NÜFUS Nüfus : Sınırları belirli bir alanda ve belirli bir zamanda yaşayan insan sayısıdır. Demografi : Nüfusun yapısını ve hareketlerini inceleyen bilim dalıdır. Nüfus Coğrafyası : Demografinin verilerinden yararlanarak nüfus dağılışında etkili olan doğal ve beşeri faktörleri araştırır. Dört temel konusu vardır: 1. Nüfusun sayısını ve artışını araştırır. 2. Nüfusun yapısını, ekonomik ve kültürel özelliklerini (yaş, cinsiyet, eğitim, sağlık, din, medeni durum, gelir düzeyi...) araştırır. 3. Nüfus hareketlerini ve bunların sonuçlarını araştırır. 4. Nüfusun dağılışını ve değişimini araştırır. Belirli bir zamanda bir ülke içerisindeki tüm kişilere yönelik yapılan demografik, ekonomik ve toplumsal verilerin toplanması ve bu verilerin analiz edilerek değerlendirilmesi işlemine NÜFUS SAYIMI denir. Nüfus sayımlarının amacı nedir? Ülke kalkınmasının gerçekleşebilmesi için eldeki mevcut kaynakların bilinmesi, kalkınma önceliklerinin belirlenmesi ve buna göre bir planlama yapılması gerekir. Bu amaçla, nüfusun aşağıdaki yapısal özellikleri nüfus sayımlarıyla tespit edilmelidir; Nüfus miktarı ve artış hızı Yaş grupları Nüfusun cinsiyet durumu Kent ve kır nüfusu Nüfusun eğitim durumu Nüfusun sektörel dağılımı Nüfus hareketleri Nüfusun dağılışı Seçmen sayısı Askerlik çağındaki nüfus İşsizlik oranı NÜFUS ARTIŞI Ülkelerin nüfusu üç faktörün etkisi altında değişir. Bunlar: 1. Doğal nüfus artışı (DNA) 2. Dış göçler 3. Siyasi sınırların değişmesi Doğal Nüfus Artışı: Bir yıl içerisinde doğan insan sayısından ölen insan sayısının çıkartılmasıyla bulunan değerdir. DNA = DOĞAN - ÖLEN YÜKSEK doğum ve ölüm oranı YÜKSEK doğum, DÜŞÜK ölüm oranı DÜŞÜK doğum ve ölüm oranı DÜŞÜK doğum, YÜKSEK ölüm oranı DNA HIZI düşük veya durağan DNA HIZI yüksek DNA HIZI düşük veya durağan DNA HIZI düşük Doğal nüfus artış hızını etkileyen faktörler şunlardır: Savaşlar ve Siyasi Sorunlar : Ölüm oranını arttırıcı, doğum oranını ise azaltıcı etki yapar. Çünkü savaş döneminde hem çatışmalar hem de salgın hastalıklardaki çoğalma ölümü arttırır. Genç erkek nüfusun silah altına alınması ve ekonomik sıkıntılar doğumlardaki azalmayı getirir. Ülkelerin iç siyasetinde yaşanan sorunlar, genç nüfusun dış göçünü artırır ve doğumları azaltır. Tıptaki gelişmeler : Ölüm oranını azaltır. Anne ve bebek ölümlerini azaltıcı, salgın hastalıkları önleyici ve ortalama yaşam süresini uzatan tıbbi gelişmeler, aynı zamanda tüp bebek vb. yöntemlerle doğum oranını arttırır. Beslenme ve barınma koşullarındaki iyileşmeler : Tarım, teknoloji, ekonomi ve ulaşım alanındaki gelişmeler ile BM, UNICEF gibi yardım kuruluşlarının etkisiyle gerçekleşen beslenme ve barınma koşullarındaki iyileşmeler, ölüm oranlarını azaltıcı ve doğumları arttırıcı etki yapmıştır. Doğal afetler : Her zaman için ölüm oranını arttırır. Afet bölgesindeki olumsuz çevre koşulları, salgın hastalıkları arttırarak bu oranı destekler. Nüfus planlama çalışmaları : Günümüzde yüksek doğum hızına sahip olan az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yürütülen nüfus politikaları doğumları azaltıcı, statik DNA’ya ulaşmış gelişmiş ülkelerde ise doğumları teşvik edici amaçlı olarak uygulanır. Ülkelerin gelişmişliği : Ülkelerin gelişmişliği arttıkça ortalama yaşam süresi uzadığından ölümler azalır. Bu tür ülkelerde eğitim düzeyinin ve evlenme yaşının yüksek, kadının çalışma hayatına katılma oranının daha fazla olması, nüfus planlamasına önem verilmesi, doğumu destekleyici geleneklerin ve dini tutumların önemini yitirmesi, boşanma ve evlilik dışı ilişkilerin artması, çocuğun yatırım aracı (ırgat gibi...) olarak değil de yatırım yapılması gereken araç olarak görülmesi, kentleşme oranının yüksek olması, iş olanaklarının daha fazla olması ve sosyal güvenlik sisteminin gelişmiş olması gibi faktörler doğum oranını azaltmaktadır. Gelişmekte olan ülkeler ise, bu koşulların tam tersi özellikleri gösterdiklerinden DNA hızı, doğumlardaki artış nedeniyle yüksektir. Gelişmekte olan ülkemizde DNA hızı 2000 yılında ~ ‰ 18’dir. Bu değer, 2000 yılı başındaki her 1000 kişilik nüfusun yıl sonunda 1018’e ulaşacağı anlamına gelir. DNA hızı, az gelişmiş ülkelerden İran (‰ 31 ya da % 3.1) ve Zaire’de (‰ 49) daha yüksek değerler gösterirken; ABD (‰ 11), Japonya (‰ 2) ve İngiltere (‰ 4) gibi gelişmiş ülkelerde oldukça azdır. DÜNYA’DA NÜFUS ARTIŞI Nüfus bilim uzmanları, insanlık tarihi boyunca nüfus artışında üç büyük sıçrama dönemi olduğunu düşünmektedir. 1. Sıçrama; Avcı – toplayıcı olan bu grupların alet yapımını keşfetmeleri ve ateşi bulmaları, yetersiz beslenmeyi azaltmış, vahşi hayvanlarla mücadelelerini kolaylaştırmış, bedenlerinin daha az yıpranmasını sağlayarak doğurganlık yeteneklerini ve ortalama yaşam sürelerini (20 yıldan 30 yıla) arttırmıştır. Böylece Dünya nüfus artışındaki ilk sıçrama dönemi yaşanmış ve toplam nüfus tahminen 1 milyon iken 8 milyona ulaşmıştır. 2. Sıçrama; İnsanların tarım yapmaları ve hayvanları evcilleştirmeleriyle başlayan yerleşik hayata geçişleri, İÖ. 8000 yılında gerçekleşmiştir. Böylece beslenme ve barınma koşulları gelişen insanların, doğurganlık yetenekleri ve ortalama ömürleri (~ 33 yıl) daha da artmış ve Dünya nüfus artışındaki ikinci sıçrama gerçekleşerek 300 milyonluk nüfusa ulaşılmıştır. Bu dönemde nüfusun daha fazla artmamış olması, ortalama ömrün pek de fazla yükselmemesiyle ilgilidir. Kıtlıklardan ve köy hayatının çok sayıda insanı birbirlerine yakın oldukları mekanlarda biraraya getirmesi nedeniyle oluşan epidemik (salgın) hastalıklardan dolayı ortalama ömür beklentisinde yüksek sayılabilecek değerlere ulaşamamışlardır. 3. Sıçrama; Dünya nüfus artışındaki üçüncü büyük sıçrama, 1750’lerde gerçekleşen Sanayi Devrimi’nin insanların yaşam standartlarını yükseltmesiyle başlamıştır. Tıptaki gelişmeler, salgın hastalıkların önüne geçerken anne ve çocuk ölümlerini azaltmıştır. Ekilen alanların genişlemesi, hem tarım hem de sanayide verimliliğin artması, etkili ticaret ve ulaştırma faaliyetlerinin geliştirilmesi kıtlık tehlikesini kaldırmıştır. Bu dönemde özellikle Avrupa ve Kuzey Amerika’da yaşanan nüfus büyümesiyle toplam nüfus 1850’de 1.3 milyara, 1900’de ise 1.7 milyara ulaşmıştır LYS – 2015 - COĞ 2 Sanayi Devrimi’nin ilk yıllarında 6 milyon civarında nüfusa sahip olan İngiltere’nin 80 yıl gibi bir sürede nüfusu 14 milyonu aşmıştır. Bu hızlı nüfus artışı, o zamana kadar dünyanın hiçbir ülkesinde karşılaşılmayan bir gelişmeydi. Bu artışa neden olan faktörler arasında aşağıdakilerden hangisi bulunmaz? A) B) C) D) E) Çocuk sayısına göre yardım alınması Ailelerin fazla çocuk sahibi olma isteği Sağlık koşullarının gittikçe iyileşmesi Çocuk işgücüne olan talebin yükselmesi Erken evliliklerin devletçe teşvik edilmesi YANIT : E NOT: 2010’a kadar Avrupa’nın nüfusu Afrika’dan fazlaydı! Nüfus artış hızı azalmakta olsa da nüfus artışı sürekli devam etmiştir. 1960-1970 yılları arasında nüfus artış oranının en yüksek seviye olmasına sağlık ve beslenme koşullarındaki iyileşmelerin ölüm oranlarını azaltıp doğumları artırması neden olmuştur. GERÇEK NÜFUS ARTIŞI Doğal nüfus artışına göçlerin de eklenmesiyle bulunan artıştır. Bir yerdeki nüfus artışı, iş olanaklarının artışına paralel bir artış gösteriyorsa, buradaki artışta göçlerin etkisi fazladır. LGS – 2010 Aşağıdaki tabloda X ve Y ülkelerindeki nüfusun bir yıl içindeki doğal artış ve gerçek artış oranları verilmiştir. X ülkesi (‰) Y ülkesi (‰) Doğal artış oranı 21 13 Gerçek artış oranı 12 33 Buna göre X ve Y ülkeleri için aşağıdakilerden hangisi söylenebilir? A) X ülkesinin nüfusu Y ülkesinden azdır. B) Y ülkesinin nüfus yoğunluğu X ülkesinden fazladır. C) X ülkesinde bir yıldaki bebek ölümleri, Y ülkesinden fazladır. D) X ülkesinin nüfus yoğunluğu, Y ülkesinden daha hızlı artmıştır. E) Y ülkesi, X ülkesinden daha fazla dış göç almıştır. YANIT : E NÜFUS ARTIŞININ SONUÇLARI NÜFUS ARTIŞ HIZININ YÜKSEK OLMASININ SONUÇLARI OLUMLU SONUÇLAR Vergi gelirleri artar. Askeri güç artar. İşgücü ucuz ve tüketim (mal ve hizmetlere olan talep) çok olacağından sanayi gelişir ve yeni endüstri dalları doğar. Üretim artacağından ihracatta rekabet kolaylaşır. OLUMSUZ SONUÇLAR Ekonomik kalkınma hızı yavaşlar. Çünkü hızlı nüfus artışı, her yıl elde edilen gelirin (GSMH) daha fazla insana paylaştırılmasına neden olur. Nüfus artış hızı, ülkenin kalkınma hızından çok olursa işsizlik oranı artacağından halk fakirleşir. Genç tüketici nüfus oranındaki artış, bağımlılık oranını yükseltecektir. Bağımlılık oranı, bir ülkedeki çalışan nüfusun beslemek zorunda olduğu insan sayısını ifade eder. Aile başına düşen çocuk sayısı, yetersiz toprağa ve düşük gelire sahip ailelerde daha fazla olduğundan gelir dağılımındaki dengesizlik giderek artar. İnsanların temel ihtiyaçlarını karşılaması zorlaşır ve dengeli beslenme güçleşir. Köyden