İŞ HUKUKU Hukuk; “insanların birbiriyle veya oluşturdukları topluluklarla yahut bu toplulukların birbirleriyle olan ilişkilerini düzenleyen ve devletin zorlayıcı gücüyle kendilerine uyulması sağlanan kurallardan oluşan bir bütündür” şeklinde tanımlanabilir Hukuk, her şeyden önce sosyal bir olgudur. İnsan topluluğunun bulunduğu her yerde, bir hukuk düzeninin olduğu görülür. Hukukun herkes tarafından benimsenebilecek bir tanımı bugüne kadar yapılamamıştır. Hukukun tanımının yapılmasındaki güçlük, onun değişken olma özelliğinden kaynaklanır. Hukuk kurallarının, yer ve zamana göre, durmadan değiştiği görülür. Hukukun değişkenlik özelliği, iş hukukunda daha da belirgindir. İş hukuku, diğer hukuk dallarına oranla yeni olması ve toplumsal gelişmelerden büyük ölçüde etkilenmesi nedeniyle, hızlı bir değişim içerisindedir. Düzeni sağlamak Toplumum gereksinimlerini karşılamak Adaleti gerçekleştirmek Toplum içinde insanlar ile bunların oluşturdukları toplulukların, sürekli bir çıkar çatışması içerisindedirler. Bu çatışmada kişi ve topluluklar, kendi başlarına bırakıldığında; toplum, varlığını sürdüremez. Hukuk ise, düzen sağlayıcı işlevi sayesinde, barış içinde yaşamaya olanak tanıyan bir ortam yaratır. Ancak, bu ortam, mutlak çatışmasız bir düzen değildir. Hukukun düzeni sağlamadaki gücü, hukuk kurallarınca "yaptırım" olarak adlandırılan zorlayıcı güçten kaynaklanır. Hukuk kurallarının yaptırımdan yoksun oluşu ise; hukuk düzenine uymayı, kişinin ve toplulukların keyfine bırakır ve giderek, toplumsal yaşamı bir kargaşaya dönüştürür. Hukuk, toplumsal gelişmelerden büyük ölçüde etkilenir. Bu etkilenme, hukukun toplumun gereksinmelerine uygun düşmesini zorunlu kılar. Toplumun gereksinimlerini karşılamayan veya karşılamakta yeterli bulunmayan hukuk kurallarının yerini, zaman içerisinde toplum gereksinmelerine uyan hukuk kuralları alır. Adalet, üstün hukuk kurallarına ve idealine olan uygunluktur. Bu yönüyle adalet, kişisel bir amacı değil; tam tersine, kişisel görüşlerden bağımsız olarak, nesnel bir değeri anlatır. Adalet, hukukun bir değer ölçüsüdür. Hukuk, sonuçta adaleti gerçekleştirmek isteyen bir düzendir. Hukuk düzeni, güçsüzü koruyucu bir güvence düşüncesine dayandığı ölçüde, adaletlidir. Bu anlamda, hukukun işlevi, toplum içerisindeki çıkar çatışmaları arasında adil bir değerlendirme yapmaktır. Adalet ile hukuk düzeninin, birçok durumda örtüştüğü görülmez. Çünkü insanların adaleti, genelde mutlak değildir. ÖZEL HUKUK KAMU HUKUKU Eşit hak ve yetkilere sahip kişiler veya kişi toplulukları arasındaki hukuki ilişkileri düzenleyen hukuk alanına özel hukuk adı verilir. Medeni Hukuk, Borçlar Hukuku, Ticaret Hukuku gibi bireylerin birbirleriyle olan ilişkilerini düzenleyen hukuk dalları özel hukuk bölümü içerisinde yer alır. Kamu hukuku, devletin diğer devletler ve kişilerle olan ilişkilerini düzenleyen hukuk alanıdır. Bu hukuk alanına özgü temel özellik, egemenlik ve astlık-üstlük ilişkisidir. Anayasa Hukuku, İdare Hukuku ve Ceza Hukuku gibi hukuk dalları, salt kamu hukuku bölümü içerisinde yer alır. Bireysel İş Hukuku 4857 Sayılı İş Kanunu Basın İş Kanunu Deniz İş Kanunu Borçlar Kanunu Toplu İş Hukuku 2821 sayılı Sendikalar Kanunu 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu Toplumdaki çalışma ilişkilerinin farklı özellikler göstermesi, çalışma ilişkilerinin hukuki yapısının da çok farklı biçimlerde düzenlenmesine yol açmıştır. Yapılan iş aynı olsa bile çalışma ilişkisinin yapısı farklılaşabilir. Örneğin mühendis olan bir kişinin bir devlet memuru olarak, bir şirkette işçi olarak veya kendi işini kurarak çalışması hâlinde yaptığı iş aynı olsa dahi tabi olduğu çalışma koşulları esaslı biçimde farklılaşır. Toplum içindeki çalışma ilişkileri bağımlı ve bağımsız çalışma olarak iki ana gruba ayrılabilir. Bağımlı ve bağımsız çalışma arasındaki sınırı belirlemedeki güçlüklere rağmen bu iki çalışma tipi arasındaki temel farklılık, kişinin çalışma ilişkisinde sahip olduğu özerkliktir. Bağımlı çalışanlar, bir başkasının emir ve talimatı altında çalışan kişilerdir. Bağımlı çalışan bir kişinin sözleşmesinde belirlenen sınırlar çerçevesinde hangi işi göreceği, bu işi nasıl göreceği, nerede ve ne zaman göreceği bir başka kişi tarafından belirlenir. Bağımlı çalışanlar grubuna işçiler, devlet memurları ve diğer kamu görevlileri dâhildir. Bağımlı çalışanların tamamı iş hukukunun inceleme alanına girmez. İş hukuku, bir sözleşme ilişkisi çerçevesinde bağımlı çalışan işçilerle işverenler arasındaki hukuki ilişkileri düzenleyen bir hukuk dalıdır. Bireysel iş hukuku, birey olarak işçi, işveren ve devlet arasındaki hukuki ilişkilerin incelendiği hukuk dalıdır. İş sözleşmesinin kurulması, bu sözleşmeden doğan işçi ve işveren borçları, iş sözleşmesinin fesih yoluyla sona erdirilmesi ve sonuçları, çalışma düzenine ilişkin çalışma süreleri, yıllık izinler, iş sağlığı ve güvenliği önlemleri gibi konular bireysel iş hukukunun inceleme alanına dahildir. Bireysel iş ilişkileri hukukumuzda esas itibariyle, İş Kanunu, Deniz iş Kanunu, Basın İş Kanunu ve Borçlar Kanunu tarafından düzenlenmiştir. İşçi veya işverenlerin kurmuş oldukları sendikaları aracılığıyla girdikleri hukuki ilişkilerin incelendiği hukuk dalı ise toplu iş hukuku olarak adlandırılır. Toplu iş hukuku; sendikalaşma hareketi, toplu iş sözleşmeleri, hak ve menfaat uyuşmazlıkları ve bunların çözüm yolları olarak grev ve lokavt, hakem kurulları, arabuluculuk ve uzlaştırma müesseseleri gibi konuları içermektedir. İŞÇİ İŞVEREN İŞVEREN VEKİLİ ALT İŞVEREN • Bir iş sözleşmesine dayalı olarak çalışan gerçek kişiye işçi denir. Bir kişinin işçi sayılması için iş sözleşmesine dayalı olarak çalışması zorunludur. • Bir kimsenin işçi sayılması için herhangi bir işte çalışması yeterlidir. Bu bakımdan işin bedeni, fikri ya da bedeni ve fikri olması kişinin