödemi, ağrıyı
engellemek için uygulanır. Elastik bandaj: Travmadan hemen sonra
kompresyon için uygulanır.
Bandajlar üç temel amaç için kullanılır:
a. Koruyucu Bandaj: Direk yara üzerine uygulanırlar. Yarayı örtmek için
kullanılır.
b. Sabitleme Bandajı: Hasar görmüş bölgenin hareket sınırlılığını
arttırmak ve doku altı kanamayı önlemek için kullanılır. Çoğunlukla elastik
bandaj uygulanır.
c. Tespit Bandajı: Hasarlanmış eklem ya da vücut bölgesinin hareket
etmesini önlemek için ya da çok ağır sakatlanmalarda kullanılır.
❖ Bandaj yaparken dikkat edilecek noktalar:
✓ Sporcunun yönü tedaviyi uygulayacak kişiye doğru olmalıdır.
✓ Kolayca sarılabilmesi için rulo yukarıdan açılarak tutulmalıdır.
✓ Tedavinin etkisini arttırmak için tamponlar kullanılabilir.
✓ Bandaj yapılırken kas en uzun ve gergin halinde olmalıdır.
✓ Bandajı sararken kan dolaşımını etkilememesi için dikkatli
olunmalıdır.
✓ Bandajın bölgeyi tam sardığına emin olunmalıdır.
✓ Hasarın akut süreci tamamlanana kadar bandaj kullanılmaya devam
edilir.
✓ Soğuk uygulama durumlarında geçici olarak bandaj çıkarılır.
✓ Kan dolaşımı kontrolü ve bölgeyi rahatlatmak için 4 saatte bir
bandaj çıkarılır ve tekrar uygulanır.
✓ Gece uyumadan önce bandaj çıkarılır.
❖ Soğuk tedavi uygulama şekilleri:
✓ Buz uygulaması: Küçük buz parçaları bir torbaya koyulur ve travma
bölgesine 20 dk arayla 4-5 kez uygulanır.
✓ Soğuk Buz Paketleri: Birden fazla çok kez uygulanabilir.
✓ Havlu Uygulaması: Havlu, buzlu suya batırılır, biraz bekletilir ve
bölgeye uygulanır.
68
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & REHABİLİTASYON
✓ Buz masajı uygulaması: Hasar görmüş bölgeye küçük buz
parçacıkları ile masaj yapılır.
✓ Şok banyosu: küvetin içine buz parçacıkları koyulur ve kişinin banyo
yapmasına yardımcı olunur.
❖ Soğuk Uygulamanın Vücuttaki Etkileri:
✓ Damar Vazokonstrüksiyonu: soğuk uygulama ile damarların
büzüşmesidir. Böylelikle ödem engellenir.
✓ Damar Vazodilatasyonu: Uzun süre uygulanan soğuk uygulama ile
birlikte dolaşım artar ve sıcaklık yükselir. Damarlar yeniden daralmaya başlar.
✓ Kas Gevşemesi: Sinirsel anlamda bir yavaşlama gerçekleşir. Kaslar
gevşemeye başlar
❖ Isı Uygulaması:
✓ Çeşitli tekniklerle hasar görmüş ya da vücudun bir kısmının sıcak
kompreslerle sarılması şeklinde uygulanır.
❖ Uygulama Teknikleri:
✓ Sıcak Havlu Uygulaması: Uygulamaya sürecin 4. gününde başlanır.
Havlu sıcak suya batırılır ve hasar görmüş bölgeye yavaşça gezdirilir.
✓ Nemli Isı Uygulaması: Genel olarak su kullanılır. Sauna, kaplıca,
hamam gibi bunların yanında parafin banyosu da bu uygulamanın içindedir.
✓ Kuru Isı Uygulaması: Isı veren lambalar ve ışınlar kullanılır. Yumuşak
dokularda 1,5-2 cm derinlerde etkisi görülür.
❖ Sıcak Uygulama Tedavisinin Faydaları:
✓ Kas kasılmalarını ve bölgedeki ağrı şiddetini düşürür.
✓ Isınma ile beraber hareketin gerçekleşmesine yardımcı olur.
✓ Bölgesel kan akımının arttırır.
✓ Bölgedeki yaraların kısa sürede onarımına yardımcı olur.
❖ Masaj Uygulaması:
Vücuttaki kan akımını ve lenf sistemini uyarmak, sinirsel iletimi
arttırmak ve yatıştırmak, vücuda zararlı olan maddelerin vücuttan
uzaklaşmasını sağlamak ve ödem oluşmasını önlemek için yumuşak vücut
dokularına uygulanan işleme masaj adı verilir.
69
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
❖ Masajın etkileri:
✓ Ağrıyı en aza indirme
✓ Egzersiz ve turnuva esnasında kasılmaları azaltma
✓ Sakatlıktan sonra iyileşmeyi hızlandırma
✓ Kasların gevşetilmesi
✓ İyileşme sürecine yardımcı olma
✓ Fiziksel yorgunluk ve gerginliği azaltma
✓ Vücut ısısını ve kan akımını arttırma
❖ Egzersiz Tedavi Uygulaması
Spordan sonra yaşanan sakatlanmalarda rehabilitasyon sürecinin en
önemli bölümlerinden biridir. Genelde çok önem verilmez. Bu ihmalden
dolayı iyileşme süreci uzar ve sporcunun spora dönüşü de geç olur. Planlı bir
aktivite programı hazırlarken; sporcunun bireysel ve çevresel tüm özellikleri
tek tek ele alınmalıdır.
❖ Programı uygularken dikkat edilmesi gereken noktalar:
✓ Sporcu rahat duruma getirilir.
✓ Programı
kaçılmamalıdır.
uygularken
ağrı
olmamalı
ve
aşırı
zorlamaya
✓ Zorlama ve ağrı sınırı hiçbir sporcuda aşılmamalıdır.
✓ Egzersiz süreleri sık sık ancak kısa olmalıdır.
✓ Egzersizin şekli, sakatlığa ve spor branşına göre uygun olmalıdır.
❖ Egzersiz Tipleri:
1. Statik Kasılma: Kas boyunun sabit kaldığı ancak kas tonusunun
arttığı kasılmadır. Kasta tansiyon değişir, fakat uzunluk aynı kalır. Örn; duvar
itme, (Sabit bir duvarı itmeye çalışma da bu kasılma türüne bir örnektir.)
2. Dinamik Kasılma: Kas tonusu sabit, fakat kas boyunun değişmesiyle
oluşan kasılma türüdür. Egzersizler ölçülü ve dikkatli şekilde yapılmaldır. Örn:
Koşma, hareket sağlayan egzersizler
70
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & REHABİLİTASYON
SPORCUNUN PSİKOLOJİK OLARAK DESTEKLENMESİ
Bir spor yaralanmasının sporcu için hem fiziksel hem de psikolojik
sonuçları vardır. Yaralanma sonrası yaygın bir psikolojik tepki, yeniden
yaralanma korkusunun artmasıdır.
Bir spor yaralanmasından sonra yeniden yaralanma korkusu, fiziksel
bozuklukların iyileşmesini olumsuz etkileyerek geciktirebilir, öz kontrol
işlevini azaltabilir ve spora tekrar başarılı bir şekilde dönmesini
engelleyebilir. Yeniden yaralanma korkusu yüksek olan sporcular,
rehabilitasyon sonuçlarını iyileştirmek için psikolojik olarak bilgilendirilmiş bir
eğitim programına dahil edilebilirler. Psikolojik olarak bilgilendirilmiş bir
eğitim programının amacı, yaralı sporculardaki yeniden yaralanma korkusunu
ölçmek ve rehabilitasyon sonuçlarını optimize etmek, yeniden yaralanma
korkusunu azaltmak için müdahaleler sağlamak olacaktır.
Şekil 1. Spor yaralanmalarına ve rehabilitasyon sürecine psikolojik yanıtın
entegre modeli (Weise-Bjornstal ve ark, 1998'den uyarlanmıştır).
ENGELLİ SPORCULARDA SPORTİF REHABİLİTASYON
Gelişimlerini sağlıklı olarak tamamlayan normal bireylerde olduğu gibi,
engelli bireylerde de sporun en önemli amaçlarının başında rehabilitasyon ve
sosyalizasyon gelmektedir.
71
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Engelli bireylerin kendi potansiyellerinin farkına vararak hayatlarını
yaşanabilir hale getirmek ve topluma kazanmalarını sağlayarak yaşam
kalitelerini artırabilmek için pek çok aktivite bulunmaktadır. Bu aktivitelerden
en önemlisi olan spor sayesinde engelliler kolaylıkla toplumda bir birey olarak
kaynaşabilmektedirler. Spor, aktif olarak ilgilenen engelli bireylerin fiziksel
olarak güçlenmelerinin yanı sıra psikolojik olarak güçlenerek yaşamdan
aldıkları hazzın artmasına ve dolayısıyla da yaşam kalitelerinin yükselmesine
neden olmaktadır. Spor aynı zamanda bireyler arasındaki kaynaşmayı,
paylaşmayı arttırarak sosyalleşmeyi ve toplumla iç içe olmayı sağlamaktadır
Dünyada engelli bireylerin spor faaliyetlerine dahil olmaları 20. yüzyılın
ikinci yarısından sonra başlamıştır. Bu süreçte rehabilitasyon kavramında ve
engellilere olan yaklaşımda anlamlı gelişmeler olmuş ve her çeşit sosyal
etkinliklerde engelli bireylere yer verilmeye başlanmıştır. Engelli bireyler
arasında çok kısa zamanda önemli bir ilgi odağı halini alan sportif aktiviteler
her geçen gün gelişerek olimpik organizasyonların düzenlenmesine kadar
gitmiştir.
İçinde bulunduğumuz yüzyıl boyunca engelli bireylerde spor, medikal
rehabilitasyon modelinden yarış sporları modeline dönüşmüştür. Zorluklara
rağmen yarışan engelli sporcu sayısı önemli ölçüde artmıştır. Roma'da 1960
yılında düzenlenen yaz paralimpik oyunlarında katılımcı sayısı 400 atlet iken
bu rakam 2004 yılında Atina'da 3806 atlete çıkmıştır.
Çoğu paralimpik atlet,
performanslara ulaşmıştır.
engeli
olmayan
atletlerle
benzer
1992’de Mechelen ve ark. engelli bireylerde spor yaralanmalarını
önlemede ilk basamağın yaralanma sıklığının ve derecesinin belirlenmesi,
ikinci basamağın yaralanma risk faktörleri ve mekanizmalarının belirlenmesi
olduğunu ve en son bu bilgiler ışığında yaralanmayı önleme stratejileri
geliştirilmesi gerektiğini belirtmişlerdir.
Engelli sporcuların engelsiz sporcularla benzer yaralanma oranlarına ve
paternlerine sahip oldukları düşünülmektedir. Bununla birlikte, bazı
yaralanmalar ve hastalıklar bazı engellilik türlerinde diğerlerinden daha sık
görülmektedir.
Engelli bir sporcu için yaralanma, engelli olmayan bir sporcudan daha
önemlidir. Çünkü engelli sporcuda yaralanma sporu engellediği kadar günlük
72
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & REHABİLİTASYON
yaşamı da etkilemektedir. Örneğin üst ekstremitede kas yaralanması olan bir
cirit sporcusunda sadece spora katılım engellenirken tekerlekli sandalye (TS)
cirit sporcusunda günlük yaşam aktivelerinde de etkilenme olabilir. Bu
sebeplerden engelli sporcuların sakatlanmalardan sonraki rehabilitasyonu
daha fazla önem taşıyarak benzer işlevlere sahip uygulamalar içermektedir.
BÖLÜM KAYNAKLARI
Açak M. (1996). Spor Masajı. İnönü Üniversitesi Basımevi, Malatya
Ayral D. (2013). İlk yardım ve sportif rehabilitasyon ilkeleri. Spor Hekimliği
Dergisi, 48, 57-68.
Aytar A, Zeybek A, Pekyavaş NO, Tigli AA, Ergun N. (2015). Scapular resting
position, shoulder pain and function in disabled athletes. Prosthet
Orthot Int. 39, 390-96.
Bağrıaçık A, Açak M. (1997). Spor Sakatlıkları ve Rehabilitasyon. Malatya.
Baltacı G, Ergun N. (2006). Spor Yaralanmalarında Fizyoterapi ve
Rehabilitasyon Prensipleri. Pelin Ofset, Ankara.
Beyazova M, Kutsal YG. (2000). Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon. Güneş Kitabevi,
1442.
Booth FW., (1987). Physiologic and biochemical effects of immobilization on
muscle. Clin Orthop Relat Res., 219, 15–20.
Christakou A, Lavallee D. (2009). Rehabilitation from sports injuries. from
theory to practice. Perspectives in Public Health 129;120-6.
Clover J, Wall J. (2010). Return-to-Play Criteria Following Sports Injury. Clin
Sports Med., 29, 169-75.
Dhillon H, Dhillon S, Dhillon MS. (2017). Current Concepts in Sports Injury
Rehabilitation. İndian J. Orthop, 51(5), 529-536.
Ergun N, Baltacı G. (2006). Spor yaralanmalarında fizyoterapi ve
rehabilitasyon prensipleri. Hacettepe Üniversitesi Fizik Tedavi ve
Rehabilitasyon Yüksekokulu Yayınları, Ankara: 20-21
Fagher K, Lexell J, (2014). Sports‐related injuries in athletes with disabilities.
Scand J Med Sci Sports, 24.
Griffith W. (2002). Spor Sakatlıkları Rehberi. Birol Yayınları, İstanbul.
Hsu CJ, Meierbachtol A, George SZ, Chmielewski TL. (2017). Sports Health.
9(2), 162-167.
Http-1:
https://iwbf.org/images/a_classification/classificationmanual201420
18 %20englishfinal.pdf Erişim Tarihi: 10.12.2020.
73
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Http-2:
http://www.iwbf.org/images/a_classification/classificationmanual20
14-2018 englishfinal.pdf. Erişim Tarihi: 10.12.2020.
Http-3: http://www.ilkyardim.org.tr Erişim Tarihi: 10.12.2020.
Hootman JM, Dick R, Agel J. (2007). Spor için Kolej Yaralanmalarının
Epidemiyolojisi. Yaralanmayı Önleme Girişimleri İçin Özet ve Öneriler.
J. Athl Treni. 42, 311–9.
Johnson BF, Mushett CA, Richter K, Peacock- Decatur GA. (2004) Sport for
athletes with physical disabilities: injuries and medical issues. Blaze
Sports America.
Kabin FW. (1987). İmmobilizasyonun kas üzerine fizyolojik ve biyokimyasal
etkileri. Clin Orthop Relat Res., 219, 15-20.
Kalyon T.A. (1997). Özürlülerde Spor [Sports in disability]. Ankara: Bagırgan
Yayınevi
Kalyon TA. (2007). Spor hekimliği, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon, Güneş Tıp
Kitapevleri, Ankara: 557- 575.
Klenck C, Gebke K. (2007). Practical management: common medical
problems in disabled athletes. Clin J Sport Med, 17, 55-60.
Konar, N. (2006) www.zb-sport.dshs-koeln.de/Dissertati nen/.../NurettinKonar.html.
Konin JG. (2010). Introduction to Rehabilitation. Clin Sports Med., 29, 1-4.
Orchard J, Best TM, Verrall GM. (2005). Return to Play Following Muscle
Strains. Clin J Sport Med, 15, 436-41.
Quillen WS, David JM, Zachazewski EJ. (1996). The Process of Athletic Injury
and Rehabilitation. In: Zachazewski EJ, David JM, Quillen WS, eds.
Athletic ınjuries and rehabilitation. Philadelphia: 3-8.
Quillen WS, David JM, Zachazewski EJ. (1996). The Process of Athletic Injury
and Rehabilitation. In: Zachazewski EJ, David JM, Quillen WS, eds.
Athletic ınjuries and rehabilitation. Philadelphia: W.B. Saunders
Company, 3-8.
Özünlü N, Aytar A, Irmak R, Ergun N. (2011). Türkiye’de ampute futbol
oyuncularının fiziksel ve sosyodemografik profili. Başkent Üniversitesi,
Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi Rehabilitasyon 6. Spor
Fizyoterapistleri Kongresi Bildirileri, Ankara: 192.
Shrier I. (2015). Oyuna dönüş kararı verme için risk ve risk toleransı (StARRT)
çerçevesinin stratejik değerlendirmesi. Br J Sports Med., 49, 1311–5.
74
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & REHABİLİTASYON
Söğüt M. (2006). Sporun bedensel engellilerin sosyalleşmeleri üzerine etkisi.
Yayımlanmamış yüksek lisans tezi, Mersin Üniversitesi Sağlık Bilimleri
Enstitüsü, Mersin.
Şahin HM. (2002). Beden eğitimi ve sporda temel kavramlar sözlüğü. Nobel
Yayınları, Gaziantep.
Undheim MB, Cosgrave C, King E, Strike S, Marshall B, Falvey É, et al. (2015).
Isokinetic muscle strength and readiness to return to sport following
anterior cruciate ligament reconstruction: Is there an association? A
systematic review and a protocol recommendation. Br J Sports Med.,
49, 1305–10.
Uzlaşır, S., Erden, Z. (2016). Profesyonel basketbol oyuncularında Kinezyo
bantlamanın gastrocnemius kasında germe-kısalma döngüsü üzerine
etkisi. Journal of Exercise Therapy and Rehabilitation, 3(2), 37-44.
Vanlandewijck YC, Thompson WR. (2011). Handbook of sports medicine and
science. First ed. Chichester: John Wiley - Sons.: 217-64.
Warren LF, Marshall JL. (1979). The Supporting Structures and layers on the
medial side of the knee. J Bone Joint Surgery, 61, 56-62.
Weise B. et al., (1998). Integrated model of psychological response to the
sport injury and rehabilitation process adapted from.
Wilk KE, Reinold MM, Olsen AC. (2006). Principles of rehabilitation. Johnson
DL, Mair SD (Ed): Clinical Sports Medicine, Philadelphia: 1, 97-110.
75
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
76
SPORUN KAVRAMSAL
TEMELLERİ-5
SPOR & DOLAŞIM SİSTEMİ
Yazar
Doktorant. Esra KÜRKCÜ AKGÖNÜL
6. Bölüm
1
Dokuz Eylül Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi,
Beden Eğitimi ve Spor Öğretmenliği Bölümü, İzmir/TÜRKİYE.
https://orcid.org/0000-0003-3771-937X
esra.kurkcuakgonul@deu.edu.tr
77
1
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
GİRİŞ
İnsan bedeni, özel uyumu olan, kendi içerisinde mükemmel bir sistem
olarak varlığını sürdüren bir organizmadır. Merkezi sinir sistemi aracılığıyla
hayat dinamiğini kontrol eder ve bu dinamiklerden biri de kalbin çalışmasıdır.
Kalp ritmik bir şekilde çalışarak kanı vücuda pompalar. Bu işlemi özelleşmiş
ileti sistemi pacemaker hücreleri sayesinde kasılarak gerçekleştirir. Kalbin
çalışması hem istirahat halinde hem de egzersizde sürekli, istikrarlı ve ritimli
halde devam eder. Kalbin ritmi, iklim, sıcaklık, stres, ısı, hormon gibi içsel ve
dışsal birçok etmene bağlı olarak değişiklik gösterebilir.
Yaşamı süresince insan hareket ederek ihtiyaçlarını karşılar, hareket
etmek için de kaslar kullanılır. Kasların çalışması için organizmayı oluşturan
birçok sistem; kas-iskelet sistemi, sinir sistemi, solunum sistemi, endokrin
sistem ve dolaşım sistemi; birlikte çalışır. Her sistemin kendine özgü bir yapısı,
çalışma sistemi ve sorumluluğu vardır. Organizmanın hareketini sağlayan bu
sistemlerin tek başına bir önemi yoktur, birlikte etkili ve verimli çalışmaları en
önemli noktadır. Ancak sistemlerin içinde lokomotif görevi gören, özellikle
egzersiz anında önemli sorumluluğu olan sistem dolaşım sistemidir
denilebilir. Çünkü vücudun her noktasının ihtiyacı olan temiz kanı ilgili
noktalara iletir, taşır, bu işlemi de kalp üstün anatomisi sayesinde
gerçekleştirir. Kalbin kan pompalayamaması demek tüm organ ve yapıların
çalışamaması demektir. Bu nedenle bu bölümde dolaşım sisteminin yapısı,
egzersiz esnasında dolaşım sisteminin görevi, önemi ve çalışma prensibi
hakkında bilgi verilecektir.
Sağlıklı yaşam için gerekli olan hareketli hayat tarzı, spor yapmak,
aktivite ve etkinliklere katılma sonucunda iskelet kaslarının kasılması ile
üretilen, vücudun minimum (bazal) düzeyinin üzerinde enerji harcamasını
gerektiren bedensel hareketler egzersiz olarak tanımlanır. Fiziksel aktivite
esnasında, metabolik etkinlikler sonucu oluşan atık ürünlerin atılması ve
çalışan dokuların ihtiyaç duyduğu besin ve oksijen gibi temel enerji verici
maddelerin alınması için dolaşım sistemi çalışan dokulara kan temin etmekle
görevlidir. Dolaşımın ikincil sorumluluğu ise uzun süreli aktivitelerde vücut
sıcaklığını normal değerler arasında tutmaktır.
Sağlık ve spora özgü fiziksel uygunlukta kardiyovasküler dayanıklılık ve
aerobik güç bileşenlerinin oranı yüksektir. Dolaşım sistemi elemanlarının
78
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & DOLASIM SİSTEMİ
kalp, kan ve damarların iyileşmesi fiziksel uygunluğu da artırmakta, egzersiz
yapabilme, sürdürebilme oranı artırmaktadır. Böylelikle alınan oksijenin
taşınması ve kullanılması kapasitesi ile birlikte orta ve yüksek şiddetli
aktiviteleri sürdürebilme yeteneği artar. Bundan dolayı yüksek düzeyde kalp
ve dolaşım sistemi uygunluğu organizmaya sayısız fayda sağlar ve bu düzenli
egzersiz alışkanlığı ile ilişkilidir.
Dolaşım Sistemi Elemanları
Organizmada dolaşım sistemi elemanları morfolojik ve fonksiyonel
karakter bakımından farklı özelliktedirler. Dolaşım sistemi; kalp, damarlar ve
kandan oluşmaktadır. Kalp merkezi kanı vücudun her noktasına
pompalamakla, damarlar merkezi kanı ilgili organlara iletmekle, kan ise
içerdiği besinleri dokulara taşımakla görevlidir.
Kalp anatomik yapısıyla dört odacıklıdır; yukarıda sağ ve sol
kulakçıklar, aşağıda ise sağ ve sol karıncıklar yer alır. Kulakçık ve karıncıklar
arasında ise biküspit ve triküspit kapakçıklar bulunmaktadır. Büyük
toplardamarlar ile sağ kulakçığa gelen kirli kan, sağ karıncığa pompalanır. Sağ
karıncıktan akciğere pompalanan kirli kan temizlenerek sol kulakçığa geri
döner. Sol kulakçıktaki temiz kan aort ile tüm vücuda pompalanır. Kan bu
işlemi yapmak için özelleşmiş uyarı oluşturucu ileti sistemine (pacemaker)
sahiptir. Kalbin elektriksel iletisi sırasıyla sinoatrial düğüm, atrioventriküler
düğüm, his demetleri ve purkinje lifleri ile dağılarak çalışmasını düzenler.
Kasılma işlemini kalp kası (miyokard) sayesinde gerçekleştirir. Miyokard
kasılma için enerjiye ihtiyaç duymaktadır ve dinlenimde bu ihtiyacını %35
karbonhidrat, %60 yağ ve %5 ketonlardan, %1 anaerobik glikolizden
sağlarken; submaksimal uzun süreli egzersizlerde ana enerji yakıtı %70
79
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
oranında yağ asitlerinden, maksimal egzersizlerde %50 den fazlasını
anaerobik yol ürünü olan laktik asitten sağlamaktadır.
Vücudumuzdaki en kalın çeperli, basıncı en yüksek damar aort
damarıdır. Kalbin içinde depolanmış temiz kan önce aort, sonra atardamarlar
aracılığıyla organlara taşınır. Atardamarlar yapısal olarak sırasıyla arter,
arteriyol ve kılcal damar olarak kalpten organa doğru gider. Arterler kalpten
uzaklaştıkça arteriyol damarlar devreye girer ve arteriyoller kan akımına karşı
direnç oluşturarak çaplarını daraltırlar. Damar ve doku arasında kan alış verişi
kılcal damarlarda gerçekleşir. Besin ve oksijen alış verişi damar ve dokudaki
basınca bağlı olarak değişir. Damarda oksijence zengin kan, dokuda ise
oksijence zayıf ortam olduğundan oksijen damardan dokuya geçer,
karbondioksit ise dokudan kana geçerek toplardamarlar aracılığıyla kalbe geri
döner. Arterlerde elastikiyet özelliği yaşlandıkça azalmaktadır.
Atardamardaki kan oksijence zengin, toplardamardaki kan ise
oksijence zayıftır. Yalnızca pulmoner arter ve vende durum tam tersidir.
Atardamarlar, kalbin yüksek basınç ile kanı pompalaması nedeniyle çeperleri
basınca dayanıklılık açısından toplardamarlara göre daha elastiki
kabiliyettedir. Toplardamarlarda ise basınç düşüktür, bununla birlikte kan
akışı yavaş olduğundan ve yer çekiminin de etkisiyle kanı kalbe geri
döndürmek için özelleşmiş kapakçık sistemi vardır.
Kan, yapısal olarak sudan daha koyu, yoğun ve kırmızı renkli sıvıdır. 38
derece sıcaklıkta 7.35-7.45 pH değerine sahip hayati bir sıvıdır ve vücut
ağırlığının %8 ini teşkil eder. Kan hacmi erkeklerde 5-6 L, kadınlarda 4-5 L
arasındadır. Temel görevi, dokular arasında oksijen, besin, enzim, hormon
taşımak, ısıyı düzenlemek, kanamayı önlemektir. Kan, plazma ve hücresel
elemanlardan meydana gelir. Plazmanın %90 ı su, %8-10 organik ve inorganik
maddelerdir. Kanın hücresel elemanları, kana kırmızı rengini veren
eritrositler, vücudu mikroplardan koruyan lökositler ve kanamayı durduran
trombositlerdir. Hücresel elemanların en fazlası %50 oranıyla eritrositler
olup, 1 mm3 kanda erkekte 5.200.000, kadınlarda 4.700.000 civarındadır.
Oksijen taşıdıklarından dolayı sporcular için oldukça önemlidir.
Dolaşım sistemi elemanları, görevleri, anatomik olarak bulundukları
yer bakımından birkaç çeşittir. Bunlar; serebral dolaşım, koroner dolaşım,
pulmoner dolaşım, iskelet kası dolaşımı ve deri dolaşımı şeklinde ayrılabilir.
80
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & DOLASIM SİSTEMİ
Dolaşım sistemi çeşitleri egzersiz esnasında oluşan değişiklikler bakımından
önemlidir.
Serebral dolaşım beyindeki kan akışı ve besin alış verişi ile ilgilidir ve
beyin damarlarının kendine özgü anatomik özellikleri sayesinde beynin
kanlanmasını sağlar. Beyin kan akımının % 90’ı karotid arter, %10’u vertebral
arterlerle sağlanmaktadır. Beynin enerji üretmesi glukoz ve oksijen kaynaklı
olması ve bu enerjiyi elektrofizyolojik işlevler ve bazal metabolizma için
tüketmesi hem egzersiz hem de istirahat halinde çok çalıştığını
göstermektedir. Ancak beynin enerji ihtiyacının çok olmasına karşın ne glukoz
ne de oksijen deposu yoktur. Beyin bu ihtiyacını kan ve glut proteinleri
aracılığıyla kolaylaştırılmış difüzyon yoluyla çeker. Özellikle egzersizde beynin
enerji ve oksijen ihtiyacı artar. Sportif faaliyetlerde artan kalp ritminin
artmasıyla kan akımı hızlanmakta ve kan basıncının artmasına bağlı olarak
damarlarının dilatasyonu ile birlikte beyin kan akımı artmaktadır. Serebral
kan akışının artması yalnızca kardiyak debiye bağlı değildir, beynin kendi
düzenleme mekanizmalarına da bağlıdır. Beyin dokusundaki kan akımı
beyinde yer alan hücrelerin beslenmesi açısından önemlidir ve beyin dokusu
hücrelerinin ihtiyacı olan besinlerle beslenememesi yorgunluğa,
koordinasyon bozukluğuna neden olabilir. Egzersiz sırasında oluşan
olaylardan; glikoliz, sitrik asit siklusu ve elektron transport zinciri sonucunda
ortaya çıkan enerji kan aracılığıyla beyne taşınır ve beyin metabolik
faaliyetleri için kullanılır. Serebral olaylarda egzersizin olumlu etkisi de
görülmektedir. Düzenli aerobik egzersizlerin bozulmuş serebral dolaşımı
normale döndürdüğü, kapiller büyümeyi geliştirdiği, bununla birlikte merkezi
sinir sistemi işlevlerini, dendritik bağlantıları, hipokampus bağlantılı
öğrenmeyi ve belleği geliştirdiği, ayrıca bilişsel performansı da artırdığı
bildirilmiştir.
Egzersiz yaparken organizmada görülen akut değişimlerin öncüsü kalp
ve elemanlarıdır. Koroner dolaşım organların kendine özgü faaliyetleri
esnasında ihtiyaç duyduğu enerjiyi ve oksijeni taşımakla görevlidir. Kalp hem
kendi içinde hem de vücudun tüm alanlarına damarlar aracılığıyla kan iletir.
Kendi içinde kan dolaşımını sağ ve sol koroner arterler sayesinde
yapmaktadır. Kalp kası miyokard, kanın çoğunu diyastolde almaktadır ve
diyastoldeki koroner akımı aort içi basınca tabi olmaktadır. Dolayısıyla
koroner dolaşımda, diyastolik basınç sistolik basınçtan daha fazla tesir
81
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
etmektedir. Dakikadaki kalp atım sayısı azaldığında diyastolün uzaması
nedeniyle koroner kan akımı artarken, atım sayısı hızlandığında ise koroner
kan akımı azalmaktadır.
Egzersiz yaptığımızda kaslarımız oksijene daha çok ihtiyaç
duymaktadır. Bundan dolayı kalp hızında artış görülür ve organizmada kan
akışı, diğer bir deyişle dolaşım hızı artar. Organizmada kalp ve organlar
arasındaki dolaşım ikiye ayrılır. Kalp önce çalışan organdan kirli kanı önce
kendi bünyesine taşır. Ardından kirli kanı akciğere pompalar ve solunumla
karbondioksiti dışarı verir, havadan temiz oksijeni alır. Akciğerde oksijence
zengin kan tekrar kalbe gelir ve kalp temiz kanı vücuda geri pompalar. Bu
döngü dinlenim anında her bir dakikada ortalama 70 kez tekrarlanır. Kalp ile
organlar arasındaki dolaşım büyük dolaşım olarak bilinmektedir.
Kalp ve akciğer arasındaki kirli kanın temiz kana çevrilmesi döngüsüne
ise küçük dolaşım ya da pulmoner dolaşım denilmektedir. Kalbin sağ karıncığı
kasılarak kirli kanı akciğere pompalar. Akciğerlere ulaşan kandaki
karbondioksit alveollerde dışarı atılmakta ve atmosferdeki oksijen alveoller
aracılığıyla kana geçerek kalbin sol kulakçığına ulaşır. Egzersiz esnasında
koroner dolaşım kadar pulmoner dolaşım hızı da önemlidir ki sporcularda
solunum kapasitesinin yüksek olmasının en önemli göstergelerden biri
olmasının nedeni dolaşım sistemi ile olan işbirlikli çalışması nedeniyledir.
Çünkü egzersiz sırasında iskelet kaslarının metabolizma hızı dinlenim
durumuna göre 50 kat arttığından ventilasyon, stroke volüm, koroner ve
pulmoner dolaşımın birbiriyle uyumlu çalışması gerekmektedir. Egzersizin
başlaması ile birlikte soluk hızı artar, soluk hızının artması ile birlikte de
ventilasyon kan akımı, pulmoner dolaşım artış gösterir
Kasların besin ihtiyacının karşılanması ve kasta meydana gelen atıkların
atılması için kan ve damarların büyük sorumluluğu vardır. Ancak kasın tipine
ve kasılma türüne göre kan akış hızının değişiklik gösterdiği bilinmektedir.
Yavaş kasılan tip 1 kaslarda kılcal damarlar ve kan akımı, hızlı kasılan tip 2
kaslara göre daha yoğundur. Dinlenim sırasında iskelet kaslarında kılcalların
%3’ü açıktır ve arterioller kuvvetli bir tonusla daralmış haldedir. Yüksek
yoğunluklu çalışmalarda tümü açıldığından kan akışındaki artış fazla
olmaktadır.
82
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & DOLASIM SİSTEMİ
Egzersizin Kalp ve Dolaşım Sistemine Etkisi
Kardivasküler sistem, özellikle egzersizle artan metabolik ihtiyacın
karşılanmasında kaslara ihtiyacı olan besin maddelerini ve oksijeni taşıyarak
organizmada dengeyi (homeostazi) sağlamada önemli rol üstlenmiştir.
Sportif aktivitelerde metabolik süreçler hızlanır ve atık madde miktarı artar.
Artan metabolik gereksinimleri karşılayabilmek için dolaşım sistemi
tarafından kalp atım hızı, kalp atım hacmi ve kan akış hızı düzenlenir. Bütün
bu ihtiyaçların karşılanması ve organizmada dengenin sağlanması için
kardiyovasküler sistemde bir takım uyumlar gelişir. Kardiyovasküler
adaptasyonlar antrenman tipi, süresi, sıklığı ve şiddetine bağlı olarak
şekillenir.
Egzersiz ile dolaşım sisteminde görülen etkiler aşağıda sıralanmıştır:
▪ Kalp hipertrofisi
▪ Kalp atım hacmi
▪ Kalp debisi
▪ Kalp atım hızı
▪ Kan volümü
▪ Kılcallanma
▪ Hemoglobin miktarı
▪ Kan basıncı
Kalp, bisiklet ve dayanıklılık koşuları gibi uzun süreli egzersizlerle
birlikte yüklü bir basınç ve yoğunluk ile karşılaşır ve kalbin sol ventrikülünün
çapı büyür (kalp hipertrofisi). Spor yapan bireylerde kalbin bu şekilde
büyümesi “sporcu kalbi” olarak bilinmektedir. Kalpte hipertrofi gelişmesi
fizyolojik bir gelişmedir ve yapılan işe uyum olarak gerçekleşir. Belirli sıklıkta,
istikrarlı spor yapan bireylerde kalbin fonksiyonel anlamda uyum göstererek
iyileştiği ve çok az düzeyde büyük ve kuvvetli bir kalbin oluştuğu; böylelikle
bireyin egzersiz esnasında ihtiyacı olan artan kan miktarı nedeniyle kalbin
pompaladığı kan düzeyinin arttığı ve dakika volümü yükseldiği rapor
edilmiştir. İzotonik egzersizlerde merkezi alana (kalbe) geri dönen kirli kan
miktarının artmasına bağlı olarak kardiyovasküler hacim yükü, buna bağlı
olarak da maksimal izotonik egzersizde atım hacmi yaklaşık iki kat artış
gösterir. Akut olarak görülen bu etkinin dışında kalpte izotonik egzersizler
sonrasında sol karıncık çapında %10, buna bağlı olarak da diyastol sonu
83
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
hacimde %33 artış görülebilmektedir. İzometrik egzersizlerde ise sistemik
kan basıncı artışı ile kardiyovasküler basınç yükü artmaktadır. Artan bu basınç
nedeniyle duvar kalınlığı artmaktadır ve bu tip egzersizlerde venöz dönüş aynı
kalmaktadır.
Kalbin bir atımda vücuda pompaladığı kan miktarına “stroke volüm”
denir. Stroke volüme dayalı olarak kalbin birim zamanda veya dakikada
vücuda pompaladığı kan miktarı “kalp debisi” veya “kardiyak output” olarak
ifade edilmektedir. Organizma istirahat halinde vücuda 60-80 cc kan
pompalarken egzersizde kardiyak çıktı miktarı 100-125 cc ye, aerobik
kapasitesi çok yüksek sporcularda ise 200-210 cc düzeyine kadar
çıkabilmektedir.
Tablo 1. Egzersizde Dolaşım Fonksiyonlarının sayısal değerleri
İstirahat
Kalp Debisi (lt/dk)
Atım Hacmi (ml)
Kalp Atım Hızı (atım/dk)
Max VO2 (ml/dk)
6.6-9.21
103-141
64-65
345-384
Submaksimal
Egzersiz
16.9-19
149-163
112-115
1769-1864
Maksimal
Egzersiz
24.3-24.5
155-164
159-160
3364-3387
Bu artış yapılan spor branşına, egzersiz yüküne, yaşa, cinsiyete,
antrenman yaşı gibi kişinin yapısal özelliklerine ve spor geçmişine bağlı olarak
değişiklik göstermektedir. Kalp debisinin artmasında kalbin dakikadaki atım
hızının artması da etkilidir. Egzersizde oksijen ihtiyacını karşılamak ve daha
fazla kan pompalamak için kalp atım hızı artar. Her birey, yaşına ve yapısal
özelliğine bağlı olarak belirli bir maksimum kalp atım hızına (KAHmax)
çıkabilmektedir ve KAHmax seviyelerine çıkıldığında kalbin dakikada kalp
debisi en yüksek değerini görür. Sedanter bireylerde istirahatte kalp debisi 45 L civarındayken, sporcularda bu oran 20-25 L ye kadar çıkabilmektedir. Bu
değer dayanıklılık sporu yapan erkek bireylerde 40 L ye kadar yükselmiştir.
Kalp debisi egzersizin şiddetine göre de değişiklik göstermektedir. Örneğin bir
dayanıklılık sporcusu %70 egzersiz yaptığında kardiyak output ortalama 20
litre civarındayken, %90 lara çıkıldığında bu oran 25 litrelere yaklaşır. Spor
yapan aktif bireylerde oluşan kalp kasının enine kesitinin artması (hipertrofi)
ile kalp hacminin artması sonucunda kalp debisi artmaktadır ve sporcularda
kalp debisi 7 kat artarken sporcu olmayanlarda 4 kat artar. Kaslara ulaşan kan
84
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & DOLASIM SİSTEMİ
istirahatte kalbin pompaladığı kanın %5-20 sini oluştururken, egzersizde %8588 e yükselmekte, diğer dokulara giden kan miktarı azalmaktadır.
Şekil 1. Egzersiz sırasında kalp ve kan dolaşımının kaslara yeterli
miktarda kan, besin ve oksijen taşıması
1
2
•Beyin motor korteksi omuriliğe fiziksel etkinlik düzeyine ilişkin bilgi vermekte ve
omurilikte bu bilgiye göre kalp kalp etkinliğini denetlemektedir.
•Kastaki duyusal sinirler omuriliğe ek girdi sağlarlar.
3
•Omurilik, kalp kulakçığında vuru oluşturucu hücrelerin ateşleme hızını
değiştirerek kalp atış hızını değiştirebilir.
4
•Kalp hızı sempatik ve parasempatik sinirler aracılığıyla yükseltilebilir veya
düşürülebilir.
5
•Büyük atardamarlar ve damarlardaki gerim reseptörleri, omuriliğe kan basıncına
ilişkin bilgi gönderir.
6
•Egzersiz sertliği arttıkça, sinirler mideye, karaciğere, barsaklara giden kan akışını
azaltmaktadır.
7
•Etkin olan kaslar, kas hücrelerinin de damarların genişlemesine neden olan
bileşikleri de ortaya çıkarmaktadır.
8
•Sinirlerin kas içindeki kan akış artışını dengelemek için kan damarlarındaki direnci
artırmasından dolayı kan basıncı düşmemektedir.
Düzenli egzersiz yapan bireylerde, egzersiz süresi ve yüküne oranla
kalp atım hacmi artmaktadır. Bu durum kaslara daha fazla kalsiyum girmesini
ve daha kuvvetli kasılmasını sağlar. Atım hacmi gibi değişkenler sempatik ve
parasempatik etki ile kalp atım hızını bir miktar azaltır ve azalmadaki miktar
ya da hız dolaşım sistemi veriminin bir göstergesidir. Kalp atım hızı bireylerin
cinsiyetine, yaşına, kondisyon düzeyine göre değişiklik gösterir. Kalp atım hızı
ancak sporcunun yükü artırmasıyla birlikte steady state seviyesine kadar
artar ve o noktada maksimuma ulaşır. Bu artışta kalp atım sayısının maksimal
değerine ulaşmasından çok, kalp atım volümünün maksimal değerinin önemi
büyüktür. Stroke volümün artması ile birlikte sporcunun yüklenmesinin
ardından kalbin atım hızının dinlenim değerlerine dönmesi kısa zamanda ve
hızlı bir şekilde olur. Sporcunun kondisyonu arttıkça stroke volümü arttığı gibi
85
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
maksimum kalp atım hızı da artar. Kısaca antrenman seviyesi iyileştikçe hem
stroke volüm hem de kalp debisi artış gösterir. Buna bağlı olarak sporcunun
hem istirahatte kalp atım hızı hem de egzersizde aynı yük altında kalp atım
hızı düşer. Bununla birlikte yoğun yük altında yapılan egzersizden sonra kalp
atım hızı hızlı bir şekilde düşer ve bu düşüş bireylere göre değişiklik gösterir.
Kalp atım hızının hızlı düşüş göstermesi, diğer bir deyişle toparlanma hızının
artması sporcular için altın bir göstergedir.
Kalp atım hızına (KAH) halk arasında nabız da denilmektedir. Kalbin bir
dakikadaki atım sayısı veya kalbin bir dakikadaki sistol sayısını belirtmektedir.
Egzersiz düşük veya orta düzeyde ise KAH artarak 30-60 sn içinde belli bir
seviyeye erişir, buna “metabolik denge durumu” veya “steady state” denir.
Bu noktada kasın ihtiyacı olan oksijen ve besin miktarları ile tüketilen
maddeler dengededir. Egzersiz yükü çok fazla ise KAH dengeye ulaşmaz
yükselmeye devam eder ve maksimum düzeye kadar gelir. İyi antrene olan
sporcularda fazla yük altında daha düşük kalp atım hızı görülür, genç ve yeni
başlayanlarda düşük yüklerde atım sayısı daha yüksek seyredebilir. KAH yaş,
cinsiyet, iklim, spor yaşı, yükselti gibi faktörlerden etkilenmektedir. Yaş
arttıkça aynı yük altında KAH ve maksimum KAH düşer. Erişkin kadınların
erkeklere göre aynı yük altında KAH ları 5-10 atım/dk daha yüksektir ve
çevresel etmenlerden sıcaklık yükseldikçe KAH nın 10-40 atım/dk
yükselebileceği bildirilmiştir. İstirahat KAH normal bir bireyde 70-72 atım/dk
iken, spor yapanlarda bu sayı 40-50 atım/dk lara düşebilmektedir. Ultra
maraton, bisiklet, triatlon, biatlon gibi dayanıklılık sporu yapan bireylerde bu
sayı 40 atım/dk’kadar düşebilir. KAH egzersizin en hızlı görülebilen fizyolojik
yanıtıdır. Yüklenme yapıldığında hemen artış gösterir, yüklenme kesildiğinde
2-3 dk içerisinde hızla düşmeye başlar, sonrasında bu düşüş yavaşlar. Düşme
hızının süresi sporcunun kondisyon seviyesi ve egzersizde uygulanan
yüklenme şiddeti ile orantılıdır. Düşüş hızı antrenman durumuna göre
değişiklik gösterir ve özellikle üst seviye sporcular için bu altın bir
göstergesidir. İyi sporcularda yüklenme sonrası dinlenmeye geçişte KAH nın
çok çabuk düşmesi istenir. Böylelikle sporcunun bir sonraki yüklenmeye
çabuk toparlaması sağlanır.
Spor aktivitelerinde egzersiz yüküne bağlı olan KAH ile birlikte
maksimal yüklenmeler için maksimal kalp atım hızı da önemlidir. Çünkü
yüksek seviyede yapılan işi sürdürme süresi buna bağlıdır. Maksimal kalp atım
86
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & DOLASIM SİSTEMİ
hızı genel olarak yaşla birlikte azalmaktadır ve kalbin maksimum atım hızını
belirleyen en önemli etkinin %75 yaş, % 5 egzersiz türünün ve sürekli egzersiz
yapıyor veya yapmıyor olma durumu olduğu rapor edilmiştir. Ayrıca yatak
istirahatini yeterli ve tam yapan bireylerde egzersizde daha yüksek kalp hızına
ulaşıldığı, yüksek rakımlı yerlerde ise egzersizle kalp hızında daha az artış
olduğu bildirilmiştir. Yapılan çalışmalarda üst ekstremite egzersizlerinde kas
kütlesi azlığı ve kan volümünün azlığı nedeniyle kalp atım hızının alt
ekstremite egzersizlerine göre daha fazla olduğu rapor edilmiştir. Bu nedenle
üst ekstremiteye yönelik dayanıklılık ölçümlerinin uygun ergometrelerle
ölçülmesi tavsiye edilmektedir. Sporcularda kardiyovasküler uyumların
gelişmesi egzersiz esnasında kalp atım hızının yavaş yükselmesine,
yüklenmelerden sonra hızlı düşmesine ve istirahat halinde ise minimum atım
hızına düşmesi ile olmaktadır. Dinlenim esnasındaki kalp atım hızı spor yapan
bireylerde sedanterlere göre daha düşüktür. Fiziksel aktivite esnasında kalp
atım hızının artışı spor yapmayan sedanter bireylerde daha fazladır ve
sedanter bireylerde sabah ölçülen kalp atım hızı daha yüksektir. Örneğin
dayanıklılık sporcularında istirahat nabzının 40 atım/dk lara kadar düştüğü
tespit edilmiştir, bu değer sedanterlerde 60-70 atım/dk düzeyindedir. Kalp
atım hızı ayrıca yaş, cinsiyet, yatay-dikey duruş, vücut ısısı gibi faktörlerden
etkilenmektedir
Egzersiz sırasında arterler ve venler arası oksijen farkı olan
arteriovenöz farkın (A-VO2) artması ile birlikte kasa kandan daha fazla oksijen
bırakılmaktadır. Ayrıca kanda her zaman glikoz ve oksijen fazla olduğundan
bu maddelerin hareketi kılcal damardan dokuya doğrudur. Bu nedenle
dolaşım sisteminin esas işlev gören kısmı kılcal damar kısmıdır. Kılcal
damarların bir arteriyol kısmı bir de venül kısmı vardır. Arteriyol kısımda kan
basıncı su miktarına bağlı olan ozmotik basınçtan büyük olduğundan kandaki
maddeler kılcallara, oradan dokuya geçer. Venal uçta kan basıncı ozmotik
basınçtan büyük olduğundan su tekrar kana emilir. Kılcal damarların arteriyol
ve venül bağlantılarında “prekapiller sfinkter” adı verilen kapakçıklar bulunur
ve gerek duyulan maddelerin alımı için bu kapakçıklar açılıp kapanırlar.
Kılcallar da bulunan kan miktarı ve doku içerisine madde girişinden
sorumludurlar. Dinlenim anında kılcalların hepsi aktif değildir, vücutta yer
alan total kılcal damarların %25 i açıkken, egzersiz esnasında metabolik
işlevin artması, oluşan atıkların da uzaklaştırılması için sfinkterler açılarak
kılcalların hepsi aktifleşir ve kılcallarda kan akışı artar. Kan sürekli arteriyaldan
87
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
venüle akarak işlev görmektedir. Aerobik antrenmanlarla her bir kas lifi
içerisindeki kılcal sayısı ve kasın kesitsel alanına düşen kılcal sayısı artarak
kasın ihtiyacı olan oksijen hızlı taşınır.
Kan, akmak için damar çeperlerine basınç yapar, bu basınç kan
basıncıdır. Kan basıncı iki çeşittir; kalbin merkezden perifere doğru kan
pompaladığında oluşan ve 120 mmHg değerde olan basınç sistolik; kalbin
periferden merkeze kan getirmesi esnasında damar çeperine yaptığı 80
mmHg değerdeki basınç diastolik kan basıncıdır. Kan basıncı da iklim, yiyecek
alımı, heyecan, yaş, cinsiyet, heyecan, sirkadiyen ritim v.b faktörlerden
etkilenebilir Kan akışının artmasıyla damarlardaki direnç düşerken; bireyin
kondisyonu, aktivitenin çeşidi ve yüklenme şiddetine göre kan basıncı artar.
Egzersizde sistolik ve diastolik kan basıncında oluşan artma seviyesi sistolik
kan basıncında gözle görülür düzeyde daha belirgindir; ancak diastolik
basınçta değişim az olmaktadır. Kalbin bir dakikada pompaladığı kan
miktarının artması özellikle sistolik kan basıncına etki ederek, kan basıncını
140-160 mmHg seviyelerine çıkarabilir. Ritmik olarak yapılan izotonik
egzersizle de sadece izotonik kan basıncı artarken, statik egzersizlerde her iki
basınçta da fizyolojik artış görülür.
Bu artışın egzersiz türüne göre değiştiği bilinmektedir. Jog, yüzme,
bisiklet gibi ritmik egzersizde kasın kasılma-gevşeme ritmi kanın hem damar
çeperine ham de kalbe geri dönüşünde venlere pompa etkisi yaratır. Spora
başladıktan hemen sonra kan akışının artmasıyla sistolik kan basıncında 200
mmHg’ya kadar artış görülebilirken, diastolik kan basıncında ise maksimal bir
egzersizde yalnızca % 12 artış meydana gelebilir. Direnç egzersizlerinde
kasların kasılması ile periferik arterlerde kan akışına karşı direnç oluşur. Bu
nedenle hem sistolik hem de diastolik basınç artar. Üst ekstremite
egzersizlerinde ise, aynı şiddette yapılan kol ve bacak egzersizleri
karşılaştırıldığında; üst ekstremite ile yapılan aktivitelerin kas kütlesinin az
olması nedeniyle kan basıncı üzerinde daha fazla etkisi olduğu belirtilmiştir.
Buradaki temel mantığın kas kütlesinin azalmasıyla kan akışına karşı direncin
artmasıdır. Bundan dolayı kalp ve dolaşım sistemi ile ilgili sağlık sorunu olan
kişilere daha çok alt ekstremite ve ritmik egzersizler tavsiye edilmektedir.
88
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & DOLASIM SİSTEMİ
Dolaşım sistemi istirahatte olduğu gibi egzersizde de temel olarak
değişen koşullara karşı vücuda yeteri kadar kan sağlamak için çalışır. Egzersiz
esnasında kas hücrelerinin ihtiyacı olan kan miktarının hızlı bir şekilde nüfus
etmesi için akış hızının artırılması sportif performans için önem ihtiva eder.
Dokulara kan iletimi için atardamar ve kılcal damarların çeperleri artarak kan
miktarları ve akış hızı artmaktadır. Kılcal damarların çeperi 2 kat arttığında
kan akışı 16 kat artar ve damarlardaki bu adaptasyon sinirler ve kimyasal
reseptörler aracılığıyla düzenlenir. Perifere, kaslara pompalanan kan
istirahatte total kanın %15-20 si iken egzersizde bu %80-85 lere kadar
çıkabilmektedir. İstirahatte 100 g kasta 4-7 ml kan varken egzersizde bu oran
50-75 ml ye çıkmaktadır. Bu oran total vücut ile karşılaştırıldığında istirahatte
kasa pompalanan kan miktarı 1.5 L iken egzersizde bu değer egzersiz yüküne
bağlı olarak 4.5 - 25.5 L arasında değişmektedir.
Kalp dolaşım sistemine bağlı olarak ölçülen kardiyorespiratuvar
uygunluk, maksimal oksijen tüketim oranı (VO2max ) nın ölçülmesi ile belirlenir.
VO2max büyük kasların kullanıldığı spor uygulamalarında bireyin bir dakika
içinde havadan aldığı oksijeni kaslarda kullanabildiği oranı ifade eder. Bu
değer sporcularda sedanter bireylere göre %62 daha fazladır.
Tablo 2. Sporcularda ve sporcu olmayanlarda dolaşım sistemi
fonksiyonlarının sayısal değeri.
Grup
Sedanter
Sporcu
VO2max
(lt/dk)
3.2
5.2
KAHmax
(atım/dk)
200
190
Atım Hacmimax
(ml)
100
160
Kalp Debisimax
(lt/dk)
20
30.4
Sporcularda VO2max’ ın daha fazla olmasındaki en önemli etken kalbin
atım hacminin fazla olmasıdır. Çünkü spor yaptıkça organizma yüke uyum
sağlayarak tüm sistemlerin gelişmesine ve buna bağlı olarak oksijen alma
kapasitesinin gelişmesine neden olmaktadır. Bireyin, maksimal oksijen
kullanım kapasitesinin artması, daha fazla yükle, daha uzun sürede,
yorgunluk hissetmeden mevcut eforu sürdürebilmesi anlamına gelmektedir.
Bu nedenle özellikle dayanıklılık sporlarında VO2max önemli bir kriter olarak
değerlendirilmektedir. Sporcularda olduğu kadar sporcu olmayanlarda da
maksimal oksijen tüketimi önemli bir unsurdur. Her bireyin sağlık ve fiziksel
uygunluk için yeterli düzeyde dolaşım ve solunum sistemi elemanlarına
ihtiyacı vardır. Ancak VO2max 20 yaşa kadar maksimal düzeye ulaşmakta,
89
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
sonrasında yaşla birlikte azalmaktadır ve kadınlarda erkeklere göre %10-20
daha düşüktür. Bu kavram fiziksel aktivite yapanlarda “Metabolik Eşdeğer”
MET olarak da belirtilmektedir ve dinlenme sırasında 1 MET 3,5 ml/kg/dk ya
eşittir.
Kardiyorespiratuvar uygunluk bireylerde yaşla birlikte azalmaktadır.
Yaşlanma ile birlikte sol ventrikül kalınlığında ve sol atrium boyutunda artış
ile birlikte kardiyak bölgede hafifçe bir genişleme görülebilir. Arter elastikiyeti
azalır ve damar duvarlarında sertlik artışı görülür. Bunun sonucunda
egzersize vazodilatasyon yanıtı azalır, kan basıncı artar. Yaşlı bireylerde
maksimum kalp atım hızı düşer, bunun sonucunda egzersiz sonrası normale
dönüş süresi kısalmıştır. Yaşla birlikte maksimal oksijen tüketiminde de 30
yaşından itibaren azalma görülmektedir.
Tablo 3. Yaşlanmanın kardiyovasküler sistemin temel yapısal ve fonksiyonel
özellikleri üzerindeki etkileri
Kalp ile ilgili değişimler
Kalp ağırlığı
Kardiyomiyosit boyutu
Kardiyomiyosit sayısı
Ejeksiyon fraksiyonu
Stroke volüm
Kalp debisi
Diyastol başı dolum
Diyastol sonu dolum
artar
artar
artar
=
=
=
azalır
azalır
Damar ile ilgili değişimler
Arter duvar kalınlığı
artar
Total periferal direnç
artar
Endotelyal geçirgenlik
artar
Endotelyal nitrik oksit
Salınımı azalır
Endotel altı kollajen
artar
Elastin
azalır
Nabız dalga hızı
artar
Arteryal uzatılabilirlik
azalır
Dolaşım sisteminin işlevi cinsiyete göre de farklılık gösterir. Kadınlarda
kas kütlesi erkeklere nazaran daha az olduğundan kalp büyüklüğü bir erkeğin
%85 i kadardır. Buna bağlı olarak kalbin atım hacmi de erkeklere göre daha
az, kalp atım hızı daha fazladır. Aerobik performansta önemli rol oynayan
hemoglobin miktarı kadınlarda 100 ml kanda 14-15 g oranında iken
erkeklerde 15-16 g düzeyinde olup, erkekler daha fazla oksijen taşıma
kapasitesine sahiptir. Arter çapı kadınlarda daha dardır ve duvarları daha
incedir. Arterlerin kadınlarda daha zayıf olması nedeniyle kan basıncı
erkeklere göre daha düşüktür. Buna karşın kadınlarda kılcal damar yoğunluğu
daha fazladır.
90
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & DOLASIM SİSTEMİ
Dolaşım Sistemi Hastalıklarında Spor Yapmanın Tedavi Edici Yönü ve
Koruyucu Etkileri
Egzersiz ve hareketli yaşam günümüzde birçok hastalığın tedavisinde
kullanılmaktadır. Kalp damar hastalıkları, diyabet, kanser ve daha birçok
hastalığın tedavi edilmesinde ve oluşumunun önlenmesinde etkili
olmaktadır. Kronik rahatsızlıklarla birlikte obezite gibi tehlike sayılan
günümüz kronik rahatsızlıkların azaltılması, kan şekerinin yükselmesinin
önlenmesi, kandaki yağ moleküllerinin azaltılması, sistemik kan basıncının
düşürülmesi gibi metabolik etkileri mevcuttur. Bu tür metabolik etkilerle
birlikte, denge gelişimi gibi genel etkileri de bulunmaktadır. Egzersiz yapmak,
damar gelişimine ve merkezde bulunan kan miktarının vücudun her yerine
kolayca pompalanmasına katkıda bulunur. Damarların gelişmesine olumlu
etki eden egzersiz hareketleri kalbin kanı vücudun her tarafına daha kolay
pompalamasını sağlar. Egzersiz sırasında gereken kaloriyi yakıp vücut
yağlarını azaltır ve kan basıncına olumlu etki ederek kalp hastalıkları risklerini
önler.
Yapılan araştırmalar göstermektedir ki önde gelen ölüm riskleri
arasında öncelikli olanları kardiyovasküler rahatsızlıklar ve kanserdir. Genel
olarak yapılan epidemiyolojik araştırmalara göre sekiz yaşın üzerinde orta
şiddette yapılan egzersizin sedanter yaşama nazaran ölüm riskini %20
azalttığı tespit edilmiştir. Kardiyovasküler rahatsızlıkların başında koroner
kalp hastalığı (KKH) gelmektedir ve bu hastalık kalbin kendi damarlarını
besleyememesi ve koroner damarların daralması sonucu oluşur. Düzenli
yapılan fiziksel aktiviteler KAH riskini azaltmaktadır.
Fizyolojik yararları
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Kan basıncı azalır
İnsülin duyarlılığı gelişir
Kalp atış hızı değişkenliği artar
Miyokardiyal oksijen talebi azalır
Miyokard enfarktüsü artar
Yağsız kitleyi korur
Endotel fonksiyon gelişir
Kılcal yoğunluk artar
Mitokondriyal yoğunluk artar
Ruh hali iyileşir ve psikolojik stres azalır.
91
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Hastalık oluşmasına yönelik yararları
•
•
•
•
•
•
•
•
Hipertansiyon
Osteoporoz
Depresyon
Osteoartrit
Metabolik sendrom
Demans ve Alzheimer hastalığı
Diabetes mellitus
Meme, kolon ve diğer kanserlerin oluşma riski azalır.
Egzersiz kalbin kendi yapısında bulunan koroner arterlere olumlu
etkilerinin olduğu çalışmalarla ortaya konmuştur. Belirli sıklıkta istikrarlı
şekilde yapılan fiziksel aktivitenin koronerde dolaşan kan akım rezervini, kalp
kasında yer alan kılcal damar yoğunluğunu artırdığı rapor edilmişken, damar
daralmasını, morbiditeyi ve mortaliteyi azalttığı da rapor edilmiştir.
Koroner hastalıklarda akut gelişen durumlardan sonra Amerikan Kalp
Derneği bireylere tedavi yöntemi olarak egzersiz uygulamalarını
önermektedir. Yapılan son çalışmalarda koroner arter hastalıklarının oranının
egzersiz yapanlarda veya aktif bireylerde azaldığı belirlenmiştir. Başka bir
çalışmada 5 yıl boyunca izlenen, 63 yaşında hafif-orta şiddette egzersiz yapan
bireylerin mortalite riskinin düştüğü bildirilmiştir. İleri yaşa kadar devamlı
spor yapmış tanınan bir uzun mesafe koşucusunun kalbi ile hergün 12 mil
koşan, 65 yaşında 25 mil koşusuna katılan, kanser nedeniyle ölen bir
sporcunun kalbi karşılaştırıldığında, her iki sporcunun kalbinde herhangi bir
anomalilik gözlenmemiş, kapakçıkların normal ve koronerlerin de
normalinden birkaç kat daha fazla olduğu rapor edilmiştir.
Hareketli yaşam tarzının damar daralmasını azaltan ve geciktiren etkisi
temel faktör gibi görünmekte ve bu ilişkinin yapılan egzersiz miktarı ile
orantılı olduğu da çalışmalarda belirtilmektedir. Düzenli egzersizler LDLkolesterolü (kötü) azaltıp, HDL-kolesterolü (iyi) artırmakta ve bu değişim de
damar daralmasındaki iyileşmeyi kısmen açıklamaktadır. Egzersizin, koroner
aterosklerozun önemli bir belirteci olan trigliserit, yüksek dansiteli
lipoprotein kolesterol, oranını düşürdüğü bildirilmiştir.
Koroner kalp hastalığının tedavisi için fiziksel aktivite koruyucu ve
tedavi edici reçete olarak kullanılmaktadır. Bununla birlikte kan basıncının,
kilo alıp vermenin, kandaki yağ düzeyinin, diyabetin ve sigara kullanımının
92
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & DOLASIM SİSTEMİ
kontrolü de önemli görülmektedir. Kısaca düzenli egzersiz KKH açısından
yarar sağlamakta, morbidite ve moralitede önemli değişiklikler olmaktadır.
KKH için egzersizin faydaları; nüks ve ölüm ihtimalinin azalması, artmış
özgüven, çalışmaya kısa sürede dönüş ve psikolojik durumda gelişme olarak
sayılmaktadır.
Tablo 4. Sağlıklı bireylerde ve kalp yetmezliği olan kişilerde kol ve bacak
egzersizlerine kardiyovasküler yanıtlar.
Güç çıktısı
(watt)
Kol
Bacak
62
162
Kol
Bacak
43
101
Kalp hızı
Oksijen Tüketimi
(atım/dk)
(L/dk)
Sağlıklı
140
1.5
154
2.28
Kalp Yetmezliği
128
1.08
144
1.48
Respiratuar
Değişim Oranı
1.14
1.14
1.15
1.15
Sporculardaki genetik anormallikler ve kardiyomiyopatilerin ani
ölümlerle yakından ilişkili olduğu savunulmaktadır. Bu ölümlerin önüne
geçmek için sporcunun kalbinin iyi tanınması ve spora başlamadan önce
doğru tekniklerle değerlendirme yapılması önerilmektedir. Özellikle aritmi ile
ilişkili mortalite ve morbidite riskinin azaltılması gerektiği belirtilmiştir. Yoğun
spor yapan kişilerin kalbinde oluşan değişimin takip edilmesi oldukça
önemlidir. Çünkü yoğun antrenman sonucu kalpte yapısal yeni modellerin
oluşması ile kalbin sol ventrikülünde gelişen duvar kesit kalınlığı, kulakçık ve
karıncıkların total çapları ve kalbin kendi kütlesi artar. Hipertrofik
kardimyopati (HKM) fizyolojik sporcu kalbi ile karıştırılabilen bir
rahatsızlıktır. Bu nedenle bu rahatsızlığın tanısının doğru konulması ile ani
kardiyak ölüm riski azaltılabilir. Bu riskin azaltılmasına yönelik olarak,
yarışmaya katılacak sporcular için ileri derecede kardiyovasküler testler
önerilmektedir. Bunlar:
*EKG
*Ekokardiyografi
*Eforlu EKG
*24 saatlik holter
*Tilt-table testi
*Elektrofizyolojik çalışma
*Koroner anjiyografi
93
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Ani ölümlerde ani kalp durması nedenlerin başında yer almakta, ancak
kalp durmasının %80 inden fazlasının altında yatan nedenin genetik ve
yapısal olduğu belirtilmektedir. Ayrıca kalp dolaşım bozukluğu olan
bireylerde spor yapmanın ani ölümleri tetiklediği de belirtilmiştir. Egzersizin
yararlarının çok olmasına rağmen, özellikle antrenmansız bireylerin yüksek
dirençli ve alışık olunmayan egzersiz yapmalarının da ani ölüm riski taşıdığı
rapor edilmiştir. Ani kardiyak ölümlerin her yaşta görülebileceği bildirilse de,
yaş ilerlemesine bağlı olarak yetişkin grupta görülme sıklığının daha fazladır.
Cinsiyet bazında ise ani kardiyak ölüm olasılığı erkeklerde kadınlara oranla 34 kat daha fazladır.
Egzersiz reçetesi ile yapılan kardiyak rehabilitasyon sonrası
organizmada birtakım iyileşmeler tespit edilmiştir. Bireylerin sağlıklı yaşamak
için sahip olması gerekenler aşağıdaki tabloda belirtilmiştir.
Tablo 5. Formal kardiyak rehabilitasyon ve egzersiz programının faydaları
Metabolik eşdeğerde + %35
Maksimal oksijen tüketimi +%15
Anaerobik eşik zirvesi +%11
Total kolasterol
- %5
Trigliserid -%15
HDL (iyi kolesterol) +%6
LDL (kötü kolesterol) -%2
LDL/HDL -%5
VKİ(Vücut Kütle İndeksi) -%1.5
Yağ -%5
Metabolik sendrom -%37
Depresyon azalır.
Kaygı azalır.
Düşmanlık duygusu azalır.
Somatizasyon azalır.
Genel psikolojik sıkıntı azalır.
Strese bağlı artan ölüm oranı azalır.
Kalp atım hızı toparlanması artar.
Kalp atım hızı değişkenliği artar.
Dinlenim kalp atım hızı azalır.
Egzersiz kapasitesindeki
iyileşmeler
Lipid profilindeki iyileşmeler
Obezite endekslerindeki
iyileşmeler
Davranışsal iyileşmeler
Otonomik fonksiyonda iyileşmeler
94
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & DOLASIM SİSTEMİ
BÖLÜM KAYNAKLAR
Açıkada, C., Amman, MT., Aşçı, FH., vd. (2017). Spor Bilimlerine Giriş. Spor
Yayınevi, Ankara.
Berne, RM., Levy MN., Kooppen BM., Stanton BA., (2008). Fizyoloji. 5. Baskı,
Güneş Tıp Kitapevi, Ankara, s, 413-31.
Bilgin H., (2005). Nörofizyoloji. Yoğun Bakım Derneği Dergisi, 3(1): 11-18.
Bozdoğan Ö., (2000). Fizyoloji. 1. Baskı, Palme Yayıncılık, Ankara.
Cotman CW., Engesser-Cesar C., (2002). Exercise enhances and protects
brain function. Exerc Sport Sci Rev., 30(2):75-9.
Coyle, EF. (1991). Cardiovascular function during exercise: neural control
factors. Gatorade Sports Science Institute, 4, 1-6.
Demir, M., Filiz, K. (2004). Spor egzersizlerinin insan organizması üzerindeki
etkileri. Gazi Üniversitesi Kırşehir Eğitim Fakültesi Dergisi, 5,109-114.
Devries, H. A. (1986). Physiology Of Exercise For Physical Ediation And
Atleties. WMC Brown Puhlishers. Oıwa.
Ehrman, JK., Kerrigan, DJ., Keteiyan, SJ. (2018). İleri Egzersiz Fizyolojisi: Temel
Kavramlar ve Uygulamalar. Hipokrat Yayınevi, Ankara.
Freeman, JV., Dewey, FE., Hadley, DM., Myers, J., Froelicher, VF. (2006).
Autonomic nervous system interaction with the cardiovascular system
during exercise. Progress in cardiovascular diseases, 48(5),342-362.
Güdücü, Ç., Bediz, C. Ş. (2019). Akut Supramaksimal Egzersizde Performans
ve Beyin Oksijenlenmesi İlişkisi. Spor Hekimliği Dergisi, 54(4), 242-249.
Günay, M., Tamer, K., Cicioğlu, İ. (2013). Spor Fizyolojisi ve Performans
Ölçümü. Gazi Kitabevi, Ankara.
Günay, M., Tamer, K., Cicioğlu, İ., Şıktar, E. (2018). Spor fizyolojisi ve
performans ölçüm testleri. Ankara: Gazi Kitabevi, 639-640.
Kavak, V., Arıtürk, Z., İltümür, K., Kara, İ. H., Alan, S. (2006). Sporcularda
kalpteki strüktürel ve fonksiyonel değişikliklerin hipertansif hastalar ve
spor yapmayan sedanter bireylerle karşılaştırılması. Dicle Tıp Dergisi,
33(3), 139-144.
Keteyian, SJ., Marks, CR., Brawner, CA., Levine, AB., Kataoka, T., Levine, TB.
(1996). Responses to arm exercise in patients with compensated heart
failure. Journal of Cardiopulmonary Rehabilitation and Prevention,
16(6), 366-371.
Kılınçarslan, G. (2019). Fizyolojik özel dolaşım ve egzersiz. Herkes için Spor ve
Rekreasyon Dergisi, 1(1), 1-10.
Lavie, CJ., Thomas, RJ., Squires, RW., Allison, TG., Milani, RV. (2009). Exercise
training and cardiac rehabilitation in primary and secondary
prevention of coronary heart disease. In Mayo Clinic Proceedings (Vol.
84, No. 4, pp. 373-383). Elsevier.
95
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Lavie, CJ., Arena, R., Swift, DL., et al. (2015). Exercise and the cardiovascular
system: clinical science and cardiovascular outcomes. Circulation
research, 117(2), 207-219.
Murray, B., Kenney, WL. (2017). Egzersiz Fizyolojisi Uygulama Kılavuzu. Spor
Yayınevi ve Kitabevi.
Kafkas, M., Özen, G. (2014). Obezite farkındalık ölçeği’nin (ofö) türkçeye
uyarlanması: bir geçerlik ve güvenirlik çalışması. İnönü Üniversitesi
Beden Eğitimi ve Spor Bilimleri Dergisi, 1(2), 1-15.
Roca J, Burgos F, (2012). Exercise testing. In: Spiro SG, Silvestri GA, Agusti A
(eds). Clinical Respiratory Medicine. 4th ed. Philadelphia: Elsevier
Saunders, 143-53.
Roffi M., Patrono C., Collet J. P., et al. (2016). ESC Guidelines for the
management of acute coronary syndromes in patients presenting
without persistent ST-segment elevation. European Heart Journal,
37(3):267-315.
Saka, T., (2016). Koroner Kalp Hastalığı ve Egzersiz. Spor Hekimliği Dergisi,
51(2), 56-68.
Swain R. A., Harris AB., Wiener EC., et al., (2003). Prolonged exercise induces
angiogenesis and increases cerebral blood volume in primary motor
cortex of the rat. Neuroscience 117 (4), pp. 1037–46.
Thompson P. D., Buchner D., Pina I., et al., (2003). Exercise and physical
activity in the prevention and treatment of atherosclerotic
cardiovascular disease. Statement from the council on clinical
cardiology (Subcommittee on exercise, rehabilitation, and prevention)
and the Council on Nutrition, Physical Activity and Metabolism
(Subcommittee on Physical Activity). Circulation, 107:3109-16.
Türktan M., (2008). Supratendoriyal Kitle Cerrahisinde SevofluranDeksmedetomidin, İzofluran-Deksmedetomidin Uygulamalarının
Hemodinami ve Erken Derlenme Üzerine Etkileri. Çukurova Üniv.Tıp
Fak. Anesteziyoloji ABD. Uzmanlık Tezi, 2-4.
Wannamethee SG., Shaper AG., Walker M., (2000). Physical activity and
mortality in older men wit diagnosed coronary heart disease.
Circulation, 102: 1358 –63.
Wasserman K., Hansen J. E., Sue D. Y., et al., (2011). Physiology of exercise.
Principles of Exercise Testing and Interpretation: Including
Pathophysiology and Clinical Applications. 5th ed. Wolters Kluwer
Lippincott Williams & Wilkins.
Yaman, E. (2014). Egzersizde artan yükün kalp toparlanma hızına etkileri ve
istirahatte pozisyona bağlı manevraların kalbin QT dispersiyonuna
etkileri. Yüksek Lisans Tezi, Namık Kemal Üniversitesi.
96
SPORUN KAVRAMSAL
TEMELLERİ-5
SPOR & SOLUNUM SİSTEMİ
Yazarlar
Doktorant. Gamze MURATHAN
Doktorant. Eren BOZYILAN
1
2
7. Bölüm
1
Adıyaman Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu, Adıyaman/TÜRKİYE.
gmurathan23@gmail.com https://orcid.org/0000-0003-3325-0252
2
Adıyaman Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu, Adıyaman/TÜRKİYE.
https://orcid.org/0000-0002-8450-880X, ebozyilan@adiyaman.edu.tr
97
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
GİRİŞ
Günümüzde spor büyük bir sosyal olay haline gelmiştir. Spor, bilimsel
esaslara uyarak yapılan planlamalar ve son yıllarda spor ve antrenman
uygulamalarıyla ilişkilendirilen sanal gerçeklik, artırılmış gerçeklik gibi bazı
teknolojik uygulamalar (Kartal, 2020) işbirliğinde önemli bir sektör olarak
gelişimini sürdürmektedir. Sporun tüm dallarında başarı için yetenek ve
fiziksel uygunluğun yanı sıra, performansı geliştirmek; aerobik ve anaerobik
enerji tüketimi, kuvvet, sürat, teknik-taktik gibi fonksiyonlar ve psişik
faktörlere de bağlıdır. Bireyin performansı, koordineli bir efor ve bu değişik
fonksiyonların entegrasyonu sonucu ortaya çıkmaktadır.
Bütün canlı hücreler yaşayabilmek için oksijene ihtiyaç duyarlar. İnsan
besinsiz belli bir süre, susuz birkaç gün yaşayabilir, oksijensizliğe ya da nefes
alamamaya birkaç dk en fazla 3-6 dk dayanabilir. Solunum kendiliğinden
meydana gelen istemsiz bir olaydır. Sağlıklı erişkin biri günde 14000- 15000
defa nefes alır. Özellikle kalp ve beyin sürekli bir şekilde oksijene ihtiyacı
vardır. Vücudumuzun gereksinimi için enerjinin oluşturulabilmesi için vücut
hücrelerine ihtiyacı kadar oksijenin sağlamak ve metabolik reaksiyonlar
sonucunda meydana gelen karbondioksitin beden atılması gereklidir.
Solunum sisteminin ana amacı, vücut hücrelerinin ihtiyacı olan oksijenin (O2)
dışarıdan içeri aktarılıp, kana aktarılması ve hücrelerde oluşan
karbondioksitin kandan alınarak dışarı atılması ile gerçekleşir.
Kişinin yaşamında daha kaliteli bir hayat sürmesi açısından solunan
oksijen miktarının fazla olması ve bu solunumu gerçekleştiren kasların güçlü
ve gerektiği gibi işlevini sürdürmesi gerekmektedir (Santos ve ark., 2012).
Sporcular için kardiyovasküler sağlığın önemli göstergelerinden olan
egzersiz kapasitesi dolaşım, solunum ve kas-iskelet sistemlerinin sürekli
olarak artan adaptasyonlarıyla gelişir (Wilson ve ark., 2016). Son yıllarda
yapılan çalışmalar, solunum sisteminin farklı spor dallarına göre adapte
edilmesinin, elit sporcularda daha büyük akciğer hacim ve kapasitelerine
sahip olabileceğini göstermiştir (Lazovic ve ark., 2015; Mazic ve ark., 2015).
Çünkü solunum ve kardiyovasküler sistemin düzenli yapılan yüksek
yoğunluklu egzersizler sırasında aktif olarak yer aldığı ve her iki sisteminde
zamanla yapılan egzersizin tipine göre uyarlanabilir değişikliklere maruz
kaldığı tespit edilmiştir (Nielsen, 2003; Dempsey ve ark., 2008; McKenzi,
98
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & SOLUNUM SİSTEMİ
2012; Durmic ve ark., 2017). Bu gerçeğe yönelik olası açıklamalar arasında
fizyolojik egzersizlerin neden olduğu artan enerji talepleri yer almaktadır.
Başka bir ifade ile artan metabolik taleplerin karşılanması için vücuda yeterli
oksijenin sağlanması gerekir ki bu solunum sisteminin görevidir. Dolayısıyla
düzenli egzersiz ile solunum sisteminin etkinliğinin artması beklenmektedir.
Diğer taraftan solunum kasları, egzersiz anında düzenli olarak güçlü
inspirasyon ve ekspirasyonlara maruz kalması nedeniyle güçlenir. Güçlü
solunum kasları da akciğerlerin maksimum düzeyde genişlemesine ve
daralmasına yardımcı olur (Mahotra ve Shrestha, 2013; Imam ve ark., 2017;
Chatterjee ve ark., 2019).
Egzersiz
yoğunluğu
arttıkça
solunum
kasları
vücudun
metabolizmasında ortaya çıkan artışlara ayak uydurmak için daha güçlü ve
hızlı bir şekilde kasılmalıdır (Santos ve ark., 2011). Bu nedenle solunum
kaslarının bu önemli rolü araştırmacılar için büyük ilgi kaynağı olmuştur.
Oksijensiz bir hayat hiçbir canlı için düşünülemez. İçimize çektiğimiz hava ve
oksijen kana karışıp alyuvarlar tarafınca vücudumuzda dolaşır. Yaşamımızda
yaptığımız işin verimliliğini ve bu verimliliğin seviyesini belirlemede solunum
sistemi etkin rol oynar. Eğer sistem ne kadar etkili ve verimli ise bireyin yaşam
içerisinde performansı da o kadar artar (Erkal, 2000).
Kişi egzersize ne kadar küçük yaşta başlarsa o kadar erken beden ve
spor kültürü edinir. Yapılan egzersizlerin türü ve her zaman uzman eşliğinde
olması yaşanacak sakatlıkları önlemede ve hayatın diğer aşamalarında
oldukça önem arz etmektedir (Brooke-Wavell ve Stensel, 2008). Egzersizler
bedensel ve zihinsel gelişim açısından da oldukça önemlidir. Aynı zamanda
çevreyle olumlu ilişkiler kurma yeni ortama ayak uydurma konusunda da
olumlu sonuçlar vermektedir. Çokça üzerinde durulan aerobik egzersizler
özellikle hızlı büyümenin gerçekleştiği adölesan dönemde fiziksel ve bilişsel
yönden gelişime destek olması bakımından önerilmektedir (Brooke-Wavell
ve Stensel, 2008).
SOLUNUM
Solunum sistemi kan ile atmasofer havası arasında gaz değişimini
oluşturacak şekilde düzenlenmiş bir sistemdir (Akgün, 1992). Solunum
sisteminin anatomik yapısı incelendiğinde; sırasıyla burun, ağız, yutak
(farinks), gırtlak (larinks), soluk borusu (trakea), bronşlar (sağ-sol) bronşiol ve
99
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
alveol adı verilen keseciklerden oluşuğu görülür. Burundan alveol sistemine
kadar olan hava yolları alt ve üst solunum yolları olarak ikiye ayrılmaktadır
(Şekil 1). Genel anlamda, hava değişiminde görevli olan ağız, burun, yutak,
larinks, trakea, bronşlar ve bronşiollere “iletim bölgesi“; gaz değişiminin
meydana geldiği alveollere ise “ solunum bölgesi “ adı verilir ( Powers ve ark.,
1990; Sönmez, 2002; Vander ve ark., 1990).
Şekil 1: Solunum Sistemi Anatomisi
Solunumla hava alındığında, hava bu yapıları sırasıyla geçer ve
alveollere ulaşır. Hava larinksi geçerken, larinkste bulunan ses tellerinin
titreşimi ile sesler oluşmaktadır. Solunum sisteminin larinksten (gırtlak)
sonraki bölümleri ikiye ayrılır. Hava yolları ve alveoller. Hava yolları trakea ile
başlar, dallanmalar göstererek akciğerlerin içine doğru ilerler. Dallanmalar
sırasında tüplerin çapları daralır, boyları kısalır ve alveol adı verilen keselerde
sonlanırlar (Wilmore ve Costil, 1999).
Solunum canlı varlık ile onun dış ortamı arasındaki gaz alışverişidir.
Genel olarak solunum terimi iki olayı kapsar. Dış (eksternal) solunum, bir
bütün olarak bedene O2 alınıp, karbondioksit (CO2) atılmasıdır. İç (internal)
solunum, hücreler ve hücreler arası sıvı arasındaki gaz değişimleri ile oksijen
kullanımı ve karbondioksit üretimidir.
100
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & SOLUNUM SİSTEMİ
Üst solunum yolları; burun, farenks ve larenksin krikoid kıkırdağına
kadar olan hava yollarına bu seviyenin altında kalan hava yollarına da alt
solunum yolları denir (Bostancı, 2009). Alınan havanın ulaştırılmasını alt
solunum yollarından terminal bronşiyollere değin uzanan kısım sağlar bu
sebeple itici hava yolları olarak adlandırılmıştır. Hem solunan havayı ileten
hem de alveollerin duvar yapıları sayesinde gaz giriş-çıkışına eşlik eden
terminal bronşiyollerin distalinde kalan hava yollarıdır. Bundan ötürü
solunumsal hava yolları denmektedir (Bostancı, 2009).
Solunum diğer istem dışı otonom aktivitelerden farklı olarak, bir
dereceye kadar istemli kontrol edilebilen bir fonksiyondur. Solunum istemli
olarak çok kısa bir süre için (30–50 sn) durdurulabilir veya artırılabilir. Bebek
dünyaya geldikten hemen sonra bir çığlıkla ilk inspirasyonu (nefes alma)
yapar. Bu esnada toraks genişleyerek akciğerlerin dış yüzeyi ile toraksın iç
yüzeyi arasında negatif bir basınç oluşur ve akciğerler gerilerek hava ile dolar.
Bu durum tüm yaşam boyunca devam eder ( Feinstein ark 1996, Tan 1986).
Solunum dört büyük fonksiyonel olayla gerçekleşir. Bunlar;
• Akciğerdeki hava kesecikleri ile atmosfer havası arasındaki gaz
değişimi (pulomoner ventilasyon),
• Solunum membranı yolu ile akciğer alveollerindeki oksijenin akciğer
kapilleri içindeki kana, kandaki karbondioksitin de yine aynı yolla alveollerde
geçişi yani difüzyonu (dış solunum),
• Gerekli oksijeni hücrelere iletmek ve meydana gelen karbondioksiti
hücrelerden uzaklaştırmak için kanda ve vücut sıvılarında oksijen ve
karbondioksit taşınması.
• Solunumun tekrar şeklindedir (Akgün 1975, Aktümsek 2001, Demirel
ve Koşar 2002, Öztürk ark., 1997, Yıldırım 1990).
Solunum Fizyolojisi
Solunum fizyolojisi, solunum sistemi vücutta ihtiyaç duyulan gaz
alıverişini dış ortamdan sağlamak, dolaşım sisteminin aracılığı ile solunumu
düzenleme görevi sağlar. Solunum hayatta kalmayı sağlayan etkin bir
işlemdir. Solunum fizyolojisi 4 şekilde değerlendirilir.
Solunumun fizyolojisi gereği ventilasyon yani nefes alma ve nefes
verme, difüzyon yani yayılma, perfüzyon ve solunumun düzenlenmesi
şeklindeki aşamalarla gerçekleşir.
101
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Ventilasyon: Bu atmosferden gelen havanın akciğerlere, buradan da
atmosfere geçmesiyle gerçekleşen harekettir. Bu solunumda, nefes alma ve
nefes verme şeklinde gerçekleşir. Bunlar da kasların yardımıyla olmaktadır.
Diyaframın hareketi, göğüs kafesinde ön arka çapta artış ve azalma,
kaburgalarda yukarıya aşağıya hareketle, göğüs kafesinin uzaması ve
kısalmasıyla solunum gerçekleşir.
Nefes almayı sağlayan inspirasyon kasları, diyaframa, göğüs boşluğuyla
karında bulunan boşluğu ayıran ve frenik sinir yardımıyla hareket eden tek
kas, sternokleidomastoid kaslar, kaburgalar arasındaki kaslar, kürek kemiğini
yükselten kaslar ile ön serratuslar, skalenler ve omurga kaldırıcı kasları içerir.
Nefes vermeyi sağlayan ekspirasyon kasları ise, karında bulunan kaslar, iç
interkostaller ve arka aşağıdaki serratüsleri içerir.
İnspirasyon (Soluk alma): Bu dış ortamdan akciğerlere hava alındığını
ifade etmektedir. Soluk alma adalelerin kasılması sonucunda göğüs kafesinin
ön arka çapında genişleme ve yukarıdan aşağıya doğru uzama olur.
Akciğerlerin genişlemesiyle birlikte hava basıncı azalacağından, atmosferde
hava akciğerlere dolar.
Ekspirasyon (Soluk verme): Bu akciğerlerde bulunan havanın dışarıya
atıldığı pasif eylemi ifade eder. Burada soluk almanın tam tersine akciğerde
küçülme ve basınç artışı olur. Akciğerlerde bulunan basınç atmosfer
basıncının üzerinde olduğundan, hava dış dışarı atılır.
Şekil 2. Solunumda İnspirasyon ve Ekspirasyon
102
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & SOLUNUM SİSTEMİ
Diffüzyon (Yayılma): Akciğerlere giren hava alvoellere doğru gitmeye
başlar. Oksijen alvoeller etrafındaki kılcal damarlara geçerken, burada
bulunan karbondioksit alvoellere geçiş sağlar. Burada bulunan gaz geçişi,
parsiyel basınç farkından gerçekleşir.
Perfüzyon: Bu solunum içinde oksijen ve karbondioksitin taşınması
aşamasıdır. Alvoellerden diffüze durumdaki oksijen, plazmada erimiş şekilde
ya da alyuvar içindeki hemoglobine bağlanarak taşınmaktadır. Dokulara
verilecek oksijen buradaki karbondioksit parsiyel basıncına göre
ayarlanmaktadır. Ph değeri ve kan ısısı da burada etkin rol alır. Karbondioksit
taşınması ise oksijen gibi plazmada erimiş olarak ya da hemoglobine
bağlanarak
gerçekleşir
(http://www.solunum.gen.tr/solunumfizyolojisi.html).
Solunum Sistemi ve Fonksiyonları
Solunumu sağlayan sisteme, solunum sistemi adı verilir. Solunum
sistemi, dolaşım sistemi ile beraber hücrelere sürekli olarak oksijenden
zengin kan sağlar. Solunum sistemi, solunum işlevi sırasında yukarıda da
belirtilen başka işlevler de gerçekleştirir. Bunlara ilave olarak; soğuk
havasının ısıtılması, nemlendirilmesi ve ses çıkarılmasını sağlarlar (Akgün
1975, Demirel ve Koşar 2002, Hatipoğlu 1994, Öztürk ark 1997).
Akciğerler
Solunum sisteminin en önemli organı olan akciğerler oksijenin
hücrelere alınması ve dokulardaki karbondioksitin dışarı atılmasından
görevlidir. Bu oksijen ve karbondioksit döngüsü ventilasyon ve difüzyon
olarak adlandırılan faaliyetlerle sağlanmaktadır (Despopoulos ve Silbernagl,
1997; Ergen ve ark., 2002; Sönmez, 2002).
Akciğerlerin esneme özelliğine bağlı olarak ve alveollerde oluşan yüzey
gerilimi sonucuyla büzülmeye yatkın yapıdadır (Despopoulos ve Silbernagl,
1997). Akciğerlerin her iki tarafında yapısal farklılıklar bulunmaktadır. Sağ
akciğer 3 lob; lobussuperior, lobusmedius ve lobusinferior, sol akciğer ise 2
lop; lobussuperior ve lobusinferior olarak yer almaktadır (McConnell, 2011).
103
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Şekil 2. Akciğerler
Akciğerler, soluk alıp verme esnasında göğüs kafesi boşluğundaki
ritmik hareketler ile solunum kaslarıyla uyumlu olarak soluk alıp verme
mekaniğini oluşturan dokulardır (McConnell, 2011).
Solunum döngüsünün tamamlanması için solunumda görevli kasların
ve diyafram hareketlerinin ciğerlere birleşik bir durumda olmamasından
kaynaklanmaktadır. Bu nedenle ciğerlerin üst üzerini kaplayan viseral plevra
ve ayrıca aynı alanda yer alan organları örten pariyetal plevra arasında ince
plevral sıvısı bulunmaktadır (Despopoulos ve Silbernagl, 1997).
Akciğerlerin yüzeyinde bulunan ince plevral sıvı tabakası
bulunmaktadır.
Bu
tabaka
göğüs
boşluğundaki
hareketleri
kolaylaştırmaktadır. Bu bölgede oluşan sıvı fazlası lenfatik kanallar yoluyla
emilip, sıvı miktarını belirli bir seviyede tutmaktadır. Akciğer plevrasında
viseral yüzde ve toraks boşluğunda pariyetal plevra yüzünde bir miktar emme
basıncı olmaktadır. Buna bağlı olarak akciğerler kaygan bir alanda
bulunmasına rağmen göğüs duvarına yapışık gibi durmaktadır. Bu nedenle
intraplevral aralığında dış kısma oranla negatif basınçta olduğu
gözlenmektedir (Guyton ve Hall, 1996; Despopoulos ve Silbernagl, 1997).
Solunum kaslarının hareketleri sonucunda göğüs boşluğunda hacim
değişiklikleri gerçekleşmektedir (Gökhan ve ark., 2011). Diyafram faaliyetleri
ile ilgili inceleme yapan Leonardo da Vinci, soluk alma esnasında göğüs
104
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & SOLUNUM SİSTEMİ
kafesinin genişlemesine paralel olarak ciğerlerin tamamen genişleyerek
büyüdüğünü ifade etmiştir (Bartu ve Ulubay, 2012).
Solunum Kontrolü
Solunumun döngüsü, solunumu kontrol eden merkezin, solunumla
görevli kasların, periferik ve santral sensörleri de içine alan kompleks bir
zaman ile gerçekleşmektedir (Elzouki ve ark., 2012). Solunum ile görevli kas
sistemi, iskelet kaslarına benzer yapıdadır. İskelet kas sistemi diğer bir
ifadeyle çizgili kaslar istemli olarak uyarılma özelliklerine sahiplerdir
(Aleksandrova ve Breslav, 2009). Soluk alma ve verme döngüsünün
kontrolünü merkezi sinir sistemi üstlenmektedir (Despopoulos ve Silbernagl,
1997). Solunumu düzenleyen mekanizma yenidoğan evresinde önemli bir
olgunlaşma süreciyle gelişmektedir (Elzouki ve ark., 2012).
Kasların solunum döngüsüne katılması, uyarı alımıyla başlamaktadır.
Medullopontin alanda bulunan merkezler, otomatik solunumu kontrol
etmektedir. Serebral korteks ise istemli solunumu yönetmekle görevlidir.
Solunum merkezi adı verilen ve pons ve medulla adı verilen bölge, merkezi
sinir sistemi otomatik solunum kontrolünü yönetmektedir. Bu merkezlerde
solunumun derinliği ve frekansı belirlenerek inspirasyonun şiddeti
saptanmaktadırlar (Despopoulos ve Silbernagl, 1997; Ergen ve ark., 2002).
Solunum merkezlerinin solunum kontrolünü tek başına yapmaları
mümkün değildir. Bununla beraber solunumun vücutta oluşan kimyasal
değişiklikleri ile de takip edilmektedir. Bu sistemlerden en önemlisi ise
karbondioksit yoğunluğundaki değişikliklerin kontrol edilmesidir (Sönmez,
2002; Ergen ve ark., 2002).
Akciğer Hacimleri
İnsanda tek bir inspirasyonla (nefes almayla) alınan hava miktarını ilk
kez Giovanni Alfonso Borelli, 1600'lü yıllarda ölçmüştür (Saryal ve Ulubay,
2012). Bu alanda çok sayıda yapılmış çalışma bulunmaktadır. 1831 yılında
Charles Turner Thackrah tarafından yapılan çalışmada erkeklerin akciğer
hacimlerinin kadınlardan daha fazla olduğunu belirtmiştir (Saryal ve Ulubay,
2012).
Akciğerlerin hacmi ve kapasitesi vücudun büyüklüğüne ve pozisyonuna
göre değişmektedir (Sönmez, 2002). Kadınlarda akciğer hacmi ve kapasitesi
105
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
yapısal özellikleri gereği erkeklere oranla yaklaşık % 20-25 daha düşüktür
(Standring, 2008).
Tablo 1. Akciğer Hacim ve Kapasitelerinin Genel Durumu (Bompa, 2013)
Erkek
Kadın
2080
Akciğer
Kapasiteleri
VC(ml)
4800
3200
480
320
IC(ml)
3600
2400
%25
1200
800
FRC(ml)
2400
1800
%25
1200
800
TLC(ml)
6000
4200
Akciğer Hacimleri
% VC
Erkek
Kadın
IRV(ml)
%65
3120
TV(ml)
%10
ERV(ml)
RV(ml)
a) Tidal Volüm (TV veya VT, Soluk Hacmi)
Bir nefesle alınan ve verilen havanın hacmine tidal volüm adı verilir
(Tiryaki Sönmez, 2002; Fox ve ark., 2011; McConnell, 2011; Saryal ve Ulubay,
2012).
Tidal yoğunluk ortalama dolarak 500 ml'dir. Bu değer incelendiğinde
ise yapılan egzersizler esnasında artış gösterdiği belirlenmiştir. Bununla
birlikte bazen tidal volüm bu oranın üstünde veya altında değer
gösterebilmektedir. Tidal volüm ikiye ayrılmaktadır, alveollerden gelen
bölümler ve anatomik ölü boşluktan gelen bölümler şeklindedir. Kişilerin
vücut yapısına ve metabolik değerlerine göre Tidal volüm ölçümlerinde de
değişimler gözlenmektedir (Despopoulos ve Silbernagl, 1997; Fox ve ark.,
2011; McConnell, 2011).
b) İnspirasyon Yedek Hacmi (IRV)
Soluk alma fonksiyonu yedek hacmi normal bir soluk almadan sonra
alınması mümkün olan en derin (maksimum) inspirasyonla akciğere giriş
yapan havanın hacmidir. Ortalama olarak 3000 ml olan bu değer, yapılan
egzersizler esnasında azalmaktadır (Despopoulos ve Silbernagl, 1997; Ergen
ve ark., 2002; Tiryaki Sönmez, 2002; Fox ve ark., 2011; Saryal ve Ulubay,
2012).
c) Ekspirasyon Yedek Hacmi (ERV)
Soluk verme fonksiyonu yedek hacmi ise normal soluk vermeden sonra
verilmesi mümkün olan en derin (maksimum) ekspirasyonla akciğerden çıkan
havanın hacmidir. Ortalama olarak 1100 ml olan bu değer, yapılan egzersizler
106
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & SOLUNUM SİSTEMİ
esnasında hafif bir azalma eğilimi göstermektedir (Despopoulos ve
Silbernagl, 1997 ; Ergen ve ark., 2002; Sönmez, 2002; Fox ve ark., 2011; Saryal
ve Ulubay, 2012).
d) Rezidüel Hacim (RV)
En derin maksimum soluk vermeden sonra akciğerde biriken ve
çıkarılmayan hava hacmine rezidüel hacim denilmektedir (Sönmez, 2002;
Saryal ve Ulubay, 2012). Ortalama 1200 ml değerinde olan bu değer, yapılan
egzersizler esnasında hafif bir azalma eğilimi göstermektedir. Bu bağlamda
genellikle normal ya da artış durumunda seyreden ve sonrasında belirgin
soluk verme durumu zayıf olasılık göstermektedir (Gibson ve ark., 2002; Fox
ve ark., 2011).
e) İnspirasyon Kapasitesi (IC)
Dinlenme esnasında normal bir ekspirasyondan sonra alınan
maksimum (derin) inspirasyondaki hava hacmidir. Ortalama olarak 3500 ml
değerindedir ve yapılan egzersizler esnasında artış göstermektedir.
İnspirasyon kapasitesi, tidal volüm ile inspirasyon yedek hacminin
toplamından oluşmaktadır.
IC = TV + IRV (1. denklem)
İnspirasyon kapasitesi vital kapasitenin %75'ini kapsamaktadır
(Sönmez, 2002; Fox ve ark., 2011; Saryal ve Ulubay, 2012).
f) Fonksiyonel Rezidüel Kapasite (FRC)
Normal bir ekspirasyondan sonra akciğerler içinde kalan hava hacmi
fonksiyonel rezidüel kapasite olarak adlandırılmaktadır. Ortalama olarak
2300 ml değerindedir (Sönmez, 2002; Fox ve ark., 2011; Saryal ve Ulubay,
2012). Ekspirasyon yedek hacminin rezidüel hacim ile toplanması sonucunda
bulunur.
ERV + RV (2. denklem)
Vital Kapasite (VC)
Maksimum bir inspirasyondan sonra yapılması mümkün en yüksek
ekspirasyon hacmidir. Ortalama olarak 4600 ml değerindedir (Despopoulos
ve Silbernagl, 1997; 2002; Fox ve ark., 2011). Vital kapasite soluk alma hacmi
ile soluk verme hacminin toplamından hesaplanabileceği gibi soluk alma
107
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
yedek hacmi, tidalvolüm ve soluk verme fonksiyonunun yedek hacmi
değerlerinin toplamlarından da hesaplanabilmektedir;
VC =IC + ERV (3. denklem)
VC = IRV + TV + ERV (4. denklem)
Hafif soluk alıp verme kas kuvvetinin azalma hallerinde vital kapasite
maksimum solunum basınca daha az duyarlı olmaktadır (Gibson ve ark.,
2002).
g) Toplam Akciğer Kapasitesi (TLC)
En yüksek seviyede bir inspirasyon sonrasında akciğerlerde kalan
havanın hacim miktarıdır. Ortalama olarak 5800 ml değerindedir (Sönmez,
2002; Fox ve ark., 2011; Saryal ve Ulubay, 2012). Bu değer, vital kapasite ve
rezidüel hacim toplamlarından hesaplanabileceği gibi soluk alma kapasitesi
ile fonksiyonel rezidüel kapasite değerlerinin toplamından da
hesaplanabilmektedir.
TLC = VC + RV (5. denklem)
TLC = IC + FRC (6. denklem)
Zorlu Vital Kapasite (FVC)
En derin inspirasyonun ardından hemen yapılan en hızlı soluk verme
ölçümü ile elde edilmektedir. FVC genel olarak vital kapasiteden daha küçük
olarak gözlenmektedir (Despopoulos ve Silbernagl, 1997).
h) FEV1
İlk defa Robert Tiffeneau tarafından 1948’de yapılan bu ölçümle,
saniyede çıkan en zorlu ekspirasyon hacmi ölçülmektedir (Saryal ve Ulubay,
2012). Normal akış hacim olarak FEV1, FVC'nin yaklaşık % 75-85' değerleri
olarak hesaplanabilir (Ergen ve ark., 2002).
Yapılan İngilizce ve Fransızca çalışmalarda sırasıyla FEV1, ve VEMS
olarak tanımlanmışlardır (Saryal ve Ulubay, 2012). FEV1 ciğerin mekanik
özelliklerini ölçmek için kullanılan en yaygın birimlerden biridir (Gildea ve
McCarthy, 2010). Tiffeneau testinde FEV1 değeri kullanılmaktadır. Bu test
FVC testinin bir parçası olarak belirlenmektedir.
108
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & SOLUNUM SİSTEMİ
i) PEF (Pik/Tepe Ekspiratuar Akım)
Akış hacim eğrisi datalarından elde edilmesinde kullanılmaktadır
(Miller ve ark., 2006). Soluk verme esnasında akış hızının en hızlı noktası PEF
olarak adlandırılmaktadır. Wright ve McKerrow tarafından 1959’da
geliştirilmiştir. PEF, solunum eğrisinde eforun yer aldığı alan hakkında
detaylar verir (Saryal ve Ulubay, 2012).
j) MVV (Maksimum İstemli Ventilasyon)
Tespit edilen bu sürede hızlı mümkün olduğunca derin nefes alıp
vermek çok önemli olmaktadır. Maksimum istemli ventilasyon değeri tidal
volüm ve solunum frekansıyla ilişkilidir. MVV (L / dk) = TV (L/soluk) x SF (soluk
sayısı/dk) (Sönmez, 2002). MVV, hacim hesaplamalarında kas zayıflığı için
özel bir yöntem olarak geliştirilmiştir. Ölçüm değerlerinde vital kapasitede
olduğu gibi orantılı bir değişim gözlenmektedir (Gibson ve ark., 2002).
Maksimum istemli ventilasyon değeri 15 saniye sürede
gerçekleşmektedir (Ergen ve ark., 2002; Bartu Saryal ve Ulubay, 2012).
Ölçümler sırasında genellikle kişiler 15 saniyelik periyotta durmadan hızlı ve
derin nefes alıp verir. Elde edilen sonuçlar dakika/litre olarak belirtilir
(Gökhan, 1986; Fox ve ark., 2011). Sonuç hesaplaması 15 sn alınan hava
seviyesinin dört ile çarpımı sonucunda 1 dakika alınabileceği maksimum hava
seviyesi yolu ile hesaplanmaktadır (Ergen ve ark., 2002).
Şekil 3. Akciğer Hacimleri
Sporcularında bu değerler Sedanter kişilerin aksine genelde normalin
üstünde seyretmektedir. Bazı durumlarda ise sporcuların ventilasyon
109
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
değerleri ile sedanter bireylerin değerleri birbirine yakın olabilmektedir. Bu
yöntem sayesinde hem soluk alma hem de soluk verme kas dayanımı
ölçülebilmektedir. Maksimum efor yöntemi ile denekler %70-90 maksimum
istemli ventilasyon verileri oluşturabilirler. Ölçümün uygulandığı bireylere
sekiz dakikalık ara dinlenmelerinden sonra aynı ölçüm tekrarlanabilir (Gibson
ve ark., 2002).
Solunum Fonksiyon Testleri
Solunum fonksiyon testleri akciğerlerdeki hacim ve havanın akış hızına
göre fonksiyonlarını aydınlatmaya yönelik uygulamalardır (Fox ve ark., 1999).
Akciğerlerin esas fonksiyonları gaz alım verimidir. Bu olayın
gerçekleşmesinde ventilasyon difüzyon (gazların alveola kapiller
membrandan geçmesi), perfüzyon (pulmoner arterlerle gelen karışık venöz
kanın pulmoner kapillerde dağılımı) ve solunumun kontrolü rol
oynamaktadır. Solunum fonksiyon testleri akciğer hastalığının objektif
değerlendirilmesinde büyük önem arz etmektedir (Karabıyıkoğlu, 1998).
Testler, spirometre ile manuel olarak yapılabildiği gibi komplike
laboratuvar testleri de yapılabilmektedir. Bu testler solunum fonksiyonun
hangi yönünün ölçüldüğüne göre sınıflandırılmaktadır. Hava yolu
fonksiyonun ölçümünde; ciğer hacim ölçümleri, gaz difüzyon kapasitesi
testleri, kan gazı ölçümleri, kardiyak pulmoner antrenman testleri ve
metabolik ölçümler kullanılan testlerdir. Sonuçların değerlendirilmesi ırka,
yaşa, cinsiyete, boya ve kiloya göre beklenen değerlerle karşılaştırılmasıyla
yapılmaktadır. Solunum fonksiyonu testleri;
• Nefes darlığı, öksürük, balgam gibi şikayetleri olan bireylere,
• Akciğer filminde normal dışı sonuçlar çıkan bireylere,
• Uzun süredir sigara içen bireylere,
• Ameliyat olacak bireylere,
• Ciğerlerinin etkileneceği işlerde çalışan bireylere,
• Sporculara yapılmaktadır.
Spirometre ile Ölçüm
Spirometre cihazı ucuz ve taşınabilir olması ayrıca evlerde
kullanılabilecek nitelikte olması sebebiyle de klinik ortamlarında da en çok
110
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & SOLUNUM SİSTEMİ
kullanılan cihazlardandır. Kullanım yaşı olarak 5 yaşından sonra spirometrik
testlerin yapılabilmesi mümkün denilse de, genelde ancak 7 yaşından büyük
çocuklarda gerekli kooperasyon sağlanabilmektedir. Derin, tam bir
inspirasyondan sonra zorlu bir soluk verme esnasında, hava yolu ve ciğer
hacimlerinin ölçülmesi ile gerçekleştirilir. Test esnasında derin bir soluk alma
işlemi gerçekleşene kadar verilen derin bir soluk ile yapılmalıdır. Soluk verme
süresi en az altı saniye olmalı ve gerekirse on beş saniyeye kadar
sürdürülmelidir. Öksürük ile test kesilirse bireyin en az yirmi dakika
dinlemesinin ardından test tekrarlanmalıdır. Bir defada sekiz tekrardan
fazlası önerilmemektedir. Spirometre testi uygulanırken aşağıdaki durumlar
takip edilmelidir; (Quanjer, 1997).
Şekil 4. Spriometre Cihazı
Sporcunun tidal solunum sonrası derin nefes almaması ya da hızlı ve
kuvvetli soluk verme fonksiyonunu yapmaması, ağızlık etrafından hava kaçışı,
oturur ya da öne eğilir pozisyonda test yapılması, test sırasında konuşması,
testte karşılaşılabilecek hatalar olarak tanımlanmıştır ve bunların yapılması
engellenmelidir.
Spirometre test uygulamasında sporcuya en az iki veya üç ölçüm
yapılması gerekmektedir. Farklı zamanlardan ziyade sırası ile yapılan iki testte
FVC ve FEV1 değerleri arasındaki oluşan değişim incelenmeli ve %5’ten az ise
üçüncü teste gerek duyulmadan hesaplama yapılmalıdır. Aynı anda
tekrarlanan testler arasında %10’dan fazla değişkenlik var ise bu değer yanlış
olarak değerlendirilerek testlerin tekrarı sağlanmalıdır. En iyi test, akış hacim
eğrisi uygun olan testler içinde FVC ve FEV1 ’in mutlak değerleri toplamı en
yüksek olan testtir.
111
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Fizyolojik olarak akciğer fonksiyonları dört hacimden oluşur. Bunlar;
Ekspiratuar rezerv volüm (ERV), inspiratuar rezerv volüm (IRV), rezidüel
volüm (RV) ve tidal volümdür (TV). Dört hacmin toplamı ise total akciğer
kapasitesini (TLC) vermektedir (Brusasco ve ark., 2005; Crapo, 2004). Basit
spirometre ile zorlu vital kapasite (FVC), zorlu ekspiryumun bir saniyesinde
çıkarılan hava hacmi (FEV1), zirve ekspiratuar akım hızı (PEFR), FEV1/FVC
oranı, zorlu ekspirasyonun ortasındaki akım hızı (FEF25-75 veya MEFR),
ekspiratuar rezerv hacim (ERV), vital kapasite (VC) ve inspiratuar hacmin (IV)
mutlak değerleri ölçülmektedir. Aynı cinsiyetteki, yaştaki, boydaki, ırktan
sağlıklı çocukların verilerinden elde edilmiş referans değerlerle kıyaslanarak
% değerleri belirlenmektedir (Brusasco ve ark., 2005; Crapo, 2004).
Spirometreyle rezidüel volüm ölçülemediği için, total akciğer kapasitesi
belirlenememektedir.
Solunum Fonksiyon Testlerinin Değerlendirilmesi
Solunum fonksiyon testlerinin değerlendirilmesi test kalitesinin genel
olarak değerlendirilmesiyle başlamaktadır. Kurallara uygun yapılmamış
testlerde bazı veriler elde edilmiş olsa da bunlar üzerinden çıkarsamalarda
bulunmak klinik açıdan yanıltıcı sonuçlara sebebiyet verebilmektedir. Testin
uygunluğuna karar verildikten sonra, test sonuçları referans değerler ile
bilinen hastalıklarla veya anormal fizyolojik paternlerle, hastaların daha
önceki değerleri ile mevcut değerlerinin karşılaştırmasına yönelik bir süreçle
başlamaktadır. Solunum fonksiyon testlerinin raporlamasındaki son adım
klinik tanının saptanmaya çalışılmasıdır. Solunum fonksiyon testinin raporu
kısa, öz, bilgilendirici ve net olmalıdır (Çekmece, 2015).
Tablo 2. Solunum Fonksiyon Testlerinin Normal Değerleri (Şişmanlar, 2019)
Test
FEV1
FVC
FEV1/FVC
FEF 25-75
TLC
FRC
RV
DLCO
Normal Değerler
>80
>80
>80
>70
80-120
75-120
75-120
60-120
112
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & SOLUNUM SİSTEMİ
EGZERSİZ VE SOLUNUM İLİŞKİSİ
Egzersizin solunuma etkisi düşünüldüğünde egzersizde artan
metabolizma için gerekli oksijeni sağlamak için solunum volümü ve
frekansında artış meydana gelir. Maksimal egzersizler deventilasyon 200
lt/dk gibi bir düzeye erişebilmekte bu da solunum hacmi ve frekansında
sağlanan artışla gerçekleştirilmektedir. Diğer taraftan aynı şiddetle yapılan
egzersizlerde antrenmanlı sporcularda solunum dakika volümü 200 lt/dk’ya
çıkabilirken,
normal
kişilerde
antrenmanın
solunum
kaslarını
kuvvetlendirmesine bağlıdır. Yapılan bir araştırmada 20 haftalık bir
antrenman ile solunum kaslarının dayanıklılığın %16 dolaylarında geliştirildiği
belirlenmiştir (Akgün, 1992).
Hücrelerin oksijen ihtiyaçları egzersizle birlikte artmaktadır. Solunum
sistemi vasıtasıyla da metabolizma faaliyetlerinde kullanılan oksijen
miktarında da artış meydana gelmektedir (Açıkada ve Ergen, 1990). Sedanter
bireyler dakikada 12- 18 arası nefes alış verişi yapılmaktadır ve her nefeste
vücuda 500 ml. hava alınmaktadır. Dinlenik durumdaki sedanter 5-7 litrelik
dakika solunumu yapmaktadır (Akgün, 1994; Ergen, 1993).
Egzersizle birlikte metabolik aktiviteler için ihtiyaç duyulan oksijeni
elde etmek için solunum volümü ve sayısında artış meydana gelmektedir.
Diğer taraftan aynı şiddetle yapılan egzersizlerde antrenman yapmış
sporcularda solunum dakika volümü 200 lt/dk kadar olabilirken, sedanter
kişilerde 100 lt/dk olmaktadır. Bu da antrenmanın solunumda kullanılan
kaslarını kuvvetlendirmesiyle ilişkilidir (Akgün, 1994).
Solunumla organizmaya oksijen alınıp, karbondioksit verilir. Dokuların
oksijen ihtiyacı arttıkça buna paralel olarak solunum sistemiyle organizmaya
alınan oksijen miktarı da artar. Normal durumda kişi bir dakikada 12-18 kez
soluk alır. Her soluk alışta 500 ml. hava alınmış olur. Normal koşullarda
akciğere alınıp çıkarılan hava solunum volümüdür. Dinlenmede olan bir kişide
dakika solunum volume 5-7 lt.dir. Bu durum, submaksimal egzersiz sırasında
120 lt. iken, maksimal çalışmalarda 140 lt. dolaylarındadır. Alınan hava
akciğerlerde alveollere gelir. Etrafı sık kılcal damarlarla çevirili olan 7-8 yüz
milyon alveol vardır. Hepsinin toplam yüzeyi 100-150 m2 dir. Alveoller ile
kılcal damarlar arasında gaz alışverişi oluşur. Akciğerlere alınan havanın
alveollerde %14-15 oksijen %4,9–6,9 karbondioksit vardır. Oksijen ve
113
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
karbondioksit değişikliği bir basınç farklılığı oluşturur. Alveollerde oksijen
basıncı fazla olursa soluk alma sayısı artar. Yüksek rakıma çıktıkça basınç
azalacağından, oksijen miktarı da düşer. Akciğerlerde oluşan karbondioksit
basıncının artışı derin nefes alarak giderilmeye çalışılır. Böylece %33’lük artık
hava oranı %20’ye iner. Bu durum alveollerdeki oksijen basıncını artırır.
Çalışma anında, aşırı nefes alıp verme halinde solunumu sağlayan kaslar
oksijeni daha çok kullanırlar. Dayanıklılık çalışmaları solunum işlerliğini
geliştirir. Gelişen solunum sistemiyle istenen oksijeni sağlamak için daha az
solumak yeterli olmaktadır. Azalan soluk sıklığı daha çok oksijenin kana
geçmesine ortam hazırlamaktadır. Dayanıklılık çalışmalarıyla akciğerlerde
soluk alma volümünün artışı ve yüklenme durumunda soluk alıp vermede
ekonomik ortam elde edilir. Yorgunluk geciktirilip, günlük yaşamda verim
artar. Daha çabuk dinlenme oluşturulur.
Antrenmanın en belirgin etkisi sporcularda oksijen difüzyon
kapasitesini artırmaya yöneliktir. Oksijen difüzyon kapasitesi, oksijen
alveollerden kana difüzyon hızının bir göstergesidir. Bireyde antrenman
şiddeti ne kadar fazla ise solunumun istirahat durumuna dönüşü o kadar geç
olmaktadır (Sönmez, 2002). Antrenmanla solunum hacmi ve sayısında gözle
görülür bir değişim meydana gelmektedir. Antrenmanla birlikte dokulardaki
maksimum oksijen tüketim hızında (VO2maks) belirgin artışlar meydana
gelmektedir. Program dahilinde 7 ila 13 haftalık bir antrenmanla VO2maks’da
%10’nun üzerinde bir artış meydana gelmektedir (Ergen, 1993).
Kişinin bir hastalığı yoksa antrenmanlı olup olmamasına bakılmaksızın,
solunum sistemi devamlı olarak vücudun ihtiyacından çok daha fazla oksijeni
üretebilmektedir. Bu yüzden önemli olan antrenmanla kişinin solunum
sisteminde oksijen kullanılabilirliği bir başka deyişle VO2maks’ı arttırabilmesi
daha önemlidir (Ergen, 1993). Sportif egzersizler branşa özgü vücudun
postüral kontrol sistemlerini zorlar ve sportif hareketlerin etkin şekilde
tamamlanabilmesi için postüral adaptasyonları geliştirir (İri ve ark., 2018).
Egzersizin sporculardaki en belirgin etkisi oksijen difüzyon kapasitesini
arttırmaya yönelik olmasıdır. Oksijenin alveollerden kana difüzyon hızı
oksijen difüzyon kapasitesinin bir göstergesidir (Akgün, 1994; Ergen, 1993;
Dündar ve ark., 2014). Yapılan planlı ve programlı egzersizle sporcularda
solunum hacmi istirahat halinde ve maksimal altı egzersizlerle değişiklik
göstermese de maksimal egzersizlerle belirgin artışlar göstermektedir. Bu
114
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & SOLUNUM SİSTEMİ
artış aynı zamanda solunum sayısında ve solunum dakika volümünde de
kendini göstermektedir (Cicioğlu, 2001).
Antrenman solunum verimliliğini de arttırır (Murathan ve ark., 2017).
Solunum verimliliğinin artması, aynı miktarda oksijen tüketimi için solunan
hava miktarının antrenmanlı kişilerde daha az olduğu anlamına gelir (Who,
2014). Egzersizin başlaması takiben ilk saniyeler içerisinde solunumda
meydana gelen hızlı artışın temel nedeni kas, tendon ve eklemlerde yer alan
propiroreseptörlerden oluşan afferent uyarılar ve psişik uyarılardan
kaynaklandığı düşünülmektedir (Guyton ve Hall, 1996). Egzersizin
başlamasını izleyen ilk saniyelerde soluk alış verişindeki artış kısa bir süre
sonra kademeli olarak artmaya devam etmektedir. Bundan sonraki artışın
devam etmesi ya da azalması egzersizin şiddetine bağlıdır (Fox, 1998).
Egzersizden sonra oksijen borcu ödeninceye kadar solunum frekansı
normal seviyesine gelmez. Egzersizden sonra solunum frekansını etkileyen
oksijen ve karbondioksit değil laktik asit birikiminden ötürü artan H+ iyonu
yoğunluğudur. H+ iyonlarının sistemden uzaklaştırılmasıyla solunum
parametreleri normal seviyesine tekrar gelmektedir (Guyton ve Hall, 1996).
Tablo 3: Akciğer Hacim ve Kapasitelerinin Egzersiz Sırasında Değişimleri (Fox
ve ark., 2000)
AKCİĞER
TANIM
KAPASİTELERİ
TV
Bir nefeste alınan veya verilen havanın hacmi
Normal bir nefesten sonra alınan maksimal havanın
IRV
hacmi
Verilen nefes sonunda zorlu bir şekilde akciğerlerden
ERV
çıkan havanın hacmi
Zorlu nefes vermeye rağmen akciğerlerde kalan,
RV
çıkarılamayan havanın hacmi
Maksimal nefes almanın sonunda akciğerlerdeki hava
TLC
hacmi
Maksimal nefes almadan sonra dışarı verilen maksimal
VC
havanın hacmi
Dinlenik durumdaki nefes verme seviyesinden
IC
maksimal hacimde nefes alma
Akciğerlerden dinlenik durumda dışarı verilen havanın
FRC
hacmi
Bir dakikada akciğerlere alınabilen en fazla hava
MVV
miktarı
115
EGZERSİZ
ANINDA
Artar
Düşer
Hafif düşer
Hafif düşer
Hafif düşer
Hafif düşer
Artar
Hafif Artar
Artar
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Egzersizde soluk alma yedek hacmi azalırken, soluk verme yedek
hacminde çok az bir değişim görülür. Rezidual volüm artarken total akciğer
kapasitesinde çok az bir azalma gösterir. Soluk alma kapasitesi ve fonksiyonel
rezidual kapasite artış gösterir (Ergen ve ark., 2002). Antrenman veya egzersiz
şiddetinin yüksek olduğu aktivitelerde organizmanın iç dengesi evirilerek
yorgunluk belirtilerinin oluşmasına neden olurlar. Aktivite bittikten sonra
organizmada oluşan metabolik etkilerin uzaklaştırılması, enerji maddelerinin
sentezi, elektrolit dengesinin sağlanması, oksijen tüketiminin dengelenmesi
ve vücut sıcaklığının düşürülmesi gibi etmenlerin oluşturduğu toparlanma
süreci başlamaktadır (Murathan, 2020).
Antrenmanlarla VO2maks‘ın arttırılması temel amaçtır. Oksijen difüzyon
kapasitesi artışı da antrenmanın amaçlarından biridir. Difüzyon kapasitesi
sedanterlerde 48 ml/dk, yüzücülerde 71 ml/dk, kürekçilerde 80 ml/dk olarak
tespit edilmiştir (Günay ve ark., 2010). Egzersize bağlı olan VO2maks erkeklerde
180 lt’ye kadar artabilir. Bu artış tidal hacim ve solunum frekansına da yansır
(Fox ve ark., 2000). Yapılan düzenli antrenmanlarla sporcularda solunum
volümü maksimal egzersizlerde belirgin bir artış gösterir. Bu artışa bağlı
olarak solunum frekansı ve solunum dakika volümünde de artış olur (Günay,
1999). Antrenmanlar sonucunda genel olarak maksimal dakika solunumu,
tidal volüm, nefes sıklığı, ventilasyon verimi, akciğer hacmi, difüzyon
kapasitesi artış gösterir (Fox ve ark., 2000).
Egzersizde ventilasyon 6 lt/dk’ya çıkmaktadır. Kalp debisi 5 lt/dk’dan
30 lt/dk’ya çıkar. Egzersizde oksijen kullanımı 250 ml’den 5 lt’ye yükselir.
Oksidatif metabolizma yaklaşık 2 kat artar. Egzersiz sırasında ventilasyon
maksimal istemli ventilasyon düzeyine ulaşmaz. Egzersiz sırasında
akciğerlerdeki alveollerden kana karışan oksijen miktarı artar (Günay, 1999).
Dakika ventilasyonu 6 lt/dk’dan 190 lt/dk’ya ulaşır (Ergen, 2002).
Solunum Mekaniği ve Performans
Dinlenme durumdayken solunumda kullanılan enerji vücudun totalde
kullandığı miktarın %2’sini oluştururken egzersiz esnasında enerjinin büyük
kısmı iskelet kasları tarafından kullanılmaktadır. İskelet kaslarının kullandığı
enerji arttıkça solunum sıklığı ve yoğunluğu da buna bağlı olarak değişiklik
gösterir. Solunum esnasında temel görevli o kaslar da (diyafragma,
interkostal kaslar ve abdominal kaslar) yoğun egzersizlerde oksijen kullanılır.
116
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & SOLUNUM SİSTEMİ
Egzersiz sırasında oksijen kullanımı hareketsiz durumdan 10-20 kat fazla
olmasına karşın bu mekanizma hava yolunun genişlemesiyle dinlenme
esnasındaki gibi olmaktadır. Yüksek şiddette yapılan aktivitelerde normalden
fazla oksijen kullanılması ya da solunumun gerçekleştiği hava yollarının fazla
dar olması solunum sorunlarına yol açabilir ve istenen sportif performansı
engelleyebilir. Örneğin astım hastalığı (Sönmez, 2002). Bir sporcunun en
yüksek seviyede oksijen kullanım kapasitesinin artışı solunum dakika
volümünün artışıyla orantılıdır. Antrenmanın ilk saniyelerinde hızlı bir
ilerleme görülürken belli bir sürede bu artış aşamalı bir şekilde sürer.
Solunumda ortaya çıkan bu artış eklem reseptörlerinden gelen uyarılardan
kaynaklandığı ifade edilmektedir (Fox ve ark., 2012; Günay, 1998; Akgün,
1989; Burstyn, 1990; Ergen, 1993).
BÖLÜM KAYNAKLAR
Açıkada C, Ergen E. (1990). Bilim ve Spor, Ankara, Büro Ek Ofset Matbaacılık.
Akgün N. (1994). Egzersiz Fizyolojisi. İzmir, Ege Üniversitesi Basımevi,1:67-9, 81.
Akgün N. (1989). Egzersiz Fizyolojisi. Ankara, Gökçe Ofset Matbaacılık. 34-62.
Akgün N., Egzersiz Fizyolojisi, Ege Üniversitesi Basımevi, Bornova-İzmir, 1992.
Aktümsek, A. (2001). Anatomi ve Fizyoloji (İnsan Biyolojisi), 1. Baskı, Nobel Yayın
Dağıtım, Ankara.
Aleksandrova NP. (2009). Breslav IS. Human respiratory muscles: three levels of
control. Human Physiology. 35(2), 222–229.
Bostancı Ö. Elit Yüzücülerde ve Futbolcularda Akciğer Hacim Oranının Stereolojik
Yöntemle Belirlenip Solunum Parametleri ile Karşılaştırılması 2009,
Marmara Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi 7-19,
İstanbul.
Brooke-Wavell K, Stensel DJ. (2008). Exercise and children’s bone health. J Fam
Health Care;18(6):205-8.).
Brusasco V, Crapo R, Viegi G. (2005). American Thoracic Society; European
Respiratory Society. Coming together: the ATS/ERS consensus on clinical
pulmonary function testing. Eur Respir J, 26: 1-2.
Burstyn PG. (1990). Physiology for Sport People. Manchester, Manchester
University Press.; 66-73.
Chatterjee P, Bandyopadhyay A, Chatterjee P, Nandy P. (2019). Assessment and
Comparative Analysis of Different Lung Capacities in Trained Athletes
According to Somatotype. American Journal of Sports Science; 7(2): 7277.
Cicioğlu GM. (2001). Spor Fizyolojisi, Ankara, Gazi Kitapevi, 129,173.
Crapo RO. (2004). The role of reference values in interpreting lung function tests.
Eur Respir J, 24: 41-2.
117
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Çekmece Y. (2015). Sigara ve Obezitenin Solunum Fonksiyonlarına Etkisi, Tıp
Fakültesi, Aile Hekimliği Ana Bilim Dalı, Uzmanlık Tezi, Mersin: Mersin
Üniversitesi, 16,18.
Demirel H, Koşar N (2002) İnsan Anatomisi ve Kinezyoloji, 1. Baskı, Nobel
Yayınevi, Ankara, s: 26–34
Dempsey, J. A., McKenzie, D. C., Haverkamp, H. C., & Eldridge, M. W. Update in
the understanding of respiratory limitations to exercise performance in
fit, active adults. Chest 2008; 134(3): 613-622.
Despopoulos A., Silbernagl S. Tacschenatlas der Physiologie. Çeviren: Çavuşoğlu
H. Renkli Fizyoloji Atlası. 4. Baskı, İstanbul, Nobel & Yüce. 1997; 78- 109.
Durmic T, Popovic BL, Svenda MZ, Djelic M, Zugic V, Gavrilovic T, Mihailovic Z,
Zdravkovic M, Leischik, R. The training type influence on male elite
athletes’ ventilatory function. BMJ open sport & exercise medicine 2017;
3(1): e000240.
Dündar A, Arslan C, Arpaci A, Aktug ZB, and Murathan F. (2014). Effects of
swimming performances of swimmers with different undertakings on the
glucose and insulin. International Journal of Science Culture and Sport
(IntJSCS), 2(5):391-396.
Elzouki A., Harfi H., Nazer H., Stapleton F., Whitley J. Textbook of clinical
pediatrics. Springer-Verlag, Berlin, 2012; p:195-216.
Ergen E, Zergerlioğlu AM, Ülkar B, Demirel H, Turnagöl H, Güner R, Başoğlu S.
Egzersiz Fizyolojisi. Ankara, Nobel Yayın Dağıtım Ltd. Şti. 2002; 39-81.
Ergen E. Spor Fizyolojisi, Eskişehir, Anadolu Üniversitesi Yayınları, 1993: 584.
Erkal N. Yaşam Boyu Spor. Ankara, Bağırgan Yayınevi. 2000; 28.
Feinstein R. A, Larussa J, Wang-Dohlman A, & Bartolucci A. A. (1996) Screening
adolescent athletes for exercise-induced asthma. Clinical journal of sport
medicine: official journal of the Canadian Academy of Sport Medicine,
6(2), 119-123.
Fox EL, Bowers RW, Foss ML. The Physiological Basis of Physical Education and
Athletics. Beden Eğitimi ve Sporun Fizyolojik Temelleri. 4. Baskı, Çev: Cerit
M, Ankara, Spor Yayınevi ve Kitabevi. 2012; 26-290.
Gibson, J.R., Ferrus, M.A., Woodward, D., Xerry,J., Owen. Genetic diversity in
Helicobacter pullorum from human and poultry sources identified by an
amplified fragment length polymorphism technique and pulsed-field gel
electrophoresis. Journal of Applied Microbiology, 2002; 87,602-610.
Gildea, McCarthy A. Comparative antibody study of the potential susceptibility
of Thoroughbred and non-Thoroughbred horse populations in Ireland to
equine influenza virus, influenza and other respiratory viruses, 2010; 4(6),
363-372.
Gökhan İ., Kürkçü R., Devecioğlu S., Aysan H. Yüzme Egzersizlerinin Solunum
Fonksiyonları, Kan Basıncı ve Vücut kompozisyonu Üzerine etkisi Klinik
Deneysel Araştırma Dergisi, Diyarbakır, 2011; 35-41.
118
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & SOLUNUM SİSTEMİ
Guyton AC, Hall JE, Textbook of Medical Physiology, Guyton&Hall. İçinde: Tıbbi
Fizyoloji, Çavuşoğlu H, Yeğen BÇ, Aydın Z, Alican İ, (Çeviri editörleri). 9.
Baskı. Nobel Tıp Kitabevleri Ltd. Şti, 1996: 115-1067.
Günay M, Tamer K, Cicioğlu İ. Spor Fizyolojisi ve Performans Ölçümü, 2. Baskı.
Cicioğlu İ., (Ed) Gazi Kitabevi, Ankara, 2010: s. 172-567, 104.
Günay M. Egzersiz Fizyolojisi. 2. Baskı, Ankara, Bağırgan Yayınevi. 1998: 35-174.
http://www.solunum.gen.tr/solunum-fizyolojisi.html
İri, R., Engin, H., Aktuğ Z.B., 12-15 Yaş Arası Güreşçilerde 8 Haftalık Denge
Antrenmanının Denge Çeviklik ve Sürat Performansı Üzerine Etkisi,
Gaziantep Üniversitesi Spor Bilimleri Dergisi, C.3, S.1., s.87, 2018.
Imam MI, James JN, Akor-Dewu MB. A cross sectional study on lung functions in
athletes, singers, and individuals with sedentary lifestyles in Ahmadu Bello
University, Bello. Bayero Journal of Pure and Applied Sciences 2017; 10(2):
83-87.
Kalyon TA. Spor Hekimliği Sporcu Sağlığı ve Spor Sakatlıkları. 4. Baskı, Ankara,
GATA Basımevi. 1997; 29-30.
Karabıyıkoğlu G., Köseoğlu F., Deviren S., Yorgancıoğlu R. Ergometrik testte elde
edilen parametreler ve yorumları. Ege Fiz Tıp Reh Der. 1998; 4:289-97.
Kartal, M. (2020). Sanal Gerçeklik (VR) Antrenmanı, İçinde: Sporun Kavramsal
Temelleri-4: Antrenman, Editörler: (Özen, G. & Koç, H.), İstanbul, Efe
Akademi Yayınevi, s. 399-428.
Lazovic B, Mazic S, Suzic-Lazic J, Djelic M, Djordjevic-Saranovic S, Durmic T, Zikic
D, Zugic V. Respiratory adaptations in different types of sport. Eur Rev
Med Pharmacol Sci 2015; 19(12): 2269-2274.
Mahotra NB, Shrestha L. Effects of type sports on pulmonary function tests: a
comparative study in Nepalese settings. Journal of Nobel Medical College
2013; 2(1): 18-21.
Mazic S, Lazovic B, Djelic M, Suzic-Lazic J, Djordjevic-Saranovic S, Durmic T, Zikic
D, Zugic V. Respiratory parameters in elite athletes–does sport have an
influence? Revista Portuguesa de Pneumologia (English Edition) 2015;
21(4): 192-197.
McConnell A. Breathe Strong, Perform Better. 1. basım, USA, Human Kinetics,
2011.
McKenzie DC. Respiratory physiology: adaptations to high-level exercise. Br J
Sports Med 2012; 46(6): 381-384.
Miller A., Blackal L., Miflin K., Templeton M., Blackall J. Detection of Helicobacter
pullorum in meat chickens in Australia. Australian Veterinary Journal,
2006;84, 95-97.
Murathan, F., Antrenmanda Toparlanma, Sporun Kavramsal Temelleri 4, Efe
Akademi Yayınları, s.73.Ekim 2020.
Murathan, F., Uğurlu, F., M., Murathan, T., & Koç, M., Beden Eğitimi ve Spor
Yüksekokulu Öğrencileri İle Sağlık Yüksekokulu Öğrencilerinin Sağlıklı
Yaşam Biçimi Davranışlarının Karşılaştırılması (Adıyaman Üniversitesi
119
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Örneği), TURKISH STUDIES -International Periodical for the Languages,
Literature and History of Turkish or Turkic-,12/3, Ankara/Turkey,
Nielsen HB. Arterial desaturation during exercise in man: implication for O2
uptake and work capacity. Scandinavian journal of medicine & science in
sports 2003;13(6): 339-358.
Özturan D. Egzersizin Bazı Solunum Fonksiyon Testlerine Etkisi. 1997 Gaziantep
Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, sp:17.
Öztürk L, Aktan A, Varol T., İşlevsel Anatomi, 1. Baskı, Saray Kitapevleri, İzmir,
s:217 – 232, 1997.
Powers S.K, Hovvley E.T., Exercise Physiology. Theory and Application to Fitness
and Performance, Dubuque, Iowa: Wm. C. Brown Publishers, S. 207249,1990.
Quanjer PH., Lebowitz MD., Gregg I. et al. Peak expiratory flow: conclusions and
recommendations of a Working Party of European Respiratory Society.
Eur Respir J Suppl, 1997;24:2S-8S.
Santos MLM, Rosa BD, Ferreira CR, Medeiros AA, Batiston AP. Maximal
respiratory pressures in healthy boys who practice swimming or indoor
soccer and in healthy sedentary boys. Physiother Theory Pract.
2012;28(1):26-31.
Santos MRC, Pinto ML, Sant’Anna CC, Bernhoeft M. Maximal respiratory
pressures among adolescent swimmers. Revista Portuguesa de
Pneumologia (English Edition) 2011; 17(2): 66-70.
Saryal B., Ulubay G. Solunum Fonksiyon Testleri. 1.basım, Ankara: Toraks
Kitapları, 2012.
Sönmez G.T. Solunum sistemi ve egzersiz. Egzersiz ve spor fizyolojisi. Bolu: Ata
ofset matbaacılık: 2002: 178-213.
Şişmanlar
T.
Solunum
Fonksiyon
Testleri.
http://solunum.org.tr/TusadData/Book/
535/301120161147502_Bolum_01_Solunum.pdf 06 Mayıs 2019.
Tan Ü (1986) Temel Fizyoloji Ders Kitabı, Atatürk Üniversitesi Basımevi, Erzurum.
Vander A.J, Sherman J.H, Luciano D.S., Human Physiology, The Mechanisms of
Body Function, International Edition, 5th Edition, New York: McGraw-Hill
Publishing Company, S. 427- 471, 1990.
WHO. Global Recommendations on Physical Activity for Health, 2010, WHO.
1994, Erişim tarihi: 10.07.2014
Wilmore J.H., Costil D.C., Physiology of Sport and Exercise, Champaign, IL: Human
Kinetics, S. 191-211, 145-159, 215-238., 1999.
Wilson EE, McKeever TM, Lobb C, Sherriff T, Gupta L, Hearson G, Martin N,
Lindley MR, Shaw DE. Respiratory muscle specific warm-up and elite
swimming performance. Br J Sports Med 2014; 48(9): 789-791.
Yıldırım, M., Temel İnsan Anatomisi, Beta Basım Yayın Dağıtım, İstanbul, s185201, 1990.
120
SPORUN KAVRAMSAL
TEMELLERİ-5
SPOR & KAS ve İSKELET SİSTEMİ
Yazar
Doktorant. İsmail ÇAKIT
1
8. Bölüm
1
Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Beden Eğitimi ve Spor ABD,
İstanbul/TÜRKİYE.
https://orcid.org/0000-0002-9423-657X
ismail icakit@gmail.com
izzetkarakulak@artuklu.edu.tr
121
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
GİRİŞ
İnsan vücudu yaşamı devam ettirmek için parça ve bölümlerin
beraberce uyum içinde çalıştığı bir bütündür. Vücudumuz incelendiğinde
organizma için dört ana alt grup ortaya çıkar. Atomlar, moleküller ve
bileşikler, Hücreler, Dokular ve Organlar ile sistemlerdir. Bu alt gruplar birer
bağımsız ünite olmayıp birbirine bağlı yapılardır. Bu çalışmada bu parçalardan
organ ve sistemler içerisinde yer alan, iskelet ve kas sistemi hakkında genel
bilgiler paylaşılacak ve spordaki yeri ve önemi belirtilecektir.
Spor Bilimleri alanında inceleme ve araştırma yapmak istediğimizde,
insan vücuduna ait yapılar buna bağlı sistemlerin nasıl bir çalışma yapısında
olduğunu bilmek ilerlemek ve gelişmek adına çok önemlidir. Bu bölümde
temel amacımız sağlık açısından sporun iskelet ve kas sistemi ile olan ilişkisini,
bu sistemlerin farklı spor dallarına özgü fiziksel uygunluk seviyeleri, egzersiz,
çalışmalar ve performans gelişimindeki önemini açıklamaktır.
KAS VE İSKELET SİSTEMİ
Kas ve iskelet sistemi kaslar, kemikler, eklemler, tendonlar ve
bağlardan oluşmaktadır. Bu sistemin ana fonksiyonu beden hareketlerini
gerçekleştirmek, vücut bütünlüğünü desteklemek ve iç organları çevreleyip
korumaktır.
KEMİKLER
Kemikler kemik hücrelerinin bir araya gelerek oluşturduğu sert ve
dayanıklı yapılar olarak bilinmektedir. Kemikler vücudumuza genel biçimini
veren ve bunu muhafaza etmeye yarayan bir çatı görevi yapmaktadır. İskelet
sistemi vücudumuzun ve ekstremitelerin hareketleri için gerekli destek ve
kaldıraç görevini üstelenen ve iç organları koruyarak onların yerinde
kalmalarını sağlayan sistemdir. İnsan vücudu topografik olarak baş-boyun,
gövde ve ektremiteler olarak incelenir. Baş boyun ve gövdenin iskeleti için
aksial iskelet, ektremitelerin iskeleti içinde appendiküler iskelet terimleri
kullanılır. Yetişmiş bir insan vücudunda çeşitli tiplerde 206 kemik bulunur. Bu
kemiklerin 126’sı appendiküler iskelette, kalan 80 tanesi de aksial iskelette
bulunur. İskelet sistemi kemikler, eklemler ve bağlar birlikte kabul
edilmektedir. Şekil ve boyut olarak 6 tip kemik vardır:
122
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KAS ve İSKELET SİSTEMİ
•
•
•
•
•
•
Uzun kemikler
Kısa kemikler
Yassı kemikler
İrregüler kemikler
Sesamoid kemikler
Aksesuvar kemikler
Kemiğin Fonksiyonları
İnsan vücudunun toplam ağırlığının %17’sini oluşturan kemikler,
vücudumuzun optimum olarak işlevsel fonksiyonları ve vücudumuzun genel
biçiminin korunmasını sağlayan büyük bir öneme sahiptir. İskelet sisteminin
olmaması durumunda vücudumuz bir et yığınından farkı olmazdı. Eğer iskelet
sistemi olmazsa insan vücudu dış etkilere karşı korunamaz ve kan hücresi
üretemezdi. İnsanlar hareket edemezdi. İskeletimizin görevleri şunlardır;
➢ Kaslara ve iç organlara bağlanma yüzeyi sağlar ve İç organları dış etkenlere
karşı korur.
➢ İhtiyaç duyulan bazı inorganik maddeleri depolar.
➢ Kemiklerin içindeki ilik dokusu, alyuvar ile akyuvar bazen üretir.
➢ Vücudun dik durmasını sağlar.
İnsan vücudunda bulunan kemikler görsel olarak, sayıları ile birlikte
aşağıda belirtilmiştir.
123
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
EKLEMLER
Vücudumuzdaki kemikler iskeleti oluşturmak için, uç uca ya da yan
yana gelerek birleşmişlerdir. Hareketli veya hareketsiz bir araya gelen
kemiklerin birleştiği yerlere eklem denir. Eklemler, fonksiyonel olarak
oynamaz, yarı oynar, ve oynar eklemler olmak üzere üç grupta incelenirken,
morfolojik olarak ta fibröz, kartilaginöz ve sinoviyal eklemler olarak
incelenmektedir. Fonksiyonel olarak eklemler;
a. Oynamaz Eklem: Bu tip eklemlerin aralarında boşluk bırakmaksızın
testere dişi gibi dişlerle birbirine sıkıca bağlanmış kemikler arasında görülür.
Kafatası kemiklerinde görülür.
b. Yarı Oynar Eklem: Vücudumuzun dik durmasını sağlayan
omurgadaki, omurlar bu tip eklemlerle bağlanmışlardır. Kıkırdak disklerinden
oluşur.
c. Oynar Eklem: Kol ve bacaklardaki kemikler arasında görülen, tam
hareketli eklemlerdir.
Morfolojik olarak eklemler ise, Fibröz eklemler, Kartilaginöz eklemler
ve Sinoviyal Eklemler olarak çeşitlendirilir.
Fibröz eklemler: Eklemi oluşturan kemikler birbirine fibriz bir doku
aracılığıyla bağlanmıştır. Yapısal özellikleri nedeniyle bu gruba dahil edilen
124
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KAS ve İSKELET SİSTEMİ
syndesmosis tipi eklemler dışındakiler hareketi olmayan eklemlerdir. Sutura:
Yalnız kafatasında görülen eklemlerdir.
Kartilaginöz eklemler: Eklem yüzleri kıkırdakla örtülü olup sınırlı
hareketler yapabilen bu eklemler içerdikleri kıkırdak tipine göre ikiye
ayrılırlar. Synchondrosis: Kemiklerin hyalin kıkırdakla birleştiği bu eklem tipi
yaygın olarak primer kartilaginöz eklem olarak da adlandırlır.
