Telgraftan Tablete “Türkiye’nin Beş Kuşağına Bakış” Kuşaklar antropoloji, psikoloji, sosyoloji ve siyaset bilimi gibi pek çok alanın çalışma konusu olarak karşımıza çıkıyor olsa da bilhassa sosyoloji ile kaçınılmaz bir ilişki içerisindedir. Zira bizatihi sosyal değişimden hareketle vücut bulan bir teori olması, kuşak konusunu sosyoloji geleneğinin ortaya çıkış sebebi ile benzer bir konuma taşımaktadır. Ancak kuşak konusunun sistematik ve bütünlüklü bir incelemesi 1960’lı yıllardan itibaren karşımıza çıkmaktadır. Batılı düşünürler tarafından geliştirilen kuşak teorisine göre ortalama yirmi yıl aralıklarla birbirinden ayrılan kuşakların davranış biçimleri yaşadıkları dönemin sosyoekonomik şartlarına göre şekillenmektedir. Aynı kuşaktaki bireyler birbirlerine benzer eğilimler gösterirken bu eğilimler ile de diğer kuşaklardan kendilerini ayırmaktadırlar. Kuşak olgusunu Türkiye örnekliğinde ele alan güncel eserlerden birisi de Evrim Kuran’ın Telgraftan Tablete adlı çalışmasıdır. Evrim Kuran’a göre kuşak çalışmalarının önemi bireysel ya da kuramsal olarak dönüştürücü bir etkiye sahip olmasında saklıdır. Zira bir kuşağı anlamak demek bir dönemi anlamak demektir. Bir döneme ait edindiğimiz bu kavrayış ise insanları değerlendirirken belirli ön yargılardan, ideolojik kaygılardan ya da herhangi bir paradigmanın nazarından değil bizzat yaşadıkları dönemin gerçeklerinden hareket etmemizi sağlar (s.18). Günümüzde kuşak çalışmaları sadece sosyal bilimlerin bir uğraş alanı olmaktan çıkarak aynı zamanda iş dünyasının verimliliği açısından da önemli bir araç haline gelmiştir. Evrim Kuran’ın kuşak çalışmaları bu doğrultuda şekillenmiştir. Evrim Kuran işveren danışmanlığı yapan bir kuşak araştırmacısıdır. Aynı zamanda dünyanın önde gelen bir araştırma ve danışmanlık şirketinde Ortadoğu direktörü olarak da kuşak araştırmalarını sürdürmektedir. Evrim Kuran’ın kuşak araştırmalarına ilgisi iş dünyasında kurumsal yapının ve organizasyonel süreçlerin kuşak değişimine göre ne yönde bir değişikliğe uğrayacağı merakı ile başlamıştır. Çünkü ona göre kuşak bölünmelerine hakim olmak şirketin başarısı için önemli bir gerekliliktir ve sonrasında bu kazanım size hedef kitlenizin bir haritasını sunabilmektedir. Evrim Kuran’a ve onun kuşak çalışmalarının başlangıç noktasına dair bu kısa değininin ardından yazının esas konusu olan Telgraftan Tablet’e kitabının incelemesine geçebiliriz. “Türkiye’nin Beş Kuşağına Bakış” alt başlığına sahip olan Telgraftan Tablete kitabı altı bölümden oluşmaktadır. Teorik arka planın verildiği birinci bölümü, kuşakların farklı başlıklarda ele alındığı beş farklı bölüm takip etmektedir. Kuşaklar literatürdeki hakim kanıya 1 göre beş farklı döneme ayrılarak, Sessiz Kuşak (1925-1944), Bebek Borbardımanı Kuşağı (1945-1964), X Kuşağı (1965-1979), Y Kuşağı (1980-1999) ve Z Kuşağı (2000-?) olarak adlandırılmış ve tarihsel tasnife tutulmuştur. Kuran, kuşak çalışmalarının temelini kuşak çalışmalarında önemli bir yer edinmiş olan William Strauss ve Neil Howe’e dayandırır. Strauss ve Howe’a göre kuşaklar döngüsel bir sürecin ürünüdür. Bir kuşaktan başka bir kuşağa geçişi belirleyen etken ise sosyal düzendir. Toplumdaki sosyal düzen ihtiyacının azlığında ya da çokluğunda toplum yeni bir döneme girer (s.20). Bu sebeple her yeni kuşak