işçi niteliğini kazanması açısından önem taşımaz • Teknisyen, temizlikçi, duvar ustası işçi olduğu gibi, mühendis, avukat, genel müdür veya bir özel tiyatrodaki sanatçı da işçi sıfatını taşıyabilir. Uygulamada şirketlerde üretimde çalışan kişiler işçi olarak nitelendirilirken yöneticiler için bu sıfat kullanılmamaktadır. Bu nitelendirme hukuki bir değer taşımayıp iş sözleşmesi ile çalışan herkes işçidir. Sosyolojik anlamdaki işçi kavramı ile işçinin hukuki tanımı birbirinden farklıdır • Yine kişinin işçi olması için mutlaka özel sektörde çalışması gerekli olmayıp kamu sektöründe de iş sözleşmesiyle çalışan kişiler de işçi sıfatı taşırlar. Örneğin, Bakanlıklar bünyesinde iş sözleşmesi ile çalışan çok sayıda işçi bulunmaktadır. • İşyerinde işçilerin yanı sıra hukuken işçi sıfatı taşımayan ancak işçi benzeri diğer kişiler de bulunmaktadır. İşyerlerinde mesleki eğitim sahibi vasıflı işçi ihtiyacının karşılanması günümüzde mesleki eğitimin önemli bir hedefidir. Çıraklık kurumu vasıflı işgücü ihtiyacının karşılanmasında temel bir önem taşımaktadır. Bu nedenle çıraklık ülkenin istihdam politikalarından önemli bir yer taşır. Ülkemizde çırakların hukuki durumu 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu hükümler çerçevesinde düzenlenmiştir Çıraklık sözleşmesi iş sözleşmesinden farklı nitelik taşıdığı için Çıraklar işçi niteliği taşımazlar. Çıraklar işyerindeki işçi sayısından sayılmazlar, işçilerin üye olduğu sendikalara üye olamaz, toplu iş sözleşmesinden yararlanamazlar. Çıraklar her ne kadar işçi niteliği taşımasa da işyerlerinde işçilerle birlikte aynı iş kazası ve meslek hastalığı riskine maruz kalırlar. Bu risklere karşı çırakların korunması amacıyla İş Kanunu’nda iş sağlığı ve güvenliği hükümlerinin çıraklara da uygulanacağı belirtilmiştir . Böylece işveren işyerindeki iş kazaları ve meslek hastalığı risklerine karşı çırakları da korumak, onlara de gerekli eğitimi ve koruyucu malzemeyi vermekle yükümlüdür. Çırak ve aday çırağın eğitimi sırasında işyerinde meydana gelecek iş kazasından işveren sorumludur . Yine çıraklar 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun iş kazası ve meslek hastalığı sigorta dalından yararlanır. İşçi benzeri bir diğer grup, stajyerlerdir. Stajyerler, teorik bilgilere sahip oldukları bir mesleğin uygulamasını izleyerek o mesleğin uygulamasını öğrenmek üzere işyerinde bulunan kişilerdir. Stajyerler iş sözleşmesi ile çalışmadıkları için iş mevzuatı dışında kalırlar. Ancak işyerlerinde bulundukları sırada iş kazaları ve meslek hastalıkları riskine maruzdurlar. Bu nedenle İş Kanunu’nun iş sağlığı ve güvenliği bölümünde yer alan tüzük ve yönetmeliklerdeki hükümler çıraklar gibi stajyerlere de uygulanır. • İşçi çalıştıran gerçek ya da tüzel kişiye yahut tüzel kişiliği bulunmayan kurum ve kuruluşlara işveren denir • İşveren; işçiyi işe alan, ondan iş görme borcunu yerine getirmesini isteyen ve bu konuda emir ve talimat vermeye yetkili bulunan ve tüm bunlara karşılık ücret ödeme borcu altına giren kimsedir • İşveren yalnızca yönetim hakkının sahibi değil aynı zamanda sözleşmeden kaynaklanan hukuki, idari ve cezai sorumlulukların da muhatabıdır. İş sözleşmesinin tarafı olarak işveren, hukuki sorumluluğu taşır. Sözleşmeden doğan hakların ve borçların sahibidir. İş mevzuatında öngörülen yükümlülüklerin yerine getirilmemesi hâlinde idari yaptırımlara muhatap olabilir. Yine işyerinde Ceza Kanunu anlamında suç niteliği taşıyan bir eylemin gerçekleşmesi hâlinde, örneğin iş kazası neticesinde bir işçinin ölümü veya yaralanması halinde, kasten veya taksirli olarak bu kazaya yol açan gerçek kişi işveren ceza sorumluluğunu taşır. • İşveren adına hareket eden, işin, işyerinin veya işletmenin yönetiminde görev alan kimseye işveren vekili denir • İşveren vekilinin, bu sıfatı ile işçilere karşı işlem ve yükümlerinden doğrudan doğruya işveren sorumludur. İşveren vekilliği sıfatı, işçilere tanınan hak ve yükümlülükleri ortadan kaldırmaz. • Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal ve hizmet üretiminin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde yapılacak işin gereği olarak teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini yalnız bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işverene alt işveren denir • İşletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler dışında asıl iş bölünerek alt işverenlere verilemez. • İşi veren işveren olmalıdır (Asıl işveren): İş Kanunu anlamında bir asıl işverenden bahsedebilmek için işi verenin, işveren olması gerekir. Daha önce söylediğimiz üzere işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişiye veya tüzel kifliliğ iolmayan kurum ve kuruluşlara işveren denir. O halde bir başka kişiye işyaptıran kişinin işveren olması, işçi çalıştırması gerekir ki bir asıl işverenden bahsedilebilsin. İşi alan işveren olmalıdır (Alt işveren): Bir alt işverenden bahsedilebilmesi için işi alan kişinin de o işte işçi çalıştırması gerekir. İşi alan kişi hiçbir işçi çalıştırmaksızın işyerinde sadece kendisi çalışıyorsa bu takdirde işveren dolayısıyla alt işveren niteliği taşımaz. İş asıl işverene ait işyerinde görülmelidir: Alt işveren işçileri asıl işverene ait işyerinde çalışmaları hâlinde İş Kanunu anlamında bir asıl işveren alt işveren ilişkisinden bahsedilebilir. Asıl işveren kendi işçileri ile yan yana birlikte çalışan alt işveren işçilerinden de sorumlu kılmıştır. Fason iş verme biçiminde adlandırılan ve alt işverenin işi kendi bağımsız işyerinde gördüğü hâllerde İş Kanunu çerçevesinde bir asıl işveren alt işveren ilişkisinden bahsedilemez. Alt işveren işçileri sadece asıl işverene ait işte çalışmalıdır: İş Kanunu’nun 2. maddesinin 7. fıkrası uyarınca “... bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran...” alt işveren açısından asıl işveren-alt işveren ilişkisi