Sinoviyal Eklemler: Vücudumuzda çok yaygın şekilde bulunan bu
eklemler serbest hareket etme olanağına sahiptirler. Eklemleşen kemik uçları
arasında devamlılığın bulunmadığı, synovia olarak adlandırılan sıvı ile dolu bir
aralığa sahip eklemlere Sinoviyal eklem denir. Sinoviyal eklemlerin
oluşmasında; eklem yüzleri ve eklem kıkırdakları, eklem kapsülü, eklem
boşluğu (sinoviyal boşluk), eklem bağları olarak dört grup yapının etkisi
vardır.
a. Sinoviyal eklemlerin çeşitleri: Tek eksende hareket eden eklemlerTrakoid eklem- Ginglimus eklem;
b. İki eksende hareket eden eklemler: Kondiloid eklem,
Metakarpofalengeal, metatarsofalengeal ve radiokarpal eklemler.
a- Bikondiler eklem,
b- Sellar eklem,
c. Çok eksende hareket yapabilen eklemler; Sferoid eklemler; Omuz
ve kalça eklemleri
Genel olarak eklemler, ekstremiteler üst ve alt ektremite olarak, başboyun ve gövde eklemleri, omurga eklemi, göğüs eklemi olarak ayrı ayrı
incelenir.
KASLAR
İskelet ve eklem sistemleri pasif bir bütünlük göstermektedir. İnsan
vücudu kas sisteminin, pasif bütünlük gösteren iskelet ve eklem sistemleri ile
birleşmesinin yardımıyla hareket edebilir. Vücudumuzdaki iskelet kasları için
literatüre bakıldığında 400-430, bazı kaynaklara göre ise 600 iskelet kası
bulunduğu belirtilmiştir. İnsanda vücut ağırlığının yaklaşık yarısını kas dokusu
oluşturur. Kas dokusu, uyaranlara tepki verebilme, uyaranları iletebilme,
kasılabilme, elastik olma ve vizkozite gibi yeteneklere sahiptir. Kasın temel
görevi ise, kemiklerin kendi eklemleri çevresinde hareket etmesini
sağlamaktır. Genel olarak ise vücut şeklinin korunması, desteklenmesi,
125
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
sindirim, dolaşım, boşaltım sistemlerinin çalışması faaliyetleri, bu organları
oluşturan kaslar sayesinde gerçekleştirilir.
Her iskelet kası sinirler, kan damarları, kas doku ve bağ doku içeren bir
yapıdır. İskelet kası lif şekilli, silindirik yapıda, çok çekirdekli ve sarkolemma
isimli hücre zarı bulunan hücreler tarafından oluşturulur. Fibröz bağ dokusu
veya Epimisyum vücudun iskelet kasını sarar. Epimisyumun altında kas
fibrilleri fasiküller halinde gruplanırlar. Epimisyum kas sonunda tendonla
devam eder. Tendon tüm kemikleri saran özel bir bağ dokusu olan
periosteumla kemiğe tutunur. Birden fazla kas lifinden oluşan kas lifi demeti
perimisyum denilen bağ dokusu ile sarılıdır. Her bir kas lifi endomisyum ismi
verilen gevşek bağ dokusuyla kaplıdır. İki tip kas fibrili kasları oluşturur:
Ekstrafusal ve intrafusal. İntrafusal fibriller kas iğciği olarak da adlandırılırlar.
Kastaki ana gerim reseptörüdür. Ekstrafusal fibriller miyofibriller içerirler ve
kasılabilir, gevşeyebilir, kası uzatabilirler. Miyofibriller sarkomer adı verilen
ünitelerden oluşurlar.
Kas Çeşitleri
İnsanda yapı ve çalışma bakımından üç çeşit kas bulunur: Kalp kasları,
Düz kaslar (beyaz kaslar) ve Çizgili kaslar (iskelet kası) (kırmızı kaslar)
1. Kalp Kası: İsteğimiz dışında çalışan çizgili kastır. İskelet kaslarından
farklı olarak kalp kası hücreleri tek çekirdeklidir. Kalp devamlı bir yüklenme
altında olduğundan dolayı kalp kası hücresi sarkoplazmasının %30’u
mitokondriumdan oluşur. İskelet kaslarından daha yavaş kasılır. Ritmik kasılır,
yorulmaz.
2. Düz Kaslar: Sarkolemma denilen hücre zarları vardır. Sarkoplazma
denilen sitoplazmalarında kasılmayı sağlayan ve boyuna uzanan, miyofibril
denilen iplikçikler bulunur. Her hücrenin bir çekirdeği vardır. Hücreleri yan
yana gelerek demetler meydana getirirler. Düz kas hücresi oval bir yapıya
sahiptir. Düz kas hücresinin kasılma yeteneği Aktin ve Miyozin
Miyofilamentleri’nin varlığına bağlıdır. Düz kaslar, isteğimiz dışında (istemsiz)
çalışırlar. Bu nedenle çalışmaları yavaş, düzenli ve uzun sürelidir. Sindirim,
dolaşım, solunum ve üreme organlarının yapısında düz kaslar bulunur.
3. Çizgili Kaslar: Çizgili kaslar, isteğimizle (istemli) çalışırlar. Düz
kaslara göre daha hızlı çalışırlar. Çizgili kas hücreleride düz kaslar gibi uçları
sivri, iplik şeklidedirler. Bunlara kas teli denir. Bir kas telinde hücre boyunca
uzanan birçok miyofibril ve bunların arasını dolduran sarkoplazma görülür.
126
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KAS ve İSKELET SİSTEMİ
Bu kasların hücrelerinde birden fazla çekirdekleri vardır. Çekirdekleri
hücrenin zarına (sarkolemma) yakın yerlerde bulunur. Çizgili kas hücrelerinin
sitoplazmalarındaki miyofibriller düz kaslardan farklı olarak açık ve koyu
renkli bantlar şeklinde dizilmişlerdir. Bunlar aktin ve miyozin ipliklerinin
oluşturdukları bantlardır. Miyofibriller arasındaki boşlukta bulunan
sarkoplazmada, sarkoplazmik retikuluma ait kesecikler ve mitokondriumlar
göze çarpar. Buradaki retikular sistemin görevlerinden biride kas hücresini
kasılmaya yönelten uyaranların miyofibrillere ulaşmasını sağlarlar.
Mitokondriumlar ise bütün hücrelerin ve kasların enerjisini oluşturan ATP’nin
sentezlenmesinde rol oynarlar. Kas hücrelerinde enerji ihtiyacı fazla
olduğundan dolayı sitoplazmada kasılmayı sağlayan çok sayıda mitokondri
bulunur. Kasların yapısında aktin ve miyozin denen miyofilamentler bulunur.
Miyozin filamenti yaklaşık 200 miyozin molekülünden oluşmuştur. Miyozin
başı kas kasılmaları sırasında önemli görevlere sahiptir. Miyozin başı ATPaz
işlevine sahiptir. Aktin ise proteinlerden oluşmuştur.
İskelet kası lifleri ve çizgili kas lifi somatik sinir sistemi kullanılarak
beyinden kontrol edilir ve kendi başına kasılmamaktadır. Genel olarak
beyinden gelen elektriksel uyarımlara göre kasılmaktadır. Kasılması hızlı,
istemli ve keskin olur. Kas kasılmasının kısaca özetlemek gerekirse; önce
beyinden omurgaya, omurga motor nöronlarından da kas hücreleri
içerisindeki motor birimlere bir uyarım aktarılmaktadır. Motor nöronlar ve
her kas hücresi arasındaki kavşaktan (nöromusküler kavşak), sinir ve kas
arasındaki boşluğa (sinaptik yarık-sinaptik boşluk) asetilkolin denilen bir
nörotransmitter salınır. Bu asetilkolin salınımı ile uyarı kas hücre zarından
yayılarak T-tübülleri yolu ile kas hücresi içine girerek sarkoplazmik
retikulumda depolu bulunan Kalsiyum iyonlarının Sarkoplazma’ya
salınmasına neden olur. Kalsiyum iyonları Aktin’in aktif tutunma bölgelerini
kapatan troponinle birleşerek aktin-miyozin etkileşimini başlatır. Miyozin
çapraz köprübaşları, Aktin’in aktif tutunma bölgelerine bağlanarak aktomiyozin oluştururlar ve kasılma süreci başlatılmış olur. Akto-miyozin
kompleksinin oluşması ile miyozin çapraz köprübaşına önceden bağlanmış
bulunan ATP’nin parçalanması için ATPaz enzim aktivitesi harekete
geçirilerek enerji açığa çıkarılır. Açığa çıkan bu enerji Aktin flamentlerinin,
Miyozin flamentleri üzerinden merkeze doğru (H bandına) kaymasını sağlar.
Böylece kas kasılır. Sarkomer kısalması da tendonun bağlandığı kemiği
harekete geçirir.
127
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Çizgili kas kasıldığında;
1. “Z” bantları birbirine yaklaşır.
2. “I” bandı kasılır.
3. “A” bandı değişmez.
4. “H” bandı yok olur.
5. Kasın boyu kısalırken, hacmi değişmez.
Kas lifi yapısal olarak boyuna kesilip incelendiği zaman, enine şeritler
ortaya çıkar. Işık mikroskobunda bakıldığı zaman koyu olanlar ‘’A bandı’’, açık
olanlar ‘’I bandı’’ şeridin ortasında da koyu ‘’Z çizgisi ‘’ ayırt edilecek kadar
görünür. Elektron mikroskobunda ise koyu A bandının ortasında daha açık
olan ‘’H bandı’’ görünür. H bandının ortasında da koyu bir ‘’ M çizgisi’’
bulunur. Kas lifinin iki ‘’Z’’ çizgisi arasında bölümü Sarkomer olarak
isimlendirilir. Sarkomer kas lifinin en küçük işlev birimidir.
Şekil 2. Kas kasılmasını sağlayan yapı ve bölümler
İskelet Kasının Fonksiyonları
1. Hareket; Organizmanın yürüme, koşma, atlama, ağırlık taşıma gibi
hareketleri iskelet kaslarının kasılmaları sayesinde olur.
2. Koruma; Organizmadaki kaslar genellikle istemli veya refleks olarak
kasılarak bulundukları organları ve bölümleri dış etkenlere karşı korurlar.
128
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KAS ve İSKELET SİSTEMİ
3. Isı meydan getirme; Kaslarda üretilen enerjinin bir kısmı yapılan iş
veya harekete göre mekanik işe çevrilir, geri kalan kısmı ise ısıya dönüşerek
vücut ısısını arttırır.
4. Mekanik iş yapabilme; İskelet kasları kasılma ve gevşemeler
sayesinde belirli bir bölgede mekanik iş yaparlar. Yani kaslar ürettikleri enerji
ile bir yükün belirli bir mesafe boyunca uygulanmasını sağlarlar.
5. Postür sağlama; insan vücudu organizmanın yerçekimine bağlı
olarak dik durmasını ve dengede durmasını sağlar.
Vücudumuzdaki İskelet Kasları; İnsan Organizmasında bazılarına göre
400, bazı kaynaklara göre 430 bazı kaynaklara göre ise 600 iskelet kası
bulunduğu kasların genel görünümü (baş ve boyun kasları hariç) aşağıda
genel isimleri kullanılarak özetlenerek paylaşılmıştır.
Şekil 3. İskelet kaslarının ön ve arka görünümü
Kasılma Tipleri
Kas kasılmaları kas boyunun kısalması, uzaması veya kasın hacmindeki
(tonus) değişimlere bağlı olarak yapılır. İzometrik, izotonik, eksantrik ve
izokinetik kasılma olmak üzere dört tip kasılma tipi vardır:
a. İzometrik Kasılma; Uzunluğu sabit kalan ama tonusu artan statik bir
kasılma şeklidir. İzometrik kas kasılmasında, dış direnç veya yük kasın ürettiği
129
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
iç gerilime eşit olduğu için kas boyunda ve eklem açısında değişiklik olmadan
sadece kasın gerilimi artar. Bütün doğal kasılmaların başlangıcını izometrik
kasılmalar oluşturur.
b. İzotonik Kasılma; Çok yaygın bir kasılma tipidir. Kasın gerilimi
artarken boyunun değiştiği dinamik bir kasılma tipidir. Hareketin hızı
değişebildiği için bu tür kasılmalara dinamik kas kasılması denir. İzotonik kas
çalışmasında, kasın boyu uzamakta (eksantrik) yada kas boyu kısalmaktadır
(konsantrik).
c. Konsantrik Kasılma; Konsantrik kasılma, sabit direnç altında kas
boyu kısalırken aynı miktarda kas gerilimi üreten bir kasılma seklidir.
Konsantrik kasılmada kas kuvvet üretir, eklem açısı da küçülür ve kasın boyu
kısalır. Bazen insan kas aktiviteleri izometrik ve konsantrik kasılmanın birbiri
ardına yapılmasından veya her iki kasılmanın birleşiminden oluşur. Bu tip
kasılmada yapılan iş yer çekimine karşı olduğundan dolayı pozitiftir.
d. Eksantrik Kasılma; bu kasılma çeşidinde, kasta oluşan net gerilim
kuvveti, kasın kendi olağan kasılma mekanizması ile oluşturulan kuvvetten
daha fazladır. Bu durumda kasılma esnasında eklem açısı büyür ve kasın boyu
uzar. Konsantrik kasılmanın aksine uzayarak kasılma biçimidir. Eksantrik
kasılmada yapılan iş yerçekimi doğrultusunda olduğundan negatif
karakterdedir.
e. İzokinetik Kasılma; Kasın sabit bir süratle kısalırken kasta meydana
gelen gerimin bütün hareket açıları boyunca en üst olması sağlanır. Hareket
süratinin (kas kasılma süratinin) sabit tutulduğu maksimal bir kasılma şeklidir.
İzokinetik egzersizler sakatlıkların tedavisinde de kullanılmaktadır.
f. Oksotonik kasılma; Bu kasılma kompleks bir kasılma çeşididir.
Oksotonik kasılmada ilgili kas grubu önce izometrik sonra konsantrik ve
eksantrik kasılır. Bu kasılma tipinde üç kasılma şeklide birlikte görülür.
Oksotonik kasılma, eksantrik ve konsantrik kasılmaların peşi sıra veya
kombine olarak kasılmasıdır.
Kas Lifi (fibril) Türleri ve Özellikleri
Kas liflerinin sınıflandırılması ile ilgili, 1678 gibi erken bir dönemde
Lorenzini kırmızı ve beyaz kaslar arasındaki büyük farklılığı gözlemlemiştir.
1873’te Ranvier kasları çalışma ve yorulma hızlarına göre türlere ayırmıştır.
İskelet kaslarının sınıflandırılmasına ilişkin karışık terminolojiye rağmen son
zamanlardaki histolojik ve histokimyasal incelemeler kas liflerinin kasılma ve
130
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KAS ve İSKELET SİSTEMİ
metabolik özelliklerine göre üç belirgin tür olarak tanımlanmasına öncülük
etmiştir.
İnsan vücudunun her kası hızlı ve yavaş liflerin bir karışımından
oluşmuştur Aynı kas içerisinde bile iki kas lifi (fibril) türünün yana yana
bulunması mümkündür. Ayrıca kas kas lifi türü kaltımsal faktörlere de
bağlıdır. Kas lifinde bulunan aktin ve miyozin miyofilamentleri ‘’miyofibril’’adı
verilen demetler şeklinde paketlenir. Kas lifinin gücüde bu miyofibrillerin
sayısı ile doğru orantılı olup mozaik şeklinde bir yapı gösterirler. Tüm kas
lifleri metabolik ve kasılma kapasitesi açısından homojen değildir. İskelet kas
hücreleri yani fibrilleri histokimyasal özelliklerine göre Tip 1 (yavaş kasılan
lifler), Tip 2 (hızlı kasılan lifler) olmak üzere iki ana gruba ayrılır. Tip 2 lifler 2a
(hızlı kasılan oksidatif glikolitik fibriller), 2b (hızlı kasılan glikolitik fibiller) diye
iki alt gruba ayrılır. Bu morfolojik görünüm fizyolojik olarak da anlam ifade
eder.
Bu lif (fibril) tiplerinin genel özellikleri aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.
A. Sınıflandırma Sistemi
Dubutwitz ve Brooke
Tip I
Tip II a
Tip II b
Peter ve arkadaşları
Yavaş,
oksidatif (SO)
Hızlı, oksidatif
glikolitik (FOG)
Hızlı, glikolitik
(FG)
Eski sistemler
Kırmızı Yavaş
kasılan (ST)
Beyaz Hızlı
kasılan (FT)
B. Özellikleri
Kasılma hızı
Yavaş
Hızlı
Hızlı
Kasılma kuvveti
Düşük
Yüksek
Yüksek
Yorulma hızı
Geç yorulur
Yorulur
Çabuk yorulur
Aerobik kapasite
Yüksek
Orta
Düşük
Anaerobik kapasite
Düşük
Orta
Yüksek
Lif büyüklüğü
Küçük
Büyük
Çok büyük
Kılcal damar
yoğunluğu
Yüksek
Yüksek
Düşük
131
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
İskelet Kas sistemi ve Spor ilişkisi
İnsan vücudunun dengede, ayakta dik ve çalışır bir durumda hareket
edebilmesine olanak veren, motor becerilerini ortaya çıkarmasını sağlayan
bütün organlar gibi İskelet ve kas sistemi de bir sistem ve düzen içerisinde
doğumundan ölümüne kadar düzenli bir şekilde çalışır. Bu sistemlerin her biri
diğerinin yaşama sebebi durumundadır. İskelet ve eklem sistemi olmasaydı
insan vücudu bir et, kas ve iç organlar yığını şeklinde olurdu. İnsan vücuduna
şekil veren kemikler ve eklemler, onların koruduğu organlar, kemikler ve
eklemlere yapışan kas sistemi organları bir bütün halinde insan yaşamının
devamı için en temel yapılardan biridir. İnsan bu sistemlerin koordineli
çalışması ile hareket edebilir. Özellikle kasların kasılma evresi ve insan beyni
tarafından organize edilen hareketlerin oluşması için kas sisteminin
çalışmalarını sinir sistemi yoluyla omuriliğe ileten elemanların doğru
çalışması gerekmektedir. Bu amaçla Propriyosepsiyon duyusu kullanılır. Bu
durum kas fonksiyonunun uygun şekilde kontrolü, sadece kasın ön motor
nöronlarıyla uyarılmasını gerektirmekle kalmaz, aynı zamanda kasın her
andaki durumunu sürekli olarak omuriliğe bildiren duysal geribildirim bilgileri
gerektirir. Kasın boyu, gerim derecesi ve gerim hızındaki değişim hakkında
bilgi vermek için kaslar ve kasların tendonlarında iki tip duyusal reseptörten
çok sayıda bulunur. Bunlar kas iğciği ve golgi tendon organıdır.
Kas iğciği, fibrilin uzunluk değişmelerine, gerginlik değişmelerine karşı
duyarlı bir reseptördür. Bunlar kasın orta bölümleri boyunca yer alır ve sinir
sistemine kasın boyu veya kasın boyundaki değişmelerin hızıyla ilgili bilgi
verirler. Kas İğciği; kasın tamamen uzaması sonucunda orta bölümünün
gerilmesiyle uyarılır. Kasın boyu tamamen değişmese bile iğcikteki intrafusal
liflerin uç bölümlerinin kasılması da liflerin orta kısmını gerer ve reseptör
uyarılır.
Golgi Tendon Organı ise İçinden kas tendon liflerinin küçük bir
demetinin geçtiği kapsüllü bir duysal reseptördür. Bu organ bu küçük kas
demetinin yaptığı gerim ile uyarılır. Golgi tendon organı, her kasın en küçük
segmentindeki gerim derecesi hakkındaki bilgiyi anında merkezi sinir
sistemine iletir. Aynı zamanda golgi tendon organı kas için kuvvet
dönüştürücü özelliğe sahiptir. Çünkü kas fibrilleriyle seri pozisyondadır ve kas
gerimindeki artışa tendonunun gerimiyle cevap verir.
132
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KAS ve İSKELET SİSTEMİ
Başka bir açıdan bakıldığı zaman ise kaslarımız gerildiğinde ne
hissederiz? Sorusuna cevap aramamız gerekir. Uzun yıllardır geçerli olan
kuram, bir kas gerildiğinde üretilen pasif gerginliğin, kasların çevresindeki bağ
dokularında artan gerilimden kaynaklandığı yaklaşımıdır. Bu yaklaşım
günümüzde kas gerildiğinde, kasta oluşan kasta oluşan değişimlerden bağ
dokusunun sorumlu olmayabileceği yaklaşımına dönüşmüştür. Bilindiği gibi
eksantrik kasılmalarda kas gerginleşirken buna bağlı olarak aktin ve miyozin
in birlikte etkileşime girmesi için koşullar azalmaktadır. Buna karşın eksantrik
kasılmalar çok güçlü olarak gerçekleşmektedir. Son yapılan araştırmalar
yapısal protein olan ‘’Titin’’in bu kasılmada önemli bir rol oynayabileceğini
göstermiştir. Kas hücresi gerildiğinde Titin molekülleri de gerilmektedir. Titin
bu gerilimiyle aktin ve miyozin tarafından üretilen kuvvete destek olmaktadır.
İskelet ve Kas Sistemi ile Hareket
Hareketin oluşması ve aşamasında görevli kas dokusu ile birlikte
çalışan bu organların destekleri ve bilgilendirmeleri neticesinde motor görev
gözlemlenebilir hale gelir. Birçok araştırmacı motor beceri performansının,
bireyin hareket çabalarının kuvveti ve doğruluğu kadar içinde bulunduğu
durumun farklı bileşenlerini yorumlama biçimine dayanır.
Beceri Mcinel’e göre bütün vücudun motorik özelliklerinin iyi bir
koordinasyon içerisinde çalışır durumda olmasıdır. Antrenman bilgisinde
motor beceri; daha çok harekete yeteneğine bağlı genel beceri, seçilen spor
dalının özelliklerine göre ise özel beceri olarak iki bölümde incelenir. Genel
beceri vücut ağırlığı, boy, zaman ayarlama, harekete dair olarak göz-kas
koordinasyonunu, kinezteziyi, dengeyi, reaksiyon zamanını, hareket süratini
ve ilgili kasların fonksiyonu gibi etkenlere bağımlıdır.
Spor ve egzersiz bu nedenle önemlidir. Kaslardaki kuvvet üretimi temel
olarak; kasın uzama-gerginlik, kuvvet-hız ve kuvvet-zaman ilişkilerinden
etkilenir. Kas, kişi tarafından kullanılmadığında körelir. Bu durumda
dayanıklılık ve kuvvet üretiminde düşüş meydana gelir. Düzenli egzersizin
iskelet ve kas sistemi, kas kompozisyonu ve kas mekaniği üzerinde olumlu
etkileri bilinmektedir. Kasların antrenman ve egzersizlere nasıl uyum
sağladığına bakıldığı zaman; yapılan egzersiz kaslar üzerinde yüklenmeler
oluşturduğunda bu yüklenmelerin üstesinden gelmek için kaslar kapasiteleri
aşamalı olarak artırmaktadır. Örneğin kaslar bir ağırlığı kaldırma çalışması
133
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
sırasında, bu harekete katılan motor birimlerin sayısını arttırarak, daha çok
aktin, miyozin ve kas kasılmasına katılan proteinleri üreterek egzersize uyum
sağlamaktadır. Bu değişiklikler genellikle kuvvet düzeyinin ve kas boyutunun
artmasına neden olmaktadır. Buradan hareketle sporda egzersiz
uygulamalarının, kas lifinin türüne göre, kasın boyutuna ve bağlı bulunduğu
iskelet, eklem ve kas sistemi üzerine direk olarak etkili olduğu söylenebilir.
Kasların Antrenman ve Egzersize Adaptasyonu
Spor yapmanın ve egzersizin, insanın vücut şeklini etkileyen birçok
faktörü vardır. Bunlardan kalıtım ve insanın genetiği temel vücut yapısını
etkileyen faktörler arasında en önemli rolü oynamaktadır. Bir sporcunun
yaptığı spor için vücut tipinin uygunluğu ne kadar önemli ise, vücudu
oluşturan parçaların birbirine oranları da o kadar önemli sayılmıştır. Bu
oranlar, sporcunun gelecekte ulaşabileceği en yüksek performansın bir
göstergesi olarak kabul edilmiştir.
Kaslar antrenmana ve egzersizlere uyum sağlarken kas işlevlerine göre
destek veren kas doku ve organlarından etkilenerek adaptasyonu sağlarlar.
Ayrıca kas hücrelerinin ve kas sisteminin, egzersiz uyarılarına, kasın niteliğini
arttırıcı değişimler ile de bu adaptasyonu sağlamaya çalışırlar. Bu konuya
bağlı olarak aşağıda ilgili dört parametre nasıl uyum sağladığı maddeler
halinde belirtilmiştir.
1. Genetik
• İnsan vücudunda genetik, vücut şeklini, boyutunu ve diğer tüm
özelliklerini büyük ölçüde belirler.
• Genetik yapı, cinsiyet, kuvvet, sürat ve dayanıklılık gibi yetilerin üst
sınırlarını belirler.
• Egzersizler ve antrenmanlar tepkisi olarak da miyofibriller ve protein
artışının yanında artan mitokondrial proteinlerde etkilidir.
• Güncel araştırmalar maksimum oksijen tüketiminin (VO2max) %25 ile
%50’sinin genetik olarak belirlendiğini, aynı şekilde çeviklik, esneklik vb.
kondisyonel yetilerinde belirlenmesinde etkilidir.
• Genetik aynı zamanda insan vücudu için çeşitli kolaylaştırıcıların,
dinlenme, beslenme, sıvı alımı, sinir ve endokrin ve bağışıklık etkileri
konusunda egzersize verilen tepkileri etkilemek için nasıl etkileşim
kuruduğuna etki eder.
134
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KAS ve İSKELET SİSTEMİ
2. Aerobik Antrenmana adaptasyon
• Kaslarda maksimum oksijen tüketimi (VO2maks) artışı,
• Kasların Dayanıklılık kapasitesinin artması,
• Bölgesel olarak kullanılan kaslarda, kandan alınan oksijenin artması,
• Tip I kas hücrelerinin enine kesit alanın artması,
• Laktat eşik değerinin yükselmesi,
• Kas miyoglobin içeriğinin artarak,
• Karbonhidrat ve yağlardan enerji (ATP) üretimine katılan enzim artışı,
• Kas ve karaciğer glikojen içeriğinin artması,
• Submaksimal yüklenmelerde enerjinin yağlardan sağlanmasındaki
artışlar olarak.
3. Anaerobik Antrenmana Adaptasyon
• Kaslarda bağların ve kas kirişlerinin kuvveti artar.
• Anaerobik güç ve kapasite artırımı gelişmiş olur.
• Aerobik güç kapasitesi gelişmiş ve kas kuvveti artmış olur.
• Tip II liflerinin boyutunun artar.
• Tip I liflerinin boyutunun daha az da olsa artar.
• ATP-PCr enzim etkinliğinde artış olur.
• Glikolitik enzim etkinliğinde artış olur.
• Aerobik ATP üretim enzimleri artar.
• Kemikte mineral yoğunluğu ve kemik kuvveti artması.
• Kas ve iskelet sisteminde etkin olan, bağların ve kirişlerin kuvvetinin
artması.
4. Kuvvet Antrenmanına Adaptasyon
• Kuvvet egzersizleri ile kaslarda daha fazla motor birim işe katılır.
• Bu egzersizler ile motor birimlerde daha fazla impuls sıklığı olur.
• Motor birimlerin engellenmesi azaltılır.
• Kas sisteminde bulunan bağ ve kiriş dokuda kuvvet artar.
• Kas hücresi büyür.
• Kaslarda hücre sayısı az da olsa artması olasıdır.
• Kemiklerde kuvvet ve mineral yoğunluğu artışı görülür.
Spor yapmanın ve egzersizin, insanın vücut şeklini etkileyen birçok
faktörü vardır. Bunlardan kalıtım, temel vücut yapısını etkileyen faktörler
arasında en önemli rolü oynamaktadır. Bir sporcunun yaptığı spor için vücut
tipinin uygunluğu ne kadar önemli ise, vücudu oluşturan parçaların birbirine
135
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
oranları da o kadar önemli sayılmıştır. Bu oranlar, sporcunun gelecekte
ulaşabileceği en yüksek performansın bir göstergesi olarak kabul edilmiştir.
Bunlara ek olarak, özellikle büyüme ve gelişme süreci devam eden
sporcularda, yapılan sportif egzersiz dönemlerinin vücut yapısını nasıl
etkilediği de ilgi çeken bir konu olmuş ve olmaya da devam edecektir. Bu
konuda yapılan çalışmalar değişik spor dallarındaki sporcuların vücut
yapılarında büyük farklılıklar ortaya koymaktadır. Bununla birlikte vücut
ölçüsü ve oranı, vücut kompozisyonu fiziksel performansı etkileyen önemli
bir faktördür. Bu gösterge spor ve egzersizin insan vücudundaki iskelet ve kas
sisteminde önemli bir yer teşkil ettiğini göstermektedir.
Polat ve arkadaşları (2009) ‘’Futbolcu çocukların antropometrik
özellikleri ile somototiplerinin incelenmesi’’ konusunda yaptıkları
araştırmada, futbolcu çocukların antropometrik değerleri açısından 9-10
yaşları arasındaki gelişimlerinin fazla belirgin gözükmez iken, 10-11 yaşları
arasında bu parametrelerdeki değerlerin daha gelişmiş gözüktüğünü
belirtmişlerdir.
Bir diğer incelemede, Koç ve arkadaşları (2011) yaptıkları araştırmada,
‘’Erkek basketbol ve hentbolcuların bazı motorik özelliklerinin
karşılaştırılması’’ konusunu incelemişlerdir. Bu incelemeye katılan
sporcuların boy uzunluğu, vücut ağırlığı, vücut yağ yüzdesi, esneklik, kol
hareket hızı, denge, durarak uzun atlama, dikey sıçrama, sürat, el kavrama
kuvveti ve reaksiyon zamanı gibi parametrelerini ölçmüşlerdir. Bu ölçümlerde
sonuç olarak denge, esneklik, kol hareket hızı ve sürat değerleri hentbolcular
lehine, dikey sıçrama ise basketbolcular lehine anlamlı olduğunu
belirtmişlerdir. Burada fiziksel yapının, iskelet kas sisteminin çalışmaların
etkisiyle şekillenmesi, spor dalına özgü gelişmeler gösterdiği görülmektedir.
Yapılan spor dalının amacına yönelik yapılan egzersiz çalışmalarının, iskelet
ve kas sistemini doğrudan etkilediği ve şekillendirdiği görülmektedir.
Sporcu çocukların yaptıkları antrenmanlar ve egzersizlerin durumlarına
göre vücut yapılarının, fiziksel uygunluk düzeylerinin tespit edilmesi ve
değerlendirilmesi önemlidir. Sporda dalına özgü fiziksel uygunluk birçok
parametrede değerlendirilmektedir. Kassal kuvvet ve dayanıklılık, vücut
kompozisyonu, esneklik, çeviklik, güç, hız ve denge performanslarını ölçen
testlerle burada önemli yer tutar. Vücut yapısının değerlendirmelerini içeren
vücut şekli, büyüklüğü, oranı ve kompozisyonu ölçümlerinin her biri, spor
136
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KAS ve İSKELET SİSTEMİ
dalları ve yarışmaları için ideal özelliklere dair ipuçları sağlar. Pekel ve
Arkadaşları (2007), ‘’Atletizm yapan çocukların performansla ilgili fiziksel
uygunluk test sonuçlarının ve bazı antropometrik özelliklerinin
değerlendirilmesi isimli araştırmalarında 10-13 yaş arası 95 sporcuyu
incelemişlerdir. Bu araştırmanın sonuçlarına bakıldığı zaman, performans
testlerinde kız ve erkek çocuklarda yaş artışıyla birlikte özellikle kuvvet
performanslarının belirgin şekilde arttığı, cinsiyetler arasındaki farkların
istatiksel olarak önemli olmasa da esneklik dışında genelde erkekler lehinde
olduğu görülmüştür. Seçilmiş ve antrene edilmiş 11-13 yaş grubundaki erkek
ve kız çocukların benzer vücut yapısı ve fiziksel uygunluk performansına sahip
olduğu, gruplar arasında tespit edilen farklılıkların cinsiyetten ziyade sadece
yaş faktöründen kaynaklandığı düşünmektedirler. Yaş artıkça fiziki yapılarını
ve gelişimlerinin devam etmesi, iskelet ve kas siteminin de gelişmesini işaret
etmektedir. Erken yaşta başlayarak yapılan düzenli egzersizin, çocukların
büyümeye bağlı kemik ve kas gelişiminin de katkısıyla sporcunun performans
gelişimini hızlandıracağı bu araştırma sonuçları ile desteklenmektedir. Bu
durumda spor ve sporcu seçimi açısından önem teşkil eder.
Vücut yapısının değerlendirmesinin dört önemli kullanımı vardır;
1234-
Yetenekli sporcuların seçimi
Sporcu gelişimini denetlemek ve değerlendirmek
Antrenman ve performans denetimi
Siklet sporları için en uygun kas miktarının ve yağ oranının saptanması.
Bu nedenle düzenli egzersiz ve spor yapmanın İskelet ve kas
kompozisyonun oluşması, üzerinde olumlu etkiler gösterdiği herkes
tarafından bilinmelidir. Burada sporun, İnsan yaşamını etkilediği ve
doğumundan ölümüne kadar insan hareket ve egzersizle iç içe yaşadığı,
bunun yaşamının ayrılmaz bir parçası olduğu, bu bağlamda iskelet ve kas
sisteminin düzenli ve sistemli yapılan spor dalına özgü hedeflenen egzersiz ve
yüklenmelere göre şekil aldığı burada vurgulanmaktadır. Düzenli egzersiz sizi
şekillendirir, Çünkü Spor kelime olarak incelendiğinde şu görülür:
S: Sistem
P: Program, Plan
O: Organizasyon
R: Rekor şeklinde vurgulanıp, bu durum istenilen hedeflere ulaşmayı
açıklayabilir.
137
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Bu durumu iskelet ve kas sisteminin çalışmaları ile açıklamaya
çalıştığımız zaman, sistemli, programlı ve organize bir şekilde egzersiz
yapılırsa, organizma her zaman istenilen, hedeflenen, kuvvetli kemikler ve iyi
çalışan eklemlere, bu eklem ve kasları saran ve hareket ederek kuvvet
üretmeye yarayan uygun kaslara ve kas sistemine sahip olacaktır. Başka bir
açıdan bakılırsa eğer kişi tarafından kas kullanılmadığında, hareket
etmediğinde veya egzersiz yapılmadığında körelir. Bu durum dayanıklılık ve
kuvvet üretiminde düşüş meydana getirir.
Spor ve sporun etkilerini incelediğimiz İskelet ve Kas sistemi ile buna
bağlı çalışan tüm organlarımız gibi bir sistem içerisinde ve düzenli yapılması,
uygulanması, gelişimi ve sporcu performansının artmasına etkisinin bilinmesi
önemlidir. İnsanın iskelet ve eklem sistemi gelişimi ile bu gelişimin aktif
bileşeni olan kas sisteminin gelişerek veriminin artırılması için yapılan
egzersizler ve sportif çalışmalar ideal vücut yapısına sahip olmak için en
önemli faktör olarak vurgulanmıştır.
BÖLÜM KAYNAKLARI
Akgün, N. (1992). Egzersiz Fizyolojisi. 4.baskı, GSGM No: 113. İzmir,
Baechle, T. R., Eaerle, R. W., & Wathen, D. (2000). Chapter 18 in Baechle TR
and Earle RW Essential of Strength Training and Conditioning (NSCA), 2º
Edition Human Kinetics. Champaign IL.s;427-433
Bunchtahl, F. Sohmalburch, H. (1980). “Motor units of mammalian muscle”,
Physiol Rev, 60142,
McMahon T.A. (1984). Muscles, Reflexes and Locomotion. Princeton
Univercity Press, 41 William Street, Princeton, New Jersey, UK.
Chu, D. A. (1998). Jumping into plyometrics. Human Kinetics. s; 1-7
Çiloğlu Figen.; Çotuk B., İkizler H.C., Tatar Y., Torun C. K. (1993), Beden Eğitimi
ve spor yüksekokulları için, Anatomi, Yıldızlar Matbacılık 1. Baskı. İstanbul
Erdil N. G. (2014), Nörofizyolojik Boyutuyla Sporda Bilateral Transfer,
Akademi Basın Yayıncılık. İstanbul.
Erkoç, R. (1974). İnsan Anatomi ve fizyolojisi II, Gençlik ve Spor Bakanlığı
Eğitim Genel Müdürlüğü Yayınları:6, 2. Baskı, Başbakanlık Basımevi.
Ankara
138
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KAS ve İSKELET SİSTEMİ
Gençoğlu, C. (2008). Hentbolcularda üst ekstremiteye uygulanan pliyometrik
egzersizin atış hızı ve izokinetik kas kuvvetine etkisi (Doctoral dissertation,
DEÜ Sağlık Bilimleri Enstitüsü).
Guyton, A. C., & Hall, J. E. (2001). Tıbbi Fizyoloji. 10 Baskı. Nobel Kitapevi,
Ankara.
Kerr DA, Ackland TR, Schreiner AB (1995) The Elit Athlete-Assessing Body
Shape, Size, Proportion and Composition,Asia Pacific J Clin Nutr 4, 25-29.
Koç, H., Pulur, A., & Karabulut, E.O. (2011). Erkek basketbol ve hentbolcuların
bazı motorik özelliklerinin karşılaştırılması. Journal of Physical Education
& Sports Science/Beden Egitimi ve Spor Bilimleri Dergisi, 5(1).
Murray B. ve Kenney W.L. (2019) Egzersiz Fizyolojisi Uygulama Kılavuzu, Spor
Kuramı Dizisi:8,ikinci baskı, spor yayınevi ve kitabevi. Ankara.
Pekel, H. A., BALCI, Ş. S., Arslan, Ö., BAĞCI, E., Aydos, L., Tamer, K., ... &
Kalemoğlu, Y. (2007). Atletizm yapan çocukların performansla ilgili fiziksel
uygunluk test sonuçlarının ve bazı antrepometrik özelliklerinin
değerlendirilmesi. Kastamonu Eğitim Dergisi, 15(1), 427-438.
Polat, Y., Çınar, V., & Şahin, M. (2009). Futbolcu Çocukların Antropometrik
Özellikleri İle Somatotiplerinin İncelenmesi. E-Jornal of New World
Science Academy, 4(4), 256-265.
Redcliffe, J. C., & Farentinos, R. C. (1999). High Powered Plyometric.
Taner D.(2003) Fonksiyonel Anatomi Ekstremiteler ve Sırt Bölgesi 3. baskı,
Hekimler Yayıncılık Birliği
Yıldırım, M. (1997) İnsan anatomisi, 3. Baskı, Nobel Tıp Kitapevleri. İstanbul
İnternet Kaynakları
https://tr.wikipedia.org/wiki/Dosya:Muscles_anterior_labeled.png görsel
kullanılmıştır.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Dosya:Muscle_posterior_labeled.png görsel
kullanılmıştır.
https://www.kaslar.gen.tr/kas-kasilmasi.html adresinden görseli
kullanılmıştır.
139
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
140
SPORUN KAVRAMSAL
TEMELLERİ-5
SPOR & ENDOKRİN SİSTEM
Yazar
Doktorant. Eren BOZYILAN
1
9. Bölüm
1
Adıyaman Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu,
Adıyaman/TÜRKİYE.
https://orcid.org/0000-0002-8450-880X,
ebozyilan@adiyaman.edu.tr
141
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
GİRİŞ
Organizmayı oluşturan hücrelerin canlılıklarını devam ettirebilmeleri
içinde bulundukları ortamın yani hücre dışı ortamın koşullarının değişmez,
sabit tutulması ile mümkündür. Dış çevre koşullarındaki değişimler veya
organizmanın kendi iradesiyle iç koşullarını değiştirme çabalarına rağmen iç
koşullarının değişmez tutulması önemli bir amaçtır ve tüm vücut sistemleri
bu amaç için özel görevler üstlenmişlerdir. İnsanlar fiziksel aktivitenin zorunlu
olduğu çağlarda seçilmiş bir gen yapısına ve bu genler tarafından
düzenlenmiş fizyolojik sistemlere sahip olmasına karşın, modern yaşamın
karakteristik özelliği sedanter bir yaşam tarzıdır. Genetik yapısına uygun
olmayan bu yaşam tarzı organizmanın homeostatik mekanizmalarını olumsuz
etkilemektedir.
Düzenli egzersiz çalışmaları altüst olmuş homeostatik mekanizmaların
normal fizyolojik sınırlar içerinde çalışmasını sağlamaktadır (Pedersen ve
Hoffman; 2000, Madden ve Felten; 1995). Fiziksel aktivite ya da egzersiz de
başlangıçta organizmanın iç koşullarını değiştiren, iç dengeyi bozan bir
strestir. Bu streslere karşı, vücutta iç ortam koşullarının sabit tutulmasını
sağlayacak otonomik sistemler bulunmaktadır.
Endokrin sistem ve sinir sistemi, iç dengede bozulmalar meydana
geldiğinde dengenin tekrar sağlanmasına katkı sunan mekanizmaların
harekete geçmesini sağlayan iki önemli sistemdir. Bu iki sistem nöroendokrin
sistem olarak adlandırılırlar ve çoğu zaman beraber çalışırlar. Ama bu iki
sistemin farkı kullandıkları mesaj gönderme yoludur. Endokrin sistem kana
hormon salgılarken, sinir sistemi ise bir sinirden diğerine veya bir sinirden bir
dokuya bilgi-haber aktarmak için nörotransmitter dediğimiz maddeleri
üreterek kullanır. Hormonlar, hedef hücrelerde yer alan reseptörleri uyararak
fizyolojik ve metabolik fonksiyonları koordine eden uyarıcı moleküllerdir
(Günay ve ark., 2006).
Sinir sistemi daha hızlı ve daha kısa süreli etkiler oluştururken,
endokrin sistem geç oluşan ancak uzun süreli değişikliklere neden olur.
Hormonlar kimyasal yapıları bakımından 3 grupta sınıflandırılabilir. 1-Steroid
Hormonlar; bu hormonlar kimyasal yapısı bakımından kolesterole benzer ve
çoğu da kolesterolden sentezlenir. Çeşitli steroid hormonlarının salgılandığı
bezler adrenal bez, overler, plasenta ve testislerdir. Steroid hormonlar
142
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & ENDOKRİN SİSTEM
granülsüz endoplazmik retikulumunda sentezlenmektedir (Yadav ve ark.,
2014). 2-Aminler (Katakolamin Hormonları); yağda çözülmediklerinden kolay
diffüze olamazlar. Böbrek üzerinde bulunan, adrenal medulladan
salgılanmaktadırlar.
Amin
hormonları,
aromatik
aminoasitlerin
metabolitleridir ve katakolamin, indoleamin ve tiroid hormonlarını içerir.
Özellikle süt ve et gibi zengin kaynaklardan elde edilir.
Epinefrin (E), norepinefrin (NE) ve dopamin (DA), katekolominler
olarak anılırlar ve adrenal medullanın kromafin hücrelerinde, beyin ve
sempatetik nöronlarda tirozin aminoasitlerinden sentezlenirler (Zouhal ve
ark., 2013). 3-Polipeptid ve Proteinler; insülin, glukagon, parathormon,
oksitosin, vazopressin, bağırsak mukozasında salgılanan çoğu hormonlar ve
hipofiz bezinin ön lobundan salgılanan hormonların 7-8 tanesi bu gruba
dahildir (Ası, 1999). Hormonların etki biçimi yönünden sınıflandırıldığında ise
3 forma sahip oldukları görülür: 1-Kinetik etkili hormonlar; Örneğin, epinefrin
ve oksitosin kas kasılmasına etkili iken, sekretin dış salgı bezlerine, ACTH,TSH
ve FSH ilgili hücrelere etki yaparak hormon salgılatırlar. 2-Metabolik etkili
hormonlar; Metabolizmaya etki eden hormonlar (insulin vb). Kimyasal
reaksiyonların hızını kontrol ederler. 3-Morfogenetik etkili hormonlar;
canlının vücudunda veya hücrelerinde morfolojik değişikliğe neden olan
hormonlardır. Örneğin büyüme hormonu (Günay ve ark., 2010).
Endokrin Sistem
Endokrin sistem iç salgı bezleri sistemi olarak da adlandırılır. Bu sistem
hormon adı verilen kimyasal aracıları salgılar. Belirli hücre ve dokulardak
biyokimyasal reaksiyonları, iç ve dış değişime göre düzenlemek (başlatma,
hızlandırma, yavaşlatma ve durdurma) için mesajcı denilen etkin kimyasalları
sentezleyen ve bunları kan dolaşımına veren bez veya beze şeklindeki kimi
organ ve dokuların tümüne endokrin sistem adı verilir. (Günay ve ark. 20017)
Vücut fonksiyonları temel olarak iki sistem tarafından kontrol
edilmektedir. Bunlar, sinir sistemi ve endokrin sistemdir. Bu iki sistem yoğun
bir etkileşim ve iş birliği içerisinde organizmanın sağlığının korunmasını ve
canlılığını sağlar. Endokrin sistemde hormonlar, sinir sisteminde ise
nörotransmiterler ile dokular arası haberleşme sağlanmaktadır. Endokrin
sistem bir kontrol ve düzenleme sistemidir. Yani hücrelerdeki büyüme ve
salgılama, maddelerin hücre membranından taşınması, kimyasal
143
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
reaksiyonların hızını ayarlama, gibi metabolik fonksiyonların kontrolü ile
ilgilidir (Köylü, 2018).
Endokrin sistem;
• Vücut sıvılarında bulunan kimyasal madde oranlarını belirler
• Karbonhidrat, protein ve yağ metabolizmalarını düzenler
• Sinir sistemi ile iş birliği yaparak, vücudun fiziksel ve psikolojik streslere
karşı koymasını sağlar
• Organizmada büyüme ve gelişme faaliyetlerini düzenler (Köylü, 2018).
Endokrin Sistemin Yapısı
Endokrin sistem, endokrin bezler olarak bilinen doku ve organlardan
meydana gelmektedir. Endokrin bezler hormon olarak isimlendirilen
kimyasal maddeleri sentezleyip salgılar. Hormonlar, dokular arasındaki
haberleşmeyi sağlayan moleküllerdir. Endokrin sistemi oluşturan yapılar
hipofiz, tiroit, paratiroit bezler, adrenal bezler, pankreas, overler, testisler ve
gebelikte plesentadır (Köylü, 2018.)
Hormon
Hormonlar hedef hücrelerde yer alan reseptörleri uyararak fizyolojik
ve metabolik fonksiyonları koordine eden uyarıcı moleküllerdir. İç salgı
bezleri tarafından üretilip kan dolaşımına salgılanan ve sadece hedef
hücrelere etki yapabilen bileşiklere hormon adı verilmektedir.
Endokrin sistemde hormonlar ile hücrelerin büyüme ve salgılama
fonksiyonları, hücre zarında madde taşınması, kimyasal reaksiyonların hızı
kontrol edilir. Hormonal sistemin insan metabolizması üzerindeki bu etkileri
bazen saniyeler, bazen de birkaç gün içinde başlayıp haftalar, aylar hatta yıllar
boyunca devam edebilmektedir. (Consolazıo ve ark 1963). İnsanlarda mevcut
olan endokrin bezleri şu şekilde sıralayabiliriz.
1. Hipofiz bezi 2. Tiroid bezi 3. Paratiroid bezi 4. Adrenal bez 5.
Pankreasın Langerhans adacıkları 6. Testis (erkek) ve ovaryum (kadın) cinsiyet
bezi (Who 1985).
Hormonların Kimyasal Yapısı
Hormonlar endokrin bezler tarafından üretildikten sonra kana
karışarak ilgili hücreyi etkiler. Hormonlar kana karışarak vücudun bütün
bölümlerine gidebilir ancak sadece hedef hücreleri etkilemektedirler. Çünkü
144
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & ENDOKRİN SİSTEM
hücrelerde hormonlara duyarlı reseptörler vardır. Bir hormonun birden fazla
hedef dokusu olabilir. Yalnızca bir dokuyu etkileyen hormonlar da vardır. Etki
yerine göre hormonlar lokal hormonlar ve genel hormonlar olarak ikiye
ayrılır. Lokal hormonlar bulundukları yerde etki gösterirler yani kana karışıp
vücuda yayılmazlar. Genel hormonlar kana karışarak kan yoluyla hedef
hücreye ulaşırlar (Köylü, 2018).
Hormonların Sınıflandırılması
Kimyasal yapılarına göre hormonlar üçe ayrılır: Steroid hormonlar,
aminoasit türevleri, Protein/Peptit hormonlar (Akgün, 1989).
Steroid Hormonlar
Bu hormonların çoğu kolesterolden yapılır. Kimyasal yapısı kolesterola
benzer ve kolesterolda olduğu gibi steroid çekirdeği içerir. Steroid
hormonları, suda erimez ve depolanmaz. Bu hormonlar yağda erir ve hücre
membranından kolayca geçer. Yağda çözünürlüklerinin yüksek olması
nedeniyle üretildiği gibi hücre membranından düffüzyonla interstisyel sıvıya
ya da kana geçerler (Köylü, 2018).
Aminoasit Türevleri
Yağda çözünemediklerinden kolay diffüze olamazlar. Aminoasit
türevlerinin sentezi için gereken maddeler, sindirilmiş gıdalarda özellikle süt
ve et gibi zengin kaynaklardan elde edilir. Bu hormonlar iki gurupta incelenir.
a-) Tirozin türevleri: Tirozin amino asidinden iki grup hormon gelişir. Tiroid
hormonları olan triodotironin (T3) ve tetraiodotironin (T4 ya da tiroksin)
tirozin türevlerinin iyotlanmış şekilleridir. Bu hormonlar steroid olmamasına
rağmen steroidlerle benzerlik göstermektedirler. Bu hormonların
reseptörleri hücre çekirdeğinde bulunur. b-) Triptofan türevleri: Bu grupta
seratonin ve melatonin bulunur (Köylü, 2018).
Protein/Peptit Hormonlar
Hormonların çoğu protein, peptit veya bunların yakın türevleridir.
Aminoasit sayısı 100’den fazla ise protein, 100’den az ise peptit diye
adlandırılırlar. Protein/peptit hormonların reseptörleri hücre membranında
bulunur.
145
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Hormonların Salınımı ve Taşınması
Hormonların çoğu endokrin bezlerin epitel hücrelerinde oluşur. Ancak
bazı hormonlar nöral hücrelerde, bazıları da bağ dokularda oluşur. Doğrudan
kana karışan hormonlar damarlar yolu ile etki edeceği hücreye ulaşır.
Hormonların etki yerleri; bir 16 hücre gurubu, bir organ ya da tüm vücut
hücreleri olabilir (Köylü, 2018).
Hormonlar kanda proteine bağlanarak ya da serbest halde taşınır.
Protein/peptit yapıdaki hormonlar suda kolay çözünür oldukları için taşıyıcı
bir moleküle ihtiyaç duymazlar. Tirozin türevi ve steroid hormanlar suda
çözünür olmadıklarından ancak protein niteliğindeki bir molekül sayesinde
kanda taşınabilir. Proteinlere bağlı olarak taşınan hormonlar dolaşımda daha
uzun süre kalır ve bu hormonların plazma düzeyleri kısa sürede büyük
değişimler göstermez. Proteinlere bağlı olarak taşınan hormonlar ile serbest
hormonların toplamı kandaki toplam hormon miktarını belirler. Proteinlere
bağlı olan hormonlar biyolojik olarak aktif olmadığından hormon
aktivitesinden sorumlu olan hormonlar kandaki serbest hormonlardır.
Serbest hormonlar tükendikçe proteine bağlı hormonlardan yeni hormonlar
oluşur (Köylü, 2018).
Hormon Salgısının Kontrolü
Hormonlar vücuttaki kimyasal reaksiyonları kontrol eder. Bu nedenle
her zaman uygun miktarda salgılanmaları gerekmektedir. Hormonların
gereğinden fazla ya da daha az salınımı vücuttaki kimyasal reaksiyonların
işlevini değiştireceğinden optimum düzeyde salgılanması önemlidir. Hormon
salgısının kontrolü negatif geri bildirim mekanizmaları ile sağlanır. Uyaran
hormonun serbestleşmesine yol açtıktan sonra, ortaya çıkan durum veya
ürünler hormonun daha fazla salgılanmasını baskılar (Köylü, 2018).
Spor ve Endokrinoloji
İnsanın sahip olduğu gen yapısı fizyolojik özelliklerini oluşturur. Yani
insan genler tarafından düzenlenmiş fizyolojik sistemlere sahiptir. Normal
koşullarda insan vücudu fizyolojik ve psikolojik olarak denge durumundadır.
İç ve dış koşulların değişmesi, fiziksel ya da mental stres durumları, değişen
çevre koşulları gibi faktörler vücudun denge durumunu bozar. Bu dengenin
korunması için mücadele eden sistem noroendokrin sistemdir (Pedersen ve
Hoffman; 2000, Madden ve Felten; 1995). Egzersiz organizmanın koşullarını
146
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & ENDOKRİN SİSTEM
değiştiren ve dengeyi bozan bir strestir. Bu streslere karşı vücutta,
organizmanın iç ortamının dengede kalmasını sağlayan otonomik sistemler
yer almaktadır. Aynı zamanda egzersiz bireylerin vücut sağlığını geliştirir ve
beden kompozisyonunu düzgün şekilde etkiler (Aktuğ ve ark., 2019).
Endokrin sistem ile sinir sistemi, iç denge bozulduğunda dengenin yeniden
kurulmasına katkı veren mekanizmaları harekete geçiren önemli iki sistemdir.
Bu iki sistem genel olarak birlikte çalışır ve noroendokrin sistem olarak bilinir.
Fakat bu iki sistemin mesaj gönderme şekli farklıdır. Endokrin sistem kana
hormon salgılarken, sinir sistemi sinirler arasında ya da bir sinirden herhangi
bir dokuya uyarı göndermek için norotransmitter denilen maddeleri kullanır.
Hormonlar, hedef hücrelerde yer alan reseptorleri uyararak fizyolojik ve
metabolik fonksiyonları koordine eden uyarıcı moleküllerdir (Günay ve ark.,
2006).
Sporda Hormonal Düzenlemeler
Fiziksel ve sportif aktivite sırasında organizmada meydana gelen stres
durumunun etkisiyle bazal metabolizmaya göre bazı hormon düzeylerinde
azalma görülürken bazı hormon düzeylerinde artış olmaktadır. Antrenman
veya egzersiz şiddetinin yüksek olduğu aktivitelerde organizmanın iç dengesi
evirilerek yorgunluk belirtilerinin oluşmasına neden olurlar. Aktivite bittikten
sonra organizmada oluşan metabolik etkilerin uzaklaştırılması, enerji
maddelerinin sentezi, elektrolid dengesinin sağlanması, oksijen tüketiminin
dengelenmesi ve vücut sıcaklığının düşürülmesi gibi etmenlerin oluşturduğu
toparlanma süreci başlamaktadır (Murathan, 2020). Hormon düzeyindeki bu
artış ya da azalmalar, hormonu salgılayan endokrin bezin salgısındaki
değişmeleri yansıtmaktadır. Egzersiz esnasında kan plazma düzeyi artan bir
hormonun artış nedeni, yapımının ve salgı hızının artması, hormonun
kullanılmaması ya da kandan uzaklaştırılma süresinin uzaması, egzersize bağlı
olarak artan vücut ısısının düşürülmesi için oluşan su kaybı sonucunda kan
plazma volümünün azalması (hemokonsantrasyon) ya da bu faktörlerin
bileşiminden kaynaklanabilir (Koz ve ark., 2016). Hormonların egzersize
göstereceği tepkinin derecesi organizmanın egzersiz oncesi durumuna ve
kapasitesine de bağlıdır (Bezci ve Kaya, 2010).
Sportif aktivitelerde hormonal değişimler MSS ile başlatılır, otonom
sempatik aktivite artar, metabolik gereksinimlere ve çevresel faktörlere göre
düzenleme yapılır. Egzersizin ilerleyen aşamalarında hormonal adaptasyonlar
147
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
daha da önemli hale gelir. Egzersizde hormon kontrolü negatif feed-back 18
ile sağlanır. Endokrin sistem, akut ve kronik egzersizlere göre farklı uyumlar
sağlamaktadır. Bu uyumlar cinsiyetlere göre değişiklik göstermektedir
(Cornack ve ark., 2008; Kraemer ve ark., 2009). Bazı anabolik hormonlar
(Testosteron gibi) egzersize yanıt ve adaptasyonda kritik öneme sahiptirler
(Kraemer ve Ratamess, 2005). Testosteron salgısı yüksek şiddetli ve yüksek
yoğunluklu kuvvet antrenmanları ile artmaktadır (Ahtiainen ve ark., 2004;
Kraemer ve ark 1999). Plazma testosteron düzeyinin egzersize cevabı,
egzersizin uygulanma süresi ve egzersiz sırasında yapılan işten çok, egzersizin
şiddeti ve yoğunluğu ile ilgilidir. Yoğun egzersizlerin kadınlarda plazma
testosteron seviyesini arttırdığı belirtilmiştir. Fakat bu artış erkeklerde olduğu
gibi yüksek oranda değildir (Koz ve ark.; 2016).
FSH/LH ve Spor
FSH ve LH hedef organlardan östrojen ve androjenlerin
salgılanmasından sorumludur. Kadınlarda FSH ve LH salgılanmasındaki
değişiklikler, üreme siklusunu oluşturan ovaryum ve uterin sikluslarının
oluşmasını sağlamaktadır. FSH yumurta gelişimini başlatır ve overyumların
östrojen üretimini arttırırken, LH ovulasyonu ve corpus luteumdan
progesteron salınımını uyarmaktadır. Erkeklerde FSH sertoli hücrelerinde
spermlerin oluşumunu başlatır. LH testislerde testosteron üretimini uyarır.
FSH ile LH uzun ve kısa feed-back mekanizmaları ile kontrol edilmektedir
(McLachlan ve ark.,1989).
Egzersiz türleri LH ve FSH düzeyleri üzerinde farklı etkiye sahiptir.
Özellikle mukavemet sporları bu hormonları kronik olarak etkiler ve kan
plazma düzeylerinde artış meydana getirir. Uzun süre spor yapan sporcularda
bu hormonların serum düzeyleri artar, bayan sporcularda bu hormon
düzeylerinin değişmesi menstrual siklus düzeninin bozulmasına neden olur
(Ünal, 1998; Kaynar, 2018).
TSH ve Spor
TSH boyun bölgesinde yer alan (soluk borusu- gırtlak arasında) iki
parçalı bir bezdir. Tiroid bezi bütün vücut hücrelerinin metabolizmasını
etkileyerek metabolizmanın hızını ve enerji üretimini ayarlar. Tiroid
hormonları insan vücudundaki doku hücrelerinin karbonhidrat ve lipit
metabolizmasının düzenlenmesini O2 kullanımını arttırarak sağlarlar. Bu
148
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & ENDOKRİN SİSTEM
sebeple büyümenin kontrolünde, dokuların farklılaşması ve gelişmesinde
organizmadaki biyokimyasal etkileşimin düzenlenip organize edilmesinde
aktif rol alırlar (Who 1985).
Tiroid uyarıcı hormon, hipotalamustan salgılanan tirotropin
serbestleştirici hormona cevap olarak salgılanan bir peptit hormondur. TSH
sentezi, tiroid hormonları tarafından negatif feed-back mekanizmasıyla
kontrol edilir. Tiroid bezini etkileyerek triyodotrinin ve tiroksinin sentez ve
salgılanmasını uyarır.43 Tiroid hormonlarının salgılanmasını kontrol eder,
tiroit bezinin çalışmasını düzenler. En önemli hormonlar troksin (T4),
triiyodotronin (T3)’dir. Ayrıca kalsiyum metabolizmasında etkin rolü bulunan
kalsitonin hormonu da tiroid bezinden salgılanmaktadır (Who 1985, Rubaı ve
Moddy 1991).
Egzersiz tiroid hormonlarını etkiler. Uzun süreli submaksimal
egzersizlerde yağ asidi oksidasyununu arttırır. Sporcularda tiroid
hormonlarının salgısı egzersizle artış gösterir (Ünal, 1998; Kaynar, 2018;
Counts ve ark., 1987).
Prolaktin ve Spor
Prolaktinin temel fonksiyonu gebeliğin son dönemlerinde ve
laktasyonda yani süt verme sırasında süt oluşumunun başlamasını ve
sürdürülmesini sağlamaktır. Östrojenin uyarımıyla, gebelik esnasında pituiter
bezin temel hücre tipini oluşturan laktotrof hücrelerde sentezlenir. Prolaktin
salgılanması dopamin ile inhibe edilirken hipotalamustan salgılanan TRH
(Thyrotropin Releasing Hormone) ve vazoaktif intestinal peptit tarafından
uyarılır. Memenin emilmesi prolaktin salgılanmasında fizyolojik uyarım etkisi
yapar (McLachlan ve ark., 1989). Egzersizin prolaktin düzeyine etkisi tam
olarak bilinmemektedir. Ancak bazı çalışmalarda egzersiz sırasında prolaktin
hormonu düzeyinde artış olduğu belirtilmiştir (Utama ve ark., 2006).
Prolaktin seviyelerinin daha iyi düzeye gelmesinde egzersizin etkili olduğunu
belirten çalışmalar da bulunmaktadır.
Egzersizde prolaktin düzeylerinin iyileşmesi ise artan vücut sıcaklığına
bağlanmaktadır. (Brissona ve ark., 1986; Gündüz ve ark., 1992). Sporcunun
sempatik aktivitesindeki değişiklikler ve diğer hormonların etkileri nedeniyle
prolaktin inhibe olmaktadır (Kaynar, 2018).
149
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Progesteron ve Spor
Siklusun luteal fazında salgılanan progesteron, ovulasyondan sonra
meydana gelen korpus luteumdan salgılanır. Progesteron luteal döneme
özgü bir hormon olup maksimum salgı seviyesine midluteal fazda (21. gün)
ulaşır. Progesteron uterusu döllenmiş yumurtanın yerleşmesi için uygun hale
getirir. Gebelik sırasında endometriyumu sabitler (Yıldırım, 2002). Her ay
rahmi gebelik için hazırlayan progesteron döl yatağında döllenen yumurtanın
daha kolay yerleşmesi için gerekli ortamı sağlar ve LH’ın etkisiyle salgılanır.
Progesteron östrojen hormonunun etkilerini bastırmakla beraber östrojenle
birlikte organizmada birtakım değişikliklere neden olur (Vardar ve ark., 1993).
Gebelik durumunun oluşmasını ve hamilelik sürecini etkileyen progesteron
ayrıca gebelikte diğer hormonlarla birlikte meme dokusunun gelişimine katkı
sağlar.
Meme dokusunun doğumdan sonra süt salgılamasında progesteronun
rolü vardır. Hamile kadınlarda düşük tehlikesinin olduğu durumlarda
genellikle progesterone takviyesi yapılır (Vardar ve ark., 1993). Yapılan bazı
çalışmalarda, düzenli egzersizin progestreron plazma düzeyini arttırdığı
belirtilmiştir (Makaracı, 2014). Bazı çalışmalarda da egzersizin akut etkisiyle
progesteron plazma düzeyinin azaldığı belirtilmiştir (Otağ ve ark., 2014).
Kadınların üreme sistemi üzerinde önemli etkileri olan östrojen ve
progesteron hormonları, egzersizin kapasitesi üzerinde önemli bir etkiye
sahiptir.54 Progesteron hormonu solunum ve dolaşım sistemlerini de
etkilemektedir. Ayrıca vücut ısısını ayarlama, yaralanmalar ve psikolojik
faktörler gibi vücuttaki birçok mekanizma üzerinde de etkileri vardır. Bundan
dolayı menstrual dönem boyunca görülen hormon salgısındaki değişiklikler
farklı dönemlerde sportif performansı artırır ya da performansın düşmesine
neden olur (Redman ve Weatherby, 2004; Constantini ve ark., 2005).
Kortizol ve Spor
Glikokortikoidler içerisinde işlevsel olarak en önemli hormon
kortizoldur. Çok yönlü etkiye sahip olan glukokortikoidlerin organizma
üzerindeki en belirgin etkisi, karaciğer dokusunu etkileyerek protein ve
yağlardan glikoz oluşumunu (Glukoneogenesiz) sağlayarak, plazma glikoz
konsantrasyonunu arttırmalarıdır. Bununla birlikte yağların yıkımını
hızlandırarak yağ asitlerinin plazmadaki yoğunluğunu arttırırlar. Karaciğerin
150
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & ENDOKRİN SİSTEM
dışında özellikle kas dokusunda protein yıkımını arttırırlar. Kortizol
glikokortikoidlerin temel yeri olan karaciğerde metabolize edilir.
Organizmanın maruz kaldığı, fizyolojik ya da psikolojik her türlü stres
durumunda kanda kortizol konsantrasyonu artış gösterir. Katekolaminlerin
işlevini yerine getirmesinde kortizolün önemli bir rolü vardır (Günay ve ark.,
2006).
Egzersiz esnasında kortizolün artış oranı egzersizin şiddetine bağlıdır.
Egzersizin yoğunluğu ve şiddeti arttıkça buna paralel olarak kortizolün plazma
düzeyi de artar. Egzersiz sırasında kortizolün plazma düzeyinin artması,
egzersiz yükünün organizmada yarattığı stresten kaynaklanmaktadır. Yüksek
şiddetteki aktivitelerde oluşan yoğun stres ve baskıya bağlı olarak kortizol ve
kortikosteron plazma düzeylerinde artış meydana gelir. Kortizol fiziksel
aktivite sırasında glukoneojenesizi hızlandırarak glikozun metabolik yakıt
olarak kullanımını destekler. Kortizol metabolik yakıt olarak yağların yerine
glikozun kullanımını sağlayarak egzersiz esnasında daha hızlı enerji üretimine,
dolayısıyla egzersizin daha şiddetli olmasına olanak tanır (Günay ve ark.,
2006).
Testosteron ve Spor
Testisler erkeklerde, yüksek miktarda testosteron salgılarken, az
miktarda östrojen salgılar. Kadınlarda ovaryumlar yüksek miktarda östrojen
salgılarken, az miktarda testosteron salgılar. Kadınlarda testosteron hem
ovaryumdan hem de sürrenal bezden salgılanmaktadır. Testosteron
steroiddir. Testosteron, kılların büyümesine neden olur. Tipik bas erkek sesi
karakterini sağlar. Testosteron vücudun bütün bölümlerinde deri dokusunun
kalınlaşmasını ve sağlamlaşmasını sağlar, yağ bezlerinin salgısını artırarak
sivilce oluşumuna neden olur (Günay ve ark., 2006).
Egzersizde testosteron plazma düzeyinde bir artış görülür. Bu artıştan
katekolaminler sorumlu tutulur. Kuvvet antrenmanları ve ağır dayanıklılık
antrenmanları yetişkin erkeklerde serum androjenlerini arttırır. Yapılan
çalışmalarda plazma testosteronunun kısa süreli yoğun egzersizle arttığı
belirtilmiştir. Testosteron artışı çalışmada kullanılan kas kitlesi ile orantılıdır.
Testosteron artışı egzersizde oluşan plazma volüm değişikliklerine
bağlanabilir. Egzersizde serbest testosteron konsantrasyonları artar,
testosteron artışı gonadotropin stimulasyonu olmaksızın testiküler üretimin
151
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
artışına bağlıdır (Günay ve ark., 2006). Plazma testosteron seviyesinin hem
genç hem de yaşlılarda akut egzersizde arttığı tespit edilmiştir. Testosteronun
akut egzersiz sırasındaki artışından yavaşlayan metabolizmadan çok egzersiz
sırasındaki katekolamin artışının sorumlu olduğu belirtilmiştir. Testosteronun
egzersize yanıtı, egzersizin türüne göre değişmektedir (Günay ve ark., 2006).
Glikoz ve Spor
Glikoz insan vücudunda kanda serbest halde bulunur. 100 ml kanda
yaklaşık olarak 70- 90 mg glikoz vardır. Beyin dokusu ve eritrositler
(alyuvarlar) enerji yakıtı olarak sadece glikozu kullanır (Güneş, 2000).
Egzersize bağlı olarak organizmada meydana gelen değişimler,
aktivitenin yoğunluk ve şiddetine göre farklılık göstermektedir. Optimum
düzeyde yapılan egzersizlerin plazma glikoz düzeyinde artışa neden olduğu
belirtilmiştir (Öztürk, 2009). İstirahat esnasında karaciğerde glikojen
yıkımından ve amino asitlerden glikoz elde edilirken, fiziksel aktivite sırasında
katakolaminlerin yardımı ile plazma glikoz konsantrasyonu artar. Ayrıca
egzersizin glikoz hemostazı üzerinde de olumlu etkisi olduğu ifade
edilmektedir (Dündar ve ark., 2018). Kan plazmasında bulunan glikoz düzeyi
egzersizin şiddeti ve süresine bağlıdır (Öztürk, 2009).
Adrenalin, Noradrenalin, ve Spor
Adrenalin ve noradrenalin hormonlarına ‘’katekolaminler’’ ismi de
verilir. Bu hormonlar adrenal bezin medulla kısmında tirozin isimli
aminoasitten oluşur. Bu aminoasitten önce DOPA, sonra dopamin ve
noradrenalin oluşur. Noradrenalin ise son aşamada adrenalin hormonuna
dönüşür. Adrenal bezlerden noradrenalin %20 oranında, adrenalin ise %80
oranında salgılanır. Adrenalin stres durumlarında kanda hızla artar, o nedenle
stres hormonu olarak da bilinir. Adrenalin kanda arttığında çarpıntı, nabız
sayısında artma, kan şekerinde yükselme, ciltte solukluk ve elde terleme
oluşur. Adrenalin ilaç olarak kalp durması, astım ve bazı alerjik hastalıkların
tedavisinde kullanılır.
Egzersiz şiddeti arttırkça katekolamin konsantrasyonu artar (Kjaer,
1992). Anaerobik egzersizlerde adrenalin noradrenalin artışı aerobik
egzersizlere göre daha belirgindir. Aerobik egzersizlerde noradrenalin artışı,
adrenaline göre daha fazladır. (Kindermann ve ark., 1982). Egzersiz
basamaklarının süresi 1 dakika yerine 3 dakika olursa katekolamin daha fazla
152
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & ENDOKRİN SİSTEM
artar (Gullestad ve ark., 1997). Statik egzersizle adrenalin artışı erkeklerde ve
kadınlarda benzerdir ve sekresyon hızının artmasına bağlıdır. Egzersizle artan
adrenalinin kaynağı daha çok adrenal medulla, noradrenalinin kaynağı ise
aktif iskelet kaslarıdır (Kjaer, 1992).
Growth Hormon (Büyüme Hormonu) ve Spor
Hipofiz ön lobundan salgılanan büyüme hormonunun hedef dokusu
bütün hücrelerdir. Büyüme hormonunun salınması hipotalamusta
sentezlenen somatostain hormonu ile inhibe edilir. Basit bir protein
yapısında olan büyüme hormonu (GH) protein zinciri içerisinde yer alan
sistein aminoasitleri arasında kurulan iki disülfit köprüsüyle belirli bir üçüncül
yapıya kavuşan ve hemen tüm canlı türleri için önemli olan türe özel bir
hormondur (Serpek ve ark 1995, Kopchick ve ark 2002, Bhogavan 2002).
Yapılan egzersizin şiddet düzeyi arttıkça adenohipofizden salgılanan
büyüme hormonununda da bir artış olduğu gözlemlenmiştir. Düzeynli yapılan
egzersiz ile beraber kandaki büyüme hormonu düzeyinin arttığı ve büyüme
hormonundaki bu artışın serbest yağ asit mobilizasyonu ve
metabolizmasında önemli rol oynadığı bilinmektedir (Güner 1992).
BÖLÜM KAYNAKLAR
Ahtiainen JP, Pakarinen A, Kraemer WJ, Hakkinen K. Acute hormonal
responses to heavy resistance exercise in strength athletes versus
nonathletes. Can J Apll Physial, 2004, 229:527-543.
Akgün N. Egzersiz Fizyolojisi, 3. Baskı. Ankara, Nobel Yayın Dağıtım, 1989.
Aktuğ ZB, Murathan F, Dündar A. Kadınlarda B-Fit Egzersizlerinin
Antropometrik Özelliklere Etkisinin İncelenmesi. Gaziantep Üniversitesi
Spor Bilimleri Dergisi. 4(1).
Ası T. Hormonlar. Tablolarla Biyokimya. Cilt: 2. Ankara: 1999. p.75-6.
Bezci Ş, Kaya Y. The analyze of hemetological parameters of elite women
taekwondoers before and after training. Pamukkale Journal of Sport
Science, 2010, 1:1-16.
Bhogavan NV. Medical biochemistry, capter 31-34. Endocrin metabolism ıı.
Hypotalamus and pitutiary, Repuroductive System, 2002:729-801.
Brissona GR, Audetb A, Ledouxc MP. Exercise-induced blood prolactin
variations in trained adult males: a thermic stress more than an osmotic
stress hormone. Research in Paediatrics, 1986, 23:200–206.
153
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Consolazio CF, Johnson RE, Pecora LJ. Physiological Measurement Of
Metabolic Function In Man, New York McGraw- HİII Book Company,1963.
Constantini NW, Dubnov G, Lebrun CM. The menstrual cycle and sport
performance. Clin Sports Med, 2005, 24(2): 51–82
Cornack SJ, Newton RU, Mc Guigan MR. Neuromuscular and endocrine
responses of elite players to an australian rules football match. Int J Sport
Phys Perf, 2008, 35:359-79.
Counts DR, Pescovitz OH, Barnes KM. Dissociation of adrenarche and
gonedarchein precocious puberty and in isolated hypogonadotropic
hypogonadism. J Clin Endocrinol Metab, 1987, 64:1174-1178.
Dündar A, Murathan F, Aktuğ Z.B, Servi T. Investigation the effect of
weightlifting training on apelin level and hematologic parameters of
professional handball players. Biomedical Research 2018; 29 (1): 118-123
Endokrin Kaynak
Gullestad L, Myers J, Bjornerheim R, et al. : Gas Exchange and neurohumoral
response to exercise: Influence of the exercise protocol. Med Sci Sports
Exerc 29: 496-502, 1997.
Günay M, Kara E, Cicioğlu İ. Endokrinolojiye Giriş. Egzersiz ve Antrenmana
Endokrinolojik Uyumlar. 2. Baskı. Ankara: Gazi Kitabevi; 2006. p.1-21
Günay M, Tamer K, Cicioğlu İ. Endokrin sistem. Spor Fizyolojisi ve Performans
Ölçümü. 2. Baskı. Ankara: Gazi Kitabevi; 2010. p.243-4
Gündüz Z, Kumandaş S, Kurtoğlu S, Üzüm K. Demir eksikliği anemisinin tiroid
hormonları üzerine etkisi. Turkısh Journal of Medıcal Scıences,
1992,10(4): 205-209.
Güner R. Egzersiz ve Endokrin Sistem. In “ Spor Hekimliği Ders Notları” Ed.
E.Ergen, TTB Merkez Konseyi, Ankara,1992:38-44
Güneş Z. Spor ve Beslenme, 2. Baskı. Ankara, Nobel yayın dağıtım Ltd. Şti,
2000.
Kaynar Ö. Elit Güreşçilerde Antrenmanın Hipofiz Bezi Hormonları ve Karaciğer
Enzimleri Üzerine Etkisi, 1. Baskı. Ankara, Nobel akademik yayınları, 2018.
Kindermann W, Schnabel A, Schmitt WM, Biro G, Cassens J, Weber F:
Catecholamines Growth hormone, cortisol, insülin and sex hormones in
anaerobic and aerobic exercise. Eur J Appl Physiol 49: 389-99, 1982.
Kjaer M: Regulation of hormonal and metabolic responses during exercise in
humans. Exerc Sport Sci Rev 20: 161-84, 1992
Kopchick JJ, Parkinson C, Stevens EC, Trainer PJ. Growth Hormone Receptor
Antagonists: Discovery, Development, and Use in Patients with
Acromegaly. Endocrine Reviews 23 (5),2002:623-646.
154
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & ENDOKRİN SİSTEM
Koz M, Akgül MŞ, Atıcı E. Egzersizin endokrin sistem uzerine etkileri ve
hormonal regulasyonlar, turkiye klinikleri. J Physiother Rehabil-Special
Topics, 2016, 2: 9-14.
Köylü H. Tıbbi Fizyoloji, 2. Baskı. İstanbul, İstanbul tıp kitap evleri, 2018.
Kraemer WJ, Hakkinen K, Newton RU, Nindl BC, Volek JS, Mc Cornick M.
Effects of resistance training on hormonal responses patterns in younger
and older men. J Appl Physial, 1999, 87:982-992.
Kraemer WJ, Ratamess NA. Hormonal responses and adaptations to
resistance exercise and training. Sports Med, 2005, 35:339-361.
Kraemer WJ, Spiering BA, Volek JS, Martin GL, Howard RL, Ratamess NA.
Recovery from a national collegiate athletic association division 1 football
game: muscle damage and hormonal status. J Strength Cond Res, 2009,
23:2-10.
Madden K, Felten DL. Experimental Basic for Neural Immune Interactions.
Physial Rew 1995;75(2):77-106
Makaracı Y. Sporcularda ve sedanterlerde luteal fazda progesteron
seviyesinin incelenmesi. Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Beden eğitimi ve Spor
Anabilim Dalı. Yüksek lisans tezi, Samsun: Ondokuz Mayıs Üniversitesi,
2014.
McLachlan RI, Cohen NL, Vale WW, Rivier JE, Burger HG, Bremner WJ, Soules
MR. The importence of luteinizing hormone in tehe control of inhibin and
progesterone secretion by the human corpus luteum. J Clin Endocrinol
Metab,1989, 68(6):1078-85.
Murathan, F., Antrenmanda Toparlanma, Sporun Kavramsal Temelleri 4, Efe
Akademi Yayınları, s.73.Ekim 2020.
Otağ A, Hazar M, Otağ İ, Beyleroğlu M. Effect of increasing maximal aerobic
exercise on serum gonadal hormones and alpha-fetoprotein in the luteal
phase of professional female soccer players. The Journal of Physical
Therapy Science, 2016, 28: 807–810.
Öztürk Ç. Sporcularda ve sedanter bireylerde akut egzersiz öncesi gliserol
takviyesinin bazı biyokimyasal parametreler ile laktat ve aerobik güç
üzerine etkileri. Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Beden Eğitimi ve Spor Öğretimi
Anabilim Dalı. Yüksek lisans tezi, Konya: Selçuk Üniversitesi, 2009.
Pedersen BK, Hoffman GL. Exercise and Immune System Regulation,
Integration and Adaptation. Physiol Rew 2000;80:1055-81.
Redman LM, Weatherby RP. Measuring performance during the menstrual
cycle: A model using oral contraceptives. Med Sci Sports Exerc, 2004,
36(1): 130-136.
155
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Rubai BY, Moddy JM. Effects Of Respiration On Size and Function Of The
Athletic Heart,cThe Journal of Sports Medicine and Physical Fitness,
1991;2: 257-264.
Serpek B, Yalçın S, Haliloglu S. Konya Merinosu Ve Akkaraman Koyunlarında
Somatotrop Hattın Endokrinolojisi İle Plazma Somatotropin Ve Igf-1
Düzeylerinin Büyümeye Etkileri, TUBİTAK, Proje no: VHAG 968,1995:5-15.
Utama FE, LeBaron MJ, Neilson LM. Human prolactin receptors are
insensitive to mouse prolactin: implications for xenotransplant modeling
of human breast cancer in mice. Journal of Endocrinological, 2006,
188:589–601.
Ünal M. Aerobik ve anaerobik akut/kronik egzersizlerin immun parametreler
üzerindeki etkileri. Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Beden eğitimi ve Spor
Anabilim Dalı. Yüksek lisans tezi, İstanbul: İstanbul Üniversitesi, 1998.
Vardar M, Çetin T, Burgut R, Demir C. Klomifen sitrat veya HMG/HCG ile
indüklenen sikluslarda luteal fazın değerlendirilmesi: Kısa luteal faz, luteal
faz yetmezliği. Kadın Doğum Dergisi, 1993, 9(2):127-131.
Who. Energy and proteinreguirementss, Technical Report Series VVorld
Health Organization Geneva 1985;724.
Yadav R, Yadav N, Kharya MD. Steroid Chemistry and Steroid Hormone
Action: A Review. Asian J Research Chem 2014;7(11):964-9
Yıldırım M. Klinik jinekoloji, 1. Baskı. Ankara, Çağdaş Medikal Kitabevi, 2002.
Zouhal H, Morel SL, Mathieu ME, Casazza GA, Jabbour G. Catecholamines and
Obesity: Effect of Exercise and Training. Sports Med 2013;43:591-6.
156
SPORUN KAVRAMSAL
TEMELLERİ-5
SPOR & İMMÜN SİSTEM
Yazar
Dr. Yusuf ULUSOY
1
10. Bölüm
1
Fenerbahçe Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi, İstanbul/TÜRKİYE.
https://orcid.org/0000-0001-6442-8717
yusufulusoy@gmail.com
157
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
GİRİŞ
Egzersiz ve İmmün Sistem Kavramları
Egzersiz, sağlığı iyileştirmek ve zindeliği sürdürmek için vücudun
herhangi bir bölümü veya bölümlerini geliştirmek amacıyla planlanan,
yapılandırılan ve tekrarlanan fiziksel aktivitedir. Egzersizler akut (tek bir
egzersiz periyodu) veya kronik (tekrarlayan egzersiz periyodu) planlama
doğrultusunda yapılır ve bu durum vücut üzerinde bazı fizyolojik etkiler
oluşturur. Egzersiz başta kardiyovasküler sistem olmak üzere immün sistem,
kas ve iskelet sistemi, hormon sistemi, psikolojik durum ve uyku üzerine
etkileri bulunmaktadır. Beslenme kalitesinin de önem taşıdığı egzersiz
sırasında terle beraber sıvı ve elektrolit kayıpları olurken başta
karbonhidratlar olmak üzere yağlar ve proteinler de enerji kaynağı olarak
kullanılır.
İmmün sistem (Bağışıklık sistemi), çok çeşitli işlevlere sahip olmakla
beraber temelinde insanları bakteri ve virüslere karşı korumak işlevlerinden
sorumludur. İmmün sisteminin günlük işleyişini etkileyen bazı faktörler yaş,
cinsiyet, yeme alışkanlıkları, tıbbi durum, antrenman ve zindelik düzeyi olarak
sıralanmaktadır. Bakteriler ve virüsler vücuda zarar verebilir ve hastalık
oluşabilir. İnsanları sağlıklı tutmak ve enfeksiyonları önlemek için harika bir iş
çıkaran immün sistem iki işlevsel bölüme ayrılır: ilk savunma hattı olarak
adlandırılan doğuştan (kalıtsal) gelen bağışıklık ve aktive edildiğinde her
bulaşıcı maddeye özel bir reaksiyon ve immünolojik hafıza oluşturan
edinilmiş (sonradan kazanılan) bağışıklıktır.
Egzersizin immün sistem üzerine etkileri araştırılırken, akut ve kronik
egzersizin etkileri faklı olarak incelenmektedir. Yapılan egzersizin süresi,
şiddeti ve yoğunluğu immün sistem üzerindeki etkiyi değiştirmektedir.
Kalıtsal İmmün Sistem
Kalıtsal immün fonksiyon enfekte bir ajan ile karşılaştığında ilk tepki
gösteren yoldur. Bu sistem anatomik ve fizyolojik bariyerler (deri, epitelyum
doku, mukoza salgıları), kimyasal bariyerler (vücut sıvılarını asit baz dengesi,
protein dengesi) ve fagositik hücreler (NK hücreleri, nötrofiller, monositler ve
makrofajlar) sayesinde oluşturulmaktadır. Doğuştan gelen bağışıklık sistemi
istilacı bir patojenle etkin bir şekilde mücadele edemediğinde, vücut
158
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & İMMÜN SİSTEM
öğrenilmiş bir bağışıklık tepkisi üretir. Lökositler (beyaz kan hücreleri olarak
da bilinir) kanın bir bileşenini oluşturur. Çoğunlukla kemik iliğinde üretilirler
ve vücudun bağışıklık sisteminin bir parçası olarak bulaşıcı hastalıklara ve
yabancı maddelere karşı korunmasına yardımcı olurlar. Lökositler vücutta
dolaşır ve hedeflerini ararlar. Bu şekilde bağışıklık sistemi, vücudu sorunlara
neden olabilecek maddeleri izlemek üzere koordineli bir şekilde çalışır. İki
temel lökosit türü vardır; istilacı organları çiğneyen hücreler olan fagositler
ve vücudun önceki işgalcileri hatırlamasını ve tanımasını sağlayan
lenfositlerdir. Granülositler (sitoplazmada görülebilen küçük granüllere sahip
bir tür fagosit), üç sınıfa ayrılan polimorfonükleer hücrelerden (PMN) oluşur;
nötrofiller, bazofiller ve eozinofillerdir.
Nötrofiller en bol bulunan beyaz kan hücreleridir ve tüm lökositlerin
%65 ila 70'ini oluştururlar. Nötrofiller aktive edildiklerinde, dokulara
geçmeden önce sınırlanır ve selektine bağımlı yakalama ve ardından
integrine bağımlı adezyona uğrar. Lökositler, enfeksiyon veya iltihaplanma
bölgelerine doğru hareket ederler ve kemotaksis adı verilen bir sürece
girerler. Kemotaksis, hücrelerin çevrelerindeki belirli kimyasallara doğru
hareketi olarak tanımlanır.
Monositler (başka bir beyaz kan hücresi türü), kemik iliği tarafından
monoblast adı verilen hematopoietik kök hücre öncülerinden üretilir.
Monositler, kandaki lökositlerin %3 ila 8'ini oluşturur ve vücuttaki dokulara
geçmeden önce yaklaşık bir ila üç gün kanda dolaşırlar. Monositler, nötrofil
granülositler gibi etkili fagositlerdir ve vücuttaki yabancı maddelerin
fagositozundan sorumludur. Monositler kan bariyerini terk ettiklerinde
dokularda farklılaşır, boyutları ve özellikleri değişir. Bu hücrelere makrofaj adı
verilir. Makrofajlar, dokuları yabancı maddelerden korumakla sorumludur,
ancak aynı zamanda aterosklerozun tetiklenmesinde rol oynayan baskın
hücreler oldukları da bilinmektedir. Makrofajlar, büyük, pürüzsüz bir
çekirdeğe, geniş bir sitoplazma alanına ve yabancı maddeleri işlemek için
birçok iç veziküle sahip hücrelerdir.
Kazanılmış İmmün Sistem
İkinci tür koruma, kazanılmış (adaptif) bağışıklık olarak adlandırılır. Bu
tür bir bağışıklık hayatımız boyunca gelişir. Adaptif bağışıklık, lenfositleri içerir
ve erken çocukluktan itibaren gelişir. Yetişkinler hastalıklara maruz kalır veya
159
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
aşılama yoluyla hastalıklara karşı bağışıklık kazanırlar. Kazanılmış bağışıklığa
dahil olan ana hücreler lenfositlerdir ve bunların iki türü vardır: B lenfositleri
ve T lenfositleri; her ikisi de bağışıklık tepkisini düzenlemek için çok çeşitli özel
molekülleri (antikorlar ve sitokinler) salgılayabilir. T lenfositleri ayrıca hücrehücre savaşına da dahil edilebilir. Lenfositler, bulundukları kemik iliğinde
başlar ve B hücrelerinde olgunlaşır. Lenfositler ayrıca timus bezinden
ayrılabilir, oraya gidebilir ve T hücrelerine olgunlaşabilir. B lenfositleri ve T
lenfositlerinin ayrı işlevleri vardır: B lenfositleri, vücudun askeri istihbarat
sistemi gibidir, hedeflerini arar ve savunmalarını düzenler. T hücreleri ise
askerler gibidir ve istihbarat sisteminin belirlediği işgalcileri yok eder.
C-Reaktif Protein (CRP)
C-Reaktif protein (CRP), kanda sunulan ve iltihaplanmaya yanıt olarak
yükselen bir akut faz proteinidir. Fizyolojik rolü, tamamlayıcı sistemi
etkinleştirmek için ölü veya ölmekte olan hücrelerin yüzeyinde ifade edilen
fosfokoline bağlanmaktır. Kompleman sistemi, karaciğer tarafından üretilen
ve doğuştan gelen bağışıklık sisteminin önemli bir parçası olan bir grup
plazma proteininin adıdır. Kompleman sistemi, bakteri ve virüs
enfeksiyonlarıyla mücadelede önemli bir role sahiptir. Enfeksiyonların
teşhisinde yaygın olarak bir kan testi kullanılır. CRP seviyesi, vücutta
enflamatuar bir reaksiyon başladığında yükselir. Analiz için parmaktan kan
alınabilir ve hızlı bir şekilde analiz edilebilir. CRP seviyesi birçok enflamatuar
reaksiyon tipinde, enfeksiyonlarda, otoimmün hastalıklarda ve hücresel
hasar sonrasında artar. Bir enfeksiyondan sonra CRP artışının ölçülebilir hale
gelmesi neredeyse yarım gün sürer. İyileşme sürecinde CRP seviyesi nispeten
kısa bir sürede (kanda 1⁄2 saat ~ 12-24 saat) azalır. Bakteriyel enfeksiyonlar
sırasında CRP seviyeleri viralden daha fazla artar ve bu nedenle bu iki
enfeksiyon türünü ayırt etmek için kullanılabilir. Bakteriyel enfeksiyon CRP'yi
100 mg/L'nin üzerine çıkarabilirken, viral enfeksiyonlar sırasında değerler
genellikle 50 mg/L'nin altındadır. Bakteriler ve virüsler arasındaki bu ayrım
genellikle yararlıdır, çünkü antibiyotikler (penisilin gibi) viral enfeksiyonlar
üzerinde hiçbir etkiye sahip değildir, ancak bakteriyel enfeksiyonlarda sıklıkla
çok yararlı olabilir. Son araştırmalar, fiziksel aktivitenin CRP seviyelerini
düşürdüğünü göstermektedir. Daha yüksek fiziksel aktivite ve
kardiyorespiratuvar zindelik seviyeleri, sürekli olarak %6 ila 35 daha düşük
CRP seviyeleri ile ilişkilidir.
160
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & İMMÜN SİSTEM
İnflamasyonu azaltmada ve CRP düzeylerini baskılamada fiziksel
aktivitenin oynadığı rolün arkasındaki mekanizmalar net olarak
tanımlanmamıştır. Kronik fiziksel aktivite, yağ dokusu, iskelet kasları,
endotelyal ve kandaki mononükleer hücreler tarafından azalmış sitokin
üretimi, gelişmiş endotel fonksiyon, insülin duyarlılığı ve antioksidan etki
dahil olmak üzere birçok mekanizmaya bağlı olarak CRP seviyelerinin
azalmasıyla ilişkilidir.
Sitokinler
Sitokinler, belirli bağışıklık sistemi hücreleri tarafından salgılanan,
hücreler arasında lokal olarak sinyal taşıyan ve dolayısıyla diğer hücreler
üzerinde etkisi olan maddelerdir. Sitokinler, hücresel iletişimde yaygın olarak
kullanılan sinyal molekülleridir. Sitokin terimi, çeşitli embriyolojik menşeli
hücreler tarafından vücutta geniş çapta üretilen ve çeşitli bir polipeptit
düzenleyici ailesini kapsar. Bir proinflamatuar sitokin, sistemik enflamasyonu
teşvik eden bir sitokindir, bir anti-enflamatuar sitokin ise enflamasyonu
azaltan bir madde veya tedavinin özelliğini belirtir. Ağır fiziksel aktivite,
sitokin üretiminde hızlı bir geçici artış sağlar ve hem proinflamatuar (IL-2, IL5, IL-6, IL-8, TNFa) hem de anti-inflamatuar (IL-1ra, IL-10) sitokin artışı
olmaktadır.
İmmünoglobulinler
İmmünoglobulinler (Ig), serum, gözyaşı ve tükürük gibi vücut
salgılarında görülen B hücreleri tarafından salgılanan bir glikoprotein sınıfıdır.
Spesifik bir antijenle reaksiyona giren Ig'ler, antikorlar olarak adlandırılır.
Antikor, patojenlerin yüzey antijenlerine bağlanmasına hizmet eder, böylece
diğer bağışıklık hücrelerinin aktivasyonunu ve farklılaşmasını uyarır. Ig'nin
beş sınıfı (temel yapıya göre) vardır. IgG, serumda bulunan başlıca Ig sınıfıdır.
IgA, tükürükte bulunan başlıca Ig sınıfıdır. Egzersize immünoglobulin yanıtına
ilişkin çalışmalar hem serum hem de tükürük antikorlarına odaklanmıştır.
İmmünoglobulin A (IgA), mukozal sıvılardaki baskın immünoglobülindir,
patojenlerin bağlanmasını ve replikasyonunu inhibe etmeye, virüsleri ve
toksinleri nötralize etmeye hizmet eder. Vücutta parazit sebepli
enfeksiyonlarda ve alerjik reaksiyonlarda görev alan IgE, immün sistem için
önemli rol oynamaktadır. IgM’ler immün sistem için yabancı virüs ve
bakterilere karşı ilk tepkiyi verirler. Aynı zamanda IgM’ler bağışıklık ve
161
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
enflamasyon için çok önemli rol oynayan kompleman sistemini en fazla aktif
eden antikor çeşididir. Bakterilerin vücuda zarar vermemesi için en hızlı
şekilde onları öldürürler. IgD serumda az miktarda bulunur ve belirli bir kısım
alerjik cevaplarda fonksiyon gördüğü bilinmektedir.
Serbest Radikaller
Serbest radikaller, eşleşmemiş bir elektrona sahip herhangi bir
atomdur. Reaktif oksijen türlerinin (ROS) tamamı oksijen içeren serbest
radikallerdir. ROS oluşumu vücutta devam eden doğal bir süreçtir.
Antioksidan savunma, aşırı oksijen radikal üretimini toplamak ve nötralize
etmek için görev başındadır. Birçok ısı kaynağı, stres, ışınlama, iltihaplanma
ve egzersiz, yaralanma ve onarım süreçleri dahil olmak üzere
metabolizmadaki herhangi bir artış, ROS üretiminin artmasına neden olur.
ROS, büyüme ve apoptoz dahil hücresel süreçlerin sinyal ağında ve fagositize
edici hücreleri öldürme araçları olarak önemli bir işleve sahiptir. Sigara,
radyasyon, ağır metal ve ilaç kullanımları da serbest radikallerin artışına
sebep olabilecek sebeplerdendir.
Düzenli fiziksel aktivite ve orta düzeyde egzersiz, hastalıkların
önlenmesi için önemli faktörlerdir. Yorucu egzersiz, bağışıklık sistemi içindeki
nötrofiller, monositler ve makrofajlar gibi hepsi ROS üretebilen birkaç hücre
dizisinin aktivasyonuna yol açar. Dinlenme koşulları sırasında insan vücudu,
antioksidan üretme kapasitesi dahilinde bir seviyede ROS üretir. Dayanıklılık
egzersizi sırasında tüm vücut oksijen tüketiminde 15 ila 20 kat artış olur ve
aktif kaslardaki oksijen alımı 100 ila 200 kat artar. Oksijen tüketimindeki bu
artışın, vücudun bunları detoksifiye etme kapasitesini aşan oranlarda ROS
üretimiyle sonuçlandığı düşünülmektedir. Oksidatif stres, ROS üretimi ile
vücudun reaksiyonları detoksifiye etme (antioksidan üretme) kabiliyeti
arasındaki dengesizliğin bir sonucudur.
Literatürde oksidatif stresin ve sonrasında egzersizle ilişkili hasarın
zararlı olup olmadığı konusunda bir anlaşmazlık vardır. Bu belirsizlik, kısmen
farklı araştırmalar için seçilen yöntemlerle açıklanabilir. Deneysel ve klinik
kanıtlar, artmış ROS üretimini hipertansiyon, diyabet ve ateroskleroz dahil
olmak üzere kardiyovasküler sistemin belirli hastalıklarıyla ilişkilendirmiştir.
Okside LDL, endotelin nitrik oksit (NO) üretme kabiliyetini inhibe eder. Bu
talihsiz bir durumdur, çünkü NO kan akışını arttırır, monositlerin endotele
162
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & İMMÜN SİSTEM
yapışmasına izin verir, kan pıhtılarını azaltır ve LDL'nin oksidasyonunu önler.
Yüksek miktarda serbest radikal, LDL'nin oksidasyonu ile ateroskleroz
sürecini destekler. Serbest radikaller hücre zarındaki maddelerle reaksiyona
girer ve kan damarlarını kaplayan hücrelere zarar verir. Bu; kandaki yağın,
hasarlı bir damar duvarına daha kolay yapışabileceği anlamına gelir. Yeterli
antioksidan varsa kan damarlarındaki zararlı süreçlerin yavaşlayabileceğine
inanılmaktadır. Bazı çalışmalarda serbest radikallerin sebep olduğu oksidatif
stres miktarındaki artışın yaşlanmaya sebep olduğu ile ilgili çalışmalar
yapılmaktadır. Serbest radikallerin zararlı etkileri, lipidler, proteinler, nükleik
asitler ve hücre dışı matris üzerindeki oksitleyici etkilerinden
kaynaklanmaktadır. Öte yandan, serbest radikaller her zaman zararlı değildir,
insan vücudunda faydalı bir amaca da hizmet edebilir. Oksijen radikalleri,
hücresel yapının olgunlaşma sürecinde gerekli bileşiklerdir. Radikallerin
tamamen ortadan kaldırılması sadece imkânsız değil aynı zamanda zararlı da
olacaktır.
Antioksidanlar
Bir antioksidan, vücut hücrelerini oksidasyonun yıkıcı etkilerinden
koruduğu düşünülen kimyasal bir bileşik veya E vitamini, C vitamini veya beta
karoten gibi bir maddedir. Antioksidanlar, organik kimya ve biyoloji
bağlamında önemlidir: tüm canlı hücreler, hücreleri oksidasyona bağlı
kimyasal hasarlardan koruyan karmaşık bir antioksidan bileşikler ve enzimler
sistemleri içerir. Pek çok antioksidan örneği vardır: süperoksit dismutaz
(SOD), glutatyon peroksidaz, glutatyon redüktaz, katalaz gibi hücre içi
enzimler, glutatyon (GSH) gibi endojen moleküller, sülfhidril grupları, alfa
lipoik asit, Q 10, tioredoksin, temel besinler: C vitamini, E vitamini, selenyum,
N-asetil sistein ve diyet bileşikleri: bioflavonoidler, pro-antosiyanin.
Temelinde endojen ve eksojen antioksidanlar olarak iki grup altında
toplanırlar. Endojen maddeler ve süreçler organizma içinde bulunmaktadır.
Eksojen maddeler ise daha çok dışarıdan alınan takviyeler olarak
düşünülmektedir (Eksojen maddeler ile ilgili detaylar Egzersiz; Beslenme ve
İmmün Fonksiyon başlığı altında, Antioksidanlar bölümünde verilmiştir).
Endojen antioksidanlar da kendi içinde ikiye ayrılır: enzimatik antioksidanlar
(süperoksit dismutaz, glutatyon peroksidaz, glutatyon redüktaz, katalaz) ve
nonenzimatik antioksidanlar (glutatyon, melatonin, ürik asit, bilurubin,
albümin, selenyum, α-lipoik asit, seruloplazmin ve transferrin).
163
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Temelinde süperoksit dismutaz, reaktif oksijen türlerine karşı ilk
savunma hattını oluşturmaktadır. Glutatyon peroksidaz, hücre
sitoplazmasında bulunur ve oksidatif hasara karşı hücreleri korumakla
görevlidir. Glutatyon redüktaz, serbest radikal hasarlarını engellemek için
etkilidir. Katalaz ise oksijen sistemi kullanan bütün canlılarda bol miktarda
bulunurken, hücre içinde görevi, hidrojen peroksiti su ve oksijene ayırmaktır.
Nötrofiller ROS'a karşı SOD, katalaz, glutatyon peroksidaz ve glutatiyon
redüktaz ile korunur.
Enzimatik olmayan antioksidan rezervi, serbest radikallere karşı önemli
bir savunma hattıdır. Reaktif oksijen türlerinin neden olduğu hasara karşı en
önemli hücre içi savunmalardan biri olarak görülen glutatyon immün sistem
için çok önemlidir. Melatonin, serbest radikallerin zararlı etkilerini azaltırken
molekülleri oksidatif hasardan da korur. Ürik asit, bir atık ürün olarak
düşünülmesine rağmen kanın toplam antioksidan kapasitesinin yarısını
oluşturmaktadır. Bilurubin, etkili bir antioksidandır ve peroksil radikallerini
etkileyerek kırıcı etki göstermektedir. İnsan vücudunda birçok fizyolojik ve
farmakolojik etkisi olan albümin, vücut içindeki farklı bölümlere sıvının
dağılımında ve osmotik basıncın düzenlenmesinde çok önemli rol
oynamaktadır. A-lipoik asit ve selenyum, güçlü antioksidan özellikleriyle
immün sistem için etkili olmaktadırlar. Seruloplazmin ve transferrin beyin ve
birçok dokuda sentezlenebilen önemli antioksidanlardandır ve çoklu doymuş
yağ asitlerini aktif oksijen türlerinin zararlarından korur.
Optimal amaç, eşit miktarda antioksidan üretimi ile birlikte eşit
miktarda serbest radikal üretimidir. Fiziksel egzersizin lökositlerde kas
hasarına yol açabilen ve azalmış fiziksel performans, kas yorgunluğu ve aşırı
egzersiz gibi durumları açıklayabilen ROS oluşumunu etkilediğini gösteren
geniş kanıtlar vardır.
Egzersiz ve İmmün Sistem
Egzersizin immün sistem üzerine etkileri yıllardır araştırılmakta ve
birçok veriye ulaşılmasına rağmen belli soruların cevapları halen tam net
değildir. İmmün sistem doğuştan gelen bazı özellikleri kapsarken zaman
içinde kazanılan yetenekler bu sistemi büyük bir detayın içine sokmaktadır.
Egzersiz bilimi de kendi içinde farklı detaylar içermekte ve bu detaylarla
immün sistem bir araya geldiğinde çözülmesi zor bir problem ortaya
164
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & İMMÜN SİSTEM
çıkmaktadır. Yapılan egzersiz modelleri, beslenme şekilleri, kalıtsal ve
kazanılmış immün sistem yetenekleri, kişinin immün sisteminin nasıl tepki
vereceğini belirlemektedir.
Egzersizin İmmün Sistem Üzerine Etkileri
Yapılan egzersizle birlikte uygulamanın fizyolojik stres oluşturduğu, pro
ve antiinflamatuar sitokinler, stres hormonları ve reaktif oksijen türlerinde
yükselmenin ortaya çıktığı bilinmektedir. Bu sebeple özellikle dayanıklılık
sporcuları ile üst solunum yolu enfeksiyonu (ÜSYE) üzerine çalışmalar
yapılmaktadır.
Yapılan egzersizin süresi, şiddeti ve yoğunluğu ile ÜSYE arasındaki ilişki
grafiğinin “J” şeklinde bir eğri çizdiği belirtilmektedir. Ortaya çıkan model,
düşük şiddetteki egzersiz ile kıyaslandığında orta şiddetteki egzersizin üst
solunum yolu enfeksiyonu riskini azalttığını göstermekle birlikte, yüksek
şiddette yapılan egzersizlerin hastalık riskini yukarı çıkarabileceğini de
göstermektedir.
Uzun süreli ve yüksek şiddetli egzersiz sonrasındaki 3-72 saat süresince
immün sistemdeki bileşenlerin baskılanması sonucunda immün sistemde
sorunlar meydana gelmektedir. 3-72 saat süresince immün sistemin
patojenlere karşı direnci düşmekte, bu sebeple enfeksiyon riski de
artmaktadır. Bu durum immün sistemde “açık pencere” dönemi olarak ifade
edilmektedir. Bu savunmasızlığın oluşmasına sebep olan mekanizma tam
olarak açıklanamamaktadır. Yorucu egzersizin aşırı inflamatuar reaksiyonlara
ve immün baskılamaya neden olabileceği, iyileşmeyi yavaşlatan ve/veya
hastalık ve/veya enfeksiyon riskini artıran klinik sonuçlara yol açtığı iyi
bilinmektedir. Bu noktada bilinen gerçek ise yoğun egzersizin ardından
bakteri ve virüslerin yok edilmesinin yanı sıra toksinlerin ortadan
kaldırılmasında aktif rol oynayan lenfositler (beyaz kan hücrelerinin bir türü)
azalmaktadır. T-hücreleri (yapılan akut egzersizlere en fazla tepki veren), NK
hücreleri (“natural killer cells”), antikorlar (immunoglobulin, Ig), makrofajlar
ve nötrofillerin fonksiyon yapılarında ve hücre sayılarında farklılık
oluşmaktadır.
Özetle, temelde fiziksel aktivite, bağışıklık sistemini uyarır ve
enfeksiyon savunmasını güçlendirir. Düzenli olarak egzersize başlayan
sedanter kişilerin, giderek daha güçlü bir bağışıklık sistemine sahip
165
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
olduklarına ve enfeksiyonlara karşı daha az duyarlı hale geldiğine dair
göstergeler vardır. En az bir saat süren yoğun dayanıklılık egzersizi veya
yarışma, başlangıçta bağışıklık sistemini keskin bir şekilde uyarır, ancak
egzersizden/yarışmadan birkaç saat sonra zayıflamış bir bağışıklık sistemi
ortaya çıkar. Bu, zorlu egzersiz/yarışmadan sonraki saatlerde bağışıklık
sisteminin bakteri ve virüslere karşı savaşma yeteneğinin zayıfladığı ve
enfeksiyona yatkınlığının geçici olarak arttığı anlamına gelir. Bu etki hem
antrenmanlı hem de sedanter kişilerde görülür. Bu sürenin ne kadar süreceği
kısmen egzersizin yoğunluğuna ve süresine bağlıdır ve çok bireyseldir. "Açık
dönem" birkaç saatten üç güne kadar sürebilir. Bu kadar uzun süreli bir
aktivite seansı çok sık gerçekleşirse, enfeksiyonlara karşı uzun süreli
duyarlılığa ve enfeksiyon kapıldığında komplikasyon riskinin artmasına neden
olabilir.
Uzun süren, şiddeti ve yoğunluğu yüksek egzersizlerin immün sistem
üzerinde oluşturduğu değişiklikler, nötrofil sayısında, proinflamatuar,
antiinflamatuar ve inflamatuar birçok sitokinin ve kortizolun salınımında,
monosit kemotaksisinde ve adezyonunda artış ile lenfosit sayılarında,
makrofajların
oksidatif
yıkım
kapasitesinde,
T-lenfositlerin
proliferasyonunda, tükürük sekresyonunda, doğal öldürücü hücrelerin
aktivitesinde azalma (IgA miktarında azalma nedeniyle mukozal immünitede
azalma) olarak özetlenebilir.
Akut Egzersize İmmün Cevap
Yapılan akut egzersiz sonrası dolaşımdaki lökosit sayısındaki (artar)
değişiklikler ve işlevleri 3-24 saat içinde egzersiz öncesindeki normal
değerlere döner. Lökosit sayısındaki artış nötrofiller tarafından oluşur ve
egzersiz sonrası bu artış devam eder. “Uzun süren egzersizi takiben lenfosit
konsantrasyonu artışı kısa süreli egzersizden sonra oluşan artıştan neredeyse
iki kat daha fazladır. Lenfosit konstantrasyonundaki artış tüm lenfosit alt
gruplarından (CD4T, CD8T, CD19B, CD16NK ve CD56NK) kaynaklanır ve
egzersizi takiben en geç bir saat içinde egzersiz öncesi değerlerinin de altına
düşer; 3-6 saat kadar bu düzeyde kalır, nötrofil sayıları ise artmaya devam
eder.” Akut egzersiz anında ortaya çıkan stres hormon cevabı egzersizin
süresi, şiddeti ve kişinin egzersiz geçmişinden etkilenmektedir. Özetle, NK
(natural killer) hücreleri etkinliği kısa dönem antrenmanlarıyla artar, nötrofil
166
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & İMMÜN SİSTEM
işlevleri uyarılır, makrofajların da fonksiyonları artar, T ve B lenfositlerin sayı
ve etkinlikleri yine artış gösterir.
Yapılan egzersizin olumsuz akut etkilerinden kaçınmak için egzersiz
şiddetinin %60 ve altında olması önerilmektedir. Bununla birlikte orta şiddetli
ama sürenin 1,5 saat ve üstü olduğu egzersizlerin vücutta metabolik riski
artırdığı ifade edilmektedir (Walsh ve Oliver, 2016).
Kronik Egzersize İmmün Cevap
Kazanılmış (adaptif) immün sistem yoğun ve uzun süreli egzersiz ile çok
fazla etkilenmemektedir. Kalıtsal immün sistemin ise kronik egzersiz stresine
yanıtı farklı olmaktadır. Başlıca nötrofil fonksiyonları baskılanırken; NK hücre
aktivitesinde artış göstermektedir. Yapılan birçok çalışmada, düzenli yapılan
hafif ve orta şiddetteki egzersizin NK hücre aktivitesinde belirgin, uzun süreli
ve anlamlı iyileşmelere yol açtığı görülmüştür. “Bununla birlikte düzenli
olarak yapılan orta seviyeli antrenmanların, vücut üzerinde oluşan stres ve
yaşlılık ile oluşan bağışıklık sistemi üzerindeki baskıyı ve kanser riskini azaltır.”
Yapılan bazı çalışmalarda aktif kadınlar ile sedanter kadınlar
karşılaştırılmıştır. Aktif olarak 12-15 hafta yürüyüş yapan kadınlar, düzenli
egzersiz yapmayan sedanter kadınlarla karşılaştırıldığında; aktif olarak
yürüyüş yapan kadınların hastalıklı geçirdikleri gün sayısında bir düşüş olduğu
bildirilmiştir. Benzer bir çalışmada ise 12 hafta süren sağlık amaçlı yüzme
etkinliğine katılan ve 72 yaş ortalamasındaki kadınlarda aynı yaştaki sedanter
kontrol grubuna göre IgA’da %16 artış bulunmuştur. (Lee ve ark., 2020).
Orta şiddette düzenli olarak yapılan egzersizlerin üst solunum yolu
enfeksiyonlarına (ÜSYE) karşı direnci arttırdığı ve özellikle mental stresin de
arttığı şiddetli performansların sporcularda artan ÜSYE riski ile bağlantılı
olduğu bilinmektedir.
Egzersiz; Beslenme ve İmmün Fonksiyon
Adrenalin, noradrenalin, büyüme hormonu, kortizol ve beta-endorfin
gibi nöroendokrinolojik faktörler immün sistemin egzersizle ilişkisi
sonucunda birçok değişikliğe sebebiyet verebilecek önemli noktalarıdır.
Antrenman sırasında vücut ısısının artması veya oksijen desatürasyonu gibi
fizyolojik faktörlerin de etkisi olmaktadır. Kas aktivitesinin bir sonucu olarak
azalmış plazma-glutamin konsantrasyonu gibi değişen protein
167
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
metabolizmasının, lenfosit fonksiyonunu etkilediği, azalmış plazma-glikozun
stres-hormon düzeylerini arttırdığı ve böylece bağışıklık fonksiyonunu
değiştirdiği bilinmektedir. Ayrıca lökosit alt kümelerindeki akut katekolamin
ve büyüme hormonunun neden olduğu değişikliklerin bir sonucu olarak, bu
alt kümelerin nispi oranı değişir ve aktive edilmiş lökosit alt popülasyonları
kana hareket ettirilebilir. Yüksek sayıda nötrofil ve monosit tarafından salınan
serbest oksijen radikalleri ve prostaglandinler (PG), lenfositlerin işlevini
etkileyebilir ve sonraki hücrelerin işlev bozukluğuna katkıda bulunabilir. Bu
nedenle, glutamin, karbonhidrat, antioksidanlar veya PG-inhibitörleri ile
besin takviyeleri, egzersize bağlı bağışıklık fonksiyonunu etkileyebilmektedir.
Glutamin
Glutamin, kas ve plazmada en çok bulunan amino asittir. Bağışıklık
sistemindeki hücrelerin enerjilerini glukoz metabolizmasıyla elde ettikleri
genel olarak kabul edilmiştir. Bununla birlikte glutaminin, lenfositler ve
makrofajlar için de önemli bir yakıt olduğu tespit edilmiştir. Bazı çalışmalar,
bu hücreler tarafından hareketsiz olduklarında bile glutaminin çok yüksek
oranda kullanıldığını göstermektedir. Lenfositlerdeki glutamin yolağının,
kısmen glutaminin kendisinin tedariğine bağlı olarak harici düzenleme altında
olabileceği öne sürülmüştür. İskelet kası, glutamin üretiminde rol oynayan
ana dokudur ve glutamini kan dolaşımına yüksek oranda saldığı
bilinmektedir. Glutamin beslenme takviyesi olarak da kolay bir şekilde
kullanılabilen bir amino asittir. İmmün sistem ile ilgili hastalıklarda, immün
sistemi desteklemek için 10g-30g arası besin takviyesi olarak verilebileceği
bazı çalışmalarda belirtilmektedir. Sporcular için ise ek olarak 5g almanın
yeterli olabileceği ifade edilmektedir. İskelet kasının bağışıklık hücrelerinde,
glutamin kullanımının anahtar sürecinin korunmasında hayati bir rol oynadığı
düşünülmektedir. Sonuç olarak, iskelet kasının aktivitesi, bağışıklık sistemini
doğrudan etkileyebilir. "Glutamin hipotezine" göre, egzersiz gibi yoğun
fiziksel stres altında, glutamin için kas ve diğer organlara olan talepler, lenfoid
sistemin bir glutamin borcuna zorlanabileceği şeklindedir. Dolayısıyla,
glutamin sentezini veya salınımını doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen
faktörler teorik olarak lenfositlerin ve monositlerin işlevini etkileyebilir.
Yoğun, uzun süreli egzersiz ve diğer fiziksel stres bozukluklarından sonra
plazmadaki glutamin konsantrasyonunun düşmesi ve düşük glutamin
düzeyinin aşırı egzersizle ilişkili olduğu bildirilmiştir. İn vitro (Laboratuvar
168
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & İMMÜN SİSTEM
ortamı) olarak glutaminin lenfosit fonksiyonunda önemli bir rolü olduğuna
dair kanıtlar olmasına rağmen son zamanlarda yapılan plasebo kontrollü
glutamin çalışmalarında, egzersiz sonrası glutamin desteğinin, egzersiz
sonrası bağışıklık bozukluğunu etkilemeden plazma glütaminindeki egzersiz
sonrası düşüşü ortadan kaldırdığını bulmuştur. Bu nedenle, bağışıklık
fonksiyonundaki
egzersiz
sonrası
düşüşün
plazma
glutamin
konsantrasyonundaki bir düşüşten kaynaklandığı hipotezine çok az deneysel
destek vardır.
Karbonhidrat
Vücut için ideal karbonhidrat tüketimi özellikle yoğun antrenman
dönemlerinde ve yüksek performansın oluşturulmasında çok önemli rol
oynamaktadır. Sportif performans için çok önemli olan glukoz aynı zamanda
metabolik etkileşimleri fazla olan immün sistem hücreleri içinde etkili yakıt
kaynağı olmaktadır. Oluşan reaksiyonlar sonucunda kortizol ve
katekolaminler (epinefrin, norepinefrin) gibi stres hormonlarının normal
düzeylerinin üzerine çıkmasının sebebi yüksek seviyeli antrenman ve kan
glukoz düzeyinin sürdürülememesine bağlanmaktadır. Yapılan egzersizin
akut sonucu doğrultusunda oluşan hipoglisemi semptomları ile birlikte,
lenfosit ve makrofaj işlevleri bozulma tehlikesi yaşamakta ve oluşan kan
glukoz düzeyinin azalması, egzersize bağlı kortizol artışını tetiklemektedir.
“Yeterli karbonhidrat alımının ve korunan kan glukoz düzeylerinin,
dayanıklılık sporcularında stres hormonu yanıtlarını sınırlayabileceği ve
immün hücreler için enerji kaynağı olarak glukoz sağlayarak immün işlevlerin
korunmasına destek olabileceği belirtilmektedir.”
“Düşük karbonhidrat deposu ile yapılan antrenmanların, plazma ya da
tükürükte yüksek kortizol düzeyleri, azalmış glutamin düzeyleri, dolaşımdaki
immün hücre sayısının artması ve artmış sitokin yanıt ile ilişkili olarak
egzersizin neden olduğu immün işlev değişikliklerinin şiddetini arttırabileceği
belirtilmektedir.”
Yapılan yüksek yoğunluklu egzersizler sırasında uygun karbonhidrat
takviyeleri tüketmenin sportif performansı artırdığı ve sporcular tarafından
egzersiz sırasında yoğun olarak karbonhidrat tüketilerek bu bilginin destek
gördüğü bilinmektedir. Bir saat ve üstü süren yüksek yoğunluklu dayanıklılık
egzersizleri ile birlikte tüketilen %6 (en az) karbonhidrat (1 L/saat) içeren spor
169
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
içeceklerinin, toplam lökosit sayısı, monositler ve nötrofiller gibi lökosit alt
gruplarında egzersize bağlı oluşan yükselişleri düşürebileceği belirtilmiştir.
Yağlar
Bağışıklık fonksiyonunun egzersize bağlı modifikasyonunun
düzenlenmesine, diyetle alınan yağ asitlerinin potansiyel katkısı hakkında
nispeten az şey bilinmektedir. İki grup çoklu doymamış yağ asidi (PUFA) vücut
için gereklidir: linoleik asitten türetilen omega-6 (n-6) serisi ve linolenik
asitten türetilen omega-3 (N-3) serisi. “Bu yağ asitleri vücutta sentezlenemez
ve bu nedenle beslenmeden alınmalıdır. Bu çoklu doymamış yağ asitlerinden
herhangi biri bakımından zengin besinlerin, romatoid artrit gibi aşırı aktif bir
bağışıklık sistemi tarafından karakterize edilen ve bu hastalıklardan muzdarip
hastaların koşullarını iyileştirdiğine dair raporlar vardır. Özetle, antienflamatuvar etkileri bulunmaktadır.” N-3 grubu yağ asitlerinin alımına göre
yüksek miktarda araşidonik asit alımının, egzersiz sırasında ve sonrasında
iltihaplanma ve bağışıklık fonksiyonu üzerinde istenmeyen bir etki
yapabileceği öne sürülmektedir. “Bununla birlikte, yapılan bazı çalışmalarda
N-3 desteğinin, egzersizle uyarılan pro- veya anti-inflamatuar sitokinlerin
yükselmesini etkilemediği görülmüştür.”
Yapılan bazı araştırmalarda N-6/N-3 oranının N-6 lehine kayması
durumunda, bunun prostaglandin (PGE) üretiminin artmasına ve hücresel
immün baskılanmasına neden olacağı öne sürülmüştür. Bu nedenle, stres
koşulları sırasında, N-3 yağ asitleri, gizli immünosupresyona karşı koyabilir.
Hipermetabolizma koşulu altında, N-3 yağ asitleri bu nedenle potansiyel
olarak yeni enfeksiyonların görülme sıklığını azaltma görevi görür. Hayvan
deneylerinde endotoksin, IL-1 veya TNF uygulamasından sonra stres
tepkisinin, hayvanlara N-3 yağ asitleri (balık yağı) ile ön işlem yapıldığında
azaldığı gösterilmiştir. Esansiyel yağ asidi alımını değiştirmenin egzersiz
sonrası ve ağır antrenman dönemlerinde bağışıklık fonksiyonu üzerindeki
etkileri hakkında daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır.
Antioksidanlar
Antioksidanlar teorik olarak nötrofilik lökositler tarafından fagositoz
sırasında ve normal hücresel solunumun bir parçası olarak üretilen reaktif
türleri nötralize edebilmektedir. Egzersizde bağışıklık fonksiyonunu modüle
etmede eksojen antioksidanların (C vitamini, E vitamini) rolüne dair sınırlı
170
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & İMMÜN SİSTEM
kanıt vardır. Yeterli miktarda antioksidan içeren yiyecekler yiyerek kendi
antioksidan savunmamızı etkileyebiliriz. Bitkilerden polifenol antioksidanlar
içeren bir beslenme çoğu memelinin sağlığı için gereklidir. Antioksidanlar,
kanser ve kalp hastalıklarının önlenmesi gibi sağlık amaçları için kullanılan
besin takviyelerinde içerik olarak yaygın şekilde kullanılmaktadır. Bununla
birlikte, birçok laboratuvar deneyi antioksidan takviyelerinin faydalarını öne
sürerken bazı büyük klinik çalışmalarda, diyet takviyelerinin bir avantajı
açıkça ifade edilmemiştir. Ayrıca aşırı antioksidan takviyesi zararlı
olabilmektedir.
Eksojen antioksidanlar; E vitamini (∝-tokoferol), C vitamini, A vitamini,
B9 (Folik asit) ve koenzim Q'yu içerir. Lipitte çözünen α-tokoferol, lipit
peroksidasyonunu önleyerek zar stabilitesine ve akışkanlığına katkıda
bulunduğu için diyet antioksidanları arasında en verimli olarak kabul edilir.
Koenzim Q veya ubiquinol da yağda çözünür ve E vitamini ile aynı zar
stabilizasyon etkisine sahiptir. Koenzim Q insan vücudunda
sentezlenebilirken dışarıdan takviye olarak da kullanılabilmektedir.
Metabolizmada enerji üretimi ve solunum fonksiyonlarında önemli role
sahiptir. Askorbik asit veya C vitamini (suda çözünür), plazmadaki baskın
diyet antioksidanıdır. C vitamini sitokin üretimi ve immünoglobulin sentezini
artıran enfeksiyonlara bir yanıt olarak T-lenfosit proliferasyonunu
iyileştirerek immün sistemi uyarır. E vitamininin immün sistem düzenleyici
etkileri büyük ölçüde antioksidan aktivitesi ile ilişkilidir. E vitamini protein
kinaz C fosforilasyonuna müdahale ederek, NADPH oksidaz kurulumunu
baskılar ve lipoksigenaz enzimlerinin posttranskripsiyonel değişimi yoluyla
ROS üretimini azaltabilir. A vitamini hücre aracılı immünite ile humoral
antikor yanıtını düzenleme potansiyelleriyle bağışıklık sistemi üzerine önemli
etkileri bulunmaktadır. β-karoten, retinada retinole dönüşür ve karanlıkta
görüş̧ için gereklidir. Vücudu serbest radikallerin olumsuz etkilerinden de
korur. Kırmızı kan hücrelerinin üretilmesinde ve DNA sentezinde önemli rolü
olan Folik asit, Ros oluşumunu nötralize eden önemli bir amino asittir.
Yapılan bir çalışmada, bir ultra maratondan sonraki 2 haftalık dönemde
C vitamininin ÜSYE insidansı üzerindeki etkisi değerlendirilmiştir. Yarıştan 3
hafta önce takviyeye başlandığında C vitamininin ÜSYE semptomlarının
sayısını azalttığı bildirilmiştir. Egzersize bağlı bağışıklık değişikliklerinde çok
sayıda endokrin ve metabolik faktör rol oynar. Ayrıca, değişen sıcaklık ve
171
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
oksijen desatürasyonu mekanik bir rol oynayabilir. Bağışıklık sistemi oksidatif
hasara önemli derecede hassastır ve optimal fonksiyon gösterebilmeleri için
antioksidanlar tarafından yeterli düzeyde korunmaya ihtiyaçları vardır.
Sporcular Arasında Enfeksiyon Bulaşmasını Sınırlama Rehberi
İmmün sistemin detaylarını ve egzersizin immün sistem üzerindeki
etkilerini bilmenin dışında bu harika sistemin nasıl korunacağı da büyük önem
taşır. Bu doğrultuda Gleeson ve Williams (2013) sporcular arasındaki
enfeksiyon bulaşma riskini azaltmak için bir rehber sunmuştur. Bu rehber
özellikle takım sporcuları arasında hızla yayılabilecek enfeksiyon riskine karşı
sporcuların kendilerini güven altına alabilmesi için önem taşımaktadır.
• Bireyler, evde ve yurt dışı seyahatlerinde ihtiyaç duyulan tüm aşılar
konusunda bilgilendirilmelidir. İnfluenza aşılarının yürürlüğe girmesi 5-7
hafta sürer; kas içi aşıların birkaç küçük yan etkisi olabilir, bu nedenle sezon
dışında aşılama yapılması önerilir. Yarışmalardan hemen önce veya hastalık
belirtileri mevcutsa aşı yapılmamalıdır.
• Enfekte kişiler, küçük çocuklar, hayvanlar ve bulaşıcı nesnelerle
teması en aza indirin.
• Öksüren, hapşıran veya "burun akıntısı" olan kişilerden uzak durun
ve uygun olduğunda tek kullanımlık bir maske takın (veya takmalarını isteyin).
• Enfeksiyon semptomları olan bir kişiyi diğerlerinden hızla izole edin.
• Yüz maskesi kullanarak hava yollarını yorucu egzersiz sırasında
doğrudan çok soğuk (<–10 ° C) ve kuru havaya maruz kalmaktan koruyun.
• Ellerinizi düzenli olarak, yemeklerden önce ve potansiyel olarak
bulaşıcı kişilerle, hayvanlarla, kanla, salgılarla, halka açık yerlerde ve
banyolarla doğrudan temas ettikten sonra yıkayın.
• Tek kullanımlık kâğıt havlular kullanın ve solunum veya
gastrointestinal enfeksiyon semptomlarından muzdarip olduğunuzda elinizi
ağız/burun teması ile sınırlayın (elleri göze ve burna koymak kendi kendine
virüs bulaştırmanın ana yoludur).
• Yanınızda alkol bazlı el yıkama jeli taşıyın.
• İçme şişelerini, bardakları, çatal bıçak takımlarını, havluları vb.
başkalarıyla paylaşmayın.
172
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & İMMÜN SİSTEM
• Yurtdışında yarışırken veya antrenman yaparken, kapalı şişelerden
soğuk içecekler seçin, çiğ sebzelerden ve az pişmiş etlerden kaçının.
Yemekten önce meyveleri yıkayın ve soyun.
SONUÇ
Bağışıklık sistemi yabancı cisim olarak algıladığı her şeyle savaşır.
Bağışıklık sistemi iki işlevsel bölüme ayrılmıştır: ilk savunma hattı olarak
adlandırılan doğuştan gelen bağışıklık ve her bulaşıcı maddeye özel bir
reaksiyon ve immünolojik hafıza üreten edinilmiş bağışıklık. Serbest
radikaller, eşleşmemiş bir elektrona sahip herhangi bir atomdur. Reaktif
oksijen türlerinin (ROS) tümü, oksijen içeren serbest radikallerdir. ROS
oluşumu vücutta devam eden doğal bir süreçtir, antioksidan savunma ise
fazla oksijen radikal üretimini toplamak ve nötralize etmek için görev
başındadır. Birçok ısı kaynağı, stres, ışınlama, iltihaplanma ve egzersiz,
yaralanma ve onarım süreçleri dahil olmak üzere metabolizmadaki herhangi
bir artış ROS üretiminin artmasına neden olur. Antioksidan, vücut hücrelerini
oksidasyonun yıkıcı etkilerinden koruduğu düşünülen kimyasal bir bileşik
veya E vitamini, C vitamini veya beta karoten gibi bir maddedir.
Antioksidanlar, organik kimya ve biyoloji bağlamında önemlidir: tüm canlı
hücreler, oksidasyona bağlı kimyasal hasarlardan hücrelerin ölümünü
önleyen karmaşık bir antioksidan bileşik ve enzim sistemleri içerir. Bu
bağlamda çok önemli bir soru, egzersize bağlı oksidatif stresin artan hastalık
riski ile ilişkili olup olmadığıdır. J-eğrisi teorisi, orta dereceli egzersiz
yüklerinin hareketsiz seviyelerin üzerinde bağışıklık fonksiyonunu
geliştirdiğini, aşırı miktarda uzun süreli yüksek yoğunluklu egzersizin
bağışıklık fonksiyonunu bozabileceğini açıklar. Bununla birlikte, yorucu
fiziksel egzersizden sonra üst solunum yolu enfeksiyonlarına (ÜSYE) karşı
önerilen artan savunmasızlığın arkasındaki immünolojik mekanizma henüz
tanımlanmamıştır. Bu durum "açık pencere" olarak adlandırılır. "Açık
pencere" teorisi, egzersiz sonrası klinik enfeksiyon riskinin aşırı olduğu (3 ila
72 saat sürebilen) bağışıklığın değiştiği bir "açık pencere" olduğu anlamına
gelir.
• Egzersizin anti-inflamatuar etkileri vardır ve bu, orta düzeyde
egzersizin bağışıklık fonksiyonunu artırabileceği anlamına gelir.
• Fiziksel aktivite, C-reaktif protein (CRP) seviyeleri ile ilişkilidir.
173
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
• Ağır fiziksel aktivite, sitokin üretiminde geçici hızlı artışlara neden
olur ve hem proinflamatuar hem de anti-inflamatuar sitokinlerde artışlara
neden olur.
• Fiziksel egzersiz, lökositlerdeki reaktif oksijen türlerinin (ROS)
oluşumunu etkiler ve bu da kas hasarına, fiziksel performansın düşmesine,
kas yorgunluğuna ve sürantrenmana neden olabilir.
• Egzersiz sırasında indüklenen ROS artışına karşı koymak için veya ek
takviyelere ihtiyaç duyulduğunda, kişinin doğal antioksidan savunma
sisteminin yetersiz olup olmadığı bilinmemektedir.
• Egzersizin bağışıklık üzerindeki etkilerini tanımlayan iki ana teori
vardır: 1) J-eğrisi teorisi, 2) "açık pencere" teorisi.
• Lenfositler ve makrofajlar için de önemli bir yakıt olan glutaminler,
yoğun egzersiz altında kaslara ve diğer organlara artan taleple birlikte lenfoid
sistemin glutamin borçlanması yaşayabileceğini göstermektedir. Plazma
glutamin konsantrasyonu etkili bir immün sistem için önemli olmaktadır.
• A vitamini, C vitamini ve E vitamini gibi antioksidanların immün
sistem üzerine pozitif etkileri olduğu bilinmektedir.
BÖLÜM KAYNAKLARI
Batatinha HAP, Biondo LA, Lira FS, Castell LM, Rosa-Neto JC. (2019).
Nutrients, immune system, and exercise: Where will it take us? Nutrition,
61:151-156. doi: 10.1016/j.nut.2018.09.019.
Ergün C. (2015). Antioksidan Vitaminler ve Bağışıklık Sistemi. Turkiye
Klinikleri J Nutr Diet-Special Topics, 2(2):56-61
Gleeson M, Nieman DC ve Pedersen BK. (2004). Exercise, nutrition and
immune function. Journal of Sports Sciences, 22: 115-125.
Gleeson M, Williams C. (2013). Intense exercise training and immune
function. In Limits of Human Endurance, 76: 39-50.
Gunzer W, Konrad M, Pail E. (2012). Exercise-induced immuno depression in
endurance athletes and nutritional intervention with carbohydrate,
protein and fat- What is possible, what is not? Nutrients, 4 (9):1187-1212.
Hackney AC, Koltun KJ. (2012). The immune system and overtraining in
athletes: clinical implications. Acta Clin Croat, 51(4): 633-641.
Hackney AC. (2013). Clinical Management of Immuno-Suppression in
Athletes Associated with Exercise Training: Sports Medicine
Considerations. Acta Medica Iranica, 51(11): 751-755.
174
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & İMMÜN SİSTEM
Jeukendrup AE, Gleeson M. (2010). Sport Nutrition: An Introduction to
Energy Production and Performance. IL, USA: Human Kinetics.
Karabulut H, Gülay MŞ. (2016). Antioksidanlar. MAE Vet Fak Derg, 1(1):65-76
Koch J. (2010). Immune response to exercise. Brazilian Journal of
Biomotricity, 4(2): 92-103.
Lee E, Lim ST, Kim WN. (2020). Aquatic exercise for improving immune
function and mental stress in pre-frailty elderly women. J Women Aging,
4:1-9. doi: 10.1080/08952841.2020.1735287.
Nielsen HD. (2013). Exercise and Immunity. London: IntechOpen Limited.
Pedersen BK, Bruunsgaard H, Jensen M, Toft A, Hansen H ve Ostrowsk K.
(1999). Exercise and the immune system- Influence of nutrition and
ageing. Journal of Science and Medicine in Sport, 2(3):234-252
Pedersen BK, Goetz LH. (2000). Exercise and the Immune System: Regulation,
Integration, and Adaptation. Physiol Rev, 80: 1055–1081.
Simpson RJ, Kunz H, Agha N ve Graff R. (2015). Exercise and the Regulation
of Immune Functions. Progress in Molecular Biology and Translational
Science, 135: 355-380. doi.org/10.1016/bs.pmbts.2015.08.001
Simpson RJ, Campbell JP, Gleeson M, Krüger K, Nieman DC, Pyne DB, Turner
JE, Walsh NP. (2020). Can exercise affect immune function to increase
susceptibility to infection? Exerc Immunol Rev, 26:8-22.
Şenışık SÇ. (2015). Egzersı ̇z ve bağışıklık sı ̇stemı ̇. Spor Hekimliği Dergisi, 50:
11-20.
Walsh NP, Whitham M. (2006). Exercising in Environmental Extremes. Sports
Med, 36 (11): 1-26
Walsh NP, Oliver SJ. (2016). Exercise, immune function and respiratory
infection: An update on the influence of training and environmental
stress. Immunology and cell biology, 94(2), 132-139.
Yılmaz D, Ersoy G. (2013). Dayanıklılık Sporcularında Egzersizin Neden Olduğu
ı ̇mmün ı ̇şlev Bozuklukları üzerine Beslenme Müdahalelerinin Etkileri.
Beslenme ve Diyet Dergisi, 41(1):74-82.
Yılmaz B, Türker PF. (2015). Sporcularda ı ̇mmünonütrı ̇syon desteğı ̇. Erciyes
Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi, 3(1): 60-66.
175
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
176
SPORUN KAVRAMSAL
TEMELLERİ-5
SPOR & OBEZİTE
Yazar
Doç. Dr. Aykut DÜNDAR
1
Doç. Dr. Fatih MURATHAN
2
11. Bölüm
1
Adıyaman Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu, Adıyaman/TÜRKİYE.
https://orcid.org/0000-0002-1012-1274, adundar@adiyaman.edu.tr
2
Adıyaman Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu, Adıyaman/TÜRKİYE
https://orcid.org/0000-0001-8887-4463, fmurathan@adıyaman.edu.tr
177
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
GİRİŞ
Obezite; Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından sağlığa zarar veren,
vucutta aşırı düzeyde yağ depolanması ile ortaya çıkan, fiziksel ve ruhsal
sorunlara neden olabilen bir enerji metabolizması bozukluğudur (Donohoue,
2004). Obezite çocukluk yaş gurubunda çağımızın en önemli sağlık
sorunlarının başında gelmektedir. Modern yaşamın getirdiği beslenme
alışkanlıklarındaki değişimle birlikte yüksek kalorili yiyeceklerin fazla
tüketilmesi, televizyon, tablet ve telefon gibi dijital platformlarda ekran
karşısında uzun saatler hareketsiz kalmaya bağlı sedanter yaşamın artması ile
obezite görülme sıklığını arttırmaktadır (Bereket ve Altay, 2012).
Bilim ve teknoloji alanındaki yeni gelişmelerle birlikte beslenme lişkili
sağlık sorunlarının azalmasına neden olmuşken aşırı beslenme, enerji fazlalığı
ve hareket azlığı nedenleri ile ortaya çıkan obezite rahatsızlığının ortaya
çıkmasına neden olmuştur. Bunun yanında obezite kavramının karşılığına
şişmanlık, fazla tartılılık anlamınında yüklendiği belirtilmiştir (Gündüz, 2016).
Obezite neden olduğu rahatsızlıklar ve yaygın etkisi nedenleri ile
dünyanın tüm ülkelerinde olmakla beraber gelişmiş ülkelerde epidemik sorun
şeklinde kabul görmekte çoğu ülkede ise hastalık olarak tanımlanmaktadır.
Hastalık olarak kabul edilen obezitede sağlıklı olma ve yaşam kalitesi
haricinde ekonomik olarak yüksek tedavi maliyeti sebepleri ile de farklı bir
boyut kazanmıştır. Gerçekleştirilen bir çalışmada özellikle Avrupa kıtasındaki
ülkelerde 2008 yılı içerisinde obezite prevalansının son 20 yıl istatistiklerine
göre üç katı hızda ilerlediği ifade edilmiştir (Baysal & Baş, 2008). Bu sonuca
göre önlem alınmaması durumunda Avrupa kıtasında yaşayan yetişkin
nüfusun %20’si, adölesan ve çocuklarında %10’u obezite hastalığına
yakalanacağı değerlendirilmektedir. Ayrıca obezite hastalığının temel
problemlerinden olan hareketsiz yaşam ve artan kalori alımı bu hastalığının
yaygınlığını arttıran unsurlardandır (Çiftçili ve ark., 2003).
Obezite risk faktörleri açısından doğum tartısı, genetik yapı, annenin
çeşitli hastalıklara yakalanmış olması, sosyo-ekonomik durum ve davranışsal
özellikler risk faktörü olarak sıralanmaktadır (Çiftçili ve ark., 2003). Risk
faktörlerine bireysel özellikler olan medeni durum, cinsiyet, yaş, alkol ve
sigara kullanımı bazı araştırmacılarca eklenmektedir (Sağlık Bakanlığı, 2002).
Bu bağlamda bireyin beslenme durumu açısından karbonhidrat ve yağ içerikli
178
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & OBEZİTE
besinlerin aşırı tüketimi, hareketsiz yaşam ile birlikte obezite hastalığının
yaygınlaşmasına neden olmaktadır (Karaisalıoğlu, 2005; Çiftçili ve ark., 2003).
Gelişen dünyada obezite sıklığının artmasıyla birlikte obezite tedavi
yöntemlerinin de önemi hızla artmıştır. Teknolojik gelişmelerle birlikte
bireyin yapacağı eylemleri makineler yapmış ve insanın günlük
gerçekleştireceği fiziksel hareketler sınırlanmıştır. Ayrıca bilim ve teknolojik
gelişmelerin artmasıyla insanların fizik gücü azalmış, zihinsel güç ile
gerçekleştirilen işlerin artmasına ve sonuç olarak da insanın hareket sınırının
azalmasına sebep olmuştur. Buna karşın insanlar fiziksel aktivite ve egzersiz
sayesinde organizmada hastalıklara karşı direnç oluşmasına, hareketsizlikle
ortaya çıkan hastalıkların önlenmesine, aerobik kapasite le dayanıklılık ve
performansın artmasına, sosyolojik ve psikolojik faktörlerin iyileşmesine ve
son olarak da postür bozukluklarından kurtulabilmektedirler (Özer, 2001).
Obezite; karmaşık bir oluşuma sahip olup ortaya çıkmasında psikolojik,
çevresel (sosyal ve kültürel), genetik, fizyolojik, metabolik ve davranışsal
sebeplerin rol oynadığı kronik, multifaktöriyel bir hastalıktır. Aşırı kilolu ve
obez insanların prevalansı gelişmişlik düzeyi fark etmeksizin tüm ülkelerde
endişe verici bir hızla artmaktadır. Ekonomik gelişme, modernleşme ve
kentleşmenin getirdiği çevresel ve davranışsal değişiklikler, küresel
obezitenin yükselişiyle ilişkilendirilmiştir (Serter, 2013).
OBEZİTE
Obezite, organizmaya besin yoluyla alınan enerji miktarının, günlük
harcanan enerji miktarından fazla olmasıyla zaman içerisinde ortaya çıkan
yağlı vücut kütlesinin yağsız vücut kütlesine oranla artış göstermesiyle
sonuçlanan kronik bir hastalık olarak ifade edilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü
(DSÖ) gerçekleştirmiş olduğu sınıflamayla obezite hastalığını, risk grubundaki
on hastalık arasında değerlendirmiş ve epidemik olarak tüm dünyanın sağlık
bozucu sorunu olarak göstermiştir. Bir başka tanımlamaya göre obezite çeşitli
faktörlerin baskın olduğu (genetik, davranışsal, sosyal, kültürel, fiziksel ve
fizyolojik) ve bu faktörlerin karma etkileşimi ile organizma içerisindeki yağ
dengesinin bozulması şeklinde tanımlamaktadır (Altunkaynak ve ark., 2006).
