Uploaded by gonckarak

10-Nüfus ve Yerleşme

advertisement
NÜFUS
Nüfus : Sınırları belirli bir alanda ve belirli bir zamanda yaşayan insan
sayısıdır.
Demografi : Nüfusun yapısını ve hareketlerini inceleyen bilim dalıdır.
Nüfus Coğrafyası : Demografinin verilerinden yararlanarak nüfus
dağılışında etkili olan doğal ve beşeri faktörleri araştırır. Dört temel
konusu vardır:
1. Nüfusun sayısını ve artışını araştırır.
2. Nüfusun yapısını, ekonomik ve kültürel özelliklerini (yaş, cinsiyet,
eğitim, sağlık, din, medeni durum, gelir düzeyi...) araştırır.
3. Nüfus hareketlerini ve bunların sonuçlarını araştırır.
4. Nüfusun dağılışını ve değişimini araştırır.
Belirli bir zamanda bir ülke içerisindeki tüm kişilere yönelik yapılan
demografik, ekonomik ve toplumsal verilerin toplanması ve bu verilerin
analiz edilerek değerlendirilmesi işlemine NÜFUS SAYIMI denir.
Nüfus sayımlarının amacı nedir?
Ülke kalkınmasının gerçekleşebilmesi için eldeki mevcut kaynakların
bilinmesi, kalkınma önceliklerinin belirlenmesi ve buna göre bir planlama
yapılması gerekir. Bu amaçla, nüfusun aşağıdaki yapısal özellikleri nüfus
sayımlarıyla tespit edilmelidir;
Nüfus miktarı ve artış hızı
Yaş grupları
Nüfusun cinsiyet durumu
Kent ve kır nüfusu
Nüfusun eğitim durumu
Nüfusun sektörel dağılımı
Nüfus hareketleri
Nüfusun dağılışı
Seçmen sayısı
Askerlik çağındaki nüfus
İşsizlik oranı
NÜFUS ARTIŞI
Ülkelerin nüfusu üç faktörün etkisi altında değişir. Bunlar:
1. Doğal nüfus artışı (DNA)
2. Dış göçler
3. Siyasi sınırların değişmesi
Doğal Nüfus Artışı: Bir yıl içerisinde doğan insan sayısından ölen
insan sayısının çıkartılmasıyla bulunan değerdir.
DNA = DOĞAN - ÖLEN
YÜKSEK doğum ve ölüm oranı
YÜKSEK doğum, DÜŞÜK ölüm oranı
DÜŞÜK doğum ve ölüm oranı
DÜŞÜK doğum, YÜKSEK ölüm oranı
DNA HIZI düşük veya durağan
DNA HIZI yüksek
DNA HIZI düşük veya durağan
DNA HIZI düşük
Doğal nüfus artış hızını etkileyen faktörler şunlardır:
Savaşlar ve Siyasi Sorunlar : Ölüm oranını arttırıcı, doğum oranını ise azaltıcı etki
yapar. Çünkü savaş döneminde hem çatışmalar hem de salgın hastalıklardaki çoğalma
ölümü arttırır. Genç erkek nüfusun silah altına alınması ve ekonomik sıkıntılar
doğumlardaki azalmayı getirir. Ülkelerin iç siyasetinde yaşanan sorunlar, genç
nüfusun dış göçünü artırır ve doğumları azaltır.
Tıptaki gelişmeler : Ölüm oranını azaltır. Anne ve bebek ölümlerini azaltıcı, salgın
hastalıkları önleyici ve ortalama yaşam süresini uzatan tıbbi gelişmeler, aynı
zamanda tüp bebek vb. yöntemlerle doğum oranını arttırır.
Beslenme ve barınma koşullarındaki iyileşmeler : Tarım, teknoloji, ekonomi ve
ulaşım alanındaki gelişmeler ile BM, UNICEF gibi yardım kuruluşlarının etkisiyle
gerçekleşen beslenme ve barınma koşullarındaki iyileşmeler, ölüm oranlarını azaltıcı
ve doğumları arttırıcı etki yapmıştır.
Doğal afetler : Her zaman için ölüm oranını arttırır. Afet bölgesindeki olumsuz
çevre koşulları, salgın hastalıkları arttırarak bu oranı destekler.
Nüfus planlama çalışmaları : Günümüzde yüksek doğum hızına sahip olan az gelişmiş
ve gelişmekte olan ülkelerde yürütülen nüfus politikaları doğumları azaltıcı, statik
DNA’ya ulaşmış gelişmiş ülkelerde ise doğumları teşvik edici amaçlı olarak uygulanır.
Ülkelerin gelişmişliği : Ülkelerin gelişmişliği arttıkça ortalama yaşam süresi
uzadığından ölümler azalır. Bu tür ülkelerde eğitim düzeyinin ve evlenme yaşının
yüksek, kadının çalışma hayatına katılma oranının daha fazla olması, nüfus
planlamasına önem verilmesi, doğumu destekleyici geleneklerin ve dini tutumların
önemini yitirmesi, boşanma ve evlilik dışı ilişkilerin artması, çocuğun yatırım aracı
(ırgat gibi...) olarak değil de yatırım yapılması gereken araç olarak görülmesi,
kentleşme oranının yüksek olması, iş olanaklarının daha fazla olması ve sosyal
güvenlik sisteminin gelişmiş olması gibi faktörler doğum oranını azaltmaktadır.
Gelişmekte olan ülkeler ise, bu koşulların tam tersi özellikleri gösterdiklerinden
DNA hızı, doğumlardaki artış nedeniyle yüksektir.
Gelişmekte olan ülkemizde DNA hızı 2000 yılında ~ ‰
18’dir. Bu değer, 2000 yılı başındaki her 1000 kişilik
nüfusun yıl sonunda 1018’e ulaşacağı anlamına gelir. DNA
hızı, az gelişmiş ülkelerden İran (‰ 31 ya da % 3.1) ve
Zaire’de (‰ 49) daha yüksek değerler gösterirken; ABD
(‰ 11), Japonya (‰ 2) ve İngiltere (‰ 4) gibi gelişmiş
ülkelerde oldukça azdır.
DÜNYA’DA NÜFUS ARTIŞI
Nüfus bilim uzmanları, insanlık tarihi boyunca nüfus artışında üç büyük sıçrama
dönemi olduğunu düşünmektedir.
1. Sıçrama;
Avcı – toplayıcı olan bu grupların alet yapımını keşfetmeleri ve ateşi bulmaları,
yetersiz beslenmeyi azaltmış, vahşi hayvanlarla mücadelelerini kolaylaştırmış,
bedenlerinin daha az yıpranmasını sağlayarak doğurganlık yeteneklerini ve ortalama
yaşam sürelerini (20 yıldan 30 yıla) arttırmıştır. Böylece Dünya nüfus artışındaki ilk
sıçrama dönemi yaşanmış ve toplam nüfus tahminen 1 milyon iken 8 milyona
ulaşmıştır.
2. Sıçrama;
İnsanların tarım yapmaları ve hayvanları evcilleştirmeleriyle başlayan yerleşik
hayata geçişleri, İÖ. 8000 yılında gerçekleşmiştir. Böylece beslenme ve barınma
koşulları gelişen insanların, doğurganlık yetenekleri ve ortalama ömürleri (~ 33 yıl)
daha da artmış ve Dünya nüfus artışındaki ikinci sıçrama gerçekleşerek 300
milyonluk nüfusa ulaşılmıştır. Bu dönemde nüfusun daha fazla artmamış olması,
ortalama ömrün pek de fazla yükselmemesiyle ilgilidir. Kıtlıklardan ve köy hayatının
çok sayıda insanı birbirlerine yakın oldukları mekanlarda biraraya getirmesi
nedeniyle oluşan epidemik (salgın) hastalıklardan dolayı ortalama ömür beklentisinde
yüksek sayılabilecek değerlere ulaşamamışlardır.
3. Sıçrama;
Dünya nüfus artışındaki üçüncü büyük sıçrama, 1750’lerde gerçekleşen Sanayi
Devrimi’nin insanların yaşam standartlarını yükseltmesiyle başlamıştır. Tıptaki
gelişmeler, salgın hastalıkların önüne geçerken anne ve çocuk ölümlerini azaltmıştır.
Ekilen alanların genişlemesi, hem tarım hem de sanayide verimliliğin artması, etkili
ticaret ve ulaştırma faaliyetlerinin geliştirilmesi kıtlık tehlikesini kaldırmıştır. Bu
dönemde özellikle Avrupa ve Kuzey Amerika’da yaşanan nüfus büyümesiyle toplam
nüfus 1850’de 1.3 milyara, 1900’de ise 1.7 milyara ulaşmıştır
LYS – 2015 - COĞ 2
Sanayi Devrimi’nin ilk yıllarında 6 milyon
civarında nüfusa sahip olan İngiltere’nin 80 yıl
gibi bir sürede nüfusu 14 milyonu aşmıştır. Bu
hızlı nüfus artışı, o zamana kadar dünyanın
hiçbir ülkesinde karşılaşılmayan bir gelişmeydi.
Bu artışa neden olan faktörler arasında
aşağıdakilerden hangisi bulunmaz?
A)
B)
C)
D)
E)
Çocuk sayısına göre yardım alınması
Ailelerin fazla çocuk sahibi olma isteği
Sağlık koşullarının gittikçe iyileşmesi
Çocuk işgücüne olan talebin yükselmesi
Erken evliliklerin devletçe teşvik edilmesi
YANIT : E
NOT: 2010’a kadar Avrupa’nın nüfusu Afrika’dan fazlaydı!
Nüfus artış hızı
azalmakta olsa da
nüfus artışı sürekli
devam etmiştir.
1960-1970 yılları arasında
nüfus artış oranının en yüksek
seviye olmasına sağlık ve
beslenme koşullarındaki
iyileşmelerin ölüm oranlarını
azaltıp doğumları artırması
neden olmuştur.
GERÇEK NÜFUS ARTIŞI
Doğal nüfus artışına göçlerin de eklenmesiyle bulunan
artıştır.
Bir yerdeki nüfus artışı,
iş olanaklarının artışına
paralel bir artış
gösteriyorsa, buradaki
artışta göçlerin etkisi
fazladır.
LGS – 2010
Aşağıdaki tabloda X ve Y ülkelerindeki nüfusun bir yıl
içindeki doğal artış ve gerçek artış oranları
verilmiştir.
X ülkesi (‰)
Y ülkesi (‰)
Doğal artış oranı
21
13
Gerçek artış oranı
12
33
Buna göre X ve Y ülkeleri için aşağıdakilerden hangisi
söylenebilir?
A) X ülkesinin nüfusu Y ülkesinden azdır.
B) Y ülkesinin nüfus yoğunluğu X ülkesinden fazladır.
C) X ülkesinde bir yıldaki bebek ölümleri, Y ülkesinden
fazladır.
D) X ülkesinin nüfus yoğunluğu, Y ülkesinden daha hızlı
artmıştır.
E) Y ülkesi, X ülkesinden daha fazla dış göç almıştır.
YANIT : E
NÜFUS ARTIŞININ SONUÇLARI
NÜFUS ARTIŞ HIZININ YÜKSEK OLMASININ SONUÇLARI
OLUMLU SONUÇLAR
Vergi gelirleri artar.
Askeri güç artar.
İşgücü ucuz ve tüketim (mal ve hizmetlere olan talep) çok olacağından sanayi
gelişir ve yeni endüstri dalları doğar.
Üretim artacağından ihracatta rekabet kolaylaşır.
OLUMSUZ SONUÇLAR
Ekonomik kalkınma hızı yavaşlar. Çünkü hızlı nüfus artışı, her yıl elde edilen gelirin
(GSMH) daha fazla insana paylaştırılmasına neden olur. Nüfus artış hızı, ülkenin
kalkınma hızından çok olursa işsizlik oranı artacağından halk fakirleşir.
Genç tüketici nüfus oranındaki artış, bağımlılık oranını yükseltecektir. Bağımlılık
oranı, bir ülkedeki çalışan nüfusun beslemek zorunda olduğu insan sayısını ifade
eder.
Aile başına düşen çocuk sayısı, yetersiz toprağa ve düşük gelire sahip ailelerde daha
fazla olduğundan gelir dağılımındaki dengesizlik giderek artar.
İnsanların temel ihtiyaçlarını karşılaması zorlaşır ve dengeli beslenme güçleşir.
Köyden kente göç artar. Bu durum kentlerde eğitim ve sağlık hizmetlerinin
yetersizleşmesine, çarpık kentleşmeye, konut yetersizliğine, belediye hizmetlerinin
aksamasına ve trafik sorunlarına neden olur.
Doğal kaynaklar hızla tüketilir ve çevre kirliliği artar.
Artan nüfusu beslemek için toprağın aşırı kullanılması, toprak erozyonunu
hızlandırır.
Demografik yatırımlar (nüfusa bağlı yatırımlar) artar.
İhracat azalırken ithalat artar. Böylece “Dış Ticaret Açığı”
büyür.
Aşırı Nüfuslanma
Bir ülkedeki nüfus artış hızının fazla olmasının sorun
haline gelmesindeki temel etken, o ülkenin ekonomik
kaynaklarının ülkede yaşayan nüfusun beslenme,
barınma, eğitim, sağlık ve iş gibi temel
gereksinimlerini karşılayamamasıdır. Bu duruma Aşırı
Nüfuslanma denir.