kente göç artar. Bu durum kentlerde eğitim ve sağlık hizmetlerinin yetersizleşmesine, çarpık kentleşmeye, konut yetersizliğine, belediye hizmetlerinin aksamasına ve trafik sorunlarına neden olur. Doğal kaynaklar hızla tüketilir ve çevre kirliliği artar. Artan nüfusu beslemek için toprağın aşırı kullanılması, toprak erozyonunu hızlandırır. Demografik yatırımlar (nüfusa bağlı yatırımlar) artar. İhracat azalırken ithalat artar. Böylece “Dış Ticaret Açığı” büyür. Aşırı Nüfuslanma Bir ülkedeki nüfus artış hızının fazla olmasının sorun haline gelmesindeki temel etken, o ülkenin ekonomik kaynaklarının ülkede yaşayan nüfusun beslenme, barınma, eğitim, sağlık ve iş gibi temel gereksinimlerini karşılayamamasıdır. Bu duruma Aşırı Nüfuslanma denir. “Nüfusun İkiye Katlanma Süresi” ÜLKELERİN GELİŞMİŞLİK DÜZEYİ HAKKINDA FİKİR VERİR. Bu değer Türkiye’de (33 yıl); ABD (95 yıl), Japonya (100 yıl) ve İngiltere (533 yıl) gibi gelişmiş ülkelerden oldukça kısadır. Genç nüfusu fazla olan ülkelerde nüfusun ikiye katlanma süresi kısalır. NÜFUS ARTIŞ HIZININ DÜŞÜK OLMASININ SONUÇLARI Bazı gelişmiş ülkelerde nüfus artış hızı giderek azalmaktadır. Bu tür ülkelerde; Yaşlı nüfus arttığı ve genç nüfus azaldığından “nüfusun yenilenmesi” güçleşmektedir. Yaşlı ve emekli nüfusun artışına karşılık, genç ve çalışan nüfusun azalışı bağımlılık oranını arttırır. Askeri nüfus oranı azalır. İleride işgücü sıkıntısı oluşacaktır. TÜRKİYE’DE NÜFUS ARTIŞI 1955-1960 yılları arasında Türkiye’de en yüksek nüfus artış oranı yaşanmıştır. Bu duruma anne ve bebek ölümlerinin azalması ve salgın hastalıklarla mücadelenin iyileşmesi neden olmuştur. Şehirleşme oranının artması artışta etkili değildir ! Türkiye’de 1950’lerden sonra başlayan iç göçler nedeniyle Marmara ve Ege bölgelerinde nüfus artış hızı Türkiye ortalamasının üzerinde, Doğu Anadolu ve Karadeniz bölgelerinde ise Türkiye ortalamasının altında gerçekleşmiştir. NÜFUS DAĞILIŞI Turizm İdari ve kültürel fonksiyonlar DÜNYA’DA NÜFUS DAĞILIŞI SEYREK NÜFUSLU BÖLGELER Kutuplar (Buzullarla kaplı ve aşırı soğuk) Amazon ve Kongo Havzaları(Aşırı sıcak, bataklık toprak, çok sık orman ) Aşırı sıcaklık ve nemlilikten dolayı yerleşme alt sınırı (1000 m) en yüksek olan alanlardır. Kuzey Kanada ve Kuzey Sibirya (Donmuş toprak ve aşırı soğuk) Yüksek Dağlık Alanlar (Sert iklim, engebeli arazi, tarım yapılamaz, ulaşım güç) Çöller (Aşırı sıcak, tarım yapılamaz, su çok az) SIK NÜFUSLU BÖLGELER Kuzey Amerika’nın Doğusu (Uygun iklim, yeraltı kaynağı, sanayi ve ticaret) Batı Avrupa (Uygun iklim, sanayi ve ticaret) Nijerya (Yeraltı Kaynağı) Nil Vadisi (Tarım) Muson Asyası (Uygun iklim, verimli tarım alanları, bol su kaynağı) Japonya (Sanayi) KITALARA GÖRE DÜNYA NÜFUSU TÜRKİYE’NİN SEYREK NÜFUSLU BÖLGELERİ Dağlık Bölgeler (Ulaşım güç, iklim sert, yerleşmeye ve tarıma uygun düzlük yok) Yıldız Dağları Yöresi Biga Yöresi Menteşe Yöresi Teke Yarımadası Batı Karadeniz Dağları Tuz Gölü Çevresi (Kuraklık) Doğu Karadeniz Dağları Doğu Anadolu Dağları Güneydoğu Toroslar Taşeli Yarımadası Karstik Araziler (Kireçli sular, dağlık, düzlük az, ulaşım zor, tarıma elverişsiz topraklar) Hakkari Dağlık Yöresi TÜRKİYE’NİN SIK NÜFUSLU BÖLGELERİ Uygun iklim koşulları, verimli topraklar, su kaynakları bulunan alanlar ekonomik anlamda gelişir ve nüfuslanır. Kış mevsimi serin ve yağışlı geçen yerlerde (Gediz Ovası, Çukurova, Güney Marmara, Doğu Karadeniz kıyısı) nüfus yoğunluğu fazladır. İstanbul (ÇatalcaKocaeli Bölümü) Samsun Giresun-Trabzon-Rize (Doğu Karadeniz Kıyı Kuşağı) Bursa-Balıkesir (Güney Marmara) Ankara-Eskişehir (Orta Kızılırmak Bölümü) İzmir-Aydın (Kıyı Ege) Mersin-Adana (Çukurova) Gaziantep Antalya Genellikle ulaşım koşullarının geliştiği bu sahalar, sanayi ve ticaret faaliyetlerinin yoğunlaştığı yerlerdir. Ulaşım güç olduğu halde Antalya, turizm olanakları, Doğu Karadeniz kıyıları ise tarımsal olanakları sayesinde yoğun nüfuslanmıştır. Limanların varlığı İzmir ve Samsun’u geliştirmiştir. Ülkemizde akarsu vadileri ve yamaç kaynaklarının çıktığı dağ etekleri yoğun nüfusludur. Türkiye’de iklim bakımından yerleşmeye uygun olduğu halde yükselti ve eğim fazlalığı nedeniyle tarım alanlarının daraldığı ve ulaşımın güçleştiği Menteşe, Teke ve Taşeli yörelerinde nüfuslanma azdır. Madenlerin veya enerji kaynaklarının işletilmesinde yoğun nüfusa ihtiyaç olduğundan, bu alanlarda nüfus fazladır. Zonguldak, Soma, Elbistan buna örnektir. Bir ülkenin nüfus dağılımında fiziki faktörler daha etkiliyse, o ülke sanayileşmemiştir ve daha çok tarım ve hayvancılıkla geçimini temin etmektedir. Nüfus dağılımında beşeri ve ekonomik faktörler daha çok etkiliyse, o ülke sanayileşmiş ve gelişmiş ülke demektir. NÜFUS YOĞUNLUĞU ARİTMETİK NÜFUS YOĞUNLUĞU Bir ülke ya da bölgede km²’ye düşen insan sayısını ifade eder. Bu yoğunluk, ülkelerin nüfuslarına ve yüzölçümlerine göre değişir. Yüzölçümü geniş olan ülkelerde aritmetik nüfus yoğunluğu azdır. Bu nedenle sadece aritmetik yoğunluğa bakılarak bir ülkenin nüfus miktarı hakkında yorum yapılamaz. Aritmetik nüfus yoğunluğu, ülkelerin gelişmişlik düzeyleri hakkında bilgi vermez. Nüfus (bin kişi) Yüzölçüm (km²) Aritmetik Nüfus Yoğunluğu (km²/kişi) Türkiye 67.803 769.604 88 ABD 226.500 9.300.000 26 Kanada 25.300 9.900.000 3 Rusya Federasyonu 284.000 22.400.000 13 Hollanda 13.000 41.000 361 Belçika 9.800 31.000 325 Ülke 2000 YILI VERİLERİ Türkiye’de Aritmetik Nüfus Yoğunluğu 31.12.2016 tarihi verilerine göre Türkiye’nin ortalama aritmetik nüfus yoğunluğu km² başına 104 kişidir. Bu değerin en yüksek olduğu kent İstanbul’dur. ( 2849 kişi/km²) Onu Kocaeli (507 kişi/km²), İzmir (290 kişi/km²) ve Gaziantep takip eder. Nüfus yoğunluğu en az olan ilimiz ise Tunceli (11 kişi/km²)’dir. TARIMSAL NÜFUS YOĞUNLUĞU Bir bölgede geçimini tarımdan sağlayan çiftçi nüfusun, işlenebilen tarım alanlarına (ekili-dikili alanlara) oranını ifade eder. Bu yoğunluk, tarımsal alanda km²’ye düşen çiftçi sayısını belirtir. (Tarımsal Nüfus) Tarımsal nüfus yoğunluğu, ülkelerin gelişmişliği hakkında bilgi alabileceğimiz bir ölçüttür. Türkiye’de ekili-dikili alanların her km²’sine 103 kişi düşmektedir. Bu oran İtalya’da 16, ABD’de 32, İspanya’da ise 71’dir. Gelişmiş ülkelerde tarımsal nüfus yoğunluğu oldukça düşüktür. Bu ülkelerde kırsal nüfus giderek azalmakta, modern tarım tekniklerini kullanmaları nedeniyle, birim alandan sağlanan verim ise sürekli artmaktadır. Nüfus artış hızının yüksek olduğu az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde ise kırsal kesimdeki nüfus gittikçe artmakta bu da fakirleşmeye ve köyden kente göçün hızlanmasına neden olmaktadır. Nitekim aritmetik nüfus yoğunluğu Türkiye’nin iki katı olan bazı Avrupa ülkelerinde tarımsal nüfus yoğunluğu, ülkemizden çok daha azdır. Bu durum, ülkemizin kırsal kesiminde gerçekleşen hızlı nüfus artışının yanı sıra tarımla uğraşan nüfusun sayısının fazla, tarıma elverişli toprakların ise az olmasından ve az verim getiren ilkel tarım tekniklerinin yaygın kullanımından kaynaklanmaktadır. BİR BÖLGEDE ARİTMETİK NÜFUS YOĞUNLUNUN TARIMSAL NÜFUS YOĞUNLUĞUNDAN DÜŞÜK OLMASI, O BÖLGEDE TARIMA AYRILAN ALANIN AZ OLDUĞUNU GÖSTERİR. BÖLGE Aritmetik Nüfus Yoğunluğu Tarımsal Nüfus Yoğunluğu I 70 73 II 68 67 III 67 87 IV 69 75 V 68 50 Yukarıdaki beş bölgeden hangisinde tarıma ayrılan alan diğerlerine göre daha azdır? A) I B) II C) III D) IV E) V ÖSS - 1999 YANIT : C Tarımsal nüfus yoğunluğu ülkemizde; Tarımsal koşulları elverişli olan nemli bölgelerde (örneğin; Çukurova’da) çiftçi sayısının fazlalığı nedeniyle , Yağış koşulları yeterli olduğundan sulamaya gereksinim duymayan dağlık bölgelerde (örneğin; Doğu Karadeniz kıyı kuşağında) tarımsal arazinin dar olması nedeniyle yüksek değerler gösterir. Marmara, GD Anadolu ve İç Anadolu gibi geniş düzlüklerin yer aldığı bölgelerimizde tarımsal nüfus yoğunluğu düşer. ÜLKEMİZDE TARIMSAL NÜFUS YOĞUNLUĞUNUN YÜKSEK OLDUĞU ALANLARIN BAŞLICA ÖZELLİĞİ, HAYVANCILIĞIN GELİŞMİŞ OLMASIDIR. NİTEKİM ÜLKEMİZDE TARIMSAL NÜFUS YOĞUNLUĞUNUN EN FAZLA OLDUĞU YERLER, ENGEBELİ ARAZİLERİ NEDENİYLE TARIM ALANLARI DAR OLAN VE BU NEDENLE İNSANLARIN HAYVANCILIĞA YÖNELDİĞİ DOĞU ANADOLU VE DOĞU KARADENİZ’DİR. TARIMSAL NÜFUS YOĞUNLUĞUNA YÜZEY ŞEKİLLERİNİN YANI SIRA TOPRAK VERİMLİLİĞİ ve İKLİM DE ETKİ EDER.ÖRNEĞİN; Kış mevsimi serin ve yağışlı geçen yerlerde (Gediz Ovası, Çukurova, Güney Marmara, Doğu Karadeniz kıyısı) nüfus yoğunluğu fazladır. Bu alanlarda toprak da verimlidir. FİZYOLOJİK NÜFUS YOĞUNLUĞU Bir ülkedeki toplam nüfusun, işlenebilen tarım alanlarına (ekili-dikili alanlara) oranını ifade eder. Bu yoğunluk, ülkedeki tarım alanlarının nüfusun ihtiyaçlarını karşılayabilme özelliği hakkında bilgi verir. 