Obezite, alınan ve tüketilen kalori arasındaki dengesizlik sonucu oluşan
bir durum olup, eski dönemlerde zenginlik, sağlık ve refah sembolü olarak
bilinirken çağımızda ise çeşitli hastalıklara neden olmasından dolayı tedavi
179
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
gerektiren hastalık şeklinde konumlanmıştır (Acar, 2015).
Halk sağlığı açısından başlangıç noktası ve gelişme safhası adölesan
çağda beliren obezite bireyde çok sık aralıklarla gözlenmeli ve buna neden
olan etkenler hem kişisel hem de toplumsal etkenler açısından
araştırılmalıdır. Kavram açısından ve olgu düzeyinde obezite farklı
tanımlamalara sahip iken bunun yanında değerlendirme skalasının kabul
görmüş global bir etkene sabitlenmemesinden dolayı bu alandaki
karşılaştırmalar doğru sonuçlar göstermemektedir (Cole ve ark., 2000).
Obezite, ortaya çıkardığı fiziksel sorunlarının yanında psikolojik
problemlere de neden olan enerji metabolizması bozukluğu olarak da
tanımlanmaktadır (Tounian, 2011).
Bir başka Tanıma göre de obezite, organizmadaki yağ oranının, yağsız
orana göre artışı ile oluşan ve besinler ile alınan enerji miktarının hareket
yoluyla harcanan enerjiden fazla olmasıyla ortaya bir hastalık olarak
değerlendirilmesidir (Gündüz, 2016).
Tüm bu tanımlamalardan hareketle obezite organizma içerisindeki
aşırı düzeyde yağ birikimi olarak tanımlanır. Buna bağlı olarak sedanter ve
yetişkin bir erkeğin ortalama ağırlığında yağ yüzdesi %15-20, kadında bu oran
%25-30 aralığındadır. Organizma çerisindeki vücut yağ yüzdesi tespiti için
klinik uygulamalar gerektiğinden obezite, aşırı yağ formunda değil aşırı kilo
olarak da ifade edilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü fazla tartılılık ve şişmanlık
referans değerini beden kitle indeksi kavramı ile açıklamaktadır (BKİ = Ağırlık
(kg) / Boy (m2 )) . Bu referans değer ile;
Fazla tartılı olma durumu: BKİ = 25.0-29.9 kg/m2 ve
Şişmanlık: BKİ ≥30 kg/m2 olarak kabul edilmektedir (Türkiye
Endikronoloji ve Metabolizma Derneği, 2014).
Şişmanlık hücre sayılarının ve ölçümlerinin artışına bağlı olarak gelişim
göstermektedir. Normal vücut ağırlığındaki bireylerde 25-30 milyon yağ
hücresi bulunmaktadır. Buna karşılık şişman bir bireyde 42 ile 106 milyon yağ
hücresi bulunabilmektedir. Şişman bireylerde adipoz hücre normal
bireylerden %40 kadar daha fazla oluşabilmektedir. Yaşamın ilk yıllarında ve
sonrası olan ergenlik dönemimde hücre sayısında (hyperplasia) hızlı bir artış
görülmektedir. Ergenlik çağında morbid obezite dışında oldukça durağanlık
görülmektedir (Özer, 2006).
180
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & OBEZİTE
Obezite, ilk ortaya çıkış gerekçeleri ve özellikleri ile genellikle sosyoekonomik nedenlere bağlantılandığından gelişmiş ülke sorunu olarak kabul
görmüş iken, gelir düzeylerinin artması, enerji alımının artmasına karşın
enerji harcamanın azlığı, kentleşmenin artması ile birlikte gelişmekte olan
ülkelerde de yaygınlaşmaya başlamıştır. Günümüzde obezite sıklığı,
dünyadaki toplumlar arasında sınıf, ırk ve millet farkı gözetmeksizin artması
ile sonuçlanmış ve ölüm nedeni özelinde sigara zararlısı ile yarışır hale
gelmiştir. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ortak sağlık sorunu olan,
erken ölümlerin önemli nedenlerinden birisi olan obezite, hemen hemen tüm
yaş gruplarında değişen oranlarda artış göstermektedir. Küresel pandemiye
dönüşen obezite bugün dünya nüfusunun %7’sini oluşturmaktadır (T.C. Sağlık
Bakanlığı, 2010-2014).
Obezite Sınıflandırmaları
Yağ Hücre Sayısı ve Büyüklüğüne Göre Sınıflandırma
➢ Hiperplastik (Hipersellüler) Obezite: Yağ hücrelerinin normal büyüklükte
olup yağ hücre sayısının arttığı obezite tipidir. Genellikle çocukluk çağında
başlayan hiperplastik obezite nadiren erişkinlik dönemde de görülebilir. Kişi
zayıfladıkça yağ hücrelerinin hacmi küçülür ancak sayısı değişmez.
Komplikasyonlarla ilişkisi hipertrofik obeziteye göre daha azdır (Yıldırım ve
ark., 2017).
➢ Hipertrofik Obezite: Yağ hücre sayısının normal olup hacminin ve lipit
içeriğinin arttığı yağ hücrelerinin genellikle santral yerleşimli olduğu obezite
tipidir. Hipertrofik obezite genellikle gelişim dönemi tamamlanmış erişkin ve
hamilelerde görülür. Kişi zayıflayınca yağ hücreleri normal hacmine döner.
Yağ hücreleri santral yerleşimli olduğu için komplikasyonlarla ilişkisi daha
fazladır (Yıldırım ve ark., 2017).
Vücut Yağ Dağılımına Göre Sınıflandırma
➢ Ovoid Tip Obezite: Vücut ağırlığında ve yağ kütlesinde aşırı artışın
görülüp, yağın tüm vücutta benzer oranlarda dağıldığı obezite tipidir (Çıtak
ve ark., 2019).
➢ Android Tip Obezite (Abdominal / Erkek Tipi /Elma Tipi Obezite): Vücut
yağ oranının vücudun üst kısmında (karın ve göğüs bölgesinde) toplandığı,
aterosklerozis, diyabet, insülin direnci gibi metabolik komplikasyonlarla fazla
ilişkili olan obezite tipidir. Artmış bel çevresi ölçümü ve bel/ kalça oranı
android tip obezitenin belirleyicisidir (Yıldırım ve ark., 2017; Aygün, 2014;
Yıldırım ve ark., 2008).
181
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
➢ Jineoid Tip Obezite (Periferik Tip/ Kadın Tipi / Armut Tipi Obezite): Vücut
yağının uyluk ve kalçada yoğunlaştığı obezite tipidir. Bu tip obezite ile venöz
dolaşım bozuklukları arasında anlamlı bir ilişki olduğu bildirilmiştir (Yıldırım
ve ark., 2017).
Dünya Sağlık Örgütü’nün yağ dağılımı açısından bel/kalça oranının
erkek de 1.0, kadın da ise 0.85’den fazla olması durumunu android tipteki
obezite tanısı olarak kabul etmektedir. Bu yağ dağılımının saptanmasında bel
/ kalça oran değeri dikkate alınmakta ise de, karın bölgesindeki yağ dağılımı
ile sağlığın bozulmasında pratik ve önemli bir gösterge olarak tek başına bel
çevresi ölçümü kullanılmaktadır. Yağın iç organlar ve karın bölgesinde
toplanması insülin direncine neden olmaktadır. İnsülin direnci ise obezite ile
neden olduğu DM, dislipidemi, hipertansiyon, koroner arter hastalıkları
arasındaki bağlantıyı sağlayan en önemli faktördür. Bel çevresi ölçümü tek
başına, kadınlarda 80 cm, erkeklerde 94 cm ve üzerinde ise hastalık riski ile
ilişkilidir. Yetişkinlerde bel çevresi ölçümüne göre hastalık riski Tablo 1’de
gösterilmiştir (Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, 2010).
Tablo 1. Yetişkinlerde Obeziteye Bağlı Hastalık Oluşma Riski ve Bel Çevresi
Ölçümleri
Cinsiyet
Risk (=BKİ>25)
Yüksek Risk (=BKİ>30)
Kadın
≥80
≥88
Erkek
≥94
≥102
Beden Kitle İndeksi’ne Göre Sınıflama
Obeziteyi belirlemek için tüm dünyada ortak olarak referans kabul
edilen Dünya Sağlık Örgütü’nün Beden Kitle İndeksi (BKİ) esas alınmaktadır.
BKİ, bireyin vücut ağırlığının (kg), boy uzunluğunun (m) karesine (BKİ=kg/m2)
bölünmesiyle elde edilen bir değerdir (Who, 2014). BKİ boy uzunluğuna göre
vücut ağırlığını değerlendiren bir gösterge olup, vücutta yağ dağılımı
hakkında bilgi vermektedir. BKİ aralıkları vücut yağının hastalık ve ölüm
üzerindeki etkisine dayanmaktadır. BKİ arttıkça bazı hastalıklar –
kardiyovasküler hastalıklar, hipertansiyon, diyabet, osteoartrit, bazı kanser
türleri– için risk artmaktadır (Who, 2020). BKİ’ye göre yetişkinlerde zayıflık,
fazla kiloluluk ve obezite sınıflandırması Tablo 1’de gösterilmektedir (Who,
2020).
182
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & OBEZİTE
BKİ (kg/m2)
SINIFLANDIRMA
Temel Kesişim
Noktaları*
Geliştirilmiş Kesişim
Noktaları*
Zayıf (Düşük Ağırlıklı)
<18,50
<18,50
Aşırı Düzeyde Zayıflık
<16,00
<16,00
Orta Düzeyde Zayıflık
16,00-16,99
16,00-16,99
Hafif Düzeyde Zayıflık
17,00-18,49
17,00-18,49
Normal
18,50-24,99
18,50-22,99
Normal Standart
23,00-24,99
Toplu, Hafif Şişman, Fazla kilolu
Şişmanlık Öncesi (Pre-obez)
Obez
Obez I. Derece
≥ 25,00
≥ 25,00
25,00-29,99
25,00-27,49
≥ 30,00
≥ 30,00
30,00-34,99
30,00 - 32,49
32,50 – 34,99
35,00 – 39,99
Obez II. Derece
35,00 – 37,49
37,50 – 39,99
≥ 40,00
Obez III. Derece
≥ 40,00
Şekil 1. Dünya Sağlık Örgütü Obezite Tanısı
Etiyolojiye Göre Sınıflama
➢ Basit/ Primer / Eksojen Obezite: Eksojen obezite, yüksek enerjili
yiyeceklerin tüketiminin artması ve fiziksel aktivitenin azalıp sedanter
yaşamın artması sonucu oluşan enerji dengesizliğinden kaynaklanmaktadır.
183
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Patolojik bir nedene bağlı değildir. Erişkinlerdeki obezitenin büyük çoğunluğu
eksojen obezitedir (Esen ve Ökdemir, 2018)
➢ Sekonder / Endojen Obezite: Endokrin (Hipotalamik bozukluklar,
hipotiroidizm, Cushing Sendromu, büyüme hormonu eksikliği, polikistik over
sendromu gibi obezite ile sonuçlanabilecek hastalıklar), genetik (kısa
boyluluk, zihinsel yetersizlik, Down Sendromu, Prader-Willi Sendromu,
Turner Sendromu, Cohen Sendromu gibi obezitenin eşlik ettiği durumlar)
veya ilaç kullanımı (glukokortikoidler, siproheptadin, amitriptilin, fenotiazin,
östrojen, progesteron, Lityum ilaçlarının yan etkisi) gibi nedenlerin rol aldığı
obezite tipidir (T.C.Sağlık Bakanlığı, 2017).
Tablo 3. Basit ve Sekonder Obezite Ayırıcı Tanısı Tablosu (Kandemir, 2000)
Primer Obezite
Sekonder Obezite
Fizik Muayene Bulgusu
Normal Muayene
Patolojik Bulgular
Boy
Uzun (>50. Persentil)
Kısa
Kemik Yaşı
Normal
Geri
Aile Öyküsü
Pozitif
Negatif
Zeka Durumu
Normal
Genelde Düşük
Obezite Ölçüm Yöntemleri
Görünüşe bakılarak kişinin şişman veya zayıf olduğu söylenebilir. Ancak
kilolu görünüm aşırı kas yapısıyla da ilgili olabilmektedir. Diğer yandan zayıf
görünen bir kişinin vücudunda gereğinden fazla yağ olabilmektedir (Günay,
2002).
Obezite fazla vücut yağı nedeniyle ciddi şekilde aşırı kilolu olmaktır
(Müftüoğlu, 2004). Tedavide temel olan şişmanlığın derecesinin belirlenmesi
ve tedavinin buna göre düzenlenmesidir (Eroğlu, 1990).
Genel anlamda insan vücudundaki yağ oranının belirlenmesinde
kullanılan yöntemler aşağıdaki tabloda görülmektedir.
184
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & OBEZİTE
Tablo 4. Bireyde Vücut Yağlanması Ölçüm Yöntemleri
ZORLUK
MALİYET
DOĞRULUK
BÖLGESEL
YAĞ ÖLÇME
*
*
***
-
**
*
***
-
*
*
**
+
**
***
***
-
*
*
*
+
Pletismograf
***
***
***
-
Ağır su
**
***
***
-
Ultrason
**
**
**
+
Potasyum İzotopu
***
****
***
-
Nötron Aktivasyonu
***
****
***
-
Yağda Çözünen Gaz
***
**
***
-
Bilgisayarlı Tomografi
***
****
***
+
Absorbsiyometre (DEXA)
*
***
***
+
Biyoelektrik İmpedans
*
**
***
-
***
****
***
+
YÖNTEM
BKİ
Vücut Yoğunluğu
İmmersiyon
Bel ve Kalça Çevresi
Ölçümü
Tüm Vücut Elektriksel
İletkenlik
Deri Kıvrım Kalınlığı
Manyetik Rezonans
Bu nedenlerden dolayı şişmanlığın saptanması için yöntemler
geliştirilmiştir. Obezitenin saptanması için temelde 2 tür ölçüm yöntemi
vardır. Bunlar;
• Vücuttaki Yağın direkt ölçüm yöntemleri
• Vücuttaki Yağın indirekt ölçüm yöntemleri
Vücuttaki Yağın Direkt Ölçüm Yöntemleri
Organizma içerisindeki yağ oranını ölçmek için çeşitli laboratuvar
yöntemlerinin kullanılması sadece bilimsel araştırmalar ile sınırlanmış ve
yaygın ölçümlerde kullanılmamıştır. Bunun nedeni olarak bu ölçüm
yöntemlerinin ekonomik ve pratik ölçme değerlendirme olmamasından
kaynaklandığı ve çeşitli yaş aralıklarında bu ölçümlerin yapılamadığı
185
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
sebepleri ile kullanılması sınırlandırılmıştır. Obezitenin sıklığı ve yaygınlığı
fazla olmasından dolayı ölçüm ve değerlendirme aşamalarının ekonomik,
doğruluk oranı yüksek ve tekrar edilebilir olması tercih oranını arttıran
unsurlardır (Pekcan, 1993; Günöz, 2001). Organizmadaki yağın direkt ölçüm
yöntemleri;
• Vücuttaki Potasyum miktarının ölçülmesi yöntemi (K40)
• Vücut suyunun izotop dilusyonu ile saptanması (Yağsız doku kitlesi
ortalama %72 oranında su içerir, yağda su yoktur)
• Toplam vücut nitrojenin ölçülmesi
• Biyoelektriksel impedans analizi
• Kimyasal Analiz ile ölçüm (Kadavradan)
• Dual enerji X ışını absorpsiyometresi (DEXA)
• Vücut dansitesinin ölçülmesi (su altında tartım ile pletismografi)
• Toplam vücut elektriksel geçirgenliği saptanması
• Ultrason, bilgisayarlı tomografi, nükleer magnetik rezonans ile yağ
kalınlığının ölçülmesidir.
Vücuttaki Yağın İndirekt Ölçüm Yöntemleri
Organizma içerisindeki yağın tespitinde antropometrik ölçüm
parametrelerinin beslenme ilişkili saptanmada, yağ ve protein göstergesi
olması sebepleri ile önemli görülmektedir. Buna göre ölçümler çeşitli
değişkenler ile ağırlık, boy, relatif ağırlık, çap ve çevre ölçümleri, deri kıvrım
kalınlıkları gibi birlikte kullanılıp ölçümler değerlendirilmektedir (Pekcan,
2001).
Vücut yağ ölçümü uygulamasında antropometrik ölçüm tercihi kolay
uygulanabilir olması nedeni ile sıkça tercih edilmektedir. Bununla birlikte
ölçüm gerçekleştirecek bireylerin eğitim düzeyi, ölçüm aletlerinin uygunluğu
ve çalışabilir durumu, ölçümlerin karşılaştırma persentil değerlerinin
uygunluğu gibi faktörlerin önemsenmesi gerekmektedir. Yağ oranı
ölçümünde kullanılmakta olan antropometrik ölçümler; vücut ağırlığı, boy
uzunluğu, çevre ölçümleri ve deri kıvrımı kalınlık ölçümleridir (Günöz, 2001).
Beden Kitle İndeksi antropometrik ölçüm yöntemleri ile vücut yağ
oranının belirlenmesinde sıkça kullanılan ölçüm tekniğidir. Bu açıdan Dünya
Sağlık Örgütü, fazla tartılı olma durumlarının sınıflanmasında BKİ değerinin
referans olarak kullanılmasını ifade etmektedir (Güney ve ark., 2003). Beden
186
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & OBEZİTE
kitle indeksi, yetişkinlerde vücudun ağırlık ve boy dengesi, şişmanlık,
yetersiz beslenme ve zayıflık açısından referans değer olarak kabul
görmektedir. BKİ vücut ağırlığının, boy uzunluğunun karesine (kg/m2)
bölünmesiyle elde edilen bir değerdir (Arı ve ark., 2005).
Obezite değerlendirilmesinde bireyin boy değerleri ön plana alınarak
kişinin kg cinsinden ağırlığı ideal vücut ağırlığı ile karşılaştırılması ile
gerçekleştirilmektedir. Bireyin ideal vücut ağırlığı belirlemesinde her
toplumun ve ülke insanın antropolojik özelliklerine göre standardizasyonu
önerilmektedir. Bu bağlamda toplumun cinsiyet ve yaş değerlerine göre
oluşturulmuş persentil tablosundan faydalanarak bireyin uygun ağırlığı
bulunmaktadır. Boyun 50 persentil eğrisinde olduğu yaşın ise 50 persentil
değerindeki ağırlık, o bireyin ideal vücut ağırlığı olarak ifade edilmektedir.
Bireyin kg cinsinden ölçülen ağırlık değeri ideal ağırlık değeri ile
oranlanmasıyla relatif ağırlık değeri hesaplanmaktadır (Kara ve Pınar, 2006).
Hastanın ölçülen ağırlığı (kg)
Relatif Ağırlık (RA): ----------------------------------------------------------------- x 100
İdeal ağırlık (boya uyan 50.persentil ağırlık) (kg)
Formülize edilen değerin %110-120 arasında kalması durumu fazla
tartılı (owerweight), %120’nin üzeri olması da şişmanlık olarak kabul edilir
(Kara ve Pınar, 2006).
İndirekt ölçümlerden bir diğeri de deri kıvrım kalınlığı ölçümüdür. Obez
hastalarda toplam vücut yağ oranının %50’sinin deri altı yağ depolarında
toplandığı ve bu oranın organizmadaki toplam yağ miktarı ile ilişkili olması
sabit olarak bilinirken, geliştirilen özel “kıskaç-tipi kalibre” aletini (kaliper,
pergel) kullanarak vücudun belirli bölgelerinden yapılan deri altı yağ ölçümü
ile vücut yağ oranı doğru olarak hesaplanabilmektedir (Koz, 2009). En sık
kullanılan ölçüm aletleri “Skinfold, Harpenden” ve “Lange” aletleridir. Yaş
değişkenine göre listelenen persentil değerlerine göre 85 persentil üstü
ölçümler obez olarak nitelendirilmektedir. Ancak uygulanan bu teknik ve
ölçüm eğitim ve uzmanlık isteyen uygulama aşamaları karmaşık olan tekniktir
(Öztora, 2006).
187
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Şekil 2. Deri Kıvrım Kalınlığı Ölçümü
Deri kıvrım kalınlığı insan vücudunda aşağıdaki bölgelerden ölçülür;
- Triceps üzeri; Omuz ile dirsek arasında, kolun arka yüzünde, triceps
kası üzerinde bir yer seçilir. En çok ölçüm yapılan yer burasıdır.
- Subskapular bölge; Kürek kemiğinin alt ucunun altında, sırtta,
derinin doğal kıvrımı doğrultusunda ölçülür.
- Suprailiak bölge; crista iliaca üzerinde, orta koltuk altı çizgisinin
kestiği yerden ölçüm yapılır.
- Abdominal Bölge; Göbeğin sağında ve solunda orta koltuk altı
çizgisinin kestiği yerle göbek arasında orta yerden ölçüm yapılır.
Obezite Tedavi Yöntemleri
Obezite oluşumundan korunma oldukça önemlidir. Korunma ile ilgili
tüm etkenler çocukluk döneminde başlatılmalıdır. Neden olarak çocukluk
döneminde ortaya çıkan bu hastalık yetişkinlik dönemi obezitesi içinde zemin
oluşturmaktadır. Bu bağlamda özellikle aile, okul ortamı ve çevre sağlıklı
beslenme ve hareketli yaşam konularında bilgilendirilmelidir. Obezite tedavi
uygulamaları, insanın psikolojik ve fiziksel olarak iradesi ve kararlı duruşunu
gerektiren uzun ve zorunluluk arz eden bir süreçtir. Obezitenin etiyolojisinde
pek çok faktörün etkili olması, bu hastalığın tedavisi ve önlenmesini güç ve
karmaşık hale getirmektedir.
Obezite tedavisinin amacını çeşitli faktörler açısından enerji girdisini
azaltmak veya organizmadan enerji çıktısını arttırmak ya da her ikisini
188
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & OBEZİTE
uygulayarak sistemin enerji dengesini düzeltmek olmalıdır. Vücut ağırlığının
6 aylık dönemde %10 azalması, obezitenin yol açtığı sağlık sorunlarının
önlenmesinde önemli yarar sağlamaktadır. BKİ güvenilir ve kolay
uygulanabilir olduğundan obezite tanısında çalışmalarda en çok tercih edilen
yöntem olmuştur (Serter, 2013). BKİ vücuttaki yağ miktarı hakkında dolaylı
olarak fikir verir fakat vücuttaki yağ dağılımı hakkında bizi bilgilendirmez.
Obezite tedavisinde kullanılan yöntemler 5 grup altında
toplanmaktadır. Obezite tedavisinde tıbbi beslenme (diyet) tedavisi, egzersiz
tedavisi, davranış değişikliği tedavisi, farmokoloji (ilaç) tedavisi ve cerrahi
tedavi olmak üzere tedavi yöntemleri kullanılmaktadır (T.C. Sağlık Bakanlığı,
2013).
Tıbbi Beslenme (Diyet) Tedavisi
Tıbbı beslenme (diyet) tedavisi ile vücut ağırlığını hedeflenen ağırlığa
getirmek ve bu ağırlığı korumak, doğru ve kalıcı beslenme alışkanlıkları
kazandırmak, kişinin yaşı, cinsiyeti, yaşam şekli, fiziksel aktivite durumu,
sağlık durumu ve tercihlerine göre gereksinim duyduğu enerji ve besin
öğelerini karşılamak amaçlanmaktadır (Kıran, 2016). Obezitede tıbbi
beslenme (diyet) tedavisinin ilkeleri Tablo 5’te verilmiştir.
Tablo 5. Tıbbi Beslenme (Diyet) Tedavi İlkeleri
Enerji
Karbonhidrat
Protein
Yağ
Günlük alınan enerji bireyin özelliklerine göre ayarlanmalı, bazal
metabolizma hızının altında olmamalıdır. Enerji alımı 0.5- 1
kg/hafta kilo kaybı sağlanacak şekilde kısıtlanmalıdır. Günlük 500750 kkal kalori kısıtlaması sağlanmalıdır. Diyetin günlük enerji
alımı kadınlar için 1200-1500 kkal, erkekler için 1500-1800 kkal
olarak hedeflenebilir.
Günlük alınacak enerjinin %50-60’ı karbonhidratlardan, en fazla
%10’u basit karbonhidratlardan gelecek şekilde ayarlanmalıdır.
Karbonhidrat kaynağı olarak kurubaklagil, tam tahıllı ürünler gibi
kompleks karbonhidratlar tercih edilmelidir.
Günlük enerjinin %15-20’si proteinlerden gelmelidir. Diyet
proteininin %30-40’ının hayvansal protein kaynaklarından
gelmelidir.
Günlük alınacak enerjinin %25-30’u yağlardan gelecek şekilde
ayarlanmalı, yağda eriyen vitaminlerin vücutta kullanımını
sağlamak için alınan yağ miktarı çok azaltılmamalıdır. Günlük
kolesterol alımı 300 mg’nin altında olmalıdır.
189
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
VitaminMineral
Posa
Sıvı
Öğün Düzeni
Çok düşük kalorili diyetler (kadınlarda <120 kcal/gün erkeklerde
<1500 kcal/gün) uygulanmayıp yeterli ve dengeli beslenme
sağladığında vücuda yeterli miktarda vitamin-mineral alımı
sağlanmaktadır. Yetersizlik oluşması durumunda hekim tavsiyesi
doğrultusunda vitamin-mineral desteği alınabilir.
Günlük 14g/1000 kkal (20-35 g/gün) posa alımı sağlanmalıdır.
Vücudun düzenli olarak çalışması için günlük sıvı gereksinimi 1
ml/kkal’dir. Yetişkinlerde sıvı tüketimi 2.0-2.5 L’nin altına
düşmemelidir.
Beslenme programı bireylerin yaşam koşulları göz önüne alınarak
4-6 öğün olacak şekilde planlanmalıdır (Kıran, 2016; Akbulut ve
Rakıcıoğlu, 2010; Apovian ve ark., 2015).
Fiziksel Aktivite ve Egzersiz Tedavisi
Düzenli fiziksel aktivite, sadece enerji dengesinin düzenlenmesinde
değil, obezite ile gelişen sağlık risklerinin ve bu risklere bağlı ölüm hızının
azaltılmasında da önemli bir role sahiptir (T.C. Sağlık Bakanlığı, 2002). Fazla
tartılı ve obez olan bireylerde egzersiz ve aktivite uygulamaları en sağlıklı
sonucu veren etkinliklerdir. Zira hareketsiz yaşam bu hastalığın ortaya
çıkması ve ilerlemesinde baş etkenlerden bir tanesidir (Eker ve Şahin, 2002).
Fiziksel aktivite organizmada yağ doku oranını azaltır, diyet
uygulamaları ile birlikte uygulandığında kas kütlesinin kayıplarını da azalttığı
araştırmalarda açıkça belirtilmiştir. Egzersiz tedavi uygulamaları ile birlikte
insanda diyet tedavisi ile birlikte destekleyici özellikte kilo düşmeyi ve yeni
kilo alma oranlarının düşürülmesini sağladığı anlaşılmaktadır (T.C. Sağlık
Bakanlığı, 2002).
Fiziksel aktivite Obezite tedavisinde bir alışkanlık haline getirilirse hem
hastanın kilo vermesinde, verilen kilonun korunmasında, hem de
komplikasyon riskinin azalmasında önemli fayda sağlar. Fiziksel aktivite ile
ilgili geniş bilgi çalışmamızın devamında ayrıntılı olarak ele alınacaktır.
Davranışçı Tedavi
İnsan davranışlarını düzenlemeye yönelik yöntem ve teknikler bilim
insanları tarafından yıllarca obezite, fazla tartılılık ve beden imajı
konularında sıklıkla kullanılmaktadır. Davranışçı yaklaşımda temel amaç,
hayat tarzında farklılık oluşturacak beslenme ve aktivite uygulamalarının
oluşturulmasıdır. Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüsü’nün obezite ile ilgili öneri
190
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & OBEZİTE
maddelerinde, obezite tedavisinde birinci ve en önemli adımın yaşam tarzı
değişikliği olduğu belirtilmektedir. Obez bireylerde beslenme alışkanlığı
yeniden düzenlenmelidir. Öncelikle gıda alımı yavaşlatılmalıdır. Yeme
işlemini tetikleyici olaylardan ayırmak (TV veya radyo olmayan bir odada
yemek gibi) gerekir. Enerjiden zengin gıdalar elimine edilmelidir. Yorgun,
sıkılmış ve stres altındayken yeme dürtülerini kontrol etmelidir (Yılmaz,
1999; Arslan ve ark., 2001).
Obez bireyler sosyal hayatlarında yaşadıkları zorluklar ve ayrımcılıklar
özgüven eksikliğine yol açmıştır. Bütün bunlar obez bireylerde ağır psikolojik
travmalara yol açmış ve kilo verdirici programlara güvenlerini çok azaltmıştır.
Onları bu açıdan ikna edip tekrar kilo verdirici programlara başlatmak kolay
olmayabilir. Hastalarda kalıcı ve etkili bir kilo verme süreci onlarda
başarabileceği inancını sağlayıp iyi motive etmekten geçer. Obezite
tedavisinde hekim ve hasta beraberce tutarlı ve ulaşılabilir hedefler
belirlemeli ve bu hedeflere ulaşılıp ulaşılmadığı periyodik olarak
denetlenmelidir.
Davranışçı programların amacı yaşam boyu sürecek alışkanlık
değişikliği oluşturmak ve kilo kaybını sürekli kılmaktır. Davranışçı
programlar, hastaları sevdikleri fakat düşük kalorili yiyecekleri seçmek;
yaşamlarının geri kalanında bu tür bir yiyecek alışkanlığını sürdürmeleri ve
yürüyüş gibi egzersizleri günlük rutinlerinin bir parçası haline getirmeleri
konusunda cesaretlendirmelidir (Bayraktar, 2006).
Farmakolojik (İlaç) Tedavi
Çağımızda obezite tedavisi açısından ilaç kullandırılması konusu bilim
insanları tarafından görüş ayrılıklarının oluşmasına sebep olmuştur. Obezite
hastalığında ilaç tedavisinin uygulanması daha çok yetişkinler üzerine
gerçekleştirilmiştir. Bununla beraber morbid obez bulgusu olan ve diğer
tüm tedavi uygulamalarında başarı sağlanamayan çocuklarda uygulanması da
önerilmektedir. Bu tür olgularda tercih edilen yöntem obez hastanın klinik
ortamında farmakolojik tedaviye başlanmasıdır (Duran ve ark., 2002).
İlaç tedavisi ve cerrahi tedavi özellikle diğer yaklaşımların yetersiz
olduğu durumlarda konunun uzmanları tarafından uygulanması gereken
yöntemlerdir. Bu iki yaklaşımda sağlık çalışanlarının etik açıdan dikkat
etmeleri gereken noktalar vardır. Her iki yöntemin şişmanlığın önlenmesine
191
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
yönelik diğer yöntemlerle desteklenmesi verilen kiloların geri alınmasını
önlemek açısından çok önemlidir (Aslan ve Atilla, 2002).
İdeal miktarda kilo kaybı ve verilen kilo kaybını korumanın zorluğu
hekimlerin ve hastaların ilaç tedavisine daha fazla yönelmesine yol açmıştır.
Obezite tedavisinde kullanılacak İdeal bir ilaç şu özelliklere sahip olmalıdır
(Türkiye Endikronoloji ve Metabolizma Derneği, 2014):
• Uzun süreli kullanımında yan etkileri açısından güvenli olmalı.
• Etkinliği dozla ilişkili olmalı.
• Ulaşılan kilo kaybı miktarı korunabilmeli.
• Etkisine tolerans gelişmemeli.
• Bağımlılık yapmamalı.
Cerrahi Tedavi
Cerrahi opsiyon, morbid obez (VKİ ≥ 40) ya da VKİ ≥ 35 iken ölümcül
obezite risk faktörleri olan hastalarda dikkatli bir şekilde uygulanmalıdır.
Ayrıca bu tedavi diğer yöntemler başarısızlığa uğradığında ve hasta yüksek
oranda morbidite ve mortalite riskine sahipse değerlendirilebilir. Vertikal
band gastroplasti gibi cerrahi tekniklerin yapılması vücutta %25’lik bir kilo
kaybına neden olabilir. Cerrahi ölüm riski %1 kadardır (Eker ve Şahin, 2002).
Cerrahi tedavi, çocuk ve adolesanlarda fazla tercih edilen bir yöntem
olmayıp obezitenin tedavisinde kullanılan tüm yöntemlerin yetersiz kaldığı,
morbid obez semptomlarının olduğu seçilmiş hastalarda son çare olarak
düşünülmektedir. Silver ve Strauss farklı cerrahi yöntemler uygulayarak
çocuklarda seçilmiş vakalarda obezitede kilo kaybı sağlamışlardır. Fakat
araştırmacılar bu operasyonların kullanımını rutin olarak önermezler (Silver
ve ark., 1986; Strauss ve ark., 2001).
OBEZİTE VE EGZERSİZ İLİŞKİSİ
Tüm dünyada ve ülkemizde fiziksel olarak hareketsizlik, gitgide artan
bir biçimde toplumların sağlığını tehdit etmekte olan bir gerçektir.
Günümüzde sağlık ile egzersiz arasındaki ilişkinin paralelliğini ortaya koyan
birçok araştırma sonuçları incelendiğinde, araştırmacıların bireylerin sağlığını
düzeltecek şekilde egzersiz yapmadıklarını gözlemledikleri olmuştur (Açıl,
2006).
192
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & OBEZİTE
Geçmiş dönemlerde fiziksel aktivite ile yakın anlamlı olarak
kullanılmakla birlikte, halihazırda fiziksel aktivitenin alt sınıfı şeklinde
değerlendirilen egzersiz; tekrarlayıcı, yapılandırılmış ve planlı aktiviteleri
ihtiva eden, fiziksel uygunluğun bir veya daha çok unsurunu geliştirmeyi
hedefleyen devamlı aktivitelerdir (Özer, 2010). Egzersiz, istemli,
yapılandırılmış, planlı, fiziksel zindeliğin bir veya daha fazla bileşenini (vücut
kompozisyonu, esneklik, kas gücü, dayanıklılığı ve “fitness” benzeri)
geliştirmeyi hedefleyen devamlı aktivitelerdir (Sağlık Bakanlığı, 2010; Kaya ve
ark., 2011).
Fiziksel aktivite ve egzersiz kavramları Caspersen, Powell ve
Christenson (1985) tarafından, iskelet kaslarının ürettiği enerji harcamasıyla
neticelenen her çeşit bedensel hareket şeklinde ifade edilmiştir. Bir etkinliği
gerçekleştirmek adına gerekli olan enerjinin niceliğini ölçme doğrultusunda
kilojus (kj) veya kilokalori (kcal) gerekli olup; bir kcal yaklaşık 4,184 kJ’ye
eşittir. Fiziksel aktivite vücudun iskelet kası ile hareket etmesi, enerji tüketimi
gerçekleşmesi, enerji harcamasının düşükten yükseğe doğru giderek
çeşitlenmesi ve fiziksel uygunluk ile pozitif bir ilişkisi içerisinde olmasını ihtiva
etmektedir.
Programlı ve planlı olarak gerçekleştirilen, fiziksel uygunluğun bir ya da
daha çok bileşenini geliştirmeye veya muhafaza etmeye yönelik icra edilen
tekrarlayıcı beden hareketleri egzersiz olarak adlandırılmaktadır. Egzersiz
hareketlerinin sosyalleşmek amacıyla yapılması bakımından sosyal, stresi
azaltmak, eğlenmek, olumlu benlik geliştirmek, amacıyla yapılması açısından
psikolojik, kilo kontrolü sağlamak adına icra edilmesi bakımından fiziksel ve
kalp rahatsızlıkları, felç, diyabet, hipertansiyon benzeri kronik hastalıkları
önleme adına icra edilmesi bakımından fizyolojik anlamda pozitif etkileri söz
konusudur (Koruç ve Arsan, 2009).
Egzersiz yapmanın eklemleri ve kasları geliştirme, yağ oranını azaltma,
metabolizmayı çalıştırma, oksijen miktarını dengeleme benzeri bir çok
faydası vardır. Egzersiz bu açıdan, erkek, kadın, yaşlı, genç, çocuk her cins ve
yaştan insanın günlük rutin yaşantısına dahil etmesi ihtiyacı bulunan bir
faaliyet durumundadır. Ancak egzersizin zamanı ve sıklığı yaşa istinaden
ayarlanması gereken ve risk barındıran kısmıdır. Genel anlamda haftada 3
defa, 20 dakika ve yukarısı tavsiye edilmektedir. Bununla beraber haftada 5
defa ya da daha çok ve 15–25 dakikalık süre ile egzersiz yapmak umulandan
193
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
daha çok faydalı olmaktadır (Yıldırım ve ark., 2015). Egzersiz kişiyi ruhsal ve
fiziksel bakımdan iyi yönde etkilemektedir (Bouchard ve ark., 1994). Fakat
gerekenden fazla yapılan egzersiz de, bireye bu alanlarda sıkıntı
oluşturabilmekte ve bağımlılığa yol açabilmektedir. (Szabo, 2000; Yates,
1991).
Düzenli egzersiz obeziteden korunma ve vücut ağırlık kontrolü
konusunda da etkili bir yöntemdir. (Yıldırım ve ark., 2015; Ehrman, ve ark.,
2005). Fakat yukarıda da belirtildiği üzere, düzenli egzersizin faydaları ile
birlikte bağımlılığa yol açabileceği de bilinmektedir. (Adams, 2009;
Hausenblas ve Downs, 2002).
Düzenli olarak yapılan egzersiz ile sağlıklı bir yaşam sürmenize yardımcı
olmakla beraber, egzersiz bireyin fiziksel durumuna katkı sağlar ve düzenli
egzersiz yapma alışkanlığı edindirmek sağlık açısında çok önemli faydalar
sağladığı bilinmektedir. Egzersiz yapmaya devam edildiği takdirde, kalpdamar sağlığı, eklemler ve kemik sağlığı açsından önemli faydalar sağladığı da
bilim çevrelerince ispatlanmıştır (Hancı, 2017).
Yapılan araştırmalar egzersiz sırasında bireylerin kalbi besleyen
koroner damarlarda ve beyine kan taşıyan damarlarda dolaşım durumlarını
incelemiş, yapılan egzersiz ile vücutta kalbe ve beyine daha fazla kan
gitmesini sağladığını görülmüştür (Hancı, 2017). Kalbe ve beyine daha fazla
kan gitmesi, bireylerde daha fazla hücrenin hızını ve hücrenin ihtiyaç duyduğu
maddelerin kan tarafından vücudun ilgili organlarına taşınması insan
sağlığında önemli rol oynamaktadır (Erkan, 1998).
Egzersizi tek yönlü olarak düşünülmemesi gerekir. Egzersize
bakıldığında sadece kalp ve damar sağlığının yanında organizmanın bir
bütününün iyi olma hali olarak ele alınması gerekir. Egzersize katılımın
bireylerde fiziksel olarak etkilenmenin yanında, bireylerin motorik özellikleri
olan (dayanıklılık, kuvvet, sürat, hareketlilik ve beceri) gibi özellikler
uygulanması ve geliştirilebilmesi bakımından etkili olduğunu göstermektedir.
Özellikle kassal olarak dayanıklılık (endurans) gerektiren spor branşlarında
koroner arter hastalığı, hipertansiyon ve şeker hastalığı daha az görülme
riskini azaltır (Akgün, 1986).
Doğru tespit edilmiş olan ve düzenli olarak yapılan egzersizler özellikle
organizmanın sağlık ve bir bütün olarak iyi oluş üzerine etkisi değerli olduğu
194
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & OBEZİTE
bilinmektedir (33). Bu alanda yapılan birçok çalışmada bakıldığında, düzenli
ve dengeli egzersizin psikolojik olarak iyi oluş ve mental sağlığın üzerine olan
etkisi kanıtlanmış olarak karşımıza çıkmaktadır (Edwards, 2006).
Geçmişten günümüze tarih boyunca insanlar fiziksel görünümleri
yaşamlarında önemli bir yere sahip olmuştur. Bireylerin standart
değerlendirmelere nazaran kilolu ya da aşırı kilolu olup olmamalarını dikkate
almadan, kendilerini şişman gibi algıladıkları ve kendileri için elzem olmayan
durumlarda dahi zayıf görünebilmek için istenilmeyen bir takım davranışlar
sergiledikleri görülmektedir. Günümüzde yine bakıldığında toplumun her
geçen gün artan biçimlerde fiziksel olarak çekicilik standartlarının empoze
edildiği, özellikle kadınların zayıf bir vücuda erkeklerin ise kaslı bir vücut
tipinin olmasının önemsendiği görülmektedir (Solomon ve ark., 2001).
Egzersizin Sağlık Açısından Yararları
Egzersiz insan organizmasında fizyolojik açıdan pozitif değişim ve
gelişmelerin gerçekleşmesini sağlar. Bu pozitif değişimin bireyin sağlığına
yönelik müspet etkileri söz konusudur. Egzersizin kronik ağrıyı, bazı kanser
tiplerini azaltma, kemik mineral yoğunluğunu arttırma, psikolojik durumu ve
uyku kalitesini düzeltme, kan yağ ve glikoz düzeylerini düşürme,
kardiyovasküler hastalık ve tromboz riskini azaltma, kiloyu azaltma ve
koruma, kas kuvvetini, esnekliğini ve dayanıklılığını arttırma benzeri pek çok
olumlu etkileri bulunmaktadır (Lee ve ark., 2012). Egzersizin fizyolojik
yararları aşağıdaki gibidir (Ardıç, 2014; Evans, 1999):
• Kilo kaybı sağlar.
• Kas ve iskelet sistemini kuvvetlendirir.
• Bir çok hastalığın oluşumunu önler.
• Akciğerlerin daha iyi çalışmasına katkı sağlar
• Fiziksel açıdan dinamik ve zindelik sağlar.
• Kolesterolü azaltır.
• Depresyonu azaltır ve mutluluk verir.
• Kalp kapasitesi artar.
• Tansiyon dengelenir.
• Pompalanan kan miktarı yükselir
Egzersiz ve sağlık ayrılmaz bir ikili durumundadırlar. Beden sağlığının
temeli olan fizyolojik kapasiteyi yükseltmek, hareketsiz bir yaşamın yol açtığı
fiziki ve organik bozuklukları engellemek ya da yavaşlatmak, fiziksel
195
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
uygunluğu ve sağlığı uzun yıllar muhafaza etmek sağlık için egzersizin temel
amacı olarak ifade edilebilir (Powers, Thompson, 2007). Gelişmiş ülkeler
öncelikli olmak üzere egzersize yönelik ilginin yükselmesinin sebebi biyolojik
bir dengeleme gereksinimi şeklinde açıklanabilir. Düzenli egzersiz yapmanın
psikolojik ve sosyolojik açıdan faydaları bulunmaktadır (Pecthers ve ark.,
1998).
Tek başına diyet düzenlenmesinin kilo kontrolünde yetersiz kaldığı ve
düzenli egzersiz ile uzun süreli kilo kontrolünün sağlanabileceği gösterilmiştir
(Bi ve ark., 2005). İnsanlarda uygulanan diyet tedavilerinin yetersiz
kalmasının önemli bir nedeni de tedaviden sonraki aylarda verilen kiloların
tekrar kazanılması olarak görülmektedir (Wadden ve Phelan, 2002; Weinsier
ve ark.,1995; Murathan ve ark., 2020). Benzer şekilde kemirgenlerde yapılan
çalışmalarda, egzersiz ve diyet kısıtlamasıyla kilo verdirilen obez sıçanlarda,
sınırsız gıdaya erişim imkanı verildiğinde yağlanma ve verilen kiloların tekrar
kazanıldığı gösterilmiştir (Hill ve ark., 1987; McLean ve ark., 2004). Diyet
düzenlemesiyle, kilo kaybına metabolik hız azalması da eşlik etmektedir,
bunun da plazma leptin ve insülin seviyesinin düşmesine sebep olacağı
düşünülmektedir. Egzersizin enerji dengesini düzenlediği uzun zamandır
bilinmekte ve birçok insanın birkaç yıl içinde düzenli ve sık fizik aktivite ile kilo
verebildiği gözlemlenmiştir (Donnelly ve ark., 2003).
Koruyucu ve sürekli egzersizin, anabolik ve katabolik hipotalamik
nöropeptid salınımını düzenleyerek yağ kütlesinde azalma sağladığı, plazma
leptin ve insülin seviyelerini azalttığı üç haftalık egzersiz programı uygulanan
sıçanlarda gösterilmiştir (Christa ve ark., 2008). Obez bireylerde yapılan bir
çalışmada, düzenli ve duyarlı bir egzersiz programının bir yıl içinde önemli
ölçüde kilo kaybı sağladığı gösterilmiştir (King ve ark., 1994). Düzenli fizik
aktivitenin yemek alımını arttırarak kilo kazanımı sağlayacağı düşünülse de,
egzersiz gıda alımı ve iştah üzerinden enerji dengesini düzenlemektedir
(Ahrens ve ark., 1972).
196
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & OBEZİTE
Tablo 6. Sağlık ve Fizyolojik Değişiklikler İçin Orta ve Şiddetli Aktiviteler
Aktivite Türleri
Fizyolojik Değişiklikler
Genel Sağlık Değişiklikleri
Yürüyüş
Bahçe İşleri
Ev Tamir İşleri
Boya yapmak
Tırmıklama
Süpürme
Tenis
Futbol
Basketbol
Dans Koşu
Bisiklet
Kayak
Yüzme
↑Koroner Arter Boyutu
↑Yağsız Vücut Kitlesi
↑Mitokondri Hacmi
↑Kapiller Yoğunluk
↑Otonomik Denge
↑Endotelyal Fonksiyon
↑Bağışıklık Fonksiyonu
↑Kas Fibril Boyutu
↑Kemik Yoğunluğu
↑Lipoprotein(HDL)
↑İnsülin Duyarlılığı
↑Motor Ünite Aktivasyonu
↑Atım Hacmi
↓İnflamasyon
↓Kan Koagülasyonu
↑Bilişsel İşlevler
↑Fiziksel İşlevler
↑Ağırlık Yönetimi
↓Kolon Kanseri
↓Depresyon
↓Zararlı Düşmeler
↓Ölüm Riski
↓Meme Kanseri
↓Koroner Kalp Hastalığı
↓Fazla Kilo Alımı
↓Kırık
↓Osteoporoz
↓İnme
↓Tip 2 Diyabet
Yukarıdaki tablo ışığında egzersizin organizmaya katkısını etkin bir
şekilde kazanabilmek için bireye özgü egzersiz planı hazırlanmalıdır. Bireye
özgü egzersiz planının bileşenleri genel anlamda F.İ.T.T. kısaltmasını
oluşturan, egzersizin sıklığı (frequency-F), şiddeti (intensity-I), süresi (time-T)
ve tipidir (type-T) (Roitman ve Herridge, 2001).
Egzersiz bileşenlerinden olan sıklık ise; bir birim egzersiz sayısının hafta
boyunca kaç defa uygulandığını ifade etmektedir.
Egzersizin şiddeti çeşitli sınıflamalarla birlikte genel olarak düşük
şiddet, orta şiddet ve yüksek şiddetli olarak gruplanmaktadır. Düşük şiddetli
egzersizler kalp atım sayısı ve soluk alıp verme oranlarının dinlenik seviyenin
belirli bir derece üstündeki düşük efor gerektiren egzersizlerdir. Örnek
olarak, ev işleri ve günlük basit yaşam aktiviteleri sayılabilmektedir. Orta
şiddetli egzersizde kalp atımı ve soluk verme oranlarının normalin üstü olan,
kasın zorlandığı efor gerektiren egzersizleri ifade etmektedir. Bu egzersiz
şiddetinde birey konuşabilmekte ancak şarkı söyleyememektedir. Örneğin,
hızlı yürüme, düşük tempolu koşu, dans, ip atlama, yüzme, masa tenisi
oynama, bisiklet sürme sayılabilmektedir. Yüksek şiddette egzersiz esnasında
kalp atım sayısı ve soluk alıp verme normalin çok üstündedir. Kas daha fazla
zorlanmakta ve aşırı çaba isteyen egzersizlerdir. Birey bu şiddette nefesi
kesilmeden sadece birkaç kelime konuşabilir. Tempolu koşu, basketbol,
197
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
futbol, voleybol, hentbol ve tenis oynamak, step-aerobik derslerine katılmak,
tempolu dans etme gibi egzersizler yüksek şiddette egzersize örnek olarak
gösterilebilir Düşük şiddetteki aktivitelerin yüzdesi %40-60, orta şiddetteki
aktivitelerin yüzdesi %60-85 ve yüksek şiddetli aktivitelerin egzersiz yüzdesi
=>%85 olarak tanımlanmaktadır.
Egzersiz süre bileşeni açısından, birim egzersiz uygulamasının ne
zamanda gerçekleştiğini tanımlamaktadır.
Egzersizin tipi bileşeni; temel motorik özelliklerden kuvvet,
dayanıklılık, denge ve esneklik egzersizi olarak sınıflanmaktadır. Kuvvet
egzersizi olarak ana amaç kas kütlesinin belirtilen oranlarda kasılması
hedeflenen çalışmalar olarak isimlendirilmektedir. Örneğin, dirence karşı
koymak, merdiven çıkma, farklı oranlarda ağırlık taşımak verilebilmektedir.
Dayanıklılık egzersizi olarak, organizmanın oksijen kapasitesini arttırmayı
hedefleyen kas gruplarının ritmik ve dinamik çalışmasını sağlayan türde
egzersizlerdir. Esneklik egzersizleri, eklem hareket açıklığının artırılması ve
kas uzunluk oranının geliştirilmesi ve korunmasına yönelik egzersizler iken,
denge egzersizleri de kas iskelet sistemi açısından farklı durumlara karşı bireyi
hareket açısı bozulmadan koruyan egzersiz türü olarak sınıflanmaktadır
(Sağlık Bakanlığı, 2014; Dündar ve ark., 2018; Bayrak Ayaş ve ark., 2018).
TİP
SIKLIK
EGZERSİZ
ŞİDDET
SÜRE
ZAMAN
Şekil 3. Egzersizin Bileşenleri
Araştırma sonuçları doğrultusunda ilgili alan yazın çalışmalarında
çocuklarda görülen obezite sıklığı ülkelere göre farklılık göstermemektedir.
198
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & OBEZİTE
Bununla beraber değerlendirilmelidir ki ülkelerin beslenme alışkanlıkları ve
gelişmişlik seviyeleri açısından obezite prevalansının artması ve azalması
yönünde değişikliklere neden olmaktadır.
Sonuç olarak, obezitenin önlenmesi için toplum düzeyinde önlemler
alınması gereklidir. Bu konuda aileler, okullar, medya kuruluşları ortak
hareket etmelidir. Öncelikle aile düzeyinde yapılması önerilen bazı
yaklaşımlar emzirmenin teşvik edilmesi, sağlıklı besinlerin tercih edilmesi,
yüksek kalorili besin maddelerinin ve hazır gıda tüketiminin azaltılması,
çocuklara sağlıklı atıştırma seçeneklerinin özendirilmesi, beslenme
davranışının açlık ve tokluk hissine uygun olarak gerçeklestirilmesidir. Aynı
zamanda fiziksel aktivite düzeyinin tüm ailenin katılımıyla artırılması, günlük
ekran başındaki sürenin azaltılması gibi önlemler obeziteden koruyucu
olacaktır.
Sonuç olarak yetişkin çağı obezitesi gün geçtikçe tüm dünyada artan
bir sıklığa erişmiş güncel bir sorun haline gelmiştir. Bu hastalığın önlenebilir
olması nedeniyle de özel bir ilgiyi hak etmektedir. Obezite tedavisinde en
etkili yöntem olarak bilinen fiziksel aktivite kolay uygulanabilir olması
nedeniyle de tedavide en etkili yöntem olarak bilinmektedir. Obezite sorunun
çözümünde düzenli ve etkili bir fiziksel aktivite, sağlık bilgisi davranışlarının
bireyde sorunun çözümünde önemli bir yere sahiptir.
BÖLÜM KAYNAKLAR
Acar, Z. Ö., Üniversite Öğrencilerinde Obezite ve Yaşam Davranışları. Samsun,
Merkez, Türkiye: Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Halksağlığı
Anabilim Dalı, 2015.
Açıl A. A. Sizofrenik Hastalarda Fiziksel Egzersizin Ruhsal Durum Ve Yasam
Kalitesi Üzerine Etkisi, Cumhuriyet Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü,
Hemsirelik Programı, Yüksek Lisans Tezi, Sivas. 2006.
Adams J. Understanding Exercise Dependence. Journal of Contemporary
Psychotherapy, 2009; 39(4): 231-240.
Ahrens RA, Bishop CL, Berdanier CL. Effect of age and dietary carbohydrate
source on the responses of rats to forced exercise. J Nutr.1972;102:2417.
Akbulut G, Rakıcıoğlu N. Şişmanlığın beslenme tedavisinde güncel
yaklaşımlar. Genel Tıp Dergisi 2010; 20(1): 35-42.
Akgün N. Egzersiz fizyolojisi. Ege Üniversitesi Basımevi (2. Baskı). İzmir. 1986.
199
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Altunkaynak, Berrin Z ., Özbek, E., Obezite: Nedenleri ve tedavi seçenekleri.
Van Tıp Dergisi, 13(4), 138-142, 2006.
Apovian CM, Garvey WT, Ryan DH .Challenging obesity: Patient, provider,
and expert perspectives on the roles of available and emerging
nonsurgical therapies. Obesity (Silver Spring) 2015; 23(2): 1-26.
Ardıç F. Egzersizin Sağlık Yararları, Türkiye Fiziksel Tıp Rehabilitasyon Dergisi;
2014; 60(Özel Sayı 2): 9-14.
Arı, Z., Uyanık, B.S, Süzek, H,Muğla’da yaşayan 6-15 yaş okul çocuklarında
kilo fazlalığı ve obezite prevelansı. Türkiye Biyokimya Dergisi 30(4), 290295, 2005
Arslan P, Karaağaoğlu N, Mercanlıgil S, Er g e G., Yeterli-dengeli Beslenme
ve Zayıflama Rehberi. Özgür Yayınları, İstanbul, 2001.
Aslan, D., Attila, S., Önemli Bir Sağlık Sorunu: Şişmanlık. Hacettepe
Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk sağlığı A.D. Dergisi, 11(5), 169-170, 2002.
Aygün N. Obezite tanımı, komplikasyonları, endokrin kontrolü ve beslenme
tedavisi. Okmeydanı Tıp Dergisi 2014; 30(Ek Sayı 1): 45-49.
Bayrak Ayaş, E., Murathan, F., Kartal, M. & İnan, H. Spor Lisesi Öğrencilerinin
Zihinsel Dayanıklılık Düzeylerinin İncelenmesi (Malatya İli Örneği), ss. 94101, 2018.
Bayraktar, E. Obezitenin psikolojik yönleri. (Editör: Candeğer Yılmaz).
Obezite. İzmir. Nobel Tıp Kitabevleri Ltd Şti., 107-137, 2006.
Bereket A, Atay Z. Current Status of Childhood Obesity and its Associated
Morbidities in Turkey. J Clin Res Pediatric Endocrinology 2012; 4(1): 1-7.
Bi S, Scott KA, Hyun J, Ladenheim EE, Moran TH. Running wheel activity
prevents hyperphagia and obesity in Otsuka long-evans Tokushima Fatty
rats: role of hypothalamic signaling. Endocrinology. 2005;146(4):1676-85.
Bouchard C. E, Shephard R. J. Stephens T. E. Physical Activity, Fitness, And
Health: International Proceedings And Consensus Statement. In
International Consensus Symposium On Physical Activity, Fitness, And
Health, 2nd, May, 1992, Toronto, On, Canada. Human Kinetics Publishers,
1994.
Caspersen C. J, Powell K. E, Christenson G. M. Physical Activity, Exercise, And
Physical Fitness: Defination And Distinctions For Health-Related Research.
Public Health Research; 1985; 100(2): 126-131.
Christa M, Ambrose A. Dunn-Meynell E, Barry L. Resistance in DIO rats after
exercise cessation Three weeks of early-onset exercise prolongs obesity.
Am J Physiol Regul Integr Comp Physiol. 2008:290-301.
200
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & OBEZİTE
Cole TJ, Bellizzi MC, Flegal KM, Dietz WH., Establishing a standart definition
for child overweight and obesity worldwide: international survey. BMJ
320:1-6, 2000.
Çıtak Akbulut G, Özmen MM, Besler HT. “Çağın hastalığı obezite”.
http://www.bilimteknik.tubitak.gov.tr/system/files/obezite.pdf
29.06.2020.
Dündar A., Aktuğ, Z.B., Murathan, F., “Elit Hentbol Oyuncularında Omuz
İzokinetik Kuvveti ile Top Atış Hızı Arasındaki İlişkinin İncelenmesi”, Ulusal
Spor Bilimleri Dergisi, 2(2), 121-128.
Doğan B, Öner C. Obez bireylerde iki farklı yöntemle hesaplanan vücut yağ
oranının antropometrik değerler ve lipid parametreleri ile ilişkisi. FNG &
Bilim Tıp Dergisi 2015; 1(3): 124-128.
Donnelly JE, Hill JO, Jacobsen DJ, Potteiger J, Sullivan DK, Johnson SL, et al.
Effects of a 16-month randomized controlled exercise trial on body weight
and composition in young, overweight men and women. Arch Intern Med.
2003;163(11):1343-50.
Donohoue PA. Obesity. In: Behrman RE, Kliegman RM, Jenson HB, eds.
Nelson Textbook of Pediatrics 17 th ed. Philadelphia: W.B. Saunders,
2004: 173-177.
Duran Paola MD., Kramer, Robert E., Pediatric Obesity: Concerns and
Controversies. Lippincot Williams& Wilkins, Inc. July, pp: 168-179, 2002.
Edwards S. Physical exercise and psychological well-being. South African
Journal of Psychology 2006;36:357-373. 2006.
Ehrman J. K, Gordon P. M, Visich P. S, Keteyian S. J. Clinical Exercise
Physiology, Usa: Human Kinetics Publishers, 2005.
Eker, E., Şahin, M. Birinci Basamakta Obeziteye Yaklaşım. 7 6, 2017 tarihinde
http://www.ttb.org.tr/sted/sted0702/obezite.pdf. adresinden alındı.
2002, 7 1.
Erkan N. Yaşam boyu spor. Ankara: Bağırgan. 1998.
Eroğlu, G., Zayıflama Diyetlerine İlave Edilen Buğday Kepeğinin Şişmanlarda
Ağırlık Kaybına ve Kan Lipitlerine Etkisi. Ankara: Hacettepe Üniversitesi
Sağlık Bilimleri Enstitüsü (Yayınlanmamış Bilim Uzmanlığı Tezi).1990.
Evans W. J. Exercise Training Guidelines For the Eldery. Med. Sci. Sports.
Exerc.; 1999; 31(1): 12-17.
Günay, H., Obezite Sorunu Zayıf Görünen Kişilerde de Olabilir. (Obezite
Derneği Başkanı Prof. Dr. Kabalak İle Söyleşi). Gıda, 7(1), 16-18, 2002.
201
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Gündüz, G. K. Obezite Tanısı Almış Kadınların Obezite Dereceleri ile Problemli
Yeme Davranışı Arasındaki İlişki, İstanbul, Merkez, Türkiye, İstanbul
Gelişim Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2016.
Güney, E., Özgen, G., Saraç, F., Yılmaz, C. ve Kabalak, T, Biyoelektrik
İmpedans Yöntemi ile Obezite Tanısında Kullanılan diğer Yöntemlerin
Karşılaştırılması. Anadolu Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 4(2), 15-18,
2003.
Günöz, H., Çocuk ve Adolesanlarda Obezite. Aktüel Tıp, cilt: 6, sayı, 2: 58-62,
2001.
Hancı S. Bireysel ve takım sporlarıyla uğraşan sporcuların çeşitli değişkenlere
göre yalnızlık düzeylerinin incelenmesi. Kütahya Üniversitesi Sağlık
bilimleri Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Kütahya. 2017.
Hausenblas H. A. Downs, D. S. Exercise Dependence: A Systematic Review.
Psychology Sport And Exercise; 2002; 3: 89-123.
Hill JO, Thacker S, Newby D, Sykes MN, Digirolamo M. Influence of food
restriction coupled with weight cycling on carcass energy restoration
during adlibitum refeeding. Int J Obes. 1987;11:251-62.
Kara, Pınar G. (2006), İstanbul İlinde Bir İlköğretim Okulunda Eğitim Gören
10-14 Yaş Grubu Sağlıklı Türk Çocuklarının insülin Direnci (HOMA-IR)
ve Metabolik Sendrom Bileşenlerinin Durumu, Uzmanlık Tezi, T.C. Sağlık
Bakanlığı Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Sağlığı ve
Hastalıkları Kliniği, İstanbul.
Kaya A, Tonyukuk Gedik V, Bayram F, Bahçeci M. Obezite, Dislipidemi,
Hipertansiyon Hekim İçin Tanı ve Tedavi Rehberi. Ankara: Miki Matbaacılık
San. ve Tic. Ltd. Şti; 2011.
Kıran M. Obezite ve diyet tedavisi. Türkiye Klinikleri Nutrition and Dietetics Special Topics 2016; 2(1): 53-7.
King NA, Burley VJ, Blundell JE. Exercise-induced suppression of appetite:
effects on food intake and implications for energy balance. Eur J Clin
Nutr.1994;48(3):715-24.
Koruç Z, Arsan, N. Derleme: Egzersiz Davranışını İzleyen Etmenler: Egzersiz
Bağlılığı ve Egzersiz Bağımlılığı. Spor Hekimliği Dergisi; 2009; 44: 105-113.
Koz, M., Vücut Kompozisyonu ve Sportif Performans İle İlişkisi Egzersiz
Fizyolojisi II. Ders Notu. Erişim tarihi: 30.10. 2020, 2009
Lee Im, Shiroma Ej, Lobelo F, Puska P, Blair Sn, Katzmarzyk Pt. Effect of
Physical İnactivity On Major Non-Communicable Diseases Worldwide: An
Analysis of Burden of Disease And Life Expectancy Lancet; 2012; 380: 21929.
202
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & OBEZİTE
McLean PS, Higgins JA, Johnson GC, Fleming-Elder BK, Peters JC, Hill JO.
Metabolic adjustments with the development, treatment, and recurrence
of obesity in obesity-prone rats. Am J Physiol Regul Integr Comp Physiol.
2004:287-8.
Murathan, G, Murathan, F, Bozyılan, E. “Fiziksel Aktivite Konulu Tezlerin
Bibliyometrik Analizi (2002-2019)”. Beden Eğitimi ve Spor Bilimleri Dergisi,
14(2), 2020, 158-167.
Müftüoğlu, O., Hafifleyin Gençleşin. İstanbul: Doğan Kitapçılık, 2004.
Özdemir M. Türkiye’de ve Dünyada obezite epidemiyolojisi. Türkiye Klinikleri
Nutrition and Dietetics - Special Topics 2016; 2(1): 1-5.
Özer K. Fiziksel Uygunluk (3. Baskı), Nobel, Ankara; 2010.
Öztora S., İlköğretim Çağındaki Çocuklarda Obezite Prevalansının
Belirlenmesi ve Risk Faktörlerinin Araştırılması. Bakırköy Tıp Dergisi 2:1114, 2006.
Pecthers M, Hirsch E, Bloch B. A Longitudinal Study of the Impact of A School
Heart Health Curriculum. Journal of Community Health; 1988; 13: 85-94.
Pekcan G., Şişmanlığın Tanımı ve Saptanması. III. Ulusal Beslenme ve
Diyetetik Kongresi. Kongre Bildirileri. 12-15 Nisan, Ankara, 2001.
Pekcan G., Şişmanlık ve Saptama Yöntemleri. Şişmanlık çeşitli hastalıklarla
etkileşimi ve diyet tedavisinde bilimsel uygumlalar. (Derleyen P. Aslan)
Türkiye Diyetisyenler Derneği Yayını:4, 7-37, Ankara, 1993.
Pekcan AG, Şanlıer N, Baş M (Editörler). Türkiye Beslenme Rehberi 2015.
Ankara: T.C. Sağlık Bakanlığı Yayınları, Yayın No: 1031, 2016.
Powers P. S, Thompson R. A. Athletes And Eating Disorders. In Clinical Manual
of Eating Disorders. Usa: American Psychiatric Publishing, 2007.
Roitman JL, Herridge M. ACSM’s Resource Manual for Guidelines for Exercise
Testing and Prescription. Lippincott Williams & Wilkins; 2001.
Sağlık Bakanlığı, Türkiye Obezite (Şişmanlık) İle Mücadele ve Kontrol
Programı (2010- 2014): Tc Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel
Müdürlüğü, Yayın No:773, Kuban Matbaacılık Yayıncılık, Ankara; 2010.
Serter R. Obezite atlası, 0cak 2013.
Silver T, Randolp J, Robbins S., Long-term morbidity and mortality in
morbidly obese adolescents after jejunoileal bypass. J Pediatr 108: 318322, 1986.
Solomon M. Venuti J. Hodges J. Ianuzzelli J. Chambliss C. Educational
responses to media challenges to self, Esteem : Body Image Perceptions
Among Undergraduate Students. Eric Documen. 2001.
203
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Strauss RS, Bradley LJ, Brolin RE., Gastric bypass surgery in adolescents
with morbid obesity. J Pediatr, 138: 499-504, 2001.
Szabo A. Physical Activity And Psychological Dysfunction. In: Biddle, S.; Fox,
K.; Boutcher, S.; (Eds.): Physical Activity And Psychological Well-Being,
Routledge, London. 2000.
T.C. Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Kurumu. Türkiye Sağlıklı Beslenme ve
hareketli Hayat Programı (2013-2017). Ankara: T.C. Sağlık Bakanlığı
Yayınları, Yayın No:773, 2013.
Tounian P. Programming towards childhood obesity. Ann Nutr Metab
(58),30-41, 2011.
Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği. Obezite Tanı ve Tedavi
Klavuzu. 6. Baskı, Ankara; Miki 2018.
Wadden TA, Phelan S. Behavioral assessment of the obese patient. Wadden
TA and Stunkard AJ. Handbook of Obesity Treatment. New York : Guilford,
2002:186-226.
Weinsier RL, Nelson KM, Hensrud KM, Darnell BE, Hunter GR, Schutz Y.
Metabolic predictors of obesity: contribution of resting energy
expenditure, thermic effect of food, and fuel utilization to four-year
weight gain of post-obese and neverobes women. J Clin Invest.
1995;95:980 -5.
Yardım N. SK, Sarışen, Adıgüzel Ö., Kelat Z., Atabey M., Saygı M. Birinci
Basamak Sağlık Kuruluşları İçin Obezite Ve Diyabet Klinik Rehberi.
ANKARA 2017.
Yates A. Compulsive Exercise And the Eating Disorders: Toward An Integrated
Theory of Activity. Brunner/Mazel, New York, 1991.
Yıldırım İ, Özçevik K, Özer S, Canyurt E, Tortop Y. Üniversite Öğrencilerinde
Fiziksel Aktivite İle Depresyon İlişkisi. Niğde Üniversitesi Beden Eğitimi ve
Spor Bilimleri Dergisi; 2015; 9 (Special Issue): 32-29.
Yıldırım İ, Yıldırım Y, Işık Ö, ve ark. Üniversite öğrencilerinde farklı ölçüm
yöntemlerine göre obezite prevalansı. İnönü Üniversitesi, Beden Eğitimi
ve Spor Bilimleri Dergisi (İÜBESBD) 2017; 4(2): 20-33.
Yıldırım M, Akyol A, Ersoy G. Şişmanlık (Obezite) ve Fiziksel Aktivite. Ankara:
T.C. Sağlık Bakanlığı Yayınları, Yayın No: 729, 2008.
Yılmaz C., Obezite ve Tedavisi. Mart Matbaa, İstanbul, 1999.
204
SPORUN KAVRAMSAL
TEMELLERİ-5
SPOR & TİP 1 DİYABET
Yazar
Dr. Tamer CİVİL
1
12. Bölüm
1
Trabzon Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi, Trabzon/TÜRKİYE.
tamercivil@trabzon.edu.tr
https://orcid.org/0000-0003-0104-0007
205
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
GİRİŞ
Bu bölüm; tip 1 diyabet, tip 1 diyabette glisemik kontrol için hedef
değerler, tip 1 diyabetin komplikasyonları, tip 1 diyabette egzersiz ve spor,
egzersiz türleri ve glisemik yanıt, egzersiz için alınacak önlemler konularını
kapsamaktadır.
Diyabet denince toplumun büyük bir bölümünde yetişkin insanlarda
ortaya çıkan Tip 2 Diyabet (T2D) akıllara gelmektedir. Kuşkusuz bu durumun
sebebi T2D’nin diğer diyabet türlerine oranla daha yaygın olmasından
kaynaklanmaktadır. Diyabet genel olarak Tip 1, Tip 2, Spesifik nedenlere bağlı
diyabet ve Gestasyonel diyabet (gebelik diyabeti) olmak üzere başlıca dört
gruba ayrılmaktadır. Hastaların çoğunluğunu T2D’li ve tip 1 diyabetli (T1D)
hastalar oluşturmaktadır. Tüm diyabetli hastaların yaklaşık olarak %510’unun T1D’li bireylerden oluştuğu düşünülmektedir. T2D ve T1D’nin
fizyopatolojisi incelendiğinde her iki hastalığın oluşmasındaki
mekanizmaların oldukça farklı olduğu sadece kan glukoz düzeyinin
yükselmesi ve akut ve kronik komplikasyon gelişimi gibi sonuçları açısından
benzer olduğu söylenebilir. T1D’de; T2D’de olası olan erken tanı ve böylece
hastalığın ilerlemesinin engellenmesi diye bir durumdan söz etmek mümkün
olmamaktadır.
T1D’de mutlak veya göreceli insülin eksikliği vardır. Bu nedenle besin
tüketimi sonrasında kana geçen glukoz hücre içine alınamamakta ve enerjiye
dönüştürülememektedir. Hücre içerisine alınamayan glukoz kan glukozunun
yükselmesine ve buna bağlı bazı metabolik sorunların gelişmesine neden
olmaktadır. Kan glukozu yüksekliği (hiperglisemi) uzun süre kontrol altına
alınmadığında diyabetin kronik komplikasyonları olan retinopati, nefropati,
periferik ve otonom nöropati gibi mikrovasküler komplikasyonlar
gelişebilmektedir. Glisemik kontrolü kötü olan hastalarda koroner kalp
hastalıkları, serebrovasküler hastalıklar ve periferik damar hastalıkları gibi
makrovasküler komplikasyonların daha erken yaşlarda ortaya çıkması da
kaçınılmaz olmaktadır.
T1D’de tedavisinde insülin ve beslenme planına ek olarak düzenli
egzersiz de önemli bir yöntem olarak değerlendirilmektedir. T1D bireylerin
düzenli egzersiz yapmaları; fiziksel uygunluk düzeylerinin gelişmesi, glisemik
kontrolün sağlaması ve muhtemel komplikasyon riskinin azaltılması açısından
206
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & TİP 1 DİYABET
oldukça önemlidir.
Tip 1 Diyabet
Yaşam boyu dışarıdan insülin alınmasını gerektiren T1D, pankreasın
beta hücrelerinden salgılanan insülin hormonunun salgılanmamasına ya da
az salgılanmasına bağlı olarak gelişen hiperglisemi ile seyreden kronik bir
hastalıktır. T1D genetik ve çevresel faktörlerin etkileşimiyle ortaya çıkan
otoimmün bir hastalık olup hastalığın oluşumunda birden fazla faktörün rol
oynadığı düşünülmektedir. Bu faktörler genetik, otoimmün ve çevresel
nedenler olmak üzere üç grupta toplanmaktadır.
Pek çok epidemiyolojik çalışmada, çocukluk çağı diyabeti olarak
isimlendirilen T1D’nin dünya çapındaki insidansının arttığı bildirmiştir. Tüm
ırklarda görülebilen bu kronik hastalık her yaş grubunda ortaya çıkabileceği
gibi genellikle 35 yaş altında görüldüğü ifade edilmektedir. Özellikle 5-7 yaş
ve puberte dönemlerinde ortaya çıkışı pik yapmaktadır.
Çocuk ve ergenlerde T1D tanısı klasik klinik semptomlar ve
biyokimyasal parametrelerle konulmaktadır. Başlıca semptomlar aşağıda
sıralanmıştır.
➢
➢
➢
➢
➢
➢
➢
Poliüri (aşırı idrara çıkma)
Polidipsi (aşırı su içme)
Noktüri (gece aşırı idrara çıkma)
Çok yemek yemeye rağmen kilo kaybı
Ağız kuruluğu
Halsizlik
Bulanık görme
Bu hastalıkta rasgele ölçülen kan glukoz düzeyinin çoğunlukla 200
mg/dL’nin üzerinde olduğu ifade edilmektedir. Daha çok bozulmuş tokluk
glukozu ve buna bağlı T2D’nin teşhisi için erişkinlerde oral glukoz tolerans
testi (OGTT) kullanılırken T1D düşünülen çocuklarda nadiren de olsa OGTT
yapılması gerekebilmektedir. OGTT, açlık kan glukozu bariz artmamış ancak
normal değerin sınırında bulunan asemptomatik çocuklarda gerekli
olabilmektedir. T1D ve diğer diyabet çeşitlerinin tanısında kan glukoz
düzeyinin yüksek olmasının yanı sıra glikolize hemoglobin (HbA1c)
değerlerindeki değişim de önemli bir referanstır.
207
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Tip 1 Diyabette Glisemik Kontrol İçin Hedef Değerler
T1D’de glisemik kontrol için HbA1c’nin yüzdesi ve açlık ve tokluk kan
glukoz düzeylerinin optimal seviyeleri Amerikan Diyabet Birliği, Uluslararası
Diyabet Birliği ve Amerikan Klinik Endokrinoloji Birliği tavsiyeleri tablo 1’de
sunulmuştur.
Tablo 1. Glisemik kontrol için hedef değerler
Araştırmalarda HbA1c yüzdesinde oluşan %1’li bir düşüş birçok
komplikasyonun gelişmesinde önemli oranda azalma sağladığı
vurgulanmaktadır. T1D’li bireyler glisemik kontrolünü sağlayamadığında akut
ve kronik komplikasyon riski artmaktadır.
Tip 1 Diyabetin Komplikasyonları
T1D’de doğru tedavi yöntemleri ve devamlı izlenim gerçekleşmezse
ciddi sağlık sorunlarına neden olan hatta mortaliteye gidebilen akut veya
kronik komplikasyonlar ortaya çıkmaktadır. Akut komplikasyonlar yaşamı
tehdit edici komplikasyonlar olarak nitelendirilmektedir. Kronik
komplikasyonlar ise yaşam kalitesini düşürerek sekonder sağlık sorunlarına
neden olmaktadır.
Hipoglisemi T1D’li bireylerde en ciddi akut komplikasyondur ve genel
olarak kan glukoz seviyesi 70 mg/dL’nin altına düştüğü durum olarak ifade
edilir. Öğün atlama, yoğun egzersiz yapma, gereğinden fazla insülin kullanma
gibi birçok neden hipogliseminin gelişmesine neden olabilir. Bu durum
208
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & TİP 1 DİYABET
halsizlik, konsantrasyon güçlüğü, koordinasyon bozukluğu, uyku hali,
davranış bozukluğu, terleme, çarpıntı, açlık hissi, görme bulanıklığı gibi
semptomlarla kendini belli eder. Kan glukozu tehlikeli denilen düzeylere
düşerse hasta bilincini yitirmeye başlar. Hipogliseminin belirtileri, hastanın
kendisi, ailesi ve arkadaşları tarafından çok iyi bilinmeli ve tedavisi uygun ve
hızlı bir şekilde yapılmalıdır.
Fazla yemek yeme, her zamankinden farklı gıda tüketimi, yeteri kadar
insülin yapmama, insülin dozlarını atlama ya da araya giren bir hastalık
nedeniyle kan glukozu kısa süreli yükselebilir. Sık idrara çıkma, bulanık
görme, yorgunluk, bulantı, huzursuzluk, acıkma, konsantrasyon sorunu gibi
belirtileri olan T1D’lilerde hiperglisemi durumu gelişmiş olabilir. İnsülin
eksikliğine bağlı kanda glukoz düzeyinin aşırı yükselmesi olarak ifade edilen
hiperglisemi kanda asidoza ve buna bağlı Ph dengesinin bozulmasına neden
olmaktadır. Bu durumlarda acil tıbbi müdahale uygulanmazsa mortalitye
varabilen ciddi durumlar ortaya çıkabilir.
T1D’li hastalarda göz ve böbreğin mikrovasküler hastalıkları erken
yaşlarda gelişebilir. Retinopati T1D’de en sık görülen mikrovasküler
komplikasyondur. Nefropati çocukluk döneminde başlayan bu hastalarda
vakalarda, 25 yıl sonra %40 oranında gelişir ve en sık ölüm nedenidir.
Nöropati ise özellikle alt ektremitede yanma ve ağrı hissiyle ortaya çıkan
periferik sinir hasarıdır. Glisemik kontrolün sağlanması ile mikrovasküler
komplikasyonların geciktirilmesi ve ilerlemesinin önlenmesi mümkündür.
Makrovasküler komplikasyonlar koroner arterlerin, serebrovasküler
arter ve alt ekstremite arterlerinin aterosklerotik hastalığıdır. Diyabetli
bireylerde sık görülmemekte ve diyabetik hastalarda en sık ölüm nedeni
olarak ifade edilmektedir.
Bu kronik hastalıkta temel amaç T1D’li bireylerin metabolik, fiziksel ve
duygusal olarak sağlıklı olmalarının ve yaşamları boyunca diyabet ile ilişkili
akut ve kronik komplikasyonlardan korunmalarının sağlanmasıdır.
Tip 1 Diyabette Egzersiz ve Spor
Düzenli egzersizin ve sporun T1D’li bireylerde kardiyovasküler ve
kardiyorespiratuar kapasitenin artması, kas kütlesinin ve gücünün artması,
yağlanmanın azalması, kemik mineral yoğunluğunun artması, insülin
209
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
duyarlılığının artması, psikolojik iyilik halinin artması gibi birçok etkisi
bulunmaktadır.
T1D’nin yönetilmesinde insülin kullanımı ve diyetin yanı sıra egzersiz
için doğru planmış düzenli egzersiz uygulamaları tedavi sürecinin temel
taşlarından biridir. Egzersizde kasların hareketiyle fiziksel performans
gelişirken hem insülin direncinin önlenmesi, yağlanmanın durdurulması veya
azaltılması hem de makrovasküler komplikasyonların geciktirilmesi
sağlanmaktadır. Ayrıca düzenli egzersizin diyabetik hastalarda ideal vücut
ağırlığına ve vücut kompozisyonuna ulaşmak ayrıca psikososyal zindelik ve
kardiyovasküler sağlığı geliştirmek için oldukça faydalıdır.
Herbst ve ark. T1D’li hastalarda düzenli egzersizin glisemik kontrolün
sağlanması üzerine olumlu etkileri olduğunu tespit etmişlerdir. Carral ve ark.
yürüttükleri çalışmanın sonucunda haftada 150 dk ve üzerinde fiziksel
aktivite yapan T1D’li bireylerin fiziksel aktivite yapmayan ve daha az süre
yapanlara kıyasla glisemik kontrollerinin daha iyi olduğu bulunmuştur. Beraki
ve ark. egzersiz sıklığı ile glisemik kontrolün sağlanması arasında anlamlı
düzeyde bir ilişki olduğunu rapor etmişlerdir. T1D’li bireylerde optimal
glisemik kontrolün sağlanması açısından egzersiz tavsiye edilmesine rağmen
bazı çalışmalarda bu tavsiyelerinin doğrulanmaya ihtiyacı olduğu da ifade
edilmiştir.
Egzersiz Türleri ve Tip 1 Diyabette Glisemik Yanıt
Aerobik aktiviteler daha çok VO2maks’ın %40-60’ı ya da KAHmaks’ın %5070 olduğu yürüyüş, koşu, bisiklet, yüzme gibi orta şiddetli egzersizleri
içermektedir. Mosher ve ark., Yamanouchi ve ark., Tansey ve ark., Ruzic ve
ark., Aouadi ve ark., tarafından yürütülen çalışmalarda aerobik egzersizlerin
glisemik kontrol üzerine olan etkisinin anlamlı düzeyde olduğu bulunmuştur.
Anaerobik aktiviteler VO2maks’ın %80 < yada KAHmaks’ın %75< olduğu
yüksek şiddetli egzersizleri içermektedir. KAHmaks’ın %70-85'i gençler için
karışık bölgede ve KAHmaks’ın %85 üstü anaerobik metabolizma olarak da
tanımlanmaktadır. Guelfi ve ark., yürüttükleri çalışmalarında aralıklı yüksek
şiddette yapılan anaerobik egzersizlerde adrenalin, noradrenalin ve kortizol
hormonunda yükselme olduğu ve anaerobik egzersizde kan glukozundaki
düşüşün aerobik egzersizlere göre daha az olduğunu ortaya koymuşlardır.
210
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & TİP 1 DİYABET
Serbest ağırlık, ağırlık makineleri, elastik bantlar, makara sistemleri ya
da vücut ağırlığıyla yapılan direnç egzersizleri çoğunlukla anaerobik yakıt
kaynaklarına dayandığı için yüksek şiddetli anaerobik egzersizlere benzer
hormonal ve metabolik tepkiler ortaya çıkartır. DM’li bireylerin fiziksel
aktivitelerinde direnç egzersizlerinin de yer almasının önemli olduğu ifade
edilmektedir. Durak ve ark. gerçekleştirmiş oldukları çalışmada direnç
egzersizlerinin glisemik kontrol değerinde anlamlı değişim saptanmıştır.
Ramalho ve ark. yürüttükleri bir çalışmada akut glisemik kontrol açısından
direnç egzersizinin etkisinin aerobik egzersizlere göre daha az olduğu
bildirilmiştir. Yardley ve ark. direnç egzersizleri içeren kombine egzersizlerin
kan glukoz düzeyine akut etkisini incelemek için gerçekleştirdikleri çalışmada
aerobik-direnç sırasındaki kan glukozunun düşüşü direnç-aerobik
sırasındakine göre daha fazla bulunmuştur. Yine Yardley ve ark. tarafından
gerçekleştirilen başka bir çalışmada direnç egzersizlerinde anaerobik
egzersizlerde olduğu gibi katekolominlerde artış meydana geldiği ve kan
glukozunun yükseldiği ifade bildirilmiştir.
Egzersiz İçin Alınacak Önlemler
Egzersiz öncesinde bir takım önlemler alınmasının egzersiz sırasında ve
sonrasında gelişebilecek hipoglisemi riskini azaltmak için oldukça önemlidir.
Bu önlemler genel olarak aşağıda sıralanmıştır.
➢ Egzersiz öncesi kan glukoz düzeyi ölçülmelidir.
➢ Egzersiz her hangi bir öğünden 2 saat sonra yapılacak ise ek
karbonhidrat alımı gerçekleştirilmelidir.
➢ Egzersiz öğünden sonraki 2 saat içinde yapılacak ise insülin dozunun
azaltılması gereklidir. Azaltılması gerekli olan dozun hesaplanması için kişiye
özel karbonhidrat / insülin oranı kullanılmalıdır.
➢ Kan glukozunun 300 mg/dL ve üzerinde insülin düzeyinin
istenmeyen derecede düşük olması olasılığı nedeniyle egzersiz önerilmez. Bu
durumda egzersizin hızlandıracağı ketozis gelişme riski bulunmaktadır.
➢ Diyabetli kişiler fiziksel aktivite öncesi kendilerini iyi hissetmiyorsa,
kan glukoz düzeyi yüksek ve idrarda keton varsa kesinlikle egzersiz
yapmamalıdırlar.
211
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Egzersiz öncesi egzersizin şiddetine, süresine ve türüne göre insülin
enjeksiyonunda ve karbonhidrat tüketiminde düzenlemeler yapılmalıdır. Bu
düzenlemeler T1D’li bireyin doktorunun önerileri ve önceki tecrübeleri
doğrultusunda olmalıdır. Bu düzenlemelerde unutulmaması gereken en
önemli husus bu düzenlemelerin bireysel farklılıklar içeriyor olmasıdır.
Egzersizin zamanlaması enjekte edilen insülinin etkin olduğu süre içerisinde
yapılacak ise egzersizin süre ve şiddetine göre insülin dozunda düzenleme
yapılması önerilmektedir. Bu öneriler tablo 2’de sunulmuştur.
Tablo 2. Egzersizin yoğunluğuna ve süresine göre yemek öncesi hızlı etkili
insülin dozunun ayarlanması
AKTİVİTE YOĞUNLUĞU
(%VO2max)
İnsülin dozunun azaltılma oranı
30 dakika aktivitede
60 dakika aktivitede
25
%25
%50
50
%50
%75
75
%75
Egzersizin zamanlaması enjekte edilen insülinin etkinliğinin azaldığı
zaman diliminde yapılacak ise egzersiz için karbonhidrat takviyesi yapılması
önerilmektedir. Bu öneriler tablo 3’te sunulmuştur.
Tablo 3. Egzersiz için karbonhidrat takviyesi
Kan Glukoz Seviyesi
Basit Karbonhidrat (CHO)
80 mg/dL altı
15 g CHO tüket ve egzersizi ertele
80-140 mg/dL
Egzersiz öncesi kg/1 ya da 2 g CHO al ve egzersize
başla
140 - 250 mg/dL
Güvenli aralık, egzersiz sonrası 15-30 g CHO tüket
300 mg/dL ve üzeri keton yok
CHO alımı gerekli değil, egzersize başla (Aerobik
egzersizler)
300 mg/dL ve üzeri keton var
Keton seviyesi normal olana kadar aktiviteyi
ertele, bol su iç
212
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & TİP 1 DİYABET
Sonuç olarak; glisemik kontrolün değerlendirilmesinde HbA1c’nin
izlenmesi en yararlı yöntemdir. Bu nedenle HbA1c’nin uygun seviyelerde
tutulması T1D’nin tedavisinin en önemli hedeflerinden biridir. Her çocuk
hipoglisemiden kaçınırken, mümkün olduğunca normale yakın bir değer elde
etme amacı ile hedeflerini bireysel olarak belirlemelidir. Bir diğer tedavi
hedefi de T1D’li çocuk ve ergenlerin yaşlarına uygun büyüme ve gelişmesinin
sağlanmasıdır. Bunun için bu çocuk ve ergenlerin günlük gereksinimlerine
uygun karbonhidrat, yağ ve proteinleri tüketmeleri önemlidir. Glisemik
kontrollerini ve genel sağlık düzeylerini geliştirmede doğru planlanmış
düzenli egzersizden yararlanmaları çok önemlidir. T1D’li çocuk ve ergenlerin
gerekliliğine inanılan fakat yeteri düzeyde istifade edilmeyen egzersizleri
alışkanlık haline getirebilmeleri için diyabet ekipleri, ebeveynler ve diğer
kamu kurum ve kuruluşları birlikte projeler üretilmelidir. Bu çocuklara yönelik
uygulanacak egzersizler şiddetli hipoglisemi riskini azaltması açısından orta
şiddetten yüksek şiddete doğru devam eden egzersizlerden oluşturulmalıdır.
T1D’li çocukların ve ergenlerin süresi ve şiddeti doğru şekilde yapılandırılmış
gerek ev temelli gerekse okul veya kulüpte egzersiz ve spor yapmaları teşvik
edilmeli ve ev temelli egzersizler için eğitim kitapçıkları ve mobil egzersiz
uygulamaları tasarlanmalıdır.
BÖLÜM KAYNAKLARI
ACSM, America College of Sport Medicine (2014). Guidlines For Exercise
Testing and Prescription. ABD, s.:278-284.
Ada, American Diabetes Association (2014). Standards Of Medical Care in
Diabetes. Diabetes Care, 37:14-80.
ADA, American Diabetes Association Position Statement (2006): Standarts of
Medical Care in Diabetes. Diabetes Care. 29 (Supple 1): p.41
Amos Af, Mccarty Dj, Zımmet P (1997). The Rising Global Burden Of Diabetes
and It’s Complications: Estimates and Projections To The Year. Diabet
Med. 14:1–85.
Aouadi R, Khalifa R, Aouidet A, Ben Ma, Ben Rm, Mdini F, Bahrı S, Stratton G
(2011). Aerobic Training Programs and Glycemic Control in Diabetic
Children in Relation To Exercise Frequency. J Sports Med Phys UE
HFitness, 51:393.
Altuntaş Y (2001). Her Yönüyle Diabetes Mellitus. (Ed: Yenigün M), Nobel Tıp
Kitabevi, İstanbul.
213
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Berakı A, Magnuson A, Sarnblad S, Aman J, Samuelsson Ulf (2014). Increase
in physical activity is associated with lower HbA1c levels in children and
adolescents with type 1 diabetes: Results from a cross-sectional study
based on the Swedish pediatric diabetes quality registry. Diabetes
Research and Clinical Practice 105:119–125.
Bideci A, Döğer E (2018). Tip 1 Diyabetes Mellitus İzlem Kriterleri- Metabolik
Kontrol. Çocuk Endokrinolojisi ve Diyabet Derneği, Ulusal Çocuk Diyabet
Grubu, Çocukluk Çağı Diyabeti: Tanı ve Tedavi Rehberi.
Bılous R, Donnelly R (2013). Diyabet El Kitabı. (Çeviri: DİNÇÇAĞ N). İstanbul
Kitapevi, İstanbul.
Carral F, Gutıerrez JV, Ayala M, García G, Aguilar M. (2013). Intense physical
activity is associated with better metabolic control in patients with type
1diabetes. Diabetes Research and Clinical Practice, 101:45–49.
Craig ME, Hattersley A, Donaghue K. (2006). Definition, epidemiology and
classification. Pediatric Diabetes. 7(6):343-351.
Çakır Papatya E (2018). Tip 1 Diabetes Mellituslu Çocuk ve Adolesanlarda
Yoğun İnsülin Tedavisi. Çocuk Endokrinolojisi ve Diyabet Derneği, Ulusal
Çocuk Diyabet Grubu, Çocukluk Çağı Diyabeti: Tanı ve Tedavi Rehberi,
s.:21-26.
Deshpande Ad, Hayes M, Schootman M (2008). Epidemiology of Diabetes
and Diabetes-Related Complications. Physical Therapy 88(11):254–1264.
Durak EP, Jovanovıc-Peterson L, Peterson CM (1990). Randomized crossover
study of effect of resistance training on glycemic control, muscular
strength, and cholesterol in type I diabetic men. Diabetes Care
13(10):1039-43.
Guelfi KJ, Jones TW, Fournıer PA (2005). The decline in blood glucose levels
is less with intermittent high-intensity compared with moderate exercise
in individuals with type 1 diabetes. Diabetes Care 28(6):1289-9.
Guelfi KJ, Jones TW, Fournıer PA (2007). New Insights into Managing the Risk
of Hypoglycaemia Associated with Intermittent High-Intensity Exercise in
Individuals with Type 1 Diabetes Mellitus. Sports Med. 37(11):937-946.
Herbst A, Bachran R, Kapellen T, Holl RW (2006). Effects of regular physical
activity on control of glycemia in pediatric patients with type 1 diabetes
mellitus, Arch Pediatr Adolesc Med. 160:573-577.
Ispad, International Society for Pediatric and Adolescent Diabetes (2014).
Clinical Practice Consensus Guidelines. Exercise in children and
adolescents with diabetes. Pediatr Diabetes, 15 Suppl 20:203.
214
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & TİP 1 DİYABET
Kandemir N, Alikaşifooğlu A, Özön Alev Z. Gönç Nazlı E (2008). Diyabetle Elele
Diyabet Eğitim Kitabı. Ankara: Alp Ofset Matbaacılık, 1. Basım.
Karvonen M, (DIAMOND Project group), (2006). Incidence and trends of
childhood type 1 diabetes worldwide 1990-1999. Diabet Med. 23:857–
866.
Kennedy A, Nirantharakumar K, Chimen M, Pang TT, Hemming K, Andrews
RC, Narendran P (2013). Does Exercise Improve Glycaemic Control in Type
1 Diabetes? A Systematic Review and Meta-Analysis. PLoS1, 8:e58861.
Leclair E, De Kerdanet M, Riddell M, Heyman E (2013). Type 1 Diabetes and
Physical Activity in Children and Adolescents. Journal of Diabetes &
Metabolism, 10:4.
Lukács A, Barkai L (2015). Effect of aerobic and anaerobic exercises on
glycemic control in type 1 diabetic youths. World J Diabetes 6(3):534-542.
Marliss EB, Vranic M. (2002). Intense exercise has unique effects on both
insulin release and its roles in glucoregulation: implications for diabetes.
Diabetes, 51:271-283.
Mendoza JA, Haaland W, D'agostıno RB, Martını L, Pıhoker C, Frongıllo EA,
Mayerdavıs EJ, LIU LL, Dabelea D, Lawrence JM, Lıese AD (2018). Food
insecurity is associated with high risk glycemic control and higher health
care utilization among youth and young adults with type 1 diabetes.
Diabetes Research and Clinical Practice, 138:128-137.
Mosher PE, Nash MS, Perry AC, Laperrıere AR, Goldberg RB (1998). Aerobic
circuit exercise training: effect on adolescents with well-controlled
insulin-dependent diabetes mellitus. Arch Phys Med Rehabil 79:652–657.
Özbek MN (2018). Tip 1 Diyabette Egzersiz. Çocuk Endokrinolojisi ve Diyabet
Derneği, Ulusal Çocuk Diyabet Grubu, Çocukluk Çağı Diyabeti: Tanı ve
Tedavi Rehberi.
Ramalho AC, De Lourdes Lıma M, Nunes F, Cambuı Z, Barbosa C. (2006). The
effect of resistance versus aerobic training on metabolic control in
patients with type-1 diabetes mellitus. Diabetes Res Clin Pract. 72(3):2716
Riddell MC (2017). Management of exercise for children and adolescents
with
type
1
diabetes
mellitus.
Erişim
Adresi:
[https://www.uptodate.com/contents/management-of-exercise-forchildren-and adolescents-with-type-1-diabetes-mellitus]. Erişim Tarihi:
9.2.2019.
Riddell MC, Iscoe KE (2006). Physical activity, sport, and pediatric diabetes.
Pediatr Diabetes, 7(1):60-70.
215
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Ruzıc L, Sporis G, Matkovic BR (2008). High volume-low intensity exercise
camp and glycemic control in diabetic children. J Paediatr Child Health,
44(3):122-8.
Sağlık Bakanlığı (2014). Halk Sağlığı Kurumu Türkiye Diyabet Programı 20152020, Ankara, s.:9-10.
Sayın N, Kara N, Pekel G (2015). Ocular complications of diabetes mellitus.
World J Diabetes, 6(1):92- 108.
Siperling M (2004). Diabetes Mellitus in children. Nelson Textbook of
Pediatrics, 17th Edition, Philadelphia. WB Saunders Company, p:194772.
Tansey Mj, Tsalıkıan E, Beck Rw, Mauras N, Buckıngham Ba, Weınzımer
Sa, Janz Kf, Kollman C, Xing D, Ruedy Kj, Steffes Mw, Borland Tm, Sıngh
Rj, Tamborlane Wv (2006). The effects of aerobic exercise on glucose and
counterregulatory hormone concentrations in children with type 1
diabetes. Diabetes Care, 29(1):20-25.
Temd; Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği (2018). Diabetes
Mellitus ve Komplikasyonlarının Tanı, Tedavi ve İzlem Kılavuzu, Ankara,
10. Baskı.
Wong Ch, Chıang Yc, Waı Jpm, Lo Fs, Yeh Ch, Chung Sc, Chang Cw (2011).
Effects of a home‐based aerobic exercise programme in children with
type 1 diabetes mellitus. Journal of Clinical Nursing, 20:681-691.
Yamanouchi K, Abe R, Takeda A, Atsumı Y, Shıchırı M, Sato Y (2002). The
effect of walking before and after breakfast on blood glucose levels in
patients with type 1 diabetes treated with intensive insulin therapy.
Diabetes Res Clin Pract, 58 (1):11-18.
Yardley Je, Kenny Gp, Perkıns Ba, Rıddell Mc, Malcolm J, Boulay P, Khandwala
F, Sıgal Rj (2012). Effects of Performing Resistance Exercise Before Versus
After Aerobic Exercise on Glycemia in Type 1 Diabetes. Diabetes Care
35:669–675.
Yardley Je, Sıgal Rj, Perkıns Ba, Rıddell Mc, Kenny Gp (2013). Resistance
Exercise in Type 1 Diabetes. Canadian Journal of Diabetes. 37:420-426.
Yurdakul, HÖ. (2020). Diyabet ve Egzersiz. Ed: Koç, H. Hipokinetik Hastalıklar
ve Egzersiz. İstanbul: Efeakademi Yayınları.
216
SPORUN KAVRAMSAL
TEMELLERİ-5
SPOR & TİP 2 DİYABET
Yazar
Uzm. Fzt. Elif ŞAHİN
1
13. Bölüm
1
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Güneysu Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon
Yüksekokulu, Rize/TÜRKİYE.
https://orcid.org/0000-0001-7778-8578
elif.sahin@erdogan.edu.tr
217
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
TİP 2 DİYABET
Tip 2 diyabet, diyabet tipleri arasında en sık görülen (%95) ve görülme
sıklığı günden güne artan kompleks bir sağlık problemidir. Tip 2 diyabet
beraberinde bir çok komplikasyona yol açan, yaşam kalitesini bozan ve
yüksek oranda mortaliteye sebep olan bir sağlık problemidir. Beslenme ve
yaşam alışkanlıklarının değişimi (hareketsiz yaşam) hem tip 2 diyabet
görülme sıklığının artmasına hem de daha erken yaşlarda görülmeye
başlamasına sebep olmuştur. Hastalığın doğru tedavisinde farmakolojik
tedavinin yanında diyet, egzersiz ve yaşam tarzı değişikliği gibi uygulamalar
da önemlidir. Tip 2 diyabet üç temel metabolik bozuklukla karakterizedir:
insülin direnci; bozulmuş insülin sekresyonu; artmış kan glukoz seviyesi
(hiperglisemi). Hastalık asemptomatik erken safhada insülin direnci ile başlar
ve zamanla hipergliseminin artışı ile semptomlar baş gösterir.
Pankreas kan glukozunun düzenlenmesi için çeşitli hormonlar salgılar.
Bu hormonlardan en önemlileri kan glukozunu yükselten glukagon ve onun
zıt etkisine sahip olup beta hücrelerinden salgılanan insülindir. Tip 2 diyabetli
bireylerde insülin sekresyonundaki bozulma ile birlikte insülin direnci de
görülür. İnsülin direnci belli bir insülin konsantrasyonunda insülinin biyolojik
etkinliğinin azalmasıdır. Tip 2 diyabetli bireylerde hastalığın ilk belirtilerinden
biri olan post prandial hipergliseminin nedeni, insülin direnci ile birlikte
bozulmuş insülin sekresyonu olmasına rağmen, prediyabetik aşamada insülin
direnci daha belirgindir. İnsülin direnci Tip 2 diyabetle birlikte,
kardiyovasküler hastalıkların patolojisinde de rol oynar.
Normal şartlar altında, besin tüketiminden sonra, beta hücrelerinden
salgılanan insülin kas ve diğer periferal dokulara insülin ilişkili glukoz alımını
gerçekleştirir. İnsülin bu dokularda glukoz alımını sağlamanın yanında hepatik
glukoz üretimini de baskılar. Postprandial (Öğün sonrası) kan glukozunun
düzenlenmesi insülin sekresyonunun stimulasyonu ve hepatik glukoz
üretiminin baskılanması ile olur. Tip 2 diyabette insülin direnci ile birlikte
yetersiz insülin salınımı neticesinde periferik dokulara (adipoz doku, iskelet
kası) glukoz alımı azalır. Bu mekanizma da postprandial hiperglisemiye sebep
olur.
Açlık plazma glukoz seviyesi ise hepatik glukoz üretimi, bazal insülin
seviyesi ve bir önceki prandial glukoz seviyesi ile ilişkilidir. Diyabetik
218
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & TİP 2 DİYABET
bireylerde açlık sırasında hepatik glukoz üretimi normal bireylere göre
artmıştır. İnsülin direnci ve bozulmuş insülin sekresyonu nedeniyle
karaciğerden glukoz salınımının baskılanamaması açlık sırasında
hiperglisemiye neden olur.
Tip 2 Diyabet Gelişim Aşamaları ve Prediyabet
Tip 2 diyabet progresif olarak ilerleme gösteren bir durumdur. Tip 2
diyabetin kabaca dört aşaması şu şekilde tanımlanabilir: insulin direnci;
prediyabet; Tip 2 diyabet ve son aşamada Tip 2 diyabetle birlikte vasküler
komplikasyonlar. İnsülin sekresyonu normal bireylerde iki fazlı olarak yapılır.
İlk faz hemen glukoz alımından sonra hızlı sekresyon aşamasıdır. İkinci fazda
ise insülin sekresyonu hızlı şekilde zirve yapmak yerine kademeli olarak
yükselir ve bu aşama daha uzun sürelidir. Tip 2 diyabetin erken aşamalarında
insülin direnci ve bozulmış ilk faz insülin sekresyonu ile birlikte postprandial
hiperglisemi tipik karakteristiktir. Bunu takip eden olay ise ikinci- faz
sekresyonun bozulması ve açlık sırasında da devam eden kalıcı
hiperglisemidir. Bu aşamaların ilerlemesi uzun yıllar içinde olabileceği gibi
hastaların durumuna bağlı olarak (obezite, sedanter yaşam şekli gibi) çok hızlı
da olabilir.
Genellikle Tip 2 diyabetin klinik öncesi aşamalarında ilk önce insülin
direnci görülür. İnsülin sensitivitesi azalır hormonun fizyolojik etkinliği
bozulur. Beta hücreleri bu durumu insülin sekresyonunu arttırarak kompanse
etmeye çalışır. Bazı beta hücrelerinde hipertofi ile birlikte glukoz ilişkili insülin
sekresyonu artmıştır. Eğer beta hücreleri insülin direncini kompanse
edebilirse normal glukoz seviyesi sürdürülebilir. Bu dönemde beta hücre
fonksiyonu aslında normaldir, sadece belli bir glikoz miktarına artmış cevap
verirler. Ancak bu durum genelde çok uzun devam etmez, beta hücreleri
yorulur ve beta hücrelerinde bozukluklar başlar.
Sonraki dönem hafif hiperglisemi dönemidir. Bu dönemde beta hücre
disfonksiyonu yavaş yavaş ilk işaretlerini verir. Beta hücrelerindeki ilk
disfonksiyon ilk olarak ilk faz insülin sekresyonunun bozulmasıdır. Buna bağlı
olarak da postprandial hiperglisemi görülür. Ancak bu dönemde açlık plazma
glukozu normale yakın seyreder. Normalde plazma insülinindeki çok küçük
artışlarda bile hepatik glukoz üretimi azalır. Tip 2 diyabette mevcut insülinin
hepatik glukoz üretimini baskılama yeteneği de azalmıştır. Bir sonraki aşama
219
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
ise ciddi hiperglisemi aşamasıdır. Bu aşamada glukoz ilişkili insülin
sekresyonu tamamen bozulmuştur. Açlık plazma glukozu da artık yüksektir.
Ancak beta hücrelerinde henüz yapısal değişikiklikler yoktur. Son aşamada ise
beta hücrelerinde yapısal bozukluk görülür. İnsülin direnci ve hiperinsülinemi
geliştikten ortalama 10 yıl sonra da beta hücre disfonksiyonu gerçekleşir.
Tanı Kriterleri
Semptomlar ile birlikte (Susama, sık idrara çıkma vs.) rastgele plazma
glukozunun 200mg/dL olması ile tanı koyulur. Rastgele plazma glukozu
testinde günün herhangi bir saatinde kan glukozu ölçümü yapılır. Eğer hasta
asemptomatikse burda APG (Açlık plazma glukozu) yada OGTT (Oral glukoz
tolerans testinden) ya da HbA1C değeri (glikozile hemoglobin) miktarı
değerlendirilir. OGTT ‘inde 75 gram oral glukoz alımından 2 saat sonra plazma
glukozu ölçülür. Açlık plazma glukozunda ise en az 8 saat boyunca kalori
almamış olması gereklidir. Aşağıdaki kriterlerden herhangi birinin varlığıyla
tanı koyulur:
APG ≥126 mg/dL (7.0mmol/L)
OGTT ‘nden 2 saat sonra plazma glukozu≥ 200mg/dL (11.1mmol/L)
A1C≥ 6.5% (48mmol/mol)
Aynı testler prediyabetli bireylerin saptanmasında da kullanılabilir.
Burda bozulmuş açlık glukozu (IFG) ve Bozulmuş glukoz toleransı (IFG) gibi iki
kavram karşımıza çıkar. ADA (Amerikan diyabet derneği) bozulmuş açlık
glukozunu 100 ila 125 mg/dL olarak tanımlar. Bozulmuş glukoz toleransı ise
OGTT inden 2 saat sonra sonra plazma glukozunun 140-199 mg/dL arasında
seyretmesidir. Tanı kriterleri tablo 1 de gösterilmiştir.
Tablo 1 : Prediyabet ve Diyabet Tanı Kriterleri
Prediyabet
Diyabet
A1C 5.7 ila 6.4 % (39 ila 46 mmol/mol)
APG 100 ila 125 mg/dL (5.6ila 6.9
mmol/L) (Bozulmuş açlık glukozu)
OGGT inden 2 saat sonra plazma
glukozu 140 ila 199 mg/dL (Bozulmuş
glukoz toleransı )
A1C≥ 6.5% (48mmol/mol) veya
APG ≥126 mg/dL (7.0mmol/L) veya
OGTT ‘nden 2 saat sonra plazma
glukozu≥ 200mg/dL (11.1mmol/L) veya
Hiperglisemi semptomları+ Rastlantısal
plazma glukozu ≥ 200 mg/dL
220
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & TİP 2 DİYABET
Prediyabetli bireyler sadece diyabet geliştirme riski değil, artmış
kardiyovasküler riskle de karşı karşıyadırlar. Çünkü insülin direnci
makrovasküler komplikasyonlarda önemli role sahiptir. Makravasküler
hastalıklar insülin direnci ile birlikte başlar ve hasta mikrovasküler
komplikasyonlardan kurtulsa bile, makrovasküler komplikasyonlar sebebiyle
ölebilir. Bozulmuş glukoz toleransına sahip bireylerde koroner arter hastalığı
ve anjiina riski artmıştır. Bu yüzden hipergliseminin tedavi edilmesi kadar
insülin direncinin tedavi edilmesi de önemlidir ve kardiyovasküler olay
sıklığını azaltabilir. İnsülin direnci ve serbest yağ asitlerinin artışı glukoz
intoleransı ile birlikte pro-inflamatuar, pro-adhesive, pro-trombotik olaylara
öncülük eder. Pro-inflamatuar süreç atherogenezis’ i başlatabilir ve var olan
sürecin daha kötüye gitmesine sebep olarak kardiyovasküler olay riskini
arttırır.
Risk Faktörleri
Tip 2 diyabet için risk faktörleri, değiştirilemeyen risk faktörleri (etnik
özellikler, genetik, aile öyküsü, yaşlanma), gestasyonel diyabet varlığı,
obezite, plazmada artmış serbest yağ asitleri ve yaşam tarzı (beslenme
alışkanlıkları, sedanter yaşam…) olabilir. Bazı etnik kökenlere sahip olmak
(asya, hispanik ırk…), ailede tip 2 diyabet öyküsü ve yaşlanma
değiştirilemeyen risk faktörlerindendir. Artmış yaşla birlikte glukoz
toleransının azalması ve azalmış fiziksel aktiviteye bağlı olarak diyabet riski
de artar. Bu yüzden son yıllardaki rehberler 45 yaşından sonra (eğer BMI>25
in üstündeyse 40 yaş itibariyle) tarama yapılması gerektiğini söyler.
Gestasyonel diyabet (GD) de tip 2 diyabet gelişimi için önemli bir risk
faktörüdür. Gestasyonel diyabet (GD) ’i olan kadınların %30 u erken lohusalık
döneminde bozulmuş glukoz toleransı gösterdiği, %16 sının 10 yıl içinde %50
sinin sonraki 28 yıllık takipte tip 2 diyabet geliştirdiği gösterilmiştir. GD
öyküsü varsa diyet ve egzersiz tip 2 diyabet gelişim riskini azaltır.
Diyabet ile obezite arasında yakın bir ilişki mevcuttur. Tip 2 diyabet
vakalarının %80 inden fazlası ya fazla kilolu ya da obezdir. Vücut kütle indeksi
BMI>35 kg/m2 olan kadınlarda vücut kütle indeksi normal olanlarla
kıyaslandığında 14 yıllık süreçte 100 kat artmış risk görülmüştür. Obezite
insülin ilişkili glukoz alımına periferal direnç oluşmasına sebep olur ve beta
hücrelerinin glukoz sensitivitesini azaltır. Obezitenin neden olduğu
inflamasyon da hem diyabet hem de ateroskleroz patofizyolojisinde rol
221
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
oynar. Obez bireylerde aynı zamanda plazmada serbest yağ asit miktarı da
artmıştır. Serbest yağ asitlerinin artması insülin direncine öncülük eder,
insülin ilişkili glukoz alımını ve insülin sekresyonunu bozarak diyabete neden
olur. Vücut ağırlığının çocukluk ve ergenlik döneminde nasıl seyrettiği de
önemlidir. Çocukluk çağındaki vücut kütle indeksi ortalamanın üzerinde olan
bireylerde diyabet riski artmıştır. Eğer 13-14 yaşından önce kilo normale
dönerse, Tip 2 diyabet riski de azalır. Ancak 13-20 yaş arasını kilolu geçiren
bir birey ergenlik dönemini normal kiloda geçiren bireye göre artmış riskle
karşı karşıyadır
Vücut yağ dağılımı şekli de diyabet riskinin belirlenmesi açısından
önemlidir. Yağ dağılımının daha çok üst gövdede olduğu erkek tipi obezitede
insülin direnci ve glukoz intoleransı yağ dağılımının daha çok alt
ekstremitelerde-kalça bölgesinde olduğu kadın tipi obeziteden daha fazladır.
Erkek tipi obezite kardiyovasküler hastalıklar açısından da risk faktörüdür. Tip
2 diyabet için diğer değiştirilebilir risk faktörü ise diyet şeklidir. Western (batı
tipi) diyet (işlenmiş kırmızı et, yüksek yağ içeriği, şeker…) tip 2 diyabet riskini
arttırır Bununla birlikte akdeniz tipi diyet (trans yağ içermeyen, glisemik
indeksi düşük besinlerle, zeytinyağı vb.) ile beslenmek riski azaltır. Tip 2
diyabet bütün bunlarla birlikte sigara içimi, bazı ilaçların kullanımı
(glukokortikoid…), alkol tüketimi gibi faktörlerden etkilenir (Tablo2).
Tablo 2: Tip 2 diyabet için risk faktörleri
Tip 2 Diyabet İçin Risk Faktörleri
Etnik özellikler
Aile Öyküsü
Yaş
Obezite
Çocukluk çağındaki
vücut ağırlığı
Vücut yağ dağılımı
Egzersiz, fiziksel
aktivite
Diyet
Yaşam tarzı
Asyalılarda, Hispanik ırkta (Latin Amerika, İspanyol),
Afrika ırkında beyaz ırka göre daha fazla risk
Birinci derece akrabalarda tip 2 diyabet öyküsü olan
bireylerde iki ila üç kat artmış risk
Yaşlanmayla, fiziksel aktiviteyle birlikte artmış risk
Artmış vücut ağırlığıyla birlikte artmış risk
Çocukluk ve ergenlik çağındaki yüksek vücut ağırlığı ile
daha fazla risk
Bel çevresi ya da bel kalça oranı artmış kişilerde daha
fazla risk
Fiziksel inaktivite ile ağırlık kazanımından bağımsız
olarak diyabet riskinde artış
Western diyet (batı tipi diyet) ile artmış risk
Sigara içimi, alkol tüketimi ile birlikte artmış risk
222
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & TİP 2 DİYABET
Tip 2 Diyabetli Bireylerde Diyabete Bağlı Komplikasyonlar
Diyabetik komplikasyonlar akut ve kronik olmak üzere iki başlık altında
toplanabilir. Akut komplikasyonlar hipoglisemi, ketoasidoz, hiperglisemik
hiperosmolar durumdur. Kronik komplikasyonlar ise mikro ve makrovasküler
komplikasyonlar olmak üzere iki alt başlıkta incelenebilir. Mikrovasküler
komplikasyonlar retinopati, nefropati, nöropatidir. Makrovasküler
komplikasyonlar ise periferal arter hastalığı, iskemik kalp hastalığı,
serebrovasküler olaydır.
1. Akut Komplikasyonlar
Akut komplikasyonlar hipoglisemi, ketoasidozis ve hiperglisemik
hiperosmolar durumdur. Hipoglisemi, kan glukozunun 70 mg/dL altına
düşmesi olarak tanımlanabilir (13) . Kan glukozunun 54mg/dL altına düşmesi
ise klinik olarak önem arz eden bir durumdur (14). Ciddi hipoglisemi tedavi
edilmediğinde bayılma, koma ve ölüme kadar gidebilir. Diyabetik ketoasidoz
artmış keton cisimciklerinin ketoasidoza ve metabolik asidoza yol açtığı ciddi
akut bir durumdur. Artmış lipid metabolizması sonucu keton cisimlerinin
artışı neticesinde görülür. Plazma glukozunun >250 mg/dl ve arteriyel pH’ın
<7,30 olması ile karakterizedir. Belirtileri, acıkma, susama, mide bulantısı
kusma ve abdominal ağrı, sık nefes alma, nefeste, aseton kokusu ve
konfüzyon görülebilir. Diyabetik ketoasidoz daha çok çocuklarda görülen bir
durumdur. Hiperglisemik hiperosmolar durum genellikle sıvı alımı kısıtlı olan
yaşlı Tip 2 diyabetik hastalarda görülen kan glukozunun 600 mg/dl nin üstüne
çıkması durumudur. Genellikle yaşlı bireylerde diyabetik ketoasidoza göre
daha sık görülür.
2. Kronik Komplikasyonlar
Kronik komplikasyonlar mikro ve makrovasküler komplikasyonlar
olmak üzere iki alt başlıkta incelenebilir. Mikrovasküler komplikasyonlar
(retinopati, nefropati); makrovasküler komplikasyonlar (serebrovasküler
olay, iskemik kalp hastalığı) dır. Mikrovasküler komplikasyonlar retinopati,
nefropati, nöropatidir. Makrovasküler komplikasyonlar ise periferal arter
hastalığı, iskemik kalp hastalığı, serebrovasküler olaydır. Kan glukozunun iyi
kontrol edilmesi (HbA1C seviyesinin %7’nin altında tutulması) mikrovasküler
komplikasyonları (retinopati…) %25 oranında azaltabilir. Ancak
makrovasküler komplikasyonlarda bu oranda bir etkisi yoktur. Bu yüzden ilaç
223
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
tedavisinin yanında tüm komplikasyonlar için yaşam tarzı değişikliği
uygulamaları (diyet, egzersiz) önem kazanmaktadır.
Tip 2 diyabette aslında hem insülin direnci hem de hipergliseminin
nihai sonucu endotel disfonksiyonudur. Bu da vasküler bozuklukların temelini
oluşturur. Vasküler bozukluklarda rol alan mekanizmalar tam bilinmemekle
birlikte oksidatif stres, inflamasyon, Renin anjiotensin (RAS) sistemdeki
bozukluklar, otonomik sistemle ilişkili bozukluklar gibi bir çok farklı temelden
köken alır. Polyol yolağı glukozun fruktoza dönüştüğü iki aşamalı bir süreçtir.
Diyabette bu yolak oksidatif stresi arttırarak endotel disfonksiyonuna neden
olabilir. Hiperglisemide fazla glikozun aminoasitlerle birleşmesi sonucunda
(AGEs )“Advanced glication end product’’ (ileri glikasyon son ürünü) oluşur.
Bu yapılarda hücre zarındaki reseptörelere bağlanarak, reaktif oksijen türleri
(ROS) oluşturur.
a) Makrovasküler komplikasyonlar
Makrovasküler komplikasyonlar periferal arter hastalığı, iskemik kalp
hastalığı, serebrovasküler olaydır. Diyabetli bireylerde 2 ila 4 kat kadar artmış
kardiyovasküler hastalık riski mevcuttur ve diyabete bağlı ölümlerin en yaygın
nedenidir. Glisemik kontrolün yanında, dislipidemi ve hipertansiyonun da
kontrol edilmesi ve egzersiz terapisi riski azaltır. Makrovasküler
komplikasyonların sebepleri de yine endotel disfonskiyonu, vasküler
inflamasyon, pro-trombotik olaylar (platelet göçü, hiperkoagülasyon gibi),
vasküler düz kas hücre fonksiyonunun bozulması ve vazodilatatör yeteneğin
azalması gibi faktörlerdir.
Periferal vasküler hastalık genelde alt ekstremitenin küçük damarlarını
tutar. İstirahatte de ağrı olması, doku kaybı ve gangrene doğru bir prognoz
geliştirerek ciddi bir hal alabilir. Bu süreç ekstremite amputasyonuna kadar
gidebilir, zira alt ekstremite ampütasyonlarının en önemli nedenidir. Periferal
vasküler hastalık varlığı aynı zamanda sistemik bir vasküler hastalık varlığının
da habercisidir ve artmış iskemik (kalp krizi) ve serebrovasküler olay (inme)
riski ile karakterizedir.
224
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & TİP 2 DİYABET
b) Mikrovasküler komplikasyonlar
Nöropati: Diyabetik bireylerin hemen hemen %50 sinde nöropati
mevcuttur. Periferik nöropati ve otonomik nöropati olmak üzere iki başlıkta
incelenir. Periferik nöropatide azalmış duyu, ağrı, parestezi, azalmış
refleksler, azalmış deri sıcaklığı, ayak yapısında değişikliklerle birlikte
görünür. Genellikle ayak ve bacakları tutar. Bilhassa büyük sinirlerin tutulumu
düşme risklerini arttırabilir ve böyle hastalarda mutlaka fizyoterapi gereklidir.
Küçük sinirlerin tutulumunda ise daha çok ayağı korumaya yönelik
yaklaşımlar (sıcak yaralanmalarının engellenmesi, günlük ayak muayenesi) ve
derinin nemlendirilmesi gereklidir.
Otonomik nöropati bir çok farklı sistemi etkileyebilir. Semptomlar
etkilenen bölgeye göre değişiklik gösterir. Kardiyovasküler otonomik
nöropatide genelde ortostatik hipotansiyon, egzersiz intoleransı, dinlenimde
taşikardi, (valsalva manevrası ya da derin solunum v.s. ) sırasında kalp hızı
değişiklikleri görünebilir. Vasomotor otonomik nöropatide aşırı terleme ya da
terleyememe, sıcak intoleransı, hipoglismenin farkına varamama gibi
durumlar görünebilir. Kardiyovasküler otonomik nöropati kardiyovasküler
mortalite açısından da risk faktörüdür.
Retinopati ve Nefropati: Retinopati diyabetin retinadaki kan
damarlarının hasarına yol açtığı bir komplikasyondur. Tip 2 diyabetli
bireylerin %25-45’inde görülür, körlüğe sebep olabilir. Glisemik kontrolün
yanında lipid kontrol ve kan basıncının kontrol altına alınması ile
engellenebilir. Diyabetik retinopati de hiperglisemiye bağlı oluşan İleri
Glikasyon Son Ürünleri “Advanced Glication End Product’’ (AGE) ve oksidatif
stres burda da rol oynar. Nefropati ise diyabetteki yüksek kan glukozunun
böbrekleri etkilemesi ile görülür. Hastalık üzerinden 14-15 yıl geçmesinin
ardından diyabet hastalarının hemen hemen %40 ında görülen kronik böbrek
hastalığıdır. Diyabetik nefropatinin en erken bulgusu artmış albuminüri
(microalbuminüri) dir. Mikroalbuminüri günde 30mg -300 miligram
albüminin çıkışıdır. Tedavi edilmezse proteinüri-makroalbüminüri ye doğru
ilerler. Nefropati glisemik ve lipid bozuklukların tedavisi ve kan basıncı
kontrol altına alınması ile tedavi edilir. Aynı zamanda düşük protein/yağ
içeren diyet, fiziksel aktivite de yapılmalı, alkol ve sigara kullanımı
kesilmelidir.
225
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
TİP 2 DİYABET, FİZİKSEL AKTİVİTE VE EGZERSİZ
Fiziksel aktivite ve egzersiz kelimesi her ne kadar günlük hayatta birbiri
yerine kullanılsa da aslında bu iki kavram birbirinden farklıdır. İskelet kas
kontraksiyonu ile oluşan ve istirahat enerji harcamasının üstünde enerji
harcaması ile sonuçlanan, tüm istemli vücut hareketleri fiziksel aktivite
sınıflamasının içine girer. Örneğin: bahçe işleri ile uğraşmak, köpeğinizi
yürüyüşe çıkarmak gibi. Egzersiz ise fiziksel uygunluğun bir ya da daha çok
komponentinin sürdürülmesi için, yapılandırılmış, planlı ve tekrarlı vücut
hareketleridir. Her egzersizin aynı zamanda bir fiziksel aktivite olduğu ancak
her fiziksel aktivitenin egzersiz olmadığı bu noktada unutulmamalıdır.
Tip 2 Diyabetli Bireyler ve Egzersiz Kapasitesi
Tip 2 diyabetli bireylerde egzersiz kapasitesi, sağlıklı bireylere göre
azalmıştır. Bu azalma diyabetin kendisi ile ilgili olabileceği gibi, diyabetli
bireylerde sıklıkla görülen obezite ve sedanter davranış şekliyle de ilgili
olabilir. Egzersiz kapasitesinin azalmasının altında yatan mekanizmalar kesin
olmamakla birlikte, insülin direnci, hiperglisemi, inflamasyon, endotel
disfonksiyonu gibi sebepler bu azalmanın temelinde rol oynarlar. Hastalık
şiddetinin belirlenmesinde önemli bir gösterge olan HbA1c değerleri ile
egzersiz kapasitesi arasında negatif ilişki gösterilmiştir. Açlık plazma
glukozundaki artışla birlikte aerobik kapasitenin göstergesi olan maksimal
oksijen alımı (VO2 peak) değeri de kademeli olarak düşer. Maksimal oksijen
alımının azalması aynı zamanda insülin direncinin de erken göstergelerinden
biri ve aynı zamanda hastalık açısından da kötü prognoz göstergesidir. Tip 2
diyabetli bireylerde kardiyovasküler komplikasyona sahip olsun ya da
olmasın beklenen egzersiz kapasitesinin %85 ine ulaşabilen bireylerin
kardiyovasküler olay açısından (iskemik kalp hastalığ) %85 in aşağısında efor
gösterenlere göre daha şanslı olduğu gösterilmiştir.
Tip 2 diyabetli bireylerde azalmış egzersiz kapasitesinin nedenleri
merkezi ve periferal nedenler olmak üzere iki başlık altında toplanabilir.
Ventilasyon, gaz değişimi, kardiyak debinin azalması, myokardiyal
disfonksiyon gibi merkezi sebepler ya da (oksijenin kasın içinde dağılımı ve
difüzyonu, kas mitokondrial fonksiyonu gibi iskelet kasının aerobik
kapasitesini etkileyen faktörler ve iskelet kasının güç oluşturma kapasitesinin
azalması gibi periferal etkenler olabilir.
226
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & TİP 2 DİYABET
Tip 2 Diyabette Egzersiz Kapasitesinin Belirlenmesi ve Egzersiz Testleri
Gerek diyabette gerekse farklı kronik hastalıklarda egzersiz
kapasitesinin belirlenmesi, prognoz ve tedavi açısından önemlidir. Kronik
hastalığa sahip bireylerde egzersiz testleri hastanın fonksiyonel statüsünün
ve prognozun belirlenmesi, uygulanan tedavinin etkinliğinin gösterilmesi,
semptomların mekanizmasının anlaşılması ve egzersiz reçetesi oluşturulması
için kullanılabilir. Azalmış egzersiz kapasitesi diyabetli bireylerde hem zayıf
glisemik kontrolü hem de kardiyovasküler olay açısından artmış riski gösterir.
Tip 2 diyabette egzersiz testleri 6 dakika yürüme ya da mekik yürüme
testi gibi farklı saha testleri şeklinde uygulanabileceği gibi labaratuar testleri
de yapılabilir. Labaratuar ortamında egzersiz testi farklı ergometre tipleri
(yürüyüş bandı, bisiklet v.s.) ile ventilatuar cevapların da değerlendirildiği
gelişmiş bir kardiyopulmoner egzersiz test sistemi (KPET) ya da sadece
kardiyak cevapların değerlendirildiği (Kalp hızı, EKG, gibi) kademeli egzersiz
testi şeklinde yapılabilir.
Tip 2 diyabetli Bireylerde Saha testleri
6 Dakika Yürüme Testi
Yürüme tip 2 diyabetli bireyler tarafından en çok tercih edilen fiziksel
aktivitedir. Ancak tip 2 diyabetli bireylerde günlük adım sayısı tavsiye edilenin
(günlük önerilen 10.000 adımın) altında kalmaktadır. Diyabette azalmış kas
kuvveti, nöropati ve periferal dolaşım yetmezliği ve beraberinde obezite
varlığı, yürüme kapasitesini etkiler (34) . Yürüme kabiliyetinin ölçülmesi
fiziksel kapasitenin ve yaşam kalitesinin değerlendirilmesinin fazla ekipman
gerektirmeyen, ucuz bir yöntemidir. Yürüme testlerinde belirli bir zamanda
bireyin yürüdüğü mesafe belirlenerek egzersiz kapasitesi ve dayanıklılık
hakkında fikir sahibi olunabilir. 6 dakika yürüme testi ilk olarak 1980’li yıllarda
kullanılmaya başlanmış, ardından kronik hastalığı olan bireylerde fonksiyonel
kapasitenin değerlendirilmesinde en sık kullanılan saha testi olmuştur. Bu
testte bireyin 30 metrelik bir koridorda 6 dakika boyunca koşmadan yürümesi
istenir. Test sonunda bireyin yürüdüğü mesafe kaydedilir. Test sırasında
oksijen saturasyonu mutlaka takip edilmelidir. Test başlangıcı ve bitiminde de
kalp hızı ve kan basıncının ölçülmesi faydalıdır.
227
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Günümüzde 6 dakika yürüme testi hem pulmoner hem de kardiyak
hastalıklarda sıklıkla kullanılmaktadır. Bu test aynı zamanda bisiklet
ergometresi veya yürüyüş bandında test edilmeleri kontraendike olan yaşlı
bireylerde de güvenle kullanılabilir. Ancak test sırasında oksijen tüketimi ve
kalp hızı platoya ulaştığından maksimal kapasite hakkında yeterli bilgi
veremez. Ancak prognozun değerlendirilmesine oldukça katkı sağlayabilir.
Yapılan çalışmalarda 6 dakika yürüme testinde tip 2 diyabetli hastalarda
yürüme mesafesinin azaldığı gösterilmiştir.
Kademeli Mekik Yürüme Testi (Inkremental Shuttle Walk Test)
Tip 2 diyabetli bireylerde egzersiz kapasitesinin değerlendirilmesinde
kullanılabilecek bir diğer saha testi Kademeli Mekik Yürüme Testidir. Mekik
yürüme testi temposu dışardan sesli uyaranla ayarlanan, kademeli olarak
temposu artan bir saha testidir. 20 metre mekik koşu testinden modifiye
edilmiştir. 10 metre aralıkla yerleştirilmiş iki koni arasında bireyin test
ilerledikçe artan bir hızda gidip gelmesi istenir. Hız 0.50 m/s den başlar ve her
bir dakikada bireyin hızını 0,17 m/s arttırarak en son 2,37 m/s e ulaşması
beklenir. Toplamda 12 seviyeden oluşan testte, bireyin hızını progresif olarak
arttırması gerektiğinden ilerleyen safhalarda koşmaya izin verilir. Böylelikle
test maksimal performans gösteren biri için toplamda 12 dakika sürmüş olur.
Birey yaşa göre beklenen kalp hızının %85’ine ulaştığında, devam
edemeyeceğini belirttiğinde, yada belirlenen zaman diliminde turu
tamamlayamadığında test bitirilir. Mekik yürüme testinin zirve oksijen
tüketimi ile güçlü ilişkisi vardır 6 dakika yürüme testi ile kıyaslandığında daha
belirgin fizyolojik cevaplar açığa çıkarır. Yapılan bir çalışmada insülin direnci
olan hastaların mekik yürüme testinde yaşa göre beklenen kalp hızının %85
ine ulaştığı gösterilmiştir.
Tip 2 Diyabetli Bireylerde Kademeli Egzersiz Testi
Amerikan Spor Hekimleri Birliği bireylerin egzersiz programına
katılmadan önce medikal geçmişinin ve semptomlarının sorgulanması
gerektiğini, egzersiz programı öncesinde istenen egzersiz şiddetine göre de
değişmekle birlikte sağlık taramasının ve egzersiz testinin yapılması
gerektiğini belirtmiştir. Tip 2 diyabetli bireylerde non-diyabetiklere benzer
şekilde fiziksel kapasitenin değerlendirilmesi, egzersiz reçetesi oluşturulması,
egzersiz ilişkili semptomların belirlenmesi yüksek şiddetli egzersiz
228
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & TİP 2 DİYABET
programına katılmak ve medikal kontrol amacıyla kademeli egzersiz testi
uygulanabilir. Sporla uğraşan ve fiziksel kapasitesi yüksek diyabetli kişilerde,
egzersize glisemik cevapları değerlendirmek, performanstaki değişiklikleri
saptamak ve yüksek şiddetlerdeki egzersiz programlarını uygulayabilmek için
maksimal egzersiz testi uygulanabilir.
➢ Tip 2 diyabetli bireylerde kademeli egzersiz testi sırasında dikkat
edilmesi gerekenler:
Kademeli egzersiz testi aslında normal bir egzersiz seansından kısa
sürelidir, ancak test sırasında çok yüksek egzersiz şiddetlerine çıkıldığından
ayrı bir dikkat ve özen gerektirir. Egzersiz testi diyabetli olmayan bireylerde
yapılan testle benzer şekilde, kalifiye bir sağlık profesyoneli tarafından ve
kardiyopulmoner resüsitasyon desteği olan bir yerde yapılmalıdır. Egzersiz
testine alınmadan önce bireyin medikal geçmişinin ve genel aktivite
düzeyinin sorgulanması gerekir. Eğer hasta bundan önce advers olay yaşamış
ve egzersizin glisemik kontrole olumsuz etkisi ile ilgili bir sorunla
karşılaşılmışsa medikal bir muayene egzersiz testinden önce gerekli olabilir.
Kan glikoz değeri (bilhassa insülin yada benzeri ilaç alan hastalarda), kan
glukozundaki ani düşüşleri engellemek için egzersiz testinden önce, test
sırasında, toparlanma sırasında ve egzersiz testinden 3-4 saat sonra
ölçülmelidir. Hastanın kullandığı ilaçları bilmek önemlidir. Non-diyabetik
bireylerde olduğu gibi “beta bloker” kullanmak egzersize kalp hızı cevabını
köreltebilir ve hipogliseminin fark edilmesini zorlaştırabilir. Bu yüzden beta
bloker kullanan hastalarda hipoglisemi açısından daha dikkatli olunmalıdır.
Karbonhidrat alımı egzersiz sırasında ve egzersiz sonrasında hipoglisemiyi
engellemek için iyi bir stratejidir.
Diyabetli hastalarda kademelli egzersiz testi yüksek şiddetli doğası
gereği bazı durumlarda yapılmamalıdır. Kesin ve göreceli kontrendikasyonlar
non-diyabetik bireylerde olduğu gibi kardiyovasküler durumlar (akut
miyokardiyal infarktüs, unstabil anjina, aktif endokardit) kontrol edilemeyen
hipertansiyondur Diyabetli bireylere spesifik kesin kontrendikasyonlar zayıf
glisemik kontrol ve ciddi retinopatidir. Nefropati ve periferal nöropatisi olan
hastalarda test sırasında dikkatli olunmalıdır. Nöropatili hastalarda ülserli
dokular varsa ağırlık aktarma egzersizleri kontrendikedir. Otonomik nöropati,
azalmış kalp hızı cevabına sebep olabilir ve sonuç olarak kalp hızı rezervine
göre belirlenen test bitirme kriterini etkiler.
229
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
➢ Hipoglisemi riskini azaltmak
Egzersiz ilişkili hipoglisemi insülin ya da insüline benzer etki gösteren
ilaç kullanan hastalarda daha yaygındır. Kardiyak sistemi ve böbrekleri
korumak için kullanılan diğer ilaçlar hipoglisemi açısından daha az risklidir.
İnsülin kullanan hastalarda hipoglisemi egzersiz sırasında, hemen egzersiz
bitiminde, egzersizden birkaç saat sonra, hatta egzersiz yapıldıktan sonraki
gece gerçekleşebilir. Hipoglisemi riskini azaltmak için birçok strateji vardır. Bu
stratejiler belirlenirken yüksek düzeyde planlama ve hastanın bilinçli olması
gereklidir. Günlük bazal -postprandiyal bolus insülin dozlarını azaltmak ya da
karbonhidrat alımını modifiye etmek bu stratejilerden bazılarıdır. Mesela
testten önceki gece uzun etkili insülini azaltmak, testten önce insülin
pompasını belirli bir zamanda çıkarmak veya belirli bir zamanda belli içerikli
öğün tüketmek uygulanabilir. Bu stratejileri belirlerken hangi tip insülinin ne
dozda alındığını ve ne zaman alındığını bilmek önemlidir. Testten hemen
önce yada test sırasında hızlı etki eden glikoz vermek ya da testten sonra
yemek sırasında kompleks karbonhidrat alımını sağlamak uygulanabilir.
Genellikle hızlı etki eden karbonhidratlardan (ne dozda insülin alındığına göre
de değişmekle birlikte) 15 ya da 30 gram arasında tüketilmesi uygundur.
Hipoglisemiyi engellemek için 15 gram hızlı etki eden glikoz eğer hastanın kan
glukozu 70'in altına düşerse verilmelidir. Aynı zamanda hastanın öğününün
içeriğini kullandığı insülin dozajını kaydetmesi ve egzersiz testinden önce ve
test sırasında ve o geceki glisemik değerlerini kaydetmesi de egzersiz eğitimi
sırasında bilgi vermesi açısından önemlidir.
➢ Hastanın hazırlanması
Hipoglisemi riski olan bireylerde egzersiz ile ilişkili hipoglisemi
engellemek için en iyi strateji kan glikozunun teste başlamadan önce 150 ila
250 mg/dL arasında olmasıdır. Egzersiz testinden önce hastalar 3-4 gün
boyunca kan glukozlarını takip etmeli ve testin planlandığı günde beklenen
glisemik aralığa ulaşmalıdır Dolayısıyla egzersiz testine başlamadan önce son
üç dört saattir hastanın kan glikozunun hangi aralıkta seyrettiğini bilmek
faydalı olabilir. Teste başlamadan önce 90 mg/dL altında kan glikozu olması
egzersiz testi için kontrendikedir. Kan glukozunun 90 ila 150 mg/dL arasında
olması da ideal olmadığından, testi kan glikozu düzelene kadar ertelemek ve
ek karbonhidrat tüketmek gereklidir. Hipoglisemi karşıt düzenleyici
mekanizmaların egzersize cevabını körelteceği için ve tekrarlayan hipoglisemi
230
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & TİP 2 DİYABET
riskini artırabileceği için hipoglisemi atağından sonra egzersiz testi 24 saat
ertelenmelidir. Eğer egzersiz öncesi glikoz düzeyi 350 miligram/dL üstünde
ise şiddetli egzersiz kesinlikle kontrendikedir. Testten önce ketozis olmadan
hiperglisemi (kan glukozunun 250 ila 350 mg/dL arasında) olması egzersiz için
kesin kontrendikasyon değildir. Ancak eğer ketozis varsa (1.5 milimol/L
üzerinde) glisemik seviyeye bakılmaksızın egzersiz testi ertelenmelidir. Çünkü
şiddetli egzersiz hiperglisemi ve ketozisi arttırabilir. Ayrıca eğer test egzersiz
reçetesi oluşturmak için yapılmış ise bu etkiler net olarak bilinmediği için
dikkatli olunmalıdır. Diyabetli olmayan bireylerde olduğu gibi egzersiz
testinden önce hasta herhangi bir egzersiz yapmamalı ve yeterince su içmiş
olmalıdır. Glukometresi ve glikoz tabletleri yanında olmalıdır.
Egzersiz testi sırasında yapılan fiziksel aktivite aslında çok kısa sürelidir
ancak çok şiddetlidir. Bu yüzden bazal uzun süreli insülin dozu (kişiden kişiye
değişmekle birilkte) genellikle modifiye edilmez. Hızlı etki eden insülin
enjeksiyonlarının ise egzersiz testinden önce veya sonra azaltılması
gerekebilir. Eğer birey sürekli subkutan insülin terapisi alıyorsa testten önce
test sırasında ya da sonrasında basal insülin kapatılabilir. Egzersize
başlamadan en az 30 dakika önce bazal insülin hızının azaltılması gerekir
Diğer hipoglisemi riski olan ilaçlar (mesela sülfonilüreler ve glinidin grubu
ilaçlar) için ise doz modifikasyonu gerekli değildir ancak insülin terapisinde
olduğu gibi egzersiz testi sonrası dikkatli olunması gerekir. Hedef glisemik
aralığa testten önce ulaşmanın bir diğer yolu da karbonhidrat desteği
sağlanmasıdır. Rehberler egzersiz ilişkili hipoglisemiyi engellemek için
(kullanılan insülinin pik seviyesi ve insülinin etki süresine göre bireysel
olmakla birlikte) 10 ila 15 gram karbonhidratın tüketilmesi gerektiğini
söylemektedir.
TİP 2 DİYABETTE EGZERSİZ REÇETESİ
Tip 2 diyabetli bireylerin %60 tan fazlası düzenli olarak fiziksel aktivite
yapmamaktadır. ADA Tip 2 diyabetli bireyler için (Amerikan diyabet derneği),
haftada en az 150 dakika orta şiddetli fiziksel aktivite ya da 90 dakika şiddetli
fiziksel aktivite önermektedir. Ancak diyabetli bireylerin sadece %28 i bu
egzersiz tavsiyesine uymaktadır. Egzersiz kan glukozunu düzenlemenin
yanında, Tip 2 diyabetli bireyleri diyabetik nefropati, retinopati, nöropati gibi
komplikasyonlardan ve kardiyovaküler hastalıklardan da korur. Fiziksel
inaktivite ise inflamasyon ve oksidatif strese neden olur, karbonhidrat ve lipid
231
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
metabolizmasını bozar, trigliserit depolanmasını arttırır ve insülin direncinin
oluşumu ile birlikte Tip 2 diyabet gelişimine de negatif katkıda bulunur. Bu
noktada iki farklı egzersiz tipi karşımıza çıkar: Aerobik egzersizler ve
anaerobik metabolizmanın daha baskın olduğu (Dirençli egzersiz, vücut
geliştirme… gibi daha çok kas kuvvetini arttırmaya yönelik) egzersizler.
Aerobik Egzersiz
Aerobik egzersizin en önemli özelliği ATP üretiminin çoğunlukla oksijen
bağımlı olmasıdır. Aerobik egzersiz, süre olarak uzun, genelde yoğunluk
(şiddet) olarak düşük ve geniş kas gruplarının tekrarlı hareketlerinin olduğu
egzersiz biçimidir. Yüzme, yürüyüş, bisiklet gibi egzersizler aerobik egzersize
örnek olarak verilebilir. Substrat olarak daha çok glukozun kullanıldığı
anaerobik egzersizlerden farklı olarak aerobik egzersiz sırasında enerji
kaynağı ağırlıklı olarak yağ asitleridir.
Son yıllarda yapılan çalışmalar aerobik eğitimin (ya da endurans
eğitiminin) Tip 2 diyabette güvenli ve etkili bir yöntem olduğunu göstermiştir.