kurulmuştur. İşin işyerinde yürütülen mal ve hizmet üretimine ilişkin bir işi olması: Alt iş veren işyerinde yürütülen mal veya hizmet üretimine ilişkin işlerde iş alan kişidir. Alt işverene verilen iş yardımcı bir iş veya teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren asıl işin bir parçası olmalıdır: Üretim organizasyonu içinde yer almayan yemek, temizlik, güvenlik, personel taşıma, teknik bakım gibi hizmetler herhangi bir sınırlamaya tabi olmaksızın alt işverene verilebilen işler arasındadır. • İşveren tarafından mal veya hizmet üretmek amacıyla maddi olan ve olmayan unsurlar ile işçinin birlikte örgütlendiği birime işyeri denir. • İşverenin işyerinde ürettiği mal ve hizmet ile nitelik yönünden bağlı bulunan ve aynı yönetim altında örgütlenen yerler ile dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, eğitim ve avlu gibi diğer eklentiler ve araçlar da işyerinden sayılır. • İşyeri, işyerine bağlı yerler, eklentiler ve araçlar ile oluşturulan iş organizasyonu kapsamında bir bütündür. • İş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir. • İş sözleşmesinin üç unsuru vardır. Bunlar: – Hizmet (iş) – Ücret – Bağımlılıktır. İş sözleşmesinin temel unsuru bir işin görülmesidir. İşin bedenen veya fikren yapılması önem taşımaz. Ekonomik yönden iş olarak değerlendirilebilen her türlü çalışma, iş sözleşmesinin konusunu oluşturabilir. Bu çalışmanın mutlaka işverene ekonomik bir yarar sağlaması gerekmez. işin türü, niteliği ve hatta bu iş için herhangi bir araç kullanılması da fark yaratmaz. İş sözleşmesi iki taraf için borç doğuran karşılıklı bir sözleşmedir. İşçi yaptığı iş karşılında ücrete hak kazanır. Bir işin ücretsiz olarak yapılması taahhüt edildiğinde, iş sözleşmesinin kurulduğundan söz edilemez. Bu noktada ücret unsuru, iş sözleşmesini ahlaki bir ödev olarak veya hatır ilişkisi niteliğinde yapılan işten ayırır. İşin ücret karşılığı görülmesi, konusu iş görme olan birçok sözleşmede söz konusu olabilir. Bu nedenle ücret karşılığı çalışma tek başına iş sözleşmesinin varlığını göstermez. İş sözleşmesinde işçi; yapılacak işin türü, niteliği, işin yapılma yeri, zamanı ile yöntemi bakımından işverenin talimatları ile bağlıdır. İşveren , yönetim hakkı çerçevesinde vereceği talimatlarla iş edimini düzenlerken işçinin talimatlara uyma borcu bulunmaktadır. İşte bu ilişki kişisel-hukuki bağımlılık olarak adlandırılır. Sürekli-süreksiz iş sözleşmesi ayırımı, temelde "sürekli iş" - "süreksiz iş" ayırımına dayanmaktadır. İş Kanununa göre, nitelikleri bakımından en çok otuz işgünü süren işlere süreksiz iş, bundan fazla süren işlere sürekli iş denir. Sürekli işler üzerine yapılan iş sözleşmelerine sürekli iş sözleşmesi; süreksiz işler üzerine yapılan iş sözleşmelerine ise süreksiz iş sözleşmesi denir. Belirsiz süreli iş sözleşmeleri, tarafların yaptıkları sözleşmeye herhangi bir süre koşulu koymamaları halinde ortaya çıkar. Belirli süreli iş sözleşmeleri ise; işin türü itibariyle süreklilik göstermeyen veya belirli bir işin tamamlanması yahut belirli bir olgunun ortaya çıkması gibi objektif koşullara bağlı olarak işveren ile işçi arasında yazılı şekilde yapılan sözleşmelerdir. Belirli bir işin tamamlanması ya da belirli bir olgunun ortaya çıkması durumunda taraflar belirli süreli iş sözleşmesi yapabilirler; bunların dışında belirli süreli iş sözleşmesi yapamazlar. Belirli süreli iş sözleşmesi, işin mahiyetinden kaynaklanan esaslı bir neden olmadıkça birden fazla (zincirleme) yapılamaz. Belirli süreli iş sözleşmesi ile çalıştırılanlar, emsal işçiye göre farklı işleme tabi tutulamazlar. Tam süreli iş sözleşmesi, normal çalışma süreleriyle sınırlı, “işçinin normal haftalık çalışma…” süresi kadar çalışmayı öngören sözleşmedir. Kısmi süreli iş sözleşmesi, işçinin haftalık normal çalışma süresinin, tam süreyle çalışan emsal işçiye göre önemli ölçüde daha az (2/3’ünden daha az) belirlenmesi durumunda söz konusudur. Tarafların kanuni sınırlar içinde deneme süresi kararlaştırdıkları iş sözleşmesine, deneme süreli iş sözleşmesi denir. Deneme süresi en çok 2 ay olabilir; ama bu süre toplu iş sözleşmeleri ile 4 aya kadar çıkarılabilir. Deneme süresi içinde iş sözleşmesi, taraflarca bildirimsiz ve tazminatsız fesih edilebilir. İş Kanununa göre, aksi belirtilmedikçe iş sözleşmesi herhangi bir şekle tabi değildir. Ancak, İş Mevzuatımız bazı sözleşmelerin yazılı olması koşulunu getirmiştir. Buna göre yazılı yapılması gereken sözleşmeler şunlardır: › Belirli süreli iş sözleşmesi, › Çağrı üzerine çalışmayı öngören iş sözleşmesi › Çıraklık sözleşmesi, › Gemi adamı ile yapılacak iş sözleşmesi, › Gazeteci ile işveren arasındaki iş sözleşmesi, › Toplu iş sözleşmesi • İşveren, devir sırasında işçinin yazılı olurunu alarak kendisini aynı holdinge, şirketler topluluğuna dahil bir işyerine yahut başka bir işverene iş görme borcunu yerine getirmek üzere geçici olarak devredebilir. • Geçici iş ilişkisi altı ay süreyle en çok iki kez tekrarlanabilir. İŞÇİNİN İŞ SÖZLEŞMESİNDEN DOĞAN BORÇLARI İş görme Borcu Sadakat Borcu Çalışma Koşullarına Uyma ve İtaat Borcu İŞVERENİN İŞ SÖZLEŞMESİNDEN DOĞAN BORÇLARI Ücret Ödeme Borcu Eşit Davranma Borcu İş Sağlığı ve Güvenliği İşe Uygun İşçi Önlemleri Alma Borcu Çalıştırma Borcu • Ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve parayla ödenen tutardır. Yani; – Ücret Bir İş Karşılığıdır – Ücret Parayla Ödenen Tutarı Kapsar – Ücret, İşveren Veya Üçüncü Kişiler Tarafından Sağlanan Parasal Tutardır a. Asgari ücretleri tespit görevi Asgari Ücret Tespit Komisyonu aracılığıyla gerçekleştirir. b. Asgari ücretten işçiler yararlanır. c. Asgari ücretler en geç iki yılda bir tespit edilir. d. Asgari ücret tespit edilirken işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım kültür gibi ihtiyaçlarının günün fiyatları üzerinden karşılanmasına çalışılır. e. Asgari