“Nüfusun İkiye Katlanma Süresi” ÜLKELERİN
GELİŞMİŞLİK DÜZEYİ HAKKINDA FİKİR
VERİR. Bu değer Türkiye’de (33 yıl); ABD (95 yıl),
Japonya (100 yıl) ve İngiltere (533 yıl) gibi
gelişmiş ülkelerden oldukça kısadır.
Genç nüfusu fazla olan ülkelerde nüfusun ikiye
katlanma süresi kısalır.
NÜFUS ARTIŞ HIZININ DÜŞÜK OLMASININ
SONUÇLARI
Bazı gelişmiş ülkelerde nüfus artış hızı giderek azalmaktadır. Bu tür
ülkelerde;
Yaşlı nüfus arttığı ve genç nüfus azaldığından “nüfusun yenilenmesi”
güçleşmektedir.
Yaşlı ve emekli nüfusun artışına karşılık, genç ve çalışan nüfusun azalışı
bağımlılık oranını arttırır.
Askeri nüfus oranı azalır.
İleride işgücü sıkıntısı oluşacaktır.
TÜRKİYE’DE NÜFUS ARTIŞI
1955-1960 yılları arasında Türkiye’de en yüksek nüfus artış oranı yaşanmıştır.
Bu duruma anne ve bebek ölümlerinin azalması ve salgın hastalıklarla
mücadelenin iyileşmesi neden olmuştur.
Şehirleşme oranının artması artışta etkili değildir !
Türkiye’de 1950’lerden sonra başlayan iç göçler nedeniyle Marmara ve Ege
bölgelerinde nüfus artış hızı Türkiye ortalamasının üzerinde, Doğu Anadolu ve
Karadeniz bölgelerinde ise Türkiye ortalamasının altında gerçekleşmiştir.
NÜFUS DAĞILIŞI
Turizm
İdari ve kültürel
fonksiyonlar
DÜNYA’DA NÜFUS DAĞILIŞI
SEYREK NÜFUSLU BÖLGELER
Kutuplar (Buzullarla kaplı
ve aşırı soğuk)
Amazon ve Kongo
Havzaları(Aşırı sıcak,
bataklık toprak, çok sık
orman )
Aşırı sıcaklık ve
nemlilikten dolayı
yerleşme alt sınırı
(1000 m) en yüksek
olan alanlardır.
Kuzey Kanada ve Kuzey Sibirya (Donmuş
toprak ve aşırı soğuk)
Yüksek Dağlık
Alanlar (Sert iklim,
engebeli arazi, tarım
yapılamaz, ulaşım
güç)
Çöller (Aşırı
sıcak, tarım
yapılamaz, su çok
az)
SIK NÜFUSLU BÖLGELER
Kuzey
Amerika’nın
Doğusu (Uygun
iklim, yeraltı
kaynağı, sanayi
ve ticaret)
Batı Avrupa
(Uygun iklim,
sanayi ve
ticaret)
Nijerya
(Yeraltı
Kaynağı)
Nil Vadisi
(Tarım)
Muson Asyası
(Uygun iklim, verimli
tarım alanları, bol
su kaynağı)
Japonya
(Sanayi)
KITALARA GÖRE
DÜNYA
NÜFUSU
TÜRKİYE’NİN SEYREK NÜFUSLU BÖLGELERİ
Dağlık Bölgeler (Ulaşım güç, iklim sert, yerleşmeye ve
tarıma uygun düzlük yok)
Yıldız Dağları
Yöresi
Biga Yöresi
Menteşe
Yöresi
Teke
Yarımadası
Batı
Karadeniz
Dağları
Tuz Gölü
Çevresi
(Kuraklık)
Doğu
Karadeniz
Dağları
Doğu Anadolu
Dağları
Güneydoğu
Toroslar
Taşeli
Yarımadası
Karstik Araziler (Kireçli sular, dağlık, düzlük az, ulaşım
zor, tarıma elverişsiz topraklar)
Hakkari
Dağlık Yöresi
TÜRKİYE’NİN SIK NÜFUSLU BÖLGELERİ
Uygun iklim koşulları, verimli topraklar, su kaynakları bulunan alanlar ekonomik anlamda
gelişir ve nüfuslanır. Kış mevsimi serin ve yağışlı geçen yerlerde (Gediz Ovası, Çukurova,
Güney Marmara, Doğu Karadeniz kıyısı) nüfus yoğunluğu fazladır.
İstanbul (ÇatalcaKocaeli Bölümü)
Samsun
Giresun-Trabzon-Rize (Doğu
Karadeniz Kıyı Kuşağı)
Bursa-Balıkesir
(Güney Marmara)
Ankara-Eskişehir (Orta Kızılırmak
Bölümü)
İzmir-Aydın
(Kıyı Ege)
Mersin-Adana
(Çukurova)
Gaziantep
Antalya
Genellikle ulaşım koşullarının geliştiği bu sahalar, sanayi ve ticaret faaliyetlerinin
yoğunlaştığı yerlerdir. Ulaşım güç olduğu halde Antalya, turizm olanakları, Doğu Karadeniz
kıyıları ise tarımsal olanakları sayesinde yoğun nüfuslanmıştır. Limanların varlığı İzmir ve
Samsun’u geliştirmiştir.
Ülkemizde akarsu vadileri ve
yamaç kaynaklarının çıktığı
dağ etekleri yoğun
nüfusludur.
Türkiye’de iklim bakımından
yerleşmeye uygun olduğu
halde yükselti ve eğim
fazlalığı nedeniyle tarım
alanlarının daraldığı ve
ulaşımın güçleştiği Menteşe,
Teke ve Taşeli yörelerinde
nüfuslanma azdır.
Madenlerin veya enerji
kaynaklarının işletilmesinde
yoğun nüfusa ihtiyaç
olduğundan, bu alanlarda
nüfus fazladır. Zonguldak,
Soma, Elbistan buna
örnektir.
Bir ülkenin nüfus dağılımında fiziki faktörler daha etkiliyse, o ülke
sanayileşmemiştir ve daha çok tarım ve hayvancılıkla geçimini temin
etmektedir. Nüfus dağılımında beşeri ve ekonomik faktörler daha çok
etkiliyse, o ülke sanayileşmiş ve gelişmiş ülke demektir.
NÜFUS YOĞUNLUĞU
ARİTMETİK NÜFUS YOĞUNLUĞU
Bir ülke ya da bölgede km²’ye düşen insan sayısını ifade eder.
Bu yoğunluk, ülkelerin nüfuslarına ve yüzölçümlerine göre değişir. Yüzölçümü geniş
olan ülkelerde aritmetik nüfus yoğunluğu azdır. Bu nedenle sadece aritmetik
yoğunluğa bakılarak bir ülkenin nüfus miktarı hakkında yorum yapılamaz.
Aritmetik nüfus yoğunluğu, ülkelerin gelişmişlik düzeyleri hakkında bilgi vermez.
Nüfus (bin kişi)
Yüzölçüm (km²)
Aritmetik Nüfus Yoğunluğu
(km²/kişi)
Türkiye
67.803
769.604
88
ABD
226.500
9.300.000
26
Kanada
25.300
9.900.000
3
Rusya Federasyonu
284.000
22.400.000
13
Hollanda
13.000
41.000
361
Belçika
9.800
31.000
325
Ülke
2000 YILI
VERİLERİ
Türkiye’de Aritmetik Nüfus Yoğunluğu
31.12.2016 tarihi verilerine göre Türkiye’nin ortalama aritmetik nüfus yoğunluğu
km² başına 104 kişidir. Bu değerin en yüksek olduğu kent İstanbul’dur. ( 2849
kişi/km²) Onu Kocaeli (507 kişi/km²), İzmir (290 kişi/km²) ve Gaziantep takip
eder. Nüfus yoğunluğu en az olan ilimiz ise Tunceli (11 kişi/km²)’dir.
TARIMSAL NÜFUS YOĞUNLUĞU
Bir bölgede geçimini tarımdan sağlayan çiftçi nüfusun, işlenebilen tarım
alanlarına (ekili-dikili alanlara) oranını ifade eder. Bu yoğunluk, tarımsal
alanda km²’ye düşen çiftçi sayısını belirtir.
(Tarımsal Nüfus)
Tarımsal nüfus yoğunluğu, ülkelerin gelişmişliği hakkında bilgi alabileceğimiz bir ölçüttür.
Türkiye’de ekili-dikili alanların her km²’sine 103 kişi düşmektedir. Bu oran İtalya’da 16,
ABD’de 32, İspanya’da ise 71’dir. Gelişmiş ülkelerde tarımsal nüfus yoğunluğu oldukça
düşüktür. Bu ülkelerde kırsal nüfus giderek azalmakta, modern tarım tekniklerini kullanmaları
nedeniyle, birim alandan sağlanan verim ise sürekli artmaktadır.
Nüfus artış hızının yüksek olduğu az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde ise kırsal
kesimdeki nüfus gittikçe artmakta bu da fakirleşmeye ve köyden kente göçün hızlanmasına
neden olmaktadır. Nitekim aritmetik nüfus yoğunluğu Türkiye’nin iki katı olan bazı Avrupa
ülkelerinde tarımsal nüfus yoğunluğu, ülkemizden çok daha azdır. Bu durum, ülkemizin kırsal
kesiminde gerçekleşen hızlı nüfus artışının yanı sıra tarımla uğraşan nüfusun sayısının fazla,
tarıma elverişli toprakların ise az olmasından ve az verim getiren ilkel tarım tekniklerinin
yaygın kullanımından kaynaklanmaktadır.
BİR BÖLGEDE ARİTMETİK NÜFUS YOĞUNLUNUN TARIMSAL NÜFUS
YOĞUNLUĞUNDAN DÜŞÜK OLMASI, O BÖLGEDE TARIMA AYRILAN
ALANIN AZ OLDUĞUNU GÖSTERİR.
BÖLGE
Aritmetik Nüfus
Yoğunluğu
Tarımsal Nüfus
Yoğunluğu
I
70
73
II
68
67
III
67
87
IV
69
75
V
68
50
Yukarıdaki beş bölgeden hangisinde tarıma ayrılan
alan diğerlerine göre daha azdır?
A) I
B) II
C) III
D) IV
E) V
ÖSS - 1999
YANIT : C
Tarımsal nüfus yoğunluğu
ülkemizde;
Tarımsal koşulları elverişli olan
nemli bölgelerde (örneğin;
Çukurova’da) çiftçi sayısının
fazlalığı nedeniyle ,
Yağış koşulları yeterli olduğundan
sulamaya gereksinim duymayan
dağlık bölgelerde (örneğin; Doğu
Karadeniz kıyı kuşağında) tarımsal
arazinin dar olması nedeniyle
yüksek değerler gösterir.
Marmara, GD Anadolu ve İç
Anadolu gibi geniş düzlüklerin yer
aldığı bölgelerimizde tarımsal nüfus
yoğunluğu düşer.
ÜLKEMİZDE TARIMSAL NÜFUS YOĞUNLUĞUNUN YÜKSEK OLDUĞU
ALANLARIN BAŞLICA ÖZELLİĞİ, HAYVANCILIĞIN GELİŞMİŞ
OLMASIDIR. NİTEKİM ÜLKEMİZDE TARIMSAL NÜFUS
YOĞUNLUĞUNUN EN FAZLA OLDUĞU YERLER, ENGEBELİ ARAZİLERİ
NEDENİYLE TARIM ALANLARI DAR OLAN VE BU NEDENLE
İNSANLARIN HAYVANCILIĞA YÖNELDİĞİ DOĞU ANADOLU VE
DOĞU KARADENİZ’DİR.
TARIMSAL NÜFUS YOĞUNLUĞUNA YÜZEY ŞEKİLLERİNİN YANI
SIRA TOPRAK VERİMLİLİĞİ ve İKLİM DE ETKİ EDER.ÖRNEĞİN;
Kış mevsimi serin ve yağışlı geçen yerlerde (Gediz Ovası, Çukurova,
Güney Marmara, Doğu Karadeniz kıyısı) nüfus yoğunluğu fazladır. Bu
alanlarda toprak da verimlidir.
FİZYOLOJİK NÜFUS YOĞUNLUĞU
Bir ülkedeki toplam nüfusun, işlenebilen tarım alanlarına (ekili-dikili
alanlara) oranını ifade eder. Bu yoğunluk, ülkedeki tarım alanlarının
nüfusun ihtiyaçlarını karşılayabilme özelliği hakkında bilgi verir. 2000 yılı
verilerine göre ülkemizde fizyolojik nüfus yoğunluğu, km²’ye 235 kişidir. Bu
yüksek değer, tarım topraklarımızın nüfusumuzun ihtiyaçlarını
karşılamaktan uzak olduğunun bir göstergesidir.
Tarımsal Nüfus Yoğunluğu =
Toplam Nüfus
Tarım Alanları
NÜFUSUN YAPISAL ÖZELLİKLERİ
NÜFUSUN YAŞ VE CİNSİYET YAPISI
Bir ülke nüfusunun yaş ve cinsiyet yapısı hakkında bilgi veren en önemli gösterge
”Nüfus Piramidi” dir. Nüfus piramitleri sağ tarafında kadın, sol tarafında ise erkek nüfusu yan
yana iki kanat halinde; yatay eksende sayılarını ya da toplam nüfus içindeki oranlarını (% veya
‰ olarak) , düşey eksende ise yaş gruplarını gösteren grafiklerdir. Bu grafikler ülkelerin
ekonomik gelişme düzeylerine, nüfus hareketlerine, kültürel yapılarına, nüfus politikalarına ve
tarihi özelliklerine (geçmişte yaşadıkları savaş, göç, salgın hastalık...) göre farklılıklar gösterir.