Aerobik egzersiz diyabette glisemik kontrole ve kilo kontrolüne katkıda
bulunmanın yanında kardiyorespiratuar uygunluğu da geliştirir. Aerobik
egzersiz insülin direncini iyileştirir, HbA1c seviyesini düşürür, mikrovasküler
ve makrovasküler komplikasyonlar üzerine olumlu etkide bulunur. Yapılan
çalışmalar aerobik egzersizin Tip 2 diyabette insülin sensitivitesi ile birlikte
hem iskelet hem de kalp kasındaki mitokondrial yoğunluğu arttırdığını
göstermiştir. Tip 2 diyabet atheroskleroz açısından önemli bir risk faktörü
olan dislipidemi ile de yakın ilişki içindedir. Aerobik egzersiz sırasında
metabolik substrat olarak serbest yağ asitlerinin kullanılması dislipidemi
üzerine olumlu etki eder. Aerobik egzersiz trigliserit seviyesini ve inflamatuar
süreçte rol oynayan adipokin seviyesini de düşürebilir.
Son yıllardaki rehberler diyabetli bireylerin haftanın en az 5 günü (eğer
mümkünse her gün) en az 30 dakika yürümesini tavsiye etmektedir. Ev
temelli fiziksek aktivitenin arttırılmasının yanında yapılandırılmış bir egzersiz
programına katılması da tavsiyeler arasındadır. Aerobik egzersizlerin her
hafta en az 150 dakika orta şiddetli veya en az 90 dakika yüksek şiddetli
aerobik egzersiz şeklinde yapılması ve toplam sürenin haftada en az 3-4 saat
(180-240 dk) olması tavsiye edilmektedir.
232
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & TİP 2 DİYABET
➢ Aerobik egzersiz ve diyabetik komplikasyonlar
Tip 2 diyabetin neden olduğu mikro/makrovasküler bozukluklar
diyabetik komplikasyonların aslında büyük çoğunluğunun temelini oluşturur.
Bu bozuklukların temelinde ise tam bilinmemekle birlikte bir çok farklı
mekanizma yer alır. Kontrol edilemeyen diyabet, artmış inflamasyon,
oksidatif stres, otonomik sinir sistemi bozukluklarına, Renin anjiotensin (RAS)
sistemle ilgili bozukluklara sebep olabilir. Aerobik egzersiz bu mekanizmaları
tersine çevirerek hem diyabet prognozunu iyileştirebilir hem de bu patolojik
yolaklara olumlu etkileriyle (Ör: oksidatif stresi azaltmak gibi) komplikasyon
gelişimini geciktirebilir, hatta engelleyebilir.
Kontrol edilemeyen diyabet her ne kadar (nefropati, retinopati gibi)
mikrovasküler komplikasyon riskini arttırsa da bir çok hasta daha çok
makrovasküler komplikasyonların yol açtığı (MI, koroner arter hastalığı, inme
gibi ) nedenlerle ölür. Kardiyovasküler olay riski diyabetik olmayan bireylere
göre Tip 2 diyabetik bireylerde 2-4 kat artmıştır. Aerobik egzersiz diyabetli
bireylerde hem kardiyorespiratuar uygunluğu hem de hem de
kardiyovasküler fonksiyonu geliştirebilir. Aerobik egzersiz kan basıncını
düşürürken, kan damarlarının kompliyansını arttırabilir. Aerobik egzersiz aynı
zamanda kardiyovasküler hastalık açısından artmış risk faktörü olarak
gösterilen bel çevresi kalınlığını da azaltabilir.
Aerobik egzersiz aynı zamanda nefropati ve retinopatiyide olumlu
etkiler. Yapılan çalışmalarda aerobik egzersiz programı ile, glisemik profilin
gelişimi ile birlikte mikroalbüminürinin azaldığı, oksidatif stres azaltılarak
oksidatif stres ilişkili renal disfonksiyonun azaltıldığı ve böbrek
fonksiyonlarının geliştiği gösterilmiştir. Diyabetik retinopati ise mikrovasküler
bazulmanın retina tabakasına zarar vermesi ile körlüğe kadar gidebilen bir
süreçtir. Diyabetik hastalardaki oksidatif hasar ve retinal nörodejenerasyon
ile birlikte inflamasyon da patofizyolojide rol oynar. Aerobik egzersiz glisemik
profili geliştirerek, inflamasyon ve oksidatif stresi azaltarak, vasküler endotel
fonksiyonunu koruyarak diyabetik nefropati ve retinopati oluşumunu
geciktirebilir.
DİRENÇ EGZERSİZİ
Her ne kadar aerobik egzersizin diyabetli bireylerde ağırlık kontrolü
sağlanabilir ve insülin sensitivitesi arttırarak olumu etki yaratsa da bazı
233
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
(obezite, periferal vasküler hastalıklar, osteoartrit) gibi komorbititeler
varlığında aerobik egzersizin uygulanması zordur. Böyle bireylerde çeşitli
metabolik kazanımları elde etmek için dirençli eğitim iyi bir alternatif olabilir.
Anaerobik, şiddetli fiziksel aktivite aynı zamanda glikoz metabolizmasını
uyarmak için de önemli olduğundan, anaerobik doğası gereği dirençli eğitim
tip 2 diyabet egzersiz reçetesinde yer almalıdır. Bu yüzden ADA (Amerikan
diyabet derneği) diyabetik bireylerde haftada en az 2-3 kez, birbirini takip
etmeyen günlerde, dirençli eğitim yapılmasını önermektedir. Dirençli
eğitimin kas kütlesi, kuvveti ve kemik mineral yoğunluğu üzerine aerobik
eğitimden farklı olumlu etkileri bilinmektedir. Bu sayede yaşlı bireylerde
osteoporoz ve sarkopeninin engellenmesinde oldukça önemlidir. Aynı
zamanda dirençli eğitim günlük enerji harcamasını da arttırdığı için hem
prediyabetli hem de de tip 2 diyabetli hastalarda kilo kontrolüne de olumlu
katkı yapabilir. Glisemik profile olumlu katkı yapabilir, HbA1c seviyesini
%0,48-%0,67 arasında düşürebilir. Bazı çalışmalarda egzersiz programına
dirençli eğitimin eklenmesiyle HbA1c seviyesinin aerobik eğitimin tek başına
yapıldığı programlara göre daha çok düştüğü gösterilmiştir. Dirençli eğitim
aynı zamanda abdominal yağlanmayı da azaltabilir.
Direnç egzersizi tip 2 diyabetli bireylerde genel olarak aşağıdaki etkileri
sağlayabilir:
• Kas kuvvetini ve gücünü arttırır
• Kan glukozunu iyileştirir
• Yağsız vücut kütlesini arttırır
• Aynı zamanda kalorik kısıtlama nedeniyle yağsız vücut kütlesinin
kaybı endişesi yaşayan kişilerde yağsız vücut kaybını engeller
• Yaşam kalitesini iyileştirir
• İnsülin sensitivitesini arttırabilir
• Kas glikojen içeriğini arttırabilir ve bu sayede kasın glukoz depolama
yeteneğini arttırır.
Sedanter bireylerde kas kitlesi ve kas kuvveti özellikle 45 yaşından
sonra progresif olarak azalmaktadır. 60 yaşın üstündeki bireylerde ise bu
azalma daha belirgindir. Kas dokusu hem glukozun hemde trigliseritin kandan
alınması için gerekli olan ana dokudur. Ancak 30 yaşından sonra her 10 yılda
%3-8 arasında azalır. Bu da glukoz intoleransı riskini arttırır. Tip 2 diyabetli
234
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & TİP 2 DİYABET
yaşlı bireylerde kas kuvveti ve kas kütlesi açısından nondiyabetiklere göre
daha hızlı bir gerileme görülür. Tip 2 diyabetli bireylerde kasta insülin direnci
gelişimi, kas glikoz metabolizmasındaki bozulmalar, lipid birikimi ve
mitokondrial disfonksiyon bu gerilemeden sorumlu olabilir. Kas kuvvetinin
azalması bilhassa yaşlı bireyler için fonksiyonel kapasiteyi de engelleyerek
günlük yaşam aktivitelerini daha da zorlaştırır.
ACSM dirençli eğitimin 1MT (maksimaum tekrar) nin %75-80 inde her
egzersiz 2-3 set içerecek ve tekrar sayısı 8-10 tekrar olacak şekilde, birbirini
takip etmeyen günlerde, yapılmasını tavsiye eder. Tip 2 diyabetli bireylerin
(abdominal kaslara yönelik egzersizleri ve squat, şınav çekme gibi egzersizleri
de içerecek şekilde) büyük kas guruplarına odaklanması tavsiye edilir.
Egzersiz seansları 5 dakika ısınma ve düşük şiddette yapılan soğuma
aşamalarını da içermelidir. Kardiyovaküler problemi, otonomik nöropatisi
olan yada beta bloker kullanan hastalarda egzersiz şiddeti çok dikkatli
ayarlanmalı ve hasta iyi monitorize edilmelidir
Tip 2 Diyabetli Bireylerde Egzersiz Sırasında Dikkat Edilmesi Gereken
Hususlar
Her bir egzersiz seansından önce ve egzersiz seansı, sırasında ve
sonrasında kan glukozu ölçülmelidir. İdeal kan glukozu diyabetli bireylerde
(90-250 mg/dL) arasındadır. Normal bireylerde egzersiz sırasında hipoglisemi
görülmez çünkü kaslar tarafından alınan glukoz karaciğerden salgılanan
glukozla eşittir. Ancak Tip 2 diyabetli bireylerde glukoz metabolizmasının
bozulması ile hipoglisemi açısından artmış risk vardır. İnsülin sekretagogları
ya da subkuten insülin enjeksiyonu alan hastalar daha fazla hipoglisemi riski
ile karşı karşıyadır. İlaç zamanı ve dozajını seans öncesinde ayarlamak
önemlidir. Aynı zamanda eğer hasta daha önce hipoglisemi yaşamışsa,
özellikle uzamış egzersiz seansları ya da yüksek şiddetli egzersizler için seans
sırasında ekstra karbonhidrat alınması konusunda uyarılmalıdır. Hipoglisemi
atağından sonra, tekrarlayan hipoglisemi riski arttığından, egzersiz en az 24
saat ertelenmelidir. Hiperglisemi düşük ve orta şiddetli fiziksel aktivite için
kontraendike bir durum değildir, ancak yüksek şiddetli egzersiz yapılacaksa
kan glukozunun 300 mg/dL den az olmasına dikkat edilmelidir. Böyle yüksek
kan glukozu konsantrasyonlarında kan ya da idrarda keton cisimleri varlığına
da ayrıca dikkat edilmeli ve egzersiz, uygun medikal tedavi uygulanana kadar
ertelenmelidir. Diyabeti çok iyi kontrol edilemeyen bazı hastalarda poliüri
235
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
görülebilir ve bu hastalar egzersiz sırasında susuzluk yaşayabilirler. Bu
hastalar egzersiz sırasında 0,4-0,8 L su içerek dehidrasyondan korunabilir.
Nefropatili hastalarda egzersiz sırasında kan basıncı, çok iyi takip edilmeli ve
sistolik kan basıncının 200mmHg nin üstüne çıkmamasına dikkat edilmelidir.
Retinopatili hastalarda yüksek şiddetli egzersiz (zirve VO2 değerinin %75
inden fazla), valsalva manevrasına sebep olan aktivitelerden, zıplama gibi
yüksek güç gerektiren aktivitelerden kaçınılmalıdır. Egzersiz eğitim
programına başlamadan önce ve programa başladıktan bir yıl sonra bilhassa
periferal nöropatili ve periferal vasküler hastalığı olan bireylerde ayaklar
kontrol edilmelidir. Aktif ayak lezyonu ya da ülserleri olan hastalar ağırlık
aktarma aktivitelerinden kaçınmalıdır.
Otonomik nöropati, kardiyovasküler fonksiyonda bazı bozukluklara
sebep olabilir. Sıklıkla bu bireylerde istirahatte taşikardi, ortostotik
hipotansiyon, egzersiz sırasında anormal kalp hızı cevabı görülebilir. Aynı
zamanda egzersiz seansı sırasında bozulmuş termoregülasyon da görülebilir.
Otonomik disfonskiyon yada kardiyovasküler fonksiyonda beklenen bozukluk
olması durumunda hastalar egzersiz seansına başlamadan önce ayrıntılı
muayne ve kardiyopulmoner egzersiz testini de içeren bir değerlendirmeden
geçmelidir. Hastalar egzersiz sırasındaki kardiyovasküler semptomlarla ilgili
bilgilendirilmeli ve farkındalık sağlanmalıdır. Eğer hasta düşük yada orta
şiddetli bir egzersiz programına katılacaksa ve koroner arter hastalığı yada
diğer mikrovasküler hastalıklar (retinopati, nefropati) ile ilgili semptomları
yoksa kardiyopulmoner egzersiz testi yapılmayabilir. Ancak daha yüksek
şiddetli egzersiz uygulamaları için, bilhassa şüpheli hastalarda egzersiz
sırasında egzersiz cevaplarının daha yakından takip edilmesi için
kardiyopulmoner egzersiz testinin mutlaka egzersiz programına başlamadan
yapılması gerekir.
SPOR VE TİP 2 DİYABET
Bilhassa yarışmaya dayalı spor aktiviteleri sırasında majör enerji
kaynakları genellikle aerobik değildir. Futbol, basketbol, beyzbol gibi uzun
süreli takım sporlarında bile daha çok kısa süreli “burst” tipi güç üretimi
vardır. Bu da bu sporlar sırasında daha çok ATP-PC (Adenozin trifosfatfosfokreatin) enerji sisteminin kullanılmasına neden olur. Bu sistem
maksimum 8-10 saniye boyunca, ihtiyaç olan gücü sağlayabilir. Kaslar bundan
sonra anaerobik glikoliz yoluyla kasılmaya devam ederler. Bu sistem ATP-PC
236
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & TİP 2 DİYABET
sistemden daha yavaştır (hemen hemen yarısı kadar). Daha düşük güçteki
ancak 1,5-2 dakikaya kadar uzamış aktivitelerde (örneğin kısa süreli sprint
gibi) bu enerji yolağı gerekli ihtiyacı karşılayabilir. Eğer egzersiz süresi 2
dakikanın üstüne çıkarsa enerji üretimi süre arttıkça kademeli olarak aerobik
yöne doğru kayar. Tablo 3 te çeşitli spor dallarının ağırlıklı enerji kaynakları
gösterilmiştir. Bununla birlikte spor sırasında gerekli enerjinin karşılanması
bireyin yaşı, yarış süresi gibi faktörlerden de etkilenir.
Tablo 3: Çeşitli spor dallarının ağırlıklı enerji kaynakları (Hornsby, 2005 ‘ den
uyarlanmıştır.)
Yarışma sporlarında ister istemez en önemli amaç maksimum
performans sergilemek olmaktadır. Dolayısı ile sporcular rekabet avantajı
elde etmek için, kan şekeri kontrolünü ve genel sağlıklarını tehlikeye
atabilecek bazı uygulamalara başvurabilirler. Bunlardan bazıları sağlıklı
olmayan diyet uygulamaları, beslenme ve ergojenik destek kullanımı olabilir.
Her ne kadar profesyonel tanınmış sporcular arasında tip 1 diyabetli bireyler
oldukça fazla olsa da sporcu bireylerde tip 2 diyabet nadiren görünmektedir.
Tip 1 diyabete göre başlama yaşının daha geç olması ve profesyonel
sporcuların genelde erken yaşlarda bu alanlara yönlendirilmesi nedeniyle bu
sayı azdır. Ancak buna rağmen Amerikan futbolu, tenis, beyzbol gibi farklı
spor dallarıyla uğraşan ünlü sporcularda nadir de olsa Tip 2 diyabet
görülmüştür.
237
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Spor aktivitesi için motivasyonel faktörler, heyecan, yarışma dürtüsü,
eğlence, takım atmosferi, gibi faktörler olabilir. Günümüzde Tip 2 diyabet
görülme yaşının adölesan döneme kadar düşmesi hem diyabet hem
prediyabet aşamasındaki ergen yada genç yetişkin bireylerde eğlence,
heyecan, yarışma dürtüsü gibi faktörlerin ağırlıklı olması nedeniyle, uygun
spor alanlarının belirlenip, spora yönlendirilmesinin fiziksel aktivitenin
arttırılması için iyi bir strateji olabileceğini düşündürür. Küçük bir sahada az
kişiyle (Ör: karşılıklı her iki takımda 5er kişi, yada 7 kişi ) rekreasyonel olarak
yapılan bir futbol maçı, intermitant (kesikli olsa da) yüksek kalp hızlarına
ulaşabilir ve yüksek anaerobik enerji üretimi ile sonuçlanabilir. Bununla
birlikte bireyin algıladığı efor uzun süreli bir yürüyüş, yada koşu
programından daha az olabilir. Bu da bireyin egzersizi daha eğlenceli olarak
deneyimlemesini sağlayabilir ve uzun süreli sürdürülebilirliği arttırabilir.
Rekreasyonel futbol aynı zamanda, sağlıklı orta yaşlı bireylerde ve hafif-orta
düzeyde hipertansif antrenmansız bireylerde kardiyorespiratuar uygunluğu
geliştirebilir. Tip 2 diyabetli bireylerde kardiyorespiratuar uygunluğu (VO2
maks) geliştirmenin yanında vücut yağ oranını ve kan trigliserit seviyesini
düşürebilir, total kolesterolü azaltabilir.
2018 yılında yapılan bir çalışmada okçuluk, atıcılık, softball ve beyzbol
oyuncularında %25 ila %39 arasında değişen oranda diyabet için önemli risk
faktörlerinden biri olan obezite görülmüştür. Bu yüzden risk altındaki sporcu
bireylerde beslenme alışkanlıkları ve ergojenik destek kullanımı da dahil
olmak üzere bir çok konuda dikkat edilmesi gerekir. Sporcuların antrenman
ve yarışma boyunca performanslarını sürdürebilmeleri için uygun
beslenmeleri önemlidir. ACSM ve Amerikan diyet birliği (American Diet
Assosiation) genel olarak sporcular için 6-10 g/kg (her bir kg vücut ağırlığı için)
günlük karbonhidrat tüketilmesini, endurans sporcuları için 1,2-1,4 gr/kg
arası kuvvet sporcuları için 1,6-1,7 g/kg protein tüketilmesini nitrojen dengesi
ve kas kütlesinin korunması için tavsiye eder. Ağırlıklı olarak doymamış
yağlardan oluşan yağ tüketimi ise günlük besin tüketiminin %20-25 arasında
olması gerekir. Sporcular arasında sıklıkla tek bir besin kullanımı (Ör:
proteinin fazla kullanılması) yaygın olarak görülür. Diyabetli sporcuların
karbonhidratın kısıtlandığı diyetlerden kaçınmaları ve enerjinin %55-60 ı
karbonhidrattan, %12-18 inin proteinden, %25-30 unun ise yağlardan elde
edildiği dengeli bir diyet yapmaları önerilebilir. Anabolik steroid kullanımı
238
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & TİP 2 DİYABET
hipertansiyon ve bazı kardiyovasküler hastalıklar, karaciğer hastalıkları,
hormonal disfonksyonlar, anormal lipoprotein değişiklikleri ile sonuçlanabilir.
Bu yüzden riskli sporcu bireylerde anormal steroid kullanımından
kaçınılmalıdır. Sporcu birey, diyabetin uzun süreli komplikasyonları açısından,
kardiyovasküler sistem (kalp kan damarları, göz, ayak gibi…) ve sinir sistemi
ile ilgili düzenli olarak muayneden geçmelidir.
Sporcu bireylerde diyabet açısından en önemli riskler, egzersiz ilişkili
hipoglisemi, hipergliseminin kötüleşmesi ve ketozistir. Yeterli glukoz
yokluğunda kaslar enerjiyi daha çok yağlardan elde ettiği için keton cisimlerin
de de artış olur. Egzersiz sırasındaki genel kurallar burda da geçerlidir. Kan
şekerinin 250 mg/dL üstünde ve ketozis varlığında antrenman
yapmamalıdırlar. Kan şekerinin 300mg/dL nin üstüne çıktığı durumlarda
keton cisimleri olmasa dahi spor müsabakasına katılmak zararlı olabilir.
Antrenman programından önce insülin kullanan bireylerde insülin dozunun
%20-50 arasında azaltılması gerekir. İnsülin azaltılması egzersizin şiddet ve
süresine göre hızlı etki eden bolus dozları, orta etkili yada uzun etkili insülin
dozlarının hepsini içerebilir. Egzersiz sırasında aktif olan kaslara enjeksiyon
yapılmasının insülinin daha hızlı emilmesine sebep olabileceği, enjeksiyon
bölgesini değiştirmenin de insülin absorbsiyonunu etkileyebileceği, aynı
zamanda, enjeksiyon bölgesine buz yada sıcak uygulama yapılmasının
insülinin absorbsiyonunu etkileyebileceği de unutulmamalıdır.
Egzersiz ilişkili hipoglisemiyi engellemenin bir yolu da karbonhidrat
desteğidir. Gerekli krabonhidrat spor aktivitesinin, süresi şiddeti gibi
faktörlerle değişmekler birlikte genelde 15-60 g arasındadır. %5-10
karbonhidrat içeren içecekler aynı zamanda susuzluğun engellenmesi için de
avantajlıdır. Bir çok sporcu içeceği %6-7 arasında karbonhidrat içermektedir.
%10 üstündeki karbonhidratlar gastrointestinal sistemde rahatsızlığa sebep
olduğundan seyreltilmesi yerinde olacaktır. Bazı spor aktivitelerinin doğaları
gereği süre açısından tam olarak önceden kestirilemeyeceğini, unutmamak
gerekir. Egzersize glukoz cevabı egzersiz şiddeti, süre, günün hangi saatinde
yapıldığı, çevreyle ilgili faktörler, diyet, emosyonel stres gibi faktörlere bağlı
olarak değişeblir. Bu yüzden glisemik cevaplar yakın takip edilmeli, dinamik
olarak hipoglisemi ile ilgili stratejiler güncellenmelidir.
239
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
BÖLÜM KAYNAKLARI
American Diabetes Association. (2004). Nutrition principles and
recommendations in diabetes. Diabetes care, 27(suppl 1), s36-s36.
American Diabetes Association. (2019). 2. Classification and diagnosis of
diabetes: standards of medical care in diabetes—.2019. Diabetes care,
42(Supplement 1), S13-S28.
American Diabetes Association. 6. Glycemic Targets: Standards of Medical Care
in Diabetes-2019. . Diabetes Care. 2019 Jan;42(Suppl 1):S61-S70.
American Diabetes Association: 10. Cardiovascular disease and risk
management: Standards of Medical Care in Diabetes--2019. Diabetes Care.
42(suppl 1):S103-23, 2019.
American Diabetes Association: 11. Microvascular complications and foot care:
Standards of Medical Care in Diabetes--2019. . basım yeri bilinmiyor :
Diabetes Care. 42(suppl 1):S124-38, 2019.
Andersen, T. R., Schmidt, J. F., Thomassen, M., Hornstrup, T., Frandsen, U.,
Randers, M. B., ... & Bangsbo, J. (2014). A preliminary study: effects of football
training on glucose control, body composition, and performance in men with
type 2 diabetes. Scandinavian journal of medicine & science in sports, 24, 4356.
Armstrong, M. J., & Sigal, R. J. (2015). Exercise as medicine: key concepts in
discussing physical activity with patients who have type 2 diabetes. Canadian
journal of diabetes, 39, S129-S133.
Baldi, J. C., & Snowling, N. (2003). Resistance training improves glycaemic control
in obese type 2 diabetic men. International journal of sports medicine,
24(06), 419-423.
Balducci, S., Zanuso, S., Nicolucci, A., De Feo, P., Cavallo, S., Cardelli, P., ... &
Pugliese, G. (2010). Effect of an intensive exercise intervention strategy on
modifiable cardiovascular risk factors in subjects with type 2 diabetes
mellitus: a randomized controlled trial: the Italian Diabetes and Exercise
Study (IDES). Archives of internal medicine, 170(20), 1794-1803.
Balk, E. M., Earley, A., Raman, G., Avendano, E. A., Pittas, A. G., & Remington, P.
L. (2015). Combined diet and physical activity promotion programs to prevent
type 2 diabetes among persons at increased risk: . a systematic review for
the : Community Preventive Services Task Force. Annals of internal medicine,
163(6), 437-451.
Bianchi, L., & Volpato, S. (2016). Muscle dysfunction in type 2 diabetes: a major
threat to patient’s mobility and independence. Acta diabetologica, 53(6),
879-889.
Bozdemir Ozel, C., Arikan, H., Demirtas, R. N., Saglam, M., Calik-Kutukcu, E.,
Vardar-Yagli, N., ... & Cakmak, A. (2019). Evaluation of exercise capacity using
two field tests in patients with metabolic syndrome. Disability and
Rehabilitation, 1-7.
240
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & TİP 2 DİYABET
Bruun, D. M., Bjerre, E., Krustrup, P., Brasso, K., Johansen, C., Rørth, M., &
Midtgaard, J. (2014). Community-based recreational football: a novel
approach to promote physical activity and quality of life in prostate cancer
survivors. International journal of environmental research and public health,
11(6), 5567-5585.
Centers for Disease Control and Prevention. (2017). National diabetes statistics
report, 2017.
Chudyk, A., & Petrella, R. J. (2011). Effects of exercise on cardiovascular risk
factors in type 2 diabetes: a meta-analysis. . basım yeri bilinmiyor : Diabetes
care, 34(5), 1228-1237.
Codella, R., Ialacqua, M., Terruzzi, I., & Luzi, L. (2018). May the force be with you:
why resistance training is essential for subjects with type 2 diabetes mellitus
without complications. Endocrine, 62(1), 14-25.
Colberg, S. R., Sigal, R. J., Fernhall, B., Regensteiner, J. G., Blissmer, B. J., Rubin,
R. R., ... & Braun, B. (2010). . Exercise and type 2 diabetes: the American
College of Sports Medicine and the American Diabetes Association: joint
position statement : executive summary. Diabetes care, 33(12), 2692-2696.
Colberg, S. R., Sigal, R. J., Yardley, J. E., Riddell, M. C., Dunstan, D. W., Dempsey,
P. C., ... & Tate, D. F. (2016). . Physical activity/exercise and diabetes: a
position statement of the American Diabetes Association. Diabetes care,
39(11), 2065-2079.
Collins, T. C., Lunos, S., & Ahluwalia, J. S. (2010). Self-efficacy is associated with
walking ability in persons with diabetes : yazarı bilinmiyor, mellitus and
peripheral arterial disease. Vascular Medicine, 15(3), 189-195.
Cuff, D. J., Meneilly, G. S., Martin, A., Ignaszewski, A., Tildesley, H. D., & Frohlich,
J. J. (2003). Effective exercise modality to reduce insulin resistance in women
with type 2 diabetes. . basım yeri bilinmiyor : Diabetes care, 26(11), 29772982.
de Sousa, M. V., Fukui, R., Krustrup, P., Pereira, R. M. R., Silva, P. R. S., Rodrigues,
A. C., ... & da Silva, M. R. (2014). Positive effects of football on fitness, lipid
profile, and insulin resistance in B razilian patients with type 2 diabetes. .
Scandinavian journal of medicine & science in sports, 24, 57-65.
DUBÉ, M. C., Weisnagel, S., PRUD’HOMME, D. E. N. I. S., & LAVOIE, C. (2005).
Exercise and newer insulins: how much glucose supplement to avoid
hypoglycemia?. Medicine & Science in Sports & Exercise, 37(8), 1276-1282.
Exercise prescription in patients with different combinations of cardiovascular
disease risk factors: a consensus statement from the EXPERT working group.
Sports medicine, 48(8), 1781-1797.
Fletcher, G. F., Ades, P. A., Kligfield, P., Arena, R., Balady, G. J., Bittner, V. A., ... &
Gulati, M. (2013). Exercise standards for testing and training: a scientific
statement from the American Heart Association. Circulation, 128(8), 873934.
241
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Forbes, J. M., & Cooper, M. E. (2013). Mechanisms of diabetic complications..
Physiological reviews, 93(1), 137-188.
Frediani, J. K., Bienvenida, A. F., Li, J., Higgins, M. K., & Lobelo, F. (2020). Physical
fitness and activity changes after a 24-week soccer-based adaptation of the
US diabetes prevention program intervention in Hispanic men. Progress in
Cardiovascular Diseases.
Gawrecki, A., Naskret, D., Niedzwiecki, P., Duda-Sobczak, A., Araszkiewicz, A., &
Zozulinska-Ziolkiewicz, D. (2017). High-intensity exercise in men with type 1
diabetes and mode of insulin therapy. : International journal of sports
medicine, 38(04), 329-335.
Gulsin, G. S., Henson, J., Brady, E. M., Sargeant, J. A., Wilmot, E. G., Athithan, L.,
... & Khunti, K. (2020). Cardiovascular determinants of aerobic exercise
capacity in adults with type 2 diabetes. Diabetes Care, 43(9), 2248-2256.
Handelsman Y et al: American Association of Clinical Endocrinologists and
American College of Endocrinology clinical practice guidelines for developing
a diabetes mellitus comprehensive care plan--2015. Endocr Pract. 21(suppl
1):1-87, 2015.
Hansen, D., Niebauer, J., Cornelissen, V., Barna, O., Neunhäuserer, D., Stettler,
C., ... & Vanhees, L. (2018). Exercise prescription in patients with different
combinations of cardiovascular disease risk factors: a consensus statement
from the EXPERT working group. Sports medicine, 48(8), 1781-1797.
Holland, A. E., Spruit, M. A., Troosters, T., Puhan, M. A., Pepin, V., Saey, D., ... &
Wanger, J. (2014). . An official European Respiratory Society/American
Thoracic Society technical standard: field walking tests in chronic respiratory
disease.
Holten, M. K., Zacho, M., Gaster, M., Juel, C., Wojtaszewski, J. F., & Dela, F.
(2004). Strength training increases insulin-mediated glucose uptake, GLUT4
content, and insulin signaling in skeletal muscle in patients with type 2
diabetes. . basım yeri bilinmiyor : Diabetes, 53(2),.
Hornsby, W. G., & Chetlin, R. D. (2005). . basım yeri bilinmiyor : Management of
competitive athletes with diabetes. Diabetes Spectrum, 18(2), 102-107.
Ibáñez, J., Izquierdo, M., Martínez‐Labari, C., Ortega, F., Grijalba, A., Forga, L., ...
& Gorostiaga, E. M. (2010). Resistance training improves cardiovascular risk
factors in obese women despite a significative decrease in serum adiponectin
levels. Obesity, 18(3), 535-541.
InterAct Consortium. (2013). The link between family history and risk of type 2
diabetes is not explained by anthropometric, lifestyle or genetic risk factors.
the EPIC-InterAct study. Diabetologia, 56(1), 60-69.
International Hypoglycaemia Study Group: Glucose concentrations of less than
3.0 mmol/L (54 mg/dL) should be reported in clinical trials: a joint position
statement of the. basım yeri bilinmiyor : of the American Diabetes
Association and the European Association for the Study of Diabetes. Diabetes
Care. 40(1):155-7, 2017.
242
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & TİP 2 DİYABET
Jelleyman, C., Yates, T., O'Donovan, G., Gray, L. J., King, J. A., Khunti, K., & Davies,
M. J. (2015). The effects of high‐intensity interval training on glucose
regulation and insulin resistance: a meta‐analysis. Obesity reviews, 16(11),
942-961.
Kim, Y. S., Seifert, T., Brassard, P., Rasmussen, P., Vaag, A., Nielsen, H. B., ... &
van Lieshout, J. J. (2015). Impaired cerebral blood flow and oxygenation
during exercise in type 2 diabetic patients. : Physiological reports, 3(6),
e12430.
Kitabchi, A. E., & Nyenwe, E. A. (2006). Hyperglycemic crises in diabetes mellitus:
diabetic ketoacidosis and hyperglycemic hyperosmolar state. Endocrinology
and Metabolism Clinics, 35(4), 725-751.
Koliaki, C., & Roden, M. (2016). . Alterations of mitochondrial function and insulin
sensitivity in human obesity and diabetes mellitus. : Annual review of
nutrition, 36, 337-367.
Kosinski, C., Besson, C., & Amati, F. (2019). Exercise testing in individuals with
diabetes, practical considerations for exercise physiologists. Frontiers in
physiology, 10, 1257 : yazarı bilinmiyor.
Krustrup, P., Nielsen, J. J., Krustrup, B. R., Christensen, J. F., Pedersen, H.,
Randers, M. B., ... & Bangsbo, J. (2009). Recreational soccer is an effective
health-promoting activity for untrained men. . British journal of sports
medicine, 43(11), 825-831.
Kuwata, H., Okamura, S., Hayashino, Y., Tsujii, S., Ishii, H., & Diabetes Distress
and Care Registry at Tenri Study Group. (2017). Higher levels of physical
activity are independently associated with a lower incidence of diabetic
retinopathy in Japanese patients with type 2 diabetes: A prospective cohort
study, Diabetes Distress and Care Registry at Tenri (DDCRT15). Plos one,
12(3), e0172890.
Kuziemski, K., Słomiński, W., & Jassem, E. (2019). Impact of diabetes mellitus on
functional exercise capacity and pulmonary functions in patients with
diabetes and healthy persons. BMC endocrine disorders, 19(1), 2.
Layton, A. M. (2015). Update in Exercise Testing. Current Physical Medicine and
Rehabilitation Reports, 3(3), 222-231.
Lee, M. C. (2018). Validity of the 6-minute walk test and step test for evaluation
of cardio respiratory fitness in patients with type 2 diabetes mellitus. Journal
of exercise nutrition & biochemistry, 22(1), 49.
Lee, S., Bacha, F., Hannon, T., Kuk, J. L., Boesch, C., & Arslanian, S. (2012). Effects
of aerobic versus resistance exercise without caloric restriction on abdominal
fat, intrahepatic lipid, and insulin sensitivity in obese adolescent boys: a
randomized, controlled trial. Diabetes, 61(11), 2787-2795.
Ley SH, Hamdy O, Mohan V, Hu FB. Prevention and management of type 2
diabetes: components and nutritional strategies. Lancet 2014; 383:1999.
243
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Loprinzi, P. D., Brodowicz, G. R., Sengupta, S., Solomon, S. D., & Ramulu, P. Y.
(2014). Accelerometer-assessed physical activity and diabetic retinopathy in
the United States. Jama Ophthalmology, 132(8), 1017-1019.
Melvin, A., & Stears, A. (2017). Severe insulin resistance: pathologies. Practical
Diabetes,. 34(6), 189-194a.
Mendes, R., Sousa, N., Almeida, A., Subtil, P., Guedes-Marques, F., Reis, V. M., &
Themudo-Barata, J. L. (2016). Exercise prescription for patients with type 2
diabetes—a synthesis of international recommendations: narrative review.
British journal of sports medicine, 50(22), 1379-1381.
Milanović, Z., Pantelić, S., Čović, N., Sporiš, G., & Krustrup, P. (2015). Is
Recreational Soccer Effective for Improving VO2peak : A Systematic Review
and Meta-Analysis. . Sports Medicine, 45(9), 1339-1353.
Nesti, L., Pugliese, N. R., Sciuto, P., & Natali, A. (2020). Type 2 diabetes and
reduced exercise tolerance: a review of the literature through an integrated
physiology approach. Cardiovascular Diabetology, 19(1), 1-17.
Nguyen, N. T., Nguyen, X. M. T., Lane, J., & Wang, P. (2011). Relationship
between obesity and diabetes in a US adult population: findings from the
National Health and Nutrition Examination Survey, . 1999–2006. Obesity
surgery, 21(3), : 351-355.
Pak, M., Moynes, J., Poitras, V., & Tschakovsky, M. E. (2010). Is Oxygen
Consumption and Oxygen Delivery During Leg Exercise Compromised in Type
II Diabetes?: 1349Board# 5 June 2 9: 30 AM-11: 00 AM. Medicine & Science
in Sports & Exercise. 42(5), 242.
Pan, A., Sun, Q., Bernstein, A. M., Manson, J. E., Willett, W. C., & Hu, F. B. (2013).
Changes in red meat consumption and subsequent risk of type 2 diabetes
mellitus:. three cohorts of US men and women. JAMA internal medicine,
173(14), 1328-1335.
Pierre, N., Appriou, Z., Gratas-Delamarche, A., & Derbré, F. (2016). From physical
inactivity to immobilization: Dissecting the role of oxidative stress in skeletal
muscle insulin resistance and atrophy. Free Radical Biology and Medicine, 98,
197-207.
Pi-Sunyer, X. (2014). The look AHEAD trial: a review and discussion of its
outcomes. Current nutrition reports, 3(4), 387-391.
Pollak, M. N. (2007). Insulin, insulin-like growth factors, insulin resistance, and
neoplasia. The American journal of clinical nutrition, 86(3), 820S-822S.
Puente-Maestu, L. (2020). Physiological rationale of commonly used clinical
exercise tests. Pulmonology.
Reid, R. D., Tulloch, H. E., Sigal, R. J., Kenny, G. P., Fortier, M., McDonnell, L., ... &
Coyle, D. (2010). Effects of aerobic exercise, resistance exercise or both, on
patient-reported health status and well-being in type 2 diabetes mellitus: a
randomised trial. Diabetologia, 53(4), 632-640.
244
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & TİP 2 DİYABET
Riddell, M. C., Gallen, I. W., Smart, C. E., Taplin, C. E., Adolfsson, P., Lumb, A. N.,
... & Annan, F. (2017). . Exercise management in type 1 diabetes: a consensus
statement. : The lancet Diabetes & endocrinology, 5(5), 377-390.
Riebe, D., Franklin, B. A., Thompson, P. D., Garber, C. E., Whitfield, G. P., Magal,
M., & Pescatello, L. S. (2015). Updating ACSM's recommendations for
exercise preparticipation health screening.
Roberts, T. J., Burns, A. T., MacIsaac, R. J., MacIsaac, A. I., Prior, D. L., & La Gerche,
A. (2018). Exercise capacity in diabetes mellitus is predicted by activity status
and cardiac size rather than cardiac function: a case control study. .
Cardiovascular diabetology, 17(1), 44.
Röhling, M., Pesta, D., Markgraf, D. F., Strassburger, K., Knebel, B., Burkart, V., ...
& GDS study group. (2018). Metabolic determinants of impaired pulmonary
function in patients with newly diagnosed type 2 diabetes mellitus.
Experimental and Clinical Endocrinology & Diabetes, 126(09), 584-589.
Segerström, Å. B., Elgzyri, T., Eriksson, K. F., Groop, L., Thorsson, O., & Wollmer,
P. (2011). . Exercise capacity in relation to body fat distribution and muscle
fibre distribution : in elderly male subjects with impaired glucose tolerance,
type 2 diabetes. Diabetes research and clinical practice, 94(1), 57-63., .
Sherwood, L. (2015). Human physiology: from cells to systems. . Cengage
learning.
Sigal, R. J., Armstrong, M. J., Colby, P., Kenny, G. P., Plotnikoff, R. C.,Reichert, S.
M., & Riddell, M. C. (2013). . Physical activity and diabetes.Can J Diabetes,
37(Suppl 1), S40–S44.
Sluik, D., Buijsse, B., Muckelbauer, R., Kaaks, R., Teucher, B., Tj, A., ... & Pala, V.
(2012). Physical activity and mortality in individuals with diabetes mellitus: a
prospective study and meta-analysis. Archives of internal medicine, 172(17),
1285-1295.
Tadic, M., Grassi, G., & Cuspidi, C. (2020). Cardiorespiratory fitness in patients
with type 2 diabetes: A missing piece of the puzzle. Heart Failure Reviews, 18.
Tuttle KR et al: Diabetic kidney disease: a report from an ADA Consensus
Conference. Am J Kidney Dis. 64(4):510-33, 2014.
Van Sloten, T. T., Savelberg, H. H., Duimel-Peeters, I. G., Meijer, K., Henry, R. M.,
Stehouwer, C. D., & Schaper, N. C. (2011). . Peripheral neuropathy, decreased
muscle strength and obesity are strongly associatedwith walking in persons
with type 2 : diabetes without manifest mobility limitations. Diabetes
research and clinical practice, 91(1), 32-39.
Vounzoulaki, E., Khunti, K., Abner, S. C., Tan, B. K., Davies, M. J., & Gillies, C. L.
(2020). Progression to type 2 diabetes in women with a known history of
gestational diabetes:. systematic review and meta-analysis. bmj, 369.
Wahl, M. P., Scalzo, R. L., Regensteiner, J. G., & Reusch, J. E. (2018). Mechanisms
of aerobic exercise impairment in diabetes: a narrative review. Frontiers in
endocrinology, 9, 181.
245
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Walsh, J., Heazlewood, I. T., DeBeliso, M., & Climstein, M. (2018). Comparison of
obesity prevalence across 28 world masters games sports. basım yeri
bilinmiyor : Edukacijski fakultet, 30.
Yang, Y., Chen, S., Pan, H., Zou, Y., Wang, B., Wang, G., & Zhu, H. (2017). . Safety
and efficiency of SGLT2 inhibitor combining with insulin in subjects with
diabetes: : systematic review and meta-analysis of randomized controlled
trials. Medicine, 96(21).
Yaribeygi, H., Atkin, S. L., & Sahebkar, A. (2019). A review of the molecular
mechanisms of hyperglycemia‐induced free radical generation leading to
oxidative stress. Journal of cellular physiology, 234(2), 1300-1312.
Zimmermann, E., Bjerregaard, L. G., Gamborg, M., Vaag, A. A., Sørensen, T. I., &
Baker, J. L. (2017). Childhood body mass index and development of type 2
diabetes throughout adult life. A large-scale danish cohort study. Obesity,
25(5), 965-971.
246
Sporun Kavramsal Temelleri-TAKTİK
SPORUN KAVRAMSAL
TEMELLERİ-5
SPOR & KALP HASTALIKLARI
Yazarlar
Dr. Hülya ANDRE
1
Dr. Azize BİNGÖL DIEDHIOU
2
14. Bölüm
1
Yozgat Bozok Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi, Beden Eğitimi ve Spor
Eğitimi Bölümü, Yozgat/TÜRKİYE. hulya.imamli@yobu.edu.tr
2
Şırnak Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu, Antrenörlük Eğitimi
Bölümü, Şırnak/TÜRKİYE.
https://orcid.org/0000-0002-7983-7190, bingolazize@gmail.com
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
GİRİŞ
Günümüzde sağlık ve teknoloji alanındaki gelişmeler insanların daha
uzun ve kaliteli yaşamalarına imkan sağlamaktadır. Ancak uzayan insan ömrü
ile birlikte kronik hastalıkların görülme sıklığında büyük bir artış söz
konusudur. Kronik hastalıklar içerisinde özellikle kalp ve damar hastalıkları en
sık görülen ve başlıca ölüm nedenleri arasında yer alan bir hastalıklardır. Kalp
hastalıkları genetik, yaş, sağlıksız yaşam tarzı gibi birçok faktörün etkisiyle
ortaya çıkmaktadır. Bu hastalıklar genellikle uzun tedavi gerektiren ve yaşam
kalitesini düşüren hastalıklardır. Bu nedenle sağlık çalışmalarında öncelikli
olarak kalp hastalıklarının önlenmesi veya geciktirilmesi için önleyici tıp
uygulamalarına büyük önem verilmektedir. Önleyici tıp kapsamında kalp
hastalıklarından korunma ve tedavi sürecinde düzenli fiziksel aktivite ve spor
yapmak oldukça önemlidir.
Spor ve kalp hastalıklarının konu alındığı bu bölümde kalp
hastalıklarının tanı ve tedavi uygulamalarıyla birlikte kardiyak rehabilitasyon
kapsamında sporun ve egzersizin önemine yer verilmiştir.
Kardiyovaküler Hastalık Belirtileri
➢ Akut koroner sendrom: Koroner arter hastalığının belirtisi, anjina
pektoris, miyokard enfarktüsü semptomlarının artışı veya ani ölüm.
➢ Kardiyovasküler hastalık: Kalp ve / veya kan damarlarını içeren
hastalıklar; hipertansiyon, koroner arter hastalığı, periferik arter
hastalığı; aterosklerotik arter hastalıklarını içermektedir, ancak
bunlarla sınırlı değildir
➢ Koroner arter hastalığı: Kalp atardamarlarının hastalığı (genellikle
aterosklerotik)
➢ Miyokardiyal iskemi: Miyokardiyal oksijen taleplerine göre geçici
olarak yeterli koroner kan akışının olmaması; sıklıkla anjina pektoris
olarak kendini gösterir
➢ Miyokard enfarktüsü: Kalp kas dokusunun yaralanması / ölümü
(Medicine, 2013)
Kardiyak Rehabilitasyon
Kalp hastalığı olan bireyler, düzenli egzersiz ve yaşam tarzı
değişikliğinden istifade etmelidir. Kardiyak rehabilitasyon (KR), kalp ve damar
hastalığı olan kişilerin maksimal fiziksel, psikolojik ve fonksiyonel kapasiteye
248
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KALP HASTALIKLARI
ulaştırılması amacıyla uygulanan işlemlerin tümüne denir. KR, genellikle
egzersiz ve yaşam tarzı müdahaleleri sunmak için kullanılır ve riski azaltmak,
sağlıklı davranışları ve bu davranışlara uyuma teşvik etmek, engelliliği
azaltmak ve kardiyovasküler hastalığı olan hastalar için aktif bir yaşam tarzını
teşvik etmek için tasarlanmış koordineli, çok yönlü bir müdahaleden oluşur
(Balady et al., 2007). KR hem yatarak hem de ayakta tedavi ortamlarında
verilir ve aterosklerotik (damar sertleşmesi) sürecin ilerlemesini stabilize
ederek, yavaşlatarak ve hatta tersine çevirerek çeşitli kalp hastalıkları olan
kişilerde ölüm ve morbidite (hastalık) oranını azaltır (Taylor et al., 2004).
Yatan Hasta KR Programları
Belgelenmiş bir hekim sevkini takiben, bir kardiyak olay veya
prosedürden sonra hastaneye yatırılan hastalar, önleyici ve rehabilite edici
hizmetlere odaklanan bir yatan hasta KR programına katılmaya başlamalıdır
(Thomas et al., 2007). Yatan hasta KR programı aşağıdaki maddelere
odaklanmalıdır.
• Mevcut klinik durum değerlendirmesi
• Mobilizasyon (hareket yeteneği)
• Değiştirilebilir risk faktörleri ve kişisel bakım ile ilgili bilgilerin
tanımlanması ve sağlanması
• Evde fiziksel aktivite ile taburcu planlaması ve günlük yaşam
aktiviteleri planı ve ayakta hasta KR’a sevk.
Yürümeye başlamadan önce, yetkili bir sağlık hizmeti görevlisi
tarafından temel bir değerlendirme yapılmalıdır. Tablo 1’de günlük
ambulasyondan (yürüme) önce dikkate alınması gereken olumsuz
endikasyonların bir listesi ve Tablo 2’de bir egzersiz seansının sonlandırılması
için endikasyonlar belirtilmiştir. Bu hastalar, akut kardiyak olaylarını takiben
mümkün olan en kısa sürede fiziksel aktivitenin başlatılması ve ilerlemesi için
hazırlık prosedürünün ardından, risk sınıflandırmasına tabi tutulmalıdır.
Ayakta tedavi seansını denetleyen kişinin, yaşamsal belirtileri, kalp ve akciğer
seslerini değerlendirmek, belgelemek ve hastanın kas-iskelet gücü ve
esnekliği hakkında geri bildirim sağlamak için gerekli beceri ve yetkinliklere
sahip olması gerekir.
249
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Tablo 1. Günlük ambulasyondan önce dikkat alınması gerekenler
Amerikan Kardiyovasküler ve Pulmoner Rehabilitasyon Derneği
Yatan Hastalar İçin KR Günlük Ambulasyon Parametreleri
•
•
•
•
Son 8 saatte yeni veya tekrarlayan göğüs ağrısı yok
Kararlı veya düşen kreatin kinaz ve troponin değerleri
Dekompanse kalp yetmezliği belirtisi yok
Önceki 8 saate ait normal kalp ritmi ve stabil elektrokardiyogram
Tablo 2. Egzersiz programının sonlandırılması için dikkat edilmesi gerekenler
Yatan Hatalarda Egzersiz Yapılırken Egzersizin Durdurulmasına Yönelik
Belirtiler
• Diyastolik kan basıncı (DKB) ≥110 mm Hg
• Artan iş yükü ile egzersiz sırasında sistolik kan basıncında (SKB)> 10 mm
Hg azalma
• İlişkili belirtiler / semptomlar olan veya olmayan önemli ventriküler
veya atriyal aritmiler
• İkinci veya üçüncü derece kalp bloğu
• Anjin, belirgin nefes darlığı ve iskemiyi düşündüren elektrokardiyogram
(EKG) değişiklikleri dahil egzersiz intoleransının belirtileri / semptomları
Yatan ve ayakta hasta için KR endikasyonları ve kontrendikasyonları
Tablo.3.’de listelenmiştir, bunlara ilişkin istisnalar, sorumlu hekimin veya
hastanın kişisel doktorunun ve KR ekibinin klinik yargısına dayalı olarak
düşünülmelidir. Akut olay veya müdahaleden sonra hastanede kalış süresinin
kısalmasına ilişkin eğilim, hasta değerlendirmesi ve herhangi bir yatan
hastanın KR müdahalesi için mevcut olan süreyi sınırlamaktadır. Elektif
perkütan koroner girişim (Ameliyatsız, ciltten bir damar yoluyla girilerek
koroner damarları açmada kullanılan balon anjiyoplasti-stent ve diğer
işlemler) geçiren hastalar, hastaneye yatıştan itibaren 24 saat içinde taburcu
edilebilir ve miyokard enfarktüsü (kalp krizi), akut koroner sendrom , koroner
arter baypas grefti veya açık kapak cerrahisi veya transluminal kapak
girişimleri gibi karmaşık olmayan olayları veya prosedürleri olan hastalar
genellikle 5 gün içinde taburcu edilir. Erken iyileşme dönemindeki faaliyetler
ve programlar, miyokard enfarktüsünün boyutuna ve iyileşme sırasında
herhangi bir komplikasyonun ortaya çıkmasına bağlı olacaktır. Bu faaliyetler
öz bakımı içermelidir; kol ve bacak hareket açısı, postüral değişiklikler ve
sınırlı, denetimli ambulasyon (Cardiovascular & Rehabilitation, 2013). Bir
250
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KALP HASTALIKLARI
Miyokard enfarktüsünden sonraki ilk 12-24 saat içinde aralıklı oturma veya
ayakta durma gibi yerçekimsel strese basit maruz kalma, sıklıkla bir akut
kardiyak olayı ve ardından yatak istirahatini izleyen egzersiz performansının
kötüye gitmesini önleyebilir (Chobanian, Lille, Tercyak, & Blevins, 1974;
Convertino, 2003). Yatan hastalar için optimal egzersiz dozu
tanımlanmamıştır. Hastalar, günde üç ile dört kez asgari yardımla veya hiç
yardım almadan, kendi kendine bakım faaliyetlerinden kısa ve orta mesafeli
yürüyüşlere, hastane biriminde bağımsız ambulasyona geçmelidir. Aktivite
hedefleri, genel bakım planının bir parçası olmalıdır. Diğer aktiviteler, eve
dönüş hazırlığı için üst vücut hareket egzersizlerini ve minimum merdiven
çıkmayı içerebilir (Cardiovascular & Rehabilitation, 2013). Aktivite miktarı ve
ilerleme hızı, kalifiye bir personel tarafından günlük olarak gerçekleştirilen
bireysel bir hasta değerlendirmesi ile yönlendirilmelidir. Algılanan zorluk
derecelendirilmesi, egzersiz yoğunluğunun ölçülmesinde faydalı olabilir.
Genel olarak, yatan hasta egzersiz seansını sonlandırma kriterleri, düşük
yoğunluklu egzersiz testini sonlandırma kriterleri ile benzerdir. Tüm hastalar
yatan hasta egzersizi için uygun aday olmasa da, hemen hemen tümü,
kardiyovasküler hastalık risk faktörlerinin değerlendirilmesi, fiziksel aktivite
danışmanlığı, hasta ve aile eğitimi dahil olmak üzere bir miktar yatarak tedavi
müdahalesinden faydalanmalıdır.
Tablo 3. KR’un endikasyon ve kontrendikasyonları
Yatarak ve Ayakta Tedavi KR Endikasyonları ve Kontrendikasyonları
Endikasyonlar:
• Tıbbi olarak stabil miyokard infarktüsü
• Kararlı anjina (göğüste ağrı, sıkışma ve baskı hissi)
• Koroner arter baypas cerrahisi (Kalbin kendi damarlarındaki (koroner
arterler) daralmanın ilerisine, vücudun başka yerlerinden alınan
damarlarla damar köprüleri oluşturma işlemi)
• Perkütan transluminal koroner anjiyoplasti (koroner anjiyografi
sonrasında saptanmış olan kalbi besleyen damarlardaki daralma ya da tam
tıkanmaların tedavisinde kullanılan yöntem)
• Sistolik veya diyastolik disfonksiyonun neden olduğu stabil kalp
yetmezliği (kardiyomiyopati)
• Kalp nakli
• Kalp kapak hastalığı / cerrahi
• Periferik arter hastalığı (arter duvarının tabakaları arasında kolesterol
içeriği yoğun olan, damar içine doğru uzanan kabartılar sonucunda
251
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
damarların daralması ve bunun sonucunda damarın beslediği bölgeye
yeterince kan gidememesi durumu)
• Diabetes mellitus, dislipidemi, hipertansiyon veya obezite teşhisi ile
koroner arter hastalığı riski altında olanlar
• Hekim sevkine ve rehabilitasyon ekibinin mutabakatına bağlı olarak
yapılandırılmış egzersiz ve / veya hasta eğitiminden yararlanabilecek diğer
hastalar
Kontrendikasyonlar:
• Kararsız anjina
• Kontrolsüz hipertansiyon - yani istirahat sistolik kan basıncı> 180 mm
Hg ve / veya istirahat diyastolik kan basıncı> 110 mm Hg
• Semptomlarla birlikte> 20 mm Hg ortostatik kan basıncı düşüşü
• Önemli aort darlığı (aort kapak alanı <1.0 cm2)
• Kontrolsüz atriyal veya ventriküler aritmiler
• Kontrolsüz sinüs taşikardisi (> 120 atım ∙ dk − 1)
• Dengesiz kalp yetmezliği
• Kalp pili olmadan üçüncü derece atriyoventriküler blok
• Aktif perikardit (kalp zarı iltihaplanmasıdır) veya miyokardit (kalp kası
iltihabı)
• Yakın zamanda ortaya çıkan emboli (kan pıhtısı) (pulmoner veya
sistemik)
• Akut tromboflebit (yüzeyel damarlarda ve özellikle varisli damarlarda
iltihap ve içinde pıhtı oluşması)
• Aort diseksiyonu (aort damarının farklı sebeplerle yırtılması ve duvar
içine kan dolması)
• Akut sistemik hastalık veya ateş
• Kontrolsüz diabetes mellitus
• Egzersizi yasaklayacak şiddetli ortopedik durumlar
• Akut tiroidit, hipokalemi (potasyum azlığı), hiperkalemi (potasyum
fazlalığı) veya hipovolemi (susuz kalma) gibi diğer metabolik durumlar
(yeterince tedavi edilene kadar)
• Şiddetli psikolojik bozukluk
Hasta taburcu edilirken, izin verilen ve kaçınmaları gereken yorucu
faaliyetler (örneğin, ağır kaldırma, merdiven çıkma, bahçe işi, ev işleri) gibi
özel talimatlar ile ilgili bilgi sahibi olmalıdır (Antman et al., 2004). Ayrıca,
hastaneden ayrılmadan önce güvenli, aşamalı bir egzersiz planı
oluşturulmalıdır. Bir egzersiz testi veya klinik olarak denetlenen ayakta KR
programına başlayana kadar, kalp atış hızının üst sınırı veya egzersiz sırasında
kaydedilen algılanan zorluk derecesi, yatan hasta programı sırasında
252
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KALP HASTALIKLARI
gözlemlenen seviyeleri aşmamalıdır. Hastalara, egzersiz intoleransını ve tıbbi
değerlendirme ihtiyacını düşündüren anormal belirti ve semptomları
belirlemeleri konusunda danışmanlık verilmelidir. Tüm uygun hastalar,
yaşam kalitesinin ve fonksiyonel kapasitenin iyileştirilmesi ve morbidite ve
mortalite riskinin azaltılması için klinik olarak denetlenen ayakta hasta KR
programına katılmaya kuvvetle teşvik edilmelidir.
Ayakta KR
Tablo 4’te bahsedilen ayakta KR, yakın zamanda miyokard enfarktüsü,
akut koroner sendrom olayı / anjin, koroner arter baypas cerrahisi, perkütan
koroner girişim, kalp yetmezliği, hastaneye yatış, kalp kapakçığı onarımı veya
replasmanı ve kalp veya kalp / akciğer transplantasyonu olan hastalar için
klinik kılavuzlarda yer alan ikincil önlem niteliğinde bir tavsiyedir (Thomas et
al., 2007). Ayakta KR’un hedefleri Tablo 5'te ve bileşenleri Tablo 6'da
listelenmiştir.
Tablo 4. Kılavuz tavsiye düzeyi için tanımlar
Kılavuz Tavsiye Düzeyi için Tanımlar
Önerilerin Sınıflandırılması
I: Belirli bir prosedürün veya tedavinin yararlı ve etkili olduğuna dair kanıt
ve / veya genel mutabakat bulunan koşullar
II: Bir prosedürün veya tedavinin yararlılığı / etkililiği hakkında çelişkili
kanıtların ve / veya görüş ayrılığının olduğu durumlar
III: Prosedürün / tedavinin yararlı / etkili olmadığı ve bazı durumlarda
zararlı olabileceğine dair kanıt ve / veya genel mutabakat bulunan koşullar
Kanıt Düzeyi
A: Çok sayıda randomize klinik çalışmadan elde edilen veriler
B: Tek bir randomize çalışmadan veya rastgele olmayan çalışmalardan elde
edilen veriler
C: Uzmanların fikir birliği görüşü
Tablo 5. Ayakta KR hedefleri
Ayakta KR Hedefleri
• Hastanın güvenli ve etkili bir egzersiz ve yaşam tarzı fiziksel aktivite
programını uygulamasına yardımcı olun.
• Klinik durumdaki değişikliği tespit etmek için uygun denetim ve izleme
sağlayın.
• Tıbbi yönetimi geliştirmek için hastanın sağlık hizmeti sağlayıcılarına
sürekli gözetim sağlayın.
253
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
• Hastayı mesleki ve eğlence faaliyetlerine geri gönderin veya bu
etkinlikleri hastanın klinik durumuna göre değiştirin.
• Agresif yaşam tarzı yönetimi ve kardiyoprotektif ilaçların akıllıca
kullanımı yoluyla ikincil korumayı (örn. Risk faktörü modifikasyonu)
optimize etmek için hasta ve eş / partner / aile eğitimi sağlayın.
Tablo 6. Ayakta KR bileşenleri
Ayakta KR Bileşenleri
• Agresif yaşam tarzı yönetimi hakkında kardiyovasküler risk faktörü
değerlendirmesi ve danışmanlık
• İkincil bir kardiyak olay riskini azaltmak ve sağlıklı yaşam tarzı
değişiklikleri yapmak için eğitim ve destek
• Güvenli ve etkili bir kişiselleştirilmiş egzersiz planının geliştirilmesi ve
uygulanması / denetimi
• Kan basıncını, lipidleri / kolesterolü ve diabetes mellitusu iyileştirmek
amacıyla izleme
• Psikolojik / stres değerlendirmesi ve danışmanlık
• İlerleme ve ilgili tıbbi yönetim konularında her hastanın doktoru ve
diğer sağlık hizmeti sağlayıcılarıyla iletişim
• Uygun mesleki ve eğlence faaliyetlerine dönün
Hekim sevk veya program girişi sırasında aşağıdaki değerlendirmeler
yapılmalıdır.
✓ En son kardiyovasküler olay, komorbiditeler (bir veya daha fazla
hastalığın temel hastalığa veya ek olarak aynı zamanda görülmesi) ve diğer
ilgili tıbbi geçmişi içeren tıbbi ve cerrahi geçmiş
✓ Kardiyopulmoner ve kas-iskelet sistemi ağırlıklı fizik muayene
✓ 12 elektrotlu elektrokardiyogram (EKG), koroner anjiyogram,
ekokardiyogram, stres testi (egzersiz veya farmakolojik çalışmalar), kalp
ameliyatları veya perkütan girişimler ve kalp pili / implante edilebilir
defibrilatör implantasyonu dahil olmak üzere son kardiyovasküler testlerin ve
prosedürlerin gözden geçirilmesi
✓ Doz, uygulama yolu ve sıklık kardiyovasküler hastalık risk faktörleri
dahil mevcut ilaçlar
Egzersiz eğitimi, kalp hastalığı olan çoğu hasta için güvenli ve etkilidir;
bununla birlikte, tüm hastalar egzersiz eğitimi sırasında kalp ile ilgili bir olayın
meydana gelme risklerine göre sınıflandırılmalıdır. Egzersiz için rutin risk
değerlendirmesi, kalifiye personel tarafından uygun görüldüğü şekilde, her
254
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KALP HASTALIKLARI
KR seansı öncesinde, sırasında ve sonrasında gerçekleştirilmeli ve
aşağıdakileri içermelidir.
• Kalp atış hızı
• Kan basıncı
• Vücut ağırlığı
• Aktiviteyle ilgili olmayan klinik durumdaki değişikliğin semptomları veya
kanıtı (örn. İstirahatte nefes darlığı, sersemlik veya baş dönmesi, çarpıntı veya
düzensiz nabız, göğüs ağrısı, ani kilo artışı)
• Egzersiz intoleransının belirtileri ve kanıtı
• İlaçlarda değişiklik ve reçete edilen ilaç rutinine uyma
• Telemetri, Bluetooth veya kablolu izleme, defibrilatör kaşıklarını
kullanarak "hızlı bakış" izleme, hastanın risk durumuna ve doğru ritim
algılama ihtiyacına bağlı olarak periyodik ritim şeritleri veya EKG olmayan
kalp atım hızı (KAH) izleme cihazlarından oluşabilen EKG ve KAH gözetimi.
Egzersiz Testi
Denetimli egzersiz ve KR’a katılmaya devam eden hastalarda periyodik
olarak bir egzersiz testi de kullanılabilir. Egzersiz testinde aşağıdaki konular
göz önünde bulundurulmalıdır.
• Test semptomlarla sınırlı olmalı ve standart egzersiz testi prosedürlerini
kullanmalıdır.
• Egzersiz testi ve egzersize katılımı ile ilgili olarak bir beta blokerin
zamanlaması özellikle dikkate alınmalıdır çünkü bu, kalp atış hızını ve
ardından kalp atış hızına dayalı egzersiz öngörüleri üzerinde bir etkiye sahip
olabilir.
Egzersiz reçetesi, bir egzersiz testinin sonuçları mevcut olmadığında
egzersizin şiddetine rehberlik etmek için metodoloji sağlar.
Egzersiz Reçetesi
Görünüşte sağlıklı yetişkin popülasyon için kullanılan egzersiz reçetesi
teknikleri, kardiyovasküler hastalığı (KVH) olan birçok kişiye uygulanabilir. Bu
bölümde, bilinen KVH'si olan hastalar için egzersiz reçetesine ilişkin özel
hususlara ve değişikliklere değinilmiştir.
255
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Tablo 7. Ayakta KR’a Katılan Kardiyovasküler Hastalığı Olan Kişiler İçin
Egzersizin Sıklığı Şiddeti Süresi ve Tipi ile İlgili Öneriler
Aerobik
Sıklığı
Kuvvet
Birbirini takip
etmeyen
günlerde 2-3 g/h
En az 3 g/h
Tercihen ≤ 5 g/h
Bir egzersiz testi ile, kalp atış hızı
rezervi, oksijen alım rezerv yüzdesi
veya VO2peak kullanarak egzersiz
kapasitesinin %40-80'i kullanılmalı.
Şiddeti
Egzersiz testi olmadan, oturarak veya
ayakta, dakikada dinlenik kalp
atımından 20-30 vuruş fazla veya 620 algılanan zorluk ölçeğinde 12-16
zorluk derecesi kullanılmalı
Önemli bir
yorgunluk
olmadan her
egzersizin 10-15
tekrarı; 6-20
algılanan zorluk
ölçeğinde 11-13
veya 1 maksimum
tekranın %40-60'ı
1-3 set; Büyük kas
gruplarına
odaklanan 8-10
farklı egzersiz.
Süresi
20-60 dk
Tipi
Kol ergometresi, üst ve alt (çift etkili)
ekstremite ergometresi, dik ve yatay
bisklet, eliptik, merdiven tırmanıcı,
koşu bandı.
Hastanın
kullanması için
güvenli ve rahat
olan ekipman
seçilmeli
Esneklik
≥2-3 g/h, En
etkili olan
günlük
yapılması
Gerginlik
veya hafif
rahatsızlık
hissetme
noktasına
kadar
Statik germe
için 15 s
tutma; Her
egzersiz ≥4
tekrar
Statik ve
dinamik
germe,
uzuvların ana
eklemlerine
ve belin alt
kısmına
odaklanmalıı;
PNF tekniğini
düşünülebilir
(Cardiovascular & Rehabilitation, 2013; Fletcher et al., 2013)
Egzersiz Yapılırken Dikkate Alınması Gerekenler
• Egzersiz sıklığı, egzersiz toleransı, egzersiz şiddeti, zindelik ve diğer sağlık
hedefleri ve genel programa dahil edilen egzersiz türleri gibi çeşitli faktörlere
bağlıdır.
• Yetişkinler ve yaşlı yetişkinler için genel kurallar, her biri en az 10 dakikalık
egzersiz seansları önerilmektedir (Chodzko-Zajko et al., 2009; Garber et al.,
2011). Bununla birlikte, çok sınırlı egzersiz kapasitesine sahip hastalar için,
256
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KALP HASTALIKLARI
birden defadan kısa (yani <10 dk) günlük seanslar başlangıç noktası olarak
düşünülebilir (Garber et al., 2011). <10 dakika nöbetlerle başlarsa, aerobik
egzersiz süresinde kademeli bir artış önerilir (Garber et al., 2011). Bu, seans
başına 1-5 dakika olabilir.
• Hastalar, yukarıda özetlenen tavsiyeleri izleyerek bazı egzersiz seanslarını
bağımsız olarak (yani doğrudan gözetim olmaksızın) yapmaya teşvik
edilmelidir.
• Bir hastanın tanımlanmış bir iskemik eşiği varsa, egzersiz şiddeti bir kalp
hızında ve bu noktanın altındaki çalışma hızında reçete edilmelidir. Böyle bir
eşik belirlendiyse, kalp atış hızına dayalı şiddetin üst sınırı, iskeminin
başlangıçta tanımlandığı kalp hızının minimum 10 atım/dk altında olmalıdır
(Fletcher et al., 2013). Bir egzersiz testine ek olarak, egzersiz ile indüklenen
ve dinlenme veya nitrogliserin ile rahatlatılan klasik anjina pektorisin varlığı,
miyokardiyal iskeminin varlığı için yeterli kanıttır.
• En yüksek kalp atış hızı bilinmiyorsa, aşağıdaki ilişkileri kullanarak egzersiz
şiddetini belirlemek için algılanan zorluk derecesi (AZD) yöntemi
kullanılmalıdır (Fletcher et al., 2013):
- <12 (KR 10 Ölçeğinde <3) hafif veya kalp atım rezervi (KAR) <% 40'ı
- 12–13 (KR 10 Ölçeğinde 4–6) biraz zor veya KAR % 40–59'u
- 14–16 (KR 10 Ölçeğinde 7-8) zor veya KAR % 60–80'i
• Bireylerin reçeteli ilaçlarını sağlık hizmeti sağlayıcılarının önerdiği şekilde
her zamanki saatlerinde almaları tavsiye edilir. Adrenerjik bloke edici ajan
(beta bloker) kullanan bireyler, egzersize zayıflatılmış bir KAH yanıtı ve artmış
veya azalmış maksimum egzersiz kapasitesine sahip olabilir. Bir egzersiz
testinden sonra veya KR sırasında beta bloker dozu değiştirilen hastalar için,
yeni bir kademeli egzersiz testi yardımcı olabilir (Cardiovascular &
Rehabilitation, 2013).
• Bloker dozu değişikliği geçirmiş ancak bu değişiklikten sonra egzersiz testi
yaptırmamış hastalar için egzersiz yoğunluğunu yönlendirmek için aşağıdaki
öneriler kullanılabilir:
(a) Belirtileri ve semptomları izleyin ve (b) en son KR’da kullanılan iş
yükündeki AZD ve KAH yanıtlarını not edin. Gözlenen KAH ve AZD, hastanın
egzersiz şiddeti için yeni hedefi olabilir.
257
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
• Semptomların veya klinik değişikliklerin gerektirdiği her an egzersiz
testinin yapılması önerilir (Cardiovascular & Rehabilitation, 2013). Örneğin,
göğüs ağrısı veya nefes darlığı düzeyinde değişiklik olan hastalarda; veya
muhtemelen bir koroner revaskülarizasyon prosedürü geçirmemiş veya tam
olarak revaskülarize edilmemiş veya ritim bozuklukları olan ve daha yüksek
bir şiddette egzersiz yapmak isteyen iskemik etiyolojisi olanlar için. Ancak
tam koroner revaskülarizasyon geçirmiş, asemptomatik veya lojistik açıdan
pratik olmayan hastalarda başka bir egzersiz testi tıbbi olarak gerekli
olmayabilir.
• Diüretik tedavisi gören hastalar, özellikle egzersiz seanslarından sonra
yüksek hacim azalması, hipokalemi veya ortostatik hipotansiyon (küçük
tansiyonun 10 mm/hg’den fazla düşmesi) riski altındadır. Bu hastalar için
uygun hidrasyon eğitimi verilirken egzersize kan basıncı yanıtı, baş dönmesi
veya sersemlik semptomları ve aritmiler izlenmelidir (Sawka et al., 2007).
• Her egzersiz seansı sırasında, dinamik ve statik germe dahil 5-10 dakikalık
ısınma ve soğuma aktiviteleri ve hafif veya çok hafif aerobik aktiviteler
gerçekleştirilmelidir.
• Seansın aerobik egzersiz kısmı, sağlıklı bir vücut ağırlığının korunması için
artan kalori harcamasına ve bununla ilişkili diğer birçok sağlık yararına vurgu
yapan ritmik, büyük kas grubu aktivitelerini içermelidir.
• Tüm vücut fiziksel uygunluğunu desteklemek için, üst ve alt ekstremiteleri
içeren birden çok aerobik aktivite ve egzersiz ekipmanı egzersiz programına
dahil edilmelidir.
• Yüksek şiddetli interval antrenman (HIIT), %60-70 KAR ila %80-%90 KAR
arasında değişen 3–4 dakikalık egzersiz seanslarını içermektedir. Haftada üç
kez yaklaşık 40 dakika süren bu egzersizin, stabil koroner kalp hastalığı
(Keteyian et al., 2014) ve kalp yetmezliği (KY) (Ehrman, Gordon, Visich, &
Keteyian, 2009) olan hastalarda O2zirve'de daha büyük bir iyileşme sağladığı
gösterilmiştir. HIIT'in, standart sürekli, orta yoğunluklu egzersize kıyasla
koroner arter baypass (Moholdt et al., 2009) sonrasında hastalarda O2zirve'de
daha uzun vadeli iyileşmelerle sonuçlandığı da gösterilmiştir. HIIT'in kardiyo
vasküler hastalığı (KVH) olanlarda zirve aerobik kondisyonu arttırmanın hem
güvenli hem de çok etkili bir yöntemi olabileceği görülmektedir (Weston,
Wisløff, & Coombes, 2014).
258
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KALP HASTALIKLARI
• Dikkate alınması gereken güvenlik faktörleri arasında hastanın klinik
durumu, risk sınıflandırması kategorisi, egzersiz kapasitesi, iskemik / anjina
eşiği, kas-iskelet sistemi sınırlamaları ve bilişsel / psikolojik bozukluk yer
almaktadır.
• KR’da egzersiz yapanlara rehberlik ederken dikkate alınması gereken
faktörler arasında hastalık öncesi aktivite seviyesi, mesleki hedefler ve
gereksinimler ile kişisel sağlık / uygunluk hedefleri yer almaktadır.
• Kuvvet egzersiz hacmi, bireysel bir hasta iki ardışık egzersiz gününde
istenen tekrar sayısında bir ile iki tekrarı rahatça tamamlayabildiğinde % 2 10'luk artış yapılabilir (Kraemer et al., 2002).
• Kuvvet egzersizi ve statik germe sırasında nefesi tutmaktan kaçının.
Ön Katılım Egzersiz Testi Olmadan Egzersiz Reçetesi
Daha kısa hastanede kalış süreleri, daha agresif müdahaleler ve tanısal
prosedürlerin daha fazla karmaşıklığı nedeniyle, hastalar egzersiz testi
yaptırmadan KR’a başlamaktadırlar. Hastanın aşırı kondisyon kaybı,
ortopedik sınırlamalar, son zamanlarda başarılı perkütan girişim veya
rezidüel obstrüktif koroner arter hastalığı olmadan revaskülarizasyon
cerrahisi nedeniyle bir katılım öncesi egzersiz testi kullanılamayabilir. Bir
egzersiz testi yapılıncaya kadar, egzersiz reçetesi prosedürleri bu kılavuzdaki
tavsiyelere, yatarak tedavi aşamasında ve evde egzersiz aktiviteleri sırasında
neler yapılacağına dayandırılabilir. Egzersize yön vermek için AZD kullanılması
tavsiye edilir. Hasta, aşırı yorgunluk, baş dönmesi veya sersemlik, kronotropik
yetersizlik (egzersiz testinde KAH’nın dakikada 100'ün üzerine çıkamaması)
ve iskemi belirti ile semptomları gibi egzersiz intoleransının belirti ve
semptomları açısından yakından izlenmelidir.
Yaşam Tarzı Fiziksel Aktivite
Ayakta bakım egzersiz programlarına katılanlar seans başına yaklaşık
300 kcal harcamaktadır (Schairer et al., 1998). Dolayısı ile, haftada üç kez
katılanlar egzersiz seanslarında haftada <1.000 kcal harcamaktadır. KVH
riskinin azaltılması ve kilo yönetimi için kalori harcaması önerilerine dayalı
olarak, hastaları program katılımı dışında düzenli fiziksel aktivite ve amaçlı
egzersiz yapmaya teşvik etmek önemlidir. Egzersiz seanslarına ek olarak,
hastalar, rehabilitasyon personeli tarafından değerlendirilen ve uygun
259
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
şekilde değiştirilen ev işleri, bahçe işi, alışveriş ve hobiler gibi günlük yaşam
aktivitelerine kademeli olarak geri dönmeye teşvik edilmelidir. Rekabetçi
sporlara katılım, American College of Cardiology (ACC) Bethesda
Konferansı'nın (Thompson et al., 2005) tavsiyelerine göre yönlendirilmelidir.
Nispeten ucuz adım ölçerler, adımlama teknolojisine sahip akıllı telefonlar ve
diğer giyilebilir cihazlar, fiziksel aktiviteyi izlemek için yararlı olabilir ve
yürüme programlarına uyumu artırabilir (Bravata et al., 2007). Bu cihazların
çoğu, akıllı telefon veya tablet teknolojisinde kullanılmak üzere tasarlanmış
çeşitli "uygulamalar" ile takip edilebilir.
Kalp Yetmezliği Hastaları
KY, düşük ejeksiyon fraksiyonu ile kalp yetmezliği (HFrEF) (EF<%40) ve
korunmuş ejeksiyon fraksiyonu ile kalp yetmezliği (HFpEF), (EF>%50) veya
ikisinin bir kombinasyonu durumunda efor dispnesi (nefes darlığı) ve
yorgunluk olarak tanımlanır. Hastaların %25’inin ilk KY ile hastaneye
yatışlarından itibaren 30 gün içinde, %66'sının ise bir yıl içinde yeniden
hastaneye yatışları yapılır (Curtis et al., 2008; Madigan et al., 2012). Egzersiz;
genel olarak stabil kronik KY'si olan hastaların tedavisine yönelik terapötik
yaklaşımda değerli bir yardımcı olarak kabul edilmektedir ve ACC ve
American Heart Association (AHA) tarafından önerilmektedir (Yancy et al.,
2013). HFrEF'li hastalarda egzersiz yapmanın faydaları (Keteyian, 2011),
iyileşmiş klinik sonuçları (örneğin, hastaneye yatışlar) ve sağlıkla ilişkili yaşam
kalitesini (Davies et al., 2010; O’Connor et al., 2009; Piepoli, Davos, Francis,
& Coats, 2004; Rich et al., 1995; Riegel et al., 2009) arttırdığı bilinmektedir.
Ayrıca; egzersiz HFrEF'li hastalarda egzersiz kapasitesini (VO2zirve ile ölçüldüğü
üzere %10 - % 30), merkezi hemodinamik işlevini, otonom sinir sistemi işlevini
ve periferik vasküler ile iskelet kası fonksiyonlarının işlevini geliştirir (Ades et
al., 2013). Sonuç olarak; bu adaptasyonlar, hastaların daha düşük bir KAH ile
daha yüksek bir çalışma hızında egzersiz yapmasına veya submaksimal
düzeyde egzersiz yapmasına olanak tanırken, AZD de düşer, dispne ve
yorgunlukta da azalma görülür. Doğrudan VO2zirve 'i ölçen 57 çalışmanın metaanalizi, ortalama %17'lik bir iyileşme olduğunu bildirmiştir (Smart & Marwick,
2004). Bu veriler; HFpEF'li hastaların da, egzersizden fayda sağlayabileceğini
göstermektedir. Bu duruma kanıt olarak; gelişmiş iskelet kası fonksiyonu,
artmış yaşam kalitesi ve egzersiz kapasitesi gösterilmektedir.
260
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KALP HASTALIKLARI
Egzersiz Testleri
Semptomla sınırlı egzersiz testi, HFrEF'li hastalarda güvenli olup,
solunan gazların indirekt ölçümü ile birleştirildiğinde, sadece egzersize
elektrokardiyografik ve hemodinamik yanıtlarla ilgili yararlı bilgiler
sağlamakla kalmaz, aynı zamanda prognostik bilgiler de sağlar (Fletcher et al.,
2013).
• Aynı yaşlardaki sağlıklı bireylerle karşılaştırıldığında, HFrEF'li hastalar,
egzersize karşı daha düşük KAH, zirve atım hacmi ve zirve kardiyak output (Q)
tepkisi sergilerler.
• Büyük damarların (örn. brakiyal arter) ve direnç vaskülatürü
vazodilatasyonunun zayıflaması, bölgesel ve lokal kan akışını sınırlar (Duscha,
Schulze, Robbins, & Forman, 2008).
• İskelet kası histokimyasındaki anormallikler, metabolik olarak daha aktif
hücrelerin oksidatif kapasitesini sınırlar.
• Yukarıda HFrEF için sıralanan üç faktör, aynı zamanda hastalarda
gözlenen azalmış egzersiz kapasitesi ile ilgilidir. Normal kontrollerle
karşılaştırıldığında, egzersiz toleransı yaklaşık %30 - %40 azalmıştır (Kitzman
et al., 2002). Bu sınırlama nedeniyle, daha düşük bir çalışma hızında başlayan
ve her aşamada çalışma oranında daha küçük artışlar uygulayan, modifiye
edilmiş, Naughton protokolü gibi bir egzersiz protokolü yaygın olarak
kullanılmaktadır.
• Hem VO2zirve hem de dakika ventilasyon ve karbondioksit üretimi
arasındaki eğim (VE – VCO2 eğimi) ilişkisi prognozla bağlantlıdır ve bir hastanın
ne zaman bir KY uzmanına sevk edileceğine, sol ventrikül destek cihazı (SVDC)
veya kardiyak transplant (Fletcher et al., 2013) gibi daha ileri seviye
değerlendirmelere yönlendirileceğine rehberlik edebilir.
Egzersiz Reçetesi
KY hastalarında egzersiz yapmanın ana hedeflerinden ikisi egzersiz
intoleransını tersine çevirmek ve klinik bir olay için müteakip riski azaltmak
olduğundan, egzersizin özgüllüğü ilkesinden yola çıkarak sadece klinik ve
fonksiyonel faydaları denenmiş ve kanıtlanmış egzersizlere uyulmalıdır. Bu
nedenle yapılan egzersizler her zaman aerobik aktiviteleri içermelidir.
261
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Tablo 8. Kalp yetmezliği hastalarında egzersiz sıklığı, yoğunluğu, süresi
ve egzersiz tipi önerileri
Egzersiz
Sıklığı
Egzersiz
Yoğunluğu
Egzersiz
Süresi
Egzersiz
Türü
AEROBİK
3-5 gün . hafta-1
Önceki AET, KAH
değerleri mevcutsa,
set yoğunluğu KAR’ın
%60 ve %80’i arasında
ayarlanabilir. AET veya
atriyal
fibrilasyon
varsa AZD (6-20) 11-14
kullanılmalıdır.
Kademeli olarak 30 dk.
gün-1’den 60 dk. .g-1’e
kadar artmalıdır.
DİRENÇ
1-2 gün (ardışık olmayan)
. hafta-1
Üst
ekstremite
için
1TM’nin %40, alt vücut
ekstremiteleri
için
1TM’nin % 50’si egzersize
başlanmalıdır. Kademeli
olarak, bir kaç haftada
veya ayda 1TM’un %
70’ine çıkılmalıdır.
Büyük kas gruplarına
odaklanan 2 set 10-15
tekrar yapılmalıdır.
Koşu bandı veya
serbest yürüyüş ve
kondisyon bisikleti
Kuvvet ve denge kaybında
makine kullanımı en iyi
seçenek olabilir.
ESNEKLİK
≥ 2-3 gün . hafta-1
Gerginlik hissedilen
noktalar
veya
rahatsızlık
hissi
veren
noktalar
esnetilmelidir.
10-20 saniye statik
pozisyonda
kalınmalıdır. Her
egzersiz 2-4 defa
tekrar edilmelidir.
Statik,
dinamik
ve/veya
PNF
esnetme
(Braith & Beck, 2008; Stein et al., 2006)
Egzersiz Sırasında Dikkate Alınması Gereken Hususlar
• Seçilmiş hastalarda, KAR’ın %90'ına kadar yüksek yoğunluklu aerobik
interval ezgersiz düşünülebilir. HIIT, HFrEF'li stabil hastalarda VO2zirve'yi %46
oranında iyileştirdiği ve sol ventrikülün yeniden şekillenmesi ile
ilişkilendirilmiştir (Keteyian, 2013; Wisløff et al., 2007).
• Egzersiz reçetesi yazmaktan ve hastanın ilerlemesini denetlemekten
sorumlu klinisyenin, her hafta gerçekleştirilen egzersiz şiddetinin yavaş ama
zaman içinde sürekli bir şekilde artmasını sağlaması gerekir. Çoğu hasta için,
reçete edilen egzersiz şiddeti yaklaşık 3–7 MET s/h olmalıdır (Keteyian et al.,
2012).
• Genel olarak; egzersiz şiddetinden önce eforun süresi ve sıklığı
artırılmalıdır.
• Hastalar, genellikle en az 4 hafta gerektiren aerobik egzersize
alıştıktan ve bunu tolere ettikten sonra, kuvvet egzersizi etkinlikleri dahil
edilebilir.
262
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KALP HASTALIKLARI
Özel Hususlar
• KY hastalarının yaklaşık %40' ı bir yılın sonunda reçete edilen
egzersize devamlılık gösterir (Daly et al., 2002; Evangelista, Hamilton,
Fonarow, & Dracup, 2010; O’Connor et al., 2009).
• Bu popülasyonda egzersizi benimseme ve uyum sağlama açısından
çok sayıda engel olduğundan; anksiyete ve depresyon tedavisi, motivasyonu
artırma, ek sosyal destek arama ve ulaşım gibi lojistik sorunları yönetme gibi
pek çok sorun ele alınmalıdır.
• Düzenli egzersiz, SVDC kullanan hastalarda egzersiz toleransını ve
yaşam kalitesini iyileştirir (Kerrigan et al., 2014). Aşağıdaki özel hususlar
listesi KY ve SVDC kullanan hastalar içindir:
1. Nakil bekleyen veya hedef tedavi için SVDC kullanan hastalarda egzersiz
ve egzersiz testlerinin kullanımı oldukça yaygın hale gelmektedir. Bu hastalar,
7–23 Ml/kg/dk aralığında bir VO2zirve ile düşük fonksiyonel kapasiteye sahiptir
(Kerrigan et al., 2013).
2. SVDC' nin sürekli akışı nedeniyle (yani, pulsatil akış olmaması), kan basıncı
stetoskopla oskültasyon yerine Doppler ile ölçülür. Dinlenme ortalama
basıncı 70 ile 80 mm/Hg arasında kontrol edilmelidir (Slaughter et al., 2010).
Genel olarak, ortalama arteriyel basınç (OAB) artan çalışma oranları ile
hafifçe artmalıdır. Çalışmalar, OAB 70 ile 90 mm/Hg arasında tutulduğunda,
yatarak tedavi ortamlarında egzersizin güvenli olduğunu göstermiştir
(Scheiderer, Belden, Schwab, Haney, & Paz, 2013).
3. Egzersiz sırasında KAH, çalışma hızındaki artışla genellikle doğrusal bir
şekilde artar.
4. SVDC, kademeli olarak artan egzersiz yoğunluğu sırasında genel olarak,
akış hızında küçük artışlara sahiptir (muhtemelen 10 L/dk kadar yüksek).
5. Yorgunluğun erken başlaması egzersizde yaygındır. Bir egzersiz
programının başlarında, gün içinde yorgunluk bildirilebilir. Yorgunluk
oluşursa, aralıklı egzersiz uygulamak, sonraki egzersiz seanslarında yaşanan
yorgunluk düzeyini azaltabilir.
6. KAH ve egzersiz şiddeti arasındaki ilişkiyi tanımlayan daha kesin bilgiler
elde edilene kadar, egzersiz şiddetini belirlemek için AZD skalasında 11-13
aralığının kullanılması uygundur.
263
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Sternotomi Hastaları
Medyan sternotomi, koroner bypas cerrahisi veya kalp kapakçığı
replasmanı gibi kardiyovasküler cerrahiler için optimal erişim sağlayan
standart insizyondur (cerrahi kesik).
• Çoğu hasta komplikasyonsuz iyileşmesine ve yaklaşık 8-10 haftada
yeterli sternal stabiliteye ulaşmasına rağmen, vakaların %16' sına kadar
sternal instabilite gözlenmiştir (Balachandran, Lee, Royse, Denehy, & ElAnsary, 2014; Williams et al., 2007). Diyabet, yaş, bazı ilaçlar ve obezite gibi
çeşitli faktörler; hastaların böyle bir komplikasyona yatkınlık göstermesine
sebep olabilir.
• Sternum ameliyatları sonrasında iyi bir sternal sabitleme ve kemiğin
iyileşmesini sağlamak amacı ile sternal teller kullanılır.
• Bu hastalara üst vücut için hareket genişliği kısıtlaması ve ağırlık
kaldırımının kısıtlanması yaygın olarak verilen talimatlardandır. Üst vücut
hareketinin kısıtlanması, genellikle hastanın hastaneye yatışı sırasında
bildirilir ve ameliyattan sonra 8-12 hafta süresince, ayakta tedavi görürken
de bu durumun devam etmesi istenir.
• Üst vücut aktivitelerinin sınırlandırılması veya kısıtlanması genellikle
aktivite tipini, yük miktarını ve hareket genişliği boyunca izin verilen hareket
derecelerini içerir (Cardiovascular & Rehabilitation, 2013).
• Hastaneden taburcu olduktan 5-6 hafta sonra çoğu hasta ağrısız, üst
ekstremite hareket genişliğine (yük olmadan) geri döner.
• Hastalar KR sırasında, belirli ritmik yüksüz ve düşük yüklü üst
ekstremite aktivitelerine (örn. kol ergometrisi) teşvik edilmelidir. Medyan
sternotomili bireyler için KR sırasında, 10-12 hafta boyunca genel amaç, kas
gücünü/dayanıklılığını yeniden kazanmaya, geliştirmeye odaklanmaktan
önce ağrısız bir hareket genişliğini sağlamak olmalıdır.
Medyan sternotomili hastalarla çalışan egzersiz uzmanının önemli bir
rolü, sternal instabilitenin göstergesi olan herhangi bir erken belirti veya
semptom için gözetimdir. Bu durum ağrı/ rahatsızlık, sternal
hareket/instabilite ve sternal tıklama için rutin değerlendirme gerektirir.
Herhangi bir bulgu klinik olarak anlamlı kabul edilirse, sevk eden hekim veya
cerrahı bilgilendirmek gerekir.
264
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KALP HASTALIKLARI
Kalp Pili ve İmplante Edilebilir Kardiyoverter Defibrilatör
Kalp pili, istirahatte ve egzersiz sırasında optimal bir KAH sağlamak,
anormal ritimler durumunda atriyal ve ventriküler dolumu ve kontraksiyonu
senkronize etmek ve sol dal bloğu (SDB) durumunda, sağ ve sol ventriküler
kasılmayı senkronize etmek için kullanılır. Kalp pilleri faklı özellikler içeren
tipleri bulunmaktadır ve hangi özellikte olduğu üzerinde harflerle
belirtilmektedir. Egzersiz testi (bkz tablo 4: 1. sınıflama) fiziksel aktiviteyi veya
rekabetçi sporları düşünenlerde hıza duyarlı kalp pillerinin değerlendirilmesi
için belirleyicidir (Fletcher et al., 2013). Bu durumlarda egzersiz testi, KAH
yanıtını optimize etmeye yardımcı olabilir ve böylece bireyin egzersiz
kapasitesini artırabilir.
İmplante edilebilir kardiyoverter defibrilatör (IKD), kalp ritmini izleyen
ve yaşamı tehdit eden ritimler algılandığında elektrik şoku veren bir cihazdır.
IKD'ler, daha önceki kardiyak arrest (kalp durması), kardiyomiyopati, KY veya
anormal kalp ritimleri için etkisiz ilaç tedavisinin bir sonucu olarak; bu
koşullar için risk altında olan ventriküler taşikardi (yüksek nabız) veya
ventriküler fibrilasyon hastalarında kullanılır. IKD'ler aşırı hızlı veya düzensiz
bir kalp atışı tespit ettiğinde, önce kalbi normal bir hız ve ritme (antitaşikardi
pil) ayarlamaya çalışabilirler. Başarısız olursa, kalbi normal bir KAH ve elektrik
düzenini sıfırlamak için bir elektrik şoku uygulayabilir. Bu nedenle, IKD'ler
ventriküler taşikardi ve ventriküler fibrilasyondan kaynaklanan ani kardiyak
ölüme karşı korumayı amaçlar ve düzenli egzersiz yapanlar için güvenlidir
(Piccini et al., 2013).
Egzersiz Sırasında Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar
• Programlanmış kalp pili modları, KAH limitleri ve IKD ritim algılama
algoritmaları egzersiz veya egzersizden önce hastanın kardiyoloğundan
alınmalıdır.
• Bir egzersiz programına başlamadan önce KAH ve ritim yanıtlarını
değerlendirmek için egzersiz testi kullanılmalıdır. Egzersiz testi sırasında
KAH’ı yükselmeyen hastalarda egzersize başlanmamalıdır. Bu durumlarda,
egzersiz algılama mekanizmasının (yani hareket veya solunum), KAH’ın artan
fiziksel aktivite ile artmasına izin vermek için ayarlanması gerekir.
• IKD’nin bulunduğu bir durumda, egzersiz testi ve egzersiz programı
sırasında en yüksek kalp atış hızı (KAHzirve), antitaşikardi pacing ve
265
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
defibrilasyon için programlanmış KAH eşiğinin 10–15 atım/dk altında
tutulmalıdır.
• Cihaz implantasyonunu takip eden ilk 24 saatten sonra, hafif üst
ekstremite hareket genişliği sağlayan egzersizler gerçekleştirilebilir ve
sonraki eklem komplikasyonlarından kaçınmak için faydalı olabilir.
• Cihaz ve kesi bütünlüğünü korumak için, implanttan sonraki 3-4 hafta
boyunca yüzme, bowling, ağırlık kaldırma, eliptik makineler ve golf oynama
gibi zorlu üst ekstremite aktivitelerinden kaçınılmalıdır. Bununla birlikte, alt
ekstremite aktivitelerine izin verilebilir.
• Kalp pili ve IKD implantasyonu için KR gerekli değildir. Bununla
birlikte, özellikle uzun bir hareketsiz yaşam öyküsü olan hastalar için
denetimli egzersiz önemli olabilir. Daha az denetimli egzersiz seansı, kardiyak
işlevi önemli ölçüde azalmış ve/veya ani kardiyak ölüm öyküsü olanlara
kıyasla normal kalp işlevi olanlar için uygun olabilir.
Kardiyak Transplantasyon Hastaları
Son dönem KY'si olan, bir yıllık sağ kalımı beklenen ve standart tıbbi
tedavinin, semptomları kontrol edemediği hastalarda, uygun olanlar için kalp
nakli; cerrahi bir seçenek olabilir. Dünya çapında yılda yaklaşık 4.000 tür
prosedür uygulanmaktadır ve yaşa bağlı olarak 3 yıllık sağkalım oranları %75
- %81'dir (Procurement, 2015). Ameliyatı takiben, egzersiz kapasitesini ve
yaşam kalitesini iyileştirmek, kemik mineral yoğunluğunu geri kazanmaya
yardımcı olmak, sarkopeniyi tersine çevirmek, obezite, hipertansiyon ve
glukoz intoleransı gibi kardiyovasküler risk faktörlerini değiştirmeye yardımcı
olmak için hem aerobik hem de kuvvet egzersizi programları önemle tavsiye
edilir (Costanzo et al., 2010).
Genel olarak, VO2zirve ile ölçülen egzersiz kapasitesindeki iyileşme, 2 ila
6 aylık egzersiz programları için %15 ila %30 arasında değişmektedir (Nytrøen
& Gullestad, 2013). Bu tür bir gelişme, kısmen gelişmiş kronotropik tepkiye
ve metabolik olarak daha aktif iskelet kasının oksidatif kapasitesi gibi gelişmiş
periferal etkilere bağlıdır. Ek olarak; kuvvet egzersizi, gelişmiş kas gücü ve
dayanıklılığı sağlar (Braith & Edwards, 2000). Kalp naklini takiben, hastalar
kardiyak allogreft vaskülopati (hızlandırılmış koroner arter hastalığının bir
çeşidi), greft yetmezliği (nakledilen dokunun yetmezliği), kanser,
hiperlipidemi, hipertansiyon ve diabetes mellitus (DM) dahil olmak üzere
çeşitli komplikasyonlar açısından risk altındadır.
266
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KALP HASTALIKLARI
Egzersiz Testleri
Denerve (merkezi olmayan) kalp hakkında bilgi sahibi olmak, egzersize
nasıl tepki verdiğini ve test için kullanılan egzersiz protokolününün nasıl
ayarlayacağını daha iyi anlamak için önemlidir. Ameliyattan bir yıl veya daha
uzun bir süre sonra kardiyak otonom fonksiyonun yeniden inervasyonuna
dair bazı kanıtlar olmasına rağmen, direkt kardiyak sempatik efferent
innervasyon yokluğunda, Qzirve %20-%35 azalır. Ameliyattan önce mevcut
olan iskelet kası ve periferik anormallikler (örneğin, endotel disfonksiyonu)
ameliyatla normalize edilmez ve bu nedenle, transplant hastaları benzer
yaştaki sağlıklı bireylerle karşılaştırıldığında egzersiz kapasitesinin düştüğü
gözlemlenir (Jendzjowsky et al., 2007).
• KAHdinlenik genellikle yükselirken, akut egzersiz sırasında azalır. Benzer
şekilde, parasempatik innervasyonun yokluğunda, toparlanma KAH’nın
egzersiz öncesi seviyelere dönmesi yavaştır.
• Kan basıncı genellikle istirahatte yükselir ve egzersiz sırasında küçük bir
azalma olur.
• KAH ve KB yanıtları ile egzersiz kapasitesindeki daha önce bahsedilen
azalma göz önüne alındığında, koşu bandı gibi kademeli artan gibi egzersiz
testi protokolü kullanılmalıdır.30 saniyeden 1 dakikaya kadar 1 metabolik
eşdeğer (MET) veya daha az veya 2-3 dakikalık aşamada 1–2 MET'lik artan
protokol kullanılabilir.
• Test ile ilgili diğer konular (sonlandırma noktası gibi), diğer KVH
formlarına sahip hastalar için denerve kalp nedeniyle mümkün olmayan
anjina tespiti dışında aynı kalır.
Egzersiz Reçetesi
Kardiyak transplantasyon geçiren hastalarına egzersiz reçetesi yazmak,
çoğunlukla, diğer KVH hastaları ile oldukça benzerdir. Bununla birlikte,
denerve miyokard nedeniyle, KAH temelli bir egzersiz aralığı belirlemek
uygun değildir. İmmünsüpresif ilacın olumsuz etkileri nedeniyle, kemikler
üzerindeki ve iskelet kası üzerinde, kademeli bir kuvvet egzersizi yapılmalı ve
tüm ana kas gruplarını dahil edilmelidir.
267
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Tablo 9. KY hastalarında egzersiz sıklığı, yoğunluğu süresi ve egzersiz tipi
önerileri
AEROBİK
Egzersiz
Sıklığı
Egzersiz
Yoğunluğu
3-5 g/h
AZD (6-20) 1114 aralığı
kullanılmalıdır.
KUVVET
1-2 g/h (ardışık olmayan)
Bir kaç haftadan aya
kadar, üst vücut
ekstremiteleri için 1TM’un
%40’ından -%70’e kadar
yavaşça arttırılmalıdır.
Alt vücut ekstremiteleri
1TM’nin %50’si ile
başlamaldır.
Egzersiz
Süresi
Kademeli olarak
15-20 dk/g’den,
30-60 dk/g’e
kadar
çıkarılmalıdır.
Her egzersiz hareketi, 1015 tekrardan oluşan 1-2
set yapılmalıdır.
Egzersiz
Tipi
ESNEKLİK
≥ 2-3 g/h
Gerginlik
hissedilen
noktalar veya
rahatsızlık hissi
veren noktalar
esnetilmelidir.
10-20 saniye
statik pozisyonda
kalınmalıdır. Her
egzersiz 2-4 defa
tekrar edilmelidir.
Statik, dinamik
ve/veya PNF
esnetme
(Braith & Beck, 2008; Stein et al., 2006)
Özel Hususlar
• Greft reddini önlemek için kullanılan immünosupresyon tedavisi
kemik kaybına, DM'ye ve hipertansiyona yol açabilir. Hem düzenli aerobik
hem de kuvvet egzersizi bu metabolik bozuklukların yönetilmesinde önemli
bir rol oynayabilir.
• Kardiyak transplant hastalarında HIIT programı kullanılmıştır.
Egzersiz şiddeti VO2zirve'in%90'ı veya KAHzirve>% 91'i olarak kullanılmıştır
(Nytrøen & Gullestad, 2013).
• Medyan sternotomi nedeniyle, üst ekstremiteleri içeren aktivite ve
hareket genişliği egzersizlerinin çalışma oranı 12 haftaya kadar
kısıtlanmalıdır.
Periferal Arter Hastaları
Periferik arter hastalığının (PAH) patofizyolojik gelişimi, koroner arter
hastalığı gibi aterosklerotik plağın ciddi darlığa ve vazodilatasyon
268
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KALP HASTALIKLARI
sınırlamalarına yol açması sonucu tıkanma alanının distalindeki bölgelere kan
akışının azalması ile ortaya çıkar. Kan akışındaki bu azalma, oksijen arzı ve
talebi arasında bir uyumsuzluk yaratır ve etkilenen bölgelerde iskeminin
gelişmesine neden olur (Hiatt, Cox, Greenwalt, Griffin, & Schechter, 2005).
PAH’ nın şiddeti belirti ve semptomların varlığına (Tablo 10) veya ayak bileği
/ brakiyal basınç indeksine (ABI) göre sıralanabilir (Tablo 11) (Hirsch et al.,
2006). PAH için önerilen tedaviler, başlangıçta konservatif bir kardiyovasküler
risk azaltma yaklaşımı, egzersiz ve ardından ilaç kullanımını içerir. Egzersize
veya farmakolojik tedaviye yetersiz yanıt olduğunda periferik
revaskülarizasyon endike olabilir (Hirsch et al., 2006).
Tablo 10. PAH Fontaine sınıflandırması
Evre
Semptomlar
1. Evre
Asemptomatik
2 Evre
Aralıklı topallama
2a
Ağrı başlangıcı > 200 m
2b
Ağrı başlangıcı < 200 m
3 Evre
İstirahatte ağrı
4 Evre
Kangren ve doku kaybı
Tablo 11. PAH ayak bileği/brakiyal basınç indeksi
Sırtüstü, İstirahat ABI
>.90
≤ .90
Zaman zaman >.15 azalma
Egzersiz Sonrası ABI
Değişim yok
> 30 mm HG azalma veya
dinlenme ABI'sinden >% 20
azalma
Zaman zaman >.15 azalma
(Aboyans et al., 2012)
Değerlendirme
Normal
PAH onaylanması için sınır
Önemli PAH ilerlemesi
Değerlendirme
Normal
ABI’nın istirahat koşullarında
normal olup olmamasına bağlı
olarak, PAH eşiğinin onaylanması
için dikkate alınmalıdır.
Önemli PAH ilerlemesi
PAH' nın ana semptomu olan aralıklı topallama, genellikle bir veya iki
bacaktaki kalf kaslarını etkileyen; ağrı, kramp hissi veya yorgunluk ile
269
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
tanımlanır ve tipik olarak yürüme gibi vücut ağırlığının hissedildiği
egzersizlerle tetiklenir ve istirahatle rahatlar (Askew, Parmenter, Leicht,
Walker, & Golledge, 2014). Hastalığın şiddetine ve lezyon yerleşimine bağlı
olarak uyluk ve kalça bölgelerinde de topallama görülebilir. İlk klinik
durumlarda, PAH'lı bireylerin %35' ine kadar tipik topallama vardır ve %50'
ye kadarında dinlenme ile hızlı bir şekilde çözülmeyen atipik bacak ağrısı
vardır (Hirsch et al., 2006; Norgren et al., 2007). Semptomlar kötüleştikçe,
bireyin günlük aktivitelerini yapmasını sınırlayacak kadar şiddetli hale
gelebilir ve yaşam kalitesini büyük ölçüde etkileyebilir (Gardner,
Montgomery, Flinn, & Katzel, 2005; Hirsch et al., 2006).
Semptomatik PAH prevalansı yaşla birlikte artar ve 50-54 yaşları
arasındaki bireylerin yaklaşık % 2’si etkilenir ve bu durum 60 yaşındaki
bireylerde % 6' ya yükselir (Norgren et al., 2007). PAH için başlıca risk
faktörleri
arasında
DM,
hipertansiyon,
sigara,
dislipidemi,
hiperhomosisteinemi (hem arteriyel hem de venöz tromboza neden olan
kalıtsal risk faktörü), beyaz olmayan ırk, erkek cinsiyet, yaş, inflamatuar
belirteçler ve kronik böbrek yetmezliği bulunur (Norgren et al., 2007). PAH'lı
hastalar, PAH olmayan bireylere kıyasla kalp krizi riski % 20-% 60 ve KVH'dan
ölme riski ise; 2 -6 kat artar (Stein et al., 2006).
Egzersiz Testleri
Egzersiz testleri; fonksiyonel kapasiteyi belirlemek, egzersiz
kısıtlamalarını değerlendirmek, terapötik müdahaleden önce ve sonra
topallama ağrısının başlama zamanını ve toplam yürüme süresini belirlemek
ve KVH varlığını teşhis etmek için PAH'lı hastalarda yapılabilir.
➢ Potansiyel terapötik değişiklikleri değerlendiren egzersiz
testlerinde, ilaç dozu ve zamanlaması not edilmeli ve sonraki egzersizlerde
aynı şekilde tekrarlanmalıdır.
➢ Ayak bileği ve brakiyal arter sistolik kan basıncı (SKB), standart ABI
prosedürlerini takiben sırtüstü pozisyonda 5-10 dakika dinlenmeden sonra
bilateral olarak ölçülmelidir (Hiatt, 2001).
➢ Ağrısız maksimum yürüme süresini belirlemek için standart bir koşu
bandı protokolü kullanılmalıdır (Hirsch et al., 2006). Topallama ağrı algısı,
sayısal bir derecelendirme ölçeği kullanılarak izlenebilir (Treat-Jacobson,
Henly, Bronas, Leon, & Henly, 2011).
270
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KALP HASTALIKLARI
➢ Egzersiz testi, yavaş bir hızda başlamalı ve kademeli artışlar
olmalıdır.
➢ Egzersiz testinin tamamlanmasının ardından hastalar oturur
pozisyonda toparlanma gerçekleştirmelidir.
➢ Koşu bandı testine uygun olmayanlarda ambulatuvar fonksiyonel
sınırlamaları objektif olarak değerlendirmek için 6 dakika yürüyüş testi
kullanılabilir (Hirsch et al., 2006).
Periferal Arter Hastaları için Egzersizin Sıklığı, Yoğunluğu, Süresi ve Tipi
Kontrollü yapılan egzersiz, alt ekstremite semptomatik PAH' ın tedavisi
için AHA'nın önerisidir (Tablo 4) (Hirsch et al., 2006). Çok sayıda çalışma,
egzersiz programının PAH'lı bireyler için güvenli ve etkili bir tedavi olduğunu
göstermiştir. Aralıklı yapılan egzersiz, PAH'lı bir bireyin ağrı başlangıcına ve
maksimum tolere edilebilir ağrı noktasına kadar yürüyebildiği süre ve
mesafenin artmasını sağlar (Gardner et al., 2005). Ağrısız yürüme süresi ve
mesafede % 106 -177 ve mutlak yürüme kabiliyetinde %64 - %85 artış
egzersiz programları sonrasında meydana gelir (Bulmer & Coombes, 2004).
Egzersiz reçetisinin oluşmasında aşağıdaki prensipler PAH'lı bireyler için
tavsiye edilir.
Tablo 12. PAH’da egzersiz sıklığı, yoğunluğu süresi ve egzersiz tipi önerileri
AEROBİK
Egzersiz
Sıklığı
KUVVET
En az 2 g/h
3-5 g/h
(ardışık olmayan)
Yoğunluğu
yoğunluğundan (VO2maks’ın
1TM’nin %60 -
%40 - %59) hafif bir ağrı
%80
hissedildiği noktaya kadar
Egzersiz
Süresi
12 haftaya kadar 30-45
dk/g (dinlenme hariç), 60
≥ 2-3 g/h
Gerginlik hissedilen
Hafif bir yüklenme
Egzersiz
ESNEKLİK
noktalar veya
rahatsızlık hissi veren
noktalar
esnetilmelidir.
Hedeflenen büyük
kas grupları ile 6-8
hareket, 2-3 set,
dk/g çıkarılabilir.
8-12 tekrar
271
10-20 saniye statik
pozisyonda
kalınmalıdır. Her
egzersiz 2-4 defa
tekrar edilmelidir.
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Vücut ağırlığının hissedildiği
Bütün vücut
egzersizler (Serbest
büyük kas
yürüyüş ya da koşu bandı)
gruplarına
Hafif ağrı oluştuğunda
Egzersiz Tipi
oturarak dinlenme verilen
aralıklı egzersiz ve ağrı
odaklanılmalıdır.
Statik, dinamik
Eğer zaman kısıtlı
ve/veya PNF esnetme
ise; alt ekstremite
kısmen hafiflediğinden
harekelerinde
devam etme şeklinde
odaklanılmalıdır.
olmalıdır.
(Askew et al., 2014; Hirsch et al., 2006)
Egzersiz Sırasında Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar
• Kontrole tabi olmayan egzersizler yararlı olabilir, ancak kontrollü
yapılan egzersiz kadar etkili bir tedavi olarak belirlenmemiştir (Hirsch et al.,
2006).
• Bazı hastaların kademeli olarak günde yalnızca 15 dakika ile (15 dk/g)
programa başlaması gerekebilir. Süre kademeli olarak her iki haftada bir 5
dk’ya kadar arttırılabilir.
• Vücut ağırlığının hissedildiği egzersizler, kol ve bacak ergometrisi gibi
vücut ağırlığının hissedilmediği egzersizlerle desteklenebilir.
• Bisiklet veya diğer vücut ağırlığının hissedilmediği egzersiz modelleri
ısınma için kullanılabilir ancak birincil aktivite tipi olmamalıdır.
• Egzersiz ve dinlenme oranları için optimal süre PAH’lı bireylerde
belirlenmemiştir. Her hasta için ayrı düzenleme gerektirebilir.
• Soğuk bir ortam, aralıklı topallama semptomlarını şiddetlendirebilir;
bu nedenle daha uzun bir ısınma gerekli olabilir (Castellani et al., 2006).
BÖLÜM KAYNAKLARI
Aboyans, V., Criqui, M. H., Abraham, et al. (2012). Measurement and
interpretation of the ankle-brachial index: a scientific statement from the
American Heart Association. Circulation, 126(24), 2890-2909.
Ades, P. A., Keteyian, S. J., Balady, G. J., Houston-Miller, N., Kitzman, D. W.,
Mancini, D. M., & Rich, M. W. (2013). Cardiac rehabilitation exercise and
self-care for chronic heart failure. JACC: Heart failure, 1(6), 540-547.
Antman, E. M., Anbe, D. T., Armstrong, P. W., et al. (2004). ACC/AHA
guidelines for the management of patients with ST-elevation myocardial
272
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KALP HASTALIKLARI
infarction: a report of the American College of Cardiology/American Heart
Association Task Force on Practice Guidelines (Committee to Revise the
1999 Guidelines for the Management of Patients with Acute Myocardial
Infarction). Journal of the American college of Cardiology, 44(3), E1-E211.
Askew, C. D., Parmenter, B., Leicht, A. S., Walker, P. J., & Golledge, J. (2014).
Exercise & Sports Science Australia (ESSA) position statement on exercise
prescription for patients with peripheral arterial disease and intermittent
claudication. Journal of science and medicine in sport, 17(6), 623-629.
Balachandran, S., Lee, A., Royse, A., Denehy, L., El-Ansary, D. (2014). Upper
limb exercise prescription following cardiac surgery via median
sternotomy: a web survey. Journal of cardiopulmonary rehabilitation and
prevention, 34(6), 390-395.
Balady, G. J., Williams, M. A., Ades, P. A et al. (2007). Core components of
cardiac rehabilitation/secondary prevention programs: 2007 update: A
scientific statement from the american heart association exercise, cardiac
rehabilitation, and prevention committee, the council on clinical
cardiology; the councils on cardiovascular nursing, epidemiology and
prevention, and nutrition, physical activity, and metabolism; and the
american association of cardiovascular and pulmonary rehabilitation.
Circulation, 115(20), 2675-2682.
Braith, RW., Beck, DT. (2008). Resistance exercise: training adaptations and
developing a safe exercise prescription. Heart failure reviews, 13(1), 6979.
Braith, RW., Edwards, DG. (2000). Exercise following heart transplantation.
Sports medicine, 30(3), 171-192.
Bravata, D. M., Smith-Spangler, C., Sundaram, V., et al. (2007). Using
pedometers to increase physical activity and improve health: a systematic
review. Jama, 298(19), 2296-2304.
Bulmer, AC., Coombes, JS. (2004). Optimising exercise training in peripheral
arterial disease. Sports medicine, 34(14), 983-1003.
Cardiovascular, AA. o., & Rehabilitation, P. (2013). Guidelines for Cardia
Rehabilitation and Secondary Prevention Programs-(with Web Resource):
Human Kinetics.
Castellani, JW., Young, AJ., Ducharme, MB., Giesbrecht, GG., Glickman, E.,
Sallis, RE. (2006). Prevention of cold injuries during exercise. Retrieved
from
Chobanian, AV., Lille, RD., Tercyak, A., Blevins, P. (1974). The metabolic and
hemodynamic effects of prolonged bed rest in normal subjects.
Circulation, 49(3), 551-559.
273
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Chodzko-Zajko, WJ., Proctor, DN., Singh, M.A.F., et al. (2009). Exercise and
physical activity for older adults. Medicine & Science in Sports & Exercise,
41(7), 1510-1530.
Convertino, VA. (2003). Value of orthostatic stress in maintaining functional
status soon after myocardial infarction or cardiac artery bypass grafting.
Journal of Cardiovascular Nursing, 18(2), 124-130.
Costanzo, M. R., Dipchand, A., Starling, R., et al. (2010). The International
Society of Heart and Lung Transplantation Guidelines for the care of heart
transplant recipients. In: Elsevier.
Curtis, L. H., Whellan, D. J., Hammill, B. G., Hernandez, A. F., Anstrom, K. J.,
Shea, A. M., & Schulman, K. A. (2008). Incidence and prevalence of heart
failure in elderly persons, 1994-2003. Archives of internal medicine,
168(4), 418-424.
Daly, J., Sindone, A. P., Thompson, D. R., Hancock, K., Chang, E., & Davidson,
P. (2002). Barriers to participation in and adherence to cardiac
rehabilitation programs: a critical literature review. Progress in
cardiovascular nursing, 17(1), 8-17.
Davies, E. J., Moxham, T., Rees, et al. (2010). Exercise based rehabilitation for
heart failure. Cochrane database of systematic reviews(4).
Duscha, BD., Schulze, PC., Robbins, JL., Forman, DE. (2008). Implications of
chronic heart failure on peripheral vasculature and skeletal muscle before
and after exercise training. Heart failure reviews, 13(1), 21-37.
Ehrman, J. K., Gordon, P. M., Visich, P. S., & Keteyian, S. J. (2009). Clinical
exercise physiology: Human Kinetics.
Evangelista, LS., Hamilton, MA., Fonarow, GC., Dracup, K. (2010). Is exercise
adherence associated with clinical outcomes in patients with advanced
heart failure? The Physician and sportsmedicine, 38(1), 28-36.
Fletcher, G. F., Ades, P. A., Kligfield, P., et al. (2013). Exercise standards for
testing and training: a scientific statement from the American Heart
Association. Circulation, 128(8), 873-934.
Fontaine, R. (1954). Die chirurgische Behandlung der peripheren
Durchblutungsstorungen. Helv chir.
Garber, C. E., Blissmer, B., Deschenes, et al. (2011). American College of
Sports Medicine position stand. Quantity and quality of exercise for
developing and maintaining cardiorespiratory, musculoskeletal, and
neuromotor fitness in apparently healthy adults: guidance for prescribing
exercise. Medicine and Science in Sports and Exercise, 43(7), 1334.
274
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KALP HASTALIKLARI
Gardner, AW., Montgomery, PS., Flinn, WR., Katzel, LI. (2005). The effect of
exercise intensity on the response to exercise rehabilitation in patients
with intermittent claudication. Journal of vascular surgery, 42(4),702-709.
Hiatt, W. R. (2001). Medical treatment of peripheral arterial disease and
claudication. New England Journal of Medicine, 344(21), 1608-1621.
Hiatt, W. R., Cox, L., Greenwalt, M., Griffin, A., & Schechter, C. (2005). Quality
of the assessment of primary and secondary endpoints in claudication and
critical leg ischemia trials. Vascular medicine, 10(3), 207-213.
Hirsch, A. T., Haskal, Z. J., Hertzer, N. R., et al. (2006). ACC/AHA 2005 practice
guidelines for the management of patients with peripheral arterial
disease (lower extremity, renal, mesenteric, and abdominal aortic) a
collaborative report from the American Association for Vascular
Surgery/Society for Vascular Surgery,* Society for Cardiovascular
Angiography and Interventions, Society for Vascular Medicine and
Biology, Society of Interventional Radiology, and the ACC/AHA Task Force
on Practice Guidelines (writing committee to develop guidelines for the
management of patients with peripheral arterial disease): endorsed by
the American Association of Cardiovascular and Pulmonary
Rehabilitation; National Heart, Lung, and Blood Institute; Society for
Vascular Nursing; TransAtlantic Inter-Society Consensus; and Vascular
Disease Foundation. Circulation, 113(11), e463-e654.
Jendzjowsky, N. G., Tomczak, C. R., Lawrance, R., et al. (2007). Impaired
pulmonary oxygen uptake kinetics and reduced peak aerobic power
during small muscle mass exercise in heart transplant recipients. Journal
of Applied Physiology, 103(5), 1722-1727.
Kerrigan, D. J., Williams, C. T., Ehrman, J. K., et al. (2013). Muscular strength
and cardiorespiratory fitness are associated with health status in patients
with recently implanted continuous-flow LVADs. Journal of
cardiopulmonary rehabilitation and prevention, 33(6), 396-400.
Kerrigan, DJ., Williams, CT., Ehrman, JK., et al. (2014). Cardiac rehabilitation
improves functional capacity and patient-reported health status in
patients with continuous-flow left ventricular assist devices: the RehabVAD randomized controlled trial. JACC: Heart failure, 2(6), 653-659.
Keteyian, S. J. (2011). Exercise training in congestive heart failure: risks and
benefits. Progress in cardiovascular diseases, 53(6), 419-428.
Keteyian, S. J. (2013). High intensity interval training in patients with
cardiovascular disease: a brief review of physiologic adaptations and
suggestions for future research. Journal of Clinical Exercise Physiology,
2(1), 13-19.
275
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Keteyian, SJ., Hibner, BA., Bronsteen, K., et al. (2014). Greater improvement
in cardiorespiratory fitness using higher-intensity interval training in the
standard cardiac rehabilitation setting. Journal of cardiopulmonary
rehabilitation and prevention, 34(2), 98-105.
Keteyian, S. J., Leifer, E. S., Houston-Miller, N., et al. (2012). Relation between
volume of exercise and clinical outcomes in patients with heart failure.
Journal of the American college of Cardiology, 60(19), 1899-1905.
Kitzman, D. W., Little, W. C., Brubaker, P. H., et al. (2002). Pathophysiological
characterization of isolated diastolic heart failure in comparison to
systolic heart failure. Jama, 288(17), 2144-2150.
Kraemer, W., Adams, K., Cafarelli, E., et al. (2002). American College. of
Sports Medicine. American College of Sports Medicine position stand.
Progression models in resistance training for healthy adults. Med Sci
Sports Exerc, 34(2), 364-380.
Madigan, E. A., Gordon, N. H., Fortinsky, R. H., Koroukian, S. M., Piña, I., &
Riggs, J. S. (2012). Rehospitalization in a national population of home
health care patients with heart failure. Health services research, 47(6),
2316-2338.
Medicine, A. C. o. S. (2013). ACSM's guidelines for exercise testing and
prescription: Lippincott Williams & Wilkins.
Moholdt, T. T., Amundsen, B. H., Rustad, L. A., et al. (2009). Aerobic interval
training versus continuous moderate exercise after coronary artery
bypass surgery: a randomized study of cardiovascular effects and quality
of life. American heart journal, 158(6), 1031-1037.
Norgren, L., Hiatt, W. R., Dormandy, J. A., Nehler, M. R., Harris, K. A., &
Fowkes, F. G. R. (2007). Inter-society consensus for the management of
peripheral arterial disease (TASC II). Journal of vascular surgery, 45(1), S5S67.
Nytrøen, K., & Gullestad, L. (2013). Exercise after heart transplantation: an
overview. World journal of transplantation, 3(4), 78.
O’Connor, C. M., Whellan, D. J., Lee, K. L., et al. (2009). Efficacy and safety of
exercise training in patients with chronic heart failure: HF-ACTION
randomized controlled trial. Jama, 301(14), 1439-1450.
Piccini, J. P., Hellkamp, A. S., Whellan, D. J., et al. (2013). Exercise training and
implantable cardioverter-defibrillator shocks in patients with heart
failure: results from HF-ACTION (Heart Failure and A Controlled Trial
Investigating Outcomes of Exercise TraiNing). JACC: Heart failure, 1(2),
142-148.
276
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KALP HASTALIKLARI
Piepoli, M., Davos, C., Francis, D., Coats, A. (2004). Exercise training metaanalysis of trials in patients with chronic heart failure (ExTraMATCH). BMJ,
328(7433), 189.
Procurement, O. (2015). Organ procurement and transplantation network.
HRSA, DHHS, 9.
Rich, M. W., Beckham, V., Wittenberg, C., Leven, C. L., Freedland, K. E., &
Carney, R. M. (1995). A multidisciplinary intervention to prevent the
readmission of elderly patients with congestive heart failure. New
England Journal of Medicine, 333(18), 1190-1195.
Riegel, B., Moser, D. K., Anker, S. D., Appel, L. J., Dunbar, S. B., Grady, K. L., . .
. Lindenfeld, J. (2009). State of the science: promoting self-care in persons
with heart failure: a scientific statement from the American Heart
Association. Circulation, 120(12), 1141-1163.
Sawka, M. N., Burke, L. M., Eichner, E. R., Maughan, R. J., Montain, S. J., &
Stachenfeld, N. S. (2007). American College of Sports Medicine position
stand. Exercise and fluid replacement. Medicine and Science in Sports and
Exercise, 39(2), 377-390.
Schairer, J. R., Kostelnik, T., Proffitt, S. M., et al. (1998). Caloric expenditure
during cardiac rehabilitation. Journal of cardiopulmonary rehabilitation
and prevention, 18(4), 290-294.
Scheiderer, R., Belden, C., Schwab, D., Haney, C., & Paz, J. (2013). Exercise
guidelines for inpatients following ventricular assist device placement: a
systematic review of the literature. Cardiopulmonary physical therapy
journal, 24(2), 35.
Slaughter, M. S., Pagani, F. D., Rogers, J. G., et al. (2010). Clinical management
of continuous-flow left ventricular assist devices in advanced heart
failure. The Journal of heart and lung transplantation, 29(4), S1-S39.
Smart, N., & Marwick, T. H. (2004). Exercise training for patients with heart
failure: a systematic review of factors that improve mortality and
morbidity. The American journal of medicine, 116(10), 693-706.
Stein, R., Hriljac, I., Halperin, J. L., Gustavson, S. M., Teodorescu, V., & Olin, J.
W. (2006). Limitation of the resting ankle-brachial index in symptomatic
patients with peripheral arterial disease. Vascular medicine, 11(1), 29-33.
Taylor, R. S., Brown, A., Ebrahim, S., et al. (2004). Exercise-based
rehabilitation for patients with coronary heart disease: systematic review
and meta-analysis of randomized controlled trials. The American journal
of medicine, 116(10), 682-692.
Thomas, R. J., King, M., Lui, K., et al. (2007). AACVPR/ACC/AHA 2007
performance measures on cardiac rehabilitation for referral to and
277
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
delivery of cardiac rehabilitation/secondary prevention services:
endorsed by the American college of chest physicians, American college
of sports medicine, American physical therapy association, Canadian
association of cardiac rehabilitation, European association for
cardiovascular prevention and rehabilitation, inter-American heart
foundation, national association of clinical nurse specialists, preventive
cardiovascular nurses association, and the society of thoracic surgeons.
Journal of the American college of Cardiology, 50(14), 1400-1433.
Thompson, P. D., Balady, G. J., Chaitman, B. R., Clark, L. T., Levine, B. D., &
Myerburg, R. J. (2005). Task Force 6: coronary artery disease. Journal of
the American college of Cardiology, 45(8), 1348-1353.
Treat-Jacobson, D., Henly, S. J., Bronas, U. G., Leon, A. S., & Henly, G. A.
(2011). The pain trajectory during treadmill testing in peripheral artery
disease. Nursing research, 60(3), S38-S49.
Weston, K. S., Wisløff, U., & Coombes, J. S. (2014). High-intensity interval
training in patients with lifestyle-induced cardiometabolic disease: a
systematic review and meta-analysis. British journal of sports medicine,
48(16), 1227-1234.
Williams, M. A., Haskell, W. L., Ades, P. A., et al. (2007). Resistance exercise
in individuals with and without cardiovascular disease: 2007 update: a
scientific statement from the American Heart Association Council on
Clinical Cardiology and Council on Nutrition, Physical Activity, and
Metabolism. Circulation, 116(5), 572-584.
Wisløff, U., Støylen, A., Loennechen, J. P., et al. (2007). Superior
cardiovascular effect of aerobic interval training versus moderate
continuous training in heart failure patients: a randomized study.
Circulation, 115(24), 3086-3094.
Yancy, C. W., Jessup, M., Bozkurt, B., Butler, J., Casey, D. E., Drazner, M. H., .
. . Januzzi, J. L. (2013). 2013 ACCF/AHA guideline for the management of
heart failure: a report of the American College of Cardiology
Foundation/American Heart Association Task Force on Practice
Guidelines. Journal of the American college of Cardiology, 62(16), e147e239.
278
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & AKCİĞER HASTALIKLARI
SPORUN KAVRAMSAL
TEMELLERİ-5
SPOR
&
AKCİĞER HASTALIKLARI
Yazar
Doktorant. Yağmur YILDIZ
1
15. Bölüm
1
Aksaray Üniversitesi, Spor ve Sağlık Alanında İhtisaslaşma Koordinatörlüğü,
Yozgat/TÜRKİYE.
yagmurryildiz@hotmail.com
279
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Akciğer Hastalıkları
Akciğer hastalığı, akciğerlerin düzgün çalışmasını engelleyen herhangi
bir problem olarak tanımlanmaktadır. Başlıca akciğer hastalıkları; astım,
atelektazi, bronşit, KOAH, akciğer kanseri, pnömoni, pulmoner ödem ve
pulmoner embolidir. Akciğer hastalıklarının üç farklı türü vardır. Bunlar;
➢ Hava Yolu Hastalıkları: Bu hastalıklar, oksijen ve diğer gazları
akciğerin içine ve dışına taşıyan hava yolları ile ilgilidir. Genellikle hava
yollarının daralmasına veya tıkanmasına neden olurlar. Hava yolu
hastalıkları astım, kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) ve bronşiti
içermektedir. Solunum yolu hastalıkları olan insanlar genellikle “pipetle
nefes almaya çalışıyor” gibi hissettiklerini belirtmektedirler.
➢ Akciğer Dokusu Hastalıkları: Bu hastalıklar akciğer dokusunun
yapısını etkilemektedir. Dokunun yaralanması veya iltihaplanması ile
birlikte akciğerlerin tam olarak genişleyememesine neden olmaktadır. Bu
durum akciğerlerin oksijen almasını ve karbondioksit salmasını
zorlaştırmaktadır. Bu tür akciğer hastalığı olan kişiler genellikle “çok dar bir
kazak veya yelek giyiyormuş” gibi hissettiklerini belirtmektedirler. Sonuç
olarak, derin nefes alamamaktadırlar. Pulmoner fibroz ve sarkoidoz akciğer
hastalığının örneklerindendir.
➢ Akciğer Dolaşım Hastalıkları: Bu hastalıklar akciğerlerdeki kan
damarlarını etkilemektedir. Kan damarlarının pıhtılaşması, yaralanması
veya iltihaplanmasından kaynaklanmaktadır. Bu durumlar akciğerlerin
oksijen alma ve karbondioksit salma kabiliyetini olumsuz olarak
etkilemektedir. Ayrıca kalp fonksiyonunu da etkilemektedir. Akciğer
dolaşım hastalıklarının başında pulmoner hipertansiyon gelmektedir.
Genellikle nefes darlığı şeklinde ortaya çıkmaktadır.
Bu akciğer hastalıklarından birine sahip olan bir kişi, yeterli oksijeni
alabilmek için sağlıklı bir kişiden daha fazla çalışmak zorundadır. Nefes
alabilmek için normalde çalışan kasların dışında boyun ve omuzdaki kasları
da kullanmak zorundadır. Akciğerlerde sertleşme varsa, diyaframın daha da
çok çalışması gerekir. Çok yorucu olan bu durum nefessizlik hissi ortaya
çıkmasına neden olur. Nefessizlik hissi, akciğer hastalığının en yaygın
belirtilerinden biridir. Bu olumsuz durumlara rağmen, akciğer hastalığı
280
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & AKCİĞER HASTALIKLARI
bulunan kişilerde yaşam kalitesi için egzersiz vazgeçilmezdir ve tedavinin
ayrılmaz bir parçasıdır.
Akciğer Hastalıkları ve Spor
Akciğer hastalığı nedeni ile nefes darlığınız günlük hareketlerinizi
kısıtlıyor ise yapabilecek en iyi şeylerden biri haftanın çoğu gününde egzersiz
yapmaktır. Egzersiz yapabilme yeteneği kardiyovasküler sistemin kaslara
oksijen (O2) sunum ve pulmoner sistemin kandan karbondioksiti (CO2)
uzaklaştırma yeteneğiyle ilişkilidir. Kardiyovasküler ve pulmoner sistemler
dokulara oksijen sunumunu sağlamak ve dokulardan karbondioksiti
uzaklaştırmak için birlikte çalışırlar. Egzersiz akciğerlerinizin, kalbinizin daha
güçlü kalmasına, günlük yaşamın görevlerini yerine getirebilmenize,
zihninizde ve bedeninizde daha iyi hissetmenize yardımcı olmaktadır. Fakat
hali hazırda herhangi bir akciğer hastalığınız varsa, egzersiz düzeyinizi
arttırmak korkutucu olabilmektedir. Akciğer hastalığı olan kişiye uygun bir
fitness planı yapmak ve oluşabilecek riskleri engellemek için spor ve sağlık
uzmanı kişilerle birlikte çalışılmalıdır.
İnsan vücudundaki fizyolojik sistemlerin daha iyi çalışması için düzenli
egzersizin önemi bilinmektedir. Genel olarak kas kuvveti (solunum kasları
dâhil) planlı egzersizle geliştirilmektedir. Bu nedenle bu planlı egzersizlerin
akciğer fonksiyonları üzerinde olumlu etkileri olduğu varsayılmaktadır. Son
zamanlarda yapılan araştırmalara göre; sporcuların sedanterlere göre daha
büyük solunum sistemi kapasitene sahip oldukları tespit edilmiştir. Ayrıca
bazı spor branşlarının akciğer fonksiyonlarını diğer branşlara oranla daha çok
geliştirdiği gözlemlenmiştir. Bu branşların başında yüzme gelmektedir.
Yüzücüler ayrıca diğer sporculara kıyasla daha büyük akciğer hacimlerine ve
daha yüksek fonksiyonel kardiyorespiratuar sistem kapasitesine
ulaşmaktadırlar.
Normal kişilerde egzersiz nadiren pulmoner nedenlerle
sınırlanmaktadır. Kalp debisi ve periferik kas hastalığı genellikle sınırlayıcı
faktörlerdir. Egzersiz sırasında dakika ventilasyon aniden yükselse de, normal
bireyler solunum rezervini korumaktadırlar. Ancak hastalarda egzersiz
pulmoner bozukluklarla sınırlanabilmektedir. Akut pulmoner nedenler
(egzersize bağlı bronkospazm, vokal kord disfonksiyonu, egzersize bağlı
anafilaksi) veya kronik bozukluklar (KOAH ve kısıtlayıcı akciğer bozuklukları)
281
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
egzersiz toleransını azaltır. Egzersiz testleri bu bozuklukların teşhis ve
tedavisinin temel dayanağı olarak kabul edilmektedir.
Akciğer Hastalıklarında Egzersizin İlkeleri
Akciğer hastalığı olan kişilerin egzersiz programları genel olarak normal
bireylerle aynıdır. Faydalı olması için egzersiz hacminin bireyin özel
gereksinimlerine, kapasitelerine ve günlük yaşamın eforuna uygun olarak
planlanmalıdır. İlerleme kaydedildikçe normal bireyler ve sporcularda olduğu
gibi artan yüklenme ilkesine bağlı olarak antrenmanın normları
değiştirilebilir. Antrenmanın normları egzersizin süresi, şiddeti ve sıklığı ile
ilgilidir. Bireylerin kardiyovasküler, pulmoner ve periferik kas metabolik
sınırlamalarına göre uyarlanmış uygun egzersiz yöntemlerinin uygulanması
gerekmektedir. Bu tür programların etkili olabilmesi için egzersizin temel
ilkelerinin klinik uygulamalarla uygulanması gerekmektedir.
Kişiselleştirilmiş Egzersiz Çeşitleri
Dayanıklılık Egzersizleri: Bu tür egzersizler ile egzersiz toleransını
artırmak, nefes darlığı ve bacak rahatsızlığını azaltmak ve böylece
kardiyovasküler sistemimin iyileştirilmesi amaçlanmaktadır. Egzersiz
kapasitesindeki gelişmeleri görmek için orta derecede yoğun ve sürekli
egzersizler önerilmektedir. Fakat önceden belirlenmiş solunum kısıtlılığı olan
hastalar bu tür yoğunlukları yeterince uzun süre devam ettiremezler. Bu
hastalarda düşük yoğunluklu egzersiz seviyelerinin kısa aralıklarla
değiştirilmesi, tekrarlanan maksimal/yüksek yoğunluklu egzersiz
seanslarından oluşan yüksek yoğunluklu ve aralıklı egzersizlere göre uygun
bir alternatif olarak düşünülmektedir. İleri KOAH hastalarında, yüksek
yoğunluklu aralıklı egzersiz, sürekli egzersiz eğitimine kıyasla nispeten daha
düşük ventilasyon ve daha az dinamik hiperinflasyon ile ilişkilendirilmiştir.
Aralıklı egzersizle, dispne semptomlarında ve bacak rahatsızlığında azalma
olmakta, böylece sürekli egzersizle karşılaştırıldığında önemli ölçüde daha
fazla iş yapılmasına izin vermektedir.
Dayanıklılık gelişimi için en uygun egzersiz modelleri, bisiklet
ergonemetresi üzerinde bisiklet sürmeyi, koşu bandında veya bir zeminde
yürüme olarak düşünülmektedir. Bu tür reçeteler her hastanın kronik akciğer
durumuna göre kişiselleştirilmektedir. Bisiklet ergonometresi, egzersiz
yoğunluğunun hassas bir şekilde uygulanmasını sağlaması, lokomotor kaslar
282
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & AKCİĞER HASTALIKLARI
üzerinde daha fazla yük sağlaması ve yürümeye göre daha az oksijen
doygunluğuna yol açtığından yaygın olarak kullanılmaktadır. Bununla birlikte
bazı kişiler için yürüme egzersizi (koşu bandı veya zemin) daha fazla fayda
sağlayabilmektedir. Alternatif olarak merdiven çıkma, adım atma, nordik
(kuzey) yürüyüş ve suda egzersizler önerilmektedir.
Kuvvet/Direnç Egzersizleri: Bu tür egzersizler, orta derecede
ağırlıkların tekrar tekrar kaldırılması veya itilmesi yoluyla lokal kas gruplarının
geliştirilmesini içermektedir. Bu egzersiz yöntemi hem sağlıklı bireyler hem
de akciğer hastalığı olan bireyler için önemli olarak kabul edilmektedir.
Periferik kas disfonksiyonu ve kas zayıflıkları, genellikle bir dizi akciğer
hastalığı ile ilişkili olan ekstra pulmoner özelliklerdir. Direnç egzersizlerinin bu
ekstra pulmoner özellikleri kısmen tersine çevirdiği ve böylece kronik
hastalıktaki bozukluğu azalttığı bildirilmiştir. Direnç egzersiz reçetesinin
özellikleri, literatürde bildirilen farklı sayıda tekrar, yoğunluk ve kuvvet
antrenman yöntemlerine göre önemli ölçüde değişmektedir. Direnç
egzersizlerinin, pulmoner rehabilitasyon için haftanın en fazla 2-3 günü 6-12
tekrar ve %50-85 arasında yoğunlukta yapılması önerilmektedir.
Üst Ekstremite Egzersizleri: Akciğer hastalığı olan kişiler sıklıkla üst
ekstremite içeren günlük yaşam aktivitelerini yaparken zorluk yaşarlar. Bu
nedenle, üst ekstremite egzersizi genellikle aerobik egzersizler (kol bisiklet
ergonometresi) ve direnç egzersizler (serbest ağırlıklar ve elastik bantlar)
dahil olmak üzere egzersiz seanslarına entegre edilebilir. Bu egzersiz
modelleri uygulanırken, hedeflenen kaslar arasında biceps, triceps, deltoit,
latissumus dorsi ve pektorallar yer almaktadır. Üst ekstremitenin
geliştirilmesi üzerine yayınlanan bir derlemede, bu eğitim modelinin dispne
ve sağlık semptomları üzerine faydalarından bahsedilmiştir.
Hareketlilik ve Esneklik Egzersizleri: Esneklik egzersizleri hem üst hem
de alt vücut egzersizleriyle gerçekleştirilen programların ortak bir unsurudur.
Calf, hamstring, quadriseps ve biceps gibi ana kas gruplarının gerilmesinin
yanı sıra, boyun, omuz ve gövde için hareket egzersizlerini içermektedir.
Akciğer hastalarında postural bozukluk, solunum fonksiyonunda azalmaya
yol açarak solunumun artmasına neden olabilmektedir. Aynı zamanda vücut
mekaniğiyle ilişkili anormalliklere (sırt ağrısı) neden olabilmektedir. Bu durum
solunum
mekaniğini
değiştirebilmektedir.
Günümüzde
esneklik
antrenmanlarının etkisini gösteren klinik araştırmalar azdır. Akciğer
283
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
hastalarında torasik hareketlilik ve postürün düzelmesinin yaşamsal
kapasiteyi arttırabileceği öne sürülmektedir.
Su Bazlı Rehabilitasyon: Rehabilitasyon için su bazlı egzersiz
uygulamaları yıllardır göğüste oluşturduğu basıncın artması nedeniyle kalp ve
solunum çalışmasını olumsuz etkilediği düşünülerek kullanılmamaktaydı.
Buna rağmen, yapılan çalışmalarda su bazlı egzersiz uygulamalarının ciddi bir
hastalığı olan bireylerde bile güvenli bir şekilde gerçekleştirilebileceği
belirtilmektedir. Su bazlı egzersiz, vücut üzerinde minimum etkiyle alt
ekstremiteleri harekete geçirmektedir. Su bazlı egzersizler ile dengeyi
kolaylaştıran suyun kaldırma kuvveti nedeniyle eklemler üzerinde aşırı stres
ve zorlanma olmaksızın karada yapılan yürüyüş gibi faydalar
sağlanabilmektedir. KOAH’lı hastalarda potansiyel bir terapötik egzersiz aracı
olarak su bazlı egzersiz antrenmanlarının, egzersiz kapasitesini ve yaşam
kalitesini arttırdığı belirtilmiştir. KOAH hastalarında su bazlı egzersiz
antrenmanı hidro-statik basıncın neden olduğu ek yararlı fizyolojik etkiler
sağlamaktadır. Suya daldırma sırasında uygulanan hidro-statik basınç,
ekspirasyonu kolaylaştırmaktadır. Suya kısmen daldırmanın, KOAH’lı kişilerde
fonksiyonel rezidüel kapasiteyi yaklaşık %54 ve ekspiratuar rezerv hacmini
%75 azalttığı belirtilmektedir.
Tai Chi: Bu egzersiz solunumun ve dairesel vücut hareketinin
kontrolüne yardımcı olmak için zihin veya konsantrasyon kullanımının altını
çizen bir dizi yavaş, ritimli, dairesel hareketleri içeren sistematik bir kalistenik
egzersizdir. Tai Chi egzersizlerinin KOAH’lı hastalarda pulmoner fonksiyon ve
egzersiz kapasitesinde artış sağladığı belirtilmektedir. Tai Chi sırasında kronik
hastalıklarda orta şiddette bir egzersizde oksijen tüketiminin en yüksek
düzeyi %63 ve oksijen alımının %52 olduğu gösterilmektedir. Bir araştırmada
Tai Chi egzersizlerinin denge, fiziksel performans ve yaşam kalitesini
geliştirmede normal tıbbi bakımdan daha etkili olduğu bildirilmiştir. Bu
egzersiz modelinin formları akciğer hastaları için uygulanabilir.
Yoga: Kronik hastalıkları olan hastalarda kullanılabilen düşük etkili
tamamlayıcı bir terapidir. Genel olarak hareketle koordineli solunumdan
oluşmakta, egzersiz kapasitesini ve yaşam kalitesin iyileştirdiği bilinmektedir.