ücret saptanırken ülkenin sosyal ve ekonomik durumunu takip etmek; ücretliler geçinme endeksleri, fiilen ödenmekte olan ücretlerin genel seyri, işkolu veya işkollarının niteliklerini dikkate almak zorundadır. Ülkemizde iş sağlığı ve güvenliği alanında 4857 sayılı İş Kanununun kabulünden sonra oldukça karmaşık bir süreç yaşanmıştır. Bu anlamda önce 4857 sayılı İş Kanununa dayalı İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği çıkarılmıştır. Söz konusu Yönetmelik Avrupa Birliği’nin 12.06.1989 tarihli ve 89/391/EEC sayılı Avrupa Birliği Konsey Direktifi esas alınarak hazırlanmıştır. Danıştay önce yürütmesini durdurduğu bu Yönetmeliği, kısa süre sonra iptal etmiştir. Danıştay’ın iptalindeki temel gerekçe, ortada tüzük niteliğinde bir üst norm olmaksızın doğrudan Yönetmelikle düzenleme yapmanın Kanununa aykırılığıdır. Hükümet bu kez Yönetmelik yerine, önce Tüzükle düzenleme yapma fikrini benimsemiş; sonra da Kanun yolu ile düzenleme yapma yolunu tercih etmiştir. Bu düşünceyle 2007 yılının başlarında “İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Tasarısı Taslağı” yayınlanmıştır . Bu Tasarı Taslağına yönelik ciddi eleştiriler karşısında hükümetçe geri adım atılmış ve radikal bir değişiklikten vazgeçilmiştir. Bunun yerine, 5763 sayılı Kanunla İş Kanununun “İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmelikleri” başlıklı 78. maddesi aynı başlıkla; “İşyeri Hekimleri” başlıklı 81. maddesi “İş Sağlığı ve Güvenliği Hizmetleri” başlığıyla yeniden düzenlenmiş; “İş Güvenliğiyle Görevli Mühendis veya Teknik Elemanlar” başlıklı 82. maddesi ise yürürlükten kaldırılmıştır. 5763 sayılı Kanunla İş Kanununun özellikle 81. maddesine getirilen yeniliklerin ayrıntıları ise ”İşyeri Sağlık ve Güvenlik Birimleri ile Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimleri Hakkında Yönetmelikte” düzenlenmiştir. Bu Yönetmelik de kısa süre uygulanabilmiş; 2010 yılı sonlarında çıkarılan “İş Sağlığı ve Güvenliği Hizmetleri Yönetmeliği” ile yürürlükten kaldırılmıştır. İş sağlığı ve güvenliği ile ilgili önemli bir değişiklik de 6009 sayılı Kanunla gerçekleştirilmiş; bu Kanun 4857 sayılı Kanunun 81. maddesinde değişiklikler yapmıştır. Ortaya çıkan bu inişli çıkışlı ve yargı organlarının iptallerinden etkilenen süreç sosyal taraflardan hiçbirini tatmin etmemiştir. Yaşanan kaotik ortam hükümeti bir kez daha İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Tasarısı hazırlamaya yöneltmiştir. Kanun 6331 numara ile 20.06.2012 tarihinde kabul edilmiş ve 30.06.2012’de Resmi Gazete’de yayınlanmıştır. Tasarıyla, kamu ve özel sektöre ait bütün işlere ve işyerlerine, işveren ve işveren vekillerine, çırak ve stajyerler de dahil olmak üzere tüm çalışanlarına faaliyet konusuna bakılmaksızın iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması amaçlanmaktadır. Tasarı hazırlanırken uluslararası düzenlemelerden yararlanılmıştır. Bu anlamda ILO’nun 155 sayılı “İş Sağlığı ve Güvenliği ve Çalışma Ortamına İlişkin Sözleşmesi” ve 161 sayılı “İş Sağlığı ve Güvenliği Hizmetlerine İlişkin Sözleşmesi” ile birlikte AB’nin 89/391 EEC çerçeve Direktifi de Tasarıya kaynaklık etmiştir. Tasarının hazırlanmasında önemli bir etken iş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu ortaya çıkan maddi ve manevi kayıpların yüksek maliyetidir. Tasarının kanunlaşması halinde bu maliyetlerin ortadan kaldırılabileceği düşünülmektedir. Tasarının gerekçesinde belki de en çok dikkat çeken husus iş sağlığı ve güvenliği alanında yeni bir anlayışa olan gereksinimin dile getirilmesidir. Gerekçeye göre, önceki dönemde yerleşik kuralcı yaklaşım terkedilmekte bunun yerine iyileştirici, önleyici, geliştirici ve koruyucu bir yaklaşıma dönülmektedir. (1) İşveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup bu çerçevede; a) Mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dâhil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapar. b) İşyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını izler, denetler ve uygunsuzlukların giderilmesini sağlar. c) Risk değerlendirmesi yapar veya yaptırır. ç) Çalışana görev verirken, çalışanın sağlık ve güvenlik yönünden işe uygunluğunu göz önüne alır. d) Yeterli bilgi ve talimat verilenler dışındaki çalışanların hayati ve özel tehlike bulunan yerlere girmemesi için gerekli tedbirleri alır. (2) İşyeri dışındaki uzman kişi ve kuruluşlardan hizmet alınması, işverenin sorumluluklarını ortadan kaldırmaz. (3) Çalışanların iş sağlığı ve güvenliği alanındaki yükümlülükleri, işverenin sorumluluklarını etkilemez. (4) İşveren, iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin maliyetini çalışanlara yansıtamaz. (1) Çalışanlar, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili aldıkları eğitim ve işverenin bu konudaki talimatları doğrultusunda, kendilerinin ve hareketlerinden veya yaptıkları işten etkilenen diğer çalışanların sağlık ve güvenliklerini tehlikeye düşürmemekle yükümlüdür. (2) Çalışanların, işveren tarafından verilen eğitim ve talimatlar doğrultusunda yükümlülükleri şunlardır: a) İşyerindeki makine, cihaz, araç, gereç, tehlikeli madde, taşıma ekipmanı ve diğer üretim araçlarını kurallara uygun şekilde kullanmak, bunların güvenlik donanımlarını doğru olarak kullanmak, keyfi olarak çıkarmamak ve değiştirmemek. b) Kendilerine sağlanan kişisel koruyucu donanımı doğru kullanmak ve korumak. c) İşyerindeki makine, cihaz, araç, gereç, tesis ve binalarda sağlık ve güvenlik yönünden ciddi ve yakın bir tehlike ile karşılaştıklarında ve koruma tedbirlerinde bir eksiklik gördüklerinde, işverene veya çalışan temsilcisine derhal haber vermek. ç) Teftişe yetkili makam tarafından işyerinde tespit edilen noksanlık ve mevzuata aykırılıkların giderilmesi konusunda, işveren ve çalışan temsilcisi ile iş birliği yapmak. d) Kendi görev