bir önceki kuşağın bıraktığı sosyal miras üzerine doğmuş olsa da esasen kendini var etme biçimi bu sosyal mirasa karşıt bir şekilde gerçekleşir (s.23-26). Her kuşağın kendi içerisinde var olan ortak sosyal mizaç ise yine Strauss ve Howe’in kuşakların kendine özgü arketip, akran kişilik, tutum, liderlik stili ve ana donanımı tipleştirmeleri yardımı ile izah edilir. Fakat kullanılan bu tipleştirmeler çoğu zaman betimleyici bir izahtan ileri gitmemiştir. Tablolar halinde verilen tipleştirmelerin gerekçeleri sunularak bir açıklaması yapılmamış, zaman zaman değini düzeyinde kitapta yer bulmuştur. Kuran, Strauss ve Howe’nin beşli kuşak döngüsünün Türkiye’nin doksan beş yıllık tarihine tam olarak denk düştüğünü söyler ve Türkiye’deki kuşakları yukarıda belirtilmiş olan beşli kuşak sistemine yerleştirir. Bu doğrultuda beş farklı bölümde Sessiz, Bebek Bombardımanı, X, Y ve Z kuşaklarını incelerken öncelikle Batı toplumlarında yaşanan dönüşümlerin kısa bir izahının ardından Türkiye’ye döner. Türkiye’deki her kuşağın kendine özgü sosyal şartlarını ise kendi aile bireylerinin yaşam serüveninden hareketle anlatır. Ayrıca kimi yerlerde kişisel anılarına ve çeşitli sosyal konulardaki fikirlerine de yer verir. Kimi yerde ise araştırma verilerinden hareketle kuşaklara dair analizlerini yapar. Bazen benzer ölçütlere yer verse de bütün kuşakları aynı sistematik çerçeve içerisinde analiz etmemektedir. İlk olarak Cumhuriyet tarihinin ilk kuşağı olan sessiz kuşağı dedesi Aşık Ali’nin yaşam serüveni ile ilişkilendirerek okuyucuya aktarmaya çalışır. 1925-1944 yıllarını kapsayan bu kuşağın sessiz kuşak olarak adlandırılmasının sebebi savaş ve yoksulluk yıllarında doğan bir kuşak olmasıdır. İki dünya savaşı arasında doğmuş olan bu kuşak aynı zamanda 1929 Dünya Ekonomik Buhranı'na da şahitlik etmiştir. Sessiz kuşak geleneklerine bağlılığı ile bilinen zor zamanların kuşağıdır (s.41-42). Ancak Kuran dönemin siyasi dönüşümünden hareketle Aşık Ali’nin kuşağını anlamaya çalışırken kişisel yargılarına da yer verir. Bu noktada kitabın başında belirtmiş olduğu paradigmanın kıskacından değil dönemin gerçeklerinden bir kuşağı anlamaya çalışmak ilkesi konusunda vadettiği hassasiyetle karşılaşamayız. 2 Kuran, 1945-1965 yıllarına karşılık gelen ve bebek borbardımanı olarak adlandırılan kuşağı ise öğretmen olan annesi ve babası yoluyla anlatır. Bu kuşağın İngilizce bir deyim olan “Baby Boomer” olarak adlandırılmasının sebebi ise Amerika’da İkinci Dünya Savaşı’ndan 1960’lı yılların başlarına kadar yaşanan doğum artış hızındaki artıştır (s. 60). Kuran, daha sonra milli eğitim müfettişi olacak olan babasının hayatını anlatırken 1968 yılından itibaren Türkiye’deki solculuk hareketinin, 12 Mart muhtırası, 1977’daki 1 Mayıs olayları ve son olarak 1980 darbesi ile baskılandığından da bahseder. Bu olaylar aynı zamanda X kuşağının depolitize tutumunu da beraberinde getirmiştir. BB kuşağının yaşadıkları acı deneyimler çocuklarını siyasi olaylara karışmaması öğüdü ile büyütmelerine sebep olmuştur (s.61). Kuran, birbiri ardına gelen kuşakların aksine aralarında başka bir kuşak olan kuşakların daha iyi bir iletişime sahip olduğunu BB ve Y kuşağını arasındaki ilişkiyi örnek vererek anlatır. Çünkü her kuşak kendinden önceki kuşak ile çatışarak kendini var ettiği için