Birçok uzman kalp hastalığı, inme ve KOAH gibi kronik hastalıkları önlemek ve
rehabilite edebilmek için yogayı faydalı bir yardımcı olarak görmektedirler.
284
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & AKCİĞER HASTALIKLARI
Yoga antrenmanlarının KOAH’lı hastalarda etkilerini inceleyen birçok çalışma
mevcuttur.
Akciğer Hastalıklarına Göre Kişiselleştirilmiş Egzersiz Programları
Akciğer hastalıklarında özellikle de KOAH’ta fonksiyonel durumları
düzeltmek için egzersiz çeşitleri sıklıkla kullanılmaktadır. Aerobik egzersiz
üzerine yapılan çalışmalarda akciğer hastalıklarının çok ağır derecelerine
sahip hastalarda bile, egzersiz ile kardiyovasküler sistem, iskelet kası kuvveti
ve dayanıklılığın geliştirilebileceği doğrulanmıştır.
Astım hava yolunun kronik havayolu hastalığıdır. Sporcularda astımla
ilgili sıklıkla kullanılan iki terim vardır. Biri egzersize bağlı astım (EBA), diğeri
egzersize bağlı bronkokonstrüksiyon (EBB). Egzersize bağlı astım özellikle
çocuklar, ergenler ve genç yetişkinler için fiziksel aktiviteyi engelleyebilen
yaygın bir durumdur. Ayrıca üst düzey dayanıklılık sporcularında EBA ve
EBB’nin artan prevalansı olduğu belirtilmektedir. Bu durumlar doğru
yönetilirse, sporcuların performansları ve başarıları etkilenmez. Ayrıca
kapsamlı bir fiziksel muayene, solunum yolu enfeksiyonları ve kalp
rahatsızlıkları gibi EBB’yi taklit eden durumların kontrol altına alınmasını
sağlar. Sporcuların dışında, astım hastalarının çoğu EBA/EBB nedeniyle
günlük yaşamlarında fiziksel aktiviteden kaçınma eğilimindedir. Fakat astımlı
hastalarda egzersizin hava yolu üzerine olumlu etkileri vardır. Çeşitli ilaç
seçenekleri ve kombinasyonları, hastaların semptomlardan kaçınmasına,
ayrıca fitness ve spor faaliyetlerine tam olarak katılmasına yardımcı
olabilmektedir. Hatta son veriler orta düzeyde egzersizin astım hastaları için
tedavi seçeneklerinden biri olacağını göstermektedir. Konuya ilişkin etiyoloji,
tanı ve tedavi egzersiz temelli irdelenmektedir.
Literatürde birçok araştırmada; astım hastaları için fiziksel uygunluğu,
nöromüsküler koordinasyonu ve kendine güveni geliştirmek amacıyla
egzersiz programları tasarlanmıştır. Hafif ve orta şiddette yapılan egzersizler
oksijen borçlanmasına neden olmamakta, böylece egzersize bağlı astımı
tetikleme olasılığı azalmaktadır. Egzersiz ayrıca solunum kaslarını
güçlendirmek de dâhil olmak üzere birçok mekanizma yoluyla nefes darlığını
azaltmaktadır. Ayrıca astımı olan bazı kişiler, egzersiz yaptıklarında astım
semptomlarının kötüleşmesi veya kondisyon kayba gibi diğer nedenlerden
dolayı egzersize daha az tolerans gösterebilir. Bu durum spor yapmalarını
285
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
veya formda kalmalarını engelleyebilir. Astımlı hastalarda egzersizin (koşma,
cimnastik, bisiklete binme, yüzme, ağırlık ve yürüyüş) faydalı olduğu
kanıtlanmıştır. Ayrıca egzersizin kardiyopulmoner kondisyonu iyileştirdiği ve
sağlıkla ilişkili yaşam kalitesi üzerinde olumlu etkiler gösterdiği tespit
edilmiştir. Yapılmış araştırmaların sonuçlarına göre kronik astımı olan kişiler
astım semptomlarının kötüleşmesi korkusu olmaksızın kapasiteleri dâhilinde
olan düzenli egzersiz programlarına katılmaları teşvik edilmelidir.
Fiziksel aktivite, birçok kronik hastalıkta morbidite ve mortalite ile ilgili
önemli bir klinik parametredir. KOAH, hastalar tarafından bildirilen fiziksel
aktivite seviyesi, akciğer fonksiyonundaki düşüş, hastaneye yatışlar ve
mortalite ile ilişkilidir. KOAH; zararlı gaz ve partiküllere karşı havayolları ve
akciğerin artmış kronik inflamatuvar yanıtı ile ilişkili ve genellikle ilerleyici
özellikteki kalıcı hava akımı kısıtlanması ile karakterize, yaygın, önlenebilir ve
tedavi edilebilir bir hastalıktır. Alevlenmeler ve komorbiditeler hastalığın
şiddetine katkıda bulunur. KOAH bulunan hastalarda egzersiz kapasitesinin
azalması yaşam kalitesini ve yaşam biçimini olumsuz etkilemektedir. Bu
hastalardaki solunum kısıtlanması, egzersiz kapasitesini kısıtlayan en önemli
faktör olarak belirtilmektedir. KOAH'lı hastalarda egzersiz kapasitesi bisiklet
ergometresi, koşu bandı, altı dakika yürüme testi veya mekik yürüme testi
aracılığıyla ölçülebilir. KOAH'lı hastaların günlük fiziksel aktivite süresi,
yoğunluğu ve sayısı sağlıklı kontrollere göre daha az olmasına rağmen
KOAH'ın şiddeti günlük fiziksel aktivite seviyesiyle korele değildir. KOAH'da
pulmoner rehabilitasyonun başlıca amacı, semptomları azaltmak, yaşam
kalitesini iyileştirmek ve günlük aktivitelere katılımı artırmaktır. Yaşam
kalitesinin iyileştirilmesinin yaşam süresini uzatmaktan daha önemli olduğu
kabul edilmektedir. Pulmoner rehabilitasyon programlarında hasta eğitimi,
kontrollü solunum teknikleri ve egzersiz bir arada kullanılır. KOAH'lı hastalar
için önerilen tipik egzersiz formu dayanıklılık antrenmanları olmakla birlikte
interval antrenmanlarının ve direnç egzersizlerinin de karşılaştırılabilir
olumlu etkilere yol açtıkları gösterilmiştir. KOAH'lı hastalarda düzenli
egzersizin dispneyi azalttığı, fonksiyonel kapasitede, günlük yaşam
aktivitesinin düzeyinde ve kalitesinde artış sağladığı gösterilmiştir. McGavin
ve arkadaşları (1977), basit denetimsiz egzersiz kullanarak şiddetli kronik
bronşitli hastalarda 12 dakikalık yürüme mesafesinde küçük ama istatistiksel
olarak anlamlı gelişmeler tespit etmişlerdir.
286
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & AKCİĞER HASTALIKLARI
Kistik fibrozis hastalarında egzersizi Pulmoner, metabolik ve
kardiyovaksüler olmak üzere üç ana faktör sınırlandırmaktadır. Bozulmuş
akciğer fonksiyonu ve KOAH, egzersizin ventilasyon yanıtlarını
etkilemektedir. Ayrıca belirgin sindirim sistemi bozukluğu, düşük vücut
kütlesi ve özellikle de düşük iskelet kas kütlesi ventilasyon yanıtlarını
etkilemektedir. Kas ve kuvvet arasındaki ilişki göz önüne alındığında zayıf kas
kütlesi ile bozulmuş metabolik fonksiyonlar arasında önemli ilişkiler vardır.
Ayrıca Kistik fibrozis hastalarında istirahatte bile yüksek kalp atım hızları
görülme oranı yüksektir. Kalp atım hızları yüksek olduğu için egzersiz
sırasında kardiyak çıkış rezervinin artmasını sınırlandırmaktadır. Bu durum
yüksek yoğunluklu aktivitelerin yapılmasını engellemektedir.
Pulmoner Arteriyel hipertansiyonda egzersiz yapmanın en büyük
kısıtlamaları nefes darlığı ve bacak rahatsızlıklarıdır. Bu hastalarda kardiyak
çıktı sağlıklı bireylerden daha azdır. Böylece kalp debisi ve oksijen alımı
arasında ilişki azalmaktadır. Sonuç olarak periferik kaslara oksijen iletimi
azalır, kas yorgunluğu başlar ve bacak rahatsızlığının yanı sıra artmış
ventilasyon gereksinimi ve dispne hissini hızlandırır. Egzersizin pulmoner
arteriyel hipertansiyon hastalarında egzersiz kapasitesini arttırma
mekanizmaları diğer Akciğer hastalarında olduğu gibi çok açık değildir. Bunun
nedeni semptomların kötüleşmesi ve kardiyak fonksiyonun olumsuz
etkilenmesi pulmoner arteriyel hipertansiyonlu kişilerde egzersizin tavsiye
edilmemesidir. Yakın zamanda yapılan bazı araştırmalarda pulmoner
arteriyel hipertansiyon hastalarında da iyileşme gözlemlenmiştir. Bu hastalığı
taşıyan kişilere en faydalı aktivite örneği olarak yürüyüş tavsiye edilmektedir.
Komorbidite Hastalarda Egzersiz
Komorbidite kelime anlamı olarak birden fazla hastalığın bir arada
görülmesidir. KOAH’lı kişilerde sıklıkla fonksiyonel kapasiteyi belirgin bir
şekilde etkileyen komorbiditeler vardır. Bunlar, kronik kalp hastalığı,
metabolik sendrom, kas-iskelet problemleri, nörolojik komorbiditeler ve
birçok kanser türüdür. Düzenli egzersiz ve fiziksel aktivite kalp yetmezliği ve
tip 2 diyabeti olan hastalarda aerobik ve direnç modelleri ile birlikte yaygın
olarak kullanılmaktadır. Egzersiz veya fiziksel aktivite uygulanırken hastaların
EKG’si sürekli olarak gözlemlenmelidir. İskelet-kas komorbideteleri olan
hastalar için, yaygın olarak uygulanan kara temelli egzersizler bazı sıkıntılara
287
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
neden olabilmektedir. Bu nedenle bu hastalarda su bazlı egzersiz modelleri
daha faydalı olabilmektedir.
Özellikle son 20 yılda astımlı hastalarda majör bir komorbidite olarak
artan obezite prevalansı belirgin bir hale gelmiştir. Yapılan çalışmalara göre;
astım semptomlarında ve kilo kayıplarında iyileşme ile ilişkili olarak aerobik
kapasite ve kuvvette iyileşmeler bildirilmektedir. Bu sonuçlar, egzersizi kilo
verme programlarıyla birleştirmenin hastaların daha kısa sürede daha iyi
astım kontrolü sağlamasına izin verdiğini göstermektedir. Kistik fibrozisli
hastalarda ergenlerin %20’si ve yetişkinlerin %40-50’si kistik fibrozisle ilişkili
diyabet geliştirmektedir. Bu hastalarda egzersiz devam ederken veya
bittikten hemen sonra kan şekerini izlemek için önlem alınması
gerekmektedir.
SONUÇ
Literatür incelendiğinde akciğer rahatsızlığı olan bireylerin çoğunda
aerobik ve kuvvet egzersizlerinin solunumla ilgili tüm semptomları azalttığı,
kardiyovasküler sistemi ve kas fonksiyonlarını iyileştirdiği ve böylece
fonksiyonel kapasitede önemli gelişmelere yol açtığı görülmektedir. KOAH’lı
hastalarda kişiselleştirilmiş pulmoner rehebilitasyona sıklıkla dâhil edilen
vücut direnç egzersizlerinin yanı sıra sürekli orta yoğunlukta ve aralıklı yüksek
yoğunlukta egzersizler bol miktarda mevcuttur. Fakat geçmişte pulmoner
arteriyel hipertansiyonlu hastalarda egzersizin semptomları kötüleştireceği
ve kalp fonksiyonunu olumsuz etkileyeceği bildirilmekteyken, son
zamanlarda yapılan çalışmalar bunun aksi yönünde kanıtlar sunmaya
başlamışlardır. Su bazlı egzersiz, Tai chi ve tek bacak egzersizleri gibi alternatif
egzersiz modellerinin kullanımı komorbiditeden müzdarip akciğer
hastalıklarına sahip birçok hastaya egzersiz eğitimini hastalık yönetimine
dâhil etmek için kişiselleştirilmiş bir yaklaşım sağlar. Son olarak egzersiz şekli,
yoğunluğu, programın uzunluğu ve denetim derecesi dahil olmak üzere
Pulmoner arteriyal hipertansiyonu ve astımı olan hastalar için optimal
egzersizin stratejisini belirlemek için ek çalışmalara ihtiyaç vardır.
288
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & AKCİĞER HASTALIKLARI
BÖLÜM KAYNAKLARI
AHA Scientific Statement. (2010). Clinician’s guide to cardiopulmonary
exercise testing in adults. Circulation, 122;191-225.
Armstrong, M., & Vogiatzis, I. (2019). Personalized exercise training in
chronic lung diseases. Respirology, 24(9), 854-862.
Bougault, V., Turmel, J., Levesque, B., & Boulet, L. P. (2009). The respiratory
health of swimmers. Sports Medicine, 39(4), 295-312.
Bozdoğan H. (2015). Astım ve Egzersiz. Spor Hekimliği Dergisi, 50(4),151-162.
Casaburi, R., Porszasz, J., Burns, M. R., Carithers, E. R., Chang, R. S., & Cooper,
C. B. (1997). Physiologic benefits of exercise training in rehabilitation of
patients with severe chronic obstructive pulmonary disease. American
journal of respiratory and critical care medicine, 155(5), 1541-1551.
Dolmage, T. E., & Goldstein, R. S. (2006). Response to one-legged cycling in
patients with COPD. Chest, 129(2), 325-332.
Gökbel, H. (2015). Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı ve Egzersiz. Türkiye
Klinikleri Spor Hekimliği-Özel Konular, 1(2), 15-19.
Ipekoglu, G., Taskın, H., & Senel, O. (2019). Examination of exercise-induced
skeletal and cardiac muscle damage in terms of smoking. Montenegrin
Journal of Sports Science and Medicine, 8(2), 5-12.
İpekoğlu, G., Sever, O., Gönülateş, S., ve ark. (2017). Does chronic smoking
affect induced-exercise catecholamine release?. International Journal of
Applied Exercise Physiology, 6(1).
Kocabaş, A., Atış, S., Çöplü, L., ve ark. (2014). Kronik obstrüktif akciğer
hastaliği (KOAH) koruma, tani ve tedavi raporu 2014. Official journal of
the Turkish Thoracic Society, 15.
Lacroix, V. J. (1999). Exercise-induced asthma. The Physician and Sports
Medicine, 27(12), 75-92.
Lamhonwah, A. M., Bear, C. E., Huan, L. J., Chiaw, P. K., Ackerley, C. A., & Tein,
I. (2010). Cystic fibrosis transmembrane conductance regulator in human
muscle: dysfunction causes abnormal metabolic recovery in
exercise. Annals of neurology, 67(6), 802-808.
Lan, C., Lai, J. S., Chen, S. Y., & Wong, M. K. (2000). Tai Chi Chuan to improve
muscular strength and endurance in elderly individuals: a pilot
study. Archives of physical medicine and rehabilitation, 81(5), 604-607.
Lazovic, B., Mazic, S., Suzic-Lazic, J., et al. (2015). Respiratory adaptations in
different types of sport. Eur Rev Med Pharmacol Sci, 19(12), 2269-74.
Leung, R. W. M., McKeough, Z. J., Peters, M. J., & Alison, J. A. (2013). Shortform Sun-style t’ai chi as an exercise training modality in people with
COPD. European Respiratory Journal, 41(5), 1051-1057.
289
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Mazic, S., Lazovic, B., Djelic, M., et al. (2015). Respiratory parameters in elite
athletes–does sport have an influence?. Revista Portuguesa de
Pneumologia (English Edition), 21(4), 192-197.
McCarthy, B., Casey, D., Devane, D., Murphy, K., Murphy, E., & Lacasse, Y.
(2015). Pulmonary rehabilitation for chronic obstructive pulmonary
disease. Cochrane database of systematic reviews, (2).
McGavin CR, Gupta SP, Lloyd EL, McHardy GJR. (1977). Physical rehabilitation
for the chronic bronchitic: results of a controlled trial of exercises in the
home. Thorax, 32:307-11.
Moran, A., Dunitz, J., Nathan, B., Saeed, A., Holme, B., & Thomas, W. (2009).
Cystic fibrosis–related diabetes: current trends in prevalence, incidence,
and mortality. Diabetes care, 32(9), 1626-1631.
Ram, F. S., Robinson, S., & Black, P. N. (2000). Physical training for
asthma. Cochrane Database of Systematic Reviews, (1).
Sağlam, M., Boşnak-Güçlü, M., İnce, D. İ., Savcı, S., Arıkan, H., & Tedavi, F.
(2008). Solunum Sistemi Hastalıkları ve Egzersiz. Klasmat, Ankara.
Spruit, M. A., Singh, S. J., Garvey, C, et al. (2013). An official American
Thoracic Society/European Respiratory Society statement: key concepts
and advances in pulmonary rehabilitation. American journal of
respiratory and critical care medicine, 188(8), e13-e64.
Troosters, T., Gosselink, R., & Decramer, M. (2001). Exercise training in COPD:
how to distinguish responders from nonresponders. Journal of
Cardiopulmonary Rehabilitation and Prevention, 21(1), 10-17.
Vogiatzis, I., Nanas, S., Kastanakis, E., Georgiadou, O., Papazahou, O., &
Roussos, C. (2004). Dynamic hyperinflation and tolerance to interval
exercise in patients with advanced COPD. European Respiratory
Journal, 24(3), 385-390.
Wadell, K., Sundelin, G., Henriksson-Larsén, K., & Lundgren, R. (2004). High
intensity physical group training in water—an effective training modality
for patients with COPD. Respiratory medicine, 98(5), 428-438.
Watz, H., Waschki, B., Meyer, T., & Magnussen, H. (2009). Physical activity in
patients with COPD. European Respiratory Journal, 33(2), 262-272.
Weder, M. M., & Truwit, J. D. (2011). Pulmonary disorders in athletes. Clinics
in Sports Medicine, 30(3), 525-536.
Wickerson, L., Brooks, D., Reid, W. D., Singer, L. G., Granton, J., & Mathur, S.
(2018). Exertional oxygen requirements during exercise training in
advanced interstitial lung disease. Journal of Cardiopulmonary
Rehabilitation and Prevention, 38(6), 419-424.
290
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & COVID-19
SPORUN KAVRAMSAL
TEMELLERİ-5
SPOR & COVID-19
Yazar
Doktorant. Esra KÜRKCÜ AKGÖNÜL
Dr. Tolga ŞAHİN
2
16. Bölüm
1
Dokuz Eylül Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi, İzmir/TÜRKİYE.
https://orcid.org/0000-0003-3771-937X, esra.kurkcuakgonul@deu.edu.tr
2
Dokuz Eylül Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi, İzmir/TÜRKİYE.
https://orcid.org/0000-0001-9594-4466, tolga.sahin@deu.edu.tr
291
1
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
GİRİŞ
Çin’in Wuhan kentinde Aralık 2019’da koronavirüs 2 virüsüne (SARSCoV-2 veya COVID-19) maruz kalan bireylerde akut şekilde ciddi solunum
yolu sendromu başlamış, vakaların artması ve durumun ciddiyetinin artması
ile birlikte 11 Mart 2020 tarihi itibariyle “pandemi” ilan edilmiştir. Bugünden
itibaren virüs ile mücadele önlemleri alınmaya başlamıştır ve Dünya Sağlık
Örgütü (WHO) ile dünyadaki tüm sağlık yetkililerince, virüs ile mücadele
etmek için üç önlem; “karantina, izolasyon ve sosyal mesafe” önerilmiştir.
“Şiddetli akut solunum yolu sendromu” olarak bilinen koronavirüs 2 (SARSCoV-2), dünyada neredeyse bütün ülkelere yayılan ve 6 milyondan fazla
insanı etkileyen bulaşıcı bir hastalığa neden olmaktadır. SARS-CoV-2,
öncelikle havadaki damlacıklar yoluyla yayılan, özellikle enfekte bireylerin
kapalı alanlarda başkalarıyla bir araya geldiğinde bulaşan bir virüstür. Klinik
gözlemlere ve otopsi verileri incelendiğinde, virüsün vücuttaki vasküler
dokuya saldırarak iskemik hasara neden olduğu, hücreleri ve dokuları tahrip
eden inflamatuar reaksiyonlara sebebiyet verdiği rapor edilmiştir. Ayrıca
virüsün doğrudan doku hasarına neden olduğu ve vücudun bağışıklık
sisteminin aşırı tepki verebileceği; bunun da önemli bir yıkıma neden
olabileceği bildirilmiştir. Sars-Cov-2 virüsünün mevsimsel geçiş mi
göstereceği yoksa sürekli bir tehdit mi olacağı henüz bilinmemektedir. Bu
virüsün tek başına, bireysel ve grup aktiviteleri için planlamayı zorlayacağı
tahmin edilerek eylem çağrısı yapılmıştır. Bu eylem çağrısı bireysel yapılan
fiziksel aktivitelere odaklansa da, takım sporları için de hayati anlamda
önemlidir. Çünkü takım sporu ile ilgilenen bireylerin; futbol, voleybol,
basketbol gibi yüksek temaslı ve birlikte yapılan sporlarda COVID-19 bulaşma
riskinin, koşu, yüzme, bisiklet gibi bireysel ve mesafeli yapılan sporlara kıyasla
daha yüksek olabileceği düşünülmektedir.
Korona virüsün kuluçka süresi tipik olarak maruziyetten sonraki 14 gün
içinde olup, vakaların % 95'inde 5 gün içinde meydana geldiği görülmüştür.
En sık görülen semptomlar arasında ateş (% 99), yorgunluk (% 70), kuru
öksürük (% 59) ve miyaljiler (% 35) yer almaktadır. Bunlara ek olarak boğaz
ağrısı, burun akıntısı veya gastrointestinal belirtilerin de görülme olasılığının
olduğu rapor edilmiştir. Ciddi belirti olarak pnömoni en sık görülen
belirtilerdendir. Ateş, öksürük ve nefes darlığı olan bir sporcuyu
292
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & COVID-19
değerlendirirken grip ve bakteriyel pnömoni düşünülmelidir. İnfluenza testi,
COVID-19 testinden önce veya aynı anda yapılabilir.
Sars-cov-2 virüsünü önlemek için birtakım önlemler önerilmiştir.
Virüsten korunmak için özellikle diğer bireyler ile olan mesafeye, el ve vücut
hijyenine, sağlıklı bir yaşam tarzına, düzenli egzersiz yapma, uyku uyuma ve
düzenli beslenmeye özen gösterilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bununla ilgili
olarak virüsten korunmak için birtakım genel önlemler aşağıda sıralanmıştır:
• El temizliğine dikkat edilmelidir.
• Eller yıkanmadan ağız, burun ve gözlerle temas edilmemelidir.
• Hasta insanlarla temastan kaçınmalıdır, mümkün ise en az 1 m uzakta
bulunulmalıdır.
• Öksürme veya hapşırma sırasında burun ve ağız tek kullanımlık kâğıt
mendil ile örtülmelidir.
• Evden çıkılacaksa maske takılmalıdır.
• Çiğ veya az pişmiş hayvan ürünleri yemekten kaçınılmalıdır.
• Seyahat sonrası 14 gün içinde herhangi bir solunum yolu semptomu
olursa maske takılarak en yakın sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır.”
El hijyeni genel olarak ellerin su ve sabunla yıkanmasına, bulunulan
ortamda su yoksa en az %60 alkol bazlı sıvı ile dezenfekte edilmesine
yöneliktir. Sağlık Bakanlığı bünyesinde kurulan bilim kurulunun tavsiyesine
göre bireylerin bir araya geldiklerinde arada en az 2 metre mesafe bulunması
gerektiği bildirilmiş ve spor yapmaya engel her temaslı durum ortadan
kaldırılmaya çalışılmıştır. İlk başta ülkelerde virüsün yaygınlaşmasıyla birlikte
önce uluslararası, ardından ülke içi seyahatler kısıtlanmıştır ve mecburi
seyahat edenlerin seyahatlerinin sonlanmasından sonra 14 gün kendilerini
evde izole etme kuralı getirilmiştir. En önemli uygulama maske kullanımıdır.
Bireyler bulundukları her ortamda maske takmakta zorunlu tutulmuşlardır.
Alınan tüm tedbirler sosyal yaşamda, iş hayatında, aile hayatında olduğu gibi,
spor camiasında da uygulanmaya konmuştur. Salgın ilanından sonra her ne
kadar maske takmaya veya mesafeli davranmaya kişiler alışık olmasa da hem
sosyal, hem bireysel hem de spor hayatımız da bu üç önemli tedbir yer
almaya başlamıştır. Özellikle efor gücü yüksek olan sporlarda maske takılması
zorlayıcı olsa da daha sonra tedbirlerin güncellenmesi ile her branş ve spor
dallarının uygulama adımında yapılması gerekenler salgın sürecinde yaşam
tarzının merkezine oturmuştur. Bunun için öncelikle sporlar bireysel ve
293
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
birlikte olarak önce ikiye; sonrasında efor gücüne göre düşükten yükseğe
göre sıralanmışlardır. Efor gücü yüksek ve çok yüksek olan sporlarda maske
takma zorunluluğu kaldırılmıştır; ancak bu tür spor branşı ile uğraşan
sporcuların 10 kişiden fazla bir araya gelmemelerine ve 2 m den fazla
yaklaşmamaları kuralı getirilmiştir. Salgın sürecinde alınan bir diğer
önlemlerden bir tanesi de sokağa çıkma kısıtlaması olmuştur. Yasak
sürecinde sporcular; profesyonel, amatör, olimpik milli, milli, lisanslı,
rekreasyonel olarak ayrılmışlardır. Sokağa çıkma kısıtlamalarında evde spor
yapabilenler yasağa tabi olurlarken, antrenmanlarının aksamaması zaruri
olan milli ve olimpik milli sporcular yasaklardan muaf tutulmuşlardır. Bu
süreçte rekreasyonel spor yapan kişiler evde bireysel ya da online olarak grup
çalışmalarına devam etmişlerdir.
COVID-19 Süreci, Spor ve Egzersiz
Düzenli fiziksel aktivitenin, uzun ve kısa vadede hem fiziksel hem de
zihinsel sağlığa fayda sağladığı bilinmektedir. En şiddetli COVID-19 vakaları
için risk faktörü analizi incelendiğinde, obezite, hipertansiyon ve tip 2 diyabet
gibi hastalıklar, ileri yaş, ırksal ve etnik azınlık durumu ve fiziksel hareketsizlik
ile bağlantılı olduğunu göstermektedir. Pandemi sırasında hem sağlıklı
bireylerin hem de kronik hastalığı olanların fiziksel aktiviteyi sosyal mesafenin
sınırları içinde haftanın çoğu günü 30 dakika ila 60 dakika arasında hareketle
geçirmesi, sürdürmesi ve ilerletmesinin önemli olduğu American Spor Koleji
(ACSM) tarafından öngörülmüştür. Bu dönem özellikle zirve performans
antrenmanı için doğru bir zaman olmayabilir. Çünkü bu süreçte virüs
kapmayan bireyler ya da COVID-19’a yakalanıp iyileşmiş bireyler için fiziksel
aktivitenin hedefine nasıl ulaşılacağı farklılık gösterecektir. COVID-19’a
yakalanıp iyileşen, özellikle de ağır semptom gösterip hastalıktan iyileşen
bireyler enfeksiyonla ilişkili organ hasarının zorluklarıyla karşı karşıya
kalabilmektedir. Bu kişilerden alınan geri bildirimlere göre, hastalıktan sonra
egzersiz toleransını geri kazanmanın haftalar, hatta aylar sürdüğünü
söylemişlerdir. Etkili bir aşı olana kadar, güvenli bir şekilde spor yapmak için
zaman ve yer bulmak muhtemelen pek çok kişi ve spor dalı için zor olacaktır.
COVID-19 süreci, sosyal mesafe ihtiyacına dayalı bir fiziksel aktivite
yaklaşımı gerektirmektedir. Bu yaklaşım, fiziksel aktiviteyi alışılmadık
şekillerde dış mekan aktiviteleri, aile grupları veya alternatif yoğun olmayan
zamanlar ile birleştirmeyi içerebilir. Bu süreçte bireyler fiziksel aktivite
294
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & COVID-19
alışkanlığı geliştirerek fiziksel, zihinsel ve duygusal refahlarını artırabilirler.
COVID-19 salgını, fiziksel aktivite reçeteleme yaklaşımımızı genişletmek için
bir fırsat olarak da görülebilir. Evde spor yaparken dikkat edilecek bazı
önlemler aşağıda sıralanmıştır:
• Öncelikle evde yapılabilecek uygun bir egzersiz programı tasarlanmalıdır.
• Egzersiz yapmaya başlamadan uygun, rahat bir kıyafet giyilmelidir.
• Aç karına ya da yemekten hemen sonra egzersiz yapılmamalıdır.
• Egzersiz öncesinde, esnasında ve sonrasında su içmeye özen
gösterilmelidir.
• Egzersize 5-10 dakika ısınma ile başlanmalıdır.
• Isınmayı takiben esneme egzersizleri yapılmalıdır.
• Egzersiz yapılırken kalp atım hızı takip edilmelidir.
• Egzersiz esnasında göğüs ağrısı, halsizlik, baş dönmesi, göz kararması gibi
durumlar yaşanırsa egzersiz sonlandırılmalıdır.
• Egzersizler kademeli artırılmalı, egzersiz bitiminde hafif soğuma
egzersizleri ve esneme egzersizleri yapılmalıdır.
COVID-19 salgını, önemli kısıtlamalar getirmiştir ve spor
uygulamalarının çoğu sanal ortama kaymıştır. Çoğu antrenör sporcularıyla
iletişim kurmak ve sporcusunun antrenmanlarına devam etmesini sağlamak
amacıyla çalışmaları online olarak yapmıştır. Fiziksel aktiviteyi artırmak,
bireylerin ve grupların fayda ve risk arasında ince bir çizgide yürümesini
gerektirmektedir. Virüsün yayılması için ana araç, nefes alma, konuşma,
öksürme ve hapşırma yoluyla havadaki damlacıklardır. Yeterli sosyal
mesafenin sağlanamadığı gruplar veya alanlardaki fiziksel aktivite, bulaşmayı
azaltmak için maskeleme gerektirmektedir. Genel halk için çalışmalarda, 1
metreden fazla fiziksel mesafenin etkili olabileceğini ve yüz maskelerinin bir
miktar koruması olduğu belirtilmiştir. Takım sporlarına ve temas
etkinliklerine devam etmeden önce bulaşmayı izlemek için geniş kapsamlı
gözetim testlerine ihtiyaç duyulabilir. Sporcular sağlıklı yaşamayı istikrarlı bir
şekilde uyguladıkları, ortalama nüfustan daha genç oldukları ve daha az
komorbidite taşıdıkları için hastalığa yakalanma veya ölüm oranı bakımından
daha düşük risk grubu içerisindedirler. Ancak sporcular düşük riske sahip
olsalar bile hastalığa yakalanma ya da ölüm riski fazla olan kişileri korumak ve
pandemiyi yavaşlatmak için birtakım önlemler almanın gerekli olduğu
belirtilmiştir. Bu bağlamda Sağlık Bakanlığı’nın COVID-19 sürecinde spor
295
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
tesislerinin kullanımı ve spor branşlarının yapılabilmesine yönelik alınan
önlemler aşağıda sıralanmıştır:
➢ Spor salonundaki kişi sayısı spor yapılacak alanda her 6 metrekareye
bir kişi olacak şekilde sınırlandırılmalıdır.
➢ Spor salonlarında çalışma koşulları nedeniyle müşterilerin birbiri ve
çalışanlarla yakın teması söz konusudur. Spor aktivitesi damlacık çıkışı ve
hızını artırmaktadır. Bu nedenle sosyal mesafe en az 2 metre olarak
uygulanmalıdır.
➢ Spor salonundaki koşu bandı/bisiklet vb. ekipman aralarında en az 2
metre olacak şekilde yerleştirilmelidir.
➢ Müşteriler randevu ile kabul edilmelidir, içeride kalabalık oluşmasını
engellemek için, dış kapıya içeriye girilmesini engelleyecek basit bir
uyarıcı/engelleyici konulmalıdır. Bu kapının her iki tarafından tutturularak
asılabilecek basit bir kırmızı renkli kordon ya da şerit olabileceği gibi, kasa,
plastik duba gibi bir blokaj materyali de olabilir.
➢ Müşterilerin giriş/çıkış saatleri kaydedilmelidir, seans ile çalışılıyorsa,
hangi seansta kimlerin geldiği ve çalıştığı kaydedilmelidir.
➢ Spor Salonlarının giriş ve çıkışına pedallı ve kapaklı çöp kutusu
konulmalı ve düzenli olarak boşaltılmalıdır.
➢ Spor salonları üyeleri ile sözleşmelerine COVID-19 politikaları ve
rezervasyon prosedürleri ile ilgili açıklama eklemelidir.
➢ Kronik hastalığı olanlar, 65 yaş üstündekiler ile huzurevi, cezaevi,
bakım merkezi çalışanları çalıştıkları ortamda bulaştırma riski olduğundan
spor salonlarına gitmemeleri önerilir.
➢ Takım oyunlarının ve yakın temas gerektiren (boks, güreş gibi)
sporların yapılmaması uygundur. Bu sporlardan temassız antrenman
yapabilenler bireysel olarak ve 2 metre mesafe şartı ile antrenman yapabilir.
Temas gerektirmeyen sporlar kişiler arası sosyal mesafe ( en az 2 metre)
korunarak yapılabilir.
➢ Spor salonuna maskesiz müşteri/ çalışan alınmamalıdır. Spor
salonunda da maske takmaya devam etmelidirler. N95/FFP2 maskeler
kullanılmamalıdır.”
➢ “Yüksek efor gerektiren sporlar yapılırken nefes almayı
zorlaştırabileceği için maske takılmayabilir. Maskenin takılmadığı spor
faaliyetlerinde olası temaslar sırasında kullanılmak üzere kişi yanında maske
bulundurmalıdır.
296
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & COVID-19
➢ Müşterilerin kullandığı egzersiz araçlarının yanlarına Sağlık Bakanlığı
tarafından ruhsatlandırılmış dezenfektan özelliği olan mendiller konulmalıdır.
➢ Spor salonuna misafir alınmamalıdır.
➢ Egzersiz aralarındaki dinlenme molaları dışında spor salonlarında
müşterilerin beklemesine izin verilmemelidir.
➢ Spor salonunda su ve sabuna erişim kolay olmalı ve burada tek
kullanımlık kâğıt havlular bulunması sağlanmalıdır.
➢ İçeride ortak kullanım amacıyla gazete, dergi vb. bulundurulmamalıdır.
➢ Her müşteri için tek kullanımlık malzeme kullanılmalıdır, tek
kullanımlık malzeme sağlanamadığı durumlarda her kullanım sonrasında
tekstil malzemeleri en az 60 C’de yıkanmalıdır.
➢ Mümkünse koşu bandı ve ağırlık çalışılan alanlar ayrılmalıdır.
➢ Müşterilerden tercihen temassız olmak üzere nakit olmayan ödeme
yapmaları teşvik edilmelidir. Ödeme terminallerinde dokunulan yüzeyler
%70’lik alkol ile temizlenmelidir.
➢ Ağırlık istasyonlarının birden fazla kişinin set aralarını paylaşarak aynı
anda kullanımına izin verilmemelidir. Bir kişinin istasyonla işi tamamen
bittikten sonra diğer müşteri kullanmalı, her müşteri sonrası cihazın el ve
vücutla temas eden noktaları silinerek dezenfekte edilmelidir.
➢ Sabit veya hareketli bütün alet ve cihazların elle ve vücutla temas
edilen noktaları her misafir kullanımı sonrası mutlaka silinerek dezenfekte
edilmelidir. Kullanımdan sonra cihazların silinmesi ile ilgili uyarı afişleri spor
salonu içinde farklı noktalara asılacaktır.
Sağlık Bakanlığı tarafından uygulanması gereken önlemler bireylerin
hastalığa yakalanmaması için uygulanması gereken önlemlerdir. Ancak
COVID-19 riski altında bulunulan ortamda faaliyetlere devam edebilmek için
alınan önlemleri normal koşullarda ve COVID-19 bulaşı sonrası olarak iki
bölümde incelemek daha doğru olacaktır. Bu kapsamda Denay ve arkadaşları
yaptıkları çalışmada COVID-19 sürecinde spor yapan bireylere bazı önerilerde
bulunmuşlardır. Bunlar:
* COVID-19 negatif olan bireyler haftada 150 - 300 dakika orta derecede
fiziksel aktiviteye devam etmelidir. Bu kişiler için küçük hacimli antrenmanlar
hala yararlıdır.
297
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
* Orta seviyede aktiviteler kişisel olarak evlerde veya fiziksel mesafeyi
koruyarak dışarıda gerçekleştirilmelidir. Dışarıda bulunulan süreçte damlacık
yayılmasını en aza indirmek için gerektiğinde maske kullanılmalıdır.
* Haftada 150 dakika ile 300 dakika orta seviyede fiziksel aktiviteye
katılarak ve vücut ağırlığını önerilen seviyelerde tutarak bağışıklık sistemi
sağlığı korunmalıdır.
* COVID-19 bulaşmış bireyler, egzersize güvenli bir dönüş sağlamak için
herhangi bir değerlendirme gerekip gerekmediğini belirlemek için öncelikle
hekimleriyle iletişime geçmelidir.
Ayrıca COVID-19 olan ve spora devam etmek isteyen kişiler için
aşağıdaki öneriler sunulmuştur;
* COVID-19 geçirildikten sonra egzersize dönüş için öneriler
belirlenmelidir.
* Hafif veya orta derecede COVID-19 geçirildikten ya da pozitif bir test
sonucundan sonra 2 hafta dinlenmeli ve egzersiz yapılmamalıdır. COVID etkisi
geçtikten sonra bir sağlık ekibinin rehberliğinde yakın izleme ile fiziksel
aktiviteye yavaşça yeniden başlanılmalıdır.
* Dünya Sağlık Örgütü kılavuzları, COVID-19 azaltma kontrol listeleri ve
risk değerlendirme kiti her spor disiplinine uyarlanmalı ve uygulanmalıdır.
* COVID-19 pandemisi sırasında fiziksel aktiviteyi teşvik etmek için
yenilikçi stratejiler kullanılmalıdır.
* Sağlığın sosyal belirleyicileri göz önünde bulundurularak fiziksel ve
zihinsel sağlığı artıran grup etkinliklerini güvenli bir şekilde yeniden
başlatmak için politikalar geliştirilmelidir.
* Tüm topluluklara eşit erişim sağlamalı ve savunmasız nüfuslara,
ekonomik olarak dezavantajlılara ve engeli olan insanlara ulaşmaya önem
verilmelidir.
298
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & COVID-19
Figür 1. COVID-19 test sonucu pozitif olan veya tipik COVID-19 semptomları
olan bir sporcunun spora dönüş şeması
COVID-19 Sürecinde Antrenman ve Yarışmaya Yönelik Uygulamalar
Pandemi sürecinde bireyler için öneriler ve alınması gereken tedbirler
sporcular için de önerilmiştir. Özellikle yakın temas ile yapılan spor
branşlarına bir süre ara verilmiş, antrenman kısıtlamaları bireysel olarak
yürütülmüştür. Bu kısıtlamalar daha çok basketbol, voleybol, futbol gibi takım
sporlarını etkilemiş olup, bu spor dallarında oynayan sporcular daha çok evde
veya bireysel olarak yapabilecekleri şekilde antrenman döngülerini devam
ettirmeye çalışmışlardır. Voleybol, basketbol gibi top aracılığıyla el temasına
yönelik oynanan takım oyunları, boks, güreş gibi temaslı mücadele sporları
en riskli branşlar olabileceğinden sporcuların bir araya gelmesinin riskli
olması nedeniyle bu branşların antrenman modellemelerinin değiştirilmesi
zaruri olmuştur. Bu uygulamalar hem genelge ile hem de kişisel hijyen
kuralları gereği yapılmıştır. Bunun yanında riskli branşların maçlarının bir süre
ertelendiği görülmektedir. Pandeminin ilk sürecinde alınan önlemler gereği
ertelenen maçların, pandeminin uzun sürmesi nedeniyle seyircisiz olarak ve
hijyen tedbirleriyle tekrar oynanması kararı alınmıştır. Takım sporlarında risk
299
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
yüksek olduğundan alınan tedbirler böyle iken, bireysel sporlarda durum
daha farklı seyretmiştir. Çoğu bireysel sporlarda temas ve yakın mesafe
olmadığından sporcular antrenmanlarına kendi yaşam alanlarında yapmaya
devam etmişler; yasak günlerinde ise evde farklı antrenman modellerini
uygulamışlardır. Örneğin koşucu atletler koşu bandı veya kuvvet
antrenmanları, bisikletçiler evde makara antrenmanı (bisikletin sabit bir
noktada sürülmesini sağlayan mekanizma) veya kuvvet çalışmaları, triatletler
evde makara ve kuvvet çalışmaları, cimnastikçiler koordinasyon ve esneklik
çalışmaları ile kondisyonlarını korumaya çalışmışlardır. Pandemi sürecinden
en fazla etkilenen spor branşı yüzme olup, havuzların kapalı olması ve dışarı
çıkma yasaklarının yaşanması sebebiyle açık suda da yüzememiş olmaları bu
branşı yapan sporcuları oldukça etkilemiştir. Bu nedenle yüzme sporcuları su
antrenmanları yapamamış, daha çok kara antrenmanları yapmak zorunda
kalmışlardır. Pandeminin ülkemizde ilk görüldüğü aydan itibaren getirilen
yasaklar ile evde antrenmanların yapılması ağırlık kazansa da, 2020 Olimpiyat
oyunlarına katılacak olan sporcuların mevcut kondisyonlarının devam
ettirebilmelerine yönelik olarak Gençlik Spor Bakanlığı, Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü ve Türkiye Milli Olimpiyat Komitesince bazı özel uygulamalar
yapılmıştır. Bu uygulamalara göre; olimpik havuzda bulunan, olimpiyata
gidecek olan ya da gitme olasılığı olan tüm sporcular kısıtlamalardan muaf
tutularak antrenmanlarına devam etmişler, bu sporcuların spor yapma
imkânları normaldeki gibi seyretmiştir.
Pandemi sürecinde sporcuların antrenman yapmalarının sekteye
uğraması gibi spor organizasyonlarının da belirlenen takvime göre yapılması
da sekteye uğramıştır. Çünkü ülkelerde virüsün yaygınlaşmasıyla birlikte önce
uluslararası, ardından ülke içi seyahatler kısıtlanmıştır. Bu nedenle yaşanılan
il sınırlarından dışarı çıkmak zorlaşmıştır. Ayrıca organizasyonlar çoğunlukla
iptal edilmiş ve ertelenmiştir. Ertelenen organizasyonların da yapılmasına
yönelik herhangi bir netlik belirtilmemiştir. Örneğin Türkiye Bisiklet
Federasyonu 2020 takviminde yer alan uluslararası ve ulusal yarışmaların
%80’i iptal edilmiştir, yalnızca yapılmak zorunda olan ülke şampiyonaları
yapılmış, bu yarışmalar da yapılması gereken tarihten iki ay sonrasında
yapılabilmiştir. Tüm branşlar için yarışmalar maske mesafe ve hijyen
kurallarına göre yapılmıştır. Ayrıca her sporcudan 48 saat öncesinden COVID19 testi istenmiş, testi pozitif çıkan sporcu, antrenör ya da idareciler
yarışmaya kabul edilmemiştir. Ulusal veya uluslararası yarışmalara katılan
300
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & COVID-19
sporcu veya antrenörler, yarışmadan döndükten sonra mutlaka 14 gün
kuralına tabi tutulmuşlar, kendilerini evde izole etme kuralına tabi
olmuşlardır.
Pandemi sürecinde yarışmalarda en önemli uygulama maske
kullanımıdır. Bireyler bulundukları her ortamda maske takmakta zorunlu
tutulmuşlardır. Spor müsabakalarında ortak alanlarda ya da yarışma alanında
maske takmak zorunlu tutulmuştur. Örneğin bisiklet müsabakaları yüksek
efor gerektiren bir spor dalı olduğundan Sağlık Bakanlığı tarafından
yayınlanan genelgeye göre; sporcular ısınırken ya da yarışırken maske takmak
zorunda değillerdir. Ancak ısınırken bir araya gelmemeleri konusunda
uyarılmış, start alanında başlangıcı beklerken ortak alan kullanımı olması
nedeniyle maske takmaları istenmiştir. Yarışmanın başlangıcına 30 s kala
organizasyon personeli tarafından tutulan özel atık kutularına maskelerini
atarak yarışa başlatılmışlardır. Yarış biter bitmez takım sorumlularınca
kendilerine verilen maskeleri takarak alandan ayrılmışlar, dereceye giren
sporcular kürsüye maske ile çıkartılmışlardır. Dereceye giren sporculara
madalyaları organizasyon tarafından sporculara takılmamış, podyum öncesi
madalyalar dezenfekte edilerek sporcunun kendisine verilmiş ve podyuma
madalya ile çıkması sağlanmıştır. Bu uygulama ile temas en aza
indirgenmiştir. Diğer bir nokta ise geleneksel olarak Dünya ve Avrupa
şampiyonalarında birinci olan sporcuya podyumda giydirilen Dünya ve
Avrupa şampiyonu forması da aynı uygulama ile podyum öncesi dezenfekte
edilerek sporcunun kendisine giydirilmiş, sporcu podyuma öyle çıkarılmıştır.
Böylelikle bireylerin sporcu ile teması indirgenerek bulaşı riski azaltılmaya
çalışılmıştır.
COVID-19 Pandemi Sürecinin Sportif Performansa Etkisi
Spor yapan bireyler her ne kadar hastalığa yakalanma veya ölüm riski
açısından düşük riske sahip olsalar da, sporcuların da pandemiden olumsuz
şekilde etkilenebileceği düşünülmektedir. Sporcular için COVID-19 yalnızca
antrenman-müsabaka planlamaları veya periyotlamalarını düzenli şekilde
uygulayamamasına neden olmamakta, sporcuların fiziken ve ruhen sağlık
sorunları yaşamasına da sebep olabilmektedir. Bu sürecin sporcuların
antrenman planlamaları ve kısa ve uzun vadede kondisyonel özelliklerini
olumsuz etki ettiği; diğer yandan müsabakaların iptali ve bu nedenle gelir
kaybı nedeniyle de pandeminin mental anlamda da olumsuz etkisi olduğu
301
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
bildirilmiştir. Birçok profesyonel spor liginde durdurulma kararı alındığından
2020 nisan itibariyle birçok sporcunun ve bu sporcuların bağlı olduğu spor
kulüplerinin finans desteğine ihtiyaç duyduğu rapor edilmiştir. Pandemiden
dolayı uygulanan farklı sportif katılımlar, sporcuları ve bağlı oldukları spor
kulüplerini uzun süre etkileyecek beklenmedik bu tür durumlara karşı
hazırlıklı olmak gerekmektedir.
Pandemi sürecinde bireylerin hareket etme düzeylerinin azalması ve
sporcuların antrenmanlarını kesmelerinden sonraki birkaç hafta içinde
egzersiz performansında düşüşler ortaya çıkmaktadır. Özellikle temel
dayanıklılık performansındaki bu kayıpların kardiyovasküler sistem
çalışmasını ve kaslardaki metabolik işlevi azalttığı bildirilmiştir.
Antrenmanların kesilmesinden sonraki 2-4 hafta içinde VO2max’ta önemli
düşüşler olduğu bildirilmiştir.
COVID-19 salgını süresince sporcular hem sağlık hem de performans
açısından sorunlu bir dönem geçirmektedirler. Antrenman yapabilmek için;
alan, araç-gereç, ortamın tam olmaması ve takımın diğer üyeleri, antrenör ile
yüz yüze görüşmenin olmamasından dolayı sporcular kendi imkanlarıyla
düşük yoğunluklu olarak antrenmanlarını sürdürmek sorunda kalmışlardır.
Bu da sporcunun kardiyovasküler, kas-iskelet gibi temel fizyolojik sistemlerini
ve bunlara karşılık gelen kuvvet, dayanıklılık gibi kondisyon değişkenlerini
etkiler. Bu nedenle bu dönemde sporculara motivasyon sağlanmalı ve bu
süreç bireylerin gelişimi için bir fırsat olarak değerlendirilip, antrenör,
diyetisyen ve psikolog gibi uzmanlarca sporculara rehberlik edilmelidir.
Özellikle sporcularla online ortamda görüşmeler yapılmalı ve karantina
döneminde sporcuyla iletişim devam ettirilmeli, kesilmemelidir. Sporcuların
evlerinde egzersize devam etmeleri için gerekli malzeme ve ekipmanlar
sporcuya idarecileri veya antrenörleri tarafından sağlanmalıdır. Bu dönemde
sporcunun sahip olduğu ağırlığı koruması gerekir. Hareketin azalması
nedeniyle sporcu enerji alımını azaltırken; makro besin maddelerinin tüketim
oranını kesmemelidir. Çünkü protein alımının uygun seviyede kalması yağsız
vücut kütlesinde kaybın oluşmaması için önemli bir husustur.
Beklenmedik durum olan bu salgın sürecinin başlama tarihi ülkelere
göre değişse de; sporcuların ortalama 8-12 haftada detraining dönemine
gireceği bilinmelidir. Bireysel kondisyon yönü bakımından incelendiğinde,
özellikle haftada en az 14-15 saat antrenman yapan sporcuların bu süreçten
302
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & COVID-19
fiziken ve ruhen olumsuz etkilenmesi olasıdır. Küresel nitelikli sayılan Avrupa
ve Dünya şampiyonaları, olimpiyatlar ve bölgesel nitelikli sayılan ülke
şampiyonaları, il şampiyonaları gibi büyük müsabakaların ertelenmesi de bu
etkinliklere katılacak sporcuları fiziken ve ruhen olumsuz etkilemesi de bir
tehdit unsudur. Ülke yetkilileri tarafından alınan kararlara uyarak toplum
sağlığı için sporcuların mecburen evde bulunmaları gerektiğinden normal
antrenman planlarını istikrarlı bir şekilde uygulayabilmeleri mümkün değildir.
Bu süreçte antrenmanın azaltılması ya da tümüyle bırakılması ile sportif
verim, uyum süreci ve sporcuların fiziksel, zihinsel durumları üzerinde önemli
etkiler oluşabilir. Bu etkilerin en önemlisi ‘‘antrenman’’dır ve antrenmanda
meydana gelen azalmış etki “detraining” olarak ifade edilmektedir. Bireyin
kondisyon kazanması uzun sürerken kondisyonu kaybetmesi oldukça
çabuktur.
Yapılan araştırmalara göstermektedir ki; kondisyonel seviyedeki
düşme hızı ya da azalmanın büyüklüğü, iyi fiziksel uygunluğa sahip elit
sporcularda veya antrenmanlı sporcularda, fiziksel uygunluğu düşük olan
amatör sporculara veya antrenmansız sporculara göre daha fazladır. Bu
nedenle COVID-19 salgını döneminde iyi antrenmanlı sporcular için
antrenmanların durdurulmasındansa, azaltmaya yönelik uygun stratejiler
önerilmektedir. Böylelikle üst düzey sporcularda egzersiz uyaranlarının
olmaması sebebiyle sportif performans üzerindeki olumsuz etki azaltılmış
olur. Üstün efor ve çalışma ile elde edilen kondisyonel özellikler, belirli bir ara
verildiğinde hızla gerilemeye başlar ve bu özellikler kazanıldığı süreye göre
kaybedilmektedir. Belirli bir kondisyonel özellik uzun surede kazanıldıysa
kaybı da o kadar geç sürede olmaktadır. Düzenli antrenman yapan ortalama
bireylerde bu kayıplar ya da değişiklikler kısa sürede daha hafif oluşurken,
antrenmanla ile elde edilebilen VO2maks gibi önemli fizyolojik kazanımların
kaybı antrenmanların tümüyle yapılmamasını takiben 4 hafta sonra
belirginleşmektedir. Literatürde yer alan bazı araştırmalar antrenmanın bir
haftadan fazla kesilmesiyle performansta düşüş olduğunu belirtirken, bazı
çalışmalarda ise bir haftalık antrenman kesilmesinin sporcunun fiziksel ve
zihinsel olarak iyileşme ve dinlenmesi için yararlı olabileceğini
söylemektedirler. Ancak detraining döneminin başladığı süreçte dahi bazı
kondisyonel değerlerde azalma görüldüğü bilinmektedir. Bunu destekleyen
çalışmalar incelendiğinde antrenmanla elde edilen kardiyovasküler fonksiyon
303
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
ve kas içi metabolik işleyişteki ciddi azalmaların antrenmanı kestikten sonraki
günlerde ortaya çıktığı bildirilmiştir.
Fiziksel uygunlukta en önemli kondisyonel özellik kuvvet olarak kabul
edilmektedir ve bütün spor dallarında kuvvete yönelik antrenmanlar başarı
için gereklidir. Bu nedenle pandemi sürecinde tüm sporcuların kuvvet
antrenmanlarına yönelmesi ile sportif kondisyonun korunabileceği,
sporcunun antrenman azaltma sürecine bağlı olarak kas kütlesi azalsa bile
kuvveti koruyabileceği belirtilmiştir. Ayrıca detraining döneminde sadece yağ
kütlesinde artış olduğu; bu dönemin daha önce yoğun kuvvet antrenmanları
ile kazanılan kas kütlesi, kas gücü veya sportif performansı etkilemediği
belirtilmiştir. Bu kondisyonel özellikteki verim, genelde antrenman azaltmaya
girilen sürecin ilk dört haftasında korunabilmektedir.
Tablo 1. Kısa süreli detarining döneminin etkileri (1-4 hafta)
Düşüş Gösteren Özellikler
Artış Gösteren Özellikler
Maksimal oksijen tüketimi
Yüksek yoğunluklu lipoprotein Maksimum kalp atım hızı
Kan volümü
Laktat eşiği
Sub-maksimal kalp atım hızı
Egzersiz stroke volümü
Bikarbonat seviyesi
Ortalama kan basıncı
Maksimal kardiyak output
Kas glikojen seviyesi
Ventilasyon eşiği
Ventriküler kütle
Kapiller yoğunluk
Maksimal RER oranı
Maksimal solunum volümü
Oksidatif enzim aktivitesi
Submaksimal RER oranı
Oksijen doygunluğu
Glikojen sentez aktivitesi
Postprandial lipemi
Dayanıklılık performansı
Mitokondriyal ATP üretimi
Düşük yoğunluklu
lipoprotein
İnsülin aracılı glikoz alımı
Ortalama fibril kesit alanı
Submaksimal kan laktatı
Kas glut-4 protein içeriği
EMG aktivitesi
Kas lipoprotein lipaz
aktivitesi
Kuvvet-güç performansı
304
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & COVID-19
Tablo 2. Uzun süreli detarining döneminin etkileri (4-8 hafta)
Düşüş Gösteren Özellikler
Maksimal oksijen
Laktat eşiği
tüketimi
Kan volümü
Kas glikojen seviyesi
Egzersiz stroke volümü
Maksimal kardiyak
output
Kapiller yoğunluk
Arteriovenöz oksijen
farkı
Oksidatif enzim
aktivitesi
Ortalama fibril kesit
alanı
FT:ST oranı
Kas kütlesi
EMG aktivitesi
Kuvvet-güç
performansı
Ventriküler kütle
Maksimal solunum
volümü
Oksijen doygunluğu
Dayanıklılık performansı
Lipoliz
Yüksek yoğunluklu
lipoprotein
Artış Gösteren Özellikler
Maksimum kalp atım hızı
Sub-maksimal kalp atım
hızı
Ortalama kan basıncı
Toparlanma kalp atım hızı
Ventilasyon eşdeğeri
Submaksimal RER oranı
RER oranı
Submaksimal kan laktatı
Araştırmalar pandemi sürecinin sportif performansa etkisinde
fizyolojik veriler üzerine yoğunlaşsa da bu sürecin sporcular üzerinde
psikolojik etkileri konusunda da araştırmalar mevcuttur. Özellikle ertelenen
müsabakalardan sonra uzun süre yarış koşmayan bir grup olan elit seviye
sporcularda yarışma öncesi kaygının farklılığı incelenmiştir. Uluslararası
seviyede iyi antrenmanlı kadın ve erkek bisiklet sporcularında yarışma öncesi
kaygı düzeyinin pandemi döneminde çok az arttığı; ancak bunun anlamlı
derecede olmadığı bulunmuştur. Sonuçta sporcuların milli sporcu olmaları
sebebiyle evde kısıtlanmadan antrenmanları sürdürebilmeleri, en az 6 yıldır
spor yapmaları nedeniyle tecrübeli olmaları ve iyi otonomik kontrole sahip
olmaları nedeniyle kaygı düzeylerinin pandemi sonrasında da orta seviyede
olduğu bildirilmiştir.
Sportif performansını iyi seviyede sürdürmeye çalışan her sporcunun
önündeki engelleri kolay şekilde geçmek için kendisini hedefe taşıyacak bir
kariyer stratejisi bulunmaktadır. Çünkü beklenmedik bu gibi durumların
ardından, her ülkenin sporcusu için sağladığı fırsatlar içerisindeki eşitsizlikler
daha da belirginleşecek ve toplum sağlığı için kişilerin yaşadıkları şartlar
içerisinde bir takım stratejiler oluşturmaları gerekeceği düşünülmektedir. Elit
sporcuların, antrenman programlarını büyük spor etkinliklerine göre
sistematikleştirdikleri düşünüldüğünde, profesyonel tesislere ve disiplinli
305
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
destek ekiplerine nasıl erişim sağlanacağı hala bir soru işaretidir. Sağlıkla ilgili
önemli tedbirlerin alınması kapsamında sadece zaman çizelgesini ötelemek
bu tür süreçlerde yeterli olmayabilir.
Pandemi sürecinin bireyler üzerinde olumsuz etkilerini belirtsek de,
her şeye rağmen, bu sürecin bazı olumlu etkilerinin de olabileceği
söylenebilir. Yoğun antrenman ve müsabaka takvimine sahip sporcuların yıl
içinde toparlanma şanslarının az olduğu düşünüldüğünde, sporcular
karantinadayken tüm streslerden, yaralanmalardan ve önceden birikmiş
yüklerden toparlanabilme şansı yakalayabilir. Çünkü bu tür sporcular yalnızca
sezon bitiminde ve geçiş dönemlerinde dinlenebilmektedirler. Bu açıdan
pandemi toparlanma için oldukça iyi bir fırsat olarak değerlendirilebilir. Bu
konuda mevcut pratik uygulamalara ışığında, aşağıdaki noktalar tavsiye
edilmektedir:
• Bu mola, sporcuyu bilinçlenmeye teşvik etmek, motive etmek ve kişisel
gelişim açısından bir fırsat olarak kullanılabilir.
• Sporculara uzmanlar; spor antrenörü, kondisyoner, fizyoterapist,
beslenme uzmanı, doktor, psikolog tarafından uygun rehberlik ve destek
sağlanabilir.
• Sporcular kendilerinin ve çevresindeki bireylerin sağlığını korumaları
açısından uygun davranış ve hijyen önlemleri konusunda eğitilebilir.
• Karantinada iyi yaşam koşulları sağlanabilir.
• Mümkünse, sporcunun yaşam alanı kardiyo ekipmanları, dirençli
antrenman ekipmanları ve diğer ekipmanlarla donatılabilir.
• Sporcunun eksiklerine ve ihtiyaçlarına göre alternatif spor becerileri
eğitimi organize edilebilir.
• Sporcunun bireysel özelliklerine ve mevcut ihtiyaçlarına göre uyarlanmış
mevcut alan ve malzeme kaynaklarıyla evde kişiselleştirilmiş güç ve
kondisyon antrenmanı organize edilebilir.
• Nöromüsküler pliometrik ve eksentrik antrenmanlar, kuvvet ve güç
performansı ile ilgili bazı temel uyarlamaları korumak açısından
düzenlenebilir
306
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & COVID-19
• Uzun süren ve yorucu eğitimlerin saatler ile günler süren geçici bağışıklık
sistemi depresyonu ile ilişkili olduğu ileri sürülmektedir. Bu açıdan, bu tür
olumsuz etkilerin oluşmaması ve COVID-19’dan korunmak açısından
sporculara antrenman sürelerini <60 dakika ve maksimum şiddetin <% 80’i
ile sınırlamaları tavsiye edilebilir.
COVID-19 Salgını ve Spor Sektörüne Etkileri
Tüm dünyayı etkisi altına alan yeni tip koronavirüs salgını sporcuları,
kulüpleri etkilediği kadar spor dünyasını da etkilemiş; öncelikle sağlık sektörü
olmak üzere, sosyal yaşamın tüm alanlarını, ekonomik yaşamı ve sporun tüm
alanlarını ciddi ölçüde etkilemiştir. Başta milyonlarca izleyiciye sahip olan
profesyonel lig mücadeleleri olmak üzere, sportif faaliyetlerde yer alan
işletmeler, spor ürünler üreten endüstriler, spor turizmi yapan acentalar ve
bu sektörle ortak hizmet yürütenler büyük kayıplara uğramıştır. Dünya
COVID-19 ile savaşırken, spor dünyasında ciddi bir kriz başlamış; turnuvaların
iptal edilmiş, maçlar ertelenmiş ve sporcular karantinaya alınmıştır. COVID19’un sportif faaliyetlere yaptığı sayısız etkilere; tüm spor liglerinin,
uluslararası spor organizasyonlarının ve çok branşlı büyük etkinliklerin
ertelenmesi veya iptali, büyük futbol liglerinde maçların durdurulması, EURO
2020’nin bir yıl sonraya ertelenmesi, Fransa bisiklet turunun ertelenmesi,
ulusal şampiyonalar ve dünya şampiyonalarının tamamıyla iptal edilmeleri
veya ertelenmeleri, dünya kupası durakları ve Tokyo 2020 Olimpiyat
Oyunlarının, Uluslararası Olimpiyat Komitesi tarafından tarihinde ilk kez
ertelenmesi, oyunların açılış töreninin 23 Temmuz 2021’de gerçekleşmesinin
planlanması ve Türkiye’de bütün alt ve üst ligler dâhil spor faaliyetlerinin
tamamıyla iptal edilmesi veya ertelenmesini örnek olarak sıralayabiliriz.
Spor liglerinde alınan durdurma ya da erteleme kararları spor camiasını
yalnızca sportif açıdan değil, ekonomik ve sosyal bakımdan da ciddi oranda
olumsuz etkilemektedir. Büyük futbol liglerinden biri olan EURO 2020’nin
ertelenmesi sebebiyle bu turnuvadan elde edilen sponsorluk ve yayın
gelirlerini ortadan kaldırmıştır. Kısacası bu gelirlerin %80’ini paylaşan ülke
federasyonlarının ve kulüplerin bu turnuvadan beklenen yaklaşık 2 milyar
avrodan mahrum kaldığı bir gerçektir. Sayısal olarak bakacak olursak; bu
turnuvaya katılan bir takımın 9.2 milyon avro katılım ücreti, galibiyette ve
beraberlikte prim alması planlanırken ortalama bir takım pandemi sürecinde
10 milyon avroya yakın geliri elde edememiştir. Profesyonel liglerde oynayan
307
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
spor takımlarının muhtemel tüm gelir kayıpları aşağıdaki grafikte
sunulmuştur.
Grafik 1. Muhtemel Gelir Kayıpları
(NBA: Profesyonel Basketbol Ligi, NCAA: Erkekler Kolej Basketbol Turnuvası, NHL:
Ulusal Hokey Ligi, WWE: Dünya Güreş Eğlencesi)
Sportif liglerin 3 temel gelir kaynağı bulunmaktadır; “yayın gelirleri”,
“sponsorluk ve reklam gelirleri” ile “maç günü gelirleri” dir. Bu gelirlere
bakıldığında büyük spor liglerinde yer alan takımlar yayıncılık gelirlerine
güvenmektedirler. Büyük spor liglerinden elde edilen 5 yıllık gelir tablosu
aşağıdaki grafikte gösterilmiştir.
Grafik 2. Büyük Liglerin 5 yıllık ortalama Gelirleri
308
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & COVID-19
Yukarıdaki grafikler incelendiğinde büyük liglerde yer alan profesyonel
takımlar üzerinde, eğer ligler tamamlanmazsa yayın ve sponsorluk gelirleri
kaybının yıkıcı bir etkisi olacaktır. Her türlü ekonomik gerilemede pazarlama
sektörünün ilk olarak sponsorluk yatırımlarında tasarrufa gideceği
düşünülürse, sponsor sayısında büyük bir düşüş yaşanabilir. Bu nedenle
telafisi mümkün olmayacak mali tehditler nedeniyle riskler de göz önünde
tutularak liglerin tekrar oynatılması için adım atılması mümkündür. Bu
süreçte oynanacak olan turnuvaların olağanüstü şartlarda özel önlemlerle ve
muhtemelen seyircisiz oynanması öngörülen zararı tatminkâr bir ölçekte
karşılamayacağı da öngörülmektedir.
COVID-19’un en önemli etkisi, sosyal ve ticari yaşamı büyük oranda
dijitalleşmeye zorlamasıdır. Bu bağlamda fitness sektöründe olduğu gibi
performans sporlarında da online destekli çözümler üretilmesi
gerekmektedir. Bunların ötesinde son yirmi yıl içerisinde büyük gelişme
kaydeden E-spor sektörü için de daha geniş bir kapının aralanmış
durumdadır. Futbol başta olmak üzere bütün sportif etkinliklerin geleceğinin
şimdilik belirsiz olması, E-spora olan ilginin daha da artmasını sağlamıştır.
Günümüzde sporcuların antrenmanlarını sanal ve elektronik imkânlarla
yapmaya başlamış olması, pek çok düzenli spor etkinliğinin simülasyon
eğitiminin teknolojik ekipmanlarla yapılabilir olması ve salgın hastalıklara dair
geniş bir farkındalık oluşması gibi etmenlerin E-sporların önünü daha da
açacaktır.
SONUÇ VE ÖNERİ
COVID-19 pandemi süreci ve sonrası için salgının etkilerini en aza
indirebilme kapsamındaki çalışmalarda halk sağlığı, sporcu sağlığı, spor
organizasyonu alanında, federasyonlarda ve kulüplerde çalışan kişiler,
epidemiyologlar ve tüm araştırmacılar işbirliği yapmalıdır. Salgın sürecinde
veya sonrasında sportif faaliyetlerin tekrar başlatılabilmesi için en uygun
zamanın belirlenmesi, sporcuların, antrenör ve idarecilerin, hatta seyircilerin
sağlıklarının korunmasına yönelik olarak atılan her adımın güvenle
gerçekleştirilmesi için bu işbirliğinin yapılması önemlidir.
Bu süreçte sporcuların kalp sağlıkları ile ilgili bir çalışmada, klinik
olarak kanıtlanmış bir enfeksiyon sonrası sporcularda subklinik miyokard
hasarının olabileceğini öne sürülmüştür. Sporcuların antrenmanlara devam
309
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
etmeden önce, ekokardiyogram, maksimum egzersiz testi ve 24 saatlik Holter
izleme gibi testlere tabi olması önerilmektedir. Çünkü yapılan araştırmalara
göre kalp ile ilgili testlerin yapılması sonucunda bireye miyokardit veya
miyoperikardit teşhisi konulursa, hastalığın şiddetine ve süresine göre 3 veya
6 ay arasında değişen bir pasiflik süresi gerekmektedir. Bu süreden sonra,
antrenmanlara ve müsabakalara devam etmenin sol ventrikül sistolik
fonksiyonunun normal aralığa dönmesi ile mümkün olacağı bildirilmiştir.
Bireysel olarak evde veya sosyal mesafeyi koruyarak açık havada
egzersiz yapılması COVID-19 bulaşma riskini azaltır. Evde uygulanan
antrenman modelleri ile uygulanan yükler, sporcunun performansını gerekli
seviyede tutmada yetersiz kalabilir. Bu bakımdan sporcular egzersizin
yoğunluğuna ve şiddetine dikkat etmelidir. Evde program aerobik,
güçlendirme, germe ve denge egzersizleri veya bunların bir kombinasyonu
olarak yapılabilir. Ayrıca, ev dışında sosyal mesafeye dikkat ederek, orta
şiddette aerobik egzersiz (tempolu yürüyüş, koşu gibi) dış ortamlarda uygun
bir alternatif olabilir. Bu süreci uzmanlar kişisel gelişim için bir fırsat olarak
kullanmalı ve sporcularını teşvik ve motive edilmelidirler. İzolasyon
döneminde özellikle sporcuyla online iletişim halinde olunmalıdır.
Yoğun antrenman yapan ve iyi seviyede yarış koşan sporcuların fiziksel
ve zihinsel olarak en iyi düzeyde kalabilecekleri ve gelişimlerini devam
ettirebilecekleri ortamlar antrenman ve müsabaka ortamlarıdır. Pandeminin
kontrol altına alınması ve önlenmesi için tüm spor organizasyonları
ertelendiğinden ve iptal edildiğinden dolayı sporcular normal planlamalarına
devam edememekte, performanslarını evde korumaya çalışmaktadırlar.
Beklenmedik bir süreç olan bu salgın döneminin, özellikle düzenli ve yoğun
olarak haftada minimum 14-15 saat antrenman yapan elit sporcularda hem
fiziksel hem zihinsel olumsuz etkileri olması olasıdır. Bu sporcular için özel
antrenman uygulamaları ve kısıtlamalardan muaf tutulmaları için yetkililerce
özel projeler uygulanmalıdır.
Spor sektöründeki bu değişimler dikkate alarak salgın sonrasına
hazırlık yapılmalıdır. Kendisi olimpiyat altın madalyalı sporcu olan, Fransa’da
Spor Bakanlığı görevi de üstlenmiş olan ve 1996 yılından beri IOC üyeliği
görevini sürdüren Guy Drut, 2024 Paris Olimpiyat Oyunları ile ilgili
planlamalar için ekonomik ve organizasyonel olarak tamamıyla yeni bir
model geliştirilmesi gerekiyor” derken adeta bu yeni düzene işaret etmiştir.
310
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & COVID-19
Şüphesiz bu sözler spor camiasının önümüzdeki yıllarda güçlü bir değişikliğe
maruz kalacağını göstermektedir. Spora ekonomik etkilerin yanı sıra olası
değişimlere maruz kalabileceği konusunda Alberto Carrio Sampedro’da
salgının etkilerinin beklenenden çok daha uzun ve öngörülemez
olabileceğinin altını çizmiştir. Sağlık, sosyal katılım, eğitim gibi sayısız alanda
faydası olan spor pratiğinin taşıyıcı gücü olan endüstrileşmiş profesyonel spor
örgütlerinin salgınla başa çıkmasının mümkün olmayacağını belirterek, yakın
gelecekte yarı canlı yarı sanal olmak üzere yeni sportif ürünlerin ortaya
çıkarılması gerektiğini belirtmiştir. Ülkemizde de böyle bir değişimi okumak
üzere ulusal spor yönetimi ve sektörün tüm temsilcilerinin buluşacağı bir
ortak akıl şurası toplanmalı ve geleceğe dönük muhtelif senaryolar ele
alınarak esnek politikalar oluşturulmalıdır. Spor sektörünün normal rutinine
geri dönmesinin zaman alacağı göz önünde tutularak, yapılması zaruri kabul
edilen etkinliklerin, özellikle profesyonel liglerin mutlak bir kontrol altında
yapılması sağlanmalıdır.
E-sporların hızla yükselen popülaritesi ve salgının ortaya çıkardığı
gerçeklik, spor yöneticilerinin bu alanın sağlayacağı imkânları daha yakından
takip etmesiyle sonuçlanabilir. Yakın gelecekte hem bireysel hem de sosyal
yaşamın daha fazla dijitalleşeceği dikkate alınarak, sanal ve elektronik
ortamların, yazılımların, plan ve projelerin şimdiden desteklenmesi ve yarının
sorunlarına cevap verecek planlamanın bugünden yapılması yerinde olabilir.
Küresel düzeyde spor etkinliklerinin lideri niteliğinde olan Olimpiyat Oyunları
ile ilgili yaşanan belirsizliğin ve buna bağlı olarak perde arkasında süregiden
ekonomik ve politik tartışmaların tüm spor dünyasını etkileyeceği aşikârdır.
Bunun önüne geçilmesi için başta IOC olmak üzere uluslararası spor
örgütlenmesinin tüm bileşenleri ve bunların ulusal temsilcilerinin bir araya
gelerek, salgına dair gerçekçi çözüm önerileri ortaya koymaları
gerekmektedir.
311
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
BÖLÜM KAYNAKLARI
Ackermann M., Verleden S. E., Kuehnel M., (2020). Pulmonary vascular
endothelialitis, thrombosis, and angiogenesis in COVID-19. N. Engl. J.
Med. May 21. doi: 10.1056/NEJMoa2015432.
Kürkcü Akgönül, E., Şahin, T., Gökmen, Ö., Akça, F., Bozkurt, Ç. (2020). Covid
19 Pandemisinin Bisikletçilerin Yarışma Öncesi Kaygı Düzeylerine Etkisi.
Uluslararası Spor Bilimleri Kongresi, Özet bildiri, syf 502-503.
American College of Sports Medicine. (2013). ACSM's guidelines for exercise
testing and prescription. Lippincott Williams & Wilkins.
Anderson, R., M., Heesterbeek, H., Klinkenberg, D., Hollingsworth, T., D.
(2020). How will country-based mitigation measures influence the course
of the COVID-19 epidemic? The Lancet, 395(10228), 931-934.
Bompa, T. O., Haff, G., G. (2015). Dönemleme: Antrenman kuramı ve
yöntemi. Çev. Tanju Bağırgan), Beşinci Basım, Ankara: Spor Yayınevi ve
Kitabevi.
Carmody, S., Murray, A., Borodina, M., (2020). When can professional sport
recommence safely during the COVID-19 pandemic? Risk assessment and
factors to consider. Br. J. Sports Med., May 7, 54:16,
Chen, N., Zhou, M., Dong, X., Qu, J., Gong, F., Han, Y., et all. (2020).
Epidemiological and clinical characteristics of 99 cases of 2019 novel
coronavirus pneumonia in Wuhan, China: a descriptive study. The Lancet,
395(10223), 507-513.
Chen, P., Mao, L., Nassis, G. P., Harmer, P., Ainsworth, B., Li, F. (2020).
Returning Chinese school-aged children and adolescents to physical
activity in the wake of COVID-19: Actions and precautions. Journal of
Sport and Health Science. 9(4): 322–324.
Chiliz (2020). Covid 19 – spor endüstrisi için hem tehdit hem fırsat. Erişim
adresi, www.chiliz.com/tr
CNA (2020). Paris 2024 Olympics plans 'obsolete': IOC member Drut. Erişim
adresi, www.channelnewsasia.com.
Cortegiani, A., Ingoglia, G., Ippolito, M., Giarratano, A., Einav, S,. A. (2020).
Systematic review on the efficacy and safety of chloroquine for the
treatment of COVID-19. J Crit Care. Mar 10. pii: S0883-9441(20)30390-7.
doi: 10.1016/j.jcrc.2020.03.005.
Corsini, A., Bisciotti, G. N., Eirale, C., & Volpi, P. (2020). Football cannot
restart soon during the COVID-19 emergency! A critical perspective from
the Italian experience and a call for action. British Journal of Sports
Medicine, 10.1136/bjsports-2020-102306.
312
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & COVID-19
Denay, K. L., Breslow, R. G., Turner, M. N., Nieman, D. C., Roberts, W. O., &
Best, T. M. (2020). ACSM call to action statement: COVID-19
considerations for sports and physical activity. Current sports medicine
reports, 19(8), 326-328.
Dores, H., & Cardim, N. (2020). Return to play after COVID-19: a sport
cardiologist’s view. British Journal of Sports Medicine, 10.1136/bjsports2020-102482.
Fleck, S. J., & Kraemer, W. (2014). Designing resistance training programs, 4E.
Human Kinetics.
Gallego, V., Nishiura, H., Sah R., Rodriguez-Morales, A.J. (2020). The Covid-19
outbreak and implications for the Tokyo 2020 Summer Olympic Games.
Travel
Medicine
and
Infectious
Disease.
doi:
10.1016/j.tmaid.2020.101604.
Gavanda, S., Geisler, S., Quitmann, O. J., Bauhaus, H., Schiffer, T. (2020).
Three Weeks of Detraining Does Not Decrease Muscle Thickness, Strength
or Sport Performance in Adolescent Athletes. International Journal of
Exercise Science, 13(6), 633.
Gelen, M., Eler, S., Eler, N., 2020. Detraining: Covid-19 ve Üst Düzey
Performans. Milli Eğitim Dergisi, 49(227), 447-464.
Gilat, R., & Cole, B. J. (2020). Editorial Commentary: COVID-19, medicine, and
sports. Arthroscopy, Sports Medicine, and Rehabilitation, 10.1016/j.
asmr.2020.04.003.
Halabchi, F., Ahmadinejad, Z., Selk-Ghaffari, M. (2020). Covid-19 epidemic:
exercise or not to exercise; that is the question. Asian Journal of Sports
Medicine, 11(1), 1-3. doi:10.5812/asjsm.102630.
Hall, S. (2020). This is how Covid-19 is affecting the world of sports. Erişim
adresi, www.weforum.org/agenda/2020/04/sports-covid19-coronavirüsexcersise-specators-mediacoverage/
Hamer M, Kivimäki M, Gale CR, Batty D. Lifestyle risk factors for
cardiovascular disease in relation to COVID-19 hospitalization: a
community-based cohort study of 387,109 adults in UK. Brain Behav.
Immun. 2020; 87:184–7.
Hoffman MD. Adaptations to Endurance Exercise Training In: Fron- tera WR,
Slovik DM, Dawson DM, eds. Exercise in Rehabilitation Medicine. 2nd ed.
USA: Human Kinetics; 2006. p. 13-23.
Hull, J., H., Loosemore, M., Schwellnus, M. (2020). Respiratory health in
athletes: facing the COVID-19 challenge. Lancet Respir. Med., S22132600:30175–2.
313
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Jukic, I., Calleja-González, J., Cos, F., Cuzzolin, F., Olmo, J., Terrados, N., et al.
(2020). Strategies and solutions for team sports athletes in isolation due
to COVID-19. Sports, 10.3390/sports8040056
Koçak, U. Z., Özer Kaya, D., 2020. COVID-19 Pandemisi, Spor, Sporcu Üçgeni:
Etkilenimler ve Öneriler. İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri
Fakültesi Dergisi, 5(2), 129-133.
Krustrup, P., Mohr, M., Nybo, L., Jensen, J. M., Nielsen, J. J., Bangsbo, J.
(2006). The Yo-Yo IR2 test: physiological response, reliability, and
application to elite soccer. Medicine & Science in Sports & Exercise, 38(9),
1666-1673.
Kubo, K., Ikebukuro, T., Yata, H., Tsunoda, N., & Kanehisa, H. (2010). Time
course of changes in muscle and tendon properties during strength
training and detraining. The Journal of Strength & Conditioning
Research, 24(2), 322-331.
Mann, R.H., Clift, B.C., Boykoff, J., Bekker, S. (2020). Athletes as community;
athletes in community: Covid-19, sporting mega-events and athlete
health protection. British Journal of Sports Medicine . doi:
McCloskey, B., Zumla, A., Ippolito, G., Blumberg, L., Arbon, P., Cicero, A.
(2020). Mass gathering events and reducing further global spread of
Covid-19: a political and public health dilemma. The Lancet, 395,1096-99.
Melchiorri, G., Ronconi, M., Triossi, T., Viero, V., De, D. S., Tancredi, V.,
Alvero, J., C. (2014). Detraining in young soccer players. The Journal of
sports medicine and physical fitness, 54(1), 27-33.
Meyer, J.,McDowell, C., Lansing, J., Brower, C., Smith, L., Tully, M., Herring,
M. ( 2020). Changes in physical activity and sedentary behavior due to the
COVID-19 outbreak and associations with mental health in 3,052 US
adults. Posted on Cambridge Engage. 2020.
Mujika, I. (2012). Endurance training: science and practice (pp. 1-328).
Vitoria-Gasteiz: Iñigo Mujika.
Mujika, I., Padilla, S. (2000). Detraining: loss of training-induced physiological
and performance adaptations. Part I. Sports Medicine, 30(2), 79-87.
Nieman, D., C. (2020). Coronavirus Disease-2019: a tocsin to our aging, unfit,
corpulent, and immunodeficient society. J. Sport Health Sci. 2020; S2095–
2546:30060.
Parnell, D., Widdop, P., Bond, A., Wilson, R. (2020). Covid-19, networks and
sport, Managing Sport and Leisure.
Phelan, D., Kim, J., H., Chung, E., H. (2020). A game plan for the resumption
of sport and exercise after coronavirus disease 2019 (COVID-19) infection.
JAMA Cardiol, May 13. doi:10.1001/jamacardio.2020.2136.
314
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & COVID-19
Schellhorn, P., Klingel, K., Burgstahler, C. (2020). Return to sports after
COVID-19 infection Do we have to worry about myocarditis?. European
Heart Journal. 0, 1–3 doi:10.1093/eurheartj/ehaa448
Silva, J. R., Nassis, G. P., Rebelo, A. (2015). Strength training in soccer with a
specific focus on highly trained players. Sports medicine-open, 1(1), 17.
T.C. Sağlık Bakanlığı. (2020). Yeni koronavirüs hastalığı Covid-19. Erişim
adresi,
http//covid19bilgi.saglik.gov.tr/tr/covid-19-yeni-koronavirüshastaligi-nedir?
T.C. Sağlık Bakanlığı, 2020. Covid 19 Salgın Yönetimi ve Çalışma Rehberi,
Madde 30. Spor Salonları ve Spor Merkezlerinde Alınması Gereken
Önlemler, syf 147-150.
Thomassen, M., Christensen, P. M., Gunnarsson, T. P., Nybo, L., Bangsbo, J.
(2010). Effect of 2-wk intensified training and inactivity on muscle Na+-K+
pump expression, phospholemman (FXYD1) phosphorylation, and
performance in soccer players. Journal of applied physiology, 108(4), 898905.
Timpka, T. (2020). Sports health during the SARS-Cov-2 pandemic. Sports
Medicine (Auckland, Nz), 1.
Toresdahl, B. G., Asif, I. M. (2020). Coronavirus disease 2019 (COVID-19):
considerations for the competitive athlete. Sports Health, 12(3):221-224.
Türkmen, M., & Özsarı, A. Covid-19 Salgını ve Spor Sektörüne Etkileri.
International Journal of Sport Culture and Science, 8(2):55-67.
Walsh, N., P., Gleeson, M., Pyne, D. B. (2011). Position statement part two:
maintaining immune health. Exerc. Immunol. Rev. 2011; 17:64–103.
Widdop, P., Bond, A., Parnell, D. (2020). Covid 19 v Euro 20. Erişim adresi,
https://footballcollective.org.uk/2020/03/11/covid-19-v-Avro-2020/
World Health Organization (2020). Coronavirüs disease 2019 (Covid-19):
situation report, 72. Erişim adresi, www.apps.who.int.
Zheng, Y., Y., Ma, Y., T., Zhang, J., Y., Xie, X. (2020). COVID-19 and the
cardiovascular system. Nature Reviews Cardiology, 17(5), 259-260.
315
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
316
SPORUN KAVRAMSAL
TEMELLERİ-5
SPOR
&
POSTURAL BOZUKLUKLAR
Yazar
Doktorant. Yeliz KAHRAMAN
1
17. Bölüm
1
Akdeniz Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Hareket ve Antrenman ABD.
Antalya/TÜRKİYE.
https://orcid.org/0000-0001-8209-4087
yelizkahramana@hotmail.com
317
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
İNSAN YAPISI VE POSTUR
İnsan hareketleri çevresel görevlerde farklı taneciklerin şekil
tanımlamaları 2b kontur, 3B yüzeyler ve 3B hacimler hareketlerin yörünge
oluşturma açısı insan vücut yapısını ve postural duruşları etkileştirmiştir. Kas
iskelet fiziki yapıda postural kasların deformite ve hareket yapısı anatomi,
kinesyoloji ve biyomekanik bilim alanların içerisinde yer almaktadır. İnsan
vücudunda kas, eklem, kemik ve sinir oluşumları alt uzuv ve üst
kompartmanlar uzay konumu, yer çekimlerine göre karşı hareket basınçları
duruş sistemimiz dahilindedir. Hareket mekaniğin başlangıç ve sonlanış
evreleri biyomekanik temelde kasların eklemlerdeki hareket açıları, mekanik
ve açısal ivmelenmeler optimal doğrulukta dizilmiş olmalıdır. İnsan, hareket
sisteminde enerji üretme ve iş kapasitesini geliştirmek üzere mekaniktedir.
Vücut yapıları her bireyin farklıdır. Bu nedenle, spor ve sağlık alanlarında
insan performans çalışmaları güç ve kuvvet faktörlerindeki sporcu bireylerin
beden yapıları ayrı kapasitelerde incelenmektedir.
Sporcu kassal özelliklerini eklem hareketlerinde uzuvların gücüne bağlı
geliştirmektedir. Aynı şekilde, sporcunun kuvvetli beden yapısı teknik ve
kondisyon özellikleri geliştiren temel bileşenleridir. Hareket sistemimizde
hareketin başlangıç ve bitişi kasların eklemlerdeki açısal mekanik ivmeleri
postur sistemlerini gerekli görmektedir. Dolayısıyla, hareket performansını
incelemek optimal duruşun doğru aralık ve sınırlarda sergilenmesine bağlıdır.
Postur, vücudun her bir parçası olan tüm segmentlerin yer çekiminde karşı
uzaysal doğru konumudur. Postur bir başka tanımlamada kas, kemik ve eklem
yapıların vücut hareketlerindeki fiksasyon yerleşimidir. Kendall’ a göre
postur, fiziksel yapının görüleceği performans ve klinik incelemelerde göz
önüne alınan sağlık durumudur.
Sporcu profilleri performans testleri ve genel sağlık durumu öncesi ön
değerlendirilmelerde postural bozukluklar yer almak zorundadır. Postural
yapıda görülen anormallikler kontrol edilip düzeltilme yoluna gidilmektedir.
Sporda genel fiziki yapı, spor branşların performans faktörlerini güçsüzlük,
kuvvetsizlik ve hareketsizlik sonucunda gerçekleştirmesi postural bozulmaları
göstermiştir. Postural bozulmalar için kanıt spor yapan bireylerdeki iyi ve
kötü postur değerlendirilmesidir. Bunlara bağlı olarak postural incelemelerde
sınıflamalar yer almıştır.
318
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & POSTURAL BOZUKLUKLAR
Postur Sınıflaması
İdeal postur, gerginlik ve gerim olmadan vertebralar normal eğrilik ve
açılardadır. Standart postur alt ekstremite ağırlıkları kemik kaldıraç
sisteminde yeterlidir. Pelvik sıfır derecelerde gövde ve abdomen stabilitesi iyi
postürü göstermektedir. İyi postur, kolumna vertebra sınırları normaldir.
Kaslar kemik kaldıraç sisteminde fiksasyon oluşturacak derecede hareketin
doğru ve kuvvetli gerçekleştirilmesidir. Kötü postur, spinal omurga dahilinde
kaslarda kısalık ve atrofinin eşlik ettiği dengesizlik, esneklik kayıplarıdır. Kasiskelet sistemimiz mekanik hareketlerin yüklenimi için ağrı ve yanmalar
gösterebilmektedir. Benzer şekilde, enerji depoların tükenmesi sonucunda
kemiklerde mineral ve bazı vitamin eksiklikleri görülebilmektedir.
Sporcular mekanik hareketlerinde avantaj sağlayacağı dengeli ve
optimal posture ihtiyaç duymuştur. Sporcular yorgunluk, gerim ve dengesiz
kas fonksiyonları gösterdiğinde zayıf posture sahip olduğu söylenebilir.
Optimal hareket aralığı normal sınırlarda kas uzunluklarını elde edebilmek
optimal postürü gösterir. Zayıf postur antrenman ve yarışma sezonu boyunca
kassal dinamiklerdeki yorgunluk ve adaptasyon tespitinde gerekli olmuştur.
Optimal duruş, statik ve dinamik kassal gerginlik ve gerim varlığı erken
evrelerde postural deformitasyon ve kronik sendromları değerlendirmede
önemli olmaktadır. Sportif yarışma ve antrenman süreçlerinde çok boyutlu
analizler için postural değerlendirmeler antrenör ve spor uzmanları
tarafından gerekli olmaktadır.
Sporcunun postural sınıflaması anlatılan genel sınıflamaların dışında
statik ve dinamik hareket sistemlerindeki duruşlardır. Statik postur, hareket
sistemlerin uzay konumunda durağan denge ile vücut segmentlerin doğru
düzlemlerde yerleşmiş olmasıdır. Dinamik postur, çoklu eklem
hareketlerimizin belirlenmiş dönme açılarda kullanabildiğimiz duruştur. Bu
nedenle, spor yapan bireylerdeki postural değerlendirmelerde optimal
duruşun gösterilmesi bakımından statik ve dinamik postur değerlendirmeler
içerilir. Tüm postur performans zorlu saha koşullarında tek ve çift ayak
üzerinde dengeli ve düşmelerden korunarak kontrol yeteneğidir.
Postural Bozukluklar
Postural
deformitasyon
değişimler çok yönlü standart protokollerin tam
ve kısıtlılığını göstermektedir. Postural deformiteler
319
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
rehabilitasyon, fizik tedavi, fitnes amacıyla vücudun geometrik açı ve
eksenlerin egzersiz konseptler ile belirlenmiş hareket kalıplarını
içermektedir. Aynı şekilde, kuvvetlendirme egzersizleri kas atrofisi ve sınırlı
hareket mekanikleri postural bozuklukları incelememizi sağlar. Postural
bozukluklar çocukluk döneminden yetişkinlik dönemine kadar fiziksel yapı,
fizyolojik, teknik-taktik ve biyomotor ürünler strese adaptasyon amacıyla
incelenmiştir. Kas kuvveti, dayanıklılık ve çoklu sürat beceriler uygun
yüklenmelerde verildiğinde postural bozukluklar önlenebilir. Optimal
hareketler uygun postural yapıyı oluşturur. Postur analizlerin temel amacı,
performans öncesi hareket sisteminin efektif kullanımına yardımcı olmaktır.
Performans için fitness bileşenleri sporda geliştirilebilecek vücut yapısına
sahip olmamızla ilişkilidir.
Postural bozukluklar çok sıklıkla tüm vücut segmentlerinde ayrılmış bir
porsiyonun incelenmesi olarak farklı popülasyonda ve genetik profillerde
analizler, antropometrik ölçümlerin dışında belirlenmiş postural indekslerde
saptanmaktadır. Genellikle, postural bozukluklar vücut eksenlerin dikey ve
yatay düzlemlerdeki baş bölgesinde başın öne ve arkaya fleksiyonu servikal
C7 baş traksiyonun görüldüğü ileride baş deformitasyonu elde edilmektedir.
Omuz simetrisi, her bir omuzun ileri rotasyon ve yukarı yükseklikleri omuz
düşüklüğüne neden olabilmektedir. Sporcularda sıklıkla görülen postural
bozukluklar bir diğeri vertebra kolumn diziliminde kifoz, lordoz ve skolyoz
kısıtlılıklarıdır. Sakrum diziliminde servikal, torakik ve lumbar spine
eğriliklerine eşlik eden ayak tabanı sorunlarıdır. Merkez kor bölgede lordoz
kısıtlılığı pelvik inklinasyon dereceleri sıfırdan farklı olarak anterior superior
iliak sakrum (ASİS) öne fleksiyon ve posterior spine iliak sakrum (PSİS) arkaya
ekstensiyon açısal hareketi kinetik zincir bozulmalarını göstermiştir. Spor
yapan gruplarda benzer şekilde diz kemiği yapısal bozukluklarda
farklılaşmaktadır. Diz ekleminde valgus ve varum açıları diz dengesizliği
olarak bilinmektedir. Karşılaşılan ayak problemleri pes planus düz tabanlık,
ayak medial arkın çökmesi, pescavus medial arkın artması ayak basınçlar
ortopedik sorunları oluşturmuştur. Ayak tabanında görülen bozulmalar bel
problemlerini ve pelvik tilt inklinasyon asimetrileri beraberinde getirmiştir.
Kas-tendon zayıflıkları temelde atrofik görünümler yanma ve ağrıyı
göstermektedir.
320
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & POSTURAL BOZUKLUKLAR
Spora özgü postural sapmalar bazen avantaj bazen de dezavantaj
olarak sporcu profillerinde yer almıştır. Lumbar lordoz bozukluğu en fazla
dezavantaj sağlayan yüksek ağrı bölgesidir. Ayakla oynanan spor branşları
rugby ve futbol yaralanmaları alt ekstremitede diz, ayak bileği ve uyluk %30
yarışma döneminde şiddetli maksimal kasılmalar ve çarpışmalarda
gerçekleşmiştir. Dizlerdeki Q-açısı, hiperekstansiyon ve lumbar lordoz
incelendiğinde, lateral diz sapması varus ve omuz rotasyon ileri baş ağrısı ile
düşük bel ağrısı hafif derecede lumbar lordoz görülmüştür. Postural
koşullarda pelvik tilt zincir kuvvetlenmesi süratte hızlanma m. quadriceps ve
m. hamstring kaslardan kaynaklanmaktadır. Postural duruş artan zorluk
seviyelerinde sporcunun tek ayak ve çift ayakla denge sağladığı
hareketleridir. Bu nedenle, sporda devamlı antrenman yüklenimleri yarışma
eforunu gösterecek dengeli kuvvet özellikleri gerektirmektedir. Spor yapan
bireylerde görülen postural bozuklukların her bir sapma geometrileri
postural indekslerin belirlendiği tedavi yöntemlerin yaklaşımını
oluşturmaktadır. Spor yapan bireyler ve yaş popülasyonları boylamsal
incelemelerde postural bozuklukları önlemenin amaçlar vurgulamıştır.
Spor ve Postural Bozuklukları Önleme
Postural bozukluklar hareket yeteneği ve stratejilerimizi
açıklamaktadır. Hareket yapıları beden gücüyle gerçekleşmektedir. Sporcuda
hareketler daha çok eklemli kemik yapılarda kasların fonksiyonel işlevleridir.
Postur işlevsiz hareketlerde yaralanma ve sendrom durumlarını
göstermektedir. Sporcularda fiziksel yapı motivasyonu arttırabilecektir. Bu
nedenle, postural bozuklukları önleme daha çok kuvvetlendirme egzersizleri
olan kasın kasılma modları konsantrik, eksantrik ve izometrik kasılmaya
yönelik egzersizlere ve antrenmanlara yönelme vardır. Antrenmanlarda
yüklenim şiddetleri posturün optimal hareket açıklığına uygun olacak şekilde
mikro planlanmalarda olmalıdır. Geleneksel kor egzersiz ve kinetik zincir
egzersizler sıklıkla kullanılmaktadır. Fakat, sporcu gruplarda dinamik duruşa
yönelik kas fonksiyonu daha ön planda olmuştur. Kasın mekanik
hareketlerdeki adaptasyonu önemlidir. Hareket sistemi branşın
özelliklerindeki teknik antrenmanlardan farklı olmamaktadır. Bu nedenle,
teknik antrenmanlarda kullanılan kas gruplarına ağırlık verilmelidir. Voleybol,
tenis, basketbol gibi kol hareketlerin sıklıkla kullanıldığı sporlarda omuz
simetrik yapılar antrenman yüklenimi ve tek eklemli kol hareketlerine bağlı
321
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
iskelet yapıda bozulmalar görülmüştür. Omuz kaslarındaki zayıflık daha
ileride postur bozulmalarına neden olacaktır. Bu nedenle, egzersizler kolun
antrenmandaki kullanım şekline yönelik kasılma modlarına uygun sırada
şiddetin kademeli artışı olmalıdır. Dövüş ve vurma tekniklerin ağırlıklı
kullanıldığı sporlarda eklem hareket açıklığı çok yüksek düzeydedir.
Bacakların savrulması sırasında optimal dinamik posture ihtiyaç vardır.
Bacaklar yükseklik kazanmış olsa bile, spinal kord kaslarındaki güçsüzlük bel
problemlerini gösterecektir. Postural önlemler alınmadığında hareketlerde
bozulma ileri evrede kısalmış kas, eklemlerde bozulmalar görülebilmektedir.
Bu nedenle, öncelik sporcunun antrenmanda yaptığı her bir hareketin
izlenmesi olacaktır.
Antrenman evrelerinde ısınma protokolleri değiştirilmemelidir.
Postural bozuklukları tedavi edici egzersizler antrenman öncesi en az 30
dakika en fazla bir antrenman zamanını kapsayacak rejenerasyon
egzersizlerinden oluşmalıdır. Haftalık makro uygulamalar planlanmalıdır.
Postural bozuklukların saptanmasında basit saha uygulamaları ile periyotlar
oluşturulmalıdır. Hareket açıklıklarında kuvvet optimal ve ağrısız
gerçekleşiyorsa dinamik kuvvet hareketlerinden devam etmek
gerekmektedir. Kasların esnekliği doğru duruş sergilememiz için önemlidir.
Bu nedenle, hareketler optimal aralıklarda iken, esneklik ölçümleri kas
kısalıklarını belirlememize yardımcı olmaktadır. Kuvvetin derece bakımından
ortaya çıktığı hareket açıklıklarındaki esneklik optimal ve iyi posture sahip
olduğumuzu anlamının birincil bileşenleridir. Ancak, sporcu genel antrenman
periyotlarında sürekli olarak ara vermez. Antrenör iş birliğinde postural
bozuklukları önlemek amacıyla sezon öncesi planlamalar postural yapı
uygunluğuna bağlı olmaktadır. Postural deformitelerin belirlenmesinde
postural indeks hesaplamaları sıklıkla kullanılmaktadır.
Duruşun değerlendirilmesi fizyoterapist değerlendirmenin temelinde
gelişir. Bir antrenör, fizyoterapist ve ortopedi uzmanları sıklıkla sporcuların
postural bozukluklarını belirlerken iş birliğindedir. Çeşitli postural
bozuklukları değerlendirme yöntemleri görsel gözlem, plumline, goniometrik
hesaplamalar, radyografik, fotogrametrik ve 2D-3D boyutlama yöntemleridir.
Fotogrametrik yöntemler sporcuların antrenman periyotlarını aksatmayacak
şekilde yer alabilecek kullanışlı yöntemler olabilmiştir.
322
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & POSTURAL BOZUKLUKLAR
Postur indeksleri genel sağlık durumunu gösterdiğinden, sporcu
gruplarda ön koşul değerlendirmeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu
nedenle, fizyolojik, teknik-taktik, biyomotor yeteneklerimiz oluşturulmadan
önce uygunluk değerlendirilmeleri için postur indekslerin yer aldığı tedavi
incelemeleri prensip olmalıdır. Postur analizleri belirlenmiş indekslerde
lateral, anterior ve posterior görüntülerin baş ve ayak tabanı boyunca omuz
simetrik yüksekliği, rotasyon açısı, pelvik simetri, rotasyon açısı, gövde ve
bacak uzunlukları, vertebra spinal servikal, toraks ve lumbar spine sakrum
yerleşimi, diz ve kalça yüksekliği ve dönme açıları, ayak ark değişimleri
değerlendirilmektedir. Aynı zamanda, postural indeksler yer çekimine karşı
kor dengeyi göstermektedir. Sporun doğası gereği merkez gövde
hareketlerinde dengemiz oluşmaktadır.
Postur indeksi
Postur indeksi dezavantaj yaratan postural bozuklukları gösteren vücut
indeksleridir. Fröhner’ e göre, vücut segmentlerin açısal mesafeleri (°) olarak
postur indeksleri tanımlanmıştır. Buna göre vücut yapıları özelleştirilen gövde
segmentlerin oryantasyonlarını içermektedir. Daha kapsamlı postur
indekslerinde vertikal kord sınırlaması, lateral malleustan gövde
yerleşimlerin her birine göre geometrik açıların sonuçlandırılmasıdır. Postur
sınırlamaları çeşitli inklinasyon açılarından kaynaklı kaydedilmektedir. Postur
indeksi sonuçlandırılması lateral metot ile kulak memesi tragustan başlayıp
perpendiküler kalça bölgesine kadar olan mesafeden horizontal düzlem
sternum-torakik spine ve abdominal-lumbar spine mesafeleri incelenerek
zayıf, optimal ve kötü postur indeksleri elde edilmektedir. Postur indeksi (PI)
sternum (x) ile lumbar lordosis (y) vertikal kord mesafesi, spina iliak anterior
superior (z) ile torakik kifos (w) vertikal kord mesafeleri işaretlenip
görüntülerden elde edilmiştir. Sonuç bildirimi PI indeks (z+w/x+y) 1.0 ile 1.3
arasında görülmesi dengeli ve optimal posturdür. Postur indeks sporcularda
incelendiğinde gövde postürünü göstermektedir. Elde edilen sonuçlar
nöromüsküler kas sorunlardır. Şekil 1’de postur indeks sınırlamasıdır.
0.8
Kötü
indeks
0.9
1.0
İyi indeks
1.1
1.2
Optimal denge
indeksi
1.3
İyi indeks
Şekil 1. Postur indeks
323
1.4
1.5
1.6
1.7
Kötü indeks
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Postur indekslerini tanımlamada kullanılan dorsal yöntem gözlemi
sıklıkla konfigürasyon değerlendirmelerine alınan parametrelerdir. Bunlar;
-
Omuz simetri, omuz dönme açısı
Pelvik simetri, pelvik dönme açısı
Gövde ve bacakların uzunlukları
Vertebra kolumda servikal, gövde, bel ve sakrum sağ-sol konveks yerleşim
Kalça fleksiyon açısı
Diz fleksiyon açısı
Horizantal eksendeki omuz, pelvik ve kondilus asimetrik yükseklikler
Vertikal eksende bacak lateral fleksiyon rotasyonu
Açısal değişimler kas-iskelet yapıda atrofik güçsüzlüklerin nedenlerini
oluşturmaktadır.
Kifozis İnklinasyon Lordos indeksi
Mahlknecht’ e göre kifozis inklinasyon lordosis indeks, kifoz
inklinasyondan başlayan ve lumbar inklinasyonda sonlanan başlangıç
değerlerde sonuçlandırılan vertebral kolumn sınırlandırılmasıdır. Referans
aralıkları üç vertebral kolum sınırlılıklarıdır. Sınırlılıklar postur tiplerimiz olan
yuvarlak ve düz spine deformitasyonları göstermektedir. Spinal eğriliklerin
görülmesi kifoz, vücut anterior eğrilik göstermesi C-şekil kifoz, tersine sırta
bakan eğrilikler lordosis bozulmalardır. Kifoz eğriliği servikal C7 başlangıç ve
orta spine torakik bölgede sonlanmaktadır. Torakik kifoz indeks derece 20°
ile 40° normal sınır kabul edilmektedir. Lordosis sınırlaması 20° ile 30°,
skolyoz ise 0 kabul edilmektedir. Farklı spor branşlarında özellikle voleybol,
futbol ve basketbol spinal eğrilikler çok karşılaşılan postural bozukluklardır.
Voleybolda smaç hareket tekniği oluşumu aşırı bel esnekliğin neden olduğu
lordoz ve kifoz eğrilikler, basketbolda tek ayakla sıçrama ve rivors hareket
teknikleri lordoza yatkınlık ve futbolcularda kafa vuruş yüksekliklerin
çarpışmalardaki hareket bozuklukları kifoz yönelimleri açıklayan olgulardır.
Basketbolcularda kifoz sonuçları normal sınır dışında 60° ile 70° normalin
üzerinde lordoz 33° derece, skolyoz sol ve sağ sapmalar 7° ile 15° ciddi skolyoz
sonuçlardır. Voleybolcularda 40° ile 60° yüksek kifoz, 28° ile 32° lordoz
normal sınır dışında, sol-sağ dışbükey skolyoz 10° ile 15° omurga
zedelenmesidir. Futbolcularda 18° normal sınır dışı, 50° aşırı kifoz sırt ağrısı
ciddiyetleridir. Bu bozulmalar hiperkifozis durumu kamburluktur. Gövde
324
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & POSTURAL BOZUKLUKLAR
inklinasyon serviko-lumbar baş açısı mesafesi kifoz ve lordoz derecelerin
sagital konfigürasyonu tek taraflı fleksiyon hareket açıklığını göstermektedir.
Sonuçlar statik ve dinamik posturdür. Sporcularda görülen kifoz ve lordoz
dengesiz hareketlerin oluşmasına neden olur. Lumbar bölgede kasların
dejeneratif yapısı kaslarda kısalmaların optimal posturün kayıplarıdır.
Lumbar bölgede kor merkezi pelvik asimetrilerine neden olabileceğinden,
lordotik görünümleri önleyecek kas kuvvetlendirme egzersizleri bacaklarda
kısalma ve pelvik rotasyonların görülme sıklığını azaltacaktır. Postural
sapmalar spor ve sağlık uygulamalarında gözden kaçırılan konulardır. Torakik
kifoz indeks lateral gövde profilinde üç referans nokta belirlenir. Sagital
konfigürasyonda kesişen bölgelerdir. Başlangıç referans noktası servikal
lordoz tepe noktası C, ikinci lomber lordozun tepe noktası L, bu iki noktanın
bağlantısı CL arka eğrilik tepe noktası D ile paralel kesişim mesafesi DD
doğrusudur. Sabit CL mesafesi DD paraleli uzunluğuna göre artabilir veya
azalabilir. Sonuç sabit bir 25 cm’ lik ilk mesafe birimine göre tek tek
karşılaştırılmaktadır. Hesaplama formülü (DD x 25/CL)’dir. Programların
incelenmesi sonucunda kategorik incelemeler değerlendirilmiştir.
TK- İndeks Kategorik İnceleme
Optimal
I
2.3 – 3.0
Kabul edilebilir
II
3.1 – 4.0
Şüpheli
IV
4.5 – 5.0
Sınır
III
4.1 –
4.4
Fizyolojik
Dikkat çekici
V
>5.0
Hiperkifoz
Şekil 2: TKI indeks fizyolojik ve hiperkifoz sonuçları
Serviko-lumbar çekül açısı (CLL): CL çizgisi ile L boyunca dikey olan L
noktası oluşturulmuş açı, sagital düzlemde vertebral kolumn eğimini
tanımlar. Temel çekül açısı ile baş şakül arasındaki ilişki bundan sapmaları
ifade etmiştir. Optimal postur, iki hizalama dikeyden başlayarak açısal
dereceler saat yönünde sapma pozitif ve tersi için negatif sapma
verilmektedir. CLL açısı istikrarsız derecelerde görüldüğünde çok derin m.
325
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
erektör spina ve aponevrosis atrofiden söz edilmektedir. Şekil 2’ de statik
postür için CLL açısı gösterilmektedir.
Optimal
I
-2-+1
Şüpheli
IV
-9--10/+2-+3
Sınır
III
-7--8
Kabul edilebilir
II
-2--6
Dikkat çekici
V
<-10>+3
Sağlam
Fizyolojik
Şekil 3: Lateral CLL indeks fizyolojik ve sağlam sonuçları
Matthias’ a göre kas fonksiyonel gövde kaslarında kifoz ve lordoz
kompartmanlardaki açılarda incelenmiştir. Kassal koşullar tarandığında, tüm
spine oluşumları kassal yerleşime göre doğrulanmaktadır. Buna göre,
dinlenim lateral pozisyonda serviko lumbar çekül açısı başlangıç kollar 90°
omuz hizasında ve 30 saniye süreli pozisyonda duruşu içermiştir.
LGL İndeks Kategorik İnceleme
CLL dinlenim 90° S/E açısal derece ile başlanılan 30 sn aynı konumda
açısal değerlendirme
90°
Dinlenim
Saat
yönünde
Saat yönün
tersi
Fonksiyon
I
II
III
IV
V
I
II
III
IV
V
30 sn
Bitiş
0-2
2-3
0-1
1-2
Stabil
Kararsız
3-4
4-6
>6
<8
8-9
10-11
12-13
>2
İstikrarsız
Stabil
Karasız
İstikrarsız
>13 Saat yönünde
Saat yönün
tersi
Fonksiyon
Şekil 4. Kol omuz hizasında 90° tutmada gövde stabilitesi geliştirilmiş
değerlendirmeyi gösterir. CLL testinde S; başlangıç açısı, E; 30 saniyelik test
süresi sonunda açısal derecedir. CLL S/E başlangıçtan test bitimine kadar olan
açısal dereceyi ifade eder. 4°üzerindeki dereceler istikrarsız ve Matthiass 1.
derecede deformitasyonu açıklamaktadır. Şekil 2-3’ de belirtilen CLL
dinlenimden sonra değişen dereceler kritiktir ve Matthiass 2. derece
deformitasyonu skolyoz açıklamıştır (Mahlknecht, 2002).
Lumbo gluteal çekül açısı (LGL): Lumbar (L) ve gluteal (G) noktası
boyunca uzanan çizginin, G’den dikey oluşturduğu çizgi referans
326
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & POSTURAL BOZUKLUKLAR
alınmaktadır. Lomber-lordoz yaklaşık sakrum eğikliğini vermektedir. Bazen
LG çizgisini belirlerken posterior sakrum kontur paralel yönlendirme kullanışlı
olabilmiştir.
Optimal
I
-10--23
Kabul edilebilir
II
-24--28
Sınır
III
-29--31
Fizyolojik
Şüpheli
IV
-32--35
Dikkat çekici
V
<-36
Hiperlordoz
Şekil 5. Dinlenim lumbo gluteal plumb çekül açısı
Ayak postur indeks (APİ)
Ayak postur indeksi her iki ayağın plantar fasya boyunca ağrıların ve
gerginliklerin oluştuğu bozukluklardan bahsetmektedir. Statik konumda 6
kriterden oluşmaktadır. Talar kemik kubbesi, supra ve infra lateral malleous
eğrilikler, topukların anterior planda pozisyonu, talonavicular eklem
baskınlığı, medial arkın longitual uyumu ve ender ayaklarda ön ayaklarda
abduksiyon ve adduksiyon incelenir. Ayak deformasyon, Olimpik sporlarda
sıklıkla görülmesi nedeniyle incelemelerde -2 ile 2 arasında skorlar elde
edilmektedir. Yüksek değerler her iki ayağın supinasyonda kalışı (+2), sıfır
nötral, ayakların pronasyonu (-2) yürüme ve hızlı adım alma 6 metrelik
mesafede 1 metre ivmelenme, 4 metre boylamsal mesafede yol kat etme, 1
metre yavaş adımla analiz edilmektedir. Adımlama analizde gerginlik ve ağrı
saptanıyor. Ayak deformitasyonu ön ayak varus, talar kemik dikey vertikal
düzlemde, medial horizontal düzlemde hizalaması ile supinasyon ve
pronasyon açısındaki fark elde edilir. Ayak postur indeksi düztaban medial
arkın longitual uyumu bozulmuş ise pronasyon -2 indekse yakın, normal ayak
nötral ve supinasyon +2 yüksek taban olarak bildirilir.
Statik ve Dinamik Postur İncelenmesi
Postural deformitasyonlar sporculardaki vücut segmentlerin yer
çekimine karşı optimal statik ve dinamik duruş gösterimlerinde yer
almaktadır. Statik ve dinamik duruşlar kinetik zincirlerin simetrik ve asimetrik
kuvvet oluşumudur. Bu yüzden, statik kuvvetler derece bakımından postural
indekslerdeki deformitasyonlar ve dinamik kuvvetin oluşumu hareketlerin
327
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
uzamış kas gruplarında doğru hareket aralıkların rahat sergilendiği
görülmüştür. Değerlendirmeler gözlemsel ve fotometrik incelemelerdir.
Sporcu ön incelemelerde optimal simetriye sahipse belirlenen yüklerdeki
esneklik, kuvvet ve güç özelliklerini gösterebilecek yeterlilikte sağlıklıdır.
Statik postural değerlendirme kinetik zincir hareket yeteneği anterior,
posterior ve lateral ayak, ayak bileği, diz, lumbo-pelvik-kalça kompleksi,
omuz, baş ve boyun asimetrikleri ve pronasyon rotatif açıları kısalmış kasları
gösteren postural bozulmalardır. Omuz kasları baş ve omuz eklemlerine olan
açısal öne rotasyon, omuz kaslarında uzama ve düşüklük nedenidir.
Dinamik postural deformite sendromları kinetik zincir hareketlerde
hangi kasların aşırı aktif ve daha az aktif olduğu squat hareketlerinde kuvvetle
dengeyi belirtmektedir. Anterior ve lateral görünümde vücut segmentleri baş
üstü squat hareketinde ayak ve ayak bileğin supinasyon, diz içe ve dışa
rotasyon, lumbo-pelvik-kalça kompleksi aşırı ileri eğilmeler, bel kemeri tek
taraflı yükseklik, omuz asimetride kolların öne düşüklüğü daha az aktif kas
gruplarını oluşturmuştur. Lateral postur lumbo-pelvik-kalça kompleksi itiş ve
çekiş hareketlerde yüksek ileri eğilim, tek veya çift taraflı omuz yüksekliği, baş
ve boyun ileriye hareketli olması dinamik bozulmaları önleyebileceği hareket
stratejileri olmuştur. Orta düzey hareketlerde tek bacak squat incelemesi
dizlerin açısal kondilus eklemlerin içe ve dışa doğru eğilimi kasların aktif
yetersizliklerde tek taraflı uzunluk ve kısalıklarıdır. Aynı şekilde, bu
deformitasyonlar ağrı ile gerimin eşlik ettiği kronik sendromları
belirtmektedir. Kararlı ve kararsız yüzeylerde ileri boyutta incelemeler ayak
ve vücudun ileriye yönelik hareketleri lumbogenik ağrılar ve lumbar spine ile
kalça eklemin stabilizesindeki bozulmalar pelvik bozukluğu olarak yer alır.
Sporcu laboratuvar ve kliniksel incelemelerde aşağıda ön değerlendirme
raporları elde edildikten sonra hareket uygulamalarına katılmaktadır.
Statik ve dinamik postur analizi için fotometrik görüntülemeler
alınabilmektedir. Görüntüler anterior, posterior ve lateral teknikte
gösterilmektedir. Aşağıda referans noktaların sınırlılık olarak ele alındığı
belirtilmiştir.
OPTİMAL STATİK POSTUR
Statik postur vücut stabilitesine yönelik alt ekstremitlerde ayak ve ayak
bileği kompleksi için tek ayak içe ve dışa rotasyon, pronasyon, düz taban,
328
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & POSTURAL BOZUKLUKLAR
yüksek ayak arkı her iki tarafta incelenmiştir. Diz ve kalça kompleksi kilitli
dizler, yay bacaklar belirtilmektedir. Üst ekstremiteler de spine skolyoz,
skapula sapma, omuz sapma, baş eğilim ve baş rotasyon gösterilir. Lateral üst
ekstremite lordoz, kifoz veya düzgün, gövde asimetri, omuz ileri, baş ilerde
veya arkada, alt ekstremitede ayak dorsifleksiyon, plantar fleksiyon, diz
fleksiyon, pelvik öne ve arkaya sapma sınırlılıkları değerlendirilmiştir.
Anterior ve Posterior Referanslar:
-
Tek ayak içe: Sağ ( ) – Sol ( )
Tek ayak dışa: Sağ ( ) – Sol ( )
Pronasyon: Sağ ( ) – Sol ( )
Düz ayak: Sağ ( ) – Sol ( )
Kilitli dizler: Sağ ( ) – Sol ( )
Yay bacaklar: Sağ ( ) – Sol ( )
Skolyoz: Sağ ( ) – Sol ( )
Skapula sapma: Sağ ( ) – Sol ( )
Omuz sapma: Sağ ( ) – Sol ( )
Baş eğim: Sağ ( ) – Sol ( )
Baş rotasyon: Sağ ( ) – Sol ( )
Lateral referanslar:
-
Lumbar spine-lordoz: Doğru ( ) – Yanlış ( )
Torakik spine-kifoz: Doğru ( ) – Yanlış ( )
Gövde asimetrik rotasyon: Doğru ( )–Yanlış ( )
Omuz ilerde: Doğru ( ) – Yanlış ( )
Baş ilerde: Doğru ( ) – Yanlış ( )
Baş arkada: Doğru ( ) – Yanlış ( )
Ayak-dorsifleksiyon: Doğru ( ) – Yanlış ( )
Ayak-plantarfleksiyon: Doğru ( ) – Yanlış ( )
Diz fleksiyon: Doğru ( ) – Yanlış ( )
Diz hiperekstansiyon: Doğru ( ) – Yanlış ( )
Pelvik öne sapma: Doğru ( ) – Yanlış ( )
Pelvik arkaya sapma: Doğru ( ) – Yanlış ( )
Statik postur incelendiğinde kassal deformiteler açıkça görülmektedir.
Buna göre pronasyon bozulma sendromlar açıklanır. Pronasyon bozulmalar
kas dengesizliği sonucunda m. gastrocnemius, m. soleus, m. preroneal, m.
adduktörler, iliotibial bant, kalça fleksörleri 120°-130° m. iliopsoas, m.
pectineus, m. rectus femoris, m. sartorius, m. tensor fascia latea, m. psoas ve
m. biceps femoris kısa başıdır. Uzamış ve zayıflamış kas grupları
dengesizliklerinde arterior tibialis, posterior tibialis, gluteus maksimus,
329
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
gluteus medius. Benzer şekilde, lumbo-pelvik-kalça kompleksi alt çapraz
sendrom olarak bilinen bisiklet, basketbol, hokey ve yüzme sporcularda
pelvik ileri eğim artışıdır. Aşrı düşük bel yüksekliği birlikte görülmektedir.
Kompleks ön ve arkasında yer alan aşırı aktif kaslar gastrocnemius, soleus,
adduktörler, kalça fleksör kompleks kaslar, latissimus dorsi, erektör spina.
Daha az aktif uzamış veya zayıflamış kaslar anterior tibialis, posterior tibialis,
gluteus maksimus, gluteus medius, transver abdominis, İnternal oblique. Üst
çapraz sendromu olarak bilinen özellikle vücut geliştirici sporcularda yer alan
bir sendromdur. Total vücut gerimi kinetik zincir boyunca oluşan ileri baş
postural bozuklukları göstermektedir. Kısalan kas grupları üst trapez, levator
skapula, sternocleidomastoid, scalenes, latissimus dorsi, teres major,
subscapularis, pektoral kaslardır. Uzamış ve zayıf kas grupları derin servikal
fleksiyon, serratus anterior, rhomboid, orta trapez, alt trapez, teres minor ve
infraspintus. Statik postural incelendiğinde postural bozuklar dengesiz kas
yapısında görülmüştür. Sonuç olarak, kasların güçlendirmek ve tedavi
yaklaşımları sporcu gruplarda fitnes ekipmanların ve vücut dengesine yönelik
kor, direnç ve yardımcı direnç egzersizlerin yıl boyunca devamlı aralıklarla
uygulanması önerilmektedir.
DİNAMİK POSTUR
Dinamik postur kas dengesi ve motor koordinasyon yeteneklerin
mekanik indeksleridir. Kemik yapılar kas, fasikül ve sinir sistemlerin üstün
dinamikleri fonksiyonel harekete katılmasıdır. Dinamik hareketlerde
sporcularda yaralanma risklerin görevler sırasında her bir uzuv asimetrikleri
fiziksel rakiplere temaslarda denge yeteneklerin etkilendiği tek ve çift taraflı
duruşlar postürü kontrol edebilmemiz önemli olabilmektedir. Spor
alanlarında güncel yaklaşımlarda antrenman yapan futbol, beyzbol,
basketbol, güreş, karate, hokey, ve üst düzey voleybolcu gruplarda sagital ve
frontal spinal sapmalar stabilografik metotun kullanıldığı kuvvet
platformlarında yörüngesel vücut dengesi incelenir. Posturagrajik değişimler
yörüngesel analizlerdeki artan zorluk düzeyler, gözler açık ve kapalı duruşlar,
topla temas duruşlar kuvvet platformu üzerinde test edilmiştir. Ayak
yerleşimi kuvvet platformunda basınç merkezleri (COP) anterior-posterior
(AP) medio-lateral (ML) yönlerde yer değiştirmenin dikey ve yatay yer
reaksiyon kuvvetleri hesaplanmıştır. Stabiliogram alanlardaki minör ve major
eksenlerin oranları tüm yörüngede elips şeklinde açıklanmaktadır. Bu
330
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & POSTURAL BOZUKLUKLAR
incelemelerde amaç alt ekstremiteler de asimetrik indekslerin yer
değiştirmedeki COP hızı süre içindeki ne kadar hızlı harekete katıldığı yer
değişimi, alanı ve ağırlık dağılımıdır. Asimetrik indeks uzuvlar arasındaki
baskınlıklar anterio-posterior ve medio-lateral yönlerdeki COP hızından
yörüngesel alanda baskın ayak sapmalarını tanımlamaktadır. Sporcu
gruplarda özellikle yörüngesel değişimlerde postural denge dinamikleri için
sagital düzlemde daha anlamlı sonuçlar elde edilmiştir. Antrenman
deneyimleri olan sporcu gruplarda dengeli hareketlerde spinal ve supraspinal
nöral adaptasyonların görülebileceği düşünülmektedir.
BÖLÜM KAYNAKLARI
Kendall F. P. (2005). Muscles testing and function with posture and pain. 5.
Baskı, Philadelphia, America., Lippincont Williams & Wilkins.
Mahlknecht, J. (2002). Das KIL-Schema zur qualitativen und quantitativen
Beurteilung der Körperhaltung im seitlichen Profil. Zeitschrift Fur
Orthopadie Und Ihre Grenzgebiete, 140, 615-620.
Ludwig, O. Neue Ansatzpunkte der Beurteilung von Haltungsschwächen bei
Kindern und Jugendlichen. Posture and Gait Analysis and Their Clinical
Applications. 19(4), 172-177.
Ludwig, O., Kelm, J., Hammes, A., Schmitt, E., Fröhlich, M. (2018). Targeted
athletic training improves the neuromuscular performance in terms of
body posture from adolescence to adulthood- long- term study over 6
years. Frontiers in Physiology. 9(1620), 1-13.
Ludwig O., Hammes, A., Kelm, J., Schmitt, E. (2016). Assessment of the
posture of adolescents in everyday clinical practice: intra-rater and interrater reliability and validity of a posture index. Journal of Bodywork &
Movement Therapies. 20(4), 761-766.
Rzepko, M., Drozd, S., Żegleń, P., Król, P., Bajorek, W., & Czarny, W. (2019).
The Effect of Training Experience on Postural Control in Competitive
Wrestlers. Journal of Human Kinetics, 70, 39-45.
Liang, Y., Hiley, M. Kanosue, K. (2019). The effect of contact sport expertise
on postural control. PLOS ONE. 14(2), e0212334.
331
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Daneshmandi, H., Harati, J. Fahim Poor, Saeid. Bodybulding links to upper
crossed syndrome. Physical Activity Review. 4(1), 124-131.
Solovjova, J., Upitis, I., Grants, J., Kalmikovs, J. J. (2014). Postural disorders in
young athletes. Baltic Journal of Sport and Health Sciences. 1(1), 49-54.
Kapo, S., Rađo, I., Smajlović, N., Kovač, S., Talović, M., Doder, I., & Čović, N.
(2018). Increasing Postural Deformity Trends and Body Mass Index
Analysis in School-age Children. Slovenian Journal of Public Health, 57, 2532.
Shih, Y. F., & Wang, Y. C. (2019). Spiking kinematics in volleyball players with
shoulder pain. Journal of Athletic Training, 54(1), 90-98.
Cho, S. (2018). Lumbo-pelvic-hip complex (LPHC) approach using sacral JET
for lumbogenik pain. Alternative Medicine & Chiropractic Open Access
Journal, 1(2), 1-6.
Cohen, I. (2003). Inference of human postures by classification of 3D human
body shape. IEEE International Workshop on Analysis and Modeling of
Faces and Gestures, ICCV. The research has been funded in part by the
Integrated Media Systems Center, a National Science Foundation
Engineering Research Center, and Cooperative Agreement No. EEC9529152.
Scepanovic, T., Marinkovic, D., Madic, J., Protic-Gava, B. (2017). Effects of 12week corrective treatment on the postural status of younger school-age
children. CONTEMPORARY KINESIOLOGY. 6th International scientific
conference. 115-122.
Lim, Ms., Dave, M., Sharma, J. P. McCarty, T. A. (2020). Stability analysis of
muscular and skeletal system of human’s leg segments (Thigh and Shank).
International Journal of Darshan Institute on engineering research and
emerging technologies. 9(1), 2-8.
Winter, D. A. (1995). Human balance and posture control during standing and
walking. Gait & Posture. 3(4), 194-214.
Gimunova, M., Valkova, H., Kalina, T., Vodicka, T. (2019). The relationship
between body composition and foot posture index in Special Olympics
athlete. Acta of Bioengineering and Biomechanics. 21(4), 48-52.
332
SPORUN KAVRAMSAL
TEMELLERİ-5
SPOR & KRONİK AĞRI
Yazar
Uzm. Dr. Dilara ARICAN
1
18. Bölüm
1
Sağlık Bilimleri Üniversitesi Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
Ankara/TÜRKİYE.
https://orcid.org/ 0000-0003-2564-4542
h.dilaracomak@windowslive.com
333
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Günümüzde sportif başarılar rekabeti getirmektedir. Rekabetin
artmasıyla birlikte antrenman yoğunluğu, sıklığı ve süresi de artmaktadır.
Özgün antrenman ve yarışmaların yoğun bir şekilde yapılması; dinlenme
dönemlerinin kısa süreli tutulması aşırı kullanım yaralanmalarına ve kronik
ağrılara yol açmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü tarafından kronik ağrı önemli bir
sporcu sağlık sorunu olarak kabul edilmiştir. Ağrının iyi tanımlanması, oluş
mekanizması, süresi ve psikosomatik yansımaları etkili tedavinin
yapılabilmesi açısından büyük önem taşımaktadır.
Ağrı; IASP’nin (International Association fort he Study of Pain) tanımına
göre, vücudun belli bir bölgesinden kaynaklanan, doku harabiyetine bağlı
olan veya olmayan, kişinin geçmişteki deneyimleriyle ilgili, hoş olmayan bir
emosyonel duyumdur. Akut ağrı; daima nosiseptif nitelikte olup, vücuda
zarar veren bir olayın varlığını gösterir. Lezyon ile akut ağrı arasında yer,
şiddet ve zaman bakımından yakın ilişki vardır. Kronik ağrı ise; çoğu kez akut
yaralanmaya sekonder gelişen, kişinin hayat kalitesini değiştiren, psikolojik
etkenlerin rol oynadığı kompleks bir tablodur.
Ağrı; mekanizmalarına göre ise nosiseptif ve nöropatik olmak üzere iki
ana kısımda incelenebilir. Nosiseptif ağrı, nosiseptörlerin uyarılması ile
başlayan, tedavi ile sonlanan bir dönem iken Nöropatik ağrı sinirlerde, darbe
ya da diyabet gibi metabolik bir hastalık sonucunda ağrı algılayıcılarının
doğrudan etkilenmesiyle ortaya çıkan bir ağrıdır. Sporcularda karşılaştığımız
akut veya kronik ağrılar çoğunlukla nosiseptif kökenlidir. İleri yaş veya
metabolik hastalık zemininde daha çok nöropatik ağrı ile karşılaşılmaktadır.
Sporcularda karşılaşılan kronik ağrı etyolojisinde 3 temel faktör rol
oynar:
1. Bedensel Etmenler: organik faktörlerin rol oynadığı, altta yatan
fiziksel yaralanmanın devam ettiği durumlardır. Örnek olarak; sporcuda
travma sonrasında oluşan inflamasyon uygun şekilde tedavi edilmezse,
ortamda kalıcı hale gelen inflamatuvar ve algojenik mediyatörler,
sensitizasyona neden olarak nosiseptörler üzerinde kalıcı değişikliklere yol
açabilir. Buna bağlı olarak 3-6 ayı geçen kronik ağrı şikayetleri görülebilir.
2. Zihinsel Etmenler: Kronik ağrı temelinde organik etmenlerin yanısıra
bilişsel, emosyonel ve davranışsal komponenetlerde rol oynamaktadır.
Özellikle rekabet içerisinde bulunan sporcularda içinde bulunduğu rekabetin
334
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KRONİK AĞRI
yarattığı anksiyete, agresiflik gibi emosyonel patolojiler, sakatlanma veya
iyileşemeyeceğini düşünme gibi bilişsel patolojiler ağrının kronikleşmesinin
zihinsel etmenleridir.
3. Sosyal Etmenler: Elit sporcuların kronik ağrı etyolojisinde daha nadir
görülmektedir. Sosyal çevre yanıtı zayıf olan, sosyoekonomik etmenlerin rol
oynadığı sıklıkla amatör sporcularda kronik ağrı etyolojisinde rol
oynamaktadır.
Ağrının kronikleşmesi, bir dizi moleküler ve hücresel süreç içerir.
Başlıca, uzamış nörojenik inflamasyon, periferik sensitizasyon ve santral
sensitizasyon, ağrı iletim ve işleme süreçlerini değiştirerek sonuçta ağrının
algılanma sürecini değiştirir.
Ağrının kronikleşmesine neden olan bedensel etmenler üç temel
patofizyolojik yolak ile oluşmaktadırlar.
1. Periferik Sensitizasyon: Doku travması, enfeksiyon gibi nosiseptif
uçların asırı duyarlı hale gelmesi söz konusudur. Sonuçta zayıf, önceden
zararlı olmayan uyarılar bile nosiseptörleri aktive eder ve ağrı oluştururlar.
İnflamatuar süreçte bölgeye gelen hücrelerce çesitli intrasellüler maddeler
salgılanır. Nosiseptif uyaranın kendisi de nörojenik bir inflamasyon cevabı
oluşturarak P maddesi, nörokinin A, CGRP salgılanmasına yol açar. Böylece
siklo lipooksijenaz yollarındaki inflamatuar mediyatörlerin salınması yüksek
esik değerdeki nosiseptörleri uyararak periferik sensitizasyonu olusturur.
Duyarlanma sonucu düşük şiddetteki mekanik uyaranlar bile ağrılı olarak
algılanır. Bu primer hiperaljezi bölgesindeki periferik değişiklikler, çeşitli
cerrahi girişim ve travmalardan sonra görülür. İnflamatuar cevabı durdurmak
için genelde COX inhibitörleri olan non steroide antiinflamatuarlar (NSAİİ)
tercih edilir.
2. Santral Sensitizasyon: Travmadan sonra normalde ağrısız olan
mekanik uyaranlara olan hassasiyet (allodini) meydana gelebilir. Primer
hiperaljezinin aksine ısı uyaranının esik değerinde bir değişiklik yoktur. Bu
değişikliklerin travma sonrası spinal kord arka boynuzunda meydana gelen
olaylara bağlı olduğu ve bunun da santral sensitizasyon olarak tanımlanması
gerekir. Bu değişiklikler ağrı sırasında merkezi sinir sisteminin esnek bir
yapıda olduğunu düşündürür. C liflerini uyaracak seviyede bir ağrılı uyaranın
sadece arka boynuz nöronlarını değil, uyaran boyunca bütün nöronal
335
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
aktiviteyi de ilerleyici bir biçimde arttırdığı gösterilmiştir. Burada bilinmesi
gereken süreç, NMDA reseptörlerinin aktivasyonuna bağlıdır. Wind up ile
nöronlar diğer inputlara karsı daha duyarlı hale gelir ve santral
sensitizasyonun önemli bir komponentidir. Ama santral sensitizasyonda arka
boynuzda meydana gelen baska değisiklikler de vardır: Birincisi, algılama
alanında ortaya çıkan genişleme ile spinal nöron sadece kendi alanında değil
diğer bölgelerde de etkili olur. İkincisi, cevaba karsı şiddet ve sürede uzama
varken sonuncu eşik değerde düşme meydana gelmesidir. Bütün bu olaylar
postoperatif ağrı gibi kronik ağrı değişiminde de rol alır.
3. Dorsal kök gangliyonu: Duyusal nöronların aşırı uyarılabilir hale
gelip yollarının üstündeki normal bölgelerdeki ektopik deşarjlarıyla
gerçekleşir. Bunun sonucunda duyusal impulsların oluşumundan sorumlu
çeşitli iyon kanallarıyla membran reseptörlerinin sentez ve dağılımında
değişiklikler olur. Tedavide erken evrende membran stabilize edici ilaçların
kullanımı önerilmektedir.
Tüm bu fizyopatolojik yolaklar içerisinde sporcularda kronik ağrı sıklıkla
tekrarlayan mikrotravmalar sonucu ‘Organik Etmenler’ nedeniyle oluşan
inflamatuar sürecin rol aldığı periferik sensitizasyon nedeniyle oluşur.
Mikrotravmalar dokuda araşidonik asit salınımı, siklooksijenaz enzim
aktivitesi, prostaglandin yapımına neden olarak inflamasyon oluşur.
Prostaglandinlerin, histamin, seratonin ve diğer mediatörlerle olan sinerjistik
etkileri ağrı ve fonksiyon kaybı ile sonuçlanır.
Spor yaralanmaları nedeniyle hastaneye müracat eden hastaların
%80’inde alt ekstremite sakatlığı görülmektedir. Bununda %27,8’i diz
çevresinde, %21,4’ü ayak, ayak bileği ve topuk çevresinde, %16,9’u kalçada
görülmektedir. Bunu %23 ile üst ekstremite, %14 ile kafa travmaları
izlemektedir. Üst ekstremite yaralanmalarına kalecilerde, voleybolcularda,
yüzücülerde ve tenisçilerde sık rastlanmaktadır. Yüzücülerde yapılan bir
başka çalışmada omuz ağrısı probleminin normal popülasyona oranla %90
daha fazla bulunduğunu göstermiştir. Her gün tenis oynayanların %45’inde
dirsek bölgesinde ağrı şikayeti vardır. Kronik ağrı şikayeti bulunan
sporcularda patolojilerin %27’si kas ve fasya, %21’i tendon ve kas yapışma
yeri, %15,9 eklem yüzeyleri, %15,1 tendon kılıfları, %21,4 bursa, kemik ve
sinir kökenlidir.
336
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KRONİK AĞRI
Omurga Sorunları
Bel ağrısı, kas iskelet sistemi sorunları arasında en sık görülen
şikayetlerin başında gelir. Literatürde, sporculardaki bel ağrısı sıklığı %1–30
arası geniş bir aralıkta bildirilmektedir. En sık ağrıya neden olan anatomik
yapılar intervertebral disk ve apofiziyel eklemdir. Yapılan çalışmalar spor
esnasında omurgaya gelen kuvvetin lomber bölgede oluşturduğu
biyomekanik değişikliklerin ağrıya yol açtığını göstermiştir. Sporcularda, spor
dallarına bağlı olarak, lomber bölgeye gelen yüklenmelerde değişiklik
olmaktadır. Kürekçilerde fleksiyon ve rotasyonel yüklenme oluşurken,
kayakçılarda statik olarak fleksiyon yüklenmesi, jimnastikle uğraşan
sporcularda tekrarlayan mikrotravma, futbol ve hentbol oynayanlarda
yüksek oranda dönme ve aşırı hareket yüklenmesi, haltercilerde ise lordotik
postürde kompresif yüklenmeler meydana gelir. Sporcularda bel ağrısının
etiyolojileri, yaşa göre farklılık gösterir. Adolesan sporcularda spondilolizis en
sık bel ağrısı nedeni iken, erişkin sporcularda lomber kas ve bağ gerilmeleri
ile disk hastalıkları daha sıklıkla görülmektedir.
Spondilolizis, omurun posterior yapılarında, interartiküler mesafede
kemiksel
eksiklik
ile
karakterizedir.
Sporcularda,
tekrarlayan
hiperekstansiyon aktivitelerinde (futbol, tenis, jimnastik, dans gibi),
interartiküler mesafede aşırı yüklenmelerin meydana getirdiği stres kırıkları
rol oynar. Olgularının birçoğu asemptomatik olmakla beraber, yüksek spor
aktivitesine sahip sporcularda semptomatik seyredebilir. Sporcular,
genellikle lokalize bel ağrısı ve kalçalara yayılan ağrıdan şikayetçi olmaktadır.
Nadir olgularda, bu patolojiye radiküler ağrı da eşlik edebilmektedir. İlerlemiş
olguların %80’inde hamstring gerginliği bulunabilir.
Omuz Sorunları
Omuz yaralanmaları; tenis, hentbol, voleybol gibi baş üstü oynana
sporlarda veya yüzme gibi omuza izole yük bindiren sporlarda oldukça yaygın
görülmektedir. Baş üstü fırlatma sporlarında yaralanma oranları %18-61
arasında değişirken, elit yüzücülerde %90’a kadar çıktığı bildirilmektedir.
Baş üstü sporlarda omuz yaralanmalarının çoğunluğu dominant
taraftadır ve şikayetler kademeli olarak artış gösterir. Yaralanmaya yol açan
kuvvet skapular diskineziye, internal impingement, SLAP (superior labrum
anterior posterior) lezyonu, rotator kasların zayıflığı, omuz anterior
337
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
stabilizatörlerinin aşırı gerilmesine yol açabilir. Sıklıkla akut yaralanmalara
bağlı ağrı görülmektedir. Sporcularda omuz bölgesi kronik ağrı nedenlerinin
başında impingement ve rotator cuff, biceps tendinitleri gelmektedir.
Subakromial Sıkışma (impingement) Sendromu: Rotator Cuff (rotator
manşet) kaslarının subbakromial alanda sıkışmasını ifade eder. Hastaların
şikayeti omuzda ağrı, hareketlerde kısıtlanma ve güçsüzlüktür. Ağrı daha çok
omuz anterolateralinde hissedilir. Hasta özellikle o taraf omzunun üzerine
yatamaz, uykudan uyandıran ağrılar oluşur.
Rotator Cuff yırtıkları; parsiyel veya tam yırtık olabilir. Tam kat
yırtıklarda kas güçsüzlüğü, aktif ve pasif hareketlerde ağrı şikayeti
görülmektedir. Sporcularda genellikle tam kat yırtık akut oluşur. Ancak omuz
bölgesi kronik ağrıya yol açan rotator cuff yırtıkları çoğunlukla parsiyel yırtık
zemininde oluşmaktadır. Tutulan tendona bağlı olarak abduksiyon, fleksiyon
veya external rotasyonda ağrı ve güçsüzlük yakınmaları ortaya çıkar. Gece
ağrısı, yaygın ve şiddetlidir. Biseps uzun başı rüptürü sıklıkla rotator manşet
patolojisi ile birliktedir. Yırtık bir kez oluştuktan sonra, baş üstü aktiviteleri
içeren spor dallarında tekrarlama olasılığı yüksektir.
Glenohumeral instabilite; anterior instabilite, glenohumeral eklemde
en sık görülen instabilite tipidir. Omuz çıkıklarının yaklaşık %85’i anteriora
doğrudur. Posterior instabilite daha az görülür. İnstabilite akut labral
yırtıklara bağlı olarak gelişebildiği gibi yıllar içerisinde de gleoid labrumdaki
dejenerasyon sonucunda da meydana gelebilir. Sporcu, baş üstü aktivite
sırasında omuzunda ‘güvensizlik’ hisseder. Sıklıkla ‘ Omuzum yerinden
çıkacakmış gibi hissediyorum’ şeklinde tarif ederler.
SLAP (Superior Labrum Anterior Posterior) lezyonları; superior
labrumun biseps uzun başının glenoide tutunma yeri ile birlikte anteriordan
posteriora yerinden ayrılması anlamına gelir. Sporcuda istirahat halinde dahi
kronik ağrı ile karakterize olabildiği gibi sıklıkla baş üstü atış sırasında
‘güvensizlik’ ve ağrı şikayeti belirgin olarak görülür.
Bicep Tendinit ve Tendon Yırtıkları; Tekrarlayan atım, üst biceps
tendonunu alevlendirebilir ve tahriş edebilir. Buna biceps tendinit
denir. Omuzun önündeki ağrı ve zayıflık, biceps tendinitinin sık görülen
semptomlarıdır. Bazen tendinitin neden olduğu tendon hasarı yırtılmayla
sonuçlanabilir. Yırtık bir biseps tendonu, üst kolda ani ve keskin bir ağrıya
338
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KRONİK AĞRI
neden olabilir. Bazı insanlar tendon yırtılarak bir popping veya snapping sesi
duyarlar.