alanında, iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için işveren ve çalışan temsilcisi ile iş birliği yapmak. (M.19) (1) Ciddi ve yakın tehlike ile karşı karşıya kalan çalışanlar kurula, kurulun bulunmadığı işyerlerinde ise işverene başvurarak durumun tespit edilmesini ve gerekli tedbirlerin alınmasına karar verilmesini talep edebilir. Kurul acilen toplanarak, işveren ise derhâl kararını verir ve durumu tutanakla tespit eder. Karar, çalışana ve çalışan temsilcisine yazılı olarak bildirilir. (2) Kurul veya işverenin çalışanın talebi yönünde karar vermesi hâlinde çalışan, gerekli tedbirler alınıncaya kadar çalışmaktan kaçınabilir. Çalışanların çalışmaktan kaçındığı dönemdeki ücreti ile kanunlardan ve iş sözleşmesinden doğan diğer hakları saklıdır. (3) Çalışanlar ciddi ve yakın tehlikenin önlenemez olduğu durumlarda birinci fıkradaki usule uymak zorunda olmaksızın işyerini veya tehlikeli bölgeyi terk ederek belirlenen güvenli yere gider. Çalışanların bu hareketlerinden dolayı hakları kısıtlanamaz. (4) İş sözleşmesiyle çalışanlar, talep etmelerine rağmen gerekli tedbirlerin alınmadığı durumlarda, tabi oldukları kanun hükümlerine göre iş sözleşmelerini feshedebilir. Toplu sözleşme veya toplu iş sözleşmesi ile çalışan kamu personeli, bu maddeye göre çalışmadığı dönemde fiilen çalışmış sayılır. (1) İşyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanlarının hak ve yetkileri, görevlerini yerine getirmeleri nedeniyle kısıtlanamaz. Bu kişiler, görevlerini mesleğin gerektirdiği etik ilkeler ve mesleki bağımsızlık içerisinde yürütür. (2) İşyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanları; görevlendirildikleri işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili alınması gereken tedbirleri işverene yazılı olarak bildirir; bildirilen hususlardan hayati tehlike arz edenlerin işveren tarafından yerine getirilmemesi hâlinde, bu hususu Bakanlığın yetkili birimine bildirir. (3) Hizmet sunan kuruluşlar ile işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanları, iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin yürütülmesindeki ihmallerinden dolayı, hizmet sundukları işverene karşı sorumludur. (4) Çalışanın ölümü veya maluliyetiyle sonuçlanacak şekilde vücut bütünlüğünün bozulmasına neden olan iş kazası veya meslek hastalığının meydana gelmesinde ihmali tespit edilen işyeri hekimi veya iş güvenliği uzmanının yetki belgesi askıya alınır. (5) İş güvenliği uzmanlarının görev alabilmeleri için; çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde (A) sınıfı, tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde en az (B) sınıfı, az tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde ise en az (C) sınıfı iş güvenliği uzmanlığı belgesine sahip olmaları şartı aranır. Bakanlık, iş güvenliği uzmanlarının ve işyeri hekimlerinin görevlendirilmesi konusunda sektörel alanda özel düzenleme yapabilir. (6) Belirlenen çalışma süresi nedeniyle işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanının tam süreli görevlendirilmesi gereken durumlarda; işveren, işyeri sağlık ve güvenlik birimi kurar. Bu durumda, çalışanların tabi olduğu kanun hükümleri saklı kalmak kaydıyla, İş Kanununa göre belirlenen haftalık çalışma süresi dikkate alınır. (7) Kamu kurum ve kuruluşlarında ilgili mevzuata göre çalıştırılan işyeri hekimi veya iş güvenliği uzmanı olma niteliğini haiz personel, gerekli belgeye sahip olmaları şartıyla asli görevlerinin yanında, belirlenen çalışma süresine riayet ederek çalışmakta oldukları kurumda veya ilgili personelin muvafakati ve üst yöneticinin onayı ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarında görevlendirilebilir. Bu şekilde görevlendirilecek personele, görev yaptığı her saat için (200) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı tutarında ilave ödeme, hizmet alan kurum tarafından yapılır. Bu ödemeden damga vergisi hariç herhangi bir kesinti yapılmaz. Bu durumdaki görevlendirmeye ilişkin ilave ödemelerde, günlük mesai saatlerine bağlı kalmak kaydıyla, aylık toplam seksen saatten fazla olan görevlendirmeler dikkate alınmaz. (8) Kamu sağlık hizmetlerinde tam süreli çalışmaya ilişkin mevzuat hükümleri saklı kalmak kaydıyla, işyeri hekimlerinin ve diğer sağlık personelinin işyeri sağlık ve güvenlik birimi ile ortak sağlık ve güvenlik birimlerinde görevlendirilmelerinde ve hizmet verilen işyerlerinde çalışanlarla sınırlı olmak üzere görevlerini yerine getirmelerinde, diğer kanunların kısıtlayıcı hükümleri uygulanmaz. (m.8) (1) İşyerindeki bina ve eklentilerde, çalışma yöntem ve şekillerinde veya iş ekipmanlarında çalışanlar için hayati tehlike oluşturan bir husus tespit edildiğinde; bu tehlike giderilinceye kadar, hayati tehlikenin niteliği ve bu tehlikeden doğabilecek riskin etkileyebileceği alan ile çalışanlar dikkate alınarak, işyerinin bir bölümünde veya tamamında iş durdurulur. Ayrıca çok tehlikeli sınıfta yer alan maden, metal ve yapı işleri ile tehlikeli kimyasallarla çalışılan işlerin yapıldığı veya büyük endüstriyel kazaların olabileceği işyerlerinde, risk değerlendirmesi yapılmamış olması durumunda iş durdurulur. (2) İş sağlığı ve güvenliği bakımından teftişe yetkili üç iş müfettişinden oluşan heyet, iş sağlığı ve güvenliği bakımından teftişe yetkili iş müfettişinin tespiti üzerine gerekli incelemeleri yaparak, tespit tarihinden itibaren iki gün içerisinde işin durdurulmasına karar verebilir. Ancak tespit edilen hususun acil müdahaleyi gerektirmesi hâlinde; tespiti yapan iş müfettişi, heyet tarafından karar alınıncaya kadar geçerli olmak kaydıyla işi durdurur. (3) İşin durdurulması kararı, ilgili mülki idare amirine ve işyeri dosyasının bulunduğu Çalışma ve İş Kurumu il müdürlüğüne bir gün içinde gönderilir. İşin durdurulması kararı, mülki idare amiri tarafından yirmi dört saat içinde yerine getirilir. Ancak, tespit edilen