Zamanla piramitlerde değişimler yaşanabilir.
30 YAŞIN ALTINDAKİ NÜFUS, GENÇ NÜFUS OLARAK KABUL EDİLİR.
ORTANCA YAŞ
Nüfusu oluşturan kişilerin
yaşları büyükten küçüğe doğru
sıralandığında, ortada kalan
kişinin yaşına ortanca yaş
denir.
Türkiye’nin ortanca yaş
değerlerindeki değişim, genç
nüfuslu ülke olma özelliğinden
yaşlı nüfuslu olma özelliğine
doğru gittiğinin göstergesidir.
Yıllar
Ortanca Yaş
1990
22,21
2000
24,83
2011
29,22
2017
31,5
Bu grafikler ülkelerin ekonomik gelişme düzeylerine, nüfus hareketlerine, kültürel
yapılarına, nüfus politikalarına ve tarihi özelliklerine (geçmişte yaşadıkları savaş,
göç, salgın hastalık...) göre farklılıklar gösterir.
Zamanla piramitlerde değişimler yaşanabilir.
DÜZGÜN ÜÇGEN ŞEKLİNDEKİ PİRAMİT
(Az Gelişmiş Ülkelerin Nüfus Piramidi)
Sanayi devrimi öncesi toplumlarının çoğu bu
piramit örneğini yaşamıştır. Günümüzde
ekonomisi az gelişmiş ülkelerde görülür.
Sudan, Bangladeş, Orta ve Kuzey Afrika
ülkelerinin piramitleri böyledir.
Piramit tabanının genişliği yüksek doğum
oranının, +65 yaş grubunu temsil eden
piramit tavanının darlığı ise yüksek ölüm
oranının yani ortalama yaşam süresinin kısa
olduğunun göstergesidir.
GRAFİK YORUMLANIRKEN AZ GELİŞMİŞ ÜLKELERE AİT ÖZELLİKLERİN
TÜMÜ SÖYLENEBİLİR.
İşsizlik oranı yüksek ve kadının çalışma hayatına girme oranı düşük olduğundan
“Bağımlılık Oranı” fazladır.
Çalışanların yaş ortalaması düşüktür.
Çalışan nüfusun sektörel dağılımı incelendiğinde tarımda çalışanların oranının, sanayi
ve hizmette çalışanlardan çok olduğu görülür. Sanayi gelişmemiştir.
Şehirleşme oranı düşüktür.
Kişi başına düşen milli gelir düşüktür. Bu nedenle kişi başına et tüketimi az, tahıl
tüketimi ise çoktur. Enflasyon oranı yüksektir, halkın alım gücü azdır.
İhracatında hammadde, ithalatında ise sanayi ürünleri ön plandadır. Bu nedenle dış
ticaret açığı fazla olduğundan ekonominin dışa bağımlılık oranı yüksektir.
İç göç oranı yüksek olduğundan ülkedeki nüfus dağılışı dengesizdir ve daha çok
doğal koşullara bağımlıdır. Ülke dışarıya göç verir.
Eğitim, sağlık, ulaşım vb. hizmetler yetersiz, okur-yazar oranı düşüktür.
Nüfus planlama çalışmaları yetersizdir.
Evlenme yaşı düşüklüğü doğum oranını arttırır.
KENARLARI İÇE DÖNÜK ÜÇGEN ŞEKLİNDEKİ PİRAMİT
(Gelişmekte Olan Ülkelerin Nüfus Piramidi)
ERKEK
KADIN
YAŞLI NÜFUS
65
ERGİN NÜFUS
15
10 8 6 4
GENÇ NÜFUS
2 0 2 4 6 8 10
(Milyon Kişi)
Genç nüfusun fazlalığı, hem doğum
oranının yüksek olmasının hem de
gelişen sağlık koşullarına bağlı olarak
bebek ölümlerinin azalmasının bir
sonucudur. Yaşam standartının iyileşmesi
ve ölüm oranlarının azalması yaşlı nüfus
oranını kısmen arttırır.
Nijerya ve İran gibi gelişmekte olan
ülkelerin piramididir.
ARI KOVANINA BENZEYEN PİRAMİT
(Gelişmiş Ülkelerin Nüfus Piramidi)
ERKEK
KADIN
YAŞLI NÜFUS
65
ERGİN NÜFUS
15
GENÇ NÜFUS
6 4 2 0 2 4
(Milyon Kişi)
6
Düşük doğum ve ölüm oranının görüldüğü
gelişmiş ülkelerin piramididir. İngiltere,
Fransa, Almanya ve İsveç, bu piramide sahip
ülkelere örnek verilebilir.
Yaşam standartının ve buna bağlı olarak ortalama
ömür beklentisinin yüksek oluşu, ölüm oranını
azaltarak yaşlı nüfus oranını arttırmıştır. Doğum
oranları az olduğundan genç nüfus azalma
eğilimindedir. Bu durum, piramidin tabanı ile orta
bölümünü birbirine eşitler.
Dengeli nüfus, ülkelerin devamlılığı
ve işgücü ihtiyacının karşılanması
için önemlidir. Bu nedenle arı
kovanına benzeyen nüfus
piramidine sahip ülkelerde doğal
nüfus artışını destekleyen nüfus
politikaları izlenir.
ÇAN BİÇİMLİ PİRAMİT
(Gelişmiş Ülkelerin Nüfus Piramidi)
YAŞLI
NÜFUS
65
ERGİN
NÜFUS
15
8
6 4 2 0 2 4 6 8
(Milyon Kişi)
GENÇ NÜFUS
YAŞ
GRUPLARI
Uzun bir zaman sürecinde düşük doğum
ve ölüm oranlarından sonra yakın
zamanda nüfus artışını teşvik edici
politikalar izleyen ülkelerin piramididir.
ABD ve Kanada’nın piramitleri çan
şeklindedir.
Yaşlı nüfus oranı yüksektir.
Savaştan yeni çıkmış ülkelerin piramitleri
de yaklaşık 15 yıl sonra çan şeklini alır.
ASİMETRİK BİÇİMLİ PİRAMİT
(Gelişmiş Ülkelerin Nüfus Piramidi)
YAŞLI NÜFUS
65
ERGİN NÜFUS
15
GENÇ NÜFUS
6
4 2 0 2 4
(Milyon Kişi)
6
Hızlı ekonomik gelişme sürecine girerek
yüksek doğum oranını son yıllarda azaltan,
nüfus planlama çalışmaları amacına ulaşmış ve
ölüm oranı düşük olan ülkelerin piramididir.
Japonya bu piramide sahiptir.
ÖSS – 2009 – Ed/Sos
Aşağıdaki bir ülkenin 1960, 1980 ve 2000 yıllarına ait nüfus piramitleri
gösterilmiştir.
1960
2000
1980
60
60
60
20
20
20
Buna göre bu ülkenin nüfus artış hızını gösteren grafik aşağıdakilerden
hangisi olabilir?
YANIT : 2. Grafik
Nüfus Artış Hızı %
100%
80%
60%
40%
20%
0%
Nüfus Artış Hızı %
100%
80%
60%
40%
20%
0%
1960
1980
2000
1960
1980
2000
CİNSİYET YAPISI
Üç nedenle farklılık gösterir;
Ülkelerin gelişmişlik düzeyleri : Gelişmiş ülke nüfuslarında kadın nüfus
oranı erkek nüfustan, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ise erkek
nüfus oranı kadın nüfus oranından az da olsa fazladır. Türkiye’de Ortalama
yaşam süresi kadında 72.6 (AB ülkelerinde 81.2), erkekte ise 69.3 (AB
ülkelerinde 75.8)’dir.
Ancak nüfusun cinsiyet yapısının oransal dağılışı denge halindedir.
Kadın-erkek nüfus dengesi savaşlar ve göç nedeniyle bozulabilir.
Savaşlar: Erkek nüfus oranını kadına göre büyük orandsa azaltır.
Sanayi faaliyetleri ve Göçler: Göç veren yerlerde kadın, sanayileştikleri
için göç alan yerlerde ise erkek nüfus oranı artar. Göçler ülkemizde, kırsal
kesimdeki kadın nüfus oranının erkek nüfus oranından fazla olmasına neden
olmuştur.
TÜRKİYE NÜFUSUNUN YAPISAL ÖZELLİKLERİ
DNA HIZI
‰ 13.5
Yaşlı Nüfus
Oranı
% 8,3
Çalışma
Çağındaki
Nüfus
Oranı
% 68
Çocuk Nüfus
Oranı
% 23,7
ERKEK NÜFUS
40 milyon 43 bin 650
kişi
KADIN NÜFUS
39 milyon 771 bin 221
kişi
Ortanca Yaş
31,4
(Kadında 32)
(Erkekte 30,8)
TÜİK verilerine göre 31 Aralık 2016 tarihi itibarıyla Türkiye nüfusu 79 milyon 814
bin 871 kişi’dir.
Aritmetik nüfus yoğunluğu 104 kişi/km²’dir.
Nüfusun % 92.3’ü kentte, % 7,7’si kırda yaşar.
NÜFUSUN EĞİTİM YAPISI
Ülkemizde ilk nüfus sayımının
yapıldığı 1927 yılında 6 yaş ve üzeri
nüfusun sadece % 11’inin okur-yazar olduğu
tespit edilmiştir. Bu oran eğitim
hizmetlerinin geliştirilmesiyle 2017 yılı
sayımına göre % 95,78’e yükselmişse de
halen gelişmiş ülkelerin okur-yazar
oranının altındadır.
Günümüzde okur-yazar olmayan
nüfusumuzun % 71’ini kadınlar oluşturur.
Bu durumun temelinde kadının
doğurganlığının ön plana çıkartılması
sebebiyle ailesince okula
gönderilmemesine neden olan kültürel
faktörler yatar.
Nüfusun eğitim durumu okuryazar oranını ve bitirilen eğitim düzeyini
kapsar. Gelişmiş ülkelerde okuryazar oranı %100 ve bitirilen okul düzeyi
yüksektir.
Azgelişmiş ülkelerde okuryazar oranı az ve bitirilen okul düzeyi
düşüktür.
2012 yılı verilerine göre Türkiye nüfusunun eğitim durumu;
25,00%
20,00%
15,00%
10,00%
5,00%
0,00%
Yüzde 2,5
Yüzde 12
Yüzde 20,4
Yüzde 23,2
Yüzde 20
Yüzde 19,2
Yüzde 3,2
AKTİF (ETKİN - FAAL – ÇALIŞAN) NÜFUSUN EKONOMİK YAPISI
12 ve üzeri yaş grubunda yer alan nüfusa Çalışma Çağındaki Nüfus denir.
Çalışma çağı nüfus dilimi içerisinde kalan ve belirli bir işi olan nüfusa Aktif Nüfus
denir. Çalışma çağı nüfus dilimi içerisine girdiği halde işi olmayan nüfusa da İşsiz
Nüfus ya da İş Gücüne Dahil Olmayan Nüfus adı verilir. Ülke nüfusumuzun çalışma
durumu incelendiğinde şu sonuçlar ile karşılaşılır:
Bir ülkede işsiz sayısının azlığı, o ülkenin gelişmişlik
göstergelerinden biridir. Sanayileşmiş ülkelerde çalışma
çağındaki nüfusun hemen hepsi (öğrenciler dışında) aktif
olarak çalışmaktadır. Buna karşılık gelişmekte olan ülkelerde
işsizlik önemli bir problemdir. Ülkemizde işsiz nüfus oranı
oldukça yüksektir. Bu durumun temelinde nüfus artış hızının,
ekonomik kalkınma hızından fazla olması yatar.
Çalışan nüfusun cinsiyet dağılımına
bakıldığında erkeklerdeki çalışma
oranının kadınlardan fazla olduğu
görülür. Bu durumun temelinde kadının
doğurganlığı, eğitim düzeyinin daha
düşük olması ve kültürel faktörler
yatar.
Çalışan nüfusun yaş ortalamasının düşük olması, ülkenin genç nüfuslu
olduğunu gösterir.
12 yaş altı genç nüfus ile 65 yaş üstü yaşlı nüfusa (çalışma çağının dışında kalan
nüfusa) ise Bağımlı Nüfus denir. Bu nüfusun, toplam nüfustaki payı ise bağımlı
nüfus oranı olarak tanımlanır.
Bağımlılık oranı ile ülkelerin gelişme düzeyi arasında ters orantı vardır.
Az gelişmiş ülkelerde çocuk, gelişmiş ülkelerde ise yaşlı bağımlı nüfus oranı
fazladır.
Ülkemizde aktif nüfus oranının 1955’ten itibaren azaldığı görülür. Bu durumun nedenleri;
Tarımda makineleşme, insan gücüne duyulan ihtiyacı azaltarak o yıllarda büyük kesimi kırsal
alanda yaşayan ve tarımla geçinen halkımızın işsiz kalmasına yol açmıştır. Bu durum ülkemizde,
köylerden kentlere doğru yoğun bir göç dalgası başlatmıştır.
Çalışma çağındaki pek çok gencimizin okullarda öğrenim görmesi, işsizlik oranını arttırır.
Ergin yaş grubunda yer alıp çeşitli kurumlardan emekli olan kişilerin bir bölümünün çalışma
gereği duymaması, bu düşüşte etkili olmuştur.
Kadınlarımızın erkeklere göre çalışma hayatına daha az katılması işsizlik oranını arttırır.
Yurt dışına yapılan göçler, aktif nüfus oranını düşürmüştür.