Dirsek Sorunları
Sporcularda el-el bilek yaralanmaları %20’lere varan oranlarda
görülmektedir. Bu yaralanmaları %10-30’u kronikleşmektedir.
Lateral epikondilit; tenisçi dirseği olarak adlandırılsada hastaların %510’u tenis oyuncusudur. Ancak; sürekli tek el ile backhand vuruşu yapan tenis
oyuncuları ile amatör tenis oyuncularında %40-50 oranında yaşamları
boyunca süren lateral epikondilite ait dirsek ağrısı şikâyeti görülmektedir.
Lateral epikondilit, bilek ekstansör kaslarının birleşim noktasında ağrıya
neden olan patolojik bir durumdur. Çoğunlukla el bileği ekstansör kaslarının
zorlayıcı ve tekrarlı kullanımı sonucu oluşur. Stansör tendon yapışma
yerlerinde tekrarlayan mikro travmalar inflamasyona neden olur. Oluşan
fibröz adhezyonların hareketliliği limitlemesiyle dirsek ekleminin lateralinde
özellikle ekstansör tendonların yapışma yerinde şiddetli ağrı oluşur.
Dejeneratif veya hasarlı tendona cevap olarak artmış fibroblastlarla
karakterize bir durumdur, vasküler hiperplazi gelişir ve ERKB orijininde
kollajen organizasyonunda bozukluk görülür. Lateral epikondilit inflamatuar
bir süreç değildir, tendinozis olarak bilinen anjiofibroblastik dejenerasyona
cevaben oluşan fibroblastik ve vasküler yanıtlardırAğrı dirsek
ekstansiyondayken el bileğinin dirençli ekstansiyonuyla şiddetlenir.
Konservatif tedaviden %90 fayda görür. Dirençli Olgalarda steroid, lokal
anestezi enjeksiyonu uygulanabilir. 1 yılı aşkın süren dirençli vakalarda
cerrahi tedavi tercih edilebilir.
Medial epikondilit; Hamiltonun yaptığı araştırmaya göre lateral
epikondilitin, medial epikondilitten 6–10 kat daha fazla görüldüğünü
belirtmiştir. Golfçü dirseği olarak adlandırılsa da tenisçilerde daha sık
görülmektedir. Fleksör karpi radialis ile pronator teres kası intervalinde
kollejen dejenerasyonu ve hiperplazisi sonucu meydana gelir. Özellikle baş
üstü fırlatma sporcularında valgus aşırı yüklenmesi nedeniyle oluşmaktadır.
El bileği fleksiyonu ve pronasyonunda ağrı agumente olur. Hastalar %97
oranında konservatif tedaviden fayda görmektedir.
Triseps-Distal Biseps Tendinopatisi; ciritçi ve haltercilerde daha sık
görülür. Muskulotendinöz veya tenoosseöz bileşkede mikrotravmaların
339
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
neden olduğu inflamasyondur. Radius baş-boyun bileşkesi ile triseps
insersiosunda ağrı en önemli bulgusudur.
Kalça Sorunları
Pelvis bölgesindeki kronik ağrılar sıklıkla futbol ve buz hokeyinde
görülmekle birlikte, paten, yüksek atlama, binicilik, engelli koşu ve Amerikan
futbolunda da oldukça sık görülmektedir. Wegner ve arkadaşları UEFA’nın en
üst düzeydeki 23 takımın oyuncularında 2001-2007 yıllarında yaptığı
çalışmada, ortalama %12-16 arasında kasık ve kalça yaralanması sıklığı
bildirilmişti. Pelvis bölgesine ait kronik ağrılar genellikle genç sporcularda
görülürken, akut ağrılar 35 yaş üzeri sporcularda görülmektedir. Akut
yaralanmalar kas-tendon rüptürleri, kırıklar, hematom veya yaygın
kontüzyonlar şeklinde görülürken, kronik yaralanmalar tendinopatiler,
inflamatuar patolojilerden kaynaklanmaktadır. Pelvis bölgesi kronik ağrı
şikayetlerinin ayırıcı tanısında mutlaka intraabdominal patolojiler,
genitoüriner ve romatizmal hastalıklar değerlendirilmelidir.
Adduktor tendiniti; sporcularda kalça bölgesinin en sık kronik ağrı
nedenidir. Genellikle adduktor longus ve grasilis kaslarının yapışma yerleri
etkilenir. Sıklıkla sabahları kasık bölgesinde ağrı ve hassasiyet yakınması
mevcuttur. Ağrı ve hassasiyet ısınmayla çoğu zaman azalırken, antrenmanın
sonuna doğru tekrar ortaya çıkabilir. Sporcu orta tempodaki bir düz koşuyu
ağrısız koşabilirken, hızını artırdığında ya da ani rotasyonel hareketlerde ağrı
görülmektedir. NSAİ (Nonsteriod antiinflamatuar ilaç) ve RICE (Rest-IceCompression-Elevation) protokolü erken dönemde uygulanmalıdır.
Genellikle konservatif tedaviden fayda görürler. 6 ayı geçen kronik ağrı
durumunda cerrahi tedavi endikedir.
Osteitis Pubis, kas ve fasya dokusu ile birlikte pubisi etkileyen
inflamatuvar, ağrılı kronik bir hastalıktır. Sıklığı %0,5-5 arasında
değişmektedir. Simfizis pubisi ayrışmaya zorlayan kuvvetler ve tekrar eden
mikro travmalar sonucu gelişir. Özellikle rotasyonel kuvvetlerin olduğu
futbol, buz hokeyi ve basketbol gibi sporlarda görülür. Daha az görülmekle
beraber atletlerde ve yürüyüşçülerde de bildirilmektedir. Ayırıcı tanıda femur
boynu, pubik kol stres kırıkları ile inguinal herni gözönüne alınmalıdır. MR
tanıda altın standart görüntüleme yöntemidir. Hastalar konservatif
tedaviden sıklıkla fayda görmektedir. Ancak erken dönemde antrenmanlara
340
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KRONİK AĞRI
dönüş ve etkin semptomatik tedavi için lokal steroid enjeksiyonu etkin ve
güvenilir bir tedavi seçeneğidir.
Piriformis sendromu, ana olarak siyatik sinir dağılımındaki
semptomlarla karekterizedir. Kalçaya yayılan ağrı, arka bacağa, ayağa yayılan
kalça ağrısı gibi semptomlar görülmektedir bu sebeple lumbal disk
hastalıklarıyla karışabilmektedir. Yürüyüş, merdiven tırmanma ve gövde
rotasyonu içeren aktiviteler ağrıyı artırabilir. Konservatif tedavi, yüke karşı
hareketlerden kaçınma ve dış rotator kaslara yönelik statik germe
uygulamaları yer almaktadır.
İliotibial Bant Sendromu; tensor fasya lata, gluteus maksimus veya
gluteus medius tendonu aşırı gergin olduğunda kalça fleksiyonu sırasında
Trokanter majörün atlama hissi ve ağrı şikayeti mevcuttur.
Diz Sorunları
Diz, sportif faaliyetlerde sıklıkla sakatlanmaya açık bir eklemdir. Direkt
darbeler, zorlayıcı ters hareketler veya tekrarlayan aşırı yüklenmeler bu
eklemdeki güçlü anatomik yapıların zedelenmesine yol açabilir. Sporcularda
diz bölgesi kronik ağrıya yol açan nedenlerin başında menisküs yırtıkları, bağ
yaralanmaları ve eklem kıkırdağına ait sorunlar gelmektedir.
Menisküs yırtığı; yılda 100.000 kişiden 60-70 oranında görülmektedir.
Menisküsler, diz ekleminde tibia ve femur arasında fibröz kıkırdak yapısında
anatomik oluşumlardır. Darbe emici özelliği ile yük aktarımını sağlamak,
eklem yüzey temas alanını artırmak, eklem stabilitesine ve propriyosepsiyona
katkıda bulunmak başlıca görevleridir. Akut menisküs yırtıkları sıklıkla dizde
kilitlenme, ciddi hemartroz, ağrı şikayetleri nedeniyle erken dönemde tespit
ve tedavi edilebilir. Arıcan ve arkadaşları yaptıkları çalışmalarında
sporcularda kronik ağrıya yol açan menisküs patolojilerinin dejenerasyona
bağlı oluğunu bildirmişlerdir. Menisküs dejenerasyonunda şikayetler diz
fleksiyonu ile artış göstermektedir.
Ön Çapraz Bağ Yaralanması (ÖÇB); Sporcularda yılda 100.000’de 38-60
arasında yeni vaka görülmektedir. Sıklıkla spor yaralanmalarına bağlı genç
bireylerin sorunu olarak karşımıza çıkan ÖÇB yırtıkları tam ya da kısmi
yaralanmalar olarak gelebilir. ÖÇB yaralanması açısından yüksek risk taşıyan
bireyler arasında, futbol, basketbol, kayak ve jimnastik gibi pivot ve kesme
hareketlerini içeren sporlarla ilgilenenler, adölesanlar ve kadın sporcular
341
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
sayılabilir. Futbol, voleybol ve basketbol sporlarında kadınlar erkeklere göre
2-8 kat daha fazla yaralanma riskine sahiptir. Kadınlarda ÖÇB yaralanması
görülme oranı erkeklere göre daha fazladır. Ancak erkeklerin spora katılımı
kadınlardan daha fazla olduğundan, ÖÇB yaralanmaları toplamda erkeklerde
daha sık görülmektedir. En sık görülen temassız ÖÇB yaralanmaları, yön
değiştirme veya yavaşlamayla birlikte kesme manevrası, sıçrama sonrası diz
tam veya hafif ekstansiyondayken yere inme, ayak yerde sabitken ve diz
ekstansiyondayken dönme hareketiyle olur. ÖÇB yaralanmasının tarif edilen
diğer mekanizmaları arasında dizin hiperekstansiyonu ve hiperfleksiyonu
bulunmaktadır. Lateral menisküs yırtıklarında daha yüksek oranda ÖÇB yırtığı
birliktelik gösterir. Kronik olgularda kondral hasarlar vardır ve kompleks
menisküs yırtıkları oluşabilir. İnterkondiler mesafenin dar olması da kopma
için risktir. Olgular akut evrede dizde şişlik, ağrı ile gelir. Akut yırtıklarda %70
olguda hemartroz görülür. Kronik olgularda dizde tekrarlayan effüzyon tarif
edilir. ‘Pop sign’, akut yaralanma ile gelenlerde yaralanma anında hastanın
tariflediği kopma hissi ‘pop sign’ olarak adlandırılır. Takılma, kilitlenme hissi:
Eşlik eden kova sapı veya flep tipi yırtıklar da kilitli diz bulgusu vereceği için
öyküde sorgulanmalıdır. Boşluğa düşme hissi, dizde boşluğa düşme hissi
veren öne kayma olur. Bunun nedeni dizin öne translasyonundan %85
oranında sorumlu olan ÖÇB’nin fonksiyon gösterememesini açıklar.
Arka çapraz bağ; Oldukça nadir görülen bir yaralanmadır.
Fleksiyondaki dizin önüne tuberositas tibia hizasından gelen travma ile veya
aşırı hiperekstansiyon travması ile oluştuğu bilinmektedir.52 Muayenede
karşı taraf ile mukayeseli olarak arkaya çekmece testi en önemli bilgileri verir.
Akut olarak eğer tibiadan kemik avulsiyonu ile kopma oluştuysa primer tamir
iyi sonuç verir. Bunu dışındaki durumlarda yaralanma eğer izole ise, eşlik
eden diğer bağ yaralanmaları yoksa genellikle konservatif tedavi önerilir.
Ancak birlikte posterolateral köşe, ÖÇB veya iç yan bağ yırtıklarından bir veya
birkaçı varsa cerrahi rekonstrüksiyon önerilir. Bu ameliyatın, teknik
detaylardaki zorluklar nedeniyle ancak çok tecrübeli merkezlerde
uygulanması gerekir. Konservatif tedavide kuadriseps güçlendirme ve
aktivite modifikasyonu önerilmektedir.
İç yan bağ (İYB) yaralanması; dizin aşırı valgus stresi ile zorlanması
sonucunda İYB yaralanabilir. Muayenede 30 derece fleksiyonda valgus stresi
sırasında İYB üzerinde ağrı ve açılma oluşması belirgin bulgusudur. Açılmanın
342
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KRONİK AĞRI
miktarına göre üç derecede değerlendirilir. Derece 1: 5mm’den az, derece 2:
5-10 mm, derece 3: 10 mm’den fazla. İç yan bağ eklem dışı yerleşimde olduğu
için yırtık bölgesinde hematom stabilizasyonu, dolayısıyla bağ iyileşmesi
mümkün olabilir. Dizin fleksiyon-ekstansiyon hareketlerine izin veren
menteşeli dizlikler ile takip oldukça başarılı sonuçlar verir. Eşlik eden ÖÇB
yaralanması durumunda öncelikle İYB’ın konservatif tedavisi tamamlanıp,
ÖÇB daha sonra değerlendirilir. AÇB veya diğer kombine bağ
yaralanmalarında ise cerrahi tedavi önerilebilir.
Patellofemoral Ağrı Sendromu; etyolojik açıdan aşırı kullanım
yaralanmaları içinde sınıflandırılabilir. Genellikle kısa mesafe koşucular,
Amerikan futbolu gibi rotasyonel hareketlere ve travmaya açık sporlarda
görülmektedir. Quadriceps kası patellanın femoral oluk içindeki
hareketinden sorumlu kastır. Bu kasdaki fonksiyon kaybı sonucu patella
kontrolünde problemler ortaya çıkabilir. Patellanın normal pozisyonundan
diğer bölgelere kayması anormal basınç noktalarının oluşmasına sebep
olmakta bu da hastalar tarafından ağrı olarak hissedilmektedir. Ağrı
inhibisyonu sebebi ile quadriceps kasında fonksiyon kaybı artmakta ve bunun
sonucunda daha çok patellar kayma, ağrı, inhibisyon oluşmakta ve olay
derinleşmektedir. Kadınlar artmış Q açısı sebebi ile patellofemoral ağrıya
daha çok yatkın olsa da kuvvetli bir ilişki gösterilememiştir. Hastalar
aktiviteyle ilişkili ya da ilişkisiz ön diz ağrısı, yan diz ağrısı sebebi ile
başvurabilirler. Uzun süre oturma sonrası ağrı oluşabilir
Hamstring kas grubundaki gerilmeler (strain); alt ekstremite kronik
ağrı nedenlerinin başında gelmektedir. En sık yaralanma mekanizması tam
gerilmiş kasa ters bir kuvvet uygulanması ya da kasta ani gerilme oluşmasıdır
(Topa vurmak üzere olan bir futbolcuya, uyluk bölgesine gelen ters vektör bir
kuvvet).
Bacak ve Ayak Sorunları
Tüm spor yaralanmalarının %15’ini oluşturan ayak bileği
burkulmasıdır. Temel olarak 3 mekanizma ile gerçekleşir: 1. En sık görülen içe
doğru zorlanma (varus zorlanması). Önce yaralanan ATFL’dir. 2. Daha nadir
görülen dışa doğru zorlanma (valgus zorlanması). Önce yaralanan deltoid
ligamenttir. 3. Çok daha nadir görülen dış rotasyon zorlanmaları. Önce
yaralanan syndesmoz bağlarıdır.
343
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Stres kırığı, kemiğin bir kere karşılaştığında kırılmasına yol açmayacak
boyuttaki bir kuvvetin çok sayıda tekrarlayan karşılaşma ile kemiğin
bütünlüğünü bozması anlamına gelir. Genellikle tekrarlayıcı hareketlere
dayalı olarak profesyonel sporcularda (uzun mesafe koşucusu, buz pateni ve
uzun atlama sporcuları) veya dansçılarda (özellikle bale) rastlanır. Tüm stres
kırıklarının %95 ini alt extremitedeki stres kırıkları oluşturur. Alt extremite
içinde en sık görülen ise tibial stres kırıklarıdır. Metatars stres kırıkları tüm
stres kırıkları içinde en sık ikinci görülendir. En sık görülen metatars stres
kırığı, ikinci metatars kırığıdır. Her idmanda daha da erken başlayan ve
giderek dayanılmaz hale gelen tipik ayak ağrısı, stres kırığını akla getiririr.
Metatars stres kırıklarının bir özelliği hastaların ağrılı bölgeyi çok net olarak
gösterebilmesi, diğer bir özelliği de direkt radyografide kolay görülememesi
nedeni ile tanının gecikmesidir. Klinik değerlendirme, ayağın basarken
muayenesi ile başlar. Kırık bölgesinin dorsalinde eritem ve lokalize şişlik
olabilir, hasta yürüdüğünde o tarafa daha kısa süre bastığı gözlenir (antaljik
yürüyüş).
Pateller tendinit (jumper's knee); Dizin tekrarlayan zorlu
ekstansiyonları sonucu patellar tendonun patella insersiyosunda gelişen
kalınlaşma, ödem ve kronikleşirse patella alt polünde spur oluşumunun
neden olduğu 'diz ekstansiyon kronik ağrısının’ en sık nedenlerinden birisidir.
Başta voleybolcular olmak üzere sıçrama ile yapılan sporlarda görülmektedir.
Prepatellar bursit; dizin tekrarlayan travmalara maruz kalarak,
patellanın anteriorundaki bursanın enflame olup şişmesi ile oluşur. Başta
güreşçilerde olmak üzere dizin sert zemine tekrarlayan temasına neden olan
sporlarda görülmektedir.
Pes anserinus bursiti; sartorius, gracilis ve semitendinosus kaslarının
yapışma yerinin etrafındaki bursanın enflame olması ile oluşur. Dizin
posteromedial bölgesinde kronik ağrılara neden olur. Dayanıklılığa dayalı
uzun mesafe koşucuları ve bisikletçilerde görülür.
Farmakolojik Tedavi
Birçok seçkin sporcu ağrı olmasını önlemek veya ağrıyı azaltmak için
reçeteli ve reçetesiz analjezikler kullanırlar. Bunlar tipik olarak içilebilen,
sürülebilen ya da enjeksiyon şeklinde kullanılabilen steroid olmayan antienflamatuar ilaçlar, basit analjezikler, opioid analjeziklerdir. Ağrı kesici,
344
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KRONİK AĞRI
steroid olmayan analjezikler ve lokal anestezik kullanımı çok yaygın olup,
kullanılması halinde sahaya aynı gün dönmeye izin verilir. Hafif-orta düzey
ağrıda parasetamol, ibuprofen, naproksen, diklofenak gibi ilaçlar ağızdan
veya sürme yoluyla verilebilirken, ağrı düzeyi orta-ciddi arasında ise benzer
ilaçlar kalçadan veya damardan uygulanabilir. Parasetamolun mide, böbrek
ve kan hücreleri üzerine etkisi yoktur. NSAİİ’ların ise kanamayı artırıcı etkisi
olduğu unutulmamalı ve hematom oluşumu veya oluşma ihtimali var ise
kanamayı daha artırabileceği akılda tutulmalıdır. Damardan morfin, fentanil,
inhalasyon yolu ile entonoks/nitronoks, pentoks, nasal diamorfin çok şiddetli
ağrı durumunda tercih edilebilen ilaçlar olup bunlar kullanıldığında aynı gün
spora dönmeye izin verilmemelidir.
İlaç Dışı Tedavi Yöntemleri
• Fizik Tedavi Rio 2016 Yaz Olimpiyatı’na katılan ülkelerin kafile
doktorlarında yapılan bir ankette, doktorların %75’inin ağrı kontrolünde fizik
tedaviyi kullandığı saptanmıştır. Fizik tedavide kullanılan seçeneklerin
etkinliği net olmasa da kullanımı çok yaygındır.
• Egzersiz Fizik tedavinin yanı sıra ağrı ve yaralanmaya biyomekanik
katkıda bulunan sorunları düzeltme de oldukça önemlidir. Kuvvet ve
dayanıklılık egzersizleri yaralanma sonrası rehabilitasyon seçenekleri olarak
etkilidir. Egzersiz, endojen opioid ve kannabinoid sistemlerini aktive edebilir,
bir anti-enflamatuar durumu indükleyebilir ve antinosiseptif yolları aktive
ederek ağrı kontrolüne katkıda bulunabilir.
• Bilişsel-Davranışçı Terapiler (BDT) Yaralanmadan hemen sonra bir
sporcunun endişelerini, eşlik eden ruh sağlığı bozukluklarını ve ilgili çevresel
faktörleri belirleyip, bu doğrultuda oluşturulacak psikolojik stratejilere de
ihtiyaç vardır. Bu stratejiler genel olarak bilişsel-davranışçı terapiler (BDT)
olarak şekillenir. BDT özellikle kronik ağrı problemleri için etkilidir ve sporcu
olmayan kişilerde yapılan çalışmalarda ağrı ve ağrı ile ilgili yaralanmaları
azaltmada etkinliği çok net olarak gösterilmiştir. Dolayısı ile bir uzmanın
yaralanmış sporcuyu erken dönemde psikolojik olarak değerlendirmesi ve
müdahalesi anlamlı bir tedavi seçeneği olabilir.
• Uyku Düzeni Sporcular arasında kötü ve düzensiz uyku, yaralanma
sonrası olabileceği gibi sağlıklı oldukları dönemlerde de yaygındır. Uyku ve
ağrı karşılıklı bir etkileşime sahiptir, ağrı uyku düzenini bozar ve uyku
345
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
kalitesini kötü etkilerken, bozuk uyku düzeni ise ağrı eşiğini aşağıya çeker.
Uyku bozukluklarını bu şekilde ele almak sporcunun performansını ve genel
sağlığını iyileştirebilir. Normal insanlarda BDT, kendi kendine hipnoz ve
farkındalığa dayalı stres azaltmayı içeren psikolojik stratejiler uyku
düzenlemede etkin olarak gösterilmiş olsa da sporcularda yeterli çalışmaların
olmaması yüzünden etkin olarak ortaya konamamıştır. Ama sıkça
başvurulması anlamlı gibi gözükmektedir.
• Beslenme Ağrı ve özellikle kronik ağrı proenflamatuar yükten
etkilenir. Bununla birlikte gıdaların ve besin takviyelerinin ağrı üzerinde
olumlu etkisini gösteren çalışmalar metodolojik olarak yeterli değildir ve
sporcularda etkisi üzerine net bir bilgi yoktur. Özellikle besin takviyelerin saf
olmayabileceği ve yasaklı maddeler içerebilme ihtimali de akılda tutulmalıdır.
Dolayısı ile bu takviyeler şu anda sporcularda ağrı tedavisinin bir parçası
olarak önerilemez.
Sporcularda ağrının şiddetine göre analjeziklerin basamaklı yaklaşımını
önerilmektedir. Özellikle sporcularda kronik ağrı tedavisinde, ağrının
şiddetine göre değil altta yatan mekanizmalara göre yapılmalıdır. Hastanın
tedavisinin yönetiminde psikososyal özellikler de göz önüne alınarak
multidisipliner yaklaşım gösterilmelidir.
346
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & KRONİK AĞRI
BÖLÜM KAYNAKLARI
Arıcan G, Özmeriç A, Şahin Ö, İltar S, Alemdaroğlu KB (2020). Should We
Prefer Magnetic Resonance Imaging to Physical Examination in Meniscal
Tears. J Knee Surg, 33(12),1251-55.
Asik M, Sen C, Tuncay I, Erdil M, Avci C, Taser OF. The mid- to long-term
results of the anterior cruciate ligament reconstruction with hamstring
tendons using Transfix technique. Knee Surg Sports Traumatol Arthrosc.
2007; 15: 965-72
Elmacıoğlu MA (2017). Kronik Ağrı Mekanizmaları, Nöralterapi ve
Ortomoleküler Destek Tedavileri. Journal of Complementary Medicine,
Regulation and Neural Therapy, 11(1),6-11.
Hamilton N, Luttgens K (2002). The elbow, forearm, wrist and hand.
Kinesiology scientific basis of human motion. Tenth edition. New York:
McGraw Hill Higher Education
Hangody L, Füles P (2003). Autologous osteochondral mosaicplasty for the
treatment of full-thickness defects of weight-bearing joints: ten years of
experimental and clinical experience. J Bone Joint Surg Am, 85-A Suppl 2,
25-32.
Petrenko AB, Yamakura T, Baba H, Shimoji K (2003). The role of N-methylDaspartate (NMDA) receptors in pain: a review. Anesth Analg, 97(4),110816.
Steadman JR, Briggs KK, Rodrigo JJ, Kocher MS, Gill TJ, Rodkey WG (2003).
Outcomes of microfracture for traumatic chondral defects of the knee:
average 11-year follow-up. Arthroscopy, 19(1), 477-84.
Tandogan RN, Taşer O, Kayaalp A, Taşkiran E, Pinar H, Alparslan B, Alturfan A
(2004). Analysis of meniscal and chondral lesions accompanying anterior
cruciate ligament tears: relationship with age, time from injury, and level
of sport. Knee Surg Sports Traumatol Arthrosc, 12(1), 262-70.
Uyar M, Köken İ (2017). Neurophysiology of chronic pain. TOTBİD Dergisi,
16(1), 70-76.
Vargas-Schaffer G (2010). Is the WHO analgesic ladder still valid? Twenty-four
years of experience. Can Fam Physician, 56(6),514–7.
Werner J, Hägglund M, Waldén M, Ekstrand J (2009). UEFA injury study: a
prospective study of hip and groin injuries in professional football over
seven consecutive seasons. Br J Sports Med 43(1),1036-40.
347
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
348
SPORUN KAVRAMSAL
TEMELLERİ-5
SPOR & MENTAL SAĞLIK
Yazar
Dr. Mehmet KARTAL1
Doç. Dr. Aykut DÜNDAR
2
19. Bölüm
1
Adıyaman Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu, Adıyaman/TÜRKİYE.
https://orcid.org/0000-0003-3153-0496 mehmet.kartal.44@hotmail.com
2
Adıyaman Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu, Adıyaman/TÜRKİYE.
https://orcid.org/0000-0002-1012-1274, adundar@adiyaman.edu.tr
349
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
GİRİŞ
Günümüzde yaşanan teknolojik gelişmelerin bir yandan hayatımızı
kolaylaştırdığı öte yandan ise teşvik ettiği hareketsiz yaşam ve birbirinden
farklı sosyal sorunların da etkileri ile yaşam kalitemizi düşürdüğü, bu
durumunda çeşitli ruhsal, mental ve fiziksel sağlık problemlerine yol açtığı
söylenebilmektedir. Genel olarak Oxford sözlüğünde sağlık, “bir kişinin
bedeninin veya zihninin durumu” şeklinde tanımlanmıştır (Oxford, 2020).
Ruh sağlığı ise, bireylerin refahı ve etkili işleyişinin temelidir. Ruhsal bir
bozukluğun olmamasından daha fazla anlam taşımaktadır; kişinin duygularını
ve başkalarının tepkileri üzerine düşünme, öğrenme ve anlama yeteneği
olarak tanımlanmaktadır. Ruh sağlığı hem içinde hem de çevre ile bir denge
halidir. Bu dengenin oluşturulmasında fiziksel, psikolojik, sosyal, kültürel,
ruhsal ve diğer birbiriyle ilişkili faktörler rol oynar. Zihinsel ve fiziksel sağlık
arasında ayrılmaz bağlantılar vardır (WHO, 2020). Williams’a (2019) göre ruh
sağlığı, duygusal, psikolojik ve sosyal refahımızı içermektedir. Nasıl
düşündüğümüzü, hissettiğimizi ve hareket ettiğimizi etkilemektedir. Ayrıca
stresle nasıl başa çıkacağımızı, başkalarıyla nasıl ilişki kuracağımızı ve seçimler
yapacağımızı belirlemeye yardımcı olur. Ona göre ruh sağlığı, çocukluktan
ergenliğe ve yetişkinliğe kadar hayatın her aşamasında önemli bir rol
oynamaktadır.
Düzenli fiziksel aktivitenin sağlık üzerindeki yararlı etkileri modern tıp
alanında tartışılmazdır. Egzersiz ve kronik hastalıklar arasındaki ilişki dikkate
alındığında (Bozyılan, Murathan & Ulusoy, 2020) egzersiz, genellikle kronik
hastalıkların önlenmesi ve yönetimi için yaşam tarzı değişikliklerinin ilk adımı
olarak nitelendirilmektedir (Anderson & Shivakumar, 2013). Performans
sporcularında ise antrenman sonrası fizikzel, mental ve psikolojik olarak
toparlanmanın ayrı bir öneme sahip olduğuna dikkat çeken araştırmalara
rastlamak mümkündür (Murathan, 2020). Genellikle doktorların ve
uzmanların anksiyete, depresyon ve stres gibi mental ve psikolojik kökenli
rahatsızlıklarla ile ilgili durumları azaltmaya ilişkin tedavi programının bir
parçası olarak spor ve egzersiz uygulamalarını önerdikleri ifade edilmiştir. Baş
ağrısı, ağrı bozuklukları, fibromiyalji (kronik kas ve kemik ağrısı), kronik
yorgunluk ve diyabet gibi durumlarda stresin azaltılmasının fayda
sağlayabileceği dile getirilmiştir. Stresin azalmasının ise, çiftler veya takım
sporları da dâhil olmak üzere egzersizle ilişkili sosyal bağlardan veya hatta
350
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & MENTAL SAĞLIK
sadece bir arkadaşla yürümek veya koşmakla gerçekleştirilebileceğine dikkat
çekilmiştir (Piotrowski, 2010). Fiziksel aktivite ve spor, depresyon, anksiyete
ve travma sonrası stres bozukluğu gibi (bunlarla sınırlı olmamak üzere)
zihinsel bozuklukların da dahil olduğu ruhsal hastalıkların önlenmesi ve
yönetimi için önemli bir risk faktörü olarak kabul edilmektedir. 1970'lerin
sonlarından bu yana, sağlık yönergeleri için fiziksel aktivite, bu alandaki önde
gelen uluslararası uzmanlar tarafından son yıllarda geliştirilmiş ve rafine
edilmiştir (Oja & Titze, 2011).
Literatürde ruhsal ve mental rahatsızlıklarla fiziksel aktivite ve spor
ilişkisinin inceleyen birbirinden farklı bilimsel araştırmalara rastlamak
mümkündür. Örneğin; Muhsen ve Muhsen (2020) spor veya fiziksel aktivite
yapan bireylerin sadece üst düzey fiziksel sağlıktan değil, aynı zamanda
gelişmiş hafıza, ruh hali, daha verimli uyku ve genel psikolojik sağlıktan da
faydalandıklarını belirtmişlerdir. Onlara göre bu durum fiziksel aktivitelerin
bir bireyin fiziksel ve zihinsel sağlığını iyileştirme konusunda tartışılmaz bir
potansiyele sahip olduğunu göstermektedir. Clough ve diğerleri (2016) günde
15 dakika fiziksel aktivitelere katılmanın depresyon ve anksiyete riskini %26
oranında azalttığını ileri sürmüşlerdir. Ayrıca fiziksel egzersiz programını
sürdürmenin bu riskin tekrarlanmasını azalttığını belirterek, fiziksel aktivite
ve sporun beyinde birçok olumlu bilişsel değişikliği teşvik ettiği için psikolojik
rahatsızlıkların rehabilitasyonunda güvenilir bir müdahale olduğunu ifade
etmişlerdir. Hiremath (2019) sporun çocuk ve ergenlerin ruh sağlığı üzerinde
olumlu etkileri olduğunu ifade ederek, sporun psikolojik ve sosyal
faydalarının olmasına rağmen, sporu çeşitli rahatsızlıkların tedavisi için bir
rehabilitasyon yöntemi olarak kullanan azınlıkta ruh sağlığı profesyoneli
olduğunu ileri sürmüştür. Ona göre sporun çeşitli ruhsal bozuklukların
semptomlarını hafifletmede nasıl yardımcı olduğu konusunda kapsamlı
araştırmalar yapılmalıdır. Böylelikle elde edilecek olan bilimsel bulguların ruh
sağlığı uzmanlarının zihinsel bozuklukların rehabilitasyon sürecine sporu
dahil etmelerine olanak sağlayabilecektir. Ouyang ve arkadaşları (2019)
üniversite öğrencileri üzerinde gerçekleştirmiş oldukları bilimsel araştırmada
beden imajı, öz yeterlik ve benlik saygısının spora katılımda önemli etkiye
sahip faktörler olduğunu belirtmişlerdir. Aynı zamanda, öz-yeterlik, benlik
saygısı ve öz-yeterlik-öz saygının beden imajı ve spor katılımı üzerinde aracı
rolü oynadığı ve benlik saygısının, spora katılım için anahtar faktör
oluşturduğu bulgusuna erişmişlerdir. Peluso ve Guerra de Andrade (2005)
351
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
fiziksel aktivitenin, farklı hastalıkların önlenmesi ve tedavisi için faydalı
etkilere sahip olduğunu belirterek, bazı kanıtların depresif ve anksiyete
bozuklukları gibi psikiyatrik hastalıklar için muhtemelen doğruluk payı
olduğuna işaret etmişlerdir. Bununla birlikte, onlara göre fiziksel aktivite,
özellikle uygunsuz bir şekilde veya çok yoğun bir şekilde gerçekleştirildiğinde
(aşırı egzersiz veya aşırı egzersiz sendromu gibi durumlarda gözlemlendiği
gibi) zararlı olabilmektedir. Richardson ve diğerleri (2005) fiziksel aktivitenin,
ciddi akıl hastalığı olan kişilerin yaşam kalitesini ve fiziksel sağlığını iyileştiren
aynı zamanda psikiyatrik ve sosyal engelliliği hafifleten iki yönlü bir iyileştirme
potansiyeline sahip olduğunu ifade etmişlerdir. Onlara fiziksel aktivite, ciddi
ruhsal hastalığı olan bireylerin yaşamlarında önemli bir role sahiptir. Ayrıca
fiziksel aktivite programlarının psikiyatri hizmetlerine entegre edilerek, ciddi
akıl hastalığı olan kişilerin fiziksel sağlık sonuçlarını önemli ölçüde
iyileştirilebileceği gibi psikolojik ve sosyal davranışlarda da iyileşmelerin
görülebileceğini ileri sürmüşlerdir. Sebri ve diğerleri (2019) fiziksel aktivite ve
sporun kalp hastalığı ve diyabet gibi hastalıkları önlemenin yanı sıra bilişsel
işlevleri ve özellikle de karar verme gibi bilişsel bir süreci içeren yürütücü
işlevleri artırdığı ve geliştirdiği için beden ve zihin için olumlu bir egzersiz
sağladığı sonucuna erişmişlerdir. Ayrıca onlara göre onkolojik hastalıklarda,
karar verme kilit bir rol oynamaktadır çünkü hasta, onkolojik hastalığın tüm
sürekliliği boyunca, alınan önlemlerden yaşamın sonuna kadar ilgilendiren
önemli yönlere karar vermek zorunda kalmaktadır. Tsuji ve arkadaşları (2019)
bireysel düzeydeki spor gruplarına katılım için yaş demografikleri ve diğer
değişkenler arasında düzenleme yapıldıktan sonra, spor gruplarına katılım
yaygınlığının daha yüksek olduğu topluluklarda yaşayan yaşlı bireylerin, spor
grubu katılımının daha düşük olduğu bölgelerde yaşayanlara kıyasla bilişsel
bozukluk geliştirme olasılığının daha düşük olduğunu ifade etmişlerdir. Ayrıca
yürütmüş oldukları araştırmada topluluk düzeyinde spor gruplarına katılım ile
yaşlı bireylerde bilişsel bozulma gelişimi arasında bağlamsal bir önleyici ilişki
olduğunu ve bu durumun da spor grubu katılımcılarının lehine olabilecek bir
fayda olduğunun göstergesi olarak kabul edilebileceği bulgusuna
erişmişlerdir. Okulla ilgili fiziksel aktivite uygulamalarının, çocuklarda ve
ergenlerde anksiyeteyi azaltabileceğini, dayanıklılığı, refahı ve olumlu zihinsel
sağlığı artırabileceğini belirtmişlerdir. Onlara göre fiziksel aktivitenin genel
olarak sağlık üzerindeki olumlu etkileri düşünüldüğünde, bu bulgular fiziksel
aktiviteyi artırmaya yönelik okul temelli girişimleri artırabilecektir. Kesilmiş
352
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & MENTAL SAĞLIK
(2018) yürütmüş olduğu bilimsel araştırmada fiziksel ve mental sağlığın
geliştirilmesinde kadınların fiziksel aktivite oranlarının ve erkeklerin
beslenme alışkanlıkları ile ilgili farkındalıklarının artırılmasının kullanılması
gereke iki temel strateji olduğunu ileri sürmüştür. Ayrıca sosyo-ekonomik
koşulların zorluğu erkeklerin mental ve fiziksel sağlığına kadınların ise sadece
mental sağlığına olumsuz etki etmesi sebebi ile özellikle fiziksel aktivite ve
beslenme konularında sosyal destek programlarının uygulanmasının önemli
olduğuna vurgu yapmıştır.
Tüm bu literatürde yer alan bilimsel araştırmalar değerlendirildiğinde,
genel olarak farklı sunumlara sahip birçok farklı ruhsal bozukluk olduğu
söylenebilmektedir. Bu ruhsal bozukluklar anormal düşüncelerin, algıların,
duyguların, davranışların ve başkalarıyla ilişkilerin bir kombinasyonu ile
karakterize edilmektedirler. Genel olarak ruhsal bozukluklar; depresyon,
anksiyete, bipolar bozukluk, şizofreni ve diğer psikozlar, bunama ve otizm
dâhil gelişimsel bozuklukların yer aldığı rahatsızlıkları kapsamaktadır (WHO,
2020). Ruhsal bozuklardan en yaygın olanlarının ise depresyon, anksiyete ve
son yıllarda sıklıkla ismi telaffuz edilen sosyal fobi olduğu söylenebilmektedir.
Bu tür ruhsal ve mental rahatsızlıkların önüne geçilmesinde, etkilerinin
azaltılmasında veya rehabilitasyon sürecinde ise fiziksel aktivite ve sporun
etkilerinin neler olduğu sorusunu akıllara getirmektedir.
Depresyon ve Spor
Ruhsal bozukluklar dikkate alındığında, depresyonun sıklıkla ve yaygın
görüldüğü, birçok bilimsel araştırmaya konu olduğu ve birbirinden farklı
tedavi yöntemlerinin ortaya konulduğu bir hastalık süreci olduğu
söylenebilmektedir. Bu ruhsal bozukluğun yeni olduğu söylenemez belki
ama, son yıllarda özellikle hızlı kentleşme ve sanayileşmenin de rolü
sayesinde oldukça yaygınlık kazandığı ifade edilebilmektedir (Güler, 2006).
Genel olarak depresyon bireyde meydana gelen duygusal çökkünlük hali,
kendini kederli hissetme durumu, işlevsel ve yaşamsal aktivitelerin sayısının
giderek düşmesi gibi yansımaları olan, elem ve keder gibi duygu durumlarını
kapsayan süreç olarak tanımlanmıştır (Çelik & Hocaoğlu, 2016).
Williams (2019) en yaygın depresyon biçimlerinden iki tanesini
aşağıdaki gibi özetlemiştir;
353
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
• Majör Depresyon: Neredeyse her gün, günün çoğu zamanında, en az
iki hafta boyunca çalışma, uyku, yemek yeme ve hayattan zevk alma
becerilerinizi engelleyen depresyon semptomlarının yaşanması durumudur.
Bu semptomlardan bir tanesi, bir kişinin hayatı boyunca yalnızca bir kez
ortaya çıkabilir belki, ancak bir kişinin daha sık olarak birkaç semptoma sahip
olduğu görülebilmektedir.
• Kalıcı Depresif Bozukluk (Distimi): En az iki yıl süren depresyon
belirtilerine sahip olma durumudur. Bu tür depresyon teşhisi konan bir birey,
daha az şiddetli semptomların olduğu dönemlerin yanı sıra majör depresyon
atakları da geçirebilmektedir.
Schulz ve Arora (2015) depresyonu güdüleyici faktörlere yönelik
duyarlık eşiğinin yitirilmesi, girişimci olma ruhu yetisinin ve özgüvenin
kaybedilmesiyle birlikte umutsuzluk, karamsarlık gibi duygu durumlarının
artması şeklinde ifade etmişlerdir. Depresyonun bir tür mutsuz olma ve
neşeyi kaybetme hastalığı olduğu söylenebilmektedir. Bireyin yetiştirildiği
çevre, doğum süreci, çeşitli tıbbi ilaçların etkileri, hastalık türleri ve hormonal
faktörler gibi birbirinden farklı etkenlerin depresyona sebep olduğu ifade
edilebilir. Bireyin ailesi ve yakınlarından ayrılmama isteği, sosyal çevreden
kaçınma, internet ve sanal ortamlarda daha fazla vakit geçirme, umutsuz ve
karamsar davranışlar sergileme gibi belirtiler depresyon sürecini yansıtan
faktörler arasında gösterilebilir (Mete, 2008).
Genel olarak, depresyonu olan kişilerin, depresyonu olmayan bireylere
göre fiziksel olarak daha az aktif oldukları ve kondisyonlarının daha yetersiz
olduğu ifade edilmiştir (Martinsen, 1990). Fiziksel aktivite, özellikle
depresyon ve anksiyete olmak üzere, hafif-orta dereceli ruh sağlığı
hastalıklarının yönetiminde önemli bir rol oynayabilmektedir. Depresyonu
olan kişiler, depresif olmayan bireylere göre fiziksel olarak daha az aktif olma
eğiliminde olsalar da, artan aerobik egzersiz veya kuvvet antrenmanının
depresif semptomları azalttığı söylenebilmektedir (Paluska & Schwenk,
2000). Dinas, Koutedakis ve Flouris (2011) yürütmüş oldukları bilimsel bir
araştırmada elde etmiş oldukları bulgulara göre egzersiz ve fiziksel aktivitenin
depresyon semptomları üzerinde antidepresan tedavilerle karşılaştırılabilen
faydalı etkileri olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Martinsen (1994) hafif ila orta
dereceli unipolar depresyon formlarına sahip hastalar üzerinde bir bilimsel
araştırma yürütmüştür. Bu araştırmada hastaların egzersizi yararlı bir tedavi
354
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & MENTAL SAĞLIK
şekli olarak gördüğünü belirterek, fiziksel egzersizin, hafif ila orta dereceli tek
kutuplu depresyon formlarında geleneksel tedavi biçimlerine bir alternatif
veya ek olabileceğini ileri sürmüştür.
Anksiyete ve Spor
Anksiyete her bireyin bazı zamanlarda kötü bir olay yaşayacağı
düşüncesiyle deneyim ettiği belirsizlik, sinirlilik, korku, endişe, gibi nahoş
duygu durumu olarak ifade edilmiştir. Bu duygu durumundaki bozukluk
bireyde herhangi bir spesifik nedene bağlı olmamasına karşın genel bir
huzursuzluk hali yaratmaktadır (Özdemir ve Kütük, 2013). Öte yandan
anksiyetenin yalnızca bir duygu durumundan ibaret olmadığı, ayrıca kişinin
insan olduğunun bir göstergesi olarak kabul edildiği ileri sürülmüştür. Bu tür
rahatsızlıkları inceleyen bilim insanları anksiyetenin yararlı yönlerinin de
bulunduğunu, bireyin yaşam güvenliğinin sağlamasının ve kaçış
hareketliliğinin bir yansıması şeklinde canlının güvenliğini tehlikeye
atabilecek durumlar esnasındaki reaksiyonu açısından ihtiyaç duyulduğunu
belirtmişlerdir. Fakat anksiyete durumları ortada bireyi tehlikeye atacak bir
durum söz konusu olmadığında ortaya çıkıyor ise bu durum anormal
sayılmaktadır. Genel olarak anksiyetenin somatik belirtilerin beraberinde
görüldüğü, anormal, fizyolojik, davranışsal ve bilişsel bileşenleri barındıran
sebepsiz bir tedirginlik ve korku durumu şeklinde ifade edilmiştir (Weems vd.,
2007). Yüksek anksiyetenin belirti ve semptomları genellikle durum kaygısı
veya sürekli kaygı şeklinde iki farklı kategoriye ayrılmaktadır. Durum kaygısı,
bir olaya veya uyarana akut, geçici bir psikolojik tepkiyi ifade etmektedir ve
doğası gereği durumsal olarak kabul edilebilmektedir. Öte yandan, sürekli
anksiyete ise, yaygın anksiyete bozukluğunda görülebileceği gibi kronik, uzun
süreli kaygılı olma eğilimini yansıtmaktadır (Hill, 1987; Mellion, 1985). Bazı
bireylerde ise sosyal ortamların yarattığı sosyal anksiyete adı verilen bir kaygı
ve korku durumu söz konusudur. Birbirinden çeşitli çevre ve ortamlar, tanıdık
olmayan farklı bireyler, karşı cins, hiyerarşik olarak üst konumda bulunan
bireyler ve benzeri birçok etkenin bazı bireylerde bu korkuyu ve kaygıyı
harekete geçirebilmektedir (Koyuncu, 2016). Anksiyetenin bireyin iş ve aile
ile olan ilişkilerini olumsuz yönde etkileyerek sosyal ilişkilerinde olumsuz
durumlar ortaya çıkardığı gibi, bireyin bu olumsuz durumu kontrol altına
alamayacağı ve bu durumun zamanla başa çıkılmaz hale gelebileceği
belirtilmiştir. Bu olumsuz durumlara ek olarak bireyde huzursuz ve hoşnutsuz
355
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
olma, gergin ve tedirgin davranışlar sergileme, sıkıntı hali ve enerjisinin hızlı
tükenmesi, durum ve olaylara dikkatini verme güçlüğü gibi psikiyatrik hastalık
belirtileri gözlemlenebilmektedir (Beesdo, Knappe, & Pine, 2009).
Piotrowski (2010) anksiyete ve endişe durumlarında ortaya çıkan
semptomları aşağıdaki gibi sıralamıştır;
• Huzursuzluk hali, kendini kilitlenmiş veya gergin hissetme durumu,
• Hızlı yorulma hali,
• Konsantrasyon güçlüğü veya zihin bulanıklığı,
• Sinirlilik hali,
• Kas gerginliği,
• Uyku kalitesinde bozulmalar (uykuya dalma veya uykuda kalma güçlüğü
veya huzursuz tatmin edici olmayan uyku).
Fariz (2015) majör depresyon, anksiyete bozukluğu, şizofreni, bipolar
bozukluk ve madde bağımlılığı gibi pek çok psikiyatrik hastalığın tedavisinde
egzersizin kullanılabileceğini ifade etmiştir. Ayrıca egzersizin, psikiyatrik
hastalıklar yönünden risk altında olan popülasyonda da koruyucu etkilerinin
olduğunu ileri sürmüştür. Johnston ve diğerleri (2020) yürütmüş oldukları bir
bilimsel araştırmada takım sporlarına katılım ile depresyon düzeylerinin
azalması arasında dikkate değer bir ilişki olduğu kadar fiziksel aktivite ile uyku
kalitesi arasında da bir ilişki olduğu sonucuna varmışlardır.
Ratey (2019) ise egzersizin anksiyeteyi azaltmada yardımcı etkilerini
aşağıdaki gibi özetlemiştir;
• Egzersiz yapmak sizi endişeli olduğunuz şeyden uzaklaştırır,
• Vücudunuzu hareket ettirmek kas gerginliğini azaltır ve vücudun endişeli
hissetmeye katkısını azaltır,
• Kalp atış hızınızı yükseltmek beyin kimyasını değiştirir, serotonin, gama
aminobütirik asit, beyin kaynaklı nörotrofik faktör ve endokannabinoidler
dâhil önemli anti-anksiyete nörokimyasallarının kullanılabilirliğini artırır.
• Egzersiz, hayatta kalmamıza yönelik gerçek veya hayali tehditlere tepki
veren sistemimiz olan amigdalayı kontrol etmeye yardımcı olan, beynin
yürütme işlevinden sorumlu ön bölgelerini harekete geçirir.
• Düzenli egzersiz yapmak, fırtınalı duygulara karşı dayanıklılığı artıran
kaynaklar oluşturur.
356
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & MENTAL SAĞLIK
Sosyal Fobi ve Spor
Sosyal fobi, “hastanın aşağılanmayı veya alay etmeyi beklediği yoğun,
mantıksız, başkaları tarafından incelenme veya değerlendirilme korkusu ile
karakterize edilen bir durum” olarak tanımlanmıştır. Değerlendirilme
korkusu, yargılanmanın veya belirli bir kamu performansı ile yüzleşmenin
mümkün olduğu çoğu sosyal etkileşimi/durumu içerebilmektedir. Bu
durumların beklentisi de bireylerde tedirginlik, sıkıntı veya korku ile kendini
gösterebilmektedir (Faravelli ve diğ., 2001). Reinecke ve diğerleri sosyal
fobiyi bireyin fiziksel görünümün veya davranışlarının, diğer bireyler
üzerindeki etkisine yönelik olarak aşırı korku ve kaygı duyması ve bazı sosyal
durum ve gelişmeler kapsamında genellenen, yüksek düzeyde başkaları
tarafından yanlış anlaşılma fobisi ve kaygısı şeklinde tanımlamışlardır.
Williams (2019) ise sosyal fobisi olan bireylerin göstermiş olduğu
semptomları aşağıdaki gibi özetlemiştir;
• Yüz kızarması, terleme, titreme, hissedilen hızlı bir kalp atışı veya
"bilincin yerinde olmaması" durumu,
• Mide bulantısı veya mide bulantısı hissi,
• Gergin bir vücut duruşu, çok az göz teması kurma veya aşırı cılız bir ses
tonu ile konuşma,
• Başkalarıyla bir arada olmayı, özellikle de tanımadıkları insanlarla bir
arada olmayı korkutucu ve zor bulma eğilimi ve dilendiği halde onlarla
konuşmakta zorlanma durumu,
• Diğer insanların önünde aşırı öz-bilinçli olma tutumu, utanma ve garip
hissetme durumu,
• Başkalarının kendilerini yargılayacağından aşırı korkma durumu,
• Başkalarının olduğu yerlerden ve ortamlardan uzaklaşma durumu.
De Witt ve diğerleri (2010) depresif ve anksiyete bozukluğu olan
kişilerde fiziksel aktivite ve sosyal aktivitelerin kontrol grubunda yer alan
bireylere oranla daha düşük olduğu bulgusuna erişmişlerdir. Majör depresif
bozukluk ile obezite arasındaki ilişkinin sosyal ve fiziksel aktivitelerden
etkilendiği sonucuna ulaşmışlardır. Stubbs ve diğerleri (2017) yürütmüş
oldukları bilimsel araştırmada yüksek küresel anksiyete seviyelerinin olduğu
bulgusuna erişmişlerdir. Küresel verilerin ayrıca kaygının daha az fiziksel
aktivite ile ilişkili olduğunu gösterdiğini ileri sürmüşlerdir. Onlara göre fiziksel
357
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
aktivitenin, birincil sağlık hizmetleri de dâhil olmak üzere tüm müdahale
seviyelerinde mevcut sağlık politikaları ve stratejilerinde yaygınlaştırılması
gerekmektedir. Bu amaçla, politika yapıcılar ve bütçe sahipleri,
multidisipliner bir tedavi paketinin parçası olarak fiziksel aktiviteye yatırım
yapmalı, profesyoneller ise zihinsel sağlık becerilerini geliştirebilmelidir.
SONUÇ
Fiziksel aktivite ve sporun fiziksel, ruhsal ve mental yönden bireyin
yaşam kalitesini artırdığı gibi, ruhsal ve mental problemlerin de azaltılması
veya rehabilite edilmesi sürecinde geleneksel tıbbi tedavi yöntemlerine
alternatif ve etkin bir rehabilitasyon yöntemi potansiyeline sahip olduğu
söylenebilmektedir. Özellikle kovid-19 gibi küresel salgının dünya genelinde
sebep olduğu sokağa çıkma yasağı ve hareket kısıtlamaları ile insanların sanal
ortamlara daha entegre hale geldiği söylenebilmekte, internet, dijital oyun
bağımlılığı gibi etkenlerden ötürü ortaya çıkabilecek obezite durumu ve bu
durumdan kaynaklı fiziksel görünüş kaygısının artabileceği ve böylelikle bu
fiziksel problemin zamanla psikolojik ve ruhsal problemlere dönüşebileceği
ön görülmektedir. Bu nedenle bu süreçte spesifik olarak evde
uygulanabilecek fiziksel aktivite ve egzersiz uygulamalarının ruhsal sağlığı
koruyabilmek ve zihinsel becerileri geliştirebilmek (Murathan & Bozyılan,
2020) adına ayrıca bir önem kazandığı aşikardır. Son yıllarda tüm alanlarda
olduğu gibi teknolojinin spor alanına da nüfuz etmesi ile birlikte e-spor, hado
gibi bilişsel aktivitenin yoğun bir şekilde gerçekleştirildiği çeşitli spor
branşlarının ortaya çıktığı görülmektedir. İnternet ve teknolojik gelişmeler
sayesinde hayatın çoğu alanında beden gücünün önemini yitirerek ikinci
plana itildiği, beden gücüne dayalı ekonomik ve endüstriyel dinamiklerin
yaratıcı düşünceleri kapsayan bilişsel ve mental süreçleri temel alan ürün ve
hizmetlerin yer aldığı bilgi ekonomisine dönüştüğü gibi, rekabet sporlarında
da beden gücünün yerini satranç, e-spor gibi bilişsel ve mental gücün ağırlıklı
olduğu çeşitli spor branşlarına devrettiği bir döneme tanıklık ettiğimiz
söylenebilir. Özellikle geleneksel sporlara nazaran e-sporda fiziksel
performanstan ziyade mental performansın daha önemli olduğu
söylenebilmekte bu bağlamda bu sporcuların üstün performans sergilemeleri
açısından ruhsal ve mental sağlık durumlarının korunması veya
iyileştirilmesinin spor ve mental sağlık arasındaki ilişkiyi farklı bir boyuta
taşıdığı ayrıca değerlendirilmektedir.
358
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & MENTAL SAĞLIK
BÖLÜM KAYNAKLARI
Andermo, S., Hallgren, M., Nguyen, T. T., Jonsson, S., Petersen, S., Friberg,
M., Romqvist, A., Stubbs, B., & Elinder, L. S. (2020). School-related physical
activity interventions and mental health among children: a systematic
review and meta-analysis. Sports medicine - open, 6(1), 1-27.
Anderson, E., & Shivakumar, G. (2013). Effects of exercise and physical
activity on anxiety. Frontiers in psychiatry, 4, 27, 1-4.
Beesdo, K., Knappe, S. & Pine, D.S. (2009). Anxiety and anxiety disorders in
children and adolescents: developmental issues and implications for
DSM-V. Psychiatr Clin North Am, 32(3): p. 483-524.
Bozyılan, E., Murathan, G. & Ulusoy, Y. (2020). Kronik Hastalıklar ve Egzersiz,
İçinde: Spor Bilimlerinde Multidisipliner Araştırmalar 2, Editörler: (Özen,
G. & Koç, H.), İstanbul, Efe Akademi Yayınevi, s. 287-306.
Clough, P., Mackenzie, S. H., Mallabon, L., & Brymer, E. (2016). Adventurous
physical activity environments: A mainstream intervention for mental
health. Sports Medicine, 46(7), 963-968.
Çelik, F.H., Hocaoğlu, Ç. (2016). Major Depresif Bozukluk’ tanımı, etyolojisi ve
epidemiyolojisi: bir gözden geçirme. J Contemporary Med, 6(1): 51-66.
de Wit, L. M., Fokkema, M., van Straten, A., Lamers, F., Cuijpers, P., &
Penninx, B. W. (2010). Depressive and anxiety disorders and the
association with obesity, physical, and social activities. Depression and
anxiety, 27(11), 1057–1065.
Dinas, P.C., Koutedakis, Y., Flouris, A.D. (2011). Effects of exercise and
physical activity on depression. Ir J Med Sci, 180(2):319- 325.
Faravelli, C., Zucchi, T., Perone, A., Salmoria, R. & Viviani, B. (2001). Social
Phobia, İçinde: Griez, E.J.L., Faravelli, C., Nutt, D., Zohar, J. (Editörler),
Anxiety Disorders: An Introduction to Clinical Management and Research,
John Wıley & Sons: USA, 1. Baskı, s.137.
Fariz, B. (2015). Psikiyatrik Hastalıklar ve Egzersiz, Spor hekimliği Dergisi Cilt:
50, S. 131-138.
Güler, D. (2006). Mastalji, yaşam kalitesi ve depresyon, Uzmanlık Tezi, Sağlık
Bakanlığı Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Aile Hekimliği, İstanbul.
Hill J.W. (1987). Exercise prescription. Primary care, 14(4), 817–825.
Hiremath, C. (2019). Impact of sports on mental health, International Journal
of Physiology, Nutrition and Physical Education, Special Issue-1, 14-18.
359
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
https://www.oxfordlearnersdictionaries.com/definition/english/health?q=h
ealth,Erişim Tarihi: 02.12.2020.
https://www.who.int/china/health-topics/mental-health,
02.12.2020.
Erişim
Tarihi:
https://www.who.int/news-room/fact-sheets/detail/mental-disorders,
Erişim Tarihi: 02.12.2020.
Johnston, S. A., Roskowski, C., He, Z., Kong, L., & Chen, W. (2020). Effects of
team sports on anxiety, depression, perceived stress, and sleep quality in
college students. Journal of American college health : J of ACH, 1–7.
Kesilmiş, İ. (2018). Fiziksel aktivite düzeyi ve beslenme alışkanlığının bedensel
ve mental sağlığa etkisi, Doktora Tezi, Mersin Üniversitesi, Eğitim Bilimleri
Enstitüsü, Beden Eğitimi ve Spor Anabilim Dalı, Mersin.
Koyuncu, A. (2016). İkincil Sosyal Fobiler, İstanbul: Roza Yayınevi.
Martinsen E.W. (1990). Benefits of exercise for the treatment of
depression. Sports medicine (Auckland, N.Z.), 9(6), 380–389.
Martinsen E.W. (1994). Physical activity and depression: clinical
experience. Acta psychiatrica Scandinavica. Supplementum, 377, 23–27.
Mellion,
M.B. (1985). Exercise
therapy
for
depression, Postgraduate Medicine, 77: 3, 59-66.
anxiety
and
Mete HE. Kronik hastalık ve depresyon. Klinik Psikiyatri 2008; 11(Ek 3):3-18.
Muhsen, T.A. & Muhsen, M. (2020). The Impact of Physical Activity and Sport
on Mental Health, Journal of Physical Education, 32(3), 160-165.
Murathan, F. (2020). Toparlanma, İçinde: Sporun Kavramsal Temelleri-4:
Antrenman, Editörler: (Özen, G. & Koç, H.), İstanbul, Efe Akademi
Yayınevi, s. 71-92.
Murathan, G. & Bozyılan, E. (2020). Zihinsel Antrenman, İçinde: Sporun
Kavramsal Temelleri-4: Antrenman, Editörler: (Özen, G. & Koç, H.),
İstanbul, Efe Akademi Yayınevi, s. 381-398.
Oja, P., & Titze, S. (2011). Physical activity recommendations for public
health: Development and policy context. The EPMA Journal, 2, 253–259.
Ouyang, Y., Wang, K., Zhang, R. T., Peng, L., Song, G., & Luo, J. (2019). The
influence of sports participation on body image, self-efficacy and selfesteem in college students. Frontiers in psychology, 10(3039), 1-10.
Özdemir, D. & Kütük, F.(2013). Anksiyete bozuklukları. Katkı Pediatri Dergisi,
35 (1), 11-14.
360
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & MENTAL SAĞLIK
Paluska, S. A., & Schwenk, T. L. (2000). Physical activity and mental health:
current concepts. Sports medicine (Auckland, N.Z.), 29(3), 167–180.
Peluso, M. A., & Guerra de Andrade, L. H. (2005). Physical activity and mental
health: the association between exercise and mood. Clinics (Sao Paulo,
Brazil), 60(1), 61–70.
Piotrowski, N.A. (2010). Health: Psychology and Mental Health-Volume 1,
Illustrated Edition, Salem Press, s.719.
Ratey, J.J. (2019). Can exercise help treat anxiety?, Harvard Health Blog,
https://www.health.harvard.edu/blog/can-exercise-help-treat-anxiety2019102418096, Erişim Tarihi: 10.12.2020.
Reinecke, M.A., Freeman, A, Dattilio, F.M. (2017). Çocuklar ve Ergenlerle
Bilişsel Terapi, (Çev. Altındal, Y.S.), İstanbul: Litera Yayıncılık.
Richardson, C. R., Faulkner, G., McDevitt, J., Skrinar, G. S., Hutchinson, D. S.,
& Piette, J. D. (2005). Integrating physical activity into mental health
services for persons with serious mental illness. Psychiatric services
(Washington, D.C.), 56(3), 324–331.
Schulz, P. E., Arora, G. (2015). Depression. Continuum: Lifelong Learning in
Neurology, 21(3), 756-771.
Sebri, V., Savioni, L., Triberti, S., Mazzocco, K., & Pravettoni, G. (2019). How
to Train Your Health: Sports as a Resource to Improve Cognitive Abilities
in Cancer Patients. Frontiers in psychology, 10, 2096, 1-9.
Stubbs, B., Koyanagi, A., Hallgren, M., Firth, J., Richards, J., Schuch, F.,
Rosenbaum, S., Mugisha, J., Veronese, N., Lahti, J., & Vancampfort, D.
(2017). Physical activity and anxiety: A perspective from the World Health
Survey. Journal of affective disorders, 208, 545–552.
Tsuji, T., Kanamori, S., Miyaguni, Y., Hanazato, M., & Kondo, K. (2019).
Community-Level Sports Group Participation and the Risk of Cognitive
Impairment. Medicine and science in sports and exercise, 51(11), 2217–
2223.
Weems, C. F., Costa, N. M.,Watts, S. E., Taylor, L. K. ve Cannon, M. F. (2007).
Cognitive errors, anxiety sensitivity, and anxiety control beliefs: their
unique and specific associations with childhood anxiety symptoms.
Behavior Modification, 31,174–201.
Williams, A. (2019). Mental Health Disorders Sourcebook (Health Reference
Series, 7. Baskı, Omnigraphics, ABD, s.102.
361
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
362
SPORUN KAVRAMSAL
TEMELLERİ-5
SPOR & DEMANS
Yazar
Dr. Özkan GÜLER
1
20. Bölüm
1
1 Ankara Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi,
Antrenörlük Eğitimi Bölümü, Ankara/TÜRKİYE.
https://orcid.org/0000-0002-5713-3395
ozkanguler@msn.com
363
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Demans Tanımı
Demans sözcüğünün kökeni Latinceye dayanmaktadır ve kişinin aklını
kaybetmesi olarak tanımlanmaktadır. Demans sözcüğü tarihte ilk olarak 13.
yüzyılda Anadolu’da, Ürgüp-Göreme bölgesinde yaşayan Bartholomeus
Anglucus tarafından literatürde kullanıldığı tahmin edilmektedir.
Nöropsikiyatride ise sözcüğün ilk defa Pinel tarafından kullandığı
varsayılmaktadır. Demans hastalığı bellekte ve bilişsel işlevlerde normal
yaşlanmanın ötesinde genellikle kronik ya da ilerleyici nitelikte bozulmanın
meydana gelmesi sonucunda oluşan bir sendromdur. Demans;
-
Bellek,
Yargılama,
Hesaplama,
Algılama,
Konuşma,
Soyut düşünme
Problem çözme
gibi bilişsel işlevlerden aynı anda iki veya daha fazlasında bozukluk olması ile
karakterize edilmektedir. Demans sonucunda ortaya çıkan kognitif
fonksiyonlardaki bozulmalara bağlı olarak kişinin günlük yaşam rutinlerinde
kısıtlama, sosyal ve mesleki yaşantılarında bozulma oluşmaktadır.
Bir diğer ifade ile demans, merkezi sinir sisteminin sonradan oluşan bir
hasar ile gelişen kognitif fonksiyonlarda bozulma olmasıdır.
Demansın görülmesi ve tanı koyulması %90-98 aralığında 65 yaş üstü
bireylerde gerçekleşmekdir. Daha genç yaşlarda demans görülme sıklığı çok
düşüktür. Genellikle daha düşük yaşlarda görülen demansların altında başa
alınan darbeler ya da kronik hastalıklar ve genetik faktörler yer alabilir.
Demans oluşum biçimlerine göre birçok alt tipi bulunmaktadır. Bu alt tipler
arasında özellikle Lewy cisimcikleri, alzheirmer hastalığı, vasküler demans
yaygın görülmektedir. Özellikle demans hastalığının %80 inini bu üç alt tip
oluşturmaktadır.
Demans Alt Tipleri
Demansın pek çok alt tipi bulunmaktadır. Bu alt ipler aşağıda görülme
sıklığına göre sıralanmıştır.
364
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & DEMANS
• Alzheimer Hastalığına Bağlı Demans
• Vasküler Demans
• Lewy Cisimcikli Demans
• Frontotemporal Demans
• Madde/İlaç Kullanımına Bağlı Demans
• Parkinson Demans
• Huntington Demans
• İnsan Bağışıklık Yetmezlik Virüsü Nedenli Demans
• Prion Hastalığı Demansı
• Travmatik Beyin Hasarı Kaynaklı Demans
• Diğer Hastalıklar Kaynaklı Demans
• Sebebi Bilinmeyen Demans
• Birden Fazla Etyoloji Nedeniyle Ortaya Çıkan Demans
Demans Risk Faktörleri
Demans hastalığı yaşlılık ile ilişkilendirilmesine karşın birçok farklı risk
faktörünü içinde barındırmaktadır. Bu risk faktörleri kontrol edilebilir ve
kontrol edilemeyen risk faktörleri olarak ikiye ayrılmaktadır. Kontrol edilebilir
risk faktörleri kişinin yaşamı boyunca oluşan alışkanlıklarını değiştirmesi ile
kolayca ortadan kaldırılabilmektedir. Fakat yaş, cinsiyet ve genetik gibi risk
faktörleri bireyin değiştirme şansı olmadığı için kontrol edilemeyen risk
faktörleri olarak sıralanmaktadır. Kontrol edilebilen ve kontrol edilemeyen
risk faktörleri Tablo 1’de verilmiştir.
Tablo 1. Demansa neden olan risk faktörleri
Kontrol Edilemeyen Risk Faktörleri
Kontrol Edilebilir Risk Faktörleri
Yaş
Serebvasküler Hastalık
Spesifik Mutasyonlar
Hipertansiyon
Aile Öyküsü
Obezie
APOE e4 geni
Diyabet
Down sendromu
Depresyon
Kafa travması
Düşük Eğitim Düzeyi
Diğer genetik nedenler
Sedanter Yaşam tarzı
Cinsiyet
İşitme azlığı
365
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Bu risk faktörlerine ek olarak aşağıdaki faktörler de demansa
yakalanma riskini etkilemektedir.
-
Yetersiz Fiziksel aktivite düzeyi
Sigara içme
Alkol Tüketimi
Yetersiz bezlenme
Patolojisi
Demans alt tiplerine göre hastalığın patolojisinde bazı farklılıklar
olabilmektedir. Beynin frontal temporal ve pariyetal bölgelerinde belirgin
atrofi bulunur. Ventriküllerin normal bir beyne göre genişlediği görülür.
Beyin mikroskobik yöntemler ile incelendiğinde ise kortekste yaygın
nöron kaybı, senil plak, nörofibriler yumak ve gliyozis bulguları saptanır.
Ayrıca tau proteinin anormal fosforilasyonu ve birikimi nöronal işlevlerin
bozulmasına ve uzun vadede nöron ölümüne neden olmaktadır. Demans
hastalarının çoğunda kortikal kolinerjik innervasyon kaybı vardır. Öğrenme ve
bellek oluşturma için önemli bir nörotransmitter olan asetilkolin ve
asetilkolin sentezinde görevli olan madde düzeyi demans hastalarında
azalmaktadır. Serebral neokortekste bol veya orta yoğunlukta nöritik plak
varlığı görülmektedir. Özellikle alzheirmer tipi demansta amiloid birikimi
klinik bulgulardan 20 yıl önce başlamaktadır.
Şekil 1. En sık görülen demans türü olan alzheirmerlı beyin ile normal beyin
arasındaki farklılıklar.
366
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & DEMANS
Demans Belirtileri
Demans hastalığının erken belirtileri demansın türüne göre çeşitlilik
göstermektedir. Fakat tüm demans alt tipleri arasında en yaygın görülen
belirtiler;
- Hafıza problemleri, (özellikle yakın tarihli olayların hatırlanmasında
zorlanma)
- Konfüzyonda artış (içinde bulunulan zaman ve mekâna ilişkin yönelim
bozukluğu)
- Dikkat bozukluğu ve konsantrasyonun azalması
- Kişilik ve davranışlarda değişimler
- Yoksunluk
- Depresyon
- Günlük rutin aktiviteleri yapma becerisinde azalma
- Konuşmada bozulmalar
- Bir duruma veya konuya karar verme güçlüğü
- Görsel algı bozukluğu
Demans Tanısı
Demans hastalığının tanılanmasında bilişsel fonksiyonların kontrol
eden testlerin uygulanması gerekmektedir. Ayrıca bazı durumlarda beyin
görüntüleme yöntemleri de demans türünün ve seviyesinin belirlenmesi
amacı ile kullanılmaktadır. Aşağıda verilen bilişsel fonksiyonlardan 2 ya da
daha fazlasının görülmesi durumunda demans tanısı konulabilmektedir.
- Bellek Bozukluğu
- Afazi (konuşma güçlüğü)
- Apraksi (motor işlevlerine yerine getirilememesi)
- Agnozi (duyusal bilgileri işleme becerisinin kaybedilmesi ya da
yetersiz olmasıdır)
- Yürütücü fonksiyonlarda bozulma (planlama, karar verme, problem
çözme organizasyon, soyutlama vb.)
Demanstan Koruyucu Faktörler
Demans görülme sıklığı gün geçtikçe anlamlı derecede artmaktadır.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) demans raporuna göre; dünya genelinde 50
milyona yakın demans hastası bulunduğu, bu hastaların yaklaşık %60'ının
367
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
düşük ya da orta gelirli ülkelerde yaşadığı bildirilmiştir. DSÖ’ne göre dünyada
her yıl yaklaşık 10 milyon yeni demans vakası görülmektedir. Gün geçtikçe
toplumun yaş ortalamasının artması ile demans hastalarının toplam sayısının
2030 yılında 82 milyona, 2050 yılında e ise 152 milyona ulaşabileceği DSÖ
tarafından tahmin edilmektedir. Aşağıdaki faktörlerin düzenlenmesi
bireylerin demanstan korunmasına yardımcı olabileceği düşünülmektedir.
- Fiziksel Aktivite
- Zihinsel aktivite
- Sağlıklı ve dengeli beslenme
- Düzenli ve kaliteli uyku
- Kardiyovasküler risk faktörlerinin azaltılması (tansiyon, kolesterol,
vücut kitle indeksi, diyabet)
Tüm yaşam alışkanlıkları arasında düzenli fiziksel aktivite ve spor
yapmak, demansa yakalanma riskinin azaltmanın en iyi yolu olarak
görülmektedir. Birçok çalışmada orta yaşlarda ve ileri yaşlarda yapılan düzenli
aerobik egzersizlerin bilişsel işlevleri ve hafızayı geliştirdiği ve demansa
yakalanma oranını azalttığı belirtilmektedir.
Spor ve Demans
Demans tanısı almış bireylerde demansın tüm evrelerinde düzenli
fiziksel aktive ve spor, zihinsel sağlığın korunması ve yaşam kalitesinin
artırılmasında önemli bir paya sahiptir. Fiziksel aktivite ve sporun yaşlanma
sonucunda beyinde oluşan kognitif fonksiyonlardaki bozulmayı
önleyebilmekte ve geciktirebilmekte etkili olabileceği düşünülmektedir.
Yaşlanma sonucunda beynin kognitif fonksiyonların yönetilmesi ile ilgili
bölümlerindeki kan akımının düzenlenmesinde değişiklikler meydana
gelmektedir. Aerobik enerji sisteminin baskın olduğu orta şiddetli aktiviteler
sırasında beyne giden kan akışı akut olarak artabilmektedir. Egzersiz ile yeni
sinir hücresi oluşumu desteklenmekte ve nöroplastisite sağlanmaktadır.
Ayrıca egzersiz ile birlikte kognittif fonksiyonlar yürütüldüğü beyinin frontal
ve parietal bölümlerinin aktivasyonun arttığı düşünülmektedir Özellikle
demanslı bireylerde yürüme, bahçe işleri ile uğraşma, dans etmek gibi yapılan
düzenli günlük aktiviteler kişinin günlük fiziksel aktivite ihtiyacını
karşılayabilmektedir.
368
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & DEMANS
Demans hastalığının önlenmesine veya iyileştirilmesine yönelik
optimal fiziksel aktivite miktarı hakkında literatürde kesin bir konsensüs
oluşmasa da aerobik temelli fiziksel aktiviteler ile orta ve düşük şiddetli
kuvvet ve denge antrenmanlarının olumlu yönde etkili olduğu bilinmektedir.
Demanslı bireylere yaptırılması gereken egzersizler içinde;
-
Germe egzersizleri
Kuvvet egzersizleri
Denge egzersizler
Aerobik egzersizler
Koordinasyon içeren egzersizler yer almalıdır
Yapılan uzun süreli araştırmalar birden çok egzersiz yönteminin
kombine şeklinde kullanılmasının tek bir egzersiz yöntemine göre çok daha
fayda sağladığı görülmektedir. Yapılan bir çalışmada demans hastalarına
uygulanan kombine egzersiz programı sonucunda aerobik temelli egzersizler
bilişsel fonksiyonların gelişmesini sağlar iken denge ve kuvvet egzersizlerinin
ise postüral kontrol ve motor fonksiyonları geliştirdiği belirtilmektedir.
Kuvvet egzersizleri: Kas kayıpları genellikle 30’lu yaşlarda başlayıp
giderek artmakta, özellikle 60 ‘lı yaşları geçtikten sonra ise hızlanmaktadır.
Yaşlılıkta oluşan nöral değişiklikler (istemli kas kasılmasının azalması) ve
sarkopeni gibi birçok faktör kas kuvvetinin azalmasına neden olabilir. Bu
kayıplara ek olarak demanslı bireylerde oluşan dejeneratif bozulmalar
bireylerin daha fazla kas kütlesi kaybetmesine neden olabilmektedir. Günlük
aktivitelerin yerine getirilebilmesi için kuvvet önemli bir parametredir. Bu
nedenle demanslı bireylerin kuvveti geliştirmeye yönelik alıştırmalar içeren
egzersizler yapmaları önemlidir.
Demanslı bireylere kuvvet antrenmanlarını planlar iken bireyin
ihtiyaçlarına uygun egzersizlerin seçilmesi önemlidir. Özellikle kol, bacak ve
gövde kuvvetinin geliştirilmesi amacı ile büyük kas gruplarını çalıştıran
alıştırmalara yer verilmelidir. Kuvvet antrenmanları haftada yaklaşık olarak 35 gün arasında 30 dakikalık sürelerde gerçekleştirilmelidir. Kuvvet
alıştırmaları az tekrardan çok tekrara doğru bireyin adaptasyonuna göre
arttırılmalıdır. Kuvvet antrenmanına yeni başlayan bireylere her bir
alıştırmanın 3-5 defa tekrarlaması yeterli olurken ilerleyen haftalarda tekrar
sayıları 9-12 arasında olabilir. Kuvvet antrenman alıştırmaları kolay
369
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
yapılabilen hareketlerden seçilmeli ve adaptasyon sağlandıkça yapılması
görece olarak daha zor olan hareketlere geçilmelidir. Hareketlerin doğru
teknik ile ve yavaş akıcı bir şekilde gerçekleştirilmelidir. Kuvvet alıştırmaları
sırasında doğru nefes alıp verme tekniklerinin kullanılması demanslı
bireylerde önemlidir. Kuvvet antrenmanlarının bireye uygun ve doğru
planlanması, kuvvet antrenmanları sorasında oluşabilecek kas ağrısı ve
yorgunluğun en aza indirilmesini ve demanslı bireylerin günlük
aktivitelerinde daha yeterli hale gelmesini sağlayabilir. Demans hastaları ile
yapılan ve bir yıl devam eden bir araştırmada, katılımcılara kuvvetlerinin
geliştirmek amacı ile elastik bant ve serbest ağırlıklar ile kuvvet egzersizleri
yaptırılmıştır. Çalışma sonunda demans hastalarının kuvvetinin artmasının
yanı sıra, kognitif fonksiyonlarında da gelişim olduğu gözlemlenmiştir.
Denge ve Koordinasyon: Yaşlılık ile kaslarda kuvvet ve propriosepsiyon
kayıpları başlamaktadır. Bu kayıplar denge ve koordinasyonun bozulmasına
neden olmaktadır. Yaşlılıkta denge ve koordinasyonun bozulması düşme
riskini büyük ölçüde arttırmaktadır. Demanslı bireylerde ise oluşan
dejeneratif kayıplar bireylerde daha fazla kas ve propriosepsiyon kaybına
neden olabilmektedir. Demanslı bireylerde vücut salınımları artmakta ve
dengeyi sürdürebilme becerileri azalmaktadır. Dengedeki bozulmalar
demans hastalığının seyrine, şiddetine ve türüne göre farklılık
gösterebilmektedir. Demans hastalarında beynin gri cevherindeki azalmalar
kognitif fonksiyonları etkilediği gibi denge becerisinin sürdürülmesinde de
etkili olduğu yapılan çalışmalarda ortaya konulmuştur.
Yaşlılık ile propriosepsiyonun bozulması nedeniyle demanslı bireylerin
demanslı olmayan kendi yaşıtlarına göre düşme riskleri çok daha yüksektir.
Bu risklerin azaltılması amacı ile denge ve koordinasyon antrenmanları
önemlidir.
Aerobik Egzersizler: Yaşlılık ile birlikte bireylerin kardiyovasküler
sistemdeki bozulmalar aerobik kapasitenin azalmasına neden olmaktadır.
Aerobik egzersizler kalp damar ve solunum sistemi sağlığının
iyileştirilmesinde önemli bir payı bulunmaktadır. Özellikle vasküler demans
rahatsızlığı olan bireylerde aerobik egzersizlerin damar fonksiyonlarına olan
iyileştirici etkilerinde dolayı daha da önemlidir.
370
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & DEMANS
Demanslı bireylere en kolay uygulanabilecek aerobik egzersiz yöntemi
yürüyüştür. Özellikle doğa içerisinde yapılabilecek yürüyüşler hem fiziksel
olarak hem de ruhsal olarak demanslı bireylerin yaşam kalitelerini artırmada
etkili olabilir. Aerobik egzersizlere yeni başlayan demanslı bireylerde haftada
5-7 gün 10-15 dakikalık yürüyüşler yapılması gerekmektedir. İlerleyen
dönemlerde yürüyüş süresi yavaş yavaş arttırılarak günde bir saatlik
yürüyüşler gerçekleştirilebilir.
371
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
BÖLÜM KAYNAKLARI
Bossers, W. J., van der Woude, L. H., Boersma, F., Hortobágyi, T., Scherder, E.
J., & van Heuvelen, M. J. (2016). Comparison of effect of two exercise
programs on activities of daily living in individuals with dementia: a 9‐
week randomized, controlled trial. Journal of the American Geriatrics
Society, 64(6), 1258-1266.
Forbes, D., Forbes, S. C., Blake, C. M., Thiessen, E. J., & Forbes, S. (2014).
Exercise programs for people with dementia. Cochrane Database of
Systematic Reviews, 132(3):195-6
Goto S, Sasaki A, Takahashi I, Mitsuhashi Y, Nakaji S, Matsubara A. (2018).
Relationship between cognitive function and balance in a
communitydwelling population in japan, Acta Otolaryngol. 138(5):471474.
Heyn, P., Abreu, B. C., & Ottenbacher, K. J. (2004). The effects of exercise
training on elderly persons with cognitive impairment and dementia: a
meta-analysis. Archives of Physical Medicine and Rehabilitation, 85(10),
1694-1704.
Kido T, Tabara Y, Igase M, et al. (2010). Postural instability is associated with
brain atrophy and cognitive impairment in the elderly: the j-shipp study,
Dement Geriatr Cogn Disord, 29(5):379-387
McKeith IG, Boeve BF, Dickson DW, et al. (2017). Diagnosis and management
of dementia with lewy bodies: fourth consensus report of the dlb
consortium, Neurology. 89(1):88-100.
Russ, J., Weyh, C., & Pilat, C. (2020). High-intensity exercise programs in
people with dementia—a systematic review and meta-analysis. German
Journal of Exercise and Sport Research, 1-13.
Scherder E, Eggermont L, Visscher C, Scheltens P, Swaab D. (2011).
Understanding higher level gait disturbances in mild dementia in order to
improve rehabilitation: “last in–first out”, Neurosci Biobehav Rev.
35(3):699- 714.
Schwenk, M., Dutzi, I., Englert, S., Micol, W., Najafi, B., Mohler, J., Hauer, K.
(2014). An intensive exercise program improves motor performances in
patients with dementia: translational model of geriatric rehabilitation.
Journal of Alzheimer's Disease, 39(3), 487-498.
Yavla, F., Güngör H.A., (2016) Demansta Klinik Bulgular Nuclear Medicine
Seminars / Nükleer Tıp Seminerleri 2016;3:134-138.
372
SPORUN KAVRAMSAL
TEMELLERİ-5
SPOR & PARKİNSON
Yazar
Dr. Yeliz DOĞRU
1
21. Bölüm
1
İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi, Sağlık Kültür ve Spor Daire Başkanlığı,
İzmir/TURKİYE.
https://orcid.org/ 0000-0003-2358-3782
yeliz.dogru@ikc.edu.tr
373
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
GİRİŞ
Parkinson hastalığı, postüral dengesizlik, yürüme bozukluğu,
hareketsizlik ve düşme gibi çeşitli bozuklukları ve fonksiyonel sınırlamaları
yansıtan semptomları olan ilerleyici hareket bozukluğudur. Parkinson
hastalığı, mevcut tedavilerin optimalin altında olduğu nörodejeneratif bir
hastalıktır. Hareketlilik veya çeşitli ortamlarda verimli bir şekilde gezinme ve
işlev görme yeteneği, Parkinson hastalığından etkilenen kişilerde denge,
çeviklik ve esneklik gerektirir. Yapılan çalışmalarda, egzersiz programlarına
katılan Parkinson hastalarında, egzersiz yapmayanlara kıyasla daha iyi yaşam
kalitesi bildirilmiş ve daha iyi yürüme yeteneği, denge, güç, esneklik ve
kardiyovasküler uygunluk göstermişlerdir. Denge egzersizleri ile tamamlayıcı
egzersizlerin; denge ve yürüme fonksiyonlarının iyileştirilmesi ve yaşam
kalitesi üzerinde olumlu etkileri vardır. Aerobik ve çok modlu egzersizler;
motor performansı, aerobik yeteneği ve bilişsel işlevi geliştirmesinin yanı sıra,
kardiyopulmoner zindeliği de arttırmaktadır. Progresif direnç egzersizleri; kas
gücünü arttırır, bradikineziyi azaltır, yaşam kalitesini ve yürüme hızını
iyileştirir. Bu nedenle, egzersizin genellikle güvenli, ucuz ve ikincil faydalarla
ilişkili olarak, hastalığın motor semptomları açısından bir tedavi yöntemi
olarak kullanılmaktadır.
PARKİNSON
Parkinson hastalığı, dünya çapında en yaygın ikinci nörodejeneratif
hastalıktır. Tedavisi olmayan ilerleyici bir hastalık olmakla beraber
etiyopatogenezi bilinmemektedir. Mevcut tedavilerin hiçbiri altta yatan
nörodejeneratif süreci değiştirmese de, semptomatik tedaviler hastanın
yaşam kalitesini artırabilir (Svenningsson ve ark., 2012). Parkinson
hastalığındaki nörodejenerasyon mekanizmaları arasında; eksitotoksisite,
inflamasyon, oksidatif stres, bozulmuş protein degradasyonu, mitokondriyal
disfonksiyon problemi yer alır (Gallagher ve Schapira, 2009). Genel
popülasyondaki prevalansı %0.1-0.3 olmakla beraber 65 yaş ve üzeri
bireylerde artış olduğu gösterilmektedir. Parkinson hastalığındaki ana
bulgular titreme, sertlik, akinezi (bradikinezi, hipokinezi) ve postural
instabilitedir. Bu hastalarda motor bozukluklara ek olarak motor dışı belirti
ve semptomlar da yaygındır. Bu semptomlar; kardiyovasküler bozukluklar,
periferik ödem, uyku bozuklukları, yorgunluk, depresyon, panik atak,
374
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & PARKİNSON
huzursuz bacak sendromu, uyuşma, görme bozuklukları ve ağrı şeklinde
sınıflandırılabilir (Park ve Stacy, 2009).
Parkinson hastalığının cerrahi tedavisi 1940 gibi erken bir tarihte
tanımlanmış ve yakın zamana kadar talamus ve globus pallidus pars
interna'nın ablatif prosedürlerine odaklanmıştı. Bu cerrahi tedaviler (özellikle
pallidotomi) 1990'larda popüler yaklaşım olarak ortaya çıktı. 1990'ların
sonlarında, esas olarak bilateral lezyonlardan kaynaklanan yan etkilere ilişkin
endişelerin yanı sıra kötü lezyonlardan kaynaklanan geri döndürülemez
etkiler nedeniyle, derin beyin stimülasyonu ile hızla yer değiştirdiler. Ayrıca,
yeni bir hedef olan subtalamik çekirdekler etkili bir hedef olarak belirlendi ve
derin beyin stimülasyonuna elektrot yerleştirme için hızla en yaygın alan
haline geldi (Bergman ve ark., 1990). Parkinson hastalığının klinik seyri
hastadan hastaya değişir. Parkinson hastalığının klinik seyrini tahmin etmek
birkaç nedenden dolayı önemlidir. Yakın zamanda ilerleyici bir parkinson
tanısı alan hastaların, gelecekteki fiziksel işlevlerini dikkate alıp, sosyal ve
mesleki kararlar almasına yardımcı olur. Hastalığın ilerlemesi ile ilişkili
değişkenlerin anlaşılması, nöroprotektif ve semptomatik tedavinin klinik
çalışmaların tasarımına ve yorumlanmasına da rehberlik eder (Litvan ve ark.,
2012).
Hastalığın patogenezinde rol oynayan risk faktörlerinden biri kafa
travmasıdır. Parkinson hastalığında etiyolojik bir faktör olarak kafa travması,
1984 yılında 42 yaşında Muhammed Ali'ye Parkinson teşhisi konulduğunda
daha fazla dikkat çekmiştir. Nörodejeneratif beyin bozukluklarının
patolojisinde kafa travmalarının rolü tartışılan bir konu olmuştur. Temaslı
sporlarda kafa travması ve travmatik kafa yaralanmaları arasındaki bağlantı,
özellikle bu sporlara küçük yaşlardan itibaren katılabilen çocuklar veya
ergenler için önemli halk sağlığı etkilerine sahip olabilir. Boksörlerde
gözlemlendiği gibi tekrarlanan kafa darbelerinden sonra Parkinson hastalığı
geliştirme riskine bakan çalışmalarda çelişkili sonuçlar vardır (Gallagher ve
Schapira, 2009; Lolekha ve ark., 2010).
375
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Tablo 1. Parkinsonizmin Sınıflandırılması (Theodoros ve Ramig, 2011).
İdiyopatik (birincil)
•Parkinson hastalığı
Semptomatik
(ikincil)
•İlaçlar - nöroleptikler
•Postensefalitik
•Toksinler
•Vasküler
•Beyin tümörü
•Kafa travması
Parkinson-artı
Sendromlar
•Progresif supranükleer felç
•Çoklu sistem atrofisi
•Demans sendromları
•Kalıtsal bozukluklar
Sendromun geliştirdiği değişkenlik nedeniyle, terapi sonuçları
değerlendirilirken, sadece parkinsonizmin türünü ve başlıca belirtilerini değil,
aynı zamanda tedavi sırasındaki engelliliğin kapsamını, öncesinde ve
sonrasında ilerleme hızını da dikkate almak önemlidir. Tedavide her vaka,
klinik engellilik düzeyine göre bir ölçekte (Evre 1-5) derecelendirilir.
Evre 1; Yalnızca tek taraflı katılım, genellikle minimum düzeyde veya
hiç fonksiyonel bozukluk olmadan.
Evre 2; Dengede bozulma olmaksızın iki taraflı katılım.
Evre 3; Bozulmuş düzeltme reflekslerinin ilk belirtisi. Bu, hasta
dönerken dengesizlikle veya gözleri kapalı olarak ayakta dengeden itildiğinde
ortaya çıkar. Fonksiyonel olarak hasta, faaliyetlerinde bir şekilde
kısıtlanmıştır, ancak istihdamın türüne bağlı olarak bir miktar çalışma
potansiyeline sahip olabilir. Hastalar fiziksel olarak bağımsız hayatlar
sürebilirler ve engellilikleri hafif ila orta derecelidir.
Evre 4; Hasta yine de yardımsız yürüyebilir ve ayakta durabilir, ancak
belirgin şekilde yetersizdir.
376
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & PARKİNSON
Evre 5; Yardımcı olmadıkça yatağa veya tekerlekli sandalyeye bağlılık.
Tablo 2. Birincil Parkinsonizm: Hastalığın Aşaması ve Süresi (Hoehn ve Yahr,
1998).
Toplam
hasta
(183)
31
53
43
47
9
Süre (yıl)
Evreler
1
2
3
4
5
Median
0-4
5-9
10-14
15-19
20-24
25-29
30+
3.0±7.1
6.0±6.9
7.0±6.3
9.0±7.2
14.0±3.4
20
24
15
11
0
6
14
14
18
2
3
9
9
10
5
1
3
4
4
2
0
1
0
2
0
0
1
0
1
0
1
1
1
1
0
1963 ve 1964 yıllarında ayrıntılı olarak incelenen 183 hastada birincil
parkinsonizm vardı. Bu hastalardaki hastalık evreleri Tablo 2'de
gösterilmektedir (Hoehn ve Yahr, 1998).
PARKİNSON VE EGZERSİZ
Parkinson hastalığı, sağlıkla ilişkili yaşam kalitesini düşürür. Yapılan
çalışmalar, Parkinson hastalığı olan ve egzersize katılan kişilerde yürüme,
denge, kuvvet, esneklik ve kardiyovasküler kondüsyon üzerinde olumlu
etkilerini ortaya koymuştur (Schenkman ve ark., 2012; Shulman ve ark., 2013;
Landers ve ark., 2019).
Denge Egzersizleri
Genel olarak denge eğitimi, bireylerin vücudunun ağırlık merkezini
kontrol etmesini sağlayan bir egzersizdir. Shen ve ark. (2016), denge ve
yürüyüş eğitiminin Parkinson hastalarında denge ve yürüme fonksiyonunun
iyileştirilmesi üzerinde olumlu etkileri olduğunu, kısa ve uzun vadede düşme
oranlarını azalttığını bildirmişlerdir. Wong ve ark. (2015), çok boyutlu açık ve
kapalı alanda denge eğitiminin, 12 aylık takipte Parkinson hastalarında denge
işlevini ve yürüyüş performansını iyileştirebileceğini göstermiştir. 26 haftalık
minimal denetimli, evde denge eğitiminin oturarak ayağa kalkma süresini,
dengede güveni ve yaşam kalitesini iyileştirdiği gösterilmiştir (Canning ve
ark., 2015). Minimum 8 haftalık bir egzersiz eğitiminden sonra, denge,
yürüme, fonksiyonel hareketlilik ve denge güvenindeki gelişmeler, eğitim
tamamlandıktan sonra 12 aya kadar devam ettiği rapor edilmiştir (Morris ve
ark., 2015).
377
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Özetle, minimum 8 haftalık denetimli denge eğitimlerinin, denge ve
yürüyüş performansını iyileştirdiği ve düşme oranlarını azalttığı; bu etkilerin
eğitim bittikten sonra 12 aya kadar devam edebildiği çalışmalarda
gösterilmiştir. Denge eğitiminin, Parkinson hastalarında denge fonksiyonunu
ve yürüyüş performansını iyileştirmek için faydalı olduğunu söylemek
mümkündür.
Aerobik Egzersizler
Egzersiz programları arasında, aerobik egzersiz eğitimi, tüm yaşam
süreleri boyunca insanların sağlığını iyileştirmek için en iyi seçenek olarak
kabul edilir. Aerobik egzersizler, maksimum kalp atış hızının %60-75'i veya
kalp atış hızı rezervinin %40-50'si kadar bir egzersiz yoğunluğu ile
sınırlandırıldı (Shulman ve ark., 2013). Nadeau ve ark. (2016), 12 hafta
boyunca, Parkinson hastalarının sabit bisikletle, bağımsız olarak gelişmiş
yürüyüş ve bilişsel işlev gösteren bir çalışma yürütmüştür. Yürüme şeklindeki
iyileşmenin, egzersizde kullanılan pedal çevirme motor aktivitesi ile ilgili
olduğu bildirilmiştir. Sabit bisiklet aerobik egzersiz eğitimi sadece güvenli
değil, aynı zamanda erken evre Parkinson hastaları için aerobik yeteneği,
motor performansı ve bilişsel işlevi de geliştirdiği gösterilmiştir. Seans başına
en az 40 dakika orta yoğunlukta eğitilen katılımcıların, 6 dakikalık yürüme
testi (Shulman ve ark., 2013) ve 2 dakikalık adım testi (Carvalho ve ark., 2015)
ile ölçülen fiziksel kapasitenin yanı sıra, kardiyopulmoner zindeliği arttığı
bildirilmiştir. Koşu bandında yapılan egzersizlerin Parkinson hastalarının adım
uzunluğu ve yürüyüş hızı gibi yürüme ve hareketliliğini etkili bir şekilde
iyileştirebileceği bildirilmektedir (Herman ve ark., 2009). Parkinson
hastalarında yürüyüş işlev bozukluğunu hafifletmek için etkili bir tedavi
olarak kabul edilmektedir. Gabner ve ark. (2019), bir pilot çalışmada, sekiz
haftalık koşu bandı egzersizlerinin Parkinson hastalarında motor fonksiyonlar
ile özellikle yürüyüş ve postüral stabiliteyi iyileştirebileceğini göstermiştir.
Earhart ve Hong (2006), koşu bandı egzersizlerinin dönmekte güçlük çeken
Parkinson hastaları için etkili bir eğitim yöntemi olabileceğini bildirmiştir.
Özetle, aerobik egzersiz Parkinson hastaları için çok popüler bir
tedavidir. Yapılan çalışmalarla; motor aktivite ve yaşam kalitesi üzerinde
olumlu etkileri gösterilmiştir.
378
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & PARKİNSON
Progresif Direnç Egzersizleri
Progresif direnç egzersizleri, az sayıda tekrarlayan hareketi içeren,
tekrarlar arasında iyileşmek için yeterli dinlenmeye izin veren ve kas gücü
üretme kapasitesi arttıkça ek direnci artıran bir egzersiz eğitimi biçimidir
(Saltychev ve ark., 2016).
İlaçsız kas gücünü değerlendiren iki çalışma (Corcos ve ark., 2013;
Dibble ve ark., 2009), 3 aylık progresif direnç egzersizinden sonra kas
gücünde anlamlı bir artış bildirmediler, ancak Corcos ve ark. 12 ay ve 24 aylık
progresif direnç egzersizinden sonra artmış tepe torku kaydettiler. Bu
nedenle, 3 aydan daha uzun bir eğitim süresi, ilaç tedavisiz kas gücünü
artırmak için gerekli olabileceği söylenebilir. Progresif direnç egzersizi,
Parkinson hastaları tarafından güvenle yapılabilir, kas gücünü arttırır,
bradikineziyi azaltır ve yaşam kalitesini ve yürüme hızını iyileştirir (Dibble ve
ark., 2009). Ek olarak, Hirsch ve ark. (2003), yaptıkları bir çalışmada diğer
işlevsel uygulamaların, örneğin denge egzersizlerini progresif direnç
egzersizlerine dahil etmenin, düşme ve postüral instabilite riskini
azaltabileceği ve Parkinson hastalarının yaşam kalitesini iyileştirebileceğini
rapor etmiştir.
Özetle, yapılan çalışmalar progresif direnç egzersizlerinin Parkinson
hastalarında; yaşam kalitesi ve özellikle kas gücünü iyileştirmede yararlı
etkileri olduğunu göstermektedir.
Çok Modlu Egzersizler
Yalnızca birkaç çalışma multimodal fizik tedavinin uzun vadeli etkilerini
bildirmiştir.
Yapılan bir çalışmada, 2 denetimli egzersiz programı ve bir ev tabanlı
kontrol egzersiz programı arasındaki kısa ve uzun vadeli tepkileri
karşılaştırılmıştır. Parkinson hastası (Hoehn & Yahr evre 1-3) olan 121 gönüllü
çalışmaya katıldı. Katılımcılara, 16 aylık randomize kontrollü egzersiz
uygulamalarından; esneklik/denge/fonksiyonel egzersiz olan 3 egzersiz
yaklaşımı, denetimli aerobik egzersiz ve ev tabanlı egzersiz (kontrol)
araştırıldı. Esneklik/denge/fonksiyonel program; bireyselleştirilmiş omurga
ve ekstremite esnekliği egzersizleri/grup dengesi/fonksiyonel eğitim olarak
uygulandı ve bir fizik tedavi uzmanı tarafından denetlendi. Aerobik egzersiz
programı; bir koşu bandı, bisiklet veya eliptik kullanılarak bir egzersiz
379
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
eğitmeni tarafından denetlendi. Gözetim 4 ay boyunca haftada 3 gün,
ardından ayda bir (toplam 16 ay) gerçekleştirilmiştir. Kontrol grubu
katılımcıları ayda 1 denetimli, klinik tabanlı grup seansı ile evde egzersiz
programı uyguladı. Sonuç olarak, esneklik/denge/fonksiyonel program
grubundaki katılımcılarda 4 ayda genel fonksiyonel fayda ve aerobik grupta
yürüme ekonomisinde iyileşme rapor edilmiştir (Schenkman ve ark., 2012).
Shulman ve ark (2013), Parkinson hastalığı olan hastalarda yürüyüş
hızı, kuvveti ve zindeliği geliştirmede koşu bandı egzersizlerinin, esneme ve
direnç egzersizlerinin etkileri karşılaştırıldı. Yürüme bozukluğu olan toplam
67 Parkinson hastası çalışmaya katıldı. Yüksek yoğunluklu koşu bandı
egzersizi (kalp atış hızı rezervinin %70-% 80'inde 30 dakika), düşük yoğunluklu
koşu bandı egzersizi (kalp atış hızı rezervinin %40-% 50'si) ve esneme ile
direnç egzersizleri (leg press, leg extension, and curl, 10 tekrar x 2 set) olmak
üzere 3 tip fiziksel egzersiz uygulandı. Bu egzersizler 3 ay boyunca haftada 3
kez yapıldı. Sonuç olarak, egzersizin etkileri 3 egzersiz grubunda da görüldü.
Düşük yoğunluklu koşu bandı egzersizi, yürüyüş hızında en büyük iyileşmeye
neden oldu (%12 artış; P= .001). Hem yüksek hem de düşük yoğunluklu koşu
bandı egzersizleri kardiyovasküler kondüsyonu geliştirdi (%7 - %8 artış; P=
.05). Sadece esneme ve direnç egzersizleri kas gücünü artırdı (%16 artış; P=
.001). Bu nedenle egzersiz, Parkinson hastalığı olan hastalar için yürüyüş
hızını, kas gücünü ve zindeliği artırabileceği bildirilmiştir.
Landers ve ark. (2019), yüksek yoğunluklu çok modlu bir egzersiz
programının Parkinson hastalığı olan kişilerde hem uygulanabilir hem de
güvenli olup olmadığını belirlemek için bir çalışma gerçekleştirmiştir. Bir diğer
amaç, programın, düşük yoğunluklu egzersiz programından daha fazla fayda
sağlayıp sağlamayacağını araştırmaktır. 19 erkek ve 8 kadından oluşan 27
katılımcı düşük yoğunluklu ve yüksek yoğunluklu egzersiz gruplarına ayrıldı.
Fizyoterapistlerin gözetiminde 8 hafta süren çalışmada; denge, motor
aktivite, dayanıklılık ve yorgunluk, güç, zihinsel sağlık ve yaşam kalitesi
katılımdan önce ve sonra değerlendirildi. Sonuç olarak, Parkinson hastası
kişilerde yüksek yoğunluklu çok modlu egzersiz programının uygulanabilir ve
güvenli olduğu bildirilmiştir. Ayrıca, yüksek yoğunluklu çok modlu egzersiz
programının, düşük yoğunluklu egzersiz programına göre daha fazla gelişme
sağladığı bildirilmiştir.
380
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & PARKİNSON
Özetle, çok modlu egzersiz programlarının günlük yaşam aktiviteleri ve
Parkinson hastalığı üzerinde uzun vadeli faydalı etkilere sahip olduğunu
yapılan çalışmalarla söylemek mümkündür.
Tamamlayıcı Egzersizler
Tango, Parkinson hastaları için duygusal ve sosyal iyileşmeye yol açan
müziğin yanı sıra kendi kendine oluşturulan ve dışarıdan yönlendirilen
yöntemlerden oluşur (Albani ve ark., 2019). Tango eğitimi sürecinde, her
katılımcının kendi partnerinin her hareketine, adım atma stratejisine ve genel
vücut koordinasyonuna yeterince dikkat etmesi gerekir. Tango, Parkinson
hastalarında uzamsal bilişi geliştirebilir çünkü hastaların dans öğrenme
sürecinde basit yolları ve uzamsal duruşları hatırlaması gerekir ve bu
depolanacak, hatırlanacak ve bilişsel yeteneği güçlendirmek için tekrar
kullanılacaktır (McKee ve Hackney, 2013). Tai Chi, sürekli bir sırayla birbirine
bağlanan, bir hareketten diğerine yumuşak ve yavaş bir şekilde hareket
edilen, ağırlık ve vücut hareketinde esneklik ve duruş için faydalar sağlayan
çeşitli dans benzeri hareketlerden oluşur (Li ve ark., 2012). Yoga. Hindistan'da
ortaya çıkan zihinsel ve fiziksel hareketlerden oluşur. Nefes egzersizleri,
duruş ve meditasyonu kullanan bir dizi farkındalık egzersizi yoluyla, Yoga
uygulayıcıları zihin, beden ve şimdiki ana olan dikkati artırabilir (Kwok ve ark.,
2017).
Yapılan bir pilot çalışmada, Parkinson hastalığı olan bireylerde Tango,
Waltz/Foxtrot ve Tai Chi’nin sağlıkla ilişkili yaşam kalitesi üzerindeki etkilerini
karşılaştırdı. Parkinson hastası (Hoehn & Yahr evre 1-3) 75 katılımcı; Tango,
Waltz/Foxtrot, Tai Chi gruplarında haftada 2 kez, 1 saat olmak üzere toplam
20 derse katıldı. Sonuç olarak, Tango grubunda test sonrası, hareketlilik (p=
0.03) ve sosyal destek (p= 0.05) üzerinde önemli ölçüde iyileşme kaydedildi.
Waltz/Foxtrot veya Tai Chi gruplarında önemli bir değişiklik kaydedilmedi.
Tango, eşli yakın çalışmayı gerektiren bir sosyal etkileşim olduğundan denge
ve yürüme dezavantajı göz önünde bulundurulduğunda Parkinsonlu
hastaların sağlıkla ilişkili yaşam kalitesini iyileştirmede yardımcı olabileceği
rapor edilmiştir (Hackney ve Earhart, 2009). Yapılan benzer bir çalışmada
tango, koşu bandı yürüyüşü ve esnemenin; yürüyüş, denge, motor fonksiyon
ve yaşam kalitesi üzerindeki etkisi değerlendirildi. Yaş ortalaması 67.2 ± 8.9
yıl olan 96 Parkinson hastası 12 hafta boyunca haftada 2 kez 1 saatlik derslere
katıldı. Esneme grubunda ve koşu bandı yürüyüş grubundaki katılımcılarda;
381
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
ileri-geri yürümede iyileşme kaydedilirken tango grubunda herhangi bir
değişiklik kaydedilmedi (Rawson ve ark., 2019). İki çalışma arasında Tango
grubundaki sonuçlar çelişkilidir. Bu bilgiler göz önünde bulundurulduğunda
Parkinsonlu hastalarda farklı egzersiz kombinasyonlarının yaşam kalitesini
iyileştirmedeki rolü araştırılabilir.
SONUÇ
Genel olarak, Parkinsonlu hastalarda yaşam kalitesi, yürüme, denge,
kuvvet, esneklik ve kardiyovasküler kondüsyon üzerinde olumlu etkilere
sahip olan çeşitli egzersiz türleri rapor edilmiştir. Parkinson hastaları için
özellikle erken evrelerde denge egzersizleri, tamamlayıcı egzersizler, aerobik,
progresif direnç egzersizleri ve çok modlu egzersizler tedavi yöntemleri
arasında yer almaktadır. Doktorlar hastalarını fiziksel egzersiz programına
katılmaya teşvik etmelidir. Bir egzersiz programına erken sevk, ikincil
komplikasyonları önleyebilir veya en azından geciktirebilir. Hasta güvenliği
göz önünde bulundurularak, disfonksiyonu olan hastalar için kişiselleştirilmiş
egzersiz terapisi programları sunulmalıdır. Bir egzersiz programının Parkinson
hastaları için yararlı olduğunu düşündüren birçok bulguya rağmen çelişkili
sonuçlar gösteren çalışmalar da mevcuttur. Bu nedenle egzersiz yoluyla
Parkinson hastalarına standart bir yaklaşım geliştirmek için daha fazla çalışma
ve araştırmaya ihtiyaç vardır.
382
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & PARKİNSON
BÖLÜM KAYNAKLARI
Albani G, Veneziano G, Lunardon C, Vinci C, Daniele A, Cossa F, Mauro A.
(2019). Feasibility of home exercises to enhance the benefits of tango
dancing in people with Parkinson’s disease. Complementary therapies in
medicine, 42:233-239.
Bergman H, Wichmann T, DeLong MR. (1990). Reversal of experimental
parkinsonism by lesions of the subthalamic nucleus. Science,
249(4975):1436-1438.
Canning C.G, Sherrington C, Lord S.R, Close J.C, Heritier S, Heller G.Z, ... &
O'Rourke S.D. (2015). Exercise for falls prevention in Parkinson disease: a
randomized controlled trial. Neurology, 84(3):304-312.
Carvalho A, Barbirato D, Araujo N, Martins J.V, Cavalcanti J.L.S, Santos T.M.,
... & Deslandes A.C. (2015). Comparison of strength training, aerobic
training, and additional physical therapy as supplementary treatments for
Parkinson’s disease: pilot study. Clinical interventions in aging, 10, 183.
Corcos D.M, Robichaud J.A, David F.J, Leurgans S.E, Vaillancourt D.E, Poon C.,
... & Comella C.L. (2013). A two‐year randomized controlled trial of
progressive resistance exercise for Parkinson's disease. Movement
Disorders, 28(9):1230-1240.
Deslandes A.C. (2015). Comparison of strength training, aerobic training, and
additional physical therapy as supplementary treatments for Parkinson’s
disease: pilot study. Clinical interventions in aging, 10, 183.
Dibble L.E, Hale T.F, Marcus R.L, Gerber J.P, LaStayo P.C. (2009). High
intensity eccentric resistance training decreases bradykinesia and
improves quality of life in persons with Parkinson's disease: a preliminary
study. Parkinsonism & related disorders, 15(10):752-757.
Earhart G.M, Hong M. (2006). Kinematics of podokinetic after-rotation:
similarities to voluntary turning and potential clinical implications. Brain
research bulletin, 70(1):15-21.
Gabner H, Steib S, Klamroth S, Pasluosta C.F, Adler W, Eskofier B.M., ... &
Klucken J. (2019). Perturbation treadmill training improves clinical
characteristics of gait and balance in Parkinson’s Disease. Journal of
Parkinson's disease, 9(2):413-426.
383
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Gallagher D.A, Schapira A.H. (2009). Etiopathogenesis and treatment of
Parkinson's disease. Curr Top Med Chem, 9:860–868.
Hackney M.E, Earhart G.M. (2009). Health-related quality of life and
alternative forms of exercise in Parkinson disease. Parkinsonism & related
disorders, 15(9):644-648.
Herman T, Giladi N, Hausdorff J.M. (2009). Treadmill training for the
treatment of gait disturbances in people with Parkinson’s disease: a minireview. Journal of Neural Transmission, 116(3):307-318.
Hirsch M.A, Toole T, Maitland C.G, Rider R.A. (2003). The effects of balance
training and high-intensity resistance training on persons with idiopathic
Parkinson’s disease. Archives of physical medicine and rehabilitation,
84(8):1109-1117.
Hoehn M.M, Yahr M.D. (1998). Parkinsonism: onset, progression, and
mortality. Neurology, 50(2):318-318.
Kwok J.Y.Y, Kwan J.C.Y, Auyeung M, Mok V.C.T, Chan H.Y.L. (2017). The
effects of yoga versus stretching and resistance training exercises on
psychological distress for people with mild-to-moderate Parkinson’s
disease: Study protocol for a randomized controlled trial. Trials,
18(1):509.
Landers M.R, Navalta J.W, Murtishaw A.S, Kinney J.W, Richardson S.P. (2019).
A high-intensity exercise boot camp for persons with Parkinson disease: a
phase II, pragmatic, randomized clinical trial of feasibility, safety, signal of
efficacy, and disease mechanisms. Journal of Neurologic Physical Therapy,
43(1):12-25.
Litvan I, Goldman J.G, Tröster A.I, Schmand B.A, Weintraub D, Petersen R.C.,
... & Aarsland D. (2012). Diagnostic criteria for mild cognitive impairment
in Parkinson's disease: Movement Disorder Society Task Force guidelines.
Movement disorders, 27(3):349-356.
Lolekha P, Phanthumchinda K, Bhidayasiri R. (2010). Prevalence and risk
factors of Parkinson's disease in retired Thai traditional boxers.
Movement Disorders, 25(12):1895-1901.
McKee K.E, Hackney M.E. (2013). The effects of adapted tango on spatial
cognition and disease severity in Parkinson's disease. Journal of motor
behavior, 45(6):519-529.
384
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & PARKİNSON
Morris M.E, Menz H.B, McGinley J.L, Watts J.J, Huxham F.E, Murphy A.T., ...
& Iansek R. (2015). A randomized controlled trial to reduce falls in people
with Parkinson’s disease. Neurorehabilitation and neural repair,
29(8):777-785.
Nadeau A, Lungu O, Duchesne C, Robillard M.È, Bore A, Bobeuf F., ... & Doyon
J. (2017). A 12-week cycling training regimen improves gait and executive
functions concomitantly in people with Parkinson’s disease. Frontiers in
human neuroscience, 10, 690.
Park A, Stacy M. (2009). Non-motor symptoms in Parkinson’s disease. Journal
of neurology, 256(3):293-298.
Rawson K.S, McNeely M.E, Duncan R.P, Pickett K.A, Perlmutter J.S, Earhart
G.M. (2019). Exercise and Parkinson disease: comparing tango, treadmill
and stretching. Journal of neurologic physical therapy: JNPT, 43(1):26.
Saltychev M, Bärlund E, Paltamaa J, Katajapuu N, Laimi K. (2016). Progressive
resistance training in Parkinson's disease: a systematic review and metaanalysis. BMJ open, 6(1).
Schenkman M, Hall D.A, Barón A.E, Schwartz R.S, Mettler P, Kohrt W.M.
(2012). Exercise for people in early-or mid-stage Parkinson disease: a 16month randomized controlled trial. Physical therapy, 92(11):1395-1410.
Shen X, Wong-Yu I.S, Mak M.K. (2016). Effects of exercise on falls, balance,
and gait ability in Parkinson’s disease: a meta-analysis.
Neurorehabilitation and neural repair, 30(6):512-527.
Shulman L.M, Katzel L.I, Ivey F.M, Sorkin J.D, Favors K, Anderson K.E., ... &
Macko R.F. (2013). Randomized clinical trial of 3 types of physical exercise
for patients with Parkinson disease. JAMA neurology, 70(2):183-190.
Svenningsson P, Westman E, Ballard C, Aarsland D. (2012). Cognitive
impairment in patients with Parkinson's disease: diagnosis, biomarkers,
and treatment. The Lancet Neurology, 11(8):697-707.
Theodoros D, Ramig L. (Eds.). (2011). Communication and swallowing in
Parkinson disease. Plural Publishing.
Wong-Yu I.S, Mak M.K. (2015). Multi-dimensional balance training
programme improves balance and gait performance in people with
Parkinson's disease: A pragmatic randomized controlled trial with 12month follow-up. Parkinsonism & related disorders, 21(6):615-621.
385
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
386
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & OTİZM
SPORUN KAVRAMSAL
TEMELLERİ-5
SPOR & OTİZM
Yazar
Uzm. Gülcan BAYINDIRLI
1
22. Bölüm
1
Nevşehir Bakım Rehabilitasyon ve Aile Danışma Merkezi,
Nevşehir/TÜRKİYE.
https://orcid.org/0000-0002-2603-7958
glcnbyndrl@gmail.com
387
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
ENGELLİLİK NEDİR?
Engel, bireyin bulunduğu ortama, çevreye uyum sağlayamamasını
ifade eder. Engellilik, bir bozukluk ya da özür sebebiyle yaş, cinsiyet, sosyal
ve kültürel faktörlere bağlı olarak kişiden beklenen sorumlulukların
yapılamaması ya da yerine getirilememesi durumudur.
Zihinsel engellilik ise; “zihinsel işlevlerde ve uyumsal davranışlarda
gözlenen önemli düzeyde sınırlılıkların karakterize ettiği; bilişsel, sosyal ve
pratik uyumsal becerilerde kendini gösteren bir yetersizlik türüdür”.
2001 yılında Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından Uluslararası
İşlevsellik, Engellilik ve Sağlık Sınıflandırması (ICF) çerçevesinin tanıtılmasının
ardından kazanılan katılım terimi bir sağlık göstergesi olarak kabul görmüştür.
Yaygın Gelişimsel Bozukluklar; çocuklarda sıkça görülen durumlardır.
Bu bozukluklardan bazıları; Asperger sendromu, Çocukluk Dezentegratif
Bozukluk, Rett sendromu, Atipik otizm ve Otizmdir.
OTİZM NEDİR?
Otizm ilk olarak 1943 yılında Amerikalı Çocuk Psikiyatristi Leo Kanner
tarafından ‟Erken Çocukluk Otizmi’’ olarak adlandırılmıştır. Kanner Otizm
sözcüğünü, “zihinsel özürlü bir grup çocuğun içinde ötekilerden farklı bir
grubu’’ tanımlama da kullanmıştır. Kanner bu çocukları ötekilerden ayıran
beş ayrı özelliği, otizmin belirtileri olarak saptamış ve ‟Kanner Sendromu” ya
da ‟Çocukluk Otizmi” olarak adlandırılmıştır.
Aynı tarihlerde (1944) Avusturyalı Psikiyatrist Hans Asperger de bir
grup çocukta gördüğü bazı davranışları tanımladı ve bu davranışları “Otistik
Psikopati” olarak adlandırdı. Asperger, tanımlamayı savaş yıllarında ve
Almanca yazdığı için uluslararası alanda fazla tanınmadı.
Otistik Spektrum Bozukluğu (OSB) terimi, tipik olarak çocuklukta teşhis
edilen nörobiyolojik gelişim bozukluklarının karmaşık bir kategorisine atıfta
bulunmaktadır. Aynı zamanda sosyal karşılıklılık, pragmatik iletişim
eksiklikleri ve dil gecikmelerinin birçok yönündeki eksiklikleri ve sınırlı ilgi
alanları, duyusal hassasiyetler ve tekrarlayan davranışlar gibi çeşitli davranış
problemlerini de içerir. Otizm, erkekleri kızlara göre üç ila dört kat daha fazla
etkiler.
388
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & OTİZM
Otizm tüm dünyada çocukları en çok etkileyen ve en yaygın olarak
görülen nörolojik rahatsızlık ve yaygın gelişimsel bozukluk olarak kabul
edilmiştir.
Otistik bireylerin yaklaşık olarak %70’ine zekâ geriliği de eşlik
etmektedir. Zekâ puanı 70-85 puandan yüksek olanlar için yüksek fonksiyonlu
otizm, 70-85 puandan düşük olanlar için ise düşük fonksiyonlu otizm
tanımlaması yapılmaktadır.
Otizm prevelansının sıklığı 110 kişide 1 kişi olduğu
bildirilmektedir. Kesin nedeni bilinmediğinden tedavisi yoktur. İlaca
güvenmek yerine, birçok uzman, tedavinin etkinliğini artırmak için alternatif
tedavilerin tasarlanması gerektiğini savunuyor. Şu anda, otistik çocuklara
yönelik özel eğitim programları ve tedavisi çeşitli alanlarda
uygulanmaktadır. Özellikle özel eğitim, rehabilitasyon programları, bilişsel
davranışçı terapi ve çeşitli sanat terapileri sağlanmaktadır.
Otizmin tedavisi için diğer tüm hastalıklarda olduğu gibi otizmde de
erken tanı çok önemlidir. Bebeklik döneminde otistik belirtilerin anlaşılması
çok güç olduğu için erken tanıda zorlanma yaşanabilir. Bu sebeple sağlıklı bir
bebeğin gelişimi konusunda ailelere eğitim verilerek farkındalık sağlanabilir.
OTİZMİN BELİRTİLERİ VE OTİSTİK BİR BİREYİN ÖZELLİKLERİ
Otizmden etkilenme seviyesi kişiden kişiye değişiklik gösterse de bazı
belirtiler tüm otistik kişilerde ortak olarak görülmektedir. Bu belirtiler;
➢ Sosyal ilişki kurmada zorluk, konuşma zorluğu,
➢ Sessiz iletişim kurmada zorluk çekme,
➢ Hayal kurmada, oyun oynamada güçlük yaşama,
➢ Zamansız bir şekilde anlamsız olarak gülme ve ağlama,
➢ Temaslardan hoşlanmama,
➢ Nesnelere bağlılık,
➢ Değişikliklerden hoşlanmama ve değişikliklere karşı aşırı direnç
gösterme
➢ Çevresine ve başkalarına karşı ilgisi yok denecek kadar azdır.
➢ Göz temasından kaçınır,
➢ İletişimi kendisi başlatmaz.
➢ Bir isteği olursa bunu yetişkinin ellerini kullanarak anlatır.
➢ Başka çocuklarla oynamaz.
389
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
➢ Anlamsız sözleri ve sözcükleri art arda tekrar eder.
Otistik çocuklarda dil gelişimi ve konuşma yeteneği çok geç gelişir ve
bazı durumlarda hiç ilerlemez. Konuşma yeteneği gelişse bile, anlamsız
harfler ve kelimeleri sık sık tekrar etme durumu sık görülür. Dili etkin olarak
kullanabilen otistik bireylerde anormal atamalar ve resmi, tekdüze bir ses
tonuyla konuşma gözlemlenir.
Otistik çocukların çoğunlukla 14-15 aylıkken nesneleri tutup atma
becerisini kazandıkları, 3-4 yaşlarına geldiklerinde ise düz tahta üzerinde
dengede durabilme yeteneğini kazandıkları birçok çalışmada söz edilmiştir.
Aynı zamanda bu çocukların büyük kas gruplarını çalıştıracak koşma, ip
atlama yüzme gibi bazı becerileri, başka bir kişiyi taklit etme yeteneğinin çok
düşük ya da hiç olmamasından kaynaklı daha geç öğrendikleri bilinmektedir.
Otistik çocukların ince motor becerileri için küçük kas gruplarını çalıştıracak
makas kullanma, boncuk dizme gibi etkinliklerinde de zayıf oldukları
gözlenmektedir. Bebeklik döneminde birçok beceriyi kazanılması gereken
dönemlerde öğrenmeye fiziksel olarak hazır olan otistik bebeklerin, çevreye
karşı ilgisizliklerinden dolayı bu becerileri kazanamadıkları, yürümeye geç
başladıkları açıklanmaktadır.
Yuvarlanma aşamasında, bazı otistik bebekler bunu hiç
gerçekleştiremezken, diğerleri yalnızca motor dizisini izleyemez ve sonuç
olarak tipik olarak gelişen akranlarına kıyasla sapmış modeller gösterir. Ayrıca
bazı otistik çocuklar, normal bebeklerden beklenen 6 aydan sonra oturma
becerisine kavuşurlar. Ancak oturma postüründe her iki taraftaki asimetrik
ağırlık dağılımı öne veya arkaya düşmeyi artırır. Emekleme aşamasında,
otistik çocuklar, emeklemede gerekli olan çapraz bacak ve kol modellerini
gerçekleştiremeyecek şekilde ağırlık kaydırmada asimetri ve asenkronizasyon
gösterme eğilimindedir. 8-10 aylık otistik bebeklerde ayakta durma kalıpları
hakkında çok az bilgi vardır. Tahminler, tipik olarak gelişen çocuklar, otizm
için düşük riskli çocuklar ve ulusal bir doğum kohortu örnekleriyle
karşılaştırıldığında ortalama 1,1 ila 2,5 aylık gecikme arasında değişmektedir.
Bu çocukların motor hareketleri genellikle basmakalıp davranış ve
bozulmuş kaba motor becerilerle birlikte beceriksiz, daha yavaş ve daha az
akıcı olarak tanımlanır.
390
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & OTİZM
Spesifik olarak, tipik olarak gelişmiş çocuklarla karşılaştırıldığında,
otistik çocukların denge, duruş, yürüme, eklem hareketliliği ve hareket
hızında zorluk yaşaması daha olasıdır.
Otistik çocukların büyük bir çoğunluğunda tek tip hareketler görülür ve
bu hareketler genellikle yetişkinlik döneminde de devam eder. Parmaklarıyla
vurma, kolları ve elleri kanat çırpar gibi sallama, aşağı ve yukarı zıplama,
kafayı döndürme, ayaktayken sallanma, önden arkaya sıçrama ve yüz
buruşturma bu hareketlerdendir. Pek çoğu yürürken parmaklarının ucuna
basar ve tuhaf bir biçimde sıçrar gibi yürür.
Bu geniş özellik çeşitliliğinin teşhisi ve tedavisi, sıklıkla hiperaktivite,
dikkat güçlüğü, nöbet bozukluğu ve depresyon gibi eşlik eden fiziksel ve
psikolojik bozuklukların ve semptomların varlığı ile daha da karmaşık hale
gelmektedir.
Otistik çocuklarda görülen öne çıkan özelliklerinden biri, sosyal
durumlarda diğer insanlarla ilişki kurma, yorumlama ve iletişim kurma
becerisinin bozulmasından kaynaklanan sosyal etkileşimlerdeki zorluklardır.
Wing 1996 yılında yaptığı bir çalışmada otizm bozukluğuna sahip
bireyleri, sosyal anlamda yaşadıkları iletişim bozukluklarından dolayı 4 grupta
incelemiştir. İlk grup otistik bireylerin çoğunluğunu oluşturan “mesafeli
gruptur”. Bu grup hiç kimseyle göz iletişimi kurmak istemez, etrafındakiler
yokmuş gibi davranırlar ve sadece kendi istekleri için iletişime geçerler. İkinci
grup en az görülen “edilgen gruptur. Bu gruptaki otistik kişiler diğer insanlarla
iletişim başlatmakta zorluk çekerler ancak oyun oynarken az da olsa iletişim
kurarlar. Üçüncü grup “etkin fakat tuhaf” gruptur. Bu gruptaki otistik kişiler
kendi yaş gruplarıyla olmasa da diğer insanlarla iletişim kurarlar, fakat bunun
amacı kendi isteklerini anlatmaktır. Çevresindeki insanları dinlemeden,
sadece kendi istedikleri gibi davranışta bulunurlar. Son grup ise “aşırı resmi
gruptur”. Bu kişiler aldıkları eğitim sebebiyle kazandıkları becerileri
kullanarak iletişim kurabilirler ama bu uzun sürmez. Esprileri anlayamazlar ve
karşılıklı konuşmayı sürdürmekte zorlanırlar. Otistik çocuklarda sosyal
etkileşim bozuklukları, farklı biçimlerde kendini gösterir.
SPORUN OTİZMLİ BİREYLER ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
Fiziksel aktivite, insanların hayatlarını birçok yönden etkilemede hayati
bir rol oynar ve bu özellikle çocuklar için önemlidir. Çünkü sadece fiziksel
391
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
durumlarını değil, aynı zamanda özgüvenlerini, sosyal becerilerini ve
davranışlarını da iyileştirmelerine yardımcı olabilir ve gelecekteki yaşamları
için olumlu bir yaşam tarzı oluşturabilir. Egzersiz ve fiziksel aktivitenin önemi
ve faydaları ve özellikle engelli çocuklar için çocuklar için fiziksel hareketsizlik
riski hakkında birçok çalışma bildirilmiştir.
Düzenli fiziksel aktiviteye katılım, her yaş ve yetenek için yaşam boyu
sağlıklı bir yaşam tarzını teşvik etmede ve sürdürmede çok önemli bir rol
oynar. Fiziksel aktivitenin engelli çocuklar ve ergenler için fiziksel ve psikolojik
faydaları iyi belgelenmiştir. Bunlar arasında normal kas gücünü, esnekliğini ve
fonksiyonunu sürdürme, sağlığı ve fiziksel zindeliği iyileştirme, güveni ve öz
yeterliliği artırmak, tipik olarak gelişen (TD) akranlardan sosyal destek alma
bulunmaktadır. Tipik gelişen akranlarına kıyasla, engelli çocuklar ve ergenler
daha hareketsiz olma eğilimindedir ve obezite gibi daha ikincil veya kronik
hastalıkları deneyimlemektedir.
Otistik çocuklar, pasif faaliyet türlerine (örneğin, izole
oyun ve yönelim) alışma eğilimindedir ve genellikle boş
akranlarına kıyasla daha az aktiftirler. Tipik çocuk gelişimi
geçerken, fiziksel aktiviteye katılmak için daha az fırsatın
etkileme olasılığı daha yüksektir.
oyun, paralel
zamanlarında
aşamasından
davranışlarını
Fiziksel egzersiz, özellikle 0-21 yaş arasında bireylerde, kasların
gelişimi, sağlıklı kemikleşme, önemli bazı iç organların gelişimi ve
fonksiyonlarını sağlıklı şekilde yerine getirmeleri için önemlidir. Yapılan bazı
çalışmalar, sporun kemik esnekliğini, hareketliliğini ve minerilizasyonunu
artırdığını, buna karşın sedanter yaşamın kemiklerdeki minerilizasyonu
düşürdüğünü ve kemiklerin kolayca kırılabildiğini, güçsüz bir iskelet
sisteminin oluştuğunu ortaya koymaktadır. Gelişimlerini sağlıklı olarak
tamamlayan çocuklar, büyüme ve gelişimlerini devam ettirmek için günlük
hayattaki oyun ve egzersizlere katılarak gerekli aktivite ihtiyaçlarını
karşılamaktadırlar. Ancak engele sahip çocuklar fiziksel aktivite
yapamamaktadırlar. Bundan kaynaklı engele sahip bireylerin gelişimlerindeki
yavaşlık ve gerilik sebeplerinden birisi de yetersiz fiziksel egzersiz olduğu
açıklanmaktadır.
Fiziksel egzersizin otistik çocukların stereotipik davranışları üzerindeki
etkilerinin, fiziksel egzersize dayalı müdahalelerden hemen sonra keskin bir
392
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & OTİZM
şekilde azaldığı ve bir dinlenme süresi boyunca kademeli olarak arttığı ve
başlangıç düzeylerine geri döndüğü gösterilmiştir.
Bahrami ve ark. otistik çocuklarda bir egzersiz programının (Kata
teknikleri) etkilerini test etmiş ve egzersiz grubundaki katılımcıların
%42,54'ünde stereotipik davranışlarında tutarlı bir azalmaya yol açtığı
sonucuna varmıştır.
Fiziksel aktivite, psikofizyolojik gelişimi iyileştirmenin yanı sıra, büyük
ve küçük kasların vücudu işlev görme ve koruma yeteneğini de geliştirir.
Özellikle, aerobik egzersizin uyumsuz ve stereotipik davranışları azalttığı, biliş
ve beyin işlevi üzerinde olumlu etkileri olduğu görülmüştür.
Özellikle bir grup ortamında egzersiz programlarının, gelişimsel engelli
çocuklarda ve ergenlerde kaba motor işlevi iyileştirdiği de gösterilmiştir.
Benzer olarak, Turan ve Dişçeken 2018’de adölesan hentbol sporcuları
üzerinde yaptığı araştırmada, herhangi bir fiziksel aktivite olmaksızın bilişsel
tabanlı öğrenmenin motor performans üzerine olumlu bir etkisi olduğunu
söylemişlerdir. Fiziksel aktiviteye katılımda zorluk yaşayan otistik bireylerinde
bu tür uygulamalar ile motor performans düzeyleri arttırılabilir.
Fiziksel egzersiz müdahale programı, hem otistik bireylerde artan
aktivite ihtiyacını ele alır hem de olumlu sonuçlara ve iyileştirilmiş yaşam
kalitesine katkıda bulunan sosyal yanlısı değerleri, güveni ve öz saygıyı teşvik
eder. Başka bir deyişle, otistik çocuklar, iyileştirilmiş fiziksel işlev için sadece
fiziksel harekete girmekle kalmaz, aynı zamanda zihinsel tatmin de kazanır.
Bu sistematik incelemenin sonuçları ayrıca bazı yararlı pratik çıkarımlar
sağlar. Birincisi, fiziksel egzersiz otistik çocuklarda stereotipik davranışın
sıklığını ve bunun sonucunda ortaya çıkan davranış problemlerini azaltma
etkisiyle sosyal bütünleşmeye katkıda bulunabilir. Bu da otistik çocuklar,
aileleri ve öğretmenleri arasında daha olumlu iyilik ve yaşam kalitesi
duygularının gelişmesine katkıda bulunacaktır. İkinci olarak, fiziksel egzersiz
programları önleyici davranış yönetimi için kullanılabilir ve uyumsuz
davranışların oluşumunu engellemek için ilaç kullanımına ciddi bir alternatif
olarak görülebilir. Üçüncüsü ve dolaylı pratik bir sonuç olarak fiziksel egzersiz,
otistik çocuklarda daha yüksek insidans ve daha yüksek obezite riski ve
metabolik sağlık, otistik özellikler ve yaşam kalitesindeki gelişmeler gibi
birçok sağlık komorbiditesi ile ilişkilidir.
393
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Ek olarak, bazı çalışmaların sonuçları fiziksel aktiviteden elde edilen
çeşitli faydaların zihinsel ve psikososyal iyilikle ilişkili olduğunu
bildirmiştir; örneğin, fiziksel aktivite psikolojik sağlığı iyileştirebilir.
Gençlerin sıklıkla oyun, spor, hobiler ve sosyal aktiviteler gibi boş
zaman etkinliklerine katılmaları önerilse de otistik çocuklar pasif oyun ve
uyumsuz davranışlarda zaman geçirme eğilimindedir ve spor gibi organize
boş zaman etkinliklerine kendiliğinden katılma olasılıkları daha düşüktür.
Otistik bireylerin genellikle arkadaşlıklar ve diğer yakın ilişkiler
geliştirmede zorluklar yaşadıkları iyi bilinmektedir. Yapılandırılmış sosyal
katılımı daha yapılandırılmamış sosyal faaliyet türlerinden (arkadaşlıklar veya
iş arkadaşlarıyla zaman geçirmek gibi) farklı olarak anlamak önemlidir; Daha
yüksek düzeyde yapılandırılmış, grup temelli sosyal katılım, muhtemelen
gençlerin arkadaşlıklar geliştirme şansını artırabilir.
Şu anda, araştırmacılar ve uzmanlar, bazı sosyal aktiviteye yönelik
müdahalelerin ve tedavilerin, otistik çocukların davranışlarını
değiştirmelerine ve normal çevrelerinde daha iyi işlev görmelerine yardımcı
olabileceğine inanıyor. Birçok ülkede otistik çocuklar konusunda artan
farkındalıkla birlikte, otistik çocukların belirli tipik davranışları üzerinde etkili
olduğu bir dizi müdahale programı tasarlandı, uygulandı ve etkili olduğu
bulundu örneğin, işitsel eğitim müdahalesi, vitamin terapisi, ilaç müdahalesi
ve müzik müdahalesi gibi. Otistik çocukların davranışlarını hedefleyen
standartlaştırılmış müdahaleler ve tedaviler halihazırda bazı yararlı etkiler
sağlamış ve orta derecede başarı elde etmiştir.
Sosyal etkileşim ve iletişimdeki bozukluklar ve zorluklar, otistik
çocuklar için temel özellikler olduğundan, sosyal beceri ve iletişim becerisinin
eksikliği onları sosyal izolasyona veya geri çekilme durumlarına götürebilir.
Bu nedenle, sosyal ve iletişim becerilerine odaklanan bir müdahale, otistik
çocukların sosyal, duygusal ve iletişim becerilerinin başarılı bir şekilde
geliştirilmesi için kritik öneme sahiptir.
Bremer ve arkadaşları erken çocukluk döneminde egzersizin etkilerine
dair kanıt eksikliğini vurguladılar. Özellikle, farklı fiziksel egzersiz türlerinin
etkilerini ve otistik çocuklarda faydalarının kapsamını daha iyi anlamak için
daha kontrollü metodolojik tasarımlar, standartlaştırılmış değerlendirmeler,
394
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & OTİZM
daha büyük örnekler ve uzunlamasına takiplerle gelecekteki müdahale
araştırmalarını önermektedirler.
At destekli psikoterapide, bir binicilik seansı sırasında, terapist
genellikle eğitmendir ve atın varlığının terapötik olduğu kabul
edilir. Genellikle, ata binmeyi terapötik bir yöntem olarak gören fiziksel ve
mesleki terapistler tarafından gerçekleştirilir. Terapötik at binme
aktivitelerinin otizm spektrum bozukluğu teşhisi olan çocuklar üzerine sosyal
ve psikolojik alanlardaki gelişimlere fayda sağladığı araştırmalar olduğu
görülmektedir. Buna karşın terapötik at binme aktivitelerinin motorik
özellikler üzerine olan etkilerini inceleyen çok az çalışma bulunmaktadır.
Özellikle otizm teşhisi olan çocukların günlük yaşamlarını zorlanmadan
devam ettirebilmeleri ve yaşam kalitelerinin artmasına yönelik, yapabildikleri
hareketlerin çeşitliliğini ve niteliğini arttırmak amaçlanır. Bu sebeple motor
performans seviyelerinin arttırılmasına yönelik araştırmaların yapılması
önemlidir.
Çocuğun fiziksel zindeliğini geliştirmek için, zindelik ve vücut
kompozisyonunda maksimum kazanımlar için aerobik, kuvvet, esneklik ve el
becerisi egzersizleri, top oyunları ve nöromüsküler antrenman bileşenlerini
birleştiren düzenli bir fiziksel aktivite programı önerilir. Sonuç olarak, otistik
hastalar için tasarlanmış müdahale programları üzerine yapılan araştırmada,
fiziksel aktivite programlarının, gelişmiş dayanıklılık, güven, denge yeteneği
ve kaba motor becerileri dahil olmak üzere katılımcılar için faydaları olduğu
gösterilmiştir.
Otistik Bireylerin Fiziksel Aktiviteye Katılımında Karşılaştıkları
Engeller ve Öneriler
Otistik çocukların günlük fiziksel aktivitelere katılımını bir dizi faktör
sınırlayabilir. Bunlar temelde egzersizlerde olumlu deneyim eksikliği, sık
başarısızlıklar, duygusal bozukluklar ve düşük benlik saygısıdır.
Düşük gelirli bir ailede büyüyen çocukların hareketsiz bir yaşam tarzı
yaşamaları ve yüksek gelirli ailelerin çocuklarına kıyasla fiziksel hareketsizliğe
bağlı daha fazla sağlık problemi yaşamaları daha olasıdır. Parklara ve
rekreasyon hizmetlerine düşük erişim, trafik koşulları ve hava kirliliği, uygun
ulaşım alternatiflerinin olmaması ve fiziksel aktivite için yeterli sosyal
desteğin olmaması dahil olmak üzere düşük gelirli aileler için fiziksel
395
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
aktivitenin önünde bir dizi fiziksel ve sosyal engel vardır. Öte yandan, düşük
gelirli aileler bu engellerin üstesinden gelmede genellikle daha az
yeteneklidir. Ayrıca, bazı ebeveynlerin çocuklarının sağlığı ve yaralanma
olasılığı hakkında artan endişeleri vardır, bu da otistik çocuklarının aktiviteye
katılımına karşı ilgisizliklerini açıklayabilir.
Çalışmalar, özellikle otistik çocuklarda ve ergenlerde sınırlı seviyelerde
fiziksel aktivite, geç motor beceriler ve zindeliğin sosyal ve duygusal
eksiklikleri artırabileceğini ileri sürdü. Bunun ışığında, aktif video oyunları
olan exergames, tedaviye uyumu etkileyen normal fiziksel aktivitelerden
daha zevkli oldukları için otistik çocuklar ve ergenler için düşük maliyetli ve
güvenli bir egzersiz türü olarak kabul edilebilir. Bu, fiziksel aktivite temelli
müdahalelerin sadece benlik saygısı, davranış, mutluluk ve sosyal sonuçları
iyileştirmek için değil aynı zamanda özellikleri tedavi etmenin ve
iyileştirmenin verimli bir yolu olarak önemini vurgulamaktadır.
Engelli çocuklar için çevreye aşina olmamak da katılımda bir
engel olabilir ve bu kaygı aynı zamanda katılım için bir engel oluşturarak
anksiyete için tetikleyici olabilir. Spesifik olarak, otistik çocuklar genellikle
yeni veya alışılmadık durumlara uyum sağlamada güçlük çekerler; bu durum,
kendilerini bunalmış hissetmelerine ve kaygı düzeylerini yükseltmelerine,
muhtemelen bu çocukların başka türlü zevk alabilecekleri etkinliklere katılım
eksikliğine katkıda bulunur. Dahası, otistik bireyler çevrelerinin duyusal
yönlerine (örneğin sesler ve dokular) karşı sıklıkla hipo veya aşırı duyarlılığa'
sahip olabilirler.
Otistik çocukların okul sonrası fiziksel aktivitelerinde en sık bildirilen
engellerin ebeveynler tarafından toplum, kişilerarası ve içsel ilişkili olduğu
bildirilmiştir.
Araştırmalar, otistik çocukların ebeveynlerinin, toplumdaki
insanlardan çocuklarına yönelik olumsuz toplumsal tutumlarını katılımın
önünde bir engel olarak gördükleri için fiziksel aktiviteye katılımlarından
endişe duyduklarını göstermiştir. Olası bir açıklama, otistik ergenlerin,
kapsayıcı bir beden eğitimi dersi sırasında arkadaşları ve tipik gelişen
akranları (dış düzenleme) tarafından dışlanmaktan korkmalarıdır.
Sürekli katılım ve beceri gelişimi için yapı, tanıma ve fırsatlar
ebeveynler tarafından fiziksel aktivite düzeylerini artırmada önemli olarak
396
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & OTİZM
kabul edilmiştir ve fiziksel aktivite ile ilgili programların ve rutinlerin
oluşturulmasının da otistik çocuklara katılma fırsatları sağlamada önemli
olduğu düşünülmektedir. Ebeveynler, öğretmenler ve akranlar, otistik
çocukları ve ergenleri tipik gelişen akranlarıyla fiziksel katılmaya teşvik
etmede önemli bir rol oynarlar. Bununla birlikte, otistik çocukların
ebeveynleri, çocuklarının okulda ve toplum içinde spor etkinlikleri sırasında
akranlarıyla ilgili zorbalık yaşadıklarını bildirmiştir. Otistik çocuklar ve
ergenler için farklı etkinliklere katılımı desteklemek için okul düzeyinde
zorbalıkla mücadele politikalarına ihtiyaç vardır.