hususun acil müdahaleyi gerektirmesi nedeniyle verilen işin durdurulması kararı, mülki idare amiri tarafından aynı gün yerine getirilir. (4) İşveren, yerine getirildiği tarihten itibaren altı iş günü içinde, yetkili iş mahkemesinde işin durdurulması kararına itiraz edebilir. İtiraz, işin durdurulması kararının uygulanmasını etkilemez. Mahkeme itirazı öncelikle görüşür ve altı iş günü içinde karara bağlar. Mahkeme kararı kesindir. (5) İşverenin işin durdurulmasını gerektiren hususların giderildiğini Bakanlığa yazılı olarak bildirmesi hâlinde, en geç yedi gün içinde işyerinde inceleme yapılarak işverenin talebi sonuçlandırılır. (6) İşveren, işin durdurulması sebebiyle işsiz kalan çalışanlara ücretlerini ödemekle veya ücretlerinde bir düşüklük olmamak üzere meslek veya durumlarına göre başka bir iş vermekle yükümlüdür. Bu borcun kapsamına; • Ağır ve tehlikeli işlerde çalışacak işçilerin işe girişlerinde veya işin devamı süresince bedence bu işlere elverişli olduklarının hekim raporu ile belgelenmesi, • Genç ve çocuk işçilerin herhangi bir işe alınmadan önce muayene ettirilerek işin niteliğine ve koşullarına göre yapısal olarak dayanıklı olduklarının hekim raporu ile belgelenmesi, • İşçiye ehliyeti, bilgi, yetenek ve deneyimine uygun bir iş verilmesi girer. İşveren, iş ilişkisinde dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, hamilelik, felsefi inanç, din ve mezhep ve benzeri sebeplere dayalı ayrım yapamaz. Eşit işlem borcunun ihlali nedeni ile iş ilişkisinin devamı veya sona ermesinde işçi, dört aya kadar ücreti tutarında tazminat ve varsa yoksun bırakıldığı haklarını talep edebilir. İşçinin Ölümü Sözleşmenin Hükümsüzlüğü Uzlaşma • İş sözleşmesi, işçinin ölümü ile kendiliğinden son bulur. • Bu durumda işveren, işçinin sağ kalan eşine ve ergin olmayan çocuklarına, yoksa bakmakla yükümlü olduğu kişilere, ölüm gününden başlayarak bir aylık ücret tutarında bir ödeme yapmakla yükümlüdür. Hizmet ilişkisi beş yıldan uzun bir süre devam etmişse, işveren tarafından yapılacak ödeme iki aylık ücret tutarında olmalıdır. (BK m.440) • Yine Borçlar Kanunu’na göre, işverenin ölümü hâlinde, yerini mirasçıları alır. • Bu durumda işyerinin tamamının veya bir bölümünün devri ile gerçekleşen hizmet ilişkisinin devrine ilişkin hükümler kıyas yoluyla uygulanır. Hizmet sözleşmesi ağırlıklı olarak işverenin kişiliği dikkate alınmak suretiyle kurulmuşsa, onun ölümüyle kendiliğinden sona erer. Ancak, işçi sözleşmenin süresinden önce sona ermesi yüzünden uğradığı zarar için, mirasçılardan hakkaniyete uygun bir tazminat isteminde bulunabilir (BK m.441). • İş sözleşmesi yapıldığı zaman; Borçlar Kanununda öngörülen ve sözleşmenin hüküm ifade etmesi için aranan geçerlilik koşullarına sahip olması gerekir. Aksi halde iş özleşmesi mutlak ya da nisbi butlan (kendiliğinden geçersizlik) biçimindeki hükümsüzlük yaptırımı ile karşı karşıya kalır • İş sözleşmesinin tarafları nasıl serbest iradeleri ile sözleşme kurmuşlarsa, yine serbest iradeleri ile karşılıklı anlaşma ve uzlaşı içinde iş sözleşmelerini de sona erdirebilirler. • Bu şekilde, mesela 5 yıl için yapılmış bir iş sözleşmesi uzlaşma ile 3. yılın sonunda bitirilebilecektir. Bu husus sözleşme serbestisinin bir uzantısıdır. Süresi Belirli Olmayan İş Sözleşmeleri Süreli Fesih Derhal Fesih Süresi Belirli Olan İş Sözleşmeleri Sürenin Dolması Derhal Fesih • İş sözleşmesinin süreli fesih yolu ile sona erdirilmesi iş hukukuna özgü bir fesih yöntemidir. Bu yöntemde, iş sözleşmesi taraflardan birinin fesih bildiriminde bulunduğu anda sona ermemekte, sözleşme belirli bir süre daha geçerliliğini sürdürmektedir. Yani, diğer tarafa belirli bir süre tanımakta, tanınan sürenin dolması ile sözleşme sona ermektedir. Bu tür feshe başvuracak taraf, diğer tarafa, eğer işçinin; •İşi 6 aydan az sürmüş işçiler için 2 hafta, •İşi 6 ay ila bir buçuk yıl sürmüş işçiler için 4 hafta, •İşi bir buçuk yıl ila 3 yıl arasında sürmüş işçiler için 6 hafta, •İşi üç yıldan fazla sürmüş işçiler için 8 hafta bildirim süresi tanımak zorundadır. . Örneğin belirsiz süreli sözleşme ile 6,5 yıldır çalışan bir işçi işten ayrılmak istediğinde bu iradesini 8 hafta önce işverene bildirecek, 8 hafta daha tıpkı önceki çalışmaları gibi çalışmasını sürdürecek, 8. haftanın sonunda da sözleşmeyi feshetmiş sayılacaktır. Aynı durumdaki bir işçiyi işten çıkarmak isteyen işveren de bu iradesini 8 hafta önce işçisine bildirecek, işinin kuralı olarak bu 8 hafta boyunca çalışmasını sağlayacak, süre sonunda da sözleşme feshedilmiş olacaktır. SÜRELİ FESİHTE GEÇERLİ SEBEPLER İşçinin Yetersizliği veya Davranışları İşletmenin, İşyerinin veya İşin Gerekleri SÜRELİ FESİHTE İŞ GÜVENCESİNDEN YARARLANMA İş Güvencesi, haklı ya da geçerli bir sebebe dayanmaksızın iş ilişkisi sona erdirilen işçinin işine iade edilmesi ya da işe iade tazminatı alabilmesidir. Süreli feshe uğrayan işçi belirli koşulları taşıyorsa iş güvencesinden yararlanabilir. İŞ GÜVENCESİNDEN YARARLANMA KOŞULLARI 1. En az 30 işçinin çalıştığı bir işyerinde çalışmak, 2. En az 6 ay kıdeme sahip olmak, 3. İşletmenin bütününü sevk ve idare eden işveren vekillerinden olmamak, 4. Belirsiz süreli iş sözleşmesi ile çalışmak. GEÇERSİZ SEBEPLE YAPILAN SÜRELİ FESHİN SONUÇLARI (1) 1. İşverence geçerli bir sebep gösterilmezse ve gösterilen sebep geçerli değilse, işçi 1 ay içinde işe iade davası açabilir. 2. İşçinin mahkemeden aldığı işe iade kararı üzerine işveren 1 ay içinde işçiyi işe almak zorundadır. 