2000 yılı verilerine göre ülkemizde fizyolojik nüfus yoğunluğu, km²’ye 235 kişidir. Bu yüksek değer, tarım topraklarımızın nüfusumuzun ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak olduğunun bir göstergesidir. Tarımsal Nüfus Yoğunluğu = Toplam Nüfus Tarım Alanları NÜFUSUN YAPISAL ÖZELLİKLERİ NÜFUSUN YAŞ VE CİNSİYET YAPISI Bir ülke nüfusunun yaş ve cinsiyet yapısı hakkında bilgi veren en önemli gösterge ”Nüfus Piramidi” dir. Nüfus piramitleri sağ tarafında kadın, sol tarafında ise erkek nüfusu yan yana iki kanat halinde; yatay eksende sayılarını ya da toplam nüfus içindeki oranlarını (% veya ‰ olarak) , düşey eksende ise yaş gruplarını gösteren grafiklerdir. Bu grafikler ülkelerin ekonomik gelişme düzeylerine, nüfus hareketlerine, kültürel yapılarına, nüfus politikalarına ve tarihi özelliklerine (geçmişte yaşadıkları savaş, göç, salgın hastalık...) göre farklılıklar gösterir. Zamanla piramitlerde değişimler yaşanabilir. 30 YAŞIN ALTINDAKİ NÜFUS, GENÇ NÜFUS OLARAK KABUL EDİLİR. ORTANCA YAŞ Nüfusu oluşturan kişilerin yaşları büyükten küçüğe doğru sıralandığında, ortada kalan kişinin yaşına ortanca yaş denir. Türkiye’nin ortanca yaş değerlerindeki değişim, genç nüfuslu ülke olma özelliğinden yaşlı nüfuslu olma özelliğine doğru gittiğinin göstergesidir. Yıllar Ortanca Yaş 1990 22,21 2000 24,83 2011 29,22 2017 31,5 Bu grafikler ülkelerin ekonomik gelişme düzeylerine, nüfus hareketlerine, kültürel yapılarına, nüfus politikalarına ve tarihi özelliklerine (geçmişte yaşadıkları savaş, göç, salgın hastalık...) göre farklılıklar gösterir. Zamanla piramitlerde değişimler yaşanabilir. DÜZGÜN ÜÇGEN ŞEKLİNDEKİ PİRAMİT (Az Gelişmiş Ülkelerin Nüfus Piramidi) Sanayi devrimi öncesi toplumlarının çoğu bu piramit örneğini yaşamıştır. Günümüzde ekonomisi az gelişmiş ülkelerde görülür. Sudan, Bangladeş, Orta ve Kuzey Afrika ülkelerinin piramitleri böyledir. Piramit tabanının genişliği yüksek doğum oranının, +65 yaş grubunu temsil eden piramit tavanının darlığı ise yüksek ölüm oranının yani ortalama yaşam süresinin kısa olduğunun göstergesidir. GRAFİK YORUMLANIRKEN AZ GELİŞMİŞ ÜLKELERE AİT ÖZELLİKLERİN TÜMÜ SÖYLENEBİLİR. İşsizlik oranı yüksek ve kadının çalışma hayatına girme oranı düşük olduğundan “Bağımlılık Oranı” fazladır. Çalışanların yaş ortalaması düşüktür. Çalışan nüfusun sektörel dağılımı incelendiğinde tarımda çalışanların oranının, sanayi ve hizmette çalışanlardan çok olduğu görülür. Sanayi gelişmemiştir. Şehirleşme oranı düşüktür. Kişi başına düşen milli gelir düşüktür. Bu nedenle kişi başına et tüketimi az, tahıl tüketimi ise çoktur. Enflasyon oranı yüksektir, halkın alım gücü azdır. İhracatında hammadde, ithalatında ise sanayi ürünleri ön plandadır. Bu nedenle dış ticaret açığı fazla olduğundan ekonominin dışa bağımlılık oranı yüksektir. İç göç oranı yüksek olduğundan ülkedeki nüfus dağılışı dengesizdir ve daha çok doğal koşullara bağımlıdır. Ülke dışarıya göç verir. Eğitim, sağlık, ulaşım vb. hizmetler yetersiz, okur-yazar oranı düşüktür. Nüfus planlama çalışmaları yetersizdir. Evlenme yaşı düşüklüğü doğum oranını arttırır. KENARLARI İÇE DÖNÜK ÜÇGEN ŞEKLİNDEKİ PİRAMİT (Gelişmekte Olan Ülkelerin Nüfus Piramidi) ERKEK KADIN YAŞLI NÜFUS 65 ERGİN NÜFUS 15 10 8 6 4 GENÇ NÜFUS 2 0 2 4 6 8 10 (Milyon Kişi) Genç nüfusun fazlalığı, hem doğum oranının yüksek olmasının hem de gelişen sağlık koşullarına bağlı olarak bebek ölümlerinin azalmasının bir sonucudur. Yaşam standartının iyileşmesi ve ölüm oranlarının azalması yaşlı nüfus oranını kısmen arttırır. Nijerya ve İran gibi gelişmekte olan ülkelerin piramididir. ARI KOVANINA BENZEYEN PİRAMİT (Gelişmiş Ülkelerin Nüfus Piramidi) ERKEK KADIN YAŞLI NÜFUS 65 ERGİN NÜFUS 15 GENÇ NÜFUS 6 4 2 0 2 4 (Milyon Kişi) 6 Düşük doğum ve ölüm oranının görüldüğü gelişmiş ülkelerin piramididir. İngiltere, Fransa, Almanya ve İsveç, bu piramide sahip ülkelere örnek verilebilir. Yaşam standartının ve buna bağlı olarak ortalama ömür beklentisinin yüksek oluşu, ölüm oranını azaltarak yaşlı nüfus oranını arttırmıştır. Doğum oranları az olduğundan genç nüfus azalma eğilimindedir. Bu durum, piramidin tabanı ile orta bölümünü birbirine eşitler. Dengeli nüfus, ülkelerin devamlılığı ve işgücü ihtiyacının karşılanması için önemlidir. Bu nedenle arı kovanına benzeyen nüfus piramidine sahip ülkelerde doğal nüfus artışını destekleyen nüfus politikaları izlenir. ÇAN BİÇİMLİ PİRAMİT (Gelişmiş Ülkelerin Nüfus Piramidi) YAŞLI NÜFUS 65 ERGİN NÜFUS 15 8 6 4 2 0 2 4 6 8 (Milyon Kişi) GENÇ NÜFUS YAŞ GRUPLARI Uzun bir zaman sürecinde düşük doğum ve ölüm oranlarından sonra yakın zamanda nüfus artışını teşvik edici politikalar izleyen ülkelerin piramididir. ABD ve Kanada’nın piramitleri çan şeklindedir. Yaşlı nüfus oranı yüksektir. Savaştan yeni çıkmış ülkelerin piramitleri de yaklaşık 15 yıl sonra çan şeklini alır. ASİMETRİK BİÇİMLİ PİRAMİT (Gelişmiş Ülkelerin Nüfus Piramidi) YAŞLI NÜFUS 65 ERGİN NÜFUS 15 GENÇ NÜFUS 6 4 2 0 2 4 (Milyon Kişi) 6 Hızlı ekonomik gelişme sürecine girerek yüksek doğum oranını son yıllarda azaltan, nüfus planlama çalışmaları amacına ulaşmış ve ölüm oranı düşük olan ülkelerin piramididir. Japonya bu piramide sahiptir. ÖSS – 2009 – Ed/Sos Aşağıdaki bir ülkenin 1960, 1980 ve 2000 yıllarına ait nüfus piramitleri gösterilmiştir. 1960 2000 1980 60 60 60 20 20 20 Buna göre bu ülkenin nüfus artış hızını gösteren grafik aşağıdakilerden hangisi olabilir? YANIT : 2. Grafik Nüfus Artış Hızı % 100% 80% 60% 40% 20% 0% Nüfus Artış Hızı % 100% 80% 60% 40% 20% 0% 1960 1980 2000 1960 1980 2000 CİNSİYET YAPISI Üç nedenle farklılık gösterir; Ülkelerin gelişmişlik düzeyleri : Gelişmiş ülke nüfuslarında kadın nüfus oranı erkek nüfustan, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ise erkek nüfus oranı kadın nüfus oranından az da olsa fazladır. Türkiye’de Ortalama yaşam süresi kadında 72.6 (AB ülkelerinde 81.2), erkekte ise 69.3 (AB ülkelerinde 75.8)’dir. Ancak nüfusun cinsiyet yapısının oransal dağılışı denge halindedir. Kadın-erkek nüfus dengesi savaşlar ve göç nedeniyle bozulabilir. Savaşlar: Erkek nüfus oranını kadına göre büyük orandsa azaltır. Sanayi faaliyetleri ve Göçler: Göç veren yerlerde kadın, sanayileştikleri için göç alan yerlerde ise erkek nüfus oranı artar. Göçler ülkemizde, kırsal kesimdeki kadın nüfus oranının erkek nüfus oranından fazla olmasına neden olmuştur. TÜRKİYE NÜFUSUNUN YAPISAL ÖZELLİKLERİ DNA HIZI ‰ 13.5 Yaşlı Nüfus Oranı % 8,3 Çalışma Çağındaki Nüfus Oranı % 68 Çocuk Nüfus Oranı % 23,7 ERKEK NÜFUS 40 milyon 43 bin 650 kişi KADIN NÜFUS 39 milyon 771 bin 221 kişi Ortanca Yaş 31,4 (Kadında 32) (Erkekte 30,8) TÜİK verilerine göre 31 Aralık 2016 tarihi itibarıyla Türkiye nüfusu 79 milyon 814 bin 871 kişi’dir. Aritmetik nüfus yoğunluğu 104 kişi/km²’dir. Nüfusun % 92.3’ü kentte, % 7,7’si kırda yaşar. NÜFUSUN EĞİTİM YAPISI Ülkemizde ilk nüfus sayımının yapıldığı 1927 yılında 6 yaş ve üzeri nüfusun sadece % 11’inin okur-yazar olduğu tespit edilmiştir. Bu oran eğitim hizmetlerinin geliştirilmesiyle 2017 yılı sayımına göre % 95,78’e yükselmişse de halen gelişmiş ülkelerin okur-yazar oranının altındadır. Günümüzde okur-yazar olmayan nüfusumuzun % 71’ini kadınlar oluşturur. Bu durumun temelinde kadının doğurganlığının ön plana çıkartılması sebebiyle ailesince okula gönderilmemesine neden olan kültürel faktörler yatar. Nüfusun eğitim durumu okuryazar oranını ve bitirilen eğitim düzeyini kapsar. Gelişmiş ülkelerde okuryazar oranı %100 ve bitirilen okul düzeyi yüksektir. Azgelişmiş ülkelerde okuryazar oranı az ve bitirilen okul düzeyi düşüktür. 2012 yılı verilerine göre Türkiye nüfusunun eğitim durumu; 25,00% 20,00% 15,00% 10,00% 5,00% 0,00% Yüzde 2,5 Yüzde 12 Yüzde 20,4 Yüzde 23,2 Yüzde 20 Yüzde 19,2 Yüzde 3,2 AKTİF (ETKİN - FAAL – ÇALIŞAN) NÜFUSUN EKONOMİK YAPISI 12 ve üzeri yaş grubunda yer alan nüfusa Çalışma Çağındaki Nüfus denir. Çalışma çağı nüfus dilimi içerisinde kalan ve belirli bir işi olan nüfusa Aktif Nüfus denir. Çalışma çağı nüfus dilimi içerisine girdiği halde işi olmayan nüfusa da İşsiz Nüfus ya da İş Gücüne Dahil Olmayan Nüfus adı verilir. Ülke nüfusumuzun çalışma durumu incelendiğinde şu sonuçlar ile karşılaşılır: Bir ülkede işsiz sayısının azlığı, o ülkenin gelişmişlik göstergelerinden biridir. Sanayileşmiş ülkelerde çalışma çağındaki nüfusun hemen hepsi (öğrenciler dışında) aktif olarak çalışmaktadır. Buna karşılık gelişmekte olan ülkelerde işsizlik önemli bir problemdir. Ülkemizde işsiz nüfus oranı oldukça yüksektir. Bu durumun temelinde nüfus artış hızının, ekonomik kalkınma hızından fazla olması yatar. Çalışan nüfusun cinsiyet dağılımına bakıldığında erkeklerdeki çalışma oranının kadınlardan fazla olduğu görülür. Bu durumun temelinde kadının doğurganlığı, eğitim düzeyinin daha düşük olması ve kültürel faktörler yatar. Çalışan nüfusun yaş ortalamasının düşük olması, ülkenin genç nüfuslu olduğunu gösterir. 