EKONOMİK FAALİYET TÜRLERİ
Birincil Faaliyetler (Tarım)
Hammadde üretimine yönelik olan, çoğunlukla kırsal
kesimde yürütülen ve genellikle eğitim düzeyi düşük
olan (niteliksiz işçi) nüfusun yürüttüğü ekonomik
etkinlikleri kapsar. Ziraat, hayvancılık, balıkçılık,
ormancılık ve madencilik bu gruba girer.
İkincil faaliyetler (Sanayi)
Hammaddelerin işlenmesiyle elde edilen mamül maddelerin
üretimine yönelik olan, nitelikli ya da yarı nitelikli işçilerin
yürüttüğü faaliyetlerdir.
Üçüncül Faaliyetler (Hizmet)
Ticaret, ulaştırma, haberleşme, depolama, turizm,
bankacılık, eğitim, sağlık, güvenlik, inşaat, altyapı
(elektrik, gaz, su) hizmetleri ile sosyal ve kişisel
hizmetler bu gruba girer. Hizmet faaliyetleri nitelikli
ya da yarı nitelikli işçiler tarafından yürütülür.
Dördüncül Faaliyetler
Bilgisayar ve uydu bilgi aktarma
sistemlerinin gelişmesiyle ortaya
çıkan bilgi toplama, işleme,
değiştirme ve yayma işlemleriyle
uğraşanların çalıştığı faaliyetlerdir.
Beşincil Faaliyetler
Dördüncül ekonomik faaliyetlerden akan
bilgilerin temeline dayanan karar verme
faaliyetleridir. Bu sektörde çalışanlar
kamuda ve özel sektörlerdeki büyük
organizasyon ve işletmelerde üst düzey
karar verme ve yönetim görevindedirler.
(Kısacası CEO)
ÇALIŞAN NÜFUSUN SEKTÖREL DAĞILIMI
Çalışan nüfusun ekonomik faaliyet kollarına göre dağılımı, ülkelerin gelişmişlik
düzeylerinin belirlenmesinde kullanılan önemli bir ölçüttür. Ülkelerin gelişmişliği
arttıkça aktif nüfus içinde tarımda çalışanların oranı azalırken sanayi ve
hizmette çalışanların oranı artar.
Genel olarak gelişmiş
ülkelerde tarım
sektöründe çalışanların
oranı % 10’un altındadır.
(Bu oran yoksul ülkelerde
%60’tır) Sanayi
sektöründe çalışanların
oranı % 30, hizmette
çalışanlarınki ise % 60
civarındadır.
Yandaki grafikte gelişmiş
bir ülke olan İngiltere’nin,
Sanayi Devrimi’nin
gerçekleştirildiği ilk
yıllardan günümüze kadar
geçen sürede aktif
nüfusunun sektörel dağılımı
gösterilmiştir.
Bizim ülkemizde hizmet sektöründe çalışanların oranının sanayide çalışanlardan
yüksek olması ekonomik gelişmişliğimizle değil, köyden kente yaşanan yoğun göç
ile ilgilidir. Nitekim şehirlere iş bulma umuduyla göç eden insanlar, sanayileşme
oranının yetersizliği nedeniyle kendilerine bu sektörde iş bulamayınca
şehirlerdeki marjinal iş gücüne dahil olmuşlardır. hizmet sektöründe çalışan
nüfusun gelişmiş ülkelerde “ kalifiye işgücü ”, gelişmekte olan ülkelerde ise “
marjinal işgücü ” özellikleri ön plandadır.
Tarım sektöründe çalışanların oranı da oldukça yüksektedir.
TÜİK (EKİM-2017)
TARIM(%19,3)
SANAYİ(19,2)
İNŞAAT(7,6)
HİZMET(%53)
NÜFUSUN YERLEŞME YAPISI
(KIR VE KENT NÜFUSU)
Kır yerleşmeleri; nüfusu 10 000’in altında
olan, il veya ilçe merkezi özelliği
göstermeyen ve halkın geçimini tarımdan
sağladığı yerleşmelerdir.
Kent yerleşmeleri
ise nüfusu 10 000’den fazla olan, il
veya ilçe merkezi özelliği taşıyan,
halkın geçimini daha çok sanayi ve
hizmet faaliyetlerinden sağladığı
yerleşmelerdir. Bir ülkenin kır ve
kentlerinde bulunan nüfus miktarı, o
ülkenin ekonomik ve sosyal yapısını
yansıtan önemli göstergelerden
biridir.
Gelişmiş ülkelerde kır nüfus oranı toplam nüfusun %10’unu geçmemektedir. Cumhuriyet’in
ilk yıllarında kırsal nüfus toplam nüfusumuzun %83.8’ini oluşturmaktaydı. Bu oran zamanla
azaldıysa da 1980’e kadar kent nüfus oranından yüksek değerler göstermeye devam etti.
Ülkemizde özellikle 1950’de hız kazanan göç hareketleriyle kırdan kente akan nüfus,
1980’den itibaren kent nüfus oranını öne geçirmiştir. 2017 yılı sayımına göre ülkemizin kent
nüfus oranı toplam nüfusumuzun yaklaşık % 80’ini oluşturmaktadır.
Kent Nüfus Oranı
En Fazla Olan
Bölgeler
Kır Nüfus Oranı
En Fazla Olan
Bölgeler
Yerşekillerinin engebeli, ulaşımın zor olması Karadeniz Bölgesi’nde
kentlerin büyümesi ve gelişmesini engellemiştir. Bu nedenle kentsel
nüfus oranı düşüktür.
Kıtalar bazında en yüksek şehirleşme oranı (%82) Kuzey Amerika
Kıtası’ndadır.
GÖÇ
İnsanların bir
yerden başka bir
yere ekonomik,
sosyal, siyasi veya
doğal nedenlerle
yer değiştirmesi
olayına Göç denir.
GÖÇLERİN SINIFLANDIRILMASI
GÖÇLER
İÇ GÖÇLER
NEDENİNE GÖRE
GÖÇLER
DOĞAL
TOPLUMSAL
ve
SİYASAL
(SOSYAL)
EKONOMİK
DIŞ GÖÇLER
SÜRESİNE GÖRE
GÖÇLER
GİDİLEN YERE
GÖRE GÖÇLER
MEVSİMLİK GÖÇ
KIRDAN KENTE
SÜREKLİ GÖÇ
KENTTEN KENTE
KENTTEN KIRA
KIRDAN KIRA
MÜBADELE GÖÇÜ
İŞÇİ GÖÇÜ
BEYİN GÖÇÜ
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE GÖÇ HİKAYELERİ
İnsanlık tarihinde ilk göçlerin daha çok İKLİM DEĞİŞİKLİKLERİ
nedeniyle meydana geldiği düşünülmektedir. Kavimler Göçü, bu durumun
en iyi örneğidir.
KAVİMLER GÖÇÜ
4. yy’ın sonlarına doğru gerçekleşen
Kavimler Göçü, tarihteki en büyük kitlesel
göç hareketlerinden biridir. Bu yüzyılın
sonlarına doğru değişen dünya iklimi, birçok
kavmin yaşam alanı olan Orta Asya iklimini
olumsuz yönde etkilemiştir. Buzulların
kuzeye çekilmesiyle meydana gelen
sıcaklığa bağlı olarak oluşan kuraklık, geniş
alanlarda otlakların yok olmasına ve
tarımsal faaliyetlerin sınırlandırılmasına
neden olmuştur.
Artan nüfus yoğunluğu ve otlak darlığı, ekonomik sıkıntıları beraberinde getirmiş; Orta
Asya’da yaşayan ve çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu kavimler hayvanların beslenmesi,
çeşitli gıda maddeleri ve giyim eşyası gibi ihtiyaçların karşılanabilmesi için iklimi elverişli
zengin toprakların arayışına geçmiştir. Bu nedenle önce verimli topraklara sahip ve
nüfusu az olan komşu ülkelere göçler yapılmış, zamanla buralar da yeterli gelmeyince
Avrupa’ya kadar ulaşan Kavimler Göçü başlamıştır.
YENİ DÜNYAYA GÖÇLER
İpek Yolu’nun ve Akdeniz ticaret yolunun
Osmanlıların elinde bulunması, Doğu ile yaptığı
ticarette yüksek vergiler ödemek zorunda olan
Avrupalıları, yeni ticaret yollarının arayışına
geçirmişti. Bu amaçla yapılan coğrafi
seyahatler sonunda Macellan, Kristof Kolomb
ve Vasco dö Gama gibi kaşiflerin buldukları
yeni topraklarla, 16. yy’ın ortalarına
gelindiğimde Dünya’da bilinmeyen bir yer
kalmamıştı. Özellikle Amerika Kıtası’nın
keşfedilmesiyle bu kıtaya Avrupa’dan göçler
başladı. 60 milyon insanın yer değiştirdiği bu
göçler, 20. yy’a kadar sürdü.
Yeni keşfedilen topraklardaki kaynakların işlenmesi ve bu kaynakların ticari potansiyeli,
bölgede Avrupalı ticaret kolonilerinin kurulmasına sebep oldu. Özellikle İngilizler ve
Fransızlar Kuzey Amerika’da, İspanyollar da Güney Amerika’da ticaret kolonileri
kurdular. Yeni Dünya olarak adlandırılan Amerika’ya yapılan bu göç hareketi, Sanayi
devriminin sağladığı teknoloji ve ulaşım olanaklarıyla özellikle 19. yy’ın ilk yarısında hız
kazandı. Avrupalı göçmenlerin çoğu siyasal baskılardan kaçmak, dinsel inançlarını özgürce
yerine getirebilmek, maceraya atılmak ya da ülkelerinde kendilerine tanınmayan
fırsatlardan yararlanabilmek için vatanlarından ayrıldılar. Bütün bu göç hareketleri,
Amerika Kıtası’nda yeni devletler kurulması, bütün Avrupa ve Dünya tarihini değiştirecek
önemli gelişmelerin başlamasıyla sonuçlandı.
MÜBADELE GÖÇLERİ
Mübadele, ülkeler arasında karşılıklı nüfus değişimidir. Lozan Barış Antlaşmasıyla
(1923) Türkiye ve Yunanistan arasında imzalanan protokole göre Yunanistan’daki
Türkler ile Türkiye’deki Rumlar yer değiştirmiştir. Bu protokol, İstanbul’da oturan
Rumlar ile Batı Trakya’da oturan Türkleri kapsamamaktadır.
Mübadele göçü Pakistan – Hindistan ile Bulgaristan – Romanya arasında da olmuştur.
BEYİN GÖÇÜ
Az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerdeki önemli bilim adamlarının, sanatçıların,
başarılı öğrencilerin ve sporcuların çalışmalarını yürütebilmek için daha iyi imkanlar
sunan gelişmiş ülkelere gitmesine Beyin Göçü adı verilir.
1960’lı yıllarda başlayan beyin göçü, 1990’dan
itibaren hız kazanmıştır. En çok beyin göçü
veren ülkeler Hindistan, Pakistan, Çin,
Filipinler, Cezayir, Fas, Tunus, İran, Nijerya ve
Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’dir. En çok göç
veren 34 ülke içinde Türkiye 24. sıradadır.
Önemli ölçüde beyin göçü alan ülkeler
arasında ABD, İngiltere, Avustralya, G. Afrika
Cumhuriyeti, Almanya ve Fransa gelmektedir.
Bazı ülkeler ise hem beyin göçü alır hem de
verir. Kanada ve Türkiye bu tip ülkelerdendir.
Türkiye, Türk Cumhuriyetleri’nden , ırak ve
İran bibi Orta Doğu ülkelerinden beyin göçü
almaktadır.
Beyin göçü, sınırlı kaynaklarıyla yetiştirdiği nitelikli insanlarını
kaybeden az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin,
kalkınmalarının yavaşlamasına neden olurken birden bire
yetişmiş insan kazanan gelişmiş ülkelerin, bilimsel ve
teknolojik alandaki ilerlemelerini ve ekonomik yeterliliklerini
arttırmaktadır. Bu durum, ülkeler arasındaki gelişmişlik
farklarının daha da artmasına neden olmaktadır.
İŞÇİ GÖÇLERİ
2. Dünya Savaşı ile yıkılan ve genç nüfusunu önemli ölçüde kaybeden Almanya,
Fransa, Belçika, Hollanda ve Avusturya gibi Avrupa ülkelerinde 1950’li yıllardan
itibaren başlatılan kalkınma hamlesi, iş gücü ihtiyacının dış ülkelerden karşılanma
hamlesini beraberinde getirmiştir. Federal Almanya (Batı Almanya) 1952’den
itibaren Portekiz, İspanya, Yunanistan ve İtalya’dan iş gücü almaya başlamıştır.
1958-1961 yılları arasında Türkiye’den Almanya’ya göçler olmuştur. Türkiye daha
sonra Hollanda, Belçika, Fransa ve Avusturya ile iş gücü antlaşması imzalamıştır.
1980’den itibaren
Türkiye’den Irak, Kuveyt ve
Suudi Arabistan gibi Arap
ülkelerine de iş gücü göçleri
olmuştur.
Türkiye’de işçi göçlerinin zaman
içinde artmasının nedenleri;
Hızlı nüfus artışı
İstihdam sorunları (İşsizlik oranının
yüksek olması)
Gelir dağılımındaki dengesizlik (kırsal
nüfusun gelir seviyesinin düşük olması)
Daha iyi yaşam isteği
Türkiye’den yurt dışına göç sonucunda;
Ülkemize giren işçi dövizi artmıştır.
Ülke turizminin gelişmesi sağlanmıştır.
Türk ticaretinin yaklaşık % 20 sine kaynak sağlanmıştır.