3. İşçiyi işe alan işveren işçinin çalışmaksızın geçirdiği en çok 4 aylık süreye ilişkin ücretini ona öder. 4. Bu durumda iş ilişkisi hiç kopmamış gibi sürer. GEÇERSİZ SEBEPLE YAPILAN SÜRELİ FESHİN SONUÇLARI (2) İşçinin mahkemeden aldığı işe iade kararı üzerine işveren 1 ay içinde işçiyi işe almazsa işçiye : - çalışmadan geçirdiği döneme ilişkin en çok 4 aylık ücretini, - mahkemece belirlenen 4-8 aylık ücret tutarındaki tazminatı, - varsa kıdem tazminatını, - varsa ihbar tazminatını ödemek zorundadır. SÜRELİ FESHE İLİŞKİN ÖZEL DURUMLAR Usulsüz Süreli Fesih Kötü niyetli Fesih Peşin Parayla Süreli Fesih • Süreli fesihte bildirim şartına uymayan, yani bildirim sürelerini beklemeden işçiyi işten uzaklaştıran işveren • ya da süreyi beklemeden işten ayrılan işçi bu sürelere (2,4,6 ya da 8 haftalık) ait ücreti karşı tarafa ödemek zorundadır. • Ödenecek bu tutara İhbar Tazminatı denir. • İşveren diğer koşulların da sağlanması halinde, işçiye bildirim sürelerine ait ücreti peşin vermek suretiyle iş sözleşmesini fesih edebilir. • Uygulamada bu tür feshe Peşin Parayla Süreli Fesih denir. • İşverenin iş güvencesi kapsamı dışında kalan işçilerin iş sözleşmesini, fesih hakkını kötüye kullanarak feshetmesi halinde kötü niyetli fesih söz konusu olur. • Bu durumda işçi iş güvencesinden yararlanamaz ancak işverenden kötü niyet tazminatı isteyebilir. Bu tazminat ihbar tazminatının üç katı tutarındadır. İŞ SÖZLEŞMESİNİN DERHAL FESHİ Kanunda belirtilen haklı sebeplere dayanarak taraflardan birinin iş sözleşmesini sona erdirmesine Derhal Fesih denir. Derhal fesihte, iş sözleşmesi fesih beyanı ile bozulmakta ve belirli bir süre beklemeye gerek bulunmamaktadır. Derhal fesih sebepleri işçi ve işveren bakımından ayrı ayrı düzenlenmiştir. DERHAL FESİH SEBEPLERİ İşçi Bakımından İşveren Bakımından (İş K.m.24) (İş K.m.25) Sağlık Sebepleri (1) Sağlık Sebepleri (1) Ahlak ve İyi niyete Aykırılık (2) Ahlak ve İyi niyete Aykırılık (2) Zorlayıcı Sebepler (3) Zorlayıcı Sebepler (3) DERHAL FESİHTE YARGI YOLU İş güvencesi koşullarını taşıyan işçi, aynen süreli fesihte olduğu gibi, işverenin haklı bir sebeple feshe gitmediğini ya da sebebin bulunmadığını gerekçe göstererek işe iade davası açabilir. Bu durumda dava süreci ve sonuçları süreli fesihte olduğu gibidir. İşveren, iş sözleşmesi sona eren işçiye işçinin kimlik bilgileri, yaptığı iş ve çalışma süresini gösteren Çalışma Belgesini vermek zorundadır. İşveren eğer uygun görürse, işten ayrılan işçisine tutum ve davranışları ile kişisel özelliklerinin de yer aldığı Bonservis verebilir. İşveren, işten ayrılan işçisinden ücret, ikramiye ve benzeri alacağının kalmadığına dair bir İbraname isteyebilir. • İş sözleşmesi belirli sebeplerle sona eren işçiye, kıdemine bağlı olarak işverence ödenen belli bir miktar paraya kıdem tazminatı denir. • Bugün için kıdem tazminatı eski (1475 sayılı) İş Kanunundaki esaslara göre ödenmektedir. Kıdem tazminatına hak kazanabilmek için; 1. İş Kanunu kapsamında bulunmak, 2. Belli bir kıdeme sahip olmak, 3. İş sözleşmesinin Kanunda belirtilen sebeplerden biriyle sona ermesi gerekir. Kıdem tazminatından yararlanabilmek için İş Kanunu kapsamında bulunmak gerekir. Başka bir ifade ile İş Kanununun kapsamında olmayanlar kıdem tazminatından yararlanamazlar… İş Kanunu kapsamında olmak koşulu ile kamu kesiminde ya da özel kesimde çalışan bütün işçiler (diğer koşulları da sağlıyorlarsa) kıdem tazminatı hakkından yararlanırlar… • Kıdem tazminatına hak kazanabilmek için işçinin işyerinde en az bir yıl çalışmış olması gerekir. • Bir yılın hesabında: – İşçinin işyerindeki aralıklı çalışmaları, – İşyeri devredilmiş ya da el değiştirmişse yine her iki dönemdeki çalışma süreleri, – Değişik kamu kuruluşlarında geçen hizmet süreleri, – İşverenin farklı işyerlerindeki çalışma süreleri toplanır. Ayrıca, mevsimlik işlerde çalışanlara ve kısmi süreli çalışanlara da çalışma süreleri ile orantılı biçimde kıdem tazminatı ödenir. • İşçinin ölümü, • İş sözleşmesinin işçi tarafından İş Kanunu m. 24’deki sebeplerden biriyle süreli feshi, • İşçinin emeklilik ya da toptan ödeme sebebiyle işten ayrılması • Kadın işçinin evlenmesi, • İş sözleşmesinin işverence İş Kanunu m. 17; m. 25/I, 25/III, 25/IV’deki sebeplerle derhal feshi, • İşçinin iş sözleşmesinin askerlik sebebiyle feshi hallerinde kıdem tazminatı ödenir. • İş Kanunu kapsamına giren işyerlerinde iş sözleşmesinin belli sebeplerle son bulması halinde işçiye her geçen tam yıl için en az 30 günlük giydirilmiş ücreti tutarında kıdem tazminatı ödenir. Kıdem tazminatının formülü şöyledir: • Kıdem Tazminatı= günlük ücret X çalışma süresi X 30 • Kıdem tazminatı hesabında sözleşme veya kanunla sağlanmış ve para ile ölçülebilen sosyal yardım niteliğinde menfaatler de dikkate alınır. • Kıdem tazminatı hesaplanırken aynı kıdem süresi için birden çok ödeme yapılamaz • Kıdem tazminatının yıllık tutarı, en yüksek devlet memuruna (ki bu başbakanlık müsteşarıdır) bir hizmet yılı için ödenecek en yüksek emeklilik ikramiyesini geçemez • Kıdem tazminatı tam ve zamanında ödenmezse, gecikme süresi için, mevduata uygulanan en yüksek faizin ödenmesine karar verilir. • Çalışma süresi, işçinin çalıştığı işte geçirdiği süredir. Ancak Kanun, işçinin fiilen çalışmadığı bazı halleri çalışma süresinden saymıştır. • Normal çalışma süresi haftada en çok 45 saattir. • Bu süre işçi lehine azaltılabilir ama arttırılamaz. • Bu süre kural olarak haftanın günlerine eşit dağıtılır, ama tarafların anlaşmasıyla günlük 11 saati aşmamak koşuluyla farklı şekilde dağıtım da mümkündür. • Yer ve su altına iniş ve çıkışlarda geçen süreler, • İşverence verilen görevle başka yerde geçen süreler, • İşe hazır beklenilerek geçirilen süreler, • Asıl iş dışında işçinin meşgul edildiği süreler, • Kadın işçilerin emzirme süreleri, • İşçilerin normal yollarla ulaşamayacakları işyerlerine götürülüp getirilmeleri sırasında geçen süreler çalışma süresinden sayılır. Taraflar anlaşarak, bazı haftalarda haftalık normal çalışma süresini aşacak şekilde “yoğunlaştırılmış iş haftası” uygulamasına gidebilirler. Bu uygulamada denkleştirme süresi, içinde yoğunlaştırılmış iş haftalarının bulunduğu ve tarafların ortak