12 yaş altı genç nüfus ile 65 yaş üstü yaşlı nüfusa (çalışma çağının dışında kalan nüfusa) ise Bağımlı Nüfus denir. Bu nüfusun, toplam nüfustaki payı ise bağımlı nüfus oranı olarak tanımlanır. Bağımlılık oranı ile ülkelerin gelişme düzeyi arasında ters orantı vardır. Az gelişmiş ülkelerde çocuk, gelişmiş ülkelerde ise yaşlı bağımlı nüfus oranı fazladır. Ülkemizde aktif nüfus oranının 1955’ten itibaren azaldığı görülür. Bu durumun nedenleri; Tarımda makineleşme, insan gücüne duyulan ihtiyacı azaltarak o yıllarda büyük kesimi kırsal alanda yaşayan ve tarımla geçinen halkımızın işsiz kalmasına yol açmıştır. Bu durum ülkemizde, köylerden kentlere doğru yoğun bir göç dalgası başlatmıştır. Çalışma çağındaki pek çok gencimizin okullarda öğrenim görmesi, işsizlik oranını arttırır. Ergin yaş grubunda yer alıp çeşitli kurumlardan emekli olan kişilerin bir bölümünün çalışma gereği duymaması, bu düşüşte etkili olmuştur. Kadınlarımızın erkeklere göre çalışma hayatına daha az katılması işsizlik oranını arttırır. Yurt dışına yapılan göçler, aktif nüfus oranını düşürmüştür. EKONOMİK FAALİYET TÜRLERİ Birincil Faaliyetler (Tarım) Hammadde üretimine yönelik olan, çoğunlukla kırsal kesimde yürütülen ve genellikle eğitim düzeyi düşük olan (niteliksiz işçi) nüfusun yürüttüğü ekonomik etkinlikleri kapsar. Ziraat, hayvancılık, balıkçılık, ormancılık ve madencilik bu gruba girer. İkincil faaliyetler (Sanayi) Hammaddelerin işlenmesiyle elde edilen mamül maddelerin üretimine yönelik olan, nitelikli ya da yarı nitelikli işçilerin yürüttüğü faaliyetlerdir. Üçüncül Faaliyetler (Hizmet) Ticaret, ulaştırma, haberleşme, depolama, turizm, bankacılık, eğitim, sağlık, güvenlik, inşaat, altyapı (elektrik, gaz, su) hizmetleri ile sosyal ve kişisel hizmetler bu gruba girer. Hizmet faaliyetleri nitelikli ya da yarı nitelikli işçiler tarafından yürütülür. Dördüncül Faaliyetler Bilgisayar ve uydu bilgi aktarma sistemlerinin gelişmesiyle ortaya çıkan bilgi toplama, işleme, değiştirme ve yayma işlemleriyle uğraşanların çalıştığı faaliyetlerdir. Beşincil Faaliyetler Dördüncül ekonomik faaliyetlerden akan bilgilerin temeline dayanan karar verme faaliyetleridir. Bu sektörde çalışanlar kamuda ve özel sektörlerdeki büyük organizasyon ve işletmelerde üst düzey karar verme ve yönetim görevindedirler. (Kısacası CEO) ÇALIŞAN NÜFUSUN SEKTÖREL DAĞILIMI Çalışan nüfusun ekonomik faaliyet kollarına göre dağılımı, ülkelerin gelişmişlik düzeylerinin belirlenmesinde kullanılan önemli bir ölçüttür. Ülkelerin gelişmişliği arttıkça aktif nüfus içinde tarımda çalışanların oranı azalırken sanayi ve hizmette çalışanların oranı artar. Genel olarak gelişmiş ülkelerde tarım sektöründe çalışanların oranı % 10’un altındadır. (Bu oran yoksul ülkelerde %60’tır) Sanayi sektöründe çalışanların oranı % 30, hizmette çalışanlarınki ise % 60 civarındadır. Yandaki grafikte gelişmiş bir ülke olan İngiltere’nin, Sanayi Devrimi’nin gerçekleştirildiği ilk yıllardan günümüze kadar geçen sürede aktif nüfusunun sektörel dağılımı gösterilmiştir. Bizim ülkemizde hizmet sektöründe çalışanların oranının sanayide çalışanlardan yüksek olması ekonomik gelişmişliğimizle değil, köyden kente yaşanan yoğun göç ile ilgilidir. Nitekim şehirlere iş bulma umuduyla göç eden insanlar, sanayileşme oranının yetersizliği nedeniyle kendilerine bu sektörde iş bulamayınca şehirlerdeki marjinal iş gücüne dahil olmuşlardır. hizmet sektöründe çalışan nüfusun gelişmiş ülkelerde “ kalifiye işgücü ”, gelişmekte olan ülkelerde ise “ marjinal işgücü ” özellikleri ön plandadır. Tarım sektöründe çalışanların oranı da oldukça yüksektedir. TÜİK (EKİM-2017) TARIM(%19,3) SANAYİ(19,2) İNŞAAT(7,6) HİZMET(%53) NÜFUSUN YERLEŞME YAPISI (KIR VE KENT NÜFUSU) Kır yerleşmeleri; nüfusu 10 000’in altında olan, il veya ilçe merkezi özelliği göstermeyen ve halkın geçimini tarımdan sağladığı yerleşmelerdir. Kent yerleşmeleri ise nüfusu 10 000’den fazla olan, il veya ilçe merkezi özelliği taşıyan, halkın geçimini daha çok sanayi ve hizmet faaliyetlerinden sağladığı yerleşmelerdir. Bir ülkenin kır ve kentlerinde bulunan nüfus miktarı, o ülkenin ekonomik ve sosyal yapısını yansıtan önemli göstergelerden biridir. Gelişmiş ülkelerde kır nüfus oranı toplam nüfusun %10’unu geçmemektedir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında kırsal nüfus toplam nüfusumuzun %83.8’ini oluşturmaktaydı. Bu oran zamanla azaldıysa da 1980’e kadar kent nüfus oranından yüksek değerler göstermeye devam etti. Ülkemizde özellikle 1950’de hız kazanan göç hareketleriyle kırdan kente akan nüfus, 1980’den itibaren kent nüfus oranını öne geçirmiştir. 2017 yılı sayımına göre ülkemizin kent nüfus oranı toplam nüfusumuzun yaklaşık % 80’ini oluşturmaktadır. Kent Nüfus Oranı En Fazla Olan Bölgeler Kır Nüfus Oranı En Fazla Olan Bölgeler Yerşekillerinin engebeli, ulaşımın zor olması Karadeniz Bölgesi’nde kentlerin büyümesi ve gelişmesini engellemiştir. Bu nedenle kentsel nüfus oranı düşüktür. Kıtalar bazında en yüksek şehirleşme oranı (%82) Kuzey Amerika Kıtası’ndadır. GÖÇ İnsanların bir yerden başka bir yere ekonomik, sosyal, siyasi veya doğal nedenlerle yer değiştirmesi olayına Göç denir. GÖÇLERİN SINIFLANDIRILMASI GÖÇLER İÇ GÖÇLER NEDENİNE GÖRE GÖÇLER DOĞAL TOPLUMSAL ve SİYASAL (SOSYAL) EKONOMİK DIŞ GÖÇLER SÜRESİNE GÖRE GÖÇLER GİDİLEN YERE GÖRE GÖÇLER MEVSİMLİK GÖÇ KIRDAN KENTE SÜREKLİ GÖÇ KENTTEN KENTE KENTTEN KIRA KIRDAN KIRA MÜBADELE GÖÇÜ İŞÇİ GÖÇÜ BEYİN GÖÇÜ GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE GÖÇ HİKAYELERİ İnsanlık tarihinde ilk göçlerin daha çok İKLİM DEĞİŞİKLİKLERİ nedeniyle meydana geldiği düşünülmektedir. Kavimler Göçü, bu durumun en iyi örneğidir. KAVİMLER GÖÇÜ 4. yy’ın sonlarına doğru gerçekleşen Kavimler Göçü, tarihteki en büyük kitlesel göç hareketlerinden biridir. Bu yüzyılın sonlarına doğru değişen dünya iklimi, birçok kavmin yaşam alanı olan Orta Asya iklimini olumsuz yönde etkilemiştir. Buzulların kuzeye çekilmesiyle meydana gelen sıcaklığa bağlı olarak oluşan kuraklık, geniş alanlarda otlakların yok olmasına ve tarımsal faaliyetlerin sınırlandırılmasına neden olmuştur. Artan nüfus yoğunluğu ve otlak darlığı, ekonomik sıkıntıları beraberinde getirmiş; Orta Asya’da yaşayan ve çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu kavimler hayvanların beslenmesi, çeşitli gıda maddeleri ve giyim eşyası gibi ihtiyaçların karşılanabilmesi için iklimi elverişli zengin toprakların arayışına geçmiştir. Bu nedenle önce verimli topraklara sahip ve nüfusu az olan komşu ülkelere göçler yapılmış, zamanla buralar da yeterli gelmeyince Avrupa’ya kadar ulaşan Kavimler Göçü başlamıştır. YENİ DÜNYAYA GÖÇLER İpek Yolu’nun ve Akdeniz ticaret yolunun Osmanlıların elinde bulunması, Doğu ile yaptığı ticarette yüksek vergiler ödemek zorunda olan Avrupalıları, yeni ticaret yollarının arayışına geçirmişti. Bu amaçla yapılan coğrafi seyahatler sonunda Macellan, Kristof Kolomb ve Vasco dö Gama gibi kaşiflerin buldukları yeni topraklarla, 16. yy’ın ortalarına gelindiğimde Dünya’da bilinmeyen bir yer kalmamıştı. Özellikle Amerika Kıtası’nın keşfedilmesiyle bu kıtaya Avrupa’dan göçler başladı. 60 milyon insanın yer değiştirdiği bu göçler, 20. yy’a kadar sürdü. Yeni keşfedilen topraklardaki kaynakların işlenmesi ve bu kaynakların ticari potansiyeli, bölgede Avrupalı ticaret kolonilerinin kurulmasına sebep oldu. Özellikle İngilizler ve Fransızlar Kuzey Amerika’da, İspanyollar da Güney Amerika’da ticaret kolonileri kurdular. Yeni Dünya olarak adlandırılan Amerika’ya yapılan bu göç hareketi, Sanayi devriminin sağladığı teknoloji ve ulaşım olanaklarıyla özellikle 19. yy’ın ilk yarısında hız kazandı. Avrupalı göçmenlerin çoğu siyasal baskılardan kaçmak, dinsel inançlarını özgürce yerine getirebilmek, maceraya atılmak ya da ülkelerinde kendilerine tanınmayan fırsatlardan yararlanabilmek için vatanlarından ayrıldılar. Bütün bu göç hareketleri, Amerika Kıtası’nda yeni devletler kurulması, bütün Avrupa ve Dünya tarihini değiştirecek önemli gelişmelerin başlamasıyla sonuçlandı. MÜBADELE GÖÇLERİ Mübadele, ülkeler arasında karşılıklı nüfus değişimidir. Lozan Barış Antlaşmasıyla (1923) Türkiye ve Yunanistan arasında imzalanan protokole göre Yunanistan’daki Türkler ile Türkiye’deki Rumlar yer değiştirmiştir. Bu protokol, İstanbul’da oturan Rumlar ile Batı Trakya’da oturan Türkleri kapsamamaktadır. Mübadele göçü Pakistan – Hindistan ile Bulgaristan – Romanya arasında da olmuştur. BEYİN GÖÇÜ Az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerdeki önemli bilim adamlarının, sanatçıların, başarılı öğrencilerin ve sporcuların çalışmalarını yürütebilmek için daha iyi imkanlar sunan gelişmiş ülkelere gitmesine Beyin Göçü adı verilir. 