Artan nüfusun işsizlik sorununa kısmen çözüm bulunmuştur.
Göç verdiğimiz ülkelerle aramızdaki ekonomik ve kültürel
ilişkiler gelişmiştir.
Salgın hastalık bölgesindeki sağlıklı
insanların, devlet kontrolünde güvenli
bölgelere yerleştirilmesi de göç
nedenlerinden biridir. Örneğin; Orta
Çağ’da Avrupa’da baş gösteren veba
salgını, yüzlerce insanın asker
gözetiminde karantina bölgesinden
uzaklaştırılmasına neden olmuştur.
Bu insanlar daha sonra geldikleri
bölgelere yerleşmişlerdir.
NEDENLERİNE GÖRE GÖÇLER
DOĞA OLAYLARI
Deprem, volkanik olaylar,
sel, taşkın, heyelan ve
tropikal fırtınalar
insanları afet bölgesinden
güvenli bölgeye gitmeye
zorlayan itici
faktörlerdir.
TOPLUMSAL ve
SİYASAL OLAYLAR
Savaşlar, iç karışıklıklar,
ihtilaller ve dini nedenler
insanları göçe zorlayan
itici faktörlerdir.
EKONOMİK
FAKTÖRLER
Birey ya da
toplumların geçim
sıkıntısı
çekmesinden veya
daha iyi koşullar
yaşamak istemesine
bağlı faktörlerdir.
DOĞA OLAYLARI NEDENİYLE GERÇEKLEŞTİRİLEN GÖÇLER
Afet bölgesinde evini ya da işini kaybeden insanların, biraz da psikolojik
faktörlerin etkisiyle, daha güvenli bölgelere göç etmesine neden olurlar.
Örneğin; 1992 Erzincan depreminde evleri yıkılan köylülerin bir kısmı şehir
merkezine ve komşu illere göç etmiştir. 1999 Adapazarı ve Düzce
depremlerinde sanayi kuruluşlarının önemli kısmı ve evlerin hemen hepsi
zarar görmüştür. Bu durum İzmit Körfezi çevresinde yaşayan halkın
Eskişehir, Bursa, Balıkesir gibi yakın illerdeki sanayi kuruluşlarının
çevresine yerleşmesine neden olmuştur.
Lice (Diyarbakır), Varto (Muş) ve
Van depremlerinden sonra da
deprem bölgesinden diğer
bölgelere göçler olmuştur.
Kırsal kesimde depreme dayanıklı
zemin yapısının ve tek katlı
konutların varlığının etkisiyle
deprem yaşanan kentlerden kısal
kesime doğru da göç olmuştur.
Doğal afetler, insanların yaşadıkları
bölgelerdeki doğal koşulların değişimine
neden olarak onların ekonomik
faaliyetlerini olumsuz yönde etkileyebilir.
Yaşam alanlarında ekonomik faaliyetleri
sınırlanan ve bu nedenle açlık tehlikesiyle
karşılaşan insanlar, temel geçim
kaynaklarını sürdürebilecekleri doğal
koşulları taşıyan ortamların arayışına
girerek göç hareketinde bulunurlar.
Kuraklık, tarihte Orta Asya’dan yaşanan
göçlerin temelini oluşturur.
Dünya’nın 4. büyük gölü olan Aral Gölü’nde su seviyesinin düşmesi sonucu yüzeye
çıkan göl tabanındaki kumların rüzgârlarla tarım topraklarına taşınması göçe neden
olmuştur.
Toprak kaymaları
nedeniyle 1994’te
Kırgızistan’da 270 000
insan göç etmek zorunda
kalmıştır.
Çin’de gerçekleştirilen bütün
projelere rağmen yaz
mevsiminde taşması
önlenemeyen Sarı Irmak
Havzası’ndan diğer bölgelere
göç olmuştur.
TOPLUMSAL ve SİYASİ (SOSYAL) NEDENLERLE
GERÇEKLEŞTİRİLEN GÖÇLER
Savaşlar ; hem iç hem dış göçleri arttıran bir
faktördür. Ülkede işgal altındaki bölgelerden kaçan
insanlar, daha güvenli bölgelere doğru giderek iç göçü
gerçekleştirir. Dış göçler ise işgal altındaki ülkelerde
yaşayan halkın, özellikle tarafsız komşu ülkelere
gitmesiyle olur. Bu tür göçe daha çok siyasi kimliği olan
insanlar ile sanatçılar, akademisyenler, önemli sporcular
ve zenginler katılır. Yakın zamanda Irak’tan ülkemize bu
nedenle göç edenler olmuştur. Can güvenliğini sağlamak
amacıyla başka ülkelere sığınan insanlara Mülteci adı
Terör de aynı sebeple iç
verilir.
göçlere neden olur. 1988 –
1990 yılları arasında Doğu
ve Güneydoğu
Anadolu’daki bazı köyler,
terörün yarattığı güvenlik
sorunları nedeniyle
boşaltılmış ve burada
yaşayan halka devlet
tarafından yeni yerleşim
alanları gösterilmiştir.
İç Karışıklıklar ve İhtilaller ; iç karışıklıkların yaşandığı bölgelerden güvenli
bölgelere doğru göç oluşur. I. Dünya Savaşı başlamadan önce çok sayıda etnik grubun
bir arada yaşadığı Balkan Yarımadası’nda Rusya’nın kışkırtmalarıyla başlayan
karışıklıklar, bu bölgede yaşayan müslüman halkın bir kısmının Anadolu’ya göçmesine
neden olmuştur. İhtilaller nedeniyle meydana gelen göçler ise özellikle siyasi kimliği
olan insanların yurt dışına gitmesiyle gerçekleşir.
Sınır Değişiklikleri ; ülkelerin nüfus miktarını etkiler. Örneğin; 1939’da Hatay’ın
Anavatan’a katılmasıyla Türkiye nüfusu bir anda artmıştır. 2008’de Kosova’nın
bağımsızlığını ilan etmesiyle siyasi sınırları değişen Yugoslavya Federal
Cumhuriyeti’nin nüfus miktarı azalmıştır.
Sosyal nedenler, dini,
ırksal vb. baskılar,
kan davaları gibi
zorunlu sebeplerin
yanında eğitim ve
sağlık koşullarının
iyileştirilmesi amaçlı
isteğe bağlı da
olabilir.
EKONOMİK NEDENLERLE GERÇEKLEŞTİRİLEN GÖÇLER
Ekonomik Faktörler , dünyada ve ülkemizde gerçekleşen göçlerin büyük bir kısmının
temel nedenidir. Hızlı nüfus artışının neden olduğu ekonomik sıkıntılar insanları,
geçimlerini sağlamak amacıyla daha uygun şartlar taşıyan yerlere gitmeye ve
yerleşmeye zorlar.
Sürekli İç Göçler, ülke içerisinde yer
değiştiren insanların, göç ettikleri yerlere
yerleşmesiyle gerçekleşir. Türkiye’de,
Cumhuriyet’in başlangıcından günümüze kadar,
özellikle kırsal alanlardan kentlere doğru hızlı
bir göç olayı görülmektedir. Ülkemizde
1950’lerde etkisi artan iç göçler, önce il
içinde köyden kasabalara daha sonra ise büyük
şehirlere doğru yaşanmıştır.
Çünkü bu yıllarda ülkemizde gelişen ulaşım
imkanları ve başlatılan sanayi hamlesi,
şehirleri iş imkanları açısından bir cazibe
merkezi haline getirmişti. Köylerde ise hızlı
nüfus artışının ve tarımda makineleşmenin
neden olduğu isşizlik, insanları göç etmeye
zorluyordu. Bunun sonucunda kırsal kesimde
yerleşim alanları hızla nüfus kaybetmeye
başladı.
İnsanların göç etmelerine neden olan faktörleri köylerdeki “itici faktörler” ve
şehirlerdeki “çekici faktörler” olarak ikiye ayırabiliriz. İtici faktörler insanları,
mevcut yerleşmelerinden hoşnutsuz eden baskılar nedeniyle uzaklaştırırken çekici
faktörler onları yeni yaşam alanlarına çeker.
Köylerdeki “itici faktörler” ;
Hızlı nüfus artışı,
Miras yoluyla tarım topraklarının
giderek daha küçük parçalara
ayrılması ve ailelerin geçimlerini
sağlayamaması,
Makinalı tarımın, geçimini topraktan
sağlayan insanları işsiz bırakması,
Tarım alanlarının yetersiz gelmesi ve
erozyonun artmasıyla toprağın
verimsizleşmesi,
Baraj, yol, tünel yapımı gibi
nedenlerle kişilere ait arazilerin
devlet tarafından kamulaştırılması
Köylerdeki ulaşım, eğitim ve sağlık
hizmetlerindeki yetersizlikler,
Geleneksel aile yapısı,
Kan davaları ve terör olarak
sıralanabilir.
Kentlerdeki “çekici faktörler” ise ;
Gelişmekte olan sanayinin sunduğu iş
imkânları,
Ulaşım, eğitim ve sağlık hizmetlerinin
gelişmiş olaması,
Çekirdek aile yapısı,
Güvenlik koşullarının daha iyi olması
olarak sıralanabilir.
ÖYS – 1987
Tarımın makineleşmesi, köyden kente göçü hızlandırıcı bir etkendir.
Böyle bir genelleme aşağıdaki yörelerin hangisi için uygun düşmez?
A) Sakarya
B) Adana
C) Aydın
D) Konya
E) Rize
YANIT: E
ÜLKEMİZDE GELİR DAĞILIMINDAKİ
DENGESİZLİK, İTİCİ VE ÇEKİCİ
FAKTÖRLERİ GÜÇLENDİRİR!
Gayri Safi Milli Hasıla , bir ülke vatandaşlarının bir yıl içinde ürettikleri
toplam mal ve hizmetlerin, belli bir para birimi karşılığındaki değerinin
toplamıdır. Bir ülkenin gayri safi millî hasılası (GSMH), o ülkenin nüfusuna
bölündüğü zaman, kişi başına düşen (GSMH) milli gelir bulunur.
2017 yılı TUİK verilerine göre Türkiye’nin GSMH değeri 827 milyar230
milyon’dur. Bu değerin ülke nüfusuna (79 milyon 814 bin 871 kişi) bölünmesi
ile kişi başına düşen milli gelir değeri 21 bin 146 $ olarak hesaplanmıştır.
Ancak bu değer ülke geneline dengeli dağılmaz.
Milli gelirin %27’sini tek başına üreten İstanbul’da kişi başına düşen milli gelir 15
624 $, Kocaeli-Sakarya-Düzce-Yalova-Bolu’da 14 431 $, bursa-Eskişehir-Bilecik’te
14 080 $, Ankara’da 13 499 $, İzmir’de 12 731 $, Zonguldak-Karabük-Bartın’da 10
108 $ iken Adana-Mersin’de bu değer 8164 $’a, Kayseri-Sivas-Yozgat’ta 7720 $’a,
Erzurum-Erzincan-Bayburt’ta 6366 $’a, Mardin-batman-Şırnak-Siirt’te 4176 $’a,
Urfa ve Diyarbakır’da ise 3970 $’a kadar düşer.
Ülkemizin bölgeleri arasında yaşanan gelir dağılımındaki dengesizlik
ekonomik nedenli göçlerin yönünü belirler.
YGS – 2010
Aşağıdakilerden hangisi gelişmekte olan bir ülkede kişi başına düşen
ulusal gelirin belirgin bir şekilde artmasına neden olmaz?
A)
B)
C)
D)
E)
Önemli bir yer altı kaynağının işletilmeye açılması
Endüstride üretimin artırılması ve ürün kalitesinin yükseltilmesi
Tarımda birim alandan daha fazla verim alınması
Ortalama yaşam süresinin uzaması
Yut içi ve yurt dışı ulaşım olanaklarının gelişmesi
YANIT: D
Orta ve Doğu Karadeniz bölümlerinde kişi başına düşen yıllık gelir
Türkiye ortalamasının altındadır. Bu durumun temel nedeni nüfus
yoğunluğunun yüksek olmasıdır.
GÖÇLERİN SOSYAL ve MEKÂNSAL ETKİLERİ
ÜLKE İÇİNDE NÜFUS DAĞILIMINDA DENGESİZLİKLER OLUŞUR.
İç göç hareketi genellikle ülkemizin doğusundan batısına doğru
gerçekleşmektedir. En çok göç alan bölgelerimiz Marmara ve Ege; en çok göç
veren bölgelerimiz Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Karadeniz’dir. İstanbul
en çok göç alan, Tunceli ve Artvin ise en çok göç veren ilimizdir.
İç göçler sonucunda nüfusu büyük oranda artan kentler arasında sanayi bakımından
gelişmiş olan İstanbul, Ankara, İzmir, Adana ve Bursa başta gelmektedir.
Zonguldak, Karabük, Ereğli, İskenderun, Batman ve Seydişehir madencilik ve
sanayi yatırımlarına bağlı olarak birer iç göç çekim merkezi haline gelmiştir.
Turizme bağlı olarak nüfusu giderek artan yerleşim alanlarının başlıcaları; Antalya,
Alanya, Manavgat, Ayvalık, Çeşme, Kuşadası, Bodrum ve Marmaris’tir. Kayseri,
Konya, Gazi Antep, Kahraman Maraş, Malatya, Manisa ve Isparta gibi bazı kentler
ise genel olarak tarım, sanayi ve ticaret alanlarındaki gelişmelerle iç göçlerimizin
yöneldiği merkezlerimizdendir.