Örgütsel düzeyde, okullar, otizmli öğrencilerin günlük olarak fiziksel
aktivite yapabilecekleri doğal kurumlardır. Bireysel eğitim planları, işlevler
arası ekip çalışması, kullanılabilir alan ve olanaklar ve öğrenci odaklı öğretim,
tüm öğrencilerin spora katılımını teşvik etmek için okul temelli müfredat
içinde uygulanmalıdır. Öğle yemeği vakti gibi diğer okul ortamları da engelli
öğrencilerde etkinlik birikimini teşvik etmede önemlidir.
Topluluk düzeyinde, otistik çocukların ve ergenlerin ebeveynlerinin,
toplumda istenmeyen ilgi ve sosyal izolasyon, topluluklar tarafından sağlanan
sınırlı fiziksel aktivite programları türleri ve mali zorluklar (ulaşım ve maliyet)
dahil olmak üzere toplu fiziksel aktivite programlarına katılımda engeller
yaşadıklarını bildirdiler.
Sosyal aktivite ile ilgili müdahaleler birçok fiziksel etkileşimi
içerdiğinden, birçok ülkede giderek daha fazla araştırmacı, fiziksel aktivite ve
egzersizin otistik çocukların otistik davranışlarının solması ve yeniden
yönlendirilmesi üzerindeki etkilerine odaklanmaya başladı. Fiziksel aktivite
müdahalelerinin olumlu etkilerinin sosyal davranış ve sosyal işlev, iletişim
güçlendirme, egzersiz yeteneği, vücut kitle indeksi, duyu ve duygu,
stereotipik davranış kalıpları üzerinde etkili olduğu görüldüğü için, fiziksel
aktivite etkinliklerinin hem bireysel hem toplumsal düzeyde devlet destekli
olarak arttırılması önerilmektedir.
397
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
BÖLÜM KAYNAKLARI
Akçakın M, Kerimoğlu E. (1993). Otistik Bozuklukta Tanı Koyma ve Belirti
Dağılımı. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Mecmuası, 46, 413-428.
Akpınar S, ve ark. (2016). Otizm Spektrum Bozukluğu Tanısı Olan Çocuklarda
Terapötik At Binme Aktivitelerinin Yaşam Kalitesi ve Motor Performans
Üzerine Etkisi. Spor Bilimleri Dergisi, 27. 4. 172-184.
Anderson A, et al. (2004). Serbest Oyun Durumlarında Otizmli Çocukların
Sosyal Beceri Değerlendirmesi. Otizm. 8. 4. 369-85.
Ataman, A. (2005). Özel Gereksinimli Çocuklar Ve Özel Eğitime Giriş. Ankara:
Gündüz Eğitim ve Yayıncılık.
Ayvazoğlu NR, ve ark. (2015). Aile Sistemleri Perspektifinden Yüksek İşlevli
Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocuklu Ailelerde Fiziksel Aktivite
Katılımının Belirleyicileri Ve Zorlukları. Res. Dev. Engelli. 47. 93–105.
Bellini S. (2004). Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Yüksek İşlevli Ergenlerde
Sosyal Beceri Eksiklikleri ve Anksiyete. Odak Otizm Diğer Dev Disabil. 19.
78–86.
Bremer E, Crozier M, Lloyd M. (2016). Otizm Spektrum Bozukluğu Olan
Çocuklar ve Gençler İçin Egzersiz Müdahalelerini Takip Eden Davranışsal
Sonuçların Sistematik Bir İncelemesi. Otizm. 20.899–915.
Bricout, VA, et al. (2019). Yüksek İşlevli Otizmli Erkek Çocuklarda Motor
Kapasiteler: Hangi Değerlendirmeler Seçilmeli?. Klinik Tıp Dergisi , 8. 10.
1521.
Doğangün, B. (2008). Türkiye De Sık Karşılaşılan Psikiyatrik Hastalıklar. İ.Ü.
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri. Sempozyum Dizisi
No:62. 157-174.
Dünya Sağlık Örgütü. Otizm Spektrum Bozuklukları ve Diğer Gelişimsel
Bozukluklar. Cenevre, İsviçre.
Dünya Sağlık Örgütü; (2001). Uluslararası İşlevsellik, Engellilik ve Sağlık
Sınıflandırması (ICF). Cenevre, İsviçre.
Drenowatz C, et al. (2010). Sosyo-Ekonomik Durumun 8 İla 11 Yaşındaki
Çocuklarda Alışılmış Fiziksel Aktivite ve Hareketsiz Davranış Üzerindeki
Etkisi. BMC Halk Sağlığı. 27. 10. 214.
Filipek P.A., et al. (1999). Otistik Spektrum Bozukluklarının Taranması ve
Teşhisi. J. Otizm Dev. Disord. 29. 6. 439-84.
398
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & OTİZM
Elliott RO, et al. (1994). Genel Motor Antrenman Aktivitelerine Karşı Güçlü,
Aerobik Egzersiz: Hem Otizm Hem De Zeka Geriliği Olan Yetişkinlerin
Uyumsuz ve Stereotipik Davranışları Üzerindeki Etkiler. J Otizm Dev
Disord. 24. 5. 565-76.
Güneş, A. (2005). Otizm ve Otistik Çocukların Eğitimi. İzmir: İlya İzmir Yayınevi
Matbaası.
Ginis M. (2016). Fiziksel Engelli Çocuklar ve Yetişkinler Arasında Fiziksel
Aktivite Katılımıyla İlgili Faktörleri Ele Alan Gözden Geçirme Makalelerinin
Sistematik Bir İncelemesi. Health Psychol. Rev. 10 : 478–494.
Hartley SL, Sikora DM. (2009). Otizm Spektrum Bozukluğundaki Cinsiyet
Farklılıkları: Yeni Yürümeye Başlama Çocuklarda Gelişimsel, Olası Davranış
Problemlerinin İncelenmesi. J Otizm Dev Disord. 39. 12. 1715-22.
Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri. (2010). Beden Eğitiminin Kalitesini
İyileştirme Stratejileri. Atlanta.
Johnson CC. (2009). Gelişimsel Engelli Gençler İçin Fiziksel Aktivitenin
Faydaları: Sistematik Bir Gözden Geçirme. J Health Promot'ım. 23. 3. 15767.
Khader W, Pehlivan A. (2016). Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocuklar İçin
Fiziksel Aktivitenin Önündeki Engellere İlişkin Ebeveyn Algıları. Swed J Sci
Res. 3. 12–18.
Laugeson EA, et al.(2012). Evidence-based social skills training for
adolescents with autism spectrum disorders: The UCLA PEERS
program. Journal
of
Autism
and
Developmental
Disorders. 2012;42(6):1025–1036.
Liang X, et al. (2020). Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocuklarda ve
Ergenlerde İvme Ölçer İle Ölçülen Fiziksel Aktivite Seviyeleri: Sistematik
Bir İnceleme. Koruyucu Hekimlik Raporları. 19. 101-147.
Lima JL, et al. (2020). Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocuklar Ve Ergenler
İçin Örnekler: Genel Bakış. Ruh Sağlığında Klinik Uygulama ve
Epidemiyoloji: CP & EMH. 16. 1–6.
Namlı S. (2012). Spor Yapan ve Yapmayan Otistik Engelli Bireylerin Davranış
ve Motor Performanslarının Karşılaştırılması. Yüksek Lisans Tezi. Sakarya
Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 19-32.
Nicholson H, et al. (2011) "Öncül Fiziksel Aktivitenin Otizm Spektrum
Bozukluğu Olan Çocukların Akademik Katılımları Üzerindeki
Etkileri," Okullarda Psikoloji , 48. 2. 198–213.
399
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Otur CH, et al. (2017). Okulda Engelli Çocuklar Arasında Fiziksel Aktivite ve
Hareketsiz Zaman. Med. Sci. Spor. Egzersiz. 49. 292–297.
Özbey, Ç. (2005). Otizm ve Otistik Çocukların Eğitimi. İstanbul: İnkılap
Yayınevi.
Özer, D.S. (2005). Engelliler İçin Beden Eğitimi ve Spor. İstanbul: Nobel
Yayınları.
Plowman M. (2008). Fiziksel Aktivitenin Bilişsel İşlev Üzerindeki Etkileri. Dev
Neurorehabil. 11. 3. 236-40.
Sowa M, Meulenbroek R. (2012). Fiziksel Egzersizin Otizm Spektrum
Bozuklukları Üzerindeki Etkileri: Bir Meta-Analiz. Res. Autism Spectr.
Disord. 6 : 46–57.
Turan, M. B., & Dişçeken, O. (2018). The Effects of Cognitive Learning and
Imagination Training on the Balances of the 14-16 Years Old Handball
Players. Journal of Education and Training Studies, 7(1), 10-16.
Tyler K, et al. (2014). Okul Çağındaki Çocukların ve Otizm Spektrum Bozukluğu
Olan Gençlerin Fiziksel Aktivite ve Fiziksel Uygunluğu., Macdonald M,
Menear K Otizm Res Treat. 31. 21-63.
Verschuren O, et al. (2016). Serebral Palsili Kişiler İçin Egzersiz ve Fiziksel
Aktivite Önerilerini Gözden Geçirme, Dev. Med. Çocuk Neurol. 58. 8. 798808.
Yılmaz I, ve ark. (2004). “Otizmde Yüzme Eğitiminin Fiziksel Uygunluk ve Su
Yönelimi Üzerindeki Etkileri”, Pediatrics International , 45. 5. 624–626.
Yu J, Jee YS. (2020). Otizm Spektrum Bozukluğunun Ciddiyetinde Eğitim
Egzersiz Programı Fiziksel Uygunluk ve Kaba Motor İşlevi Farklı Şekilde
Etkiler. Egzersiz Rehabilitasyonu Dergisi , 16. 5. 410–417.
Zhao M, Chen S. (2018). " Yapılandırılmış Fiziksel Aktivite Programının Otizmli
Çocuklar için Sosyal Etkileşim Ve İletişim Üzerindeki Etkileri ", Biomed
Research International. 13.
Wuang YP, et al. (2010). The Effectiveness of Simulated Developmental
Horse-Riding Program in Children With Autism. Adapted Physical Activity
Quarterly, 27, 113-126.
400
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & PSİKOTERAPİ
SPORUN KAVRAMSAL
TEMELLERİ-5
SPOR & PSİKOTERAPİ
Yazar
Dr. Çiğdem ÖNER
1
23. Bölüm
1
İstanbul Gelişim Üniversitesi, Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu,
Spor Yöneticiliği Bölümü, İstanbul/TÜRKİYE
https://orcid.org/0000-0002-1939-0526
coner@gelisim.edu.tr
401
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
GİRİŞ
Spor olayları, spor insanları ve psikoterapinin buluştuğu noktada
tanımlanan spor psikoterapisi psikoterapi alanının bir alt uzmanlığı olarak
değerlendirilmektedir. Bununla birlikte, psikoterapide spor olgusundan
yararlanmak gündelik hayatın içinde ruh sağlığını güçlendirme arayışındaki
bireyler için de hatırı sayılır düzeyde baş vurulan bir enstrüman olarak öne
çıkmaktadır. Bu bağlamda spor ve psikoterapinin iki farklı yüzünü
tanımlamak, anlamak ve kullanıcılarını tespit etmek ve kullanıcıların bu
destek hizmetleri üzerinden sağlayabilecekleri kazanımları açıklamak önemli
olmaktadır.
Terapötik süreçlerde spor insanlarına sunulabilecek farklı yöntemler
bulunmaktadır. Bu çalışmada; bu yöntemler arasında önemli bir yere sahip
olduğu düşünülen bilişsel terapi, davranışçı terapi, bilişsel davranışçı
terapiler, aile terapileri, varoluşçu terapi ve son olarak pozitif psikoterapinin
tanıtılması ve sağlayacağı katkılara yer verilmesi amaçlanmaktadır.
Spor dünyasına hizmet noktasında anlam bulan “Spor Psikoterapisi”
sporcuların deneyimledikleri zorluklar ve temel ihtiyaçları bakış açısına
yerleştirmektedir. Her ne kadar ilk etapta kaynağını atletik performansı
arttırma çabasında ortaya çıkan spor psikolojisi hareketinden alıyor görünse
de, spor psikoterapisi tanımlanan bu pratik hedefin ötesine uzanmaktadır.
Spor psikoterapisi, sporcular arasında yaygın görülen yeme bozukluklarından
uyku bozukluklarına değin uzanan geniş bir yelpazede sporcunun ruh sağlığını
etkileyen özel gelişimsel, sosyal ve aile etmenlerini de içine almaktadır.
Psikoterapinin Performans Geliştirme Boyutu
Spor dünyası, kabul edilen normlar, değerler, inançlar ve davranışlarla
kendi özgün kültürel ortamına sahiptir. Dahası, birçok spor branşı kendilerini
kültürleri ve katılımcılara verilen fiziksel, zihinsel, teknik ve taktik talepler
açısından eşsiz görmektedir. Bununla birlikte her branşın birleştiği önemli
nokta sporcusundan üstün performans göstermesini beklemesidir.
Gardner, bir çalışmasında özellikle profesyonel sporlarda, modern
sporcuların son derece değerli görüldüğünü, hatta bir tür finansal yatırım
olarak da kabul edildiğini, dolayısıyla da performanslarını optimize
edebilecek psikolojik destek ve korumaya layık bulunduklarına işaret
402
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & PSİKOTERAPİ
etmiştir. Bir yönüyle, şaşırtıcı görünen bu yorumun arka planında günümüzde
spor olgusunun endüstriyelleşmiş dokusunun saklı olduğu düşünülebilir.
Başlangıç aşamalarındaki motivasyon her ne olursa olsun, bugün gelinen
noktada sporcuların performans yaşantılarının sadece onları kas ve kemikten
oluşan sınırlı bir organizma olarak değerlendirmenin ötesine geçtiği, sportif
performans insanlarının bir biyopsikososyal varlık olarak daha bütüncül bir
bakış açısıyla değerlendirildiği izlenmektedir.
Psikolojik destek hizmetleri yoluyla kazanılan performans artışı, bir
sporcunun etkinliğini ve yarışmada başarı şansını artırmak için tasarlanmış
psikolojik müdahaleleri içerir. Bu müdahalelerin bir kısmı spor psikologları
tarafından yapılmaktadır. Normal sağlık dengesindeki bir sporcu için
performansı artırma duygu düzenleme, uyarılmışlığı düzenleme, zihni
düzenleme, odaklanma becerilerini artırma, hedef belirleme, stres yönetimi
benzeri temalar üzerinden yön almaktadır.
Goodger ve Broadhead, ruh sağlığı sorunlarının tartışılmasının birçok
spor branşında zor olmaya devam ettiğini dile getirmektedir. Araştırmacılara
göre, zihinsel sağlık sorunlarının kabul edilmesi ya da zihinsel olarak sağlıklı
kalmak için proaktif olarak çalışmak, genellikle zayıflığın bir işareti olarak
kabul edilmekte, bu nedenle spora özgü eğitimin ve spor olgusu içindeki
rekabetin diğer yönlerinden daha az önemli olmaktadır. Spor psikolojisinin
önerdiği destek hizmetlerinin, sporcuların bu alanın profesyonelleriyle
çalışmaya açıklığı ile güç kazanacağı, zayıflığın yansıması olarak
değerlendirildiği süre boyunca zorluklarla karşı karşıya kalınmaya devam
edileceği öngörülmektedir.
Normal dışı süreçlerde görevi üstlenen spor psikiyatrisi ise, sporcunun
davranışlarına danışmanlık veren bir alan olarak bazı durumlarda düzenleyici
ilaç tedavisini de kapsamaktadır. Sporcunun psikiyatrik desteğe ihtiyaç
duyduğu durumlar uyku bozuklukları, yeme bozuklukları, davranış
bozuklukları, cinsel bozukluklar, madde kullanımına bağlı olarak ortaya çıkan
bozukluklar vb. olarak sıralanabilmektedir.
Glick, Karnis ve Stull, sporun hem içgüdüsel hem de yüce olduğuna
vurgu yaptıkları söylemlerinde atletik içgüdünün kendisi de dahil olmak
üzere, sahip olunan her içgüdüye dokunduğuna ve aynı zamanda yaşamın
tüm yönlerini kuşatan zengin bir zeka ve tarihi de içerdiğine işaret etmişlerdir.
403
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Buradan hareketle, sporculara sunulacak danışmanlık hizmetlerinin bir
anlamda geleneksel danışmanlığın sınırlarını aşan bir görünüm almasının
beklenebileceği de söylenebilir. Zira, sporun aktörleri saha içinde ve dışında
her durumda gücü temsil eden dinamik bireylerden oluşmaktadır. Sporcunun
çalışma alanı, tüm diğer çalışma alanlarından farklı olarak yoğun duyguların
içiçe ve birbirinin peşi sıra, spontan biçimde ortaya çıkarak hızla
düzenlenmeyi ve ayrıca bir an sonra yaratılacak sahnede üst düzey
performansı gerekli kılmaktadır. Belki sadece, bu yüzden normalliğin ya da
normal olmayanın sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiği bu çalışma
dünyasının insanları açısından yeniden çerçevelenmelidir.
Her halukarda, spor psikoterapisi denildiğinde, bedenin ve zihnin bir
arada incelenmesi gereğinin kendini keskin bir şekilde ortaya koyduğu
söylenebilir. Sveers’in de bildirdiği üzere, spor psikoterapi seansları,
sporcunun zihin ve beden hazırlığı arasında daha uygun bir denge
oluşturmasına yardımcı olmak için tasarlanmıştır. Bu terapötik tasarımlar,
sporcuların performansları kadar seçmiş oldukları branşlardan aldıkları
hazzın çoğalmasını da sağlayıcı olabilir. Ayrıca, zorlayıcı yaşam olayları, kaygı,
kendi ile olumsuz konuşma gibi durumlarda istenmedik etkinin azaltılması,
hatta ortadan kaldırılması performansı ve spordan alınan doyumu yeniden
canlandırıcı olabilir. Elbet ki psikoterapinin katkıları bu sayılanlar ile sınırlı
değildir. Kişilerarası etkileşimi içeren dokunuşlar gerek bireysel gerekse takım
sporcuları için önemli bir çalışma alanı olarak görülmektedir. İlk etapta, bu
kapsamda gerçekleştirilen müdahalenin takım sporlarında daha etkin
sonuçlar ortaya koyacağı düşünülebilir. Ne var ki, bu boyut takım sporcuları
kadar bireysel sporcuların da önemli başarıları sergilemesinde yüksek ölçüde
katkı sağlayıcı olabilir. Zira, sporcu engin denizde tek başına bir ada olmayıp
insanlar içinde ve insanla birlikte insana hizmet ederek yücelen ve yükselen
bir varlıktır. Sporcunun bir sosyal varlık oluşuna atıfta bulunan ifademize
dayanarak, kişilerarası etkileşimsel süreçlerde çalışmanın önemli bir
bölümünün sporcunun salt sportif dünyasında yer alan takımdaşları,
antrenörü, yöneticisi, rakibi olmayıp, bilakis aileleri, akranları, arkadaşları,
kendisi için önemli olan diğerleri ve yanı sıra duygusal partnerleri de olduğu
görünecektir. Gelinen bu noktada, sosyal çevrenin hem terapötik yaklaşımın
nesnesi hem de kolaylaştırıcısı olduğunu söylemek yerinde olacaktır. Zira,
sosyal destek kaynakları olarak sahip olunan yakın çevre bu müdahaleler
sonucu istendik çıktılara ulaşmada en temel yardımcı unsur olmaktadır. Bir
404
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & PSİKOTERAPİ
diğer deyişle, algılanan sosyal destek sporcu açısında güçlenmenin, yeniden
iyi olmanın, tazelenmenin ve toparlanmanın en güçlü dayanaklarıdır.
Performans odaklı terapötik destek; bedeni eğitmenin dışında bir
yöntem ile performansı iyileştirmenin yolunu arayan rekabet duygusu yüksek
sporcular, tutarlılığı sürdürme ve her daim yerini korumayı talep eden
sporcular, performans kaygısı, dikkat sorunları, olumsuz öz imaj sahibi
sporcular, kendi kendine konuşma ile mücadele eden sporcular, mevcut anda
veya geçmişte zorlu yaşam koşullarından etkilenen sporcular, tükenmişlik,
sakatlanma sonrası spora dönüş aşamasındaki sporcular, branşına yönelik
yabancılaşma yaşayan sporcular ve her branştan sporcular için çok yönlü
kazanımlar sunmaktadır.
Psikoterapinin kalbinde belirli bir teori ya da paradigmaya dayanan,
planlanmış bir tedavi yaklaşımı bulunmaktadır. Bu yaklaşımlardan sıklıkla
kullanılmakta olanlara aşağıda alt başlıklar halinde yer verilmektedir.
Bilişsel Terapi
Bilişsel terapi modeli, işlevsel olmayan düşünce kalıplarını tanımayı
öğrenme üzerine kuruludur. Yaklaşım, bir durumu yorumlamanın çok sayıda
alternatif yolunu tanımlamayı ve peşi sıra en doğru ve gerçekçi yorumu
sınamayı içerir. Başarılı terapi, terapötik sürece katılmaya hazır olma ve
yararsız düşünce kalıplarına meydan okuma istekliliğine bağlıdır.
Aaron T. Beck tarafından depresyon yaşantılarına yönelik klinik
gözlemler ve çalışmalar sonucunda geliştirilen bilişsel terapi yaklaşımında,
danışanların içine düştükleri düşünsel karmaşa dolayısıyla yaşam olayları
karşısında nesnel olmadıkları, ancak olumsuz bir yönelime sahip oldukları
vurgusu vardır. Beck, akıl dışı inançlar yerine kimi görüşlerin aşırı kesin, geniş
ve sıra dışı olduğu savunusundan hareket eder. Beck’e göre, insanlar kurallar,
önermeler ya da formülize edilmiş bazı kalıplar ile yaşarlar. Dolayısıyla
gerçekdışı kurallarla etiketleme, yorumlama ve değerlendirme yaptıkları veya
kuralları uygunsuz ve/veya aşırı kullandıklarında sıkıntıya düşerler.
Beck, bilişsel yapıyı tanımlarken onu otomatik düşünceler, ara inançlar
ve temel inançlar olmak üzere üç bölüme dayalı olarak açıklamıştır. Otomatik
düşünceler görünür, temel inançlar derinde, ara inançlar ise ikisinin ortasında
bir düzeyde yer almaktadır. Sevilemezlik ve çaresizlik öne çıkan olumsuz
temel inançlar arasındadır. Bu tür inançlar genellikle, evrensel, genelleyici ve
405
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
değişime dirençlidir. Temel bir inanç harekete geçtiğinde, kişinin söz konusu
inancı destekleyici kanıtları bulması nispeten kolay olmakta ve inanca ters
olan veriler çoğunlukla çarpıtılmaktadır.
Özellikle depresyon ve depresif yapılarla çalışılırken kullanılan bu
yaklaşımda Beck, depresyonun psikolojik yapısını açıklamak üzere bilişsel
üçlü, şemalar ve bilişsel hatalar olmak üzere üç kavramdan bahsetmiştir.
Bilişsel üçlünün ilk örüntüsünde, danışanın değersizlik ve kusurluluk
üzerinden kendisini sürekli eleştirme eğilimi gözlemlenmektedir. İkinci
örüntüde, daha ziyade çevrenin olumsuz bir şekilde yapılandırılmasından
kaynaklanan deneyimleri de olumsuz yorumlama tavrı dikkat çekici
olmaktadır. Üçüncü ve son örüntüde yaşanmakta olan güncel sorunların
aralıksız süreceği inancı belirginlik kazanmaktadır. Şemalar ise, uyarımları
ayrıştıran, kodlayan ve bireyin kendisiyle ilgili sorgusuzca kabul gösterdiği
bilişsel yapılar olarak izah edilmektedir. Modelin nihai kavramı olarak
bildirilen bilişsel hatalar, bireylerin yanlış çıkarımlarda bulunmaları ve yanlış
anlamalarına yol açan ya hep ya hiç düşüncesi, aşırı genelleme, zihinsel filtre,
olumluyu geçersiz kılmak, aşırı büyütme ya da küçültme, duygusal kararlar,
felaketleştirme, meli-malı cümleler, etiketleme ve kişiselleştirme mantık dışı
düşünceler şeklinde açıklanmaktadır.
Moran’ın da bildirdiği gibi, çok sayıda psikolog ve sinirbilimcinin,
rekabetçi sporun, insanların dinamik durumlarda ve ciddi zaman kısıtları
içinde bilişsel ve motor becerilerini yürütme yeteneğinin arkasında saklı
yatan mekanizmalar üzerinde yoğunlaşmaları bilişsel terapinin bu alana
sağlayabileceği katkıya önemli ölçüde ışık tutmuştur. Bu çerçevede, sportif
performans ile ilişkili olarak karar alma, çalışma belleği, desen algısı, imgelem
vurgulanan araştırma alanları olmuştur. Yine bilişsel spor psikologlarının
sportif performansın iki farklı kutbunda yer alan ‘akış’ ve ‘tıkanma’
yaşantılarına dönük araştırma sonuçlarında elde edilen birikim, akışta olmayı
sağlayıcı etmenlerin kazanımı ve tıkanmanın önüne geçilmesi ve bu iki kutup
arasında dalgalanan zihin durumlarını düzenleme bağlamında önemli olduğu
söylenebilir.
Davranışçı Terapi
Davranışçı terapi yaklaşımı, düşünce süreçlerinden ziyade davranış
kalıplarına odaklanır. Bu bağlamda, ödül ve pekiştirme deneyimlerinin
406
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & PSİKOTERAPİ
davranışın yinelenmesinde önemli role sahip bir etmen olduğu düşünülür. Bu
yöndeki müdahale, çoğunlukla uygunsuz ya da yararsız bir uyaranın
kaldırılmasını veya bir uyarana verilen yanıtın farklılaştırılmasını içerir.
Sporcunun sürece dahil olması bu yaklaşımda fazlasıyla dayanılan bir unsur
olmamaktadır.
Davranışçı terapinin gelişimsel süreçlerinde Pavlov, Skinner, Wolpe ve
Bandura önemli rol oynamışlardır. Klasik davranışçı yaklaşım, 19. yüzyılın
sonlarında yapısalcı kurama bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Bu dönemde,
bilinç, kavrayış, algı, benlik, içgörü, farkındalık, katarsis benzeri psikoanalitik
ve varoluşçu psikolojinin ana kavramları olarak görülen kavramların bir
kısmını kendi terminolojisinden çıkararak çizgisini sürdürmeyi amaçlayan bir
harita oluşturmuştur. Klasik davranışçı yaklaşım, “organizma” kavramını
terminolojisine katarken, davranışı iç ve dış tepkilerin bütünü bağlamında ele
almış, doğrudan, açık seçik, gözlenebilir ve deneylenebilir nedensel ilişkileri
kapsayan ve çevresel etmenlerin belirleyiciliğini benimseyen davranış
kavramını merkezine yerleştirmiştir.
Günümüz davranışçı kuramları, insanı salt çevresel faktörlerin ortaya
çıkardığı bir sonuç olarak değil, bilakis eş zamanlı olarak eyleme gücünün
etkinliğine, danışanın aktif eylem gücüne önem atfeden yaklaşım tarzını
geliştirmek istemindedirler. Gelinen bu noktada bilişsel süreçlerin de önemli
bir yer tuttuğu görüşünü benimseme eğilimindedirler.
Davranışçı yaklaşımda işaret edilen ana varsayımlar aşağıda özetlendiği
gibidir;
- Değiştirilmesi hedeflenen davranışlar, somut ve nesnel terimler ile
açıklanırlar.
- Kesinlik ve gözlemlenebilir davranışlar, sistematik olarak ele alınır.
- Sorunlu davranışların sebepleri ve ortaya çıkaran koşullar
değerlendirme alanına dahil edilir.
- Yoğunlaşma, geçmiş bir zaman diliminde yaşantılanan süreç ve
gerekçelere değil, doğrudan var olan sorunlar ve bunların etmenleri
üzerinedir.
- Danışanları sorunlu oldukları hale taşıyan çevresel faktörler ve şartlar
üzerinde durularak, onların olumlu yönde değiştirilmesi yönünde çaba
gösterilir.
407
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
- Davranışçı danışma, eyleme ve eylem yoluyla değişime dönüktür.
Süreç başa çıkma becerilerinin öğrenildiği, ev ödevleri yoluyla öğrenmenin
pekiştirildiği ve ek olarak tüm bunlarla birlikte istendik davranışın üretilebilir
olduğu bir deneyim olmaktadır.
- Davranışçı terapistler, danışanları içinde yer aldıkları çevre ile birlikte
incelemeye eğilimlidirler.
- Danışanın kendini yönetme beceri ve yeterliliklerini kazanma ve
artırma çabası, edinilen yeni davranışları günlük yaşama aktarılma pratikleri
bu sürecin merkezindedir.
- Davranışçı danışma, çoğunlukla danışanın içinde olduğu doğal
çevrede gerçekleşir.
- Sürecin yöneldiği temel nokta, sorun alanının saptanması ve beliren
değişimin yorumlanmasıdır.
- Davranışçı danışmanlar, değiştirmek istedikleri hedef-davranışların
açık seçik bilincinde olurlar.
- İçinde yaşamın sürdürüldüğü kültürün değerlendirilmesi ve
yorumlanması hedef davranışlara erişim bağlamında önemlidir.
- Davranışçı danışma sürecinin amaç ve uygulaması danışana özgü
olarak kişiselleştirilir.
- Danışma sürecinin belirli aşamalarında hedeflenen değişime ne
ölçüde yaklaşılıp yaklaşılmadığına yönelik değerlendirmeler ve ayrıca temel
alınan hedef-davranışların gerekçeleri üzerinde durulur.
- Süreç, başlangıçtan sonuna değin planlanma ve değerlendirmelerine
has stratejiler geliştirmeyi gerekli kılar.
Davranışçı yaklaşımın terapötik çözümler üretmede sporculara
sunulmasının, spor insanlarının adanmışlıkları bağlamında bir kolaylaştırıcı
olduğu söylenebilir. Eyleyen insan olarak sporcunun bu terapötik dokunuşa
açıklık gösterme potansiyelin yüksek seyredeceği bir ön kestirim olarak
dikkate alınabilir. Smith ve Smoll’un da vurguladığı gibi sporcular, üstün
performans göstermeye zaten yüksek düzeyde motive olmuş bireylerdir ve
bu bağlamda da performansı artırmaya pencere açan müdahalelere de yatkın
ve istekli oldukları gibi ve bu tip programlar aracılığıyla kendi
performanslarına yatırım yapma konusunda da bir gönüllülük taşırlar.
Davranışçı yaklaşımın spor dünyası içinde ilişkilerin düzenlenmesi, spor
yaralanmalarında süreç takibi, sporcunun davranışlarının düzenlenmesi,
408
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & PSİKOTERAPİ
antrenörün davranışsal dinamiklerinin düzenlenmesi, stres ve öfke ile başa
çıkma bağlamında katkı sağlayıcı olacağı ifade edilebilir.
Bilişsel Davranışçı Terapi
Bilişsel davranışçı terapi, düşüncelerin, davranışların ve duyguların
birbirine bağlı olduğu esasına dayanır. Yaklaşım, düşüncelerin, hisleri ve
davranışı belirlediğini vurgulayan yapılandırmış bir içerik taşır. Bilişsel
davranışçı yaklaşıma göre, bir alanda gözlemlenen yararsız bir örüntüyü
kırmak diğer alanları olumlu bir biçimde etkileyecektir. Bu yaklaşım, geçmiş
olaylardan çok mevcut anda varolan sorunlara yönelir. Bilişsel davranışçı
yaklaşımda sürece dahil olan çalışma teknikleri; duygu tanıma, bilişleri
saptama, sokratik sorgulama, davranış deneyleri, yüzleştirme, modelleme,
gevşeme, davranış antlaşması ve kendine yönerge vermek olarak sıralanır.
Bireyin duygusal denge haline gelmesini mümkün kılma ve başa çıkma
becerilerini artırma odağındaki bu yaklaşım günümüzde anksiyete dahil pek
çok ruh sağlığı ile ilişkili bozuklukta yoğunlukla kullanılmaktadır. Yaklaşım,
bilişsel ve davranışçı psikoterapilerin kanıta dayalı teknik ve stratejilerini bir
arada ele almayı önceliklendiren bir yol çizmektedir. Bu yolda sevilmezlik,
çaresizlik ve değersizlik ile ilişkili temel inançların çözümlenmesi haritanın
omurgasını oluşturmaktadır.
Aslen, bilişsel davranışçı terapilerin bilimsel yöntemlerin psikoterapi
alanında kendini gösterdiği çok sayıda kuram ve uygulamayı içinde barındıran
bir çatı kavram oluşu, bilişsel davranışçı terapisti bir bağlamda eklektik bir
çalışma tasarımı ortaya koyması yönünde teşvik edici olduğu söylenebilir.
Bilişsel davranışçı terapi veya spor ortamlarında daha fazla ifade
edildiği veya ele alındığı şekli ile bilişsel davranışçı eğitim Gustafsson ve
Lundqvist’in de bildirdiği gibi sporcunun hem performansını hem de iyilik
halini artıracak becerileri kullanarak pratik yapmasına yardımcı olmaya
yönelir. Özellikle sporcunun kaygısı ile başa çıkma durumlarında fazlasıyla
başvurulan bir yöntem olarak düşünülen maruz bırakmanın gerek kaygıya
bağlı gelişen sorunlar gerekse kaçınmadan kaynaklanan performans
engellerinin aşılmasında etkili olacağının altı çizilmektedir.
409
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Aile Terapileri
Aile terapisi, bir aile sistemi bağlamında gerek bireysel gerekse
kişilerarası sorunların iyileştirilmesini ifade eder. Spor olgusu içinde aileyi
hedef alan terapötik yaklaşım, Hellstedt’nin “atletik aile” kavramı, açık ifade
ile sporcu ebeveynleri ve rekabetçi sporlara katılan çocuklarını içeren aile
sistemini merkezine alır. Elbet ki, bir sporcu ailesinin kaçınılmaz biçimde
sorunlu olması ya da işlevsel olmayan dinamiklerin mahkumu olması söz
konusu değildir. Ancak, aile üyelerinden bir ya da daha fazla kişinin
odaklarının spor aktivitesine aşırı yoğunlaşması yaşam dengelerinde bir
bozulma, bir dengesizlik yaratabilir. Aile üyeleri, çoğu kez ebeveynler,
gerçekleşmemiş atletik özlem ve hedeflerini çocuklarına yansıtarak, aşırı
derecede baskı altında oldukları gibi aynı zamanda aşırı baskıcı olurlar. Yine,
Hellstedt’in önermesinden yola çıkılacak olursa, atletik aile ile çalışmada
psikoterapinin dört ortak hedefi bulunmaktadır. Bunlar sırasıyla; uyum
düzeyi, duygusal sınırların doğası, nirengi kalıpları ve aile yaşam
döngüsündeki gelişimsel engeller olarak sıralanmaktadır. Aile uyumu, bir
yandan sunduğu destek ile istikrar kaynağı olurken, diğer yandan da gerginliği
ve çatışmayı gizlemeye yardımcı olur.
Zimmerman ve Protinsky’nin Haley’in ‘Sıradışı Terapi’ ifadesinden
esinlenerek tanım getirdikleri ‘Sıradışı Spor Psikolojisi’ yaklaşımlarında ortaya
attıklarına göre aile sistemleri terapi teorileri ve tekniklerinin aileler dışında
bir sistem olarak organizasyonlara uygulanabilir olması, bu tekniklerin spor
organizasyonlarına da uygulanabilme imkanını teyit etmektedir. Nitekim,
Schindler-Zimmerman, Washle ve Protinsky’nin bir üniversite spor takımına
uyguladıkları sistem tabanlı yaklaşımda yararlandıkları dairesel sorgulama,
yeniden çerçeveleme, ritüeller ve gizli açık yapma benzeri stratejileri içeren
dokuz farklı müdahale bunun bir örneği olarak değerlendirilebilir.
Zimmerman ve Protinsky, farklı spor takımları tarafından spor danışma
oturumlarına getirilen yaygın sorunların; yeme bozuklukları, uyuşturucu
kullanımı, performans önündeki zihinsel engeller, korku veya güven kaybı,
akademik sorunlar, intihar düşünceleri, ırksal huzursuzluk ve gerilim,
takımlardaki koalisyonlar ve aile kökenli konuları içerdiğini bildirmektedirler.
Bu bağlamda, aile sistemleri terapi yaklaşımlarının önerdiği tekniklerin takım
danışma oturumlarında kullanılabileceği gibi, takımı adeta bir aile sistemi gibi
ele almanın oyuncular arasındaki ilişkileri zenginleştirmeye ve takım
410
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & PSİKOTERAPİ
uyumunu oluşturmaya, takımda birlik ve bütünlüğü tesis etmeye yardımcı
olabileceği söylenebilir.
Varoluşçu Psikoterapi
Varoluşçu felsefe zemininde yükselen psikoterapi ekolünün ortaya
çıkması ve yükselişini hazırlayan başlıca temsilciler Paul Tillich, Ludwig
Binswanger, Rollo May, Carl Rogers, Abraham Maslow, Victor Frankl ve Irvin
Yalom olarak gösterilmektedir.
Varoluşçu terapi insana verilen desteğin bireyin özünde bulunan ölüm,
özgürlük, yalıtılmışlık ve anlamsızlık olmak üzere dört temel konuya
odaklanan dinamik bir süreçtir. Bu terapötik yaklaşım insanın seçimleri ve
eylemlerinde özgür olduğu, tam da bu nedenle seçimleri ve eylemlerinin
sorumluluğunu alması gerektiğini savunur. Bu bağlamda bireylerin dört
dünya üzerinde varoluşlarını deneyimlediklerini vurgular. Bu dünyalar
sırasıyla; biyolojik dünya, insanlar dünyası, öz dünya ve bireyin olmasını
istediği dünyadır. Varoluşçu terapist bu dünyalar üzerinde insanın
fenemolojik kurgularını incelerler. Varoluşçu terapi, diğer terapi
yöntemlerinden farklı olarak belirli yöntemler ya da metotlar üzerinde
kurulmamıştır. Bunun en temel nedeni, insanın mekanik bir varlık olarak
değerlendirilmemesidir. Tüm yönelim kendisini aldattığının farkında olan
bireye özgürlüğünün ve eylemsel sorumluluğun farkındalığını kazandırmaktır.
Bu bağlamda, varoluşçu terapinin özünde yaşamda anlam bulma olduğu
söylenebilir.
Sporcu açısından varoluşçu bir destek almak özellikle genç sporcularda
atletik kimliğin oluşturulması sürecinde önemli bir araç olabilmektedir.
Richert’in de ifade ettiği gibi, varoluşsal bir bakış açısından, kimlik, eldeki
sembollerle, dünyada olma konusundaki örtük, yaşanmış deneyimi
yorumlama ve anlamlandırma süreci olarak görülebilir. Öte yandan
Kierkegaard’ın benliğin sabit bir varlık olmadığı, aksine insanların ‘var oluşları’
ile kurdukları değişken ve karmaşık ilişkileriyle değişen bir yapı arz ettiği
söyleminden yola çıkarak, sporcuların ve spor ortamlarında sporcuların
paydaşları olarak yer bulan antrenörler, koçlar ve destekleyici tüm spor
insanlarının spor olgusunu yaşamlarının merkezine alabilecekleri
öngörülebilir olmaktadır. Bununla birlikte, tüm bu işaret edilen bireyleri bir
kriz anı ya da yaşamın ani değişimleri karşısında spora seçenek oluşturan bir
411
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
anlam kaynakları bulunmuyor veyahut göç, yaralanma, spordan ayrılma,
emeklilik gibi kritik ve hassas durumlarda, atletik kimliği oluşturan anlam
türleri sürdürülemez ise yine bu yöntem üzerinden bir çıkış yolu aramak
mümkün olabilir. Ayrıca, varoluşsal psikoterapi araştırma ve uygulamalarının
merkezine yerleştirdiği kavramlar üzerinden sporculara cesaret, özgür irade,
özgünlük, maneviyat ve anlam ve kaygı benzeri konularda yardım
sunabilmektedir.
Pozitif Psikoterapi
Pozitif psikoloji, günümüzde olumlu duygular ile yaratıcılık, iyimserlik,
esneklik, empati, merhamet, mizah ve yaşam doyumu gibi bireyin diğer
olumlu yönlerini sorgulayan araştırmaları kuşatan bir şemsiye terim olarak
hizmet etmektedir. Pozitif psikoterapi, bu araştırmadan evrimleşen terapötik
bir müdahaledir.
Pozitif psikoterapi, psikodinamik yaklaşım, varoluşçu-hümanistik
yaklaşım, davranışçı yaklaşım ve kültürel terapi yaklaşımı olmak üzere dört
ana yaklaşımın etkisi ile ortaya çıkan bütüncül bir yaklaşım olarak
tanıtılmaktadır. Peseschkian tüm bu anılan terapi kuramlarını barındırmakla
beraber pozitif psikoterapinin kendine has ilke ve müdahale yöntemleri
bulunan kaynak-yönelimli ve çatışma-çözüm temelli bir terapötik yaklaşım
olduğunu öne sürmektedir. Pozitif psikoterapinin ana odak noktası pozitif
olanı bulmak ve belirtileri farklı deyişle rahatsızlıkları pozitif içerikle yeniden
yorumlamak ve nihai olarak danışanın yaşamında denge kurmasına destek
oluşturmaktır. Gerek kısa süreli gerekse uzun süreli psikoterapötik bir
yöntem olarak da kullanılmakta olan pozitif psikoterapinin bir diğer özelliği
terapistin danışanı hikayeler; atasözleri, bilgece sözler ve metaforların
aracılığı ile de yönlendirmesidir.
Pozitif psikoterapideki pozitif terimi gerçek ve belirli olana işaret etmek
için kullanılır. Açık söyleyişle çatışmaların bireyler için sadece olumsuz,
çözülmesi gereken bir duruma atıfta bulunduğuna ve ayrıca kişinin sahip
olduğu yetenekleri fark etmesine yöneliktir. Bu fark etme yetisi insanın bütün
fiziksel, zihinsel ve toplumsal işlevlerinin temelini oluşturur. Danışma
sürecinin amacı, destek talep edeni uygun ayırımlar yapabilir hale
getirmektir. Geleneksel yaklaşımlarda farklı olarak bu yaklaşımda terapist ve
412
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & PSİKOTERAPİ
danışan hastalık üzerine değil tam olarak danışanın yeteneklerine
odaklanırlar.
Bu noktada başvurulan iki temel yetenek sevme ve bilme olarak
tanımlanmaktadır. Pozitif psikoterapi her bireyin sevme ve bilme yeteneğine
sahip olduğu ilkesine dayanmaktadır. Dolayısıyla, bakış açısında iki temel
yetenek sayesinde insanın bedenine, içinde bulunduğu çevreye ve zamana
göre farklı yetenekler geliştirdiği ve belirgin bir kişilik yapısının ortaya çıktığı
esası vardır. Sevme yeteneği, sevme ve sevilme yeteneği olarak
açıklanmaktadır. Bu yetenek, sabırlılık, kendi için zaman yaratma, temas
kurma, cinsellik, şefkat sunma ve şefkati alma, güven, umut, inanma, kuşku
duyma, birlik içinde olma gibi birincil yeteneklerin gelişmesini sağlar. Birincil
yetenekler olarak tanımlanan bu özellikler yakın ilişkilerde kurulan bağlarla
hissedilir. Bilme yeteneği ise, öğrenme ve öğretme yeteneği olmaktadır.
Bilme yeteneği ile dakiklik, temizlik, düzen, itaat, nezaket, dürüstlük, açıklık,
adalet, sıkı çalışma, tutumluluk, güvenilirlik gibi ikincil yetenekler geliştirilir.
İkincil yetenekler ise gözlem ve model alma yoluyla kazanılır.
Pozitif psikoterapinin bakış açısında öne çıkan bir unsur da bireyin
kaçışlarının belirlenmesidir. Bu noktada bedene kaçış, ilişkilere kaçış,
geleceğe kaçış ve başarıya kaçış olarak dört unsur terapi sürecinin mihenk
noktalarından birini oluşturur. Süreçte değerlendirilen bir diğer husus bireyin
etkileşim basamakların da nerede olduğunun tayinidir. Bu basamaklar
Peseschkian tarafından bağlanma, farklılaşma ve ayrılma olarak
tanımlanmaktadır.
Pozitif psikoterapide güçlü yönlere ve kaynaklara odaklanmanın
depresyon, madde kullanım bozuklukları ve davranış bozukluklarında
iyileşmeyi destekleyici umut verici bir yol olabileceği belirtilmektedir.
Buradan hareketle, spor insanlarında da benzer sorunların görüldüğü
durumlarda pozitif psikoloji tekniklerinin kullanılmasının terapötik süreçlere
katkı sağlayıcı olacağı ifade edilebilir. Öte yandan, pozitif psikoterapinin
yeniden çerçevelemeyi eksenine alan yöneliminin özellikle sporcular
açısından duygu düzenleme ve zihinsel düzenleme bağlamında olumlu
sonuçlar doğuracağını öngörmek çok da yanlış olmayacaktır. Ek olarak,
sporcularının sahip oldukları olumsuz öz imaj ve olumsuz beden imgeleri ile
ilişkili olarak pozitif psikoterapinin olumlu bir seçenek oluşturacağını da
söylemek yerinde olacaktır. Yine farklı branşlarda müsabakaya hazırlık
413
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
bağlamında beden formunda kilo alma ya da verme zorunluluğunun ortaya
çıkaracağı beden ile ilişkideki zorluklar ve memnuniyetsizliğin bu bağlamda
çalışılabileceği görüşü taşınmaktadır.
Son Olarak…
Başvurulan terapötik yaklaşım ne olursa olsun özünde sporcunun
kendisine yönelik algısında ortaya çıkan çelişik durumlar ve yaşantılar
bulunmaktadır. Bu bağlamda, danışmanın temel becerileri arasında terapiyi
yapılandırma, yakından ilgilenme, konuşmaya davet, teşvik, duygular ve
içeriğin yansıtılması, kişiselleştirme, özetleme, paylaştırma ve bağlama,
yüzleştirme ve sessizliktir.
Son olarak, sporda alınan desteğin katkı sağlaması bağlamında öne
çıkan bazı temel faktörlere vurgu yapmanın yararlı olacağı düşünülmektedir.
Şöyle ki;
- Psikolojik destek gizlilik ilkesine dayalıdır.
- Terapiden yarar sağlamanın en temel bileşeni sporcunun
istekliliğidir.
- Terapi belli bir gelişme ve iyileşmenin sağlanması bağlamında belli
zamanı gerektirmektedir.
- Terapi, tek bir görüşmeden ibaret değildir. Bir kerelik görüşmeler
psikolojik destek almak ile ilişkili olmamaktadır.
- Psikolojik destek yüz yüze iletişim ve etkileşimi gerektirmektedir.
- Psikolojik destek uzmanlık gerektiren bir altyapı üzerinden inşa
edilen bir ilişkidir.
- Psikolojik destek tarafların işbirliğini gerektirmektedir.
414
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & PSİKOTERAPİ
BÖLÜM KAYNAKLARI
Baron, D. A., Reardon, C. L., & Baron, S. H. (2013). Clinical sports psychiatry.
Oxford: Wiley-Blackwell.
Beck, A., T. (2001). Bilişsel terapi temel ilkeler ve ötesi. (Ş. Hisli, Çev). Ankara:
Türk Psikologlar Derneği.
Beck, A. T. (2006). Bilişsel terapi ve duygusal bozukluklar. (A. Türkcan Çev.).
İstanbul: Litera.
Beck, A. T., Rush, A. J., Shaw, B. F. & Emery, G. (1987). Cognitive therapy of
depression. New York: The Guilford Press.
Burns, D. (2008). İyi hissetmek. (H. A. Karaosmanoğlu, Çev. Ed.). İstanbul:
Psikonet.
Champ, F. M., Ronkainen, N. J., Littlewood, M. A., & Eubank, M. (2020).
Supporting identity development in talented youth athletes: Insights from
existential and cultural psychological approaches. Journal of Sport
Psychology in Action, 1-14.
Corey, G. (2008). Psikolojik danışma, psikoterapi kuram ve uygulamaları.
Ankara: Mentis.
Currie, A., & Owen, B. (Eds.). (2016). Sports psychiatry. Oxford University
Press.
Cüceloğlu, D. (2005). İnsan ve davranışı. İstanbul: Remzi Kitabevi.
Goodger, K. & Broadhead, S. (2016). The sports arena. In Currie, A., & Owen,
B. (Eds.). Sports Psychiatry (pp. 117-131). UK: Oxford University Press.
Heil, J. and Podlog, L. (2012). Injury and performance. In Murphy. S.M. (Ed.),
The Oxford Handbook of Sport and Exercise Psychology (pp. 593–617).
New York: Oxford University Press.
Karageorghis, C. I., & Terry, P. C. (2011). Inside sport psychology. Champaign,
IL: Human Kinetics.
Karagözoğlu, C. (2006). Sporda psikolojik destek. İstanbul: Morpa Yayınları.
Markser, V. Z. (2011). Sport psychiatry and psychotherapy. Mental strains
and disorders in professional sports. Challenge and answer to societal
changes. European
Archives
of
Psychiatry
and
Clinical
Neuroscience, 261(2), 182.
Moran, A. (2012). Thinking in action: Some insights from cognitive sport
psychology. Thinking Skills and Creativity, 7(2), 85-92.
415
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Peseschkian, N. 1. (1993). Psychosomatik und positive psychotherapie:
Transkultureller und interdisziplinärer ansatz am beispiel von 40
krankheitsbildern (Ungekürzte Ausg.). Frankfurt am Main: FischerTaschenbuch-Verlag.
Richert, A. J. (2002). The self narrative therapy: Thoughts from a
humanistic/extential perspective. Journal of Psychotherapy Integration,
12(1), 77–104.
Smith, R. E., & Smoll, F. L. (1991). Behavioral research and intervention in
youth sports. Behavior Therapy, 22(3), 329-344.
Voltan-Acar, N. (2015). Yeniden terapötik iletişim: Kişiler arası ilişkiler.
Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık.
Weinberg, R. S., & Gould, D. (2018). Foundations of sport and exercise
psychology. 7Ed. Champaign, IL: Human Kinetics.
Zimmerman, T. S., & Protinsky, H. (1993). Uncommon sports psychology:
Consultation using family therapy theory and techniques. American
Journal of Family Therapy, 21(2), 161-174.
416
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & ANKSİYETE
SPORUN KAVRAMSAL
TEMELLERİ-5
SPOR & ANKSİYETE
Yazar
Doktorant. Gamze Yıldırım ARAZ
24. Bölüm
1
Bingöl Üniversitesi, Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu,
Bingöl/TÜRKİYE
https://orcid.org/0000-0003-4520-3920
gyaraz@bingol.edu.tr
417
1
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
ANKSİYETE
Duygular bazen bir sevinç, bazen bir üzüntü, korku, umut, coşku, kin ya
da nefret vb. birçok formda yaşam boyu deneyimlediğimiz hatta bazen
kontrol edemediğimiz durumlardır. İnsanoğlu bu deneyimlerinden hem
fiziksel hem de psikolojik olarak etkilenmektedir. Yaşanılan duygunun
miktarı, yoğunluğu ve süresi çok önemlidir ve aşırı boyutlara taşındığında
patolojik bir hal alabilir.
Anksiyete geçmişten günümüze var olan kaçınılmaz duygulardan biri
olarak hem tehlikelerden korunmak için bir yol hem de psikolojik
bozukluklara sebep olabilecek bir mekanizmadır. Stres altında bireyin verdiği
tepki ya da tedirginliğe sebep olabilecek bir durum (olay) karşısında uyarıcı
rolünü üstelenir ve sadece tehlike durumlarında değil insan ilişkilerinde
yaşanan olumsuz durumlar da anksiyeteyi tetikleyebilir (Güleç ve Köroğlu,
1997). Bireyin olası ya da gerçek bir tehlikeye karşı savaşmasına yardımcı
olarak hayatta kalabilmesi için alarm sistemlerinin harekete geçmesini
sağlayan, şiddeti dengelenebilen bir uyarılmışlık hali de anksiyete olarak
tanımlanabilir (Rosen vd., 1998). Korku, huzursuzluk, kaygı ve tasalanmayla
ilgili olumsuz deneyimlerle ilişkili bilişsel, duygusal, davranışsal ve bedensel
bileşenleri olan fizyolojik ve ruhsal bir durum olarak anksiyete genellikle
bireyin tanımlayamadığı, gözlenemeyen bir durum tarafından
tetiklenmesiyle, gözlenebilen tehlikeler sonucu ortaya çıkan korkudan
ayrılmaktadır (Arne, 2000).
Freud, anksiyetenin bireyin benliğine ilişkin bir tehlike karşısındaki
yorumu, tehdidin sona ermesi amacıyla savunma ve bastırma
mekanizmalarının düzenleyicisi olarak dürtü ve içgüdüler sonucu ortaya çıkan
gücün etkisizleştirilmesiyle yaşandığından bahsetmiştir (Köknel, 1998).
Cüceloğlu, bireyin bir olayın sonucunu bilememesi, çevresi tarafından
yargılanma endişesi duyması, üzüntü, korku, başarısızlık, çaresizlik gibi güçlü
duygular ya da heyecanlardan bir veya birden fazlasını bir arada yaşaması
sonucu ortaya çıkan durumu anksiyete olarak açıklamıştır (Cüceloğlu, 1990).
Sebebi belirsiz, bilinmeyen, içten gelen, korku, kaygı, kötü bir şey olacağını
düşünme duygusu olan anksiyete, dıştan ya da içten gelen tehlike veya olası
tehlike beklentisi neticesinde meydana gelen, anlık ya da uzun süreli
gerçekleşebilen bir tepkidir ve çoğunlukla kişinin işlevselliğinin bozulmasına
sebep olabilir (Nolen-Hoeksema, 2009).
418
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & ANKSİYETE
Anksiyete normal ve anormal olmak üzere iki şekilde tanımlanabilir.
Normal anksiyete; yaşanılan durumlar karşısında bireyi daha maharetli ve
işlevsel hale getiren koruma mekanizmalarının en önemlilerinden biridir.
Riskli durumlardan kaçınılmasında veya onlarla mücadele edilmesinde ortaya
çıkar ve kısa süre gerçekleştiğinde faydalı bir tepkidir. Anormal anksiyete ise;
belirli bir tehlike durumu olmadan ya da herhangi bir tehlike durumunda aşırı
derece ortaya çıkan, çok uzun süren hatta sonlandıramayan patolojik bir hal
alan anksiyete durumudur (Stanley, 2000; Uzbay, 2002).
ANKSİYETE BOZUKLUKLARI
Anksiyete toplumda en sık rastlanan ruhsal hastalıklardan birisidir.
Yapılan araştırmalar da anksiyete bozukluğunun yaşam boyu yaygınlık oranı
%29 dur (Kessler ve ark., 2010). Çoğunlukla erken yaşlarda yaşanan anksiyete
bozukluğu için en riskli dönem 10-25 yaş aralığıdır (Öztürk ve Uluşahin, 2011).
Kadınlar ve düşük gelir seviyesine sahip bireyler için de risk oranı oldukça
yüksektir (Sareen ve ark., 2011; Kessler ve ark., 2005). Bununla birlikte yaşam
boyu anksiyete bozukluğu teşhisi konulan hasta bireylerin %75’lik büyük bir
kısmının farklı bir ruhsal hastalığı daha olduğu bildirilmiştir (Michael ve ark.,
2007). Türkiye Ruh Sağlığı Profiline göre ise, bir yıllık dönemde anksiyete
bozuklukları %6,7 oranındadır (Kılıç, 1998).
Amerikan Psikiyatri Birliği (2013) (APA)’nın açıklamasına göre
anksiyete, kişinin bilinçli kısmında meydana gelen ve hissedilebilen bir tehlike
sinyalidir. Bu tehlike çevresinden, kişinin içinden, bağımlı veya bağımsız
olarak ortaya çıkabilir. APA’nın psikiyatrik rahatsızlıkları tanılamak için
kullandığı yöntem olan DSM-5’te (2013) anksiyete bozuklukları aşağıdaki
şekilde sınıflandırılmıştır;
• Maddenin yol açtığı kaygı bozukluğu
• Yaygın kaygı bozukluğu
• Agorafobi
• Panik bozukluğu
• Sosyal fobi
• Özgül fobi
• Seçici konuşmazlık
• Ayrılma kaygısı bozukluğu
419
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
ANKSİYETE NEDENLERİ
İnsanlar antik çağlardan beri anksiyetenin sebeplerini ve anksiyete ile
mücadele yollarını bulmaya çabalamışlardır. O dönemlerde anksiyetenin
nedeni olarak kötü ruhlar, tanrılar ve büyüler görülürdü (Özer, 2006).
Günümüzde ise anksiyete bozukluklarının sebepleri incelediğinde çeşitli
sonuçlara ulaşılmıştır.
Sullivan, anksiyetenin sebebi olarak bireyler arası ilişkileri
vurgulamıştır. Ona göre insan hem bağımsızlık ihtiyacı olan hem de sevgi ve
yakınlık isteyen bir varlık olarak değer verdiği bireyler tarafından kabul
görmek ve onaylanmak ister. Eğer bunun tam tersini deneyimlerse anksiyete
geliştirebilir (Sullivan, 1948).
Cüceloğluna göre, anksiyete sebepleri kişi ve topluma göre farklılıklar
sergilese de bu duygunun yaşanmasına neden olan durumlar şu şekilde
açıklanabilir;
• Desteğin kaybolması: Bireyin sosyal desteğini kaybetmesi ve alıştığı
ortamdan uzaklaşması sonucunda ortaya çıkar. Örneğin tayini çıkan bir
kişinin evinden, komşularından, akrabalarından uzaklaşarak yoksun kalması
sonucunda oluşur.
• Olumsuz sonucu beklemek: Bireyin yeterli hazırlık sürecini
yapmadığını ve hazır olmadığını düşündüğü bir müsabakaya çıkması ya da bir
sınava girmesi gibi durumların meydana getireceği olumsuz bir neticeyle
karşılaşılacağı beklentisi oluştuğunda gerçekleşmektedir.
• İçsel çelişki yaşamak: Bireyin inandığı veya önemsediği düşünce
şekliyle çelişen davranışlar sergilemesi sonucunda yaşadığı çelişkiyi ortadan
kaldıracak çözüm yolunu bulana kadar geçen sürede ortaya çıkmaktadır.
• Belirsizlik: Bireyin gelecekte ne olacağını bilememesi sonucu ortaya
çıkar (Cüceloğlu, 1990).
ANKSİYETE BELİRTİLERİ
Anksiyete bozukluklarının en belirgin ortak özelliği net bir stres sebebi
ya da tehlike olmadan kendiliğinden ortaya çıkan bilişsel, fiziksel, davranışsal
ve duygusal belirtilerinin olmasıdır. Bu belirtiler;
420
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & ANKSİYETE
• Bilişsel Belirtiler: Ölüm korkusu, odaklanma güçlüğü, tehlikeleri
abartma, dikkat dağınıklığı, aşırı uyarılma, gerçeklik duygusunu kaybetme,
kontrolünü yitirme kaygısı ve bedensel olarak zarar görme endişesi vb.
• Duygusal belirtiler: Korku, endişe, huzursuzluk ve panik duygusu vb.
• Davranışsal belirtiler: Anksiyeteye sebep olan olaylardan kaçma ya
da kaçınma, öfke, donakalma vb.
• Fizyolojik belirtiler: Nolen-Hoeksema (2009), bu belirtileri altı başlık
altında toplamıştır,
• Nörolojik: Bayılmalar veya bayılma hissi, tremor, motor huzursuzluk,
baş dönmesi, kas gerginliği
• Cilt belirtileri: Terleme, sıcak basması, kızarma
• Genitoüriner sistem: Sık idrara çıkma, cinsel isteksizlik
• Gastrointestinal sistem: Kusma, yutma güçlüğü, karın ağrısı, bunaltı,
ishal
• Solunum sistemi: Oksijen borçlanması, nefes darlığı, boğulma hissi,
boğazda düğümlenme
• Kardiovasküler sistem: Yüzde kızarma ya da soluk renk, kan
basıncında değişimler. (Nolen-Hoeksema, 2009)
SPOR VE ANKSİYETE
Sağlıklı yaşamın, bireyin beden ve ruh sağlığını iyileştirmenin en temel
faktörlerinden biri olarak görülen spor ve bireye etkileri yukarıda detaylı bir
şekilde açıklanan anksiyete yakın ilişkili kavramlardır. Hem spor hem
anksiyete bireyi fiziksel, psikolojik ve sosyal yönden etkilerken birbirleri ile de
etkileşim içindedir.
Spor ve anksiyete arasındaki ilişki birçok araştırmaya konu olmuş ve bu
çalışmalar neticesinde farklı sonuçlara ulaşılmıştır. Bazı araştırmalar sporun
anksiyetenin azaltılmasında ya da ortadan kaldırılmasında etkili bir yol
olduğunu savunurken, bazı araştırmalarsa kazanma odaklı ve rekabete dayalı
gerçekleştirilen yoğun spor müsabakalarının anksiyeteyi tetikleyerek
anksiyete bozukluklarına sebep olabileceğini bildirmiştir (Akandere, 1999;
Bayraktar ve Kurtoğlu, 2011).
1996 yılında 14 – 16 yaş aralığındaki bir grup öğrenci dahil edilerek
gerçekleştirilen ve spor etkinliklerinin uzun soluklu etkilerinin incelendiği bir
araştırma sonucunda, spor yapan öğrencilerin anksiyete genel semptom ve
421
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
anksiyete indekslerinin sedanter öğrencilerden anlamlı derecede düşük
olduğu görülmüştür (Çekin ve ark., 1996). 2002 yılında gerçekleştirilen başka
bir çalışmada ise, spor yapan öğrencilerin sedanter öğrencilerden daha düşük
depresyon ve anksiyete skorlarına sahip olduğu sonucuna ulaşılmıştır
(Kirkcaldy ve ark., 2002). Benzer şekilde Kuyulu ve Beltekin (2020) tarafından
üniversite öğrenci grubunda gerçekleştirilen bir çalışmada, sedanter
öğrencilerin sosyal görünüş anksiyete düzeyleri spor yapan öğrencilere
oranla anlamlı derecede yüksek bulunmuştur.
Anksiyete, mevcut durumun sonuçlarının tahmin edilememesi veya
belirsizliğiyle ortaya çıkabilen ve insanı bilişsel ve duygusal olarak olumsuz
etkileyebilen gerginlik ve huzursuzluk hali olarak açıklanır (Somers ve ark.,
2006; Özdemir ve Tatar, 2019). Spordaki rekabetçi ortamın oluşmasında
temel bileşenlerden biri olarak anksiyetenin seviyesi oldukça önemlidir.
Ayrıca sporcuların üst seviye performansa ulaşabilmeleri için yoğun
antrenmanların yanı sıra fiziksel ve psikolojik özelliklerini de geliştirmeleri
gerekmektedir (Kılınçlarslan ve ark., 2019). Aşırı yüksek veya düşük anksiyete
seviyesi sportif performansta en üst noktalara ulaşmayı engelleyebilir. Ancak
belirli seviyedeki kontrol edilebilir anksiyete sportif performansın
desteklenmesinde faydalı olabilir (Devinder, 2008; Kamlesh, 2011). Sportif
performans sergileyen elit sporcular açısından yoğun baskılar yaşadıkları spor
ortamında stresli durumlarla başa çıkabilmek ve anksiyeteyi yönetebilmek,
becerilerini üst seviyede sergileyebilmek için çok önemlidir (Bali, 2015).
Sporu meslek olarak benimsemiş profesyonel sporcular için iyi
performans göstermeleri gerektiği baskısı ve spor müsabakalarının
sonuçlarındaki belirsizlikler potansiyel olarak tehdit edici durumlara
dönüşebilir ve yüksek anksiyete seviyelerini ortaya çıkarabilir. Sporcular
arasındaki cinsiyet farkının yarattığı fiziksel farklar da anksiyeteyi etkileyebilir
(Kılınçarslan ve ark., 2019). Martens ve arkadaşlarına göre bu durumda
anksiyetenin iki ana bileşeni vardır; bilişsel anksiyete (kişinin performansı
hakkında endişelenme düşünceleri) ve somatik anksiyete (kişinin kişisel algısı,
fizyolojik uyarılması, örneğin sinirlilik, gerginlik, kalp atış hızındaki
değişiklikler) (Marten ve ark., 1990).
Anksiyete spor aktivitelerinden uzaklaşma yaşanmasına, spordan
daha az zevk alınmasına, performansın bozulmasına ve hatta spor
etkinliklerinin sonlandırılmasına sebep olabilir (Gould ve ark., 1982; Scanlan
422
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & ANKSİYETE
ve ark., 2005; Hanin, 2000). Örneğin futbolda bir penaltı vuruşu ya da
hentbolda bir 7 metre atışı gibi önemli anlarda anksiyete sporcunun
performansını olumsuz etkileyebilir.
Sporcularda anksiyeteye sebep olabilecek durumlar;
Fiziksel Yetersizlik: Sporcunun müsabaka öncesi herhangi bir sakatlık
yaşaması veya yeni atlatılan bir sakatlık sonrası eski gücünü tekrar
toplayamadan, gerekli hazırlıklarını tamamlayamadan zorlu bir rakibe karşı
mücadeleye çıkmak zorunda kalması, yetersizlik hissine sebep olarak
anksiyete seviyesinin artmasına neden olacaktır. Özellikle müsabaka
esnasında bu seviye doruklara ulaşabilir ve sporcu olumsuz şekilde
etkilenebilir.
Fiziksel Koşullar: Sporcunun her zaman antrenman yaptığı veya
müsabakalara çıktığı ortamdan farklı bir ortamla karşılaşması anksiyeteye
sebep olabilir. Zemin, malzeme, ısı ve ışıklandırma değişiklikleri gibi durumlar
örnek gösterilebilir.
Yüksek Baskı: Sporcuların müsabaka öncesi yaşadıkları çeşitli baskılar
psikolojik olarak etkilenmelerine ve anksiyete seviyelerinin artmasına sebep
olabilir. Bu baskılar seyirci, medya, spor yönetici vb. tarafından olabileceği
gibi galibiyet primi, kazanılacak bir galibiyet sonucu takım veya sporcunun
terfi alma ihtimali gibi durumlarda olabilir.
Negatif Beklentiler: Sporcunun kendini hazır hissetmemesi ve
müsabaka sonucuna dair olumsuz fikirlere sahip olması anksiyeteye sebep
olabilir ve bu olumsuz düşünceler oluşan anksiyetenin kontrol edilebilmesini
engelleyerek yıkıcı sonuçlara sebep olabilir.
Kötü Gününde Olmak: Müsabaka esnasında sporcular başarılı
performanslarını sahaya yansıtamadıklarında ve yapmak istediklerini
harekete dönüştüremediklerinde umutsuzluğa kapılabilir ve iyi bir gün
geçirmedikleri düşüncesini kapılmaları sonucu tetiklenen anksiyete
seviyelerinin artmasıyla kazanma hırslarını kaybedip mücadele azminden
uzaklaşarak oyunu bırakabilirler.
Antrenör Tarafından Yapılan Eleştiriler: Antrenörler tarafından yapılan
eleştiriler çoğunlukla sporcunun toparlanmasına fayda sağlayarak
423
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
motivasyonunu arttırsa da yoğun ve sürekli hale gelen eleştiriler baskıyı
arttırarak yüksek anksiyeteye sebep olabilir.
Alışılmadık Teknikte Oynayan Bir Rakip: Müsabaka esnasında farklı
teknikleri üst seviyede uygulayan bir rakibe karşı mücadele eden ve bu
tekniklere karşı çözüm üretmeyi başaramayan bir sporcu umutsuzluğa
kapılarak anksiyete geliştirebilir.
Rakibin Konsantrasyon Bozan Hareketleri: Rakip sporcu veya
antrenörün mola alarak ya da sportmenlik dışı hareketler sergileyerek
sporcuları oyundan düşürmeye çalışması ve sporcunun bu durumla başarılı
bir şekilde mücadele edemeyişi sonucu performansında düşüş yaşaması
anksiyete seviyesinin artmasına sebep olabilir.
Isınma Sırasında Rakibi Gözlemlemek: Müsabaka öncesi ısınma
evresinde rakip takım oyuncularını izleyen bir sporcunun rakibin kendisinden
ya da takımından güçlü olduğu izlenimine kapılması ve endişe duyması
anksiyetesinin artmasına sebep olabilir.
Doğru Karar Alma: Birçok farklı sebeple anksiyete seviyesi artan
sporcular doğru kararlar alma ve uygulama noktasında sorun yaşarlar.
Müsabaka öncesi, sonrası veya esnasında rahatlıkla karar veremez veya
istedikleri hareketleri doğru bir şekilde sergilemez hale gelebilirler. Hatta
yaşanan baskı sporcuların sportmenlik dışı hareketler sergilemelerine sebep
olabilir.
Tecrübe: Yukarıda açıklanan birçok örnekte neden sonuç ilişkisine
dayandırılarak sporda karşılaşılan durumlar ve anksiyete arasındaki ilişki
açıklanmaya çalışılmıştır. Genel olarak olumsuz etkileşim içinde olan bu
durumların aksine sporda tecrübe faktörü anksiyeteyi olumlu şekilde
etkilemektedir. Yıllar içerisinde kazanılan deneyimler sonucu sporcu hem
kendini daha iyi tanımayabilir ve kontrol becerisini geliştirebilir hem de
sıkıntılı, stresli durumlarla baş etme kapasitesini arttırabilir. Bunun
sonucunda da anksiyetesini azaltabilir veya kontrol edebilir. Tecrübe ve
anksiyete arasındaki bu etkileşimle birlikte sporcular gerçek performanslarını
sahaya yansıtarak mücadele güçlerini doruk noktalara taşıyabilir.
Spor ve anksiyete arasındaki etkileşimin incelediği çalışmalar sonucu
elde edilen farklı sonuçlar açısından bu iki kavram ile ilgili kesin ve net bir
sonuç bildirmek yanlış olacaktır. Bireysel farklar, ortamlar, geçmiş
424
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & ANKSİYETE
deneyimler, fiziksel özellikler, sosyal çevre vb. birçok faktör bu iki kavramı
etkiyebilir ve farklı sonuçlar elde edilmesine sebep olabilir. Bu durum her
çalışmanın veya bireyin kendi özelinde incelenmesi gerekliliğini
doğurmaktadır. Geçmişte olduğu gibi gelecekteki çalışmalar açısından da
spor ve anksiyete ilişkisi popüler bir konu olmaya devam edebileceği
düşülmektedir.
BÖLÜM KAYNAKLARI
Akandere M. (1999). Kaygı ile Başa Çıkmada Sporun Etkisinin Kardeş Sayısı
Açısından İncelenmesi. Atatürk Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor
Bilimleri Dergisi, Cilt:1, Sayı:1, 21-24.
Amerikan Psikiyatri Birliği (APA) (2013). DSM-5 tanı ölçütleri başvuru el kitabı.
E. Köroğlu (çev.). Ankara: Hekimler Yayın Birliği.
Arne O. (2000). Fear and Anxiety: Evolutionary, Cognitive and Clinical
Perspectives. of H, Press eNYTG, editors.
Bali A. (2015). Psychological factors affecting sports perfor-mance. Int J Phy
Edu Sports and Health 1(6):92-95.
Bayraktar B, Kurtoğlu M. (2011). Sporda Performans ve Performans Artırma
Yöntemleri. Doping ve Futbolda Performans Artırma Yöntemleri.
İstanbul: Ajansmat Matbaacılık.
Cüceloğlu D. (1990). İnsan ve Davranışı. İstanbul: Remzi Kitabevi.
Çekin M, Tatar Y, Torun K. (1996). 14–16 Yaş grubunda spor–anksiyete
ilişkisinin SCL–90 ile araştırılması. Yeni Symposium Dergisi, 34:43–5.
Devinder KK. (2008). Textbook of Applied Measurement Evalua-tion and
Sports Selection. Delhi: Sports and Spiritual Sci. Pub., p.530.
Gould D, Feltz D, Horn T, Weiss M. (1982). Reasons for discontinuing
involvement in competitive youth swimming. Journal of Sport Behavior,
5, 155–165.
Güleç C, Köroğlu E. (1997). Psikiyatri Temel Kitabı. Ankara:1. Baskı, Hekimler
Yayın Birliği.
Hanin Y L. (Ed.) (2000). Emotions in sport. Champaign; IL: Human Kinetics.
Kamlesh ML. (2011). UGC-NET Digest on Papers II & III Physical Education.
New Delhi: Khel Sahitya Kendra .
Kessler, R. C., Ruscio, A. M., Shear, K., Wittchen, H.U. (2010). Epidemiology
of anxiety disorders. M. B. Stein & T. Steckler (Eds.).In Behavioral
425
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
neurobiology of anxiety and its treatment. Currenttopics in behavioral
neurosciences. New York: Springer Science,21-35.
Kılıç, C. (1998). Türkiye Ruh Sağlığı Profili: Erişkin nüfusta ruhsal hastalıkların
yaygınlığı, ilişkili faktörler, yeti yitimi ve ruh sağlığı hizmeti kullanımı
sonuçları. Ankara: T.C. Sağlık Bakanlığı.
Kılınçarslan G, Genç H, Bayrakdar A, Kayantaş İ. (2019). Investigation of
basketball ability levels and some performance characteristics of male
and female students. Manas Sosyal Araştırmalar Dergisi, 8 (Ek Sayı 1):
1336-1344.
Kılınçarslan G, Genç H, Kayantaş İ, Bayrakdar A. (2019). Türk erkek U-20 buz
hokeyi milli takımının somatotip yapısının incelenmesi. Spor Bilimleri
Alanında Araştırma ve Değerlendirmeler 1, 125-136.
Kirkcaldy BD, Shephard R, Siefen G. (2002). The relationship between
physical activity and self–image and problem behaviour among
adolescents. Soc Psychiatry Psychiatr Epidemiol, 37: 544–50.
Köknel Ö. (1998). Zorlanan İnsan. İstanbul: Altın Kitaplar Yayınevi.
Kuyulu İ, Beltekin E. (2020). Üniversite Öğrencilerinin Sosyal Beceri ve Sosyal
Görünüş Kaygı Düzeylerinin İncelenmesi (Spor Bilimleri Fakültesi Örneği).
Sporda Bilimsellik ve Akademik Yaklaşımlar-2. Ankara: Gece Kitaplığı
Yayınevi.
Martens R, Vealey R S, Burton, D. (1990). Competitive anxiety in sport.
Champaign, IL. Human Kinetics.
Michael, T, Zetsche U, Margraf, J. (2007). Epidemiology of anxiety disorders.
Psychiatry. 6, 136-142.
Nolen-Hoeksema, S. (2009). Abnormal Psychology. New York: McGraw Hill
Higher Education.
Özdemir H, Tatar A. (2019). Genç yetişkinlerde yalnızlığın yordayıcıları:
Depresyon, kaygı, sosyal destek, duygusal zeka. Kıbrıs Türk Psikiyatri ve
Psikoloji Dergisi, 1(2):93-101.
Özer Ş. (2006). Anksiyete ve Anksiyete Bozukluklarının Kısa Tarihçesi. Ankara:
Türkiye Psikiyatri Derneği Yayınları.
Öztürk, M. O, Uluşahin A. (2011). Ruh Sağlığı ve Bozuklukları. Ankara: Nobel
Tıp Kitabevleri.
Rosen JB, Schulkin J. (1998). From normal fear to pathological anxiety.
Psychol Rev, 105(2): 325-50.
426
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & ANKSİYETE
Sareen, J., Afifi, T.O., McMillan, K.A., Asmundson, G.J.G. (2011). Relationship
between house holdin come and mental disorders: Findings from a
population-based longitudinal study. Archives of General Psychiatry. 68,
419-426.
Scanlan, T. K., Babkes, M. L., & Scanlan, L. A. (2005). Participation in sport: A
developmental glimpse at emotion. In J. L. Mahoney, R. W. Larson, & J. S.
Eccles (Eds.), Organized activities as contexts of development:
Extracurricular activities, after-school and community programs.
Mahwah, NJ: Lawrence Erlbaum.
Somers JM, Goldner EM, Waraich P, Hsu L. (2006). Prevalence and ıncidence
studies of anxiety disorders. A systematic review of the literature. Can J
Psychiatry, 51:100-103.
Stanley MA. (2000). Anxiety disorders. Clin Psychol Rev. (20):731-54.
Sullivan, H. S. (1948). The meaning of anxiety in psychiatry and in life.
Psychiatry:Journal For The Study of Inter Personal Processes,11:1-13.
Uzbay İ. (2002). Anksiyetenin nörobiyolojisi. Klinik Psikiyatri Dergisi. (5):5-13.
427
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
428
SPORUN KAVRAMSAL
TEMELLERİ-5
SPOR & DEPRESYON
Yazar
Dr. Selma ÇAVDAR
1
25. Bölüm
1
Trabzon Üniversitesi, Spor Bilimleri Fakültesi, Trabzon/TÜRKİYE
https://orcid.org/0000-0001-8326-9942
selmasoyyigit@hotmail.com
429
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
GİRİŞ
Günümüzde sporun fiziksel performans gelişiminin yanı sıra
insan sağlığı üzerine olumlu etkileri olduğu da bilimsel çalışmalarla
kanıtlanmıştır. Düzenli spora katılım her yaş grubundan insan için
fiziksel ve psikolojik yarar sağlamaktadır. Özellikle son yıllarda spor
yapmanın psikolojik açısından antidepresan etkisi yarattığı ve bir çok
psikolojik sağlık probleminin tedavisi için önerilen bir aktivite olduğu
ifade edilmektedir. Kitabımızın bu bölümünde depresyonu
tanımlayarak spor yapmanın depresyona karşı etkisi incelenmiştir.
Spor ve Depresyon
Depresyon; olumlu bir etkinin yokluğunda; duygusal, bilişsel, fiziksel ve
davranışsal olarak gözlemlenen kalıcı bir ruh hali düşüklüğüdür.
Depresyon dünya çapında 121 milyon yetişkini etkileyen, hastalıklar
sıralamasında 4. sırada yer alan yaygın bir hastalıktır. Depresyon önemli bir
morbidite ve mortilite nedenidir, anjin veya artrit gibi hastalıklarla
karşılaştırıldığında sağlık durumundaki düşüşe olan etkisi çok daha büyüktür.
Spor Depresyona Nasıl Katkı Sağlar?
Depresyon genellikle, antidepresanlar ve psikolojik tedavi
kombinasyonu ile tedavi edilir. Antidepresanlar depresyon tedavisinde ilk
sırada yer almaktadır. Fakat antidepresanların olumsuz yan etkileri ve ruhsal
iyileşmenin gecikmesi gibi durumlarda yaşanabilmektedir. Psikolojik
terapinin etkili olabilmesi için, motivasyonun sağlanmış olması çok önemlidir.
Depresyon, alternatif tedaviler aramaya neden olan çok güçlü bir problemdir.
İnsanların bu arayışa girmesine, tedavilerin yeterince memnun edememesi,
uygulanan tedavinin etkili olacağına inançlarının olmaması neden olabilir. Bu
arayışlar sonucunda; depresyon durumunu yönetmek için, müzik, ışık
tedavisi, akupunktur, aile terapisi, gevşeme ve spor (egzersiz) gibi alternatif
terapilere ilgi artmaktadır.
Egzersiz ve spor; fiziksel uygunluğun bir veya daha fazla bileşenini
iyileştirmek veya sürdürmek için yapılan planlı ve tekrarlayan vücut hareketi
olarak tanımlanır. Sporun depresyon üzerindeki etkisi, onlarca yıldır
araştırma konusu olmuştur ve birçok araştırmacı ve klinisyen tarafından
sporun (egzersizin) depresyon tedavisinde etkili olduğuna inanılmaktadır.
430
Ulusal Ruh Sağlığı Hizmet Merkezi tarafından yayınlanan rapora göre,
egzersiz depresyonlu kişiler için bir tedavi yöntemi olarak kullanılmalıdır.
NICE kılavuzu, hafif ve orta dereceli depresyon için hafif yoğunlukta, 10
ila 16 hafta boyunca haftada üç gün 45 dk süreyle egzersiz programlarının
uygulanmasını önermektedir.
Gözlemsel çalışmalar, düşük yoğunluklu egzersiz ve aktivitelerin
depresyonla ilişkili olduğunu göstermiştir. Spor ve depresyon arasındaki ilişki,
nedensellik kavramı ile kesin olarak açıklanamazken; egzersizin depresyona
iyi gelmesinin anlaşılabilir birçok nedeni söz konusudur. Spor ve ileri seviyede
beceri kazanımı, negatif duygu ve düşüncelerin uzaklaştırılmasına yardımcı
olur. Sporla birlikte sağlanan sosyal temas işleyen mekanizmanın bir parçası
olabilir. Craft (2005)’e göre spor, kişinin öz yeterliliğini, özgüvenini
destekleyen antidepresan bir etkiye sahiptir; egzersizle birlikte ruh halinde
iyileşme yaşayan kişiler 3-9 hafta egzersize devam ettikten sonra daha yüksek
öz yeterlilik seviyelerine ulaşabilirler.
Öz yeterlilik genel, öznel iyi oluşun en güçlü belirleyicilerinden biri olan
benlik saygısı ile bağlantılıdır. Düşük benlik saygısının da akıl sağlığı ile
yakından ilişkili olduğu düşünülmektedir. Egzersiz de yeni sinir hücrelerinin
büyümesini, var olan sinir hücrelerinin sağlığının korunmasını ve hücreleri
iyileştirici etkisi olduğu bilinen proteinlerin salınmasını sağlar. Spor ve fiziksel
aktivitenin, endorfin ve monamin seviyelerinde değişiklikler ve stres
hormonu olan kortizol seviyelerinde azalmaya neden olma gibi fizyolojik
etkileri vardır ve tüm bu değişiklikler kişinin ruh halini iyileştirebilir.
Spor Neden Önemlidir?
Çeşitli sistematik inceleme ve meta-analizler egzersizin depresyon
üzerindeki etkisini araştırmışlardır. Sporun depresyon üzerinde etkili olduğu
sonucuna ulaşılmış, fakat sporun bir tedavi biçimi olarak kullanılabilmesi için
daha kesin sonuç olması gerektiğini öne süren meta-analiz çalışmaları da
vardır. Sporun depresyon üzerindeki karmaşık ve çok yönlü etkilerini ve
spesifik depresif belirtilerin azalmasındaki etkilerini anlamak için
değerlendirilmesi gereken semptomlar sınıflandırılmıştır. Depresyon
belirtileri; bilişsel, duygusal, motivasyonel ve somatik belirtiler olmak üzere
kategorize edilmiştir. Bu kategoriler:
431
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Bilişsel Belirtiler
Duygusal Belirtiler
*Yürütücü Fonksiyonlar
*Özsaygı
*Çalışma Belleği
*Depresif Ruh Hali
Motivasyonel Belirtiler
Somatik Belirtiler
*Anhedonia
*Uyku Bozukluğu
*Psikomotor Gerilik
*Kronik Ağrı-Sızı
Sporun/Egzersizin Depresyon Belirtilerine Etkileri
Depresyonun başlıca belirtileri arasında, karamsar bir ruh hali, düşük
benlik saygısı, sinirlilik durumu, nörolojik eksiklikler, konsantre olma
güçlükleri, psikomotor gerileme, artan ve sürekli yorgunluk hali, uyku ve
iştahla ilgili anormallikler vardır. Depresyon hastaları genellikle; kilo kaybı,
uyku bozuklukları, ağrı, psikomotor ajitasyon veya gerilik, enerji kaybı ve
somatik şikayetlerde bulunurlar. Sporun gösterdiği antidepresan etkisi, şu
anda depresyon tedavisinde kullanılan mevcut ilaçlara alternatif bir yöntem
olarak kullanılacak kadar da güçlüdür. Spor, yaşlanma ile birlikte beyinde
meydana gelen problemleri gidermek için yardımcı bir yöntem olarak
kullanılır, beyindeki bilişsel süreçlerin güçlenmesine katkı sağlar. Egzersizle
birlikte genellikle belirtiler hafifler; McKercher ve ark. yaptıkları bir çalışmada
orta şiddetli aktivitelere katılan genç yetişkin kadınlarla sedanter kadınların
depresif belirtilerini karşılaştırmış ve spor yapan kadınların %50 daha düşük
depresif semptomlara sahip olduğunu tespit etmişlerdir. Sporun yaşlanmayla
birlikte ortaya çıkan Alzamier, Parkinson ve travmatik beyin hasarı gibi
hastalıklara faydalı olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır.
Bilişsel Belirtilere Etkisi
Sporun çocuklar, ergenler, yetişkinler ve yaşlıların bilişsel işlevleri
üzerinde çok net ve kritik faydaları vardır. Fiziksel hareketsizlik genellikle
nörobilişsel performans üzerinde olumsuz etkiye sahiptir. Egzersiz ve spor
özellikle yaşlanmayla birlikte ortaya çıkan bilişsel gerileme ve hafıza işlevleri
432
ile ilgili eksikliklere karşı koruma sağlar. Örneğin; demans hastalığı olan yaşlı
bireylerin sporla birlikte, hastalıklarının belirtilerinde azalma olduğu
görülmüştür. Hars ve ark. 6 ay boyunca haftada bir kez müzik temelli egzersiz
programı uygulanan yaşlı bireyleri egzersiz programı uygulanmayan yaşlı
bireylerden oluşan kontrol grubu ile karşılaştırdıklarında, egzersiz
programına dâhil olan yaşlı bireylerin daha gelişmiş bilişsel becerilere ve daha
düşük anksiyete derecesine sahip olduklarını tespit etmişlerdir. Egzersizin
hem akıl yürütme ile ilgili bozukluklara hem de depresyon durumuna iyi
geldiği gözlemlenmiştir. Uzun süreli, düşük ve orta yoğunluklu egzersiz
beynin akıl yürütme ile ilgili olan bölgesinin işlev kapasitesini artırır.
Duygusal Belirtilere Etkisi
DSM-IV tanımlamasına göre, değersizlik duygusu, düşük benlik saygısı
ve depresif bir ruh hali depresyonun temel belirtileridir. Sporun benlik saygısı
üzerindeki etkisi kanıtlanmıştır. Yapılan deneysel çalışmalar, benlik saygısının
spora katılımla birlikte doğru orantılı olarak arttığını göstermiştir. Spor ve
vücut algısı arasındaki ilişkiyi yansıtan birçok çalışma yapan Sonstroem,
egzersiz programına katılımın benlik saygısı puanlarını da artırdığını belirten
16 çalışma yapmıştır. Sporun benlik saygısına olan olumlu etkileri çocuklar ve
ergenler için de aynıdır. Ekeland, Heion ve Hagen, 3 ila 20 yaş arasındaki
bireylerle yaptıkları çalışmalarında, daha çok spor yapan çocuk ve gençlerin
özgüven duygularının daha yüksek olduğunu ve fiziksel olarak da daha sağlıklı
olduklarını gözlemlemişlerdir. Sporun özgüven, benlik saygısı üzerinde küçük
ama çok önemli bir etkisi vardır.
Motivasyonel Belirtilere Etkisi
Depresyon durumunda, genel anlamda zevk alamama, psikomotor
gerilik ve anhedoni motivasyonel belirtiler olarak kabul edilir. Zevk alma
yetersizliği olan anhedonia, majör bir depresyon belirtisidir ve hem klinik
hem de laboratuvar koşullarında gözlenmiştir. Koşu sporunun ödüllendirici
ve anti-anhedonik etkisinin olduğu gözlemlenmiştir. Örneğin, Leventhal,
regresyon analizi kullanarak üniversite öğrencileri üzerinde yaptığı kesitsel
bir çalışmada; anhedonia düzeyinin egzersizle ters orantılı olduğunu
bulmuştur. Trivedi ve ark. sporun; bilişsel işlevler, depresif ruh hali, iştah,
yaşam kalitesi ve anhedonia gibi semptomlarla ilgili tedavilerin sonuçlarını
olumlu yönde etkilediğini belirtmiştir. Nörolojik hastalık yaşayan bireylerde
433
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
psikomotor gerilik görülür. Düzenli egzersiz, fiziksel aktivite ve spora katılım
bu hastaların motivasyonlarını artırır ve psikomotor geriliğin semptomlarını
iyileştirir.
Somatik Belirtilere Etkisi
Depresyonun somatik/fiziksel semptomları arasında, majör uyku
problemleri, yorgunluk, iştahsızlık ve ağrı eşiğinde meydana gelen
değişiklikler yer alır. Depresif bozukluk yaşayan bireylerin çoğu uykuya
dalamama/uyuma güçlüğü, erken uyunamama ve kalitesiz uyku gibi
şikâyetlerde bulunurlar. Uyku bozuklukları, duygu durum bozuklukları ve
depresyon gelişimi arasında çift yönlü bir ilişki vardır. Sporun depresyon
belirtileri gösteren bireylerin uyku kalitesine faydalı olduğunu gösteren çeşitli
çalışmalar vardır. Richards ve ark. huzur evinde yaşayan yaşlılar üzerinde
yaptıkları çalışmalarında, 45 dakikalık yürüyüş+kişiselleştirilmiş yüksek
yoğunluklu kuvvet antrenmanı kombinasyonunun, uyku süresini verimliliğini
belirgin bir şekilde artırdığını tespit etmiştir. Başka bir çalışmada sporun, genç
kanser hastalarının, yorgunluk, uyku döngüsü ile ilgili bozukluk ve depresif
bozukluklarını iyileştirdiği görülmüştür.
Sporun Depresyon Üzerindeki Biyolojik Etkileri
Bireylerin kronikleşen ve sürekli tekrarlayan strese karşı
savunmasızlığı, depresyona fırsat veren önemli bir nedendir. Spor, kılcal
damarların daha verimli çalışmasını sağlayarak beyne daha çok oksijenin
gitmesine neden olur, böylece sinir hücrelerindeki metabolik aktivite ve
oksijen alımını ve nörotrofin seviyesini artırarak stresle mücadele edilmesini
sağlar. Düzenli sporla ve aktif olarak geçirilen yetişkinlik döneminin, bilişsel
işlevlerle ilgili hastalık riskini azalttığı görülmüştür. Spor büyüme hormonunu
ve prolaktin salınımını uyarır. Sporla birlikte seretonin salınımı olması
gereken, yeterli düzeye ulaşır ve depresyon belirtileri giderek azalır.
Depresyon ve Spor
Sporcular ve fiziksel olarak aktif olan bireyler, zihinsel hastalıklara karşı
bağışıklık kazanmamışlardır. Aslında sporcularda depresyon ve anksiyete
bozukluklarının görülme sıklığı genel popülasyondan çok da farklı değildir ve
sıklıkla görülebilen bir durumdur. Spor, bazen bir sporcunun zihinsel hastalık
semptomlarıyla baş etmesine yardımcı olacak bir araç görevi görür ama
434
bazen de spordan kaynaklanan baskılar depresyon ve anksiyete durumuna
katkı sağlayabilir ya da başlı başına bir depresyon nedeni olabilir.
Depresyon Belirtileri/Riskleri
Depresyon durumu tüm bireylerde gelişebilir. Genel popülasyon için
geçerli olan genetik ve çevresel risk faktörleri sporcular için de geçerlidir.
Fakat sporculara özgü risk faktörleri aşağıdaki gibi sıralanabilir:
➢
➢
➢
➢
Yaralanma
Müsabaka başarısızlığı
Sürantrenman
Sarsıntı
Depresyon ve Anksiyete Belirtileri
❖
❖
❖
❖
❖
❖
❖
❖
Mutsuzluk-üzüntü
İlgisizlik-isteksizlik
Uyku düzenindeki değişiklik
İştah kaybı
Konsantrasyon bozukluğu
Özgüven eksikliği
Risk alma davranışları
Aşırı endişe ve korku
Sporcu ya da antrenörlerin sportif performanslarında meydana gelen
düşüşle birlikte depresyon durumu ortaya çıkabilir. Bunun ötesinde
depresyon kendine zarar verme ve intihar düşünceleriyle de ortaya çıkabilir.
Spor Tıbbı ve Tedavisi
Kendine zarar verme davranışında bulunan ve intihar düşüncesi
taşıyan herkes acil bir şekilde yardım almalıdır. Depresyonu tedavi etmenin
ilk adımı, sorunu belirlemek ve tanımaktır. Spor hekimleri, yaptıkları ilk
muayenelerde sporculara ruh sağlığı açısından genel bir tarama yaparlar.
Depresyon belirtilerinden her hangi biriyle gelen sporcu, depresyon veya
anksiyete açısından daha da ayrıntılı bir değerlendirmeden geçirilmelidir.
Deneyimli bir spor hekimi sporcuyu depresyondan kurtarmak ve sporcu için
en iyi tedavi yöntemini belirlemek için ruh sağlığı uzmanlarıyla, spor
psikologlarıyla birlikte çalışabilirler. Depresyonun sportif performans
435
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
üzerindeki olumsuz etkisini mümkün olan en az seviyeye indirmek için terapi
desteği veya ilaçlar önerilebilir.
Sporcunun depresyon semptomlarını/belirtilerini genellikle ilk fark
eden kişiler aileler, antrenörler veya takım arkadaşları olur. Aile veya
antrenörler tarafından belirtilerin fark edilmesi, erken teşhis ve tedavi
açısından önem taşır.
Depresyon Sonrası Spora Dönüş
Depresyon belirtileri ortadan kaldırıldıktan sonra spora devam edip
etmeme konusundaki karar bir doktor yardımı ile birlikte alınmalıdır.
Depresyon durumu yaşayan sporcuların büyük çoğunluğu depresyon öncesi
sportif faaliyetlerine devam edebilmektedir. Ancak, eğer spora katılım
depresyon belirtilerine katkıda bulunarak, depresyon belirtilerini artırıyorsa,
bu durumda sporun riskleri ve faydaları dikkatlice değerlendirilmelidir.
Sporun Depresyona Etkisi
Depresyon veya anksiyete durumu yaşandığında, egzersiz ve spor
bireylerin yapmak isteyeceği en son şey gibi görünür. Ancak motivasyon
sağlandıktan sonra spor, depresyon üzerinde önemli farklılıklar yaratabilir.
Egzersiz ve spor yüksek tansiyon, diyabet, artrit gibi birçok sağlık
sorunun önlenmesine yardımcı olur. Depresyon ve egzersiz üzerine yapılan
çalışmalar, egzersiz ve sporun fiziksel ve ruhsal anlamda sağladığı faydaların
ruh halini iyileştirdiği ve kaygı düzeyini azalttığını göstermektedir. Düzenli
egzersiz aşağıdaki etkinliklerle birlikte depresyon ve kaygıyı azaltabilir:
➢ Depresyonu besleyen olumsuz düşünceler döngüsünden kurtulmak
için zihninizi endişelerden uzaklaştırın; düzenli egzersiz ve spor bunu
yapmanıza yardımcı olur.
➢ Egzersiz ve sporla birlikte başardıklarınız, özgüveninizin artmasına
yardımcı olur. Sporun etkisiyle birlikte fiziksel görünüşünüzün de olumlu
anlamda değişmesi kendinizi daha iyi hissetmenizi sağlar.
➢ Egzersiz ve spor size başkalarıyla tanışma iletişim kurma ve
sosyalleşme fırsatı verir. Dışarda dolaşırken karşılaştığınız kişilere
selamlaşmanız ve ya gülümsemeniz ruh halinize iyi gelebilir.
436
➢ Depresyonu azaltmak için iyi bir şey yapmak sağlıklı, olumlu bir başa
çıkma stratejisidir. Depresyonun kendiliğinden geçeceğini beklemek,
semptomların daha da kötüleşmesine neden olabilir.
Sistemli Bir Egzersiz Programı Tek Seçenek mi?
Yalnızca planlı ve sistematik bir egzersiz programı değil, düzenli
yürüyüş gibi fiziksel aktivitelerle de ruh halinizi iyileştirebilirsiniz. Fiziksel
aktivite ve spor aynı şey değildir fakat her ikisi de sağlığınız için iyidir.
Fiziksel aktivite, kaslarınızı çalışmaya zorlayan her hangi bir aktivitedir;
ev ya da iş yerinizde yaptığınız basit hareketler fiziksel aktiviteye örnek
olabilir.
Spor ise, fiziksel zindeliği geliştirmek veya sürdürmek için yapılan planlı
ve tekrarlanan vücut hareketidir. Spor denildiğinde algısal olarak zihinde spor
salonu, müsabaka alanı vb. şeyler gelebilir, egzersiz denildiğinde ise kendinizi
daha iyi hissetmenize yardımcı olmak için yaptığınız her türlü aktivite
düşünülebilir.
Egzersiz Süresi Ne Kadar Olmalıdır?
Haftada üç ila beş gün, günde 30 dk ve üzerinde süre ile spor yapmak
depresyon semptomlarını önemli ölçüde iyileştirebilir. Daha yoğun ve güçlü
aktivitelerin, ruh halinize olan etkisini daha kısa sürede hissedebilirsiniz.
Sporun depresyon ve zihinsel sağlığa olan olumlu etkisinin kalıcı olması için
süreklilik arz etmesi gerekir.
Spor İçin Nasıl Motive Olunabilir ve Başlanılabilir?
Spora başlamak, bir spor rutini oluşturmak ve buna bağlı kalmak
bireylere zor gelebilir. Spora başlamak için motivasyonunuzu sağlayacak
adımlar aşağıdaki gibidir:
➢ Hangi sporu yapmak istediğinizi, ne tür aktiviteleri yapabilme
olasılığınızın daha yüksek olduğunu, ayırmanız gereken zamanın ne kadar
olduğunu belirlemeniz, sevdiğiniz şeyi yapmak ve devam ettirmek konusunda
size yardımcı olur.
➢ Depresyon durumunda bir uzmandan destek alın. Hazırlamış
olduğunuz egzersiz programının, seçmiş olduğunuz sportif etkinliği
437
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
doktorunuzla paylaşın egzersiz programınızın genel tedavi planınıza
uygunluğunu tartışın.
➢ Spor programınızı kendi ihtiyaç ve yetenekleriniz doğrultusunda
gerçekçi bir şekilde düzenleyin.
➢ Fiziksel olarak aktif olmanızı engelleyen şeyin ne olduğunu bulun.
Spor merkezlerine gidecek paranız yoksa düzenli yürüyüşler yapın.
➢ Küçük aksamalarda hemen vazgeçmeyin. Egzersizinizi bir gün
aksatmanız, egzersiz rutininizi sürdüremeyeceğiniz anlamına gelmez. Ertesi
gün tekrar devam edebilirsiniz.
Spor, fiziksel aktivite depresyon belirtilerini hafifletmenin mükemmel
yollarından biridir.
BÖLÜM KAYNAKLARI
ACSM, (2001). American College of Sports Medicine. ACSM's Resource
Manual for Guidelines for Exercise Testing and Prescription. 4th Edition.
Lippincott, Williams and Wilkins.
Archer, T. (2012). Influence of physical exercise on traumatic brain injury
deficits: scaffolding effect. Neurotox Res. 21(4): 418-34.
Archer, T. (2011). Physical exercise alleviates debilities of normal aging and
Alzheimer’s disease. Acta Neurol Scand 2011; 123: 221-238.
Archer, T., Fredriksson, A. (2012). Delayed Exercise-Induced Functional and
Neurochemical Partial Restoration Following MPTP Neurotox Res.
21(2):210-221.
Avant, R. (1987). Diagnosis and treatment of depression. Psychopathology.
1: 13-9.
Barnes DE, Yaffe K, Satariano WA, Tager IB A. (2003). longitudinal study of
cardiorespiratory fitness and cognitive function in healthy older adults. J
Am Geriatr Soc. 51: 459- 465.
Beck, A. T. (2008). The evolution of the cognitive model of depression and
its neurobiological correlates. Am J Psychiatry. 165: 969-977.
Behrman S, Ebmeier KP (2014). Can exercise prevent cognitive decline?
Practitioner; 258(1767): 17-21, 2-3.
Benca, RM, Obermeyer WH, Thisted RA et al. (1992). Sleep and psychiatric
disorders: a meta-analysis. Arch Gen Psychiatr. 49: 651-668.
Benloucif S, Orbeta L, Ortiz R et al. (2004). Morning or evening activity
improves neuropsychological performance and subjective sleep quality in
older adults. Sleep. 27: 1542-1551. 38
438
Berry A, Bellisario V, Capoccia S, Tirassa P, Calza A, Alleva E, Cirulli F. (2012).
Social deprivation stress is a triggering factor for the emergence of
anxiety- and depressionlike behaviours and leads to reduced brain BDNF
levels in C57BL/6J mice. Psychoneuroendocrinology; 37(6):762-72.
Billiard M, Dolenc L, Aldaz C et al. (1994). Hypersomnia associated with
mood disorders: A review perspective. J Psychosom Res, 38(Sup.1) 41-7.
Blake, H. (2009). How effective are physical activity interventions for
alleviating depressive symptoms in older people? A systematic
review. Clinical Rehabilitation. 23:873‐87.
Brené S, Bjørnebekk A, Aberg E, Mathé AA, Olson L, Werme M. (2007).
Running is rewarding and antidepressive. Physiol Behav. 92(1-2): 136-40.
Carlson, D. L. (1991). The Effects of Exercise on Depression: A Review and
Meta‐Regression Analysis [dissertation]. Milwaukee: University of
Wisconsin.
Chen, (2013). Chen MJ. The neurobiology of depression and physical
exercise. Handbook of Physical Activity and Mental Health. London:
Routledge, 169‐84.
Christensen T, Bisgaard CF, Wiborg O. Biomarkers of anhedonic-like
behavior, antidepressant drug refraction, and stress resilience in a rat
model of depression. Neuroscience 2011; 196: 66-79.
Colcombe S, Kramer AF Fitness effects on the cognitive function of older
adults: a meta analysis. Psychol Sci 2003; 14: 125-130.
Cotman, C. W., Berchtold, N. C. (2002). Exercise: a behavioural intervention
to enhance brain health and plasticity. Trends in Neurosciences.
25(6):295‐301.
Craft, L. L. (2013). Potential psychological mechanisms underlying the
exercise and depression relationship.. Handbook of Physical Activity and
Mental Health. London: Routledge.
Craft, L. L. (2005). Exercise and clinical depression: examining two
psychological mechanisms. Psychology of Sport and Exercise . 6.151‐71.
Diener, E. (1984). Subjective well‐being. Psychological Bulletin. 95: 542‐75.
Dolenc P, Pisot R. Effects of long-term physical inactivity on depressive
symptoms, anxiety, and coping behavior of young participants.
Kinesiology 2011; 43: 178-184. 28
Ekeland E, Heian F, Hagen KB. Can exercise improve self esteem in children
and young people? A systematic review of randomised controlled trials.
Br J Sports Med 2005; 39(11): 792-8; discussion 792-8.
439
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Erickson JM, Adelstein KE, Letzkus LC. (2014). A feasibility study to measure
physical activity, fatigue, sleep-wake disturbances, and depression in
young adults during chemotherapy. J Adolesc Young Adult Oncol.3(1):3741.
Ernst, C., Olson, AK., Pinel, JPJ., Lam, RW., Christie, BR.
(2006). Antidepressant effects of exercise: evidence for an adult
neurogenesis hypothesis?. Journal of Psychiatry and Neurosciences.
31(2):84‐92.
Ford DE, Kamerow DB Epidemiologic study of sleep disturbance and
psychiatric disorders: an opportunity for prevention? JAMA 1989; 262:
1479-1484.
Fox, K. R. (200). The effects of exercise on self‐perceptions and self‐esteem.
In: Biddle SJH, Fox KR editor(s). Physical Activity and Psychological Well‐
Being. London: Routledge. 88‐117.
Gabbay V, Mao X, Klein RG, Ely BA, Babb JS, Panzer AM, Alonso CM, Shungu
DC (2012). Anterior Cingulate Cortex-Aminobutyric Acid in Depressed
Adolescents: Relationship to Anhedonia. Arch Gen Psychiatry;69(2):13949.
Gary, M., Cooney, Kerry, Dwan, Carolyn A Greig, Debbie. A Lawlor, Jane
Rimer, Fiona R Waugh, Marion McMurdo, Gillian E Mead (2013). Exercise
for depression. Cohrane library.
Hall JR, O’Bryant SE, Johnson LA, Barber RC Depressive symptom clusters and
neuropsychological performance in mild Alzheimer’s and cognitively
normal elderly. Depress Res Treat 2011; 396958.
Hars M, Herrmann FR, Gold G, Rizzoli R, Trombetti A Effect of music-based
multitask training on cognition and mood in older adults. Age Ageing
2014; 43(2): 196-200. doi: 10.1093/ageing/aft163.
Helmich I, Latini A, Sigwalt A, Carta MG, Machado S, Velasques B, Ribeiro P,
Budde H Draft for clinical practice and epidemiology in mental health
neurobiological 54 alterations induced by exercise and their impact on
depressive disorders. Clin Pract Epidemiol Ment Health 2010; 6: 115-25.
Karkoulias K, Habeos I, Charokopos N et al. Hormonal responses to marathon
running in non-elite atheles. Eur J Intern Med 2008; 19: 598-601.
Koch S, Haesler E, Tiziani A et al. Effectiveness of sleep management
strategies for residents of aged care facilities: findings of a systematic
review. J Clin Nurs 2006; 15: 1267-1275.
Kramer AF, Erickson KI. (2007). Capitalizing on cortical plasticity: influence of
physical activity on cognition and brain function. Trends Cogn Sci 11:34248.
440
Krogh J, Nordentoft M, Sterne J, Lawlor DA. (2011). The effect of exercise in
clinical depressed adults: systematic review and meta‐analysis of
randomised controlled trials. Journal of Clinical Psychiatry. 72(4):529‐38.
Kucyi A, Alsuwaidan MT, Liauw SS, McIntyre RS Aerobic physical exercise as
a possible treatment for neurocognitive dysfunction in bipolar disorder.
Postgrad Med 2010; 122(6): 107-16.
Lawlor DA, Hopker SW. (2001). The effectiveness of exercise as an
intervention in the management of depression: systematic review and
meta‐regression analysis of randomised controlled trials. 322:763‐7.
Leith LM. (1990). Motivation and exercise adherence. Can J Sport Sci.15(1):
7-8.
LePore SJ. (1997). Expressive writing moderates the relation between
intrusive thoughts and depressive symptoms. Journal of Personality and
Social Psychology .73(5):1030‐7.
Leventhal AM. (2012). Relations between anhedonia and physical activity.
Am J Health Behav; 36(6): 860-872. doi: 10.5993/AJHB.36.6.12.
Maes M, Mihaylova I, Kubera M, Ringel K (2012). Activation of cell-mediated
immunity in depression: Association with inflammation, melancholia,
clinical staging and the fatigue and somatic symptom cluster of
depression. Prog Neuropsychopharmacol Biol Psychiat; 36(1): 169-75.
Maquet D, Demoulin C, Croisier JL et al. (2007). Benefits of physical training
in fibromyalgia and related syndromes. Ann Readapt Med Phys; 50: 363368.
McKercher CM, Schmidt MD, Sanderson KA, Patton GC, Dwyer T, Venn AJ.
(2009). Physical activity and depression in young adults. Am J Prev Med;
36: 161-164.
Mizukami K. (2013). Alzheimer's disease and depression. Seishin Shinkeigaku
Zasshi; 115(11): 1122-1126.
Napoli N, Shah K, Waters DL, Sinacore DR, Qualls C, Villareal DT. Effect of
weight loss, exercise, or both on cognition and quality of life in obese
older adults. Am J Clin Nutr. 2014 Apr 30. PMID: 24787497.
Nestler EJ, Barrot M, DiLeone RJ, Eisch AJ, Gold SJ, Monteggia LM
Neurobiology of depression. Neuron 2002; 34: 13-25.
NICE, 2009.National Institute for Health and Clinical Excellence. Depression:
the treatment and management of depression in adults (update).
http://www.nice.org.uk/guidance/CG902009.
North TC, McCullagh P, Tran ZV. (1990). Effect of exercise on
depression. Exercise and Sport Sciences Reviews .18:379‐415.
441
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Pinquart M, Duberstein PR, Lyness JM. (2007). Effects of psychotherapy and
other behavioral interventions on clinical depressed older adults: a meta‐
analysis. Aging and Mental Health 2007;11(6):645‐57.
Ploughman M Exercise is brain food: the effects of physical activity on
cognitive function. Dev Neurohabil 2008; 11: 236-240.
Rethorst CD, Wipfli BM, Landers DM. (2009). The antidepressive effects of
exercise. Sports Medicine. 39(6):491‐511.
Sibley BA, Etnier JL The relationship between physical activity and cognition
in children: a metaanalysis. Pediatr Exerc Sci 2003; 15: 243- 256.
Sjosten N, Kivela SL. (2006). The effects of physical exercise on depressive
symptoms among the aged: a systematic review. International Journal of
Geriatric Psychiatry. 21(5):410‐8.
Slattery DA, Uschold N, Magoni M, Bär J, Popoli M, Neumann ID, Reber SO
Behavioural consequences of two chronic psychosocial stress paradigms:
Anxiety 43 without depression. Psychoneuroendocrinology 2012; 37(5):
702-14. doi: 10.1016/j.psyneuen.2011.09.002.
Smith PJ, Blumenthal JA. (2013). Exercise and physical activity in the
prevention and treatment of depression. Handbook of Physical Activity
and Mental Health. London: Routledge, 2013:145‐160.
Sonstroem RJ (1984) Exercise and Self-esteem. Exerc Sport Sci Rev
1984;12:123-55. 82. Fox KR The effects of exercise on self-perceptions
and self-esteem. In SJH Biddle, KR Fox, SH Boutcher (Eds.), Physical activity
and psychological well-being (pp. 88- 117); 2000, London: Routledge.
Sorensen JB, Skovgaard T, Puggaard L. (2006). Exercise on prescription in
general practice: a systematic review. Scandinavian Journal of Primary
Health Care. 24(2):69‐74.
Stathopoulou G, Powers MB, Berry AC, Smits JAJ, Otto MW. (2006). Exercise
interventions for mental health: a quantitative and qualitative
review. Clinical Psychology: Science and Practice. 13:179‐93.
Thom JM, Clare L Rationale for combined exercise and cognition-focused
interventions to improve functional independence in people with
dementia. Gerontology 2011; 57(3): 265-75.
Trivedi MH, Greer TL, Grannemann BD, et al.. (2011). Stimulant Reduction
Intervention using Dosed Exercise (STRIDE) - CTN 0037: study protocol for
a randomized controlled trial. Trials. 12: 206.
van Loo, H. M., de Jonge, P., Romeijn, J. W., Kessler, R. C., Schoevers, R. A.
(2012). Data-driven subtypes of major depressive disorder: a systematic
review. BMC Med. 10: 156- 162.
442
Vrieze E, Pizzagalli DA, Demyttenaere K, Hompes T, Sienaert P, de Boer P,
Schmidt M, Claes, S. (2013) Reduced Reward Learning Predicts Outcome
in Major Depressive Disorder. Biol Psychiat 2013; 73(7): 639-45. doi:pii:
S0006-3223(12)00935-3. 10.1016/j.biopsych.2012.10.014. 35
Winer ES, Nadorff MR, Ellis TE, Allen JG, Herrera S, Salem T (2014) Anhedonia
predicts suicidal ideation in a large psychiatric inpatient sample.
Psychiatry
Res
2014;
pii:
S0165-1781(14)00294-7.
doi:
10.1016/j.psychres.2014.04.016.
Yang D, Liu X, Zhang R, Cheng K, Mu J, Fang L, Xie P Increased apoptosis and
different regulation of pro-apoptosis protein bax and anti-apoptosis
protein bcl-2 in the olfactory bulb of a rat model of depression. Neurosci
Lett 2011; 504(1): 18-22.
Youngstedt SD Effects of exercise on sleep. Clin Sports Med 2005; 24: 355365
Yu F, Nelson NW, Savik K, Wyman JF, Dysken M, Bronas UG Affecting
Cognition and Quality of Life via Aerobic Exercise in Alzheimer's Disease.
West J Nurs Res 2013; 35(1): 24-38. doi: 10.1177/0193945911420174.
443
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
444
SPORUN KAVRAMSAL
TEMELLERİ-5
SPOR & STRES
Yazar
Dr. Özge BAYDAR ARICAN
1
26. Bölüm
1
Gazi Üniversitesi, Spor Bilimleri Fakültesi, Ankara/TÜRKİYE
https://orcid.org/0000-0001-8509-3266
ozgebaydar@gazi.edu.tr
445
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
STRES
Stres bireyin yaşamını bütünüyle etkileyen, bireyde istenmedik
davranışlar oluşturan, kronik bir boyut kazandıkça duygu durumda
bozulmalara yol açan ve böylece başka sorunlarla karşı karşıya kalınmasına
sebep olan ciddi bir sağlık sorunudur. Stresi yaşamak, günlük yaşantının
büyük bir bölümünün odağında, sıklıkla karşı karşıya kalınan bir durumdur.
Sosyal yaşamda uzun süre strese maruz kalan bireylerin, duygu durumlarında
bozulmalar ve davranış değişiklikleri ortaya çıktığı gözlenmektedir (Eskin,
Harlak, Demirkıran ve Dereboy, 2013). Dolayısıyla, bireyin yaşamını önemli
ölçüde etkileyebilen stres olgusu, sosyal hayatın kaçınılmaz bir gerçeğidir.
Stresli yaşam sürmek bireyin yaşam doyumu ve kalitesini bozarak bir
takım fiziksel ve psikolojik rahatsızlıkların gün yüzüne çıkmasına sebep olan,
duygu durumunu olumsuz etkileyen, anksiyete ve depresyon yaratan zorlantı
olarak görülmektedir. Ayrıca stres, psikolojik iyi oluşu, iyilik halini etkileyen
durum olarak ortaya çıkmakta ve bireyin tehdit olarak algıladığı olaylara karşı
verdiği yanıtlar olarak ifade edilmektedir. Bu biçimiyle stresin, her birey için
farklı nitelikte ortaya çıktığı, bireylerde zorlantı yaratan, kaygı seviyesini
yükselten duygusal ve psikolojik bir etki oluşturduğu göze çarpmaktadır.
Selye’ye (1973) göre stres, sadece insanları değil doğal yaşam
döngüsündeki canlıları ve bitkileri de etkisi altına alabilmektedir. Stres
engellenebilen bir olgu değildir ve canlılar dinlenik halde, uyku durumunda
ya da rüyadayken dahi stres altında bulunabilir. Stresi bütünüyle ortadan
kaldırmak yaşamın sonlanması anlamını taşıyabilmektedir. Catron’a (2005)
göre stres ise, organizmayı tehdit eden bir durum ortaya çıktığında buna tepki
olarak ortaya çıkan bir durumdur. Bu tepki sırasında insülin direncinde artış,
bazı hormonal değişimler, kassal tepkiler, kalp atışlarında hızlanma ve
benzeri durumlar meydana gelmektedir. Toplumsal yaşantıda birbirine
benzeyen olay ya da durumlara gösterilen tepkiler, bireylerin sahip olduğu
benzerlik göstermeyen kişilik özelliklerinden kaynaklanır. Bu durum strese
maruz kalma sonucu sergilenen tutum ve davranışların da farklılık
gösterdiğini ifade etmektedir.
Bir başka bakış açısıyla Strank’a (2005) göre, stresin birçok ifade ediliş
biçimi mevcuttur. Dışarıdan gelen tehdit oluşturan durumlara karşı gösterilen
tepki, değişime karşı direnç gösterirken ortaya çıkan duygu durum gibi çeşitli
446
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & STRES
ifadelerle tanımlanmaktadır. Birey yaşantısında ortaya çıkan yaşam
olaylarından etkilenir ve bu olaylardan bazıları sevindirici bazıları ise yıkıcı
olarak algılanabilir. Her bireyde farklı şekilde ortaya çıkan stres bireylerin
stres algılarında da farklılaşmaya sebep olmaktadır.
Stresin tanımlanış biçimlerine bakıldığında, sosyal bir varlık olan
insanın yaşantısını, bulunduğu çevreye uyumunu etkileyen, kontrol altına
alınamayan bir durum olarak değerlendirmek olasıdır. Stres süreçleri, bireyin
kontrolü dışında açığa çıkmasının yanında her bireyin stresle karşı karşıya
kaldığında ortaya koyduğu tepkisel yaklaşım da farklıdır. Dolayısıyla stres
olgusu üzerinde bireyin doğrudan bir etkisinden söz edilemez.
Psiko-sosyal alanlar, tıp, eğitim bilimleri ve spor gibi pek çok disiplin
stres olgusunu çalışma konusu edinmiştir. Stresin etki ettiği performans,
duygu durum, iş ve sosyal yaşamda stresle başa çıkmak ve stresin sonuçlarını
kontrol altına almak için yapılan tüm terapi ve stresi engelleyici girişimler de
önem oluşturmuştur (Steinberg ve Ritzmann, 1990).
Olumlu ve Olumsuz Stres
Stres, bireyin yaşamını farklı olay ya da durumlarda pozitif veya negatif
bir biçimde etkileyerek, olumlu ve olumsuz stresin oluşumuna neden
olmaktadır. Bireyin stresi meydana getiren olaya ya da duruma yüklediği
anlam ve bireyin stresle başa çıkabilme metotları, olumlu ve olumsuz stres
arasındaki farkı ortaya koyabilmede önemli bir rol oynamaktadır.
Stres olgusu sıklıkla olumsuz ve tehlikeli durumları ifadelerken, stres
kimi zaman olumlu ve olumsuz etkileri olan olay ya da durumları anlatmaya
yarayan tarafsız bir kavram olarak ortaya çıkmaktadır (Armacost, 1990).
Yüksek seviyedeki stres bireylerin ruh ve beden sağlığını, gündelik hayatlarını
negatif yönde etkileyerek kişiyi aktif olarak çalışamaz duruma getirir ve
fizyolojik rahatsızlıkların ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Buna karşın
optimal seviyedeki stres, bedensel ve psikolojik bakımdan kişinin gelişimine
fayda sağlamaktadır.
Bir başka ifadeyle olumlu stres bireyin beceri ve yeteneklerini
maksimize ederek, farklı beceri ve yetenekleri yaratmak noktasında bireyi
güdüler (Işık, 2018). Dolayısıyla spor ve müsabaka ortamında olumlu stresi
artırmak ve bununla beraber olumsuz stresi ortadan kaldırmak sporcunun
sergilediği beceri ve yetenekler bakımından oldukça kritiktir.
447
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Olumlu ve olumsuz stres kişiler üzerinde bir takım etkiler ortaya
çıkarmaktadır. Enerjik ruh hali, çabuk karar alma özellikleri kişide ortaya çıkan
olumlu stres belirtileriyken; uykusuzluk, iletişimde bozulmalar, yeme
bozuklukları, içe kapanma, motivasyon eksikliği, öfkeli olma hali gibi olumsuz
stres belirtilerini meydana getirmektedir. Birey uzun süre olumsuz strese
maruz kaldığında motivasyonu ve duygu durumu olumsuz yönde etkilenerek
birey bedensel ve ruhsal problemlerle karşı karşıya kalmaktadır. Bunun yanı
sıra, optimum düzeydeki olumlu stres bireyin kendine güven duymasını,
doğru karar verebilmesini, üretken ve yenilikçi olmasını ortaya çıkarmaktadır
(Yılmaz, 2010).
Stres Süreçleri
Spor ve egzersiz ortamında bulunan bireylerin, gündelik hayatta
karşılaştıkları olay ya da durumların meydana getirdiği stresin dışında,
müsabaka kaygıları, odaklanma sorunları, performansa ilgili endişeler,
antrenörün tutum ve davranışları, antrenörle ve takım arkadaşlarıyla iletişim
gibi pek çok spor ve egzersiz ortamına yönelik stres yaratan faktörle
karşılaştıkları ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla bireyde strese yol açan süreçleri
değerlendirmek önem taşımaktadır.
Stres süreçleri Weinberg ve Gould’a (2015) göre; dört evreden
oluşmaktadır.
1. Aşama: Çevresel İstek
Stres sürecinin birinci aşamasında, kendilerinden talep edilen bazı
isteklerin birey tarafından yerine getirilmesi beklenir. Örneğin; yeni
öğrenilmiş bir kort tenisi becerisinin kortta diğer öğrenciler karşısında
gösterilmesi, gösterimin öncesi ya da sırasında bireyde ortaya çıkan fiziksel
ya da ruhsal baskı şeklinde olabilir.
2. Aşama: İstek Algısı
Stres sürecinin 2.aşamasında, bireyler kendilerinden talep edilen
istekleri aynı biçimde algılamazlar. Örneğin; yeni öğrenilmiş bir kort tenisi
becerisinin kortta diğer öğrenciler karşısında iki öğrenci tarafından peş peşe
gösterimi, gösterimi yapacak öğrenciler tarafından farklı algılanabilir.
Gösterimi yapacak öğrencilerin biri sevinç ve heyecan duygusundayken,
diğeri korku içinde ya da kaygılı olabilir. Her iki öğrencinin de aynı olayda istek
448
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & STRES
algısı birbirinden farklıdır. Kimi olay ya da durumlar bireylere hoşnutsuz
gelirken, diğerlerine keyifli gelebilir. Diğer taraftan, kişi sürekli kaygı içinde
olabilir. Yani nesnel biçimde tehdit oluşturmayan olay ya da durumlarda
olumsuz tutum ve davranış sergileyebilir.
3. Aşama: Stres Tepkisi
Stres sürecinin 3.aşaması, stres esnasında ortaya çıkan bireyin algısal
duruma gösterdiği fiziksel ve ruhsal tepkidir. Stres tepkisi olarak bireyde
devamlı değişkenlik gösteren duygu durum, zihinsel durumluk kaygı, somatik
durumluk kaygı, odaklanma güçlüğü ve endişe görülebilir.
4. Aşama: Davranışsal Çıktılar
Stres sürecinin 4.aşamasında, 1.aşamada gerçekleşen durum, örneğin;
bir öğrenci yeni öğrenilmiş bir kort tenisi becerisinin kortta diğer öğrenciler
karşısında gösterilmesi sırasında başarısız olur ve bu durum diğer öğrenciler
tarafından alay konusu edilirse; çevresel istek davranışsal sonuç olarak ortaya
çıkar ve böylece stres süreci bir döngü hali almış olur.
Stres Kuramları
Spor ve stres arasındaki ilişkiye sistematik bir perspektiften bakarak
sporda stresin varlığını tasvir edebilmek için kuramsal çerçeveye ihtiyaç
duyulur. Bu bağlamda, stresi meydana getiren etmenlerin ve bu etmenlere
gösterilen tepkilerin farklılığı sebebiyle, spor psikolojisi alanında stres
araştırmaları yapanlar konuyu birkaç farklı yaklaşımla incelemiştir. Kişiyi
önemli ölçüde etkisi altına alan ölüm gibi yaşamsal olay ve durumlar,
müsabaka sırasında hakemin tutumu ve sporcudaki etkisi gibi stres kaynakları
araştırma konusu olmuştur. Literatürde yer alan, spor ve stresi ilişkilendiren
stres kuramları; transaksiyonel ve etkileşimsel kuramlardır. Etkileşimsel ve
transaksiyonel kuramlar, spor ortamında stresle başa çıkma yöntemleri
üzerine araştırmalar yürüten çalışmacılara kuramsal bir bakış açısı
sunmaktadır.
1. Transaksiyonel Kuram: Lazarus, bireysel farklılıklar gözetildiğinde,
bireylerin strese neden olduğu görülen olaylarda sergilediği tutumun farklı
olabileceğini ifade etmiştir. Oldukça karmaşık yapıda olan bu kurama göre,
stres süreci, bu tutum ve davranışlar gözetilerek değerlendirilmelidir
(Lazarus, 1993). Stresi zamanla farklılaşan, süreçle değişen bir dinamik olarak
449
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
inceleyen transaksiyonel kuram, ruhsal strese sebep olan kişisel farklılıkların
sebep sonuç ilişkisini belirleyebilmek için daha faydalı bir yaklaşım
sergilemektedir (Jones, Bright ve Clow, 2001).
2. Etkileşimsel Kuram: Etkileşimsel kuram kapsamında, kişisel
farklılıklar, çevresel durum ve olaylar ile fizyolojik ve psikolojik semptomların
bireyler üzerindeki etkisi incelenmiştir. Bu çerçevede bireyler üzerinde strese
neden olan durumları deneyimleyip deneyimlemediklerine bakılarak tarafsız
değerlendirmenin yapılabilmesiyle etkileşimsel teori açıklanmaya çalışılmıştır
(Jones ve ark., 2001).
Spor psikologları, spor araştırmacıları spor ortamında stresle başa
çıkmada iki farklı yaklaşımı daha ortaya koymaktadır. Bunlardan birisi özellik
diğeri ise süreç yaklaşımıdır. Özellik yaklaşımına göre; sporcu müsabaka
ortamında stresle baş edeceği her durum ve olayda, yeniden stresle başa
çıkma yöntemleri ortaya koymaktadır, fakat zaman dilimi ve durum
farklılaştıkça stresle başa çıkmada farklı yöntemleri tercih etmektedir
(Carver, Scheier ve Weintraub, 1989).
Süreç yaklaşımının ise üç temel niteliği ortaya çıkmaktadır. Birinci
nitelik süreç odaklı bir eğilim ortaya koymaktadır. İkinci temel nitelikte
bireyin olay ve durumdaki beklentileri karşısında hangi uygun stresle başa
çıkma yönteminin kullanılabilirliğinin ortaya konulabilmesine eğilimli
olmaktır. Üçüncü nitelik ise, olumlu ya da olumsuz olarak stresle başa çıkma
yönteminin ifade edilmemesidir (Folkman, Lazarus, Dunkel Schetter,
DeLongis ve Gruen, 1986).
Stresin Etkileri
Toplumsal yaşamda stresin bireyler üzerinde kronik bir yapı
oluşturması, fiziksel ve ruhsal bir takım etkiler ortaya çıkarmaktadır. Bu
etkiler yaygın olarak kardiyovasküler hastalıklar, sindirim, solunum ve
bağışıklık sistemi hastalıkları, anksiyete, ruhsal sorunlar ve depresyon, aşırı
kilo alımı, uykusuzluk ve benzeri problemlere neden olmaktadır (Li, Tan,
Wang, Zhang, Lao, Wong & Feng, 2015). Bir başka ifadeyle, stres anında
meydana gelen fizyolojik etkiler bireyin sağlık durumunu etkilemekte ve stres
kontrol altına alınamadığında bireyde ciddi hasarlar meydana getirmektedir.
Bu fizyolojik etkilerin bazıları, solunum güçlüğü, hızlı kalp atışı ve
hipertansiyon, eklem ağrıları, sindirim ve boşaltım sistemi sorunları, cilt
450
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & STRES
döküntüleri, ağız, diş ve çene problemleri, kronik yorgunluk, alerjik
reaksiyonlar, aşırı yeme, unutkanlık, uykusuzluk olarak ifade edilmektedir
(Carnegie, 2012).
Stres anında meydana gelen bir takım hormonel değişimler bireyin iyi
oluş halini ve duygu durumunu etkilemektedir. Carnegie’e göre psikolojik
etkiler; anksiyete, sürekli kaygı, tepkisizlik, halsizlik, düşmanca tutum, içsel
çatışmalardır. Ayrıca, aidiyet duygusunun kaybolması, geçmişte yaşanan
olayların etkisinde uzun süre kalma, yaşam amacını kaybetme, değersizlik
hissi, kendini suçlu hissetme, öfke ve kötü düşünce besleme ile suç eğilimidir
(Carnegie, 2012). Childre ve Rozman (2005)’a göre ise organizma stresi
algıladığında, çeşitli hormonlar salgılamaktadır. Bireyin algı ve duygu durumu
bu hormonlardan etkilenmektedir. Stres bireye yaşantıdan keyif almaktan
ziyade sadece hayatta kalmak için yaşamaya mücadele ediyormuş gibi
hissettirmektedir. Dolayısıyla bireyin yaşam enerjisini düşürmekte ve
mutsuzluğa sürüklemektedir. Kararsızlık, durum ve olayları sonuca
bağlayabilmede güçlük, yalnızlık hissi, davranış değişikliği, ani öfke patlaması,
zararlı alışkanlıkların gelişimi, madde bağımlılığı, hastalanma korkusu gibi pek
çok olumsuz durumun da ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Özetle bireyi bedensel, sosyal, ruhsal ve davranışsal olarak zorlayan
stres, özellikle orta yaş ve üstü bireylerde bağışıklık sistemini zayıflatarak bir
takım kardiyak sorunların gelişmesine, fiziksel ve ruhsal işlevlerin olumsuz
etkilenmesine neden olmaktadır.
Spor, Sporcu ve Stres İlişkisi
Kavramsal olarak spor, bireyin var oluşuyla birlikte ortaya çıkan, birçok
farklı disiplinle ilişkilendirilmekte ve farklı biçimlerde ifade edilmektedir.
Bireyin fiziksel ve ruhsal gelişimine, kişilik gelişimine katkıda bulunarak,
bireye beceri ve bilgi kazandırarak toplumla etkileşimini kolaylaştırmaktadır.
Spor, belirli kurallar çerçevesinde mücadele ederek rakibi yenme, üstünlük
elde etme faaliyetleri olarak ifade edilmektedir. Eski çağlarda spor, avcı
toplayıcı toplumların kendilerini dışardan gelebilecek tehlikelere karşı
savunma gücü olarak kullandıkları, çağlar boyunca savaşa hazırlanırken
gerçekleştirilen bir aktivite şeklinde görülmekteydi.
Spor tarihi alanında çalışan araştırmacıların bakış açısıyla spor,
rekabet, hayatta kalma, mücadele etme ve yarışma temeline oturtulmuştur
451
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
(Yazıcı, 2014). Dolayısıyla sporun içinden gelen, rekabet ortamı, mücadele
etme ve yarışma olguları, psikolojik ve sosyal bağlamda stresin de için de yer
aldığı unsurlar olarak ortaya çıkmakta, spor ile stres kavramlarını birbirine
yakın ve birbiriyle ilişkili kılmaktadır.
İçinde bulunduğumuz çağın, üzerinde odaklanılması gereken en kritik
sorunlarından biri olan stres ve stresin spor ortamındaki etkileri, sporcular,
antrenörler ve spor alanında çalışanlar üzerinde önemli sorunlara sebep
olarak bireyleri bu zorlayıcı koşullardan kurtulma çabasına sürüklenmiştir.
Bireyin sosyalleşerek aktif olmasında önemli bir yere sahip olan spor, farklı
millet kültür ve düşünsel yapıdaki insanları bir araya getirerek onları aktif ve
iletişimsel bir zeminde tutmaktadır. Bu yönüyle spor, bireylerin
sosyalleşmesinde ve bireyleri stresten korumada önemli bir yere sahiptir.
Çağdaş yaşamda ivme kazanan teknolojinin insan gücüne duyulan ihtiyaçları
giderek azaltması, bireyi tabiatının dışında bir yaşam tarzına itmiş ve bu
durum bireyi sosyal yaşamda stresle karşı karşıya getirmiştir. Bu bağlamda
spor, bireyi stres ortamından uzaklaştırmak, rahatlatmak ve
hareketlendirmek için bir araç olmuştur.
Durağan yaşam biçimi ve obezite eğiliminin varlığını sürdürdüğü içinde
bulunduğumuz çağda, özellikle çocukluk, ergenlik ve yetişkinlik
dönemlerinde spor, fiziksel ve ruhsal sağlığın iyileştirilmesi sosyal etkileşimin
artması, spor ortamı sakatlanmalarından kaçınma, pozitif duygu durum için
oldukça önemlidir. Spor ve fiziksel aktiviteler arttıkça stres, endişe ve kaygı
seviyesi azalırken özgüven ve özsaygı artmaktadır (Berger ve Owen, 1983).
Bireyin performansını etkileyen stres, spor ve müsabaka ortamında oldukça
fazladır. Stres müsabaka boyunca süren uyarılmışlık seviyesine katkıda
bulunduğu gibi, müsabaka esnasında bireyin karşılaşacağı olumsuz
durumların ortaya çıkmasına da zemin hazırlamaktadır (Suinn, 1987).
Dolayısıyla müsabaka boyunca sporcular, performanslarını etkileyen farklı
stres kaynaklarıyla karşı karşıya kalmaktadır. Bu stres kaynakları, müsabaka
sırasında kaygı, sakatlanma korkusu, hakemin olumsuz tutumu, görsel
basının ve müsabakanın sporcu üzerindeki etkisidir.
Yoğun stres ve endişe hali, müsabaka boyunca sporcunun doğru karar
verebilmesini olumsuz yönde etkileyebilir. Strese maruz kalan sporcu, beceri
ve yeteneklerini eksiksiz ve doğru bir biçimde sergilemekten uzaklaşabilir.
Stres sırasında sporcu, duygu karmaşası yaşayabilir ve bu durum sporcuda
452
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & STRES
odaklanma problemleri ve unutkanlık gibi bilişsel sorunları ortaya çıkarabilir.
Stresin meydana getirdiği bu olumsuz sonuçlar, sadece sporcuları değil,
antrenörler ve spor çalışanlarını da fiziksel ve ruhsal yüklenmeler altında
bırakabilir. Dolayısıyla spor ortamında performansın yanı sıra psikososyal
faktörlerinde bilimsel çerçevede değerlendirilmesi sporda ve müsabakada
başarılı olmak için kritik bir önem oluşturmaktadır. Periyodik olarak
tekrarlanan egzersizlerle ruh ve beden sağlığında iyileşmenin dışında, bilişsel
boyutta da iyileşme yaşanmakta ve böylece vücutta stres hormonlarının
salınımı yavaşlamakta duygu durumsal bir rahatlama ortaya çıkmaktadır. Bu
durumun sonucunda; kaygı durumu ve anksiyetede azalma, egzersiz
sırasında ortaya çıkan seratonin hormonunda artış gözlenmektedir.
Sporda Stres Kaynakları
Organizmada stresin ortaya çıkmasına sebep olan unsurlar stres
kaynaklarını oluşturmaktadır. Gündelik yaşam bireyin stres kaynaklarına
maruz kalmasına sebep olmakta, sonucunda birey stresle başa çıkmada ciddi
sıkıntılar yaşamaktadır. Bu kaynaklar ansızın belireceği gibi öngörülebilir
biçimde de meydana gelebilmektedir. Sporda stres kaynakları, durumsal ve
bireysel stres kaynakları olarak iki kategoride de incelenmektedir. Durumsal
stres kaynakları kendi içinde, “müsabakanın önemi” ve “müsabakanın
sonucuyla alakalı belirsizlik” olarak iki alt boyutta; bireysel stres kaynakları
ise, “sürekli kaygı”, “öz saygı” ve “sosyal fizik kaygı” olarak üç alt boyutta
incelenmiştir.
1. Durumsal Stres Kaynakları
Devamlı değişen duygu durumla ilgili kişisel bir özellik olan durumsal
stresin sıklıkla kullanılan; müsabakanın önemi ve müsabakanın sonucuyla
alakalı belirsizlik olarak iki temel unsuru vardır.
a) Müsabakanın Önemi
Stresin yoğunluğu, olay ya da durumun önemiyle doğru orantılıdır.
Örneğin, minikler beyzbol kategorisi oyuncuları temel seviyede beyzbol
becerilerini sergilemede bir dönem boyunca gözlendiler. Beyzbol sopasıyla
topa vuruş yapan oyuncuların kalp atış hızları vuruş seviyesinde gözlenerek
kayıt altına alındı. Beyzbol maçı esnasında her bir vuruştan aldıkları puan ve
oyunun ilgili sezondaki sıralamaları bakımından analizi yapıldı. Analiz
sonuçlarına göre, sezon boyunca durumsal farklılıkların sporcularda öfke ve
453
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
kaygıyı ortaya çıkardığı gözlenmiştir (Lowe, 1971). Bireysel farklılıklar göz
önünde bulunduğunda bir olaya yüklenen değer her daim net olarak ifade
edilmeyebilir. Kimi insana önemli gelmeyen bir durum ya da olay başka bir
insan tarafından çok önemli olarak kabul edilebilir (Weinberg ve Gould,
2015). Örneğin, uluslararası düzeyde bir kort tenisi müsabakasına odaklanmış
bir oyuncu için stres kaynakları önem oluşturmayabilirken ulusal düzeyde bir
müsabakaya katılan bir oyuncu için çok önemli olabilir.
b) Müsabakanın Sonucuyla Alakalı Belirsizlik
Sporcunun sosyal hayatta karşılaştığı stres kaynakları müsabaka
performansını etkileyebilir. Bu yüzden sporcunun spor ortamı dışında
yaşantısındaki stres kaynakları, eğitimciler, antrenörler ve spor psikologları
tarafından doğru değerlendirilmelidir (Noblet ve Gifford, 2002).
2. Bireysel Stres Kaynakları
Bazı olay ya da durumlar bireyler için önem oluşturmanın yanı sıra
belirsizlik meydana getirebilir. Bu durum, yaşanan olay ya da durumlara diğer
insanlardan daha fazla endişe hissetmelerine sebep olabilir. Spor ve egzersiz
kapsamında sürekli kaygı, öz saygı, sosyal fizik kaygısı bireysel stres
kaynaklarını oluşturmaktadır (Scanlan, 1986). Bireysel özellikler göz önüne
alındığında olası bir tartışma esnasında fazla sürekli kaygıya sahip bir birey,
düşük sürekli kaygıya sahip bireye göre olayı ya da durumu daha kaygı verici
olarak algılayabilir (Weinberg ve Gould, 2015).
a) Öz Saygı
Öz saygıları fazla olan sporcular kendilerine güven konusunda, öz
saygıları düşük olanlardan her daim daha az kaygı içindedirler ve kendilerini
ifade etme ile öz güven konularında sorun yaşamazlar (Weinberg ve Gould,
2015).
b) Sosyal Fizik Kaygı
Sosyal fizik kaygı, bireylerin algıladığı tehdit ve endişe eğilimini ifade
etmektedir (Eklund, Kelly ve Wilson, 1997). Sporcuların fiziksel uygunluk ve
vücut kompozisyonları, endişe ve tehdit gibi kaygılara sahip olmayanlarla
karşılaştırıldığında, fiziki kaygılar içinde olanların, fark edilebilir düzeyde
düşünce bozukluğu ve daha yoğun stres yaşadıkları ortaya konmuştur
(Hausenblas, Brewer ve Van Raalte, 2004).
454
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & STRES
c) Sürekli Kaygı
Sürekli kaygı bireyin müsabaka ortamını, müsabakanın sonucuna ilişkin
performans değerlendirmelerini daha az ya da daha çok tehdit unsuru olarak
kabul görmesine sebep olan bir kişilik unsurudur (Weinberg ve Gould, 2015).
Doğan’a (2018) göre ise gündelik hayatta bireyleri doğrudan veya
dolaylı olarak etkileyen oldukça fazla stres kaynağı mevcuttur. Bu stres
kaynakları; sık karşılaşılan sorunlar, yaşam biçimindeki değişmeler, travma
etkisi yaratan durumlar ve çatışmalar olmak üzere kategorize edilmiştir. Sık
karşılaşılan sorunlar; günlük hayatta bireyi strese sürükleyen, endişe ve kaygı
yaratan ve gerginlik meydana getiren durumlar olarak ifade edilirken, yaşam
biçimindeki değişmeler; yaşam rutinini bozan, yeniden planlanması gereken
olumlu ve olumsuz olaylar olarak ortaya çıkmakta ve travma etkisi yaratan
durumlar ise; bireyin yaşamsal bütünlüğüne karşı tehdit meydana getiren,
doğal afetlerin yanında fiziksel taciz ve saldırı gibi birey kökenli olaylar olarak
açıklanmaktadır.
Egzersiz psikologları oldukça fazla stres kaynağı olduğunu saptamış,
gündelik hayatın temposunda meydana gelen stres yaratan yaşam olayları, iş
sorunları, müsabaka ve spor esnasında ortaya çıkan güçlükler, rakibi yenme,
rakibe yenilme gibi birçok olayın bedensel ve bilişsel sağlığı etkilediğini
göstermişlerdir. Sporcular için stresi ortaya çıkaran olay ya da durumlar
mevcut performanslarını ortaya koyma noktasında endişe duyma, bireysel
kaygılar ve buna benzer sorunlar maddi durum, ekonomik şartlar, ulaşım,
konaklama, zaman yönetimi gibi çevresel problemler, antrenörle yetersiz
iletişim ve etkileşim, ailede sorunlar, kayıplar gibi spor ortamı dışında
meydana gelen travma yaratan durumları kapsamaktadır (Dunn ve Syrotuik
2003; Noblet ve Gifford, 2002). Spor ve müsabaka ortamında bulunan
sporcuların, rutin yaşantılarında karşılaştıkları stres yaratan olay ya da
durumların dışında, motivasyonel kaygılar, antrenörle yetersiz iletişim,
takımla olumsuz etkileşim gibi birçok spor ve fiziksel aktivite ortamına yönelik
farklı strese neden olan etmenlerle karşılaştıkları ifade edilmektedir (Arnold
ve Fletcher, 2012; Hudson ve Day, 2012).