bir önceki kuşak tarafından anlaşılma ya da sonraki kuşağı anlama konusunda daha fazla probleme sahip olacaktır. Kuran, Y kuşağının X kuşağına nazaran BB kuşağı ile daha rahat iletişim kurabilmesinin bir diğer sebebi olarak da radyo çağının çocukları olan BB kuşağının hikayecilik yeteneklerinin daha çok gelişmiş olmasını görür (s.69). Bu durum şirketlerde X kuşağının yönetsel konumuna rağmen BB kuşağını daha önemli bir yere taşımıştır. Kuran bu noktada, iş dünyası ile yaptığı çalışmalarda BB yani 50+ kuşağın daha iyi mentorluk yaptığını deneyimlediğini belirtir (s.70). 1965-1979 yıllarına karşılık gelen X kuşağının tipik modeli ise Evrim Kuran’dır. Kuran, X kuşağını postmodern döneme geçiş ile anlaşılabileceği kanaatindedir. Ona göre postmodernizm yenilginin ve hayal kırıklığının bir ürünüdür. Sınıf ve çatışma olgusuna karşı olan postmedernizmin gelişmesine eş zamanlı olarak Ekvator Gine’de (1979) başlayıp Nijerya’da (1983) son bulan on beş farklı ülkede darbeler gerçekleşmiştir (s.78-79). Bu darbelerin sonucu olarak toplumun depolitizasyon yani siyasetten uzak tutulma süreci başlamış ve yine bu durumu besleyecek olan ikinci bir sonuç olarak da din olgusu ön planda tutulmuştur. Böylece siyasetten uzaklaştırılan ve din gibi alt kimliklere yöneltilen üçüncü dünya ülkeleri daha kolay bir şekilde merkez ülkelerin güdümüne girebilmiştir (s. 80). Kuran, Türkiye’de kapitalizmin gelişiminin ilk tanığı olan X kuşağını survivor kuşak olarak da isimlendirir. İlk renkli televizyonu, cep telefonunu, e-postayı deneyimleyen bu kuşak döneminde dokuz olan üniversite sayısı elli üçe çıkmıştır. Rekabetçi ortam sebebi ile daha çok çalışması gereken bu kuşak her şeye rağmen ayakta kalabilenlerin kuşağı olmuştur (s.83). Bu noktada Kuran, çalışma biçimleri bakımından X ve Y kuşağının farkından bahseder. X kuşağı sonuç odaklı hareket 3 ederken Y kuşağının motivasyonu süreç odaklıdır. X kuşağı başarılı olduğu müddetçe mutlu olabileceğini düşünürken Y kuşağı süreçteki hazzını önceleyerek başarılı olmak için öncelikle mutlu olma ihtiyacı hissetmektedir. Bu anlamda Y kuşağı insan olarak hak ettiğini düşündüğü değerlere muhatap olduğu bir iş dünyasında varlık göstermek istemektedir (s.98). Kuran, 1980-1999 yıllarına karşılık gelen Y kuşağını anlatırken diğer kuşaklar da yaptığı gibi herhangi bir tipleştirmeye başvurmaz. Y kuşağı bölümünde ulusal ve uluslararası araştırma şirketlerinin verilerinden yararlanarak Türkiye’deki Y kuşağının bir resmini çizmeye çalışır. Bu verilere göre Türkiye’deki gençlerin %26,1’lik kısmı “ne eğitimde ne de istihdamda” olan bir konumdadır. Geriye kalan kesimin yaklaşık yüzde yirmisi yükseköğretim mezunu olurken Türkiye yetenek kıtlığı konusunda ise %66’lık bir oran ile dünya altıncıdır. Yetenek kıtlığı kurumların ihtiyacını karşılayabilecek olan nitelikli iş gücünün eksikliği anlamına gelmektedir (s. 102). Eğitim ve iş yaşamı konusundaki bu verilerin yanında Uluslararası gençlik Vakfı’nın 2017 Küresel Gençlik Refah İndeksi’ne göre Türkiye’nin Y kuşağının %72’sini yaşamını çok stresli olarak tanımlamaktadır. Kuran bu verileri Türkiye’nin Y kuşağına dair “ne ekersek onu biçeriz” yorumu ile sonlandırır. Kuran bu verilerin ardından 2025 yılında dünyada çalışan nüfusun %65’ini oluşturacağı öngörülen Y kuşağı hakkında kendi çalışma alanına dair bilgileri paylaşır. Bu bilgiler iş dünyası için önemli bir potansiyel olan Y kuşağının hem şirket içi ilişki konusunda hem de bir müşteri konumunda olması bakımından Y kuşağı ile nasıl ilişkiye geçilmesi gerektiğine dair çözüm önerilerini kapsamaktadır. 