Verdiği göçlerle nüfusu en fazla azalan illerimiz ise Kars, Gümüşhane, Sivas, Artvin
ve Ağrı’dır.
2015-1016 yılları arası TÜİK verileri, geçmişte aldığı göçler nedeniyle
kapasitesini dolduran hatta aşan bazı kentlerimizin artık göç vermeye başladığını
gösterir. Burada en çarpıcı değer İstanbul’da karşımıza çıkar. Nitekim İstanbul
ortalama 71 bin kişi göç vermiştir. Adana ve Erzurum’da bu değer 9 bin kişi
dolaylarındadır.
Geçmişte zaten göç veren bazı illerimizin ise hala yüksek oranda göç vermeye
devam ettiği görülür. Buna göre Mardin (17 bin kişi), Diyarbakır (16,5 bin kişi),
Şırnak (13 bin kişi) ve Şanlı Urfa (11 bin) gibi Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde; Van
(20 bin kişi), Ağrı (16 bin kişi), Muş ve Hakkari (10 bin kişi), Kars (6 bin kişi), Bitlis
(5 bin kişi) gibi Doğu Anadolu Bölgesi’nde yer alan illerimiz göç verme oranı
bakımından ülkede başı çekmektedir.
En yüksek oranda göç alan illerimiz ise Kocaeli (25 bin kişi), İzmir ve Tekirdağ
(24 bin kişi), Bursa (20 bin kişi), Ankara (17 bin kişi), Ordu (15,7 bin kişi), Giresun
(15 bin kişi), Eskişehir (11 bin kişi), Bayburt (10 bin kişi), Gümüşhane (8 bin kişi),
Muğla (7,5 bin kişi), Aydın (7 bin kişi), Sakarya ve Antalya (6 bin kişi), Düzce ve
Çanakkale (5 bin kişi) olmuştur.
Burada en ciddi değişim, geçmişte çok göç verirken şimdi göç almaya başlayan
Bayburt ve Gümüşhane illerinde olmuştur.
2015-2016 verilerine göre toplam 36 ilimiz aldığından fazla göç vermiştir.
2000 YILI VERİLERİNE GÖRE GÖÇ HAREKETLERİNİN
YERLEŞİM YERLERİNE GÖRE DAĞILIMI
Köyden Köye
%5
Köyden Kente
Kentten Köye
%11
%22
%62
Kentten Kente
Göç yönündeki bu değişim, köylerde yaşayan
nüfusumuzun artmasına neden olmuştur.
KENT NÜFUSUNDA AŞIRI ARTIŞ MEYDANA
GELİRKEN KIRSAL KESİMDEKİ NÜFUS AZALIR.
KADIN-ERKEK NÜFUSUN DAĞILIŞINDAKİ DENGE
BOZULUR.
YATIRIMLARIN DAĞILIŞINDA DENGESİZLİK,
KIRSAL KESİMDEKİ YATIRIMLARDA
VERİMSİZLİK OLUR
KIRSAL KESİMDEKİ TARIMSAL ÜRETİM DÜŞER
ŞEHİRLERİN KAPASİTESİ
ZAMANLA GÖÇ EDEN NÜFUSUN
İHTİYAÇLARINI
KARŞILAYAMAZ HALE GELİNCE
ŞEHİRLERDE BAZI SORUNLAR
ORTAYA ÇIKAR. ÖRNEĞİN;
İşsizlik ortaya çıkar.
Alt yapı hizmetlerinde (yol, su,
elektrik) yetersizlik görülür.
Trafik sorunları ortaya çıkar.
Konut sıkıntısı çekilir ve sonuçta
gecekondulaşma olur.
Çevre sorunları (özellikle hava
kirliliği) artar.
Sanayi tesisleri (fabrikalar) kent
içinde kalır.
Eğitim, sağlık vb. hizmetler aksar.
Suç oranları artar.
Kültürel çeşitlilik artarken bir
yandan da kültür çatışması olur.
Marjinal işgücünde artış olur.
Yerleşmeye açılmak üzere ormanlık
alanlar tahrip edilir.
Köyden Kente Göçü Önlemek İçin Alınması Gereken
Tedbirler
Bu tedbirler kırsal kesimdeki “itici faktörleri”, insanlara iş
imkanı sunarak yok etmeye yönelik olmalıdır:
1) Modern tarım yöntemleri ve sulamalı tarım yaygınlaştırılmalı,
2) Besi ve ahır hayvancılığı geliştirilmeli,
3) Kırsal kesimde eğitim ve sağlık hizmetleri iyileştirilmeli,
4) Tarıma dayalı sanayi kolları kırsal kesime kaydırılmalı,
5) Alt yapı (yol, su, elektrik, haberleşme) hizmetleri
geliştirilmelidir.
ÖYS – 1983
Tarım topraklarının miras yoluyla bölünerek küçük parçalara ayrılması
kentlere göçün nedenlerinden biri olarak gösterilmektedir.
Türkiye koşulları düşünüldüğünde aşağıdakilerden hangisi bu nedene
dayalı göçü azaltabilir?
A)
B)
C)
D)
E)
Bazı orman alanlarını tarı alanına dönüştürmek
Tek tip ürün yetiştirmeyi teşvik etmek
Tarım alanlarını sulanabilir hale getirmek
Her ürün için taban fiyat belirlemek
Tarım okullarının sayısı artırmak
YANIT: C
MEVSİMLİK (GEÇİCİ) GÖÇLER
İnsanların ekonomik bir faaliyette çalışmak amacıyla daimi yaşadığı yerden
belirli bir mevsimde ayrılması ve faaliyetin sonlanması ile birlikte evine geri
dönmesi şeklinde gerçekleşen göç türüdür. Yapılan ekonomik faaliyet türüne
göre geçici göçler şu şekillerde gerçekleşir:
TARIM İŞÇİLİĞİ :Toplanması
için yoğun işgücüne ihtiyaç
duyulan çay, fındık, pamuk ve
tütün gibi tarım ürünlerinin hasat
dönemlerinde, bu ürünlerin
yetiştirildiği bölgelere doğru
göçler yaşanır. Bu periyodik nüfus
hareketinin en belirgin örneği;
Çukurova’ya yapılan göçlerdir.
Her yıl Doğu Anadolu ve İç Anadolu’nun güneyi ile Adana’nın çevresindeki
yüksek kesimlerden çok sayıda tarım işçisi, pamuk toplama mevsiminde
tarlalarda çalışmak üzere Çukurova’ya göç etmektedir. Bu işçiler belirli bir
süre çalıştıktan sonra tekrar geldikleri yere geri dönmektedirler.
YAYLACILIK : Karadeniz, Akdeniz,
Doğu ve Güneydoğu Anadolu
bölgelerinde hayvancılıkla uğraşan
halkın, yaz başlarında hayvanlarını
verimli otlakların bulunduğu yüksek
yerlere götürmesiyle gerçekleşen
göç hareketidir.
İNŞAAT İŞÇİLİĞİ : Özellikle
Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu
Anadolu bölgelerinin kırsal
kesiminden yaz aylarında İstanbul,
Ankara ve Erzurum gibi büyük
şehirlere inşaat işlerinde çalışmak
üzere göç edilmektedir. Bunun
dışında yol ve kanal yapımı,
ağaçlandırma gibi geçici işlerde
uğraşanlar da bulunmaktadır. Bu grup
işgücünü erkekler oluşturur.
TURİZM İŞÇİLİĞİ : Turiste hizmet amacıyla yazın Antalya, Muğla,
İzmir ve Aydın başta olmak üzere kıyı kesimlerimizde turizmin geliştiği
illere doğru iç bölgelerimizden insanlar göç eder. Bu göçler kışın Uludağ
gibi kış turizmi merkezlerine doğru da yaşanır.
Mevsimlik göçlerle Adana, Mersin,
Hatay, Aydın, Muğla, Antalya gibi
merkezlerde, yaz ile kış mevsimleri
arasındaki nüfus miktarlarında
önemli değişmeler olmaktadır.
ÖSS – 2011
Aşağıdaki illerin hangisinde yıl içinde turizme bağlı olarak nüfus
miktarındaki değişimin diğerlerinden daha az olması beklenir?
A) İstanbul
B) Muğla
C) Erzurum
D) Antalya
E) Bursa
YANIT : C
İŞ TAKİBİ : Bir günden birkaç
haftaya kadar iş takibi amacıyla
yapılan yer değişiklikleridir. Örneğin;
Anadolu’nun çeşitli yerlerindeki
esnaf, mal almak için İstanbul ‘a;
devlete ait kuruluşlarla ilgili işleri
için çok sayıda vatandaşımız
Ankara’ya gidip iş bitiminde daimi
çalıştığı yere dönmektedir. Ürününü
pazarlamak isteyen pek çok üretici
de büyük kentleri bir süre için
ziyaret etmektedir.
EĞİTİM AMAÇLI : Özellikle
üniversite, lise ve dengi okullarda
öğrenim görmek amacıyla çok sayıda
gencimiz bu okulların bulunduğu
kentlere gitmektedir.
İLK
YERLEŞMELERİN
KURULDUĞU
ALANLARIN
ORTAK
ÖZELLİKLERİ
KORUNMA ve
SAVUNMA KOLAYLIĞI
OLAN YERELER
TATLI SUYUN BOL
OLDUĞU KAYNAK ve
AKARSU KAYNAKLARI
UYGUN İKLİM
KOŞULLARINA SAHİP
BÖLGELER
TARIMA UYGUN
DÜZLÜKLER
VERİMLİ OTLAK
ALANLARI
KESİLEBİLECEK
AĞAÇLARIN BOL
BULUNDUĞU
ORMANLIK ALANLAR
SAVUNULABİLİR
BİR TEPE
ANKARA KALESİ
KASTAMONU KALESİ
SIRTINI
BİR DAĞ
YA YA
TEPEYE
VEREN AZ
EĞİMLİ
DÜZLÜKLER
GİZLENİLEBİLİR
BİR VADİ
KAYNAK ve AKARSU
KENARI
KUZEY ÇİN
UYGUN İKLİM KOŞULLARI
TARIMSAL ÜRETİME UYGUN ALANLAR
EKONOMİK FAALİYET
ALANLARI
TARIM İÇİN DÜZLÜK
VERİMLİ ve HAFİF
EĞİMLİ ARAZİLER
ALÜVYON TOPRAKLARLA
KAPLI VADİ TABANLARI
HAYVANCILIK
FAALİYETLERİNE UYGUN
OTLAK ALANLARI
KESİLEBİLECEK
AĞACIN BOL
OLDUĞU
ORMANLAR
YAKACAK
TEMİNİ
SİLAH
ÜRETİMİ İÇİN
HAMMADDE
AVLANABİLME
OLANAKLARI
AKARSU
KORUNMA
ORMAN
ÜÇLÜSÜ
BİRARADA
AKARSU
SAVUNMA
DÜZLÜK
ORMAN
DÖRTLÜSÜ
BİRARADA
EFES
YERLEŞMELERİN KURULDUĞU YERLER SABİTTİR ANCAK
KONUMLARI DEĞİŞKENDİR.
BAZI YERLEŞMELERİN KONUMLARI ÖNEMİNİ, HER GEÇEN GÜN
ARTTIRIR.
İSTANBUL
SÜREKLİ YERLEŞMELERİN ORTAYA ÇIKIŞI, MÖ.10 000’LERDE
TARIMIN UYGULANMAYA BAŞLADIĞI NEOLİTİK ÇAĞ’DA BAŞLAR.
MEZOPOTAMYA, İLK YERLEŞMELERİN YOĞUNLAŞTIĞI BİR
BÖLGEDİR.
ÇATALHÖYÜK (KONYA)
MAYA UYGARLIĞI
TÜRKİYE’NİN YERLEŞME TARİHİ
PALEOLİTİK ÇAĞ’DA BAŞLAR
Bu dönemde
insanlar barınak
olarak mağaraları
ve ağaç
kovuklarını
kullanmışlardır.
HOMO ERECTUS’A AİT KALINTILARIN BULUNDUĞU YARIMBURGAZ
MAĞARASI (İSTANBUL)
KARAİN (ANTALYA)
MAĞARASI
(TOROSLAR)
SU KAYNAKLARININ
BOLLUĞU
MAĞRA OLUŞUMUNA UYGUN
KALKER ARAZİ
ILIMAN İKLİM
KOŞULLARI
YABAN HAYATININ
BOLLUĞU
PALEOLİTİK DÖNEME AİT İLK YERLEŞMELER ÜLKEMİZDE
ÖZELLİKLE ANTALYA KÖRFEZİ’NİN BATISINDAKİ MAĞARALARDA
(ÖKÜZİNİ, ÇARKİNİ, KADINİNİ, BALDİBİ, BELBAŞI) MERSİNİN
KUZEYİNDE, ANTAKYA, ADIYAMAN, ŞANLI URFA VE SAMSUN
YAKINLARINDA TOPLANMIŞTIR.
MEZOLİTİK
NEOLİTİK ÇAĞ’A AİT ANADOLU’DAN ESERLER
Kil kap yapımında
ustalaşma, gelişen
zanaatın göstergesi
Ekmek yapan
kadın figürü,
tarımın
geliştiğinin
kanıtı
Kibele
(Bereket
Tanrıçası)
Tarımsal
verimliliğin
öneminin
sembolü
Hayvancılığın
geliştiğinin
kanıtı
NEOLİTİK DÖNEME AİT YERLEŞMELERİN ÜLKEMİZDEKİ EN
ÖNEMLİ ÖRNEĞİ ÇATALHÖYÜK (KONYA’NIN GÜNEYBATISI) VE
AŞIKLI HÖYÜK (AKSARAY)’DIR.