1960’lı yıllarda başlayan beyin göçü, 1990’dan itibaren hız kazanmıştır. En çok beyin göçü veren ülkeler Hindistan, Pakistan, Çin, Filipinler, Cezayir, Fas, Tunus, İran, Nijerya ve Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’dir. En çok göç veren 34 ülke içinde Türkiye 24. sıradadır. Önemli ölçüde beyin göçü alan ülkeler arasında ABD, İngiltere, Avustralya, G. Afrika Cumhuriyeti, Almanya ve Fransa gelmektedir. Bazı ülkeler ise hem beyin göçü alır hem de verir. Kanada ve Türkiye bu tip ülkelerdendir. Türkiye, Türk Cumhuriyetleri’nden , ırak ve İran bibi Orta Doğu ülkelerinden beyin göçü almaktadır. Beyin göçü, sınırlı kaynaklarıyla yetiştirdiği nitelikli insanlarını kaybeden az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin, kalkınmalarının yavaşlamasına neden olurken birden bire yetişmiş insan kazanan gelişmiş ülkelerin, bilimsel ve teknolojik alandaki ilerlemelerini ve ekonomik yeterliliklerini arttırmaktadır. Bu durum, ülkeler arasındaki gelişmişlik farklarının daha da artmasına neden olmaktadır. İŞÇİ GÖÇLERİ 2. Dünya Savaşı ile yıkılan ve genç nüfusunu önemli ölçüde kaybeden Almanya, Fransa, Belçika, Hollanda ve Avusturya gibi Avrupa ülkelerinde 1950’li yıllardan itibaren başlatılan kalkınma hamlesi, iş gücü ihtiyacının dış ülkelerden karşılanma hamlesini beraberinde getirmiştir. Federal Almanya (Batı Almanya) 1952’den itibaren Portekiz, İspanya, Yunanistan ve İtalya’dan iş gücü almaya başlamıştır. 1958-1961 yılları arasında Türkiye’den Almanya’ya göçler olmuştur. Türkiye daha sonra Hollanda, Belçika, Fransa ve Avusturya ile iş gücü antlaşması imzalamıştır. 1980’den itibaren Türkiye’den Irak, Kuveyt ve Suudi Arabistan gibi Arap ülkelerine de iş gücü göçleri olmuştur. Türkiye’de işçi göçlerinin zaman içinde artmasının nedenleri; Hızlı nüfus artışı İstihdam sorunları (İşsizlik oranının yüksek olması) Gelir dağılımındaki dengesizlik (kırsal nüfusun gelir seviyesinin düşük olması) Daha iyi yaşam isteği Türkiye’den yurt dışına göç sonucunda; Ülkemize giren işçi dövizi artmıştır. Ülke turizminin gelişmesi sağlanmıştır. Türk ticaretinin yaklaşık % 20 sine kaynak sağlanmıştır. Artan nüfusun işsizlik sorununa kısmen çözüm bulunmuştur. Göç verdiğimiz ülkelerle aramızdaki ekonomik ve kültürel ilişkiler gelişmiştir. Salgın hastalık bölgesindeki sağlıklı insanların, devlet kontrolünde güvenli bölgelere yerleştirilmesi de göç nedenlerinden biridir. Örneğin; Orta Çağ’da Avrupa’da baş gösteren veba salgını, yüzlerce insanın asker gözetiminde karantina bölgesinden uzaklaştırılmasına neden olmuştur. Bu insanlar daha sonra geldikleri bölgelere yerleşmişlerdir. NEDENLERİNE GÖRE GÖÇLER DOĞA OLAYLARI Deprem, volkanik olaylar, sel, taşkın, heyelan ve tropikal fırtınalar insanları afet bölgesinden güvenli bölgeye gitmeye zorlayan itici faktörlerdir. TOPLUMSAL ve SİYASAL OLAYLAR Savaşlar, iç karışıklıklar, ihtilaller ve dini nedenler insanları göçe zorlayan itici faktörlerdir. EKONOMİK FAKTÖRLER Birey ya da toplumların geçim sıkıntısı çekmesinden veya daha iyi koşullar yaşamak istemesine bağlı faktörlerdir. DOĞA OLAYLARI NEDENİYLE GERÇEKLEŞTİRİLEN GÖÇLER Afet bölgesinde evini ya da işini kaybeden insanların, biraz da psikolojik faktörlerin etkisiyle, daha güvenli bölgelere göç etmesine neden olurlar. Örneğin; 1992 Erzincan depreminde evleri yıkılan köylülerin bir kısmı şehir merkezine ve komşu illere göç etmiştir. 1999 Adapazarı ve Düzce depremlerinde sanayi kuruluşlarının önemli kısmı ve evlerin hemen hepsi zarar görmüştür. Bu durum İzmit Körfezi çevresinde yaşayan halkın Eskişehir, Bursa, Balıkesir gibi yakın illerdeki sanayi kuruluşlarının çevresine yerleşmesine neden olmuştur. Lice (Diyarbakır), Varto (Muş) ve Van depremlerinden sonra da deprem bölgesinden diğer bölgelere göçler olmuştur. Kırsal kesimde depreme dayanıklı zemin yapısının ve tek katlı konutların varlığının etkisiyle deprem yaşanan kentlerden kısal kesime doğru da göç olmuştur. Doğal afetler, insanların yaşadıkları bölgelerdeki doğal koşulların değişimine neden olarak onların ekonomik faaliyetlerini olumsuz yönde etkileyebilir. Yaşam alanlarında ekonomik faaliyetleri sınırlanan ve bu nedenle açlık tehlikesiyle karşılaşan insanlar, temel geçim kaynaklarını sürdürebilecekleri doğal koşulları taşıyan ortamların arayışına girerek göç hareketinde bulunurlar. Kuraklık, tarihte Orta Asya’dan yaşanan göçlerin temelini oluşturur. Dünya’nın 4. büyük gölü olan Aral Gölü’nde su seviyesinin düşmesi sonucu yüzeye çıkan göl tabanındaki kumların rüzgârlarla tarım topraklarına taşınması göçe neden olmuştur. Toprak kaymaları nedeniyle 1994’te Kırgızistan’da 270 000 insan göç etmek zorunda kalmıştır. Çin’de gerçekleştirilen bütün projelere rağmen yaz mevsiminde taşması önlenemeyen Sarı Irmak Havzası’ndan diğer bölgelere göç olmuştur. TOPLUMSAL ve SİYASİ (SOSYAL) NEDENLERLE GERÇEKLEŞTİRİLEN GÖÇLER Savaşlar ; hem iç hem dış göçleri arttıran bir faktördür. Ülkede işgal altındaki bölgelerden kaçan insanlar, daha güvenli bölgelere doğru giderek iç göçü gerçekleştirir. Dış göçler ise işgal altındaki ülkelerde yaşayan halkın, özellikle tarafsız komşu ülkelere gitmesiyle olur. Bu tür göçe daha çok siyasi kimliği olan insanlar ile sanatçılar, akademisyenler, önemli sporcular ve zenginler katılır. Yakın zamanda Irak’tan ülkemize bu nedenle göç edenler olmuştur. Can güvenliğini sağlamak amacıyla başka ülkelere sığınan insanlara Mülteci adı Terör de aynı sebeple iç verilir. göçlere neden olur. 1988 – 1990 yılları arasında Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki bazı köyler, terörün yarattığı güvenlik sorunları nedeniyle boşaltılmış ve burada yaşayan halka devlet tarafından yeni yerleşim alanları gösterilmiştir. İç Karışıklıklar ve İhtilaller ; iç karışıklıkların yaşandığı bölgelerden güvenli bölgelere doğru göç oluşur. I. Dünya Savaşı başlamadan önce çok sayıda etnik grubun bir arada yaşadığı Balkan Yarımadası’nda Rusya’nın kışkırtmalarıyla başlayan karışıklıklar, bu bölgede yaşayan müslüman halkın bir kısmının Anadolu’ya göçmesine neden olmuştur. İhtilaller nedeniyle meydana gelen göçler ise özellikle siyasi kimliği olan insanların yurt dışına gitmesiyle gerçekleşir. Sınır Değişiklikleri ; ülkelerin nüfus miktarını etkiler. Örneğin; 1939’da Hatay’ın Anavatan’a katılmasıyla Türkiye nüfusu bir anda artmıştır. 2008’de Kosova’nın bağımsızlığını ilan etmesiyle siyasi sınırları değişen Yugoslavya Federal Cumhuriyeti’nin nüfus miktarı azalmıştır. Sosyal nedenler, dini, ırksal vb. baskılar, kan davaları gibi zorunlu sebeplerin yanında eğitim ve sağlık koşullarının iyileştirilmesi amaçlı isteğe bağlı da olabilir. EKONOMİK NEDENLERLE GERÇEKLEŞTİRİLEN GÖÇLER Ekonomik Faktörler , dünyada ve ülkemizde gerçekleşen göçlerin büyük bir kısmının temel nedenidir. Hızlı nüfus artışının neden olduğu ekonomik sıkıntılar insanları, geçimlerini sağlamak amacıyla daha uygun şartlar taşıyan yerlere gitmeye ve yerleşmeye zorlar. Sürekli İç Göçler, ülke içerisinde yer değiştiren insanların, göç ettikleri yerlere yerleşmesiyle gerçekleşir. Türkiye’de, Cumhuriyet’in başlangıcından günümüze kadar, özellikle kırsal alanlardan kentlere doğru hızlı bir göç olayı görülmektedir. Ülkemizde 1950’lerde etkisi artan iç göçler, önce il içinde köyden kasabalara daha sonra ise büyük şehirlere doğru yaşanmıştır. Çünkü bu yıllarda ülkemizde gelişen ulaşım imkanları ve başlatılan sanayi hamlesi, şehirleri iş imkanları açısından bir cazibe merkezi haline getirmişti. Köylerde ise hızlı nüfus artışının ve tarımda makineleşmenin neden olduğu isşizlik, insanları göç etmeye zorluyordu. Bunun sonucunda kırsal kesimde yerleşim alanları hızla nüfus kaybetmeye başladı. İnsanların göç etmelerine neden olan faktörleri köylerdeki “itici faktörler” ve şehirlerdeki “çekici faktörler” olarak ikiye ayırabiliriz. İtici faktörler insanları, mevcut yerleşmelerinden hoşnutsuz eden baskılar nedeniyle uzaklaştırırken çekici faktörler onları yeni yaşam alanlarına çeker. Köylerdeki “itici faktörler” ; Hızlı nüfus artışı, Miras yoluyla tarım topraklarının giderek daha küçük parçalara ayrılması ve ailelerin geçimlerini sağlayamaması, Makinalı tarımın, geçimini topraktan sağlayan insanları işsiz bırakması, Tarım alanlarının yetersiz gelmesi ve erozyonun artmasıyla toprağın verimsizleşmesi, Baraj, yol, tünel yapımı gibi nedenlerle kişilere ait arazilerin devlet tarafından kamulaştırılması Köylerdeki ulaşım, eğitim ve sağlık hizmetlerindeki yetersizlikler, Geleneksel aile yapısı, Kan davaları ve terör olarak sıralanabilir. Kentlerdeki “çekici faktörler” ise ; Gelişmekte olan sanayinin sunduğu iş imkânları, Ulaşım, eğitim ve sağlık hizmetlerinin gelişmiş olaması, Çekirdek aile yapısı, Güvenlik koşullarının daha iyi olması olarak sıralanabilir. ÖYS – 1987 Tarımın makineleşmesi, köyden kente göçü hızlandırıcı bir etkendir. Böyle bir genelleme aşağıdaki yörelerin hangisi için uygun düşmez? A) Sakarya B) Adana C) Aydın D) Konya E) Rize YANIT: E ÜLKEMİZDE GELİR DAĞILIMINDAKİ DENGESİZLİK, İTİCİ VE ÇEKİCİ FAKTÖRLERİ GÜÇLENDİRİR! Gayri Safi Milli Hasıla , bir ülke vatandaşlarının bir yıl içinde ürettikleri toplam mal ve hizmetlerin, belli bir para birimi karşılığındaki değerinin toplamıdır. Bir ülkenin gayri safi millî hasılası (GSMH), o ülkenin nüfusuna bölündüğü zaman, kişi başına düşen (GSMH) milli gelir bulunur. 