Pearson’a göre; tercih edilen spor branşı ve bu branş ile ilgilenen
sporcunun kişisel özellikleri sporda stres kaynaklarını oluşturmaktadır. Tercih
edilen spor branşına göre stres kaynakları; güdülenme, bedensel kinestetik
455
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
yetenek, rekabete dayalı sporlar ve oyun aktiviteleri olarak sınıflanmıştır.
Sporcunun kişisel özelliklerine göre stres kaynakları ise; bireysel hedefleri
olumsuz etkileme ve sakatlanma durumlarıdır. Ayrıca Gould, Udry, Bridges ve
Beck (1997) sakatlanmış üst düzey sporcuların, ruhsal ve duygu durumla, fizik
tedavi ve rehabilitasyonla ilgili ya da maddi durum, seyahat gibi spor ortamı
dışında kaçırılan fırsatların da stres kaynağı oluşturabildiğini ifade etmiştir.
Sporda Stresle Başa Çıkma
Dünya Sağlık Örgütü, stresle başa çıkmayı fizyolojik ve psikolojik sağlığı
iyileştirici girişimler olarak ele almaktadır. Bireyin stres kaynaklarını tanıması
ve bu kaynakları tehdit edici bir unsur olarak değil mücadele etmede araç
olarak benimsemesi, yaşamın mana taşıdığına inanması stresle başa çıkma
yöntemlerinin kullanılmasıyla mümkündür (World Health Organization
Regional Office for Europe, 1986). Stresle başa çıkmada kullanılan metotlar;
zihinsel meditasyon, otojenik gevşeme, doğru nefes kontrolü, zihinsel
gevşeme metotları, düzenli egzersiz veya spor, sağlıklı beslenme alışkanlıkları
kazanma, etkin iletişim sağlama, dürtü kontrol mekanizması oluşturma ve
zaman yönetimidir (Aydın ve İmamoğlu, 2001). Sporda stres ile mücadele
yöntemleri, müsabaka ya da spor ortamında sakatlanan sporcunun, fizik
tedavi ve rehabilitasyon uygulamalarıyla sağlığına kavuşmasının yanında
sosyal hayatta karşılaşılan olumsuz olay ya da durumları ve güçlükleri ortadan
kaldırmaya imkan sağlamaktadır (Loutsch, 2007).
Stresle başa çıkmanın, stresin yarattığı sıkıntılara sebep olan sorunların
çözümüne uğraş gösterme ve sorunların bireyde yarattığı duygu durumu
düzenleme olarak iki temel fonksiyonu vardır. Bunlar sorun merkezli başa
çıkma ve duygu durum merkezli başa çıkma çabalarıdır. Sorun merkezli başa
çıkma, stres kaynağıyla ilgili davranış ve tutumlar; duygu durum merkezli
başa çıkma ise stres kaynağının sebep olduğu duygusal etkilerle başa çıkma
davranış ve tutumlarını kapsamaktadır (Lazarus ve Folkman, 1984).
Müsabaka boyunca sporcuda ortaya çıkan endişe ve kaygılar sporda
stresi meydana getiren temel öğelerdir. Spor müsabakalarında spor branşına
özgü beceri ve yeteneklerini sergileyen sporcuların izlenmesi, seyirci
konumundaki bireylerde de stres olgusunu meydana getirebilir. Ayrıca
profesyonel spor maç ya da müsabakaları hem antrenör hem de sporcu için
kritik bir stres faktörü meydana getirebilmektedir (Fletcher ve Arnold, 2017).
456
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & STRES
Sporcunun müsabaka esnasında stresle karşı karşıya kaldığında ortaya
koyduğu tepkinin bir başka niteliği de stresle mücadele amacı taşıyor
olmasıdır. Sporcunun strese verdiği tepkiyi stresle başa çıkma yöntemleri
ifadelerken, bu yöntemlerin seçilmesini de stresle başa çıkma tarzı
etkilemektedir (Endler ve Parker, 1990).
Sporda stresle başa çıkma ve stres yönetimi bağlamında özetle, düzenli
yapılan spor ve fiziksel aktivitenin bireyin kaygı seviyesini azalttığı, duygu
durumunu ve iyilik halini olumlu yönde etkilediği, kişiyi kötü düşüncelerden
uzaklaştırdığı ortaya çıkmaktadır. Profesyonel sporcular için her müsabaka
maddi kazançlar, sosyal ve ruhsal bakımdan kritik önem taşımaktadır.
Sporcunun müsabaka öncesi antrenman sürecinin verimliliği kadar,
müsabaka boyunca stresini kontrol altına tutabilmesi de önemli bir unsurdur.
Sosyal bir varlık olan insan, sosyal yaşamında strese maruz kaldığında
stresin ortaya çıkan olumsuz etkileriyle başa çıkabilmede farklı yöntemler
kullanmaktadır. Birey stresle başa çıkma noktasında mücadele etmek yerine,
yaşanan olayları görmezden gelerek, içine atarak ya da zararlı madde
kullanımına yönelerek (alkol, uyuşturucu) stres faktörlerini daha da
artırmaktadır. Bu olumsuz davranışlar stres faktörlerini ortadan
kaldırıyormuş gibi algılanmasına rağmen, uzun dönemde ciddi sağlık
problemlerine neden olan birer stres kaynağı olarak bireyin yaşantısında
yerini almaktadır.
BÖLÜM KAYNAKLARI
Armacost, R. L. (1990). High school student stress and the role of
counselors. The School Counselor, 38(2), 105-112.
Arnold, R., & Fletcher, D. (2012). A research synthesis and taxonomic
classification of the organizational stressors encountered by sport
performers. Journal of sport and exercise psychology, 34(3), 397-429.
Aydın, B., & İmamoğlu, S. (2001). Stresle başa çıkma becerisi geliştirmeye
yönelik grup çalışması. M.Ü. Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri
Dergisi, 14(1), 41-52
Aytaç, S. (2015). Stres kaynakları ve stresin psikolojik semptomlarının öfke
kontrolü ile ilişkisi: polis memurları üzerine bir araştırma. Sosyal Siyaset
Konferansları Dergisi, (69), 1-27.
457
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Berger, B. G., & Owen, D. R. (1983). Mood alteration with swimming—
swimmers really do" feel better.". Psychosomatic medicine.
Carnegie, D. (2012). Premagajte skrbi in stres. Ucila International.
Carver, C. S., Scheier, M. F., & Weintraub, J. K. (1989). Assessing coping
strategies: a theoretically based approach. Journal of personality and
social psychology, 56(2), 267.
Catron, G. O. (2005). Stress: Origins, perceptions, and management
techniques used among intercollegiate student-athletes at Bluefield
College. In Masters Abstracts International (Vol. 45, No. 3).
Childre, D., & Rozman, D. (2005). Transforming stress: The heartmath
solution for relieving worry, fatigue, and tension. New Harbinger
Publications.
Doğan, T. (2018). Psikolojiye giriş. Ş. Işık (Ed.). Ankara: Pegem Akademi, 1(14),
419-443
Dunn, J. G. H., & Syrotuik, D. G. (2003). An investigation of multidimensional
worry dispositions in a high contact sport. Psychology of Sport and
Exercise, 4(3), 265-282.
Eklund, R. C., Kelley, B., & Wilson, P. (1997). The Social Physique Anxiety
Scale: Men, women, and the effects of modifying item 2. Journal of Sport
and Exercise Psychology, 19(2), 188-196.
Endler, N. S., & Parker, J. D. (1990). Multidimensional assessment of coping:
A critical evaluation. Journal of personality and social psychology, 58(5),
844.
Eskin, M., Harlak, H., Demirkıran, F., & Dereboy, Ç. (2013). Algılanan stres
ölçeğinin Türkçe’ ye uyarlanması: güvenirlik ve geçerlik analizi. In New
Symposium Journal, 51(3), 132-140.
Fletcher, D., & Arnold, R. (2017). Stress in sport: The role of the organizational
environment.
Folkman, S., Lazarus, R. S., Dunkel-Schetter, C., DeLongis, A., & Gruen, R. J.
(1986). Dynamics of a stressful encounter: cognitive appraisal, coping, and
encounter outcomes. Journal of personality and social psychology, 50(5),
992.
Gould, D., Bridges, D., Udry, E., & Beck, L. (1997). Stress sources encountered
when rehabilitating from season-ending ski injuries. The Sport
Psychologist, 11(4), 361-378.
458
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & STRES
Hausenblas, H. A., Brewer, B. W., & Van Raalte, J. L. (2004). Self-presentation
and exercise. Journal of Applied Sport Psychology, 16(1), 3-18.
Hudson, J., & Day, M. C. (2012). Athletes' experiences of expressive writing
about sports stressors. Psychology of Sport and Exercise, 13(6), 798-806.
Hughes, B., Boothroyd, R., & Koçak, S. (2002). Günlük hayatın stresine son.
Doruk Yayımcılık.
Işık, Ş. (2018). Psikolojiye Giriş. PEGEM Akademi
Jones, F., Bright, J., & Clow, A. (2001). Stress: Myth, theory and research.
Pearson Education.
Lazarus, R. S. (1993). From psychological stress to the emotions: A history of
changing outlooks. Annual review of psychology, 44(1), 1-22.
Lazarus, R. S. ve Folkman,S. (1984). Stress, appraisal and coping. New York:
Springer
Li, S., Tan, H. Y., Wang, N., Zhang, Z. J., Lao, L., Wong, C. W., & Feng, Y. (2015).
The role of oxidative stress and antioxidants in liver
diseases. International journal of molecular sciences, 16(11), 2608726124.
Loutsch, J. A. (2007). Perceived social support systems during athletic injury
recovery in collegiate club sport athletes.
Lowe, R. (1971). Stress, Arousal, and Task Performance of Little League
Baseball Players [dissertation]. Urbana: University of Illinois.
Noblet, A. J., & Gifford, S. M. (2002). The sources of stress experienced by
professional Australian footballers. Journal of applied sport
psychology, 14(1), 1-13.
Pearson, R. T. (2018). A Quantitative Study of Stress in Intercollegiate
HeadSwimming Coaches (Doctoral dissertation, University of Phoenix).
Penley, J. A., Tomaka, J., & Wiebe, J. S. (2002). The association of coping to
physical and psychological health outcomes: A meta-analytic
review. Journal of behavioral medicine, 25(6), 551-603.
Scanlan, T. K. (1986). Competitive stress in children. Sport for children and
youths, 113-118.
Selye, H. (1973). The Evolution of the Stress Concept: The originator of the
concept traces its development from the discovery in 1936 of the alarm
reaction to modern therapeutic applications of syntoxic and catatoxic
hormones. American scientist, 61(6), 692-699.
459
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Steinberg, A., & Ritzmann, R. F. (1990). A living systems approach to
understanding the concept of stress. Behavioral Science, 35(2), 138-146.
Stranks, J. (2005). Stress at work. Routledge.
Suinn, R. M. (1987). Behavioral approaches to stress management in
sport. Sport psychology, 59-75.
Tarhan, N. (2005). Kadın psikolojisi. Nesil Basım
Weinberg, R., & Gould, D. (2015). Personality and sport. Foundations of Sport
and Exercise Psychology. Human Kinetics, 640.
World Health Organization Regional Office for Europe (1986). Evaluation of
the strategy for health for all by the year 2000. Seventh Reporth on the
World Health Situation, vol5, European Region, Copenhagen.
Yazıcı, A. G. (2014). Toplumsal dinamizm ve spor. Uluslararası Türkçe
Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, 3(1), 394-405.
Yılmaz, M.T. (2010). Eğitim Psikolojisi. 2. Baskı. Ankara: Anı Yayıncılık.
460
SPORUN KAVRAMSAL
TEMELLERİ-5
SPOR & DEHB
Yazarlar
Doç. Dr. Faruk AKÇINAR
1
Doktorant. Hüseyin GÜRER
2
27. Bölüm
1
İnönü Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi, Antrenörlük Eğitimi
Bölümü, Malatya /TÜRKİYE.
https://orcid.org/0000-0003-2751-1743, farukakcinar@inonu.edu.tr
2
İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Beden Eğitimi ve Spor
ABD, Malatya /TÜRKİYE.
461
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
GİRİŞ
Gelişen teknoloji ile birlikte artan bağımlılık (TV, internet, telefon,
sosyal medya), kentleşme ile birlikte yeşil alan ve spor alanlarının azalması
gibi faktörlere bağlı olarak gelişen obezite, fiziksel inaktivite, psikiyatrik
açıdan gelişen rahatsızlıklar günden güne çocuk, ergen ve gençlerde artış
göstermektedir.
Günümüzde kavram olarak çok fazla birbiri ile karıştırılan
tanımlamalardan olan spor, egzersiz, fiziksel aktivite kişilerde bilişsel,
duyusal, psikolojik ve fiziksel olarak gelişim sağlayan farklı kavramları ifade
etmektedir.
Spor; insanların varoluşundan beri devam eden, bireysel veya grupla
yapılan, belirli kuralları olan rekabet içeren kişilere haz veren aktivite ve
etkinliklerin tamamını ifade etmektedir (Zorba, 2015). Fiziksel sağlığı devam
ettirmek, var olan problemleri iyileştirmek ve kişinin sağlığını geliştirmek için
yapılan planlı, programlı ve tekrarlayıcı olarak yapılandırılan hareketler
bütününe egzersiz; kişilerde enerji harcanmasına yol açan fiziksel ve bedensel
hareketlerin tümüne fiziksel aktivite denilmektedir (Anding vd., 2015;
Perraton, vd., 2010).
Günümüz de çocuk, ergen ve gençlerde görülen obezite, psikiyatrik
sorunlar, motor beceri gelişimi, sosyalleşme, bağımlılık, sağlıklı yaşam
gelişimi için en önemli araç olan bu kavramlar günlük yaşam, okul eğitimi gibi
alanlarda kullanılmalı, tek başına veya alternatif tedavi olarak disiplinler arası
çalışma ve uygulamalarda yerini almalıdır.
Dikkat Dağınıklığı ve Hiperaktivite Bozukluğu (Dehb)
Çok fazla çalışmaya konu olmuş ama kesin olarak hala nedeni
bilinmeyin dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu genellikle 7 yaşından
önce başlayan, çocuk gelişimine göre uyum göstermeyen dikkat eksikliği,
hiperaktivite ve dürtüsellik belirtileri gösteren nörogelişimsel bozukluk olarak
tanımlanmaktadır (Pliszka, 2007; APA, 1994).
American Psychiatric Association (APA)‘a göre DHEB; erken yaşta
başlayan ve etkileri hayat boyunca devam eden çocuklarda yaş ve gelişim
evreleri ile uyum göstermeyen, hiperaktivite, dikkatsizlik ve dürtüsellik ile
462
tanı edilebilen nöropsikiyatrik bir bozukluk olarak ifade edilmektedir (APA,
2013 ).
18. yy. dan itibaren ilk tanımlamaları yapılan dikkat eksikliği ve
hiperaktivite bozukluğu bilimsel olarak ilk defa 1902 yılında George Still
tarafından tanımlanmıştır (Lange vd., 2010)
DEHB tanı kriterleri APA tarafından 1968 yılında yayınlanan DSM-II’ de
aşırı hareketlilik, dikkat dağınıklığı, huzursuzluk olarak sadece çocuklarda,
DSM III ‘de hiperaktivite ile yada olmadan dikkat eksikliği bozukluğu, 1994
yılında DSM IV’ de dikkat eksikliği hiperaktivite, karma olarak üç alt başlığa
ayrılmış, 2000 yılında yetişkinlerde görülen DEHB eklenerek revize edilmiştir
(APA, 1968; APA, 1994; Rafalovich, 2001)
DEHB tanısı koyulmuş kişilerde süreç içinde klinik bulgular kişinin
gelişimi ile birlikte değişebilmektedir. Çoğunlukla çocuk ve ergenlik dönemi
bozukluğu olarak tanımlanan DEHB gelişimsel nitelikleri taşımasından dolayı;
var olan sorunların ve bozukluğun çocukluk ve ergenlik döneminden sonra
yetişkinlik döneminde de sürmeye devam ettiği görülmektedir (Tannock,
1998).
DEHB ‘de tanı kriterleri olarak literatürde en fazla kullanılan iki tanı ve
sınıflandırma yöntemi kullanılmaktadır. DEHB ‘yi ICD-10 ve DSM-V tanı
koymada birbirleri ile tutarlı olmasına rağmen; alt tipler ve tanı ölçütleri
yönünden farklılıkları vardır (Thapar, 2016).
463
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Tablo 1. DSM -V DEHB Tanı Kriterleri (APA, 2013)
464
DEHB ‘de üç alt tip vardır (APA, 2005):
a- Dikkat eksikliği olan tip.
b- Hiperakitivite ve dürtüssellik olan tip
c- Dikkat eksikliği, hiperaktivite ve dürtüselliğin beraber görüldüğü karma tip
( APA ,2015 )
Literatür incelendiğinde yapılan çalışmalarda görülmektedir ki DEHB ‘
de hiperaktivitenin en fazla görüldüğü % 4,9 ile okul öncesi (3-5 yaş) ,karma
tip en fazla % 3,3 ile okul dönemi çocuklarda (6-12 yaş ) ,dikkatsizliğin olduğu
tipte en fazla adölesan dönemde (%5,7), yetişkinler açısından bakıldığında
dikkatsizliğin en önemli tip olduğu (%47) olduğu tespit edilmiş ve görülen
bütün DEHB tiplerinde her yaş grubunda cinsiyet olarak bakıldığında
ereklerin kızlara oranla daha yüksek görüldüğü belirtilmiştir (Willcutt, 2012).
DEHB ‘de Epidemiyoloji
DEHB literatürde yaşa bağlı olarak değerlendirildiğinde görülme sıkılığı
6-12 yaş arası olan çocuklarda %11,4, 13-18 yaşa bakıldığında ise
adölesanlarda ve gençlerde %8 ‘e düştüğü görülmüştür. Cinsiyet yönünden
değerlendirildiğinde erkeklerde kızlara göre daha sık görüldüğü tespit
edilmiştir. DEHB alt başlıklarına göre değerlendirildiğinde ise çocukluk ve
ergenlik döneminde dikkat dağınıklığı tipinin yüksek olduğu daha sonra sırası
ile karma tip ve son olarak da hiperaktivite tipinin görüldüğü tespit edilmiştir
(Willcutt, 2012).
Türkiye de yapılan literatüre ve çalışmalara bakıldığında DEHB ‘in
görülme sıklığı çocukluk ve ergenlik döneminde %8,1-%8,6 arasında
görülmekte ve sonraki dönemde çok büyük oranda devam ettiği yetişkinlik
döneminde de görüldüğü tespit edilmiştir (Tufan vd., 2010).
DEHB ‘de Etiyoloji
Yapılan çalışmalara ve literatüre bakıldığında çok fazla çalışılmasına ve
psikiyatrik bozuklukların büyük çoğunluğunu oluşturmasına rağmen
DEHB’nin nedenleri tam olarak bilinmemesine rağmen sebeplerinin genetik
faktörler, nöroanatomik faktörler ve çevresel faktörlerin etkili olduğu
düşünülmektedir (Thapar vd., 2013).
465
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
DEHB ve Egzersiz
DEHB tedavi seçeneklerine bakıldığında semptomlarını azaltmaya ilaç
tedavisi yanında uygulanan diğer yöntemlerden biri de egzersiz ve fiziksel
aktivitedir. Güncel tedavi ve yaklaşımlara bakıldığında farklı tür, süre ve
şiddetteki egzersiz uygulamalarının semptomları azaltmada önemli ölçüde
faydasının olduğu ve ilaç tedavisi ile birlikte veya ilaç tedavisi olmadan
egzersiz reçetelendirmenin etkili olduğu söylenmektedir (Fernandes, vd.,
2018; Gallotta vd., 2012)
DEHB ‘de görülen semptomlardan en önemli belirtiler dikkat
dağınıklığı, hiperaktivite ve dürtüsellik olduğu görülmekte bunlara ek olarak
bu semptomların motor beceri ile bağlantılı olduğu tespit edilmiş çocukluk ve
ergenlik döneminde görülen bu motor beceride oluşan bu problemler fiziksel
inaktivite, obezite sorunları, dikkat eksikliği, özgüvenin düşük olması,
akademik başarısızlık ve sosyalleşememe gibi çoğu probleme sebep
olmaktadır (Goulardins vd., 2017; Shen vd., 2012)
DEHB tanısı almış çocuk ve ergenlerin ince ve kaba motor becerideki
zayıflıkların yanı sıra bilateral koordinasyon problemleri, üst ekstremite
fonksiyonelliğinde denge ve yürüyüş bozukluklarından, el göz
koordinasyonuna ve görsel işitsel algılama ile reaksiyonda zayıf olduğu
görülmüştür ve bundan dolayı tanı alan çocuklarda motor zayıflıkların tespiti
ve iyileştirilmesi çok önemlidir (Goulardins vd., 2017; Shen vd., 2012;
Venetsanou vd., 2007).
DEHB’ de seçilen spor dalları da önemli bir faktör olup çocuklarda ve
gençlerde takım sporları kalabalık olduğundan takım sporlarında kontrol
etmek, odaklanmak ve dikkati toplamak zordur bu sebeple seçilen spor
dalları bireysel sporları kapsaması DEHB’liler için önemlidir. Bireysel
sporlarda çocukla birebir ilgilenilmesi, fazla uyaranın bulunmaması, belirli bir
düzen ile yapılması, katılımın sürekli sağlanarak motivasyonun üst düzeyde
tutulması önemli noktalardır (Ergun, 2017).
Dishman ve arkadaşları tarafından yapılan çalışmada fiziksel
aktivitenin nörogenez, nöroadaptasyon ve nöroprotektif aşamalar ile
beyinde oluşan plastisitesini pozitif anlamda değiştirdiği ve DEHB ‘de önemli
olan dopamin, epinefrin ve norepiferini fiziksel aktivitelerin artırdığını tespit
466
etmişler ve DEHB tanısı almış kişiler için egzersizin yararlı olduğundan dlayı
önerilmiştir (Dishman vd., 2006).
DEHB’ de Güncel Yaklaşımlar ve Çalışmalar
Rosa ve ark. yapmış olduğu çalışmada aşırı hareketli olma durumu,
zamanlama ile reaksiyonda azalmalar, denge becerilerinde azalma, kaba ve
ince motor becerileriler de azalma olduğunu bulmuşlardır (RosaNeto vd.,
2015). Pitcher ve ark. yapmış oldukları çalışmada DEHB olan çocuklarda
akranlarına göre kaba ve ince motor becerilerinin gelişim açısından daha zayıf
olduğunu bulmuşlardır (Pitcher vd., 2003). Hong ve ark. egzersizin DEHB’ de
tedavide sıklıkla kullanılmakta olan dopamin salınımına yardımcı olduğunu
söylemektedirler (Hong vd., 2012). Smith ve ark. 2013 yılında yapmış olduğu
çalışmada 5-9 yaş aralığında olan DEHB’li çocuklarda yapılan fiziksel
aktivitenin motor beceri, sosyal hayat, davranış durumları ile kognitif
becerilerine olumlu katkı sağladığını bulmuşlardır (Smith vd., 2013). Chien-Yu
ve ark. yapmış olduğu DEHB’ li çocuklarda on iki haftalık tenis egzersizlerinin
Stroop testi skorları üzerinde olumlu düzeyde katkısının olduğunu
bulmuşlardır (Chien-Yu vd., 2015). Choi ve ark. aerobik egzersiz yaptırılan
DEHB’li 8-10 yaş arasındaki çocuklarda akademik başarıyı ve inhibitör
kontrolün gelişmesine katkı sağladığını tespit etmişlerdir (Choi vd., 2015).
Büker tarafından yapılan çalışmada DEHB tanısı almış çocukların sağlıklı
akranlarına göre fiziksel uygunluk düzeyleri, reaksiyon süreleri ve internet
bağımlılıkları benzer; dürtüsellik, dikkatsizlik yüksek, denge skorlarının daha
düşük olduğu bulunmuştur (Büker vd., 2020). Pan ve ark. tarafından yapılan
6-12 yaş aralığında olan DEHB tanısı almış çocuklara uygulanan 12 haftalık
masa tenisi çalışmaları sonucunda Stroop testi tamamlama süresinde çalışma
grubu kontrol grubuna göre daha iyi skor elde ettiklerini bulmuşlardır (Pan
vd., 2016). Cook ve ark. tarafından yapılan çalışmada DEHB tanısı almış 10-17
yaş arasındaki çocuk ve gençlerde sağlıklı akranlarına göre %57 daha az
fiziksel aktivite yaptıklarını tespit etmişlerdir (Cook vd., 2015). Lin ve ark.
DEHB tanısı almış çocukların akranlarına göre daha fazla fiziksel aktivite
yapmalarına rağmen duyu modülasyon sorunları yaşadığı ve aşırı hareketlilik
ile bu duyu problemleri arasından korelasyon olduğunu bulmuşlardır (Lin vd.
,2013). Balcı tarafından 2019 yılında yapılan çalışmada DEHB tanısı almış
çocukların fiziksel aktivite seviyesi, motor beceri, kas kuvveti gibi
parametrelerde sağlıklı çocuklara göre daha düşük skor aldıklarını tespit
467
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
etmiştir (Balcı, 2019). Pan ve ark. yapmış olduğu 12 haftalık masa tenisi
uygulamalarının DEHB tanısı almış çocuklarda motor beceri ve yürütücü
işlevlerde anlamlı düzeyde artış olduğu bulunmuştur (Pan vd., 2019).
Bayrakoğlu ve ark. tarafından yapılan DEHB tanısı almış çocuk ve ergenlerde
yapılan egzersizlerin fiziksel, fizyolojik, motor beceri, bilişsel ve davranışsal
açıdan olumlu etkilerinin olduğunu tespit etmişlerdir (Bayrakoğlu vd., 2020).
Chang ve ark. tarafından yapılan çalışmada 8 haftalık su egzersizlerinin DEHB
tanısı almış 5-10 yaş grubu çocuklarda çalışma sonunda motor beceri,
koordinasyon ve reaksiyon süresinde iyileşme olduğu bulunmuştur (Chang
vd., 2014). Konicarova ve ark. tarafından yapılan çalışmada DEHB tanısı almış
8-11 yaş grubu çocuklarda postüral denge ve yürüme dengesinin sağlıklı
akranlarına göre daha zayıf olduğu bulunmuştur (Konicarova vd., 2014). Pan
ve ark. tarafından yapılan çalışmada DEHB tanısı almış çocuklarda fiziksel
etkinlikler ve at binme çalışmalarından oluşan 12 haftalık uygulama
sonucunda egzersize katılan DEHB’ li çocukların sedanter sağlıklı çocuklara
göre motor yeterlilik, kardiovaskuler uygunluk ve esneklik parametreleri
anlamlı olarak artış gösterdiğini tespit etmişlerdir (Pan vd., 2017). Jeoung
tarafından yapılan çalışmada DEHB semptomları gösteren üniversite
öğrencilerinde sağlıklı yaşıtlarına göre karın bölgesi yağlanma fazla, el
kavrama gücü, kassal kuvvet ve dayanıklılığın daha düşük olduğunu tespit
etmiştir (Jeoung, 2014). Tsai ve ark. tarafından yapılan DEHB tanısı almış
çocuklarda daha yüksek kas kuvveti ve enduransına, aerobik kapasitesi
yüksek çocukların daha düşük beden kitle indeksine sahip olduğu ve
reaksiyon sürelerinin daha kısa olduğunu tespit etmişlerdir (Tsai vd., 2017).
Tomasz tarafından yapılan çalışmada DEHB’nin aşırı kilolu olma ve obez olma
riskini çok büyük oranda artırdığını bulmuştur (Hanc, 2018). Kim ve ark.
tarafından yapılan çalışmada ayak plantar basınçları incelenen DEHB‘li
çocukların kontrol grubu ile kıyaslandığında iki ayak arasında basınç farkı ve
denge kaybı arasında ilişki olduğunu tespit etmişlerdir (Kim vd., 2017).
Dishman ve ark. tarafından yapılan çalışmada egzersiz ve fiziksel aktivitenin
katekolamin düzeylerini etkilediğini bulmuşlardır (Dishman vd., 2006). 2016
‘da Memarmoghaddam ve ark. tarafından yapılan çalışmada yapılan egzersiz
programının 40 DEHB tanısı almış hasta da bilişsel ve davranışsal anlamda
olumlu etkisinin olduğunu bulmuşlardır (Memarmoghaddam vd., 2016).
Topçu ve ark. yapmış olduğu çalışmada folklor egzersizlerinin DEHB tanısı
almış çocuklarda iyileşme olduğunu bulmuşlardır (Topçu vd., 2007). Kang ve
468
ark. tarafından yapılan çalışmada altı hafta boyunca yapılan aerobik ve amaca
yönelik yapılan egzersizler sonucunda DEHB’li çocuklarda gelişme olduğunu
tespit etmişlerdir (Kang vd., 2011). Lavasani ve ark., DEHB’li çocukların
kontrol grubuna göre yapılan motor beceri test sonuçları düşük bulunmuştur
(Lavasani vd., 2011). Çak ve ark. atarından yapılan çalışmada motor yeterliliğe
bakılan çalışmada DEHB’li çocukların akranlarına göre motor beceri testleri
sonuçlarına göre daha zayıf olduğunu bulmuşlardır (Çak vd., 2018). Kiluk ve
ark. DEHB tanısı almış çocuklarda spora katılım ve anksiyitelerine baktığı
çalışmada üç ve üstü spora katılanlarda semptomların daha az görüldüğü
bulunmuştur (Kiluk vd., 2009).
Sonuç olarak yapılan literatür taranarak yapılan çalışmalara
bakıldığında; fiziksel aktivite ve egzersiz faaliyetlerinin DEHB tanısı almış
hastalarda bilişsel, duyuşsal ve en önemlisi motor beceriyi geliştirdiği ve bu
sayede DEHB ‘li kişilerde yaşam kalitesini, akademik başarıyı, sosyalleşmeyi,
sağlıklı ve zinde kalmayı sağladığı görülmektedir.
BÖLÜM KAYNAKLARI
American Psychiatric Association. (1968). Diagnostic and statistical manual of
mental disorders (DSM-II), 2nd ed. American Psychiatric Association,
Washington DC.
American Psychiatric Association. (1994). Diagnostic and statistical manual of
mental disorders (DSM-IV), 4th ed. American Psychiatric Association,
Washington DC.
American Psychiatric Association (2013) Diagnostic and Statistical Manual of
Mental Disorders 5th edition (DSM-5). Washington.
Amerı ̇kan Psı ̇kı ̇yatrı ̇ Bı ̇rlı ̇ğı ̇, 2005. DSM-IV-TR Tanı ÖlçütleriBaşvuru Elkitabı,
Çev.: ErtuğrulKöroğlu, Hekimler Yayın Birliği, Ankara.
Anding K, Bär T, Trojniak-Hennig J, Kuchinke S, et al. (2015). Structured
exercise programme during haemodialysis for patients with chronic
kidney disease: clinical benefits and long-term adherence. BMJ
Open.;5(8): e008709.
Balcı, G. (2019). Dikkat Eksikliği Ve Hiperaktivite Bozukluğu Olan Çocuklarda
Duyu Profilleri Ve Fiziksel Aktivite Kapasitesinin Katılım Üzerine Olan
Etkisinin İncelenmesi (Master'sthesis, Sağlık Bilimleri Enstitüsü).
Bayrakdaroğlu, S., & Tekin, A. (2020). The Effect of Defense Sports on the
Treatment of Attention-Deficit/Hyperactivity Disorder in Children.
International Journal of Applied Exercise Physiology, 9(8), 47-54.
469
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Buker, N., Salik Sengul, Y., Ozbek, A. (2020). Physical Fitness and Dynamic
Balance in Medication Naïve Turkish Children with ADHD. Perceptual and
Motor Skills, 127(5), 858-873.
Chang, Y. K., Hung, C. L., Huang, C. J., Hatfield, B. D., & Hung, T. M. (2014).
Effects of an aquatic exercise program on inhibitory control in children
with ADHD: a preliminary study. Archives of Clinical Neuropsychology,
29(3), 217-223.
Chien-Yu P, Chia-Liang T, Chia-Hua C, Ming-Chih S, Chu-Yang H, Wei-Ya M
(2015) Effects of physical exercise intervention on motor skills and
executive functions in children with ADHD: A Pilot Study. J Atten Disord,
1-14.
Çak HT, Karaokur R, Atasavun Uysal S, ve ark. (2018). Dikkat Eksikliği
Hiperaktivite Bozukluğu Olan Çocuklarda Motor Yeterlilik: Bilişsel
Beceriler ve Belirti Şiddeti ile İlişkisi, Türk Psikiyatri Dergisi. 29(2):92-101.
Dishman RK, Berthound HR, Booth FW, Cotman CW, Edgerton VR, Fleshner
MR et al. (2006) Neurobiology of exercise. Obesity,14:345-355.
Ergun N. (2017). Zihinsel Yetersizliği ve Dikkat Eksikliği-Hiperaktivite
Bozukluğu Olan Öğrencilerde Fiziksel Eğitim ve Spor. Yanardağ M, Yılmaz
İ, editörler. Özel Gereksinimli Öğrenciler İçin Fiziksel Eğitim ve Spor.
Ankara: Pegem Akademi.
Fernandes M. de Sousa, A., A.R. Medeiros, S. et al., (2018). The influence of
exercise and physical fitness status on attention: A systematic review.
International Review of Sport and Exercise Psychology,: p. 1-33.
Gallotta, M.C., L. Guidetti, E. Franciosi, G.P., et al. (2012). Effects of
varyingtype of exertion on children’sattentioncapacity. MedSci Sports
Exerc,. 44(3): 550-5.
Goulardins JB, Marques JC, De Oliveira JA. (2017). Attention deficit
hyperactivity. 124(2): 425-440.
Hanć, T., Adhd as a risk factor for obesity. Current state of research.
Psychiatriapolska, 2018. 52(2): p. 309-322.
Hong CJ, Liou YJ, Tsai SJ (2012). Effects of BDNF polymorphisms on brain
function and behavior in health and disease. Brain ResBull, 88:406-417.
Jeoung, B.J., The relationship between attention deficit hyperactivity
disorder and health-related physical fitness in university students. Journal
of Exercise Rehabilitation, 2014. 10(6): p.367.
Kang, K. D., Choı ̇, J. W., Kang, S. G., Han, D. H., (2011). “Sports Therapy For
Attention, Cognitions And Sociality”, Int J Sports Med., 32 (12), 953-959.
470
Kiluk BD, Weden S, Culotta VP. (2009). Sport Participation and Anxiety in
Children With ADHD. Journal of Attention Disorders. 12(6): 499-506.
Kim, S.M., G.J. Hyun, T.-W. Jung, Y.D. Son, et al., Balance deficit and brain
connectivity in children with attention-deficit/hyperactivity disorder.
Psychiatry İnvestigation, 2017. 14(4): p 452-457.
Konicarova, J., Bob, P., Raboch, J. (2014). Balance deficits and ADHD
symptoms in medication-naïveschool-aged boys. Neuro psychiatric
disease and treatment. 10: p. 85.
Lange KW, Reichl S, Lange KM, Tucha L, Tucha O. (2010). The history of
attention deficit hyperactivity disorder. ADHD Attention Deficit and
Hyperactivity 66 Disorders.;2(4): 241-255
Lavasani NM, Stagnitti K. A Study on Fine Motor Skills of Iranian Children with
Attention Deficit/Hyper Activity Disorder Aged from 6 to 11 Years.
Occupational Therapy Int 2011; 106–114.
Lin CY, Yang AI, Su CT. (2013). Objective measurement of weekly physical
activity and sensory modulation problems in children with attention
deficit hyperactivity disorder. Research in Developmental Disabilities,
3477–3486
Memarmoghaddam M, Torbati H, Sohrabi M, Mashhadi A, Kashi A (2016)
Effects of a selected exercise program on executive function of children
with attention deficit hyperactivity disorder. J Med Life, 9:373-379.
Pan, C. Y., Tsai, C. L., Chu, C. H., Sung, M. C., Huang, C. Y., Ma, W. Y. (2019).
Effects of physical exercise intervention on motor skills and executive
functions in children with ADHD: A pilot study. Journal of Attention
Disorders, 23(4), 384-397.
Perraton LG, Kumar S, Machotka Z. (2010). Exercise parameters in
thetreatment of clinical depression: a systematic review of randomized
controlled trials. J Eval Clin Pract.; 16:597-604.
Pitcher TM, Piek JP, Hay DA. (2003). Fine and gross motor ability in males
with ADHD. Developmental Medicine and Child Neurology.45(8):525-535.
Pliszka, S., & AACAP Work Group on Quality Issues. (2007). Practice
parameter for the assessment and treatment of children and adolescents
with attention-deficit/hyperactivity disorder. Journal of the American
Academy of Child & Adolescent Psychiatry, 46(7), 894-921.
Rafalovich A. (1929). The conceptual history of attention deficit hyperactivity
disorder: idiocy, imbecility, encephalitis and the child deviant, 1877–.
DeviantBehav. 2001; 22:93–115.
471
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
RosaNeto F, Goulardins JB, Rigoli D, Piek JP, Oliveira JAD. (2015). Motor
development of children with attention deficit hyperactivitydisorder.
BrazilianJournal of Psychiatry.; 37(3): 228-234.
Shen IH, Lee TY, Chen CL. (2012). Hand writing performance and underlying
factors in children with Attention Deficit Hyperactivity Disorder. Res Dev
Disabil.33:1301-1309.
Smith AL, Hoza B, Linnea K, McQuade JD, Tomb M, Vaughn AJ et al. (2013)
Pilot physical activity intervention reduces severity of ADHD symptoms in
young children. J AttenDisord, 17:70-82.
Tsai, Y.-J., C.-L. Hung, C.-L. Tsai, Y.-K. Chang, et al., The relationship between
physical fitness and inhibitory ability in children with attention deficit
hyperactivity disorder: An event-related potential study. Psychology of
Sport and Exercise, 2017. 31: p. 149-57.
Tannock R. (1998). Attention deficit hyperactivitydisorder: advances in
cognitive neurobiological and genetic research. J Child Psychol Psychiatry,
34:65-99.
Thapar A, Cooper M. (2016). Attention deficit hyperactivity disorder. Lancet.;
387:1240-50, http://dx.doi.org/10. 1016/S0140-6736(15) 00238-X.
Thapar A, Cooper M, Eyre O, Langley K. (2013). Practitioner Review: what
have welearnt about the causes of ADHD? Journal of Child Psychology and
Psychiatry.;54, 3–16.
Topçu, B., Yıldız, S., Bilgen, Z. T. (2007). Dikkat Eksikliği Hiperaktivite
Bozukluğu Olan Çocuklarda Folklor Egzersizinin Etkisi. Genel Tıp Dergisi;
17(2): 89-93.
Tufan AE, Yaluğ İ. (2010). Erişkinlerde dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu:
Türkiye verilerine dayalı bir gözden geçirme. Anadolu Psikiyatri Dergisi.;
11: 351-359.
Willcutt, EG. (2012). The prevalence of DSM-IV attentiondeficit/hyperactivity disorder: a meta-analytic review. Neuro
therapeutics; 9(3):490-9.
Zorba E. (2015) Herkes için yaşam boyu spor. Ankara: Fırat Matbaacılık, 5.
Baskı, 16-41.
472
SPORUN KAVRAMSAL
TEMELLERİ-5
SPOR & YEME BOZUKLUKLARI
Yazar
Dr. Zarife PANCAR
1
28. Bölüm
1
Gaziantep Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi, Gaziantep/TÜRKİYE.
https://orcid.org/0000-0002-1659-2157
z_pancar@hotmail.com
473
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
GİRİŞ
Sağlıklı kavramı, Dünya Sağlık Örgütünün bize kazandırdığı tanımda,
bireylerde hastalık ve sakatlığın olmayışı değil aynı zamanda kişinin bedenen,
ruhen ve sosyal yönden tam bir iyilik içinde olması gerektiğini ifade eder.
Sağlıklı olmanın temel koşulu vücudun günlük ihtiyaçlarını karşılayacak
düzeyde tüm besinlerden yeterli ölçüde ve dengeli beslenmenin
sağlanmasıdır. Sağlık, beslenme ve düzenli fiziksel egzersiz insan yaşamının
temelini oluşturur. Sağlıklı beslenme her birey için önemli iken, toplumdaki
özellikli gruplardan biri olan sporcular için beslenme ve beslenme desteği çok
daha fazladır. Günümüzde sağlık ve spora verilen önem giderek artış
göstermektedir. Ülkeler spor alanında yüksek verime ulaşabilen sporcular
yetiştirmek ve bu amaç ile başarı elde etmek için mücadele içine girmiştir.
Bilindiği gibi sportif performansta ve sağlığı sürdürmede birçok faktör veya
değişken bulunmaktadır. Bu amaç için uygulanması kolay ve önemli
konulardan birisi de beslenmedir (Ersoy, 1991; Öztürk, 2010). Beslenme
alışkanlıkları ve beslenme düzeni genellikle yaşa, cinsiyete, sosyoekonomik
seviyeye göre değişebilmektedir. Ancak vücudumuzda yer alan sistem ve
dokuların görevlerini sağlıklı bir şekilde yerine getirebilmesi için alınması
gereken besin öğelerinin yeterli ve dengeli bir şekilde alınması elzemdir.
Beslenme
İnsan sağlığını korumak ve sürdürmek, yaşam kalitesini artırmak için
gerekli olan bütün besin öğelerinin, dengeli ve yeterli miktarda, uygun
zamanlarda almak için bilinçli yapılması gereken hareketler olarak
tanımlanabilir. Beslenmenin tanımında da yer aldığı gibi dengeli ve dengesiz
beslenme olarak iki kısımda incelenebilir (Ersoy, 1991). Sporcu olan
bireylerde beslenmede hedef, kişinin cinsiyetine, yaşına, yaptığı fiziksel
etkinliğe, etkinliklerde günlük enerji harcamasına, beslenme alışkanlıkları ve
düzenine bakarak dengeli ve yeterli oranda beslenebilmesinin sağlanmasıdır
(Özdemir, 2010). Bu beslenmede temel özellikler; performansın devamı için
yeterli besin ve enerji öğelerinin alınması sağlanmalıdır. Yapılan spor
branşının gerekliliklerine uygun olarak vücut kompozisyonunun sağlanması
ve bu formun korunmasının sağlanması gereklidir. Uygulanan egzersizlerden
sonra vücudun kendini yenileyebilmesine yani toparlanmasına fırsat
verilmelidir. Ayrıca sıvı dengesinin sağlanması ile beslenmede temel özellikler
yerine getirilmiş olur (İnsel ve ark. 2004).
474
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & YEME BOZUKLUKLARI
Sporcularda beslenme ve beslenme eğitimlerinin amacı, kişilerin ve
toplulukların beslenmeyle ilgili kötü beslenme alışkanlıklarının farkına
varılmasında, olumlu beslenme alışkanlıklarının veya tutumlarının yaşantı
haline getirilmesinin sağlanmasıdır (Marius ve ark. 2015). Beslenme bilgi
düzeyleri ile ilgili çalışmalar incelendiğinde, sporcuların beslenme bilgi
düzeylerinin yetersiz olduğu tespit edilmiş ayrıca beslenme konusunda
uzman desteği eğitimi almalarının gerekliliği sonucuna ulaşılmıştır (Trakman
ve ark. 2017).
Beslenme ve Besin Öğeleri
Uygun besin alımı her birey için en önemli unsurlardan bir tanesidir.
Sporcular için çok daha önemli olan beslenme, enerji ihtiyaçları alımı
bakımından her dönem çeşitlilik gösterir. Günlük ihtiyaçlar, yıllık antrenman
ve müsabaka programlarına, antrenman şiddetine ve yoğunluklarına göre
enerji alımları değişir (Deakin ve ark. 2015). Temel besin öğelerini,
karbonhidratlar, yağlar, proteinler, vitamin ve mineraller oluşturur.
Karbonhidratlar vücudun temel enerji kaynağı ve sporcuların beslenmesinde
büyük öneme sahip besin içeriklerinden bir tanesidir. Karbonhidratların
önemli olmasının nedenleri antrenmana uyum sağlamaya destek
olmalarından ve performansı üst seviyeye çıkaracak olan etkilerinden
kaynaklanmaktadır. Karbonhidratlar vücutta depo edilme oranları sınırlı
olmaktadır. Günlük beslenme veya hafif bir antrenman ile bu depoların
oranları değişebilmektedir. Karbonhidratlar, birçok sistem için temel enerji
kaynağı olmalarının yanı sıra oksidatif olarak kullanılıp kas hareketlerine ve
aktivitelerine de enerji sağlamaktadırlar (Spriet 2014). Vücutta alınan yüksek
miktarda karbonhidrat (glikojen depoları, kan glukoz seviyesi) uzun süreli
veya aralıklı yüksek şiddetli antrenmanlar sırasında performans artışının
olduğunu göstermektedir. Aksi durumlarda vücuttaki karbonhidrat
miktarının azalması durumunda performansta düşmekte, yetenek ve
konsantrasyonu olumsuz etkilenmekte ve aktivite için daha fazla efor
harcanmaktadır. Bu nedenlerden dolayı vücut karbonhidrat depolarının uzun
süre devamlılığı için birçok farklı beslenme diyetleri geliştirilmiştir. Kaslarda
bulunan karbonhidrat miktarı, glikojenlerin, kasların antrenmana uyumunu
düzenlenmesi ile ilgili direkt ve dolaylı olarak önemli görevleri vardır. Glikojen
miktarı ve konumu, egzersize yanıt olarak verilen fiziksel, metabolik ve
hormonal cevapları da etkilemektedir (Philp ve ark 2012). Diğer besin kaynağı
475
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
olan yağlar, proteinlere ve karbonhidratlara oranla iki katından daha yüksek
enerji sağlama kapasitesine sahiptir. Elzem yağ asitlerinin ve yağda eriyen
vitaminlerin vücuda alınma etkenini oluşturur. Ayrıca antioksidan özelliği
taşıyan tokoferol ve karotenoidler bu yağlar sayesinde emilim gösterir.
Vücudumuzun günlük kalori ihtiyacı olan %29-30’ u yağlardan ihtiyacı
karşılarlar. Yağda eriyen A, D, E ve K vitaminlerinin vücutta taşınması ve
emiliminde kilit rol alırlar (Baysal 2011). Proteinler, %15-20 oranında günlük
enerji ihtiyacını sağlayan besin öğesidir. Hücrelerin yapı taşı olan amino
asitlerin bir araya gelmesiyle proteinler oluşmaktadır. Bilinen yirmi iki adet
amino asitten sekiz tanesi vücutta üretilemediğinden elzem amino asit olarak
adlandırılmaktadırlar. Günlük enerji ihtiyacının özellikle karbonhidratlardan
gelen kısmının yeterli oranda olması, proteinlerin yapıtaşları olan
aminoasitlerin enerji ihtiyacı olarak harcanmayıp, vücut proteinlerinin
sentezinde kullanılmasına imkan tanır (Churchward ve ark 2012). Bitkisel ve
hayvansal kaynaklı, insan vücuduna kazandırılması mecburi olan elzem
aminoasitler şu şekildedir; valin, lösin, fenilalanin, teronin, izolösin, lizin,
triptofan, metionindir (Burd ve ark 2011). Proteinler bir yapı maddesi olmakla
birlikte spor yapanlarda antrenman sonrasında sonra idrarla azot atılışında
artma olduğu görülmüştür, bu durum idrarla ne kadar azot atılıyor ise protein
vücutta o oranda kullanılıyor anlamına gelmektedir (Phillips, 2012). Sağlıklı
kişilerde beden ağırlığının, kilogramı başına 0,8-1.0 g, protein yeterliyken bu
durum sporcularda 1,5-2,0 grama kadar artmaktadır. Başka bir söylemle,
günlük harcanan enerjinin %12-20’sinin proteinlerden alınması
gerekmektedir.
Vitaminler, suda ve yağda erimelerine göre 2 grupta toplanmaktadır.
A, D, E, K, vitamini yağda eriyen vitaminler: B grubu vitaminler, C vitamini
suda eriyen vitaminlerdendir. Günlük ihtiyaç duyduğumuz vitaminler, yeterli
ve dengeli bir diyetle yeterli oranda karşılanabilmektedir. Vitamin eksikliği;
tek taraflı beslenen ve uzun süreli açlık halinde olan kişilerde, genellikle tahıl
tüketenlerde, hastalık durumlarında, ağır çalışma gerektiren işlerde çalışan
ve dengesiz gıdalarla beslenen kişilerde görülebilmektedir (Samur 2008).
Organizmanın hayatını idame etmesi için minerallere ihtiyaç vardır.
Dengeli ve yeterli beslenen bireylerde mineral seviyeleri besinlerle birlikte
yeterince alındığı için eksikliği sıklıkla görülmemektedir (Mcdowell ve ark
2007). Vücudumuzda minerallerin oranı yaklaşık olarak %4-5 minerallerden
476
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & YEME BOZUKLUKLARI
oluşmaktadır. İnsan vücudunun ihtiyaç duyduğu mineraller çeşitlidir.
İhtiyacın çok olduğu minerallere makro mineraller adı verilir. Makro
mineraller fosfor, kalsiyum, sodyum, potasyum, klorür, sülfür,
magnezyumdur. İnsan vücudunda daha az ihtiyaç duyulan mineraller ise
mikro mineraller olarak adlandırılır. Bu gruptaki örnekleri ise çinko, bakır,
iyot, demir, flor, iyot, selenyum manganez, krom ve molibdendir. Normal
bireylere göre sporcularda bu ihtiyaçlar farklılaşmaktadır. Vücuttaki sıvı
dengesinin sağlanabilmesi için demir, sodyum, fosfor, klorür potasyum
ihtiyacı daha fazla olabilmektedir (Mcdowell ve ark. 2007). İnsan vücudunu
oluşturan yapılar deri, kemik, bağ dokusu ve yağ dışındaki bölümleri çözelti
halinde sıvı içerisinde bulunur. Organizmada gerçekleşen biyokimyasal
etkileşimler sıvı içinde bulunan çözelti içerisinde meydana gelmektedir
(Demirkan ve ark 2010). Vücutta bulunan su ve diğer sıvıların birçok
fonksiyonu ve görevi bulunmaktadır. Hücrelere alınan besinlerin sindirilmesi,
bu besinlerin emilimi, diğer hücrelere taşınması gibi rolleri vardır. Yine organ
ve sistemlerin çalışmasında eklem hareketlerinde, biyokimyasal tepkimelerin
gerçekleşmesinde de görevleri vardır. Vücut ısının kontrolünde metabolizma
sonucunda oluşan artık ve zararlı ürünlerin vücuttan uzaklaştırılmasında da
aktif olarak rolleri vardır (James ve ark 2017). Su ve sıvıların vücutta sıvı
dengesini koruma görevlerinde vücudun bütün faaliyetlerinin yerine
getirilmesinde bu dengenin korunması şarttır. Vücuttaki bu dengenin
korunması, solunum, ter, dışkı ve idrarla birlikte azalan veya kaybedilen
sıvıların yerine, dışarıdan alınacak besinlerle, yiyecek ve içeceklerle
desteklenmesi ile sağlanabilmektedir (Armstrong ve ark 2010).
Yeme Bozuklukları
Günümüzde artan birçok olumsuz faktör insan sağlığını çeşitli açılardan
bozmaya başlamıştır. Düzensiz yeme alışkanlıkları ve uygun olmayan
beslenme uygulamaları ile yeme bozuklukları ortaya çıkmaktadır. Yeme
bozukluklarının kaynağı genellikle çevresel etmenlerinde içinde olduğu,
kültürel, psikolojik, sosyolojik ve fizyolojik etmenlerin oluşturduğu
söylenebilir. İnsanlar sadece açlık hissettiklerinde yemek yeme eğilimi içinde
olmazlar. Aksine, içinde bulundukları birçok duygusal veya olumsuz
durumlarla başa çıkmak için ya da olumsuz durumdan kaçabilmek için yemek
yeme davranışı gösterirler. Bir müddet sonra acıkmadan yedikleri için yeme
zamanlarında hatta yedikleri besinlerde de birçok değişiklikler gözlenmeye
477
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
başlanır (Sen ve ark. 2013). Fizyolojik ve psikopatolojik alanında yapılan
birçok bilimsel çalışma, yeme davranışının kişiyi sakinleştirdiği, kişi veya
kişileri olumsuz durumlardan çıkartarak kendini daha pozitif olarak algıladığı,
içinde bulunduğu duygusal durumları unutmak ve kaçmak için sürekli yeme
eğilimi gösterdiklerini tespit etmişlerdir. Sporcularda oluşan başarılı olma ve
kazanma isteği ile sporcunun başarıya ulaşmadaki gerekli olan davranışları
yerine getirme konusunda ne kadar etkili ve bilgili olarak beslenme davranışı
oluşturduklarının bilinmesi gerekmektedir. Sporcuların var olan
performanslarını en üst düzeye çıkarmada yeme davranışları ve beslenme
desteği önemlidir. Bu sebeple bireylerin iyilik durumlarının korunması ve
performansların üst eviyelere çıkarılmasında yeme davranışlarındaki
bozuklukların tespit edilmesi kritik bir konudur (Sevinçer ve Konuk, 2013).
Olumsuz durumlarda yeme bozukluklarının oluşması kişilerde
alışkanlık haline gelmeye başlamaktadır. Bazen besin alınmasının azaltılarak
öğün atlamaların olması, kilo vermek için yemek yememe, metabolizmayı
hızlandırma düşüncesi ile ilaçlar kullanarak güvenli olmayan ağırlık ve beden
kontrolü sağlama, kendi kendini kusturmaya çalışma gibi davranışlar halinde
kendini göstermeye başlar (Sarıdağ, 2014). Bu gibi davranışlar sağlıksız yeme
haline geldiğinde birey için psikolojik ve tıbbı olumsuz riskler ortaya çıkabilir.
Sağlıksız yeme davranışı kişinin kendini yalnızlığa iterek tek başına yemek
yeme isteği, besinleri veya yiyeceklerini olabildiğinden çok küçük parçalara
bölerek yemesi, yiyecekleri saklama davranışı şeklinde ortaya çıkmaya başlar.
Özellikle beden algısının ve kilo kontrolünü yapamayan bireylerde bu duruma
yönelik geliştirdikleri duygusal ve olumsuz algı endişe ile birlikte yeme
bozukluğu oluşturan patolojik rahatsızlıklar olup halk sağlığı sorunlarının
başında yer alan konu haline gelmiştir (Hill ve Franklin, 1998; Smolak ve ark.
1999).
Yeme bozukluklarının birçok faktörden etkilendiğini söylemek
mümkündür. Bu bilgiye ek olarak yapılan araştırmalar bu faktörlerin bireyleri
değişik seviyelerde etkilediği görüşüdür. Önceleri bireyleri etkileyen
faktörlerin başında sosyokültürel ve psiko-dinamik faktörlerin etkilediği
söylenmekteydi (Yücel, 2009). Şimdilerde ise bireyi yeme bozukluğuna iten
sebepler arasında biyolojik faktörler ön plana çıkmaktadır (Kuruoğlu, 2000).
Yine araştırmalarda üzerinde önemle durulan diğer bir faktör genetik
faktörlerin kişileri beslenme ve yeme bozukluğu yönünden etkileyebileceği
478
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & YEME BOZUKLUKLARI
görüşüdür. Bu görüş ile aile hikâyesinde yeme bozukluğu görülen bireylerde
bu olumsuz durumun görülme olasılığının yüksek olduğu söylenmektedir
(Coşkun, 2011). Genellikle cinsiyet açısından incelendiğinde kadınların kilo
almaya meyilli olması diğer bir yönden kadınların toplumlarda zayıf olması
gerektiği algısı ile kadınların erkeklere nazaran yeme bozukluğu konusunda
risk altında olması cinsiyet yönünden etki altında bırakmaktadır. Sosyal ve
kültürel etkilerin kadınlarda oluşturduğu beden algısı sürekli diyet ve
beslenme alışkanlıkları üzerinde baskı ve beklenti oluşturarak kadınları
olumsuz durum içinde baskılamaktadır (Hacıarif, 2015).
Bazı kişilik özellikleri bireyleri yeme bozukluğuna iten faktörler
arasındadır. Bu faktörler mükemmeliyetçilik, takıntısal durum bozuklukları,
vücut ve beden algısındaki memnuniyetsizlik, kendine güvenin düşük olması,
aşırı gergin ve ruh halindeki ani değişimler gibi etkenler yeme bozukluklarının
ortaya çıkışını tetiklemektedir. Sporcu bireylerde oluşan yeme
bozukluklarının çıkış noktasını ise sportif baskılar, antrenman ve mücadele
baskısı, kazanma ve rekabet duygusu ağır basmaktadır. Spor alanlarının
çoğunda düşük ağırlıkların avantaj olduğu sporlarda, bireyler kilo kaybetme
hedefi ile yeme düzenlerini bozmakta, zamanla bu davranış kontrollerinden
çıkarak yeme bozukluğu durumuna yol açması kaçınılmaz hale gelmektedir
(Herbrich ve ark. 2011). Sporcularda görülen bu bozukluk yeme bozukluğu
içinde yer alan anoreksiya ve bulimiya nervosa özelliklerini taşımadığından
dolayı sınıflandırılamayan yeme bozuklukları olarak yer alan kavram içinde
değerlendirilir. Sporcuların beden algısındaki tutum ve davranışları ile kilo
kaybetmeye yönelik çabaları olan öğün kaçırma, yediklerini boşaltmaya
zorlama, su tüketimini artırarak iştahı baskılama, enerji kısıtlaması, diyet
hapları kullanma, alınan enerjinin tüketilmesine yönelik yapılan aşırı egzersiz,
bağırsak boşaltmaya yönelik ilaç kullanma gibi davranışlar ortaya
çıkabilmektedir (Arslanoğlu, 2015).
Yapılan araştırma sonuçları yeme bozukluklarının kadın sporcularda
görülme durumlarının erkeklere oranla çok daha fazla yaygın olduğunu
ortaya koymuştur. Kadın sporcularda sıklıkla ortaya çıkan bu durum, vücut
ağırlığıyla ilgili baskılar, başarısızlık korkusu, sakatlanma korkusu veya aşırı
antrenman yapma gibi durumlardan kaynaklandığı, yine altta yatan
sebeplerin psikolojik duygu durumlarından etkilendiği söylenmektedir.
Kaynağı ne olursa olsun başlamış olan beslenme bozukluklarının tespit
479
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
edilmesi hayati önem taşınmaktadır. Çünkü beslenme bozuklukları kişinin o
anki performansını etkilemekle kalmamakta, uzun dönem sporcu sağlığını
etkileyerek kişinin diğer sistem ve durumlarını etkileyen olumsuz bir etken
olabilmektedir (Coelho ve ark. 2014).
Amerikan Psikiyatri Derneği tarafından ortaya konan, Mental
Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabının (DSM) 2013 yılında en güncel
baskısı olan ve yayına çıkmış kitabında beslenme ve yeme bozuklukları sekiz
başlıkta incelenmektedir (Tuzgöl, Emiroğlu, Güneş, 2018);
- Diğer sınıflandırılmış yeme bozuklukları (Atipik aneroksiya nervoza,
Düşük sıklıklı/dönemsel bulimia nervoza, düşük sıklıklı/dönemsel
tıkanırcasına yeme bozukluğu, gece yeme sendromu),
- Sınıflandırılamayan yeme bozukluklarıdır,
- Pika,
- Ruminasyon bozukluğu,
- Kaçıngan/kısıtlayıcı besin alımı bozukluğu,
- Anoreksiya nervoza (AN),
- Bulimia nervoza (BN),
- Tıkınırcasına yeme bozukluğu (TYB),
Pika
Sınıflandırılm
ayan yeme
bozukluğu
Sınıflandırılmış
yeme
bozuklukları
Tıkanırcasına
yeme
bozukluğu
Ruminasyon
bozukluğu
Beslenme ve
yeme
bozuklukları
Kaçıngankıstlayıcı besin
alımı
Anoreksiya
nervoza
(AN)
Bulimia
nervoza
(BN)
480
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & YEME BOZUKLUKLARI
Beslenme bozuklukları sekiz kategoride incelense de dünyada yaygın
olarak görülen beslenme bozuklukları anoreksiya nevroza ve bulimia
nevrozadır.
Anoreksiya Nervoza
Başlangıçta bireyin isteyerek beslenmeyi veya yemek yeme davranışını
kısıtlayarak, beden ağırlığını düşük tutma gibi çaba içine girerek sonrasında
hayati tehlikeye sokabilecek kadar ilerleyen durumları ifade eder. Kavramsal
olarak ise sinirsel iştah kaybı anlamına gelmektedir. Vücuda alınan besinlerin
isteyerek kısıtlanması ile birlikte bir süre sonra vücudun bu duruma alışması
ile artık birey yemek yememeye başlar. Bu durum aşırı zayıflama ile ilerde
ölümcül sonuçlar meydana getirir (Çürükvelioğlu, 2019). Genellikle en fazla
görülme oranı olarak başlangıç yaşı 15-19 yaşlarını kapsar. Amerika Psikiyatri
Derneği’nin anoreksiya nevroza tanılama kriterleri aşağıda belirtilmiştir (Joy
ve ark. 2014; Thompson ve Sherman, 2014; Tuzgöl ve ark. 2018).
1
2
3
4
• Besin alımının kısıtlanması,
• Kilo almaktan korkmak ve kilo almayı önleyecek kalıcı davranışlar sergileme,
• Bozulmuş beden algısı, vücut ağırlığının düştüğünü görmezden gelmek.
• Kadınlarda menarş sonrası amenore, en az üç ardışık siklusun almayışı,
En belirgin özelliğinin kişideki kilo alımı konusundaki aşırı hassasiyet
olan anoraksıya nervozada, birey kendisini çok şişman ve iri olarak görmekte
aşırı zayıf olsa dahi kilo vermek için kaygıya girer. Kızlarda erkeklere oranla 20
kat fazla görülür (Çürükvelioğlu, 2019).
Bulimiya nevroza
Dünyada sıklıkla görülen diğer beslenme bozukluğu bulimia
nevrozadır. Bu durumda bireyler tek seferde çok fazla ve büyük miktarlarda
besin tüketerek sonrasında farkında oldukları bu yeme davranışı ile aldıkları
kalorileri ya da fazla enerjiyi sağlıksız bir şekilde yediklerini geri çıkarma
eğilimindedirler (Pope ve ark. 2015). Bu beslenme bozukluğunda bireyler
481
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
değişen duygu durumlarında yemeye meyillidirler. Sürekli yemeye odaklanır
ve kontrol edilemeyen aşırı yemek yeme nöbetleri geçirirler (Çürükvelioğlu,
2019). Nöbet durumlarında akıl dışı hareketler ile çok fazla kalori alımı
yaparlar. Bu durumların meydana gelmesinin başında kişinin hissettiği sıkıntı,
gerginlik ve kaygı halleri ile değişen duygu durumları gelir. Birey öncelikle
yemeye başladığında duygu durumlarının değiştiğini hissederek yemeye
devam eder ve bu durum aşırı pişmanlık ve suçluluk duygusu ile sonlanır. Bu
durumun pişmanlığından kurtulmak için sağlığını bozan davranışlar ile
kilosunu kontrol etmeye çalışır. Bu davranış yediklerini geri çıkarma,
kusturma aracılığı ile kendilerine yöntem geliştirerek bu olumsuz davranışı
artık alışkanlık haline getirirler (Çürükvelioğlu, 2019).
Aşağıda bulimia nervozanın tanı kriterleri gösterilmiştir (Joy ve ark.
2014; Thompson ve Sherman, 2014; Tuzgöl ve ark. 2018).
1
2
3
4
• Tekrarlayan, tıkanırcasına yeme nöbetleri, yeme kontrolünün kalktığı doyumunun olması,
• Kilo almayı engelleyecek davranışlar,
• Kendini değerlendirme sürecinde anlamsız biçimde vücut ağırlığından etkilenme
• Kadınlarda menarş sonrası amenore, en az üç ardışık siklusun almayışı,
Yeme bozukluklarının önlenmesi
Yeme bozukluklarının önlenmesi ve tedavisinde eğitim çok önemlidir.
Antrenörlere, ailelere ve sporculara beslenme eğitimi verilerek, yeme
bozukluklarının gelişimindeki risk faktörleri, erken belirti ve semptomları,
hastalığın tıbbi, psikolojik ve sosyal sonuçları ve bu problemle
karşılaşıldığında kime başvuracakları konularında eğitimler planlanmalıdır
(Rhea ve ark. 1996; Willams ve Devlin, 1992; Hornak ve Hornak, 1997).
Yeme bozukluklarının tedavisi genellikle üç ana hedefe yönelik
olmakta, öncelikle hipokalemi başta olmak üzere, kardiyak düzensizlikler,
hipotansiyon ve dehidrasyon gibi tıbbi sorunların çözümü yer almakta, ikinci
olarak normal beslenme sağlanmaya çalışılmakta, üçüncü olarak da hasta ve
482
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & YEME BOZUKLUKLARI
ailesinin psikiyatrik tedavi gereksinimlerinin karşılanması gerekmektedir
(Kınık, 1996). Tedavi hastanede yatırılarak veya ayakta planlanabilmektedir
(Deering, 2001). APA, anoreksiya nervozalı hastaların tedavisinde en önemli
amacı, ağırlık kazanımı veya ağırlık kaybının önlenmesi olarak belirtmektedir
(Imbierowicz ve ark. 2002). Genel olarak anoreksiya nervozalı bireyler günlük
500-1000 kkal arasında enerji tüketmektedir (Position of the American
Dietetic Association, 2001). Ağırlık kazanımı için pozitif enerji dengesi
gerektiğinden (Imbierowicz ve ark. 2002), tedavide enerjinin 1200 kkal’ nin
altında olmamasına çalışılmalı, ayakta tedavide 30-40 kkal/kg/gün (10001600 kkal/gün) den başlanarak 70-100 kkal/kg (2600-3700 kkal/gün)
çıkarılması önerilmektedir (Steinhausen ve ark. 2000). Sporcularda enerji
gereksiniminin artması ile birlikte, egzersiz şiddetinin de azaltılması ve günlük
1200-1500 mg kalsiyum desteği de önerilmektedir (Kazıs ve Inglesias, 2003).
Hastaların, yeme alışkanlıkları ve duygusal konularda baş edebilecek hale
gelmesini sağlamak amacıyla, yoğun bir şekilde grup, bireysel veya aile
terapisinin yapılması, özellikle genç bireylerde ve sporcularda ailenin
tedavide daha fazla yer alması önerilmektedir (Beals, 2000; Lauder ve ark.
1999; Borgen, 2001). Psikoterapi ile birlikte bazı hastalarda antidepresan
kullanımının tedaviyi desteklediği ve ilaç tedavisinin anoreksiya nervozalı
hastalara göre bulimiya nervozalı hastalarda daha etkin olarak kullanıldığı
belirlenmiştir (Lauder ve ark. 1999; Tozzi ve ark. 2003). Yeme bozuklukları
olan hastaların tedavisi ortalama 5 yıl sürmekte (Tozzi ve ark. 2003), yapılan
çalışmalarda hastaların %50’sinin tamamen iyileştiği, % 30.0’ unun
durumunun daha iyi olduğu, % 20’sinin ise iyileşemediği saptanmıştır (Beals,
2000; Steinhausen ve ark. 2000). Yeme bozuklukları tedavisindeki başarı
sporcu ve sağlık çalışanları arasındaki güvene bağlıdır. Tedavinin tek bir kişi
tarafından değil doktor, beslenme uzmanı, psikiyatrist ve psikologun içinde
olduğu bir ekip tarafından yapılması (Golden, 2003; Kirchner ve Cohen,
2002), ideal olarak bu çalışanların spor çevresine yakın veya bu çevreyi bilen
kişilerden oluşması önerilmektedir (Borgen, 2000).
483
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
BÖLÜM KAYNAKLARI
Armstrong LE, Pumerantz AC, Fiala KA, Roti MW, Kavouras SA, Casa DJ,
Maresh CM, (2010). Human hydration indices: acute and longitudinal
reference values. Int J Sport Nutr Exerc Metab. 20-145–153.
Arslanoğlu E. (2015). Adolesan voleybolculara uygulanan yapılandırılmış grup
müdahalesinin yeme tutumu, depresyon düzeyi, beden algısı ve benlik
saygısı üzerine etkisi, Dumlupınar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü,
Yüksek Lisans Tezi, Kütahya.
Baysal A, (2011). Beslenme, 13. baskı, Hatipoğlu yayınları, Ankara.
Beals KA. (2000). Subclinical eating disorders in female athletes. Journal of
Physical Education, Recreation& Dance. 71(7), 23-29.
Borgen JS. (2001). Eating Disorders in Athletes, Nutrition in Sport (Ed. R.J.
Maughan), Blackwell Science, 510-522.
Burd NA, West DW, Moore DR. (2011). Enhanced amino acid sensitivity of
myofibrillar protein synthesis persists for up to 24 h after resistance
exercise in young men. J Nutr. 141-4-568- 573.
Churchward-Venne TA, Burd NA, Mitchell CJ (2012). Supplementation of a
suboptimal protein dose with leucine or essential amino acids: effects on
myofibrillar protein synthesis at rest and following resistance exercise in
men. J Physiol. 590(11); 2751-2765.
Coelho GMO, Gomes AIS, Soares EAS. (2014). Prevention of eating disorders
in female athletes. Open Access Journal of Sports Medicine: 5:105–113.
Coşkun MN. (2011). Vücut Geliştirme Sporu ile İlgilenen Erkek Yetişkin
Bireylerde Beden Algısının Yeme Davranışı ve Besin Tüketimi İle İlişkisi.
Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara.
Çürükvelioğlu E. (2019). Adolesan Sporcularda Yeme Bozuklukları ve Ağırlık
Kontrol Davranışlarının Spor Sezonuyla İlişkisinin Değerlendirilmesi.
Yüksek lisans Tezi. Bülent Ecevit Üniversitesi, Halk Sağlığı Anabilim Dalı.
Zonguldak.
Deakin V, Kerr D, Boushey C. (2015). Measuring nutritional status of athletes:
clinical and research perspectives. Clinical Sports Nutrition, 5th ed. North
Ryde, Australia: McGraw-Hill, 27-53.
Deering S. (2001). Eating diasorders: recognition, evaluation, and
implications for obstetrician/gynecologists, Prim Care Update Ob/Gyns. 8;
31-35.
484
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & YEME BOZUKLUKLARI
Demirkan E, Kutlu M, Keskil Z, Koz M. (2010). Vücut hidrasyon durumunun
belirlenmesinde farklı dört idrar ölçüm yönteminin karşılaştırılması.
Türkiye Klinikleri Spor Bilimleri Dergisi. 2 -2.
Ersoy G. (1991). Sporcu performansını arttırmaya yönelik beslenme
uygulamaları, Spor Hekimliği Dergisi. 5. Sayı. 26(2); 8-10.
Golden NH. (2003). Eating disorders in adolescence and their sequelae, Best
Pract. Res Clin Obstet Gynaecol. 17 (1);57-73.
Hacıarif A. (2015). Yetişkin Bireylerin Beslenme Durumlarının İncelenmesi ve
Tıkınırcasına Yeme Bozukluğunun Belirlenmesi, Okan Üniversitesi Sağlık
Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul.
Herbrich L, Pfeiffer E, Lehmkuhl U, Schneider N. (2011). Anorexia athletica in
preprofessional ballet dancers. Journal of Sports Sciences. 29(11):11151123.
Hill AJ, Franklin JA. (1998). Mothers, daughters and dieting:investigating the
transmission of weight control. Br J Clin Psychol. 37: :3-13.
Hornak JN, Hornak, J.E., The role of the coach with eating disordered
athletes: recognition, referral, and recommendations, Physical Educator,
54 (1), 35-39,1997.
Imbierowicz, K., Braks, K., Jacoby, G.E., Geiser,F., Conrad, R., Schilling, G.,
Liedtke, R., High-caloric supplements in anorexia treatment, Int J Eat
Disord., 32, 135-145, 2002.
Insel P, Turner RE, Ross D, 2004. Nutrition, second edition, canada jones and
bartlett Publishers, pp. 317.
James LJ, Moss J, Henry J, Papadopoulou C, Mears SA. (2017). Hypohydration
impairs endurance performance: a blinded study. Physiol Rep. 5; 1–10.
Joy E, De Souza MJ, Nattiv A, Misra M, Williams NI, Mallinson RJ, et al. (2014).
Female athlete triad coalition consensus statement on treatment and
return to play of the female athlete triad. Curr Sports Med Rep. 13(4): 21932.
Kazıs K, Inglesias E. (2003). The female athlete triad, Adolesc. Med., 14 (1),
87-95, 2003.
Kınık E. (1999). Adölesanlarda yeme ve beslenme bozuklukları, Katkı Pediatri
Dergisi.
Kirchner JT, Cohen D. (2002). Medical problems of the athlete: the female
athlete triad, Consultant, 42 (12), 1417-1423.
485
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Kuruoğlu AÇ. (2000). Yeme Bozukluklarında Genetik Etkenler. Klinik
Psikofarmokoloji Bülteni, 10: 32-37.
Lauder TD, Williams MV, Campbell CS, Davis G, Sherman R, Pulos E. (1999).
The female athlete triad: prevalence in millitary women. Military
Medicine. 164 (9); 630-635.
Marius B, Rimantas S, Linas T, Kęstutis Ž. (2015). Nutritional habits among
high-performance endurance athletes. Science Direct, medicina. 51; 351362.
McDowell LR, Wikinson N, Madisan R, (2017). Vitamin and minerals
functioning as antioxidants with supplementation considerations,
(http://dairy.ifas.ufl.edu/rns/2007/McDowell.pdf).
Özdemir G. (2010). Spor dallarına göre beslenme. Spormetre beden eğitimi
ve spor bilimleri dergisi, 8(1); 1-6.
Öztürk M. (2010). Çocukların beslenme alışkanlıklarının sağlık davranışı
etkileşim modeline göre incelenmesi. Doktora Tezi. İstanbul Üniversitesi
Sağlık Bilimleri Ensitüsü. İstanbul.
Phillips SM. (2012). Dietary protein requirements and adaptive advantages in
athletes. Br J Nutr. 108, Suppl 2. 158-167.
Philp A, Hargreaves M, Baar K. (2012). More than a store, regulatory roles for
glycogen in skeletal muscle adaptation to exercise. Am J Physiol
Endocrinol Metab. 302 (11); E1343-1351.
Pope Z, Gao Y, Bolter N, Pritchard M. (2015). Validity and reliability of eating
disorder assessments used with athletes: a review. J Sports Sci. 4(3):21121.
Position of the American Dietetic Association: (2001). Nutrition intervention
in the treatment of anorexia nervosa, bulimia nervosa, and eating
disorders not otherwise specified (EDNOS), J. Am. Diet. Assoc., 101(7),
810-819.
Rhea DJ, Jambor EA, Wiginton K. (1996). Preventing eating disorders in
female athletes, Journal of Physical Education, Recreation & Dance. 67(4);
66-68.
Samur G. (2008). Vitaminler Mineraller ve Sağlığımız, Birinci Basım, Ankara,
Klasmat Matbaacılık, Sağlık Bakanlığı Yayın No: 727.
Sarıdağ DB. (2014). Doğu anadolu bölgesinde yaşayan adolesan ve
yetişkinlerin beslenme alışkanlıkları ile yeme tutum ve davranışlarının
486
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & YEME BOZUKLUKLARI
belirlenmesi. Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Yüksek lisans
tezi. Ankara.
Sen CK, Nair S, Bagchi D. (2013). Nutrition and Enhanced Sports
Performance:Muscle Building, Endurance, and Strength. Amsterdam:
AcademicPress.
Sevinçer G, Konuk N. (2013). Emosyonel yeme. (InTurkish). Journal of Mood
Disorders,3(4), 171-178.
Smolak L, Levine MP, Schermer F. (1999). Parental input and weight concerns
among elementary school children. Int J Eat Disord. 25(3):263-271.
Steinhausen HC, Seidel R, Metzke CW. (2000). Evaluation of treatment and
intermediate and long-term outcome of adolescent eating disorders,
Psychol. Med. 30; 1089-1098.
Thompson RA, Sherman R. (2014). Reflections on athletes and eating
disorders. J Sport Exerc Psychol. 15(6):569-34.
Tozzi F, Sullivan PF, Fear JL, McKenzie J, Bulik CM. (2003). Causes and
recovery in anorexia nervosa: the patient’s perspective, Int J Eat Disord.
33; 143-154.
Trakman GL, Adrienne F, Russell H, Regina B. (2017). The nutrition for sport
knowledge questionnaire (NSKQ): development and validation using
classical test theory and Rasch analysis. Trakman et al. Journal of the
International Society of Sports Nutrition, 14, 26 DOI 10, 1186 s.12970-0170182.
Tuzgöl T, Emiroğlu E, Güneş FE. (2018). Atletlerde yeme bozuklukları. Turkiye
Klinikleri J Sports Sci. 10(2):88-96.
Williams C, Devlin JT. (1992). Foods Nutrition and Sports Performance, E&FN
Spon, London.
Yücel, B. (2009). Estetik Bir Kaygıdan Hastalığa Uzanan Yol. Klinik Gelişim.
22(4): 9-44.
487
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
488
SPORUN KAVRAMSAL
TEMELLERİ-5
SPOR & ÇOCUK SAĞLIĞI
Yazar
Doktorant. Alişan YAVUZ
29. Bölüm
1
Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü,
Burdur/TÜRKİYE.
https://orcid.org/000-0003-0842-3123
alisanyavuz32@gmail.com
489
1
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
GİRİŞ
Dünya’da ilk olarak 2019'un sonunda ortaya çıkan korona virüs
hastalığı (COVID-19), tüm dünyadaki insanlar için bir halk sağlığı tehdidi
haline gelmiştir. COVID-19'u Dünya Sağlık Örgütü küresel bir salgın olarak ilan
etti ve ülkemizin de içinde bulunduğu birçok ülke ulusal acil durum planlarını
uygulamaya başladı. Çocuklarda COVID-19 enfeksiyonu insidansı ve mortalite
oranı olarak yetişkinlerden çok düşük olsa da bulaştırıcılık zincirinde kolay
etken oldukları düşüncesi ile kısıtlamalardan en çok etkilenenlerin çocuklar
olduğu söylenebilir.
Ülkemizde salgının yayılımını azaltmak için birtakım önlemler ve
kısıtlamalar alındı. Bu önlemlerden biri de okullarda eğitime ara verilerek (ara
ara farklı kademelerde örgün eğitim sürecine dönülse de) derslerin uzaktan
eğitimle yapılma kararı oldu. Ayrıca okulların kapanmasının yanında çocuklar
için diğer sosyal ve dışarıda yapılan aktivitelerin çoğu iptal edildi. Çocuklar
günlerini, sınırlı kaynakların ve alanın olduğu evlerinde yaşamak zorunda
kaldılar. Bu durum çocuklarda neredeyse tamamen hareketsiz yaşam ile
birlikte uzun süre bilgisayar, tablet ve televizyon karşısında zaman geçirmek
zorunda kalınmasına neden oldu.
Çocukların sağlıklı bir şekilde büyüme ve gelişmesinde sporun önemi
yadsınamaz. Sadece fiziksel açıdan değil, aynı zamanda sosyal, ruhsal, bilişsel
ve kişisel gelişimlerinde de sporun önemli bir rolü vardır. Şu an yaşadığımız
sürecin özellikle çocuklar üzerinde kısa ve uzun vadede fiziksel, ruhsal, bilişsel
ve sosyal açıdan olumsuz sonuçları olabileceği düşünülmektedir.
Oluşabilecek olumsuz sonuçların geliştirilecek sportif aktivite programları ile
çocukların rehabilite edilmesinde oldukça önemli olacağı düşünülmektedir.
Çocuklar İçin Sporun Önemi
Hareketsiz yaşam tarzı, özellikle teknolojik ilerlemeyle birlikte sürekli
gelişen ve değişen günümüz dünyasında önemli sorun olarak karşımıza
çıkmaktadır. Hareketsiz yaşam tarzının en çok etkilendiği yaş gruplarını
çocuklar ve ergenler oluşturmaktadır. Hareket ve spor bir çocuğun fiziksel
gelişimi için hayati öneme sahiptir. Bu becerilerin sportif etkinlikler yoluyla
kazanılması çocukların motor becerilerini daha etkili kullanmasına yardımcı
olmakta. Spor yoluyla, çocukların kaba ve ince motor becerilerini
geliştirmenin yanında çocuğun fiziksel, duygusal, sosyal, bilişsel ve toplumsal
490
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & ÇOCUK SAĞLIĞI
gelişimi yönünden de katkı sağlamaktadır. Çocukluk döneminde yapılacak
fiziksel aktivitenin, çocukların bütün özellikleri ile gelişimi ve sağlıklarını
koruması bakımından önemli etkisi vardır. Çocuklara uygun yapılan bir spor,
tüm boyutları ile gelişimini destekleyerek onu topluma hazır hale
getirmesinin yanında, günümüzün de getirdiği şartlar düşünüldüğünde
çocuklara hijyen açısından uygun ortam sağlanıyor, ilgi gösteriliyor, yeterli ve
dengeli beslenmesi sağlanıyor ise gelecek için sağlıklı ve sağlam bir temelden
söz etmemizi sağlar.
Çocukluk çağında sporun tarihsel açıdan önemi, 18.yy’dan itibaren
önemli bir olgu olarak algılanmaya başlanmış. 19.yy’da ise çocuklara imkân
verilirse gelişimlerinin ve davranışlarının yönlendirilmesi ile kendilerini ifade
etme yeteneklerinin gelişeceği, sağlıklı büyüme oluşacağı ve sosyal
sorumluluk taşıyabilecekleri benimsenmiş ve savunulmuştur. 20. ve
21.yüzyıllarda çocukluk çağında sporun zorunluluk olarak bireylerin yaşam
biçimi haline gelmesi gerektiği savunulsa da pratiğe geçmede sıkıntılar devam
etmektedir.
İnsan yaşamındaki önemli alışkanlıkların birçoğunun temeli, çocukluk
döneminde atılmaktadır. Hareketli bir yaşam standardı çocukların gelişimi
için çok önemlidir. Bu nedenle amaçlanan etkinliklerde sportif aktivitelerle
çocukların hareketliliği sağlanarak, çocuklara uygulanacak aktivitelerin
fiziksel uygunlukları ile birlikte sosyal-duygusal ve algısal motor özelliklerini
geliştirici niteliklerde olması gerekmektedir. Çocukluk döneminde yapılacak
nitelikli bir sportif etkinlikle; Çocukların motorik özellikler olarak bilinen
dayanıklılığının, hızının, esnekliğinin, kuvvetinin ve bunların yanında kas
koordinasyonunun geliştirilmesinde büyük önem taşır. Bunların doğal sonucu
olarak çocuklar kendilerini daha sağlıklı ve mutlu hissederler. Çocuğun
kendini doğru ifade edebilme ve problem çözme becerisinin geliştirilmesinde
de spor önemli bir etkiye sahiptir. Bunların yanı sıra spor, çocuğun vücut
sistemlerinin düzenli çalışmasına da olumlu katkısı vardır. Vücuttaki kasların
güçlenmesi, fiziksel görünüm açısından çocuklar için önemli olan fazla
yağların atılması, iç salgı bezlerinin düzgün çalışması ile büyümeye ilişkin
işlevlerin devam ettirilmesi, özellikle atlama, koşma, tırmanma gibi fiziksel
güç gerektiren aktivitelerle dolaşım, sindirim ve solunum sistemlerinin
düzenli çalışmasına katkı sağlamaktadır.
491
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Spor, Çocukların fiziksel özelliklerine sağladığı katkının yanında sosyal
açıdan da öneme sahiptir. Çocukların spor yoluyla, öncelikli olarak bir şeyleri
yapabilme duygusu ile kendine olan öz güveni artar, çevresini tanır, insanlarla
iletişim kurma yetisi artar, toplum içerisinde bir yer edinir ve sahip olduğu
yerini sağlamlaştırır. Spor çocuğun kişisel ve sosyal gelişiminin yanı sıra
entelektüel gelişimine de katkı sağlar.
Sporun çocukların üzerindeki ulumlu etkisine psikolojik açıdan
bakıldığında, öncelikle olumsuz durumlarda iradesini kullanarak kendini
kontrol etmeyi, başarıya odaklanarak konsantre olabilmeyi, günümüzün en
önemli sorunlarından birisi haline gelen stresle baş edebilme özelliğini de
geliştirir. Ayrıca sporun çocuklar üzerinde ki psikolojik etkilerinden biride
özgüvenlerini geliştirerek kendilerini iyi hissettirmelerini sağlamaktır.
Belirtilen olumlu etkilerin yanında çocuklara, yeteri kadar hareket etmesine
izin verilmeyerek sportif etkinliklerden yoksun bırakılacak bir durum
oluşturulursa, fiziksel, fizyolojik etkilerinin yanında psikomotor gelişimi de
zarara uğrayacak ve bunun sonuçlarından biri olarak akademik başarısı da
olumsuz etkilenecektir.
Bu konuda Fransa’da yapılan bir çalışmada, iki gruba ayrılan ilköğretim
sınıfı öğrencilerinden 1. grup öğrencilerinin ders saatleri azaltılırken 2.
grubun ders saati sayısı değişmemiştir. Birinci grupta, beden eğitimi ve spor
dersi saatleri arttırılıp, öğrenciler farklı branşlara ayrılarak spor yaptırılmıştır.
Yıl sonunda yapılan değerlendirmede, 1. grupta ki öğrencilerin başarı oranı
%60’ta kalırken, beden eğitimi ve spor dersi saatleri arttırılan 2. gruptaki
öğrencilerin akademik başarı oranı %89 olarak belirtilmiştir. Kuşkusuz, okul
çağındaki çocuklarda sporun faydasını sadece dersteki başarıyı arttırmaktan
ibaret görmemek, dahası erken yaşlardan itibaren spor yapan çocuklarda iyi
alışkanlıklar edinerek ilerleyen yaşlarda toplum içerisindeki diğer bireylerle
birlikte yaşama duygularını geliştirip örnek bir birey olarak sorumluluk
duygusu olan ve toplum sorumluluğunu yüklenecek kişilerin yetiştirilmesinde
büyük önem taşıyacaktır. Bu bilince varan günümüz ailelerin bir kısmı
çocuklarını sağlıklı ve verimli bir yaşam bilinci oluşturmak amacıyla sportif
aktivitelere katılmak için teşvik etmektedirler.
Aileler çocuklarını sportif aktivite için teşvik etseler de bu alışkanlık
toplumun bir parçası ve kültürü haline gelmesi gerekmektedir. Çocukların
davranışlarındaki kültürel kazanımların çoğu aileden geçer. Çocuklar için ilk
492
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & ÇOCUK SAĞLIĞI
ve en önemli rol model ailedir. Bu nedenle çocukluk çağlarında aileden
kazanılan davranışlar ilerleyen yıllarda sağlıklı bir yaşam için çok önemlidir.
Sportif aktivite alışkanlığı açısından ailenin rol modelliği, alışkanlık haline
gelebilmesi için çok önemli bir yere sahiptir. Gündelik yaşamlarında spora
zaman ayırabilen ebeveynlerin, çocukları ile birlikte yapacakları eğlenceli
aktivite ve egzersizler, spor amaçlı yürüyüş etkinlikleri, boş vakitler için
seçilen harekete dayalı sosyal etkinlikler, sporun çocuğun hayatının bir
parçası ve aynı zamanda egzersiz yaşantısının alt yapısını oluşturmasına katkı
sağlayarak zorluk çekmeden alışkanlık haline dönüştürmede katkı
sağlayacaktır. Düzenli spor yapma alışkanlığı kazandırılan okul çağındaki
çocuklarda ileriki yıllarda da bu alışkanlıklarını devam ettirebildikleri yapılan
araştırmalarla ortaya konmuştur.
Çocukların Genel Sağlığına Sporun Etkileri
Son yıllarda toplum sağlığı açısından çocukların olumlu davranışlara
hazırlanması için gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin birçoğunda yeni
çalışmalar planlanmaktadır. Planlanan bu çalışmalar doğrultusunda kreş ve
anaokulu çağı çocuklarından başlayarak sağlıklı nesiller ve bireyler
yetiştirerek oluşturulacak bir toplumun inşası için, spor ve sosyal yaşama
uyum etkinlikleri, belirlenen sürelerde her gün yapılacak şekilde özellikle
oyun formatında zorunlu olarak uygulanmaktadır. Çokça kullandığımız “Ağaç
yaşken eğilir” atasözümüze uygun olarak, kalıcı ve istendik davranış
özelliklerinin kaynağı bu ülkelerde hayata geçmektedir.
Türkiye beslenme ve sağlık araştırması raporuna göre, ülkemizde 6-11
yaş grubu çocuklarımızın %58,4’ ünün düzenli (günde 30 dakika veya daha
fazla süre ile) olarak egzersiz yapmamaktadır. Hareketsiz olarak ortalama 6
saat geçirmektedirler. Bu sürenin büyük bir kısmı da evde ders çalışarak veya
bilgisayar, İnternet, TV başındadır.
Sağlıklı bir gelişim sürecine sahip olmak ve sağlıklı nesiller
yetiştirebilmek için; spor, beslenme ve sosyal yaşamın düzenlenmesi şarttır.
Dünya sağlık örgütü (WHO) insan sağlığını oluşturan 3 önemli faktörü ruhsal
sağlık, sosyal sağlık ve beden sağlığı olarak belirtmektedir.
Yetişkin sağlıklı bir bireylerde beden sağlığında en önemli olgu
çocukluk çağındaki fiziksel gelişimdir. Sporun çocukların fiziksel gelişimi
üzerinde olumlu yönde önemli bir etkisi vardır. Çocuklarda fiziksel gelişim,
493
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
kemiklerin ve kasların gelişimi ile boyun uzamasını, bununla birlikte kilonun
artmasını, dişlerin çıkmasını ve değişimini, beyin ve duyu organlarının
gelişimini ve de bedeni oluşturan tüm organların gelişmesini göstermektedir.
Fiziksel gelişim ayrıca çocukların kişiliği üzerinde de çok baskındır.
Bağışıklık sistemi kaliteli bir yaşam sürmemiz için çok önemlidir.
Özellikle salgın hastalıklarla mücadele ettiğimiz bu günlerde bağışıklık
sisteminin nedenli önemli olduğunu bir kez daha hatırlamak durumunda
kaldık. Çocukluk çağında düzenli olarak spor yapan çocukların bağışıklık
sistemi gelişmiştir ve spor yapmanın doğal sonucu daha sağlıklı beslenirler.
Bu nedenle hastalıklara karşı dirençleri çok yüksektir, daha az hastalıklara
maruz kalıp doğal olarak daha az doktora giderler. Spor yapmayan, dengesiz
beslenen, stresli ortamlarda bulunan çocuk ve gençlerin sağlıklı ve kaliteli bir
gelişim süreci yaşama olasılığı düşüktür.
Ayrıca sporun çocuklar için faydalarını genel hatlarıyla toparlayacak
olursak:
• Kaliteli bir uyku düzeninin gelişmesine yardımcı olur
• Fiziksel rahatlama sağlar
• Kronik kas gerginliği azalır.
• Kas, kemik, bağ ve tendonların sağlıklı şekilde gelişmesini ve
güçlenmesini sağlayarak gelişime yardımcı olur.
• Kardiyovasküler sistemi destekler.
• Kalp ve damar hastalıkları riskini azaltır.
• Koordinasyon ve dengenin gelişimine katkı sağlar.
• Obezite olma riskini düşürür.
• Toplum içinde ve arkadaşlar arasında liderlik ve iş birliği dahil olmak
üzere kişisel becerilerin gelişimine yardımcı olmak.
• Dolaylı olarak sosyal becerilerin gelişimini sağlar.
• Kendine güven duygusunu geliştirir. Özgüven duygusunu destekler.
494
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & ÇOCUK SAĞLIĞI
Şekil 1: Çocukluk ve Yetişkinlikteki Spor-Sağlık İlişkisi
ÇOCUKLUKTA
EGZERSİZ
YETİŞKİNLİKTE
SAĞLIK
SPOR
ÇOCUKLUKTA
SAĞLIK
YETİŞKİNLİKTE
EGZERSİZ
Çocuk Hastalıklarından Korunmada Sporun Etkileri
Farklı fiziksel ve psikososyal gelişim sürecini içinde barındıran çocukluk
dönemi, aktif bir süreçtir. Çocukluk döneminde yaşanacak olası kronik bir
hastalık veya rahatsızlık, dönemler içerisinde bazı olumsuz durumların ortaya
çıkmasına neden olarak çocuk ve ailesinin yaşam kalitesini etkileyerek zor
durumda kalmalarına neden olmaktadır.
Son yıllarda yapılan birçok araştırmada erişkinlerde ortaya çıkan
özellikle koroner hastalıklarla ilgili durumun çocukluk dönemindeki
etkenlerden kaynaklandığı sonucuna varılmaktadır. Bu durumu destekleyen
yurtdışında yapılmış bir araştırmada, 12-15 yaş grubunda ki çocukların; %1225 ‘inde arzu edilmeyen bir lipit profili, %18-34’ünde aşırı yağ ve % 15-23
ünde kaydedilmemiş artmış kan basıncına sahip oldukları belirtilmektedir.
Buna benzer başka bir çalışmada ise 12 yaş üzerindeki çocukların yaklaşık
%13’ünde istenmeyen kan yağ ve lipoprotein profiline sahip olarak aşırı kilolu
olarak sınıflandırıldıklarını % 69 oranında en az bir tane koroner arter hastalığı
ile ilgili modifiye edilebilir risk faktörüne sahip olduklarını belirtmektedir.
495
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Türkiye Sağlık Bakanlığı verilerine göre, çocuklarda üst ve alt solunum
yolları, idrar yolu enfeksiyonları, ishal, postüral bozukluklar, ağız ve diş
problemleri birinci ve ikinci derece sağlık kuruluşlarına başvurma
nedenlerinin başında gelmektedir.
Verilere bakıldığında, öncelikle bağışıklık sistemi ve hijyen temelli
eksikliklerin çocuk sağlığı açısından risk oluşturan en önemli faktörler olduğu
belirtilmektedir. Bunun yanı sıra kronik rahatsızlıkların ortaya çıkmasında
çevresel, biyolojik ve genetik faktörlerin dışında en önemli etkenin beslenme
ve hareketsiz bir yaşam olduğu belirtilmektedir.
Son yıllarda sporun bağışıklık sistemi üzerindeki etkileri, yoğun bir
şekilde araştırılmaktadır. Birçok araştırmada, düzenli ve uygun bir şekilde
yapılan sportif aktivitelerin kronik etkilerinin, çocuklarda vücut direncini
olumlu yönde etkilediği ortaya konmuştur. Özellikle bulunduğumuz salgın
hastalık döneminde çocuğu hem fizyolojik olarak enfeksiyonlara ve salgın
hastalıklara karşı koyabilecek kadar güçlü kılmanın hem de doğru davranış
alışkanlığı kazandırmanın (böylece hijyeni hayatın içerisinde davranış haline
getirebilecek), en uygun ve ekonomik yöntemi spordur. Bu durumda sporu
önleyici bir tedavi şekli olarak da görebiliriz.
Fiziksel aktivite ve günlük yapılan hareketler sağlık parametreleri
düşünüldüğünde çocukluk çağında oldukça önemlidir. Çocuklarda uygun
sportif aktivite obezite ve kardiyovasküler hastalıklara karşı koruyuculuğu
güçlendirir. Obez çocuklarda aşırı yağlanmayla birlikte kilo oluşumu yüksek
kolesterol, diyabet, astım ve yüksek kan basıncı riski normalin oldukça
üzerindedir.
Gelişimin bir bütün olduğu ilkesi göz önünde bulundurulduğunda,
gelişim alanlarından herhangi birini olumsuz etkileyebilen her durum, aynı
zamanda çocuğun gelişimi üzerinde diğer boyutları ile de
duraksamalara/aksamalara sebep olmakla birlikte birçok kronik hastalığın da
ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadır.
Obezite, günümüzde tüm dünyayı ve ülkemizi tehdit altına alan
enfeksiyonla bulaşan hastalıklar sonucunda oluşmayan ama gün geçtikçe
yaygınlaşan ve günümüzün en önemli rahatsızlıkları arasında gösterilen sağlık
sorunu haline gelmiştir. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre obezite “Sağlığı bozacak
ölçüde vücutta anormal veya aşırı yağ birikmesi” olarak belirtilmiştir.
496
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & ÇOCUK SAĞLIĞI
Günümüzde çocukluk döneminin en önemli sağlık problemlerinin başında
gelen obezite, psikolojik, sosyal ve de ciddi fiziksel sorunlar doğurabilir. Doğru
beslenme alışkanlığı edinerek kilo almayı önlemek için birincil yaklaşım,
fiziksel inaktivite ve sedanter yaşamdan kaçınarak sporu hayatımızın bir
parçası olarak benimsemek gerekmektedir. Bu olumsuz sürecin ortadan
kalkması için öncelikli alınması gereken tedbirlerin yanı sıra, kişiye özel
egzersiz programı ve doğru beslenmeyle alakalı destek eğitimi ile birlikte
diyet uygulaması kombine olarak multidisipliner bir şekilde uygulamaya
koymak hayati önem arz etmektedir. Obezite vakaların %30’undan fazlasını
çocukluk dönemine dayanmaktadır. Bu durumu değerlendirerek özellikle
çocukluk çağında düzenli fiziksel aktivite ve doğru beslenme alışkanlıklarının
kazanılması ilerleyen yaşlardaki sağlık profilinde belirleyicisi olacaktır.
Amerika’daki yapılan bazı çalışmalar yaklaşık her üç çocuktan birinin
obez veya aşırı kilolu olduğunu ortaya koymakta. Çocukluk çağlarındaki
beslenme, sosyal davranışlarını ve fiziksel aktivite alışkanlıklarını belirlemek
için yapılan bir çalışmada; Aşırı kilolu olan çocukların çoğunun erişkinlikte de
aşırı kilolu olma ihtimallerinin yanında, kalp hastalıkları ve diyabet gibi kronik
rahatsızlıklara yakalanabilecekleri belirtilmektedir. Çocukların kilolu
olduklarından dolayı alay edildiği için okuldaki spor aktivitelerine tam
katılmadıkları
bilinmektedir.
Çocukların;
kilolarının,
beslenme
alışkanlıklarının, fiziksel aktivite ve sosyal davranış biçimlerinin önemli
olduğunun farkında oldukları ama yönlendirme sorunu yaşadıkları sonucuna
varılmıştır.
Obezite tedavisindeki genel kural; ya enerji çıktısını arttırmak veya
enerji girdisini azaltmak ya da daha etkili ve sonuca yakın olanı her ikisini
uygulayarak sistemin enerji dengesini düzeltmektir.
Kardiyovasküler hastalıkları ve obeziteyi önleyebilmek için, Amerikan
Pediatri Akademisi, 5-10 yaş grubu çocuklarda, günde 1 saat orta şiddetli ve
haftada 3 gün şiddetli fiziksel aktivite tavsiyesinde bulunmaktadır (jogging,
basketbol, tenis, futbol, basketbol, yüzme). Orta şiddetli fiziksel aktivite
düzeylerinin az olması çocuklarda egzersiz eksikliği olarak gösterilebilir.
Dünya sağlık örgütü ise 5-17 yaş grubu çocuk ve adolesanlarda günlük
en az 60 dakika orta-ağır fiziksel aktivite yapmasını önermekte. Bu etkinlikler
gündelik yaşantımızın içinde bir yerden bir yere gitme, koşturmaca, oyun ve
497
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
ev işleri gibi kısa kısa aktiviteler şeklinde olabileceği gibi planlı sportif
aktiviteler de olabilir. Ayrıca günlük 30 dakikalık egzersizin okul
programlarına eklenmesi önerilmektedir. Bu fiziksel etkinliklerin çocukların
günlük rutin davranışların bir parçası olabilecek, sürekliliği olan ve
hoşlanabilecekleri özellikte belirlenmelidir. Anne ve babalar çocukları motive
etmeliler ve onlara örnek olarak rol model oluşturmalıdırlar.
Genel anlamda yetişkinlerin sorunu olarak bilinen diyabet çocukluk ve
ergenlik dönemi ve hatta bebeklik de dahil her yaş grubunda ortaya
çıkabilmektedir. Çocukluk döneminin en sık görülen kronik rahatsızlıkların
başında gelmektedir. Çocukluk döneminde görülen diyabet, otoimmün
mekanizmalarla, çevresel faktörlerle (stres, viral enfeksiyonlar gibi) ve
genetik yatkınlıklarla bağlantılıdır.
Ülkemizde diyabetli çocuk sayısının yaklaşık yirmi bin olduğu ve her
geçen yıl diyabet tanısı konan çocuk sayısının yaklaşık olarak 1700 olduğu
düşünülmektedir. Bu çocukların çoğu okul çağında ve tip 1 diyabet tansı
konulmuş çocuklardır. Dünyada ise okul çağı çocuklarda her yıl %5 artış
görülmektedir. Çocuklarda son zamanlarda sağlıksız beslenme ve hareketsiz
yaşamın etkilerine bağlı olarak şişmanlığın artmasıyla birlikte tip 2
diyabetinde artış gözlenmektedir. Kilolu çocuklarda kan glukoz düzeylerinin
normal değerlere dönmesi için vücut yağ dokusunun azalması
gerekmektedir. Tip 1 ve tip 2 diyabetli çocuklarda egzersizin yararlı olduğu
bilinmektedir.
Fiziksel aktivitenin kan glukoz konsantrasyonları üzerine farklı etkileri
olmasından dolayı diyabetli kişilerde aerobik veya anaerobik egzersiz
şeklinde ayrı ayrı planlanabilir. Anaerobik aktiviteler daha kısa süreli
olmalarına rağmen kan glukoz seviyelerinde geçici şekilde ani yükseklikler
oluşturabilir. Aerobik aktivitelerde ise egzersiz sırasında ve sonrasında düşme
eğilimi görülmektedir.
Kardiyovasküler hastalıklar (KVH) tüm ülkelerinin en önemli sağlık
problemlerinden biridir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) raporlarına göre,
mortalite ve morbidite nedenleri arasında ilk sırada ve ölüm nedenlerinin
%16’sını oluşturmaktadır
Orta yaş ve sonrasında oluştuğu düşünülse de, özellikle son
dönemlerde Kardiyovasküler hastalıkların çocukluk döneminden itibaren
498
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & ÇOCUK SAĞLIĞI
ortaya çıktığı yapılan çalışmalarda ortaya konmaktadır. Çocukların lipid
düzeylerini değiştirmede ve kan basıncı dengelemede fiziksel aktivite çok
önemli olup ihmal edilmemelidir.
Bireylerin yaşam süresi ve kalitesinin Kardiyovasküler hastalıklarının
olumsuzluklarından daha az etkilenmesi için koruyucu tedbirlerin çocukluk
çağlarında başlatılması önerilmektedir. Çünkü risk oluşturma ihtimali olan
faktörler erken yaşlarda çok daha kolay ve etkili şekilde denetim altına
alınabiliyor. Yaşam biçimi değişiklikleri çocukluk çağlarında başlatılırsa
özellikle sportif aktivite yoluyla kalp-damar hastalıklarına karşı daha etkili
sonuç ortaya çıkacaktır.
Kilolu kişilerin yağ dokusunun azalma süreciyle birlikte dokular ve
hücre insülini kullanmaya başlar ve bu durumun etkisiyle kan şekeri kontrol
altında tutulabilir. Ayrıca yağ dokusundaki düşüşün kan basıncı ve kan yağları
üzerinde de olumlu etkileri gözlenmektedir. Kan basıncında veya kan
yağlarında oluşabilecek yükselmenin önlenmesi kalp damar rahatsızlığının
oluşma riskini azaltacaktır.
Çocukluk dönemi kronik rahatsızlıklarının en sık görülenlerinden biri de
astımdır. Gün geçtikçe daha fazla sayıda çocuğu etkileyen bir hastalık haline
gelmiştir. Günümüzde düzenli egzersiz, astımlı çocuklara tatbik edilen tedavi
programının bir parçası olarak düşünülmeye başlanmıştır. Astımı olan
çocuklar çok az bir kısıtlamayla düzenli ve onlara uygun egzersiz
programlarına ve spor aktivitelerine dahil edilmelidirler.
Düzenli fiziksel aktivite ve sportif faaliyetler astımlı çocuklarda,
aerobik kapasiteyle birlikte fiziksel uygunlukları ve egzersiz performansı
artarak, nöromüsküler koordinasyonlarını geliştirir. Ayrıca yaşam kalitesi ile
kendine güvenleri gelişir, semptomları azalır, iş kapasitesinde de artış̧
meydana gelerek bu durumdaki çocukların sağlığına olumlu yönde etki eder.
Düzenli fiziksel aktivite ve sportif faaliyetlere katılım, astımlı
bireylerde ilaç kullanımı ve acil başvurularında azalmaya neden olmaktadır.
Bu durumun sonucunda hastaların yaşam standartlarını artırdığı
düşünülmektedir.
Yapılan araştırmalarda, birçok uzman tarafından çocuklardaki
astımın tedavisinde, düzenli aktivite ve spor yapmanın hastaların akciğer
499
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
fonksiyonları ve solunum kaslarında olumlu olarak düzelme gördüğü ve bu
nedenle de egzersiz tavsiyesinde bulundukları belirtilmektedir. Astımlı
çocuklarda düzenli egzersiz ve sportif faaliyetlere katılım, hastaneye
yatışlarında gerileme ve ilaç kullanımında azalmaya neden olmakla birlikte
ekonomik kaybın önlenmesine yaşam standartlarının artmasına ve okul
çağındaki çocukların okul kayıplarındaki düşüşe katkı sağlamaktadır.
Çocukluk çağında görülen Nöromusküler problem vücudumuzu
hareket etme mekanizmasındaki kas ve sinir rahatsızlığıdır. Genel anlamda
görülen durumlar karıncalanma, uyuşma, yanma, kas krampları ve
kuvvetsizliktir. Nöromusküler hastalıkta egzersiz uygulaması, azalan kas
kuvvetini korumak ve geliştirmek, eklem deformasyonlarının oluşmasını
önlemek, solunum kas fonksiyonlarını koruma ve geliştirmenin yanı sıra
skolyoz ve kifoz gelişimini önlemek ve fonksiyonel kapasiteyi koruyarak
çocuğun ambulasyonunun devam etmesini sağlamak, amacıyla yapılan
tedavidir. Değişik klinik semptom gösteren nöromüsküler problemlerde
egzersiz tedavisi kişiye özel düzenlenecek programlarla çocuğun tıbbi bakımı
ile eş zamanlı olarak devam etmelidir.
Çocuklar İçin Sporun Tedavi Edici Etkileri
İnsan sağlığının korunmasında ve kontrol altında tutulmasında yer alan
sayısız önem ve etkilerinin yanı sıra, özel olarak planlanmış spor ve fiziksel
aktivite programları pek çok hastalığın, semptomlarının, hastalık sürecinin
bedene ilişkin kalıcı hasar oluşturmamasında ve hastalığa bağlı
komplikasyonların önlenmesinde son derecede faydalı ve etkilidir.
Düzenli yapılan sporun, çocukların ve gençlerin sosyalleşmesinde, kötü
alışkanlıklardan korunmasında ve erişkinlikte karşılaşılabilecek muhtelif
kronik hastalıkların oluşumunun engellenmesinde ve bu hastalıkların tedavisi
ayrıca tedavinin geliştirilmesinde, aktif bir yaşlılık dönemi yaşamalarının
desteklenmesinde, aynı zamanda tüm hayatı süresince yaşam standardının
artırılmasında önemi bir etkisi ve yararı vardır.
Çocukluk çağında fiziksel aktivitenin birçok noktada söylendiği gibi
kuşkusuz çok olumlu etkileri vardır. Düzenli spor yapma alışkanlığı
kazandırılan çocukların hastalıklara yakalanma ihtimallerinde önemli düşüş
olduğunu söylemek doğru bir tespit olacaktır. Bunun yanında aktif yaşam
tarzının benimsenmesi, aşırı kilo almanın engellenmesi, büyüme ve gelişme
500
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & ÇOCUK SAĞLIĞI
sürecinin iyi olmasında ve pek çok hastalık riskinin ortadan kaldırılmasında
olumlu ve önleyici etkisini söylemek yanlış bir ifade olmayacaktır.
Tablo 1: Özel pediatrik hastalıkların tedavisinde egzersiz reçetesi
HASTALIK
Anoreksia nervosa
Bronşial astım
Serebral palsi
Kistik fibrozis
Diabetes mellitus
Hemofili
Kas distrofileri
Obezite
Romatoid artrit
Spina bifida
ÖNERİLEN AKTİVİTELER
Çeşitli, düşük enerji ihtiyaçı
Kesikli, uzun süre ısınmalı
ROM, ambulasyon VO2 max artıran aktiviteler.
Yüzme, yürüme, oyunlar
Çeşitli, günlük enerji harcamasına eşit
Yüzme, bisiklet (temas sporu yok)
Yüzme, kalistenikler, tekerlekli sandalye sporları
Yürüme, rekreasyonel oyunlar, yüzme
Yüzme, kalistenikler, bisiklet
Kol-omuz dirençli eğitimi, tekerlekli sandalye sporları
Spor sayesinde normalin üstüne çıkan kalp atışı ile kan dolaşımı hızı
ve solunumu, sıklaşan ve derinleşen solunum nedeniyle kana havadan bol
miktarda oksijen geçmesi sağlanır. Bunun yanı sıra, dokulara daha çok besin
taşınması içinde kan dolaşımının normal değerinin üzerinde olması
gerekmektedir. Açık havada oynayan çocuklar fiziksel gelişimi için önemli
olan temiz hava ve güneş ışığından D vitaminini farkında olmaksızın vücuduna
alır.
BÖLÜM KAYNAKLARI
Akandere, M., (2006). Eğitici Okul Oyunları. Geliştirilmiş 2. Baskı. Ankara:
Nobel Yayıncılık.
Ayan, S., Memiş, U. A., Eynur, B. R., & Kabakçı, A. (2012). Özel eğitime ihtiyaç
duyan çocuklarda oyuncak ve oyunun önemi. Uluslararası Hakemli
Akademik Spor Sağlık ve Tıp Bilimleri Dergisi, 2(4), 80-89.
Baltacı, G., & Tedavi, F. (2008). Çocuk ve spor. Hacettepe Üniversitesi-Sağlık
Bilimleri Fakültesi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü, Birinci Basım.
Şubat. Ankara
Bek, N. (2008). Fiziksel Aktivite ve Sağlığımız. Hacettepe Üniversitesi Sağlık
Bilimleri Fakültesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü. Sağlık Bakanlığı
Yayın No: 730. 1. Basım. Şubat. Ankara.
Çamlıyer, H., & Çamlıyer, H. (1997). Çocuk Hareket Eğitimi ve Oyun. İzmir:
Can Ofset Yayıncılık.
501
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Çavuşoğlu, H. (2011). Çocuk Sağlığı Hemşireliği. Genişletilmiş 10. Baskı.
Ankara: Sistem Ofset Basımevi. s.67.
Çelik, A., & Şahin, M. (2013). Spor ve çocuk gelişimi. International Journal of
Social Science, 6(1), 467-478.
Çoban, B., & Devecioğlu, S. (2011). Antrenörler ve Öğretmenler İçin Top ile
Oynanan Eğitsel Oyunlar. Ankara: Nobel Yayınevi, 1-9.
Daniels, S. R., Arnett, D. K., Eckel, R. H., et al. (2005). Overweight in children
and adolescents: pathophysiology, consequences, prevention, and
treatment. Circulation, 111(15), 1999-2012.
Dietz, W. H. (2004). Overweight in childhood and adolescence. New England
Journal of Medicine, 350(9), 855-857.
Doğruel, D., Altıntaş, D.U., & Yılmaz, M. (2018). Astımlı çocuklarda fiziksel
egzersizin klinik ve fonksiyonel parametrelere etkisi. Cukurova Medical
Journal, 43(2), 457-462.
Economos, C.D., Bakun, P.J., Herzog, J.B., et al. (2014). Children's perceptions
of weight, obesity, nutrition, physical activity and related health and
socio-behavioural factors. Public health nutrition, 17(1), 170-178.
Faigenbaum, A. D., Stracciolini, A., & Myer, G. D. (2011). Exercise deficit
disorder in youth: a hidden truth. Acta Paediatrica, 100(11), 1423-1425.
GINA (2020). from:
Strategy-for-Asthma
15.12.2020).
http://www.ginasthma.org/GINA-Report-GlobalManagement-and-Prevention. (Erişim Tarihi
GÜVEN, Ö. (2006). Beden eğitimi ve spora katılımda aile faktörü. Sosyal
Politika Çalışmaları Dergisi, 10(10), 81-90.
İlhan, L. (2010). Hareketsiz yaşamlar kültürü
getirdikleri. Verimlilik Dergisi, 2010(3), 195-210.
ve
beraberinde
Koçyiğit, S., Tuğluk, M. N., & Kök, M. (2007). Çocuğun gelişim sürecinde
eğitsel bir etkinlik olarak oyun. Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir
Eğitim Fakültesi Dergisi, (16), 324-342.
Kumar, S., & Kelly, A. S. (2017, February). Review of childhood obesity: from
epidemiology, etiology, and comorbidities to clinical assessment and
treatment. In Mayo Clinic Proceedings (Vol. 92, No. 2, pp. 251-265).
Elsevier.
502
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & ÇOCUK SAĞLIĞI
Llewellyn, A., Simmonds, M., Owen, C. G., & Woolacott, N. (2016). Childhood
obesity as a predictor of morbidity in adulthood: a systematic review and
meta‐analysis. Obesity reviews, 17(1), 56-67.
Meydanlıoğlu, A. (2015). Çocuklarda fiziksel aktivitenin biyopsikososyal
yararları. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 7(2), 125-135.
Murathan, T. ve Orak, G. (2017). Ardahan’da Çocuk Oyunları ve Spor Kültürü.
Ankara: Spor Yayınevi ve Kitabevi. 8-9.
Muratlı, S. (1997). Çocuk ve Spor. Ankara: Bağırgan Yayınevi.
Muratlı, S. (2003). Çocuk ve Spor Antrenman Bilimi Yaklaşımıyla. Nobel
Basımevi, 1, 201-219.
O’Dwyer, M. V., Fairclough, S. J., Knowles, Z., & Stratton, G. (2012). Effect of
a family focused active play intervention on sedentary time and physical
activity in preschool children. International Journal of Behavioral
Nutrition and Physical Activity, 9(1), 117.
Ram, F. S., Robinson, S. M., & Black, P. N. (2000). Effects of physical training
in asthma: a systematic review. British Journal of Sports Medicine, 34(3),
162-167.
Saygın, Ö., Polat, Y., & Karacabey, K. (2005). Çocuklarda hareket eğitiminin
fiziksel uygunluk özelliklerine etkisi. Fırat Üniversitesi Sağlık Bilimleri Tıp
Dergisi, 19(3), 205-212.
Slutzky, C. B., & Simpkins, S. D. (2009). The link between children's sport
participation and self-esteem: Exploring the mediating role of sport selfconcept. Psychology of Sport and Exercise, 10(3), 381-389.
Stracciolini, A., Myer, G. D., & Faigenbaum, A. D. (2013). Exercise-deficit
disorder in children: are we ready to make this diagnosis?. The Physician
and sportsmedicine, 41(1), 94-101.
Şirinyıldız, F., Cesur, G., Alkan, A., & Ek, R. O. (2017). Beden eğitimi ve spor
yüksekokulu öğrencilerinin vücut kitle indeksi farkındalığının
belirlenmesi. Smyrna Tıp Dergisi (2).
T.C. Sağlık Bakanlığı (2015). Çocukluk Çağı Diyabeti Eğitimci Rehberi.
https://hsgm.saglik.gov.tr/depo/birimler/saglikli-beslenme-hareketlihayat-db/Diyabet/diyabet-rehberleri/Cocukluk-Cagi-Diyabeti-EgitimciRehberi.pdf (Erişim Tarihi 16.12.2020).
T.C. Sağlık Bakanlığı (2019). Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması (TBSA).
https://hsgm.saglik.gov.tr/depo/birimler/saglikli-beslenme-hareketli503
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
hayat-db/Yayinlar/kitaplar/TBSA_RAPOR_KITAP_20.08.pdf (Erişim Tarihi
18.12.2020).
Tarakcı, E., Hüseyinsinoğlu, B. E., & Çiçek, A. (2016). Çocuklarda fiziksel
inaktivite, obezite ve koruyucu rehabilitasyon yaklaşımları. Türkiye
Klinikleri Sağlık Bilimleri Dergisi, 1(2), 111-118.
Taşkın, G., & Özdemir, F. N. Ş. (2018). Çocuklarda egzersizin önemi. Gazi
Beden Eğitimi ve Spor Bilimleri Dergisi, 23(2), 131-141.
Tuğrul, B. (2010). Oyun temelli öğrenme. Okul öncesinde özel öğretim
yöntemleri, Ankara: Anı Yayıncılık, 35-76.
Türkiye Fiziksel Aktivite Rehberi (2014). Türkiye Halk Sağlığı Kurumu. Ankara:
Sağlık Bakanlığı Yayın No:940.
UNICEF.
(2013).
The
State
of
the
https://www.unicef.org/sowc2013/report.html
16.12.2020).
World’s
(Erişim
Children
Tarihi
World
Health
Organization
(WHOb).
(2020).
https://www.who.int/maternal_child_adolescent/topics/child/develop
ment/en/ (Erişim Tarihi 15.12.2020).
Yaman, Ç., & Sarı, S. Ç. (2019). Okul öncesi çocuklarda egzersiz ve sağlık
ilişkisi. Her Yönüyle Spor, 161.
Yayan, E. H. (2020). 8. Ünite: COVID-19 çocuk sağlığı ve bakımı. Yeni
Koronavirüs Hastalığının Toplum Üzerine Etkileri, 76.
Yüzgül, A., & Müniroğlu, S. (2001). Ankara’da özel bir okulda 7-12 yaş grubu
çocukların fiziksel özelliklerinin incelenmesi. 3. Uluslararası Akdeniz Spor
Bilimleri Kongresi, 343-35
504
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & UYKU KALİTESİ
SPORUN KAVRAMSAL
TEMELLERİ-5
SPOR & UYKU KALİTESİ
Yazar
Dr. Hasan ABANOZ
1
30. Bölüm
1
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi,
Çanakkale/TÜRKİYE.
https://orcid.org/0000-0002-4415-6723
abanoz.hasan@comu.edu.tr
505
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
GİRİŞ
Teknolojinin hızla geliştiği çağımızda insanoğlu bir taraftan bu
gelişmelere ayak uydurmaya çalışırken, diğer taraftan ise farkında olmadığı
hareketsiz bir yaşama doğru sürüklenmektedir. Birçoğumuz günlük
yaşantımızda yürüme mesafesindeki bir yere araçla gitmeyi, yürür merdiveni
veya asansörü kullanmayı tercih ediyoruz. Ayrıca televizyon başında geçirilen
süre ve internet kullanımının bağımlılık derecesinde artması hareketsiz
yaşamı tetiklemektedir. Bununla beraber genetiği değiştirilmiş besinler ve
hazır gıda kullanımının artması, ayaküstü beslenmenin (fast-food)
yaygınlaşması, dengesiz ve yetersiz beslenme alışkanlıkları, günümüzde
önemli bir halk sağlığı sorunu olarak obezite riskini arttırmaktadır.
Uyku ve yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen hareketsiz yaşam ve
obezite, kardiyovasküler hastalıklar başta olmak üzere, kanser ve diyabet gibi
hastalıkların görülme sıklığının artmasının temel nedenleri arasında
gösterilmektedir. Bilimsel çalışma verilerine göre; sağlığın korunması,
geliştirilmesi ve hastalıkların önlenmesinde en etkili yöntemlerden birinin
düzenli egzersiz olduğu belirtilmektedir. Bu doğrultuda Dünya Sağlık
Örgütü’nün 2016-2025 Avrupa bölgesi fiziksel aktivite stratejisinde; bulaşıcı
olmayan hastalıklardan korunabilmek, sağlıklı, zinde ve kaliteli bir hayat
sürdürebilmek için fiziksel aktivitenin bir yaşam tarzı haline dönüştürülmesi
önerilmektedir.
Sağlık durumunun önemli bir parametresi olan uyku kalitesi son
yıllarda yaygın olarak araştırılan bir konu haline gelmiştir. Hayatın devamı için
fizyolojik temel bir ihtiyaç olan uykunun yetersizliği veya kalitesinin düşmesi,
beden ve ruh sağlığının bozulmasının yanında günlük yaşamı da olumsuz
yönde etkilemektedir. Düzenli egzersiz, kişinin fiziksel, fizyolojik ve psikolojik
yönden sağlıklı ve zinde bir hayat sürmesinin yanında, iş verimi ve yaşam
kalitesini de arttırdığı bilinmektedir. Bu bölümde, sağlık durumu ve yaşam
kalitesinin önemli bir göstergesi olan uyku kalitesi ile spor arasındaki ilişki ele
alınacaktır.
SPOR
İnsanlığın varoluşundan günümüze kadar farklı anlamların yüklendiği
spor kelimesinin belirli sözcüklerle sınırlarının çizilebilmesi, başka bir ifadeyle
herkes tarafından kabul gören ortak bir tanımının yapılabilmesi oldukça
506
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & UYKU KALİTESİ
zordur. Literatür bilgileri ışığında genel bir ifadeyle spor; insanın fiziksel,
fizyolojik, psikolojik, bilişsel ve sosyal gelişimine katkı sağlayan bedenen
yapılan tüm hareketleri kapsayan bir faaliyet olarak adlandırılabilir.
Hayatımızı çok yönlü etkileyen spor günümüzde önemli bir bilim dalı olarak
kabul edilmekte olup, eğitim, tıp, psikoloji ve sosyoloji başta olmak üzere
birçok bilim dalı ile etkileşim içerisinde olan evrensel bir kavram haline
gelmiştir.
Sporun Sağlık Üzerindeki Etkileri
Günümüzde spor, sağlığın korunması ve geliştirilmesi, yaşam
kalitesinin arttırılması, kilo verme, kaslı bir vücuda sahip olabilme, yaşlanmayı
geciktirme, stresi önleme, sosyalleşme, oyun-eğlence, yarışma-rekabet ve
serbest zaman faaliyeti gibi farklı amaçlarla yapılmaktadır. Sporun sağlık
üzerindeki etkileri; yapılış amacına bağlı olarak, uygulanacak egzersizin türü,
süresi, yoğunluğu, şiddeti, yüklenme ve dinlenme aralığının, kişinin fiziki
yapısı ve özelliklerine uygunluk durumuna göre değişebilmektedir. Spor her
ne amaçla yapılırsa yapılsın, spora başlamadan önce kişinin fiziksel
uygunluğu, yaşı, kilosu ve sağlık durumunun yapacak olduğu egzersize
elverişli olup olmadığı muhakkak değerlendirilmelidir. Bu hususlar dikkate
alınmadan bilinçsizce yapılan sportif faaliyetler; kas zedelenmesi, lif yırtığı ve
kopması, eklemi oluşturan yapılarda deformasyon, iltihaplanma ve sinir
sıkışması gibi spor yaralanmaları riskini arttırmakta ve bazen de
kardiyovasküler kaynaklı ani ölümlere neden olabilmektedir. Bu
olumsuzlukların görülme sıklığını azaltabilmek, sporun bilinçli olarak
yapılması ile mümkündür. Bilinçli ve düzenli olarak yapılan sporun sağlık
üzerinde birçok faydası bulunmaktadır.
Literatüre göre sporun sağlık üzerindeki pozitif yönlü etkileri genel
olarak şu şekilde sıralanabilir;
• Genel sağlığın korunması ve geliştirilmesine katkı sağlar.
• Fiziksel uygunluğu artırır.
• Yaşam kalitesini arttırır.
• Bağışıklık sistemini güçlendirerek enfeksiyonel hastalıklara
yakalanma riskini azaltır.
• Kalp koroner damar hastalıkları riskini azaltır.
• Kanser ve diyabet gibi kronik hastalıklara yakalanma riskini azaltır.
507
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
• Diyabet hastalarında kan şekerini kontrol altında tutmaya yardımcı
olur.
• Enerji tüketimini arttırır.
• Vücut yağ yüzdesinin azalmasını sağlayarak obeziteyi önler.
• Başta hareket ve dolaşım olmak üzere sistemlerin düzenli olarak
çalışmasını sağlar.
• Fiziksel ve zihinsel gelişime katkı sağlar.
• İç organların fonksiyonlarını geliştirir.
• Kalbi güçlendirir ve korur.
• Kalp krizi riskini azaltır.
• Kan akışkanlığını arttırır.
• Beyin ve damar hastalıkları riskini azaltır.
• Yüksek tansiyon riskini azaltır.
• Kandaki kolesterol seviyesi düşürür.
• Glikoz toleransını arttırır.
• Solunum kapasitesini artırır.
• Derinin beslenmesine katkı sağlar.
• Hareketsizlikten kaynaklı bel ve sırt kaslarındaki ağrıları azaltır.
• Kas kuvveti ve kemik yoğunluğunu arttırır.
• Eklem hareket genişliğini arttırır.
• Denge ve koordinasyonu arttırır.
• Bağ dokuların esnekliğini arttırır.
• Uyku kalitesini arttırır.
• Yaşlanmayı geciktirir.
• Unutkanlık riskini azaltır.
• Cinsel istek ve performansı arttırır.
• Sigara, alkol ve madde bağımlılığı gibi kötü alışkanlıklar ile
mücadelede etkilidir.
• Vücudun su, tuz, mineral kullanımının dengelenmesine katkı sağlar.
• Dikkat, motivasyon, konsantrasyon ve adaptasyonu arttırır.
• Depresyon, stres ve anksiyeteyi azaltır.
• Özgüveni arttır.
508
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & UYKU KALİTESİ
UYKU
Sağlıklı yaşamın sürdürülebilmesi için en önemli temel ihtiyaçlardan
biri olan uyku, insan ömrünün yaklaşık olarak %30’unu kapsamaktadır.
Uykunun ne anlama geldiği, uyuma ihtiyacının nedenleri, uyku esnasında
vücuttaki değişiklikler ve uyku-uyanıklık arasında ne tür farkların olduğu gibi
sorular yakın bir geçmişe kadar cevaplanamayarak gizemliliğini korumuştur.
Eski uygarlıklar döneminde kurgusal düşüncelerle ifade edilen uyku,
17. yüzyılda şüpheci bir yaklaşımla bilimsel olarak araştırılmaya başlanmıştır.
Özellikle 20. yüzyılda gözlem ve deneysel çalışmaların yaygınlaşmasıyla
uykunun evreleri, REM uykusu ve uyku esnasındaki fizyolojik değişiklikler ile
ilgili bilinmeyen birçok hususun açıklığa kavuşması devrim niteliğinde
gelişmeler olarak görülmektedir. Günümüzde ise uyku, modern uyku
laboratuvarlarının kurulması ile klinik ortamda daha objektif yöntemlerle
araştırılmaktadır. Özellikle polisomnografi cihazının keşfedilmesiyle uyku
esnasında vücuttaki fizyolojik değişiklikler gözlemlenerek, uyku kalitesi ve
uyku ile ilgili rahatsızlıklar teşhis edilebilmektedir.
Sirkadiyen Ritim
Biyolojik vücut saati olarak adlandırılan sirkadiyen ritim; vücudumuzda
24 saat içerisindeki uyku-uyanıklık döngüsü, fizyolojik ve biyolojik
fonksiyonlardaki değişimleri ifade etmek için kullanılan bir kavramdır. Kalp
atım hızı, vücut ısısı, hormon salgılanması, psikolojik değişiklikler gibi
vücuttaki birçok işlem sirkadiyen ritim tarafından düzenlenmektedir. Uyku
saatinin yaklaşmasıyla beraber vücut ısısının düştüğü ve melatonin hormonu
salınımı başladığı, uykunun sonlarına doğru ise vücut ısısı, kortizol hormonu
seviyesi ve vücut aktivitesinin arttığı bilinmektedir. Gündüz ışığın etkisiyle
baskılanan melatonin hormonu salınımı, geceleyin karanlığın etkisiyle
artmaktadır. Geceleri ışıklı bir ortamda uyumak, melatonin salınımını
olumsuz etkileyerek uyku sorunlarına neden olabilmektedir. Işığın yanında
ses, vücut ısısı, beslenme alışkanlığı ve çalışma saatlerindeki değişiklikler de
sirkadiyen ritim üzerinde uyarıcı etki gösterebilmektedir. Organizmanın
uyumlu çalışmasında büyük önem taşıyan sirkadiyen ritimin bozulması,
biyolojik yapıyı olumsuz etkileyerek farklı hastalıklara zemin
hazırlayabilmektedir.
509
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Uyku Gereksinimi
Sağlıklı, zinde bir hayat için düzenli ve yeterli uyku büyük önem
taşımaktadır. Vücudun ihtiyacı olan uyku süresi; yaş, cinsiyet, sağlık durumu,
beslenme alışkanlığı, fiziksel aktivite düzeyi, bulunulan ortam ve yaşam
tarzına bağlı olarak kişiden kişiye değişebilmektedir. Uyku süresi, vücudun
dinlenme ve yenilenmesine bağlıdır. Bazı kişiler kısa süreli bir uyku ile güne
dinlenmiş ve enerjik olarak başlarken, bazıları ise daha uzun süre
uyumalarına rağmen kendilerini yorgun hissedebilirler. Bu durum, uykunun
verimliliği, başka bir ifadeyle uyku kalitesinden kaynaklanmaktadır. Günlük
uyku ihtiyacının yaşa göre sınıflandırılması ile ilgili olarak aşağıda (Tablo 1)’de
Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Uyku Vakfı’nın önerilerine yer verilmiştir.
Tablo 1: Yaş gruplarına göre günlük uyku süresi
YAŞ ARALIĞI
UYKU SÜRESİ
İDEAL
YETERSİZ
FAZLA
Yeni doğanlar (0-3 ay)
14-17 saat arası
11 saat altında
19 saat üzeri
Bebekler (4-11 ay)
12-15 saat arası
10 saat altında
18 saat üzeri
Çocuklar (1-2 yaş)
11-14 saat arası
9 saat altında
17 saat üzeri
Okul öncesi dönem (3-5
10-13 saat arası
8 saat altında
14 saat üzeri
Okul dönemi (6-13 yaş)
9-11 saat arası
7 saat altında
12 saat üzeri
Ergenlik dönemi (14-17
8-10 saat arası
7 saat altında
11 saat üzeri
7-9 saat arası
6 saat altında
11 saat üzeri
Yetişkinler (24-64 yaş)
7-9 saat arası
6 saat altında
11 saat üzeri
İleri yaş (65 yaş ve üzeri)
7-8 saat arası
5 saat altında
9 saat üzeri
yaş)
yaş)
Genç yetişkinler (18-25
yaş)
Uyku Kalitesi
Uyku kalitesi, kişinin uyandıktan sonra kendini dinlenmiş, zinde ve
enerjik hissetmesi durumu olarak ifade edilebilir. İnsanların uyku kalitesinin
iyi veya kötü olarak değerlendirilmesinde; nicelik yönünden uyku latensi,
uyku süresi ve gece boyunca uyanma sayısı, nitelik yönünden ise uykunun
derinliği ve dinlendiriciliği belirleyicidir. Uyku kalitesi, bireysel özelliklere,
510
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & UYKU KALİTESİ
yaşam tarzına ve yatak odasının özelliklerine bağlı olarak birçok faktörden
etkilenmektedir. Genel olarak bu faktörler; yaş, cinsiyet, beslenme, kafeinli
içecekler, nikotin ve sigara, alkol, depresyon, anksiyete ve stres, hastalık ve
ilaç kullanımı, egzersiz, ışık, ısı, gürültü ve yatağın konforu şeklinde
sıralanabilir. Kişinin uyku sağlığı ile fiziksel ve ruhsal iyilik hali arasında güçlü
bir ilişki vardır. Sağlıksız uyku vücut direncini düşürerek birçok hastalığın
habercisi olabilmektedir. Bu durum uyku kalitesinin bilimsel araştırmalarda
önem verilen güncel bir konu haline gelmesinde etkili olmuştur.
Spor ve Uyku Kalitesi Arasındaki İlişki
Spor ile uyku kalitesi arasında karşılıklı bir etkileşimin olduğu
söylenebilir. Uyku kalitesi iyi olan kişilerin güne dinlenmiş ve enerjik bir
şekilde başladıkları ve dolayısıyla iş verimlerinin arttığı bilinmektedir.
Sporcuların hedefledikleri başarıya ulaşabilmeleri performansları ile doğru
orantılıdır. Sporcuların fiziksel ve zihinsel yönden dinlenme ve yenilenmeleri
için kaliteli bir uyku büyük önem taşımaktadır. Yetersiz ve kalitesiz uyku,
yorgunluğun giderilememesine, dikkat ve motivasyonun azalmasına, spor
sakatlıkları riskinin artmasına ve genel olarak sportif performansın olumsuz
etkilenmesine neden olabilmektedir.
Bilimsel araştırmalara göre; oksijenli ortamda yapılan spor, uyku
latensini kısalttığı, derin uyku ve toplam uyku süresini arttırdığı
belirtilmektedir. Sporda enerji tüketimi ile uyku kalitesi arasında pozitif yönlü
anlamlı bir ilişkinin olduğu, orta şiddetteki egzersizlerin uyku kalitesini
arttırdığı, uzun süreli ve aşırı yüklenmelerin ise uykuyu negatif yönde
etkileyebileceği ifade edilmektedir. Düzenli spor alışkanlığı ve kişinin form
tutmuş olması uyku kalitesini arttırırken, düzensiz olarak yapılan spor ve
kondisyonel yetersizliğin, uykuyu olumsuz yönde etkileyebileceği
belirtilmektedir. Sporun gün içerisinde yapıldığı zamana göre uyku kalitesine
etkisi değişebilmektedir. Araştırmaların çoğunluğunda; öğlenden sonra ve
akşama doğru yapılan egzersizin uyku kalitesini pozitif yönde etkilediği
belirtilmektedir. Sabah saatlerinde yapılan egzersizin uyku kalitesi üzerinde
anlamlı bir etkisinin olmadığı ifade edilmektedir. Uyumadan hemen önce
yapılan egzersizin stres reaksiyonunu tetiklemesi dolayısıyla uyku kalitesini
negatif yönlü etkileyebileceği ifade edilmektedir. Uyku bozukluğu olan
kişilerin uyku kalitelerinin arttırılmasında ilaçsız tedavi yöntemi olarak sporun
önerildiği bilinmektedir.
511
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SAĞLIK
Sonuç olarak, sporun uyku kalitesi üzerindeki etkisi incelendiğinde;
epidemiyolojik ve deneysel araştırma sonuçlarının birbirleriyle tutarsız
olduğu görülmektedir. Epidemiyolojik araştırma sonuçları genel olarak
sporun uyku kalitesini arttırdığını göstermektedir. Deneysel çalışmaların bu
görüşü tam olarak desteklememesi; araştırmalardaki yöntem, kişinin yaşı,
cinsiyeti, spor yapılan ortam, harcanan enerji miktarı, fiziksel uygunluk,
egzersizin türü, süresi, yoğunluğu, zamanı ve uyku sağlığı gibi katılımcılar
arasındaki farklılıklardan kaynaklanmış olabileceği düşünülmektedir.
Dolayısıyla spor ile uyku kalitesi arasındaki ilişkininin; farklı demografik
özelliklere sahip daha fazla katılımcı üzerinde, klinik ortamlarda deney ve
kontrol gruplu araştırmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Sağlıklı yaşam ve kaliteli
bir uyku için egzersizlerin bilinçli ve düzenli olarak uygulanması
önerilmektedir.
BÖLÜM KAYNAKLARI
Abanoz, H. (2020). Sporcu ve Sedanterlerde Masajın Yaşam ve Uyku Kalitesi
Üzerine Etkisi. (Doktora Tezi) Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi,
Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Beden Eğitimi Öğretmenliği Anabilim Dalı.
Sakarya.
Aktaş, H., Şaşmaz, C. T., Kılınçer, A., Mert, E., Gülbol, S. ve ark. (2015).
Yetişkinlerde Fiziksel Aktivite Düzeyi ve Uyku Kalitesi İle İlişkili Faktörlerin
Araştırılması. Mersin Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi, 8(2), 60-70.
Ayar, S. (2017). Milli kürekçiler ile sedanter bireylerde algılanan ve ölçülen
gerçek uyku kalitesinin karşılaştırılması. (Yüksek lisans tezi). Düzce
Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Beden Eğitimi ve Spor Anabilim
Dalı, Düzce.
Bek, N. (2008). Fiziksel Aktivite ve Sağlığımız. Hacettepe Üniversitesi-Sağlık
Bilimleri Fakültesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü, Sağlık Bakanlığı
Yayın No: 730 ISBN: 978-975-590-246-3. Ankara.
Çömez, U., Çebi, M. (2020). Spor Yapma Alışkanlığının Uyku Kalitesine Etkisi.
Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi Cilt: 13, Sayı: 71, 1123-1130.
Demir, M., Filiz, K. (2004). Spor Egzersizlerinin İnsan Organizması Üzerindeki
Etkileri. Gazi Üniversitesi Kırşehir Eğitim Fakültesi, Cilt 5, Sayı 2, 109-114.
Dunning, E., Malcolm, D., Waddington, I. (2004). Sport Histories: Figurational
Studies in the Development of Modern Sports. London: Routledge.
512
Sporun Kavramsal Temelleri-5: SPOR & UYKU KALİTESİ
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (2016). Günlük Hayatımız ve İş Sağlığı
Güvenliği Rehberi. İBB Basımevi, İstanbul.
Kaynak, H. (2003). Uyku Uyuyamamak Mı Uyanamamak Mı? Doğan Kitapçılık
A.Ş., 2. Baskı, İstanbul.
Kurt, C., Pekünlü, E., Atalağ, O., Çatışkaş, F. (2014). Tam ve Kısmi Uyku
Yoksunluğunda Performans. CBÜ Beden Eğitimi ve Spor Bilimleri Dergisi,
5(2), 70-76.
Kurt, S., Enç, N. (2013). Yoğun Bakım Hastalarında Uyku Sorunları ve
Hemşirelik Bakımı. Türk Kardiyovasküler Hemşirelik Dergisi, 4(5), 1‐8,
DOI:10.5543/khd.2013.001.
Kyle DG. (2015). Sport and Spectacle In The Ancient World (2nd. Ed). New
York: John Wiley& Sons, İnc.
Lawrence, J. E., Steven, M. (2007). Harvard Tıp Okulu'nun Kılavuzluğunda İyi
Bir Gece Uykusu. Acıbadem Sağlık Grubu ve Optimist Yayınları, 1. Baskı,
İstanbul. Limited. New York.
Özen, G. (2019). Dağ Bisikletçilerin Fiziksel ve Fizyolojik Özelliklerinin Saha
Performans Parametrelerine Etkisi. Cengiz AKALAN (Ed.), Efeakademi
Yayınları. İstanbul.
Öztürk, A., Sezer, T. A., Tezel, A. (2018). İlkokul Öğrencilerinin Uyku Ve
Televizyon İzleme Alışkanlıklarının Değerlendirilmesi. Journal of Turkish
Sleep Medicine, 5, 73-80.
Robinson J, Elkan R. (1996). Health needs assessment: theory and practice.
London: Churchill Linvingstone,
̇ ,̇ N., Karaca, A. (2020). Ev Hanımlarının Fiziksel Aktivite
Sağınç, S., Demirci
Şiddeti ve Alanlarına Göre Enerji Harcaması, Adım Sayısı ve Oturma Süresi.
Spor Bilimleri Dergisi, 31 (2), 54-68. DOI: 10.17644/sbd.705795
513
Download