ADIYAMAN’DAKİ
KOMAGENE YİNE
BU DÖNEMİ
TEMSİL EDER.
KALKOLİTİK ÇAĞ
TARIMSAL ÜRETİM FAZLASI
GELİŞEN TİCARET
ZANAATTE İLERLERME
ASKER ve RUHBAN SINIFIN
ÖNE ÇIKIŞI
ŞEHİR DEVLET ANLAYIŞI ve
YÖNETİCİ SINIFIN OLUŞUMU
HATTUŞAŞ, TRUVA
VE EFES BU
DÖNEMİN ÖNEMLİ
ŞEHİRLERİDİR.
YERLEŞMELERİ SINIRLANDIRAN
FAKTÖRLER
1. DENİZLER
Kara-deniz oranında ancak
çok küçük değişimler
yaşanabir. Bu değişimler;
Transgresyon ve regresyon
olaylarından,
Volkanik adaların
oluşumundan,
Delta oluşumundan,
insanların kıyı çizgisine
müdehalesinden
kaynaklanır.
DENİZDEN ALAN KAZANMAK İÇİN KAYA VE KUM İLE DOLDURULAN
SIĞ KIYILAR, İNSAN MÜDEHALESİYLE KARALAŞTIRILABİLİR.
DUBAİ
KARADENİZ SAHİL
YOLU
İZMİR SAHİL YOLU
HOLLANDA’DA DENİZDEN
TARIM ALANI ELDE EDİLMESİ
2. KUTUPLAR
Yerleşmenin yatay
sınırını belirlerler.
Buna göre tamamen
buzullarla kaplı olan
Antarktika Kıtası’da
yerleşik hayat
yoktur.
Kutuplara yakın olduğu için yılın 10 ayı boyunca toprakları Termo-Frost
özellik gösteren Sibirya ve Kuzey Kanada, Dünya’nın en seyrek nüfuslu
yerlerindendir.
DÜNYA’DA YERLEŞMELERİN YATAY SINIRI
68°
0°
55°
Sibirya
3. YÜKSEKLİK
Yerleşmenin dikey sınırını belirlerler. Yerleşmelerin
görüldüğü en son yükselti basamağı, ekvator’dan
kutuplara doğru alçalır.
3000m
2000m
1000m
300m
20º K
40º K
54º K
64º K
4. KURAKLIK
200-300 mm’den az yağış alan yerlerde
tarım, 75-100 mm’den az yağış alanlarda
ise hayvancılık faaliyetleri yapılamaz.
Büyük akarsu ve kaynakların varlığı, çöllerde
yerleşmeleri mümkün kılabilir.
Nil, Sahra Çölü’ndeki
Mısır’a hayat verir.
Vaha (Fas)
5. BATAKLIK
6. TROPİLAL
ORMANLAR
YERLEŞMELERİN DAĞILIŞINA ETKİ EDEN
FAKTÖRLER
İKLİM
TOPRAK
YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ
EKONOMİK
KAYNAK
İKLİM
AŞIRI SOĞUK KOŞULLARIN YAŞANDIĞI
ALANLAR DÜNYA’NIN EN SEYREK NÜFUSLU
YERLERİNDENDİR.
Sibirya ve Kuzey Kanada
Buzullarla kaplı kutup
bölgeleri
(Grönland, Alaska ve
Antarktika)
Yüksek Dağlık
Alanlar
AŞIRI SICAK ve AŞIRI NEMLİ-YAĞIŞLI
BÖLGELER DÜNYA’NIN EN SEYREK NÜFUSLU
YERLERİNDENDİR.
YERLEŞME ALT
SINIRI EN YÜKSEK
İKLİM BÖLGESİDİR.
SÜREKLİ
YERLEŞMELER, 1200 m
YÜKSEKLİKTEN
İTİBAREN BAŞLAR
Ekvatoral İklim
Bölgesi
(Kongo ve Amazon Havzaları)
AŞIRI NEMLİYAĞIŞLI
BÖLGELERDE
OLUŞAN
BATAKLIKLAR
DÜNYA’NIN EN
SEYREK NÜFUSLU
YERLERİNDENDİR.
AŞIRI KURAK ALANLAR DÜNYA’NIN EN SEYREK
NÜFUSLU YERLERİNDENDİR.
KARAKUM ÇÖLÜ
İKLİMSEL
DEĞİŞİMLER
(ÖRNEĞİN ARTAN
KURAKLIK) ,
ESKİDEN YOĞUN
NÜFUSLU
YERLEŞİMLERİN
TERK EDİLMESİNE
NEDEN OLUR.
ORTA KUŞAK’TA YER ALAN ILIMAN ve NEMLİ
İKLİM BÖLGELERİ ile SU KAYNAKLARI ZENGİN
ORTA KUŞAK ÜLKELERİ DÜNYA’NIN EN SIK
NÜFUSLU YERLERİDİR.
AKDENİZ İKLİM BÖLGESİ
FAS
İTALYA
ILIMAN OKYANUSAL İKLİM BÖLGESİ
BATI AVRUPA
(LONDRA)
DOĞU ABD
(VİRGİNİA)
iRAN
ORTADOĞU
SUUDİ ARABİSTAN
SICAK KUŞAK’TA MUSON
İKLİM BÖLGESİ
ÇİN
HİNDİSTAN
GÜNEYDOĞU ASYA ADALARI
JAPONYA
YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ
YÜKSEK ve ENGEBELİ ARAZİLER ULAŞIM KOŞULLARININ GÜÇ,
YERLEŞMEYE ve TARIMA ELVERİŞLİ DÜZLÜKLERİN SINIRLI
OLMASI NEDENLERİYLE DÜNYA’NIN EN SEYREK NÜFUSLU
YERLERİNDENDİR.
And Dağları
TOPRAK
VERİMLİ ALÜVYAL ve VOLKANİK TOPRAKLARIN BULUNDUĞU
YERLER DÜNYA’NIN EN SIK, VERİMSİZ ve ÇORAK ARAZİLERİN
BULUNDUĞU YERLER İSE EN SEYREK ALANLARIDIR.
Çukurova
Tuz Gölü
EKONOMİK KAYNAKLAR
Verimli Tarım
Alanları
Maden Havzaları
Ulaşımın ve
ticaretin
geliştiği
alanlar
JEOLOJİK YAPI, YERYÜZÜNDEKİ ÖNEMLİ YER ALTI
KAYNAKLARININ DAĞILIŞINI BELİRLER.
Önemli yeraltı kaynaklarına ve madenlere sahip olan alanlar, iklim
koşulları uygun olmasa da nüfuslanabilir. Örneğin; Rusya
Federasyonu’nda yer alan Ust Nera kışın sıcaklıkların – 60’ı
bulmasına rağmen zengin doğalgaz kaynakları nedeniyle 10 000
kişiden fazla nüfusa sahiptir.
DÜNYA’DAKİ EN SIK NÜFUSLU YERLERİ GÖSTERİNİZ
DÜNYA’DAKİ EN SEYREK NÜFUSLU YERLERİ
GÖSTERİNİZ
SÜREKLİLİĞİNE GÖRE
YERLEŞME TİPLERİ
SÜREKLİ YERLEŞME
KIRSAL
YERLEŞME
GEÇİCİ YERLEŞME
KENTSEL
YERLEŞME
KÖYALTI YERLEŞMELERİ
KÖY YERLEŞMELERİ
KASABA YERLEŞMELERİ
BAZI KÖYALTI YERLEŞMELERİ, ZAMANLA SÜREKLİ YERLEŞME ÖZELLİĞİ
KAZANMIŞTIR. KIRSAL YERLEŞMELER, BÜYÜKLÜKLERİNE GÖRE DE
SINIFLANDIRILABİLİR. BUNA GÖRE KÜÇÜKTEN BÜYÜĞE DOĞRU KÖYALTI-KÖY VE
KASABA YERLEŞMELERİ OLARAK SIRALANIRLAR.
ZİRAAT
MADENCİLİK
BALIKÇILIK
KIRSAL YERLEŞMELER
HAMMADDE ÜRETİMİNE YÖNELİK “ BİRİNCİL EKONOMİK FAALİYETLER”
İN YÜRÜTÜLDÜĞÜ YERLEŞMELERDİR
ORMANCILIK
HAYVANCILIK
KÖY YERLEŞMELERİ
AZ GELİŞMİŞ ÜLKLERDE NÜFUN YAKLAŞIK %60’I KIRSAL
YERLEŞMELERDE YAŞARKEN BU ORAN, GELİŞMİŞ ÜLKELERDE
%20’Yİ GEÇMEZ
ÇİN
İNGİLTERE
KÖY MEYDANI, ORTAK TOPLANMA
YERİDİR. KÖYÜN CAMİSİ, ÇEŞMESİ,
SAĞLIK OCAĞI, KAHVESİ ve MUHTARLIK
BURADA BULUNUR. CENAZELER YA DA
DÜĞÜNLERDE HALK BURADA TOPLANIR.
“BİZ” DUYGUSUNUN ve
İMECE KÜLTÜRÜNÜN
HAKİM OLDUĞU
YERLEŞMELERDİR
YAKIN KOMŞULUK
İLŞKİLERİ VARDIR
ÇOK ÇOCUKLU GENİŞ
AİLELER BULUNUR
KONUTLAR TEMEL
GEREKSİNİMLERİ
KARŞILAYACAK
DÜZEYDEDİR
KADININ ÇALIŞMA
HAYATINA KATILIMI
%100’DÜR!!!!!!!!!!!!!!
KADIN ÇALIŞIR......
ÇALIŞIR......
BU ARADA ERKEK DE
BOŞ DURMAZ TABİ..
ÖRFİ ve DİNİ KURALLAR EGEMENDİR
KÖYALTI YERLEŞMELERİ
(GEÇİCİ YERLEŞMELER)
KÖY YERLEŞMELERİNİN EKONOMİK AÇIDAN TAMAMLAYICISI
NİTELİĞİNDE OLAN ,TARIM YA DA HAYVANCILIK
FAALİYETLERİNE DAYALI GEÇİCİ YERLEŞMELERDİR
BU TİP GEÇİCİ YERLEŞMELERİN ÜLKEMİZDE EN YAYGIN
OLDUĞU YERLER DOĞU ve GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGELERİ
ve TOROSLA’DIR.
DAHA ÇOK İLKBAHAR VE YAZ MEVSİMLERİNDE
KULLANILIRLAR.
OLUŞUMLARINA NEDEN OLAN FAKTÖRLER
TEMEL FAKTÖR, KÖYDEKİ TARIM TOPRAKLARININ VE
OTLAKLARIN ARTAN KÖY NÜFUSUNA YETMEMESİ NEDENİYLE
TARLA VE OTLAK ARAYIŞINA GEÇİLMESİDİR.
ENGEBELİ YERLERDE TARIM TOPRAKLARININ PARÇALANMIŞ
OLMASI
TARIM ARAZİLERİNİN BİRBİRİNDEN UZAK VE YETERSİZ OLMASI
HAYVANLAR İÇİN OTLAK VE BARINAK TEMİNİ
DEVLETE AİT ARAZİLERİN, ÖZELLİKLE DE ORMANLARIN,
TOPRAKSIZ AİLELERCE KULLANILMAK İSTENMESİ
AİLELER ARASINDA ÇIKAN ANLAŞMAZLIKLAR
KALABALIK AİLELERDEN AYRILARAK BAĞIMSIZ YAŞAMA İSTEĞİ
KÖYALTI YERLEŞMELERİ
MAHALLE
DİVAN
MEZRA
ÇİFTLİK
YAYLA
OBA
AĞIL
KOM
DAM
ZAMANLA SÜREKLİ YERLEŞME
ÖZELLİĞİ KAZANAN KÖYALTI
YERLEŞMELERİ
MAHALLE
Köy olabilme potansiyeli
en fazla olan köyaltı
yerleşmeleridir
Sık dokuludurlar
Tarla ve bahçe tarımı
yapılır
Batı Karadeniz,
Marmara ve Ege’de
yaygındırlar. Akdeniz’ de
bulunurlar.
DİVAN
Birkaç mahallenin tek muhtarlık olarak
birleştiği kır yerleşmeleridir. Batı
Karadeniz’de yaygındırlar.
MEZRA
Köyün tarım alanının çak dar olması ya da
kan davaları gibi gibi zorunlu nedenlerde
köyden uzak bir bölgeye kurulan ve zamanla
çoğu, sürekli yerleşim birimi haline gelen
köyaltı yerleşmeleridir.
Tarımsal amaçlı kullanılırlar. Hayvancılık, sadece hanenin
et, süt ve yumurta ihtiyacını karşılayacak düzeyde yapılır.
Doğu Anadolu,
Güneydoğu
Anadolu ve
Doğu
Karadeniz’de
yaygındırlar.
Sürekli yerleşmeye uygun
mezralar bazen çok hızlı
gelişerek kasaba ve
şehirlere dönüşebilir.
Elazığ, eskiden
Harput’un bir mezrası
iken zamanla şehir
görüntüsüne
kavuşmuştur.
Bir veya birkaç ev, ambar ve tarım arazisinden
oluşan; hayvancılık ya da tarım veya her
ÇİFTLİK ikisinin de yapıldığı kır yerleşmeleridir.
Geniş araziye sahip büyük tarımsal
işletmelerdir. Bu nedenle dağlık bölgeler
kurulmaları için elverişli değildir.
Trakya, Ege, Akdeniz ve İç Anadolu
bölgelerinde yaygındırlar.