2017 yılı TUİK verilerine göre Türkiye’nin GSMH değeri 827 milyar230 milyon’dur. Bu değerin ülke nüfusuna (79 milyon 814 bin 871 kişi) bölünmesi ile kişi başına düşen milli gelir değeri 21 bin 146 $ olarak hesaplanmıştır. Ancak bu değer ülke geneline dengeli dağılmaz. Milli gelirin %27’sini tek başına üreten İstanbul’da kişi başına düşen milli gelir 15 624 $, Kocaeli-Sakarya-Düzce-Yalova-Bolu’da 14 431 $, bursa-Eskişehir-Bilecik’te 14 080 $, Ankara’da 13 499 $, İzmir’de 12 731 $, Zonguldak-Karabük-Bartın’da 10 108 $ iken Adana-Mersin’de bu değer 8164 $’a, Kayseri-Sivas-Yozgat’ta 7720 $’a, Erzurum-Erzincan-Bayburt’ta 6366 $’a, Mardin-batman-Şırnak-Siirt’te 4176 $’a, Urfa ve Diyarbakır’da ise 3970 $’a kadar düşer. Ülkemizin bölgeleri arasında yaşanan gelir dağılımındaki dengesizlik ekonomik nedenli göçlerin yönünü belirler. YGS – 2010 Aşağıdakilerden hangisi gelişmekte olan bir ülkede kişi başına düşen ulusal gelirin belirgin bir şekilde artmasına neden olmaz? A) B) C) D) E) Önemli bir yer altı kaynağının işletilmeye açılması Endüstride üretimin artırılması ve ürün kalitesinin yükseltilmesi Tarımda birim alandan daha fazla verim alınması Ortalama yaşam süresinin uzaması Yut içi ve yurt dışı ulaşım olanaklarının gelişmesi YANIT: D Orta ve Doğu Karadeniz bölümlerinde kişi başına düşen yıllık gelir Türkiye ortalamasının altındadır. Bu durumun temel nedeni nüfus yoğunluğunun yüksek olmasıdır. GÖÇLERİN SOSYAL ve MEKÂNSAL ETKİLERİ ÜLKE İÇİNDE NÜFUS DAĞILIMINDA DENGESİZLİKLER OLUŞUR. İç göç hareketi genellikle ülkemizin doğusundan batısına doğru gerçekleşmektedir. En çok göç alan bölgelerimiz Marmara ve Ege; en çok göç veren bölgelerimiz Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Karadeniz’dir. İstanbul en çok göç alan, Tunceli ve Artvin ise en çok göç veren ilimizdir. İç göçler sonucunda nüfusu büyük oranda artan kentler arasında sanayi bakımından gelişmiş olan İstanbul, Ankara, İzmir, Adana ve Bursa başta gelmektedir. Zonguldak, Karabük, Ereğli, İskenderun, Batman ve Seydişehir madencilik ve sanayi yatırımlarına bağlı olarak birer iç göç çekim merkezi haline gelmiştir. Turizme bağlı olarak nüfusu giderek artan yerleşim alanlarının başlıcaları; Antalya, Alanya, Manavgat, Ayvalık, Çeşme, Kuşadası, Bodrum ve Marmaris’tir. Kayseri, Konya, Gazi Antep, Kahraman Maraş, Malatya, Manisa ve Isparta gibi bazı kentler ise genel olarak tarım, sanayi ve ticaret alanlarındaki gelişmelerle iç göçlerimizin yöneldiği merkezlerimizdendir. Verdiği göçlerle nüfusu en fazla azalan illerimiz ise Kars, Gümüşhane, Sivas, Artvin ve Ağrı’dır. 2015-1016 yılları arası TÜİK verileri, geçmişte aldığı göçler nedeniyle kapasitesini dolduran hatta aşan bazı kentlerimizin artık göç vermeye başladığını gösterir. Burada en çarpıcı değer İstanbul’da karşımıza çıkar. Nitekim İstanbul ortalama 71 bin kişi göç vermiştir. Adana ve Erzurum’da bu değer 9 bin kişi dolaylarındadır. Geçmişte zaten göç veren bazı illerimizin ise hala yüksek oranda göç vermeye devam ettiği görülür. Buna göre Mardin (17 bin kişi), Diyarbakır (16,5 bin kişi), Şırnak (13 bin kişi) ve Şanlı Urfa (11 bin) gibi Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde; Van (20 bin kişi), Ağrı (16 bin kişi), Muş ve Hakkari (10 bin kişi), Kars (6 bin kişi), Bitlis (5 bin kişi) gibi Doğu Anadolu Bölgesi’nde yer alan illerimiz göç verme oranı bakımından ülkede başı çekmektedir. En yüksek oranda göç alan illerimiz ise Kocaeli (25 bin kişi), İzmir ve Tekirdağ (24 bin kişi), Bursa (20 bin kişi), Ankara (17 bin kişi), Ordu (15,7 bin kişi), Giresun (15 bin kişi), Eskişehir (11 bin kişi), Bayburt (10 bin kişi), Gümüşhane (8 bin kişi), Muğla (7,5 bin kişi), Aydın (7 bin kişi), Sakarya ve Antalya (6 bin kişi), Düzce ve Çanakkale (5 bin kişi) olmuştur. Burada en ciddi değişim, geçmişte çok göç verirken şimdi göç almaya başlayan Bayburt ve Gümüşhane illerinde olmuştur. 2015-2016 verilerine göre toplam 36 ilimiz aldığından fazla göç vermiştir. 2000 YILI VERİLERİNE GÖRE GÖÇ HAREKETLERİNİN YERLEŞİM YERLERİNE GÖRE DAĞILIMI Köyden Köye %5 Köyden Kente Kentten Köye %11 %22 %62 Kentten Kente Göç yönündeki bu değişim, köylerde yaşayan nüfusumuzun artmasına neden olmuştur. KENT NÜFUSUNDA AŞIRI ARTIŞ MEYDANA GELİRKEN KIRSAL KESİMDEKİ NÜFUS AZALIR. KADIN-ERKEK NÜFUSUN DAĞILIŞINDAKİ DENGE BOZULUR. YATIRIMLARIN DAĞILIŞINDA DENGESİZLİK, KIRSAL KESİMDEKİ YATIRIMLARDA VERİMSİZLİK OLUR KIRSAL KESİMDEKİ TARIMSAL ÜRETİM DÜŞER ŞEHİRLERİN KAPASİTESİ ZAMANLA GÖÇ EDEN NÜFUSUN İHTİYAÇLARINI KARŞILAYAMAZ HALE GELİNCE ŞEHİRLERDE BAZI SORUNLAR ORTAYA ÇIKAR. ÖRNEĞİN; İşsizlik ortaya çıkar. Alt yapı hizmetlerinde (yol, su, elektrik) yetersizlik görülür. Trafik sorunları ortaya çıkar. Konut sıkıntısı çekilir ve sonuçta gecekondulaşma olur. Çevre sorunları (özellikle hava kirliliği) artar. Sanayi tesisleri (fabrikalar) kent içinde kalır. Eğitim, sağlık vb. hizmetler aksar. Suç oranları artar. Kültürel çeşitlilik artarken bir yandan da kültür çatışması olur. Marjinal işgücünde artış olur. Yerleşmeye açılmak üzere ormanlık alanlar tahrip edilir. Köyden Kente Göçü Önlemek İçin Alınması Gereken Tedbirler Bu tedbirler kırsal kesimdeki “itici faktörleri”, insanlara iş imkanı sunarak yok etmeye yönelik olmalıdır: 1) Modern tarım yöntemleri ve sulamalı tarım yaygınlaştırılmalı, 2) Besi ve ahır hayvancılığı geliştirilmeli, 3) Kırsal kesimde eğitim ve sağlık hizmetleri iyileştirilmeli, 4) Tarıma dayalı sanayi kolları kırsal kesime kaydırılmalı, 5) Alt yapı (yol, su, elektrik, haberleşme) hizmetleri geliştirilmelidir. ÖYS – 1983 Tarım topraklarının miras yoluyla bölünerek küçük parçalara ayrılması kentlere göçün nedenlerinden biri olarak gösterilmektedir. Türkiye koşulları düşünüldüğünde aşağıdakilerden hangisi bu nedene dayalı göçü azaltabilir? A) B) C) D) E) Bazı orman alanlarını tarı alanına dönüştürmek Tek tip ürün yetiştirmeyi teşvik etmek Tarım alanlarını sulanabilir hale getirmek Her ürün için taban fiyat belirlemek Tarım okullarının sayısı artırmak YANIT: C MEVSİMLİK (GEÇİCİ) GÖÇLER İnsanların ekonomik bir faaliyette çalışmak amacıyla daimi yaşadığı yerden belirli bir mevsimde ayrılması ve faaliyetin sonlanması ile birlikte evine geri dönmesi şeklinde gerçekleşen göç türüdür. Yapılan ekonomik faaliyet türüne göre geçici göçler şu şekillerde gerçekleşir: TARIM İŞÇİLİĞİ :Toplanması için yoğun işgücüne ihtiyaç duyulan çay, fındık, pamuk ve tütün gibi tarım ürünlerinin hasat dönemlerinde, bu ürünlerin yetiştirildiği bölgelere doğru göçler yaşanır. Bu periyodik nüfus hareketinin en belirgin örneği; Çukurova’ya yapılan göçlerdir. Her yıl Doğu Anadolu ve İç Anadolu’nun güneyi ile Adana’nın çevresindeki yüksek kesimlerden çok sayıda tarım işçisi, pamuk toplama mevsiminde tarlalarda çalışmak üzere Çukurova’ya göç etmektedir. Bu işçiler belirli bir süre çalıştıktan sonra tekrar geldikleri yere geri dönmektedirler. YAYLACILIK : Karadeniz, Akdeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde hayvancılıkla uğraşan halkın, yaz başlarında hayvanlarını verimli otlakların bulunduğu yüksek yerlere götürmesiyle gerçekleşen göç hareketidir. İNŞAAT İŞÇİLİĞİ : Özellikle Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin kırsal kesiminden yaz aylarında İstanbul, Ankara ve Erzurum gibi büyük şehirlere inşaat işlerinde çalışmak üzere göç edilmektedir. Bunun dışında yol ve kanal yapımı, ağaçlandırma gibi geçici işlerde uğraşanlar da bulunmaktadır. Bu grup işgücünü erkekler oluşturur. TURİZM İŞÇİLİĞİ : Turiste hizmet amacıyla yazın Antalya, Muğla, İzmir ve Aydın başta olmak üzere kıyı kesimlerimizde turizmin geliştiği illere doğru iç bölgelerimizden insanlar göç eder. Bu göçler kışın Uludağ gibi kış turizmi merkezlerine doğru da yaşanır. Mevsimlik göçlerle Adana, Mersin, Hatay, Aydın, Muğla, Antalya gibi merkezlerde, yaz ile kış mevsimleri arasındaki nüfus miktarlarında önemli değişmeler olmaktadır. ÖSS – 2011 Aşağıdaki illerin hangisinde yıl içinde turizme bağlı olarak nüfus miktarındaki değişimin diğerlerinden daha az olması beklenir? A) İstanbul B) Muğla C) Erzurum D) Antalya E) Bursa YANIT : C İŞ TAKİBİ : Bir günden birkaç haftaya kadar iş takibi amacıyla yapılan yer değişiklikleridir. Örneğin; Anadolu’nun çeşitli yerlerindeki esnaf, mal almak için İstanbul ‘a; devlete ait kuruluşlarla ilgili işleri için