2000 yılı ve sonrasına karşılık gelen Z kuşağının temsilcisi ise Evrim Kuran’ın oğlu Selahattin Ali’dir. Kuran’a göre dijital dünyanın gerçek temsilcisi olan Selahattin Ali, teknolojiyi sadece bir eğlence aracı olarak kullanmayarak dijital bilginin kullanımı konusunda da bir yetkinliğe sahiptir. Sadece teknolojiyi değil insana ve doğayı da iyi bir şekilde okuyabilmektedir. Bu anlamda Kuran oğlunun ve akranlarının sahip olduğu “bilişsel esneklik”, “insan hak ve özgürlükleri konusundaki hassasiyet” ve “doğa dostu ürünler” gibi temel konularda önemli bir gelişim yaratacak güçte olduklarını düşünmektedir. Ancak Kuran’a göre Türkiye Z kuşağına hazır değildir. Pek çok alanda istismara uğramalarının yanında aynı zamanda aile içi ilişkideki sorunlar, eğitime erişim ve katılımdaki düşük oranlar, mevcut eğitim sisteminin öğrenci merkezli olmaktan uzak oluşu, bu hazırlıksız yakalanışın nedenlerinden bazılarıdır. Telgraftan Tablete kitabında göze çarpan en önemli hususlardan birisi başka bir sosyal gerçekliğe ait olan bir kuşak çizgisinin doğrudan Türkiye’deki kuşak farklılaşmalarına 4 uyarlanmasıdır. Bu durum evrensel dönüşümlerin yaşanması sebebi ile kabul edilebilir bir tercih olarak görünse de Türkiye’nin kendine özgü dönüşümünü görmemizi engellemektedir. Kuşak dönemselleştimelerinde Türkiye’nin kendine özgü sosyal, siyasal ve ekonomik gerçekliklerine ve bunların dönüşümüne bir belirleyicilik atfedilmemiş olması çalışmanın tezini sosyal realiten uzaklaştırmıştır. Örneğin kuşaklar tarihsel olarak kategorize edilirken özellikle BB ve X kuşağının aynı tarihsel olaylar ile açıklanmaya çalışılması kuşak farklılaşmalarının yerel kaygılardan hareketle kullanılmadığını gösteren durumlardan birisi olmuştur. Bunların yanı sıra Evrim Kuran’ın kendi aile bireylerinden hareketle kuşakların yaşadıkları dönüşümü aktarmaya çalışması, kuşakların insan tipini karakterize etmesi açısından anlamlı olmuş olsa da kullandığı tipleştirmelerin toplumun bütün kesimlerini temsil edememe problemini ortaya çıkarmıştır. Bu sebeple kullanılan tipleştirmeler belirli toplumsal kesimlerin saf dışı bırakılmasına neden olmuştur. Aynı zamanda kitabın isminde yer alan telgraf ve tabletin kuşakların dönüşümü üzerine nasıl etkilerde bulunduğu ya da bulunabileceği konusunda herhangi bir izaha yer verilmemiş olması kitapta dikkat çeken hususlardan bir diğeridir. Kitabın genel olarak sohbet üslubu ile kaleme alınmış olması ve kitapta bir kaynakçaya yer verilmemiş olması kitabın akademik değerini gölgelemiştir. Ancak bir kuşak araştırmacısı olarak işveren danışmanlığı yapan Evrim Kuran’dan bir sosyal bilimcinin taşıdığı kaygıları taşımasını beklemek hataya düşmemize neden olacaktır. Bu sebeple Telgraftan Tablete kitabını Evrim Kuran’ın mesleki yaşamı boyunca kuşaklara dair çalışmalarını ve kanaatlerini paylaştığı bir kitap olarak değerlendirmek daha doğru bir değerlendirme olacaktır. Künye: Telgraftan Tablete “Türkiye’nin Beş Kuşağına Bakış”, Evrim Kuran, İstanbul: Destek Yayınları, 2018 5