YAYLA
Yaz aylarında, alçak kesimlerde otlakların
kuruması nedeniyle yüksekliğin ve yağışı
arttırdığı, dolayısıyla otların hala yeşil olduğu
mera alanlarına hayvan otlatmak üzere yapılan
geçici göçlerin oluşturduğu yerleşmelerdir.
Tarım, sadece ev halkının ihtiyacını karşılayacak düzeyde yapılır
Bu nedenle genellikle yüksek dağlık alanlarda yer
alırlar. Yükseklerde düzlüklerin ve meraların
artması, hayvancılık faaliyetini de artırır.
Köye bağlı
yerleşme
birimleri içinde
en yaygın
olanıdır.
Karadeniz Dağları’nda ve
Toroslar’da yaygın olan
yaylalarda konut olarak
genellikle, kıl çadırlar ya da
derme çatma taş konutlar
kullanılır
Yapılan ekonomik faaliyet,
halkın yeme içme kültürüne
yansır.
Günümüzde bazı yaylar gelişerek inlenmek amacıyla gidilen
yazlık sayfiye yerlerine dönüşmüşlerdir. Bu oluşum, yazların
çok sıcak olduğu bölgelerde, sıcaktan kaçmak amacıyla
yüksek yerlere yapılan evlerin geliştirilmesiyle
gerçekleşmiştir.
Karadeniz Bölgesi’ndeki yaylarımızda, doğa turizmini
geliştirmek için her yıl şenlikler düzenlenmektedir
OBA
Göçebe hayvancılık yapan toplulukların kullandığı
geçici yerleşmelerdir. Orta Karadeniz’de Canik
adını alırlar.
Toroslar’da, Doğu Karadeniz’de,
Doğu ve Güneydoğu Anadolu
bölgelerinde yaygındırlar..
YAYLA VE OBA’NIN ÇEVRESİNDEKİ EN YAYGIN BİTKİ
ÖRTÜSÜ DAĞ ÇAYIRLARIDIR.
Çünkü genellikle 1000 metrenin üzerinde yer alırlar.
AĞIL
Çevresi taş ya da ahşap ile çevrili hayvan
barınaklarıdır.
Hayvancılıkla uğraşan ve yazın yaylalara çıkan insanlar, kışın
hayvanlarını barındırmak için daha alçak kesimlere inşaa
ettikleri ağılları kullanırlar.
Ağıllar, halkın maddi
imkânlarına göre
farklı büyüklüklerde
olurlar.
Tüm bölgelerimizde
bulunurlar.
KOM, hayvancılık yapılan Doğu ve
Güneydoğu Anadolu bölgelerinde
rastlanılan kır yerleşmeleridir. DAM
ise hem tarım hem de hayvancılığın
yapıldığı diğer köyaltı
yerleşmeleridir.
KIRSAL YERLEŞMELERİNİN GENEL ÖZELLİKLERİ
ŞUNLARDIR:
NÜFUSLARI 10 OOO’DEN AZDIR.
TEMEL GEÇİM KAYNAĞI TARIMSAL FAALİYETLERDİR.
KAYNAKLARI BELLİ SAYIDA NÜFUSU BESLEYEBİLİR.
SÜREKLİLİKLERİ, GEÇİM KAYNAKLARININ TÜRÜNE
BAĞLIDIR.
GEREKSİNİMLERİNİN BÜYÜK KISMINI YEREL
ÜRETİMDEN KARŞILARLAR.
YERLEŞME ŞEKLİNDE DOĞAL KOŞULLAR ETKİLİDİR.
DOKULARINA GÖRE KIRSAL
YERLEŞME TİPLERİ
TOPLU YERLEŞME
DAĞINIK YERLEŞME
YERLEŞMELER, KURULDUKLARI YERLERE GÖRE DE
SINIFLANDIRILABİLİR. BUNA GÖRE;
AKARSU BOYU YERLEŞMELERİ
VADİ İÇİ YERLEŞMELERİ
DENİZ KIYISI YERLEŞMELERİ
DAĞ ETEĞİ YERLEŞMELERİ PLATO YERLEŞMELERİ
OVA YERLEŞMELERİ
ORMAN İÇİ YERLEŞMELERİ
TOPLU
YERLEŞME
EVLERİN BİRBİRİNE ÇOK
YAKIN
OLDUĞU YERLEŞME TİPİDİR
KURAK veYARI KURAK İKLİM
KOŞULLARININ YAŞANDIĞI
BÖLGELERDE BULUNURLAR
EVLER, BİR SU KAYNAĞININ ÇEVRESİNDE TOPLANMIŞTIR
ÜLKEMİZDE İÇ ANADOLU, DOĞU ve GÜNEYDOĞU ANADOLU
BÖLGELERİNDE YAYGINDIRLAR
DAĞINIK
YERLEŞME
EVLER ARASINDAKİ UZAKLIĞIN FAZLA OLDUĞU KIR
YERLEŞMELERİDİR
ARAZİNİN ENGEBELİ, TARIM
ALANLARININ KÜÇÜK ve
PARÇALI OLDUĞU DAĞLIK
ARAZİLERE
SU KAYNAĞININ BOL OLDUĞU
YAĞIŞLI İKLİM BÖLGELERİNDE
KURULURLAR
ÜLKEMİZDE KARADENİZ
BÖLGESİ’NDE YAYGINDIRLAR
ÇİZGİSEL
YERLEŞME
AKARSU KENARINDAKİ DAR TARIM
ALANLARINDA YA DA DENİZ KIYISINDAKİ
DAR KIYI ŞERİDİNDE KURULAN
YERLEŞMELERDİR.
ÜLKEMİZDE TRABZON, RİZE,
ADAPAZARI AMASYA VE
TOKAT ŞEHİR YERLEŞMELERİ
ÇİZGİSEL YERLEŞMEYE
ÖRNEKTİR.
DAİRESEL
YERLEŞME
GENİŞ VE VERİMLİ OVALAR ÜZERİNE
(BÜYÜK DÜZLÜKLERE) KURULAN
YERLEŞMELERDİR.
ÜLKEMİZDE KONYA VE
ADANA ŞEHİR YERLEŞMELERİ
ÇİZGİSEL YERLEŞMEYE
ÖRNEKTİR.
KIRSAL YERLEŞMELERDE
KULLANILAN YAPI
MALZEMELERİ
VE
MESKEN TİPLERİ
AHŞAP EV
ÇİTALI
CAM
BEŞİK
ÇATI
TAŞ
ZEMİN
ÜLKEMİZDE EN ÇOK
KARADENİZ
BÖLGESİ’NDE
YAYGINDIRLAR.
KERPİÇ KONUT
ÜLKEMİZDE EN ÇOK İÇ VE GÜNEYDOĞU ANADOLU
BÖLGELERİNDE YAYGINDIRLAR.
Kerpiç
Yapımı
Savan
Bölgesi
Harran
Konya
Mardin
TAŞ EV
ÜLKEMİZDE EN ÇOK AKDENİZ VE GÜNEYDOĞU
ANADOLU BÖLGELERİNDE YAYGINDIRLAR.
TRULLİ
İtalya’nın güneyine
özgü taş mesken tipi
ERZURUMDA KALIN KAR
ÇRTÜSÜNÜN UZUN SÜRE
ERİMEMESİ VE ÇATILARI
ÇÖKERTME RİSKİ
NEDENİYLE ÇATILARDA
KİREMİT YERİNE SAC
KULLANILIR.
KIŞLARI ÇOK SOĞUK
GEÇTİĞİ İÇİN DOĞU
ANADOLU’DAKİ EVLERİN
DUVARLARI KALINDIR VE
KISMEN TOPRAĞA
GÖMÜLÜDÜRLER.
TROPİKAL İKLİM BÖLGELERİNDE SAZ KULLANILARAK
YAPILAN HIMIŞ MESKEN, ÜLKEMİZDE BULUNMAZ.
ŞEHİR (KENT) YERLEŞMELERİ
Tarihsel Süreç İçerisinde Şehirlerin Gelişimi
İlk şehirlerin ortaya çıkışı MÖ 3000 yılındadır.
Şehirlerin ortaya çıkışı eski olsa da gelişimi oldukça yavaş
olmuştur.
İlk şehirler GD Asya, Hindistan, Mısır’da yer alan akarsu
vadilerinde kurulmuştur.
Kurulan ilk şehirlerin geçim kaynakları tarımdır.
En eski şehirlerin nüfusu oldukça azdır. Sümerlere ait şehirler
20.000 nüfuslu idi.
Bu dönemde şehir yerleşmelerinin sayısı da azdır.
Şehirleşme süreci sanayi devriminden sonra hız kazanmıştır.
Sanayi devriminden sonra şehir nüfusu ve sayısı giderek artmıştır.
Tarım şehirleri yerini sanayi ve ticaret şehirlerine bırakmıştır.
KENT YERLEŞMELERİNİN GENEL ÖZELLİKLERİ
ŞUNLARDIR:
NÜFUSLARI 10 OOO’DEN FAZLADIR.
TARIM DIŞI FAALİYETLER GELİŞMİŞTİR.
İŞ BÖLÜMÜ BELİRGİNDİR.
TÜKETİCİ SAYISI FAZLADIR.
KASABA
NÜFUS BÜYÜKLÜKLERİNE VE
FONKSİYONEL GELİŞİMLERİNE GÖRE
BAZEN KIR BAZEN DE KENT YERLEŞMESİ
(KÜÇÜK VEYA ORTA BÜYÜKLÜKTE ŞEHİR)
OLARAK SINIFLANDIRILABİLİRLER.
ZAMANLA GELİŞEREK BÜYÜK KENTLERE
DÖNÜŞEBİLİRLER. ÖRNEĞİN;
ANKARA’NIN BİR İLÇESİ OLAN
KIRIKKALE, SİLAH FABRİKASININ VE
PETROL RAFİNERİSİNİN KURULMASININ
ARDINDAN HIZLA GELİŞMİŞ, GÖÇ ALMIŞ
VE YAKLAŞIK 280 BİN KİŞİLİK
NÜFUSUYLA BÜYÜK ŞEHİR HALİNE
DÖNÜŞMÜŞTÜR.
Kasabalar, köylerden kentlere göç etmek isteyen insanlar
tarafından, kent yaşantısına uyum sağlamak amacıyla bir
geçiş kuşağı niteliğinde kullanılmıştır.
Köy yerleşmelerinde ziraat, hayvancılık ve ormancılık gibi hammadde üretimine
yönelik olan işlerde, özel bir eğitim almamış niteliksiz işgücü olarak çalışan ; halı
dokumacılığı, çömlekçilik gibi işler dışında imalat sektörünü bilmeyen; köy bakkallığı,
berberliği gibi işler dışında hizmet sektöründe çalışmamış olan köylünün,
şehirlerdeki sanayi ve hizmet kuruluşlarında iş bulabilmesi için ihtiyaç duyduğu
mesleki eğitim kasabalarda edinilmiştir.
Çünkü kasabalar, tarım sektörünün egemen olduğu köyler ile sanayi ve hizmet
sektörlerinin hakim olduğu şehirler arasında, bu ekonomik faaliyetlerin tümünün
yapılabildiği bir yerleşme alanıdır. Örneğin; köyden kasabaya göçen biri hem
belediyede işçi olarak çalışıp hem de evinin bahçesinde ürettiği tarım ürünlerini
pazarda satabilir. Böylece köylü, bir yandan bildiği tek ekonomik faaliyet olan tarımı
yaparak geçimini garanti altına alırken diğer yandan sanayi ve hizmet faaliyetlerini
öğrenebilir. Bu sayede kasabalarda kalifiye işçi özelliği kazanan insanlar, şehirlere
göç ettiklerinde kendilerine uygun işler bulabilirler. Kasabaların geçiş kuşağı olma
özelliği, zamanla ortadan kalkmış ve 1970’li yıllarda bu kez kırsal kesimden İstanbul,
Ankara ve İzmir gibi büyük merkezlere olan göçler hız kazanmıştır.
BÜYÜKLÜKLERİNE GÖRE
ŞEHİRLER
BU SINIFLAMA ŞEHİRLERİN NÜFUS MİKTARLARINA GÖRE
YAPILIR. BUNA GÖRE NÜFUSU;
KÜÇÜK ŞEHİR
10 000 – 25 000 ARASI
ORTA BÜYÜKLÜKTE
ŞEHİR
25 000 – 100 000 ARASI
BÜYÜK ŞEHİR
100 000 – 500 000 ARASI
METROPOL
500 000 – 1 000 000 ARASI
MEGAPOL
1 000 000’DAN FAZLA
Metropoller ve Magapoller , ekonomik ve toplumsal gelişmişlik bakımından
çevresindeki yerleşim yerlerine egemen olan, nüfusu çok kalabalık, içinde
bir kaç ilçe ve belediye bulunan, büyük ve önemli kentlerdir.
PLANSIZ KENTLEŞME
YOĞUN GÖÇ ALAN KENTLERDE GELEN NÜFUSUN KONUT
VE ALTYAPI TALEPLERİNE EŞZAMANLI ARZ
SUNULAMAMASI DURUMUNDA ORTAYA ÇIKAN KENT
PROFİLİDİR.
GECEKONDU SEMTLERİNİN OLUŞMASI
SANAYİ KURULUŞLARININ KENT İÇİNDE KALMASI
SU, KANALİZASYON, ELEKTRİK, OKUL GİBİ ALT
YAPININ YETERSİZ KALMASI
KENTTE ULAŞIM GÜÇLÜKLERİ ÇEKİLMESİ
Download