kararlaştırmaları ile uygulama imkanı bulan bir süreci ifade etmektedir. Ancak yoğunlaştırılmış iş haftası uygulamasında günlük çalışma süresi hiç bir şekilde 11 saati aşamayacak ve denkleştirme süresi içindeki ortalama çalışma süresi haftalık kanuni 45 saati ya da sözleşme ile belirlenmiş süreyi aşamayacaktır. Denkleştirme süresi, normal koşullarda 2 aydır; ancak bu süre toplu iş sözleşmesiyle 4 aya çıkarılabilir. • Ulusal bayram veya genel tatillerden önce veya sonra işyerinin tatil edilmesi ya da iş sürelerinin önemli ölçüde altında çalışılması veya işçinin isteği üzerine izin verilmesi durumlarında sonradan ve telafi amaçlı yapılan çalışmadır. • İşveren sebebin ortaya çıktığı tarihten itibaren iki ay içinde telafi çalışması yaptırabilir. • Telafi çalışması günde üç saati geçemez ve bu süre fazla çalışma sayılmaz. • Haftalık normal çalışma süresini (45 saat) aşan çalışmalara fazla çalışma denir. • Haftalık normal çalışma süresi işçi lehine azaltılmış ise (örneğin 40 saate indirilmişse), bu süre ile normal çalışma süresi arasındaki çalışmaya (40 saat ile 45 saat arasındaki 5 saatlik çalışmaya) fazla süreli çalışma denir. • Fazla çalışmaya en az %50; fazla süreli çalışmaya ise en az %25 zamlı ücret ödenir. Olağanüstü Sebeplerle Genel Sebeplerle Fazla Çalışma Fazla Çalışma Zorunlu Sebeplerle Fazla Çalışma • Bu tür fazla çalışma üretimin arttırılması, işin niteliği ya da ülkenin genel yararı gibi sebeplerle yapılır. • Bu tür fazla çalışma haftalık 45 saati aşan çalışmadır. • Bu tür fazla çalışma yılda 270 saati geçemez. • Bu tür fazla çalışma için işçinin oluru yani muvafakati gerekir. • Bu tür fazla çalışmanın her saati için işçiye %50 zamlı ücret ya da 1,5 saat dinlenme hakkı tanınır. – Sağlık kuralları bakımından günde ancak 7,5 saat veya daha az çalışılması gereken işlerde, – Gece sayılan gün döneminde yapılan işlerde, – Maden ocakları, kablo döşemesi, kanalizasyon, tünel inşaatı gibi işlerin yer ve sualtında yapılanlarında fazla çalışma yapılamaz. – 18 yaşını doldurmamış işçilere, – Önceden sözleşmelerle kabul etmiş olsalar bile hekim raporu ile fazla çalışmaya elverişli bulunmayan işçilere, – Yeni doğum yapmış ve çocuk emziren işçilere, – Kısmi süreli iş sözleşmesiyle çalışan işçilere fazla çalışma yaptırılamaz. • Bir arıza, arıza ihtimali veya malların korunması gibi zorlayıcı sebeplerle gidilen fazla çalışmadır. • Zorunlu sebeple fazla çalışmaya yol açan sebep sona erene kadar devam edebilir. • Bu tür fazla çalışma için işçinin oluruna gerek yoktur. • Bu tür fazla çalışmada işçiye her saat için en az %50 zamlı ücret ödenir. • Bu tür fazla çalışma Bakanlar Kurulu kararıyla ve ülke savunmasının gereklerini karşılayan işyerlerinde uygulanabilir. • Bu tür fazla çalışmada işçi ya da işverenin oluruna ihtiyaç yoktur. • Bu tür fazla çalışmada ücretlendirme diğer fazla çalışma türlerinde olduğu gibidir. • Gece dönemi en geç 20:00’de başlayan; en erken 06:00’da biten ve en çok 11 saat süren gün dönemidir. • Bu dönem içinde yapılan çalışmaya ise gece çalışması denir. • Bir çalışmanın yarısından çoğu gece dönemine denk gelirse o çalışma da gece çalışması kabul edilir. • Kural olarak bir hafta gece çalışan işçi ertesi hafta gündüz çalıştırılmalıdır. Ancak, zorunlu hallerde bir haftalık periyot 2 haftaya çıkarılabilir. • Gece döneminde çocuk ve genç işçilerin çalıştırılmaları yasaktır. • İşverenler işçilere çalışma sürelerinin ortalama bir yerinde ara dinlenmesi vererek onların dinlenmesine imkan tanımak zorundadır. Ara dinlenmeleri çalışma süresinden sayılmaz. • Ara dinlenmesi süreleri: -çalışma süresi 4 saat ya da daha az ise en az 15 dakika, -çalışma süresi 4-7,5 saat arasında ise (7,5 saat dahil) en az 30 dakika, -çalışma süresi 7,5 saatten fazla ise en az 1 saattir. Hafta Tatili Ulusal Bayram Ve Genel Tatiller Yıllık Ücretli İzin • Hafta tatili günü kural olarak pazardır. Ancak, Pazar günü açık tutulması zorunlu işyerlerinde çalışanlara başka bir gün izin verilebilir. • Hafta tatili yapan işçi tatil gününde çalışmamasına rağmen hafta tatili ücretine hak kazanır. Tatil ücreti çıplak ücret üzerinden hesaplanır. • Hafta tatili ücretine hak kazanabilmek için: - İş Kanunu kapsamında bulunmak, - Haftalık normal çalışma süresini tamamlamış olmak gerekir. • Ulusal Bayram günü 29 Ekim Cumhuriyet Bayramıdır. Bu gün, resmi ya da özel tüm işyerlerinin kapalı tutulması gerekir. • Genel tatil günleri ise milli ve dini bayramlardan oluşur. Bunlar: - 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı - 19 Mayıs Atatürk’ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı - 30 Ağustos Zafer Bayramı - Ramazan Bayramı - Kurban Bayramı - 1 Mayıs İşçi Bayramı • İşçiler ulusal bayram veya genel tatil günlerinde çalışmazlarsa o günün ücretini tam olarak; • Tatil yapmayarak çalışırlarsa ücretlerini bir kat fazlasıyla alırlar. • Yıllık ücretli izne hak kazanabilmek için: – İş Kanunu kapsamında bulunmak, – İşyerinden en az bir yıllık hizmet süresine sahip olmak gerekir. – Bu koşulları taşıyanlara hizmet süreleri ile orantılı olarak yıllık ücretli izin verilir. • Hizmet süresi: – Bir yıldan beş yıla kadar olanlara 14 gün, – Beş yıldan fazla onbeş yıldan az olanlara 20 gün – Onbeş yıl ve daha fazla olanlara 26 gün yıllık ücretli izin verilir. – 18 yaşından küçüklere ve 50 yaşından büyüklere hizmet sürelerine bakılmaksızın en az 20 gün izin verilmek zorundadır. • Yıllık ücretli izin sürelerinde işçi başka bir iş tutamaz, • Bir yıla ilişkin izin bir sonraki yıl kullanılır, • İşveren, talep eden işçiye 4 güne kadar ücretsiz yol izni vermek zorundadır, • Yıllık izin ücreti, çıplak ücret üzerinden hesaplanır ve işçiye peşin olarak verilir, • İzne hak kazanıp kullanmadan iş ilişkisi sona eren işçiye izin ücreti ödenir, • Yıllık izin süresi, bir parçası 10 günden az olmamak üzere, en çok üçe bölünebilir.