çok sayıda vatandaşımız Ankara’ya gidip iş bitiminde daimi çalıştığı yere dönmektedir. Ürününü pazarlamak isteyen pek çok üretici de büyük kentleri bir süre için ziyaret etmektedir. EĞİTİM AMAÇLI : Özellikle üniversite, lise ve dengi okullarda öğrenim görmek amacıyla çok sayıda gencimiz bu okulların bulunduğu kentlere gitmektedir. İLK YERLEŞMELERİN KURULDUĞU ALANLARIN ORTAK ÖZELLİKLERİ KORUNMA ve SAVUNMA KOLAYLIĞI OLAN YERELER TATLI SUYUN BOL OLDUĞU KAYNAK ve AKARSU KAYNAKLARI UYGUN İKLİM KOŞULLARINA SAHİP BÖLGELER TARIMA UYGUN DÜZLÜKLER VERİMLİ OTLAK ALANLARI KESİLEBİLECEK AĞAÇLARIN BOL BULUNDUĞU ORMANLIK ALANLAR SAVUNULABİLİR BİR TEPE ANKARA KALESİ KASTAMONU KALESİ SIRTINI BİR DAĞ YA YA TEPEYE VEREN AZ EĞİMLİ DÜZLÜKLER GİZLENİLEBİLİR BİR VADİ KAYNAK ve AKARSU KENARI KUZEY ÇİN UYGUN İKLİM KOŞULLARI TARIMSAL ÜRETİME UYGUN ALANLAR EKONOMİK FAALİYET ALANLARI TARIM İÇİN DÜZLÜK VERİMLİ ve HAFİF EĞİMLİ ARAZİLER ALÜVYON TOPRAKLARLA KAPLI VADİ TABANLARI HAYVANCILIK FAALİYETLERİNE UYGUN OTLAK ALANLARI KESİLEBİLECEK AĞACIN BOL OLDUĞU ORMANLAR YAKACAK TEMİNİ SİLAH ÜRETİMİ İÇİN HAMMADDE AVLANABİLME OLANAKLARI AKARSU KORUNMA ORMAN ÜÇLÜSÜ BİRARADA AKARSU SAVUNMA DÜZLÜK ORMAN DÖRTLÜSÜ BİRARADA EFES YERLEŞMELERİN KURULDUĞU YERLER SABİTTİR ANCAK KONUMLARI DEĞİŞKENDİR. BAZI YERLEŞMELERİN KONUMLARI ÖNEMİNİ, HER GEÇEN GÜN ARTTIRIR. İSTANBUL SÜREKLİ YERLEŞMELERİN ORTAYA ÇIKIŞI, MÖ.10 000’LERDE TARIMIN UYGULANMAYA BAŞLADIĞI NEOLİTİK ÇAĞ’DA BAŞLAR. MEZOPOTAMYA, İLK YERLEŞMELERİN YOĞUNLAŞTIĞI BİR BÖLGEDİR. ÇATALHÖYÜK (KONYA) MAYA UYGARLIĞI TÜRKİYE’NİN YERLEŞME TARİHİ PALEOLİTİK ÇAĞ’DA BAŞLAR Bu dönemde insanlar barınak olarak mağaraları ve ağaç kovuklarını kullanmışlardır. HOMO ERECTUS’A AİT KALINTILARIN BULUNDUĞU YARIMBURGAZ MAĞARASI (İSTANBUL) KARAİN (ANTALYA) MAĞARASI (TOROSLAR) SU KAYNAKLARININ BOLLUĞU MAĞRA OLUŞUMUNA UYGUN KALKER ARAZİ ILIMAN İKLİM KOŞULLARI YABAN HAYATININ BOLLUĞU PALEOLİTİK DÖNEME AİT İLK YERLEŞMELER ÜLKEMİZDE ÖZELLİKLE ANTALYA KÖRFEZİ’NİN BATISINDAKİ MAĞARALARDA (ÖKÜZİNİ, ÇARKİNİ, KADINİNİ, BALDİBİ, BELBAŞI) MERSİNİN KUZEYİNDE, ANTAKYA, ADIYAMAN, ŞANLI URFA VE SAMSUN YAKINLARINDA TOPLANMIŞTIR. MEZOLİTİK NEOLİTİK ÇAĞ’A AİT ANADOLU’DAN ESERLER Kil kap yapımında ustalaşma, gelişen zanaatın göstergesi Ekmek yapan kadın figürü, tarımın geliştiğinin kanıtı Kibele (Bereket Tanrıçası) Tarımsal verimliliğin öneminin sembolü Hayvancılığın geliştiğinin kanıtı NEOLİTİK DÖNEME AİT YERLEŞMELERİN ÜLKEMİZDEKİ EN ÖNEMLİ ÖRNEĞİ ÇATALHÖYÜK (KONYA’NIN GÜNEYBATISI) VE AŞIKLI HÖYÜK (AKSARAY)’DIR. ADIYAMAN’DAKİ KOMAGENE YİNE BU DÖNEMİ TEMSİL EDER. KALKOLİTİK ÇAĞ TARIMSAL ÜRETİM FAZLASI GELİŞEN TİCARET ZANAATTE İLERLERME ASKER ve RUHBAN SINIFIN ÖNE ÇIKIŞI ŞEHİR DEVLET ANLAYIŞI ve YÖNETİCİ SINIFIN OLUŞUMU HATTUŞAŞ, TRUVA VE EFES BU DÖNEMİN ÖNEMLİ ŞEHİRLERİDİR. YERLEŞMELERİ SINIRLANDIRAN FAKTÖRLER 1. DENİZLER Kara-deniz oranında ancak çok küçük değişimler yaşanabir. Bu değişimler; Transgresyon ve regresyon olaylarından, Volkanik adaların oluşumundan, Delta oluşumundan, insanların kıyı çizgisine müdehalesinden kaynaklanır. DENİZDEN ALAN KAZANMAK İÇİN KAYA VE KUM İLE DOLDURULAN SIĞ KIYILAR, İNSAN MÜDEHALESİYLE KARALAŞTIRILABİLİR. DUBAİ KARADENİZ SAHİL YOLU İZMİR SAHİL YOLU HOLLANDA’DA DENİZDEN TARIM ALANI ELDE EDİLMESİ 2. KUTUPLAR Yerleşmenin yatay sınırını belirlerler. Buna göre tamamen buzullarla kaplı olan Antarktika Kıtası’da yerleşik hayat yoktur. Kutuplara yakın olduğu için yılın 10 ayı boyunca toprakları Termo-Frost özellik gösteren Sibirya ve Kuzey Kanada, Dünya’nın en seyrek nüfuslu yerlerindendir. DÜNYA’DA YERLEŞMELERİN YATAY SINIRI 68° 0° 55° Sibirya 3. YÜKSEKLİK Yerleşmenin dikey sınırını belirlerler. Yerleşmelerin görüldüğü en son yükselti basamağı, ekvator’dan kutuplara doğru alçalır. 3000m 2000m 1000m 300m 20º K 40º K 54º K 64º K 4. KURAKLIK 200-300 mm’den az yağış alan yerlerde tarım, 75-100 mm’den az yağış alanlarda ise hayvancılık faaliyetleri yapılamaz. Büyük akarsu ve kaynakların varlığı, çöllerde yerleşmeleri mümkün kılabilir. Nil, Sahra Çölü’ndeki Mısır’a hayat verir. Vaha (Fas) 5. BATAKLIK 6. TROPİLAL ORMANLAR YERLEŞMELERİN DAĞILIŞINA ETKİ EDEN FAKTÖRLER İKLİM TOPRAK YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ EKONOMİK KAYNAK İKLİM AŞIRI SOĞUK KOŞULLARIN YAŞANDIĞI ALANLAR DÜNYA’NIN EN SEYREK NÜFUSLU YERLERİNDENDİR. Sibirya ve Kuzey Kanada Buzullarla kaplı kutup bölgeleri (Grönland, Alaska ve Antarktika) Yüksek Dağlık Alanlar AŞIRI SICAK ve AŞIRI NEMLİ-YAĞIŞLI BÖLGELER DÜNYA’NIN EN SEYREK NÜFUSLU YERLERİNDENDİR. YERLEŞME ALT SINIRI EN YÜKSEK İKLİM BÖLGESİDİR. SÜREKLİ YERLEŞMELER, 1200 m YÜKSEKLİKTEN İTİBAREN BAŞLAR Ekvatoral İklim Bölgesi (Kongo ve Amazon Havzaları) AŞIRI NEMLİYAĞIŞLI BÖLGELERDE OLUŞAN BATAKLIKLAR DÜNYA’NIN EN SEYREK NÜFUSLU YERLERİNDENDİR. AŞIRI KURAK ALANLAR DÜNYA’NIN EN SEYREK NÜFUSLU YERLERİNDENDİR. KARAKUM ÇÖLÜ İKLİMSEL DEĞİŞİMLER (ÖRNEĞİN ARTAN KURAKLIK) , ESKİDEN YOĞUN NÜFUSLU YERLEŞİMLERİN TERK EDİLMESİNE NEDEN OLUR. ORTA KUŞAK’TA YER ALAN ILIMAN ve NEMLİ İKLİM BÖLGELERİ ile SU KAYNAKLARI ZENGİN ORTA KUŞAK ÜLKELERİ DÜNYA’NIN EN SIK NÜFUSLU YERLERİDİR. AKDENİZ İKLİM BÖLGESİ FAS İTALYA ILIMAN OKYANUSAL İKLİM BÖLGESİ BATI AVRUPA (LONDRA) DOĞU ABD (VİRGİNİA) iRAN ORTADOĞU SUUDİ ARABİSTAN SICAK KUŞAK’TA MUSON İKLİM BÖLGESİ ÇİN HİNDİSTAN GÜNEYDOĞU ASYA ADALARI JAPONYA YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ YÜKSEK ve ENGEBELİ ARAZİLER ULAŞIM KOŞULLARININ GÜÇ, YERLEŞMEYE ve TARIMA ELVERİŞLİ DÜZLÜKLERİN SINIRLI OLMASI NEDENLERİYLE DÜNYA’NIN EN SEYREK NÜFUSLU YERLERİNDENDİR. And Dağları TOPRAK VERİMLİ ALÜVYAL ve VOLKANİK TOPRAKLARIN BULUNDUĞU YERLER DÜNYA’NIN EN SIK, VERİMSİZ ve ÇORAK ARAZİLERİN BULUNDUĞU YERLER İSE EN SEYREK ALANLARIDIR. Çukurova Tuz Gölü EKONOMİK KAYNAKLAR Verimli Tarım Alanları Maden Havzaları Ulaşımın ve ticaretin geliştiği alanlar JEOLOJİK YAPI, YERYÜZÜNDEKİ ÖNEMLİ YER ALTI KAYNAKLARININ DAĞILIŞINI BELİRLER. Önemli yeraltı kaynaklarına ve madenlere sahip olan alanlar, iklim koşulları uygun olmasa da nüfuslanabilir. Örneğin; Rusya Federasyonu’nda yer alan Ust Nera kışın sıcaklıkların – 60’ı bulmasına rağmen zengin doğalgaz kaynakları nedeniyle 10 000 kişiden fazla nüfusa sahiptir. DÜNYA’DAKİ EN SIK NÜFUSLU YERLERİ GÖSTERİNİZ DÜNYA’DAKİ EN SEYREK NÜFUSLU YERLERİ GÖSTERİNİZ SÜREKLİLİĞİNE GÖRE YERLEŞME TİPLERİ SÜREKLİ YERLEŞME KIRSAL YERLEŞME GEÇİCİ YERLEŞME KENTSEL YERLEŞME KÖYALTI YERLEŞMELERİ KÖY YERLEŞMELERİ KASABA YERLEŞMELERİ BAZI KÖYALTI YERLEŞMELERİ, ZAMANLA SÜREKLİ YERLEŞME ÖZELLİĞİ KAZANMIŞTIR. KIRSAL YERLEŞMELER, BÜYÜKLÜKLERİNE GÖRE DE SINIFLANDIRILABİLİR. BUNA GÖRE KÜÇÜKTEN BÜYÜĞE DOĞRU KÖYALTI-KÖY VE KASABA YERLEŞMELERİ OLARAK SIRALANIRLAR. ZİRAAT MADENCİLİK BALIKÇILIK KIRSAL YERLEŞMELER HAMMADDE ÜRETİMİNE YÖNELİK “ BİRİNCİL EKONOMİK FAALİYETLER” İN YÜRÜTÜLDÜĞÜ YERLEŞMELERDİR ORMANCILIK HAYVANCILIK KÖY YERLEŞMELERİ AZ GELİŞMİŞ ÜLKLERDE NÜFUN YAKLAŞIK %60’I KIRSAL YERLEŞMELERDE YAŞARKEN BU ORAN, GELİŞMİŞ ÜLKELERDE %20’Yİ GEÇMEZ ÇİN İNGİLTERE KÖY MEYDANI, ORTAK TOPLANMA YERİDİR. KÖYÜN CAMİSİ, ÇEŞMESİ, SAĞLIK OCAĞI, KAHVESİ ve MUHTARLIK BURADA BULUNUR. CENAZELER YA DA DÜĞÜNLERDE HALK BURADA TOPLANIR. “BİZ” DUYGUSUNUN ve İMECE KÜLTÜRÜNÜN HAKİM OLDUĞU YERLEŞMELERDİR YAKIN KOMŞULUK İLŞKİLERİ VARDIR ÇOK ÇOCUKLU GENİŞ AİLELER BULUNUR KONUTLAR TEMEL GEREKSİNİMLERİ KARŞILAYACAK DÜZEYDEDİR KADININ ÇALIŞMA HAYATINA KATILIMI %100’DÜR!!!!!!!!!!!!!! KADIN ÇALIŞIR...... ÇALIŞIR...... BU ARADA ERKEK DE BOŞ DURMAZ TABİ.. ÖRFİ ve DİNİ KURALLAR EGEMENDİR KÖYALTI YERLEŞMELERİ (GEÇİCİ YERLEŞMELER) KÖY YERLEŞMELERİNİN EKONOMİK AÇIDAN TAMAMLAYICISI NİTELİĞİNDE OLAN ,TARIM YA DA HAYVANCILIK FAALİYETLERİNE DAYALI GEÇİCİ YERLEŞMELERDİR BU TİP GEÇİCİ YERLEŞMELERİN ÜLKEMİZDE EN YAYGIN OLDUĞU YERLER DOĞU ve GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGELERİ ve TOROSLA’DIR. DAHA ÇOK İLKBAHAR VE YAZ MEVSİMLERİNDE KULLANILIRLAR. OLUŞUMLARINA NEDEN OLAN FAKTÖRLER TEMEL FAKTÖR, KÖYDEKİ TARIM TOPRAKLARININ VE OTLAKLARIN ARTAN KÖY NÜFUSUNA YETMEMESİ NEDENİYLE TARLA VE OTLAK ARAYIŞINA GEÇİLMESİDİR. ENGEBELİ YERLERDE TARIM TOPRAKLARININ PARÇALANMIŞ OLMASI TARIM ARAZİLERİNİN BİRBİRİNDEN UZAK VE YETERSİZ OLMASI HAYVANLAR İÇİN OTLAK VE BARINAK TEMİNİ DEVLETE AİT ARAZİLERİN, ÖZELLİKLE DE ORMANLARIN, TOPRAKSIZ AİLELERCE KULLANILMAK İSTENMESİ AİLELER ARASINDA ÇIKAN ANLAŞMAZLIKLAR KALABALIK AİLELERDEN AYRILARAK BAĞIMSIZ YAŞAMA İSTEĞİ KÖYALTI YERLEŞMELERİ MAHALLE DİVAN MEZRA ÇİFTLİK YAYLA OBA AĞIL KOM DAM ZAMANLA SÜREKLİ YERLEŞME ÖZELLİĞİ KAZANAN KÖYALTI YERLEŞMELERİ MAHALLE Köy olabilme potansiyeli en fazla olan köyaltı yerleşmeleridir Sık dokuludurlar Tarla ve bahçe tarımı yapılır Batı Karadeniz, Marmara ve Ege’de yaygındırlar. Akdeniz’ de bulunurlar. DİVAN Birkaç mahallenin tek muhtarlık olarak birleştiği kır yerleşmeleridir. Batı Karadeniz’de yaygındırlar. MEZRA Köyün tarım alanının çak dar olması ya da kan davaları gibi gibi zorunlu nedenlerde köyden uzak bir bölgeye kurulan ve zamanla çoğu, sürekli yerleşim birimi haline gelen köyaltı yerleşmeleridir. Tarımsal amaçlı kullanılırlar. Hayvancılık, sadece hanenin et, süt ve yumurta ihtiyacını karşılayacak düzeyde yapılır. Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Doğu Karadeniz’de yaygındırlar. Sürekli yerleşmeye uygun mezralar bazen çok hızlı gelişerek kasaba ve şehirlere dönüşebilir. Elazığ, eskiden Harput’un bir mezrası iken zamanla şehir görüntüsüne kavuşmuştur. Bir veya birkaç ev, ambar ve tarım arazisinden oluşan; hayvancılık ya da tarım veya her ÇİFTLİK ikisinin de yapıldığı kır yerleşmeleridir. Geniş araziye sahip büyük tarımsal işletmelerdir. Bu nedenle dağlık bölgeler kurulmaları için elverişli değildir. Trakya, Ege, Akdeniz ve İç Anadolu bölgelerinde yaygındırlar. YAYLA Yaz aylarında, alçak kesimlerde otlakların kuruması nedeniyle yüksekliğin ve yağışı arttırdığı, dolayısıyla otların hala yeşil olduğu mera alanlarına hayvan otlatmak üzere yapılan geçici göçlerin oluşturduğu yerleşmelerdir. Tarım, sadece ev halkının ihtiyacını karşılayacak düzeyde yapılır Bu nedenle genellikle yüksek dağlık alanlarda yer alırlar. Yükseklerde düzlüklerin ve meraların artması, hayvancılık faaliyetini de artırır. Köye bağlı yerleşme birimleri içinde en yaygın olanıdır. Karadeniz Dağları’nda ve Toroslar’da yaygın olan yaylalarda konut olarak genellikle, kıl çadırlar ya da derme çatma taş konutlar kullanılır Yapılan ekonomik faaliyet, halkın yeme içme kültürüne yansır. Günümüzde bazı yaylar gelişerek inlenmek amacıyla gidilen yazlık sayfiye yerlerine dönüşmüşlerdir. Bu oluşum, yazların çok sıcak olduğu bölgelerde, sıcaktan kaçmak amacıyla yüksek yerlere yapılan evlerin geliştirilmesiyle gerçekleşmiştir. Karadeniz Bölgesi’ndeki yaylarımızda, doğa turizmini geliştirmek için her yıl şenlikler düzenlenmektedir OBA Göçebe hayvancılık yapan toplulukların kullandığı geçici yerleşmelerdir. Orta Karadeniz’de Canik adını alırlar. Toroslar’da, Doğu Karadeniz’de, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaygındırlar.. YAYLA VE OBA’NIN ÇEVRESİNDEKİ EN YAYGIN BİTKİ ÖRTÜSÜ DAĞ ÇAYIRLARIDIR. Çünkü genellikle 1000 metrenin üzerinde yer alırlar. AĞIL Çevresi taş ya da ahşap ile çevrili hayvan barınaklarıdır. Hayvancılıkla uğraşan ve yazın yaylalara çıkan insanlar, kışın hayvanlarını barındırmak için daha alçak kesimlere inşaa ettikleri ağılları kullanırlar. Ağıllar, halkın maddi imkânlarına göre farklı büyüklüklerde olurlar. Tüm bölgelerimizde bulunurlar. KOM, hayvancılık yapılan Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde rastlanılan kır yerleşmeleridir. DAM ise hem tarım hem de hayvancılığın yapıldığı diğer köyaltı yerleşmeleridir. KIRSAL YERLEŞMELERİNİN GENEL ÖZELLİKLERİ ŞUNLARDIR: NÜFUSLARI 10 OOO’DEN AZDIR. TEMEL GEÇİM KAYNAĞI TARIMSAL FAALİYETLERDİR. KAYNAKLARI BELLİ SAYIDA NÜFUSU BESLEYEBİLİR. SÜREKLİLİKLERİ, GEÇİM KAYNAKLARININ TÜRÜNE BAĞLIDIR. GEREKSİNİMLERİNİN BÜYÜK KISMINI YEREL ÜRETİMDEN KARŞILARLAR. YERLEŞME ŞEKLİNDE DOĞAL KOŞULLAR ETKİLİDİR. DOKULARINA GÖRE KIRSAL YERLEŞME TİPLERİ TOPLU YERLEŞME DAĞINIK YERLEŞME YERLEŞMELER, KURULDUKLARI YERLERE GÖRE DE SINIFLANDIRILABİLİR. BUNA GÖRE; AKARSU BOYU YERLEŞMELERİ VADİ İÇİ YERLEŞMELERİ DENİZ KIYISI YERLEŞMELERİ DAĞ ETEĞİ YERLEŞMELERİ PLATO YERLEŞMELERİ OVA YERLEŞMELERİ ORMAN İÇİ YERLEŞMELERİ TOPLU YERLEŞME EVLERİN BİRBİRİNE ÇOK YAKIN OLDUĞU YERLEŞME TİPİDİR KURAK veYARI KURAK İKLİM KOŞULLARININ YAŞANDIĞI BÖLGELERDE BULUNURLAR EVLER, BİR SU KAYNAĞININ ÇEVRESİNDE TOPLANMIŞTIR ÜLKEMİZDE İÇ ANADOLU, DOĞU ve GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGELERİNDE YAYGINDIRLAR DAĞINIK YERLEŞME EVLER ARASINDAKİ UZAKLIĞIN FAZLA OLDUĞU KIR YERLEŞMELERİDİR ARAZİNİN ENGEBELİ, TARIM ALANLARININ KÜÇÜK ve PARÇALI OLDUĞU DAĞLIK ARAZİLERE SU KAYNAĞININ BOL OLDUĞU YAĞIŞLI İKLİM BÖLGELERİNDE KURULURLAR ÜLKEMİZDE KARADENİZ BÖLGESİ’NDE YAYGINDIRLAR ÇİZGİSEL YERLEŞME AKARSU KENARINDAKİ DAR TARIM ALANLARINDA YA DA DENİZ KIYISINDAKİ DAR KIYI ŞERİDİNDE KURULAN YERLEŞMELERDİR. ÜLKEMİZDE TRABZON, RİZE, ADAPAZARI AMASYA VE TOKAT ŞEHİR YERLEŞMELERİ ÇİZGİSEL YERLEŞMEYE ÖRNEKTİR. DAİRESEL YERLEŞME GENİŞ VE VERİMLİ OVALAR ÜZERİNE (BÜYÜK DÜZLÜKLERE) KURULAN YERLEŞMELERDİR. ÜLKEMİZDE KONYA VE ADANA ŞEHİR YERLEŞMELERİ ÇİZGİSEL YERLEŞMEYE ÖRNEKTİR. KIRSAL YERLEŞMELERDE KULLANILAN YAPI MALZEMELERİ VE MESKEN TİPLERİ AHŞAP EV ÇİTALI CAM BEŞİK ÇATI TAŞ ZEMİN ÜLKEMİZDE EN ÇOK KARADENİZ BÖLGESİ’NDE YAYGINDIRLAR. KERPİÇ KONUT ÜLKEMİZDE EN ÇOK İÇ VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGELERİNDE YAYGINDIRLAR. Kerpiç Yapımı Savan Bölgesi Harran Konya Mardin TAŞ EV ÜLKEMİZDE EN ÇOK AKDENİZ VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGELERİNDE YAYGINDIRLAR. TRULLİ İtalya’nın güneyine özgü taş mesken tipi ERZURUMDA KALIN KAR ÇRTÜSÜNÜN UZUN SÜRE ERİMEMESİ VE ÇATILARI ÇÖKERTME RİSKİ NEDENİYLE ÇATILARDA KİREMİT YERİNE SAC KULLANILIR. KIŞLARI ÇOK SOĞUK GEÇTİĞİ İÇİN DOĞU ANADOLU’DAKİ EVLERİN DUVARLARI KALINDIR VE KISMEN TOPRAĞA GÖMÜLÜDÜRLER. TROPİKAL İKLİM BÖLGELERİNDE SAZ KULLANILARAK YAPILAN HIMIŞ MESKEN, ÜLKEMİZDE BULUNMAZ. ŞEHİR (KENT) YERLEŞMELERİ Tarihsel Süreç İçerisinde Şehirlerin Gelişimi İlk şehirlerin ortaya çıkışı MÖ 3000 yılındadır. Şehirlerin ortaya çıkışı eski olsa da gelişimi oldukça yavaş olmuştur. İlk şehirler GD Asya, Hindistan, Mısır’da yer alan akarsu vadilerinde kurulmuştur. Kurulan ilk şehirlerin geçim kaynakları tarımdır. En eski şehirlerin nüfusu oldukça azdır. Sümerlere ait şehirler 20.000 nüfuslu idi. Bu dönemde şehir yerleşmelerinin sayısı da azdır. Şehirleşme süreci sanayi devriminden sonra hız kazanmıştır. Sanayi devriminden sonra şehir nüfusu ve sayısı giderek artmıştır. Tarım şehirleri yerini sanayi ve ticaret şehirlerine bırakmıştır. KENT YERLEŞMELERİNİN GENEL ÖZELLİKLERİ ŞUNLARDIR: NÜFUSLARI 10 OOO’DEN FAZLADIR. TARIM DIŞI FAALİYETLER GELİŞMİŞTİR. İŞ BÖLÜMÜ BELİRGİNDİR. TÜKETİCİ SAYISI FAZLADIR. KASABA NÜFUS BÜYÜKLÜKLERİNE VE FONKSİYONEL GELİŞİMLERİNE GÖRE BAZEN KIR BAZEN DE KENT YERLEŞMESİ (KÜÇÜK VEYA ORTA BÜYÜKLÜKTE ŞEHİR) OLARAK SINIFLANDIRILABİLİRLER. ZAMANLA GELİŞEREK BÜYÜK KENTLERE DÖNÜŞEBİLİRLER. ÖRNEĞİN; ANKARA’NIN BİR İLÇESİ OLAN KIRIKKALE, SİLAH FABRİKASININ VE PETROL RAFİNERİSİNİN KURULMASININ ARDINDAN HIZLA GELİŞMİŞ, GÖÇ ALMIŞ VE YAKLAŞIK 280 BİN KİŞİLİK NÜFUSUYLA BÜYÜK ŞEHİR HALİNE DÖNÜŞMÜŞTÜR. Kasabalar, köylerden kentlere göç etmek isteyen insanlar tarafından, kent yaşantısına uyum sağlamak amacıyla bir geçiş kuşağı niteliğinde kullanılmıştır. Köy yerleşmelerinde ziraat, hayvancılık ve ormancılık gibi hammadde üretimine yönelik olan işlerde, özel bir eğitim almamış niteliksiz işgücü olarak çalışan ; halı dokumacılığı, çömlekçilik gibi işler dışında imalat sektörünü bilmeyen; köy bakkallığı, berberliği gibi işler dışında hizmet sektöründe çalışmamış olan köylünün, şehirlerdeki sanayi ve hizmet kuruluşlarında iş bulabilmesi için ihtiyaç duyduğu mesleki eğitim kasabalarda edinilmiştir. Çünkü kasabalar, tarım sektörünün egemen olduğu köyler ile sanayi ve hizmet sektörlerinin hakim olduğu şehirler arasında, bu ekonomik faaliyetlerin tümünün yapılabildiği bir yerleşme alanıdır. Örneğin; köyden kasabaya göçen biri hem belediyede işçi olarak çalışıp hem de evinin bahçesinde ürettiği tarım ürünlerini pazarda satabilir. Böylece köylü, bir yandan bildiği tek ekonomik faaliyet olan tarımı yaparak geçimini garanti altına alırken diğer yandan sanayi ve hizmet faaliyetlerini öğrenebilir. Bu sayede kasabalarda kalifiye işçi özelliği kazanan insanlar, şehirlere göç ettiklerinde kendilerine uygun işler bulabilirler. Kasabaların geçiş kuşağı olma özelliği, zamanla ortadan kalkmış ve 1970’li yıllarda bu kez kırsal kesimden İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük merkezlere olan göçler hız kazanmıştır. BÜYÜKLÜKLERİNE GÖRE ŞEHİRLER BU SINIFLAMA ŞEHİRLERİN NÜFUS MİKTARLARINA GÖRE YAPILIR. BUNA GÖRE NÜFUSU; KÜÇÜK ŞEHİR 10 000 – 25 000 ARASI ORTA BÜYÜKLÜKTE ŞEHİR 25 000 – 100 000 ARASI BÜYÜK ŞEHİR 100 000 – 500 000 ARASI METROPOL 500 000 – 1 000 000 ARASI MEGAPOL 1 000 000’DAN FAZLA Metropoller ve Magapoller , ekonomik ve toplumsal gelişmişlik bakımından çevresindeki yerleşim yerlerine egemen olan, nüfusu çok kalabalık, içinde bir kaç ilçe ve belediye bulunan, büyük ve önemli kentlerdir. PLANSIZ KENTLEŞME YOĞUN GÖÇ ALAN KENTLERDE GELEN NÜFUSUN KONUT VE ALTYAPI TALEPLERİNE EŞZAMANLI ARZ SUNULAMAMASI DURUMUNDA ORTAYA ÇIKAN KENT PROFİLİDİR. GECEKONDU SEMTLERİNİN OLUŞMASI SANAYİ KURULUŞLARININ KENT İÇİNDE KALMASI SU, KANALİZASYON, ELEKTRİK, OKUL GİBİ ALT YAPININ YETERSİZ KALMASI KENTTE ULAŞIM GÜÇLÜKLERİ ÇEKİLMESİ